HAKİKAT, ADALET HAFIZA: Deneyimler, Tanıklıklar, Arayışlar 4-5 Aralık 2010, Cezayir Toplantı Salonu, İSTANBUL TOPLANTI HAKKINDA Yaklaşık bir yıldır yürütmekte olduğumuz “Sivil Toplumun Kürt Sorununun Çözüm Sürecine Etkin Katılımı için Kapasite Geliştirme” adlı projenin atölye çalışması 4-5 Aralık 2010 tarihlerinde İstanbul’da Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleşti. Detaylarını aşağıda bulabileceğiniz, “Hakikat, Adalet, Hafıza: Deneyimler, Tanıklıklar, Arayışlar” başlıklı toplantıda birinci gün Arjantin Hukuki ve Sosyal Çalışmalar Merkezi’nden Gaston Chillier, New York Üniversitesi’nden Louis Bickford ve Hırvatistan’dan Documenta adlı kuruluştan Vesna Terselic hakikat komisyonları, belgeleme ve yargılamaların; anmalar, anıtlar ve müzelerin, geçmişle hesaplaşma ve adaletin tesisindeki rolüne dair deneyimlerini aktardılar. Türkiye’den sivil toplum kuruluşları, aktivistler, akademisyenler ve medya temsilcilerinin katıldığı toplantı ikinci gününde bu konulardaki atölye çalışmalarıyla devam etti. Proje kapsamında oluşturduğumuz geçmişle yüzleşme konusunda kaynakların bulunduğu websitemize buradan ulaşabilirsiniz: www.hakikatadalethafiza.org TOPLANTIDAN NOTLAR 1.GÜN A. Açılış – Meltem Aslan Toplantı, Proje Koordinatörü Meltem Aslan’ın, açılış konuşmasıyla başladı. Aslan, proje hakkında yaptığı bilgilendirmenin ardından proje kapsamında hazırlanan “Hakikat, Adalet, Hafıza” adlı websitesini de katılımcılarla paylaştı. Bunun ardından, Geçiş Dönemi Adaleti kavramı ve bu kavram kapsamında geçmişle yüzleşme için kullanılan yöntemlerden bahseden Aslan hakikat komisyonlarıyla ilgili Güney Afrika’dan bir örnek aktardı ve bu örneği iki nedenden ötürü paylaştığını söyledi; 1 1. Hakikat komisyonlarının sınırlarını bilmek: Hakikat komisyonu çalışmaları bağlamında, belki de yapılması gereken en önemli ayrım toplumsal ve bireysel mutabakat ile ulusal ya da siyasi mutabakat arasındaki ayrımdır. Hakikat komisyonları, gerçeklere dair temel noktaların siyasi elit arasında bir çatışma ya da gerginlik kaynağı olmasını engelleyerek, siyasi mutabakat sağlanması yolunda aşama kaydedilmesini sağlayabilir. Ancak toplumsal ve bireysel düzeyde mutabakat çok daha karmaşık bir olgudur ve muhtemelen hakikat komisyonu aracılığıyla sağlanması çok daha zordur. Bağışlama, iyileşme ve mutabakat kişisel süreçlerdir ve her bireyin barışın sağlanması ve hakikatbeyanı konularıyla ilgili olarak ihtiyaç ve tepkileri farklı olabilir. 2. Uzun süren çatışmalarda toplumda yaratılan tahribatlar çok çeşitli, mağduriyetler çok katmanlı. Bu yüzden yöntemler de çeşitli olmalı. Hakikat komisyonları geçiş dönemi adaletinin araçlarından sadece bir tanesi. Geçiş dönemi adaleti kavramı bundan çok daha kapsamlı ve bütünsel bir yaklaşımı içeriyor. Ve aslında en önemli özelliği bütünsel ve kapsamlı bir yaklaşım olması, geçiş döneminde adaletin etkili olabilmesi için birbirini tamamlayan bir dizi uygulamayı içermesi gerekir. Çünkü kendi başına hiçbir uygulama, diğerleriyle birleştiği durumdan daha etkili değildir. Aslan bu girişin ardından, önce kavramın tarihsel arkaplanından bahsetti. 70’lerde Arjantin ve Şili’de cunta rejimlerinin sona ermesiyle geçmişte yaşanan ihlaller için hesap sorma sürecinin başlamasından sonra, 80’lerde Arjantin’de “Kayıplar Komisyonu”’nun kurulduğundan ve “geçiş dönemi adaleti” kavramının ilk olarak 88’de yapılan “Devlet Suçları: Ceza mı Af mı?” başlıklı Aspen Konferansında kullanıldığından bahsetti. Ardından 95 yılında Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurulduğuna ve 2000’lerde bu konuda çalışan kurumların öne çıkanları olarak, ICTJ, Memoria Abierta, Center for the Study of Violence and Reconciliation ve International Coalition of Sites of Conscience oluşumlarına değindi. Ardından kavramın kısa bir tanımını yapan Aslan, geçiş döneminde adalet kavramının, daha demokratik, adil ve barışcıl bir gelecek inşa edebilmek amacıyla toplumların geçmişte yaşanmış insan hakları ihlalleri, büyük ölçekli katliamlar ya da başka türden şiddetli toplumsal travmalarla yüzleşmelerine odaklanmış bir etkinlik ve araştırma alanını ifade ettiğini söyledi. Kavramın genellikle büyük siyasi dönüşümlerin parçası olarak geçmişle yüzleşme çerçevesi şeklinde anlaşıldığını ve birbirini tamamlayıcı özellikte bir dizi hukuki ve hukuk dışı stratejileri kapsadığından söz etti. Aslan, ardından Geçiş Dönemi Adaleti Araçları’na kısaca değindi; -Cezai Soruşturmalar/ Yargılamalar • İnsan hakları ihlallerinden sorumlu olanlar hakkında yürütülen adli soruşturmalardır • Bu soruşturmalar/davalar Ulusal düzeyde, karma uluslararası bir mahkemede (örneğin Sierra Leone için Özel Mahkeme) veya Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi uluslararası bir mahkemede yürütülebilirler 2 - Hakikat Komisyonları • Komisyonların öncelikli amacı yakın geçmişte yaşanmış ihlallerin soruşturulması ve kaydedilmesidir • Çoğunlukla, bu türden ihlallerin tazmini ve tekrarının önlenmesi için tavsiyelerde bulunan resmi devlet birimleridir • Kapsamlı tarih araştırmaları, mağdurların ifadelerinin ve sözlü tarihlerinin derlenmesi, adli tıp antropologlarının kurbanların ölümlerinin nasıl gerçekleştiğini belirleme çabalarına destek verilmesi, veya öldürülmüş olanların mezarlarının açığa çıkarılması türünden ulusal girişimler de bazen resmi hakikat komisyonuna dönüşmeseler de hakikatin ifşasının diğer yöntemleridir -Tazminat Programları • Geçmişte yaşanan ihlallerin yol açtığı maddi ve manevi hasarın tamirine yardımcı olan, mağdurların gereksinimlerini gözeten devlet destekli girişimlerdir. • Mağdurlara maddi ve sembolik unsurlar içeren destekler dağıtır; bu destekler maddi tazminatların yanı sıra çeşitli sağlık (fiziksel ve zihinsel) ve eğitim destekleri ile resmi özür gibi simgesel uygulamaları da içerebilir. - Anma Girişimleri • Mağdurların kamusal hafızasını koruyan ve tekrarlanmaları karşısında bir duvar örmek amacıyla geçmişteki ihlallere dair ahlaki bilinci artıran müzeleri ve anıtları içerir. • Anıtlar ve müzeler kurulması için mağdurlara danışılması, eski tutuklama merkezleri türünden kamu mekanlarının anıt parklara ve tanıtıcı mekanlara çevrilmesi ve geçmiş hakkında yapıcı bir toplumsal diyalogun teşvik edilmesi türünden uygulamalar aracılığıyla mağdurların hatırlanması ve onurlandırılması önceliktir. - Güvenlik Sektörü Reformu • Bu girişimler ordu, polis, yargı ve bağlantılı devlet kurumlarını baskı ve yozlaşmanın araçlarından kamusal hizmet ve bütünleşmenin araçlarına dönüştürmeyi amaçlar. • İhlallerin gelecekte tekrarını engellemek, devlet ile toplum arasında adil ve işleyen kurumlar temelinde ilişkiler tesis etmek için, güvenlik kuvvetleri veya polis gibi geçmişinde ihlal eylemleri bulunan kurumların ıslah edilmesini içerir. - Toplumsal Cinsiyet Adaleti • Toplumsal cinsiyet adaletini gerçekleştirmek, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin yargılanmasını, çeşitli kadın gruplarına ve ailelerine tazminat dağıtılmasını, kadınların yaşadıklarını yansıtan anıtları ve kadınların insani güvenlik ihtiyaçlarına hizmet eden ve adalete erişimini teşvik eden kurumsal reformları içerir • Kadınların ve erkeklerin çatışmaları ve insan hakları ihlallerini nasıl farklı deneyimlediklerini araştıran bir toplumsal cinsiyet adaleti yaklaşımı merkezi bir unsur olmalıdır Aslan, son alarak, projenin hedeflerine tekrar dönerek, Kürt meselesi kaynaklı toplumsal sorunların çözümünde sivil toplumun oynayacağı rolün önemli olduğunu ve aciliyet 3 arzettiğini düşündüklerini ve aslında sadece Kürt meselesinde değil birçok olayda çok farklı kesimlerin mağdur edildiğini ve bunlara yönelik kurumsal ve toplumsal umursamazlığın altında yatanın geçmişle yüzleşme, geçmişi anlama, telafi etme ve yargılama pratiklerinin olgunlaşmaması olduğunu belirtti. Dünyada başka yerlerde son 20 yıldır uygulanan mekanizmaların Türkiye’nin şartları ile uygulanmasının önemli olduğunu düşündüklerini, bu proje de bu tespitten hareketle 30 yılı aşkın süredir yaşanan çatışma ortamının sebep olduğu toplumsal sorunlara yönelik çalışmalar yürüten sivil inisiyatiflerin güçlendirilmesi ve Kürt sorununun çözüm sürecine ve toplumsal barışın inşasına sivil toplumun daha etkin bir biçimde katılabilmesinin yollarını geliştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Uzun vadede bu alanlarda çalışmalar yapacak bir merkezin kurulmasını planladıklarını da belirten Aslan, son olarak, kurulan websitesini daha detaylı olarak katılımcılarla paylaştı. B. Proje Bulgularının Sunumu – Seda Altuğ Ardından Proje Asistanı Seda Altuğ, projenin raporunun bir sunumunu gerçekleştirdi. Projede, Türkiye'de Kürt Sorunu'nun toplumsal boyutlarıyla ilgili çalışan sivil inisiyatiflerin bir incelemesini yaptıklarını belirten Altuğ ardından bu inisiyatiflerin dünya örnekleriyle karşılaştırmalı bir değerlendirmesini yaptıklarını belirtti. Son olarak da, dünya örneklerinin Türkçeye tercüme edilerek web-sitesi aracılığıyla geniş bir kitleyle paylaşılmasını amaçladıklarını belirtti. Altuğ, sunumuna önce 2010 yılında Kürt sorununun durumunun bir analizini yaparak başladı. 2010 yılında; • Kürt Sorunu'nun Varlığı Kabul Ediliyor, • Kürt Varlığını Yok Sayma Politikaları'nın Yerini Yeni Dışlama ve Ayrımcılık Biçimleri Alıyor, • 90larda İzlenmiş Şiddet Politikaları'nın Sonuçları Her Alanda Görünürleşiyor, • Sorunun Çözümüne Dair Toplumsal Zemin Oluşturma Süreci Başlamış Durumda, Projenin Kürt Sorununun toplumsal boyutuna odaklandığını belirten Altuğ, toplumsal boyuttan ne anladıklarını şu şekilde anlattı: Temsiliyet Sorunsal: Adalet, Eğitim Kurumları, Siyaset, Emek Piyasası, Medya vb. Alanlarda Kürtlerin Kendilerini Tanımlama Biçimlerinin Engellenmesi ya da Marjinalleştirilmesi Kürtlerin cahil, ataerkil, feodal, geleneksel, azgelişmiş, bölücü ya da kurban olarak temsil edilmesi Çözüm: Kürtlerin Sorunlarının, Mağduriyetleri'nin, Kendilerini Tarif Etme Biçimlerinin Görünürlüğü'nün Sağlanması 4 Mağduriyetlerle Yüzleşme ve Telafi Sorunsal: Devletin şiddet politikalarının (faili meçhuller, köy boşaltmalar, orman yakmalar, paramiliter güçler kullanma, mayın döşeme, işkence, toplu tutuklama vb.) yarattığı zararın maddi ve toplumsal boyutları Çözüm: Hakikatlerin Ortaya Çıkartılması, Adalet Tesisi'nin Mağdur Toplumsal Kesimlerin Katılımı ve Rızası'yla Gerçekleşmesi, Telafi Programları'nın Oluşması ve Uygulanması Ayrımcılık Sorunsal: Kürt nüfusun çoğunlukta bulunduğu yerlerde devlet eliyle, diğer bölgelerde ise hem devlet hem de sivil aktörler tarafından yaygınlaşan tehdit ve dışlama strateji ve pratikleri Çözüm: Ayrımcılığın tüm boyutlarıyla ifşası ve ayrımcılığı engelleyecek aktif hukuki ve sosyal düzenlemeler yapılması Ardından Seda Altuğ, proje kapsamında gerçekleştirilen STK mülakatlarının metodolojisi hakkında bilgi verdi: Araştırma Soruları • Ne gibi çalışmalar yapılıyor? • Ne gibi yapısal engeller ve eksikliklilerle karşılaşılıyor? • Ne tür ihtiyaçlar var? • Gelecekte ne gibi çalışmalar planlanıyor? Görüşülen Kurumlar Diyarbakır: Bağlar Belediyesi, Baro, ÇAÇA, Doğan Haber Ajansı, DİKASUM, DİSO, Eğitim-Sen, Gazeteciler Cemiyeti, Göç-Der, İHD, Mazlum-Der, Meya-Der, Sarmaşık, TİHV. İstanbul Barış İçin Sanat Girişimi, Barış Meclisi, Göç-Der, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Hrant Dink Vakfı, Irkçılığa Dur-De, Küresel BAK, Tarih Vakfı, TİHV, TOHAV, 78liler Vakfı. Ardından STK'ların Toplumsal Çalışmaları'nda Kullandıkları Araçlar Üzerinden Sınıflandırılmasını yapan Altuğ, STK’ların şu şekilde sınıflandırılabileceğinden bahsetti: bir Koruma: Devlet Şiddetine Karşı ve/veya Savaş Bölgesi’nde Sivil Halkın Hakları'nın Korunması İzleme: Hak İhlalleri'nin Tespiti Diyarbakır Barosu, DİKASUM, Göç-Der, İHD, Mazlum-Der, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı HYB, TİHV, TOHAV, 78liler Vakfı 5 Savunuculuk: Çatışma ve Çatışmanın Sebep ya da Sonuçlarına İlişkin Bilgilerin Kamuoyuna Sunulması ve Yaygınlaştırılması Diyarbakır Barosu, Eğitim-Sen, Gazeteciler Cemiyeti, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı HYB, Göç-der, İHD, Meya-Der, Mazlum-Der, TİHV, TOHAV, 78liler Vakfı Grup İçi Sosyalleşme: STK’ların mağdur gruplar içi dayanışma ve yardımlaşmaya yönelik çalışmalar yapması Birlikte Yaşama: Çatışan Grupların Eşit Yurttaşlar Olarak Yaşamasının Altyapısını Oluşturma Aracılık ve Kolaylaştırıcılık: Çatışanlar ya da Çatışan Grupların Arkasındaki Halklar Arasında Diyalog Geliştirme Meya-Der, Barış İçin Sanat Girşimi, Barış Meclisi, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Hrant Dink Vakfı, Küresel Bak, Tarih Vakfı, 78liler Vakfı Hizmet: Çatışma Dönemi veya Sonrasında Mağdurlara Sunulan Tıbbi, Hukuki, İktisadi ve Sosyal Destek Hukuki: Diyarbakır Barosu, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüz HYB, İHD, Mazlum-Der, TİHV ve TOHAV. Tıbbi: TİHV Sosyal ve İktisadi: ÇAÇA, DİKASUM, Göç-Der ve Sarmaşık Bu sınıflandırmanın ardından, Diyarbakır ve İstanbul’da görüşme yapılan STK’ların değerlendirilmesi yapıldı: Diyarbakır Toplumsal Çalışma Alanları • Temsiliyet (tüm çalışmalarda benimsenen amaç) • Yüzleşme ve Telafi (Hak İhlallerini Ortaya Çıkarma, Raporlama, Araştırma, Belgeleme ve Telafisinin Bireysel Haklar Temelinde Sağlanmasına Yönelik) • Ayrımcılık (Kadınlara Yönelik) Kullanılan Araçlar: • Koruma, İzleme, Savunuculuk: (Hukuk Alanı Ağırlıklı Dokümantasyon, Basın Açıklaması ve Kampanya) • Hizmet: (Hukuk ve Eğitim Ağırlıklı) Diyarbakır’daki durum şu şekilde özetlendi; • • • • • Öznel Koşullar ve Sorunlar Çatışma ve Hak İhlalleri Sürüyor Sivil Alan Toplu Tutuklamalar ve Baskılarla Siyasallaştırılıyor Devlet veya Hükümet Destekli STK'larla Rekabet ve Gerilim Batı STK’larıyla Gerilimler 6 İstanbul Toplumsal Çalışma Alanları • Temsiliyet: Farklı Etnik Grupların Daha Fazla Görünür Olmasına Yönelik • Yüzleşme ve Telafi: Tarihsel Hakikatlerin Ortaya Çıkmasına Yönelik (diyarbakır cezaevi) • Ayrımcılık: Cinsel Yönelim, Cinsiyet ve Etnik Temelli Ayrımcılığa Yönelik (ders kitapları) Kullanılan Araçlar: • Koruma, İzleme Ve Savunuculuk: (Hukuk Alanı Ağırlıklı Dokümantasyon, Basın Açıklaması, Kampanya, Medya İzleme) • Grup İçi Sosyalleşme, Birlikte Yaşama ve Arabuluculuk: (Dokümantasyon, Sergi, Yayın, Konferans, Toplantı) • Hizmet: (Hukuk Ağırlıklı) İstanbul’daki durum ise şu şekilde özetlendi; • • • • • Öznel Koşullar Ve Sorunlar (birlikte yaşama ve arabuluculuk) Sol Sivil İnisiyatiflerle Gerilimler Kürt Sivil İnisiyatiflerle Gerilimler Toplumsal Yaygınlığın Sağlanamaması Eşgüdüm ve İletişimin Sağlanamaması Bunun ardından Seda Altuğ, sonuç bölümünde Diyarbakır ve İstanbul’daki STK’ların bir karşılaştırmasını yaptı. Öznel koşullar konusunda, Diyarbakır'da koruma, izleme ve savunuculuk; İstanbul'da arabuluculuk, birlikte yaşama alanlarının yoğun olduğunu, hizmet alanınınsa iki şehirde de daha çok hukuk ve tıp ağırlıklı ve Kürtlere yönelik olduğunu söyledi. Toplumsal alandaki çalışmaların özellikle Diyarbakır’da temsiliyet alanında yoğunlaştığını, ancak dar anlamıyla yani başta Kürt realitesi olmak üzere farklı etnik grupların varlık ve mağduriyetlerinin devlet ve Türk halkı tarafından kabulü olarak anlaşıldığını belirtti. Emek piyasası, yoksulluk gibi alanların kapsanmadığını ve mağduriyetlerin telafisi ve ayrımcılık gibi alanların daha az çalışılan alanlar olduğunu söyledi. Özelde Kürtlerin çalışma yürüttüğü genel olarak ise tüm muhalif STK’lar devlet ve yargıyla ilişkilerinde zaman içinde değişen oranlarda sorunlar yaşandığına değinen Altuğ, STK’lar arasında ciddi bir işbirliği sorunundan bahsedilebileceğini söyledi ve bu sorunların nedenlerini şu şekilde özetledi: • • • • Karşılıklı önyargılar, batı-doğu ilişkilenme türleri Yapısal İşbölümü Dokümantasyon alanlarında standartlaşamama Somut sorunlarla ilgili yol haritası eksikliği 7 • Sorunu • İnsan Kaynakları ve Maddi Kaynakların Eksikliğine Bağlı Olarak Sürdürülebilirlik Çalışmaların topluma duyurulma ve paylaşılma konusunda tıkanma Tartışmalardan Notlar Aslan ve Altuğ’un sunumlarının ardından, katılımcılarla bir tartışma oturumu yapıldı. Bu oturumda genel olarak, fon almak, STK’lar arası işbirliği ve kurulması düşünülen merkez hakkında konuşuldu. Katılımcılardan bazıları fon almadan da işlerini yapabildiklerini söylerken, tüm katılımcılar maddi kaynak sıkıntısının bir sorun alanı olduğu konusunda hem fikirdi. Konuşulan konulardan bir diğeri ise Türkiye’deki STK’lar arasındaki işbirliği sorunu ve kurulması planlanan merkezin bu sorunu nasıl aşabileceğiyle ilgiliydi. Bu konuda Aslan, merkezin amaçlarından birinin bunları aşmak olduğunu, ama bunun kolay olmadığın belirtti. Bunun için belki de kendimizi sorgulayıp, dili ve bakışı biraz değiştirmek, kapsayıcı olmak, başka yerlerdeki çalışmaları da destekleyip, birlikte üretmenin gerekliliğinden bahsetti. Bu tip işbirliği örneklerinin dünyada bulunduğunu da belirtti. Kurulacak merkezin, üretilmiş bilgileri tekrar üretmek yerine, örneğin zorunlu göçle ilgili birşey yaparken, Göç-der’in bu alanda yaptıklarını toparlayıp, duyurmaya çalışmak gibi eşgüdüm ve standartlaşma çalışmaları yapacağı belirtildi. C. Hakikat, Belgeleme ve Yargı Süreci, Arjantin- Gaston Chillier (CELS, Buenos Aires) Gaston Chillier, sunumuna Türkiye’de olmaktan ötürü duyduğu memnuniyet ve teşekkürlerle başladı. Ardından kurumunun karakteristikleri ve yaptığı ana çalışmaların bir özetini yaptı. CELS 1979’da diktatörlük döneminde (1979- 1983) dört avukat ve Plaza de Mayo anneleri tarafından kuruldu. Özellikle diktatörlük tarafından yapılan insan hakları ihlallerinin hukuki boyutuyla ve hukuki dokümantasyonla ilgilendi. Arjantin’de demoktratik sistemin güçlendirilmesi ve insan haklarının korunması için çalıştığını belirten Chillier, CELS’in, sistemli ve büyük çapta gerçekleşen ihlallere odaklandığını, 1986 yılında başlayan demokrasiye geçiş sürecinde ise hakikat ve adaletin tesisi için çalıştığını belirtti. 90’lı yıllardan itibaren çalışma alanlarını ise, güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği kurumsal şiddet, ifade özgürlüğü, ekonomik sosyal ve kültürel haklar ve göçmenler ve yerliler gibi mağdur insanlara hukuki destek vermek olarak özetledi. Avukatlardan sosyalistlere uzanan 50 kişilik bir grup olduklaırnı ekledi. Ayrıca CELS’in 3 farklı müdahale stratejisi izlediğini ve bunların birbini besleyen birbiriyle ilişkili stratejiler olduğunu belirtti. Bu stratejilerin Siyasi Savunuculuk, Araştırma/ Dokümantasyon ve Yasal (ulusal ve uluslararası düzeyde) / dava takibi olduğunu belirten Chillier, bu kavramlardan Arjantin’deki hakikat ve adalet sürecini anlatırken daha detaylı bahsedeceğini belirtti. 8 Fon meslelesinin ise politik bir mesele olduğunu, kendilerinin Arjantin hükümetinden ve ABD uluslararası şirketlerinden fon almadıklarını ama AB’den ve özel şirketlerden fon aldıklaını söyledi. Arjantin’de Hukuk ve Adalet Arayışı 1976-1983: Bu dönemde Arjantin’de yönetim silahlı güçlerin elinde ve muhalifler için baskıcı bir strateji izlenmekte. Cunta hükümeti, bilgi almak için işkenceyi bir araç olarak kullanıyor. Bu dönemde 30000 civarında kişi 250 gizli cezaevine gönderiliyor ve bu kişiler işkenceye maruz kalıyor, birçoğu gizlice öldürülüyor. Arjantindeki diktatörlük, Latin Amerikadaki diğer diktatörlükler arasında en kanlı ve sert olanı. Bu dönemde CELS, gerçeğin ortaya çıkması için dokümantasyon çalışmaları ve araştırmalar yapıyordu. Bu çalışmaların, kolektif hafızanın inşası, ailelerin ve kurbanların geçmişi yeniden inşa edebilmeleri ve demokrasinin, hukukun üstünlüğünün tesisine katkı ve suçların adli sürecinin başlatılması için bir kurumun inşası gibi büyük katkıları oldu. Bu yıllarda CELS, diktatörlük döneminde gerçekleşen suçların belgelenmesi için çalışmalar yürüttü. Diktatörlüğün izlediği stratejileri göstermeye çalıştılar. Bu çalışmalarda, insan hakları aktivistleri, kurbanlar ve ailelerin çalışmalarının sistematize edilmesinin yanı sıra, olanların topluma duyurulması için de çalışmalar yürütüldü. Gazete arşivleri dokümantasyon alanında kullanılan bir kaynaktı, her ne kadar medya üzerinde çok sıkı bir sansür uygulanıyor olsa da. Hukuki dosyalar ise bir diğer kaynağı oluşturuyordu. Hukukçular diktatörlük döneminde “habeas corpus” ilkesini kullandıalr. Bu sayede CELS keyfi gözaltı, hapis ve kayıplara ilişkin birçok dokümana sahip oldu. CELS’in kendi arşivindeki gazete kupürleri, diktatörlük ve demokrasi döneminden yasal dosyalar, kurumsal dokümanlar (postalar, anılar, iletişim kayıtları, kurumsal kayıtlar, projeler vs) ve farklı insan hakları örgütlerinin dokümanları ise bir başka kaynağı oluşturdu. 1986 – 1990ların ortasına kadar geçiş dönemi CONADEP bu dönemde kuruldu. Bu dönemde, CELS, Arjantin Hakikat Komisyonu ve Kayıplar için Ulusal Komisyon’unda (CONADEP) faaliyetlerini sürdürdü. CELS’in yaptığı dokümantasyon çalışmaları komisyonun çalışmalarına çok yardımcı olmuştur. CONADEP kayıplar için komisyon demekti. Chillier kendilerinin hiç bir zaman uzlaşma (Reconciliation) tabirini kullanmadıklarını söyledi. Onlar ve kayıp yakınları için “uzlaşma” ancak adaletin tesisi ve suçlu faillerin özür dilemesiyle mümkündü. 1989 - 2001: Davaların kesildiği bu dönemde, dokümantasyon süreci alternatif stratejilerle beslendi. Kaydedilen tanıklıklar ekonomik olarak iyileştirme davalarında, hakikat komisyonlarında kullanıldı. Bu dokümanlar, cezasız kalanların ortaya çıkarılması ve hakikat ve adalet için yürütülen mücadele için toplumsal birimlerin kurulmasına katkıda bulundu. 9 2001’den günümüze: a) İnsanlık karşıtı suçların sistematik bir şekilde işlendiğine dair belgeler, CONADEP tarafından yasallaştırıldı. b) Yeni belgeler toplanmaya başlandı, bu sefer, bireysel davaları tekrar gündeme taşımak için. c) Belgelerin çeşitliliği ve çokluğu, dokümanların sistematik hale getirilmesinin önemini bir kez daha ortaya koydu. Bu çalışmanın bir kısmı 80’lerde başlamış ama 90’larda yok olmuştu. Ayrıca, hakikat komisyonu ve yürütme ve yargı süreçleri hakikatin farkı versiyonlarını ürettiler. Bu versiyonlar bazen kesişti, bazen birbiriyle çelişkiliydi. d) 1980’lerde toplanan dokümanlar, halen en büyük delil olarak kullanılıyor. CELS’in çalışmaları devam eden davalar için çok büyük önem taşıyor. Dokümantasyon’un yanı sıra, CELS aynı zamanda devlet kurumlarının çalışmalarını denetliyor. CELS’in hazırladığı istatistiklerin devlet kurumları ve uluslararası kurumların çalışması üzerinde çok büyük etkisi bulunuyor. Chillier, son olarak bazı istatistiklerden bahsetti. Günümüzde halen 342 kapanmamış dava bulunduğunu, Yargıtay’da karara bağlanmış yalnızca 3 dava olduğunu ve hala uygulanmayan ve yargıçların onayını bekleyen 11 cezanın bulunduğunu söyledi. 1604 tutuklunun; 756’sının serbest bırakıldığını, 552’sinin tutuklandığını, 252’sinin tutuklanmadan öldüğünü ve 40 kişinin kaçak olarak yaşadığını belirtti. D. Gayri Resmi Hakikat Komisyonları / İnisiyatifleri – Louis Bickford ( New York Üniversitesi, New York) Louis Bickford, sunuşuna “hakikati anlatma” (truth telling) kavramının tanımını yaparak başladı. Çok geniş bir alan olan bu alanın insan hakları mücadelesiyle (insan hakları ihlallerinin araştırılması vs) doğrudan ilişkili olduğunu söyleyen Bickford, hakikat komisyonlarını da kapsayan bu kavramda kullanılan ve bazen çakışan, bazen birlikte kullanılan üç ana başlıktan bahsetmek istediğini söyledi: - Kanıt Toplama Bu alanda, hukuk, tarih, gazetecilik gibi birçok metodun bulunduğunu ve bir çok kaynaktan dokümantasyonlar, devlet kayıtları, kayıtlar, mahkeme kayıtları ve tanıklıklar – beslendiğini söyledi. Bu alandaki baş edilmesi gereken konunun ise “yalanlar” olduğunu söyledi. Irak Baas partisi belgelerinin gerçekleri abartma yoluyla gerçeği çarpıtığını söyledi. Hükümetin, cuntanın yalan söylediğini, gerçekleri gizlediğini, dolayısıyla bu alanın bunların açığa çıkarılması çabasını içerdiğini söyledi. Bu alanda çalışma yapmış olan Şili Hakikat Komisyonu’nu örnek gösteren Bickford, bu komisyonun yalnızca tek bir alana- kayıp ve öldürülenlerin sayısı- odaklandıkları ve amaçlarına ulaşmakta başarılı olduklarından söz edilebileceğinden bahsetti. Veritabanı alanında artık teknolojinin çok yardımcı olduğunu, dünya çapında birçok yerin (Burma, Hırvatistan vs) takip için belli başlı internetten ulaşılabilecek ücretsiz dokümantasyon programları kullandıklarını söyledi. 10 - Ses Bickford, “ses” adını verdiği bu alanın kanıt toplamaktan oldukça farklı bir alan olduğunu ve burada baş edilmesi gereken konunun “güçsüzlük” olduğunu söyledi. Kanıt toplama alanında mahkemelerin olduğunu ve mahkemelerin “suçlular”la ilgilendiğini belirten Bickford, hikayeni anlatmanın, üstelik hikayeni kendi dilinle ve kendi sesinle anlatmanın bambaşka bir alana işaret ettiğini söyledi. Bickford, kanıt toplama alanında kadınların sesinin kaybolduğunu bu yüzden bu alanda kadınların da hikayelerini anlatabileceğini söyledi. - Uyumlu Hikayeler Bu alanın üzerinde mutabık olunmuş tek bir hikaye ya da bir çok hikaye üzerinde uzlaşma anlamına geldiğini söyleyen Bickford, burada baş edilmeye çalışılan sorunun “çatışma, anlaşmazlık” olduğunu söyledi. Zor da olsa bu anlaşmazlığı ortadan kaldırıp, birbirine konuşan hikayelerin yaratılması gerektiğinin altını çizdi. Bu koşullarda önemli olanın insanların tartışabileceği, yeri geldiğinde anlaşıp, yeri geldiğinde anlaşmayağı sosyal alanlar yaratmak olduğunu söyledi. Sosyal alan olmaksızın diyalogun imkânsız olacağını söyledi. Bu üç kategorinin ardından, Bickford, kategoriler için somut örnekler verdi. Şili’deki deneyimin birinci alana diğer yandan Arjantin’in hem birinci hem ikinci alana tekabül ettiğini söyledi. Arjantin’de CONADEP’in ardından yayınlanan raporun profesyonel bir yazar tarafından yazıldığını ve şimdi kitapçılarda ve evlerde bulunduğunu söyledi. Başka bir örnek olarak, Peru’daki deneyimin mağdurların hikayelerini anlatması için bir alan açma yönüyle ikinciye, ama Doğu Timur ve Gana deneyimlerinin birinci ve üçüncü kategoriye girdiğini söyledi. Gana’daki komisyonun “uyumlu” hikaye arayışı, bir ulus inşası isteğini de içinde barındırıyordu ve bu açıdan Bicford bu komisyonun provokatif olduğunun söylenebileceğinden bahsetti. Ardından gayri resmi hakikat arayışı ve anlatımı girişimlerinden örnekler veren Bickford, çalışmalardan da örnekler verdi. Verdiği son örnek, Şili’de bir grup tarihçinin yaptığı iki-üç yıllık çalışmaydı. Bu proje kapsamında 80 civarında mağdurun yaşadığı bir kasabaya gidip mülakatlar yapan tarihçiler, ardından bu bulguların araştırmasını yapmış ve kitabın bir taslağını oluşturmuşlar. Bunun ertesinde tekrar kasabaya giderek, bu taslağı herkese dağıtmış ve “doğru yapmış mıyız?” diye sormuşlar. Her gün gerçekleşen tartışmalar ve toplantıların doğrultusunda, kitap tekrar yazılmış ve dağıtılmış. Louis Bickford, bu örneğin tüm hakikati arama araçlarının bir arada kullanıldığı çok güzel bir proje örneği olduğunu söyleyerek sunumunu bitirdi. E. Hakikat, Belgeleme ve Yargı Süreci, Hırvatistan- Vesna Terselic (DOCUMENTA, Zagreb) Vesna Terselic, benzer bir geçmişle yüzleşme sürecini Hırvatistan’da da yaşadıklarını belirterek konuşmasına başladı. Kurumu Documenta’nın vizyonunun geçmişle yüzleşme 11 yoluyla sürdürülebilir barışı sağlamak olduğunu söyledi. Bu amaca yönelik farklı çalışmalar yürüttüğünü, dokümantasyon ve araştırma alanlarına yoğunlaştığını ve sivil toplum kuruluşlarıyla, hükümet kurumları ve benzer kurumlarla ortak çalışmalar yaptığını söyledi. Ardından Terselic, Documenta’nın çalışma ve program alanlarından bahsetti. Program alanlarına örnek olarak RECOM’u verdi. RECOM Toplumsal Diyalog, geçmişle yüzleşme ve sosyal politikalar alanında sivil toplum kuruluşlarının birleşerek kurdukları bağımsız bir komisyondur. Savaş suçlarını, insan hakları ihlallerini ve kayıpları bölgesel düzeyde araştırabilmek için kurulmuştur. Sırbistan, Hırvatistan, Bosna- Hersek gibi birçok ülkeden üyeleri bulunmaktadır. Bir diğer örneğin ise Commemorative Culture (Hatırlama Kültürü) çalışmaları olduğunu belirtien Terselic, bu çerçevede tarih öğretmenleri, gazeteciler, müze küratörleriyle çalışma gezileri düzenlendiğinden bahsetti. Tarih öğretimi ile ilgili çalışmalar Documenta’nın bir diğer çalışma alanı olduğundan bahsetti. Ayrica, dokümantasyon alanında kayıplar, sözlü tarih ve insan hakları örgütleri konularında üç ana çalışma yürüttüklerini söyledi: 1. Hırvatistan’daki Kayıpların Dokümantasyonu Bu çalışma sonucunda tüm kayıpların isimleri, doğum tarihleri, yaşadıkları yer, etnisite, din, ölüm zaman ve yeri, ölüm nedeni, savaştaki konumu, -belliyse- failleri gibi bilgilerden oluşan bir veri tabanının oluşturulması planlanıyor. Bu araştırmada, devlet, hastaneler, insan hakları örgütleri, kütüphaneler, arşivler, dini kurumlar, kurban aileleri, medya, bilimsel kurumlar ve bireyler gibi birçok kaynaktan yararlanıldığını belirtti. 2. Sözlü Tarih Çalışmaları Ocak 2006’da başladıkları bu çalışmada, sözlü tarih metotlarıyla görsel ve işitsel olarak bireysel anıların toplandığından bahsetti. Terselic, bu çalışmalardan birini toplantı sırasında izletti. 3. İnsan Hakları Örgütlerinin Dokümantasyonu Neredeyse tüm Hırvatistan Savaş Karşıtı Kampanya’nın dökümünü çıkardıklarını belirten Terselic, STK anılarının kayıtlarını paylaşacaklarını söyleyerek. STK’ların hazırladıkları dokümanlarla neler yapılabileceği üzerine çalışmalar, dersler, yuvarlak masa toplantıları düzenlendiğini söyledi. Soru-cevap, tartışma Sunumların ardından gerçekleşen tartışma bölümlerinde katılımcıların soruları genellikle Türkiye’nin bahsedilen dünya örneklerinden farkına ilişkindi. Tartışmaya açılan bir diğer konu ise, Türkiye toplumunun büyük bir kesiminin yaşanan savaş ve etkilerine karşı vurdumduymazlığı, hatta bu savaşı desteklemeleriydi. Chillier Kolombiya’nın bu açıdan Türkiye ile benzerlik gösterdiğini söyleyerek devletin gerillalara karşı savaşının toplum nezdinde destek gördüğünü, ama bu alanda çalışan inisiyatiflerin diyalog için gereken ortam 12 hazırlama konusunda önemli bir rol oynadıkalrını belirtti. Bu konuda hükümetin ve medyanın da etkili olabileceğinden bahseden Chillier, toplumun zamana ihtiyacı olduğunu ve bunu hızlandırmanın yolunun bizim gibi düşünmeyenlerle de sabırla diyalog içine girmek olduğunu söyledi. Bunun kolay olmadığını ve sabır istediğini belirtti. Sorulardan bir diğeri ise devletin suçlu olduğu bir ortamda, uluslararası hukuk kurum ve araçlarının daha etkili olup olamayacağı üzerineydi. Burada Uluslararası Ceza Makhemesi’ne (ICC) Türkiye’nin hala bağlı olmadığının altı çizildi. Gaston Chillier, o dönemde Arjantin’in de ICC’yi imzalamadığını ama imzalama sürecinin kendisinin demokratikleşme dönemine katkısı olduğunu belirtti. Ayrıca tartışılan bir başka konu ise bilgilerin toplanması ve yaygınlaştırılması üzerineydi. Bilgilerin toplanması, farklı hakikat anlatılarının birikmesi kadar toplumsallaşması/yaygınlaşmasının da önemli olduğu ve bununla ilgili ne tür yöntemler, öneriler, fikirlerin olabileceği sorusuna cevaben Gaston Chillier, medyanın, yeni medya araçlarının (twitter, facebook) bu konuda çok yardımcı olabileceğini söyledi. Bu hakikatlerin yaygınlaştığı noktadan sonra birer tüketim maddesi haline gelme tehlikesi bulunduğuna dair bir sorunun ardından, Louis Bickford bu konuda şüpheci olmak gerektiğini, karmaşık bir konu olduğunu söyledi. Vesna Terselic ise, önemli olanın şimdilik yaygınlaşması olduğunu, bu ileride bir sorun olursa onunla da ileride uğraşılması gerektiğini belirtti. 2.GÜN 1.Oturum: Hakikat Komisyonları / Belgeleme ve Yargı Süreci Moderatör: Özgür Sevgi Göral Konuşmacılar: Gaston Chillier (CONADEP, Arjantin), Vesna Terselic (Eski Yugoslavya Bölgesel Hakikat Komisyonları) Oturum, Gaston Chillier’in CONADEP, Kaybedilmiş İnsanlar Hakkında Ulusal Komisyon hakkındaki kısa sunuşuyla başladı. Chillier CONADEP’in 1984’te kararname ile doğrudan yürütmenin kararıyla kurulduğundan bahsetti. Komisyonun 9 ay boyunca çalıştığını ve 110 tanık dinlediğini belirten Chillier, insan hakları derneklerinin elinde olan tüm bilgi ve şikayetlerin CONADEP’in dosyasına konduğunu söyledi. Ayrıca komisyon, “Bir Daha Asla!” başlığıyla bilinen raporunu yayınladı. Chillier, o aşamada insan hakları örgütlerinin komisyonun kuruluş tarzına ve bileşimine karşı çıktığını çünkü onların talebinin kongrede komite kurulması olduğunu söyledi. Aynı zamanda işlevine ilişkin bir eleştiri de vardı, komisyon sadece mağdurların tanıklığına başvurabiliyordu, bir de insan hakları örgütlerinin dokümanlarını inceleyebiliyordu. Yetkileri arasında failleri sorgulamak, gidip soruşturma yapmak gibi yetkiler yoktu. Her ne kadar diğer insan hakları örgütleri ile birlikte CELS de kuruluş tarzı bakımından çok eleştirel olsa da CELS, örgüt olarak bu komisyonla işbirliği yapma kararı aldı ve diktatörlük 13 döneminde topladığı tüm dokümanları raporun final bölümüne ekledi. Komisyon nihai raporunu 1984 yılında yayınlandı ve bir bakıma daha sonra yapılacak çalışmaların hakikatini ortaya koymuş oldu. Diktatörlük döneminde ne olduğunu araştırdı ve tüm mekanizmalara değindi. Odağı kayıplardı. Yargısız infaz, keyfi gözaltı, cinsel istismar da raporda yer alan konular arasındaydı. Bu nihai rapor yapılacak bütün çalışmalara bir bakıma hakikat çalışmaları bakımından çerçeve oluşturuyordu. CONADEP bir bakıma geniş bir anlamda hakikati komisyon üyelerinin bakışıyla ortaya koydu, 1985’te yapılan ve askeri cuntanın mensuplarını yargılayan davada yargısal bakımdan hukuki bakımdan hakikati ortaya koydu. CONADEP’in anlatısıyla yargı anlatısı örtüştü. CONADEP dışında, Latin Amerika’da başka deneyimlerin de olduğunu söyleyen Chillier, Şili, El Salvador, Guatemala, Peru’daki örneklere kısaca değindi. Ardından Hakikat Komisyonlarına dair bir slayt göstererek komisyonların karşılaştırmasını yaptı. Örneğin, Arjantin’de kayıplar meselesine yoğunlaşılırken, Şili’de daha genel sorunlara değiniliyordu. Peru’da ise hükümet ihlalleri kadar aydınlık yol denilen gerilla örgütü de ele alınıyordu. Bunun dışında, komisyonun nasıl kurulduğu ve kimlerden oluştuğunun da önemli olduğunu ve konjonktüre göre değiştiğinden bahsetti. Örneğin Guatemala gibi uluslararası ya da Arjantin ve Peru gibi ulusal olabilir. Ayrıca, üyelerin nasıl seçildiğinin de önemli olduğunu, en önemlisi bu seçimin saydam ve açık yapılması gerektiğini söyledi. Komisyonların çalışma metodunun önceden belirlenmesi gerektiği, maddi kaynak sorununun (örneğin devlet mi karşılayacak), kararın izleme ve uygulama meselelerinin de öneminden bahsedildi. Ardından başlayan soru-cevap bölümünde ise, vurgu Türkiye’de hakikat komisyonlarından çok şey beklendiği ve hakikat komisyonlarının bir araç olduğunun unutulmaması gerektiğindeydi. Hakikat komisyonları için dokümanların toplanması konusunda, aslında Türkiye’de bu işe sıfırdan başlamadığımız, STK’ların, akademinin birçok çalışma yaptığı belirtildi. Mecliste konuyla ilgili 4 komisyon kurulduğu belirtildi. Tartışmalarda öne çıkan bir diğer konu ise, zaman aşımı sorunuydu. Chillier, Arjantin’de de bunun büyük bir sorun olduğunu ama uluslararası ceza hukukundaki gelişmelerin Arjantin’e bu anlamda destek olduğunu belirtti. Türkiye’de de AİHM’in bu davaları ve tanıklıkları kabul ettirebilme gücünün olabileceğini belirtti. Örnek emsal kararlar için www.dplf.org adresine bakılabileceğini ekledi. Diğer bir konu, faili meçhullerin akıbetinin nasıl araştırılabileceği üzerineydi. Chillier, Arjantin’de de faillerin bu konuda işbirliği yapmadığını söyledi. Fakat yargı süreçleri ve başka çabalar - örneğin antropolojik adli tıp ekipleri - sayesinde biraz yol alınabildiğini söyledi. Bazen ailelerin çabalarının da işe yaradığını söyledi. Bunun üzerine Vesna Terselic, Kayıplar Uluslararası Komisyonu’nun bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi. Bosna Hersek ve Hırvatistan’da kurbanların cesetleri konusunda hiçbir şey yapılmayınca, Uluslararası Kayıplar Komisyonu sayesinde yürütülen bazı çalışmaların olduğunu söyledi. Ayrıca Fas’taki 14 komisyonun iyi bir örnek olarak gösterilebileceğini söyledi. Fas’ta çok örgütlü bir süreç yaşandığını ve neredeyse tüm kayıpların akıbetinin bulunduğunu söyledi. Bunun en büyük nedeni monarşinin tam desteğinin olmasıydı. Dolayısıyla, devletin desteğinin öneminin de altı çizildi. Komisyonların hayata geçirilebilecek kararlar almasıyla ilgili bir başka soru karşısında Chillier, tavsiyelerin pek çok alanda (ekonomik, yargılama, sembolik, bellek politikası) olabileceğini ve baştan iyi belirlenmesi gerektiğinden bahsetti. Faillerin tanıklığı konusunda, Arjantin’de askerden çok az tanıklık olduğunu, Hırvatistan’da ise itiraf edecek iki kişinin öldürülmesinden bahsetti. Tüm bunları aşabilmek için kamu ve medyanın desteğinden bahsedildi. Bunun üzerine, Türkiye’de failleri itirafa yöneltmek mümkün olsa da, arkasında devletin sistematik bir saldırısı olduğundan, dolayısıyla da bizim bu hakikatleri de ortaya çıkarmamız gerektiğinden bahsedildi. Ayrıca Türkiye’de farklı bir durum olduğu, şiddetin halen devam ettiği de söylendi. (Çocukların hapiste tutulması, KCK davaları vb.) Bunun üzerine Terselic, önceliklerin iyi belirlenmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca mağdurlara katilleri gösterip “onu affedin, o da kardeşinin kemiklerini göstersin” demenin zorluğu sorusu üzerine Chillier, bu durumda insan hakları savunucularına çok büyük bir görev düştüğünü, mağdurların acısını dinleyip bu acı ve öfkeyi yapıcı bir şeye dönüştürmenin onların görevi olduğunu belirtti. Oturumda üzerinde durulan son önemli konu ise kadınların mağduriyetiydi. Terselic, kadınların mağduriyeti için belki de hakikat komisyonlarının doğru bir araç olmadığını, kadınların cinsel taciz ve tecavüz deneyimini herkesin önünde anlatmasını belki de beklememek gerektiğini söyledi. Ayrıca cinsel taciz ve tecavüze uğrayan erkeklerin de bu işkenceleri anlatabildiği uygun bir yerin henüz bulunamadığını ekledi. Chillier ise, Arjantin’de bu konunun ele alınması için 30 yılın geçtiğini söyledi. Terselic son olarak, bu deneyimlerin direk olarak değil ama belki başka yöntemlerle anlatılabileceğini (örneğin filmler ve yayınlar) söyledi. 2.Oturum: Anma/ Anıtlar/ Müzeler Moderatör: Murat Çelikkan Konuşmacı: Louis Bickford: Dünyadan Örnekler – Bellek Mekanları Oturum, Murat Çelikkan’ın sunuşuyla başladı. Çelikkan, vicdan anıtlarının toplumsal bellek oluşturma ve dönüştürmede iz bırakan araçlar olduğunu söyledi. Bellek anıtları ile vicdan anıtları arasında fark olduğunu, bellek anıtlarının sadece ihlaller değil, kazanılmış savaşlar veya bireysel trajediler üzerine de olabileceğini, vicdan anıtlarının ise farklı mağdurları anmaya, mağduriyetin hatırasını kalıcı kılmaya yönelik anıtlar olduğunu söyledi. 15 Louis Bickford, sunumuna neden hatırlarız sorusuyla başladı. Hafızanın seçici olduğunu, herşeyi hatırlayamayacağımızı söyledi. Ardından bellek mekanlarına dair farklı konseptler olduğunu, klasik paradigmanın, erkek kahramanlar, ulus inşa süreci ve kutsal mekanlar olduğunu söyledi. Bu tip hafıza mekânlarının oluşturulmasında, tüm aktörlerin sürece katılabilmesinin, mekânların tasarlanma ve işletilmesi sürecindesivil katkıların öneminin altını çizdi. Bunun dışında, anı mekanlarının nasıl oluştuğunda kimin karar verdiğinin ve sonra kimlerin işleyişine dahil olduğunun da çok önemli olduğundan bahsetti. Birçok örnekte mağdurların artık rehber olarak hizmet verebildiğinden bahseden Bickford, bir diğer önemli noktanın ise, bu tür mekanların bazen politik olarak “bir daha asla” mesajı verirken, diğer yandan mağdurların bu olayların nasıl hatırlanmasını istedikleriyle çelişebileceğini, dolayısıyla mağdurların da karar sürecine katılımının çok önemli olduğu belirtti. Bickford anmalar/anıtlar inşası sürecinde üç yol olduğunu söyledi: Birincisi mekânı olduğu gibi bırakmak, ikincisi başka bir şeye dönüştürmek, üçüncüsü de yeni bir şeyle bağlamak. Bu yollardan hangisinin seçileceğinin çeşitli faktörlere bağlı olduğunu söyledi. Katılımcılardan resmi itiraf olmasa da bu türden anıtlar için yarışmalar açılmasının bir mücadele yöntemi olabileceği önerisi geldi. Tek tük de olsa Türkiye’de de anma/anıtların örneklerinin olduğundan da bahsedildi. Son olarak, bu tip durumlarda birbirine konuşan bir söylemin ve temsiliyetin önemi üzerinde duruldu. Ortak yaşanmışlığı anılaştıran bir şekilde olması gerektiğininin altı çizildi. TARTIŞMA VE DEĞERLENDİRMELER: Son tartışma oturumunda, öğleden önceki oturumların moderatörleri olan Murat Çelikkan ve Özgür Sevgi Göral oturumlarda konuşulanları özetlediler. Bunun ardından, Türkiye’de daha önce yapılmış çalışmalar tartışılmaya başlandı. Son 20 yılda 3 önemli komisyon kurulduğundan (Susurluk Komisyonu, Faili Meçhul Cinayetler, Şemdinli Komisyonu) ve bu komisyonlar önemli raporlar yayınlamış olmalarına rağmen bu raporların dikkate alınmadığından ve topluma yayılmadığından bahsedildi. Ayrıca devletin birçok STK ile irtibatta olduğundan, fakat yine Fırat’ın doğusundan gelen bilgilerin dikkate alınmadığından bahsedildi. Önemli olanın bu duyarlılığı Fırat’ın batısına taşımak olduğunun altı çizildi. Bunun ardından, elimizde ciddi veriler olduğundan fakat bunların düzenlenmesi ve formalize edilmesi gerektiğinden bahsedildi. Ülkede hala insan hakları ihlalleri yaşandığını dolayısıyla hakikat komisyonunun devlet tarafından değil, devletten bağımsız olmasını ve devleti zorlayıcı bir rolu olması gerektiğinden bahsedildi. Ayrıca, vicdan anıtları konusunun yeni ve önemli bir konu olduğu, örneğin boşaltılan köylerden birinin bellek mekânı haline getirilebileceği önerisi ortaya atıldı. Yine de, anma ve hakikat komisyonları gibi konuların aslında çatışma sonrası sürece ilişkin olduğu, Türkiye’nin bir barış sürecinden geçtiğini ve toplumsal kutuplaşmayla uğraşmamız 16 gerektiğinin de adı çizildi. Bunun için görsel materyalin bir araya getirilmesinin öneminden bahsedildi. Vurgulanan bir diğer konu ise, bölgedeki çocukların öfkesiydi ve bu konuda ne yapılabileceğiydi. Fırat’ın doğusu ve batısının nasıl birbirini duyar hale getirilebileceği, farklı kesimlere bu sorunun nasıl anlatılabileceği de tartışılan bir diğer önemli konuydu. Aynı siyasi fikri paylaşmayan insanlarla da toplanmak önerisi üzerine tartışıldı. Ayrıca, basın açıklamaları vs gibi kamuyla paylaşma araçları yerine, daha farklı ve yaratıcı yaygınlaştırma teknikleri (internet, yeni medya araçları gibi) kullanılmaya başlanması gerektiğinden de bahsedildi. İttifakların gerekliği vurgulandı. Daha çok insana duyuracak yolların öneminden bahsedildi. Bu bağlamda, toplumdaki ciddi ayrışmanın nasıl üstesinden gelinebileceği konuşuldu. Öfkenin de yaratıcı bir tarafa çekilebileceği söylendi. Ayrıca, sabrın çok önemli olduğunun ve bu sürecin kendisinin dönüştürücü bir süreç olduğunun altı çizildi. Ayrıca, konuşmalarda çok bahsedilmese de medyanın rolü ve öneminin altı çizildi. Eşgüdüm ve dokümantasyon meselesinin bu konuda çok önemli olduğu, derneklerin elinde veri ve birikimlerinin olmasının bizleri sıfırdan başlamadığımızı göstermesi açısından önemli olduğunu fakat bu verilerin hukuki/adli tıp vs. standart bir dokümantasyona ve araştırma diline çevrilmesinin gerekliliğinden bahsedildi. Kamuoyunda bilgiyi dolaşıma sokmak ile mağduru güçlendirmenin beraber yürümesi gereken süreçler olduğunun altı çizildi. Hakikat komisyonlarının aynı zamanda mağdurları güçlendirmek için de var olmaları gerektiğini vurgulandı. Son olarak, bu tip toplantıların mücadelede yalnız olmadığımızı hissettirdiği ve dünyanın birçok yerinde benzeri mücadelelerin devam ettiği hatırlatılarak misafirlere teşekkür edildi. KATILIMCILAR Soyad Ad Kurum/Ünvan Aktan İrfan Araştırmacı Gazeteci Altuğ Seda Anadolu Kültür Arman Ceyhan Meya- Der Aslan Meltem Anadolu Kültür 17 Aydın Yaşar Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) Balıkçı Faruk Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Bektaş Cemal Bickford Louis Yakınlarını Kaybedenlerle Dayanışma Derneği (Yakay-Der) New York Üniversitesi Bilici Raci İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Bora Tanıl Araştırmacı Yazar Boylu Müzeyyen Camcı Şerif Can Celalettin İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (Mazlum-DER) Diyarbakır Sarmaşık; Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği 78’liler Girişimi Chillier Gastón Çelik Ayşe Betül Hukuki ve Sosyal Çalışmalar Merkezi (Centro de Estudios Legales Y Sociales – CELS) Akademisyen Çelikkan Murat Proje Danışmanı Çetin Fethiye Avukat Değirmenci Kanat Ekmekçi Hülya Yiğit Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma Merkezi (DİKASUM) Anadolu Kültür Elçi Tahir Avukat Erduman Sibel Başak Kültür Sanat Vakfı Genç Yüksel Barış Aktivisti Göral Özgür Sevgi Proje Danışmanı Gürbüz Nesra Anadolu Kültür Gürpınar Serhat Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD) 18 Güç Mehmet Gazeteci İpekçi Leyla Proje Danışmanı İpekyüz Necdet Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Karaca Banu Akademisyen Karahan Abdullah Eğitim-Sen Diyarbakır Karaköse Nayat Global Dialogue Kavala Osman Anadolu Kültür Kaya Nurcan Global Dialogue Kayacan Gülay Tarih Vakfı Kurban Dilek Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Lipson Morris İnsan Hakları Danışmanı Logan James Oak Vakfı Önen Yıldız Küresel Barış ve Adalet Komisyonu (Küresel BAK) Erdem İlyas Öney Sezin Göç Edenlerle Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği (GÖÇ-DER) İstanbul Gazeteci Sarıkaya Mehmet Emin Çocuklar Aynı Çatı Altında (ÇA-ÇA) Sevgi Göral Özgür Proje Danışmanı Sinclair- Webb Emma Human Rights Watch Şener Hürriyet Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Tahmaz Hakan Türkiye Barış Meclisi Tanbay Zeynep Barış için Sanat Girişimi 19 Tanrıkulu Nimet Barış için Kadın Girişimi Tanrıkulu Sezgin Avukat Tepe Ayşe Başak Kültür Sanat Vakfı Teršelič Vesna DOCUMENTA Tüylüoğlu Gökçe Açık Toplum Vakfı Uçar Gülten Türkiye Barış Meclisi Ünüvar Ümit Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Üstündağ Nazan Proje Danışmanı Yavuz Ramazan Doğan Haber Ajansı Diyarbakır Yurtsever Leman Tosun Hanım Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu Yakay-Der Demir Velat Yakay-Der ANADOLU KÜLTÜR www.anadolukultur.org 20