Psikolojik, düşünsel ve kültürel boyutlarda birliği

advertisement
On5yirmi5.com
Psikolojik, düşünsel ve kültürel boyutlarda birliği
sağlayabilmek
"Nebî (s) İslam kardeşliğinin millî kardeşlik ve bölgesel birliktelikten çok daha üstün
olduğunu öğretmek için İranlı Selman ile Habeşistanlı Bilal’i Arap Müslümanlarla
kardeş kılmıştır ."
Yayın Tarihi : 11 Şubat 2017 Cumartesi (oluşturma : 10/20/2017)
Doç. Dr. Fethi Güngör'ün Diriliş Postası'ndaki yazısı...
Ümmet-i Muhammed’in sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin allâme Muhammed Ebu Zehra’nın 60
yıl önce yayımlanmış olan “İslam Birliği” adlı eserinde yer alan tespitlerinin aradan geçen yarım
asırlık süreye rağmen günümüzde neredeyse birebir geçerli olması, kendisini İslam’ın âlimi,
mütefekkiri ve önderi gören münevver tabakanın ciddi bir özeleştiri yaparak meseleyi neden ileriye
götüremediklerini en azından kendi kendilerine izah edebilmelerini zorunlu kılmaktadır:
Müminlerin Tek Bir Ümmet Olduğuna İman Etmek
“İslam birliği, her müminin arzulaması gereken ilahi bir gayedir. Müminlerin tek bir ümmet
olduklarına iman etmeyen bir kimse, Kur’an ayetlerine karşı çıkmış, onun hikmetine muhalefet etmiş
ve davetinden uzaklaşmış olur. İşlediği bu fiille Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere karşı çıkan kimseler
güruhuna katılmış olur.
Hizipçilik, İslam’ın kesin bir surette yasakladığı ve bizden önce gelip geçmiş iki ümmet olan Yahudi
ve Hıristiyanları bu işi yapmaları sebebiyle kınadığı bir günahtır. Aynı günahın bizim dinî ve siyasi
düşünce tarzımızı olması gerekenin dışında bozuk şekillere sokması durumunda yapılacak tek şey
yeniden Kur’an’ın kılavuzluğuna yönelmemizdir. Ancak bu şekilde daha doğru bir yola girmiş oluruz
ki bu yöneliş bizleri izzet ve yüceliğe ulaştırır. Zira; “Asıl şeref, Allah’a, O’nun Elçisi’ne ve inananlara
aittir, ama ikiyüzlüler bunun farkında değildirler.” (Münâfikûn 63:8).
Tefrikaya Yol Açan Etkenlerden Uzak Durmak
Geçmişte çeşitli sebeplerle birbirimizden uzaklaşmış olsak da şimdi bu ayrılığı bertaraf etmemiz ve
tefrikaya götüren etkenlerden uzak durmamız gerekmektedir. Ancak bu şekilde ırkçılık,
milliyetçilik ve entelektüel tutkular gibi ayrılık sebeplerinden kurtulmuş oluruz. Zira bunlar,
Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağı koparır; bir araya gelmesini zorunlu kıldıklarının arasında
ayrımcılık çıkarır; korumamız ve gözetmemiz gereken değerleri yok eder (s.79).
Çeşitli sebeplerden kaynaklanan anlaşmazlıklar, düşünce, madde ve mana bazında ayrılıklar
meydana getirmiş ve tüm bunlar Müslümanlar arasında ciddi parçalanmalara yol açmıştır. Öyle ki
Müslüman kimse fikrî boyutta ayrılığa düştüğü din kardeşine Allah’ın şeriatına göre hakikate
ulaşmayı arzulayan bir muhalif değil de her an saldırmak için bekleyen bir düşman gözüyle
bakmaya başlamıştır. Mezhepçi düşüncedeki taassup, sahibini dinin özüne ve kesin bilgiye destek
olmak yerine kendi mezhebinin üstün gelmesine odaklanacak hale getirmiştir. Tarih, geçmişte
İslam’ın birliğini yıkan ve Müslümanları şiddetli bir şekilde birbirine düşüren bu durumun etkilerini
kaydetmiştir. Hattâ bazı dönemlerde birbirlerinin sapkınlıküzere olduklarına inanmaları sebebiyle
iki fırka arasında gerçekleşen katliamlara şahit olduk (s.81).
Dinin özünde ve hakikatinde değil de anlaşılmasındaki düşüncelerinden ötürü birbirleriyle savaşa
girişen bu kimselerle güya Allah’a yakınlaşmak adına öz kardeşini katletmekten geri durmayan
Âdem’in oğlu Kâbil arasında ne kadar da büyük bir benzerlik vardır!
Günümüzde birbirleriyle çekişen Müslümanlar arasında kardeşi aleyhinde konuşmamakiçin diline
mukayyet olan birini görmek mümkün değildir! Aynı şekilde aramızdaki ayrılıktanötürüpişmanlık
duymamız ve gerçek imanın ancak toplumdaki selametle mümkün olduğunu anlamamız için bize
özel bir karga gönderilmesini mi bekliyoruz?! (s.83).
Bizler geçmişte ırkçı etkenler, fikrî tartışmalardan doğan tarafgir dürtüler veya İslam’a karşı
önceki asırlardan kalma cahiliye adetleri sebebiyle ihtilafa düşerdik.
Şimdi ise birbirimize muhalefet ediyoruz. Çünkü bizim ayrı düşmemizi arzulayan dış güçler içimize
ayrılık tohumları ekiyor, bizlerse Müslümanlar dışında bazı kesimlerle sıcak dostluklar kurmaya
çabalıyor ve onlardan destek bekliyoruz! (s.85).
İslam Kardeşliğine Dayalı Bir “Ümmet Birliği” Kurabilmek
İslam, Allah’ın “Müminler sadece kardeştirler; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı
sorumlu davranın ki, O’nun merhametine mazhar olasınız!” âyetinde ve Rasulü’nün “Müslüman
Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez. Onu tehlikede bir başına bırakmaz, onu düşmana teslim
etmez…” (Buhârî, Mezâlim 3 vd.)” hadisinde anlatıldığı gibi genel birdin kardeşliğine davet eder. Bu
mesajı veren daha birçok âyet ve hadis mevcuttur. Din kardeşliğini benimsemeyen ve her İslam
ülkesinde karşılaşabileceğimiz bazı kimseler, İslam birliğinin önünde duran en büyük engellerdir
(s.91).
Bunlar gayrimüslim politikalarına tâbi olmayı tercih ederler. Bu politikalar ise Müslümanları
birleştirici değil bölücübir metot izler. Müslümanları, yeryüzünde tek bir ümmet olarak kendi
değerlerini savunan ve onların amaçlarına engel teşkil eden bir güç olarak görmek istemezler.
Bilakis İslam’ın zayıf düşürülmesi, kendilerinin ise yegâne güç sahibi olmaları hırsıyla İslam
toplumunun paramparça olması, envaı çeşit gruplara bölünmesini için gece gündüz çalışırlar. İşte,
birliğe götüren yolların ilki bu yerli engellerin ortadan kaldırılması için İslam kardeşliğini
benimsemeyenlerin ellerindeki otoritenin geri alınmasıdır. Aksi takdirde yeryüzünü büyük bir fitne
ve fesat kaplayacaktır. Fitne ise her zaman istenmeyen sonuçlar doğurur ve hedefin dışındaki
yollara sevk ederek nihayetinde bizi olması gerekenin aksi yöne götürür (s.93).
Psikolojik, Düşünsel ve Kültürel Boyutlarda Birliği Sağlayabilmek
Gerçek birlik, psikolojik ve fikrî boyutta bir olmak ve dinin genel toparlayıcılığını hissetmektir.
Tevhid dini olan İslam’a inanan ve Kur’an’ın hükmüyle tek bir ümmet olan kıble ehli insanlar arasında
gerçekleştirilmeye en layık olan vahdettir. Nebî (s) İslam kardeşliğinin millî kardeşlik ve bölgesel
birliktelikten çok daha üstün olduğunu öğretmek için İranlı Selman ile Habeşistanlı Bilal’i Arap
Müslümanlarla kardeş kılmıştır (s.101). İşte, Müslümanlar arasında kurulan bu din kardeşliği bağı,
ancak ırkçılık harekete geçtiğinde; her topluluk kendi kavmini ihya etmeye çalışıp milliyetçiliğini
ilan ettiğinde darmadağın olur (s.103).
İslam dini her daim birlik olmamızı emrettiği halde tarih boyunca bölünme ve şiddet dönemlerinde
soy birliğine yönelme konusundaki yanlış tutum ve davranışlar sürüp gitti. Günümüzde birliği
sağlayacak başlıca unsur geçmişte ve günümüzde bölünmeye yol açan tüm sebepleri ortadan
kaldırmaktır. Nitekim geçmişte birliği bölen kralların koyduğu sınırlar iken modern zamanlarda birlik
bir yandan bu sınırlar tarafından zarar görmekte, diğer yandan Batılıların bize telkin ettiği ve
içimizden bazılarının da tabi olduğu bu sapkın görüşlerce tahrip edilmektedir. Günümüzde
Müslümanlar arasındaki bölünme her bir Müslüman halkın bir diğerinin içinde bulunduğu şartlardan
bîhaber olmasıyla daha da şiddetlenmektedir. Bu sebeple pratik açıdan birliği gerçekleştirecek
adımların üç farklı alanda yoğunlaştığını düşünüyoruz:
1- Müslüman toplumlar arasında entelektüel ve psikolojik bir birlik oluşturulmalıdır. Bu birlik ancak
İslami düşünceyi bir araya getiren, ümmetin geçmişini araştıran, hayata dair meselelerde bir ortak
nokta bulmak ve tüm İslami gruplar arasında yakınlık kurmak için şer’î hükümleri tanımakla meşgul
olan ilmî bir heyet tarafından gerçekleştirilebilir.
2- İslam ülkeleri arasında ortayaçıkmışveyaçıkabilecek her türlüçekişmenin engellenmesi için
çalışmalar yürütülmelidir.
3- Müslümanlar birbirlerini yakından tanımalıdır. Bu ihtiyacı karşılamada en etkili araç ise Kur’an’ın
ve Sünnet’in dili olan Arapçadır. Eğer Arap dili ihya edilirse birlik de ihya olmuş olur (s.105-107).
Dinin Ana Kaynağı Olan Kur’an’ın Etrafında Toplanmak
Düşünsel, kültürel ve psikolojik birliğin sağlanması, bir inşa sürecinden çok insanların
yönlendirilmesi ve bir araya getirilmesine ihtiyaç duyar. Bir araya gelmeye, yönlendirilmeye veya
düzenlenmeye gerek duymayan bu entelektüel birliğe götüren sebepler kaynak birliği, bu kaynak
hakkında varılan görüş birliği ve mutabık kalınan ortak görüş etrafında toplanmadır (s.109-111).
Müslümanlar, asla değişme ve başkalaşım kabul etmeyen Kur’an ve onun muhkem âyetlerini
kendileri için beslenilecek yegâne kaynak olarak görmekte ittifak etmişlerdir:
“Hiçbir anlam ve amacından saptırma çabası ona ne önünden açıkça ne de ardından gizlice ilişemez:
Zira o (Kur’an), her tür övgüye lâyık, hükmünde tam isabetli olan (Allah) tarafından indirilmiştir.”
(Fussilet 41:42).
Nebî’nin de (s) bunu destekleyen hadisleri vardır. Eğer bazı gruplar rivayetler konusunda ihtilafa
düşerlerse üzerine mutabık kalınacak olan; temel dinin direği, İslam’ın fıkhı ve hakkında ittifak
edilmiş hükümleridir. Eğer İslami usullerde tek bir hükme ve bu usullere işaret eden sünnetin
tamamını kabul etme sonucuna ulaşırlarsa hedef birliği sağlanır ve kültürel birliğin temeli
herhangi bir hoşnutsuzluk, inatlaşma ve kötü lakaplar takma gibi zaaflar olmaksızın sağlamlaşır.
Çeşitli anlaşmazlık türlerinin ortaya çıkmasının ve etkisini hâlen sürdürmesinin bir zararı yoktur. Zira
bu, sadece kültürdeki farklılıktan değil bazen düşünce darlığından bazen de düşüncedeki
derinlikten doğan bir sonuçtur (s.113).
İslam topraklarında birçok grup ve mezhep, çeşitli konularda ihtilafa düşmüş olsa da fikrî, kültürel
ve psikolojik birliğin tohumunun tümİslamülkelerinde varlığını sürdürdüğü şüphe götürmeyen bir
hakikattir. Ancak bizlerin gerçekleşmesini istediğimiz durum bu eğilimlerin birleştirilmesi,
sağlanan birliğin geliştirilmesi ve fikrî birlik sağlamışbir toplumun kurulmasıdır (s.115).
Mümin toplumun yapması gereken, sapkın kimseyi kendisini kuşatan bilinmezlik içerisinde çırpınır
hâlde bırakmak yerine ona doğru yolu göstermektir. Yabancıların henüz insanlar arasından seçip
kendi emellerine göre yetiştirme fırsat bulamadığı bu kimselerin içlerinde, ihlâsın özü sabit olarak
bulunur. Zira bunlar doğru yolu bulma konusunda hataya düşmüşhakikat talebeleridir. O halde
bizlerin onları dosdoğru yola yönlendirmesi gerekir. İmam Ali (kv) şöyle demiştir:
“Hakkı isteyen kimse hata etse de, bâtılı isteyip de isabet eden kimse gibi olmaz.” (s.117).
Kültürel Mirasımızı Bir Sarraf Titizliğiyle İnceleyip Ayıklamak
Kültürel mirasımızı tıpkı bir sarraf titizliğiyle incelememiz gerekir. Bir taifeyi diğerinden ayırt etmek
için bu zengin mirasa yönelik incelememizi şu üç sonucu elde etmek için yapmalıyız:
1- Ümmetin bu gününden hareketle geçmişine ulaşmak. Zira her bir medeniyetin geçmiş ve
bugününü birbirine bağlayan kendine mahsus bir düşünce tarzı ve mirası vardır. İslam bilgesi, son
asırda İslam birliğine davet edenlerin ve İslam beldelerinin her köşesinde entelektüel bilinci
arayanların ilki olan Seyyid Cemaleddin Afgani’nin dediği gibi ‘İslam ümmetinin sürekli olarak
ilerlemesi tarihle bağlantılı olmayı gerektirir.’
2- İslam âlimi, karşısına çıkan görüşlerden hiçbirine tarafgir olmamalıdır. Aksi takdirde bu tavrı, geri
kalan görüşlere yönelmesini ve onların içeriğini araştırmasını engeller (s.119).
3- İslami grupların birbirlerine yakınlaşmasını sağlamak. Her bir grubun diğerlerinden ayrılan yönleri
açısından -bölünme kabul etmeyen bir bütünün parçaları olarak- İslami mirasın incelenmesi
Müslüman grupları birbirine yakınlaştıracaktır. Böylece İslam’ın mazisinden günümüze miras kalmış
gayr-ı tabii karmaşa giderilebilecektir (s.121).
Günümüzde sürmekte olan sınıfsal ayrılık, ırkçı eğilimi andırmaktadır. Çünkü İslam’ı tuzağa
düşürmek isteyenler sınıflar arasındaki anlaşmazlığı İslam’ın birliğini yok etmek için kullandıkları
bir giriş kapısı olarak görmektedirler. O halde Müslümanların yapması gereken bu menfezi
kapatmaktır. Zira İslam toplumlarının birliği, duygu birliğinin kemale ermesini gerektirir; sınıfçılık ise
bu kemalin gerçekleşmesini imkânsız hâle getirir. Bazı sınıflar ihtilafın özde olduğunu iddia etseler
de İslam’daki grupçuluk kavramı, inançla ilgili temel konularda veya ehl-i kıblenin etrafında
toplandığı köklerde değil, İslam’ın özünü teşkil etmeyen yan konulardadır (s.123).
Müslümanların kendi aralarında ihtilaf etmelerine engel bir durum yoktur. Ancak bu ihtilaf ilmî
çerçevedeki bir tartışma içerisinde bulunan bireyler arasında olabilir. Bunun dallanıp
budaklanmasına müsaade edilmez. İslam ümmetini birbirine savaş açan, birbirinden yüz çevirip din
kardeşine kin güden paramparça bir yapı haline getiren cemaatler ve taifeler bazındaki ihtilaf,
kabul edilebilir bir durum değildir!
Sınıfçılığı ortadan kaldırma çağrımızın hedefi; yeryüzünün hiçbir yerinde bir sınıfa bağlılık iddiasıyla
birbirinden ayrılan ve benimsediği ve bağlandığı bir mezhep nedeniyle kendisini diğer Müslüman
kardeşlerinden ayrı bir yapı olarak gören tek bir cemaatin bile kalmamasıdır.” (s.129).
Kaynak:
Muhammed Ebu Zehra. (2016). İslam Birliği (el-Vahdetu’l-İslâmiyye), çev. R.G. Ömün, “İki Dil Bir
Kitap” serisi içinde, Arapça-Türkçe, İstanbul: Beyan Yayınları, s.79-129.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Psikolojik, düşünsel ve kültürel boyutlarda birliği sağlayabilmek
Download