yerel kültür politikaları için stratejiler

advertisement
HAKİKAT, ADALET HAFIZA:
Deneyimler, Tanıklıklar, Arayışlar
4-5 Aralık 2010,
Cezayir Toplantı Salonu, İSTANBUL
TOPLANTI HAKKINDA
Yaklaşık bir yıldır yürütmekte olduğumuz “Sivil Toplumun Kürt Sorununun Çözüm Sürecine
Etkin Katılımı için Kapasite Geliştirme” adlı projenin atölye çalışması 4-5 Aralık 2010
tarihlerinde İstanbul’da Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleşti. Detaylarını aşağıda
bulabileceğiniz, “Hakikat, Adalet, Hafıza: Deneyimler, Tanıklıklar, Arayışlar” başlıklı
toplantıda birinci gün Arjantin Hukuki ve Sosyal Çalışmalar Merkezi’nden Gaston Chillier, New
York Üniversitesi’nden Louis Bickford ve Hırvatistan’dan Documenta adlı kuruluştan Vesna
Terselic hakikat komisyonları, belgeleme ve yargılamaların; anmalar, anıtlar ve müzelerin,
geçmişle hesaplaşma ve adaletin tesisindeki rolüne dair deneyimlerini aktardılar. Türkiye’den
sivil toplum kuruluşları, aktivistler, akademisyenler ve medya temsilcilerinin katıldığı toplantı
ikinci gününde bu konulardaki atölye çalışmalarıyla devam etti. Proje kapsamında
oluşturduğumuz geçmişle yüzleşme konusunda kaynakların bulunduğu websitemize buradan
ulaşabilirsiniz: www.hakikatadalethafiza.org
TOPLANTIDAN NOTLAR
1.GÜN
A.
Açılış – Meltem Aslan
Toplantı, Proje Koordinatörü Meltem Aslan’ın, açılış konuşmasıyla başladı. Aslan, proje
hakkında yaptığı bilgilendirmenin ardından proje kapsamında hazırlanan “Hakikat, Adalet,
Hafıza” adlı websitesini de katılımcılarla paylaştı. Bunun ardından, Geçiş Dönemi Adaleti
kavramı ve bu kavram kapsamında geçmişle yüzleşme için kullanılan yöntemlerden bahseden
Aslan hakikat komisyonlarıyla ilgili Güney Afrika’dan bir örnek aktardı ve bu örneği iki
nedenden ötürü paylaştığını söyledi;
1
1.
Hakikat komisyonlarının sınırlarını bilmek: Hakikat komisyonu
çalışmaları bağlamında, belki de yapılması gereken en önemli ayrım toplumsal
ve bireysel mutabakat ile ulusal ya da siyasi mutabakat arasındaki ayrımdır.
Hakikat komisyonları, gerçeklere dair temel noktaların siyasi elit arasında bir
çatışma ya da gerginlik kaynağı olmasını engelleyerek, siyasi mutabakat
sağlanması yolunda aşama kaydedilmesini sağlayabilir. Ancak toplumsal ve
bireysel düzeyde mutabakat çok daha karmaşık bir olgudur ve muhtemelen
hakikat komisyonu aracılığıyla sağlanması çok daha zordur. Bağışlama, iyileşme
ve mutabakat kişisel süreçlerdir ve her bireyin barışın sağlanması ve hakikatbeyanı konularıyla ilgili olarak ihtiyaç ve tepkileri farklı olabilir.
2.
Uzun süren çatışmalarda toplumda yaratılan tahribatlar çok çeşitli,
mağduriyetler çok katmanlı. Bu yüzden yöntemler de çeşitli olmalı. Hakikat
komisyonları geçiş dönemi adaletinin araçlarından sadece bir tanesi. Geçiş
dönemi adaleti kavramı bundan çok daha kapsamlı ve bütünsel bir yaklaşımı
içeriyor. Ve aslında en önemli özelliği bütünsel ve kapsamlı bir yaklaşım olması,
geçiş döneminde adaletin etkili olabilmesi için birbirini tamamlayan bir dizi
uygulamayı içermesi gerekir. Çünkü kendi başına hiçbir uygulama, diğerleriyle
birleştiği durumdan daha etkili değildir.
Aslan bu girişin ardından, önce kavramın tarihsel arkaplanından bahsetti. 70’lerde Arjantin ve
Şili’de cunta rejimlerinin sona ermesiyle geçmişte yaşanan ihlaller için hesap sorma sürecinin
başlamasından sonra, 80’lerde Arjantin’de “Kayıplar Komisyonu”’nun kurulduğundan ve
“geçiş dönemi adaleti” kavramının ilk olarak 88’de yapılan “Devlet Suçları: Ceza mı Af mı?”
başlıklı Aspen Konferansında kullanıldığından bahsetti. Ardından 95 yılında Güney Afrika
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurulduğuna ve 2000’lerde bu konuda çalışan kurumların öne
çıkanları olarak, ICTJ, Memoria Abierta, Center for the Study of Violence and Reconciliation
ve International Coalition of Sites of Conscience oluşumlarına değindi.
Ardından kavramın kısa bir tanımını yapan Aslan, geçiş döneminde adalet kavramının, daha
demokratik, adil ve barışcıl bir gelecek inşa edebilmek amacıyla toplumların geçmişte
yaşanmış insan hakları ihlalleri, büyük ölçekli katliamlar ya da başka türden şiddetli
toplumsal travmalarla yüzleşmelerine odaklanmış bir etkinlik ve araştırma alanını ifade
ettiğini söyledi. Kavramın genellikle büyük siyasi dönüşümlerin parçası olarak geçmişle
yüzleşme çerçevesi şeklinde anlaşıldığını ve birbirini tamamlayıcı özellikte bir dizi hukuki ve
hukuk dışı stratejileri kapsadığından söz etti.
Aslan, ardından Geçiş Dönemi Adaleti Araçları’na kısaca değindi;
-Cezai Soruşturmalar/ Yargılamalar
• İnsan hakları ihlallerinden sorumlu olanlar hakkında yürütülen adli soruşturmalardır
• Bu soruşturmalar/davalar Ulusal düzeyde, karma uluslararası bir mahkemede
(örneğin Sierra Leone için Özel Mahkeme) veya Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi
uluslararası bir mahkemede yürütülebilirler
2
- Hakikat Komisyonları
• Komisyonların öncelikli amacı yakın geçmişte yaşanmış ihlallerin soruşturulması ve
kaydedilmesidir
• Çoğunlukla, bu türden ihlallerin tazmini ve tekrarının önlenmesi için tavsiyelerde
bulunan resmi devlet birimleridir
• Kapsamlı tarih araştırmaları, mağdurların ifadelerinin ve sözlü tarihlerinin derlenmesi,
adli tıp antropologlarının kurbanların ölümlerinin nasıl gerçekleştiğini belirleme çabalarına
destek verilmesi, veya öldürülmüş olanların mezarlarının açığa çıkarılması türünden ulusal
girişimler de bazen resmi hakikat komisyonuna dönüşmeseler de hakikatin ifşasının diğer
yöntemleridir
-Tazminat Programları
• Geçmişte yaşanan ihlallerin yol açtığı maddi ve manevi hasarın tamirine yardımcı olan,
mağdurların gereksinimlerini gözeten devlet destekli girişimlerdir.
• Mağdurlara maddi ve sembolik unsurlar içeren destekler dağıtır; bu destekler maddi
tazminatların yanı sıra çeşitli sağlık (fiziksel ve zihinsel) ve eğitim destekleri ile resmi özür
gibi simgesel uygulamaları da içerebilir.
- Anma Girişimleri
• Mağdurların kamusal hafızasını koruyan ve tekrarlanmaları karşısında bir duvar örmek
amacıyla geçmişteki ihlallere dair ahlaki bilinci artıran müzeleri ve anıtları içerir.
• Anıtlar ve müzeler kurulması için mağdurlara danışılması, eski tutuklama merkezleri
türünden kamu mekanlarının anıt parklara ve tanıtıcı mekanlara çevrilmesi ve geçmiş
hakkında yapıcı bir toplumsal diyalogun teşvik edilmesi türünden uygulamalar aracılığıyla
mağdurların hatırlanması ve onurlandırılması önceliktir.
- Güvenlik Sektörü Reformu
• Bu girişimler ordu, polis, yargı ve bağlantılı devlet kurumlarını baskı ve yozlaşmanın
araçlarından kamusal hizmet ve bütünleşmenin araçlarına dönüştürmeyi amaçlar.
• İhlallerin gelecekte tekrarını engellemek, devlet ile toplum arasında adil ve işleyen
kurumlar temelinde ilişkiler tesis etmek için, güvenlik kuvvetleri veya polis gibi geçmişinde
ihlal eylemleri bulunan kurumların ıslah edilmesini içerir.
- Toplumsal Cinsiyet Adaleti
• Toplumsal cinsiyet adaletini gerçekleştirmek, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin
yargılanmasını, çeşitli kadın gruplarına ve ailelerine tazminat dağıtılmasını, kadınların
yaşadıklarını yansıtan anıtları ve kadınların insani güvenlik ihtiyaçlarına hizmet eden ve
adalete erişimini teşvik eden kurumsal reformları içerir
• Kadınların ve erkeklerin çatışmaları ve insan hakları ihlallerini nasıl farklı
deneyimlediklerini araştıran bir toplumsal cinsiyet adaleti yaklaşımı merkezi bir unsur
olmalıdır
Aslan, son alarak, projenin hedeflerine tekrar dönerek, Kürt meselesi kaynaklı toplumsal
sorunların çözümünde sivil toplumun oynayacağı rolün önemli olduğunu ve aciliyet
3
arzettiğini düşündüklerini ve aslında sadece Kürt meselesinde değil birçok olayda çok farklı
kesimlerin mağdur edildiğini ve bunlara yönelik kurumsal ve toplumsal umursamazlığın
altında yatanın geçmişle yüzleşme, geçmişi anlama, telafi etme ve yargılama pratiklerinin
olgunlaşmaması olduğunu belirtti. Dünyada başka yerlerde son 20 yıldır uygulanan
mekanizmaların Türkiye’nin şartları ile uygulanmasının önemli olduğunu düşündüklerini, bu
proje de bu tespitten hareketle 30 yılı aşkın süredir yaşanan çatışma ortamının sebep olduğu
toplumsal sorunlara yönelik çalışmalar yürüten sivil inisiyatiflerin güçlendirilmesi ve Kürt
sorununun çözüm sürecine ve toplumsal barışın inşasına sivil toplumun daha etkin bir
biçimde katılabilmesinin yollarını geliştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Uzun vadede bu
alanlarda çalışmalar yapacak bir merkezin kurulmasını planladıklarını da belirten Aslan, son
olarak, kurulan websitesini daha detaylı olarak katılımcılarla paylaştı.
B.
Proje Bulgularının Sunumu – Seda Altuğ
Ardından Proje Asistanı Seda Altuğ, projenin raporunun bir sunumunu gerçekleştirdi. Projede,
Türkiye'de Kürt Sorunu'nun toplumsal boyutlarıyla ilgili çalışan sivil inisiyatiflerin bir
incelemesini yaptıklarını belirten Altuğ ardından bu inisiyatiflerin dünya örnekleriyle
karşılaştırmalı bir değerlendirmesini yaptıklarını belirtti. Son olarak da, dünya örneklerinin
Türkçeye tercüme edilerek web-sitesi aracılığıyla geniş bir kitleyle paylaşılmasını
amaçladıklarını belirtti.
Altuğ, sunumuna önce 2010 yılında Kürt sorununun durumunun bir analizini yaparak başladı.
2010 yılında;
• Kürt Sorunu'nun Varlığı Kabul Ediliyor,
• Kürt Varlığını Yok Sayma Politikaları'nın Yerini Yeni Dışlama ve Ayrımcılık Biçimleri
Alıyor,
• 90larda İzlenmiş Şiddet Politikaları'nın Sonuçları Her Alanda Görünürleşiyor,
• Sorunun Çözümüne Dair Toplumsal Zemin Oluşturma Süreci Başlamış Durumda,
Projenin Kürt Sorununun toplumsal boyutuna odaklandığını belirten Altuğ, toplumsal
boyuttan ne anladıklarını şu şekilde anlattı:

Temsiliyet
Sorunsal: Adalet, Eğitim Kurumları, Siyaset, Emek Piyasası, Medya vb. Alanlarda Kürtlerin
Kendilerini Tanımlama Biçimlerinin Engellenmesi ya da Marjinalleştirilmesi
Kürtlerin cahil, ataerkil, feodal, geleneksel, azgelişmiş, bölücü ya da kurban olarak temsil
edilmesi
Çözüm: Kürtlerin Sorunlarının, Mağduriyetleri'nin, Kendilerini Tarif Etme Biçimlerinin
Görünürlüğü'nün Sağlanması
4

Mağduriyetlerle Yüzleşme ve Telafi
Sorunsal: Devletin şiddet politikalarının (faili meçhuller, köy boşaltmalar, orman yakmalar,
paramiliter güçler kullanma, mayın döşeme, işkence, toplu tutuklama vb.) yarattığı zararın
maddi ve toplumsal boyutları
Çözüm: Hakikatlerin Ortaya Çıkartılması, Adalet Tesisi'nin Mağdur Toplumsal Kesimlerin
Katılımı ve Rızası'yla Gerçekleşmesi, Telafi Programları'nın Oluşması ve Uygulanması

Ayrımcılık
Sorunsal: Kürt nüfusun çoğunlukta bulunduğu yerlerde devlet eliyle, diğer bölgelerde ise
hem devlet hem de sivil aktörler tarafından yaygınlaşan tehdit ve dışlama strateji ve
pratikleri
Çözüm: Ayrımcılığın tüm boyutlarıyla ifşası ve ayrımcılığı engelleyecek aktif hukuki ve sosyal
düzenlemeler yapılması
Ardından Seda Altuğ, proje kapsamında gerçekleştirilen STK mülakatlarının metodolojisi
hakkında bilgi verdi:
Araştırma Soruları
• Ne gibi çalışmalar yapılıyor?
• Ne gibi yapısal engeller ve eksikliklilerle karşılaşılıyor?
• Ne tür ihtiyaçlar var?
• Gelecekte ne gibi çalışmalar planlanıyor?
Görüşülen Kurumlar
Diyarbakır:
Bağlar Belediyesi, Baro, ÇAÇA, Doğan Haber Ajansı, DİKASUM, DİSO, Eğitim-Sen, Gazeteciler
Cemiyeti, Göç-Der, İHD, Mazlum-Der, Meya-Der, Sarmaşık, TİHV.
İstanbul
Barış İçin Sanat Girişimi, Barış Meclisi, Göç-Der, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı
Hukuki Yardım Bürosu, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Hrant Dink Vakfı, Irkçılığa Dur-De, Küresel
BAK, Tarih Vakfı, TİHV, TOHAV, 78liler Vakfı.
Ardından STK'ların Toplumsal Çalışmaları'nda Kullandıkları Araçlar Üzerinden
Sınıflandırılmasını yapan Altuğ, STK’ların şu şekilde sınıflandırılabileceğinden bahsetti:
bir
 Koruma: Devlet Şiddetine Karşı ve/veya Savaş Bölgesi’nde Sivil Halkın Hakları'nın
Korunması
 İzleme: Hak İhlalleri'nin Tespiti
Diyarbakır Barosu, DİKASUM, Göç-Der, İHD, Mazlum-Der, Gözaltında Cinsel Taciz ve
Tecavüze Karşı HYB, TİHV, TOHAV, 78liler Vakfı
5
 Savunuculuk: Çatışma ve Çatışmanın Sebep ya da Sonuçlarına İlişkin Bilgilerin
Kamuoyuna Sunulması ve Yaygınlaştırılması
Diyarbakır Barosu, Eğitim-Sen, Gazeteciler Cemiyeti, Gözaltında Cinsel Taciz ve
Tecavüze Karşı HYB, Göç-der, İHD, Meya-Der, Mazlum-Der, TİHV, TOHAV, 78liler Vakfı
 Grup İçi Sosyalleşme: STK’ların mağdur gruplar içi dayanışma ve yardımlaşmaya
yönelik çalışmalar yapması
 Birlikte Yaşama: Çatışan Grupların Eşit Yurttaşlar Olarak Yaşamasının Altyapısını
Oluşturma
 Aracılık ve Kolaylaştırıcılık: Çatışanlar ya da Çatışan Grupların Arkasındaki Halklar
Arasında Diyalog Geliştirme
Meya-Der, Barış İçin Sanat Girşimi, Barış Meclisi, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Hrant
Dink Vakfı, Küresel Bak, Tarih Vakfı, 78liler Vakfı
 Hizmet: Çatışma Dönemi veya Sonrasında Mağdurlara Sunulan Tıbbi, Hukuki, İktisadi
ve Sosyal Destek
Hukuki: Diyarbakır Barosu, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüz HYB, İHD, Mazlum-Der,
TİHV ve TOHAV.
Tıbbi: TİHV
Sosyal ve İktisadi: ÇAÇA, DİKASUM, Göç-Der ve Sarmaşık
Bu sınıflandırmanın ardından, Diyarbakır ve İstanbul’da görüşme yapılan STK’ların
değerlendirilmesi yapıldı:
Diyarbakır
Toplumsal Çalışma Alanları
•
Temsiliyet (tüm çalışmalarda benimsenen amaç)
•
Yüzleşme ve Telafi (Hak İhlallerini Ortaya Çıkarma, Raporlama, Araştırma,
Belgeleme ve Telafisinin Bireysel Haklar Temelinde Sağlanmasına Yönelik)
•
Ayrımcılık (Kadınlara Yönelik)
Kullanılan Araçlar:
•
Koruma, İzleme, Savunuculuk: (Hukuk Alanı Ağırlıklı Dokümantasyon, Basın
Açıklaması ve Kampanya)
•
Hizmet: (Hukuk ve Eğitim Ağırlıklı)
Diyarbakır’daki durum şu şekilde özetlendi;
•
•
•
•
•
Öznel Koşullar ve Sorunlar
Çatışma ve Hak İhlalleri Sürüyor
Sivil Alan Toplu Tutuklamalar ve Baskılarla Siyasallaştırılıyor
Devlet veya Hükümet Destekli STK'larla Rekabet ve Gerilim
Batı STK’larıyla Gerilimler
6
İstanbul
Toplumsal Çalışma Alanları
•
Temsiliyet: Farklı Etnik Grupların Daha Fazla Görünür Olmasına Yönelik
•
Yüzleşme ve Telafi: Tarihsel Hakikatlerin Ortaya Çıkmasına Yönelik (diyarbakır
cezaevi)
•
Ayrımcılık: Cinsel Yönelim, Cinsiyet ve Etnik Temelli Ayrımcılığa Yönelik (ders
kitapları)
Kullanılan Araçlar:
•
Koruma, İzleme Ve Savunuculuk: (Hukuk Alanı Ağırlıklı Dokümantasyon, Basın
Açıklaması, Kampanya, Medya İzleme)
•
Grup İçi Sosyalleşme, Birlikte Yaşama ve Arabuluculuk: (Dokümantasyon, Sergi,
Yayın, Konferans, Toplantı)
•
Hizmet: (Hukuk Ağırlıklı)
İstanbul’daki durum ise şu şekilde özetlendi;
•
•
•
•
•
Öznel Koşullar Ve Sorunlar (birlikte yaşama ve arabuluculuk)
Sol Sivil İnisiyatiflerle Gerilimler
Kürt Sivil İnisiyatiflerle Gerilimler
Toplumsal Yaygınlığın Sağlanamaması
Eşgüdüm ve İletişimin Sağlanamaması
Bunun ardından Seda Altuğ, sonuç bölümünde Diyarbakır ve İstanbul’daki STK’ların bir
karşılaştırmasını yaptı. Öznel koşullar konusunda, Diyarbakır'da koruma, izleme ve
savunuculuk; İstanbul'da arabuluculuk, birlikte yaşama alanlarının yoğun olduğunu, hizmet
alanınınsa iki şehirde de daha çok hukuk ve tıp ağırlıklı ve Kürtlere yönelik olduğunu söyledi.
Toplumsal alandaki çalışmaların özellikle Diyarbakır’da temsiliyet alanında yoğunlaştığını,
ancak dar anlamıyla yani başta Kürt realitesi olmak üzere farklı etnik grupların varlık ve
mağduriyetlerinin devlet ve Türk halkı tarafından kabulü olarak anlaşıldığını belirtti. Emek
piyasası, yoksulluk gibi alanların kapsanmadığını ve mağduriyetlerin telafisi ve ayrımcılık gibi
alanların daha az çalışılan alanlar olduğunu söyledi.
Özelde Kürtlerin çalışma yürüttüğü genel olarak ise tüm muhalif STK’lar devlet ve yargıyla
ilişkilerinde zaman içinde değişen oranlarda sorunlar yaşandığına değinen Altuğ, STK’lar
arasında ciddi bir işbirliği sorunundan bahsedilebileceğini söyledi ve bu sorunların
nedenlerini şu şekilde özetledi:
•
•
•
•
Karşılıklı önyargılar, batı-doğu ilişkilenme türleri
Yapısal İşbölümü
Dokümantasyon alanlarında standartlaşamama
Somut sorunlarla ilgili yol haritası eksikliği
7
•
Sorunu
•
İnsan Kaynakları ve Maddi Kaynakların Eksikliğine Bağlı Olarak Sürdürülebilirlik
Çalışmaların topluma duyurulma ve paylaşılma konusunda tıkanma
Tartışmalardan Notlar
Aslan ve Altuğ’un sunumlarının ardından, katılımcılarla bir tartışma oturumu yapıldı. Bu
oturumda genel olarak, fon almak, STK’lar arası işbirliği ve kurulması düşünülen merkez
hakkında konuşuldu. Katılımcılardan bazıları fon almadan da işlerini yapabildiklerini
söylerken, tüm katılımcılar maddi kaynak sıkıntısının bir sorun alanı olduğu konusunda hem
fikirdi.
Konuşulan konulardan bir diğeri ise Türkiye’deki STK’lar arasındaki işbirliği sorunu ve
kurulması planlanan merkezin bu sorunu nasıl aşabileceğiyle ilgiliydi. Bu konuda Aslan,
merkezin amaçlarından birinin bunları aşmak olduğunu, ama bunun kolay olmadığın belirtti.
Bunun için belki de kendimizi sorgulayıp, dili ve bakışı biraz değiştirmek, kapsayıcı olmak,
başka yerlerdeki çalışmaları da destekleyip, birlikte üretmenin gerekliliğinden bahsetti. Bu tip
işbirliği örneklerinin dünyada bulunduğunu da belirtti. Kurulacak merkezin, üretilmiş bilgileri
tekrar üretmek yerine, örneğin zorunlu göçle ilgili birşey yaparken, Göç-der’in bu alanda
yaptıklarını toparlayıp, duyurmaya çalışmak gibi eşgüdüm ve standartlaşma çalışmaları
yapacağı belirtildi.
C.
Hakikat, Belgeleme ve Yargı Süreci, Arjantin- Gaston Chillier (CELS, Buenos Aires)
Gaston Chillier, sunumuna Türkiye’de olmaktan ötürü duyduğu memnuniyet ve teşekkürlerle
başladı. Ardından kurumunun karakteristikleri ve yaptığı ana çalışmaların bir özetini yaptı.
CELS 1979’da diktatörlük döneminde (1979- 1983) dört avukat ve Plaza de Mayo anneleri
tarafından kuruldu. Özellikle diktatörlük tarafından yapılan insan hakları ihlallerinin hukuki
boyutuyla ve hukuki dokümantasyonla ilgilendi. Arjantin’de demoktratik sistemin
güçlendirilmesi ve insan haklarının korunması için çalıştığını belirten Chillier, CELS’in, sistemli
ve büyük çapta gerçekleşen ihlallere odaklandığını, 1986 yılında başlayan demokrasiye geçiş
sürecinde ise hakikat ve adaletin tesisi için çalıştığını belirtti. 90’lı yıllardan itibaren çalışma
alanlarını ise, güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği kurumsal şiddet, ifade özgürlüğü, ekonomik
sosyal ve kültürel haklar ve göçmenler ve yerliler gibi mağdur insanlara hukuki destek
vermek olarak özetledi. Avukatlardan sosyalistlere uzanan 50 kişilik bir grup olduklaırnı
ekledi.
Ayrıca CELS’in 3 farklı müdahale stratejisi izlediğini ve bunların birbini besleyen birbiriyle
ilişkili stratejiler olduğunu belirtti. Bu stratejilerin Siyasi Savunuculuk, Araştırma/
Dokümantasyon ve Yasal (ulusal ve uluslararası düzeyde) / dava takibi olduğunu belirten
Chillier, bu kavramlardan Arjantin’deki hakikat ve adalet sürecini anlatırken daha detaylı
bahsedeceğini belirtti.
8
Fon meslelesinin ise politik bir mesele olduğunu, kendilerinin Arjantin hükümetinden ve ABD
uluslararası şirketlerinden fon almadıklarını ama AB’den ve özel şirketlerden fon aldıklaını
söyledi.
Arjantin’de Hukuk ve Adalet Arayışı
1976-1983: Bu dönemde Arjantin’de yönetim silahlı güçlerin elinde ve muhalifler için baskıcı
bir strateji izlenmekte. Cunta hükümeti, bilgi almak için işkenceyi bir araç olarak kullanıyor.
Bu dönemde 30000 civarında kişi 250 gizli cezaevine gönderiliyor ve bu kişiler işkenceye
maruz kalıyor, birçoğu gizlice öldürülüyor. Arjantindeki diktatörlük, Latin Amerikadaki diğer
diktatörlükler arasında en kanlı ve sert olanı. Bu dönemde CELS, gerçeğin ortaya çıkması için
dokümantasyon çalışmaları ve araştırmalar yapıyordu. Bu çalışmaların, kolektif hafızanın
inşası, ailelerin ve kurbanların geçmişi yeniden inşa edebilmeleri ve demokrasinin, hukukun
üstünlüğünün tesisine katkı ve suçların adli sürecinin başlatılması için bir kurumun inşası gibi
büyük katkıları oldu.
Bu yıllarda CELS, diktatörlük döneminde gerçekleşen suçların belgelenmesi için çalışmalar
yürüttü. Diktatörlüğün izlediği stratejileri göstermeye çalıştılar. Bu çalışmalarda, insan hakları
aktivistleri, kurbanlar ve ailelerin çalışmalarının sistematize edilmesinin yanı sıra, olanların
topluma duyurulması için de çalışmalar yürütüldü. Gazete arşivleri dokümantasyon alanında
kullanılan bir kaynaktı, her ne kadar medya üzerinde çok sıkı bir sansür uygulanıyor olsa da.
Hukuki dosyalar ise bir diğer kaynağı oluşturuyordu. Hukukçular diktatörlük döneminde
“habeas corpus” ilkesini kullandıalr. Bu sayede CELS keyfi gözaltı, hapis ve kayıplara ilişkin
birçok dokümana sahip oldu. CELS’in kendi arşivindeki gazete kupürleri, diktatörlük ve
demokrasi döneminden yasal dosyalar, kurumsal dokümanlar (postalar, anılar, iletişim
kayıtları, kurumsal kayıtlar, projeler vs) ve farklı insan hakları örgütlerinin dokümanları ise bir
başka kaynağı oluşturdu.
1986 – 1990ların ortasına kadar geçiş dönemi
CONADEP bu dönemde kuruldu. Bu dönemde, CELS, Arjantin Hakikat Komisyonu ve Kayıplar
için Ulusal Komisyon’unda (CONADEP) faaliyetlerini sürdürdü. CELS’in yaptığı
dokümantasyon çalışmaları komisyonun çalışmalarına çok yardımcı olmuştur. CONADEP
kayıplar için komisyon demekti. Chillier kendilerinin hiç bir zaman uzlaşma (Reconciliation)
tabirini kullanmadıklarını söyledi. Onlar ve kayıp yakınları için “uzlaşma” ancak adaletin tesisi
ve suçlu faillerin özür dilemesiyle mümkündü.
1989 - 2001:
Davaların kesildiği bu dönemde, dokümantasyon süreci alternatif stratejilerle beslendi.
Kaydedilen tanıklıklar ekonomik olarak iyileştirme davalarında, hakikat komisyonlarında
kullanıldı. Bu dokümanlar, cezasız kalanların ortaya çıkarılması ve hakikat ve adalet için
yürütülen mücadele için toplumsal birimlerin kurulmasına katkıda bulundu.
9
2001’den günümüze:
a)
İnsanlık karşıtı suçların sistematik bir şekilde işlendiğine dair belgeler, CONADEP
tarafından yasallaştırıldı.
b)
Yeni belgeler toplanmaya başlandı, bu sefer, bireysel davaları tekrar gündeme
taşımak için.
c)
Belgelerin çeşitliliği ve çokluğu, dokümanların sistematik hale getirilmesinin önemini
bir kez daha ortaya koydu. Bu çalışmanın bir kısmı 80’lerde başlamış ama 90’larda yok
olmuştu. Ayrıca, hakikat komisyonu ve yürütme ve yargı süreçleri hakikatin farkı
versiyonlarını ürettiler. Bu versiyonlar bazen kesişti, bazen birbiriyle çelişkiliydi.
d)
1980’lerde toplanan dokümanlar, halen en büyük delil olarak kullanılıyor. CELS’in
çalışmaları devam eden davalar için çok büyük önem taşıyor.
Dokümantasyon’un yanı sıra, CELS aynı zamanda devlet kurumlarının çalışmalarını denetliyor.
CELS’in hazırladığı istatistiklerin devlet kurumları ve uluslararası kurumların çalışması
üzerinde çok büyük etkisi bulunuyor.
Chillier, son olarak bazı istatistiklerden bahsetti. Günümüzde halen 342 kapanmamış dava
bulunduğunu, Yargıtay’da karara bağlanmış yalnızca 3 dava olduğunu ve hala uygulanmayan
ve yargıçların onayını bekleyen 11 cezanın bulunduğunu söyledi. 1604 tutuklunun; 756’sının
serbest bırakıldığını, 552’sinin tutuklandığını, 252’sinin tutuklanmadan öldüğünü ve 40
kişinin kaçak olarak yaşadığını belirtti.
D.
Gayri Resmi Hakikat Komisyonları / İnisiyatifleri – Louis Bickford ( New York
Üniversitesi, New York)
Louis Bickford, sunuşuna “hakikati anlatma” (truth telling) kavramının tanımını yaparak
başladı. Çok geniş bir alan olan bu alanın insan hakları mücadelesiyle (insan hakları
ihlallerinin araştırılması vs) doğrudan ilişkili olduğunu söyleyen Bickford, hakikat
komisyonlarını da kapsayan bu kavramda kullanılan ve bazen çakışan, bazen birlikte
kullanılan üç ana başlıktan bahsetmek istediğini söyledi:
- Kanıt Toplama
Bu alanda, hukuk, tarih, gazetecilik gibi birçok metodun bulunduğunu ve bir çok kaynaktan dokümantasyonlar, devlet kayıtları, kayıtlar, mahkeme kayıtları ve tanıklıklar – beslendiğini
söyledi. Bu alandaki baş edilmesi gereken konunun ise “yalanlar” olduğunu söyledi. Irak Baas
partisi belgelerinin gerçekleri abartma yoluyla gerçeği çarpıtığını söyledi. Hükümetin,
cuntanın yalan söylediğini, gerçekleri gizlediğini, dolayısıyla bu alanın bunların açığa
çıkarılması çabasını içerdiğini söyledi. Bu alanda çalışma yapmış olan Şili Hakikat
Komisyonu’nu örnek gösteren Bickford, bu komisyonun yalnızca tek bir alana- kayıp ve
öldürülenlerin sayısı- odaklandıkları ve amaçlarına ulaşmakta başarılı olduklarından söz
edilebileceğinden bahsetti. Veritabanı alanında artık teknolojinin çok yardımcı olduğunu,
dünya çapında birçok yerin (Burma, Hırvatistan vs) takip için belli başlı internetten
ulaşılabilecek ücretsiz dokümantasyon programları kullandıklarını söyledi.
10
-
Ses
Bickford, “ses” adını verdiği bu alanın kanıt toplamaktan oldukça farklı bir alan olduğunu ve
burada baş edilmesi gereken konunun “güçsüzlük” olduğunu söyledi. Kanıt toplama alanında
mahkemelerin olduğunu ve mahkemelerin “suçlular”la ilgilendiğini belirten Bickford,
hikayeni anlatmanın, üstelik hikayeni kendi dilinle ve kendi sesinle anlatmanın bambaşka bir
alana işaret ettiğini söyledi. Bickford, kanıt toplama alanında kadınların sesinin kaybolduğunu
bu yüzden bu alanda kadınların da hikayelerini anlatabileceğini söyledi.
-
Uyumlu Hikayeler
Bu alanın üzerinde mutabık olunmuş tek bir hikaye ya da bir çok hikaye üzerinde uzlaşma
anlamına geldiğini söyleyen Bickford, burada baş edilmeye çalışılan sorunun “çatışma,
anlaşmazlık” olduğunu söyledi. Zor da olsa bu anlaşmazlığı ortadan kaldırıp, birbirine
konuşan hikayelerin yaratılması gerektiğinin altını çizdi. Bu koşullarda önemli olanın
insanların tartışabileceği, yeri geldiğinde anlaşıp, yeri geldiğinde anlaşmayağı sosyal alanlar
yaratmak olduğunu söyledi. Sosyal alan olmaksızın diyalogun imkânsız olacağını söyledi.
Bu üç kategorinin ardından, Bickford, kategoriler için somut örnekler verdi. Şili’deki
deneyimin birinci alana diğer yandan Arjantin’in hem birinci hem ikinci alana tekabül ettiğini
söyledi. Arjantin’de CONADEP’in ardından yayınlanan raporun profesyonel bir yazar
tarafından yazıldığını ve şimdi kitapçılarda ve evlerde bulunduğunu söyledi. Başka bir örnek
olarak, Peru’daki deneyimin mağdurların hikayelerini anlatması için bir alan açma yönüyle
ikinciye, ama Doğu Timur ve Gana deneyimlerinin birinci ve üçüncü kategoriye girdiğini
söyledi. Gana’daki komisyonun “uyumlu” hikaye arayışı, bir ulus inşası isteğini de içinde
barındırıyordu ve bu açıdan Bicford bu komisyonun provokatif olduğunun
söylenebileceğinden bahsetti.
Ardından gayri resmi hakikat arayışı ve anlatımı girişimlerinden örnekler veren Bickford,
çalışmalardan da örnekler verdi. Verdiği son örnek, Şili’de bir grup tarihçinin yaptığı iki-üç
yıllık çalışmaydı. Bu proje kapsamında 80 civarında mağdurun yaşadığı bir kasabaya gidip
mülakatlar yapan tarihçiler, ardından bu bulguların araştırmasını yapmış ve kitabın bir
taslağını oluşturmuşlar. Bunun ertesinde tekrar kasabaya giderek, bu taslağı herkese
dağıtmış ve “doğru yapmış mıyız?” diye sormuşlar. Her gün gerçekleşen tartışmalar ve
toplantıların doğrultusunda, kitap tekrar yazılmış ve dağıtılmış. Louis Bickford, bu örneğin
tüm hakikati arama araçlarının bir arada kullanıldığı çok güzel bir proje örneği olduğunu
söyleyerek sunumunu bitirdi.
E.
Hakikat, Belgeleme ve Yargı Süreci, Hırvatistan- Vesna Terselic (DOCUMENTA,
Zagreb)
Vesna Terselic, benzer bir geçmişle yüzleşme sürecini Hırvatistan’da da yaşadıklarını
belirterek konuşmasına başladı. Kurumu Documenta’nın vizyonunun geçmişle yüzleşme
11
yoluyla sürdürülebilir barışı sağlamak olduğunu söyledi. Bu amaca yönelik farklı çalışmalar
yürüttüğünü, dokümantasyon ve araştırma alanlarına yoğunlaştığını ve sivil toplum
kuruluşlarıyla, hükümet kurumları ve benzer kurumlarla ortak çalışmalar yaptığını söyledi.
Ardından Terselic, Documenta’nın çalışma ve program alanlarından bahsetti. Program
alanlarına örnek olarak RECOM’u verdi. RECOM Toplumsal Diyalog, geçmişle yüzleşme ve
sosyal politikalar alanında sivil toplum kuruluşlarının birleşerek kurdukları bağımsız bir
komisyondur. Savaş suçlarını, insan hakları ihlallerini ve kayıpları bölgesel düzeyde
araştırabilmek için kurulmuştur. Sırbistan, Hırvatistan, Bosna- Hersek gibi birçok ülkeden
üyeleri bulunmaktadır. Bir diğer örneğin ise Commemorative Culture (Hatırlama Kültürü)
çalışmaları olduğunu belirtien Terselic, bu çerçevede tarih öğretmenleri, gazeteciler, müze
küratörleriyle çalışma gezileri düzenlendiğinden bahsetti. Tarih öğretimi ile ilgili çalışmalar
Documenta’nın bir diğer çalışma alanı olduğundan bahsetti. Ayrica, dokümantasyon alanında
kayıplar, sözlü tarih ve insan hakları örgütleri konularında üç ana çalışma yürüttüklerini
söyledi:
1.
Hırvatistan’daki Kayıpların Dokümantasyonu
Bu çalışma sonucunda tüm kayıpların isimleri, doğum tarihleri, yaşadıkları yer, etnisite, din,
ölüm zaman ve yeri, ölüm nedeni, savaştaki konumu, -belliyse- failleri gibi bilgilerden oluşan
bir veri tabanının oluşturulması planlanıyor. Bu araştırmada, devlet, hastaneler, insan hakları
örgütleri, kütüphaneler, arşivler, dini kurumlar, kurban aileleri, medya, bilimsel kurumlar ve
bireyler gibi birçok kaynaktan yararlanıldığını belirtti.
2.
Sözlü Tarih Çalışmaları
Ocak 2006’da başladıkları bu çalışmada, sözlü tarih metotlarıyla görsel ve işitsel olarak
bireysel anıların toplandığından bahsetti. Terselic, bu çalışmalardan birini toplantı sırasında
izletti.
3.
İnsan Hakları Örgütlerinin Dokümantasyonu
Neredeyse tüm Hırvatistan Savaş Karşıtı Kampanya’nın dökümünü çıkardıklarını belirten
Terselic, STK anılarının kayıtlarını paylaşacaklarını söyleyerek. STK’ların hazırladıkları
dokümanlarla neler yapılabileceği üzerine çalışmalar, dersler, yuvarlak masa toplantıları
düzenlendiğini söyledi.
Soru-cevap, tartışma
Sunumların ardından gerçekleşen tartışma bölümlerinde katılımcıların soruları genellikle
Türkiye’nin bahsedilen dünya örneklerinden farkına ilişkindi. Tartışmaya açılan bir diğer konu
ise, Türkiye toplumunun büyük bir kesiminin yaşanan savaş ve etkilerine karşı
vurdumduymazlığı, hatta bu savaşı desteklemeleriydi. Chillier Kolombiya’nın bu açıdan
Türkiye ile benzerlik gösterdiğini söyleyerek devletin gerillalara karşı savaşının toplum
nezdinde destek gördüğünü, ama bu alanda çalışan inisiyatiflerin diyalog için gereken ortam
12
hazırlama konusunda önemli bir rol oynadıkalrını belirtti. Bu konuda hükümetin ve medyanın
da etkili olabileceğinden bahseden Chillier, toplumun zamana ihtiyacı olduğunu ve bunu
hızlandırmanın yolunun bizim gibi düşünmeyenlerle de sabırla diyalog içine girmek olduğunu
söyledi. Bunun kolay olmadığını ve sabır istediğini belirtti.
Sorulardan bir diğeri ise devletin suçlu olduğu bir ortamda, uluslararası hukuk kurum ve
araçlarının daha etkili olup olamayacağı üzerineydi. Burada Uluslararası Ceza Makhemesi’ne
(ICC) Türkiye’nin hala bağlı olmadığının altı çizildi. Gaston Chillier, o dönemde Arjantin’in de
ICC’yi imzalamadığını ama imzalama sürecinin kendisinin demokratikleşme dönemine katkısı
olduğunu belirtti.
Ayrıca tartışılan bir başka konu ise bilgilerin toplanması ve yaygınlaştırılması üzerineydi.
Bilgilerin
toplanması,
farklı
hakikat
anlatılarının
birikmesi
kadar
toplumsallaşması/yaygınlaşmasının da önemli olduğu ve bununla ilgili ne tür yöntemler,
öneriler, fikirlerin olabileceği sorusuna cevaben Gaston Chillier, medyanın, yeni medya
araçlarının (twitter, facebook) bu konuda çok yardımcı olabileceğini söyledi.
Bu hakikatlerin yaygınlaştığı noktadan sonra birer tüketim maddesi haline gelme tehlikesi
bulunduğuna dair bir sorunun ardından, Louis Bickford bu konuda şüpheci olmak gerektiğini,
karmaşık bir konu olduğunu söyledi. Vesna Terselic ise, önemli olanın şimdilik yaygınlaşması
olduğunu, bu ileride bir sorun olursa onunla da ileride uğraşılması gerektiğini belirtti.
2.GÜN
1.Oturum: Hakikat Komisyonları / Belgeleme ve Yargı Süreci
Moderatör: Özgür Sevgi Göral
Konuşmacılar: Gaston Chillier (CONADEP, Arjantin), Vesna Terselic (Eski Yugoslavya Bölgesel
Hakikat Komisyonları)
Oturum, Gaston Chillier’in CONADEP, Kaybedilmiş İnsanlar Hakkında Ulusal Komisyon
hakkındaki kısa sunuşuyla başladı. Chillier CONADEP’in 1984’te kararname ile doğrudan
yürütmenin kararıyla kurulduğundan bahsetti. Komisyonun 9 ay boyunca çalıştığını ve 110
tanık dinlediğini belirten Chillier, insan hakları derneklerinin elinde olan tüm bilgi ve
şikayetlerin CONADEP’in dosyasına konduğunu söyledi. Ayrıca komisyon, “Bir Daha Asla!”
başlığıyla bilinen raporunu yayınladı.
Chillier, o aşamada insan hakları örgütlerinin komisyonun kuruluş tarzına ve bileşimine karşı
çıktığını çünkü onların talebinin kongrede komite kurulması olduğunu söyledi. Aynı zamanda
işlevine ilişkin bir eleştiri de vardı, komisyon sadece mağdurların tanıklığına başvurabiliyordu,
bir de insan hakları örgütlerinin dokümanlarını inceleyebiliyordu. Yetkileri arasında failleri
sorgulamak, gidip soruşturma yapmak gibi yetkiler yoktu.
Her ne kadar diğer insan hakları örgütleri ile birlikte CELS de kuruluş tarzı bakımından çok
eleştirel olsa da CELS, örgüt olarak bu komisyonla işbirliği yapma kararı aldı ve diktatörlük
13
döneminde topladığı tüm dokümanları raporun final bölümüne ekledi. Komisyon nihai
raporunu 1984 yılında yayınlandı ve bir bakıma daha sonra yapılacak çalışmaların hakikatini
ortaya koymuş oldu. Diktatörlük döneminde ne olduğunu araştırdı ve tüm mekanizmalara
değindi. Odağı kayıplardı. Yargısız infaz, keyfi gözaltı, cinsel istismar da raporda yer alan
konular arasındaydı. Bu nihai rapor yapılacak bütün çalışmalara bir bakıma hakikat
çalışmaları bakımından çerçeve oluşturuyordu.
CONADEP bir bakıma geniş bir anlamda hakikati komisyon üyelerinin bakışıyla ortaya koydu,
1985’te yapılan ve askeri cuntanın mensuplarını yargılayan davada yargısal bakımdan hukuki
bakımdan hakikati ortaya koydu. CONADEP’in anlatısıyla yargı anlatısı örtüştü.
CONADEP dışında, Latin Amerika’da başka deneyimlerin de olduğunu söyleyen Chillier, Şili, El
Salvador, Guatemala, Peru’daki örneklere kısaca değindi. Ardından Hakikat Komisyonlarına
dair bir slayt göstererek komisyonların karşılaştırmasını yaptı. Örneğin, Arjantin’de kayıplar
meselesine yoğunlaşılırken, Şili’de daha genel sorunlara değiniliyordu. Peru’da ise hükümet
ihlalleri kadar aydınlık yol denilen gerilla örgütü de ele alınıyordu.
Bunun dışında, komisyonun nasıl kurulduğu ve kimlerden oluştuğunun da önemli olduğunu
ve konjonktüre göre değiştiğinden bahsetti. Örneğin Guatemala gibi uluslararası ya da
Arjantin ve Peru gibi ulusal olabilir.
Ayrıca, üyelerin nasıl seçildiğinin de önemli olduğunu, en önemlisi bu seçimin saydam ve açık
yapılması gerektiğini söyledi. Komisyonların çalışma metodunun önceden belirlenmesi
gerektiği, maddi kaynak sorununun (örneğin devlet mi karşılayacak), kararın izleme ve
uygulama meselelerinin de öneminden bahsedildi.
Ardından başlayan soru-cevap bölümünde ise, vurgu Türkiye’de hakikat komisyonlarından
çok şey beklendiği ve hakikat komisyonlarının bir araç olduğunun unutulmaması
gerektiğindeydi. Hakikat komisyonları için dokümanların toplanması konusunda, aslında
Türkiye’de bu işe sıfırdan başlamadığımız, STK’ların, akademinin birçok çalışma yaptığı
belirtildi. Mecliste konuyla ilgili 4 komisyon kurulduğu belirtildi.
Tartışmalarda öne çıkan bir diğer konu ise, zaman aşımı sorunuydu. Chillier, Arjantin’de de
bunun büyük bir sorun olduğunu ama uluslararası ceza hukukundaki gelişmelerin Arjantin’e
bu anlamda destek olduğunu belirtti. Türkiye’de de AİHM’in bu davaları ve tanıklıkları kabul
ettirebilme gücünün olabileceğini belirtti. Örnek emsal kararlar için www.dplf.org adresine
bakılabileceğini ekledi.
Diğer bir konu, faili meçhullerin akıbetinin nasıl araştırılabileceği üzerineydi. Chillier,
Arjantin’de de faillerin bu konuda işbirliği yapmadığını söyledi. Fakat yargı süreçleri ve başka
çabalar - örneğin antropolojik adli tıp ekipleri - sayesinde biraz yol alınabildiğini söyledi.
Bazen ailelerin çabalarının da işe yaradığını söyledi. Bunun üzerine Vesna Terselic, Kayıplar
Uluslararası Komisyonu’nun bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi. Bosna Hersek ve
Hırvatistan’da kurbanların cesetleri konusunda hiçbir şey yapılmayınca, Uluslararası Kayıplar
Komisyonu sayesinde yürütülen bazı çalışmaların olduğunu söyledi. Ayrıca Fas’taki
14
komisyonun iyi bir örnek olarak gösterilebileceğini söyledi. Fas’ta çok örgütlü bir süreç
yaşandığını ve neredeyse tüm kayıpların akıbetinin bulunduğunu söyledi. Bunun en büyük
nedeni monarşinin tam desteğinin olmasıydı. Dolayısıyla, devletin desteğinin öneminin de
altı çizildi.
Komisyonların hayata geçirilebilecek kararlar almasıyla ilgili bir başka soru karşısında Chillier,
tavsiyelerin pek çok alanda (ekonomik, yargılama, sembolik, bellek politikası) olabileceğini ve
baştan iyi belirlenmesi gerektiğinden bahsetti.
Faillerin tanıklığı konusunda, Arjantin’de askerden çok az tanıklık olduğunu, Hırvatistan’da ise
itiraf edecek iki kişinin öldürülmesinden bahsetti. Tüm bunları aşabilmek için kamu ve
medyanın desteğinden bahsedildi.
Bunun üzerine, Türkiye’de failleri itirafa yöneltmek mümkün olsa da, arkasında devletin
sistematik bir saldırısı olduğundan, dolayısıyla da bizim bu hakikatleri de ortaya çıkarmamız
gerektiğinden bahsedildi. Ayrıca Türkiye’de farklı bir durum olduğu, şiddetin halen devam
ettiği de söylendi. (Çocukların hapiste tutulması, KCK davaları vb.)
Bunun üzerine Terselic, önceliklerin iyi belirlenmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca mağdurlara
katilleri gösterip “onu affedin, o da kardeşinin kemiklerini göstersin” demenin zorluğu sorusu
üzerine Chillier, bu durumda insan hakları savunucularına çok büyük bir görev düştüğünü,
mağdurların acısını dinleyip bu acı ve öfkeyi yapıcı bir şeye dönüştürmenin onların görevi
olduğunu belirtti.
Oturumda üzerinde durulan son önemli konu ise kadınların mağduriyetiydi. Terselic,
kadınların mağduriyeti için belki de hakikat komisyonlarının doğru bir araç olmadığını,
kadınların cinsel taciz ve tecavüz deneyimini herkesin önünde anlatmasını belki de
beklememek gerektiğini söyledi. Ayrıca cinsel taciz ve tecavüze uğrayan erkeklerin de bu
işkenceleri anlatabildiği uygun bir yerin henüz bulunamadığını ekledi. Chillier ise, Arjantin’de
bu konunun ele alınması için 30 yılın geçtiğini söyledi. Terselic son olarak, bu deneyimlerin
direk olarak değil ama belki başka yöntemlerle anlatılabileceğini (örneğin filmler ve yayınlar)
söyledi.
2.Oturum: Anma/ Anıtlar/ Müzeler
Moderatör: Murat Çelikkan
Konuşmacı: Louis Bickford: Dünyadan Örnekler – Bellek Mekanları
Oturum, Murat Çelikkan’ın sunuşuyla başladı. Çelikkan, vicdan anıtlarının toplumsal bellek
oluşturma ve dönüştürmede iz bırakan araçlar olduğunu söyledi. Bellek anıtları ile vicdan
anıtları arasında fark olduğunu, bellek anıtlarının sadece ihlaller değil, kazanılmış savaşlar
veya bireysel trajediler üzerine de olabileceğini, vicdan anıtlarının ise farklı mağdurları
anmaya, mağduriyetin hatırasını kalıcı kılmaya yönelik anıtlar olduğunu söyledi.
15
Louis Bickford, sunumuna neden hatırlarız sorusuyla başladı. Hafızanın seçici olduğunu,
herşeyi hatırlayamayacağımızı söyledi. Ardından bellek mekanlarına dair farklı konseptler
olduğunu, klasik paradigmanın, erkek kahramanlar, ulus inşa süreci ve kutsal mekanlar
olduğunu söyledi.
Bu tip hafıza mekânlarının oluşturulmasında, tüm aktörlerin sürece katılabilmesinin,
mekânların tasarlanma ve işletilmesi sürecindesivil katkıların öneminin altını çizdi. Bunun
dışında, anı mekanlarının nasıl oluştuğunda kimin karar verdiğinin ve sonra kimlerin işleyişine
dahil olduğunun da çok önemli olduğundan bahsetti. Birçok örnekte mağdurların artık rehber
olarak hizmet verebildiğinden bahseden Bickford, bir diğer önemli noktanın ise, bu tür
mekanların bazen politik olarak “bir daha asla” mesajı verirken, diğer yandan mağdurların bu
olayların nasıl hatırlanmasını istedikleriyle çelişebileceğini, dolayısıyla mağdurların da karar
sürecine katılımının çok önemli olduğu belirtti. Bickford anmalar/anıtlar inşası sürecinde üç
yol olduğunu söyledi: Birincisi mekânı olduğu gibi bırakmak, ikincisi başka bir şeye
dönüştürmek, üçüncüsü de yeni bir şeyle bağlamak. Bu yollardan hangisinin seçileceğinin
çeşitli faktörlere bağlı olduğunu söyledi.
Katılımcılardan resmi itiraf olmasa da bu türden anıtlar için yarışmalar açılmasının bir
mücadele yöntemi olabileceği önerisi geldi. Tek tük de olsa Türkiye’de de anma/anıtların
örneklerinin olduğundan da bahsedildi.
Son olarak, bu tip durumlarda birbirine konuşan bir söylemin ve temsiliyetin önemi üzerinde
duruldu. Ortak yaşanmışlığı anılaştıran bir şekilde olması gerektiğininin altı çizildi.
TARTIŞMA VE DEĞERLENDİRMELER:
Son tartışma oturumunda, öğleden önceki oturumların moderatörleri olan Murat Çelikkan ve
Özgür Sevgi Göral oturumlarda konuşulanları özetlediler.
Bunun ardından, Türkiye’de daha önce yapılmış çalışmalar tartışılmaya başlandı. Son 20 yılda
3 önemli komisyon kurulduğundan (Susurluk Komisyonu, Faili Meçhul Cinayetler, Şemdinli
Komisyonu) ve bu komisyonlar önemli raporlar yayınlamış olmalarına rağmen bu raporların
dikkate alınmadığından ve topluma yayılmadığından bahsedildi. Ayrıca devletin birçok STK ile
irtibatta olduğundan, fakat yine Fırat’ın doğusundan gelen bilgilerin dikkate alınmadığından
bahsedildi. Önemli olanın bu duyarlılığı Fırat’ın batısına taşımak olduğunun altı çizildi. Bunun
ardından, elimizde ciddi veriler olduğundan fakat bunların düzenlenmesi ve formalize
edilmesi gerektiğinden bahsedildi.
Ülkede hala insan hakları ihlalleri yaşandığını dolayısıyla hakikat komisyonunun devlet
tarafından değil, devletten bağımsız olmasını ve devleti zorlayıcı bir rolu olması gerektiğinden
bahsedildi. Ayrıca, vicdan anıtları konusunun yeni ve önemli bir konu olduğu, örneğin
boşaltılan köylerden birinin bellek mekânı haline getirilebileceği önerisi ortaya atıldı. Yine de,
anma ve hakikat komisyonları gibi konuların aslında çatışma sonrası sürece ilişkin olduğu,
Türkiye’nin bir barış sürecinden geçtiğini ve toplumsal kutuplaşmayla uğraşmamız
16
gerektiğinin de adı çizildi. Bunun için görsel materyalin bir araya getirilmesinin öneminden
bahsedildi.
Vurgulanan bir diğer konu ise, bölgedeki çocukların öfkesiydi ve bu konuda ne
yapılabileceğiydi. Fırat’ın doğusu ve batısının nasıl birbirini duyar hale getirilebileceği, farklı
kesimlere bu sorunun nasıl anlatılabileceği de tartışılan bir diğer önemli konuydu. Aynı siyasi
fikri paylaşmayan insanlarla da toplanmak önerisi üzerine tartışıldı.
Ayrıca, basın açıklamaları vs gibi kamuyla paylaşma araçları yerine, daha farklı ve yaratıcı
yaygınlaştırma teknikleri (internet, yeni medya araçları gibi) kullanılmaya başlanması
gerektiğinden de bahsedildi. İttifakların gerekliği vurgulandı. Daha çok insana duyuracak
yolların öneminden bahsedildi. Bu bağlamda, toplumdaki ciddi ayrışmanın nasıl üstesinden
gelinebileceği konuşuldu.
Öfkenin de yaratıcı bir tarafa çekilebileceği söylendi. Ayrıca, sabrın çok önemli olduğunun ve
bu sürecin kendisinin dönüştürücü bir süreç olduğunun altı çizildi. Ayrıca, konuşmalarda çok
bahsedilmese de medyanın rolü ve öneminin altı çizildi.
Eşgüdüm ve dokümantasyon meselesinin bu konuda çok önemli olduğu, derneklerin elinde
veri ve birikimlerinin olmasının bizleri sıfırdan başlamadığımızı göstermesi açısından önemli
olduğunu fakat bu verilerin hukuki/adli tıp vs. standart bir dokümantasyona ve araştırma
diline çevrilmesinin gerekliliğinden bahsedildi.
Kamuoyunda bilgiyi dolaşıma sokmak ile mağduru güçlendirmenin beraber yürümesi gereken
süreçler olduğunun altı çizildi. Hakikat komisyonlarının aynı zamanda mağdurları
güçlendirmek için de var olmaları gerektiğini vurgulandı.
Son olarak, bu tip toplantıların mücadelede yalnız olmadığımızı hissettirdiği ve dünyanın
birçok yerinde benzeri mücadelelerin devam ettiği hatırlatılarak misafirlere teşekkür edildi.
KATILIMCILAR
Soyad
Ad
Kurum/Ünvan
Aktan
İrfan
Araştırmacı Gazeteci
Altuğ
Seda
Anadolu Kültür
Arman
Ceyhan
Meya- Der
Aslan
Meltem
Anadolu Kültür
17
Aydın
Yaşar
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV)
Balıkçı
Faruk
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti
Bektaş
Cemal
Bickford
Louis
Yakınlarını Kaybedenlerle Dayanışma Derneği
(Yakay-Der)
New York Üniversitesi
Bilici
Raci
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır
Bora
Tanıl
Araştırmacı Yazar
Boylu
Müzeyyen
Camcı
Şerif
Can
Celalettin
İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği
(Mazlum-DER) Diyarbakır
Sarmaşık; Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir
Kalkınma Derneği
78’liler Girişimi
Chillier
Gastón
Çelik
Ayşe Betül
Hukuki ve Sosyal Çalışmalar Merkezi (Centro de
Estudios Legales Y Sociales – CELS)
Akademisyen
Çelikkan
Murat
Proje Danışmanı
Çetin
Fethiye
Avukat
Değirmenci
Kanat
Ekmekçi
Hülya
Yiğit
Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma Merkezi
(DİKASUM)
Anadolu Kültür
Elçi
Tahir
Avukat
Erduman
Sibel
Başak Kültür Sanat Vakfı
Genç
Yüksel
Barış Aktivisti
Göral
Özgür Sevgi
Proje Danışmanı
Gürbüz
Nesra
Anadolu Kültür
Gürpınar
Serhat
Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD)
18
Güç
Mehmet
Gazeteci
İpekçi
Leyla
Proje Danışmanı
İpekyüz
Necdet
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır
Karaca
Banu
Akademisyen
Karahan
Abdullah
Eğitim-Sen Diyarbakır
Karaköse
Nayat
Global Dialogue
Kavala
Osman
Anadolu Kültür
Kaya
Nurcan
Global Dialogue
Kayacan
Gülay
Tarih Vakfı
Kurban
Dilek
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV)
Lipson
Morris
İnsan Hakları Danışmanı
Logan
James
Oak Vakfı
Önen
Yıldız
Küresel Barış ve Adalet Komisyonu (Küresel BAK)
Erdem
İlyas
Öney
Sezin
Göç Edenlerle Sosyal Yardımlaşma ve Kültür
Derneği (GÖÇ-DER) İstanbul
Gazeteci
Sarıkaya
Mehmet Emin
Çocuklar Aynı Çatı Altında (ÇA-ÇA)
Sevgi Göral
Özgür
Proje Danışmanı
Sinclair- Webb
Emma
Human Rights Watch
Şener
Hürriyet
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul
Tahmaz
Hakan
Türkiye Barış Meclisi
Tanbay
Zeynep
Barış için Sanat Girişimi
19
Tanrıkulu
Nimet
Barış için Kadın Girişimi
Tanrıkulu
Sezgin
Avukat
Tepe
Ayşe
Başak Kültür Sanat Vakfı
Teršelič
Vesna
DOCUMENTA
Tüylüoğlu
Gökçe
Açık Toplum Vakfı
Uçar
Gülten
Türkiye Barış Meclisi
Ünüvar
Ümit
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul
Üstündağ
Nazan
Proje Danışmanı
Yavuz
Ramazan
Doğan Haber Ajansı Diyarbakır
Yurtsever
Leman
Tosun
Hanım
Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki
Yardım Bürosu
Yakay-Der
Demir
Velat
Yakay-Der
ANADOLU KÜLTÜR
www.anadolukultur.org
20
Download