8. TÜRKiYE TEFSiR AKADEMiSYENLERi BULUŞMASI SEMPOZVUM Kur' an' ın Aniaşılmasına Katkısı Açısından KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU 1 - 3 Temmuz 2011 iSTANBUL ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi TEFSiR ANABiLiM DALI BAŞKANLIGI iSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi KÜLTÜR VE SOSYAL iŞLER DAiRE BAŞKANLIGI-KÜLTÜR MÜDÜRLÜGÜ Çok değerli hocalarım ve meslektaşlarım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu oturumda değerli üç tebliğci ve üç de müzakereci arkadaşım var. Bunlara söz vermeden önce vaktin epeyce ilerlediğini ve benim de çok yorgun olduğumu belirtrnek istiyorum. Hiç vakit kaybetmeden ilk konuşmaaya söz hakkı vermek istiyorum. Zira vakit ilerliyor ve Mevlüt Bey de bir taraftan saate işaret ediyor hemen İlk konuşmacı Yrd. Doç. Dr. Zeki TAN'a sözü veriyorum, Kendilerinin tebliğ başlığı : "Kur'an Öncesi Arap Toplumunun Örf ve Adetlerini Bilmenin Kur'an'ı Anlamadaki Rolü : Kurban Örneği". Buyurun. 15.30 - 16.00 Kur'an öncesi Arap toplumunun örf ve adetlerini bilmenin Kur'an·1 anlamadaki rolü: Kurban-örneği Yrd. Doç. Dr. Zeki TAN Iğdır üniversitesi ilahiyat Fakülesi . Temel islam Bilimleri Tefsir Bölümü Öğretim Üyesi Giriş Tarih boyunca her ilahi metin, gönderildiği topluma renk katmak üzere gönderiti.r35. Metinlerin gönderildiği konjoktürel ortam ne ölçüde bilinirse o derece metnin anlam kayması o ölçüde az olur ve metnin anlaşılına ve yorumlama debisi yükselir. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'in de gönderildiği nüzul/tarihi ortamının bilinmesi hem Kur'an-ı Kerim'in toplumu dönüştürme istihalesi hem de metnin daha iyi anlaşılınasını temin eder. Kur' an mesajının nazil olduğu dönemden kı yamete kadar yer kürenin değişik iklimlerinde yaşayan bütün fertlere ve toplurnlara yönelik bir muhteva taşıdığı izahtan varestedir. Kur' an-ı Kerim mesajını her ne kadar Hz. Adem' den alıp bunu evrensel bir boyutta kıyamete kadar taşısa dahi, start noktası Arap, cahiliye "ara" toplumu olduğu, Kur'an yorurncusunun da 35. "Allah'ın vurdugu boya... Kim Allah'tan daha güzel boya vurabilir k.i?..." Bakara, 2/138. 28 ı BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN bundan etkilendiği bir gerçektir. Yorumcu, istemsiz de olsa Arap toplumunun kültürel şartlarından etkilenir. İnsanın içerisinde doğup büyüdüğü örf, adet ve düşünce formlarırun doğal bir şekilde kendi zihin dünyası ve tercihlerine yansı­ masıyla gerçekleşir. Esas itibariyle Kur'an'ın tevhid, adalet vb. ilkelerini yaşanan her zaman kesitinde gerçekleştirmek istediği hususu ıskalanmamalıdır. Çünkü sosyo-kültürel çevrenin tesirinde kalan insan zaman zaman Kur'an'ın ruhuna uymayan sübjektif bir takım yorumlara gidebilmektedir. Sosyo-kültürel çevre ile yorum ilişkisi kurulurken, Kur'an'ın merkez! ve belirleyici rolü, varlık ve olgulara bakışındaki bütünsellik, ayetlerde geçen kelime ve kavramların kendi dilsel bağlamlarında aniaşılmaya çalışılması, vahyin nazil olduğu tarihsel şartların göz önünde bulundurulması, özel hükümlerinin arkasında yatan temel ilkelerin çıkarılması dikkattenkaçınlmamalıdır. İlahi mesajın yeni muhataplara ulaştırılması sürecinde start aldığı toplwnla Kur'an'ın içerdiği kurban vb. hükümlerle arasındaki münasebetin yoğunluğunu gözden kaçumamak gerekir. Kur'an'ın konuya getirdiği yaklaşımla ara ve Arap toplumunu temsil ettiği konjöktürel söylemin anahtar terimleri ve dayandıkları varsayım ve öncüller dikkatli bir analizden geçirilmelidir. Aksine bir durum, Kur' an' ın dünya görüşü ile bu dünya görüşü arasında bağlanblar kurmaktan öteye geçemeyecektir. Halbuki sosyal ve kültürel değişme, beraberinde yorumlarda da çeşitliliği ve bazen de çoğulcu­ luğu getirir. Bu da son derece tabii bir vetire olarak kabul edilmelidir. Bu bağlarn­ da Kur'an'ın toplumun değişim ve dönüşümünde gerçekleştirmek istediği tevhit, adalet vb. ilkeleri çerçevesinde kalındığı ölçüde kaymalar daha az yaşanır. Sosyal ve kültürel hareketlerden bağımsız düşünülmeyecek yorum faaliyetirıirı dinamik bir şekilde hayatiyetini devarn ettirmesinde sakıncalar yaşanabilir. Dini metinleriri yorumlanma vetiresi, doğduğu kültürel ortamdan bağımsız olarak ele alınmadı­ ğında daha sağlıklı ve rasyonel sonuçlar elde edilebilir. Yapılan yorumların yeni zaman ve zeminlere taşımada dinarnizmini ve aktüelliğini koruması için metnin neşvu nema bulduğu sosyal ortam her zaman değer ifade eder. Bu da Kur'an'ın manevi ve kutsi dünyasının istikbale kucak açması için vazgeçilmez olarak değerlendirilmelid.if36. Bu durum vahyin süreklilik ve evrensellik özelliğini yitirmesi anlamına alınmamalı. Cenab-ı Hak yerel olan geçmiş bazı mesajları37 evrensel bir mana ve formla bize aktarır. Hz. Peygamber (s.a.v.) dışındaki peygamberlerin mesajlarına bu zaviyeden bakılabilir. Bu vahyin yapısında meydana gelen anlam kaymalarının canlı bir örnek üzerinden verilmesidir. Vahyin Mekke toplumunun şirk içerikli inançlarının Hz. İbrahim örneği üzerinden analoji yapılarak dejenerasyona uğrayan hususlara müdahalesi, bünyesine katma, tashih, ta' dil veya ortadan kaldırılması şeklinde ortaya konmuştur. Bu da vahyin sürekliliğini gündeme getirir. Geleceği inşa ederken geçmişe karşı tavrın nasıllığını anlatır. 36. Karsh H. İbrahim, Kur'nu Yorumlnrmdn Kndm, Sosyo-Kii/Iiirtl ÇeıJrerrirr Kur'nu Yorıımlnrmdnki Ynusmınlnrı, Ragbeı Yayınlan,lsl 2003, s.257-258. 37. Hz. lsa'nın sadece Hıristiyanlara gönderildigi hususu için bkz. AI-i İmran, 3/49. SEMP04YUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Vahiyve Süreklilik · Kur'an-ı Kerim vahiy sürecini vahyin ilk dönemlerine kadar giderek anve onda11 sonraki ııebflere valıyettiğiıniz gibi sana da valıyettik. İbriilıim'e, İsmiiil'e, İslıak'a, Yiikub'a ve tonmlamıa, Isii'ya, Eyyııb'a, Yımııs'a, Hamıı ve Süleymmı'a da valıyettik. Davud'a da Zebur'ıı verdifc3S" diyerek vahyin devamlılığına vurgu yapar. Gönderilen her bir vahiy öncekini inkar ederek geliş­ rnemiştir. Bilakis evrensel narmda olan değerlerin devarnlılığı sağlaruruşhr bu da ya içeriğini yenilernek ya unutulanın yeniden hayata dahil edilmesi, ya da tarihi süreçte vahye karışıruş yabancı unsurların ayrıştırılrnaları şeklinde olmuştur. Bu sebepten İslam öncesi vahiylerin inzalinde biçim yönünden farklılık rnevcuttur39• Gönderilen bütün vahiyler tıpkı bilgisayar firmaları tarafından üretilen paket programlara benzer. Üretilen her program öncekini yok saymadan üzerine inşa edilen ve ileri bir versiyonunu gösteren paketlerdir. Hiçbir program öncekini yok saymadığı gibi ondan bağımsız bir özelliğe de sahip değildir. lahr. ı 1 "Nıılı'a Geçmiş topluluklara gönderilen vahiylerin bir kısım her ne kadar geçmiş dönerne ait olarak telakki edilse bile Kur' an-ı Kerim bazı hususları evrensel bir forma dönüştürüp aktarmaktadır. Kur' an-ı Kerim Müslümanların düşüncesine, dinin devarnını ve evrensellik kavramını yerleştirmiştir. İslam Hz. Peygamber (sav) ile değil Hz. Adem ile başlamaktad.J.tl 0 • İlahi metin ilk insanın yaşadığı sosyal realiteyi ve ortarnı bize aktarır. Mesela; Kur'an-ı Kerim'de Hz. Adem ve melekler arasında geçen muhavere41, yaratılışı42, şeytanla olan diyalogları ve cennetten çıkarılışı gibi bazı kareler anlatıiJ.tl3 • H atta çocukları arasında cereyan eden ve yer kürede ilk akıtılan "kardeşkanı" ile ilgili diyaloglara44, Hz. Nuh'un tevhid mücadelesindeki çabasına, gemisinin görünür olmasına vb. dikkat çekilmektedif"S. Yine geçmiş ümmetiere ait bazı değerlerin akıl tutulması halini yaşayanların "Eskilerin ma salları, palavraları ...46" dediği gibi algılamayıp onları hukukun bir kaynağı olan "Şer'u men, kablena şer'un lena ma lern yunseh~7" yani "Geçmiş toplulukların şeriatları yürürlükten kaldırılmadığı sürece bizim için de hukuki değer ifade eder'' şeklinde formüle edilmiştir. İslam aJ.imlerinin ekseriyeti; gerekli esaslara riayet edilmek şartıyla Kur' an-ı Kerim' in üçte birlik kısıruna tekabül eden kıssaların hukuk alanında istifade edilebileceği ve onların içtihat kaynağı olabileceği kanaatindedirler'8• Kur' anı Kerim geçmişte yaşanan tarihi hadiseleri yeniden 38. Nisa, 4/163. 39. DIHLEVİ, Şah Veliyullah Ahmed b. Abdirrahim; Huccetullalıu'l-Bfiliğa, Beyrut, 1990, 1/304. 40. Hamidullah Muhammed, İlk Islam Devleti (makaleler) Tre. İhsan Süreyye Sırma, Beyan Yayınlan, !st. 1992, s. 72. 41. Bakara, 2/30-38 42. N raf, 7/11-20; Hicr, 15/28-43; lsra, 17/61~5. 43. Taha, 20/115-124; Sa' d, 38/71-85. 44. Maide, 5/27-32. 45. Arkebut, 29/14-ı5; Kamer; 54/9-15. 46. En' am, 6/'15; Enfal, 8/31; Nahl, 16/24; Kalem, 68/15; Mutaffifin, 83/13. 47. ŞA'BAN Zekiyuddin, İslam Hukuk İlmi11i11 Esasları, Tre. lbrahim Kafi DÖNMEZ, TDV Yayınlan, Ank. 2006, s. 208. 48. Açıklamalar için bkz. ACAR AbduUah, Bir içti/ıni Knyuağı Olarak Kıır'n11 Kıssalnrı, Selçuk Üniversitesi Sosya.! Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Konya, 2005, s. 183. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN konuşulmamak üzere tarihin arşivine havale etmez. Bütün vahiylerin arka pla- ortak boyutuna Kur'an şöyle dikkat çeker: "0, Dini hükümlerini ııygıılayııı ve o Jııısıısta tefrikaya düşmeyin" diye, din esaslan olarak Nııh'a emrettiğini, Jıem sana vahyettiğimizi, keza İbrahim'e, Mılsii'ya, lsa'ya emrettiğimizi sizin için de din kıldı ... 491'. runda değişmez değerlerin doğnı atılayıp Elmalı'lı bu konuda şöyle der:" .. .İşte bu emr ile bu nehiy ta Nuh aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar gelen sahib şeriat peygamberlerin hepsine emru tavsiye olunan bir din kanun-i esasisi, bir din şeriatidir ki bütün peygamberler bunu tatbik için gönderilmiş, hepsi zamanındaki din bozukluklannı düzeltmek için doğru din ile gelmiş, tefrikayı kaldırmak için tevhide da'vet eylemiştir. Her birinin zamanına göre şeriatlannın furuahnda yekdiğeri­ ne nasih muhtelif alıkarn bulunmakla beraber üriınıeti Muhammed'e şeriat yapılan bu asıl da, bu İslam esasında hepsi müttefi.ktir.50" Hepsinin de tabü özünde örtüşen bir gerçeklik mevcuttur. İnsanlık tarihi boyunca insanla bizzat var olan özün tahrife ve tebdile uğrama­ sı halinde devreye yeni bir mes~j konulmuştur. İnsan unsurunun negatif müdaha- lesi sonucu tahrif ve tebdile uğrayan mesajın özünün korunduğunu yine evrensel ilahi metin olan Kur'an-ı Kerim'den öğreniyoruz: "Bir vakit, Biz tüm peygamberlerden, kuvvetli bir söz almıştık: Senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Mılsa'dan ve MenJem'in oğlıı lsa'dan. Evet, onlardmı pek sağlam söz almıştık ki vakti gelince O, sadıkiara sözlerine bağlılıklan nı sorsım. Kafirlere ise gayet acı bir azap hazır­ ladı51." Peygamberlik silsilesinde bulunan bütün peygamberlerin bir~irini tasdik ettiği, hepsinin temsil ettiği değerlerin evrensel ve insanlık ailesinin ortak değiş­ mez ve solmaz ortak renkleri olduğunu ayet gösteriyor. Allah'ın bütün elçileri adalet terazilerini beraberlerinde getirmişler; 52 hepsi de helal ·kazanmak, Allah'a ibadet etmek ve iyi işler yapmakla emrolunmuşlardır53 • Namaz ve zekat daha önceleri Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup54, Hz. İsmail55, Hz. Musa56, Hz. İsa'ya57 da farz kılınmıştır. Aynı şekilde oruç da daha önceki milletiere emredilmişfuSS. Hac ibadeti ise Hz. İbrahim ile başlamıştır59 • Her kavmin kendine has mukaddes menasiki olmuştur60. Maddecilik, aşın dünya sevgisi, düşmanlık ve ahlaksızlık, Hz. Hud ve Hz. Salih tara6.ndan da kı­ naruruşt:ı.ı-61. Hz. Lut halkının ahlaksızlığına, Hz. Şuayp ise kavminin ticarette hile 49. Şura, 42/13 SO. ELMALI'LI, Muhammed Harndi Yazır; Hak Diııi Kur'ıiıı Dili, Eser Neşriyat, İst. 1986, Vl/4228. sı. Ahzab, 33/7. S2. Hadid, S7/25. S3. Mü'minun, 23/51-52. 54. Enbiya, 21/73. SS. Meryem, 19/SS. 56. Taha, 20/14. S7. Meryem, 19/31. 58. Bakara, 2/183 S9. Hacc, 22/27. 60. Hacc, 22/34,67. 61. Şuara, 26/128, 1S1-1S2. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ı 31 yapmasına karşı çıkmıştır62 • Hz. Lokman da oğlunu terbiye ederken, insanları iyikötülükten menetmesini ve bu şerefli yolda karşılaşabileceği meşakkatlere katıanmasım ona sıkı bir şekilde tavsiye etmiş ve daima halim ve alçakgönüllü olmasını emretmiştif63 • Kitab-ı Mukaddes'te geçtiği şekliyle Hz. Musa6-l ve Hz. İsa tarafından tebliğ edilmiş olan ahlaki kaidelerin65 birçoğunun Kur'an-ı kerim' de ufak üslup farkı dışında aynen zikredildiği görülfu-66. liğe teşvik etmesini, Bütün bunlar bir tesadü f değildir. "Allah [bütün bunları] size açıklamak, öncekilerin [doğru] hayat tarziarına sizi y öneltmek ve size bağışlayıcı lığı ile yaklaşmak isteri zi ra Allah her Şelji bilendir, hikmet s ahibidiyôl" diyerek geçmişin sahih din öğretilerine ve fertler arasındaki pozitif ilişkiye atıf yapmaktac:lır68. Bir peygamber veya hakim tarafından tebliğ edilmiş ahlaki bir kaidenin, başka bir ayette, İslam cemaati için de b ir veeibe olarak kabul edildiği görülmektedir69• Hz. Peygarnb~r (s.a.v.)'e tebliğ edilen din insarun ş~kilde kalnuş hususların veya unutulan esasların özüne dönmesi için yapılan yeni bir çağrıdır. Ara toplum olarak anılan Kur'an öncesi toplumu bilme yorumcu için iyi bir katalizör işlevi görebilir. Çünkü Kur' an inşa ettiği topluma sadece geçmişe ait dinleri anlatmaz, indiği toprakların kültürünü ve örfünü de katar. Vahyin Nüzul Zemininin Aydınlatılmasının Kur'an-ı Anlamaya Katkısı Kur'an'ın doğduğu toplum bir nevi ara toplumdur. Çünkü sosyo kültürel açı­ dan geçmişten izler ve renkler taşıdığı gibi yeni metinle taruşması sürecinde de içine aldığı değişticici ve dönüştürücü itikat, ahlak, ibadet, muarnelat vb temel özelliklere de sahiptir. K4I' an' ın arnao ve temel felsefesi şirke bulanmış bir toplumu tamamen tevhit-merkezli birtopluma dönüştürrnedir. Bu hususta da çözüm arayışlarına kı­ lavuzluk ve kaynaklık eder. Bu bağlarnda özellikle tanrı anlayışları, ahiret inançlannın bilinmesi ibadet pratiklerinin daha· iyi anlaşılmasına katkı sağlar. Çünkü bu hususlar putperestlerin sahip olduğu din telakkisi ile yakından irtibatlıdır. Nitekim Şatıbi şöyle der: "Kur'an'ı anlamak için gerekli ilimlerden biri de, Kur'an'ın indiği sırada mevcut bulunan söz, fiil ve hareket tarzlarıyla ilgili Arap adetlerini bilmektir. Özel bir nüzul sebebi yoksa, Kur' an ilmine dalmak isteyen kimse için bu bilginin olması zaruridir. Aksi takdirde kişi başka türlü içinden çıkılınası i.ınkansız olan problem ve çıkmazlar içerisine düşer" 70• Kur' an öncesi Arap toplumunun şifa­ hi bir kültüre sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Yazının yanı sıra okur-yazar sayısı- 62. 63. 64. 65. 66. 67. 68. 69. 70. Şuara, 26/165, 181-183. Lokman, 31/17-19. On emir ve diğerleri için bkz. Çıkış, 20/3-17; 22/21-22; Levililer, 19/15, 18,34-35 Matta, 5/3-10; Matta, 7/1-15. Mukayese için bkz. Draz, Kur'an'a Giriş, 71-74. Nisa, 4/26. Esed, Kur'an Mesajı, s. 140. Draz, Kur'an'a Giriş, s. 71. ŞATIBJ, Ebu İshak İbrahim b. Musa; el-MıılHifnktit, Thk. M. Abdullah Draz, Beyrut, 1991, ill/261. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN run fazla olmaması nedeniyle eser yazma alışkanlığı da bulunmamaktadır. Mekke döneminde kaleme ve yazılana yapılan vurgunun71 arka planında şifahi bir toplumdan yazılı metinleri olan bir topluma dönüştürülmesi olsa gerekir. Zaten ilahi metinle buluşan toplum hızla bilgi ile tanışmış ve en küçük ayrıntılar bile sonraki dönemlere taşınmıştır. Bu sebepten ara toplumun en güvenilir kaynakları arasında Kur'an ve hadislerin yanı sıra atasözleri ve divanlar de gelmektedir72• Kur'an öncesi Arap toplumunda tevhide dair bazı unsurlar bulunsa da puta tapıcılığın yaygın olduğu bilinmektedir. Bunu da müşrikler "Biz bunlara sadece bizi Allah'a yaklaştırsırılar diye kulluk ediyoruzl73" şeklinde ifade ederler. Allah'ın ink!r edilmediği, aksine itiraf ve ikrar74 edildiği, fakat Allah tasavvurunun yarılış olduğu görülmektedir. Hatta inanç sistemlerinde önemli bir yeri olan "şefaattell" beklentileri bu dünyada işlerinin yolunda gitmesi hayatın zorlukları­ mn giderilmesine yönelik olduğu· ifade edilmektedir75• Allah inançları nazari bir görüş olarak kalmış, pratik boyutu yok olmuştu 76 • Büyük bir tehlike ile karşılaş­ tıklarında Allah' ı hatırlıyorlardı77• Her gün karşı karşıya geldikleri tabiat olayları karşısında secde ettikleri güneş ve yıldızlara da bir takım güçler atfetmekten kendilerini alamıyorlardı78. Allah'ın kızları olarak telakki ettikleri meleklere de tapıyorlardıiY. Sadece tek bir ilahın mevcudiyeti onların akıllarının alamayacağı bir husustum. Başına buyruk bir toplumu Allah'a itaat ekseni etrafında toplama büyük bir başarı idi. Çünkü Kur' an öncesi Arap toplumunda kabile reisieri ve bu reisierin nüfuzu ve toplumun vazgeçilmez değerlerinden olan hürriyet, şan ve şeref düşkünü fertlere boyun eğdirmesi her zaman mümkün olmayabiliyordu. Kur' an öncesi Arap toplumu karşılığında ne oluxsa olsun otoriteye karşı hürriyetten fedak!rlık edilmez bir yapıya sahipti81 • Diğer tarafta da putlar için "O zaman sizi a.J.emlerin Rabbiyle bir tutuyorduk82" inancı da mevcuttu. Kur' an öncesi Arap toplumu "Allah" adı ile tanıdıkları bir yüce tanrıyı kabul ediyorlardı. "Eğer onlara i/Gökleri ve yeri yaratan kimdir ve güneşle ayı emre arnade kılan kimdir?" diye sorsan, hiç kuşkun olmasın ki 71. Kalem, 68/1. 72. ATEŞ Ali Osman, İslaııı'a Göre Cnlıiliye Ve EJı/-i Kitap Örf Ve Adetleri, Beyan Yayın lan, !st. 1996, s. 415-485; ÇELIK Ali, İslam'm Knbııl VeyaReddettiği Halk İ11a11çları Hicaz Bölgesi, Beyan Yayınlan,lst. 1995, s. 124-240. 73. Zümeı; 39/3; En' am, 6/18; Yunus, 10/18; Rum, 30/13. 74. Ze.mahşerf, Ebu'I-Kasıın, Carunah Mahmud b. Ömer; ei-KeşWmı Haktii~i't-Te'vil ve 'Uyıi11i'I-Akıivil ji Vllcıilıi't­ Tt'vil, Daru'l-Ma'rife, Beyrut. 1985, Ul/386; Mes'udi'ye göre Araplar başlangıçta yaraborun varlıtuu inkar etmiyorlardı. Ancak :zamanla tefekkür ve araşb.rmayı terkedince yaraborun yaraborun heybeli karşısında ona ancak bazı araalar vasıtasıyla yaklaşabileceklerini düşündüler ve bu şekilde "evsan", "ensab", denilen puUar, heykeUer, dikili taşlar gibi nesnelere tapınınaya başladılar. Mes'udi Ali b. Hüseyin, Miirucu-z -Zelıeb ııe Medaiıw'I-Cc.~lıtrfi't-Tarilı, Paris, 1977, U/145-146. 75. NESEFl Ebu'I-Berekat Abdullah b. Ahıned b. Mahmud; Medtirihı't-Teıızil ve Haktiibı't-Te'vil, Kahraman Yayınları, !st. 1984, U/157. 76. Yusuf, 12/106. 77. Yunus, 10/22. 78. Fussilet, 41/37. 79. Zuhruf, 43/19-20. so. Sad, 38/5-6. 81. DOCUŞTAN GONOMOZE BOYOK İSLAM TARiHi. Redaktör; YILDIZ Hakkı DURSUN, Çag Yayınları, !st. 1992, 1/112. 82. Şuara, 26/98. SEMPO~YUM 1 KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU "Elbette Allah" diyeceklerdir. Öyleyse niçin aldatılıp döndürülüyorla.r83" ifadeleri bunu göstermektedir. Bu bağlamda insanların zihni kapasite ve kabiliyetleri geliştikçe yanlış inancın eseri olan "put" anlayışının yerini giderek "mücerret" bir Allah anlayışına bıraktığı anlaşılmakta~. Kur'an Arap toplumunu anlattığı ayetlerde Allah'ın varlığı konusu son derece açık, zaruri bir esas ve fıtratıngereği olarak kabul edilmişt:if85. Esas düzeltilmesi istenen, yanlış olarak duran tanrı tasavvuruydu86. İlahi metin, hayatı Allah/Tevhit merkezli, ahiret eksenli ve arnel-i salih yörüngeli bir zemine oturtınada ısrar ediyordu. Arap toplumunun ulfıhiyet telakkisi politeist "şirk" bir anlayışlı. Son derece eğreti, flu ve silik duran bir kavrayış biçimini Kur'an-ı Kerim değiştirip dönüştürdü87• Bir de toplumun içinde bulunduğu paganist anaforundan kurtarıp, yabancı unsurları hertaraf etmeye çalıştı88 . Vahiy bir topluma geldiğinde öncelikle onun durumunu itibara almış ve topluma hita~ıyla, onu bulunduğu yapıdan istediği yapıya getirmeyi amaçlamıştır. Vahiy indiği ilk günden itibaren muhatap toplumda olumlu bir değişikliği hedeflemiştir. Bunun için orada değiştirilmesi gereken yanları tek tek ele almış, onları işlemiş ve hedeflediği yapıları onlara kazandırmıştır. Bu bağlamda vahyin bir topluma hitabı ile onda bir başkalaşım ve gelişim sürecinin başladığı görülebilir. İşte vahyin risalet vasıtasıyla aktarılışı sırasında, onun en temel konularından birisi olan ahiret inancının önemli bir fonksiyon olduğu görülmektedir. Bu fonksiyon, hem toplumun inanç ve davranış bütürılüğü içinde istenilen noktaya çekilmesinde, hem de bu noktada kalışırun temininde görülebilir. Kur'an'ın bu eğitimi nasıl yaptığını anlayabilmek için indiği toplumun, başlangıçtaki durumunun bilinmesi gereki_r89. Kur'an-ı Kerim'in kurban dahil birçok ritüeli tevhit ve arnel-i salih üzerinden yürütüp yerleştiediği görülmektedir. İnsanın ben merkezli bir hayatın öznesi değil, Allah ve ahiret merkezli yaşaması gerektiği inancı kabul etticilmiş oluyor. Kur' an-ı Kerim o güne kadar hayatiarına şekil veren düşünceden koparıp ahiret ve Allah'ın hakimiyetine dayanan bir inanç etrafında toplumu örgülüyor90• Geçmiş kavimlere ait yoğun örneklernelerin gündeme taşınmasında da bu anlam yatmaktadır91 • Onların başına getiren sizin de başınıza getirir. Kur' an-ı Kerim toplumu salt hukuki 83. Ankebut, 29/61, 63; Lokman, 31/25. 84. HAMİDULLAH Muhammed, Koufermıslnr, Tre. Zahit AKSU, Erzurum, ty. s. 15; Müşriklerin inançlan hakkında bkz. YlLDllUM Suat. Kur'nu'da Ululıiyyet, Kayıhan Yayınlan, !st. 1987, s. 2-7. 85. Rum, 30/30. 86. ÖZTÜRK Resul, "İslam Öııcesi Arap Toplumuıum Tnıırı Tasnuvımı Ve Bu Tnsnuvurım İslam'm Taıırı Tasnuvurımn Etkisi Sonmu" Din Bilimleri Akademik Araşbnna Dergisi, Sayı: 1, !st. 2007, s. 135; Özkan Ali Rafet, Eski Arnplnrdn Putperestlik DogiiŞII ve Or/aya Çıkış Sebepleri, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsi\, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erz. 1991, s. 40-68. 87. Bkz. ABDULBAK!, M. FuAd; ei·Mıı'cemu'l·Miifelıres li·E/flizi'l-Kıır'liııi'f.Kerim, ei-Mektebetu'l·İsl§miyye, lst. 1984, "ş·r·k" md. S. 379·380. 88. Draz AbduUah, Kur'aıı'n Giriş. Ki tabiyat Yayınlan, Tre. Salih AKDEMİR. Ank. 2000, s. 60. 89. PAÇACI Mehmet, Kıır'nıı'dn ve Kitab-ı Mııkaddes'te Alıiret iıınııcı, Nun Yayınalık, !st. 1994, s. 123-ı24. 90. A'la, 87/16; Nean, 53/42; lsra, 17/18Hud, 11/ı03; Yusuf, 12/109; Şura, 42/36-38. 91. Yusuf, 12/109; Hacc, 22/46; Rum, 30/9; Fabr, 35/44; Cafir, 40/21, 82; Muhammed, 47/10; Al-i lmran, 3/137; İzahlar için bkz. TAN Zeki, Kıır'liıı'a GOrt Geçmiş Knvimleriıı İııkırnzıııdn Mn'siyetiıı Ro/ii, Kitap Dagıbm Neşriyat, Ankara, 2011, s.l48-154 BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN bir takım yaptırımlardan ziyade, yaptıklarının ahiret yörüngeli dinamik bir hayata da hazırlıyor. Bu dinamik mekanizma insan hayabnda bu şekli ile kurulduğu zaman sonsuz bir canlılık ve enerji ortamı oluşturmaktadır. Bu yapı kendi kendini besleyen ve denetleyen, yorulmayan bir özelliğe sahiptir. Çünkü kötülüklerden kaçış, bilinçsiz, sadece bir kaçış değildir. Aksine bu kaçış aynı zamanda bilinçli olarak iyiye doğru koşma anlamı taşımaktadır. Ahiret dünyadaki insan için varılması kaçınılmaz, bu bakımdan kazanılma zorunluluğu bulunan aşkın bir hedeftir. Bu bakımlardan ahiret inancı Kur' an' da dünya hayatından uzakta kalmaz, aksine son derece içindedir. Ahlaki yönden bu kendisini açıkça göstermektedir. İnsarun bu dünyada yapbğı hareketler, bu düşüncenin etkisi albndadır92 • Bu bağlamda Kur'an-ı Kerim'in ahirete çokça vurgu yapması, Arab'ın haya- bnın amaçsız olarak tasavvururıun anlamlı ve anİaşılır bir hayata dönüşümünü temin etmiştir. "Onlar hala: "Bu dünyadaki hayatımızdan başka bir şey yok!" derler, "Diiııyaya geldiğimiz gibi öliiriiz ve bizi aııcak zaman yok eder". Fakat onlarııı bu komıda hiçbir bilgileri yok: oıılar sadece zamıa uyarlar.93" Hayalı tesadüf ve tabiabn kör güçlerinin bir ürünü olarak görme9~, Allah'ı kabul edip fakat yeniden diriltmeyeceği zamuna sahip olma bir de ölmeyi zamana yüklerneye ayet dikkat çeker. Şiirlerde zamanı şikayet etmelerirıin sebebi de budur95 . Ayette bu hususta sadece "zanna" dayandıklarına dikkat çekilmektedir. Kur'an-ı Kerim putperestlerin ahiret hakkında sahip oldukları tahmini ve zanru; kesin bilgiye dönüştürmüştür. Bu dururnda onları kinizmden kurtarmıştır. Haddizabnda sorumluluk duygusunun yerleşmesi ad.ıİla ahiret inancı olmazsa olmaz bir esas olarak kendini göstermektedir96• "Onlar, "hayat atıcak bıı diitıyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz" demişlerdiY" Ahiret hakkında kesin bir olumsuzluk içinde oldukları görülmektedir. Bir başka ayette nakledildiği üzere (Mekke müşrikleri ise), derler ki: "Biz bir kere {ildiik mii iş biter, artık diıilmemiz miimkii1ı değil. Ama siz dirilme iddimıızda tııtarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı dirilti1l de görelim! 98" Bunlar, ahiret hayatıru, hayatlarının hiçbir karesine yanaştır­ ınama fikrinin ürünü olan ifadelerdir. Hatta kurban vb. ibadetler daha çok sosyal sorumluluk ve hayattakiler için yapılan formel bir takım ritüellerden ibaretti99• İslam öncesi Arabmm gündeminde olmayaru Kur' arı-ı Kerim kendi gündemine alımşbr. Çünkü ahirete inancın olmadığı bir toplurnda sorumluluk bilincinin yerleştirilmesi zordur. İnsarun yapbğı her davranışının olumlu ve olumsuz bir karşılığuun olacağım ahiret inarıcı üzerinden yürütmektedir100• İnsarun 92. lzUTSU, Toshihiko; K11r'ti11'da Allalı ve İ11smı, Tre. Süleyman Ateş, Ank. t.y, s. 82. 93. Casiye, 45/24; Diger ayetler için bkz. Kehf, 18/36; Fussilet, 41/50. 94. ESED Muhammed; Kıır'n11 Mesajı -Men/-Tefsir-, Tre. Cahit Koy tak, Ahmet Ertürk, İst. 1999, s. 1022. 95. Zemahşeri, Keşşaf, 111/513. 96. Faruki İsmail Raci, Faruki Luis Lamia, İsliim Killtilr Al/ası, Çev. Mustafa Okan Kibaroğlu, Zerrin Kibaroğlu, İnkılab yayınları, Ist 1986, s. 92. 97. En' am, 6/ 29 98. Duhan, 44/ 34-36. 99. Paçaa, a.g.e., s. 67. 100. Bakara, 2/25, 82, 277; Al-i İmran, 3/57; N isa. 4 / 57, 122, 173, Maide, 5/9; En' am, 6/132; A'raf, 71 42. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU 35 kendim kendine yeterli görmesi/ istigtla101 ve büyüklenmesi/kibir 102 vb. hususlarda insarun yaptıklarının mutlak otorite olan Allah' a hesap verme doktrini üzerinden mesaj verilmektedir. İnsanların sahip olduğu güç terakümünün pozitif anlama kaydınlması da ahiret paradigması ile ortaya konur103• Ahirete yapılan yoğun vurgusu Arabın tercih ve davranışlarıru her hususta etkilerneye yöneliktir. Kur' an fertleri kendi başına buyruk olmayı değil, buyurgan bir otoritenin emirlerini dinlemeye davet eder. Bu da toplurnun zayıflarına karşı acıma duygusunun te'sisini ve sorumluluğun te'minini sağlamıştır 1 o.ı. Diğer tarafta yoğun cennet tasvirlerinin de arka plarunda Arabın haz ve menfaat ağı­ nın çözülmesini sağlayarak rasyonel bir zemine oturtrnaktır. Çünkü dünyada haz ve menfaat endeksli bir hayat süren toplum fertlerinin hayır yörüngeli bir hayata yönlendirilmesi bu sayede sağlanmış oluyordu. Kur' an-ı Kerim o ana kadar hayatiarına biçim veren inançlarından koparıp onlara yaptıklarının "zerre mtktar105" bir şey de olsa hesabının verileceğini zihinlerine yerleştirir. Kurdukları çarkın sonunun gelmeyeceği inana toplum fertlerini daha da serazat etmişti. Mekke toplumunda zındık olarak telakki edilen karakterlerin olduğu, bunların daha çok başka kültürlerden beslendiği ifade edilir106• Bütün bunlara rağmen Kur' an öncesi Arap toplumunda ahiret temaların yok olduğu anlamına gelmemelidir. İslam öncesi şiirde bir hesap günü inancının mevcudiyetine dair bazı kanıtlar olduğu ifade edilmektedir107• Hatta cahiliye döneminde, yaygın olan geleneğe göre, bir insan ölünce mezarının başına ''beliyye" denilen dişi bir deve, kısrak gibi bir binek hayvaru getirilip sırtüstü yatırılarak başı sırtından arkasına ve göğsünden karnma doğru bağlanır; kaçmaması için ayaklan kesilir; aç ve susuz bırakılarak ölüme terk edilirdiu18• Beliyye adeti cahiliye Araplarının öldükten sonra dirilmeye ait bir inanç olduğu belirtilmekte olup109, bu uygulamarun sebebi ise kabri başında kurban ettikleri hayvanın ölen şahsa mahşerde binek olacağı; aksi halde ölünün, böyle bir bineğe sahip 101. Abese, 80/5; Leyl, 92/8; Alak, 96/7. 102. A'raf, 7/36, 75; Cafir, 40/47. 103. Bkz. Meı:yem,19/77-80; Hadis kaynaklannda bu ayetlerin iniş sebebi olarak şöyle bir olay anlablmaktadır: Fakir bir müslüman olup Mekke'de demircilikle meşgul olan Habbab b. Eret'in, yapbğı bir işten dolayı müşriklerin ileri gelenlerinden As b. Vail'de alacağı vardı. Habbab alaca~ isteyince As, Hz. Mulıammed'i ı:eddetmedikçe borcunu ödemeyeceğini söyledi. Habbab da "Allah'a yernin ederim ki sen ölüp tekrar dirilineeye kadar onu asla inkar etmem" dedi. As, "Gerçekten ben ölüp tekra.r dirilecek miyim?" diye sordu. Habbab "evet" deyince As, "öyle ise benim orada mutlaka malım ve eviadım olacakbı:; o zaman sana olan borcumu öde.rim!" dedi. Buhari, "Tefsir", 19. 104. Maun, 107/1-7; Sebebi niizulü hakkında şu olay anlablır. Ebu Cehil bir yetimin vasisi bulunuyordu. Bir gün o yetim çınJ çıplak ona gelmiş, kendi malından bir şey istemişti. Ebu Cehil onu itiverrniş ve aldırmamışb. Kureyş'in büyükleri de çocuğa: "Muhammed'e git de sana şefaat edi versin." demişler, alay etmek istemişler. Öksüz onlann maksatlarıru bilmedigi için Resululllah'a gelip yardıma olmasını istemişti. Peygamberimiz (s.a.v) hiçbir muhtacı reddetmek adeti olmadığı için kalkmış, onunla beraber Ebu Cehil'in yanı.na gitrnişti. Ebu Cehil "buyurun" deyip merhaba etmiş ve öksiizün mal.ını vermişti. Farklı görüşler için bkz. RAzi, Fahruddin Muhammed b. Ömer;et-Tefsirıı'l-Kebir, Beyrut,1982, XXXll/111. 105. Zilzal, 99/7-8. 106. lbn Habib Ebu Cafer Muhammed, Kilabıı'l-Mıı/ınbbtr, Beyrut, ty. s. 161. 107. Şiir için bkz. Izutsu, Kur'an'da Allah ve Insan, s. 84 108. ÖUıydın, Abdülkerim, •aeliyye", md. DİA, İst. 1992, V1 419. 109. lbnu'l-Esir, Mecduddin Ebu's-Seadat el-Mübarek; eu-Niluiye Fi Garibi'I-Hadis Ve"/- Eser, ''b-t-y'• md. Beyrut, 2002, 1/154. 36 BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN olmayan aşağı tabaka insanları gibi yaya kalacağı inancına sahiptiler. Buna rağmen cahiliye Araplarının ahiret inancına sahip olmadığı fikri daha ağırlıklı olarak kendini göstermektedir110• Yukarıda anlahlan hususlar Kur'an-ı Kerim'in ölüm sonrası hayata inanmayan pagan bir toplumu nasıl ahiret yörüngeli tevhit toplumuna dönüştürdüğünü de işleyen süreci dikkate vermesidir111 • Tarihi süreçte yeniden inşa edilecek toplumlarda sürecin nasıl işlediği ve işlemesi gerektiği hususunu ilahi metin ilk taıuşhğı toplum üzerinden kendine ait "değerler dizisi" olarak ortaya koyar. Bunu yaparken de statik bir yapı değil aktif bir yöntem takip eder. İlahi metin okuyucusu/yorumcusu öncelikle Kur'an-ı Kerim'in kullandığı dile ve indiği tarihidokuya/şartlara ait bilgileri dikkate almalıdır 112• Bu bilgiler ayetlecin anlam bütünlüğünü doğru bir şekilde anlama ve metnin bütünlüğünü çözmede başka bir ortama aktanıması hususunda da yardımcı olur113• Bunu tamamen onun nesnel ortamına bağlamak veya tarihi bilgilerin onda dokuzu suyun allında yüzen bir aysbergin tepe noktası benzetmesi mübalağalıdır114 • Fakat tarihi bilgiyi de hesaba katmadan Kur'an'ın kendi kendisini tefsire yettiğini iddia etmek de sağlıklı bir temele oturmaz. Nasıl ki ilahi metnin yorumunda tefsir kaynağı olarak Kur'an'ın Kur' an' la tefsiri, sünnet, rivayet ve dirayete ihtiyaç duyuluyorsa tarihi bilginin de yerini tespit ve tayin etmekte fayda vardır. İlahi metnin Allah'ın tarihi süreçte cereyan eden durumlara verdiği cevaplar115 olarak dikkate alındığında bu daha da anlaşılır olmaktadır. Onda bulunan iladelerin gerçekten olmuş bihniş hadiselerle bir irtibah bulunmakla birlikte, yani gerçekten olmuş bihniş hadiseler onun tarafından dile getirilmiş olduğu halde Kur'an'ın üslubu onu herhangi bir döneme ve bazı ş~tlara has kılmaktan çıkarmaktadır. Geçmişte ve gelecekte insanlığın ve her bir insaıun varlık yapısı gereği karşı karşıya kalacağı durumları aydınlatacak bir 110. Çağno Mustafa,, "Arap", ~d., DİA İst. 1991, lll/319; Paçao, a.g.e., s. 62-82. lll. Aydın Mustafa, Ilk Döııemlslnm Toplımıımıııı Şekilleııişi, Pınar Yayınları. !st. 1991, s. 47-lOı; Sançam İbrahim, NCnlıiliyyeııiıı Asr-ı Safidelle Döııiişiimiiııde Kıır'nıı'm Ro/il", lll. Kur'an Haftası, Kur'an Sempozyumu, Ank. 1998, s. 9-29. 112. Paçao Mehmet, Kıır'nıı'n Giriş, İsam Yayınlan, lst.2008, s. 135. 113. İbrahim et-Teymi anlabr. "Birgün Hz. ömer yalnız başına kaldı ve düşüneeye dalarak kendi kendine: "Bu ümmet nasıl olur da ihtilafa düşebilir; Peygamberi bir, kıblesi bir'' dedi. (Onun bu düşüncesini okur gibi) İbn Abbls şöyle dedi: "Ey Mü'mirılerin emici! Bize Kur'an indi ve biz onu okuduk. Okurken, onun kirnin hakkındanazil olduğunu biliyorduk. Bizden sonra kavimler gelecek; burılar Kur'an okuyacaklar fakat kimin hakkında indiğini bilmeyecekler. Bunun sonucunda Kur'an hakkında şahsi görüşler (re'y) ortaya çıkacak. Onun hakkında şahsi görüşler ortaya çıkınca da ihtilafa düşecekler, ihtilafa düşünce de birbirine girecekler" Böyle deyince Hz. Ömer onu susturdu ve azarladı. İbn Abbas da oradan ayrıldı. Hz. Ömer, onun sözleri üzerinde düşündü ve ne kastetti~ini anladı. Bunun üzerine onu çagırttı ve: "Sözlerini bana tekrarla!" dedi. O da tekrarladı. Hz. Ömer, sözünün manasıru anladı ve bu yorum hoşuna gitti. Şabbi şöyle der:" İbn Abbls'ın sözü dikkate alınması bakımından sahihtir ve o anlaşıldığında maksat en yakın bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bkz. Şabbi, Muvafakat, lfi/259. Kur'an-ı Kerim'i anlamada tarihsel ortarnı bilmenin de onu anlamaya katkı sağlayacagı izahtan varestedir. 114. Albayrak Halis, Kıır'nıı'm Bıitüıılıiğıi Ouriue, Şule Yayınlan, lst. 1992, s. 148. 115. Fazlur Rahman, İslam ve Çnğdnşlık, Fikri Bir Geleııeğiıı Değişimi, Tre. Alparslan Açıkgenç, M. Hayri Kırbaşoğlu, Ankara Okulu Yayınlan, Ank. 1996, s. 67; Kur'an-ı Kerim Kız çocu.k lanrun diri diri gömülmesine dikkat çeker. Tekvir, 81/8-9. Bunun temel saiklerinin aile ve kabile şerefinin korunması bir de ekonomik imkansıziıkiann azlığı olduğu bilindiğinde metnin anlaşılması daha kolay olur. İslam öncesi kadının konumu için bkz. Günaltay Şemseddin, Islam Öncesi Araplar ve Dirıleri, Ankara Okulu Yayınlan, Ank. 1997, s. 120-121. f SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ışık olma, kendisine tabi olunduğunda ortaya çıkacak insan fulleri ve bu fullerin birbiriyle irtibatlanması neticesinde meydana gelecek "örf" adı verilen daha üst oluşurnlara ilahi bir renk verme imkanını kendi içinde taşımaktadır 116 • Kur'an-ı Kerim'in " ... Dünya mallan d a çocukları da Allah 'a karşı onlara en ufak bir fayda sağlamaz ... 117" diyerek toplumun yapısındaki ayırıcı kriteriere dikkat çeker. Tarih sahnesinden silinmiş toplumları da dikkate verirken de "Sizin durumunuz hpkı sizden önce helak olan ümmetierin durumuna b enzer. Üstelik onlar kuvvetçe sizden daha güçlü olup, malları daha fazla, evlatları daha çoktu ... 118" Ayetteki "Mallar ve oğullar" ifadesini anlamak için ekonomik gücün belirleyici özelliği olarak kas gücünün olmasıdır. Bu nedenle erkek eviada ayrı bir önem veriliyordu. Herkes daha çok erkek evlada sahip olmak için yarışıyor­ du. Kas gücünü temsil eden erkeğin aileye daha çok getirisi oluyordu. Toplumda bu gücü e}.inde bulunduranların egemenliği elinde bulundurduğu görülmektedir. Servet ve güce sahip olmak için beyne değil bedene daha çok yabrım yapılıyordu. "Bizim malımız d a, evladımız da sizinkinden daha fazla, sizden daha güçlüyüz. Biz öyle iddia ettiğiniz gibi azaba falan da uğrayacak değiliz! u9" diyerek iki alana ait gücü ellerinde tuttukları halde problemlerin çözilieceği anlayışı vardı. Mal ve eviada sahip olmak toplumda üst statü anlanuna geliyordu. Toplumdaki suuf ayırımı mala dayanan bir argüman üzerinden yapılıyordu 120 • Altın ve gümüş kaplarda yemek yemenin toplumda ekonomik, siyasi statü ve cömertliği belirlediği ifade ectilmektedir121 • Bir tarafta günlük yemek temininde güçlük çeken fertlere karşılık, yemek yenilen kapların ayrıcalığı/ altın, gümüş, billurdan olması toplumda meydana getireceği krizin ve sınıf çahşmasının önüne altın kaplardan yemek yemenin haram kılınması 122, cömertliğin de imkarn olmayana imkan sağla­ mak/ paylaşmak suretiyle kazanılacağuu onlara inen vahiyler anlath 123. Ktir'an-ı Keriırl toplumun sahip olduğu gücün ahlaki güce dönüşmesini sağ­ lıyordu. Yukarıda ahiret hayatına yapılan yoğun ahflarda da bunu görmek müm- kündür. Yine " ... siz yetime karşı cömert değilsiniz, muhtaçları doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. 1241' diyerek yetirnin hakkını korumaya yönelik yapılan düzenlernede de ahlakiliğin ön plana alınması gerektiğini görmekteyiz125• Mekke toplumunda haklı olan güçlü değildi, güçlü olan her zaman haklı sayılabiliyor­ du126. Kur'an-ı Kerim toplum değerlerinin temeline "akideyi127" oturtur. 116. GÖRGÜN Tahsin, "K11r'aıı" (Malıiyeti), Md., DİA, Ank. 2002, XXVl/389. 117. Al-i lmran, 3/10, 116; Tebbet, 111/2 118. Tevbe, 9/69 Toplumdaki güç tutkusunun mal üzerinden yapılması ve serveıte sorumsuzca tasarrufta bulunması hususunda bkz. Tekasür, 102/1-8. 119. Sebe, 34/35 120. Cevad Ali, Mııftıssnl fi Tnrilıi'I-Arap Kab/e'I-İslnm, by., 1992, Vll/445. 121. Cevad Ali, Mufassal, Vll/438. 122. Müslim, "Libas", 1, 3, 4, 27; Buhari, "Eşribe", 24; Ebü Daviıd, "Eşribe" 17; Timtizı~ "Eşribe" 10; İbni Mace, "Eşribe"17. 123. 124. 125. 126. 127. ı Bakara, 2/262; Al-i İmran, 3/92; Hacüd, 57/10; İbrahim, 14/31. Fecr, 89/17-18. En' am, 6/152; İsra, 17/34; Nisa, 4/2. Farkl1 örnekler için bkz. Cevad Ali, Mufassal, Vll/446-447. Mü'minun, 23/57-61; Fetih, 48/29; Hadid, 57/7; Serinsu Ahmet Necüm, Kur'mı'm Aıılnşılmnsıııdn Esbnb-ı Nllzul'iiıı Ro/ii, Şule Yayınlan, İst. 1994, s. 318. BIRINCi OTURUM 1 YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Kur'an-ı Kerim:" Sana lıiliilleri sorarlar. De ki: Onlar insmılaı- için; özellikle Evlere arka taraftmı ginneniz fazilet değildir. Asıl fazilet, haramlardan sakııımı insanm gösterdiği fazilettir. Öyleyse evlere kapılardan girin. Allalı'a karşı gelmekten sakımn ki, ıtmdıığımııza kavuşasıııız 128 ." Ayetin lafzi olarak okunduğunda net olarak mananın ortaya çıkmayacağı, indiği kültürel ortam ve tarihi referanslar iyi bilindiğinde daha açık olarak anlaşılacağı muhakkakb.r. Bu da: İslam' dan önce hacılar hac ibadetine başlayınca tamamlayıncaya kadar evlere girmeyi kendilerine caiz görmeyip uğursuzluk sayarlardı. Çok acil durum olursa, evlere normal kapılarının dışında başka yerlerden girmeye çalışır­ lardı. Onlar bu davraruşı, bir ibadet veya iyilik sayarlardı. Kur' an-ı Kerim sadece formalitelerden ibaret bir davraruşın erdemlilik olmadığını asıl erdemliliğin sorumluluk bilincine sahip olmadan geçtiğini anlatır129• Aynı zamanda sadece biçimselliği çağnştıran içi boş anlamsız inançları da ilahi metin hayata anlam katmadığı için hayatın dışına itmektedir130• Jıac için vakit ölçiileridir. Kur' an-ı Kerim "Allah için hac ve umreyi tamamlayın..." der. Bu ayet, 'hac yapın' şeklinde değil de, "tamamlayın" şeklinde gelmiştir. Çünkü onlar, İslam öncesi dönemde hac yapıyorlardı; ancak bazı veeibelerini değiştirmişler, bir kısmını eksiltmişlerdi; Arafat'ta vakfe yapmak vb. gibi. İşte bu yüzden emir, tamamlanması şeklinde gelmiştir131 • Hadisenin arka planı bilindiğinde ayeteanlam kazandırmak daha pratik olabilmektedir. Cenab-ı Hakkın yukarıda olduğunu ifade eden ''Üzerlerinde olan Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emredilirse onu yaparlar1.32 " ayeti Allah'a cihet tayin etme değildir. Onların mevcut telakkileri doğrultusunda inmiş tir. Onlar her ne kadar bir ve hak olan Allah'ın ullıhiyetini kabul ediyeriarsa da, aynca yeryüzünde bulunan tanrılar da edinmekteydiler. işte bu anlamdaki ayetler yukarıda olmanın Allah'a tayin ve tahsisi doğrultusunda inmiş, böylece onların tanrıların yeryüzünde olduğu şeklindeki telakkilerini reddetmiştir1 33_ Kur' an-ı Kerim Cahiliye Araplarının şans ve uğur kaynağı sayıp bahtlarını kendisine bağlı gördükleri parlak yıldız olan "Şi'ra yıldızının Rabbi de kesinlikle O'duruı" demesi şundandır; Bu gezegenin diğerleri içerisinden ayrıca zikredilmesi, Arapların ona tapınmış olmaları sebebiyledir. Bunlar Huzaa kabilesi idi ve bunu ilk ke.z Ebu Kebşe başlatmıştı. Araplar, bu yıldızdan başkasına tapmamış­ lardır135. 128. 129. 130. 131. 132. 133. 134. 135. Bakara, 2/189. Razi, Tefsiru'l-Kebiı:, V/134. Albayrak Halis, Ttfsir Usiilli, Şule Yayınlan, İst. 1998, s. 138. Şabbi, Muvafakat, lll/261. Nahl, 16/50. Şabbi, Muvafakat, lli/262. Nean, 53/49. Şabbi, Muvafakat, lli/262; Zırnnen: yarabiana degil Yaratana kulluk edin! Allah sizi kainabtl s tan/ yıldızı ya pb, siz ise göğün startanna kulluk ebneye kalkıyorsunuz. Insan hangi şeye şans ve ugur atfederse, onun karşısında kendisini nesneleştirmiş olur. Bkz. !slamogıu, a.g.e. s. 1059. SEMPO?YUM / KUR' AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU 39 Kur'an'daki yeminlerin136, yedi137, yetmiş, yedi yüz rakamlarırun kullanıl­ masırun138, cennet ve cehennem tasvirlerinde Arapların iyilik, güzellik, kötülük ve çirkinlik telakkileri dikkate alındığı, bütün bu anlatımlarda bir taraftan Arap toplumunun özlemini çektiği güzellikler cennet nimetleri olarak tavsif edilirken diğer taraftan da şarap, en değerli yemekler, meyveler ve en güzel kadınlar gibi argümanlar zikredilmek suretiyle hem Kur'an'ın ilk hitap çevresindeki mahalli anlayış öne çıkarılmış hem de bunun bütün zamanlardaki anlayışiara uygun olduğu ortaya konulmuştur. Zıhar hükmünün de 139 kültürel kodları üzerinden kadına zulüm aracı olarak kullanılmış, ilahi metin kötü örfün yürürlükten kaldırılmasını temin etmiştir. Form olarak hükmün yerellik özelliği olsa bile esasen bazı temel parametrelerin yerleşmesi sağlannuşb.r. Kur'an'ın tarihe, "bir tarihte" hitap ettiği bir vakıadır. Bununla birlikte, hitabını bir tarihte yapmasına ve insani zorunlu olanaklar açı­ sından tarihsel bir dil kullanmasına rağmen evrensel ilke ve prensipler önerdiği de bir vakıadır. Tarihe bir tarihte hitap etmiş olmasından ve tarihsel bir dili kullanmasından onun tarihselliği manasını çıkarmak 140 yanılgıya götürür141 • Tarihi yapıya atıf yapılmıştır. Kültürel yapıyı yeniden inşa etmede böyle bir yol takip edilmiştir. Her ne kadar toplumun kültürel motiflerini taşısa bile "İla 142' da olduğu gibi kadına zarar verecek bir problemi bu şekilde çözmüş oluyordu. "Eşlerine yaklaşınarnaya yemin eden kocalann, dört ay bekleme hakkı vardır. Şayet kocaları bu süre bitmeden eşierine dönederse bunda mahzur yoktur. Çünkü Allah çok affedicidir, merhamet ve ilisanı boldur143" Hadise tarihi malzemenin dokusu ve kavrarnın Arap toplumunda taşıdığı mana bilinince metni anlama ve yorumlama daha sağlıklı olacaktır 144 • Bu durum da vahyin insanlığa olan mesajının aktüel olmasını sağlayan bir dinamik olarak sürecini devam ettirecektir. 136. İslam öncesi Arap toplumunda yemin çok yaygındı. Kur'an-ı Kerim Arap diliyle niizil oldugu için Arapların bu adetini muhafaza ebniştir. Kırca, Celal, Aksnmıı'I-Kıır'anH, md. DlA, Ist 1989, 11/290, izahlar için bkz. Kılıç, Sadık, Yemili Olsmı J.i, Aksnıım'I-Kıır'nıı, İhtar Yayınalık, İst. 1996, s. 9. 137. HaıniduUah, Muhammed, İslam Miiesseseleriııe Giriş, Tre. İhsan Süreyya Sırma, Bir Yayıncılık, Ist 1984, s. 41 138. Bakara, 2/261;Tevbe, 9/80. 139. Mücadile, 58/1-4. 140. Öztürk Mustafa, Kıır'nıı ve Tefsir Kiiltiiriimiiz, Ankara Okulu Yayınlan, Ank. 2008, s. 11-133. 141. Kotan Şevket, Kıır'nıı ve Tarilıselcilik, Beyan Yayınlan, lsı. 2001, s. 397-398. 142. f/fi; Kocanın eşiyle cinsel birleşmesini, yemin adak veya bir şarta bağlayıp, belirli veya belirsiz bir süre kendisini bundan menetmesi demektir. Kur'an öncesinde bu yemin türü kadına zarar ve sıkınb verecek şekilde kötüye kullanılıyordu. Kur'an-ı Kerim eşiyle bu anlamda ilişki kesmeyi dört ayla sınırladı. Koca bu süre içinde her an yemininden dönerek eşiyle ban.şabilecek ve yemin kefareti vererek veya adak varsa adağını yerine getirerek ahiret sorumJuluğundan kurtulabilecektir. Yeminde dönmeksizin dört ay geçerse boşanma gerçekleşir. Bkz. Bilmen Ömer Nasuhi, Hııkıı~i islamiye ve lshlalınh FıkJıiyye Knmıısıı, Bilmen Yayınevi, !st. 1975, 11/178. Hz. Aişe:"Allah'ın Rasulü hanımianna ila yapb ve kendisine hel3lı haram kıldı. Arkasından da haranu hel al yap b ve yeminden dolayı kefaret verdi" dedi. Buhari, Savm ll; Sal at 18; Tırmiz.i, Talak 21; Nesai, Talak 32; izah için bkz. ZEBIDI, Zeynuddin Ahmet b. Ahmed Abdullatif; Snlıilı-i Bıılıôri Mıılıtnsnrı Tecridi Sari/ı Tercemesi, Tre. Ahmed Naim, Kamil Miras, Ank, t.y, Vl/257. 143. Bakara, 2/226. 144. VAHİOI Ebu'I-Hasan Ali Nisaburi; Esbabıı'ıı-Nilzul, Beyrut, 1986, s. 69. H BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Vahiy bu bağlamda toplumun çoğunluğu tarafından benimserup alışkanlık haline getirilen akl-ı selim yanında güzel kabul edilerek adına sahih örf-adet denilen145 düzenlemelerden; kısas cahiliye devrinde mevcut olup146, Kur'an'ın bu cahiliye örfünü aynen alınayıp bazı düzenlemeler yapmıştır 147. Hırsızlık cezası olarak el kesilmesil 48, Kur' an öncesi mevcuttu. Cahiliye döneminde bunun uygulandığı ifade edilmektedir149. Hükümlerde bazı düzenlemeler getirilerek benimsenmiştir 150. Yol kesme cezası 151, Kur'an öncesi Arap toplumunda uygulanıyordu152. Bir taraftan sermaye, diğer taraftan emek ve çalışma olma üzere kurulan mudarabe153 şirketi cahiliye toplumunun ekonomik faaliyetleri arasın­ da yer almaktaydı 1 s.ı. İslam bunu kabul ederek bünyesine kattı. Peşin para ile veresiye mal almak anlamına gelen selem akdi155 cahiliye toplumunun ticari işlemlerinde mevcut idi156. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hususta yeni bir takım düzenlemelere giderek bunu da bünyesine almıştır157 . Recm cezasının İslam öncesi toplumda uygulandığı ifade edilmektedir. Yine kumara ve alkollü içkilere karşı tavır alıp bunu almayı haram sayanların olduğu nakledilmektedir15s. İslam hukukunda adam öldürme ve yaralamalarda mağdur tarafa ceza ve kan bedeli olarak ödenen mal anlamına gelen diyet~ cahiliye toplumunda mevcuttu. Araplar arasında bazı hakemierin diyet olarak 100 deve ile hükmetıneye başladığı, hatta bu konudaki ilk hükmün Ebu Seyyare el-Advaru veya Abdülmuttalib tarafından konulduğu rivayetleri mevcuttur. ilivayetin ikinci kısmı, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah yerine on defa kura çekerek neticede 100 deve kurban etmesiyle ilgili meşhur kıssadan da kaynaklanmış olabilir159. İslam bazı düzenlemelerle bunu bünyesine katmıştır 160 . · · İslam vahyi, selim akıl sahipleri tarafından kabul gören ve insanların ihtiyaçlarını karşılama noktasında herhangi bir zarara yol açmayan ve teamül haline gelen örf ve adetleri de, insani öğelere değer vermesi sebebiyle benimsemiş ve bu yüzden onları bazen olduğu gibi, bazen de yeni bir düzenleme ile uyulması gereken hükümler haline getirmiştir 161 . Bunu yaparken de tevhidi içeriğinden yabano unı45. Şaban, Fıkıh ı46. 147. ı48. ı49. ıso. ısı. ıs2. ıs3. ı54. ı55. 156. ı57. ıss. 159. 160. 161. Usulü, s. 195-ı96. Buhari, "Menakıbu'l-Ensar", 27; Bkz. Ce va d Ali, Mufassal, vıtı:ı.5; ŞEHR.ISTANi Ebu'I-Feth Muhammed b. Abdi'I-Keri'm; el-Mi/el Ve'ıı-Nilıel, Beyrut, ı990, s. 702. Bakara, 2/ı78; Nisa, 4/92 Maide, 5/38 İbn Habib, Kitabu'I-Muhabber, s. 328. Buhari, "Hudud", 13. Maide, 5/33. . İbn Habib, ei-Muhabber, s. 327-328; Şehristıi.ni, ei-Milel, s. 702. Kallek Cengiz. "Mudarabe", Md. DİA, İst. 2005, XXX/359. Hz. Peygamber (s.a.v.) cahiliye devrinde SAib b. Müseyyeb ile bu tarıda bir ortaklık kurmuştu. (Bkz. İbn Mace, Tıcaret 63) Yıne Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur'an öncesi dönemde henüz kendisiyle evlenmeden önce Hz. Hatice ile mudarabe usulüne dayalı bir ortaklık kurduğu ifade edilmektedir. İbn İshak Muhammed b. Yesar; Sirehı İbrı lslınk, Thk. Muhammed Hamidullah, Konya, 1981, s. 58. Aybakan Bilal, "Selem" Md. DİA, İst. 2009, XXXVI/403. Buhari, "Selem", 1-8; İbn Mace, "Tıcaret" 62. Buhari, "Selem", 1-8; !bn Mace, "Tıcaret", 62. Cevad Ali, Mufassal. Vl/224-225. İBN HİŞAM Ebu Abdbmelik; es-Sirehı'ıı-Ntbroiyyt, Beyrut, 1990,1/177; Cevad Ali, Mufassal, Vl/225. Mukayeseli açıklamalar için bkz. Bardakoglu Ali, "Diyet" Md. DİA, lst. 1994, IV, 92. Deınird, Muhsin, Vnlıiy Gtrçeği, Marmara Üni. Dahiyat Fak. Vakh Yayınlan,lst. ı996 s. 110. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ı 41 surların ayıklandıgı bir ibadete dönüştürerek devamını emretmiş; zararlı olanları veya onları, zararını giderecek şekilde değiştirmiştir. Bünyesine katbğı bu unsurlara hayat verirken de "evrensel" bir anlam kazandınruşbr 162 • da yasaklanuş Kur'an öncesinin ayrıntıları ile bilinmesi hem metnin anlaşılınasını hem de edilecek toplumlarda din-toplum-örf ilişkisinin oturacağı sacayaklarının nereye ve nasıl oturacağının tespitinin yapılmasında son derece yararlıdır. Kur'an ilk muhatapların dikkatlerini herhangi bir konuya çekmek istediği zaman da yine onların tanıdıkları deve vb. argümanları kullanmışbr163 • Şayet Kur'an kuzey Kutbu'nda yer alan bir mekana indirilm.iş olsaydı muhtemelen devenin yerini beyaz ayı almış olacakb. Bu da esasen çok doğal bir yaklaşımdır. Çünkü insanlara yönelik aniabmların kesin sonuç vermesi onlara tamdık nesnelerin sunulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Yani deveyi Araplar çok iyi tanıdıkları için ibret almak üzere bakılması gereken bir unsur olarak zikredilmiştir 16-l. inşa ı Yukanda ifade edildiği üzere temel ayırıo özelliği bilgi olan modern toplumda ilahi metnin inşa fonksiyonu üstlerunesi ancak Kur' an öncesi toplumun bilinmesinin katkısı ile mümkündür. Bu durum vahyin nüzul zeminin aydıniablmasına imkan sağlar. Anlaşılınaya çalışılan nassın tarihi ortamını ve çözüm getirdiği sorunun çözümü için de bütün olarak bakılması gerekir165• Yoksa anakronik anlamlandırmalara kapı açılabilir. Ayetlerin tarihi bağlarnlarını ele alırken daha önce de ifade edildiği gibi ilk muhatap kitlenin kültürünü, tarihsel tecrübesini, ırkl niteliklerini, genel kabullerini, inanç, bilgi, örf-adet ve geleneklerini de dikkate almak gerekmektedir. Çünkü Kur'an vahiy esnasında sözü edilen rnuhatapların yaşadığı maddi ve manevi çevreyi esas almış; dil, muhteva ve üslup açısından onların genel niteliklerini görmezlikten gelmemiştir. Bundan dolayıdır ki, Kur'an'ı doğru anlamak ve yorumlamak için söz konusu çerçevenin bilinmesine ihtiyaç duyulmaktadır166• Müslümanların yaşadığı co~afyalarda veya yeni karşılaştıkları problemlere çözüm arayışında Kur'an'ın indiği toplumla olan ilişkisi üzerinden ahlaki ve inanç bağlamında paradigmalar üretilebilir167• Toplumun inşasında inanç ve ahlak zemininden hareket ettiği yapılan analoji ile daha net görülmektedir168• 162. Narin İsmail, Kur'nu ve Siiımel Açısmdmı Kurbnulıındeti, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, · Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, İst. 2009, s. 71. 163. Caşiye, 88/17. 164. Deınird, Tefsir Usülü, s. 283. 165. Fazlurrahman, İslam ve Çagdaşlı.k, s. 74-75. 166. Dernirci Muhsin, Ttfsir Usiılii, ifav yayınlan, lst. 2008, s. 337-338. 167. Kur'an-ı Kerim sadece indigi tarihi ve kültürel ortama atıfta bulunmaz. İlk insan ve çocuklan arasında geçen diyaloglara dikkat çeker. (Maide, 5/27-30) Bu da Kur'an'ın kendinden önceki kültür ve medeniyetlere olan vurguyu ve zamanla solmaya yüz tutan nurların tekrar canlandırmaya büyük önem verdigini gösterir. Bkz. Draz. Kur'an'a Giriş, s. 70; Hz. Peygamber (s.a.v.) "Benimle diğer peygamberlerin durumu şu kimsenin meseli ve benzeri gibidir ki, o kişi bir ev yapmış ve binayı tamamlayıp süslemiş de yalruz bir tuğlası eksik kalnuş ..." derken geçmişten kopuk değil tamamlayıo bir unsur olduğuna dikkat çeker. Buhari, "Meıınkıb", 18. 168. Hz. Peygamber (s.a.v.) İslam'ın temel değerlerine aylan oLmayan bazı hususlan kabul etmiştir. Mesela onun bir sahabiye hitaben söylediği, "Ey Saib! Cahiliye çağında yaphğın faziletli şeylere İslam devrinde de devam et; misafiri ağula; yetime ikram et ve komşuna iyi davran" Müsned, lll/425; Değerlendirmeler için bkz. FAYDA Mustafa, "Cnlıiliye", Md. DİA, İst. 1993, Vll/17-19. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN İslam sonrası kurban ile ilgili hükümlerin sağlıklı anlaşılması için Kur'an öncesi örf-adetlerin iyi irdelenmesi gerekmektedir. Fakat buna geçmeden önce insanlık tarihi boyunca kurbanın kısa bir serüvenine bakmakta fayda vardır. Kurban'ın İnanç Haritası Kur'an-ı Kerim paganist bir toplumu tevhidi topluma, haz toplumunu da hatoplumuna dönüştürdü. Seküler bir zihniyetin hakim olduğu bir toplumu da uhrevi/ eskatolijik temaların inşa edildiği bir toplum haline getirdP69• yır Varlık hiyerarşisi içinde meydana gelen kurban ile ilgili sapmalar tarihin bütün kesitlerinde görülmektedir170• Bu.da solmaya yüz tutan mesajın sürekli olarak gündemde aktüel bir biçimde kalmasun sağlamıştır. J(urbanın bütün inanç sistemlerinde var olduğu bilinmektedir. Allah: "Biz herümmetiçin kurban kesmeyi bir ibadet kıldık ki, bu vesileyle O'nun kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine Allah'ın ismini ansınlar. Bakın, ilahınız tek bir ilahtır; o halde yalnız O'na teslim olun!...171" diyerek cahiliye kurban kültünden farklı olarak tevhidi bir kurban ibadeti oluşturmak amaçlanmaıştır 172• Her dinde aynı ibadetin emredilmiş olması bu ibadeti emreden Tanrı'nın aynı Tanrı olduğunu gösterir. Bu da kurbanın aynı inanç esasına göre teşri kılındığuu ve aynı amacı tahakkuk ettirme odaklı olduğunu anlatır173• Kur'an-ı Kerim'in toplumsal yC}pıda gerçekleştirildiği zihniyet değişim ve dönüşüm kurban ibadetinde de kendini çok açık olarak göstermektedir. İlk insan ve ilk peygamberin yaşadığı zeminde ve zaman diliminde insanoğlunun Allah'a yakın olmak için takdim ettikleri ktirbandan bahsedilmektedir. Bununla ilgili haberler Tevrat174 ve İncil' dem de geçmektedir. "Tevhit'' esaslı buibadetin asli hüviyetinin "takva" odaklı olması gerektiğini Kur'an-ı Kerim ilk insanın oğulları arasında geçen diyalogda anlatır176 • Burada da ilk insanın hayat kareleri arasında kurbanın yer aldığı açıkça görülmektedir. Ayette geçen "kur- ban" kelimesi Allah' a yaklaşılmak istenen ve ibadet olarak kabul edilen herhangi bir kurban (nesike) veya sadaka manasındadırm. Sunulan kurban ne olursa olsun, Allah' a yakınlık talebi için sunulmuştur. Kurban ibadetinde de Allah için yapıl­ masının yanı sıra takvayı barındırması hususuna dikkat çekilmiştir. Beşeriyelin bidayetinde kavram olarak "kurbanın" kullanılması ve bu kavrarnın mahiyeti hakkında hiç şüphe olmayan bilginin178 verilmesi oldukça dikkat çekicidir. Watt W. Montgomeıy, lslnııı Nedir, Tre. Elif Rıza, Birleşik Yayuıalık, !st. 1993, s. 61-70. Bkz. Güç Ahmet, HKıırbmı" Md., DİA,, Ank. 2002, XXVI/ 433434. Hacc, 22/34. İslamoğlu Mustafa, Hayat Kitabı Kıır'aıı Gerekçe/i Meal-Tefsir, Düşün yayuıa.lık, İst. 2008, s. 648. Narin, a.g.e. s. 76. Tekvin, 4/3-5 Bkz. "Habil'in Tann'ya Kayin'den daha iyi bir kurban sunmasLiman sayesinde oldu. İmam sayesinde doğru biri olarak Tann'nın beğenisini kazandı" lbranilere Mektup, 11/4-5. 176. Maide, 5/27-31. 177. NESEFİ, Medıirikıı't·Ttıııil I/280;Takdirn edilen kurbarun özellik ve mahiyeti için bkz. EBU'$-SUUD, Muhammed b. Muhammed ei-İmadi; İrşadıı'I-Akli's-Selim ilô Meziiya'l-Kıır'ıiııi'I-K"im, Beyrut, t.y, 111/26. 178. ~ssal.ann vaki olup olmadığı hususu ile tartışmalar için bkz. ŞiMŞEK, M. Sait; Kıır'ıiıı Kıssn/arııın Giriş, Yoneliş Yayınlan, İst. 1993, s. 49-71. 169. 170. 171. 172. 173. 174. 175. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Kur' an-ı Kerim tevhidin mimarlarından birisi olarak Hz. İbrahim' e atıfta bulunur179. Kendisine yapılan atıflarda özellikle oğlu ile kendisi arasında geçen diyaloga dikkat çeker. Hz. İbrahim Allah'tan salih bir evlat ister. Allah da onun bu içten dileğini hilim sıfatına sahip bir oğul vererek yerine getirir. Bu hilim sıfatına sahip çocuk yürüyecek çağa gelince, rüyasında onu kurban ettiğini görür. Bunu çocuğuna anlattığında çocuğun bunu "sabırla" karşılayacağı cevabını alır. Hz. İbrahim oğlunu kurban etme teşebbüsüne yöneldiğinde ilahi kudret tarafından "Biz, oğlu­ mm yerine ona biiyük bir ziblı/kurbmı verdik" müjdesP80 ile karşılık bulur. Kur'an-ı Kerim Hz. İbrahim şahsında geçmişte bazı toplumlarda uygulanan insan kurban etme geleneğinin bütün semavi dinlerin ortak Peygamberi olan Hz. İbrahim'in örnekliği üzerinden kaldırmak181 bir de yapılan ibadetlerin tevhit yörüngeli yapılması gerektiğini hem Mekke toplumuna hem de bütün semavi dinlerin mün,tesiplerine İbrahim paradigrnası üzerinden ortaya koyar. İnsanların hayatlarında, kurban özelinde olmak üzere bütün inşa ve oluşların Allah yörüngeli olması gerektiğini Hz. İbrahim'in hayatında çok açık görülmektedir. Tevhid tarihi sürecinde meydana gelen sapmaların Arap toplumu tarafından bilinen peygamberlerin mesajları üzerinden düzeltildiği Hz. İbrahim örneğinde görülmektedir182• Kur' an' daki Bakara kıssasında Hz. Musa (as) zamanında İsrailoğulları arasın­ da vuku bulan faili meçhul bir cinayet konu edinilmektedir183• Cinayetin aydınla­ tılması için Musa (as)' e danışılır. Kendilerine bir sığır kurban etmeleri ernredilir. Fakat İsrailoğullan Allah'ın kurban edilmesini emrettiği o sığın kesmernek için çok direnir ve hayvanın nitelikleri hakkında anlamsız ve gereksiz sorularla işi yokuşa sürmeye çalışırlar. Fakat sonuçta istemeye istemeye bir kurban bulup keserler184. Allah'a yaklaşınada kurban takdim etmenin ehernmiyetini anlatan haclisede mülklin sahibinin Allah olduğu ortaya konulmaktadır 185• İsrailoğulları "bakara" kesme emrine hayret etmelerinin sebebi, sığırı mukaddes kabul etmeleriydi186. Kendi cinsinin bütün üstün özelliklerini taşıyan bu yaratık beden yapısı ile kutsal Apis öküzünü andınyor, altın sarısı rengiyle de Yahudinin altına karşı duyduğu sevgiyi temsil ediyordu. Bu iki sebepten dolayı mutlaka kesilmesi, kurban edilmesi gerekiyordu. Ancak bu özellikte bir kurban sayesinde altına karşı düşkünlükleri biraz engellenmiş olacaktı187 . 179. 180. 181. 182. Al-i İmran, 3/67; En' am, 6/79; Meryem, 19/42-48; Saffat, 37/85·87. Saffat, 37/100-111 Özden Kanter Ekind, "Hz. İbra/ıim ve Kıırbnıı", http://www.kelam.org/kader "De ki: Şüphesiz benim namazım kurbanım, hayabm ve ölümü:m hepsi alemlecin Rabbi Allah içindir." En' am, 6/162; Ayette "Nüsuk" kelimesi kurban anlanundadır. Bkz. Buhan, Edahi ı, 8; Müslim, Edahi 4; İzahlar için bkz. Gezgin Ali TALİP, •Kıırnıı'da "Nnlır" Kelimesi ve Tiir!.iye'de Kıırbaıı İbndetiııiıı A/gı/nııışı• Süleyman Demirel Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl:2005, Sayı: 5, s. 19-20. 183. Bakara, 2/72. 184. Bakara, 2/68-71; Tesniye, 21/3-9. 185. Razi, Tefsiru'I-Kebir, 111/122; Rivayet Farklılıklan için bkz. Kur'iiıı Yolu, Türkçe Men/ ve Ttfsir. Haz. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan, Ank. 2003, 1/74-75. 186. Mevdudi, Ebıı'I-Ain; Teflıimıı'I-Kıır'iiıı, (Tre. Heyet) Insan Yayınları, !st. 1991, 1/85. 187. Işık Emin, "Bnknrn Sliresi", md. DİA, İst. 1991, s. 527. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Mitolojik metinlere bakıldığında kendisine kutsallık atfedilen birçok hayvan figürü görmek mümkündür. Sümerler arasında güçlü yapısından dolayı boğa fır­ tına tanrısının kutsal hayvanı ve aynı zamanda kozmik düzenin sembolü kabul edilmiştir. Hititlerde gök, Urartularda savaş tanrısının kutsal hayvanı boğadır. Mısırda ise bu kilit özellikle deltabölgesinde yaygındır ve Apis adı verilen boğa­ tanrı, tanrı ptah ile Osiris'in bedenleşmiş şekli kabul edilrniştir 188. Hayvanlara veya başka nesnelere tapırulan bir sistemde, kişilerin veya topinanç dünyalarından şirk dininin mukaddeslerini kovmanın en etkili yöntemi, o mukaddesin, zarar vermeye kadir olmadığını fiili olarak göstermektir. Tevhfd inancında ibadetin sadece Allah'a hasredilmesi için tanrılaştırılan sığı­ rın kesimini lüzumlu kılmaktay dı. İsrailoğulları, Mısır' da kaldıkları süre içinde putperestlerin mukaddeslerinden etkilendiklerinden, burada kesim emrinin tabii neticesi de, şirkin ortadan kalkması ve inanç bazında eski Mısır kültürüne olan bağlılıklarının sona ermesidir189. lumların Bakara kıssasında sığırın kesilmesi, Hz. İbrahim'in putları kırmasını anPutun kırılması, nasıl ki o inanç sahiplerinde fikr! zedelenmeye sebep oluyorsa, tapırulan varlığın kesime konu olması da o varlıkla kaim kı­ lınan inancın, düşünce planında yara almasına sebebiyet verir. Sığırın kesiminin istenmesi, eski Mısırlıların izlerini taşıyan hayvarıla ilintili inançları yıkma ve genel anlamda ise hayvana tapmarun önüne geçme hedefiyle irtibatlıdır190. İnsanların tarih boyunca kendi elleri ile icat ettikleri kutsalları yine kendi elleri ile ortadan kaldırmanın zorluğunu, fakat inümkün olabileceğini bakara kıssası anlatır. Mekke toplumuna da Mısır toplumu üzerinden kilit haline getirilerek özel statüye tabi tutulup, dokunulmaz ilan edilen tatemin kesilmesi ile "tanrı merkezli" bir kurban anlayışı inşa ediliyordu. Çünkü totem haline getirilen her hangi bir nesne tapınmanın öznesi olmaya aday olabiliyordu. Bir adım llerisi de, tatemin heykelinin "menfaat guruplan" tarafından özel bir statü ile topluma nüfuzun sağlanrnasıydı. Kur'an-ı Kerim "Ateşin yakıp bitirdiği bir kurban191" başka bir deyişle, yadırmaktadır. ruk kurbanları kutsal ayinlerin temel unsuru kılan192 kurban çeşidine de dikkat çekrnektedir. Medine'li Yahudiler Hz. Peygamber(sav) den peygamberliğini ispatlaması için "ateşin yaktığı bir kurban mucizesi" talep etmişlerdir193 . Fakat söylediklerinde samimi olmadıkları, çünkü önce Zekeriyya ve Yahya gibi birçok peygamber diğer mucizelerin yanında onların istediği bu mucizeyi getirmişti; ancak bunların ataları o peygamberlere inanınayıp onları öldürmüştü0 . Halbuki ı88. Demirci Kürşat, "Hnyvnıı" md., DİA, İst. 1998, s. 82. 189. Ateş, Süleyman; Kıır'tiıı'ı Kerim'iıı Yiice Metili ve Çngdnş Tefsiri, Ank. 1988, 1/529. 190. Narin, a.g.e., s. 86. 191. Onlar dediler ki: "Allah, ateşin yakıp kor haline getireceği bir kwban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti. "Onlara cevaben de ki: "Benden önce birçok peygamber açık delillerin (miicizelerin) yanında, sizin öne sürdüğünüz kwbaru da getirdiler. Peki, sözünüzde samiıru iseniz, onlan niçin öldürdünüz?" Al-i İmran, 3/183. 192. Esed, a.g.e. s. 128; Tevratta geçen yakılmış kwbanlar için bkz. Hakimler, 6/20-21; Levililer, 9/24; ll Tarihler, 7 /1-2; 1Tarihler, 18 ve 19. 193. Nisaburi, Ebu'I-Hasan Ali b. Ahmed ei-Vahidi; Esbnbıı'ıı-Niizııl, Beyrut,1986, s. 113. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU bir peygambere inanmaları için o peygamberin, mutlaka o mucizeyi göstermesi şart degi.ldP94. Burada da görüldüğü üzere tarih boyunca biçimsel olarak farklılık gösterse de kurban/lar/ın temel amac, kurban takdim edilen makama kurbiyet/yakınlık beklentisi içine girmektir195. Kur'an Öncesi Toplumda Kurban ibadeti Kur' an-ı Kerim' in ilk insanın hayat tarzına, toplumun temel değerlerine, örf ve adetlerine dikkat çekmesi, insanların dini-ahlaki problemleri, tarih boyunca şekil değiştirse de özü itibariyle aynı kalıruştır. Kur' an-ı Kerim tarih boyunca inanç ve ahlak toplumu inşa etmede geçmiş ile gelecek arasında kopmaz bir bağ kurmuş ve bağm kopmamasını talep etmiştir 196. Bu bağlamda sonrakini anlamanın temel parametresi öncesi ile kurulan ilişki ve köprüdür. Geleceğin inşası mazi ile olan bağı ile mümkündür. İlahi metnin tarihe bakışını ve müdahalesinin tespiti iyi yapıldığında aktüeli yakalama daha da sağlıklı olabilir. Kurbanın tarihi süreci iyi bilinip analiz edildiğinde hakkında daha sağlıklı hüküm verilebilir. Kurban ile alakalı "hurafelerin" toplumda yerleşik olarak varlığım devam ettiren hurafelerle197 ilişkilendirilmediğinde problemin çözümü net olarnayabilir. Kur' an öncesi Arap toplumunun tanrı inanana kısaca yukarıda değinil di. Çünkü kurban ile ilgili adetlerinin sağlıklı anlaşılmasının toplumun tanrı anlayışının bilinmesi ile mümkündür. Arapların kurban hususunda takip ettikleri çizgide yanlış duruşlarının Allah'a ve eşyayakarşı tutumlannın eğriliginin de etkisi yadsınamaz. Putlan hayabn merkezinde alan bir toplumun kurbanlan da putlar adı­ na kesmeleri garipsenemez. Hayabn merkezine Allah yer aldığmda da kurbanlar Allah adına kesilir oldu. Çelişkileri barındıran böyle bir tutumu/inana Kur'an-ı Kerim şöyle eieştirir:"Onlann çoğu başka varlıklara da tannsalııitelikler yakış­ tınnaksızıu Allalı'a iıımımazlarl98 " Bu hayatı ve konuşulanlar arasındaki şenaeti/ eğretiliği göstermektedir199• Kur'an-ı Kerim Hz. İbrahim'den gelen tevhit inananı yeniden Kur' an-ı Kerim'in çizdigi. çerçeveye ve asıl formuna oturttu. Bazı ritüeller. de Allah adını arup200 sonra da kurbanların putlar adına kesilmesi, itikadi çözülme ve çöküşün boyutunu göstermektedir. Kur' an öncesi toplumun kurban adetlerinin anlaşılması putlarla olan ilişki ile paralel seyreder. Çünkü kurbanlar putlar adına adaruyordu. En büyük ibadetleri de toplumda görünürlüğü olan kurban kesmekti. 194. 195. 196. 197. 198. 199. 200. Şimşek Sait, "Kıır'nıı'dn Kıırbnıı ve Çeşitleri", Uluslararası Kurban Sempozyumu Tebliğleri, 8-9 Aralık 2007, İstanbul, Yayınlayan: Bayrampaşa Belediye Başkanlıgı, İst. 2008, s. 45. Gözübenli Beşir NKıırbnııH, md., İslam'da Inanç İbadet Ve Günlük Yaşaytş Ansiklopedisi, M. 0.1. F. Vakfı Yayı.nlan, ist.l997, IIJ/94. Yusuf, 12/111; Nisa, 4/163; A'rai. 7 /101; Taha, 20/99. Salih Suphi, İs/n m Mezlıepleri ve Miiesseseleri, Tre. İbrahim Sarmış, Düşünce Yayınlan, !st. 1981, s. 46; Islam öncesi toplumun analizi için bkz. Doğuştan Günümüze Büyük Islam Tarihi, 1/111-112. Yusuf, 12/106. İbn Aşur, et-Tenvir, Xlll/64. Dualannda "Allahım" diye yalvarularclı. Telbiye cümlesinde de" Ancak bir ortagın vardır. O da senindir. Sen ona ve onun sahip olduklanna hükmedersint İbn Hişam, Sire, 1/66, 96, BiRiNCi OTURUM 1 YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Hayatlarının her karesinde putlara kurban, rengini vurmuş gibi idi 201 • Kur'an öncesi Mekke toplumunun temel özelliği paganist bir toplum olukusur etmedikleri Ka'be'yi sahte ilahlar panteonu haline getirmişlerdi. Hemen hemen herkesin kendisine ait taphğı putu vardı. Kendisine ait putu olmayanlar Ka'be' de bulunan putlara tapıyorlardı. Mekke' den uzaklaşan bir kimse, kutlu eve saygısından ve Mekke'ye olan derin bağlılığından ötürü, yanına kutlu bölgeden bir taş almaksızın uzaklaşmazdı. Nerede konaklarsa onu bir yere koyarlar ve hpkı Ka'beyi tavaf ettikleri gibi kendilerine uğur getirsin diye saygı ve sevgilerini ifade amacıyla onu tavaf ederlerdi202• Amr b. Luhayy'ın ilk defa başlathğı bu adet toplumd~ kök saldı. Şu anekdot, insan put ilişkisini çarpıcı olarak anlatır: "Ebu Uhayha ölüm döşeğinde iken Ebu Lehep onu ziyarete gider ve ağlar bulur ve şöyle der:"Niçin ağlıyorsun ey Ebu Uhayha? Öleceğiniçin mi ağlıyorsun? Fakat ondan kurtuluş yoktur." "Hayır" dedi. "Benim asıl korkum, arhk benden sonra Uzza'ya tapılmayacakhr. "Ebu Lehep dedi: "Vallahi sen yaşadığınca, ona seninle tapılmadı, senden sonra da senin ölümün sebebiyle, ona tapılınaktan vazgeçilmez." Ebu Uhayha, Ebu Leheb'in ona tapınaktaki kuvvetli heyecanından çok merrınun oldu ve dedi ki: "Şimdi anladım ki, benden sonra birisi bulunacak203." Bu anekdot puta tapıcılığın karakter haline geldiğini göstermektedir. şudur. Saygıda Putlara tapınma basit bir hale getirilmişti. Bir puta veya tapınağa gücü yetmeyen, Kabe'nin veya diğer tapınaklardan birinin önünde hoşuna giden bir taşı diker, sonra tapınağı tavaf eder gibi onu tavaf ederdi. Bu taşiara el-Ensab denirdi. Bunlar heykel şeklinde olursa, yani belli birer şekilleri olursa, bunlara el-Esnam veya el-Evsan derler, onları tavaf etmeye de ed-Davaro-ı derlerdi. Birisi bir yolculuk sırasında konakladığında, dört tane taş alır, içlerinden en güzelini seçerek onu ilah edinir, diğer üçünü de tenceresine pişirme taşı yapardı, ayrılırken onu orada bırakırdı. Başka konaklayışlarında da aynı şeyi yapardı. Hayızlı kadınlar putları­ na yaklaşamaz ve onlara dokunarnazlardı, arıcak belli bir uzaklıkta bulunurlardı. Kinane'nin iki oğlu oları Malik ve Milkarı boylarının Cidde kıyısında Sa'd isimli putları vardı. Bu uzun bir kaya idi. Onlardan birisi birgün develeriyle, develeri ona tavaf ettirmek ve böylelikle onun tarafından takdis olunmak için geldi. Tam puta yaklaşhğı sırada develer putun üzerine dökülen kurbarı kanından dolayı ürktüler. Bunun anlamsız olduğunu kendileri de itiraf ettiler205 • Arapların toz renkli dikili taşları da vardı, bunları da tavaf ederler, yanlarında kurbanlar keserlerdi. Kurbarı keserek kanını sürdükleri putlara kutsiyet atfediyorlardı. Bir Arab'ın ifadesinde bunu görmek mümkündür. " ... Yüzümü çevirdim. Bir kırmı­ zı at ki, kurbarı kaniarına bulanmış kutlu taşa benziyordu.206" 201. İbnü'l-Kelbi, Hişam b. Muhammed b. es·Saib el-Kelbi, Pııtlnr Kittıbı, Tre. Beyza (Düşüngen) Bilgin, Pına.r Yayınlan, İst. 2003, s. 54, 58, 59, 63. 202. El-Kelbi, a.g.e., s. 40 203. El-Kelbi, a.g.e., s. 51. 204. Etrafında dönme, daire veya devirden gelir. 205. El·Kelbi, a.g.e., s. 60. 206. El·Kelbi, a.g.e., s. 64. SEMPO;zYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Kabe' de bulunan İsaf ve N aile isimli putlar vardı. Bu putlara tapılıyordu. kurban keserlerdi. Taşlarırun ve putlarırun yanında kestikleri koyunları el-Atair olarak adlandırırlardı. Kurban kestikleri yere de el-İtr (sunak) derlerdi2°7• Arapların tanrısal varlıkları temsil eden putlar önünde ve kült merkezlerinde kurban kesrnek oldukça önemliydi. Putlara kurbiyetlerini 1yakınlıklarını, kurbanın kanını tanrısal varlığın üzerine sürerek ifade etmiş Bunların yanında olurlardı208. Bazen putları sorgulayıa tavırlar takınıyorlardı209• Bazen de umduğunu bulamayanlar "Allah senin ilahlığını kaldırsın!" şeklinde çelişkili ifadeler kullaruyorlardı210. Veya çektigi oklan putların surabna fırlatarak "babarun orgaruru ısırasın" şeklinde hakaret ediyorlardı2ıı. ibadet ettikleri bu taşların üzerinde kurbanlar kesilirdi. Putlara kan bulaştır­ marun ona kutsallık kazandıtaeağı anlayışı vardı. Putların Ka'beye gelen taraflarına kanlan serpilir ve etleri yarılıp bu taşların üstüne konurdu. Kabe'ye saygının ancak bu şekilde temin edileceği inancı vardı. Müslümanlar da kurban kesrnek suretiyle Kabe'ye saygı göstermeye kendilerinin daha layık olduğunu düşünerek cahiliye dönemindeki bu adeti devarn ettirmek istemiş ve Hz. Peygamber (sav)' e gelip "Ey Allah'ın Resulü! Cahiliye müşrikleri Kabe'yi kurban keserek tazim ediyorlar, oysa ki Kabe'yi tazim etmek en fazla bizim hakkımız212" demeleri üzerine "Onların ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşır. Lakin O'na ulaşan tek şey, kalpleı-inizde beslediğiniz takvadır Allalı saygısıdır. O bıı hayvanları size ilmiide kıldı ki, sizi doğru yola eriştirdiği için O'nun yiiceliğiııi ilan edesiniz. Öyleyse güzel davrananları miijdeleP13" ayeti nazil olmuşturlH. Kur' an-ı Kerim kurban etlerinin taşların üstüne konulup bazen zayi edilerek215 yenilp:lemesini, özellikle toplumda bulunan fakir kimselere yedirilmemesini şöy­ le eleŞtirir: "Biz km·baıılık biiyükbaş hayvanları da sizin lıaklcınızda Allalı'ın dininin şeiiiriııden kıldık. Onlaı·da sizin için lıayır vardır. Onlar boğazlamnak iizere saf halinde dururken onlaı't kestiğiniz zaman Allalı'm adım aııuı! Yam iistii yere yıkılmca da onlardan hem siz yiyin, lıem kanaat gösterip istemeyene, lıem de isteyen fakire yedirin. İşte şiikredesiniz diye böylece onları sizin emriııize verdik. 216". Cahiliye adetinin kötü uygulamasıru yürürlükten kaldırır. Eşyanın insarun emrine verilmesi gerekirken insanın eşyaya arnade olması fıtrata aykırıdır. Kurbanın varlık hiyerarşisindeki yeri "insani hizmete mahsus" olarak görülmesi gerektiğini Kur'an anlatır217. 207. El-Kelbi, ag.e., s. 54, 58-59, 63. 208. Gündüz, a.g.m. s. 545. 209. El-Kelbi, a.g.e., s. 57-58. 210. El-Kelbi, a.g.e., s. 60. 211. El-Kelbi, a.g.e., s. 67. 212. Cevad Ali, el-Mufassal, Vl/196; Elmalı, Hak Dini, 111/1565. 213. Hac, 22./37. 214. İbn Kesir, Ebu'l-Fid~ İsmail; Tefsirıı'/-Kur'tilli'I-Azim, Ist 1985, V/428. 215. Cevad Ali, el-Mufassal, Vl/194. 216. Hac, 22/36. 217. lslamoğlu, Hayat Kitabı Kur' an, s. 648; Kurbanın fert ve toplum hayabna katkılan, kurban kesen ve kesmeyen toplu ml ann analizleri, kurban kesmeyen toplumlann şiddete yönelimleri, kurban kesen BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Cahiliye toplumunda Allah'a ortak koştukları varlıklardan biri de cinlerdi. Bunun önce saygı ile başladı fakat insan nesne ilişkisi yanlış düzenienince saygı ibadete dönüştü. Cinlere tapma ve saygı toplumun inanç şekillerinden biri idi218• Meteor taşlarının yıldızlarla ilişkisi vardrr diye saygı göstermişlerdir219 • Kur'an-ı Kerim bu hususa şöyle değinir:"Ciııleri Alla/ı'a ortak koştıılat. Oysaki onlatı da Allalı yatatmıştı ... 220" Cinler adına da kurban keserlerdi. Onların bu adeti Hz. Peygamber (sav) tarafından yasaklandı. Cinler adına kesilen hayvanın etinin yenilmesini yaşaklarnıştı221 • Allah'tan başkasına kullukta bulunulmayacağı inanç ilkesinden hareketle cinlere kurban kesimi ve etlerinin yenmesi yasaklanmıştır222. İlahi kudretle ilişkili olup mana yüklü olması gereken ibadetin içi boşaltılmıştır. Bu da onun yenilmesine engel teşkil etmektedir. İbadetler dinen belirlenen forma sadık kalındığı sürece değerlidir. Aksi takdirde içi boş birer kalıp haline geJ.ir223. Kur' an-ı Kerim; Allah' ı, insana şah damarından daha yakın olan ve nefsinin insana ne fısıldadığıru bilenm, hayatın her anına müdahil bir varlık olarak anlatır225. Allah, kamattaki denge ve düzenin varlığına bağlı olduğu226, olmadığında da denge ve düzenin kaybolacağı, Allah'tan bağımsız bir alanın hakikatın parçalanması/ şirk olduğu buna da kesinlikle müsaade etmeyen/ affetmeyen227 bir kudrete sahip olduğu dikkate verilir. Böyle bir Allah'ın kurban gibi inancın ve imanın sembolü olarak gösterdiği bir ritüele müdahil olmaması söz konusu değildir. Allah ile insana arasındaki özel ilişkiyi düzenleyen ve insanlara kılavuzluk görevini yapmak üzere gönderilen Kur' an-ı Kerim228, insanların hayatını ilgilendiren hususlara karşı taraf olup, tavu takınmaması söz konusu değildir. İşte kurban ibadeti Arapların hayatlarının her karesinde görünür bir hal almıştı. Cenab-ı Hak da asıl hedefi zatı değil229 insan ve onun davranışları olması hasebiyle kurban ibadetinde nasıl davranılacağıru hatırlatır. Bunun ilk evresi hayvan boğazlanuken put isimlerinin anıl­ masına karşı çıkmadır. Putlara ve Allah dışında herhangi bir varlık adına kurban kesrnek ve kesilen eti yemek " .._.Allah'tan başkası adına kesilen ...230" ayeti gereğince haram kılınmıştır. Araplar yemek maksadıyla kestikleri hayvanlara tanrılar panteonunda en yüce varlık olarak yer vererekAllah'ın adını anmazlardı. Kesilen bir hayvan için Allah'ın adının anılmasının o hayvanı Allah için bir adak haline toplumlann ise şiddetten uzak dunnalan için bkz. Sezen Yümni, lıııtropolojideıı Psiktııınlize Kurbnıı Ve Diıı, iı. Yayıncılık, İst. 2004, s. 2U-232. 218. El-Kelbi, a.g.e., s. 24; Alüsi, Mahmüd Şükrü Biilıig11'l·Erebfi Mn'rifeti lılıllli/i'l-'lırnb, (Thk. Muhammed Behçet el-Eseri), Daru'l-kutubi'l-ilmiyye, Beyrut, ts., ll/232. 219. Dogtıştan Günümüze İslam Tarihi, 1/175. 220. En'am, 6/ 100; Saffat, 37/158. 221. Beyhaki, Ahmed b. Hüseyn b. Ali es-Sıiııemi'I-Kiibrli, Daru'l-marHe, Beyrut 1992, lX/314; Bkz. Ateş, Cahiliye Örf ve Adetleri, s. 215. 222. Narin, a.g.e., s. 48. 223. Kur'an Yolu, 4/24. 224. Kaf, 50/16 225. " ...Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez ..." En'am, 6/59. 226. Enbiya, 21/22. 227. Nisa, 4/48, 116. 228. Bakara, 2/185. 229. " ... Kim inkar ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstagnidir." Al-i imran, 3/97. 230. Al-i İınran, 5/3. SEMPQZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU getireceğini ve dolayısıyla ondan yemenin mümkün olmayacağını düşünürlerdi. Bu nedenle kestikleri hayvanlara genelde diğer tanrısal varlıkların adlarını anarlar ya da hiçbir varlığın adını anmadan keserlerdi231 • Rububiyet alanında varlığına inarulıp 232, ultıhiyet alanını profanlaştırani boşaltan bir zihniyete, ilahi irade müdahale etmektedir. "Allah'uı ayetlerine inanıyorsamz, üzerine O'mm adı aııılarak kesilenlerden yeyin. Üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne?...233" Kendi eli/kudreti ile yarattığı23-1, büyümesi, yetişmesi için hiçbir şey esirgemeyen bir varlığın devre dışı bırakılınasına müsaade edilmiyor. Zeyd b. Amr Cahiliye döneminde putperestlere şunu derniştir."Koyunu Allah yaratrruş, ona gökten su indirip yerden ot bitirmiştir. Sonra siz bunu Allah'ın adının dışındaki şeyler üzerine kesersiniz235" diyerek Allah'ın hem yaratıp hem de müdahil olmamasına karşı itiraz ediyor. Aynı sürenin 121. Ayetinde şöyle ifade edilmektedir "Üzerine Allalı'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu biiyük günahtır... 236" Hz. Peygamber (s.a.v.) de:"Allah'tan başkası adına hayvan kesene Allah lanet etsin237" diyerek hayvanları yaratan Allah olduğuna göre tasarruf yetkisinirı Allah adı ile yapılması gerektiğine dikkat çeker. Kendisi peygamberlik öncesi hayatında putlara tapmadığı gibi, putlar adına kesilen kurbanlardan da yememişt:if238. Kur'an-ı Kerim'in bu husustaki ısrarının sebebi Arapların şu davranışlan ve adetleridir. Araplar İslam öncesi dönemde hayvan boğazladıklarında Lat ve Uzza putlarının isimlerini an~Iardı. En büyük put olan Hübel'in önünde, kurban kesmeye mahsus bir çukur açılmıştı. Hübel adına kesilecek kurbanların kanı bu çukura akıtılırdı239 • İbadetlerinirı en görünür olanı putlara tapmak ve onların adına kurbem kesrnekten ibarettF40• Putlara hem kurban kesme hem de onları hayvanlara tavaf ettirme adetleri vardı. Putları bekleyen muhafız ve hacipleri varclı. Bunlar putları bekler gelen hediyeleri alır, adanan kurbanlan keserlerdi. Mukaddes telakki edildikleri için çevresinde savaş ve kavga yapılmazclı241 • Bundan anlaşılıyor ki 231. Gündüz Şinasi, "islam Oucesi Arap DiuiH, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlıgı Yayınlan, Ank. 2007, s. 545. 232. Yeri ve güneşi yaratan, gökten su indiren Allah' tır, (Ankebut, 29/61, 63) Sıkınb ile karşılaşbklannda "Allah" demekten çekinmeyen, (Lokman, 31/32; Ankebut, 29/65) kendilerinin Allah tarafından yarabldıgıru ikrar ve itiraf eden bir toplum (Zuhruf, 43/87) aynı duyarlılığı ibadet hususunda göstermemesi hayret edilecek bir durumdur. 233. En' am, 6/118, 119. 234. "Şunu da görmediler mi: Ellerimizle yapbğuruz eserlerden kendileri için uysal, evcil hayvanlar yarathk da onlara mllik bulunuyorlar." Yasin, 36/71. 235. Buhari, "Menakıbu'I-Ensar", 24; "Zebaih ve Sayd", 16. 236. En' am, 6/121. 237. Müslim, "Edahi" 43, 45; Nesai, "Dahaya", 34; Müsned, 1/108, 118, 152, 217,309,317. 238. Buhari, "Menakıbu'l-Ensar", 24; "Zebaih ve Sayd", 16; Genel degerlendirme için bkz. ATEŞ Ali Osman, "Pııllarn Kıırbtııı Kesme ı:ıt Allalı'taıı Başkası Adıııa Kesileıılerdeıı Yeme Koıııısııııda Hz. Peygnınber'iıı Tııtıımıı", Dokuz Eylül Üniversitesi, ttahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: IV, İzmir- 1987, s. 363-401. 239. Günaltay, Islam Öncesi Araplar ve Dinleri, s. 70. 240. Olgun, Tahir (Tahirü'l-Mevlevi), Miislliııınıılıktn İbodel Tnrilıi, Hazulayan: Cemal KURNAZ, Akc;ag Yayınevi, Ank. 1998, s. 47 241. Günaltay, a.g.e., s. 72. so BiRiNCi OTURUM 1 YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN putperestlikten ve putlara kesilen kurbanlardan rant elde eden bir sınıf meydana gelmiş. Bu da bu adetin toplumda yaygınlaşmasıru saglamış ve putlara karşı nasıl davrarulacagıru düzenleyen kimseler ortaya çıkmıştı242 • Kur'an-ı Kerim Allah hakkındaki anlayışlarını Hz. İbrahim'in tevhit çizgisine getirdigi gibi, kurbanla ilgili uygulamaları da Hz. İbrahim'irı gösterdigi yol üzere yönelttiğini şu ifadelerder: anlıyoruz. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kurbanın ne olduğu sorulduğunda "Ataruz Ihrahim'in sünnetidi.:r243 " buyurmuştur. Böylece Cahiliye Arapları'nın kurban adeti tevhid inanana aykın öğelerden temizlenerek Hz. İbrahim'irı sünnetine uygun biçimde ihya edilmiş ve sosyal işlevler de yüklenerek zenginleştirilmiş tir. Toplumda oldukça görünür durumda olan Kurban ritüeli dinirı şeairi/ sernbolu halirıe getirmişf:ir244 • Şeair dini yapıyı farklı ve özel yapan yapı taşlarıdır. Kur' an, Ka be, peygamber, namaz şeair kapsamındaki degerlerdendir. Şeaire karşı saygı Allah' a saygı olarak ifade edilmektedir245 Müslüman bir toplumun olmazsa olmazlarıdır246 • Kurbanın "şeair'' olarak nitelendirilmesi bile tek başına Allah katındaki anlamını göstermesi içirı yeterliciir247• Çünkü kurban, kutsal ile kutsal olmayan arasında manevi ve fedakarlığı simgeleyen bağı kurmada önemli bir ritüel 242. Cevad Ali, ei-Mufassal, Vl/212, 221. 243. İbn Mace, "Edahi" 3; Müsned, IV /368. 244. Şeair, şiann çoğuludur. Bir yol, bir akide, bir düşünce biçimi bir eylem veya bir sistemi sembolize eden bir nesne veya onun temsilcisine, bir amblem görevi gördüğünden dolayı şi ar denilir. Resmi bayraklar polis veya asker üniformalan, paralar, pullar vs. yönetimi altındakilerden ve belli ölçülerde başkalanndan kendilerine gerekli saygı isteyen hükümetlerin şeai.ridir. Sözgelimi, Tapınak, EkmekŞarap Yeme~ platformu, haç vs. Hıristiyanlığın şeairidir. Bunlar izleyicilerinden sembolleri için saygı isterler. Eger bir kimse, bir sistemin sembollerinden birine saygısızlık gösterirse, bu o sisteme karşı bir düşmanlık göstergesidirveeger saygısızlık gösteren kişi ayru sisteme al tse bu durumda bu hareket bir isyan, bir yüz çevirme (irtidat) demektir. Allah'ın şeairi putatapıalık, kUfr ve taıuıtarumazlık şekillerine aylan olarak Allah'a ibadetin saf şeklini temsil eden işaret ve sembollerdir. Psikolojik temelleri yalnızca Allah'a ibadete dayandıg-ı ve şu veya bu şekilde şirk ya da küfürle kirletilmediğj sürece nerede ve hangi sistemde karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, Müslümacılann Allah'ın şi:arlanna saygı göstermeleri gerekir. Bu bakundan eger bir Müslüman bir gayri müslirnin inanç veya hareketlerinde Allah'a ibadetten öğeler taşıyan bir şey bul ursa, bu ögeye ve Allah'a ibadetle baglanblı sembollere gereken saygıyı gösterecektir. Bu noktada Müslüman olmayarılarla hiçbi.r tartışmaya girilmez; tartışma, ancak Allah' a ibadet. başkalanna ibadetle kirletildiğj zaman ortaya çıkar. Bu bagtarnda şu nokta iyi acılaşılmalıdır ki, Allah'ın şiarlarına gereken saygıyı gösterme emri, Müslümacılann Mekke'yi ellerinde bulunduran müşrik Araptarla savaşta olduğu bir zamanda gelmJştir. Müşrik Araplardan bazılan K§be'ye giderken Müslümacılann kendilerini kolayca vurabilecekleri yoUardan geçmek durumunda olduklarından bu emir gerekliydi. Bu yüzden Müslümarılara, putperest de olsalar, kendileriyle savaş halinde de olsalar, Allah'ın Evi'ne giden müşriklere eziyet etmeme emri verilmektedir. Yıne, Müslümarılar Hac aylarında orılara saldı.mıamalı, kurban olarak Allah'ın Evi'ne götürdükleri hayvarılan ellerinden almamalıdırlar. Bu, bozuk dirılerinde sag.ıam kalrruş olan Allah' a ibadet ögesine saygı gösterilip, ayak altına alınmamasıru temin içindir. Bkz. Mevdudi, Tefhim, 1/398-399. 245. Dıhlevi, el-Huccetullahu'I·Baliğa, 1/206-209. 246. Günümüzdeki kurban tartışmalan için bkz. Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı-I, NKıırbaıı; ibadet Olup Olmndıgr, İfo Şekli, Bedeliııiıı TIISllddıık Edilmesi• 15-18 Mayıs 2002, DİB Yayıni an, Ank. 2004, s. 637-659. 247. Şeair olarak nitelendirilen biribadetin farz rru? Sünnet mi? Tartışmalanrun yapılmasından daha çok şeair üzerinden yapılması daha arılamlı olur. Kurban evrensel bir ibadet olma özelliğine sahiptir. İlkel kabile dinlerinden en son ve en mütekarnil dine kadar, hemen hemen bütün dinlerde şu veya bu şekilde icra edilegelen yaygın bir ibadet şeklidir. Tartışmalar için bkz. Ulııslıırarnsı Kıırbaıı Sempozyumu Tebliğleri, 8-9 Aralık 2007, İstanbul, Yayırılayan: Bayrampaşa Belediye Başkanlıg-ı, İst. 2008, s. 25-42; GÜÇ Ahmet, Hislam Öııcesi Diıılerde Kıırbnıı·, Din Ve Hayat, Sayı: ll, Yıl: 2010, s. 5-7. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLU M U ı 51 olma özelliğine sahiptir2-ıs. Arap topl umunda kanda yoğunlaşhnlmaya çalış ılan mana, Kur'an tarafından "takvaya" ve ''kurbiyete" yüklenilmiştir. Yine kurban keserken seküler hale getirilen alan, metafizik alana dönüştürülmüştür. Değişik isimlerle ve alanlarda icra edilen kurban çeşitlerine geçebiliriz. Bu kurban çeşitle­ rinin bazıları "kesilerek" putlara adamrken bazılan da kutsal bir kategoriye tabi tutularak putlara adanan hayvanlardır. Kurban Çeşitleri Cahiliye Arapları, belli zamanlarda veya önemli kabul ettikleri olaylar vesilesiyle gerek Kabe' de gerekse Mekke'nin diğer bölgelerinde ve Mekke dışındaki putlarının yanında mabede olan saygılarıru, putlara olan bağlılı.klarıru göstermek, onlara yakıniaşmak gayesiyle deve, sığır, koyun, ceylan gibi hayvanlan keserek kanıru onların üzerine döker, kurbanı parçalayıp bu dikili taşların üzerine bırakır, yırtıcı hayvanların ve kuşların yemesini beklerlerdi249• Araplar bazı hayvanların kutsal olduklarına yönelik çeşitli inançlar da taşır­ Bu bağlamda belirli şartlara bağlı olarak bazı hayvanlar kutsal ya da tabu sayılır ve başıboş bırakılırdı. Bu hayvanların etini yemenin caiz olmayacağı düşü­ nillürdü. Bu hayvaniara özel bir ~tatü verilerek kendilerine göre bazı hükümler bina ediyorlardı. Bu tamamen tevhit inananın tahrif edilmesiyle paralel olmuştur. Çünkü Araplarda tevhit inancının Amr b. Luhay'le birlikte bozulduğu250, onun bahira, saibe, vasile ve ham geleneklerini ilk icad eden kişi olduğu söylenmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) "Amr b. Luhay b . Amir b . Luhay el-Huzaiyi cehennemde bağırsaklarıru sürürken gördüm. Kendisi ad ak d evelerini (saibeyi) ilk defa ortaya koyandırl''" buyurmaktadır. Arnı b. Luhay Mekke' de melikliğini ilan etmiş, Hz. İbrahim' den kalan geleneği devarn ettirmeyip pagan bir toplumun inşası için kendince totemler icat etrnişti.fSl. lardı. Kur' an şimdi Cahiliye toplumunda yaygın olan üzerlerine bazı dini hüküm ve örflerin inşa edildiği, kısmen de kutsal alan oluşturma açısından Hindistan'ın inek kilitünü hatırlatan kurban çeşitlerini şöyle anlatır; "Allah ne bahfre, ne saibe, ne vasile, ne de ham diye bir şeıJ bildinnemiştir. Fakat o kafirler bu inançlannı Allah'a mal ederek O'na iftira etmişlerdir. Onlarttı eksensinin akıllan ennez233" . Muhammed Esed Maide 103. ayete meal verirken şöyle der: "Bazı hayvan cinslerinin bahl inançlarla iş aretlenmesi ve insaniann kullanımından alıkonması, Allah'ın emri değildir... " Bu hayvanların içlerinde taşıdıkları karmaşıklık nedeniyle ayette geçen dört terim başka herhangi bir dile çevrilemezler. Bu da sözde "Dini" yükümlillüklerin ve yasakların keyfi şekilde uydurulmasının bir tasvirini amaç!~. 248. 249. 250. 251. 252. 253. 254. Sezen, a.g.e.s. 214. Bardakoglu Ali, "Kurban" (İslam' da Kurban) Md. OlA, Ank. 2002, XXV1/436 El-Kelbi, Kitabu'l-Esnam, s. 31, 42; İbn Hişam, es·Siretu'n-Nebeviyye, 1/94; Cevad Ali, ei·Mufassal, Vl/34. Buhari, "Menakıb" 9; "Tefsir" Maide, 13. Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, ID/1823. Maide, 5/103. Esed, Kur'an Mesajı, s. 216. 52 ı BiRiNCi OTURUM / YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Cahiliye kurbanlaruun anlatıldığı ayetten hemen sonraki ayet şudur. Kendilerine: "Allah'uı indirdiğine ve Resule (onların hakemliğine) gelin denildiğiııde "Atalanmızı ue halde bulmuşsak o bize yeter" derler. "Ataları hiçbir şey bilmeyen, doğrıı yolu bulamayan kimseler olsalar da mı onlara tabi olacaklar?255" Burada Kur'an-ı Kerim statükaya itiraz edip toplumun inşasın­ da, "sahte kutsallığın" ve anlamsız tak.lidin yeri olmadığını kurban adetleri üzerinden anlatır. Taklitle toplumun yeniden inşası ve fertlerindeğer üretmesi mümkün değildir. Toplumu inşa etmede öncekilerin yaptığı yanlışların sonrakilerin yeni şeyler ilietmemesi için mazeret olamaz256• ironik hale gelse de bir örf veya adet toplumda kronik hale gelebilir, bunu söküp atmak bazen mümkün olmaz257• Mesaj kurban adetleri üzerinden verilmektedir. Bu anlatılanların ışığında kurban adetlerine bakıldığında daha doğru anlaşılabilir. Bahire Yarmak, genişlik, genişletmek anlamındaki bahr kökünden gelmektedirıss. Bahirenin farklı tarifleri yapılmıştır. Bu hususta ittifak söz konusu değildir. Kur' an-ı Kerim burada tarifierin çeşitliliğinden çok Kur' an-ı Kerim toplumu statükaya mahkfım eden, kendi iktidarlarını korumak için bazı kodların ve zihniyetin "deşifre" edilmesine dikkat çek.mektedir. Ebu Ubeyde ve Zeccac şöyle demişlerdir: "Deve beş batın (kere) yavrulayıp, en sonuncu yavrusu erkek olunca, o devenin kulağını dilerler, ona binmeyi ve onu kesmeyi kendilerine yasaklarlar ve onu putları için salıp azad ederlerdi. Bundan dolayı onun tüyleri kırkılmaz, sırtına binilınez, su i.çmesine maru olunmaz, mer'adan kovulmaz, kendisinden istifade edilemez, yürüyemeyecek kadar ıkiz bir insan bile ona rastlasa, haram saydığı için ona binernezdi.259" Sahabilerden Said b. Müseyyeb'in Buharf'de yer alan tarifine göre ise Bahlre, "putlar uğruna sağılması yasaklanan ve sütünün içilmesi hararn olan dişi deveci.ir260". Bahire Kabe' de bulunan İsaf ve N aile putlan yanında kesilir ve başı ile boynu lider olan Ebu Gubşan'a verilirdi261 • İbn İshak ise Bahlre için daha değişik bir yorum getirmiştir. Buna göre Bahlre, Saibe denen dişi devenin on birinci dişi yavrusu olup annesi gibi o da salıverilirdi262• 255. Maide, 5/104. 256. tsıamoğlu, Hayat Kitabı Kur'an, s. 217. 257. Tarih boyunca peygamberlerin en çok karşılaştıkları sorun atalan taklit hastalıgıdır. Bkz. Maide, 5/104;A'raf, 7/38; Yunus, 10/78; Şuara, 26/74; Lokman, 31/21; Zuhruf, 43/22; Izahlar için bkz. Meriiği, Ahmed Mustafa; Tefsiru'l-Meraği, Daru'l-Fikr, Mısır, t.y., VTJ./44. 258. İsbahanİ er-Rağıb Ebu'I-Hüseyin b. Muhammed; el-Miifredfit fi Gnribi'l-Kur'fiıı, Kahraman Yayırılan, İst. 1986, s. 49; Razi Zeynuddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr b. Abdi'I-Kadir; Tefsirıı Gnribi'I-Kur'iiui'IAziııı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayırılan, Tahkik, Huseyin ELMALI, Ankara, 1997, s. 192. 259. TABERİ, EbO Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v.310/922), Cllmiu'I-Beynu mı Te'vil-i Ayil-Kıır'tiu, (ofset, Baskı) Beyrut, 1988 VTJ./88; Zemahşeri, Keşşaf, 1/649; Razi, Tefsiru'l-Kebir Xll/108-109 260. Buhari, "Menakıb", 9; "Tefsir", 5/13; Muslim, "Cennet" 51. 261. Çelikkol Yaşar, İs/n m Öucesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ank. 2003, s. 173; Naklen Fakihi, V/159. 262. İbn Hişam, es-Sire, 1/105. SEMPOZYUM / KUR' AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Bu hususta son derece duyarlı olup en üst seviyede hassasiyet gösterirlerken263 canları istediklerinde de bundan vazgeçebiliyorlardı. Bu uygulama kururnlaşmış hale de gelmişti. Bundan toplumun belli kesimi ekonomik çıkar elde etme özerkliğini elinde tutuyordu. Başkalarını bundan uzaklaştınrken kendileri istifade etmekten uzak durmazlardı26-l. İbn Abbas (r.a) şöyle der: "Saibe Putlar adına azad edilip salıverilen hayvan demektir. Adam, malından istediği kadar hayvanı azad eder ve onları putların hizmetçilerine getirirdi. O hizmetçiler de, bu hayvanların sütünü yolculara içirirlerdi265." Bunlara ait sütün, yünün/kıl, etin, binrnenin erkeklere helal kadınlara haram kılınması kadına yapılan ayrımcılığın bir başka boyutudur. Tabü olarak bu sütleri tanrıların hizmetçisi olan Kahinler alırdı! Öldüklerinde ise hem erkek hem de kadınlar beraber yerlerdi. Kur'an-Kerim bu vesile ile akan kanı, meyte/ ölmüş haxvanı da haram kılmış oluyordu267• Bahlrenin tarifi ile ilgili rivayetlerin sıhhati ve bu konudaki uygulamalarla ilgili olarak yapılan değişik açıklamalar' bir yana, işin kesinlik kazanan yanı, Cahiliye Araplarında bazı durumlarda dişi deveden faydalarunanın günah sayılması, birtakım helallerin haram hale getirilmesidir. Kur' an-ı Kerim bu tür adetleri kaldır­ rruş, bu gibi şeyleri Allah' a iftira olarak nitelendirmişfu-268. 266 Bütün bunlar, helal ve haram yetkisi hususunda ilahi alana müdahalenin kurban ile ilgili örneğidir. Allah bu hususta böyle bir uygulamayı emretmediğini ve bunu meşru kılmadığını anlatır. Böyle bir uygulamanın yürürlükten kaldırılması ile yanlış adetlerin devam ve temadisine de imkan verilmemiş olmaktadır269. Kur'an-ı Kerim helal ve haram ölçüsünü "inanç ve ahlaki" bir zemine oturtmaktadır. Zehirin hararnlığı hususuna değinmeyip bununla ilgili alanı insana bıralq.rken, putlara kesilen kurbanların haram ve helal olmasına müdahale etm.ektedir270• Kur' an kutsal mekan271, kutsal varlık272, kutsal zaman dilirni2i3 •.. , hususlarında yetkinin sadece Allah'a ait olduğunu, olması gerektiğine dikkat çeker274• Kendisi263. Cevad Ali, el-Mufassal, Vl/203. 264. Cevad Ali, Mufassal, Vl/204; Bkz. ATEŞ Ali Osman, "Islam Öııctsi Diııi Geleııekleriıı M~dnıın Gtlmesiııde Maddi Çıkarlarm Rolı1H, Diyanet İlmi Dergi, Ocak-Mart, Cilt 29, Sayı: 1, Ank. 1993, s. 28-29. 265. Razi, Tefsiru'l-Kebir, 266. İbn Habib, Muhabber, s. 330; EBU UBEYOE, Ma'mer b. el-Müsenna et-Teymi; Meciizu'/-Kur'liıı, Thk. Fuat Sezgin, Mısır, 1970, 1/177. 267. Bakara, 2/173; Maide, 5/3;Nahl, 16/115. 268. Bkz. Yazıcı İshak, "Balı ire", Md. DİA, İst. 1991, IV /487; ÇACATAY Neşet, İslam Döııemiue Dek Arap Tnrilıi, Twk Tarihi Kurumu Basımevi, Ank. 1989, s. 139. 269. Zemahşeri, Keşşaf,l/649; Bkz. ÖNI<ALAhrnet, BOZKURT Nebi, "Deve" Md. İst 1994, IX/224. 270. Kurtubi, Caıniu'l-Ahkfun, Vl/335; Mevdudi, Tethimu'l· Kur' an, 1/452. 271. " ...Çevresini bereketli kıldıturuz Msedd-i Aksa ..." lsra, 16/1; Mukaddes vadi, Taha, 20/9-12. 272. Hz. Salih'in devesi için kuUarulan " ... Naketullah" Allah'ın devesi ifadesi için bkz. A'raf, 7 /73; Hud, 11/64; Şuara, 26/156. 273. Kadir gecesi için bkz. Kadı; 97/1; Duhan, 44/3. 274. Hz. Salih'in devesinin dokunulmaz olarak ilan edilmesi Allah'ın emri ile gerçekleşmiştir. (Hud, 11/64) Hz. Salih Arabistan yanmadasında yaşaması ve Arap asıl olması bu gelene~in Araplaruı hayvanlan putlara adayarak "sahte bir kutsallık kılıfı" geçirmeleri neticesinde hayvaniara euı cefaya BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN ne nasıl ve ne ile yaklaşılacağıru, neyin kullanılıp neyin kullanılmayacağı, neyin ekilip, neyin ekilmeyec~ğini, neyin yenitip yenilmeyeceğini belirlemede yetkili makam yine Allah'tır2i5 . Insanların hem kendileri için hem de başka bazı fertler ve nesneler için "kutsallık/dokunulmazlık zırhı" icadına Allah kurban adeti üzerinden karşı çıkıp bunu kendisine karşı "iftira" olarak değerlendiriyor276 • Çünkü sahte kutsallıklar icat edilerek bunun toplumsal yaptırıma dönüştürme tehlikesi ortaya çıkabilir. Bir müddet sonra kişi, kendini/nefsini her şeyin ölçüsü olarak görmeye başlar77 • "İnsan her şeyin ölçüsüdür" diyen hürnaniter mantık egemen olduğunda, insanoğlunun kendi elleriyle kendi başına ne işler açacağına dair kurban paradigması tarihte yaşanmış bir ömekfu278. Hz. Peygamber (s.a.v.) de hiçbir fayda beklemeksizin hayvanı başıboş bırak­ mak suretiyle kendilerine hararn kılmalarıru bahire· ismi altında kulaklarırun kesilmesini ve Allah'ın-helal kıldığı hayvanları hararn kılınrnasıru yasaklarnıştır279 • Merhum Seyyid Kutup şöyle der: "Buna göre insanın kalbi, ya Allah'ın kendisini yaratbğı fıtratına dayanıp doğru yolu bulacak, buna bağlı olarak tek olan ilahıru tanıyacak, onu kendine rab edinecek, yalnız ona kul olmayı kabul edecek ve sadece O'nun yasasına teslim olacak, O'ndan başkasırun ilahlığıru red edecek ve O'nunla ilişkilerinde tam bir netliğe kavuşacak ya da cahiliyenin putperestliğinin dar geçitlerinden ve tuzaklarından sürekli biçimde geçmek zorunda kalacaktır. Geçtiği her geçitte, bir karanlıkla karşılaşacak ve patikada yeni bir kuruntuyla yüz yüze gelecektir. Cahiliyenin ve putperestliğin azgın otoriteleri ondan, kulluk için çeşitli ayinler isteyecek, kendilerini memnun edebilmesi için ondan, çeşitli fedakarlıklar bekleyeceklerdir. Sonra ibadetlerdeki ve fedakarlıklardaki bu ayinler öyle bir çoğalacaktır ki putperest bunların temelini unutacak, hikmetini kavramadan onlan bilinçsizce yerine getirecektir. Çeşitli ilahiara ibadet ettiğinden Allah'ın insana bağışladığı insani onurunu yitirecektir. Halbuki İslam, kulların bağlı bulunduğu otoriteyi bire indirgemek, bununla insanlan birbirine kulluk etmelerinden kurtarmak, çeşitli ilahiara ve Rablere kulluğundan kurtarmak için tevhidi esas almıştır. İnsanın vicdanını putperestliğin kuruntularından ve korkularından kurtarıp özgürlüğe kavuşturmak için, insanın aklına onurunu ge~i vermek, onu ~ahiarın ve ayinlerin boyunduruğundan kurtarmak için gelmiştir. Işte bu nedenle Islam, putperestliğin her çeşidine, her biçimine karşı savaşmış, onu tüm boyutlarıyla ve girintilerine çıkıntılarına varıncaya kadar amansız bir şekilde kovalarnıştı.r. Vicdanlannın derinliklerinde, ibadet şekillerinde, sosyal hayatla ilgili konularda, idare ve sistemli yasamaların tümünde ona karşı mücadele etmiştir. İşte bu da putperest Arap Cahiliyesinin çıkmazlarından biridir. İslam onu düzeltınek için ele alıyor ve üzerine projektörlerini yöneiterek etrafını kuşatan mitolojik ağı parçalamaya çadönüştürerek yerleştirmesi arasında bir ilişki ve uzanb olabilir. İslamoglu, Hayat kitabı Kur' an, s. 413 Dipnot:2. 275. REŞİD, Rıza -MUHAMMED Abduh; Tefsirıı'l-Kıır'fiııi'I-Htikim, (Tefsiru'l-Menar) 2. Baskı, IVtısır, 1928, Vll/204-205; MERACI, Ahmed Mustafa; Tefsirıı'I-Mertiği, Daru'I-Fikr, ıvtısır, t.y., Vll/44. 276. Maide, 5/ 103. 277. "Tannsını keyfinin hizmetkan yapana bak..." Fwkan, 25/ 43. 278. İslamoglu, Hayat Kitabı Kw' an, s. 253. 279. Beyhaki, es-Sunenu'l-Kübra, X/10. SEMPOZYUM 1 KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU jss lışıyor. Düşünce ve teorinin ilkelerini, kanun ve yasamarun metodunu belirliyor. Bunlar, cahiliyenin akıl ve vicdan karanlıklarında meydana getirdiği kuruntular yığınından kaynaklanan özel şartlarla, ilahiarına adadıkları hayvan çeşitlerid.ir.2SQI' C§hiliye toplumundaki dişi kurban seçimi geleneğirıde, dini kültürün aile sistemiyle yakın irtibatı göz ardı edilmemesi gerekir. C§hiliye toplumundaki bahlra, s!ibe, vasile ve ham geleneğinin; adak merasirnlerinde özellikle dişi hayvanların seçilmesinin ve "kızların tarırıya kurban edilmesi" uygulamasının anlaşılabilme­ sinde Arabistan yarımadasında dişi ilahların etkinliğinin (Lat, Menat, Uzza) dikkate alınması gerekir281 • Saibe Sözlükte saibe "akmak; başıru alıp istediği yere gitmek" anlamlarındaki seyb kökünde'n türeyen saibe "istediği yere gidip dolaşması için salıverilen hayvan " demekfu282• Bu bazen köleler üzerinden de cereyan edei:di283• Çünkü kişi ''Bu artık saibedir" dediğinde bunun anlamı, kölenin efendisiyle arasında velayet, miras ve akile bağı kalmamak üzere azat edilmesidir~. Cahiliye Arapları hastalıktan şifa bulmak, uzun bir yolculuktan selametle dönmek, savaşta galip gelmek amacıyla veya bir nimete şükretrnek niyetiyle adak adadıkları zaman ilahları ve putları uğruna bir deve salıverir buna saibe aduu verirlerdi. Bu devenin sağılması, tüyünün kırtılması, sırtına binilmesi yahut yük yüklenmesi yasaklarur, bu durumdaki hayvanların sütünün yalnızca kendi yavruları veya yolcular içebilirdi285 • Putlara adanan böyle bir hayvan için dokunulmazlık çıkarılır, hiç kimse buna dokunamazdı286• Eceli ile ölünceye kadar ona yük yüklemek hakkına kimse haiz değildi. İbn Abbas şöyle der:"Saibe, putlar adına azad edilip salıverilen hayvan demektir. Adam malından istediği kadar hayvanı azad eder ve onları putların hizmetçilerine getirirdi. O hizmetçiler de, bu hayvanların sütünü yolculara içirirlerdi287• Mücahid der ki: S!ibe aynen Bahire gibi koyundan olan hayvandır. Ancak koyundan olan S!ibe yedi yavru yaparsa ve olduğu gibi kalırsa; yedinci yavrusu da erkek olur veya ikiz olursa; onu keserler, erkeklere yedirirler, kadınlara yed.irmezlerdi. 280. 281. 282. 283. 284. 285. 286. 287. KUTUB, Seyyid; Fizilnli'l-Kıır'ıiıı, Beyrut, 1980, ll/989-990 DEMlRd, "Hayvan", Md. DİA, XVII/83; Narin, a.g.e., s. 53. FEYYUMİ, Ahmed b. Muhammed b. Ali; "s-y-b" Md. el-Misbıilm '1-Mfirıir, Lübnan, 1990, s. 113. lbn Habib, Muhabbeı; s. 330; Feyyumi, Misbahu'l-Müniı; s. 113; Razi, Garibu'l-Kur'an, s. lOS. Razi, Tefsiru'I-Kebir, Xfi/108-109; Alusi, Buluğu'l-Ereb, ID/ 37. Ebu Ubeyde, Mecazu'I-Kur'an, 1/178; Razi, Garibu'l-Kur'an, s. 108; Cevad Ali, Mufassal, Vl/205; İBN Habib, Muhabber, s. 331; Alusi, Buluğu'I-Ereab, ill/38; ARUÇl Muhammed, "Snibe" Md. DİA, İst 2008, XXXV /542-543. Ebu Ubeyde, Mecazu'l-Kur'an, 1/178; Saibe ile ilgili darb-ı meseller söylenmiş. Binecek hayvanı olmayan bedevi bir Arap çaresiz kalarak başıboş bir saibe deveyi yakalayıp üzerine biniyor. Bunu gören diğer bir Arap: "Yahu, harama biniyorsun", diye levmedince: "Helalı olmayan kimse pekala harama biner'', diye cevap vermekle bedevinin bu sözü emsal-ı Arap arasına girer. Zebidi, Tecridi Sarih Tercümesi, IV /246 (Dipnot) Razi, Tefsiru'l-Kebir, Xll/109; KURTUBİ, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ahmed el-Ensari; el-Cıimi' Li Ahknmi'l-Kıır'ıiıı, Daru'I-Fikr, Beyrut, 1985; Vl/337-338. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Ebu Revk der ki: Saibe şu anlamdadır: Bir kişi gidip ihtiyacını gördüğü zaman, bir dişi deveyi veya başkasını serbest buakır ve bu; putlar için, derdi. Bundan sonra o hayvan ne do~rursa putlann olurdu288• malından Süddi der ki: Araplardan bir kişi ihtiyaanı giderir veya hastalıktan şifa bulur veya fazla mal kazarursa; malından bir kısmını putlar için serbest bırakırdı. Böyle serbest olan mala kim dakunacak olursa, dünyada cezaya çarptırılırdı239 • Hayvanı bir nevi takdis etme, yaratılış amacırun dışında kullanma hiçbir metafizik özelliği ve anlamı olmayan Hz. İbrahim'in getirdiği inancın alternatifi olan bu adet yukarıda geçtiği üzere Amr b. Luhay tarafından ihdas edilmiştir290• Amr b. Luhay Huzaa Kabilesinin reisierinden biridir. Bu kabile Cürhüm kabilesinden sonra Ka'be'nin yönetimini eline almıştır. Amr İbn Luhay, Hz. İbrahim'in dinini değiştiren ilk kişidir. Putları Hicaz'a o, sokmuştur. Halkın, ayak takımını putlara tapınmaya ve kurban sunmaya davet etmiş ve hayvanlarla ilgili olarak burada zikrolunan ve benzeri cahiliyyet adetlerini o vaz' etmiştir291 • Kabe'ye kurbanlık sevketmekte olan birine ResUluilah (s.a.v.), deveye binmesini ernretmişti. "Bu kurbanlık devedir." cevabı karşısında Resuluilah (s.a.v.), "Yazık/ar olsun sana! Deveye bin." diyerek emrini tekrarlarnış ve bu cahiliye uygulamalarını reddetmişt:ir29ı. Kamil Miras şöyle der:"Kurunu kadirnenin bütün cahiliyet adetleri ile mücadele ederek ortadan kaldıran ve yerine şuurlu ve nurlu bir medeniyet alemi yaratan İslam dini (Bahire, saibe, vasile, ham) gibi ibtidai insaniann hayallerinde uyanan ve bir ucu şirke varan bu nevi cahiliyet adetlerini de ortadan kaldırmıştır293." Seyyid Kutup da bu hususta şöyle der: "Bu çeşit töresel gelenek tanımlarıyla ilgili bir takım rivayetler daha vardır ki, düşünce seviyesi olarak bunların üstüne · çıkrnamakta ve onların sebeplerini gösteren gerekçeleri bunlarınkinden daha ileri geçmemektedir. Görüldüğü gibi bunlar putperestliğin kuşaba karanlıklanndan kaynaklanan kuruntulardan başka birşey değildir. Kuruntuların ve nefsani arzuIann hakem tayin edildiği durumlarda; ne bir sırurdan, ne ayıncı özellikten, ne bir ölçüden, ne de mantıktan söz edilebilir. Çok kısa bir zamanda töre çeşitleri doğuverir. Hiç bir ölçü tanımadan ilaveler ve çıkartmalar yapılır. İşte Arap cahiliyesinin de durumu buydu. Bu, her zaman ve her yerde meydana gelebilecek bir durumdur. İnsanın vicdanı mutlakAllah'ın birliğinden ayrıldığında kendisinde hiçbir zikzak ve karanlık tarafı bulunmayan birlik düşüncesinden saphğında, gözlenebilecek bir sistemdir. Bu sistemde dış şekilleri farklılık gösterse de, cahiliyenin özü sürekli değişmeden kalacakbr. 2'»'' 288. 289. 290. 291. 292. İbn Kesir, Tefsir, III/205. İbn Kesir, Tefsir, ill/205. Buhari, "Meunkıb " 9; ''Tefsir" Maide, 13; izahlar için bkz. Alusi, Buluğu'l-Ereb, W/ 36. İbn Kesiı; Tefsir, III/204. Bu hari, "Hncc"103, "Vesnytl" 12, "Edeb" 95; Müslim, "Hnce" 371; Tırmizi, "Hnce" 72; Eb O Davüd, "Meıuisik" 18; Nesai, "Hncc" 74, 75; İbn Mace, "Meıu1sik" 100; Ahmed b. Hanbel, Müsned, m, 99; Darimi "Meuiisik" 69. 293. Zebidi, Tecrid·i Sarili Tercemesi, IV /246. 294. Kutup, Fizilalu'l-Kur'an, TI/990. SEMPOZYUM~ / KUR' AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Va sne Cahiliye toplumunun bidatlerinden biri de vasile kurban adetidir295 ~ Putlara adanan böyle bir kurbana yük yüklenilmesi ve tüyünden kırpılması hararn kabul edilirdi. Diğer kurban çeşitlerinde olduğu gibi vasneye ilişkin görüş ve açıklama­ larda farklı görüşler bulunmaktadır. Abdullah İbn Abbas' dan şöyle nakledilir; "Vaslle yedi batın doğum yapmış olan koyundur. Araplar, yedi karın doğum yapmış olan koyunun yedinci doğu­ mu eğer erkek veya dişiyse ve ölmüşse; ona erkekler ve kadınlar birlikte ortak olurlardı. Eğer dişiyse onu diri bırakırlardı. Şayet dişi ve erkek aynı karında ikiz doğmuşsa; onu diri bırakırlar ve "kardeşine ulaştı binaenaleyh kardeşi onu bize haram kıldı", derlerdi296." Said İbn Müseyyeb şöyle der: "Vasue bir devedir. Dişi deve ilkin dişi doğurur, sonra ikinci olarak da dişi doğurursa; buna Vasile derler ve aralarında erkek bulunmadığı için "iki dişiyi birleştirdi", derlerdi. Böylece onun kulağını yarıp putlarına adarlardı297• Muhammed İbn İshak der ki: Vasue; beş karında çifter çifter on tane dişi kuzu doğurmuş olan koyundur. Buna vasile adı verilir ve başıboş bırakılırdı. Bundan sonra dağuracağı kuzu dişi ve erkek olursa, bunu erkeklere yedirirler, kadınlara yedirmezlerdi. Eğer ölü dağarsa bunda da ortaklaşırlardı298• Elmalı'lı Merhum :".~.Kadınları ancak laşeye müstahık farzedip bu derece tahkir ve mahrum etmek de evlad öldürmek gibi mucibi mücazat ve hüsrandır ...299" diyerek toplumun önemli bir ritüeli olan kurban kodlarına işleyen kadın karşıtı bir anlayışı _eleştirir. Fahreddin er-R_azi: "Koyun dişi doğurursa bu sahibirıin olurdu. Eğer erkek doğuiiır ise, doğan bu yavru da putlarının olurdu. Eğer erkek ve dişi karışık doğurur ise, "onlar, "Bu kardeşine ulaştı" derler ve erkek yavruyu, putlarına kurban etmezlerdi. Buna göre "vasile" başkasına ulaştırılmış ve bitiştirilmiş manasında "mevsule" karşılığıdır" şeklinde genel bir kanaat olarak açıklaı-300. Başka bir görüşe göre; "vasile bir sene erkek ve ikinci sene dişi doğuran koyun olup müşrikler o erkeği dişiye riayeten kesrnezlerdi. Eğer, sıra değişip erkek doğarsa, "bu ilahlarımıza kurbandır", diyerek putları için onu kurban ederlerdi. 30"' Bütün bu tariflerde görülen; vahiyden mahrum bir toplumun çıkmazlarının 295. ALUSİ Ebu'I·Fadl Şihabudctin; Rıılııı'I·Meıiııifi Tefsiri'I-Kıır'iiııi'l-Azim ve's·Sebi'I-Mesaııi, Daru'I-Fikr, Beyrut, 1985; Vll/43; Duman Zeki, BeıJaıııı'I-Hnk, (Kur'nıı-ı Kerim'in Niizııl Sırnsmn Göre Tefsiri), Fecr Yayınlan, Ank. 2008, ID/669. 296~ İbn Kesir, Tefsir, ID/205; Razi, Tersiru'I-Kebir, Xll/109. 297. Buhari, "Tersir", Maide, 13 298. İbn Hişam İbn İshak'ın yapbğı izahıara itiraz etmektedir. İbn Hişam, es-Sire, 1/105; Farklı izahlar için bkz. Ebu Ubeyde, Meaız.ıı'I-Kıır'nıı, 1/178-179; Cevad Ali, Mııfnssnl. Vl/206; İbn Habib, Mıılınbber, s. 331; Çagatay, lslnm Döııemiııe Dek Arnp Tnrilıi, s. 139. 299. Elmalılı, Hak Dini Kıır'nıı Dili, U/2065. 300. Razi, Tefsinı'I-Kebir, Xll/109. 301. Zebicti, Tecrid-i Sn ri/ı Tercemesi, IV /246; Narin, a.g.e., s. 57. sal BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN panoraması açık olarak görülmektedir. Kur'an-ı Kerim:" De ki: "Peki, Allah'ın size ihsan ettiği rızıklardan, bir kısmını helal, bir kısmını haram yap manıza ne dersiniz?" De ki: "Allah mı sizin böyle yapmanıza izin verdi, yoksa siz Allah' a iftira mı ediyors unuz?"Uydurdukları yalanı Allah'a mal edenler kıyamet gününü ne zannediyorlar?...3021' diyerek hayata bakışta Allah/ tevhit ve ahiret eksenli olması gerektiğini anlam. Atalarının başlattıkları ve sonrakileriri de hiç düşünmeden körü körüne taklit ettikleri bu adetler zamanla gelenekleşerek daha sonraki nesillerine Allah'ın koyduğu yasaklar olarak intikal ettirildi! Oysa Allah tarihte böyle bir yasa koyrnarruşbr. Din adına ortaya konan geleneklerle ilgili metodik şüphe ile araşbrıp kalben mutmain olmadan taassupla ve muhafazakarlık duygusuyla bağlanmak doğru değilcliJ:303. Merhum Kutup, Kur'an öncesi Cahiliye adetlerinin tarif ve izahından ziyade günümüz modem dünyanın kendi üretip yine kendi tükettiği zihniyet sorunu ile bağlantı kurup şöyle bir değerlendirmede bulunur:" ... Cahiliye herhangi bir zaman dilimi değildir. Cahiliye zamanın değişen şartlarına rağmen sürekli olarak varlığını koruyan bir sistem, bir durumdur. İnsanlar ya kapsamlı bir kulluğun karşıladığı, her çeşit hakimiyetin bünyesinde barındığı, her türlü düşünce ve duygurıun niyet ve eylemin düzen ve sistemin kendisine yöneltildiği her türlü değer ve ölçünün, kanun ve yasanın, düşünce ve direktifin kendisinden alındığı tek bir ilahlığa yönelecek ya da, herhangi bir şekilde cahiliyeye saplanacaklardır. Cahiliyenin en belirgin özelliği insanın insana veya Allah'ın yarattıklarından başka birine kulluk etmesidir. Bunun ise bir ölçüsü ve sının yoktur. Zira insan aklı, tek başına sağlıklı bir kriter olamaz, sağlıklı bir akidenin ölçülerine bağlarunadıkça. Akıl, her zaman gördüğümüz gibi keyfi arzularından etkilenmekte, çeşitli baskı­ lara karşı direnme gücünü yitirmektedir. Akıl, sağlam bir ölçüye dayanmadan bu haskılara karşı koyam az. Kur' an' ın inişinden 14 asır sorıra bugün yine görüyoruz ki, insanın kalbi tek bir ilaha bağlılıktan koptuğurıda sayısız bataklıklara ve çeşit­ li çıkınaziara sürüklenmektedir. Çeşitli rablıklara boyun eğmekte, özgürlüğünü, onuİunu ve direnme gücünü yitirmektedir. Ben yalnız bu hurafeye ilişkin olarak, Mısır'ın Said bölgesinde ve köylerinde evliyalara ve papazlara adanan bazı hayvan çeşitlerinden onlarcasıru gördüm. Bunlar aynen eski cahiliyenin kendi tamı­ larına adadıkları kurbanlıklara benzemektedir. Öyleyse bu tür cahili geleneklerde ve diğer tüm cahiliye sistemlerinde önemli olan, ana kaidedir. Bu, aynı zamanda İslam'ın yolu ve cahiliyenin yolunun ayrılış noktasıdır. İşte bu nedenle Kur'an ayeti, Allah'ın b~ töresel gelenek şekillerini belirlemediğini açıklamaktadır. Yani Allah, Bahire'yi Saibe'yi~ Vaslle'yi ve Hami'yi bir yasa olarak koyrn~şbr304 ." Kur'an-ı Kerim bu yasağı ortadan kaldırmalda "tabuları" dayıkmış oluyordu303• 302. 303. 304. 305. Yunus, 10/59. Duman, Beyanu'I·Hak, ffi/ 669. Kutub, Fizilalu'l·Kur'an, ll/204-205. Esed, a.g.e., s. 258; SARICIK Murat, İslm11 Ö11cesi Dö11c111 Cnlıiliy~ Kiiltiirii. Fakülte Kitabevi, Isparta, 2002, s.246. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ı 59 Hami Hanu kelimesi "himaye etmek, korumak" manasındaki hamy (himaye) kökünden türeyen bir sıfat olup "koruyan" anlamına geJiı-306. Cahiliye dönemini kuşatan bir başka uygulaması da farklı isim ve mahiyete sahip hami uygulamasıd.ır. Hami kurbanı hakkında da diğerlerinde olduğu gibi farklı görüş ve düşünceler bulunmaktadır. On sene tohumluk için kullanılan ve on seneden sorıra salıverilen deveye hami den.if307 • Yani devenin yavrusu dede olursa hami denirdi308• İbn İshak:"Hami aralarmda erkek yavrurıun girmemesi şarhyla arka arkaya sulhünden on dişinin ürediği erkek devedir" şeklinde ifade edeı-J09. İbn Vehb der ki: Malik'in şöyle dediğini duydum: Ham; devedendir. Deve çekilir, eğer tohumu son bulursa; onun üzerine tavus tüyü koyarlar ve serbest bırakırlardı310 • ' Cahiliye Arapları, sulhünden fazlaca döl alman ve artık yaşlanmış olan erkek deveye "sırhnı korumuş" anlamında hanu adını verirler, onu putlara adayarak serbest bırakır ve ölünceye kadar hiçbir iş gördürmezlerdi. Onların inancına göre böyle bir deveye binilmesi, yük yüklenilmesi, tüyünün kırpılması haramdı311 • Tıp­ kı bahire, saibe ve vasile gibi o da adeta kutsallık statüsüne kavuşurdu312 • Bu uygulama ile hayvanları takdis etme ve onları yarahlış gayesinin dışına çıkararakAllah'tan başkası adına adamak, tevhit ilkesine aykırı bulunmuş ve uygulamadan kald.ırılmışhr. Hayvanlar için kast sistemi uygulaması toplumu çık­ ınaziara soktuğu gibi, eşref-i mahlUkat olan insanın istifade etmesi için yarahlan hayvan karşısında hiyerarşik konumunu yitirmesi ile karşı karşıya kalabiliyordu. Merkeze insanın konulmadığı bütün toplurnlar ayru eğreti ve ironiklikle karşıla­ şabilir. Ve cahiliye. toplumunda hakim olan ferdiyetçilik/ben anlayışının yerini biz arilayışına dönüştürmesinde daha önce putlar için kesilip insanlara dağıhima­ yan kurbanlarm Allah için kesilip insanlara dağıtılmasında katkısı vardır313 • Bir yüce varlığa sunduğu şeylerle hiçbir şekilde ondan uzak olmadığını hahrlamakta, manevi arınmasını ve temizlemesini sağlamaktad.ı.r3 14• Hz. Peygamber (s.a.v.) bu adetleri uygulayanları gördüğünde ikaz ederdi. Malik İbn Nadle der ki: Ben Hz. Peygamber'in huzuruna pörşümüş elbise ile geldim. Hz. Peygamber; bana malın var mı? dedi. 306. Raz.i, Tefsiru'I-Kebir, XD/109. 307. Razi, Tefsiru'I-Kebir, XD/109; İsbahani, "h-m-y" Md. Müfredat, s. 189; Razi, Garibu'l-Kur'an, "H-m-e" Md. s.543; 308. İbn Habib, el-Mımemmnkji A/ıbnri KııreıJŞ, Beyrut, 1985, s. 328; Ebu Ubeyde, Meca.ıu'l-Kur'an, 1/179. 309. İbn İshak, es-Sire, I/106. 310. İbn Kesir, Tefsir, ill/206. 311. İbn Habib, Muhabber, s. 331; İbn Habib, Munammak, s. 328; Ebu Ubeyde Meca.ıu'I-Kur'an, I/179; Alusi, Bulugu'I-Ereb, ill/38; Cevad Ali, Mufassal, VI/206. 312. EROCLU Muhanuned, "Hami" Md. DİA, İst. 1998, XV /457, Bkz. Narin, a.g.e.s. 58. 313. DARYALAii Murat, Diııi Hnyntııı Psiko-Sosynl Temelleri, İfiıv Ynyııılnrı, lst. 1994, s. 180-196. 314. GüNDÜZ Şinasi, "Diıılerde Taıırıya Ynkmlaşmn Arncı Olarak Kıırbaıı ~, ULUSLARARASI KURBAı\1 SEMPOZYUMU TEBLICLERİ, S-9 ARALIK 2007, İSTANBUL, Yayınlayan: Bayrampaşa Belediye Başkanlığı, İst. 2008, s. 74. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN -Evet, karşılığını verdim. - Hangi türden malın var? -Her türden malım var. Deve, koyun, at. .. -Eğer Allah sana bir mal vermiş ise; onun izi üzerinde görülsün. Sen develerini kulakları tam olarak mı yetiştirirsin? Evet, Sen develerini hep böyle mi yetiştirirsin? Belki de sen bıçağı alır, bir kısmının dersin. Sonra bir kısrnırun kulağım keser; bu; haramdır, dersin? kulağını yarar ve bu, Bahlre' dir, Evet, Böyle yapma, Allah'ın sana vermiş olduğu her şey helaldir, dedi315, Sonra "bazı hayvan cinsleriııiıı (balıire, saibe, vasile, ham) batıl i1ıaııçlarla işaretlemnesi ve iıısaıılarııı kııllamınıııdaıı alıkoııması, Allah'ııı emri değildir" ayetini okudu316. Hz. Peygamber (sav) teşri kaynağının Allah olduğuna dikkat çekerek, insanların doğru bilgiye dayanmadan kendi kanaatleri doğrultusunda hüküm vermenin anlamsızlığına vurgu yaprnıştıf31 7. Araplarda bu adetler "taabbudi" olarak yapılıyordu318. İslam da kurharun taabbudi319 ibadet olarak kalmasını sağlayarak, putları devreden çıkarmış yukarıda ifade edildiği üzere Allah-ahiret ve insan eksenli bir ibadete dönüştürinüştür. Araplarda, Kur'an-ı Kerim'de zikredilmemekle, beraber bir de "Beliyye" diye isimlendirilen bir kurban adeti var. Beliyye Beliyye cahiliye döneminde Araplar'ın ölünün mezarı başında aç ve susuz ölüme terkettikleri dişi deveye verilen add.J..r320• Araplar nasıl putlara tazim için kurban kesiyorlarsa ölüyü tazim için de kurban kestikleri ifade edilmektedif321. Cahiliye döneminde yaygın olan geleneğe göre, bir insan ölünce mezarının başına üzeri örtülü dişi bir deve -nadiren erkek deve- getirilir, başı geriye doğru bükilierek sıkıca bağlanır, boynuna bir gerdanlık asılır, kaçmasını engellemek için ayakları kesilir, aç ve susuz bırakılarak ölüme terkedilirdi322• Hayvan bırakarak 315. İbn Kesir, Tefsir, ill/206. 3ı6. Maide, 5/103; Bk.z.Esed, a.g.e., s. 214. 317. il3N KUTEYBE, Ebu Muha.ınmed Abdullah; Te'vilıı Miişki/i'/-Kıır'fiıı, Thk. Ahmed Sakar Beyrut, 1981, s. 340-341; ENSARi, Ebu Yahya Zekeriyya; Fetlııı'r-Rnlımmı bi Keşfi mn Yeltebisıı Ji'I-Kıır'fiıı, Thk. M. Ali esSabuni, Beyrut 1985, s. 109; HİCAZİ Mahmut, tt-Tefsirıı'I-Vndılı, Tre. Mehmet KESKIN, Isı. T.y., II/119. 3ı8. KARDAVİ Yusuf, el-Htlnlıı ve'I-Hnrnm fi'l-lslnm, Mektebetu Vehbe, Mısır, 1976, s. 44. 319. Bardakoğlu, İslam'da Kwban, XXVI/436; Aynnblı bilgiler için bkz. KAHRAMAN Abdullah, İslam'da İbadetlerin Değişmezliği, Akademi Yayınlan, Sivas, 2002, s. 267-268. 320. i"BN MANZUR, Ebu'l-Fadl Cemaludctin Muhammed b. Mükerrem; Lisnmı'I-Arnb, "b-1-y-" Beyrut, 1990, XIV /85; IBNU'L-ESIR, Mecdudctin Ebu's-Seadat el-Mübarek; e11-Niluiye Fi Gnribi'l-Hndis Ve'J-Eser, "belft" Md. Beyrut, 2002, 1/156; 321. Alusi, bulugu'l-Ereb, ll/310.A 322. Şehristani, el-Milel, s. 689; Önkal-Bozkurt, "Deve" md. IX/223; Ateş, Örf ve Adetler, s. 85; Çelik. Halk SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ı 61 ölünce de mezarın yanı başında açılan bir çukura gömülür, bazen da yakılır veya derisi yüzülerek içine ot doldurulurdu. Yalnız sayıları çok az olan bazı Araplar toplumdaki mevcut ve makbul inanışın aksine ölen şahsın kıyamet gününde bu deveye binerek mahşer yerine gideceğine, böyle bir bineğe sahip olmayan aşağı tabakaya mensup insanların ise yaya kalacağına inarurlardı323 • Bu sebeple ölüm döşeğinde çocuklarına vasiyette bulunurken, "Kıyamet günü babanı yaya ve sürünür halde bırakma, iyi cins bir deveye bindir" derlerdi324• Nitekim Cahiliye dönemi şairlerinden Amr b. Zeyd el-Mütemennf de öleceği zaman oğluna, "Oğ­ lum, beni kabre koyup yarumdan ayrıldığın vakit bana o zorlu yolculuk için bir binek hazırla. Sefere çağırdıklan zaman ona binip malışe r yerine gideyim" demiştP25 • Çoğunluğun sahip olduğu inkarcı düşüneeye daha uygun düşen bir diğer yoruma gör~ cömert insanların kabirieri başında boğazlanarak terk edilen develer, o kimselerin hayatta iken yapıruş olduklan iyilikiere bir mukabele niteliğindeydi. el-Akiretü'1-beliyye de denilen bu adetin uygulayıcıları, "Bu adam yaşadığı sürece develer kesip misafirlerini doyurmuştur. Biz de kabrinin başında kesip kurtlar ve kuşlar için terke ttiğimiz bu deveyle onun öldükten sonra da ikramına devam etmesini sağlamış olduk" derlerdi326• Hz. Peygamber ise "İslam' da akr (kabir yanında deve veya koyun kesme] yoktıırl27" sözüyle bu adeti kaldırıruştır. Buna rağmen bazı İslam ülkelerinde günümüzde de bu tür davranışların birer bid' at olarak uygulandığı görülrnektedir328• Atire "Atire" çoğulu "atair"dir. Kuvvetli olmak, titremek, ayrılıp dağılrnak, hayvan itr. kökünden türetilmiş isimdir329• Cahiliye devri Arapları taptıkları putlara yakın olmak amacıyla adet olarak Recep ayının ilk on gününde putlarına kurban keser ve kurbanlarının kanlarını putlarına sürederdi buna atire denir.330• İbn Kelbi şöyle der:" Cahiliye Arapları taşlarının ve putlarının yanında kestikleri koyunlara "atair'' kurban kestikleri yere de "el-itr" derlerdP31 • boğaziamak manalarını taşıyan Putlar için de en çok Recep ayında ayının haram aylardan ilki olması, kurban keserlerdi. Bunun sebebi de Recep özel olarak tazim edilmesi gayesi ile yapılıruş- İnan çian, s. 127-128. 323. İbn Manzur, Lisanu'I-Arap, ''b-1-y'' md. XIV /85-86; İbn Habib, Muhabber, s. 323; Çagatay, Cahiliye Çagı, s. 138. 324. Cevad Ali, Mufassal, VI/127, 133. 325. Şenristani, ei-Milel, s. 687-688; ÖZAYDIN, Abdülkerim, "Beliyye", md. DİA, İsll992. V/ 419. 326. SEHARENFURi Halil Aluned b. Mecid; Bezlıı'I-Meclıııdfi Hn/li Ebi Dnvııd, Daru'l-Kutubi'l-llıniyye, Beyrut, t.y., XIV /191. 327. Ebu Davut, "Cenaiz", 74; Ahmet b. Hanbel, Müsned, ill/197. 328. Özaydın, "Beliyye", md. DİA, V1 419. 329. İbn Manzuı, Lisanu'I-Arap, "a'-t-r" md. VI/2796 330. İbn Esir, en-Nihaye, ill/178; Olgun, Müslümanlıkta İbadetTarihi, s. 47. 331. İbn Kelbi, a.g.e., s. 58. 62 tı.rl32 • BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Putlar adına yapılan bu kesimden dolayı tercip veya Recebiyye de denilrniş­ tif333. Bu adetin cahiliye kültürüne geçmişten geldiği de söylenmektedir. Bunu ilk defa Araplara dini bir görev olarak ihdas eden de İbn Şuha' dır3~. Araplar, özellikle sürülerinin çoğalmasıyla ilgili dilekleri yerine geldiğinde Recep ayında bir kurban kesmeyi adarlardı. "Develerim yüzü ulaşırsa, onlardan birini Recepte atire olarak keseceğim335" derlerdi. Ancak dilekleri yerine gelince bazan cimrilikleri tutar, koyun yerine bir ceylan aviayıp onu keserlerdi336• Hatta bu, Araplar arasında, başkasının suçundan dolayı cezalandırılan kimse için darbımesel haline gelmiştir: "Koyun yerine ceylan tutulması gibi başkasının günahından da bizi sorumlu tuttunuz.331" İslam'ın ilk dönemlerindeatire kurbanın kesilmesi hususunda Hz. Peygamber (sav)'den müsaade istedikleril38, Hz. Peygamber (sav) atire kurbanın geçmişte putlar için kesildiğini bunun Allah için kesilmesi şarhyla339 izin verdiği fakat daha sonra buna da müsaade etmeyerek "İslam' da fera' ve atire yoktuı.J4°" diyerek uygulamaya son vermiş~ 1 • Fe ra' Fera'; feraa çoğulu furu veya fira'dır. Ayırmak, yüksek olmak, anlamına gelmekte~. Deve veya koyunun doğurduğu ilk yavru olup annenin bereketli olması veya nesiinin çoğalması için putlara kesilen kurbana fera' deıU.r3-13. Bir kimsenin develeri dilediği sayıya veya yüze ulaşınca ilk doğan yavruyu veya en genç ve serniz devesini putlara kurban ederdi ki buna da fera' denirdi. Kaynaklarda yer alan, fera' için deve sayısı 100'e ulaşhktan sonraki ilk yavru öne çıkan rakamsal değer ise ''beı;eket" beklentisinden ziyade şükür tanımında 332. 333. 334. 335. 336. 337. 338. 339. 340. 341. 342. 343. Tırmizi, "Edahi", 15; Cevad Ali, Mufassal, VI/199. Ebu Davut, "Dalıaya", 20, Aıusi, Buluğu'l-Ereb, ill/41. Cevad Ali., Mufassal, VI/199. Aıusi, Buluğu'I-Ereb, ill/4~. . Ünal Halit, "Atire", Md., DlA, Ist. 1991, N /79-80 Zevzeni, Ebu Abdilialı el-Hüseyn b. Ahmed; Şerlm'I-Mıınllnknti's-Seb'n, Beyrut, t.y., s.167. Nübeyşe el-Hüzeli anlabyor: "Bir adam sordu: "Ey Allalı'ın Resulü! Biz, cahiliye devrinde, Receb ayındaatire kurbaru kesiyorduk. Şimdi ne yapmamızı emir buyurursunuz?" ResuluUah şu cevabı verdi: "Hangi ayda olursa olsun, Allah için kesin ve Allah için hayırda bul unun, Allah için yed.irin." Ebu DavOd, "Dnlıtiyii" 20; Nesfu', "Fernm 2; Mihnefb. Süleym {r.a.) anlabyor: "ResuluUah {s.a.v.)'i işittim şöyle buyurmuştu: "Ey insanlar, her aile sahibine her sene bir kurbanWc, bir de atice borç olmuştur. Atice'nin ne oldu~u biliyor musuntu:? O, insaniann recebiye dediği şeydir." Ebu DavOd, "Dnlıiiyii" 1; Tırrnizi, "Edalıi" 18; lbn Mace, "EdôlıiN 2; lbn Hanbel, "Müsııed", V, 76. Tırmizrnin "hasen ve garip" olarak degerlendirdiği bu hadis hakkında Ebü DavOd mensuh degerlendirmesinde bulunmuştur. Tınnizi, "Ediilıi" 18; Ebu DavOd, "Dnlıiiya•ı. Aıusi, Bulugu'I-Ereb, ID/ 41. BuhMı'"', "Akikn" 3, 4; Müslirn, "Ediilıi" 38; Ebu Davüd, "Dnlııiyii" 20; Tırrnizi, "Dnlıiiyii" 15; Nesiii, "Fern'" 1; Farklı izahlar için bkz. Narin, a.g.e., s. 60-62. Hadislerin tahlili için bkz. Ateş, Örf ve Adetler, s. 220-225; Sanak, Islam Öncesi Kültürü, s. 260. lbn Manzur, Lisanu'J-Arab, "f-r-a" md. V /3394; İbnu'l-Esir, en-Nhaye, "f-r-a" md. ill/435. Alusi, Bu lugu'I-Ereb, ill/40; Müslirn, "Edtilıi" 38; Ebü Dilvud, "Dnlıtiyti" 20; Tırmizı', "Dnlıiiyii" 15;ÖnkalBozkurt, "Deve", DİA, fX./224. SEMPOZYUM / KUR' AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU anlamını çağrışhrmaktadır:w. Kurbanı kesecekleri zaman süslerlercti3-15. Bu uygulamaya değinen Ebu Davüd, müşriklerin putlara kestikleri bu kurbanlan yediklerini ve derilerini ağaç dallarına astıklarını kaydederl-ı6• Bir Müslüman' ın Allah rızası için Receb ayında kurban kesmesi veya ilk doğan yavruyu ihtiyaçtan dolayı veya sadaka niyetiyle boğazlamasında hiçbir mahzur yoktur. Ancak yavrunun küçük ve zayıfken değil de biraz büyüdükten sonra kesilmesi Hz. Peygamber tarafından tavsiye edilmiştir347 • Cahiliye devrinde fera' kurbanı kestiklerini belirtip şimdi ne yapmaları gerektiğini soran sahabilere Resftlullah "Kırda otlayan her bir sürü için bir fera' kurbanı vardır. Bu, o yıl doğan ve hacılara yük taşıyacak güce gelinceye kadar diğerleriyle birlikte beslediğin bir hayvandır. O safhaya gelince kesip etini yolculara tasadduk edersin348 "demiştir. Yukanda geçtiği üzere fera' kurbanı da yasaklarumşt:ır349 • Müslümanlann ilk doğan bir hayvanı Allah rızası için kesmesi ise yasaklanmarnıştıflSO. Akika Cahiliye dönemine ait mevcut kurban uygulamalanndan birisi de akika kur"a-k-k" fiilinden yarmak, kesrnek anlamına gelir351. Hz. Peygamber (sav) "ana babaya karşı gelmek", sılay-ı rahmi kesrnek anlarnındaki "ukuk" ile aynı kökten gelen akika kelimesinden hoşlanrnadığını belirterek, bu kurban için "itaat ve ibadet" anlamına gelen "nesike" tabirini kullanmayı tercih etmiştir352. Bu kullanımda "öznenin nesneyle arasındaki ilişkiye son vermesi" olarak iladelendirilecek eylem, "şakketmek ve kat' etmek" anlamları üzerinde şekil bulrnaktadır353. Bununla beraber bazı hadislerde kullanılması muhataplara hitap etme ve aşina oldukları kelimeyi seçtiğinden dolayıdır354. Akika; yeni doğan çocuğun başında­ ki saça denir. İslam öncesi dönemde Araplar arasında akika kurbanı kesrnek adeti vardı. Bu da çocuğun doğumunun ilk günlerinde bir şükran ifadesi olarak kesilir. Arap toplumunun kız çocuğuna karşı olan negatif ayrımcılığın355 ifadesi olarak, kız çocuğu için akika kurbanı kesilmezdi. Hz. Peygamber (sav) kız çocuklarını da banıdır. 344. 345. 346. 347. 348. 349. Narin, a.g.e., s. 61. Alusi, Buluğu'l-Ereb, ill/40. Ebu Davıld, "Dahaya" 20; A.ıusi, Bulug-tı'l-Ereb, lll/ 40 ÜNAL Halit, "Atire", Md., DİA, IV /79-80. Ebu Davıld, "Dahaya" 20; N esai, "Fera"' 2. Buhan, "Akika" 3, 4; Müslim, "Edahi" 38; Hadislerin mensuh oluşlan için bkz. ŞEVKANi, Muhammed b.Ali b.Muhammed; Neylu1-Evtar, Şerhu Munteka'l-Ahbar, Beyrut, t.y., V /138-141. 350. Ateş, Örf ve Adetler, s. 220. 351. İbnu'l-Esir, "a-k-k-" md. en-Nihaye, ill/276; İbn Manzur, Lisanu'l-Arap, "a-k-k" md., IV /3047. 352. Muvatta, "Akika", 1; Müsned, II/182; Nesai, "Akika", 1. 353. Narin, a.g.e., s. 134. 354. ATAR Fahrettin, "Akika" md. DİA, İst. 1989, D/265-266. 355. Nahl, 58-59. . BiRiNCi OTURUM 1 YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN bu uygulamaya dahil etti356. Hz. Hatice, doğan her oğlan çocuğu için iki koyun, her kız çocuğu için de bir koyunu akika olarak kestirrniştir. İslamiyet bu adeti meşrulaştırrruş, fakat çocuğun başına kan sürülmesine müsaade ebnemişti.f357 • Akika sünnetin tasvip ettiği cahiliye uygulamalarından birisidir. Allah'ın verdiği evlat nimetine karşı bir şükür nişanesi olarak tevlıit ilkesine aykırı olmadığı için uygulamaya devam edilmiş, ancak Arapların kızlara bakış açısını bu hususta da düzelbniştir. Hz. Peygamber (sav) de akika'yı şirk kalıntıla­ rından temizlemiş tevhit dini esaslarına uygun hale getirdikten sonra devamına müsaade etınişt:irl58• Hac Kurbanı Hac ibadetinin yapıldığı mekan Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından inşa edilmiş359, insanları kutsal rnekanlara davet eden de Hz. İbrahim olmuştur360• Haccın temelinde de kutsalla ilişkilendirilmesi inano yabnaktadır. Dinlerde kutsal kabul edilen yerlerin aslında mekan olma açısından diğer yerlerden bir farkı yoktur. Ancak burada kutsalla kurulan ilişki, inançla ilgili bir olayın vukuu veya buranın dini bir şahsiyetle bağlanhsı mekanı diğer yerlerden farklı kılmakta, kutsallaştırmaktadır. Böyle bir mekfuun esrarengiz oluşu vasfı da bir kutsallık unsurudur. Kutsal mekan İnsan tarafından seçilmiş değil keşfedilmiştir. Kutsal mekan kavrarru ve bu tür yerlerin ziyareti tarih boyunca bütün inançlarda mevcut olmuştur. Kutsal mekanları ziyaretin sebebi o meka.nın kutsiyetinin bahşedebileceği maddi, manevi ve ahlaki faydalan elde etmekfu361• Hz. İbrahim'den izler taşıması hasebiyle Hac ibadeti Kur'an öncesi toplumda da mevcuttu. Fakat putperest gelenekleriyle birlikte sürdürülmekteydi. Umre, nesi' yoluyla hurma mevsimine rast getirilip Recep ayında yapılırdı. Kabe'nin ziyaret edilmesi ve Safaİle Merve arasında yedi defa koşulması ile tamamlanırdı. Arkasın­ dan tanrı !saf putunun yanında kurbanlar kesilir, karundan Kabe'nin duvarlarına sürülürdü; kurban kesenler bu etlerden yemezlerdi362. Kur' an-ı Kerim:" ...Allah'ın kendilerine nzk olarak verdiği kurbanlık hayvarılan, belirli mınıerde Allah'ın adını anarak kurban etsinler. Siz de onların etinden hem kendiniz yeyin, hem de yoksula ve fakire yedirin363" diyerek bu yanlış cahiliye adetini düzeltir. Kurbanlık alameti olarak kurbanların boynuna gerdanlık takılmasına Kur' an-ı Kerim itiraz etmemiş bu adet ve uygulama devam etmiştir. Bu husustaki ayet 356. AbdurrazzAk'm bir rivayetine göre, Resülulliilı, Her kim çocuğu .için Akika kurbanı kesrnek isterse, oğlan çocuğu için ik.i, kız Çocuğu için bir kurban kessin, buyurmuştur. ABDURRAZZAK, Abdurrazzak b. Hemmfun b. Na.Ji' es-San'aruel-Himyed, el-Milsnııııeffi'l·lındis, Beyrut 1983, rv1 330; Atar, "Akika", md. DİA, II/266. . 357. uçocuk için akika kesilir ve kan (çocuğun) başına siirül.ınez", İbn Mace, #Zebôilı"l, buyurarak kesin beyanda bulunmuştur. Hadislerin genel değerlendirilmesi için bkz. Şevkani, Neylu'l-Evtar, V/131-137. 358. Ateş, Örf ve Ad etler, s. 218. 359. Bakara, 2/127. 360. Hac, 22/27. 361. Harman Ömer Faruk, "Ha~, md. DİA, İst. 1996, XIV /382. 362. Kurtubi, Camiu'l-Ahkam, Xll/64. 363. Hac, 22/27. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU şöyledir: "Ey iman edenler! Ne Allah'ın ş eairine, ne şehr-i harama, ne Kabe'ye hediye olarak gönderilen kurbanlık hayvanlara, hele hele gerdanlık takılı kurbanlıklara, ne de Rabbinin lütfunu, ihsan edeceği kazancı ve O'nun rızasını arzulayarak Beyt-i Haram'a yöneleniere sakın hürmetsizlik etmeyin!...3 &ı" Gerdanlıkları (kelaid), sahipleri tarafından Allah'a adandıklarırun bir belirtisi olarak, boyuruarına işaretler takılan hayvanlardır. Bunlar adandık.lan yerde ve adandık­ ları vakitte kesilenekadar otlağa salırurdı. Allah'a sunulduklarırun belirtisini taşıyan ve kesilecekleri vakte kadar serbest bırakılan hediye kurbanlıklar bu suufa girerdi365• Nitekim Hac farz olmasından sonra Hz. Peygamber de kendi kurbanına gerdanlık taknuştJ.r366. İslam' da Kabe'yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife'de vakfe, kurban kesme gibi adetler devam ettirildi. Kurban kesme rnekarn olarak Hz. Peygamber (sav) tarafından Miııı.a olarak belirlendi. Bu da her ne kadar hıfzı-sıhha noktasından kaynaklandığı söylense de367 asıl maksadın; Hz. İbrahim'in tevhd-i habrasırun kurban hususunda da yeniden yaşatılmasıdJı-368. Hz. Peygamber (sav) normal zamanlarda putlar adına kesilen kurbanlarla ilgili uygulamaya son verdiği gibi Hac'ta da putlar adına kurban kesilmesini yasaklaıruş, kurbanların da Mina da kesilmesini emretmiştifl69• Ürünlerin ve hayvanların Allah ile putlar arasında paylaşımı Bu kurban çeşitlerinden başka bir de zirai ürün ve hayvanlar bağlamında da geleneksel bir uygulama vardı. Cahiliye müşrikleri hem Allah için, hem de putları için hububat ekiyorlardı. Allah için ektikleri yetişip, put narnma ektikleri gelişmezse, Allah adına ekilenin bir kısmını puta ait hisseye devreder ve derlerdi ki:" Allah Ganidir, putlar ise muhtaçtır." Aksi olur, yani putlara ait ekin gelişir, Allah'a ayırdıkiarı ekin gelişmezse, oradan bu tarafa bir şey ilave etmez, "Nasılsa Allah Ganidir" derlerdi. Keza davarları da bölüştürürlerdi370 • Allah'a ayırdıkiarı hisseden misafirlere yedirir, putların payını ise putlara ait işlerde harcarlardı. Politeist ve düalist anlayış müşriklerin sadece inançlarında değil aynı zamanda tasarruf ve harcamalarında da kendini göstermekte idi. Kur'an-ı Kerim tevhit anlayışını zedeleyen böyle bir adet ve uygulamayı ortadan kaldırdı. Allah'ın müsamaha ile bakmadığı tek günah tevhidin zedelenmesidir371 • Tevhit hayatın her karesinde kendini gösterdiği ölçüde kainatta ahenk olurln. Müşriklerin toplumda "sanal bir dindarlık" üretmesini Kur'an-ı Kerim eleştirmektedir. Bunu da şöy­ le anlabr:" Allah'ın yarathğı ekinlerden ve h ayvanlardan kendilerince Allah'a 364. Maide, 5/2; Aynca bkz. Maide, 5/97. 365. Kutup, Fi:zilu'I·Kuc'an, fi/828. 366. 367. 368. 369. 370. 371. 372. lbn Kesir, Tefsir, ill/7. Hamidullah, Islam Peygamberi, Il/902. Hannan, a.g.m., XIV /387. Farklı rivayetler ve değerlendirme için bkz. Ateş, Örf ve Adetler, s. 174. Kurban olarak da ifade edilmektedir. Bkz. Hica:zi, a.g.e., 11/233. N isa, 4/48, 116. Bkz. Bakara, 2/11; Enbiya, 21/22. BiRiNCi OTURUM / YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN bir hisse ayırdılar da kendi baW iddialannca: uşu, Allah'ın" dediler, uşu da ulôhiyette ortaklan olan putlanmızın." Ortaklan için ayırdıklan, Allah'ın hissesine konulmaz, ama Allah'a ait olanlar ortaklarının hissesine aktanlır. Bunlar ne kötü hüküm veriyorlarP73" Hem Allah'ın varlığına inanan hem de cinlerin, meleklerin ve ölmüş atalarının sembolleri olarak düşündüklerP7~, bu sebeple de kendilerine şefaatçi olacaklarına inandıkları313 putlan Allah' a ortak koşan Cahiliye Arapları zirai ürünleriyle hayvanlarından bir pay Allah'a, bir pay da ilgi ve şefaatlerini umdukları aile veya kabile putlarına adarlar, Allah'a adadıklarııu misafirlere, yoksullara, yetirnlere vb. muhtaçlara harcarlar, putlara ayırdıklarııu da onların önünde icra edilen ayinlerde ve putların bakımı gibi hizmetlerde kullanırlardı376. Allah için ayrılan Allah' a olan şükür ve inancın karşılığı, putlara ayrılan da onların şefaatlerinden istifade etmeleri içindi: Halbuki Allah, zatını öneelemeyen böyle bir taksimata rıza göstermemektectir377• Bütün her şeyin yaratıcısı Allah olduğu halde, putların hiçbir gücü ve tesiri yok iken Allah'ın ikinci plana bırakılması kabul edilebilir bir durum değildir. Mücahid şöyle demiştir: "Sulama yönünden, putlar için ayırdıldan taraftan Allah rızası için ayırdıkiarı tarafa suyun akması halinde derhal yolu tıkar (akmayı önlerlerdi), ama durum bunun tersine olduğunda, olduğu gibi bırakır, akışı önlemezlerdi378 • putlara ayırdıkiarı hisse büyür, neşv-ü nema bulup, Allah'a nema bulmaz ise, putların hissesini olduğu gibi onlara bı­ rakırlar ve J/isteseydi Allah da kendi hissesini büyütür, geliştirirdi" derlerdi. Fakat Allah'ın hissesine ayırdıkiarı ekin ve hayvanlar gelişir ve büyür, ama putların böyle olmaz ise, "Putlanmız için mutlaka harcama gereklidir" derler ve Allah'ın hissesinden alırlar ve onu, putların hizmetçilerine verirlerdi" de.ı-379 • Bu batıl geleneğe göre, Allah'ın bu mallara ihtiyaa olmadığı düşünülerek, Allah için ayrılandan putların payına aktarma yapılabilir, fakat putların payından Allah'a ayrılana al<tarrna yapılınazdı. Yılsonu geldiğinde müşrikler Allah için adadıklarından arta kalarn kendilerine harcar, fakat putların payından artana dokunmazlardı. Cahiliye döneminin bazı batı! yasalarının, hüküm ve uygulamalarının eleştirildiği bölümün ilki olan bu ayette asıl üzerinde .d urulan husus, Cahiliye Araplar'ının, yalnız inançta değil, harcamalarında, hayır ve hasenatlarında da putları Allah' a ortak koşrnalan, hatta O'ndan daha üstün tutmalarıciır380. Burada ayrıca, daha genel bir yaklaşımla, Allah'tan başkası uğruna harcama yapmayı Allah nzası uğruna harcama yapmaktan daha önemli gören anlayışıara da dalaylı bir tenkit bulunduğu düşünülebilir. Bu tür uygularnaların kökünde yatan neden, her iki kutsanmış ürünün farklı yollanydı. Allah'ın Mukatil: "Eğer ayırdıkiarı neşv-ü 373. 374. 375. 376. 377. En' am, 6/136. Mevdudi, Tefhimu'l-Kuran, I/596. Yunus, 10/18. Kur'an Yolu, ll/375. Zemahşeri, Keşşaf, ll/55; Razi, Tefsiru'l-Kebir, Xlll/205; Reşit Rıza, Menar, VIll/122, 124; MEHMET, Vehbi Efendi; HiilnSiitu'I-Beytiu fi Ttfsiri'I-Kıır'tiıı, Ist t.y., IV /1539. 378. Raz.i, Tefsiru'l-Kebir, XIll/204. 379. Razi, Tefsiru'l-Kebir, XIll/205. 380. MEHMET, Vehbi Efendi, IV /1539. SEMPOZYUM / KUR' AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU payı dilencilere, yoksullara, yolculara, yetimlere vb. dağıtılırken, tannlara aypay tapınaklarda sunulduğundan doğrudan ve dalaylı olarak din adamlarına gidiyordu. Bu nedenledir ki, bencil dini !iderler, Allah'ın sevgilileri olan tanrılarının payında eksilrne olmarnası gerektigi konusunda cahil izleyicilerine yüzyıllardır baskı yapıyorlardı. Hatta, tanrılarının payı artarsa bu daha iyiydi381. İmam-ı Şafu müşrikArapların ''bahire, saibe, vasile ve ham" ile ilgili helal kılma yetkisi Allah'ın iken müşriklerin yanlış hı tumlarını eleştiren "Haydi" de, "Allah'ın bunu haram kıldığına dair tamldık edecek şahitlerinizi getirin!" Eğer orılar yalan yere şahitlik ederlerse, sakın s en orılarla birlikte tanıklık etme. Ayetlerimizi yalan sayanların ve ahireti tasdik etmeyerılerin keyiflerine uyma. Nasıl uyarsın ki orılar başkalarım, kendilerinin Rabbi olan Allah'a eşit tutmaktadırlarl82" ayetinin nazil olduğunu, b u hayvanların hararn olmadığını onlffa bildirmekted_ir383. Buradan anlaşılmaktadır ki müşrik Arapların kendilerince Allah ile putları arasında bölüştürdükleri ve Allah'ın payına saydıkları mallardan en'am olan kısımları "balızra, siiibe, vaslle ve ham" dı384 • Çünkü Allah için kesilenleri putları anılmadan yemiyorlar, putları için kesilenleri yiyip rılan Allah'ın adını annuyorlardı385 • Cahiliye döneminde müşriklerin izin verdiklerinin dışında kimsenin yemeye müsaade etmedikleri bir uygulaması daha vardı. Kur'an-ı Kerim bunu şöyle anlatır:" Onlar, [haksız] bir iddia ile, "Ş u hayvanlar ve tarla mahsulleri kutsaldır; bizim izin verdiklerimiz dışında hiç kimse onlardan yiyemez!" derler ve bazı tür hayvanların sırtına yük vurulmasının yasak [olduğunu ilan eder]ler; öyle hayvanlar var ki onl'a r üzerinde Allah'ın ismini telaffuz etmezler; [ve bu adetlerin kaynağını] haksız yere O'na isnad ederler. [Ama] Allah, onları bütün bu mesnedsiz hayallerinden dolayı cezalandıracakhr.386" Burada Cahiliye Araplar':ınıii bazı hayvar\ları ve zirai ürünleriyle ilgili geleneksel uygulamalarına işaret edilmektedir. Tanrıları için adadıklarından sahipleri yiyemez; ancak put bakıcılan, kutsal mekanların hizmetçileri veya buraları ziyarete gelenler gibi mal sahiplerinin· uygun gördüğü kimseler yararlanabilirdi. Hayvan keserken de Allah'ın adını özellikle anmazlar, putlannın adını anarak keserierdi Ayette delaylı olarak bu tür uygulamalar şirk dininin kalıntıları sayılmakta ve ilga edilmekte; müşriklerin, icat ettikleri bu tür batıl uygulamalar olduğuna dikkat çekilir387• Birtakım davarlar da vardır ki, o hayvanlar üzerinde haccetmedikleri ve onların sırtında iken, telbiye getirmedikleri de ifade edilmişfu388. İbn-i Abbas şöyle der: Yiyecekleri topladıklan zaman deste yapariardı ve iki kısma ayırırlardı. Bir payı Allah'a, birini de tanrı­ larına ayırırlardı. Şayet rüzgar, tanrılarına ayırdıkiarı taraftan eser de bir kısmını 381. 382. 383. 384. 385. 386. 387. Mevdudi, Tefhirnu' I-Kur'an, I/597. En' am, 6/ 150. Beyhaki, es-Sunenu'I-Kubra, X/ 17. Taberi, Camiu' I-Beyan, VID/ 41; Narin, a.g.e., s. 64. Taberi, Camiu' I-Beyan, VID/41. En'am, 6/138. Tabeıi, Camiu'I-Beyan, VIll/ 44-45; Zemahşer\, Keşşaf, D/55; Kurtubi, Camiu'I-Ahkam, Vli / 94; Raıi, Tefsiru' I-Kebir, XID /207-208; Elmalı'lı, ill/2064; Mehmet Vehbi, Hulasatu'I-Beyan, IV / 1542; Kur'an Yolu, ll/376. 388. Raıi, Tefsiru'I-Kebi(, XID/205; Cevad Ali, Mufassal, Vl/207. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Allah' a ayırdıkiarı paya katsaydı, bunu geri alıp tekrar yerine koyarlardı. Yok, eğer rüzgar Allah için ayırdıkiarı payın tarafından esip bir kısmıru tanrılarının payına katsaydı bunu olduğu gibi bırakır, eski yerine bırakmazlardı. Arap cahiliyesinde görülen bu olayın benzerleri diğer cahiliye toplumlarında, Yunan-Iran-Roma toplumlarında da görülmüştür. Hindistan' da, Afrika ve Asya' da görülmektec!ir3S9• Bunların yanlış inançlarından biri de hayvan türlerinin erkeklere serbest bı­ rakıp kadınlara yasaklarnalarıdır. "Şu hayvanların karnında olan her şey bizim erkekierimize tahsis edilmiş, kadınlanmıza ise yasaklanmıştu: ama eğer ölü doğarsa o zaman her iki taraf da ondan paylarını alabilir'' derler... 390" İşte böyle, hiçbir sebep, hiçbir kanıt, hiçbir neden olmaksızın... Sadece birtakım kuruntulara bulaşmış, karmaşık bir din edindikleri erkeklerin key_ fi arzuları...391" Kadınları ancak ölmüş hayvana layık gören tarihi ortamın kadına bakışını ortaya koymaktadır. Bu hayvanların sütünü de kadınların içmesi yasaktı392 • Hz. Aişe kız evlatlarını mahrum ederek yalnızca erkek eviatlara yapılan vakıfları da bu cahiliye adetine benzetmiş ve bu ayeti okumuştuf393 • Merhum Kutub şöyle der: " ... Evet, insan, sapık inancın hayatı bir bunalım, bir sıkıntı ortamına dönüştürmesinin sadece keyfi arzulara, çeşitli kuruntulara ve körü körüne uyulan gelenekiere göre hareket eder duruma getirmesinin yanın­ da ciğerlerinin köküne kadar insanlara ağır yükümlülükler yüklernesi karşısında hayrete düşüyor. Oysa karşılarında son derece sade ve açık tevhid inana duruyor. 39 Bu inanc, insan vicdanı, asılsız kuruntulardan ve efsanelerden . kurtarır ... ·" ' . Müşriklerin ortaya koyduğu negatif tavırlarını Kur'an-ı Kerim: " ... Allah'ın kendilerine ihsan ettiği rızkı Allah'a iftira ederek haram sayanlar, elbette tam hüsrana uğradılar. Saptılar bunlar, doğru yolu da bulamadılarP95" şeklinde verir. Fahreddin er-Razi ayet ile ilgili şöyle der: "Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram kılmak, en büyük ahmaklıktır. Çünkü kişi, böylece kendisine leztz ve faydalı şeyleri haram kılmaktadır. Böyle yapması sebebi ile de, en büyük azab ve ikaba müstehak olmaktaciJ.r3%." İbn Abbas şöyle der: "Kim Arapların cahilliklerini öğrenmek istiyor ise, elEn' am Silresi'nin 130 ile 140 arasına kadar olan bölümleri okusun." İbnü'l-Arabf der ki: Onun bu söylediği gerçekten doğru bir sözdür. Çünkü onlar, aciz ve kısır akıllarıyla herhangi bir bilgiye ve herhangi bir adil hükme bağlı olmaksızın, beyinsizce helal ve haranu tespit ettiler, tasarrufta bulundular. Uydurma putlar ve ilahlar edinmek suretiyle giriştikleri cahilce tasarrufları ise daha büyük bir cehalet ve daha büyük bir günahtır ... 397" 389. 390. 391. 392. 393. 39-t 395. 396. 397. Kutub, Fizilali'I·Kur'an, III/1217. En' am, 6/139. Kutub, Fızilalu'l·Kur'an, III/1221. Kurtubi, Camiu'J.AhJ<am, Vll/95; Reşit Rıza, Menar, VID/128; Cevad Ali, Mufassal, VI/207. Elmalılı.III/2065. Kutub, Fizilalu'I·Kur'an, III/ 1222 En'am,6/140. Razi, Tefsiru'l-Kebir, Xlll/209. Kurtubi, Camiu' f.AhJ<am, Vll/90. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Bütün bu yapılanlan da "Allah bize böyle yapmamızı enuetti398" zırluru kullanarak yaptıklan usulsüzlüklerinin faturasını da Allah' a çıkanyorlardı. Bütün bunlar tarih boyunca toplumu saran yanlışlara karşı nasıl davranılması gerektiği hususunda birer "yol haritası" olmalıdır399 • Ha.Ibuki müşriklerin bilgisizce tamamen kendi kanaatlerini kullanarak kahayvan türlerinin hiç biri Allah tarafından haram kılın­ marnıştır. Müşriklerin yaptıklarının tamamen kadın cinsine karşı her fırsatta negatif ayrımcılığı öne çıkarmaları idi. Ortaya kanacak fikirlere dikkat etmek gerekir" 00• Bir zaman sorıra bazı fikirlerin sahiplerinden habersiz olarak aksiyana 1eyleme nasıl dönüştüğünü Kur' an-ı Kerim şöyle anlatır: "Sekiz çift davar yarattı: koyundan iki, keçiden iki. De ki: İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Eğer iddianızda haklı iseniz bilgi ve belgeye dayanarak bana h aber verin!" 401 dınlara yasakladıkları Ayete meal veren Suat YILDIRIM şöyle bir açıklama getirmektedir: "Çift kelimesi yerine "eş" kullanabilirdik Zira burada bir bakıma "dört çift" söz konusudur. Fakat her eşten biri, öbürü olmaksızın düşünülemeyeceğinden, yani çift kelimesinin çifte kullanımının geçerli oluşundan dolayı çift demeyi tercih ettik" def"'l. Burada kadını kendine derık görmeyen müşrik/ erkek egemen zihniyete hayvan üzerinden gönderme yaparak "davarın bile varlığı eşine bağlıdır" der. Tarihi süreçte tabiata nesneye bakışta hep paradoks yaşanmıştır. Semud kavminin deveye bakışı gibi... 403 Parmakla işaret edilirken parmağa bakıp parmağın işaret ettiği yeri görmeme hali. Kur' an-ı Kerim de müşriklerin eşyaya bakışını ve eşya üzerindeki duruşunu değiştirmek için şöyle der. "Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki rahimleriride bulunarı yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah size bu yasaklamayı yaptığında siz orada hazır ve şahit mi idiniz? İlimsiz olarak insan· ları saptırmak için uydurduğu yalanı Allah'a mal edenden daha zalim kimse bulunabilir mi? Allah elbette o zalimler güruhunu muvaffak etmez, emellerine kavuşturmaz. 4o.ı" Ayetin devamında gelen ayetlerde geçmiş toplulukların taşkın­ lık ve aşırılıkları yüzünden hangi nesnelerin haram olduğuna dikkat çeker. dişinin 398. Kurtubi, Camiu'I-Ahkaın, Vll/95. 399. İBNU'L-ARABf. Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah; A/ıkımw'I-Kur'dıı, Beyrut,1987, ll/704. 400. Kadınlara karşı yapılan zulümlerin günümüzde de sürdürülüyor olmasında geçmişten gelen bir uygulamanın ürünü olmadığım kim inkar edebilir. Bkz. Kurtubi, Caıniu'I-Ahkaın, Vll / 97; Cevad Ali, Mufassal, Vl/208. 401. En' am, 6/143. 402. YILDIRIM, Suat; Kıır'tiıı-ı HnJ.im Ve Açıklnmıılı Meııli, İst., Feza Gazetecilik,1998, s. 146; ZEVC: Cinsinden bir diğeri ile beraber bulunan demektir ki, bunlardan her biri, diğerine göre zevc, yani eş, kendi kendine fert diye adlandırılır. Ve bundan dolayı zevc ikisinin degil, ikiden birinin diğerine göre ismidir. İkisine birden "zevcan, zevceyn" denilir. Şu halde zevc, tam anlamıyla bizim "çift" dediğimiz deti), "eş" yani bir çiftin her bir tekidir. Mesela "sekiz çift" dediğimiz zaman "onalb eş" anlaşılır. "Semdniyete ezvac" ise, ayette açıklandığı üzere ikisi koyun, ikisi keçi, ikisi deve, ikisi sığır cinsinden olmak üzere, erkek ve dişi dört çift, fakat sekiz eştir. Bu ayetlerde görülüyor ki "en'am" (hayvanlar) denilen bu sekiz eşin helal oluşunu ispat ve anlabnak için burada pek güzel bir "tahric ve tenkllı-i menat" usulü gösterilmiştir. Açıklamalar için bkz. Elmalılı, ID/2072. 403. lsra, 17/59. 404. En'am, 6/144. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Hz. Peygamber (sav)'in tarihi süreçte kurbana kazandırdığı anlam ve uygulamalan hem hadis külliyalı için de anlanlrruş, hem de özellikle de fıkıh müdevvenalı için de yoğun olarak tarlışılıruşlır. Sonuç Kur'an-ı meydana getirdiği yeniliklerin ve gerve ortaya koyduğu hüküm ve ilkelerin nihai hedefinin anlaşılabilmesi için Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu toplurnun insani ve sosyal değerlerinin tanınması ve bilinmesi gerekmektedir. Bunun gerekliliğinin ilk merhalesi de "cahiliye toplumu" adıyla anılan İslam öncesi "Arap toplumu"nu tarumaklır. Fakat şu bir gerçek ki İslam öncesi Arap toplumunun sosyal ve kültürel değerlerini, hayat tarzını tanımada bazı ciddi engellerin olduğu bir vakıadır. Bunların başında Kur' an ve hadisler dışında yazılı bili-i kaynakları­ nın azlığı ve bunların güvenirliğidir. Kerim'in toplumu inşasında çekleştirdiği dönüşümün kavranabilmesi Kur' an-ı Kerim nazil olduğu ortamın bazı adetlerini ibka/ tasvip etmiş, bazıla­ rını ıslah/ ta' dil etmiş/ düzenlemiş, bazılarını da ilga edip yürürlükten kaldırnuş­ lır. Kur'an'ın indiği toplumu teşrih masasına yalırıp müdahale etmiştir. Hüküm vaz'ında toplumsal örfü dikkate almış. Doğru bulduğunun toplumla entegresini tarihi ve beşeri olandan yalılık bir yol takip etmemiştir. sağlayarak ve Kur'an-ı Kerim cahiliye dönemine ait bazı kültürel unsurlan bünyesine katarak yeniden inşa ettiği toplumun bundan sonra da inananlan tarafından farklı kültürlerle karşılaşıldığında bakış açılannın nasıllığına dikkat çeker. İşte İlahi metnin düzenlemesine çeki düzen verdiği hususlardan biri de kurban ve adaklardır. Kurban ilk insandan itibaren bir ritüel olarak ferdin ve toplurnun hayalına renk katrnışlır. Kur' an-ı Kerim Tarihi süreçte, kurbanın "tevhidi anlayışa" uygunluk süreci ve şeklini Hz. İbrahim' in davranışında pozitif hale getirmiştir. Kur'an düzeltilmesi gereken hususları bilinmeyen üzerinden değil, Hz. İbrahim örneğindeki gibi, bilinen ve görünür olanlar üzerinden yürütür. Cahiliye döneminin din mefhumu kurban ibad·eti ile ilgili dönemin şiir ve atasözlerinde sınırlı da olsa bazı bilgiler bulurımaktadır. Günümüzde, ibadetler içinde halen etrafında en çok fikir üretileni 1tartışılcqu kurban ibadetidir. Kurban toplum nezdinde özel bir anlamı vardır. Hatta hayalın­ da başka ibadet olmayanlarda kurban ibadeti öne çıkar. Dünyanın birçok coğraf­ yasında dini hayalın carılı tutulmasında kurharun yeri önemlidir. Kurbanın Allah tarafından "Şeair" olarak anılması, bunun olmazsa olmaz bir öznelliğinden kaynaklanmaktadır. Putperest Araplar inanç sistemlerinde yer verdikleri tanrısal varlıklara tapın­ ma ve tazim bağlamında çeşitli ritüellere yer vermişlerdir. Bunlar arasında tanrısal varlıklan temsil eden putlar önünde ve kült merkezlerinde kurban kesrnek oldukça önemliydi. Genellikle kesilen kurbanın kanı, ilgili tanrısal varlığın temsili üzerine sürülürdü. Bunun arka planında ise kült merkezinde bulunanlara ranlın akmasıdır. Araplar kestikleri hayvanlara tanrılar panteonunda en yüce varlık SEMPOZYUM /KUR' AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ı 71 olarak yer verip Allah'ın adını arunazlardı. Bazen de kabirierin başında kurban kestikleri olurdu. Temel problem aracısız ve şefaatsiz hiçbir şeyin Allah'a ulaşıla­ mayacağıdır. Kura'n-ı Kerim "kurbanların kanları ve etleri asla Allah'a ulaşmaz, ulaşan sizin takvanızdır'' paradigması üzerinden toplumu yeniden inşa etmiştir. Ayru zamanda insarun emrine verilen/musalıhar kılınan nesnelerin emrine girmemeyi de kurban üzerinden yeniden inşa etmiştir. Modern dünyarun gündeminde kurharun hep ilk sıralarda aktüel özelliğini korumasının ve bunu çözmenin yolu da özellikle İslam öncesi kurban pratiğinin bilinmesine bağlıdır. Araplar bazı hayvanların kutsal olduklarına yönelik çeşitli inançlar taşırlardı. Bu da "dokunulmaz ve tartışılmaz alan" oluşturma adetini başlatrruştır. Dokunulmaz alan dokunulmaz ve ayrıcalıklı şahıslar ve kurumlar üretir. Halbuki Allah, kitabına yönelik eleştirileri aktarmakta, sıfatları hakkında tefekküre davet etmekte ve kendişini inkar etme özgürlüğü hususunda insana imkan sunmaktadır. Kırmı­ zıçizgilerin sadece "sövgü" ve ''hakarette" olduğırnun altını çizmektedir. Bunların dışındaki alanlar pozitif veya negatif düşünce dünyalarına kapatılmamalıdır. Cahiliye dönemi Arapları belirli şartlara bağlı olarak bazı hayvanlar kutsal ya da tabu sayar ve başıboş bırakırdı. Cahileyye toplumunda bahira, saibe, vasile, ham, fera ve atire şeklinde isimlendirilen kurban çeşitleri mevcuttu. Bunları kestiklerinde büyük payı putlara küçük payı da Allah' a ayırırlardı. Bu kayırmacılığın dini bir ritüel halinde sunulmasının tipik prototipidir. Bu yapılırken de belli bir gurubun rant elde ettiği görülmektedir. "Şeairu'lallah" tan olan kurharun "takva" üzere tazim edilmesi istenir. Fakat parmak ile bir nesneye işarete edilirken parmağa takılıp kalmak gibi Arap da tazirnde kurbanda takılıp kaldı. Kur' an bu eğreti duran tarihi bakışı d üzel tti. Böyl~likle esas olan zarf değil mazrui olduğu esası getirilmiş oldu. Fakat manayı taşıyan harfler daha rasyonel temellere oturtuldu. Kur'an-ı Kerim kurban ibadetinirı toplumda görünür "taabbudilik" derecesinde bir ibadet olarak yerleşmesini istemektedir. Bunu fıkıh ekallerinin kalıpları dışına taşıyarak şeair 1sembol olarak toplurnun her karesinde fotoğraflanması ve kesilmesi arunda da mutlaka Allah'ın isminin anılmasının gerekliliği kurban ibadeti ile beraber Allah şuurunun da kan akıtma ile beraber topluma nefes aldıran bir alan meydana gelmiş olur. Bunun da hem "hayvan sevicilerin" rağmına daha fazla pratize olması insana yönelen şiddeti tolere etmede katkı sağlar hem de toplumun imkansızlıklarla mücadele eden kesimi için de kaynak aktanını olur. Dinin emir olarak yapmasını istediği ritüellerin; kurban, namaz, oruç, hac vb. esasında görünür olması dinin topluma katacağı rengin de anlam boyutunu gösterir. Vicdanlarda kalarak toplumsal boyuta yansıt::ıl.ıİtayan bir ritüelin anlamı da zamanla kaybolıriaya ve anlam kaymasına yol açar. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN KAYNAKÇA ACAR Abdullah, Bir İçtilıat Kaynağı Olarak Kur'an Kıssalan, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılrnanuş Doktora Tezi, Konya, 2005. AHMED b. HANBEL; Müsned, Beyrut, 1985. ALBAYRAK Halis, Kur'an'ın Bütii1ıliiğii Üzerine, Şule Yayınları, İst. 1992. Tefsir UsUlü, Şule Yayınları, İst. 1998. ALUSİ Ebu'l-Fadl Şihabuddin; Ruhu'I-Meani fi Tefsiri'l-Kur'aru'l-Azim ve's-Sebi'lMesani, Daru'l-Fikr, Beyrut~ 1985. · ALÜSİ, Mahmud Şükrü Bülılğu'l-Ereb fi Ma'rifeti Alivili'l-'Arab, (Thk. Muham- med Behçet el-Eseri), Daru'l-kutubi'l-ilmiyye, Beyrut, ts. ARUÇİ Muhammed, "Saibe" Md. DİA, İst. 2008. ATAR Fahrettin, "Akika" md. DİA, İst. 1989. ATEŞ Ali Osman, İslam'a Göre Caltiliye Ve Ehl-i Kitap Örf Ve Adetleri, Beyan Yayın­ ları, İst. 1996. "Putlara Kurban Kesme ve Allah' tan Başkası Adına Kesilenlerden Yeme Konusunda Hz. Peygamber'in Tutumu", Dokuz Eylül Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: IV, İzmir, 1987. "İslam Öncesi Dini Geleneklerin Meydana Gelmesinde Maddi Çıkarların Rolü", Diyanet ilmi Dergi, Ocak-Mart, Cil t: 29, Sayı: 1, Ank. 1993. ATEŞ, Süleyman; Kur'an'ı Kerim'in Yüce Meili ve Çağdaş Tefsiri, Ank. 1988. AYBAKAN BilaJ, "Selem" Md. DİA, İst. 2009. AYDIN Mustafa, İlk Dönem İslam Toplıımımım Şekillen işi, Pınar Yayınları, İst. 1991. BARDAKOCLU Ali, " Diyet'' Md. DİA, İst. 1994. "Kurban" (İslam' da Kurban) Md. DİA, Ank. 2002. BEYHAKİ, Ahmed b. Hüseyn b. Ali es-Siinenii'l-Kiibrii, Daru'l-marife, Beyrut 1992. BiLMEN Ömer Nasuhi, Hukuki İslamiye ve Istılahah Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İst. 1975. BUHARi, Ebu Abdillah Muhammed b. İbrahim; Sahihu'l-Buhm, Mısır, 1212. CEVAD Ali, Mufassal fi Tarihi'I-Arap Kable'l-İslam, by., 1992. ÇACATAY Neşet, İslam Dönemine Dek Arap Tarihi, Türk T~ihi Kurumu Basım evi, Ank.1989. ÇACRICI Mustafa, "ARAP", Md., DİA. İst. 1991. ÇELİK Ali, İslam'ın Kabul VeıJa Reddettiği Halk İnançlan Hicaz Bölgesi, Beyan Yayınları, İst. 1995. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU ÇELİKKOL Yaşar, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınlan, Ank. 2003. DARIMİ, Ebu Muhammed Abdullah; es-Sünen, Mısır, 1978. DARYAL Ali Murat, Dini Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri, İfav Yayınları, İst. 1994. DEMİRCİ Kürşat, "Hayvan" md., DİA, İst. 1998. DEMİRCİ Muhsin, Tefsir UsiUü, Marmara Üni. İ1ahiyat Fak. Vakfı Yayınları, İst. 2008. Valıiy Gerçeği, Marmara Üni. İ1ahiyat Fak. Vakfı Yayınlan, İst. 1996 DIHLEVİ, Şah Veliyullah Ahmed b. Abdirrahim; Hııccetııllalıtt'l-Baliğa, Beyrut, 1990. DRAZ, Muhammed Abdullah; Kur'an'a Giriş, Tre. Salih Akdemir, Kitabiyat Yayın­ lan, Ank. 2000. DOGUŞTAN GÜNÜMÜZE BÜYÜK İSLAM TARİHİ, R€daktör; YILDIZ Hakkı DURSUN, Çağ Yayınlan, İst. 1992. DUMAN Zeki, Beyanu'l-Hak, (Kur' mı-ı Kerim'in Yayınlan, Ank. 2008. Niizııl Sırasına Göre Tefsiri), Fecr EBU DAVUD, Süleyman İbnu'l-Esas; es-Sünen, Beyrut 1980. EBU'S-SUUD, Muhammed b. Muhammed el-İmadi; İrşadu'l-Akli's-Selim ila Beyrut, t.y. Mezaya'l-Kur'aru'l-Keriın, EBU UBEYDE, Ma'mer b. el-Müsenna et-Teymi; Mecazu'l-Kur'an, Thk. Fuat Sezgin, Mısır, 1970. ELMALI'LI, Muhammed Harndi Yazır; Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İst. 1986. ENSAR.t Ebu Yahya Zekeriyya; Fethu'r-Rahman b i Keşfi ma Yeltebisu fi'l-Kur'an, Thk. M. Ali es-Sabuni, Beyrut, 1985. EROGLU Muhammed, "Hami" Md. DİA, İst. 1998. ESED Muhammed; Kur'an Mesaj ı -Meal-Tefsir-, Tre. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İst. 1999. FAYDA Mustafa, "Cahiliye", Md. DİA, İst. 1993. FARUid İsmail Raci, Faruki Luis LAmia, İslam Kiiltiir Atlası, Çev. Mustafa Okan Kibaroğlu, Zerrin Kibaroğlu, İnkılab yayınları, İst. 1986. FAZLUR RAHMAN, İslam ve Çağdaşlık, Fikri Bir Geleneğin Değişimi, Tre. Alparslan Açıkgenç, M. Hayri Kırbaşoğlu, Ankara Okulu Yayınlan, Ank. 1996. FEYYUMt Ahmed b. Muhammed b. Ali; el-Misbahu'l-Münir, Lübnan, 1990. GEZGİN Ali TALiP, "Kuran'da "Nahr" Kelimesi ve Türkiye'de Kurban ibadetinin Algılaruşı" Süleyman Demirel Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, İsparta, 2005. GÖRGÜN Tahsin, "Kur' an" (Mahiyeti), Md., DİA Ank. 2002. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN GÖZÜBENLİ Beşir "Kurban", md., İslam' da İnanç ibadet Ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, M. Ü. i. F. Vakfı Yayınları, İst. 1997. GÜÇ Ahmet, "İslam Öncesi Dinlerde Kurban", Din Ve Hayat Dergisi, Sayı:ll, Yıl: 2010. "Kurban" Md., DİA, , Ank. 2002. GÜNALTAY Şemseddin, İslam Öncesi Anıplar ve Dinleri, Ankara Okulu Yayınları, Ank.1997. GÜNCEL DİNİ MESELELER İSTişARE TOPLANTISI-I, "Kurban; İbadet Olup Olmadığı, İfa Şekli, Bedeli11in Tasaddıtk Edilmesi" 15-18 Mayıs 2002, DİB Yayınları,Ank.2004. . GÜNDÜZ Şinasi, "İslam Öncesi Arap Dini", Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ank. 2007. HAMiDULLAH Muhammed, Konferanslar, Tre. Zahit AKSU, Erzurum, ty. İslam Müesseselerine Giıiş, Tre. İhsan Süreyya Sırma, Bir Yayıncılık, İst. 1984. İlk İslam Devleti (makaleleı·) Tre. İhsan Süreyye Sırma, Beyan Yayınları, İst. 1992. İslam Peygamberi, Tre. Salih Tuğ, İrfan Yayınevi, İst. 1980. HİCAZİ Mahmut, et-Tefsinı'l-Vadılı, Tre. Mehmet I<ESKİN, İst. T.y. IŞIK Emin, "Bakara Süresi", md. DİA, İst. 1991. İBNU'L-ARABİ, Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah; Ahkamu'l-Kur'an, Beyrut,1987. İBN AŞUR, Muhammed, et-Talırir ve't-Tenvir, Tunus, 1984. Ebu Abdİlmelik; es-Siretu'n-Nebeviyye, Beyrut, 1990. İBNU'L-ESİR, Meeduddin Ebu's-Seadat el-MCıbarek; en-Nihaye Fi Garibi'I-Hadis Ve'l-Eser, Beyrut, ~002. İBN HABİB Ebu Cafer Muhammed, Kitabu'l-Muhabber, Beyrut, t.y. el-Munemmak fi Alıbari Kureyş, Beyrut, 1985. İBN HİŞAM -I<ELBİ, Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbl, Putlar Kitabı, Tre. Beyza (Oüşüngen) Bilgin, Pınar Yayınları, İst. 2003. İBN K.ESİR, Ebu'l-Fida İsmail; Tefsiru'l-Kur'aru'l-Azim, İst. 1985. İBN MANZUR, Ebu'l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem; Lisanu'l-Arab, Beyrut, 1990. İBN KUTEYBE, Ebu Muhammed Abdullah; Te'vilu Müşkili'l-Kur'an, Thk. Ahmed Sakar Beyrut, 1981. İBN MACE, Ebu Abdillah Muhammed; es-Sünen, Thk. M. Fuad Abdulbaki, Mısır, 1985. SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU İBN İSHAK Muhammed b. Yesar; Siretıı İbıı İslıak, Th.k. Muhammed Hamidullah, Konya, 1981. İSBAHANİ er-Rağıb Ebu'I-Hüseyin b. Muhammed; el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, Kahraman Yayınları, İst. 1986. İSLAMOCLU Mustafa, Hayat Kitabı Kur' an Gerekçeti Me al-Tefsir, Düşün yayıncılık, İst. 2008. İZUTSU, Toshihiko; Kur' an' da Allah ve İnsan, Tre. Süleyman Ateş, Ank. t. y. KALLEK Cengiz, "Mudarabe", Md. DİA, İst. 2005. KARDAVİ Yusuf, el-Helalıı v e'l-Haram fi'l-İslam, Mektebetu Vehbe, Mısır, 1976. KARSLI H. İbrahim, Kur'an Yonımlamıda· Kaduı Sosyo-Kiiltiirel Çevreııitı Kıır'aıı Yonımlanııdaki Yansımalan, Rağbet Yayınları, İst. 2003. KOTAN Şevket, Kur'an ve Tarihselcilik, Beyan Yayınları, İst. 2001. KUR' AN YOLU, Türkçe Meal ve Tefs~ Haz. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın­ ları, Ank. 2003. KURTUBİ, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensari; el-Cimi' Li Ahkami'l- Kur'an, Daru'l-Fikr, Beyrut, 1985. KILIÇ Sadık, Yemin Olsıııı ki, Aksamıı'l-Kur'aıı, İhtar Yayıncılık, İst. 1996. Kill.CA Celal, Aksamu'l-Kur'an, DİA, İst. 1989. KİTAB-I MUKADDES, (Tevrat ve İncil) İst. 1976. MEHMET, Vehbi Efendi; Hülasatu'l-Beyan fi Tefsiri'l-Kur'an, İst. t.y. MERACi, Ahmed.Mustafa; Tefsiru'l-Meraği, Daru'l-Fikr, Mısır, t.y. MES'UDİ Ali b. Hüseyin, Miinıcıı-z -Zelıeb ve Medaiıııı'l-Cevlıer fi't-Tarilı, Paris, 1977. MEVDUDİ, Ebu'l-Ala; Tefhimu'l-Kur'an, (Tre. Heyet) İnsan Yayınları, İst. 1991. MÜSLİM, Ebu'l-Huseyn Müslim b. el-Haeeae el-Kuşeyri; Sahihu Muslim, İst. 1985. MÜSNED, bkz. Ahmed b. Hanbel. NARİN İsmail, Kur'an ve Sünnet Açısından Kurban İbadeti, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, Basılmanuş Doktora Tezi, İst. 2009. NESAi, Ebu Abdirrahman b. Şuayb; es-Sünen, Thk. Abdulfettah Ebu Gudde, Beyrut, 1992. NESEFİ, Ebu'I-Berekat Abdullah b. Ahmed b. Mahmud; Medariku't-Teıızil ve Hakaikıı't-Te'vil, Kahraman Yayınları, İst. 1984. NİSABURİ, rut,1986. Ebu'I-Hasan Ali b. Ahmed el-Vahidi; Esbabu'n-Nüzul, Bey- BIRiNci OTURUM / YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN OLGUN, Tahir (Uhirü'l-Mevlevi), Müslümanlıkta ibadet Tarihi, Hazırlayan: Cemal KURNAZ, Akçağ Yayınevi, Ank. 1998. ÖNKAL Ahmet, BOZKURT N ebi, "Deve" Md. İst. 1994, IX/224. ÖZKAN Ali Rafet, Eski Araplarda Putperestlik Doğıışıı ve Ortaya Çıkışı Sebepleri, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmaıruş Yüksek Lisans Tezi, Erz. 1991. ÖZTÜRK Resul, "İslam Öncesi Arap Toplumunun Tann Tasavvuru Ve Bu Tasavvurun İslam'ın Tann Tasavvuruna Etkisi Sorunu" Din Bilimleri Akademik Araşbrma Dergisi, Sayı: 1, İst. 2007. ÖZTÜRK Mustafa, Kur'an ve Tefsir Kültürümüz, Ankara Okulu Yayınları, Ank. 2008. . ÖZAYDIN, Abdülkerim, "Beliyye", md. DİA, İst. 1992. ÖZDEN Kanter Ekinci, "Hz. İBRAHiM ve KURBAN", http:/ /www.kelam.org/kader 1index.php?journal=kader. PAÇACI Mehmet, Kur'an'da ve Kitab-ı Mukaddes'te Alıiret İnancı, Nun Yayıncılık, İst. 1994. Kur'aıı'a Giriş, İsam Yayınları, İst. 2008. RAzi, Fahruddin Muhammed b. Ömer; et-Tefsiru'l-Kebir, Beyrut, 1982. RAZİ Zeynuddin Ebu Abdiilah Muhammed b. Ebi Bekr b: Abdi'l-Kadir; Tefsiru Garibi'l-Kur'aru'l-Azim, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Tahkik, Hüseyin ELMALI, Ankara, 1997. REŞİD, Rıza -MUHAMMED Abduh; Tefsiru'l-Kur'aru'l-Hilim, (Tefsiru'l-Menar) 2. Baskı, Mısır, 1928. SALiH Suphi, İslam Mezhepleri ve Müesseseleri, Tre. İbrahim SARMIŞ, Düşünce Yayınları, İst. 1981. SARICIK Murat, İslam Öncesi Dönem Calıiliye Kiiltiirii, Fakülte Kitabevi, İsparta, 2002. SARIÇAM İbrahim, "Calıiliyyeııin Asr-ı Saadette Dönüşümünde Kur'mı'ın Rolü", lll. Kur' an Haftası, Kur' an Sempozyurnu, Ank. 1998. SERİNSU Ahmet Nedim, Kur'an'ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul'ün Rolü, Şule Yayınları, İst. 1994. SEZEN Yümni, Atıtropolojiden Psikatıalize Kurbmı Ve Din, İz Yayıncılık, İst. 2004. ŞA'BAN Zekiyuddin, İslam Hukuk İlmitıitı Esaslan, Tre. İbrahim Kafi DÖNMEZ, TDV Yayınları, Ank. 2006. ŞATİBİ, Ebu İshak İbrahim b. Musa; el-Muvafakat, Thk. M. Abdullah Draz, Beyrut, 1991. . SEHARENFURİ Halil Ahmed b. Mecid; Bezlu'l-Mechud fi Halli Ebi Davud, Daru'l- SEMPOZYUM / KUR'AN ÖNCESi MEKKE TOPLUMU Ktıtubi'l-İlmiyye, Beyrut, t.y. ŞEHRİSTANİ Ebu'l-Feth Muhammed b. Abdi'l-Kerim; el-Milel Ve'n-Nihel, Beyrut, 1990. ŞEVKANi, Muhammed b.Ali b.Muhammed; Neylu'l-Evtar, Şerhu Munteka'l-Ahbar, Beyrut, t.y. ŞiMŞEK, M. Sait; Kur'in Kıssalanna Giriş, Yöneliş Yayınları, İst. 1993. "Kur'an'da Kurbatı ve Çeşitleri", ULUSLARARASI KURBAN SEMPO-ZYUMU TEBLİCLERİ, 8-9 ARALIK 2007, İSTANBUL, Yayınlayan: Bayrampaşa Belediye Başkanlığı, İst. 2008. TABERİ, Ebu Cafer Muhammed b. Certr et-Taberf Camiu'l-Beyin an Te'vil-i Ayil- Kur'in, (ofset, Baskı) Beyrut, 1988. · • TAN Zeki, Kur'in'a Göre Geçmiş Kavimlerin İnkırazında Ma'siyetin Rolü, Kitap Dağıilm Neşriyat, Ankara, 2011. TiRMiZi, Ebu 'İsa Muhammed b. 'İsa; el-Camiu's-Sahih, (Th.k. A. Muhammed Şa­ kir), Mısır, 1985. ULUSLARARASI KURBAN SEMPO-ZYUMU TEBLiCLERİ, 8-9 ARALIK 2007, İSTANBUL, Yayınlayan: Bayrampaşa Belediye Başkanlığı, İst. 2008. ÜNAL Halit, "Atire", Md., DİA, İst. 1991. VAHİDİ Ebu'I-HasanAli ~isaburi; Esbabu'n-Nılzul, Beyrut, 1986. WATT W. Montgomery, İslam Nedir, Tre. Elif Rıza, Birleşik Yayıncılık, İst. 1993. YAZICI, İshak, "Balıit'e", Md. DİA, İst. 1991. YILDIRIM Suat. Kur'an'da Uluhiyyet, Kayıhan Yayınları, İst. 1987. ZEBİDİ, Zeynuddin Ahmet b. Ahmed Abdullatif; Sahilı-i Buhan Muhtasan Teeridi Sarih Tereemesi, Tre. Ahmed Naim, Kirnil Miras, Ank., t.y. ZEMAHŞERİ, Ebu'l-Kasım, Carullah Mahmud b. Ömer; el-Keşşfıf aıı Hakfıiki't­ Te'vil ve 'Uyfitıi 'l-Akavil fi Vııciihi't-Te'vil, Daru'l-Ma' rife, Beyrut, 1985. ZEVZENİ, Ebu Abdiilah el-Hüseyn b. Ahmed; Şerhu'l-Muallakati's-Seb'a, Beyrut, t.y. BiRiNCi OTURUM /YRD. DOÇ. DR. ZEKi TAN Başkan :Şimdi de, bu konuşmanın müzakeresini yapmak üzere Sayın Dr. MuhammetABAY'a söz veriyorum.