Seediscussions,stats,andauthorprofilesforthispublicationat:https://www.researchgate.net/publication/289454155 GöçmenÇocuklarınŞehreUyumuveEğitim Politikası Chapter·December2015 CITATIONS READS 3 409 1author: YaseminÇakırerÖzservet MarmaraUniversity 49PUBLICATIONS20CITATIONS SEEPROFILE Someoftheauthorsofthispublicationarealsoworkingontheserelatedprojects: YerelYönetimveKatılımViewproject GöçveÇocukViewproject AllcontentfollowingthispagewasuploadedbyYaseminÇakırerÖzserveton06January2016. Theuserhasrequestedenhancementofthedownloadedfile.Allin-textreferencesunderlinedinblueareaddedtotheoriginaldocument andarelinkedtopublicationsonResearchGate,lettingyouaccessandreadthemimmediately. ULUSLARARASI GÖÇ VE MÜLTECİ UYUMU SORUNUNDA KAMU YÖNETİMİNİN ROLÜ ROLE OF PUBLIC ADMINISTRATION IN INTERNATIONAL MIGRATION AND REFUGEE HARMONIZATION Editör Prof. Dr. Yakup BULUT Umuttepe Yayın No: 156 Siyaset Dizisi: 10 ULUSLARARASI GÖÇ VE MÜLTECİ UYUMU SORUNUNDA KAMU YÖNETİMİNİN ROLÜ Editör: Prof. Dr. Yakup Bulut 1. Basım: Kasım 2015 ISBN: 978-605-5100-62-9 Yayıncı Sertifika No: 25588 © Umuttepe Yayınları ®Bu kitabın her türlü yayın hakkı Umuttepe Yayınları’na aittir. Yayınevinin yazılı izni olmadan, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Yayın Yönetmeni: Mustafa Bulut Sayfa Tasarımı: Çelebi Şenel Kapak Tasarımı: Yunus Karaaslan Baskı-Cilt: Yazın Basın Yayın Matbaacılık Trz. Tic. Ltd. Şti. Çevre Sanayi Sitesi B Blok No: 38-40-42-44 İkitelli-Başakşehir-İstanbul Tel: (0212) 565 01 22 Sertifika No: 12028 Umuttepe Yayınları® Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi Sosyal Tesisler Binası Z-16 Tel: (0262) 359 10 60 Tel: (0262) 332 35 49 Fax: (0262) 323 18 58 GSM: (0532) 710 99 60 www.umuttepeyayinlari.com e-posta: bilgi@umuttepeyayinlari.com ULUSLARARASI GÖÇ VE MÜLTECİ UYUMU SORUNUNDA KAMU YÖNETİMİNİN ROLÜ ROLE OF PUBLIC ADMINISTRATION IN INTERNATIONAL MIGRATION AND REFUGEE HARMONIZATION Editör Prof. Dr. Yakup BULUT KOCAELİ, 2015 İÇİDEKİLER Önsöz................................................................................................. VII ÇALIŞMA HAKKINDA.......................................................................IX GÖÇ OLGUSUNUN FARKLI BOYUTLARIYLA HATAY İLİ İSKENDERUN VE DÖRTYOL İLÇELERİ ÖLÇEĞİNDE İNCELENMESİ..................................................................................... 13 Prof Dr. Yalup BULUT - Zeynep ERALDEMİR TÜRKİYE’DE YABANCILARIN UYUMUNDA YEREL YÖNETİMLERİN ROLÜ........................................................ 39 Murat Daoudov THE ROLE OF LOCAL GOVERNMENTS IN INTEGRATION OF FOREIGNERS IN TURKEY ......................... 65 Murat DAOUDOV GÖÇMEN ÇOCUKLARIN ŞEHRE UYUMU VE EĞİTİM POLİTİKASI................................................................... 93 Yrd. Doç. Dr. Yasemin ÇAKIRER ÖZSERVET V SURİYELİLERE YÖNELİK ÇALIŞMALARINDA YEREL-ULUSLARARASI EŞGÜDÜM VE TAMAMLAYICILIK..................................................................... 113 Lauranne CALLET-RAVAT SURİYELİ-TÜRK UYUMU GAZİANTEP’TEKİ SURİYELİLERİN VE TÜRKLERİN UYUMU ARAŞTIRMASI.................................... 133 Dr. Maen Altengi SURİYELİ MÜLTECİ MESELESİ: ZORUNLULUKTAN ERDEM ÇIKARMAK.................................... 143 Prof. Dr. Ensar NİŞANCI SURİYE KRİZİNİN BÖLGESEL GÜÇ DENGELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ ........................................................................................... 151 Prof. Dr. Mazen HASHEM VI GÖÇMEN ÇOCUKLARIN ŞEHRE UYUMU VE EĞİTİM POLİTİKASI Yrd. Doç. Dr. Yasemin ÇAKIRER ÖZSERVET Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yerel Yönetimler Bölümü Öğretim Üyesi yasemincakirer@yahoo.it) GİRİŞ Ulusal göç politikamız yeni oluşmaktadır ve halen gelişim sürecindedir. Mültecilerin, eğitim, beslenme, sağlık, güvenlik, bilgiye erişim gibi hakları “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu57 ile ülke gündemimize girmiştir. Mülteci, göçmen ve uyum konusu ele alındığında öncelikle, uyum kavramının içeriğine değinmek gerekmektedir. Uyum, yabancı ile yerlinin karşılıklı ahengine, uyum içerisinde bir birliktelik oluşturmalarına ve birlikte ahenkli bir yaşama işaret etmektedir. 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun Uyum başlıklı maddesi ise şu şekildedir: “Madde 96 – (1) Genel Müdürlük, ülkenin ekonomik ve mali imkânları ölçüsünde, yabancı ile başvuru sahibinin veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişilerin ülkemizde toplumla olan karşılıklı uyumlarını kolaylaştırmak ve ülkemizde, yeniden yerleştirildikleri 57 6458 sayılı 4/4/2013 tarihli yasa. (http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6458.pdf) 93 ülkede veya geri döndüklerinde ülkelerinde sosyal hayatın tüm alanlarında üçüncü kişilerin aracılığı olmadan bağımsız hareket edebilmelerini kolaylaştıracak bilgi ve beceriler kazandırmak amacıyla, kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ile uluslararası kuruluşların öneri ve katkılarından da faydalanarak uyum faaliyetleri planlayabilir. (2) Yabancılar, ülkenin siyasi yapısı, dili, hukuki sistemi, kültürü ve tarihi ile hak ve yükümlülüklerinin temel düzeyde anlatıldığı kurslara katılabilir. (3) Kamusal ve özel mal ve hizmetlerden yararlanma, eğitime ve ekonomik faaliyetlere erişim, sosyal ve kültürel iletişim, temel sağlık hizmeti alma gibi konularda kurslar, uzaktan eğitim ve benzeri sistemlerle tanıtım ve bilgilendirme etkinlikleri Genel Müdürlükçe kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birliği yapılarak yaygınlaştırılır.” Bu maddede ve diğer maddelerin çoğunda yerel yönetimlerden sadece öneri ve katkı beklenildiği görülmektedir. Göçmene yönelik işin yürütme kısmında (96/3) yerel yönetimlere nerdeyse hiç rol verilmemektedir. Ayrıca 104. maddenin (f) bendinde uyum süreçlerine ilişkin iş ve işlemleri yürütmek Göç İdaresi Genel Müdürlüğü görev ve yetki alanına bırakılmıştır. Bu doğrultuda 108. madde (d) bendinde yer alan bir de Daire (Uyum ve İletişim Dairesi Başkanlığı) kurulmuştur. Bu daire başkanlığı; 1) Yabancıların toplumla olan karşılıklı uyumlarına ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, 2) Genel Müdürlüğün görev alanıyla ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirmek ve toplumsal bilinci artırmaya yönelik çalışmalar yapmak, 3) Basın ve halkla ilişkiler faaliyetlerini planlamak ve yürütmek, 94 4) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak gibi görevleri yürütecektir. Birçok açıdan yenilikçi olarak değerlendirilebilecek bu yasal düzenleme, yerel yönetimlere oldukça az bir rol biçmektedir. Uyum faaliyetlerinin planlanmasında faydalanmak üzere yerel yönetimlerden sadece “öneri ve katkılar” beklenilmektedir. Dahası, yabancılara sosyal ve kültürel hizmetlerin sunulmasında işbirliği yapılacak aktörler arasında, “kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları” zikredilip (m.96/3) yerel yönetimler uygulama kısmında saf dışı tutulmuşlardır (Daudov, 2013). 5393 Sayılı Belediye Kanun da ise; “Hemşehri hukuku Madde 13- Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur. Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır. Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarını ödemekle yükümlüdür.” Hemşehri kimliğinin tanımlandığı bu maddede sadece Türkiye vatandaşları değil o bölgede bulunan herkesin buradaki haklardan yararlanabileceği söylenebilir. Ancak bu kanunun 14. Maddesinde yer alan Belediyenin Görev, Yetki ve Sorumlulukları incelendiğinde “Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur.” ifadesi gereği hizmetlerin sadece 95 vatandaşlara özgü olduğu anlaşılmaktadır. Yani yabancılar bu kapsam dışında bırakılmıştır. Belediyeler Kanunu’nda da yabancı göçmenlere yönelik ifadeler veya hükümler hiç bulunmamaktadır. Katılımcı demokrasi anlayışının pekiştirilmesi amacıyla kurulan Kent Konseylerinin yapısı da maalesef yabancıları kapsayacak şekilde düşünülmemiş, Kent Konseyleri Yönetmeliği bu olguya hiç değinmemiştir (Daudov, 2013). Uyumla ilgili olarak özellikle barınma, sağlık, istihdam, çıkış ülkesinin kendisine sunamadığı ve varış ülkesinde bu koşullar sağlanmadığında, insanların kendi içine kapandıkları ve bu psikoloji içerisinde de sorunlarını dile getirirken, sahip oldukları ve kendilerinden sökülüp alınamayacağını düşündükleri değerlere daha fazla sarılma eğiliminde oldukları görülmektedir. Bu değerler, kendi etnik kimlikleri, dini değerleri, kültürleri veya gelenekleri olabilir. Bulundukları yerlerin kültürel özelliklerini görmezden gelip kendi kültürlerine bağlı yaşamaya devam etmeleri durumunda, göçmenlerin yaşadıkları yere uyum sağlamaları zorlaşır. Yabancıların uyumu konusunda yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir. Yukarıda incelediğimiz yasal zeminde bu rolleri çok göz önünde tutulmadığı görülmüştür. Yerelleşmenin temel ilkelerinden biri de soruna en yakın olanın sorunun çözümü noktasında en etkin olacağının düşünülmesidir. Yabancıların gittikleri yerlere getirdikleri fayda ya da sorunlar bu durumdan ilk etkilenecek olan yerel yönetimlerin alanına girmektedir. Dolayısıyla bu konuda geliştirilecek politikalarla yerel yönetimlere yetki alanı oluşturulmalı ve hatta bu politikalar belirlenirken yerelin karar alma sürecine katılımı acilen sağlanmalıdır. Bugün sığınmacı ve göçmenlerin neredeyse yüzde 70’i kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Bu nedenle göç konusu ve kamu yönetimi üzerinden uyum konusu irdelenirken çocuklar özel olarak ele alınmak durumundadır. 96 Birlemiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, ilk kez 1989 yılında onaylanmış ve sözleşme bugün ikisi hariç BM üyesi bütün ülkeler tarafından tasdik edilmiştir. Türkiye bu sözleşmeyi 1991 yılında imzalamış olmasına rağmen 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme kapsamında çocukların yaşama, katılım, korunma ve gelişim olmak üzere 4 temel hakları bulunmaktadır. Çocukların korunması, katılımının sağlanması, ayrımcılığa uğramaması ve yüksek yararının gözetilmesi konusu kamu yönetiminin sorumluluğundadır. Sözleşmenin 2. maddesine göre, taraf devletler, Sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa (yani göçmen çocuk da dahil), kendilerinin, ana babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal yada başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler. Sözleşmenin 31. Maddesinde çocuğun sosyal yaşama özgürce katılım hakkı savunulmaktadır. Çocuğun katılım hakkı kavramı, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ’de geçen temel haklar arasındadır. Ülkemizdeki 0-18 yaş grubu çocuk nüfusu 2014 yılı verilerine göre 24 milyon olup, ülke nüfusu içindeki çocuk nüfusu genel nüfusun yüzde 33’üdür. Türkiye’nin ulusal çocuk politikası henüz yeni oluşmaktadır ve bu politikanın geliştirilmesine çok ihtiyaç vardır. 2013’te hazırlanan ve 2014’te yürürlüğe giren Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı Eylem Planı ile çocukların hayat standartlarını geliştirmek ve çocukların sağlıklı büyüyecekleri, iyi eğitim alacakları, güç koşullarda kalmaları durumunda korunacakları, kaliteli hizmetlere erişebilecekleri ve bu amaçla gereken kaynakların ayrıldığı, ülke ölçekli bütünsel bir Çocuk Refahı Sistemi’nin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. Bu Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın temel ilke, değer ve yaklaşımı ülkemizde 1995 yılında yürürlüğe giren “BM Çocuk 97 Hakları Sözleşmesi”, 2001 yılında yürürlüğe giren “Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”, 2009-2011 yıllarını kapsayan “Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Stratejisi”, 2011 yılında yayınlanan “Avrupa Birliği Çocuk Hakları Programı” ile “BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ne dayanmaktadır. (ASPB, 2013). Eylem Planı içerisinde Amaç 1.’de yer alan “ Çocuğa Saygıyı Ve Çocuk Hakları Kültürünü Geliştirmek” başlığı altında ‘“Çocuğa Saygı” kültürü temelinde eğitim programları geliştirilmesi ve uygulanması’ konularında yerel yönetimlere çok küçük bir rol verilmiştir. Onun dışındaki faaliyetler genellikle merkezi yetkide düşünülmüştür. “Bilinçlendirici kamuoyu kampanyalarının düzenlenmesi” konusunda bile yerel yönetimlere rol verilmemiştir. “Amaç 2. Çocuk Haklarına İlişkin Karar Süreçlerine Bütün Çocukların Katılımını Sağlamak”tır ve bu amacın altında “Toplumsal hayata çocukların etkin katılımını sağlamak” hedefinde yerel yönetimler ilgili kurumlar arasında yokken, sadece “Türkiye Çocuk Meclisini kurmak” hedefinde yer almaktadır. Bu hedeflere yönelik performans göstergesi olarak da ‘Yapılan yasal ve idari düzenleme sayısı’nın gösterilmesi ve uygulama sonuçlarının alan çalışmalarıyla değerlendirilmesinin istenmemesi oldukça gariptir. Çocuk ve göçmen çocuk konusunun birleştiği ilk kamusal faaliyet olarak da 2014 yılında TBMM’de, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” kapsamında gerçekleştirilen etkinliği görebiliriz. 81 ilden gelen Çocuk Hakları Komiteleri Temsilcileri ile Suriye’den gelen çocukların katılımıyla “Acil Durumlarda Çocukların Hakları ve Rolleri” temalı 15. Ulusal Çocuk Forumu düzenlenmiştir (Url 1). Ülke çocuk nüfusuna göçmen çocuk sayısı eklendiğinde rakam çok büyümektedir. Yasal olmayan verilere göre, ülkemizde 2,5 milyona yaklaşan sığınmacı nüfusun yarısından fazlasının çocuk nüfus 98 olduğu düşünülmektedir. Buna göre yapılacak tahminde 1,5 milyon sığınmacı/göçmen çocuk vardır denilebilir. Bu rakamı da eklediğimizde 25,5 milyon çocuk nüfusa yönelik ciddi çocuk politikasının oluşması gerekmektedir. Çocuk nüfusun sorunlarıyla birebir ilişkide olan kamu yönetimi organı da yerel yönetimlerdir ve bu konuda yerel çocuk stratejileri ve politikalarının oluşması da aciliyet gerektirmektedir. Çocuklar göçmenler arasında da yeni ve önemli bir grup olarak karşımızdadır. 2000’lerden itibaren göçmen çocuklar konusu göç tartışmalarının içerisine girmiştir. Göçmen çocuk konusu ulusal çocuk politikası ve göç politikasının kesiştiği bir noktada ciddi ele alınmak durumundadır. Çocuklar için, düzensiz göç süreci içinde yer almak, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel birçok sosyal hizmet olanağından yararlanamamak ve zaten zayıf ve savunmasız olmak anlamına gelen çocuklukla birlikte daha fazla hak ihlallerine açık bir hale gelmek demektir (Topçuoğlu, 2012). Çocuk işçiliği, çocukların sağlığını olumsuz etkilemenin yanı sıra eğitime ve sosyal hayata katılımlarını da önemli ölçüde engellemektedir. Çocuk işçiliği bugün sadece yoksul kesimi tehdit eden bir sorun değil artık göçmen çocukları içine alan bir girdap olarak da karşımızda ve göz önündedir. Çalışan çocuklar, kötü beslenme, çeşitli kazalar, şiddet eğilimi, sokak yaşamına veya suça karışmaya kadar uzanan çeşitli risklerle karşılaşabilmektedirler. Bu nedenle çalışan çocukların sosyal, kültürel ve sportif açıdan kendilerini geliştirmelerine fırsat vererek, bu eşitsizliği giderecek düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır (ASPB, 2013). Ve bu düzenlemeler en çok yerel yönetimlere rol veren merkezi düzenlemeler olmalıdır. Kendilerine alan açıldığında yerel yönetimlerin konuya hassasiyetle yaklaşacağı da düşünülmektedir. 99 Çocuk denildiğinde, Çocuk Haklarına dair Sözleşme’de de vurgulanan oyun oynama hakkı da ele alınması gereken bir diğer konudur. Çocuğun oyun oynama hakkı sadece yapılı oyun alanlarına hapsedilmemesi gerekse de, temel bir ölçüm olarak oyun alanlarının durumu, kapasitesi de mevcut resmi ortaya koymada önemli bir araç niteliğindedir. Türkiye’de çocuk oyun alanları nitelik ve nicelik olarak yetersizdir. Var olan çocuk oyun alanları ise çocukların ihtiyaçları doğrultusunda tasarlanamamıştır. Şehirlerde, değişik yaş gruplarındaki çocukların ihtiyaçlarına cevap verebilecek büyüklük ve sayıda oyun alanlarına imar planlarında yer verilmelidir. Çocuk başına oyun alanı standardı olan 1.5 m2’nin oldukça altında seyreden oyun alanları görülmektedir (Aksoy, 2004, Kara ve Diğ., 2008, Duman ve Koçak, 2013, Çakırer-Özservet, 2015c,). Göçmen çocukların ise, mevcut oyun alanlarına yeterince katılamadıkları, büyük çoğunluğunun çalışmakta olduğu ve zor şartlarda kapalı alanlarda vakit geçirdiği gözlenmektedir. Çocuğun en temel haklarından olan ve gelişimi açısından da önemli olan oyun oynama faaliyetinin gerçekleşmemesi göçmen çocuklar için tehlikeli bir durum olarak da karşımızdadır. YEREL YÖNETİMLERİN SOSYAL POLİTİKALARINDA ÇOCUK VE GÖÇMEN Yerel yönetimler birçok sosyal sorumluluk alanında hâlâ “yetkisiz ve eylemsiz” durumdadır. Çocuk ve göç konusu da buna dahildir. Göçmen çocuk bu noktada iki derece daha dezavantajlı durumdadır. Bugün yerel yönetimleri uluslararasılaştıran bir sürece doğru gitmekteyiz. Yerel yönetimler uluslararası bir alanda rekabet etmek durumundadır ve insani sermayesini yükseltmek zorundadır. İnsani sermayede göçmenler oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Göçmenleri sadece girişimci ve kalifiye göçmen olduklarında onları sayısal ve yasal olarak tanıyan ve değer veren bir anlayıştan bütün 100 göçmenleri birer insani değer olarak gören anlayışa evrilmesi gereken bir kamu ve yerel yönetim anlayışına ihtiyacımız bulunmaktadır. Yerel yönetimlerce üretilen sosyal politikalar, göçmen veya değil ayırt etmeden tüm vatandaşların refahının artırılmasına yönelik politikalar olmalıdır. Yerel yönetimler özelde ama kamu yönetimi genelinde toplumdaki yoksullara ve dezavantajlı gruplara doğru gelir ve sosyal adaletin yeniden dağılımı hedeflenmelidir. BMMYK İstanbul Ofisi Temsilcisi Avukat Elif Selen Ay, ”Ne kadar uzak görünse de bir gün mülteci olmak herkes için mümkündür. Bu nedenle belediyeler, yardım elini yoksul ve zor durumdaki sığınmacılara da uzatmalıdırlar” demiştir. Türkiye’de toplamda 2890 adet belediye varken, bunların sadece 190’ında kent konseyi bulunmaktadır (Dolu, 2014). Bunlardan ise çok azında göçmen meclisi ya da yabancılar meclisi ya da sadece yabancılar çalışma grubu gibi daha alt birimde katılım mekanizmaları işlenmektedir. Kısa bir internet araştırmasında sadece bir kaç kent konseyinde bu noktada çalışmaların olduğu görülmüştür. Bunlardan biri de Bursa kent Konseyi bünyesinde yer alan yabancılar çalışma grubudur. Bursa’ya çeşitli ülkelerden iş, aile, eğitim gibi sebeplerle gelen yabancı kişilerin Türk kültürüne alışması için çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden çalışma grubu resimlerden görüldüğü kadarıyla sadece Bursa’da yaşayan yabancı işadamlarını kapsamaktadır (Url 2). Daha düşük ekonomik ve sosyal seviyedeki göçmenleri içermemektedir. Çalışma grubu başkanı ile facebook üzerinden görüşülmüş ve kendisi de bunun böyle olduğunu ifade etmiştir. Bu kent konseyinde yer alan 30 çalışma grubundan birisidir. Bir başka örnek de Antalya-Konyaaltı Kent konseyinin bünyesinde yer alan 3 temel meclisten biri olan Konyaaltı Kent Konseyi Yabancılar Meclisi’dir (Url 3). Bünyesinde yaşayan Rus uyruklu yasal ve ekonomik olarak iyi durumda olan göçmenlere yönelik oluşturulmuş bir meclistir. 101 Çocukların yaşadıkları tüm alanlarda, görüşlerine saygı gösterilmesi ve karar alma süreçlerine katılımlarının sağlanmasına yönelik, çocuk hakları komiteleri, kent konseylerinin çocuk meclisleri ve okul meclisleri gibi uygulamalar bulunmaktadır. Çocuk katılımı sağlamak amacıyla 5393 sayılı Belediye Kanunun uyarınca belediyeler bünyesinde açılan çocuk meclisi sayısı ülke genelinde 130 olup bu meclislere üye olan çocuk sayısı ise toplam 186.283’tür. Çocuk meclislerine üye çocuk sayısının en çok olduğu iller arasında birinci sırada, 30 çocuk meclisi ve 175.357 üye sayısı ile Ankara gelmekte olup ülke genelindeki çocuk meclisi üye sayısının % 94.13’ünü oluşturmaktadır. İkinci sırada Kayseri gelmekte olup 3 çocuk meclisi ve 7026 çocuk üyeye sahiptir. Diğer 45 ilimizde ise hiç çocuk meclisi bulunmamaktadır. Çocuk meclislerinin ülke geneline yaygınlaştırılarak etkinliklerinin arttırılması çocuk katılımını sağlamak açısından önemli katkı sağlayacaktır (ASPB, 2013). Kent konseyleri bünyesinde yabancıların durumundan bir parça daha iyi durumda görünen çocukların durumu da İstanbul ve Bursa örneğinde şu şekildedir. İstanbul düzeyinde 40 belediyeden İBB dahil sadece 11 belediyede çocuk meclisi bulunmaktadır ve bu meclislerin çoğu işlemeyen, sembolik düzeyde katılım mekanizmalarına sahiptir (Çakırer-Özservet ve Erdem, 2015). Bursa özelinde bakıldığında ise, 18 belediye içerisinde sadece 3 belediyede çocuk meclisi vardır ve bunların sadece bir tanesi, Nilüfer Belediyesi Çocuk Meclisi, çocuk katılım düzeyi yüksek bir çocuk meclisine sahiptir (Çakırer-Özservet, 2015a). Güçlü, bağımsız ve kapsayıcı kent konseyleri katılımcı yerel yönetim için önemli birer araçtır ancak katılım konusu sadece kent konseylerine hapsedilmemelidir. Belediyenin tüm hizmet ve etkinliklerine katılım, şeffaflık, hesap verilebilirlik olmak durumundadır. Katılım mekânsal ve sosyal olarak herkese açık olmalıdır (İzci, 2014). Sosyal olarak da çocuklar, gençler, kadınlar, engelliler ve göçmenler 102 de dahil olmak üzere katılım açısından dezavantajlı görünen gruplara özel olarak eğilmek gerekir (Çakırer-Özservet, 2015b). Kent konseyi bünyesinde konuya özel bir ilgi duymasa da bir diğer örnek, İstanbul-Zeytinburnu Belediyesidir. Kendisi 1950’lerde ilçesi’ne yerleşen Doğu Türkistan Türkleri’nden özellikle Kazak uyruklu olanlar ve Afganistan Türklerinden Özbek uyruklular olmak üzere bünyesinde çeşitli faaliyetlerin yapılmasına ve belediye başkan yardımcılığı yapılmasına kadar çok geniş bir alanda göçmenleri desteklemektedir. Uluslararası göç konusuna ilgi duyan ve çeşitli proje ve etkinlik gerçekleştiren ve göçmenleri belirli bir ekonomik yapıya göre değil bünyesinde yer alan yine yasal statüsü olanlara alan açan bir belediyedir (Çakırer, 2012). Yerel yönetimlerde göç ve çocuk iki dezavantajlı alanı ortak değerlendirdiğimizde ise, durumun daha çok gerilerde olduğunu görmemiz mümkün olacaktır. Göçmen çocuğa yönelik özel çabalar neredeyse yok düzeydedir. Genel olarak denilebilir ki, sığınmacıların durumu her türlü siyasi meselenin üzerinde tutulmalıdır. Aslında belediyelerin mültecilere yardım etmesinin önünde herhangi bir yasal veya mali engel bulunmamaktadır. Sadece tanımlı bir bütçe alanı olarak göçmen ve/ veya çocuk konusu yer almamaktadır. Başka alt alanlar üzerinde temel sorumluluk alanı olan sosyal hizmet alanında gösterilerek çeşitli hizmetler sunulabilir ve göçmenler ve çocuklar, göçmen çocuklar için katılım mekanizmaları üretilebilir. Belediyelerin mültecilerle ilgili olan konular üzerinde kendi yetki alanında yaşayan sığınmacıların ve mültecilerin farkında olup olmadığı konusu da ayrı bir muammadır. Öncelikle yerel yönetimler sınırları dahilinde yaşayan göçmen nüfusu görmek, bilmek, kapasitelerini, potansiyellerini çıkarmak durumundadır ki, onlara sosyal hizmet alanlarında ve katılım alanlarında yer açabilsin. Bu aşamadan sonra belediyelerin personeline göçmenlerle çalışma metotları, 103 göçmenlere hizmet sunma mekanizmaları ve göç hukuku gibi konularda gerekli eğitimin de verilmesi gerekmektedir. Kent konseyi düzeyinde gördüğümüz yabancılar meclisi gibi deyimler yerine kelime olarak da yabancı kelimesinin geçmemesi ve göçmen kelimesine odaklanılması daha yararlı görünmektedir. Bugün yerel yönetimler, ülkemizin bulunduğu jeopolitik ve tüm yönleriyle stratejik konumundan ötürü, gün geçtikçe göçmenlerle temasın fazlalaşacağının bilincinde olmak durumundadır. “Avrupa’da yerel yönetimlere genellikle yabancıların/göçmenlerin yerli topluma uyumu (entegrasyonu) ile ilgili alanda bir misyon yüklenmektedir” (Daudov, 2013). Göçmenleri ilgilendiren yerel politikalar, ya da yerelde oluşan her türlü politikanın onları etkileyeceği tezinden yola çıkarak, göçmen gruplarının süreç içerisinde sürekli görüşlerinin alınması, göçmen derneklerinin istişare mekanizmalarına (Daudov, 2013), kent konseylerine dâhil edilmesi, stratejik planlar yapılırken, onlarla irtibatta olunulması gibi konular önem arz etmektedir. Göçmenlerin karar alma sürecine katılımı bu şekilde kurumlaştırılmaya çalışılmalıdır. Bu noktada çocuk konusu da daha çok dikkat çekilmesi gereken bir alandır. Çocuk olmanın dezavantajıyla göçmen olmanın dezavantajının birleşmesiyle katmerli dezavantajlı göçmen çocuk grubu birincil öncelikler arasında olmak durumundadır. GÖÇMENLERİN TEMEL İHTİYAÇLARI ÜZERİNDEN GELİŞTİRİLEBİLECEK UYUM POLİTİKALARI Alexandra Fielden (2008) hazırladığı raporda yerel uyumun kalıcı bir çözüm için üçayağa sahip olması gerektiğinden bahsetmektedir. İlk olarak göçmenin vardığı ülkede yasal bir statüsünün olması gerekir ki, bazı temel haklardan yararlanabilsin. İkinci olarak, ekonomik bağlamda sürdürülebilir yaşam koşullarına sahip olmalıdır. Üçüncü ve son olarak sosyal ve kültürel bağlamda ev sahibi 104 ülke toplumu tarafından kabul edilme ve kendisinin de uyum gösterme süreçleri önemlidir. Göçmenler için yasal düzenlemelerin hemen ardından gelen konu barınma sorunlarıdır. Avrupa örneğine de bakıldığında, göçmenlere yönelik konut alanlarının yerel halka oranla hep düşük nitelikte olduğu görülebilmektedir. Göçmenler de barınma tercihlerinde genel olarak birbirlerine yakın yer seçmekte ve bir bölgede yoğunlaşma ihtiyacı duymaktadır. Bu nedenle batı ülkelerinde şehirlerde bazı yerleşimlerde getto oluşumunu önlemek amacıyla bir dizi konut politikaları geliştirmek kaçınılmaz olmuştur. Nisan 2014 itibariyle ve yeni Yabancılar kanunuyla, Suriyelilere verilen Bakanlık Emirli ikametler kaldırılmıştır. Randevusunu almış olan, ikametini yenilemek isteyen Suriyeliler ikinci bir emre kadar bekletilmişlerdir. Bu süreç zarfında Türkiye’de kalmalarını yasallaştıracak Tanıtma Kartları hazırlanmıştır. Her Suriyeliye pasaportu olsun olmasın hiçbir ücret talep edilmeden bu kartlar ilçelerdeki Yabancı Şubeler tarafından verilmiştir. Bu kartın özelliği, 98 numara ile başlamasıdır. Normal bir ikamet gibi 99 ile başlamaz ve eğitim, sağlık, iş gibi devlet kurumlarında işlevselliği yoktur. Bunu alan birçok Suriyeli mağdur duruma düşmüştür ancak, Türkiye’de kalışları yasallaşmıştır. Eylül ayında gelen bir yönetmelikle, diğer yabancılardan hiçbir ayrıcalıkları olmayacaktır denilerek Suriyelilere ikamet verilmeye başlanmıştır. Bu durumda alabilecekleri ikamet, daha önce aldıkları Bakanlık emriyle olan ikametten farklı olarak paralı olmuştur. Yani Suriyelilerin eski ayrıcalıkları kaldırılmıştır. Yeni girişi olan herkese şartları sağlaması koşuluyla ikamet verilmeye başlanmıştır. Eskiden kalma mağduriyetleri devam eden birçok Suriyeli ise çoğunlukla maddi sebeplerden dolayı bu ikameti alamamıştır. Şubat ayında yeni bir genelgeyle, tanıtma kartı olan Suriyelilerin sınır kapısından karayolu ile çıkış ve tekrar giriş yaptığı takdirde ceza ödemeyeceği belirtilmiştir. Böylelikle ikamet almak için aranan şartların 105 başında gelen yeni giriş yapmak kolaylaşmıştır ve de en önemlisi daha önce burada beklettiğimiz Suriyelilerin cezalı kalış günleri sıfırlanmış olmuştur. Ancak, sınırdan çıkış giriş yapmanın maddi külfeti de göçmenlerin bunu yapmalarının önünde engel olarak devam etmektedir. Genellikle çocuklar okula gidecekse gidecek çocuk, kadın veya genç işe başlayacaksa o kişi çıkış giriş yapmaktadır. Diğer hane halkı ise sadece tanıtım kartıyla yaşamaya devam etmektedir. Göçmenlerle ilgili üzerinde durulması gereken yasal statüyle birlikte diğer barınma, yerel dili öğrenme, iş, sağlık, kentsel yaşama uyum, çocuklar özelinde eğitime katılma, temel kültürel gereksinimler ve görüş bildirememe gibi sorunlar detaylı olarak irdelenmeli ve uyum politikaları bu temellerde ortaya çıkarılmalıdır. a- Göçmenlerin Barınma sorunu Barınma en temel insani ihtiyaçlardan biridir. Barınacak güvenli ve temiz bir yere sahip olamamak, hayata ve şehre tutunamamakla eşdeğerdir. Barınma sorunları, maddi açıdan uygun fırsatların sunulmamasıyla birlikte ortaya çıkar. Göçmen akımıyla birebir beklenmedik şekilde karşılaşmak, kamuda merkezi ve yerel idarede hazırlıksız karşılaşmak anlamındadır. Bu nedenle uyum politikaları için öncelikle göçmene ucuz ve asgari konforda barınma olanakları için mekanizmaları devreye sokmak gerekmektedir. Öneri olarak yeni ortaya çıkan rant vergisi tartışmalarını göçmenlere sosyal hizmet götürme ile eşleştirerek güçlendirmek iyi bir çözüm olabilir. Belediye gelirlerini rant vergisi ve/veya başka kalemlerle artırmak ve karşılığında belirli oranlarda sosyal konut (yoksul ve göçmenler gibi dezavantajlı gruplar için) yapma sorumluluğu getirmek bir çözüm olabilir. Ev sahiplerinin bölgeye gelen yoksul göçmenlerden azami ölçüde kira fiyatlarını artırarak faydalanmaya çalışmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bunun için de evini değerinden daha düşüğüne yoksula ve göçmene kiralayan ev sahibinin 106 emlak vergisinden indirim yapmak bir çözüm olabilir. Ya da buna benzer sosyal adalet mekanizmasını çalıştıracak özendirici tedbirler alınabilir. Evini düşük veya değerinde kiralatırsa ev sahiplerine ekstra bir katkı (bankalarda kredi önceliği, vergilerde düşürme, başka bazı aflar) olabilir. Kiracı olan/olacak göçmene de çeşitli sorumluluklar yüklenebilir. Kendi yerel dilini belediyede çalışan birine öğretme, belediyeye yerel yeteneklerine yönelik bazı katkılar sunma ve yerel sosyal bir projede 6 ay görev alma gibi. b- İstihdam olanakları ve yanında kreş desteği İstihdam sorunları göçmenler için barınma ve yasal statüyle eşdeğer önemli bir sorundur. İstihdam konusunda orta yaş erkekler genellikle en dezavantajlı konumdadır ve daha düşük ücretlerle çalıştırılabilen kadın ve gençler hatta çocuklar enformel sektörde yer almaktadırlar. Kadınların formel işlerde çalışmalarını teşvik etmek ve böylece daha az çocuğun zor şartlarda çalışmasını önlemek amaçlı çalışmalar yapılmalıdır. Kadınların birçoğu küçük yaşlarda çocuklarıyla birlikte yaşam sürmektedir. Erkeklerin bir kısmı çoğunlukla geride kalmış olabilmektedir. Küçük çocuklara bakacak kimsesi olmadığı için o küçük çocuğuyla sokaklarda dilenen göçmen kadınlar olabilmektedir. Bu kadınları istihdama katmak için ücretsiz ve güvenli kreşleri yerel yönetimlerin bunlara sunması iyi bir uyum politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun dışında iş imkânları için göçmenlerin kendi yerel yeteneklerine ve iş kollarına uygun ve ülkemize faydalı yeni ekonomileri sektörleri yaratılabilir ve yaratılmalıdır. c- Sağlık Sağlık konusunda ülkemizde ciddi adımlar atılmıştır ve atılmaktadır. Bu konuda sadece politikalardan daha geriye gidecek ve bazı olumlu adımları geriye alacak işlerin yapılmaması önemlidir. 107 Yerelde sağlık alanında istihdam edilebilecek göçmen doktor ve sağlık elamanları projesi oldukça olumludur. d- Eğitim Eğitim konusu öncelikle göçmen çocuklar olmak üzere tüm göçmenler için önemli bir sorun alanıdır. Eğitime her göçmen çocuğun katılımı esas alınmalıdır. Devlet okullarında göçmen çocukları eğitime katmak üzere projeler geliştirilmelidir. Tüm bu alanlardaki hizmet çocuğa direk yansır ancak çocuğun acilen yerel çocukla ilişkiyi kurması gerekmektedir. Ev sahibi toplumun yabancıları kucaklayabilmesi için en güzel karşılaşma mekânı çocukların arkadaşları ve velileriyle kaynaşma ortamı olan okullardır. Devlet okullarında göçmen çocukların olması önemlidir. Aynı zamanda bu devlet okullarında da öğretmenden öğrencisine göçmene yönelik uyum ve kültür eğitimi de verilmelidir. Ayrıca, yerel yönetimler bünyesinde de göçmen ebeveynlerin bilgi evleri gibi hizmet noktalarında eğitmen oldukları (Yerel dillerini öğretme, başka becerileri öğretme gibi), göçmen çocuklara da kontenjan ayrıldığı bir sistem geliştirilebilir. Göçmen çocuklar özelinde konuya yaklaştığımızda da AFAD Başkanı her barınma merkezinde en az bir okul bulunduğunu ve toplamda 70 bin öğrencinin Türkiye’de eğitimlerine devam ettiğini söylemiştir. 1,7 milyonu aşkın Suriye vatandaşının ücretsiz olarak sağlık hizmetlerinden faydalanabildiğine dikkat çekmiştir (Url 4). Şehir merkezlerinde düzensiz şekilde yaşayan göçmenlerin çocuklarının sadece çok az bir kısmı okula gitme şansı yakalamış durumdadır. Bu nedenle çocuk ve eğitim konusu acil eylem gerektiren bir konudur. Çocuğun hem örgün hem yaygın eğitim olanaklarından faydalanması için çaba göstermek gerekmektedir. Ayrıca, göçmenlerin kendi inisiyatifleriyle açmış oldukları okulların yasal çerçevede denetiminin yapılarak, desteklenmesi ve bu okullarda okuyan çocukların uyum problemi yaşamamaları için devlet okullarıyla da 108 kaynaştırılmaları için projelerin üretilmesi de gerekmektedir. Öncelikle çocuk nüfusa yönelik istatistiki veri tabanının oluşturulması da elzemdir. Ne kadar çocuk eğitime katılıyor, ne kadarı hangi sebeple katılamıyor, kendi yerel okullarında okumak isteyen çocuklar neden bizim devlet okullarımızı tercih etmiyor gibi birçok araştırılması gereken alan bulunmaktadır. Eğitime göçmen öğretmenlerin de gönüllü ya da ücretli şekilde katılımın sağlanması uyum için elzemdir. e- Katılım boyutu Çocukların adına düşünmek yerine, çocukları söz sahibi kılan, sorunları çözmeyi öne çıkaran yaklaşımları benimsemek gerekmektedir. Yasal olarak belediyeler bünyesinde kent konseyleri kurmakla yükümlüdürler. Buna rağmen çok az belediyenin kent konseyi bulunmaktadır. Bu kent konseylerinde yabancılar meclisinin kurulumu zorunlu tutulabilir ve kurulan çocuk meclislerinde de belirli kontenjanlarla göçmen çocuk katılımının zorunlu olması sağlanabilir. Kent konseylerinin varlığı üzerinden giderek onları aktifleştirmek önemli bir adım olacaktır. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Göç ve göçmen akımıyla karşılaşmak bir ülke için büyük bir yük gibi görünse de, aslında ev sahibi ülkeye yeni ekonomik fırsatlar getirmektedir. Göçmenin yerleşme süreci, yeni işgücü, sosyal altyapı anlamında yeni bir mozaik gibi birçok faydaları olan bir süreçtir. Göçmenleri kamplarda tutmak yerine, özgürce hareket imkânı tanımak ve çalışma izinleri vermek onların en temel haklarındandır. Göçmenlerin kamp alanları gibi toplu bulundukları yerde, şiddet ve suça yönelik faaliyetler olabilmektedir. Bu tür münferit vakalar 109 da hemen ev sahibi toplumla göçmenler arasında bir uyumsuzluğa, kabul etmemeye dönüşebilmektedir. Tüm hizmetlerde bize geri dönüşü olan toplumsal faydalar sağlanması için, yapılan hizmetlerin karşılığında, göçmenlerin gönüllü bazı işlere yönlendirilmesi ve yaşadığı yere dönük sorumluluk projeleri üretmeleri sağlanmalıdır. Yerel yönetim birimleri, kendi sınırları dâhilinde göçmen çocukların profilini tespit ederek, karşılaştıkları sorunları belirleyip çözüm önerileri geliştirmelidir. Kimse bir arada yaşamamız mümkün mü diye sormadığı için yerel yönetimler de dahil ev sahibi olan yerel halk hiç nasıl birbirimize uyum sağlarız diye bakmamaktadır. Göçmenleri hep bir sorun alanı olarak görmeye devam ettikçe, onlar da büyüyen bir soruna dönüşeceklerdir. Sorun yerine karşılıklı etkileşimle bize nasıl toplumsal fırsatlar sunuyorlar ve birlikte yaşama kültürümüzü nasıl zenginleştiriyorlar diye bakmak ve varsa onların sorunlarına çözüm önerisi geliştirmek daha kalıcı bir politika için önemlidir. Kaynaklar 1- Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı(ASPB), (2013). Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2013-2017. 2- Aksoy, Y. (2004). Üsküdar İlçesi Açık Yeşil Alan Durumunun İncelenmesi. Ekoloji. 13/52. s.38-44. 3- Çakırer, Y. (2012). “İstanbul-Zeytinburnu’nda Ulusötesi Kentleşme Aktörleri Olarak Türk Kökenli Göçmenler”, Doktora tezi, İTÜ FBE. İstanbul. 4- Çakırer-Özservet, Y. (2015a). Çocukların Şehre Katılımı: Bursa Yerel Yönetimleri Üzerinden Bir Okuma. Marmara Belediyeler Birliği Şehir ve Toplum Dergisi. Sayı:2 (Yayım aşamasında). 5- Çakırer-Özservet, Y. (2015b). Yerel Yönetimler ve Çocuk Katılımı. İçinde. (ed.) Ercüment Erbay. Türkiye’de Çocuk Katılımı. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayını (Yayım aşamasında). 6- Çakırer-Özservet, Y. (2015c). Kentte Çocukların Mekânları: Üsküdar-Ferah Mahallesi Örneği. İçinde. VIII. Uluslararası Üsküdar Sempozyumu Kitabı. 21-23 Kasım. İstanbul. (yayım aşamasında) 110 7- Çakırer-Özservet, Y. ve Erdem, B. (2015). İstanbul’da Çocuk Meclislerinin Durumu. İdealkent Dergisi. 17. Sayı. (Yayın aşamasında). 8- Daudov, M. (2013). Dünyada ve Türkiye’de Uluslararası Göç Alanında Yerel Yönetimlerin Rolü. 9- Fielden, A. (2008). Local integration:An under-reported solution to protracted refugee situations. New Issues In Refugee Research, Research Paper No. 158. UNHCR. 10- Kara, F., Demirci, A. Ve Kocaman, S. (2008). Şehir Coğrafyası Açısından Bir Araştırma: İstanbul’un Açık Rekreasyon Alanlarının Değerlendirilmesi. Marmara Coğrafya Dergisi. 18:76-95. 11- Duman, G. ve Koçak, N. (2013). Çocuk Oyun Alanlarının Biçimsel Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi: Konya İli Örneği. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi. 11(1):64-81. 12- İzci, İ (2014). Katılımcı Yerel Yönetim Genel Bir Bakış. İçinde. Katılımcı Yerel Yönetim. (Derl. İzci, İ.). Kalkedon yay. 267. İstanbul. 13- Topçuoğlu, R.A. (2012). Türkiye’de Göçmen Çocukların Profili, Sosyal Politika Ve Sosyal Hizmet Önerileri Hızlı Değerlendirme Araştırması. IOM (Uluslararası Göç Örgütü), İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı işbirliğinde. 14- Url 1 (http://www.aile.gov.tr/haberler/15-ulusal-cocuk-forumu) 15- Url 2 (http://www.bursakentkonseyi.org.tr/?sayfa=icerik&id=113) 16- Url 3 (http://www.konyaalti.bel.tr/index.php?goto=haber_detay&news_ idx=371) 17- Url 4 ((https://www.afad.gov.tr/TR/HaberDetay.aspx?IcerikID=3438&ID=5) Kanunlar: 1- 2013 yılında yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, ardından İçişleri Bakanlığına bağlı Göç ve İltica Bürosunun artık Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne dönüşmesi. 2- 5393 sayılı Belediye Kanunu 3- Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi (Önerge 270 (2008): Yerel konut politikaları vasıtasıyla göçmenlerin uyumunun kolaylaştırılması;) 4- (Avrupa Kentsel Şartı’nda belirtildiği gibi; “Yerel yönetimler, hükümetlerin belirlediği göç politikaları üzerinde sınırlı bir yetkiye sahip olmalarına rağmen, büyük ölçüdeki göçün yol açtığı (göçmen kabulü, şehir planlaması, eğitim, halk sağlığı vb. ile ilgili) sorunlarla uğraşmak zorundadırlar) 111 View publication stats