DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA RELIGIOUS AND PHILOSOPHICAL TEXTS: RE-READING, UNDERSTANDING AND COMPREHENDING THEM IN THE 21st CENTURY CİLT - 2 DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA SEMPOZYUMU Bildiri Kitabı, Cilt: 2 Sultanbeyli Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayın No: 8 ADRES: Abdurrahmangazi Mahallesi Belediye Caddesi No:4 Tel: 0 216 564 13 00 Fax: 0 216 564 13 71 Mail: belediye@sultanbeyli.bel.tr www.sultanbeyli.bel.tr GENEL YAYIN YÖNETMENİ MEHMET MAZAK EDİTÖR: PROF. DR. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA BÖLÜM EDİTÖRLERİ: YRD. DOÇ. DR. AHMET HAMDİ FURAT YRD. DOÇ. DR. İSMAİL DEMİREZEN YRD. DOÇ. DR. AHMET ERHAN ŞEKERCİ YRD. DOÇ. DR. ÜMİT HOROZCU ARŞ. GÖR. MEHMET FATİH ARSLAN ARŞ. GÖR. BİRSEN BANU OKUTAN ARŞ. GÖR. ADEM İRMAK ARŞ. GÖR. EMİNE GÖREN ARŞ. GÖR. MUHAMMED VEYSEL BİLİCİ SAYFA DÜZENİ İBRAHİM AKDAĞ ISBN: 978-605-89744-5-6 BASKI Ege Basım Esatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4 Ege Plaza Ataşehir/İSTANBUL Tel: 0216 472 84 01 www.egebasim.com.tr Nisan 2012 Copyright Sultanbeyli Belediyesi Nebevî Sünnetin Anlaş¸lmas¸nda Küllî Kâideler Some General Rules for Understanding the Prophetic Tradition Adil YAVUZ* Abstract Methodology holds an important place in the understanding and interpretation of religious texts. Methodology takes shape as a result of the centuries-long eěorts of understanding and general approaches. The Muslim generations have had no problem concerning the textual authenticity of the Qur’an for its text has been transmiĴed to us by a large number of people in each generation. So, the Muslim scholars have focused their studies on the understanding and interpretation of it. The textual authenticity of sunnah or the prophetic traditions as the second source of authority in Islam aĞer the Qur’an, however, has been the primary concern of the early and later generations of Muslim scholars, exerting their minds greatly. The scholars of hadith have been blamed for failing to produce adequate studies concerning the understanding of hadiths because they have been grossed in the studies purely related to the determination of their textual authenticity. Though there have been done some hadith studies of the former type which has been referred to as ęqh al-hadith, gharib al-hadith, asbab wurud al-hadith, etc., they are considered inadequate. It has been claimed that Methodology of Islamic Law (Usul al-Fiqh) is the only Islamic discipline that has developed a distinct hermeneutics of its own. On the other hand, some general rules have been laid down in aĴempt to solve legal issues. But it is a fact that Methodology of Islamic Law tends to regard sunnah as only a legal source, and, in fact, it is not such. Hence, there is a clear need for new intellectual endeavors apart from those made by the experts of Methodologies of Hadith and Islamic Law. Dini metinlerin okunup, anlaóÍlmasÍnda ve yorumlanmasÍnda, metodolojinin önemli bir yeri bulunmaktadÍr. Metodoloji asÍrlar boyunca yürütülen anlama çabalarÍ ve genel yaklaóÍm tarzlarÍyla óekillenir. Dinin temel kaynaÂÍ olan Kur’ân’Ín metninin mütevatir olarak aktarÍlmasÍ sebebiyle, ayetler açÍsÍndan bir sübut problemi yaóanmamÍótÍr. Onunla ilgili çalÍómalar, daha çok anlaóÍlmasÍ üzerine yoÂunlaótÍrÍlmÍótÍr. * Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Glahiyat Fakültesi Hadis ABD ÖÂretim Üyesi. ayavuz @selcuk.edu.tr 623 Dinî ve Felsefî Metinler Kur’an’dan sonra ikinci kaynak durumunda olan sünneĴe ise rivayet edilen haberlerin sübutu ve sÍhhati, ilk karóÍlaóÍlan problem olmuótur. Bu problem, alanÍn uzmanlarÍnÍ önemli ölçüde meógul etmiótir. Hadisçiler, daha çok rivayetle meógul olup, hadislerin anlaóÍlmasÍ için yeterli çalÍómayÍ yapmamakla suçlanmÍólardÍr. Sünnetin anlaóÍlmasÍ için yapÍlan çalÍómalar, fÍkhu’l-hadîs, garîbu’l-hadîs, Esbâbu vürûdi’lhadîs óeklinde adlandÍrÍlan eserlerle ilim âleminin istifadesine sunulmuótur. Ancak bu eserler, sünnetin anlaóÍlmasÍ için yeterli görülmemektedir. Gslamî ilimler içerisinde müstakil anlama yöntemi geliótiren tek bilim dalÍnÍn fÍkÍh usulü olduÂu belirtilmektedir. DiÂer taraĞan hukuki problemlerin çözümü için, geliótirilen küllî kaideler fÍkÍh alanÍndaki nasslarÍ anlayÍp pratize etme açÍsÍndan ilave bir imkan saÂlamÍótÍr. Ancak fÍkÍh usûlünün de, bu alanda geliótirilen küllî kâidelerin de, hadis ve sünnete sadece bir teórî’ kaynaÂÍ olarak baktÍÂÍ bir gerçektir. Halbuki sünnet, sadece bir teórî’ kaynaÂÍ deÂildir. O halde, hadis ve sünnetin anlaóÍlmasÍ için, hadis usûlü ve fÍkÍh usûlüne ek olarak yeni çabalara ihtiyaç bulunmaktadÍr. Bu tür bir konunun incelenmesinin ana hareket noktasÍnÍ óu sorular oluóturmuótur: Hadis usulü ve hadisin anlaóÍlmasÍnda önemli rol oynayan alt bilim dallarÍnÍn birikimine ek olarak, hadis ve sünnet verilerinin anlaóÍlmasÍnda dikkate alÍnacak küllî kaideler tespit edilebilir mi? Bu kaidelerin tespiti ile, hadis ilmiyle ihtisas düzeyinde meógul olma durumunda olmayan genió halk kitlelerinin, hadis kaynaklarÍ ile meógul olan ve bundan istifade etmeye çalÍóan insanlarÍmÍzÍn, sünneti anlamasÍ için bir katkÍ saÂlama imkanÍ var mÍdÍr? Bu tür kaideler üzerine yapÍlacak yeni çalÍómalar ile, hadis ve sünnet verilerini deÂerlendirmenin ortak zemini oluóturulabilir mi? Nebevî sünnetin anlaóÍlmasÍndaki kaideler konusuna geçmeden önce, konu ile ilgili birkaç tanÍma yer vermenin ve ióin tarihi gelióimine kÍsaca ióaret etmenin faydalÍ olacaÂÍnÍ düóünüyorum. Oturmak anlamÍna gelen kuûd mastarÍndan türetilen “kâide” kelimesi, binanÍn üzerine inóa edildiÂi temel anlamÍna gelmektedir. Gbrahîm (as)’Ín Gsmaîl ile birlikte Kabe’yi inóa etmesinden bahseden ayeĴe1 kâide kelimesinin çoÂulu olan “kavâid” “binanÍn temelleri” anlamÍnda kullanÍlmÍótÍr. Nahl suresinin 26. ayetinde de kelime bu anlamÍyla yer almÍótÍr. Hz. Peygamber’in hadislerinde de, aynÍ anlamda varit olmuótur.2 FÍkÍh ÍstÍlahÍ olarak ise, “kapsamÍna giren olaylarÍn hükümlerini genel 1 2 “Gbrahîm (as), Gsmail (as) ile birlikte evin (Ka’benin) temellerini (kavâid) yükseltiyor ve (óöyle diyordu): Rabbimiz, bizden kabul buyur, óüphesiz sen ióitensin, bilensin” Bakara sûresi, 2/ 127 Hz Peygamber, Aióe’ye (ra), “Bilmiyor musun, kavmin Ka’beyi yeniden inóa eĴiklerinde, Gbrahim’in (as) yaptÍÂÍ temelleri (kavâid) daraltarak yaptÍlar, buyurdu. Aióe (ra): Onu Gbrahim’in temellerine göre yapsan, deyince; Hz. Peygamber: “Kavmin küfürü terk edeli çok az bir süre geçmió olmasaydÍ, bunu yapardÍm buyurdu.” Bkz. Buhârî, Muhammed 624 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama olarak bildiren, özlü ifadelerle dile getirilen küllî (genel) hükümlerdir.3 Bu konu ile ilgili bir diÂer terim de dâbÍta’dÍr. Sadece bir bölümle ilgili meseleler için geçerli olan dar kapsamlÍ kurala denilmektedir. Kaide ise o alandaki bütün konularda geçerli olabilecek kuraldÍr.4 “Kaide ve kavaidin daha alt konulara ait kural ve dâbÍtlardan ayrÍlabilmesi için kâide-i külliye, kavâid-i külliye óeklinde bir nitelendirmeye ihtiyaç duyulmuósa da birçok fakih, bu tabiri kaidenin alanÍndaki bütün fer’î meselelerin hükümlerini istisnasÍz kapsadÍÂÍ izlenimini verdiÂi için yetersiz bulmuó ve tanÍtÍma genellikle “aÂlebî” veya “ekserî” kayÍtlarÍnÍ eklemeyi gerekli görmüótür. Çünkü zaman içinde ortaya çÍkan bu kaideler ne kadar genel olsa da istisnalarÍ eksik olmamÍó, haĴa istisnalarÍn çoÂalÍp kaideyi genel bir hüküm olmaktan çÍkardÍÂÍ da olmuótur.”5 Kur’an’da yer alan, “bir insan ancak gücünün yeĴiÂinden sorumlu tutulur”6, “hiçbir günahkar baókasÍnÍn günahÍnÍ yüklenmez”7 gibi ayetler, içerik olarak külli bir kaide teókil edecek muhtevaya sahiptirler. AynÍ óekilde, Hz. Peygamber’den (s) rivayet olunan, “Ameller, niyetlere göredir”8, “Helal bellidir, haram da bellidir. Bu ikisinin arasÍnda óüpheli olan óeyler vardÍr”9 óeklindeki hadisler de fÍkÍh alanÍndaki küllî kaidelere temel teókil etmiólerdir. Gbn Receb el-Hanbelî (v.h. 795), Gbnu’s-Salah’Ín (v.h. 643), “el-Ehâdîsü’l-külliyye” adÍyla bir hadis imla meclisi düzenleyip cevâmiu’l-kelim özelliÂi taóÍyan hadisleri bir araya getirdiÂini, daha sonra Nevevî’nin (v.h. 676), bunlara bazÍ ilaveler yaparak hadislerin sayÍsÍnÍ kÍrkikiye ulaótÍrdÍÂÍnÍ ve ona el-Erbaûn adÍnÍ verdiÂini nakletmektedir.10 3 4 5 6 7 8 9 10 b. Gsmail, Sahîhu’l-Buhârî (el-Câmiu’l-müsnedü’s-sahîhu’l-muhtasar min umûri rasûlillah ve sünenih ve eyyâmih) thk: Abdulazîz b. Abdullah b. Bâz, I-VIII, Beyrut, 1994, Hac, 42 (1583); Enbiyâ’, 10 (3368); Müslim b. Haccâc Kuóeyrî, Sahihu müslim (el-Câmiu’s-sahîh), I-V, thk. M. Fuad Abdulbaki, Beyrut, 1956, Hac, 399; Nesâî, Ahmed b. kuayb, Sünenü’n-nesâî, I-IX, 3. bsk. Beyrut, 1414/1994, Menâsik, 125 (2900). Kelimenin anlamÍ için bkz. Gbnu’l-Esîr elCezerî, Mübarek b. Muhammed, en-Nihâye fî garîbi’l-hadîs, I-V, Kum, 1342, IV, 87. Bkz. El-Gsfehânî, RâgÍb, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’an, Gstanbul, 1986, 617; Sübkî, Abdulvehhab b. Ali, el-Eóbâh ve’n-nezâir, thk., A. Ahmed, Abdulmevcûd, A. Muhammed Ivad, elEóbâh ve’n-nezâir, Beyrut, 1991, I, 11; Yaman, Ahmet, Bir Kavram Olarak “FÍkÍh Kaideleri” Ya da Gslam Hukukunun Genel Glkeleri, Marife, Konya, 2001, yÍl: I, sy. 1, 50. Bkz., Sübkî, Tâceddîn Abdulvehhab b. Ali, el-Eóbâh ve’n-nezâir, Beyrut, 1991; I, 11; Gbn Nüceym, Zeynelâbidîn b. Gbrahim, el-Eóbâh ve’n-nezâir alâ mezhebi Ebî Hanîfeti’n-Nu’mân, Beyrut, 1405, 166; ErdoÂan, Mehmet, FÍkÍh ve Hukuk Terimleri SözlüÂü, Gstanbul, 2005, 87. BaktÍr, Mustafa, “Kaide”, TDV DGA, Gstanbul, 2001, XXIV, 206. Bakara sûresi, 2/233. En’am sûresi, 6/164. Buhârî, Bed’u’l-vahy, 1 (1); Gmân, 42 (54), Itk, 6 (2529); Müslim, Gmaret, 155; Ebu Dâvud, Süleyman b. Eó’as Sicistânî (275/888), Sünenü Ebî Dâvud, I-IV, thk: SÍdkî Muhammed Cemil, Beyrut, 1994, Talak, 10 (2201). Buhârî, Gmân, 40 (52); Büyû’, 2 (2051); Müslim, Müsâkât, 107. Bkz. Gbn Receb el-Hanbelî, Abdurrahman, Câmiu’l-ulûm ve’l-hikem, thk. kuayb el-Arnaût ve Gbrahim Bâcis, Beyrut, 1997, I, 56. 625 Dinî ve Felsefî Metinler Sahabe ve tabiûn döneminde devam eden bu tür kaide tespiti çalÍómalarÍ, mezhep imamlarÍ döneminde de devam etmiótir. Birbirine benzeyen ve aynÍ hükmü alan veya ilk bakÍóta birbirine benzer görünen ancak bir nüans farkÍ sebebiyle farklÍ fÍkhî hükmü alan meseleler el-Eóbâh ve’n-nazâir adlÍ eserlerde ele alÍnmÍótÍr. Kaideleri bir araya getirmek için ilk eser telif edenin h. IV. AsÍrda IraklÍ Hanefî fakîh Muhammed Ebu Tâhir ed-Debbâs olduÂu belirtilmektedir. O, Haneę mezhebinin önemli fÍkÍh prensiplerini 17 madde halinde toplamÍótÍr. Daha sonra aynÍ asÍrda yaóayan Hanefî hukukçu Ebu’l-Hasen el-Kerhî (v.h.340), bu kaidelerin sayÍsÍnÍ 37 maddeye çÍkarmÍótÍr. Bir diÂer Haneę alim Ebu Ömer en-Nesefî (v.h.537) bunlarÍ örneklerle açÍklamÍótÍr.11 Daha sonra telif veya óerh olarak Hanefî, kaęî, Malikî, Hanbelî ve kiî alimler tarafÍndan kendi mezheplerini esas alan onlarca eser kaleme alÍnmÍótÍr.12 OsmanlÍlar’Ín son dönemlerinde Ahmed Cevdet Paóa’nÍn büyük gayretleriyle telif edilen Mecelle’nin baóÍnda küllî kaidelerin meóhurlarÍndan doksan dokuz tanesine yer verilmió, daha önceki dönemlerde farklÍ metotlarla yapÍlan telif çalÍómalarÍ Mecelle’den sonra bilhassa bu doksan dokuz kaide üzerine yoÂunlaómÍótÍr. Günümüz fÍkÍh muhitinde küllî kâide denilince Mecelle’de yer alan bu kaideler akla gelir. Küllî kaidelerin sayÍlarÍ hakkÍnda bir rakam vermek oldukça zordur. Çünkü bunun, küllî kaidenin tanÍmÍndan mezheplerin birikimine ve içinde bulunulan gelióim merhalesine, ayrÍca kaideleri belli esaslara irca etme faaliyetini olumlu bulup bulmamaya göre deÂióiklik gösterdiÂini belirten BaktÍr, bu alanda yazÍlan eserlerde yer alan kaide sayÍnÍn 1000 rakamÍna kadar çÍkarÍldÍÂÍna ióaret eder.13 FÍkÍh kaideleri, meselelerin çözümünde, fÍkÍh usulüyle yürütülen anlama ve içtihat faaliyetlerine bir katkÍ saÂlamÍótÍr. Kaleme alÍnan çalÍómalar, söz konusu kaidelerin önemli bir kÍsmÍnda da ihtilaf edildiÂini göstermektedir. Gctihad ve istinbata dayanan alanlarda ihtilaf olmasÍ kaçÍnÍlmaz bir durumdur. Bu ihtilaĚarla birlikte, meselelerin çözümünde onlardan önemli ölçüde istifade edildiÂi de bir gerçektir. Konunun asli terimleri ve tarihi gelióimi hakkÍndaki bu özet bilgiden sonra, esas konumuza geçió yapabiliriz. Hadis ve sünnet konusunda, sübut ve sÍhhat tespiti problemi, bu ilim dalÍyla meógul olanlarÍ Asr-Í saadeĴen günümüze kadar meógul etmiótir. Günümüzde de bu konularla ilgili problem ve tartÍómalar devam etmektedir. Eldeki verilerin özelliÂi sebebiyle bu meóguliyetin bundan sonra da devam edeceÂi bir gerçektir. Tarih boyunca bu alandaki çalÍómalar, sübut ve sÍhhatin önceliÂi sebebiyle aÂÍrlÍk kazanmÍótÍr. Çünkü sÍhhati ve sübutu tespit edilmeyen rivayetlerin üzerine bir dini anlayÍó kurulmaya kalkÍóÍlmasÍ, güvenilirliÂi ve saÂlamlÍÂÍ bilinmeyen malzemelerle, bina 11 12 13 Bkz. Gbn Nüceym, age., 15-16; Yaman, agm., 66-67. Bkz., Nedvî, Ali Ahmed, el-Kavâidü’l-fÍkhiyye, DÍmaók, 1412, 433-445; Yaman, 68-74. Bkz., BaktÍr, agm., 207-208. 626 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama inóa etmeye benzeyecek ve bu binanÍn da ne kadar yük çekeceÂi ve ne zaman çökeceÂi bilinmeyecekti. Bu çabalara raÂmen hâlâ mevzu rivayetlerin ilmî eserlerdeki mevcudiyeti ve Müslüman halk üzerindeki etkisinin bir óekilde devam eĴiÂi dikkate alÍndÍÂÍnda, ister istemez, “ya bu çalÍómalar yapÍlmasaydÍ, acaba bugün elimizdeki rivayetlerin durumu ne olurdu” sorusunun her samimi ilim erbabÍ için endióe kaynaÂÍ olacaÂÍ bir vakÍadÍr. Meselenin bir diÂer boyutu ise, hadis alimlerinin aÂÍrlÍklÍ olarak mesailerini, sübut ve sÍhhat tespiti alanÍna teksif etmeleri sebebiyle, en az onun kadar önemli olan hadis ve sünnet verilerinin anlaóÍlmasÍ ve yorumlanmasÍ alanÍyla yeterince ilgilenememiólerdir. Bu bazÍ hadisçiler tarafÍndan, “Ey FÍkÍhla meógul olanlar! Siz tabiplersiniz, bizler de eczacÍ”14 denilerek, zÍmnen anlama ve yorumlama konusu onlara havale edilmiótir. Halbuki, fÍkhÍn yoÂunlaótÍÂÍ ahkam ile ilgili hadisler, hadis alanÍndaki sekiz ana konudan birisini oluóturmaktadÍr. DolayÍsÍyla sadece fakîhlerin çabalarÍ ile yetinerek tüm hadis ve sünnet merviyyatÍnÍ anlamak zaten mümkün olmayacaktÍr. Üstelik, fÍkhî yaklaóÍm, “Hz. Peygamberi sadece bir óâri (kanun koyucu) olarak görmeye, hadis ve sünneti de sadece bir teórî kaynaÂÍ olarak deÂerlendirmeye” yatkÍn bir özellik taóÍmaktadÍr. Taha Câbir Alvânî’nin de ifade eĴiÂi gibi, usûl-i fÍkÍh, bir teórî kaynaÂÍ olarak sünnet ve hadis ilmini anlamaya kâę gelebilir.”15 Fakat diÂer alanlardaki rivayetleri anlama faaliyetleri için yeterli olmayacaktÍr. Zaten fÍkÍh da tüm merviyyatÍ açÍklayÍp yorumlama iddiasÍ taóÍmamaktadÍr. Hz. Peygamber (s), “Benim sözlerimi ióitip, ezberleyen, iyice anlayan sonra da onu (baókalarÍna) aktaran kimselerin Allah yüzlerini aÂartsÍn”16 buyurarak, hadislerin iyice anlaóÍlarak aktarÍlmasÍnÍ teóvik etmiótir. Bunu gerçekleótirmek üzere yapÍlan çalÍómalar, fÍkhu’l-hadîs, garîbu’l-hadîs, Esbâbu vürûdi’l-hadîs gibi alt bilim dallarÍnÍn oluóumunu saÂlamÍótÍr. Ancak bu alanda gösterilen çabalar yeterli görülmemektedir. Hadislerin anlaóÍlmasÍ için gösterilen çabalarÍn oluóturduÂu eserlerden elde mevcut bir birikim olarak bundan sonra da istifade edilecektir. Bunlardan yararlanmakla birlikte yukarÍda ióaret edilen problemlerin çözümüne katkÍ saÂlayacak çabalarÍn devamÍna duyulan ihtiyaç açÍktÍr. Bu noktadan hareketle, tebliÂimizde, hadis ve sünnetin anlaóÍlmasÍ için hazÍrladÍÂÍmÍz külli kaideler denemesini ehl-i ilmin dikkatlerine arz 14 15 16 Bkz., Gbn Abdilber,Ebu Ömer Yûsuf, Camiu beyâni’l-Ílm ve fadlih, Beyrut, ts., II, 131. Bkz., Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin AnlaóÍlmasÍ ve YorumlanmasÍnda Metodoloji Sorunu, Ankara, 1997,4 Bkz. Ebû Davud, ilm, 10 (3660); Tirmizî, Muhammed b. Gsa, Sünenü’t-Tirmizî, I-V, thk. Ahmed Muhammed kakir, Fuad Abdulbâkî, Abdulkadir Grfân Hassûne, Beyrut, 1414/1994, ilm, 7 (2667); Gbn Mace, Muhammed b. Yezîd Kazvînî, Sünenü Gbn Mâce, I-II, thk, SÍdkî Cemîl AĴâr, Beyrut, 1415/1995, Mukaddime, 18 (230); Dârimî, Abdullah b. Abdurrahman, Sünenü’d-Dârimî, thk., M. Ahmed Abdülmuhsin, Beyrut, 2000, Mukaddime, 24 (236). 627 Dinî ve Felsefî Metinler etmek istiyoruz. Bu kaidelerin zeminini baóta Kur’ân olmak üzere, ubudiyet, risâlet ve sünnet teókil edecektir. Hz. Muhammed, Allah’Ín verdiÂi görevi, ifa etme görevini üstlendiÂine göre, öncelikle insanÍn varlÍÂÍnÍn neyi ifade eĴiÂinin ve Peygamber’in kimliÂinin tespit edilmesi gerekir. Hadis ve sünnetin anlaóÍlmasÍ için düóünülen küllî kaidelerin tespitine de bu noktadan baólanÍlmalÍdÍr. 1. Bütün insanlarÇn, aslî ve deºiçmez özelliºi Allah’a kul olmaktÇr Allahu Teâlâ, “Ben insanlarÍ ve cinleri, ancak bana kulluk etsinler diye yaraĴÍm”17 buyurarak insanlarÍn yaratÍlÍó gayesine ióaret etmiótir. O halde Peygamberler de, insan olmalarÍ hasebiyle, kulluk göreviyle mükelleĞirler. Kul olma yönüyle, diÂer insanlardan bir farkÍ yoktur. Peygamberlik görevi sebebiyle, insanüstü bir konuma yükselmezler, kul olma özellikleri ve sorumluluklarÍ devam eder. Allah’Ín bir insanÍ Peygamber olarak göndermesine itiraz edip inanmayanlara, óayet yeryüzünde melekler olsaydÍ, onlara meleklerden bir elçi gönderileceÂi belirtilerek, insanlara gönderilen elçinin beóer olacaÂÍ vurgulanÍr.18 Tüm peygamberlerin, yemek yiyen, çaróÍda gezen normal insanlar olduÂu hatÍrlatÍlÍr.19 Allah, Peygamberlerine, kendilerinin de bir beóer olduÂunu hatÍrlatmalarÍnÍ emreder.20 Bu hatÍrlatma son derece önemlidir. Çünkü, peygamberi insan üstü bir varlÍk óeklinde algÍlamanÍn sonucunun óirke dönüóebildiÂi, bir önceki peygambere inananlar arasÍnda görülmüó, tevhide davet eden Gsâ (as), óirk anlayÍóÍnÍn bir parçasÍ haline getirilmiótir. Halbuki kendine kitap ve nübüvvet görevi verilen bir insanÍn insanlarÍ kendisine kulluÂa çaÂÍrmasÍ asla düóünülemez.21 Bu sebeple, Peygamberlerin de bir insan, bir kul olduÂu açÍk ve berrak bir itikatla idrak edilmelidir. Nitekim, Müslüman olmak için dil ile söylenip, kalp ile tasdik edilmesi gereken kelime-i óehadeĴe tevhiĴen sonra ilk onaylanan óey, Hz. Muhammed’in (önce) Allah’Ín kulu, (sonra da) Allah’Ín Rasûlü olmasÍdÍr. 2. GnsanlarÇn hepsi, kulluk görevleri açÇsÇndan imtihan olunurlar Kur’an’da “Allah, hanginizin daha güzel amel ióleyeceÂinizi denemek için ölümü ve hayatÍ yaraĴÍ. O, üstündür, baÂÍólayandÍr”22 buyrularak, insanlarÍn hayat boyu imtihan 17 18 19 20 21 22 Zâriyat sûresi, 51/56. Bkz., Gsra’ sûresi , 17/94-95. Bkz., Furkan sûresi , 25/20. “De ki- ben de sizin gibi bir insanÍm.- Bana ilahÍnÍzÍn tek bir ilah olduÂu vahyolunuyor.” Bkz., Kehf sûresi, 18/110; Fussilet sûresi, 41/6. “Allah’Ín kendisine Kitab, hüküm ve peygamberlik verdiÂi hiçbir insana, sonra kalkÍp insanlara: (Allah’Í bÍrakÍp bana kul olun) demesi yakÍómaz. Fakat o, (öÂreĴiÂiniz kitap ve okuduÂunuz óeyler gereÂince Rabb’a halis kullar olun) der.” Bkz., Âl-i Gmrân sûresi, 3/79. Mülk sûresi , 67/2. 628 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama edileceklerine ióaret edilmiótir. Tüm insanlarÍ kuóatacak óekilde, “Her neęs ölümü tadacaktÍr. Biz sizi, hayÍrla da óerle de imtihan ediyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz”23 buyrulmuó, bu imtihanÍn, mallardan canlardan, ürünlerden eksiltme24 gibi çeóitli óekillerde, olacaÂÍ açÍklanmÍótÍr. Kur’an’Ín aktardÍÂÍ kÍssalardan öÂrendiÂimize göre, hiçbir peygamber kulluk sÍnavÍndan istisna edilmemiótir. HaĴa bazen bu imtihan öylesine çetin olmuótur ki, peygamber ve onunla beraber olan ümmeti, “Allah’Ín yardÍmÍ ne zaman?”25 diyecek hale gelmiólerdir. Hz. Peygamber de, yaóadÍÂÍ dönemde kendisine inananlarla birlikte, en zorlu sÍkÍntÍlarla imtihan olunmuó, kendisini hiçbir kulluk görevinden istisna etmemiótir. Kral peygamberlik yerine, kul peygamber olmayÍ tercih etmiótir.26 Bir defasÍnda huzurunda bulunan birinin korkuyla titremesi üzerine “Sakin ol, ben hükümdar deÂilim” buyurmuótur.27 Hz. Peygamberin fazilet ve erdem yönüyle en üstün vasÍĚara sahip olduÂu bilinen bir gerçektir. Bütün bunlarla beraber ümmetin peygamber algÍsÍ óekillendirilirken, onun bir kul olduÂu unutulmamalÍdÍr. Nitekim Hz. Peygamber bu konuda ümmetin dikkatini çekerek óöyle buyurmuótur: “HristiyanlarÍn, Meryem oÂlu Gsa’yÍ aóÍrÍ yücelĴikleri gibi, beni aóÍrÍ yüceltmeyin”.28 Vefat eĴiÂi hastalÍÂÍnda, “Allah, Yahudi ve HÍristiyanlara lanet etsin, peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler” diyerek ümmetini uyarmÍó ve “AllahÍm kabrimi tapÍlan bir put kÍlma” diye dua etmiótir.29 Peygamber algÍmÍzda bu Nebevî uyarÍyÍ unutmamalÍyÍz. Ancak bu tespitler onun diÂer insanlardan hiçbir farkÍnÍn olmadÍÂÍ anlamÍna gelmez. 3. Hz. Peygamberin, dindeki yerini tespit edecek en yetkili merci, alemlerin rabbi olan Allah’tÇr. Bunu da, Kur’an’da net bir çekilde ortaya koymuçtur Hz. Peygamber’in ismi olan Muhammed kelimesi, Kur’an’da dört ayeĴe geçmektedir. Ahzâb suresi’nde geçen ayeĴe “Muhammed, sizin erkeklerinizden birinin babasÍ deÂil, fakat Allah’Ín Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her óeyi bilendir”30 23 24 25 26 27 28 29 30 Enbiyâ sûresi , 21/35. Bakara sûresi, 2/155. Bakara sûresi , 2/214. Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I-VI, Amman, 2003, II, 231; Gbn Hibban, Sahîhu Gbn Hibbân (bi tertîbi Gbn Belbân), I-XVIII, thk. kuayb el-Arnaût, 3. bsk., Beyrut, 1997; XIV, 280 (6365). Bkz. Gbn Mace, Muhammed b. Yezîd Kazvînî, Sünenü Gbn Mâce, I-II, thk, SÍdkî Cemîl AĴâr, Beyrut, 1415/1995, Et’Íme, 30 (312). Buhârî, Enbiyâ, 48 (3445); Müslim, Zühd, 67; Dârimî, Rikâk, 68 (2786). Gbn Sa’d, Muhammed, es-Sîratü’n-Nebeviyye mine’t-tabâkâti’l-kübrâ, I-II, (et-Tabakâtü’l-kübrâ’nÍn ilk iki cildinin ayrÍ basÍmÍ), Kahire, 1989 , II, 240-241. Konu ile ilgili tespitler için bkz., Yavuz, Adil, Hadislerde Mekkîlik ve Medenîlik, Ankara, 2007, 161-162. Ahzâb sûresi , 33/40. 629 Dinî ve Felsefî Metinler buyrularak, onun beóer olmasÍ özelliÂine ilave olarak son peygamber olduÂu belirtilmiótir. DiÂer iki ayeĴe de onun rasûl olduÂu zikredilmiótir.31 Dördüncü ayeĴe ise, inanÍp iyi amel ióleyen, rableri tarafÍndan Muhammed’e (s) indirilene inananlarÍn günahlarÍnÍ Allah’Ín baÂÍólayÍp, durumlarÍnÍ düzelteceÂi belirtilmiótir.32 Saě suresi’nde ise, Hz. Gsa’nÍn kendisinden sonra gelecek ve adÍ Ahmed olan bir elçiyi müjdelediÂi haber verilmektedir.33 Bu ayetlerde doÂrudan veya dolaylÍ olarak, onun Allah’Ín Rasûlü olduÂu beyan olunmuótur. Peygamberi beóer üstü bir varlÍk olarak görmek nasÍl yanlÍósa, aynÍ óekilde onu her yönüyle sÍradan bir insan olarak görmek de yanlÍótÍr. “Kavminden, kendilerine dünya hayatÍnda bol nimet verdiÂimiz o inkar eden ve ahireĴe buluómayÍ yalanlayan eóraf takÍmÍ: “Bu (adam) yediÂinizden yiyen, içtiÂinizden içen, sizin gibi bir insandan baóka bir óey deÂildir. TÍpkÍ sizin gibi bir insana itaat edecek olursanÍz, bilin ki, o zaman siz kaybedenlerden olursunuz, dediler”34 ayeti bu düóüncenin inanmayanlarÍn anlayÍóÍ olduÂunu ortaya koymaktadÍr. Peygamber bir beóerdir, ama sÍradan bir beóer deÂildir. 4. Peygambere itaat, Allah’Çn açÇk ve net emridir Allah’Ín dinini insanlara ulaótÍrmakla görevlendirilen her peygambere itaat, ilahi bir emirdir. Nitekim Allah Teala, “Biz hiçbir rasûlü (elçiyi), Allah’Ín izniyle itaat edilmekten baóka bir amaçla göndermedik. EÂer onlar, kendilerine zulmeĴikleri zaman sana gelseler, Allah’tan günahlarÍnÍn baÂÍólanmasÍnÍ isteseler ve elçi de onlarÍn baÂÍólanmasÍnÍ dileseydi, elbeĴe Allah’Í aěedici ve merhametli bulurlardÍ”35 buyurarak, peygamberlerin davetine muhatap olan insanlarÍn ilk görevinin onlara itaat olduÂunu belirtmiótir. Bu durum tüm peygamberler için geçerli bir durumdur. Bunun dÍóÍnda Hz. Peygamber’e itaat de emredilmiótir: “De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. EÂer yüz çevirirseniz óunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluÂu kendisine yüklenen (tebli görevini yapmak), sizin sorumluluÂunuz da size yüklenen (itaat görevini yerine getirmeniz)dir. EÂer ona itaat ederseniz, doÂru yolu bulmuó olursunuz. Peygamber’e düóen, sadece açÍk bir óekilde tebli etmektir.”36 Peygambere itaat etmeyenlerin akÍbeti ise óöyle açÍklanmaktadÍr: “OnlarÍn yüzlerinin ateóte evirilip çevrileceÂi gün, derler ki: Eyvahlar bize, keóke Allah(c.c)’a itaat etseydik ve rasûle itaat etseydik. Ve dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat eĴik, böylece onlar bizi yoldan saptÍrmÍó oldular. Rabbimiz onlara azaptan 31 32 33 34 35 36 Âl-i Gmrân sûresi, 3/144; Fetih sûresi, 48/29. Bkz. Muhammed sûresi, 47/2. Bkz., Saě sûresi , 61/2. Mü’minûn sûresi, 23/33-34. Nisâ’ sûresi, 4/64. Nûr sûresi, 24/54 630 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama iki katÍnÍ ver ve büyük bir lanet ile lanet et.”37 “Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, büyük bir ió baóarmÍó olur”38 “Kim rasûle itaat ederse, Allah’a itaat etmió olur.”39 Yine “Kim de, Allah’a ve rasûlüne itaat ederse, (Allah) onu, altÍndan Írmaklar akan cennetlere girdirir”40 ayetleri hiçbir tereddüte mahal bÍrakmayacak óekilde, Peygambere itaatÍn Allah’a itaat ile özdeóleótirildiÂini ortaya koymaktadÍr. Yani Peygamber’e itaat dinin, Kur’an emirlerinin ayrÍlmaz bir parçasÍdÍr. 5. Peygamber’e ittibâ’, onu gönderen Allah’Çn iradesini ve elçiyi kabul etmemenin göstergesidir Peygamber’e karóÍ alÍnan tavÍr, elçiyi ve aktardÍklarÍnÍ ret anlamÍna gelir. Çünkü Peygamberler, kendi ękir ve ideallerinin deÂil, Allah’Ín dininin mücadelesini veren kimselerdir. Bunun mükafatÍnÍ da insanlardan deÂil, Allah’tan beklerler.41 “Allah ve Rasulü, bir konuda hüküm verdiÂi zaman, artÍk mü’min bir erkeÂin veya kadÍnÍn baóka bir tercihte bulunma hakkÍ yoktur. Çünkü kim, Allah’a ve Rasulüne karóÍ gelirse, apaçÍk bir sapÍklÍÂa düómüó olur”42 ayeti, sadece Allah’Ín deÂil, Peygamberin verdiÂi hükümlerin de Müslümanlar için baÂlayÍcÍlÍk yönünün olduÂunu göstermektedir. “Peygamber’in emrine aykÍrÍ davrananlar, kendilerine bir belanÍn çarpmasÍndan, yahut onlara acÍ bir azabÍn gelmesinden sakÍnsÍnlar”43 ayeti, bu konuda aymaz ve aldÍrmaz bir tutum içinde olanlarÍ, ciddi bir azabÍn beklediÂini hatÍrlatmaktadÍr. Asr-Í Saadet’ten sonraki Gslam tarihi boyunca Rasulullah’Ín (s) söz ve davranÍólarÍnÍn, onu kabul edenler açÍsÍndan baÂlayÍcÍ olduÂunda ümmetin çoÂunluÂu iĴifak etmiótir. Bunun yanÍ sÍra, sünnete iĴiabÍ gerekli görmeyip, Kur’an’Ín her konuda kendi baóÍna yeterli olacaÂÍnÍ söyleyenler de olmuótur. Sünnet açÍsÍndan bu mesele hayati bir önem arz etmektedir. 6. Sünneti terk edip Kur’an ile yetinme, caiz deºildir Tarihin farklÍ dönemlerinde “Bize Kur’an yeter. Allah bize onu göndermió, baóka bir kaynakla mes’ul tutmamÍótÍr” türünden itirazlarÍ dile getirerek, Hz. Peygamber’in sünnetine iĴiba edilmesini kabul etmeyenler de olmuótur.44 Onlar, “Biz kitapta hiçbir 37 38 39 40 41 42 43 44 Ahzab sûresi , 33/66-68. Ahzab sûresi , 33/71. Nisâ’ sûresi, 4/80. Fetih sûresi , 48/17. Bkz., kuarâ’ sûresi , 26/ 109, 127, 145, 164, 180; kurâ sûresi , 42/23. Ahzâb sûresi, 33/36. Nûr sûresi, 24/63. Bkz., kaęî, Muhammed b.Gdris, el-Ümm, I-IX, tlk., Mahmud MataracÍ, Beyrut, 1993, VII, 460.. vd.; Ebu Zehv, el-Hadîs ve’l-muhaddisûn, Kahire, 1378, s. 21-22; Abdulganî AbdulhâlÍk, 631 Dinî ve Felsefî Metinler óeyi eksik bÍrakmadÍk”45 ve “sana bu kitabÍ, her óeyi açÍklayan ve Müslümanlara yol gösterici rahmet ve müjde olarak indirdik”46 ayetlerini ve benzerlerini delil almaktadÍrlar. “Söz konusu edilen ilk ayeĴeki kitap ile, Kur’an deÂil, Levh-i mahfuz kastedilmektedir. Konunun siyakÍ bunu göstermektedir. Kur’an’Ín her óeyi açÍklamasÍ ise, kendisinin gösterdiÂi sünnet, icma ve kÍyas gibi diÂer delillerle birlikte olmaktadÍr:”47 Eyyûb esSahtiyânî’nin óöyle dediÂi nakledilmiótir: “Bir adama hadis rivayet eĴiÂinde, o kimse –bunu bÍrak da bize Kur’an’dan delil getir- diyecek olursa, bil ki o dalalete düómüótür.”48 Burada itham edilen, sünneti umursamayan kimsedir. Yoksa Kur’an’dan delil istemenin yadÍrganacak bir yönü yoktur. Kur’an’da emredilen hususlarÍn bir çoÂu oldukça mücmel ifadeler taóÍmaktadÍr. Namaz, oruç, hac, zekat gibi üzerinde Ísrarla durulan ibadetlerin yapÍlmasÍ için bile sadece Kur’an nasslarÍ ile yetinerek bu görevleri yapmak mümkün görünmemektedir. NasÍl namaz kÍlÍnacak? NasÍl oruç tutulacak? Hac ve zekat görevleri nasÍl ifa edilecektir? BunlarÍn tüm ayrÍntÍlarÍnÍ ayetlerden tespit etme imkanÍ bulunmamaktadÍr. Bu temel ibadetler ve onlarÍn dÍóÍndaki dini hayatÍ óekillendiren bilgilerin büyük çoÂunluÂunun Hz. Peygamberin uygulamalarÍna dayandÍÂÍ gerçeÂini, dini ilimlerle az çok meógul olan herkes bilmektedir. Sünnetin devre dÍóÍ bÍrakÍlmasÍ durumunda ne tutarlÍ bir dini düóüncenin ne de iki dünya mutluluÂunu gerçekleótirecek bir hayat tarzÍnÍn oluóturulup pratiÂe aktarÍlmasÍ mümkündür. Nazari tartÍómalarÍn ötesinde bu gerçeÂin göz ardÍ edilmemesi gerekmektedir. Konuyu, gerek tarihi süreç gerekse günümüz açÍsÍndan birkaç soruyla birlikte tahayyül etmeye çalÍóalÍm. Nebevî sünnetin ve otoritenin yok sayÍldÍÂÍ bir ortamda ortaya çÍkacak problemlerin çözümünde müracaat kaynaÂÍ kim olacaktÍr? “Kur’an yeter o yorumlanÍr” denilirse; hangi müfessirin ya da Gslam hukukçusunun yorumu, vahye muhatap olan ve onu pratik hayata dönüótüren Peygamber’in açÍklamalarÍndan daha geçerli olacaktÍr? Böyle bir anlayÍó dini hayatÍ, her kafadan bir sesin/görüóün çÍktÍÂÍ bir kaos ortamÍna sürükleyecektir. Bunca nebevî beyanÍn olmasÍna ve onlarÍn da ilmi konularda dikkate alÍnmasÍna raÂmen, ictihadi meselelerde binlerce ihtilafÍn oluótuÂu bir gerçektir. O halde Hz. Peygamberin davranÍólarÍnÍn baÂlayÍcÍlÍÂÍnÍn kabul edilmesinden baóka çÍkar yol bulunmamaktadÍr. 45 46 47 48 Hucciyyetü’s-sünne, BaÂdat, 1942, s. 383, vd.; DenizkuólarÍ, Mahmut, Sünneti Terk Kur’an’la Amel Meselesi, Konya, 1991, s. 77-78; KÍrbaóoÂlu, M. Hayri, Gslam Düóüncesinde Sünnet, 4.bsk., Ankara, 1999, s. 128. En’am sûresi, 6/38. Nahl sûresi, 16/89. Aókar, Muhammed Süleyman, Ef’alü’r-rasûl ve delâletüha ale’l-ahkâmi’ó-óerîati, I-II, 6.bsk., Beyrut, 1424, I, 22. Hakim en-Neysâbûrî, Ma’rifetu ulûmi’l-hadîs, Beyrut, 1406, 65. 632 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama 7. Peygamber’in risaletinin tezâhürü olan söz ve davranÇçlarÇ, evrensel deºer ihtiva eder ve onlara ittiba etmek, dini bir sorumluluktur Her peygamber gibi, Hz. Peygamber’in davranÍólarÍnÍn, söz ve eylemlerinin oluóup óekillenmesinde onun bu iki temel (kul ve rasul olma) özelliÂinin etkisinin olduÂunda kuóku yoktur. HayatÍnÍn ilk kÍrk yÍllÍk dönemini çevresindeki insanlar arasÍnda geçiren Hz. Muhammed (s), risalet görevinin verilmesi ile daha önceden söz konusu olmayan büyük bir sorumlukla karóÍ karóÍya kalmÍótÍr. Gndirilen vahyi insanlara bildirmek (tebliÂ)49, anlaóÍlmayan konularÍ açÍklamak (tebyîn)50, insanlara anlatÍlan vahyi bizzat kendisi yaóamak suretiyle onlara örnek olmak (temsîl)51, bu sorumluluÂun temel dinamiklerini oluóturmaktadÍr. Her sorumluluÂun yerine getirilebilmesi için, aynÍ ölçüde bir yetki de verilmelidir. Kur’an’da da ona bu yetki verilmiótir. Allah’Ín hüküm koymadÍÂÍ meselelerde, Hz. Peygamber’in hüküm koyma (teórî)’ yetkisi bulunur. TeblîÂ, tebyîn ve temsîl sorumluluk ve yetkileri üzerinde genel olarak bir tartÍóma yapÍlmamaktadÍr. Teórî yetkisini kabul etmeyen ve tartÍóma konusu yapanlar görülmektedir. Halbuki bu Kur’an ayetlerinde açÍk bir óekilde ortaya konulmuótur. A’raf suresinde óöyle buyrulmaktadÍr: “Onlar ki yanlarÍndaki Tevrat ve Gncil’de yazÍlÍ bulduklarÍ o rasûle, o ümmi peygambere uyarlar. O peygamber, onlara iyiliÂi emreder, kendilerini kötülükten men eder. Onlara güzel óeyleri helal, çirkin óeyleri haram kÍlar, üzerlerindeki aÂÍrlÍklarÍ ve kendilerini baÂlayan baÂlarÍ kaldÍrÍp atar..”52 Tevbe suresinde ise, Alaha ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah ve rasulünün haram kÍldÍÂÍnÍ haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle savaó yapÍlmasÍ emredilmektedir.53 Bu ayetlerde Peygamberin de helal ve haram kÍlma yetkisinin olduÂu beyan edilmektedir. Peygambere verilen bu yetkinin bir risalet yetkisi olduÂu, bir rububiyet yetkisi olmadÍÂÍ zaten tartÍóma konusu bile edilemez bir gerçektir. “Bu ayetlerde, “dini hüküm ve kurallarÍn vaz’ edilmesi, sadece Kur’an’a (Allah’a) deÂil, aynÍ zamanda Hz. Peygamber’e de izafe edilmiótir…Allah’Ín yetkisi, tamamen baÂÍmsÍz, aslî ve kendinden olduÂu halde, Rasulünün ki, vahye baÂlÍ ve ondan kaynaklanan bir yetkidir.”54 Hz. Peygamberin óöyle bir uyarÍda bulunduÂu rivayet olunmuótur: “Dikkat ediniz, bana kitab (Kur’ân) ve onunla beraber, onun benzeri verilmiótir. Dikkat edin herhangi bir adam 49 50 51 52 53 54 Bkz., Mâide sûresi, 5/99; Nahl sûresi, 16/35, 82; Nûr sûresi, 24/54, .. vb. Bkz., Nahl sûresi, 16/44, 64. Bkz., Ahzâb Sûresi, 33/21. A’raf sûresi , 7/157. Tevbe sûresi , 9/ 29. Usmânî, Muhammed TaqÍ, The Authority of Sunnah, Karaçi, 1990, 46, 47, 48. (KÍrbaóoÂlu, M. Hayri, Gslam Düóüncesinde Sünnet, Ankara, 1999, 173, 174’den naklen). 633 Dinî ve Felsefî Metinler karnÍ tok olarak koltuÂuna yaslanÍr ve óöyle der: Siz bu Kur’ân’a sarÍlÍn. Onda helâl bulduÂunuzu helâl sayÍn, haram bulduÂunuzu da haram sayÍn...”55 Bu hadis farklÍ lafÍzlarla baóka kaynaklarda da yer almaktadÍr56. Kur’an’da açÍkça isminin geçtiÂi yerlerde, Hz. Muhammed’in (s) risaleti vurgulanÍr, ama ona ismi zikredilerek itaat emredilmediÂi halde, birçok ayeĴe rasule itaat emredilir. Bu da itaat mükelleęyetinin risalet alanÍyla ilgili olduÂunu göstermektedir. 8. Peygamber’in beçer olma özelliºinin tezâhürü olan söz ve davranÇçlarÇ, genellikle yerel ve tarihsel deºer ihtiva eder Bir beóer olarak diÂer insanlarda olduÂu gibi, her Peygamber, Allah’Ín takdir eĴiÂi bir zaman diliminde, yine onun takdir eĴiÂi bir ülkede ve belli bir toplumun içinde yaóamÍó ve kendine verilen nübüvvet/risalet görevini yerine getirmiótir. Geçmió peygamberlerin hayatÍ ve sözleri ile ilgili saÂlÍklÍ bilgiler günümüze kadar ulaóabilseydi, onlarÍn davranÍólarÍndaki beóeri tutum, yerel özellikler ve yaóadÍklarÍ coÂrafyanÍn, sosyal çevrenin yansÍmalarÍnÍn farklÍ olduÂunu görürdük. Hepsi de peygamber olmalarÍna raÂmen, yukarÍda dile getirilen etkiler sebebiyle söz ve davranÍólarÍ arasÍnda, dinin ve tebliÂinin özünü etkilemeyen farklÍlÍklar olmasÍ kaçÍnÍlmazdÍr. Hz. Peygamber, “bütün insanlÍÂÍ ilgilendiren, evrensel ilke ve esaslarÍ ilan ederken, içinde yaóadÍÂÍ toplumdan kopmamÍótÍr. Yerken, içerken, giyinirken, yaóadÍÂÍ bölgenin óartlarÍna göre hareket etmiótir. Konuóurken, hutbe irat ederken kendisini dinleyen ilk muhataplarÍnÍ daima gözetmió, örneklerini yaóadÍÂÍ dünyadan seçmiótir. Hayvanlardan deve, bitkilerden hurma onun baólÍca örneklerini teókil etmiótir.”57 Hz. Peygamberin risalet görevini Arabistan’da deÂil de hurma ve deve gibi unsurlarÍn olmadÍÂÍ baóka bir yerde ifa eĴiÂini varsaysak, acaba onun hadis ve sünnetinde bunlarÍn izlerini görebilir miydik? Her óeye raÂmen Peygamber (s), yine de Ísrarla hurmadan mÍ bahsederdi? O, 20. asÍrda risaletle görevlendirilseydi, ulaóÍm vasÍtasÍ olarak, yine deveye binmeyi mi teóvik ederdi? Mekke ve Medine dÍóÍnda baóka óehirlerde peygamber olsaydÍ, yine onun hadis ve sünnetinde bu iki óehrin izlerini mi görürdük? HaĴa ona destek olan veya karóÍ çÍkan yakÍn çevresi farklÍ insanlar olsay55 56 57 Ebû Dâvûd, Sünen, 5 (4604). Abdurrezzak, b. Hemmâm San’a’ni, El-Musannef, I-XI, 2. bsk., thk: Habiburrahman A’zamî, Beyrut, 1403/1983, (Ma’mer b. Raóid, el-Câmi) X, 453 (18683, 18684); Gmam kâę, Muhammed b. Gdris, Er-Risâle, thk. Ahmed Muhammed kakir, byy, ts, 89; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 367; IV, 132; Dârimî, Mukaddime (I, 144); Gbn Mâce, Mukaddime, 2 (12, 13); Ebû Dâvûd, Harac, 31 (3050); Tirmizî, Glm, 10 (2672, 2673). Erike hadisi ile ilgili bazÍ deÂerlendirmeler için Bkz. Özafóar, M. Emin “Polemik Türü Rivâyetlerin Gerçek Mahiyeti”, Gslâmiyât, c. 1, sy:3, s. 19-33 ( Ankara, 1998); Yavuz, Adil, Muhammed b. Ali kevkânî, Ankara, 2003, 308-310. Görmez, age., 302. 634 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama dÍ, elbeĴe hadis ve sünnet verilerinde onlarÍn yansÍmalarÍnÍ görürdük. Abd (kul) olan her rasulün hayatÍnda, doÂal olarak yaóadÍÂÍ bölgenin, yerel ve tarihsel unsurlarÍn farklÍ olmasÍ kaçÍnÍlmazdÍr. Ama hepsinin davetinin, -yaóadÍÂÍ coÂrafya neresi olursa olsun, yaóadÍÂÍ asÍr ne zaman olursa olsun- ortak ve deÂiómez ilkeleri olmuótur. O da, hayatÍn Allah’Ín bildirdiÂi esaslar dikkate alÍnarak yaóanmasÍdÍr. OnlarÍn sünnetlerinin de esasÍ budur. Haram olmamasÍ kaydÍyla, bulunan gÍdalarla beslenilmesi, dönemin imkânlarÍna göre, meóruiyet kapsamÍ içinde hayat sürülmesi, bir evrensel ilkedir. Ancak, bu gÍdalarÍn, imkânlarÍn neler olacaÂÍ bir evrensellik özelliÂi göstermez. DolayÍsÍyla bunlarÍn kullanÍmÍ da evrensel deÂer taóÍyan sünnetin, aslî bir unsuru olamaz. MüslümanlarÍn hassasiyet göstermesi gereken sünnetin içindeki yerel ve tarihsel unsurlar deÂil, evrensel ilkeler, mesajlar olmalÍdÍr. Bu durumda, Peygamberin tüm davranÍólarÍnÍn, iĴiba etme açÍsÍndan aynÍ deÂerde olmayacaÂÍ açÍktÍr. 9. Hadis ve sünnette yer alan veriler, ittiba etme açÇsÇndan farklÇ deºer taçÇr Kul ve rasul olma gibi esasta iki farklÍ özellik taóÍyan peygamberin davranÍólarÍnÍn, hepsini beóeri olarak görmek mümkün olmadÍÂÍ gibi, hepsini risaletin bir parçasÍ olarak deÂerlendirmek de mümkün deÂildir. Bu problem tarih boyunca birçok ilim adamÍnÍ meógul etmiótir. SünneĴe, tüm ümmet için baÂlayÍcÍ olan unsurlar elbeĴe önemli bir yekun teókil etmektedir. Ancak, kendisi hayaĴayken bile, gerek Hz. Peygamber (s) gerekse sahabe, bazÍ konularda onun söylediÂi her sözü, baÂlayÍcÍ olarak deÂerlendirmemiólerdir. Nitekim, Rasulullah (s), Medine’ye hicret eĴikten sonra ziraatle meógul olan sahabilerin, erkek hurma dallarÍnÍ dióilerin üzerine asarak (tozlanma yoluyla) aóÍladÍklarÍnÍ görmüó ve bunu hoó karóÍlamamÍó. Onlar da bunu terk eĴikleri için o yÍl yapÍlan hasaĴa hurma rekoltesi az olmuó. Durumu öÂrenen Peygamber (s), bunu yapmamalarÍnÍn iyi olacaÂÍnÍ zanneĴiÂini, kendisinin (bu tür konularda yanÍlabilecek) bir insan olduÂunu, (ama risâlet alanÍyla ilgili olan) dini konularda emreĴiklerini ise mutlaka yapmalarÍ gerektiÂini söylemiótir. Bir rivayete göre de “Siz dünya iólerinizi daha iyi bilirsiniz”58 buyurmak suretiyle, risâlet kapsamÍna girmeyen, mesleki tecrübeye dayanan konularda onlarÍn kendi tecrübelerini uygulamalarÍnÍ uygun görmüótür. Bu rivayetler göstermektedir ki, Hz. Peygamber’in tüm davranÍólarÍ, baÂlayÍcÍlÍk açÍsÍndan aynÍ deÂeri taóÍmamaktadÍr. Hz. Peygamber’in çevresinde bulunup onun davranÍólarÍnÍ yakÍndan izleme imkanÍ bulan sahabe, ondan sadÍr olan sözlerin bir emir olup olmadÍÂÍnÍ sormuólar ve emir olmayan konularda kendi ękirlerini dile getirmiólerdir. Hz. Aióe (ra), cariyesi 58 Bkz., Müslim, Fedâil, 139, 140, 141. 635 Dinî ve Felsefî Metinler Berîre’yi azat edince o, kocasÍ olan MuÂîs’ten ayrÍlmak istemióti. Onu çok seven kocasÍ, buna aóÍrÍ derecede üzülmüótü. Hz. Peygamber de bunun üzerine Berîre’ye kocasÍndan ayrÍlmamasÍnÍ söylemióti. Berîre, bunun bir emir olup olmadÍÂÍnÍ sormuó, sadece aracÍlÍk amacÍyla söylendiÂini öÂrenince, boóanmakta Ísrar etmiótir.59 Bedir savaóÍnda teókil edilecek cephenin yeri konusunda, Rasulullah’Ín tespitinin bir vahye dayanÍp dayanmadÍÂÍ sorulduktan sonra, Gslam ordusunun daha uygun bir alana yerleótirilmesi önerilmió ve bu kabul görüp uygulanmÍótÍr. Glahi iradenin ve nebevî bir tasarrufun ortaya konulmadÍÂÍ durumlarda, Hz. Peygamberin ashabÍn ękirlerine deÂer verip uygulamasÍ, toplumsal potansiyelden istifade etme konusunda ümmetin dikkatine arz edilen anlamlÍ bir mesaj olmuótur. Sünnetin baÂlayÍcÍlÍÂÍnÍn anlaóÍlmasÍ konusunda Rasulullah’Ín terbiyesinde yetióen sahabenin hayatÍnda cereyan eden bunlarÍn dÍóÍnda bir çok örnek bulunmaktadÍr.60 Ancak biz bu örneklerin konunun anlaóÍlmasÍ için yeterli olduÂunu düóünüyoruz. Sünnetin baÂlayÍcÍlÍÂÍ ile ilgili yapÍlan bazÍ tasniĚere kÍsaca ióaret etmek istiyoruz. Peygamberin davranÍólarÍnÍ usûl (anlama metodu) açÍsÍndan deÂerlendiren ilim adamlarÍ onlarÍ kendi arasÍnda tasnif etme yoluna gitmiólerdir. Mekhûl (112/730), uyulmasÍ dini bir görev, terki ameli bir hata sayÍlan ve uyulmasÍ fazilet, terkinde bir sakÍnca olmayan sünnetler olmak üzere Peygamberin davranÍólarÍnÍ ikiye ayÍrmÍótÍr.61 Bu tasnif, Haneę usulcüler tarafÍndan hüdâî sünnet ve zevâid sünnet óeklinde adlandÍrÍlmÍótÍr.62 Ahmed b. Gdris Karâfî (684/1285) ise, Peygamberin davranÍólarÍnÍ baÂlayÍcÍlÍk açÍsÍndan tebliÂ, kaza, fetva ve imamet (devlet baókanlÍÂÍ) ile ilgili olmalarÍnÍ dikkate alarak dörde ayÍrmÍótÍr.63 kah Veliyullah Dihlevî (v.1176/1762), ise, “sünneti önce, risalet görevinin tebliÂine yönelik olan ve olmayan sünnet olarak ikiye ayÍrmÍótÍr. Risalet görevinin tebliÂine yönelik sünneti, kendi içinde, üçe ayÍrmÍótÍr: a- Ahiret hayatÍ ve melekût âlemine dair hadisler. Bu tür sünnetin tamamÍ, vahye dayalÍdÍr. b- Gbadetlerle ilgili hükümler ve onlarÍ belirleyici hadisler. 59 60 61 62 63 Buhârî, Talak, 16 (5283); Ebu Dâvud, Talak, 19 (2231); Nesâî, Kudât, 28 (5417). Konu ile ilgili daha fazla bilgi için bkz., SakallÍ, Talat, «Sünnetin BaÂlayÍcÍlÍk AçÍsÍndan Taksimi”, SDÜ Glahiyat Fakültesi Dergisi, sy., II, Isparta, 1995, s. 39-95; Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet AnlayÍóÍ, 4.bsk., Ankara, 2007, s. 150-442; Güner, Osman, “Tarihsel Süreçte Sünnetin BaÂlayÍcÍlÍÂÍ Olgusuna Buhârî’nin FÍkhu’l-Hadisi Özelinde Bir BakÍó”, Marife, yÍl: 4, sy., I, Bahar, Konya, 2004, s. 31-33. Bkz., Dârimî, Mukaddime, 49 (593). Bkz., SakallÍ, agm., 48-52. Bkz. Karaman, Hayreddin, «Asr-Í Saadet’te Rasulullah’Ín DavranÍólarÍnÍn BaÂlayÍcÍlÍÂÍ”, Bütün Yönleriyle Asr-Í Saadet’te Gslam, I-V, Beyan YayÍnlarÍ, Gstanbul, 1995, I, 476. 636 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama c- GrtifaklarÍn (yani ihtiyaçlarÍn karóÍlanmasÍ yollarÍnÍn) düzenlenmesine yönelik hadisler. Bu kÍsÍmdan olan sünnetin bir kÍsmÍ vahye, diÂer bir kÍsmÍ ise nebevî ictihada dayanmaktadÍr. Risalet görevinin tebliÂine yönelik olmayan sünneti ise altÍya ayÍrmÍótÍr: a- TÍpla ilgili hadisler, b- “Siz siyah, ve alnÍ sakar olan ata bakÍn”64 türünden hadisler. Bu tür sünnetin dayanaÂÍ tecrübedir. c- Gbadet niyeti olmaksÍzÍn âdet kabilinden, bir kasÍt olmaksÍzÍn gelióigüzel yaptÍÂÍ tasarruĚarÍ. d- Foklor kabilinden olup, kavminin anlatageldikleri óeyleri zikretmesi. Ümmü Zerr hadisi65 böyledir. e- O güne has bazÍ cüz’i maslahatÍn kasdÍna yönelik olan, ümmetin tamamÍ için baÂlayÍcÍ olmayan sünnet. Devlet baókanÍ sÍfatÍyla ordunun techizatÍ, ayÍrÍcÍ alamet (óiar) seçimi gibi konularla ilgili tasarruĚarÍ böyledir. “Kim, (savaóta) bir (düómanÍ) öldürürse, üzerindeki (techizatÍ) ona aiĴir”66 hadisi ve benzerleri bu kÍsÍmdandÍr. f- Özel (yargÍ) hükmü ve kazasÍ. Rasulullah (s), bu konuda beyyine ve (yargÍlanan kimsenin) eĴiÂi yemine göre hüküm verirdi.”67 Bu konuda en kapsamlÍ tasnię yapan ise Muhammed b. Tahir b. Âóur (1394/1973) olmuótur. Onun tasnięne göre Peygamberin davranÍólarÍ on ikiye ayrÍlmaktadÍr: a- Dini tebli ve hukuki kural koyma ile ilgili davranÍólarÍ (teórî’). b- Fetva vermek (iĞâ). c- DavalarÍ hükme baÂlamak (kazâ’). d- Devlet baókanlÍÂÍ ile ilgili davranÍólarÍ (imâret). e- Yol gösterme (iróâd). f- GnsanlarÍ barÍótÍrma (sulh). g- DanÍóana yol gösterme (istióare). h- Nasihat etmek. i- Gönülleri en güzele yönlendirme. 64 65 66 67 Gbn Mâce, Cihad, 14 (2789); Tirmizî, Cihad, 20 (1702), Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 300. Buhârî, Nikah, 83 (5189); Müslim, Fedailu’s-sahabe, 92 (2448). Buhârî, Fardu’l-humus, 17 (3142). Dihlevî, kah Veliyullah, Huccetullahi’l-bâliÂa, trc. Mehmet ErdoÂan, I-II, Gstanbul, 1994, I, 395-397. 637 Dinî ve Felsefî Metinler j- Yüce hakikatlere, takvaya yönlendirmek k- Te’dîb durumu l- Hz. Peygamberin iróad dÍóÍndaki eylemleri68 Hz. Peygamber’in (s) davranÍólarÍnÍ, baÂlayÍcÍlÍÂÍ açÍsÍndan ele alan bu kapsamlÍ tasnife göre sadece son maddede yer alan “bir insan olmasÍ sebebiyle (yemesi, içmesi, yürümesi, yolculukta belli yere varÍnca dinlenmek amacÍyla konaklamasÍ gibi) yaptÍÂÍ ióleri”, dini açÍdan baÂlayÍcÍlÍk taóÍmamaktadÍr. Ama yeme, içme ve yolculuk adabÍ konusundaki davranÍó ve tavsiyelerle ilgili sünnetler bulunmaktadÍr. YukarÍdaki tasniĞe yer alan davranÍólarÍn bir kÍsmÍ ise belli kimselere özel örneklik arz etmektedir. Ülke yönetimi, hukuki konularda karar vermesi, fetva vermesi gibi konular ise, pratik uygulama açÍsÍndan daha çok bu tür yetki ve görevi olanlarÍ ilgilendirmektedir. Bu tür tasnifler, Peygamber davranÍólarÍnÍ daha iyi anlamamÍza önemli ölçüde katkÍ saÂlayabilir. 10. Sünnet’in tespit edildiºi kaynaklar, Akvâlu’r-rasûl, Ef’âlu’r-rasûl ve Gkrâru’r-rasûl olmak üzere, üç çeçittir I- Rasûlullah’Ín sözlerine (Akvâlu’r-rasûl) itaat gerekir. Çünkü, Allah Teâlâ, “Allah’a, Rasûlüne ve sizden olan idarecilere itaat edin” buyurmuótur.69 Peygamber, ya kendisi doÂrudan bir beyanda bulunur veya sorulan bir soruya cevap olmak üzere beyanda bulunur. Bu konuda farklÍ tasnif ve tespitler yapÍlabilir, ancak kapsamlÍ ve öz olmasÍ sebebiyle, Mâverdî’nin (v.h.450/1058) yaptÍÂÍ tasnię70 tercih eĴik. “A- Onun doÂrudan (ibtidâen) beyanda bulunmasÍ beó türlü gerçekleóir: 1- Gbadetler ile ilgili olan beyanÍ. Hükmü, vücup ile mendupluk arasÍnda deÂióir. 2- Muâmelât ile ilgili beyanÍ. Hükmü, mübah ile yasaklama arasÍnda deÂióir. 3- Sevap vaadi ile, taate yönlendiren beyanÍ. 4- Ceza tehdidi ile ma’siyeĴen sakÍndÍran beyanÍ. 5- Sevgi ve dayanÍómaya sevkeden beyanÍ. Bu sünnetler, dünya ve âhiretle ilgili maslahatÍ saÂlar. 68 69 70 Gbn Âóûr, Muhammed b. Tahir, MekâsÍdu’ó-óerîati’l-islâmiyye, Tunus, 1985, s. 30-39. FarklÍ bazÍ tasniĚer için bkz., Zekiyyüddin ka’ban, Gslam Hukuk Glminin EsaslarÍ, trc., G. K. Dönmez, Ankara, 2000, 100-103; Atar, FahreĴin, FÍkÍh Usûlü, 3. bsk., Gstanbul, 1996, s. 46-47; kimóek. Murat, Gslam Hukukunda BaÂlayÍcÍlÍk BakÍmÍndan Hz. Peygamber’in Gctihad ve TasarruĚarÍ, Ankara, 2010, 203-358. Bkz., Nisâ’ sûresi, 4/59. Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, Edebu’l-kâdî, I-II, thk., Muhyî Hilâl Serhân, BaÂdâd, 139/1971, I, 422-432. Bu tasnif, Hz. Peygamber’in Gctihad ve TasarruĚarÍ adlÍ bir çalÍóma yapan Murat kimóek tarafÍndan da eserine alÍnmÍótÍr. kimóek, age., 391-396. 638 Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama B- Soruya cevap olarak beyanda bulunmasÍ üç çeóiĴir: 1- Sorunun tam karóÍlÍÂÍnÍn verildiÂi hadisler. Ona, hac ayetinde geçen, -ona gitmeye güç yetmenin ne demek olduÂu sorulmuó, o da bunu, “yolculuk ve gerekli gÍda masraĚarÍna güç yetme”71 ile açÍklamÍótÍr. 2- Soruya verilen cevabÍn daha fazla bilgi içerdiÂi hadisler: Ona, deniz suyunun temizliÂi sorulunca, “onun suyu temiz, ölüsü de helaldir” cevabÍnÍ vermiótir.72 3- Soruya verilen cevabÍn daha az bilgi içerdiÂi hadisler. CevabÍn eksik verilmesi, sorunun iyi sorulamamasÍ, cevabÍn bir kÍsmÍnÍn Kur’an’da zikredilmió olmasÍ, muhatabÍn konuyu deÂerlendirerek cevabÍ bulmasÍna yönlendirilmesi veya o konuda bir vahiy gelebilir düóüncesiyle Hz. Peygamberin cevap vermemesi gibi sebepleri olabilir. II- Hz. Peygamber’in ęilleri (Ef’âlu’r-rasûl), ikiye ayrÍlÍr: A- Dinî ahkam ile ilgili olmayan ęilleri. Hz. Peygamber’in, yemesi, içmesi, giyinmesi ve uykusu gibi ęillerdir. Bu konuda yaptÍklarÍ vücub deÂil, mübahlÍÂa delalet eder. Bu ęiller caiz ile husun (güzel davranÍó) arasÍnda hüküm ifade eder. BunlarÍ tatbik etmek, onlara muhalefet etmekten daha isabetli bir davranÍótÍr. B- Dinî ahkam ile ilgili olan ęilleri. Bunlar üç çeóiĴir: 1- Hz. Peygamber’in uyulmasÍnÍ emreĴiÂi ęilleri. “Beni namaz kÍlarken gördüÂünüz gibi, namaz kÍlÍnÍz”73, “Gnsanlar! Belki bu yÍlÍmdan sonra haccetmiyeceÂim, haccÍn yapÍlÍó óeklini(benim uygulamamdan) alÍnÍz.”74 Bu tür beyanlarÍ, onun uygulamasÍ ile birlikte olmasÍ sebebiyle, bu tür ęillerine uymak farzdÍr. 2- Hz. Peygamberin kendisi için özel olan ve iĴiba edilmesini yasakladÍÂÍ ęiller (Hasâisu’n-nebî). Bunlar da üçe ayrÍlÍr: a- Hz. Peygamber’e mübah kÍlÍndÍÂÍ halde, ümmetine haram kÍlÍnan ęiller. Dört hanÍmdan fazlasÍ ile evlenmek gibi. Bu konu ile ilgili durum Ahzab suresinin 50. ayetinde beyan edilmió ve bu iznin ona has olduÂu belirtilmiótir. b- Hz. Peygambere müstehap, ümmetine mekruh olan ęiller. Kendisi peópeóe iĞar etmeden (visal) orucu tuĴuÂu halde ümmetini bundan nehyetmiótir.75 c- Hz. Peygambere farz, ümmetine müstehap olan ęiller. Maverdî, buna örnek olarak “Bana misvak kullanma farz kÍlÍndÍ, ancak size farz kÍlÍnmadÍ” óeklinde bir rivayet aktarmÍótÍr. Ebu davud’un, Hz. Aióe’den naklederek aktardÍÂÍ 71 72 73 74 75 Tirmizî, Hac, 4 (813); Tefsîr, 3 (3009); Gbn Mace, Menâsik, 6 (2896). Ebu Dâvud, Taharet, 41 (83 ); Gbn Mace, Taharet, 38 (386). Buhârî, Ezan, 18 (631). Nesâî, Menâsik, 220 (3062). Müslim, Siyam, 55, 56, 57. 639 Dinî ve Felsefî Metinler bir rivayete göre, “misvak kullanmaya önem vermesi konusunun ona vahiyle bildirildiÂine” ióaret edilmektedir.76 3- Emir ve nehiyle ilgili olmayan ęilleri. Bu konuda zikredilen iki görüóten (müstehaptÍr, farzdÍr), müstehap olduÂu görüóü bize göre daha tercihe óayan bir görüótür. III- Hz. Peygamber’in insanlarÍn yaptÍklarÍnÍ onaylamasÍ (Gkrâru’r-rasûl). GnsanlarÍn, alÍó verió, muamelat, yiyecek, içecek, giyim, kullandÍklarÍ eóyalar, tutum ve davranÍólarÍna görünce müdahale etmemesi, onlarÍ onayladÍÂÍ anlamÍna gelmektedir. Çünkü, insanlarÍn yaptÍÂÍ sakÍncalÍ bir óeyi onaylamasÍ (itiraz etmemesi), Hz. Peygamber için caiz deÂildir.”77 Hz. Peygamber’den nakledilen kavlî beyanÍ ile, ęili arasÍnda tearuz olmasÍ halinde, ikisiyle birlikte amel mümkün olmazsa, bunlarÍn tarihleri incelenir. Sonra varit olan, öncekini neshedebilir. Hz. Peygamber’in bir ęili hem nehyeĴiÂi hem de onu yaptÍÂÍna dair rivayet olmasÍ halinde nehiy, haramlÍÂa deÂil kerahate hamlolunur. Ayakta su içmeyi nehyedip sonra onu yapmasÍ ile ilgili rivayetler. Ayakta bevletmesi ile ilgili rivayetler. Bevledilen yerin temiz olmamasÍ –çöplük vb.- gibi sebeplere dayanabileceÂi göz ardÍ edilmemelidir. EmreĴiÂi bir óeyi yapmamasÍ ise, onun vücubuna deÂil, müstehaplÍÂÍna delalet edebilir. Arafe günü oruç tutmayÍ teóvik eĴiÂi halde, kendisinin sonradan iĞar etmesi, onun nedb ifade eĴiÂini gösterir. Bu konu, fÍkÍhla ilgili olmasÍ sebebiyle çeóitli yönleriyle tahlil edilebilir.78 Biz daha fazla konuyu uzatmamak için, onlarÍn tafsilatÍna burada girmek istemiyoruz. Sünnetin anlaóÍlmasÍnda tespit edilebilecek külli kaidelere daha birçok konunun dahil edilebileceÂi óüphesizdir. Günümüzde tartÍóÍlan ve bizim de üzerinde durmayÍ düóündüÂümüz, Kur’an dÍóÍnda vahiy var mÍdÍr? Bunun sünnetle ilgili veriler açÍsÍndan nasÍl deÂerlendirilmesi gerekir, Peygamberin mucizeleri ile ilgili rivayetler nasÍl deÂerlendirilmeli?, Akaid ile ilgili rivayetlerden problemli görülenlerin durumu nedir? gibi bir çok konunun bu aóamada ele alÍnamadÍÂÍnÍ belirtmek isterim. Sempozyum sonrasÍnda da bu konu ile ilgili çalÍómalarÍmÍzÍ nasip olursa sürdürmek niyetindeyiz. Sempozyuma tebliÂimizi sunarken, deÂerli ilim erbabÍnÍn, tenkit ve önerilerinden de istifade edeceÂimizi ümit ediyor ve bekliyoruz. Bizi dinleme nezaketinde bulunan hazÍrûnu sayÂÍyla selamlayarak, sözlerime son veriyorum. 76 77 78 Bkz., Ebu Dâvud, 27 (50). Mâverdî, age., 422-432. (Maverdi’den nakil yahparken kÍsmi tasarruf ve ilavelerde bulunulmuótur.) Bu mesele ile ilgili tahlil ve deÂerlendirmeler için bkz., kevkânî, Muhammed b. Ali, Gróâdu’lfuhûl ila tahkîki ilmi’l-usûl, thk., Muhammed Saîd el-Bedrî, Beyrut, 1992, 79-81. 640