II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu 02-04 Şubat 1996 ANKARA 1996 Fecr Yayınevi: 45 Dizgi, Mizanpaj : Fecr Yayınevi Baskı, Kapak Baskı, Cilt :Önder Matbaası 1. Baskı :Aralık 1996 ISBN 975-7138-18-5 FECR YAYINEVİ İzmir Caddesi 33/ 12 Kızılay/Ankara Tel: 418 19 23 "KUR'AN'İ DÜŞÜNCE NASIL OLUŞUR? " Mikail BAYRAM Teşekkür ederim. Muhterem başkan değerli dinleyiciler, Hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum. Konuşmamda önce düşüncenin mahiyeti üzerinde duracağım. Kur'an'i düşün­ cenin nasıl olı,.ışacağı ve müslümanın düşünce sisteminin oluşmasında Kur'an-ı Kerim ile ilgilenmenin önemi üzerinde durulacaktır. Ayrıca tarihte ve günümüzde Kur'an'i düşünceyi engelleyen durum ve tutumlarda tespit edilerek; bu engellerin müslümanların kültürel, sosyal ve siyasi hayatların da meydana getirdiği olumsuzluklar da ifade edilecektir. Bunların bütün ayrıntıları ile verilmesi elbette mümkün değildir. Ancak ana hatlan ile gösterilebilecektir. Kur'an'i düşünceyi tasvir edebilmek için önce kısa bir mukaddime ile düşün­ cenin mahiyeti hakkında açıklamada bulunmayı gerekli görüyorum. Konunun kavranabilmesi için de buna ihtiyaç var. Bilindiği gibi eskiler - ta Aristo'ya kadar - insanı tarif ederlerken, "İnsan konuşan canlıdır," demişlerdir. "El insanı hayvenün natıkun" İbni Sina'da insana, "Konuşan canlı 1 konuşan ruh," diyor . Konuşmak, düşünmekle eş anlamlıdır. Böyle olunca bu, insan tarifi: İnsan düşünen canlı dır, şeklinde de ifade edilebilir. Önce bu hususu açıklayayım. Düşünce ile dil arasında sıkı bir ilişki olduğu şüphe götürmez bir hakikattJr. Görme faaliyetinin olması için göz mekanizmasının olması nasıl kafi değilse, ışık olmasa nasıl görme mümkün değilse, aynı şekilde düşÜnce faaliyetinin olması için akıl ve ruh gibi düşünce mekanizmaları kafi' değildir. Akıl ancak var olan şey­ leri düşünebilir. Düşünülen şeyler ya maddi, ya manevi veyahut hayal aleminde tahayyül edilen şeylerdir. Yokluk ise, düşünülmesi mümkün değildir. Varlık, varlığın cüzlerinin ifadesi ve sembolü olan kelimeler yardımı ile düşünülür. Bu bakımdan dil düşünce faaliyetinin materyalidir. O halde kelimeler yahut dil olmaksızın düşünme olmaz. Da209 ha doğrusu dil ile düşünce, birbirinden asla ayrılmaz bir bütün teşkil eder. Nitekim eski Yunanlılarda, lojik kelimesi hem düşünce hemde lisanı ifade eder. İslam düŞ.ünürleri de !oj ik denilen ilmin kurallarını inceleyen bilime mantık demişlerdir. Yunan mantık sistemine göre İslamın akide sistemini mütalaa eden ve düşünüp; araştıran ilme ketim demişlerdir. Mantık, nutuk kökünden olup konuşmak; kelam ise söz manasma gelir. Yani müslüman düşünürler; düşünce ile dili müteradif kabul etmişlerdir. Ayrıca, her dil, kendi çapında, düşünmenin imkanlarını artırır. Ve daha ince ayrıntılara nufüz etme imkanı başlar. Bir insanın düşünme kudretindeki zenginliği yani düşünme kapasitesi ile konuşma gücü, konuşma gücü de konuştuğu dildeki kelimelerin tazarrufu ile doğru drantılıdır. 500 kelimesi olan iptidai bir kabile dilinin düşünce genişliği ile herhangi bir ilim dilinin sağladığı düşünce gücü elbette bir değildir. Düşünen insan, düşüncelerini dil yardımıyla kelimelerie ifade etmeye çalışır. Bu bakımdan dillerdeki mükemmellik de ifade güçleriyle doğru orantılıdır. Çok defa zihinlerde oluşan manalar dillerin kifayetsizliği sebebi ile ifade imkanı bulamazlar. Nice ilim adamları ve şairler yüksek düşünce ve hislerini ifade ederneden ölmüşlerdir. İşte bu noktada düşünce, dilin hudutlarını aşıyor. !nsanıri manevi dünyasına taalluk eden his ve duygularının mana alemindeki hisleri ifade ederneyecek kelime ve tabirlerin olmayışından ileri gelir. . Hindistanlı ünlü şair Beydil tasavvurundaki manaları ifade ederneyişini şöyle açıklıyor: Ah ne kadar manalar vardı ki söz yetersizliğinden dolayı, bütün tazeliği­ ne rağmen, o manalar sır perdesinin gerisinde kaldı. Bu bakımdan, bir dilde ne kadar çok kelime varsa, veyahut müteradif dediği­ .,, miz mana bakımından birbirine yakın kelimeler ne kadar çok ise, o dilin balışetti­ ği düşünme ve imkan - vusatıda o nisbette kolaylaşır ve çoğalır. Keza ince manaları ifade imkanı da o nisbette mümkün olur. İnsan zihni bilgilenmeye göre düşünmektedir. İnsan nasıl bilgilehdirilirse, insan zihni, o bilgilenmeden bir sistematik oluşturarak bir düşünce kalıbı oluştur­ maktadır. Çevresini, olayları ve eşyayı o kalıplara göre değerlendirriıektedir. Dolayısıyla insanlar nasıl bilgilendirilirse öyle düşünürler. Kainatı ve hayatı o kalıp" larla tanımakta ve manalandırmaktadır. Alman filozof Rainhich: "Dünya marifini bana teslim ediniz 100 yılda dünyayı değiştireyim" demiştir. Rainrich bu sözleriyle demek isterki: Dünya marifi elimde. şekilde bilgÜendirir ve istec\iğim şekilde olsa, insanları istediğim ve planladığım . düşünmelerini sağlanm. Bu marif sistemi 100 sene uygulanınca, eskimarif sisteminde yetişen ve farklı düşünen insanlar ölünce, onların yerini benim istediğim ı 210 ve planladığım _şekil deki insanlar alacaktır ve böylece dünya değişmiş olacaktır. Kültüi·el emp{!ryalizmin esası da bu gerçeğe dayanmaktadır. Bu konuya girmiyorum, sadece Muhammet İkbal'in bir dörtlüğünü sunarak bunun mahiyetini ifade etmeye çalışayım. "Bir milletin düşünce sistemi bozulunca Elindeki saf parası, sahte para gibi değersizleşir. Sinesindeki kalbi selimi ölür. Dosdoğru y6l gözüne eğri görünmeye başlar. İşte emperyalizm budur." Bu açıklamalardan sonra Kur'ani düşünce tarzına geçebiliriz. Madem ki insan kelimelerle düşünüyor. Vedüşünce kalıplan bilgilenme ile, bilgi dağarcığına yerleştirilenlerle oluşmaktadır; O halde Kur'an-ı Kerim'deki kelime ve deyimleri, tabir ve kavramlan öğrenen ve onlarla düşünen insanda tabii olarak Kur'ani düşünceye adapte olacaktır. · Kur'an-ı Kerim'in Allah, insan, kainat, hayat, toplum, ahlak v.s.. gibi yüzlerce konulardaki telakkileri ile bilgileneo insan; haliyle bu tabirlerle düşünce kalıpları­ nı oluşturacaktır. İşte böyle bir eğitim ve öğretimden geçen insan, Kur'anı düşün­ ce tarzı ve üslı1bu ile düşünen ve bu düşünce tarzını hayata geçiren insan demektir. Hiç şüphesiz Hz. Peygamber efendimiz etrafındaki insanları Kur'ani bilgi ve tehikkilerle bilgilendiriyor; ve onların gönlünde ve ruhunda inkılap meydana getiriyordu. Kısacası onlar Kur'an'ı Kerim'in rengi ile renkleniyorlardı. Bu bilgiler olanrın duygu ve düşüncelerine yön veriyor; arnellerini şekillendiriyor, topluınia­ rına nizarn veriyordu. Amel bilginin bir neticesidir. Onun için eskiler, haklı olarak, "ilim arnelden önce gelir," demişlerdir. İşte böyle bir formasyana ve dini telakkiye sahip olan kişi mü'min kişidir. Sanıyorum Kur'an'ı Kerim'de mü'min vasıf. ları bunlardır. Ve mü'mini, müslimden farklı kılan bu formasyondur. Şu ayet-ikerime bu fa:rka delalet etmektedir: "Göçebe Araplar "inandık" dediler, deki: lman etmediniz fakat İslam olduk deyiniz. İman henüz kalbinize girmedi..." (Hucurat/14) Kur'an-ı Kerim insanlığa belli bir düşünce sitili, bir hayat ve kainat telakkisi sunmaktadır. Kısaca Kur'an'ı anlamaya çalıştıkça insanda bir düşünce s.istemi oluşmaktadır. Bu düşünce tarzına Kur'an'ı Kerim mantığı demek caizdir. Kur'an'ın kültürü ile kültürlenen bir insan; hayatı, kainatı, toplumu ve toplumlarda ortaya çıkan her türlü sosyal, siyasi, ilmi, sanatsal faaliyetlerini Kur'ani düşünce kalıpları­ na göre değerlendirmeye tabi tutabilir. Bu alanda derinleştiği ölçüde bu tarz düşünme melekesi gelişir, olgunlaşır. Burada ana başlıklarıyla müslümanlarda Kur'ani düşünce formunun oluşması211 nı engelleyen faktörlere temas etmek istiyorum. Bunları ancak başlıkları ile vere- biliyorum. Bunlar, ayrıca üzerinde geniş tartışmalar yapılması gereken konulardır. Bunlardan bir tanesi; İslam düı:yasında uygulanan eğitim ve öğretim metodudur. Bunun bazı hususlarına konuşmam sırasında değineceğim. İkincisi; siyasi olaylar ve siyasi baskılar. Tarih boyunca İslam dünyasında yapı~ lan .ı5iyasi baskılar da bu formasyonun oluşmasına engel teşkil etmiştir. Üçüncüsü, belki de en önemlisi. budur; Kur'anı Kerime ve Kurani söz ve tabiriere dışardan manalar yüklemek sureti ile Kur'an-ıKerime anlam yüklemek. Bir dördüncüsü; Kur'an-ı Kerim'de nasih ve mensuh ayetlerin bulunduğu iddia ve inancı. Beşincisi ise haberci nakillerinin yarattığı bulanıklık ve belirsizliktir. Bu girişten sonra, Kur'an-ı Kerim'in düşünce formunun uygulanmaması neticesinde tarihimiz de bazı olumsuzluklar söz konusudur. Ben bir tarihçi olarak bu Kur'ani düşün_ce formasyonunun olmayışı nedeni ile hadiseleri Kur'ani perspektifle inceleyemememden kaynaklanan bazı aksaklıkları dile getirmeye çalışaca­ ğım. Yukarıdan beri sunduğumuz açıklamalardan sonra genel tarihin özel bir dalı olan İslam Tarihi'ni gözden geçirebiliriz. Tarih belli bir düşünce sistemine, düşünce kalıplarına sahip olan tarihçinin elindeki malzemeleri, bilgi ve belgeleri içinde bulunduğu kültürel kalıplara göre \ değerlendirmesidir. Bu mariada mutlak manada tarafsızlığın söz konusu olamıyacağı, ayrı ayrı perspektiflerden bakılacağı aşikardır. Durum böyle olunca, İslam tarihi ve müslüman milletierin tarihi bugüne kadar nasıl ele alınmış? Veya klasik İslam tarihçilerinin eserlerinin durumu nedir? Geçerlilik derecesi nedir? İslam tarihi hangi kültürel kalıplara göre değerlendirilmelidir? Bunun yapılabilmesi için hangi kriterler esas alınmalıdır? Bu ve benzeri sorulara burada bir nebze cevap aramaya çalışacağım. Öncelikle şunu belirteyim ki İslam dünyasında, İslam tarihi yazilmamıştır. Ancak İslam dünyasında çeşitli fikri, mezhebi zümreler tarafından katerne alınan tarihler yazılmıştır. Yani İslam dünyasında İslam tarihi değil, müslümanlar tarafın­ dan yazılmış, müslümanların geçmişini anlatan tarihler yazılmıştır. Vakıa Kur'anı Kerim'de tarihi olaylara nasıl bakılması gerektiği, mükemmel olarakve beşerin tarihteki macerasının nasıl incelenip, değerlendirilmesi, tarihten ibret ve ders alın­ ması gereken hus~~lar gösterilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de sık sık geçkiş milletierin tarihlerindeki olumsuzluklara da dikkat çekilmektc ve bunlardan ibret alınması is- 212 tenmektedir. Bunları bir kaç başlıkta t9playabiliriz. Birincisi geçmiş millet ve toplulukların Allah tarafından gönderilen resullerin koydukları prensipiere sadık kalmamaları ve bu kültürel değerleri muhafaza etmekte titizlik göstermeyip, eski yani cahiliye kültürüne dönme.leri. Veya eski kültürlerini ihyaya çalışmaları. İsrailo­ ğullarındaki gibi. 2) Yine geçmiş milletierin ekonomik alanda, haksız yollarla mal ve servet biriktirip bunları toplumun hizmetine sunmamaları. 3) Eski din ve adetlerine atalanndan gördükleri biÇimde uymaiarı ve üzerinde hiç bir inceleme, araştırma ve düşünmeye ihtiyaç duymamalaiı ve körü körüne bunlara bağlanmaları. 4) Halk üzerinde zulüm ile otorite tesis etmeye çalışıp; arnellerini bu yolla devam ettirmeye çalışmaları. . 5) Efsane, hurafe ve büyü gibi şeyleri kültürel varlıklarmış gibi sahiplenmeleri ve bunu ilim gibi görüp yanlış bir telakkiye sahip olmaları. Genel olarak müslümanların siyasi kanaatlerini ·dinleri ile özdeşleştirmeleri pek çok olumsuz gelişmenin önemli sebebi olmuştur. Temel İslami inanç~ra aykırı olan, İslam öncesi kültürlerin inanış biçimleri bu olumsuz gelişmelerin yarattı­ ğı ortamda yayılma istidadı göstermiştir. Siyasi karakterlerin kutsallaştırılması ve onlara dini bir hüviyet kazandırılması, imametin şiilerde, hilafetin sunnilerde ilahi orijinli olduğu düşünce_si, belli kişilere lahuti bir paye verilmesi hep bu olumsuz gelişmelerin sonucudur. Hemen her yöre ve beldede halkın yardımına sığındığı, şifa dilediği, kurbanlar sunduğu, dileklerde bulunduğu yatır ve azizler böyle oluşmuştur. Bu gelişmele­ rin, İslamın tevhit anlayışına kesif bir perde çektiğini görmemek mümkün değil­ dir. Burada esas işaret etmek ve dikkat çekmek istediğim husus şudur: İslam tarihi yazacak olanların bu ve buna benzer olumsuz gelişmeleriKur'ani bir mantıkla ele alacaklan gayet tabiidir. Doğu insanının, İslam dünyasının acıklı dramını, macerasını gözler önüne serrnek durumunda olacaktır. Bunu yaptıkları taktirde bugünkü kültürel ortama, pi_yasada mevcut olan klasik tarihçilerin paralelindekive haberci tarihçilere ne kadar muhalefet etmiş olacakları açıktır. Bu bakımdan İslam tarihinin yazılabilmesi için siyasi sosyal kültürel ve ekonomik ortamın hazır bulunması ve buna müzahir bulunması gerekir. Ben konuşma­ mı maalesef bitirernedim ama sürem sona erdi. Sorular kısmında devam etmeye çalışacağım. 213