Hasan El Benna - Risaleler Cilt 12 www.CepSitesiNet Degerli Okuyucu Bu Kitabin Txt İ Resimli Dosyadan Pdf Ye Çevrildiği İçin Malesefki Daha Fazla Düzenleme Yapilamamaktadir Kelime Hatalari Ve Eksik Yazilar Olabilmekte Hos Görünüze Sığınıyoruz HASAN ELBENNA HAKKINDA O Asrımızda islam davasının öncüsü olduğu için Hasan ElBennaya Imam ve Mürşidülam unvanları verilmiştir Başlattığı davayı yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de şehid deniliyor Hasan ElBenna Hicri 1324 Miladi 1906 yılında Mısırın İskenderiye şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi Babasının adı Ahmed dedesinin adı Abdurrahman ElBennadır Babası ilim sahibi ve büyük muderrislerdendi Hasan elBenna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan sonra yüksek tahsil için başkent Kahireye gitti ve Kahire üniversitesinin DarulUlüm Fakültesinden mezun oldu Yüksek tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya başladı Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış çek miktarda ayet ve hadis ezberlemişti Müslümanlığını severek yapıyordu Yüksek tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti Yeteri kadar islami bilgisi bulunduğu için daha çok islam ideolojisi dışındaki kitapları okuyor ve islam Bu bilgiler Zerkalinia ElAlam adlı kitabıyla Said Ramazan tevatır adlı eserindin derlenmiştir prensipleriyle mukayeseler yapıyordu İslam nizamı yanında bütün ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor ve onu içine sindire sindire yaşıyordu Hasan ElBenna islam dininin sahabe devrindeki yaşaniş şekline sonsuz hayranlık duyardı Islamın bugün de aynı şekilde yaşanmasını müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar kavuşmasını isterdi O hayata görüldüğü takdirde islam aleminin maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı vardı lslamı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islam dinini iyi öğrenmemiş olduklarını ve bu yüzden o inanca eremediklerin sık sık tekrarlardı Bu yönleriyle Onları mazur görmeye çalışarak lslamı birbirimize öğretmeliyiz Felaketler cehaletlerden doğar Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi öğrenmeye öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz derdi İmam Hasan ElBenna inandığı islam davasını gerçek Müslümanlara açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu Bunun için de halka inmek ve işe henüz bozulmamış olan halk tabakasından başlamak gerekiyordu ismailiyede öğretmenlik yaparken bu fikrini ilk defa kültürlü ve dindar olan yakın arkadaşlarına açtı Onları ikna etti Fikir birliğine vardılar Birlikte kahvelere gidiyorlar kahvede vakit öldüren muslümanlara son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar onlarla tatlı tatlı sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza götürmeye muvaffak oluyorlardı Sonra onlar da islamı ve müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dava kervanına katılıyorlardı Böylece adetleri çoğaldı 1929 yılında merkezi ismailiyede olmak üzere ihvanı Müslimin Müslüman Kardeşler adlı malum teşkilatı kurdular Hasan ElBenna 23 yaşındaydı Teşkilata başkan seçildi Kendisine Mürşidülam unvanı verildi Artık şehir şehir köyköy kasaba kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar sohbetler yapıyorlar ve islam davasının önemini müslumanlar arasında yaymaya çalışıyorlardı Her gittikleri yerde teşkilatın bir şubesi açıldı Teşkilat her gün biraz daha genişliyordu Müslümanların kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu davaya katmak için İsmailiyede bir de Müslüman Anneler Enstitüsü kuruldu Bu arada Hasan ElBennanın öğretmenlik görevi Kahireye nakledildi Dolayisiyle teşkilatın genel merkezi de Kahireye getirildi Müslüman Kardeşlerin son derece ihlas ve samimiyetle başlattıkları bu dava Kahirede büyük bir sevgiyle karşılandı Teşkilat çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısırın sömürge gibi kullanan İngilterenin dikkatini çekmeye başlamıştı lhvanı Müslimin Teşkilatı islamın iyi öğrenilmesine toplum dertlerinin islam prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem veriyordu Mısırın bir çok yerinde enstitüler okullar hastahaneler ve talim terbiye yerleri açtı Kahirede günlük lhvanı Müslimin gazetesi çıkarılıyordu Bu gazete Mürşidülam Hasan elBennanın minberi sayılıyordu Teşkilat gün geçtikçe genişledi ve Mısırın sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı İslam aleminde en kuvvetli teşkilat haline geldi O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu Kral ve Mısır hükümeti bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymağa başladı Müslümanların islam prensiplerine bağlanarak birlik haline gelmesi İngiltere Fransa Amerika gibi batılı ülkeleri daha çok düşündürüyordu İslam alemi gerçek manada Kurana sarılıp tek kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti özellikle İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı yapmağa başladı Hükümet teşkilatın faaliyetlerini engelliyor ve kapatmak için bahaneler arıyordu Kapatmak mümkün olmadı Fakat büyük lider Hasan elBenna 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir suikastla şehid edildi Şehid olduğunda henüz 43 yaşını doldurmamıştı Seyyid Kutuplar Muhammed Kutuplar Şeyh Fergaliler Abdulkadir Udehier Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islam mücahidi onun manevi medresesinde yetiştiler Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Tealadan sonsuz rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz KURANDA İNSAN Allah Taalaya hamdu sena ederiz. Allahın Re-sulüne alına ve kıyamet gününe kadar davetini yayanlara salat ve selam ederiz. Ey kardeşlerim Allahın mübarek selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Dostlarım daha önce bu geceki konuşmamızın Allah Taalanın Kitabı hakkında olacağım söylemiştim. Allah Taalanın Kitabına bakışım ve Onu açıklamam ilmi gerçekleri araştırmak veya mezhep ihtilaflarını sergilemek veya çeşitli tefsir yönlerini ortaya koymak değildir. Ben tek bir hususu açıklamak istiyorum o da Kuran okuyan kimseye Onu anlama yolunu göstermektir. Ben Kuran-ı Kerimln toplu manasını sergilemek istiyorum. Allah Taalanın Kitabını anlamak için kapıyı açmak istiyorum. Kardeşim nefsini tanıyan Allahını da tanır diyen hikmetli sözü hatırlarsın. Öyle ise sen de nefsini iyi anlarsan Allah Taalanın seni koyduğu yeri iyi idrak edersen getirildiğin mevkii iyi bilirsen nefsinin ve Rabbinin hakkını tam olarak yerine getirmiş olursun. Böylece marifetullaha kavuşmuş olursun. Kendi nefislerinizde de (Allahın ayetleri vardır) görmez misiniz. (1) Biz nefsimize bakıp bir beşer olarak yerimiz neresidir ve bu yerde görevimiz nedir öğrenmek istiyoruz. Rabbani konumumuzu bilmek istiyoruz. İstiyoruz ki önce nefsimizi sonra da üzerimizdeki Allah (c.c.)ın hakkını bilelim. Konuyu bu açıdan ele aldığımızda insan yarndı-lışındaki temel noktaya dönmüş oluruz. Bu temel nokta Ader.n (a.s.)in kıssasıdir. Adem (a.s.) kıssası Kuran-ı Kerimin birçok yerinde zikredilmiştir. Bakara Araf Hicr İsra Taha Sad ve Rahman surelerinde insanoğlunun ilk yaradılışı anlatılmaktadır. Bakara Suresinde Allahı nasıl inkar edersiniz Halbuki siz ölüler idiniz. Sizi O diriltti. Sonra öldürecek sonra tekrar çürütecektir. Nihayet Ona döndürüleceksiniz. (2) Bir zaman Rabbin meleklere Ben yeryüzünde bir halife yapacağım demişti. Melekler de Orda bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yapacaksın Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz. dediler. Allah da onlara Şüphesizki ben sizin bilmediklerinizi bilirim. dedi. (3) Buyrulmak suretiyle insanoğlunun kıssası böyie tasvir ediliyor. Araf Suresinde ise biraz daha geniş olarak açıklanıyor. Sizi yarattıktan sonra size şekil verdik. Sonra Meleklere Ademe secde edin dedik. Hepsi secde ettiler. Yalnız İblis hariç. O secde edenlerden olmadı. Allah Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir dedi. İblis Ben onouı hayırlıyım. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan yarattın dedi. Allah dedi ki Öyle ise cennetten çık. Çünkü sen adilerdensin. İblis dedi ki Bari insanların tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver. Allah Sen mühlet verilenlerdensin. dedi. İblis Benim azmama hükmettiğin için senin doğru yolunda kullarının önünü keseceğim. Sonra onlara önlerinden ve arkalarından sağlarından ve sollarından sokulacağım. Böylece çoklarını şükreder bulamayacaksın. dedi. Allah dedi Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten çık yemin olsun ki sana tabi olanlarla birlikte cehennemi sizinle dolduracağım. Biz Ey Adem sen ve zevcen cennette kalın dilediğiniz nimetlerden yiyin fakat şu ağaca yaklaşmayın. Sonra zalimlerden olursunuz dedik. Fakat şeytan onlara kendilerine görünmeyen avret yerlerini göstermek İçin vesvese verdi ve şöyle dedi Rabbiniz size bu ağacı sadece ikiniz de melek ol-mayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasınız diye yasakladı. Ayrıca onlara Şüphe yok ki ben size nasihat edenlerdenim diye yemin etti. Böylece onları aldatarak ağaçtan yemeye şevketti. Ağacın meyvelerinden yiyince avret yerleri kendilerine gö-rünkü. Cennet yapraklariyle avret yerlerini* örtmeye başladılar. Bunun üzerine Rableri onlara şöyle nida ©tti Ben size bu ağaçtan yemeyi yasak etmedim mi ve size şeytan sizin apaçık düşt. --zdır demedim mi Adem ve zevcesi Rablerine şöyle yalvardılar Ey Babbimiz Biz kendimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan şüphesiz hüsrana uğrayanlardan oluruz. Allah dedi Bir kısmınız diğer bir kısmınıza düşman olarak cennetten inin. Yeryüzünde sizin için bir müddet kadar yerleşme ve geçim imkanı vardır. Yine şöyle dedi Orada yaşayacaksınız orada öleceksiniz ve tekrar orada dirilip çıkarılacaksınız. (4) Burada Hak Taola üe şeytan arasındaki muhavere kibirden dojayı şeytanın düştüğü sapıklığı Adem (a.s.)ın da ona aidanarak ayağının kayması geniş olarak izah ediliyor. Aynı manayı Hier Suresinde de görürsün. Orada Allah Taala insanı kuru çamurdan nasıl şekillendirip ruh verdiğini sonra meleklere ona secde etmelerini emretmesini iblisin Çamurdan yaratılan beşere secde etmem diyerek secdeden imtina ettiğini sergiliyor. Şeytan insanı sadece madde olarak gördüğü için. ona secde etmedi. Ona ruh verildikten sonra maddenin bir ağırlığının kalmayacağını düşünemedi. Şeytan kibirli idi. Kibiri ona secde etmekteki büyük sırrı unutturdu. Bu yüzden laneti hak etti. Allah ona şöyle dedi Cennetten çık sen artık kovulmuş birisin. Hesap ve ceza gününe kadc sana lanet olsun. İblis Rabbrm insanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver dedi. Allah da Sen vokti tayin edilen bir güne kadar mühlet verilenlerdensin dedi. İblis şöyle dedi Rabbim beni saptırdığın için mutlaka ben de yer yüzünde Adem oğullarına kötülükleri güzel göstereceğim ve onların hepsini azdıracağım. Ancak kullarından ihlas-lı olanlar müstesnadır. Allah şöyle dedi Bu bana ulaşan dosdoğru bir yoldur. Kullarımın üzerinde hiç bir nüfuzun yoktur. Ancak sana uyan azgınlar müstesna. (5) Burada kıssanın külli manaya uygun olarak sergilendiğini görüyoruz. Burada iblis Allahın rububi-yetini itiraf ediyor. Yine burada Allah Taala şeytanın gücünün yetmeyeceği bir grup mümin olduğunu açıklıyor. İsra Suresinde ise Adem (a.s.) kıssasına özet olarak temas edildiğini görüyoruz. Orada şeytanın bazı insanlara galip geldiğini ve onları çeşitli yalan vaadleriyle aldattığına şahit oluyoruz İblis şöyle dedi Söyle bana. Benden üstün kıldığın kimse de bu mu Yemin olsun ki beni kıyamet gününe kadar yaşatırsan onun soyunu vesvese ile helak edeceğim. Ancak bir kısmı hariç. Allah şöyle dedi Haydi git Ademin soyunda sana kim uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Bu yeterli bir cezadır. Onlardan gücünün yettiklerini vesvesenle bana karşı tahrik edip yoldan çıkar. Atlı ve yayalarını toparlayarak bütün oyunlarını ortaya koy. Onlara mal ve çocuklarında ortak ol. Asılsız vaadlerde bulun. -lında şeytan kendisine uyanlara aldatıcı vadlerde bulunmaktan başka bir şey yapmaz- Şüphesiz ki senin salih kullarım üzerinde hiç bir nüfuzun yoktur. Rabbin vekil olarak yeter. (6) Taha Suresinde ise hadise genel olarak anlatılıyor. Allahın kudreti yetişmedikçe insanın zayıf ve tabiatı gereği unutkan olduğuna işaret ediliyor Şeytan Ademe vesvese vererek Ey Adem sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir mülkü göstereyim mi dedi. Bunun üzerine Adem ve Havva yasak ağacın meyvelerinden yediler. Bu yüzden Allahın emrine uymamalarının cezası olarak avret yerleri açı-lıverdi. Üstlerini cennet yapraklarıyle örtmeye çalıştılar. Böylece Adem peygamber olmadan önce Rab-bine karşı günahkar oldu ve cennet nimetlerinden mahrum kaldı. Sonra Rabbi onu peygamber seçti tevbesini kabul etti ve doğru yolu gösterdi. Allah Taala Adem (a.s.)den söz alıp ona vasiyet ettikten sonra bu olay meydana gelmiştir. Adem vasiyeti unutmuş zayıf düşmüş ve şeytanın vesvesesini bertaraf edecek kuvveti kendisinde bulamamıştır Sad Suresinde de salsal ve hamaimesnunun çamur olduğu açıklanıyor. Yine bu ayette Allah Taala nın insanoğluna yaptığı ikram tecelli ediyor. Allah şöyle dedi Ey iblis bizzat vasıtasız olarak yarattığım insana secde etmekten seni alıkoyan nedir Kibirlendin mi Yoksa şımaranlardan mı oldun (8) Şeytanın da Allahın kudret ve galibiyetini ve kendisine inen lanetin rabbani olduğunu itiraf ettiği açıklanıyor. Rahman Suresine bir göz attığımızda insanın maddi yapısının ele alındığını görürüz. Allah insanı vurulduğunda testi gibi ses çıkaran kuru bir balçıktan yarattı. (9) Ayette yapımızın yer yüzündeki çamurdan olduğuna işaret vardır. Yukarda geçen ayetlerde insanoğlunun kıssasına zahiri manada bakacak olursak insanın madde yapısının geçmiş bir benzeri olmaksızın yaratılmış olduğunu görürüz. Biyoloji bilginlerinin iddia ettiği gibi başka şeylerden gelişmek suretiyle meydana gelmiş değildir. Üstelik insanın başka şeylerden gelişerek tekamül ettiği şeklindeki görüşü diğer materyalist gömüşler çürütmektedirler. Darvin bile Hayatın sırrını öğrenmekten aciz olduğunu ve her araştırmayı geliştirdiğinde hayatın esasının Allah olduğunu daha iyi anladığını itiraf etmiştir. Yaratma olayının keyfiyetini Kuran-ı Kerim geniş olarak açıklamıştır. Hadisler de bu konuya geniş yer vermiştir. Fakat kesinlikle biliyoruz ki ruhumuz değil sadece maddemiz yaşadığımız yeryüzünde bir parçadır ve biz çevresine göre değişen hayvan cinsinden değiliz. Maddecilerin bu şekildeki görüşü bir faraziyeden öteye gidememektedir. Ey insanoğlu Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kıyamet gününde kulak göz ve kalb işte bütün bunlar yaptıklarından mesul olacaklardır. (10) İşte insanın madde yapısı çamurdan oluşumu Kuran-ı Kerimin zikrettiği gibi budur. İNSAN MELEİL ALA VARLIKLAR1NDANDIR Gelelim insanın ruhi yapısına. Allah Taala ona ruhumdan üfledim (11) buyurmakla insanın tek unsurdan meydana gelmediğini apaçık ortaya koymaktadır. Evet o sadece madde değildir sadece ruh da değildir. Kalıbı çamur olup Aflah ruhundan kendisine üflemiştir. Ey insan Sen çamurdan meydana gelmiş et kılıfından ibaret değilsin Sen Allah Taalanın ruhundan yaratılmışsın. Daha önce bir avuç topraktın sonra mükemmel bir varlık oldun. Sen bu halinle meleil alcr varlıklarından sın. Çünkü insanlığın ancak Allah Taalanın kendi ruhundan sana üflemesinden oluşmuştur. Sana nasip olan bu ruhun mahiyetine hakikatine ve sırrına vakıf olmak senin işin değildir. Onun Rabbani bir ruh olduğunu bilmen yeter. Çünkü Allah Taalaya taalluk eden hususlar insan düşüncesinin akli gücünün ve hayalinin üstündedir. Aziz kardeşim Yukarda geçen ayetler senin maddi ve ruhi yönünü sergiledikten sonra meleklere yakınlığını ve bu nurani ve Rabbani mahlukatın yanındaki yerini de açıklıyor. Görüyorsun ki Allah Taala seni kendi ruhundan var ettikten sonra melekleri sana secde ettirmiştir. Böylece sen Allah (c.c.) katında meleklerden daha büyüksün. Evet insanlığını bilirsen şüphesiz meleklerden daha yücesin. Eğer insanlığını unutursan şeytanların safına katılmış olursun. Allah Taalanın istediği şekilde insan olmanın hakkını verirsen melekler sana hizmet eder. Dünyada meleklerin salih kimselerden hasta olanları ziyaret ettiği bir gorçektir. Kıyamet gününde senin hizmetinde olacağını Kuran-ı Kerim açıklamaktadır. Melekler sadece Allah (c.c.)m yarattığı kullarıdır. Onun emrine karşı gelmezler. Kendilerine emrolunanı yerine getirirler. Onlardaki ilahi tecelli tek yönlüdür. O da mutlak itaattir. Oysa ey insan Onun sana tecellisi daha büyüktür. Çünkü sana seçme nimetini vermiştir. Yukardaki ayetler şeytanla olan ilişkini de sergilemektedir.. Şeytanla aranda amansız ve sürekli bir düşmanlığın mevcut olduğunu beyan etmektedir. Zaten hayatının özünde onunla mücade° vardır. Allah Taala Kuran-ı Kerimin çeşitli ayetlerinde ondan sakınman için seni uyarmıştır. oEy Ademoğulları Ben size şeytana tapmayın o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte doğru ye budur diye emretmedim mi (12) insanın yaradılışını açıklayan ayetlerin temas etiği beşinci konu da senin ilk vatanın ve yerindir Ayetler senin ulvi varlıklardan olduğunu meleil ala da büyüdüğünü daha sonra şimdiki yerine indiğini şayet insan olma görevini idrak edersen tekrar o ulvi yere dönebileceğini İzah etmektedir. Ayetler insanlığın kıssasını ele alırken altıncı bir konuya daha temas etmektedir. O da insanoğlunun kainattaki yeridir. İnsan diğer varlıklar arasında yüce bir mevkiye sahiptir. Çünkü dünyada Allahın halifesi olma görevi ona verilmiştir. Hani Rab-bın a Yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. (13) Yeryüzü yıkmak değil tamir etmek için insanoğluna teslim edilmiştir. Kainatta her şey onun emrine verilmiştir. Allahın göklerde ve yerde bulunan her şeyi emrinize verdiğini ve sizlere açık ve gizli bol bol nimetler bahşettiğini görmez misiniz. Ey insan Sen yer yüzünü İmar etmek için görevlendirildin. Bu görevini tam olarak yerine getirmen için Allah her-şeyl senin emrine verdi. Bu ayetlerdeki yedinci mana da insanların birbirine karşı olan görevleridir. Ey insanlar biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık ve tanışınız diye kabileler ve milletler yaptık. (15) Allah Taala kabile ve milletleri birbirinden nefret etmeleri için değil tanışıp yardımlaşmaları için yaratmıştır. Kuran-ı Kerimde insanların birbirine karşı olan münasebetleri kardeşliğe dayanmaktadır. Allah Ta-alaya kulluk ettikleri ölçüde insan insanın kardeşidir. Ben insan ve cinleri sadece bana İbadet etmeleri için yarattım. (16) RUH VE NEFS Aziz kardeşim Burada Kuran-ı Kerimin özellikle üzerinde durduğu insan ruhunu ele alacağız. Aslında nefis insanın özüdür. Bunun içindir ki konuşmamızın temelini teşkil etmiştir. Biliyorsunki senin bir ruhun bir de yapın vardır. Ruhu Allah Taala sana üfürmüştür. Onun mahiyetini öğrenmek senin işin değildir. Çünkü Allah (c.c.) Peygamberine ruhun kendinin işi olduğunu bildirmiştir. Şüphesiz ruh parlayan ve nur saçan büyük bir unsurdur. Şüphesiz ruh maddenin ve dünyevi nizamın üstünde olup tamamı nur parlayış ve inceliktir. Kuran-ı Kerim insan nefonden bahsederken onun sıfatlarını da zikretmiş ve şöyle buyurmuştur Biz İnsana hayır ve şerri her İki yolu da göstermedik mi Nefse ve onu şekillendirene sonra da ona kendisi için kötü ve iyi olanı öğretene yemin olsunki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir Nefis nefis olarak hem hayır hem de şer yapmaya müsaittir her ikisini de yapmaya gücü yeter. Allah Taala hayra yöneltildiğinde hayır şerre yöneltildiğinde de şer yapabilecek vasıtaları ona vermiştir. Sen de bu Rabbani espri sayesinde hayrı ve şerri idrak edip birbirinden ayıracak güce sahipsin. Sen tamamen hayra yönelip melek olamazsın tamamen şerre yönelip şeytan da olamazsın. Allahın hikmeti gereği her iki yöne de meyledecek şekilde hazırlanmışsın nefsinin sınırı çok geniştir ve tabiatı itibariyle elastikidir hayrı kabul ettiği gibi şerri de kabul eder. Kuran-ı Kerimde insan nefsinin yüceliğini iiim ve faziletini parlak ve nurlu oluşunu mülahaza etmekle beraber onun şerre meyyal olduğjnu da öğreniyoruz. O emaneti insan yüklendi. Şüphesiz ki İnsan zulümkar ve çok cahildir. (19) Şüphesiz insan Rabbinin nimetlerine karşı pek nankördür. (20) Asra yemin olsun ki insan mutlaka hüsrandadır. (21) Gerçekte insan sabırsız ve hırslı yaratıldı. Başına bir felaket geldiği zaman feryat eder. İyiliğe uğradığı zaman da çok cimrileşir. (22) Çünkü insan nefsi rabbani bir konumu ile inşan vücuduna girdiği zaman kendini unuttu ve girdiği kalıbın tabiatını ve maddi özelliğini kabullenmeye boş-ladı. Üstelik bir de şeytan ona musallat oldu. Peki bunun ilacı var mıdır Tedavisi nedir İnsanlık çökecek mi Hayır insanlık çökmeyecektir. Çünkü Allah Taala şöyle buyuruyor Şüphesiz ki insan hüsrandadır. Ancak iman edip ameli salih işleyenler birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır. (23) Gerçekte insan sabırsız ve hırslı yaratıldı. Başına bir felaket geldiğinde feryat eder iyiliğe uğradığı zaman cimrileşir. Ancak namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler bunların dışındadır. (24) Bu kiri temizlemek için devamlı savaşman gerekir. Allah Taala seni başıboş bırakmamış Peygamber ve kitap göndermiştir. Ta ki ruhun temizliğini koru-yasın ve Allaha yönelesin. Allahı devamlı zikredersen ve Ona yönetip itaat edersen ruhu maddenin alanından kurtarabilirsin. Ben nefsimi temize çıka-ramam. Çünkü nefis kötülüğü emreder. (25) Uğrumuzda cihad edenlere biz mutlak yolumuzu gösteririz. Şüphesiz ki Allah iyilik edenlerle beraberdir. (26) Salat ve selam Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabının üzerine olsun. KURANDA KAİNAT Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-meti (s.a.v.)e Oriun al ve ashabına ve kıyamet gününe kadar davetini yayana salat ve selam olsun. Aziz kardeşlerim geçen konuşmamızda Kuranda insan konusunu ele aldık. Aynı zamanda bu konu KurancEan İlhamlar adı altında Gereceğimiz konferansların ilki oldu. Geçen konuşmamızda gayemizin ilmi konuların derinliğine inmek geniş gerçeklerin ihatasına yönelmek olmadığını aksine Allahın Kitabını anlama yolunu aradığımızı ve insanların Onu anlamaları için kapıyı açmak istediğimizi açıklamış- tık. Çünkü geniş malumat elde etmek isteyenler tefsir kitaplarına müracaat edebilirler. Biz Allahın ayetlerine basiretin açılmasını istiyoruz. Bundan dolayı ilk konuşmamıza konu olarak Kuranda insanı seçtik. Ve Kuran insanın maadi yönünü ele al.rken onun nasıl yaratıldığını beyan ediyor. Ruhi yapısını izah ederken de ruhun Allahın emri olduğunu ve Allah Taalanın insana kendi ruhundan üflediğini açıklıyor dedik. Ey Muhammed Sana ruhtan soruyorlar. Deki Ruh Rabbimin bileceği bir iştir. Size verilen bilgi çok azdır. (27) Sonra ilk ruhun yücelerde olduğunu Allah Ta-olanın meleklere Adem (a.s.)e secde etmelerini emrettiğini ve Ona bilmediğini öğrettiğini izah ettik. Allah Ademe bütün isimleri öğrettikten sonra eşyayı meleklere göstererek şöyle dedi Eğer iddi-cmzda doğru iseniz şunların isimlerini bana bildirin. Melekler ise şöyle dediler Seni teşbih ve tenzih ederiz. Bize öğrettiğin dışında hiç bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen herşeyi çok iyi bilensin hüküm ve hikmet sahibisin. (28) Sonra Allah (c.c.)ın onu yeryüzünde halifesi olması için seçtiğini sergiledik ve insanoğlunun dünyevi şehvetten ve materyalist düşünceden kurtulması halinde meleil alasya yüceleceğini söyledik. Burada yine tekrar ediyor ve diyoruz ki Ey insan Allah seni kendi ruhundan var etti. Seni elleriyle yaratıp makamını yüceltti. Sana ilim irfan ve meramını açıklama özelliği verdi. O halde sana verilen bu mevkii koru ve sana emanet edilen kainata sahip ak. Aziz kardeşim Allahın Kitabını okuduğun zaman kainatın maddi yönünün onun ruhi sahasında geçtiğini görürsün. Hak Taala şöyle buyuruyor Ey Muhammed Onlara de ki Siz yeri iki günde yaratanı inkar edip Ona eşler mi koşuyorsunuz O alemlerin Rabbi olan Allahtır. O yer yüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Ve oraya bereket verdi. Orada yaşayanların rızıklarmı takdir etti. Bütün bunları tam dört günde yarattı. Bu soranlar için bir açıklamadır. Sonra Allahın iradesi duman halinde bulunan semaya yöneldi. Semaya ye yere isteyerek veya is-* temeyerek gelin dedi. Onlar da İsteyerek geldik. dediler. Sonra Allah yedi semayı iki günde yarattı. Her semaya kendilerine ait hususları vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle donattık. Ve onu koruduk. Bu herşeye galip olan ve herşeyi bilen Allahın takdiridir. (29) Yine şu ayetleri okuduğun zaman kainat olayının Kuran-ı Kerimin sahasına girdiğini açıkça görürsün. Onlar üstlerindeki göğe hiç bakmazlar mı Biz onu nasıl bina ettik ve nasıl süsledik. Onun hiç bir ayıp ve kusuru yoktur. (30) Gökleri gördüğünüz bir direk olmadan yükselten sonra arşa hakim olan belli bir zamana kadar hareket eden güneşi ve ayı hizmetlerinize amade kılan Allahtır. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini O idare eder. Rabbihizin huzuruna çıkacağınızı kesinlikle bilmeniz için Allah ayetlerini açıklıyor. Yeryüzünü döşeyen orada scbit dağlar tatlı sular yaratan ye her türlü mahsulden çift çift yetiştiren Allahtır. O geceyle gündüzü perdeler. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kcvim için nice deliller verdir. Yeryüzünde birbirine komşu birçok toprak parçaları vardır. Bu topraklarda üzüm bağları ekinler toplu ve ayrı hurma ağaçları yer alırlar. Aynı su ile sulanmalarına rağmen onları tat ve şekil yönünden birbirinden farklı kılmışızdır. Şüphesiz ki b*>nda aklını kullanan bir kavim için nice ibretler vardır. (31) Kainatla ilgili her sureyi okuduğumuzda Alilah Ta-alcnın akıllara durgunluk veren eşsiz sanatını müşahede ederiz. Evet kesinlikle görülüyor ki Kuran-ı Kerim kainat gerçeklerini sergilemiştir. Bunu böyle açıkladıktan sonra şimdi kendi kendimize soralım Kurcn-ı Kerim niçin kainat hakikatlerini sergiledi Yoksa onun incelediklerini ve ayrıntılarını açıklayıp bir astronomi kitabı hüviyetini almak veya bitkilerin durumlarını ve gelişmesini açıklarken bir biyoloji kitabı olmak mı istiyor Gayet açıktır ki Kuran-ı Kerim Allah tarafından bu konuları inceleyen bir kitap şeklinde inmemiştir. Gayesi kainat gerçeklerini ilmi yönde analiz etmek de değildir. Kurcn-ı Kerimin gayesi kainatı yaratan terzim eden ve mükemmeüeştiren Aiiah Taalcnın vcuğına apaçık delil göstermektir. Ey Muhammed Ce ki Hamd olsun Allaha selam olsun seçtiği kul-lerına... Allah mı hcyırlı yokse müşriklerin Ona ortak koştukları şeyler mi hayırlıcır Yoksa gökleri ve yeri yeretan ve sizin için gökten su indiren mi Ki Biz o su ie bir tek ağacını bile bitiremeyeceğiniz nice güzel behçeler yetiştirdik. Allch jls berata beşka bir ilah mı var Hcyır fakat onlar haklan uzaklaşan bir kevimdir. O şeyler mi hayırlıdır yoksa yeryüzünü yaşamaya elverişli haioe yaraten içinde ırmaklar kılan oraya scbit ceğler yerleştiren ve iki denizin arasına engel koycn mı Allchla beraber başka bir üch mı ver Hayır doğrusu onların çoğu gerçeği bilmezler. O şeyler mi hayırlıdır yoksa darca kalana kendisine niyaz edip yclvardığı zeman icabet eden kötülüğü giceren ve sizi yer yüzünün halifesi yapan mı Allchla beraber başka bir ilah mı ver Ne kadar da az düşünüyorsunuz. O şeyler mi hayırlıdır yoksa kara ve denizin karanlıklarından size yol gösteren rüz-garlarr rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen mi Allahla beraber başka bir ilah mı var Allah onların kendisine ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O şeyler mi hayırlıdır yoksa bütün varlıkları yoktan var eden sonra da tekrar diriltecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklcncırcn mı Allahla beraber başka bir ilah mı var Ey Muhammed de ki Eğer sözünüzde sadık kimseler İseniz getirin delillerinizi. (32) Bu ayetler yer yüzünün yaradılış keyfiyetini haber vermek için indirilmemiş aksıne dikkatleri dakik bir sanata dayanan şu kainatı emsalsiz bir şekilde yara tan Allah Taalanın varlığına yer yüzünü bütün aca-yipliği ile ilim uluhiyet ve büyüklüğüne uygun olarak var eden Allaha ortak koşmanın bağışlanır bir yanı olmadığını açıklamak için nazil olmuştur. iEy insanlar Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinlze iba-den edin. Gerekir ki Ondan korkasınız. Yer yüzünü size bir döşek göğü de bir bina kılan gökten su indirip onunla size rızk olarak mahsuller çıkaran O-dur. O halde bile bile Ona benzerler nisbet etmeyin. (33) Bakara Suresinin ayetlerinde kainat hadisesinin vahdaniyet konusunun başında gelmesi bu görüşümüzü teyit etmektedir. Kısacası kainat konusundaki ayetler ilmi araştırmayı hedef almamış tam tersine Allahın kudretinin deliline dikkatleri çekmiştir. Ta ki nefis Allaha kavuşsun mutlu olsun Kuran-ı Kerimin istediği şekilde inancını düzeltsin ve gerçekleri arama imkanına kavuşsun. Dünyada tek gerçek. Allah Taaladır. İnsanLın fıtratınca Allah verdir çünkü onları yaratan O dur. Aziz dostlarım Kuran-ı Kerim kainat konusunu niçin sırf ilmi açıdan ele almadı şeklinde bir soru ile karşılaşabiliriz. Böyle bir soruya cevabımız şudur Kuran-ı Kerimin gayesi insanları ruhi yönden me-iaii uiayu kavuşturmak ve Allah Taalayı tanıtmaktır. Bir de insanların aklı devamlı gelişmekte ve kainatın gerçeklerini adım adım ilerleyerek meydana çıkartmaktadır. Devamlı yeni gerçeklere şahit olmaktadır. Eğer (uran-ı Kerim bütün kainat gerçeklerini ihtiva etseydi bunun sonu gelmezdi. Bununla beraber emsalsiz bir üslupla " azı kainat gerçeklerine işaret etmiştir. Öyle ki ili n adamları Onun kendi akli seviyelerinin üstünde olduğunu itiraf etmişlerdir. Avam Onu okurken kendi anlayabileceği ölçüde anlamış ve büyük bir haz duymuş bilginler de Ondaki ilmi gerçekleri akıllarının erdiği ölçüde anlamaya çalışmışlardır. KURAN VE İLMİ GERÇEKLER Kardeşlerim Kuran-ı Kerim kainat gerçeklerini ele alırken kendisine kevni bir kitap dedirtecek ölçüye vardırmamıştır. Kuran ilmi prensip ve kaideleri insanı dehşete düşürecek bir şekilde açıklamıştır. Üstelik bu kaideleri okur yazar olmayan bir Peygamber vasıtasıyla cehalet ve karanlığın egemen olduğu bir çağda gayet ince ve fıtri bir üslupla hah etmiştir. Bu eşsiz mana ve üslup hiç bir kitapta t ö-rüimemiştir. Kuran-ı Kerim kevni hadiselerin yaratılışından başlamış bazı yönlerini açıklamış sonra da sonunun nasıl olacağını bildirmiştir. Yer ve göklerin ilk yaratılışına Güneş ve Ayın bazı özelliğine ve bu alemin sonuna ışık tutmuştur. Bunları açıklarken de insan aklının keşfettiği ilmi gerçeklere ters düşmemiştir. Astronomi ilmi bilginlerinin sırf maddi deneylerle elde ettikleri bilgilerle çatışmamıştır. Buna misal olarak şu ayetleri verebiliriz ı Biz her şeyden çift çift yarattık. Gerekirki düşünesiniz. Ey Muhammed sen onlara şöyle c"e Allaha koşun. Şüphesiz ben AMah tarcfından sizlere gönderilen bir uyarıcıyım. Sonra Allahın iradesi duman halinde buuncn semcya yöneldi. Semaya ve yere isteyerek veya istemeyerek gelin. cedi. Onlar da İsteyerek geldik dediler. (35) Bu ayetler pozitif ve negatif teorisine tamamen uygundur. Her şeyin bu iki şeyden meydana geldiği herşeyde bunların var olduğu ve bütün mahlukatın oluşumunda bunların rolü olduğu gerçeğine Kuran-ı Kerim işaret etmiştir. O her şeyin ana hatlarını açıklamıştır. Kafirler gökler ve yer birbirine bitişikken onları ayırdığımızı bilmezler mi (36) Görüyorsun ki bu ayet de Yerle göğün aslının bir olduğu görüşü ile çatışmamıştır. Kuran her devirdeki aklın teslim olacağı genel kaideleri koymuştur. Onlar her canlıyı sudan yarattığımızı bilmezler mi (37) Bu ayetteki ilmi hakikate hiç kimse itiraz etmemiştir ve edemezler de İnsanın ilk yaratılışını açıklayan şu ayetler Yemin olsun ki biz insanı süzülmüş özlü balçıktan yarattık. Sonra onu nutfe halinde müstahkem bir karargah elan rahme yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık bir çiğnem eti de kemiklere çevirdik kemikla-re de et giydirdik. Sonra ca onu bambeşka bir varık yaptık. Şekil verenlerin en güzeli olcn Allch ne yücedir. (38) Tıp ilminin alanına girmekte ve hiç bir tıp bilgininin buna itiraz etmesi mümkün olmamaktadır. Kuran-ı Kerim kainatta meydana gelen olaylara da işaret etmiştir. Buna misal olarak yağmuru verebiliriz. Yağmur güneşin hareketinden meydana gelir sonra onu rüzgar başka bölgelere sevk eder. İlmin izahı budur. Bu görüş şu ayetlerin İfade ettiği manaya ters düşmemiştir. Görmez misin ki Allah bulutları sevk eder. Sonra onları bir araya getirip kenetler daha sonra da üstüste yığıp sıkıştırır bir de bakarsınız ki aralarından yağmur yağıyor. Allah gökteki dağ gibi bulut kümelerinden dolu indirir ve onu dilediğine uğratır dilediğinden de uzaklaştırır. Şimşeğinin parıltısı nerdey-se gözleri kapıp alıverir. (39) Başka bir misal daha Dağları yer yüzünü tutan kazıklar yaptık. Allah yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit Orada ırmaklar ve istediğiniz yere şaşırmadan yollar yarattı. (40) Dağların yer yüzünde bir yaptığı bir gerçektir. Şayet dağlar olmasaydı yüzünde bulunan sular ovalara taşardı. dağlar yerleştirdi. gidebilmeniz için kazık görevi yer sallanır ve yer YARATILANLARIN SONU Sevgili kardeşim Kuran-ı Kerim dünyanın sonu hakkında şöyle buyuruyor Yaşadığınız yerin başka bir yere göklerin başka göklere çevrildiği ve bütün varlıkların kabirlerinden çıkıp bir ve her şeye galip olan Allahın huzuruna-vardıkları o şiddetli günde Allah onlardan hesap soracaktır. (41) Mutlaka kopacak olan kıyamet gerçekleştiği zaman hiç kimse onun gerçekleşmesini yalanlayamayacaktır. O bir kısım insanları alçaltacak bir kısım insanları da yüceltecektir. Yer şiddetle sarsıldığı zaman dağlar didik didik edilip uçuşan tozlar haline getirildiği zaman... (Kıyamet kopmuş olacaktır.) Güneş görülüp söndürüldüğü zaman yıldızlar kararıp düşdüğü zaman dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğü zaman on aylık hamile develer dahi terk edildiği zaman yabani hayvanların korkudan birara-ya toplandıkları zaman denizler birbirine karışıp kaynadığı zaman... (Kıyamet kopmuş olacaktır.) (42) Bu ayetlerde kainatın sonunda bir oiay meydana geleceği ve meydana gelecek bu olayın Allahın takdir ettiği bir vakitte aniden vuku bulacağı (O size ansızın gelecektir.) (43) ve kainatın birbirine karışacağı sergileniyor. İlim de aynı şeyi söylüyor. Bu ayetlerden anlaşılıyor ki Kuran-ı Kerim kainat konusunu ele alırken herhangi bir hakikat karşısında ilimle çatışmıyor aksine ilme yol gösteriyor. İnsan aklının kainatı araştırmasını istiyor. Ey Muhammed de ki Yer yüzünde gezip dolaşın da Allahın varlıkları önce nasıl yarattığına bir bakın... (44) ...size az bir bilgi verilmiştir. (45) KONUNUN AMELİ NETİCESİ Konu ile ilgili olarak çıkaracağımız ameli netice şudur Kuron-ı Kerim kainata bakmamızı ve bunun imanın esaslarından biri olduğunu bize bildiriyor. İbn-i Ömer rivayet ettiği bir hadiste şöyle diyor H. Aişe-ye Resulullcıhdan gördüğün en acayip şeyi bana haber ver dedim. Uzun uzun ağladıktan sonra dedi ki Onun her işi hayret verici idi. Bir gece bana gelerek yata&ıma girdi ve cildi cildime dokunacak kadar bana ycklaştı. Ey Aişe Rcbbıma ibadet etmem için bu gece bana izin verir misin dedi. Ben de Ona Ey Allahın resulü Yaramda olmanı isterim fakat sana izin veriyorum dedim. Bunun üzerine kalktı evde bulunan bir ibrik su ile abdest aldı. Çok su dökmedi sonra kalkıp namaz kıldı Kuran okudu ve ağ-Icmcya başladı. Hatta göz yaşları böğrüne yetişti. Sonra oturup Allaha homdu sena etti ve ağlamaya bcşladı. Sonra ellerini kaldırıp yine ağladı. Göz yaş-Icrının y&ri ıslattığını gördüm. Scnra Bilal gelip sabah ezenini okudu ve Resulullchın ağladığını gördü. Ağlıyor musun Ey Allahın Resulü Oysa Allah senin gelmiş geçmiş günahlarını bağışlamıştır. dedi. O şükrünü eda etmiş bir kul olmayayım mı dedi ve şöyle devem etti Nasıl ağlamayayım Allah bu gece bana şu ayeti indirdi. Göklerin ve yerin yaratılmasında gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır. (46) Sonra şöyle dedi Bu ayeti okuyup da düşünmeyenlerin vay haline Kardeşlerim şu dört hususa iman etmekle görevliyiz 1 — Allch Tcclanın kitabında geçen kevni ayetleri çok iyi düşüneceğiz. 2 — Kuran-ı Kerimi ilme uydurmak için çeşitli tevillere baş vurmayacağız. Onun ilmi gerçeklerle çatışmadığını bilmek bize yeter. . 3 — Kainat ilmi ile uğraşanların verdikleri sonuç çok cüzidir. Kainatın bazı gerçeklerini öğrenmeleri için katetmeteri gereken uzun ilmi merhaleler vardır. Kuranın belirttiği üzere onların ulaştığı merhaleye itiraz etmemeliyiz. 4 — Kuran kainatı incelemeyi imanın kaynağı saymakla diğer kitaplardan ayrılmıştır. Onun araştırılması için geniş hürriyet vermiştir. Bunları söylerken Allahtan bağışlanmamı isterim. Efendimiz Mu-hammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına salat ve selam olsun. KURANDA GÖRÜNMEYEN ALEM Allah Taalaya hamdu senalar ederiz. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve selam olsun. Sevgili kardeşlerim Sizi İslam selamı ile selamlarım Allahın selamının rahmet ve bereketinin üzerinize olm ısını dilerim. Bundan bir önceki konuşmamızda Kuranda insan konusunu işledik. Kuranda birçok ayet ve sureleri ı insanın rr.jddi ve ruhi yönünü diğer varlıklar-a olan ilişkisini kendilerine verilen bu ruhu temiz tutmaları halinde nasıl yüceleceklerini ve yaratanlarını tanıyacaklarını söyledik. Geçen konuşmamızda da Kuran-ı Kerimin kainata bakışını Onun gök yer ay güneş yağmur. bitki denizler nehirler ve dağlar gibi kainat olaylarına temas ettiğini bunları anlatırken ilmi ve fenni ayrıntıya geçerek bir fen kitabı hüviyetini almadığını sadece Allah Taalanın kudretinin delillerine Onun gayet dakik ve hikmetli sanatına dikkat çektiğini ve insanların Rablerini tanımaları için bir atılım olduğunu açıkladık. Sonra Kuranın kainatın fenni ve ilmi hakikatlerini tamamiyle ihata etmediğini çünkü insan aklının devamlı değiştiğini ve araştırmasını devam ettirmesi itin ona hürriyet verilmesi gerektiğini insan aklının tekamül ettikçe kainatın inceliğinin bir bölümünü keşfetme imkanına kavuşacağını ona engel olmanın hikmete ters düşeceğini izah ettik. Daha sonra Kuran-ı Kerlmin açıklaağı kainat olayları gerek onun ilk yaradılışı gerek yarddıldıktan sonra meydana gelen olaylar gerekse ka ınılmaz sonu bakımından ilmi gerçeklere ters düşmemiştir dedik. Bu da Kuran-ı Kerlmin mucize olduğuna apaçık bir delildir. Eğer Kuran Allahtan başkası tarafından indirilmiş olsaydı orda birbirine zıt olan birçok şey bulurlardı. (47) Sonuç olarak kainatı inceleyip onu. imanımızın kuvvetleşmesi için bir vesile kılmamız gerektiğini söyledik. Bugünkü konuşmamızda ise cKuran-ı Kerim-de görünmeyen kainat konusunu ele alacağız. Muhterem kardeşlerim Allah Taalanın Kitabını düşündüğümüzde çeşitli alemlere temas ettiğini görürüz. Bunlar gördüğümüz şu maddi alemin dışında varlığını ellemek bakmak tatmak koklamak ve işitmek duyuldrıyla idrak edemediğimiz alemlerdir. Evet Kuran-ı Kerimde ruh melek cin ve meleil alanın zikri geçmiştir. Ruh hakkındaki şu ayetlere bir göz atalım ...Ruhumdan ona üfledim. (48) Ey Muhammed sana ruhtan soruyorlar. De ki ¦Ruh Rabbimin bileceği bir iştir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. (49) Ruh denen şey vardır ve o Allahın emridir. Yusuf Suresinde geçen rüya tabiri konusu ruh aleminin varlığına bir delildir. Orada Allah Taalanın Yusuf (a.s.)a rüya tabirini öğrettiği açıklanıyor. Yusuf (a.s.) hapisteyken yanında bulunan iki arkadaşının gördüğü rüyayı gerçek olarak yorumluyor ve şöyle diyor Ey zindan arkadaşlarım Rüyasında kendisini üzüm sıkarken gören zindandan çıkacak ve ilerde efendisinin sakisi olacaktır. Diğeri de asılacak ve kuşlar başını yiyecektir. Tabirini istediğiniz rüyalar kesinlikle böyledir. (50) Daha sonra krajın gördüğü rüyayı ilim adamları yorumlayamayıp Biz böyle rüyaların tabirini bilmeyiz. (51) deyince Yusuf (a.s.) onun rüyasını tabir et mistir. Yusufun zindandaki iki arkadaşından kurtulanı aradan uzun bir müddet geçtikten sonra bir gün Yusufu hatırlayarak hükümdara Rüyanın tabirini ben yaptırayım. Beni rüya tabir eden biri var ona yollayın dedi. Yusufa Ey doğru sözlü arkadaşım Rüyada görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak ne demek bize tabir et. Umarım ki yaptığın tabiri insanlara götürünce ne demek olduğunu anlarlar. dedi. Yusuf şöyle dedi Siz yedi yıl ardı ardına ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç diğerini başakta bırakın. Sonra bunun ardından yedi yıl kıtlık olacak. Sakladığınız az bir miktar hariç bütün yiyip bitirecek. Bu kıtlık yıllarının ardından insanların yağmur göreceği bereketli bir yıl gelecek o zaman insanlar çeşitli ürünleri satıp faydalanacaklar. (52) Allah insanların ruhlarını ölüm anında alır henüz ölmemiş dirilerin ruhlarını uyurken alır Uyurken eceli gelenlerin ruhlarını bedene göndermeyip tutar eceli gelmeyenlerin ruhlarını ise belli bir vakte kadar bedene iade eder. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için nice büyük deliller ve ibretler vardır. Kuran-ı Kerim meleklere de geniş yer vermiştir. Hamd gök ve yeri yaratan melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allaha mahsustur. (54) Bir zamanlar Rabbın meleklere Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Yine bir zaman meleklere Ademe secde edin demiştik. (55) O gece melekler ve Cebrail Rable-rinin izniyle bütün emirlerle inerler. Allahın Kitabında meleklerin çeşitli görevleri olduğunu görüyoruz. Bazıları Allah Taalayı teşbih ve tenzih eder ve bağışlanmaları için dua ederler. Bazıları cezalandırma işi ile meşgul olurlar. Onun üzerinde ondokuz zebani vardır. Biz cehennem zebanilerini sadece meleklerden yaptık.(57) Bazıları cennette bulunan müminleri selamlarlar. Melekler her kapıdan onların yanlarına girecekler ve sabretmenizin karşılığı olarak selam size. Ahiretin en güzel mükafatı ne hoştur diyeceklerdir. (58) Bazıları ruhları almak görevini yerine getirirler. O zalimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen Melekler onlara ellerini uzatırlar ve Ruhunuzu teslim edin. Bugün Allaha karşı haksız şeyler söylediğinizden ve Onun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. derler. (59) Bazıları da müminlere yardım etmek İçin gönderilirler. O zaman sen müminlere Rabblnlzln gökten indirilmiş üç bin melekle size yardım etmesi size yetmez mi (60} Bu ayette meleklerin mümin kullara yardım etmekte istihdam edildiği apaçık ortadadır. Cinlere de geniş yer verildiğini ve bir surenin tamamen bunlar hakkında olduğunu müşahade etmekteyiz Ey Muhammedi De ki Bana şu vary edildi Cinlerden bir topluluk Kuran okumamı dln^mlş ve şöyle demişler Gerçekten bir benzerini llç duymadığımız hidayeti gösteren eşsiz bir Kur jn işittik ve ona iman ettik. Artık Rabbimlz olan Allaha hiç bir şeyi ortak koşmayacağız. Doğrusu rabbimizln yüceliği her yücelikten üstündür. O ne eş edinmiştir ne de çocuk. Doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah hakkında gerçek dışı şeyler söylüyorlarmış Halbuki biz insanların ve cinlerin Allah hakkında yalan söyleyeceklerini sanmıyorduk. Gerçekten İnsanlardan bazı erkekler cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların cüret ve azgınlıklannı arttırırlardı. (Ey cinler) insanlar da sizin gibi Allahın hiçbir kimseyi diriltmeyeceğini zannediyor-tarmış. Gerçekten biz göğü yokladık. Orayı kuvvetli bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz dahd önce gökte olup bitenlerin işitilebilecek-leri bir yerde oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinlemek istese kendisini gözetleyen bir ateş perdesiyle karşılaşıyor. Gerçekten bilmiyoruz yeryüzündekilere bir kötülük mü istendi yoksa Rablerl onların iyiliğini mi murat etti. Şüphesiz biz cinlerden iyi olanlar da var aşağı mertebede olanlar da. Hepimiz ayrı yollar tutmuştuk. (61) Bu ayette cinlerin konuşmaları dinlediklerini sonra bundan men edildiklerini bazılarının salih bazılarının da kafir olduklarını öğrenmekteyiz. Ayrıca cinler işlerin tasarrufunda beşer gücünün üstünde bir kuvvete sahiptirler. Cinlerden bir ifrit Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm. Doğrusu onu getirmeye benim gücüm yeter ve ben emin bir kimseyim dedi. (62) İçlerinde semanları da vardır. Bunlar insanlara vesvese verir ve onlara helake ve isyana götürecek zararlı işleri süslü gösterirler. İblisle aralarında olan alaka ise iblisin onların büyükleri olma noktasındadr. Ayrıca cinler Allah tarafından gönderilen kitapları bilirler ve aralarında gayet dakik bir kıyaslama yapabilirler. Aziz kardeşlerim Kuran-ı Kerimi incelediğiniz zaman. Onun meleil alasyı da ele aldığını görürsünüz. Meleil ala (yüce varlıkların birbirleriyle müzakereleri hakkında hiç bir bilgim yoktur. Bana ancak benim apaçık bir uyarıcı olduğum vahy olundu. (63) Sonra da meleil alanın işlerine temas ediyor. Batmakta olan yıldıza yemin ederim ki aranızda bulunan Muhammed ne doğru yoldan sapmış ne de azmıştır. O kendi arzusu ve hevesinden konuşmaz. Onun her konuştuğu Allah tarafından vahyedilen vahycten başkası değildir. Ona bu vahyi son derece kuvvetli ve üstün akla sahip bir melek öğretti. O melek yüksek ufukta iken doğrulup asıl suretine girdi. Sonra yaklaştı ve yere sarktı derken aralan iki yay aralığı kadar kısaldı veya daha az. Allah kulu Mu-hammede indirmesi gerekeni vahyettl. Onun gözünün gördüğünü gönlü yalanlamazdı. Şimdi siz onun gözleriyle gördüğü şey hakkında münakaşa mı ediyorsunuz Muhakkak ki Muhammed Cebraili asli hüviyetinde bir kere daha sidretül müntehanda gördü. Cennetül Mev de sidretül müntehanın yanındadır. O zaman sidretül munteha onu kaplayan şeylerle donatılmıştı. Muhammedin gözü ne kaydı ne de sınırı aştı. (64) Meleil ala alemi içinde sidretül münteha arş. kürsi levhi mahfuz Beyt el Mamur ve Allah (c.c.)den başkasının bilmediği diğer alemler mevcuttur. Kuran-ı Kerimi inceleyenler Onun bilinmeyen alemlere gayet kısa ve beliğ bir üslupla temas ettiğini açıkça müşahade ederler. O. meleklerin nasıl yaratıldığını ruhun esasının ne olduğunu meleil alanın yapısının ne olduğunu izah ederek inceliklerini ele almıyor. Sadece bazı özelliklerine temas ediyor. Onun bu şekildeki izah metodunda iki şeyden istifade etmemiz gerekir. 1 — Kuran ahlakı ile ahlaklanarak Onun getirdiklerini olduğu gibi kabul etmeliyiz. Yukarda geçen konulan açıklarken bazı faraziyelere yer vermemiz caiz olmaz. Aklı serbest bırakıp bu konulara dokunmasına müsaade etmemeliyiz. Ey insanoğlu bilmediğin bir şeyin ardına düşme çünkü kıyamet gününde kulak göz ve kalb işte bütün bunlar yaptıklarından mesuldürler. (65) 2 — Kuran-ı Kerim niçin bu konulara geniş olarak yer vermedi sorusuna vereceğimiz cevap şu olmalıdır Kuran faydalı olmak için indirilmiştir. Bunların geniş olarak anlatılması ise bize bir fayda vermez. Çünkü biz beşeriz. Dilimiz bilgimiz ve anlayışımız dahilinde konuşuruz. Dil sadece onu konuşanların muhitindeki his ve manayı tercüme eder. Mesela gözleri görmeyen bir kişi sana bir şeyin renginden sorsa sen de onun rengini kendisine söylesen acaba senin verdiğin cevaptan bir şey anlar mı Elbette ki ona anlatman mümkün olmaz. Çünkü dil onu konuşanların muhitindeki hissiyat ve manalarr tasvir eder. Görünmeyen alemler hakkında da aynı şeyi söyleriz. Duyularımız alanına girmeyen şeyi dilimiz nasıl tasavvur edebilir Ancak görünmeyen bu alemlerle aramızda bir ilişki ve irtibat vardır. Kuran-ı Kerim de bu hususa işaret etmiştir. Gözlerinden hicap kalkmış olan bazı zevat da bu ilişkiye şahit olmuşlardır. H. Ümran b. Husayn (r.) hastalandığı zaman kendisini melekler ziyaret ederlerdi. O bu konuda Melekler beni ziyaret ediyor ve benimle musafaha ediyorlar elerdi. Gözlerinin perdesi kalkmamış olup kendi dünyasında yaşayanlar bu hususları bilmezler. Onların bu konuya dalmaları gereksiz münakaşadan öteye geçmez. Kuran-ı Kerim görünmeyen aleme temas ederken müsbet ilmin tutumu nedir denebilir Gerçek şudur ki geçmiş çağlarda insanlar ruh melek cin ve meleil ala gibi görünmeyen alemi inkar ettiler. Bunlar hayatı bir makina yiyeceği onun yakıtı kanı da ouharı kabul ederlerdi. Onlara göre hayat rahim atar yer tutandı. Onlar Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölenlerimiz ölür yaşayanlarımız yaşar. Bizi ancak geçen zaman öldürür. derler... Onsekizinci yüzyılda Avrupada meydana gelen sınai devrim ve buna paralel olarak gelişen materyalist düşünce bu konudaki tartışmayı artırmıştır. Ancak daha sonra bu görüş zayıflamış ve sonunda yok olup gitmiştir. Çünkü bu görüş batıldır. Batıl ise d-eyam etmez. Batılılar düşündüler ve gördüler ki bu maddi görüşün dışında görünmeyen şeyler de vardır. Araştırmalarını derinleştirdikçe maddi olmayan şeylerden bahsetmeye başladılar. 1928de üniversitelerinde ruh İlmi temel madde olarak okunmaya başlandı. Artık şöyle diyorlardı Görünen ve görünmeyen olmak üzere iki dünyanın mevcudiyeti gerçektir. Maddi alemin sahasında ilerlemeye devam edip onun gücünü kullanmamız gerekir. Fakat önümüzde çok zor merhaleler vardır. Bunun ötesinde bir alem olduğunu itiraf ediyoruz. Onun keşfi için bazı adımlar atmaya başladık. Aziz kardeşim Onların her şeyi keşfedeceğini tasavvur etmiyoruz. Allah Taalanın şu ayeti onlar hakkında tahakkuk edecektir. O Kuranın hak olduğu onlar için apaçık ortaya çıkıncaya kadar biz onlara delillerimizi hem dış alemde hem de kendi iç alemlerinde göstereceğiz. Rabbmın her şeye şahid olması yetmez mi (67) KURANDA İLAHİ HAKLAR Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-med (s.a.v.)e. Onun al ve ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve selam olsun. Muhterem kardeşlerim Sizi islamın selamı ile selamlarım. Allahın selam rahmet ve bereketi üzo-rinize olsun. İNSAN FITRATINDA İLAHİ MANA Geçen derslerimizde Kuran ışığında insanın bazı yönlerine temas ettik. Kainatı bilinen ve bilinmeyen yönleri İle izaha çalıştık. Bugünkü derslerimizin konusu Kuranda ilahi haklar olacaktır. Aziz kardeşim Bu konu bütün dinlerin temelini teşkil eder. Çünkü bütün semavi dinler. Allah tarafından kullarına bir feyz ve tevcihattır. Esasen dinlerin gayesi Allahı ve Onun haklarını tanıtmaktır. İşte bu yüzden konuşmamızın konusunu bütün semavi kitapların dolayısiyle Kuran-ı Kerimin önem verdiği ilahi hakları ve Allah Taala ile kulları arasındaki münasebetleri açıkJamaya ayırdık. Aziz kardeşlerim Semavi dinlerin esas gayesi insanlarla Rableri arasındaki alakanın sınırını koymaktır. Ta ki belirlenen sınırlar dahilinde hareket etsinler ifrat ve tefrite kaçmasınlar. Kuran-ı Kerimde hiç bir sure yoktur ki bu konuya geniş olarak yer vermiş olmasın. Esasen uluhiyyet mefhumu insanda yerleşmiş gerçek bir duygudur. Bu mefhum insan fıtratında ve varlığının temelinde mevcuttur. Çünkü ruhun Allahın emri olduğunu bilmen Allah duygusunun sende var olduğunu ve seni Allaha bağlayan kuvvetli bir bağın mevcudiyetini fıtri olarak bilmen demektir. Bu duyguyu benliğinden atamaz ve ondan kurtulamazsın. Kaynağını da hiçbir zaman bilemezsin. Bu gerçek insanlık tarihi boyunca varlığını devam ettirmiştir. Bütün milletlerin Allahı tanıma çabaları bu fıtri duygunun neticesidir. Bu hususta bir batı bilgini şöyle diyor Ben kendi kendime Niçin Allahın varlığına İman ediyorsun dediğimde cevabım Niçin yemek yiyorum su içiyor ve uyuyorum sorusuna vereceğim cevabın aynssı oluyor. Yemek maddi varlığın bir kanunudur. Yemek yemekten ve nefes almaktan vaz geçemem. Allahın varlığına olan duygum ise uhi varlığımın bir kanunudur. Ondan vazgeçmem mümkün değildir. Ondan vezgeçmem ruhi his ve duygularımdan daha doğrusu hayatımdan vazgeçmem demektir. Hayatımın temeli olan duygulardan en kuvvetlisi benim bir Rabbim ve ilahımın olması ve Ona bağlı olmamdır. Kuran-ı Kerim bu manaya açıkça işaret ediyor Allahın yaratışında hiç bir değişiklik yoktur işte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Denizde herhangi bir tehlikeye maruz kaldığınızda Allahtan başka yardımını istediğiniz bütün putlar hatırınızdan silinir gider. İnsanların bir zarara uğrayıp etrafındakilerden umutlarını kestikleri zaman Allah (c.c.)a sığınmaları boşuna değildir. Bu insan fıtratının gereği nefsinin derinliklerinden gelen Allaha dön haykırışının sonucudur. Bulunduğunuz gemi içindekileri tatlı bir rüzgarla muntazam götürürken yolcular da neşeli iken bir fırtına çıkarak onlara her taraftan dalgalar gelip çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca dini sadece Allaha tahsis ederek Ona şöyle dua ederler Yemin olsun ki sen bizi bu durumdan kurtarırsan şükreden-ierden oluruz. (70) Ayette de gördüğün gibi insan maddi yardımlardan ümidini kesince Allaha yöneliyor. Bundan dolayı diyoruz ki Allaha iman etmek yaratanın varlıgnı hissetmek insanda yerleşmiş bir fıtrattır. Çünkü IA~ lahın emri olan ruhun tabiatında bu vardır. Ne var ki ruh şehevi arzularla kapatıldığında Allahı unutur. Maddi vasıtalardan ümidini kesince yine Ona döner. Kuran-ı Kerim çeşitli ayetlerde bu fıtri olaya işa-re* etmiştir. N.illetler tarihini okuduğun zaman hepsinin de bu manayı gerçekleştirmek için çalıştıklarını görürsün. Ancak Allahı ararken çeşitli hatalı görüşlere sahip olmuşlardır. Bazıları Allahın bir olduğunu bazıları d çeşitli ilahlar bulunduğunu iddia etmişlerdir. Ba ilan layık olmayan sıfatları Ona nisbet etmişler bazıları da puta tapınışlardır. Bazıları teslis nazariyesini benimsemiş bazıları da Allaha yorgunluk üzüntü ve pişmanlık gibi insanlığın özelliği olan sıfatları isnat etmişlerdir. Bazıları da varlıktaki her şeye Allah demiştir. Hulasa bütün millet ve halklar fıtratın isteğine uyarak idrak ölçülerine göre Allahı aramışlardır. İnsanları bu hatalı görüşlerden doğru yola döndürmek için Peygamberler gelmiştir. Kuran-ı Kerim de gerçek ve apaçık delillerle gelip Allahın bir olduğunu isbat ederken bütün şirk çeşitlerini reddediyor. Yaratılanların Ona Onun da yaratılanlara benzemediğini Onun kemal sıfatlarla muttasıf noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu insan aklının Onun künhüne vakıf olamayacağını açıklıyor. Bunların yanında şu iki manaya da temas ediyor 1 — Geçmiş milletlerin ilahi mefhuma isnat ettikleri şüpheleri kesin delillerle çürütüyor. 2 — İnsanın Allah (c.c.) ile olan alakasını onun Allahın kulu olduğunu nereye giderse gitsin kendisi ile beraber olduğunu ona rahmet hidayet ve yardım ettiğini nihayet onu hesaba çekeceğini ve dönüşünün sadece Allaha olduğunu belirtiyor. Bunlar Kuran-ı Kerimin ele aldığı önemli konulardandır. ŞÜPHELER ETRAFINDA Kuran-ı Kerim Allahın bir olduğunu şerik ve na-zirlnin olmadığını isbat ediyor. Allah Taalanın Klta-bında birçok ayetler vahdaniyet konusunu açıklıyor. İlahi mefhumu en güzel ifade eden sure ihlas süresidir. Bu sure. Peygamber (s.a.v.)e Rabbinl bana vasfet sorusuna kısa ve kesin bir cevap olarak indirllmiştir. Ey Muhammed de ki Allah girdir. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. Her şey Ona muhtaçtır. O ne doğmuştur ne de doğurmuştur. Hiçbir dengi yoktur. Aziz kardeşim Bu sure Allahın bir olduğunu şeriki olmadığını kulların Ona muhtaç olduğunu kesin olarak isbat ediyor. Bunun yanında vahdaniyetle ilgili şu ayetleri de okuyalım. Biz göğü yeri ve aralarındaküerl oyun oynarcasına yaratmadık. Eğer Biz kendimize eğlence edinmek isteseydik nezdi-mizden bir eğlence indirirdik. Biz bunu yapmadık. Bilakis Biz hakkı batıla çarparız da hak batılın beynini parçalar böylece batılın canı çıkar. Ey kafirler Allaha yakıştırdığınız vasıflardan dolayı vay halinize Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır. Onun nezdindekiler Ona ibadet etmekte ne büyüklenirler ne de bezginlik getirirler. Onlar gece gündüz Allahı teşbih ederler hiç ara vermezler. Yoksa müşrikler yer yüzünden birtakım ilahlar edindiler de ölüleri onlar mı diriltecekler Eğer göklerde ve yerde Allahtan başka İlahlar olsaydı mutlaka göklerin de yerin de düzeni bozulur harap olurdu. Arşın Rabbl olan Allah müşriklerin uydurdukları sıfatlardan münezzehtir yücedir. Allah yaptıklarından mesul değildir. Onlar ise mesuldürler. Yoksa anlar Allahtan başka ilahlar mı edindiler Ey Muhammed sen onlara şöyle de öyle ise getirin delilinizi işte benim ve ümmetimin kitabı Kuran işte benden öncekilerin kitaptan. Fakat onların çoğu hakkı bilmezler bu yüzden ondan yüz çevirirler. Ey Muhammed Biz senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona Benden başka hiç bir ilah yoktur. O halde ancak bana İbadet edin. diye vahyetmemiş olalım. Sonra şu ayeti okuyalım Allah kendisinden baş-ka ilah olmayan daima diri ve yarattıklarını koruyup idare edendir Onu ne uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde olanlar Onundur. Onun izni olmadan katında kim şefaat edebilir O insanların geçmişlerini ve geleceklerini bilir. İnsanlar We Onun ilminden Onun dilediğinin dışında bir şey kavraya-mazlar. Onun hükmü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Yeri ve göğü koruyup gözetmek Onun için zor değildir. O yücedir büyüktür. (73) Burada Kuran-ı Kerim niçin bu manaları diğer kitaplarda olduğu gibi muayyen bablarda geniş olarak açıklamıyor diye bir soru ortaya attı Aslında Kuran-ı Kerimin bu manaları aya ayrı yerde ele olması Onun mucize olduğunun delillerinden biridir. Kuranda tek hedefi* bir ayet bulamazsın. Her ayet çeşitli hedef v*> maksatları içine alır. Çünkü Onun muhatabı ruhlardır. Ruhlar olayları idrak ederken geniş ola.ak değil de külli bir hakikat olarak idrak eder. Kuran-ı Kerim ruha susuzluğunu ve açlığını giderecek onu her yönden gerçeklerle dolduracak şeyler sunuyor. Çünkü insan ruhu çoğu zaman ayrıntılardan nefret eder ve birbirine girmiş gerçekleri birden kavramak ister. Kuran-ı Kerim hakikatlere bir bütün olarak temas ederken nefsin doymasını ve susuzluğunun giderilmesini hedef alır. Mesela. İhlas Suresinde sadece Allah birdin ayetini okuduğunda nefsin basit bir parça aldığını ve doymadığını görürsün. Surenin tamamını okuduğun zaman nefsin doymuş ve huzura kavuşmuş olduğunu görürsün. İnsan ruhuna hitab ederken külli manayı ele alıp. ayrıntılara girmemesinin diğer bir sebebi de ilmi nazariyelerin çeşitli asırlarda değişme istidadında olmasıdır. İnsan aklı her asırdaki gerçekleri kapasitesine uygun olarak düzenleme hakkına sahip olmalıdır. İlmi hakikatler dağılmış inci gibidir. İnsan onu yaşadığı asrın boynuna uygun kolye halinde düzenler. Üçüncü sebep de tekrarın ruha manayı yerleştirme ve teşvik etme kanunlarından biri olmasıdır. Bir konudan diğerine intikal etme tesbit ve teşvik hedeflerini gerçekleştirir. Biz yine konumuza dönelim ve şu ayetleri okuyalım. Ey Muhammed de ki Hamd olsun Allaha selam olsun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin Ona ortak koştukları şeyler mi Onlar mı hayırlıdır yoksa gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren mi Ki Biz o su ile bir tek ağacım bile bitiremeyeceğiniz nice güzel bahçeler yetiştirdik. Allah ile beraber başka bir ilah var mı Hayır fakat onlar haktan uzaklaşan bir kavimdir. Onlar mı hayırlıdır yoksa yeryüzünü yaşamaya elverişli halde yaratan içinde ırmaklar kılan oraya sabit dağlar yerleştiren ve iki denizin arasına engel koyan mı Allahla beraber başka bir ilah var mı Hayır. Muhakkak ki onların çoğu gerçeği bilmezler. Onlar mı hayırlıdır yoksa darda kalana kendisine niyaz edip yalvardığı zaman icabet eden kötülüğü gideren ve sizi yer yüzünde halifeler yapan mı Allahla beraber bir ilah mı var Ne kadar da az düşünüyorsunuz. Onlar mı hayırlıdır yoksa kara ve denizin karanlıklarında size yol gösteren rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen mi Allahla beraber başka bir ilah mı var Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. Onlar mı hayırlıdır yoksa bütün varlıktan yoktan var eden sonradan tekrar diriltecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı Allahla beraber başka bir ilah mı var Ey Muhammed de ki Eğer sözünüzde samimi iseniz getirin delillerinizi. Ey Muhammed de ki Göklerde ve yerde gaybı Allahtan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman di-rUtileceklerini de bilmezler. (74) Bu ayetlerde Allah Taalanın kuvvet ve kudreti kendilerine uiuhiyet nisbet edenlerin de aczi kıyaslanıyor. İbrahim (a.s.) ile kavmi arasında geçen muhavereyi sergileyen şu ayetlere de bakalım Bir zaman babasına ve kavmine Neye tapıyorsunuz demişti. Onlar da Putlara tapıyoruz. Onlara ibadetten hiç ayrılmıyoruz dediler. İbrahim onlara" Dua ettiğiniz zaman sizi duyarlar mı Yahut size fayda ve zarar erirler mi dedi. (75) İbrahim (a.s.) onların işitme ve görme duyularından mahrum olduklarına işaret ediyor. Sonra şunları söyleyerek onları susturuyor Onların yürüyecek ayakları mı var Yoksa yakalayacak elleri mi Yahut görecek gözleri mi var Yoksa işitecek kulakları mı (76) Daha sonra fıtri ve ezeli gerçek olan nihai kararını veriyor. Benim dostum kitabı indiren Allahtır. O saüh kimselere dost olur. İşitme ve görme duyusu olmayan zarar ve fayda vermeyen nasıl ilah olur Şu ayetlerle de Allah Taalanın benzeri olmadığını isbat ediyor Onun hiç bir benzeri yoktur. (78) Onun hiç bir dengi yoktur. (79) Bazı kimseler Allaha teslis bazıları da çocuk isnat etmektedirler. Kuran- Kerim her ikisini de de-IMIerle reddediyor ve çocuk konusunda da şöyle diyor O gökleri ve yeri eşsiz bir şekilde yoktan var edendir. Onun eşi yokken çocuğu nasıl olabilir Üstelik her şeyi yaratan da Odur. O her şeye vekildir. (80) Teslis konusunda ise Yine bir zaman Allah şöyle demişti Ey Meryem oğlu İsa Sen mi insanlara Allahı bırakıp da beni ve annemi ilah edinin dedin isa dedi ki Seni tenzih ederim hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer böyle söytemişsem sen onu bilirsin. Sen benim içimdeki-lerini bilirsin. Ben ise senin gizlediklerini bilemem. Şüphesiz ki sen gayıplan çok İyi bilensin. Ben onlara sadece bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin rabbiniz olan Allaha ibadet edin dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim. Sen beni semaya aldığın zaman onları sen gömüyordun. Sen herşeye şahitsin. Eğer onlara azab edersen şüphesiz onlar senin kullarındır. Şayet bağışlarsan muhakkak ki sen her şeye galipsin hüküm ve hikmet sahibisin. Allah şöyle dedi Bu doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Allah onlardan ra*ı olmuştur. Onlar da Allahtan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur. Göklerin yerin ve her ikisinde bulunanların mülkü Allaha aittir. O her şeye kadirdir. (81) Bu ayetlerde teslis iddiası kıyamet gününde Allah Taala ile İsa (a.s.) arasında bir muhavere şeklinde reddediliyor. Ayrıca Peygamberlerden sonra nefsi heva ve nifak yüzünden inançların değişebileceğine de işaret ediliyor. Kuran-ı Kerim yahudüerin Üzeyir Allahın oğludur şeklindeki iddialarını da reddediyor. Yahudiler Üzeyr Allahın oğludur. dediler. Hıristiyanlar da Isa Mesih Allahın oğludur. dediler. Bu onların ağızlarında geveledikleri sözlerdir. Onlar bu sözlerini kendilerinden önceki kafirlerin sözlerine benzettiler. Allah bunları kahretsin. Nasıl da uyduruyorlar (82) Teslis putperestlerin inancıdır. Bu ayet Kuran-ın mucize olmasının başka bir delilidir. Çünkü Resullulah Allaha çocuk isnad eden geçmiş milletlerin felsefelerini okumamıştır. Her türlü şeyden ilah edin e akidesine de karşı koyan Kuran-ı Kerim haham ve rahipleri ilah kabul edenler hakkında şöyle diyor Onlar hahamlarını papazlarını ve Meryem oğlu isa Mesihi Allahtan başka Rabier edindiler. Halbuki onlar ancak t bir olan ve kendisinden başka ilah olmayan Allaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah onların koştukları ortaktan münezzehtir. Arap putperestlerin uluhiyet mefhumuna karıştırdıkları canlılara onlardan fayda beklemelerine de karşı çıkıyor Çünkü bunların hepsi AVah Taalayı hakkiyle tanımak için önlerinde bir engeldi. cAllah bahire (cahiliyet devrinde beşinci defa doğuran devenin adıdır) şaibe (putlara adanan hayvan) vasile (biri erkek diğeri dişi doğan hayvanlar) ve ham (soyundan on dal alınan erkek deve) diye bir şey meşru kılmamıştır. Fakat kafirler Allaha yalan iftira etmektedirler çokları da akıllarını kullanamazlar. (84) İslam bunların hepsini ortadan kaldırmak için gelmiştir. Allahın yarattığı ekin ve hayvanlardan Ona pay ayırdılar. Ve kendi iddialanna göre tBu Allahindir şu da ortak koştuklartmızındır. dediler. Ortak* lan için ayırdıkları Allah için verilmezdi. Fakat Allah İçin ayırdıkları ortakları için verilirdi. Bu hükümleri de ne kötü idi. (85) Bazı inanç sahibi kimseler de çocuk kesmek ve kızları diri diri gömmekle Allaha yaklaştıklarını sınırlardı. İslam geldikten sonra bu inancı da ortadan kaldırdı. cYine ortak koştuktan şeyler müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdi ki müşriklerin helak olmalarına ve dinlerinde şüpheye düşmelerine sebep olsunlar. (86) İslam gelmezden Önce kızlar sırf utanç duygusundan dolayı gömülmezdi bazı Arap kabileleri kızları Allaha yaklaşmak için gömerlerdi. Müşrikler batıl zanlanyla Şu hayvanlarla ekinler yasaktır. Onları sadece bizim istediklerimiz yiyecektir. Şu hayvanların da sırtları binmeye ve yüklemeye haram kılınmıştır. dediler. Ayrıca bir kısım hayvanları da keserken Allaha iftira ederek Allahın adını onların üzerine zikretmezler Allah onları yaptıkları iftira sebebiyle cezalandıracaktır. (87) Bütün bu putperestlik çeşitleri uluhiyet mefhumuna karışmıştı. İslam geldikten sonra bunlara savaş açtı ve uluhiyyet mefhumunu bu kirlerden temizledi. BUNLARDAN ÇIKARILACAK AMELİ NETİCE Uluhiyyet mefhumunu ele almamızın ameli neticesi iki noktada özetlenebilir 1 — Kuran-ı Kerim şüpheye meydan vermeyecek şekilde Allah Tacrfanın zatı ve sıfatını insan aklının idrak edemeyeceğini belirtmiştir Gözler Onu görmez. O ise bütün gözleri görür. O her şeyin inceliklerini bilir her şeyden haberdardır. (88) Musa şöyle dedi Rabbfm Bana kendini göster. Seni göreyim. Allah Beni göremezsin fakat şu dağa bak. Eğer o dağ yerinde durabilirse o zaman sen de beni görebilirsin. dedi. Rabbı o dağa tecelli edince onu yerle bir etti. Musa da baygın düştü... (89) İnsan aklının Allah Taaianın zatını ihata etmeye gücü yetmeyeceği için Onu görme imkanı da olmayacaktır. Kıyamet günü müminlerin Allah Taalayı görecekleri kesin olmakla beraber Onun künhünü ihata edip etmeyecekleri bizce meçhuldür. Müslüman olarak bizim yapacağımız tek şey bu mefhumları münakaşa konusu yapmamaktır. Çünkü bu bizi hiçbir yere ulaştırmaz. 2 — Allah Taala her şeyde bizim feyz kaynağımızdır. Bizi var eden rızıklandıran dirilten öldüren ve bize doğru yolu gösteren Odur. Hesap vereceğimiz ve gideceğimiz yer yine Onun huzurudur. Vazifemiz sadece Ona kulluk etmektir. Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki kıyamet günü rahman olan Allahın huzuruna bir kul olarak çıkmasın. (90) Müşrikler Rahman çocuk edindi dediler. Allah bundan münezzehtir. Melekler Allahın çocukları değil bilakis ikram olunmuş kullarıdır. Onlar Allahtan önce söz söylemezler. Onlar ancak Onun emriyle hareket ederler. Allah onların geçmişini de geleceğini de bilir. Onlar ancak Allahın rızası olduğu kimseye şefaat edebilirler. Onlar Allahın korkusundan titrerler. Onlardan kim Ben Allahtan başka bir ilahım derse işte onu biz cehennemle cezalandırırız. Biz zalimleri böyle cezalandırırız. (91) Bütün insanların Allah Taala ile olan alakası ubudiyete dayanmaktadır. Onları Allaha yaklaştıran tek şey Ona itaat etmek emirlerine uymak ve koyduğu sınırı aşmamaktır. İtaat eden Ona yakın isyan eden de Ondan uzaktır. Peygamberler (s.a.v.) Muaz bin Cebele şöyle diyor Ey Muaz Allahın kulları üzerinde kulların da Allah üzerindeki haklarını biliyor musun Muaz Allah ve Resulü bilir dedikten sonra Resulullah Allahın kulları .üzerindeki hakları Ona ibadet etmeleri ve hiç bir şeyi Ona ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakları ise yukardaki görevi yaptıktan sonra onları cennete koymaktır. (92) buyurmuştur. Evet Allahın emrine uyan kurtulur isyan eden helak olur. Bunu böyle kabul ettikten sonra üzerimize düşen görev Allahın zatı ve sıfatları hususunda münakaşa etmemek daima Ona teslim olmak Onu razı edecek ameller yapmaktır. Ta ki sevdiğ insanlara tecelli ettiği gibi bize de tecelli etsin. Bunları hafızanızda muhafaza edin çünkü bütün hayrın anahtarı bunlardır. Allahı görür gibi ibadet et. Eğer sen Onu göremezsen O seni görür. (93) Nerede olursanız olun Allah Taalanın sizinle beraber olduğunu sizi murakabe ettiğin yaptıklarınızı ve hatırınızdan geçeni bildiğini hiç aklınızdan çıka.-mayın. Allah hain gözleri de kalblerin gizlediklerini de bilir. Arifler kalblerinden Allahın dışında bir şeyin geçmesini hoş karşılamazlardı. Allah Taalaya karşı şuurlu olun ki. dünya ve ahirette kurtuluşa erişiniz. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına salat ve selam olsun. KURANDA CEZA Allah Taalaya hamdederiz. Efendimiz Muham-med (s.a.v.)e Onun al ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve selam olsun. Kardeşlerim sizi İslam selamı ile selamlarım. Allahın rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Aziz dostlarım Bugünkü dersimizin konusu Kuranda ceza olacaktır. Ceza düşüncesi bir düşünce olarak insana bu dünyanın dışında bir hayat olduğunu yaşadığı dünyada yaptığı hayır ve şerrin hesabını vereceğini vaad ediyor. Ceza demek öldükten sonra insanı bekleyen bir hayat var demektir. İnsan orada hesaba çekilecektir iyi amel yapmışsa mükafatlandırılacak ve mutlu bir hayat yaşayacaktır. Kötü amel yapmışsa mutsuz bir hayat sürdürecektir Ceza düşüncesi bedihi olmasına rağmen geçmiş milletler onun hakkında çelişkiye düşmüşlerdir. Bazıları inkar ederek Biz topraktan geldik. Hayat rahmin dışa atmasıyla başlar toprağın yutmasıyla sona erer. Bizi öldüren sadece zamandır. demişlerdir. Bazı milletler de onun varlığını itiraf etmişler ancak onu yanlış tasavvur etmişlerdir. Buna misal olarak eski Mısırlıları verebiliriz. Eski Mısırlılar öldükten sonra dirilmenin var olduğuna insanın cisim ve ruhtan meydana geldiğine ve onun dünya hayatında yaptıklarından dolayı hesaba çekileceğine inanırlardı. Ancak kendilerini on iki hakimin sorguya çekeceğini kabul ederlerdi. İnsanın ahiret gününde daha iyi yaşaması için ihtiyaç duyduğu şeyleri dünyadan götürmesinin gerektiğini iddia ederlerdi. Kuran-ı Kerim bu yanlış düşünceleri düzeltmek için geliyor ve esas hayat ahiret hayatı olduğu için onu çok zikrediyor. Bakın ceza konusunda ne diyor Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa onun sevabını görür. Kim de zerre miktarı kötülük yapmışsa onun cezasını görür. (94) Allahın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini bilmez misin Üç kişi aralarında fısıltı ile konuşurken dördüncüleri mutlaka Allahtır. Beş kişi olsalar altıncıları mutlaka Odur. Bunlardan az olsalar veya çok olsalar nerede olurlarsa olsunlar Allah mutlaka onlarla beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi çok iyi bilendir. (95) Biz kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Hiç bir kr.nse hiç bir zulme uğratmayacaktır. İşlenen amel bir hardal tanesi kadar da olsa biz onu ortaya koyacağız. Hesaba çekenin biz olması yeter. (96) Sen o günün şiddetinden bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün. O gün her ümmet amel defterinin başına çağrılacak ve onlara şöyle denilecektir Bugün dünyada yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz. İşte kitabımız size gerçekleri söylüyor. Şüphesiz biz dünyada iken yaptıklarınızı yazıyorduk. İman edip sahih ameller işleyenlere gelince Rableri onları rahmetine koyacaktır.. İşte apaçık kurtuluş budur. Kafirlere ise şöyle denir Size ayetlerim okunmadı mı Büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir kavim oldunuz. (97) Kuran-ı Kerim ahiret yurdunun dünya hayatı ile alakası olduğunu beyan ederken ahiretin dünyaya nisbeti avarin yoğa nisbeti gibidir diyor. Şüphesiz asıl hayat ahiret yurdundadır. Keşke bilselerdi. Hayat orada daha mükemmel ve sonsuzdur. Kuran-ı Kerim ahiret gününde hesabın gayet ince olacağına da işaret ediyor. Aziz kardeşim burada Hak laala ahiret taliblerine nasıl muamele edecek diye bir soru ile karşılaşabiliriz. Şunu bilin ki Kuran-ı Kerimi iyi düşündüğümüz zaman .Allah Taalanın onlara en iyi muameleyi yaptığını sırf dünyayı arzulayanların da en kötü muamele ile karşılanacaklarını görürüz. Kim geçici dünya hayatını isterse bunlardan istediğimize dıleaiğimiz kaoar veririz. Burad" Allah onlara bir şey vermiyor aksine onları mahru~ı ediyor. Çünkü isteyene değil isteaığıne veriyor. Bunun manası onların elinden her şeyi almış demektir. Kim ae mümin olarak ahiret diler onun için gerekeni yaparsa işte onların ameiteri Allah ka-tınaa makbuldür. 99) Kim dünya menfaatini isterse ondan kendisine veririz. Kim tie ahiret sevabını isterse ondan kendisine veririz. Şükredenleri de mükafatlandıracağız. (100) Görüyorsun ki ahireti isteyenler muvaffak oluyor dünyayı isteyenler ise her ikisini de kaybediyor. Ancak adaletin yerini bulması için Kim dünya hayatını ve onun nimetlerini isterse biz onlara dünyada yaptıklarının tam karşılığını veririz. Onların orada eksikleri olmaz. (101) buyurmaktadır. Bu. Ailah Taala dünyada verdiği kadar ahirette onlardan alacaktır demektir. Kim ahiret menfaatini isterse onun mükafatını artırırız. Kim de dünya menfaatini isterse ona dünyada istediğinin bir kısmını veririz. Ahirette ise hiç bir nasibi yoktur. (102) Aziz kardeşim ahireti isteyenler her zaman kurtuluşa ermişlerdir. Haklarını ya tam olarak ya da kat kat alırlar. Ya da Allahın rızasına kavuşurlar. Dünyayı isteyenler ise devamlı kaybederler Kafirlerin diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın (103) Bu tasavvur Kuran-ı Kerimde açıklanan çeşitli tasavvurun bir özetidir. CEZA METODU Öldükten sonra tekrar dirilme demek insan bu hayattan sonra bir hayat yaşayacak demektir. Kuran-ı Kerim bu görüşü müthiş bir üslupla savunmuş kaibinde hastalık olanların dışında hiç bir kimsenin şüphe edemeyeceği deliller sunmuştur. Buna misal olarak şu ayeti gösterebiliriz Ey insanlar Eğer tekrar dirilmenizden şüphe ediyorsanız ilk yaradılışınızı bir hatırlayın. Yaratmadaki kudretimizi açıkça göstermek için biz aslınızı topraktan sonra onun neslini nutfeden sonra pıhtı-laşmış kandan sonra da belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık. Dilediğimizi belli bir zamana kadar rahimde tutuyor sonra da bebek olarak dünyaya getiriyoruz. Daha sonra siz en güçlü çağınıza eriyorsunuz. Kiminiz ölüyor kiminiz de kemaline erip en kötü devresine ulaşıyor. Artık eşyayı eskisi gibi idrak edemez oluyor. (104) İnsan önce bitki sonra meni sonra canlı sonra kan sonra et parçası sonra cisim sonra çocuk sonra genç sonra ihtiyar sonra da fani olur. Bunlar insanın gelişmesinde müşahede edilen ve elie tutulabilen açık delillerdir. Sen yeryüzünü kupkuru görürsün. Biz oraya su indirdiğimiz zaman harekete geçer kabarır ve her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirir. Eşte bütün bunlar Allahın hak olduğuna ölüleri dirilteceğine her şeye kadir olduğuna kıyametin kopacağından şüphe olmadığına Allahın kabirdekileri dirilteceğine delildir. ölü toprağa hayat verip insan yapan ve bitki bitiren Allah onları yeniden yaratamaz mı Ey İnsan Sen nereden geldin Sen bir yoktan var olmadın mı O halde seni İlk defa yaratanın bir daha yaratamayacağını nasıl iddia edebilirsin.. İnsan yaradılışını unutarak bize misal getirir ve şöyle der Çürümüş kemikleri kim diriltecek Ey Muhammed sen ona şöyle de > Onlan ilk defa yaratan diriltecektir. O bütün yaratılanları çok iyi blir. O sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Siz o ateşten tutuşturuyorsunuz. (106) Bu ayet Nadr bn. Harisin eline bir avuç toprak alarak Resulullaha bunu insan yap demesinden sonra nazil olmuştur. Bu manada çok ayet nazil olmuştur Ey Peygamber onlara şöyle de Taş veya demir de olsanız veya hayat verilmesini aklınızın kabul etmeyeceği başka bir varlık da olsanız kıyamet gününde mutlaka dirileceksiniz. Onlar Bizi tekrar kim diriltecek diyecekler. Onlara Sizi ilk defa yaratan Allah diriltecek. de. Sana başlarını sallayacaklar ve alaylı alaylı Vaadettiği diriltme ne zaman diyeceklerdir. Onlara Pek yakında olacağını ümit ediyorum de. (107) Bu ayette Kuran-ı Kerimin eşsiz üsluburia işaret edelim önce hasmının delilini getiriyor sonra tekrar ede ede bir de bakarsınız ki iddialarının hiç bir değeri kalmamıştır. Bu görüşümüzü şu ayetlerle delillendirelim. İnsan Öldükten sonra mı dirilip çıkarılacağım der.108) Sonra bu soruya şöyle cevap veriyor İnsan daha önce hiç bir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı Daha sonra bu iddiayı gayet sakin bir şekilde reddediyor Rabbına yemin olsun ki biz onları şeytanlarla beraber mahşerde toplayacağız. (110) Bunu Kuran-da tekrar ettiğini görürüz. Vakıa Suresine baktığımız zaman ayetlerin birbirine bağlı ve düzenli olarak bu manaya sevkedüdiğini müşahade ederiz Ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı biz mi tekrar dirileceğiz dediler. Önce geçmiş otolarımız da mı Ey Muhammed sen onlara şöyle de Şüphesiz ki öncekiler de sonrakiler de belli bir günün belli bir saatinde mutlaka toplanacaklardır. Sonra siz ey doğru yoldan sapan ve hakkı yalanlayanlar siz cehennemde mutlaka Zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üzerine de susuz devenin içişi gibi kaynar su içeceksiniz. işte hesap günü onlara verilecek ziyafet budur. (111) Deliller arka arkaya geliyor. Sonra meniden yaratılma olayına geçiyor Sizi biz yarattık hala inanmıyor musunuz Söyleyin bakalım rahimlere döktüğünüz meniyi siz mi yaratıp insan haline getiriyorsunuz yoksa onu yaratan biz miyiz Aranızda ölümü tayin ve takdir eden biziz. Sizi benzerlerinizle değiştirmemizde bilmediğiniz bir şekilde tekrar yaratmamızda kimse önümüze geçemez. İlk yaratılışınızı şüphesiz çok iy biliyorsunuz. O halde tekrar dirilmeyi de düşünseniz ya (112) Sonra yerdeki hayata geçiyor Söyleyin bakalım ektiğinizi siz mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren biz miyiz İstersek biz onu daha olgunlaşmadan çerçöp haline getiriverirlz de hayrette kalarak şöyle dersiniz Borçlu duruma düştük. Daha doğrusu mahrum kaldık. Söyleyin bakalım içtiğiniz suyu buluttan siz mi indirdiniz yoksa indiren biz miyiz Sonra akıllan dehşete düşüren delil geliyor Söyleyin bakalım tutuşturduğunuz ateşin abacını siz mi var ettiniz yoksa var eden biz miyiz (113) Bu mucizenin önünde insan aklının çok durması gerekir. Ateş ağaçtan çıkıyor. Ağacın hayatı ise sudur. Ateş kendisine zıt unsur olan sudan meydana geliyor. Zıddı zıddından meydana getiren ateşi audan halkeden. insanı menşei olan topraktan çıkarıp yeniden var edemez mi İşte aziz kardeşim Sana peşi peşine tam bir ahenk içinde akıp gelen beş delil... Yüce Rabbinin ismiyle onu teşbih et. Şimdi de devamlı söyleyip durdukları bir şüpheyi ele alalım İnsan ölür toprağa karışır sonra bitki olur ve o bitkiyi insan yer. Böylece ikisi aynı unsurda ortak olurlar. Kuran-ı Kerim bu şüpheyi Kaf Suresinde ele almıştır Kaf Şanlı ve şerefli Kurana yemin olsun ki biz seni insanlara uyarıcı olarak gönderdik. Fakat on-icr inanmadılar. Bilakis içlerinden birinin kendilerine uyarıcı olarak gelmesine şaştılar. Kafirler şöyle dediler Bu hayret edilecek bir şey ölüp toprak olduktan sonra mı dirileceğiz Bu uzak bir dönüştür. Şüphesiz biz yerin onlardan neyi eksilttiğini bilmekteyiz. Nezdimizde her şeyi koruyan bir kitap vardır. Onlar hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Onlar bir istikrarsızlık içindedirler. Onlar üstlerindeki göğe hiç bakmazlar mı Biz onu nasıl bina ettik ve nasıl süsledik. Onun hiç bir ayıp ve kusuru yoktur. Yeri de yaşamaya uygun şekilde yaydık. Üzerine ağırlıklı dağlar oturttuk. Orada her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirdik. Biz bütün bunları Allaha yönelen her kulun kalb gözünü açmak ve ibret almasını sağlamak için yaptık. Gökten de bereketli bir su indirdik. Kullara rızk olsun diye onunla bahçeler hasat edilen taneli ekinler tomurcuklan birbirine binmiş yüksek hurma ağaçlan bitirdik. Onunla ölü toprağa can verdik. İşte diri-llp kabirlerinden çıkma da böyledir. (114) Bu delilleri selim bir akılla düşündüğümüzde onun karşısına çıkacak hiç bir delil olmadığını idrak ederiz. Ancak kalbi hasta olanlara tesir etmek mümkün değildir. Onların şifaya kavuşmaları için dua etmekten başka yapacağımız bir iş yoktur. Kuron-ı Kerimin terbiye metodlarından biri de tekrar dirilme düşüncesi etrafındaki her şüpheye önem vermemesidir. Çünkü öğretmen durumunda olan kimsenin talebesine onun zihnini dağıtıcı değil toplayıcı malumat vermesi gerekir. Olumlu unsuru bırakıp olumsuzu ele almaz. Olumsuz unsura zaruri ihtiyaç duyulmadıkça temas etmez. Kuran-ı Kerimin metodu da böyledir. Tenasüh şüphesine önem vermemiştir. Esasen Kuranın birçok ayetlerinde tenasüh reddedilmiştir. Hiç bir günahkar bir başkasının günahını çekmez. Salih bir insanın kafir bir vücuda girmesi mümkün mü Ancak bu şüpheyi açıkça ele almamıştır. Çünkü o ruh çıktıktan sonra Rabbına gideceğini kesin delillerle kararlaştırmıştır. Bu konunun tafsilatına geçmemiştir. Çünkü kendiliğinden düşmüş bir şüphenin mücadelesini yapmak Onun metoduna ters düşer. Dostlarım Allah Taala Ceza ve mükafata dair kaide koymuştur İyi amel işleyenlerin mükafatı kat kat günah işleyenlerin cezası aynı olacaktır. Şüphesiz ki Allah hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan iyilik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır. Ve yapana katından büyük bir mükafat verir. (116) Kim bir iyilikle gelirse ona o iyiliğin on katı vardır. (117) Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor Allah iyilikleri de kötülükleri de kitabında yaz-.mıştır. Kim bir iyilik yapmaya azmederse ona bir iyilik yazılır. İyiliği yaparsa ondan yetmişe kadar ve daha kat kat iyilik yazılır. Kim de bir kötülüğe azmeder-de onu yapmazsa bir iyilik yazılır yaparsa bir günah yazılır. (118). Bu delillerde Allah Taaianın mükafatı üç. cezayı ise sadece tek yönlü olarak belirttiğini görüyoruz. Çünkü insan nefsi kötülüğe meyyaldir. Allah Taala insan tabiatinin şerre meylettiğini çünkü onun şer aleminde yaşadığını biliyor. Resulullah (s.a.v.} Her insanoğlu hata eder. Hata edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir. buyuruyor. (119) Şerre olan bu meyle ancak hayrın alanını genişletmekle karşı konur. Şayet iyiliğe karşı bir iyilik kötülüğe karşı bir kötülük yazılsaydı kötülük daha çok olur insan umutsuzluğa düşerdi. Bundan dolayı iyiliğe üç .kapı açmış ve onu emsalsiz bir üslupla gözümüzün önüne sermiştir Onlar çok ibadet etmekten yataklarından uzak kalırlar. Rablerine korku ve umutla dua ederler. Kendilerine verdiğimiz nzıktan infak ederler. Hiç kimse onlar için dünyada yaptıklarının karşılığı olarak saklanmış memnun edici nimetlerin ne olduğunu bilmez. (120) Orada hesapsız olarak nzıklanırlar. (121) Bütün bunlar insan nefsindeki şer amellerine karşı koymak meyil ve vesveselerine galip gelmek ve insanı umutsuzluktan kurtarmak içindir. Hz. Ömer (r.a.) Allahın hayrı çoktur ve güzeldir. demiştir. Allah Taala insanlardan lutfunu esirgemiyor. Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı yer yüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları belli bir vakte kadar erteler. Vadeleri geldiğinde onu ne bir an erteleyebilir ne de bir an öne alabilirler. Aziz kardeşim İyilik yapan cennettedir. Cennette Gözlerin görmediği kulakların işitmediği ve beşer aklına gelmeyen şeyler vardır. O gün pırıl pırıl parlayan yaptıklarından memnun ve yüce cennete giren yüzler de vardır. Orada boş bir söz işitmezsin. Orada akan pınar vardır. Orada yüksek tahtlar önlerine konulmuş keseler sıra sıra dizilmiş yastıklar döşenmiş halılar vardır. (123) O gün Rabierine bakan pırıl pırıl parlayan gözler de vardır. (124) Cehennemde ise can yakıcı azap vardır. Cehennemliklerin içtikleri kaynar su yedikleri ise irindir. Hayır hayır o gün yalancılar Rablarındarv mahrumdurlar. (125) Cennette Allahın büyük rızası vardır. Maddi ve manevi nimetlerle doludur. Cehennemde ise maddi ve manevi azap vardır Cehennemdekiler cennettekilere Bize biraz su akıtın veya Allahın size verdiği rızıktan bize de verin diye seslenirler. Cennettekiler de Allah bunların ikisini de kafirlere haram kıldı. derler. Onlar dinlerini eğlence ve oyun edenler ve dünya hayatına aldanan-lardır. Bugüne kavuşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi inkar ettikleri gibi biz de bugün onları unutacağız. Eğer ceza ve mükafat hem maddi hem de manevi olmasaydı eksik olurdu. Çünkü Kuran-ı Kerim insanın ruh ve cisimden meydana geldiğini bildiriyor. Şerre sevk eden. cismi ve maddi istekleridir. Eğer Ceza sadece ruha tatbik edilseydi ruha musallat olan cismin yaptığının karşılığını görmemesi gerekirdi. Oysa maddenin de yaptığının karşılığını görmesi gerekir. Cezada adalet budur. KONUDAN ÇIKAkiLACAK AMELİ NETİCELER Aziz kcrdeşim Allah Taalanın bize lütfettiğini bir hasenatımıza karşı kat kat mükafat verdiğini bize merhamet ederek günahımıza karşı bir günah yazdığını nesuh tevbesiyle tevbe ettiğimizde onu da bağışlayacağını öğrendik. Seleflerimizin yürürlerken otururlarken giderlerken gelirlerken cezayı önlerinde mücessem bir şekilde tasavvur ettiklerini de biliyoruz. öyle ise şu ayetleri gözümüzün önüne koyalım Bilin ki dünya hayatı sadece bir oyun bir eğlence bir süs aranızda bir öğünme vesilesi mat ve evlatların çoğalmasından ibarettir... Bu bir yağmura benzer ki bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider sonra o bitki kurumaya yüz tutar bir de bakarsınız ki sapsarı kesilmiş daha sonra çerçöp haline gelir. Ahi-rette ise hem şiddetli bir azap hem de Allahın bağışlaması ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir eçimlikten başka bir şey değildir. Ey insanlar Rabbinizin bağışlamasına Allah ve Peygamberine iman edenler için hazırlanmış genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşun. Bu Allahın bir lutfudur dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir. (127) Allahın davetine-uyun. Ahireti daima hatırlayın. Cennete girmenizin ameliniz ile değil Allah Taala-nın lutfu ile olduğunu bilin. Bu Allahın lutfudur. O lutfunu dilediğine ihsan eder. Efendimiz Muhammed Mustafaya salat ve selam olsun. KURANDA KADIN Allaha hamdederiz. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayana saiat ve seiam olsun. Kardeşlerim Sizleri İslam selamı ile selamlıyorum. Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Dostlarım Bu geceki dersimizin konusu Kuran-ı Kerimde kadın olacaktır. Kurandan İlhamlar adı altında verdiğimiz seri konferanslar biraz uzadı. Ancak uzatmada haklıyız. Çünkü bütün hayır Allah Ta* alanın Kitabındadır. Onu okuyan kendisini çiçeklerle dolu bir bahçede istediği çiçeği topluyor zanneder. Hz. Abdullah b. Mesud (r.a.)un Ka mimleri okuduğun zaman kendini çiçekli bir bahçede bulursun sözü çok hoşuma gider. Allahın Kitabı acayip bulunmayan bir ahenge şekliyle konuları ele demetlerinin arasında üslubunun yanında başka kitaplarda sahiptir. İnce mantık ve en şahane hitab aiır-ken insan kendini en kuvvetli mantık bulur. Muhterem kardeşlerim Geçmiş milletlerin tarihini okuyanlar onların kadınlara bakış açılarının insanı dehşete düşürecek boyutlara ulaştığını görürler. Bazıları kadınları bir köle bazıları düşük eşyc bazıları da bir oyun ve eğlence kabul etmişlerdir. Bugün kadının kalkınması ve haklarının tamına kavuşmasıyla öğünen milletlerin durumumda onlarmkinden farklı değildir. Bu toplumlarda kadın kendisine tanınan haklara bilfiil kavuşmamıştır. Aziz kardeşlerim Geçmiş Arap toplumunda kadının yeri de farklılık arzeder. Bazı kabileler kadının da bir insan olduğunu bazı konularda görüşünün alınması gerektiğini ona seçme hürriyetinin verilmesinin doğru olacağını kabul eder. Bunun örnekleri çoktur. İşte bir kabile şeyhi olan Şemmas b. Luey kendisini çok çirkin bir şekilde hicveden şairi yakaladığında onu öldürmek ister. Annesi yanına girip onu neşeli bulunca aralarında şu konuşma cereyan eder Annesi Yüzünde sevinç belirtileri görüyorum sebebi neair Jğlu Evet sevinçliyim çünkü beni hicveden şairi yakaladım. Annesi Ona ne yapmayı düşünüyorsun Oğlu Tabii ki öldüreceğim. Annesi Nerede senin keskin zekan kuvvetli aklın Şair sana söyleyeceklerini söylemiş ve insanlar arasında yayılmıştır. Bu arı kimin sileceğini düşünüyorsun Oğlu Peki ne yapmamı istiyorsun Annesi Ona ikram et. İkram et ki seni methetsin ve devamlı sana yapışık olarak kalacak olan hicvin eseri şilinsin. Şemmas kadın olmasına rağmen annesinin tavsiyesini kabul etti... Bunun yanında bazı kabileler kızları diri diri gömmüş kadınları içeri hapsetmişlerdir. Kısacası Arapların kadına bakışları da değişik olmuştur. Kadınlar hakkında bu çelişkili tutumlar devam ederken. Kuran değişik bir bakış açısıyla geliyor ve ona toplum içinde layık olduğu en yüksek yeri veriyor. KONUNUN NAZARİ ESASLARI Aziz kardeşlerim Kadın konusu birinci derecede bir insanlık meselesidir. Kuran-ı Kerim büyük bir güven açıklık ve gerçekçilikle konuyu ele alarak şöyle buyurur Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan ondan eşini var eden ve her İkisinden de birçok erkek ve kadın üretip yeryüzüne yayan Allahtan korkun. Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allahtan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesizki Allah sizin üzerinizde devamlı gözetleyicidir. (129) Bu ayet bize insan soyunun bir olduğunu bu soyun bir nefisten meydana geldiğini bu nefisten kadının yaratıldığını ve her ikisinden birçok kadın ve erkek meydana geldiğini açıklıyor. O halde erkekle kadının aslı birdir yaradılış bakımından madenleri aynıdır. Bu ayetteki temel espri ise eşitliktir. Bir de Şura Süresindeki şu ayeti okuyalım. Dilediğine kız çocukları verir dilediğine de erkek çocukları verir veyahut onları erkekli dişili çift. çift verir dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz O her şeyi çok iyi bilen ve her şeye gücü yetendir. Bu ayette kadının önce geldiğini Allahın onu dilediğine hibe ettiğini erkeklerin de Allah (c.c.)ın bir hibesi olduğunu dilediğine erkek dilediğine kadın veya her ikisini de verdiğini görürüz. Ayetin tertibinde kadının önce gelmesinin sebebi ondaki eksiklik şüphesini ortadan kaldırmaktır. Kuran-ı Kerim yaradılıştaki eşitliğin yanında umumi hükümlerde de eşitlik getirmiştir. Sevap ve ceza ne sizin kuruntunuza ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir. O kendisine Allahtan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilir. Erkek veya kadın kim mümin olarak güzel amellerden işlerse işte onlar cennete girerler. Zerre kadar zulme uğratılmazlar. Su ayette erkekle kadının dayanaklarının teklif ve sorguya çekilme hususundaki değerlerin aynı ölçüde olduğu belirtilmiştir. Kuran-ı Kerimin başka bir yerinde de sevgi merhamet ve huzur konusu ele alınıyor. Size kendi cinsinizden kendileriyle ısınıp kay* naşacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması Onun varlığım gösteren delillerdendir. (132) Araf Suresini okuduğumuz zaman bu mananın daha belirgin hale gelmiş olduğunu görürüz. Sizi bir tek İnsandan yaratan ve onunla gönlü huzura kavuşsun diye eşini de kendisinden var eden Allahtır. (133) Ayette geçen sükun kelimesi istikrar ve huzur manalarına gelir. Esasen sekene kelimesinin yapısında bir kaynaşma vardır. Aynı zamanda harfleri de çok hafiftir. Bu özelliği ile kadınla erkek arasındaki ilişkiyi ifade eden en uygun kelimedir. Kadın kocasının kuvvetine erkek de kadının sevgi ve muhabbetine sığınır. Kuran-ı Kerim bu hususu en güzel şekilde ifade ediyor ve karı koca arasındaki uyuşmanın Allahın bir lütfü olduğunu beyan ediyor. Size kendi cinsinizden kendileriyle ısınıp kaynaşacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve mer* hamet koyması Onun varlığını gösteren delillerdendir. (134) Kuranın getirdiği bu nazar esaslar kadın erkeğin tinetinde değUdir. diyen geçmiş milletlerin yanlış vehimlerini tamamen ortadan kaldırıyor. AMELİ UYGULAMA Ameli uygulamaya gelince kadın ve erkek her ikisi de birer varlıktır. Her ikisinin görevi ayrıdır. Kur*-an-ı Kerim ailenin yapısını belirtirken şöyle demiştir örfe göre kadınların vazifeleri kadar haklan da vardır. Erkekler kadınlardan bir derece daha üstündür. (135) Ayette ailenin karı ile kocadan meydana geldiği ancak aile reisinin erkek olduğu dolaylı olarak açıklanıyor. Aşağıdaki ayette ise bu mana kesin olarak belirtiliyor Allahın bazısını bazısına üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. (136) İkisinden birinin ailenin başında bulunması gerekir. Buna layık olan hangisidir Erkek mi kadın mı Aklı ile hareket eden kuvvetli ve kararlı olan erkek mi kalbi ve duyguları ile yaşayan yumuşak başlı kadın mı Elbette ki bu mesuliyet bu ağır yük erkeğe verilmelidir. İslamla batı medeniyeti arasındaki fark da buradadır. İslam mantık ve garizervin hükmüne uyarak sorumluluğu erkeğe veriyor. Çünkü bu zor yükün altından kalkmaya sadece onun gücü yeter-Bu hiçbir zaman istibdat tuğyan ve zulüm manasına gelmez. Burada efendimiz Abdullah bn. Abbasın latifesini nakletmek istiyorum Abdullah (r.a.) saka* linin kabzasından dışan taşan kısmını keserken Na-fi geliyor ve şöyle diyor Allah Allah. Ey Abbas oğlu Memleketin her tarafından develere binerek sana gelip din ve Kurandan soruyorlar sen İse süsleniyorsun. İbni Abbas (r.a.) Sana ne oluyor ey Nafll Ben Allahın emrettiğini yapıyorum. Karım benim İçin süsleniyor ben de onun için. diyor. Nafl (r.a.) Allahın Kitabından bana delil getirebilir misin deyince İbn-i Abbas şu ayeti okuyor Örfe göre kadınların vazifeleri kadar hakları da vardır. (137) İki sahabe arasında geçen bu muhaverede fazla süslenmenin şeran istenmeyen bir husus olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Aziz kardeşim Kuran-ı Kerim erkeğin kuvvetli olma hakkını korurken kadının haklarında bir eksik* lik meydana getirmiyor. Sadece herkese hakkını veriyor. Kadının şahadetini erkeğin şahadetinin yarısı kabul ederek Erkeklerinizden iki şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden kendisine güven* diğiniz bir erkek ve —biri unutunca diğerinin hatırlaması için— iki kadın yeter. (138) buyurması kadının yapısına uygundur. Çünkü kadın atıfeti kalbi ve ince duygusu ile etkilenmeye müsaittir. Kadın erkek ten daha çabuk etkilenir ve ondan daha çabuk unutur. Batı mahkemelerinde hakim kadın olduğu zaman önüne gelen etkileyici davadan dolayı mahkeme salonunu bırakıp ağladığı görülmüştür. Onun önüne gelen bir davada hükmünü vermesi gerekirken ağlaması kanuni işlemler tamamlanmadan hüküm vermesi anlamına gelir. Çabuk etkilenmek kadının tabiatında vardır ve arzu edilen bir husustur. Bu husus dikkate alınarak şahitliği teminat altına almak için Allah bu kanunu koymuş ve biri unutunca diğerinin hatırlaması için buyurmuştur. Uygulamanın bir başka yönü de Kuran-ı Kerimin erkek ve kadına gözlerini harama bakmaktan sakındırmalarını emretmesidir. Ey Muhammed Mümin erkeklere söyle gözlerini zinadan sakınsınlar ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için daha temiz ve daha hayırlıdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar ırzlarını ve namuslarını korusunlar. (139) Kadın incelik faydalanma ve süslenme gibi özelliklere sahip olduğu için örtünmelerini emrediyor. Görünmesi zaruri olanlar hariç zinetlerini gös-termesinler. Baş örtülerini yanlarına sarkıtsınlar. Zi-netlerini kendi kocalarından veya babalarından veya kocalarının babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kendi kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kız kardeşlerinin oğullarından veya onların karılarından veya sahip olduktan cariyelerden veya cinsi iktidarı olmayan hizmetçilerden veya kadınların mahrem yer-^ lerinl henüz anlayacak çağda olmayan çocuklardan* başkasına göstermeslnler. Gizledikleri süslerini başkalarına bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey iman edenler Hepiniz Allaha tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz. (140) Zinetlerl mahremlerinin dışındakilere göstermeleri de bu ayetlerle yasaklanıyor. KONUNUN AMELİ NETİCESİ Aziz kardeşim Kadınla erkek arasında huzur sevgi ve muhabbet Allah Tac/lanın bir hikmetidir. Çocuk doğurmaları ve dünyayı imar etmeleri bu hikmetin neticesidi.1. Bu hikmetin dışına çıkanlar yer yüzünde fesada sebep olurlar. Bu durumda olanların arasını ayırmak lazımgelir. İslam kadına zulmetmemiş aksine onun şerefini iffetini ve haklarını korumuştur. İslam şeriatı kadar kadına kollarını açan bir şeriat yoktur. Batı kanunları kocasının izni olmadan kadına tam tasarruf yetkisi vermemişken İslam malını dilediği gibi harcamada ona tam yetki vermiştir. İslam Allah size evlatlarınızın miras taksimi hususunda erkekerin paylarının kızların iki katı olmasını emretmektedir. (141) derken yüce bir hikmete dayanıyor. En azından kadının nafakası erkek tarafından garantiye alınmıştır. Erkeğin ise böyle bir garantisi yoktur. Konuyu özetleyecek olursak deriz ki İslam esasta varlıkta ve genel haklarda kadını erkekle aynı ölçüde kabul etmiştir. Aralarındaki irtibatı belirttikten sonra kadınlık özelliğini de dikkate alarak yerine getirilmesi gereken kurallar koymuştur. Onların en güzel ahlakla ardaklanmalarını ve Resulullah (s.a.v.)ın zevcelerini örnek almalarını istemiştir. Ey Peygamberin hanımları Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız yabancı erkeklerle konuşurken hoş bir eda ile konuşmayın. Yoksa kalbinde hastalık olan kimse tamaha düşer. Daima doğru ve ciddi konuşun. (142) Şu ayette ise müminlerin kadınları ile Resulullah (s. a.v.Jın zevcelerini beraber zikrediyor. Ey Peygamber Hanımlarına kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle herhangi bir ihtiyaç için dışarıya çıkarken dış örtülerini üzerlerine alıp örtünsünler. (143) Sonunda gayet zarif bir şekilde hepsini bir ayette topluyor AılaK kafirlere Nuh ve Lutun karılarını misal verir. Onlar salih kullarımızdan olan iki kulumuzun nikahı altında idiler. Kocalarına karşı hainlik ettiler. Bu iki peygamber Allah tarafından karılarının başına inen gazaba engel olamadı. Onlara Diğer inkar edenlerle beraber siz de cehenneme girin denildi. Allah iman edenlere de firavunun karısını misal verir. O şöyle demişti Rabbim cennette rahmetine yakın bir yerde bana bir ev yap. Beni firavundan ve onun kötü emelinden kurtar. Beni şu zalim kavimden kurtar. (144) Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlara mümin erkeklerle mümin kadınlara ibadete devam eden erkeklerle ibadete devam eden kadınlara sadık erkeklerle sadık kadınlara sabırlı erkeklerle sabırlı kadınlara Allahtan hcrkkiyle korkan erkeklerle Allahtan hakkıyle korkan kadınlara sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlara oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlara İffetini koruyan erkeklerle iffetlerini koruyan kadınlara Allahı çok zikreden erkeklerle Allahı çok zikreden kadınlara şüphesiz ki Allah mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. (145) Gerçek şudur ki İslam kadına zulmetmiyor. Sadece beşer tabiatı ve hayatın özelliğine uygun hareket ediyor. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e al ve ashabına salat ve selam olsun. KURAN-I KERİME KARŞI GÖREVLERİMİZ Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-dem (s.a.v.)e alına ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve selam olsun. Muhterem kardeşlerim sizleri İslam selamı ile selamlarım. Allahın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun. İnsanların Allahın Kitabına karşı tutumlarına hayret etmemek elde değildir. Bugünlerde insanların Kur*-an-ıKerime karşı tutumu her taraftan karanlığın kapattığı bir topluluğa benzer. Bunlar içinde bulundukları karanlık yüzünden yollarını kaybedip nereye gittiklerini bilmemektedirler. Bazan çukura düşer bazan kayaya bazan da birbirlerine çarparlar. Oysa önlerinde bir anahtar var. Bugün bütün dünya karanlık içinde bocalamaktadır. İnsanlar yollarına bilinçsiz olarak devam etmekteler. Nizamlar iflas etmiş toplum çökmüştür. İnsanlar ne zaman kendileri için bir nizam getirseler geriye tepiyor. Arzulanan huzuru getirmiyor. Bugün insanların dua etmek üzülmek ve ağlamaktan başka çareleri kalmamıştır. Ne gariptir ki gözleri kör olmuş önlerindeki Allahın Kitabını göremiyorlar. Sahrada seyreden deve gibi susuzluktan ölmek üzere oysa sırtında topladığı su. Doğru yolu bulamıyorlar oysa önlerinde mükemmel bir ışık var Biz Onu bir nur kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi Onunla hidayete erdiririz. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu gösteriyorsun. Peygamberlere iman edenler Ona saygı gösterenler Ona yardım edenler ve kendisine indirilen nura tabi olanlar işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (147) Muhakkak ki size Allah tarafından bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir. Allah O Kitapla rızasına tabi olanları selamet yollarına eriştirir. Onları izhi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları doğru yola iletir. (148) Bu kitabı insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana indirdik. (149) Allaha Peygamberine ve indirdiğimiz aydınlatıcı Kurana iman edin. Allah sizin yaptıklarınızdan haberdardır. (150) Kafirlerin basiretinin bu nura açılmaması ve hayatlarını gelişigüzel devam ettirmeleri normaldir. Çünkü Allah (c.c.) onların hakkında Kime Allah nur vermezse artık onun nuru yoktur. (151) Buyuruyor. Fakat Ona iman eden seven hürmet eden müminlere ne oluyor Hepsinin evinde Kuran-ı Kerim varken niçin onunla amel etmiyorlar Aziz kardeşlerim mesele şudur Kafirler onları aldatarak hidayet kaynaklarından uzaklaştırdı. Bazen siyaset bazen de müsbet ilim iddiasıyla onları doğru yoldan saptırdı. Onlar sadece dünya hayatının dış görüntüsünü bilirler. Onlar ahiretten gafildirler. (152) Bazen mal bazen şehvet bazen de kuvvetle onları kendisine köle yaptı. Ehliküfr bütün bu vasıtaları kullanarak müminleri kendi hidayet kaynaklarından uzaklaştırmayı başardı. Sapıklıklarının peşinde koşmalarını sağladı. Nihayet Müslümanlar hidayet kaynaklarını unutup kafirlerin saçmalıklarına uydular. Oysa Allah Ta-ala onları şu ayetle uyarıyor Ey iman edenler Eğer kafirlere itaat ederseniz sizi geriye dönderirler. O zaman hüsrana uğrarsınız. (153) Aziz kardeşlerim Kafirlerin ellerinde bulunan güç ve kuvvetle iman ehlini tehdit edeceğini Allah Taala ezeli ilminde biliyordu. İşte bu yüzden müminlerin kalbindeki bu şüpheyi kaldırmayı murad ederek şöyle buyurdu cAllahın haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Ona ortak koştuklarından dolayı kafirlerin kalb-lerine korku salacağız. Onların varacağı yer ateştir. Zalimlerin karargahı ne kötü bir yerdir. Sonra kesin bir delile yaklaştırmak için meydana gelen bir hadiseyi anlattı Allahın izniyle kafirleri öldürdüğünüz zaman Allah size verdiği vadinde durdu. Ne zaman ki başarısız duruma düştünüz savaş hususunda münakaşa ettiniz Allah size sevdiğiniz zaferi gösterdikten sonra isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istedi kiminiz de ahireti. Sonra Allah imtihan etmek için sizi onlardan uzaklaştırdı. Muhakkak ki Allah sizi affetti. Allah müminlere karşı lütuf sahibidir. M 55) Kuran-ı Kerim kafirlerin yolunda yürümemeleri onların hilelerine kanmamaları için müminleri uyarıyor. Ey iman e<&nler Kendine kitap verilenlerin bir kısmına uyarsanız iman ettikten sonra sizi tekrar küfre döndürürler. (156) Küfür ehli. iman ehlini aldatarak yoldan çıkarmayı adet edinmişlerdir. Ev iman edenler Allahtan korkun. Ve ancak Müslüman olarak ölün. Hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sanlın ayrılığa düşmeyin. Ey iman edenleri Eğer kafirlere itaat ederseniz sizi geriye dönderirler. O zaman hüsrana uğrarsınız. (158) Kitap ehlinden birçoğu hak kendileri için apaçık belli olduktan sonra içlerindeki çekememezlik-ten dolayı iman ettikten sonra sizi tekrar küfre çevirmek İsterler. (159) Onlar kendileri gibi sizin de İnkar edip onlarla bir olmanızı isterler... (160) Eğer sizi ele geçirirlerse size düşman kesilirler. Ellerini ve dikerini size kötülük yapmak İçin uzatırlar isterler ki kafir olasınız. (161) Onların kalbindeki bu arzu müminleri kafir yapma arzusu hiç bir zaman son bulmayacaktır Kafirlerin gücü yets sizi dininizden döndürün-ceye kadar durmadan sizinle savaşırlar... (162) Bu ayet onların iman ehline karşı tutumlarını gayet güzel bir şekilde ifade ediyor. Yukardaki uyarılara rağmen Müslümanlar imanın verdiği müsamahakar tutumlarına devam etmişlerdir Siz o kimselersiniz ki onian seversiniz onlar ise sizi sevmezler. Halbuki siz kitabın tamamına iman edersiniz. Onlara rastladığınız zaman iman ettik derler. Birbirleriyle basbaşa kaldıklarında hırslanndan parmaklarını ısırırlar. Onlara de ki Kininizden ölün. Şüphesiz ki Allah kaiblerinde gizlediklerini çok iyi bilir. Size bir iyilik dokunduğunda bu onları üzer. Size bir kötülük isabet ettiğinde de sevinirler. Eğer sabreder Allahtan korkarsanız onların hileleri size hiç bir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah ilmi ile onları kuşatmış-tır. (163} Bu uyarılara rağmen kendimizi helak çukuruna atıyor onların kuyruğuna yapışıp yaptıklarını yapıyoruz. Oysa onlar çeşitli vesile ve üslupla bizi aldatmaya devam ediyorlar. Bu ilahi nur onlara nasip olmamıştır. Bu yüzden bizi ondan uzaklaştırmaya çalışıyorlar ve bunu başarıyorlar da. Aziz kardeşlerim Bugünkü durum şudur Ehli küfür bu ilahi nura iman etmiyor ehii iman da onunla amel etmiyor. Gerçekten acı tir durum. Daha doğrusu insanlığa isyan. Kuranı kenelerine rehber edinen- ler hem kendilerini hem de insanlığı bu durumdan kurtarmaya çalışmalıdırlar. Bu bir borçtı/r. Peki iman ettiğimiz bu Kurana karşı görevimiz nedir diye sorabilirsiniz. Aziz kardeşlerim Kurana karşı görevimiz şu dört noktada toplanmaktadır 1 — Zayıflama ve gevşeme olmayan kuvvetli ve kesin bir imanla inanırız ki. Allahın Kitabına dayanan bir toplum sisteminden başkası bizi kurtaramaz. Kur-an-ı Kerime dayanmayan ve Ondan kaynaklanmayan her toplum nizamı başarısızlığa mahkumdur. Misal olarak iktisadi yönü ele alalım. Kuran bu konuda ne getirdi Görelim Kuran-ı Kerim A — Zekat sistemini getirdi B — Faizi haram kıldı C — Çalışma ve kazanmayı farz kıldı D — İsraf ve keyfi harcamayı yasakladı E — İnsanlar arasında acıma duygusu oluşturdu. Getirdiği bu tedbirlerle fakirlik meselesini kökünden halletti. Onun dışındaki sistemler sadece zamana bağlı sakinleştirici ilaçlarla yetindiler. Sağlık konusunu ele alalım. Onlar hastaneler ve dispanserler açtılar yine de hastalığın kökünü kazı-yamadılar. Çünkü insanların hayat seviyesi düşük içki kumar fuhuş ve diğer münkerat yıkıcılığını sürdürüyorlar. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Bir millette fuhuş yaygın olursa seleflerinde olmayan acılar onlarda çoğalır buyuruyor. Diğer taraftan suç işleyenleri hapse atarlar. Bununla suçlunun suçlar konusunda ihtisas yapmasını sağlarlar. Hapiste ne kadar fazla kalsalar o kadar ihtisasları artar. Halbuki c a da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmelidir. (164) ayetinin hükmünü tatbik etseler memleket onlardan istifade eder. Kardeşlerim İslam bir bütündür ortak kabul et* mez. Onun milletin bütün hayat yönlerine tatbik edilip insanlığı kurtarmaya yeterli olduğuna inanmamız farzdır. 2 — Allahın Kttabtm kendimize bir arkadaş rehber ve öğretmen yapmalıyız ve Onu devamlı okumalıyız. Allah Taala ile aramızdaki irtibatı bozmamak için Onu her gün okumalıyız. Seleflerimiz de böyle yaparlardı. Kuran-ı Kerimden dönmez Onu hiç bir zaman terketmezlerdi. Hatta Resulullah (s.a.v.) aşırı gitmemeleri için bazan onlara müdahale ederdi. Aziz kardeşlerim Az da olsa devamlı okuduğun ayet olmalıdır. Ayda bir defa hatim yapmak sünnettir. Hz. Ömer b. Abciulaziz (r.a.) Müslümanların işleriyle meşgul olduğu zaman Mushafı getirir iki veya üç ayet okur ve şöyle derdi Kuranı terk edenlerden olmamak için okuyorum. Resulullah (s.a.v.) Kim Allahın Kitabından bir ayet okursa onun için her harfine on hasene vardır kim Kufan dinlerse kıyamet gününde kendisi için bir nur olur. buyurmuştur. Bunun yanında Kuranı ezberleyip de unutanlar büyük günah işlemiş olur. öyle ise kardeşlerim çok Kuran okumak hepimizin üzerine farzdır. Kuranı Kerimde kendimize bir Vird tayin edip Allahın emrine ve seleflerimize uyarak devamlı okuyalım. 3 — Kuran okurken okuma dinlerken de dinleme adabına riayet edelim. Gücümüzün yettiği kadar manalarını düşünüp etkilenmeye çalışalım. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Bu Kuran hüzünle indi. Onu okuduğunuz zaman ağlayın. Ağlayamazsanız ağlamaya çalışın. (165) buyuruyor. Bunun manası kalbimiz etkilenmeye hazır değilse etkilenme için çaba harca-malıyız. Şeytan bizi düşünme ve etkilenme zevkinden alıkoymamalıdır. Bir gece Ömer (r.a.) bir kişinin Tur dağına açılmış sayfalar üzerine Yazılmış kitaba beytulmamura tavan gibi yükseltilmiş semaya kabarıp taşan denize yemin olsun ki Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir. Ona karşı koyacak hiç bir kuvvet yoktur. (166) ayetlerini okuduğunu işitti ve dinledikten sonra Kabenin Rabbine yemin olsun hak yemindin dedi ve baygın düştü. Kendisini Eşlem isminde bir sahabi eve götürdü ve otuz gün hasta yattı. Sahabeler ziyaretine giderlerdi. Ömer b. Abdülaziz bir gün yatsıdan sonra abdest alıp namaza durdu. Namazda Allah meleklerine şöyle der Zulmedenleri eşlerini ve Allahı bırakıp taptıklarını bir araya getirip onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları durdurun. Çünkü onlar mesuldürler. ayetini okudu. Onları durdurun çünkü onlar mesuldürler. ayetini de tekrar etmeye başladı. Müezzin gelip sabah ezanını okuyuncaya kadar devam etti. imamı Safi (r.h.)nın yaşadığı dönemde Mekkeli-ler Allahın Kitabından etkilenmek istedikleri zaman Şafl (r.h.)i çağırtıp Kuran okuturlardı. O gün aralarında ağlamayan kimse görünmezdi. Aziz kardeşlerim Kafirlerin Allahın Kitabından uzak olmalarına rağmen Ondan etkilendikleri görülmüştür. İşte Utbe b. Rabia Resulullah (s.a.v.)dan Kufanı dinlediğinde şöyle demişti Onun bir tatlılığı bir tazeliği var. Üstü verimli altı bereketli. O bir beşer sözü değildir. Necaşinin Cafer (r.a.)den Kuran dinlerken gözleri yaşla dolmuştur. Bunlar kafir oldukları halde Ondan etkileniyorlar Müslümanlara ne oluyor da ondan etkilenmiyorlar Halbuki müminler Kuran Okudukları zaman şu ayetin muhatabı olmalıdırlar Allah sözlerin en güzeli olan Kuranı ayetleri birbirine benzeyen karşılıklı hükümleri zikreden bir kitap olarak indirmiştir. O Kurandan Rablerinden korkanların derileri ürperir. Sonra derileri ve kalblert Allahın zikrine karşı yumuşar. Bu Kuran Allahın bir hidayetidir. Onunla dilediğini doğru yola İletir. Allah kimi de doğru yoldan saptınrsa artık onu doğru yola getirecek yoktur. (167) 4 — Tek kurtarıcı olan Allahın Kitabının hükümleriyle amel etmek bize farzdır. Bildiğiniz gibi Kuran-ı Kerimin hükümleri iki kısma ayrılmıştır. A — Namaz oruç zekat hac. tevbe istiğfar ahluk do ınluk vefa şahadet ve emanet gibi her kişiyi ayrı ayrı ilgilendiren ferdi hükümlerdir. Bu hükümleri her Muslümanın bizzat yerine getirmesi farzdır. Kuran okuyan kimse bu hükümlere geldiğinde orada durup kendini hesaba çekmelidir. Mesela Namaz kılın (168) ayetini okuyan kimse namaz kılmıyorsa hemen namaza başlamalıdır. İnsanların eşyasında cimrilik yapmayın. (169) ayetine geldiğinde herkesin hakkını vermelidir. Bu görevi yapmak için baş kalorinin zorlamasına gerek yoktur. Helal bellidir haram bellidir. (170) B — Toplumu ilgilendiren hükümlerdir. Had ve clhad gibi. Bu hükümleri yerine getirme devletin işidir. Devlet bu işleri yerine getirmediği takdirde Allah Taala katında mesüldür. Bu durumda millet devletten bunların yerine getirilmesini istemelidir. Müslümanlar tek kelime altında toplanmalıdır. Ta ki İslama gelecek bir tehlike karşısında sözünü dinletebilsin. Başkaları onların gücünü hesaba katsın. Efendimiz Muharnmed (s.a.v.)e salat ve selam olsun. ALLAHIN KİTABINDA İKTİSADİ DÜŞÜNCE Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-med (s.a.v.)e Onun al ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve selam olsun. Muhterem kardeşlerimi Sizleri İslam selamı ile selamlarım Allahın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Konuya girmeden önce sizlere şunları hatırlatmak istiyorum. Allahın Kltabına bakışlarımızı devam ettirirken gayemiz ilmi araştırma veya fenni tahlil değildir. Gayemiz aklı ve ruhu Onun kitabındaki külli ve umumi manaya yöneltmektir. Ta ki Onu okuduğumuz zaman anlamamıza yardımcı olsun. Böylece düşünme metodunu öğrenir ve Allah Taaianın bu husustaki Muhakkak ki biz bu Kuranı düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen var mı ve Bu Kuran ayetlerini İyice düşünsünler akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğiniz Überefe bir kitaptır. (172) emrine uymuş oluruz. Aziz dostlarım Biz Kurandan ilhamlar adı altın daki konuşmalarımızı devam ettirirken ele aldığımız konunun fenni ve ilmi yönünü geniş bir şekilde açıklamak istemiyoruz. Biz Allahın Kitabının hedef aldığı yüce manaya zihinleri kalbleri ve ruhları yönelt-mek istiyoruz. İlmi ve fenni konularda jjsniŞ araştırmalar isteyenler işte kitap önlerinde istedikleri g M araştırma ve inceleme yapabilirler. İnanıyorum ki bir araya gelmekle mutluluk duyduğum şu kısa vakitler konumuzun içindeki ilmi ve fenni manayı geniş şekilde tahlil etmek fırsatını bana vermez. Bunu böyle bildikten sonra konumuz olan Allahın Kitabında iktisadi düşüncesye dönelim. Muhterem kardeşlerimi Daha önce de İşaret ettiğim gibi Kuranin İlk hedefi ve te.nel gayesi nefs ve ruhlara doğru yolu göstermek ve kalbi ıslah etmektir. Kuranın İlk hedefi insan ruhunun temizlenmesi arınması dosdoğru olması ve işleri gerçek yönü İle değerlendirmesi için onu tedavi etmektir. Ta ki bütün insanlar hakkı güzelliği ve adaleti iyi takdir etmeyi kendilerine hedef yapsınlar Evet K-fan-t Kerlmin İlk hedefi insan nizamlarını ıslah etmek değil insan ruhunu tedavi etmektir. Gerçi insan nizamlarının tedavisi de Allahın Kitabında vardır ancak ilk hedefi değildir. Çünkü ruhu ıslah olan insanın nizama bakışı da düzelir. Ruhu bozuk oan kimsenin nizam iyi de olsa ona bakışı bozuk olur. Adil bir hakimin önünde zalim bir kanun olabilir. Fakat temiz ruhu adalete olan bağlılığı ve sevgisi zalim kanunun maddelerinden adil bir hüküm çıkarmaya sevk edebilir. Ruhu bozuk olan heva ve hevesine uyan bir hakimin önünde adil bir kanun olabilir fakat o bozuk ruhu ile adil kanunun maddelerinden hevesine uygun olarak zalim bir hüküm çıkarabilir. O halde mühim olan nefsin ıslahıdır. Bu temel kaideyi dikkate alarak Kuran-ı Kerim insan ruhuna önem vermiş ona hak adalet ve güzelliği sevdirmiş çirkin şer ve batıldan nefret ettirmiştir. Gayesi hayırlı ve faziletli bir ruh meydana getirmektir. Nefse ve onu şekillendirene sonra da ona kendisi için kötü ve iyi olanı öğretene yemin olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsinin gerçek yüzünü gizleyen ise hüsrandadır. (173) Aziz kardeşim Toplumun düzelmesi nefsin düzelmesine fesadı ise nefsin fesadına bağlıdır. Çünkü bir kavim kendi davranışlarını değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez. (174) Şüphesiz ki bir millet kendisini değiştirmedikçe Allah onu değiştirmez. (175) Bundan dolayıdır ki Kuran-ı Kerim insan nefsini gayet geniş ve doyurucu bir şekilde ele almış ona hak ve adaleti sevdirmiş şer ve batıldan nefret ettirmiş onu daima fazilet yücelik ve mükemmelliğe sevk etmiştir. Kuran-ı Kerimin insan nefsinin yücelmesinde iki metodu vardır. A — İnsan nefsini şerefli kılmak arındırmak ve onu Allaha izafe etmek. De ki ruh Rabbimin işidir. (176) Ona kendi ruhumdan üffedim... (177) Şüphesiz ki biz ademoğlunu muhterem kıldık... (178) B — İnsan nefsini Allaha kavuşturmak Hak Taalayı ona tanıttırmak ve onu Allah Taalanın rekabet altına koymak. Şüphesiz insanı biz yarattık. Nefsinin ona ne fısıldadığını da biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. (179) Ey Muhammed. Her ne durumda olursan ol Kurandan ne okursan oku sen ve ümmetin her ne iş yaparsanız yapın onu yapmaya giriştiğinizde biz ona mutlaka şahit oluruz...(180) Bu iki yol ile insan nefsine yüceliğini ve faziletli olduğunu hissettirmiştir. İslamın ıslah metodunda insan nefsinin ıslahının temei taş olarak kabul edilmesi burdan kaynaklanmaktadır. Hadis-i Şeriflerde de bu konuya geniş yer veriliyor. Bu konudaki hadislerin bazılarını hatırlatalım. İyilik güzel huylu olmaktır. Kötülük göğsünü tırmalayan ve başkasının ona vakıf olmasını istememen-dir. (181) Başkaları fetva verse de kalbinin fetvasını dinle. Bilin ki bedende bir et parçası vardır. O düzelirse bütün beden düzelir. O bozulursa bütün beden bozulur. Bilin ki bu kalbdir. Muhterem dostlarım Şayet biz Allahın Kitabın-da şekli ve ameli sistemler kalbin ıslahı nefsin yücelmesi ve ruhun tedavisinden sonra geliyor diyorsak suç işlemiş veya aşırı gitmiş değiliz. Çünkü bu ıslah ameliyesinin tabii sonucudur. Belki de semavi kanunlarla medeni kanunlar arasındaki fark buradadır. Birincisi insan nefsine iniyor ve her nefsi kendi kendinin bekçisi yapıyor. İkicisi ise ruhi manaya önem vermeden şekiiyatta kalıyor ve bu yüzden suçla mücadelede başarısız oluyor. Bunu böyle belirttikten sonra konuşmamıza konu seçtiğimiz ameli manaya dönelim. Kuran-ı Kerim insan kalbinin ıslahına ağırlık vermekle beraber ameli yönünün ıslahını ihmal etmiyor. ^ Ancak ameli yönünü ele alırken ayrıntılarına girmiyor. Külli mana ve kaidelerle ele alıyor. Tatbikatının faydalı olması her zaman ve her yerde iyilik kaynağı olması için bütün incelik ve hikmetini sergiliyor. İktisadi konu insanlara ve durumlara göre değişme arz ettiği için umumi olarak ele alıyor ve insanların iyilerinden faydalanmaları kötülerinden uzaklaşmaları İçin kaideler getiriyor. Kuran-ı Kerim serveti dünya hayatının bir ihtiyacı ve hayatın devam etmesi için bir vasıta sayıyor. Bazı nizamların onu munkerat veya müherramat kabul ederek kötülediği gibi kötülemiyor. öğünüle-cek bir mevkiye de getirmiyor. Sadece hayırda kullanıldığı zaman hayır serde kullanıldığı zaman şer olabilen bir vasıta kabul ediyor. Bu görüşün kıymetini zenginliği munkerat ve suç sayan zenginin Allaha kavuşamayacağını iddia eden devenin iğne deliğinden geçmesini onun cennete girmesinden daha kolay kabul eden bazı kanunlar işittiğimizde daha iyi anlarız. Bazı felsefelerde de mal sadece bir eğlence ve zevk vesilesi kabul edilmiştir. İnsanların birbirine girmesine sebep olmuştur. Bunlar mal hususunda çeşitli görüşler ileri sürerken İslam en mutedil görüşü gösteriyor. İslam Malın kıymeti mal olmasından değil öğrettiğinden-dir. Hayır öğretirse sahibine fayda getirir şer öğretirse şer getirir diyor. Kim Allah yolunda harcar ve Ondan korkarsa ve en güzel olan İslam inancını tasdik ederse biz onu kolay olan şeye muvaffak kılarız. Kim de cimrilik eder ve Allaha ihtiyacı olmadığını iddia ederse ve en güzel olan İslam akidesini yalanlarsa biz onu en zor olan şeye sürükleriz. (182) Kuran-ı Kerim mal konusunu ele alırken onu sevdirioi veya nefret ettirici bir tutum izlemiyor. Mal ve çocuklar dünya hayatının geçici zineti-dir. Geriye kalan salih ameller ise sevap olarak da ümit kaynağı olarak da Allah nezdinde sizin için daha hayırlıdır. (183) Bunun yanında zenginliği bazan bir nimet sayıyor Eğer yoksulluğa düşeceğinizden korkuyorsanız yakında Allah sizi lütuf ile zenginleştirir. Bazısında da hayır olarak adlandırıyor. Sahip olduğunuz kölelerinizden azat olmak için bedel vermek isteyenlerin eğer kendilerinden bir hayır görüyorsanız bedel vermelerini kabul edin. Allahın size verdiği maldan onlara da verin. Burada tereke hayır sayılıyor. Mal edinme garizesi iktisadın temel unsurlarındandır. Bu ayette de malın insan nefsi ile alakası olduğuna işaret vardır. Diğer ayetlerde de malın başka bir yönüne dikkat çekiiiyor. Gerçekten insan hayra (mala) pek düşkündür. (185) Sizden birine ölüm geldiği zaman eğer geride mal bırakıyorsa anababaya ve akrabalara uygun bir şekilde vasiyette bulunmanız size farz kılındı. Bu muttakiler üzerinde bir borçtur. (186) Burada malın iki yönlü bir silah olduğuna insanın onu hayra yöneltmesi gerektiğine işaret ediliyor. Hayır. Gerçekten insan zengin olduğunu görünce azar. (187) ayetinde ise malın bir isyan aracı olduğu belirtiliyor. Ne olursa olsun İslam malı dünya menfaatlerinden biri olarak kabul ediyor. Müslümanlara ondan ellerini çektirecek kadar çirkin gaye edinecek kadar da sevimli göstermiyor. Sadece onu hayra vesile kabul ediyor. Bu konuyu bu şekilde öğrendikten sonra Kuran-ı Kerimin ele aldığı Servetin aslı ve çeşitleri konusuna göz atalım. Aziz kardeşim Kuran-ı Kerim dikkatleri çalama ve kazanmaya çekmektedir. O boş gezen bir Müslüman istemiyor. Çalışkan mücadele eden. malı kendisinin ailesinin ve milletinin hayrına değerlendiren ve bunu ibadet sayan bir Müslüman istiyor. islam kazancı farz kılmış ona teşvik etmiş ve onu bir ibadet saymıştır. İbadetle kazancı yanyana zikreden şu ayetlere bakarsak bunu daha iyi anlarız. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılıp Allahın lütfundan rızkınızı arayın... (188) Yeryüzünün her tarafında gezip dolaşın ve Allahın vermiş olduğu rızktan yiyin. Tekrar dlrildikten sonra yine dönüş Onadır. (189) Allah içinizden hasta olanları yeryüzünde Allahın lütfundan rızık arayanları ve Allah yolunda savaşanları bilir. Kurandan kolayınıza geleni okuyun. Namazınızı kılın. Zekatınızı verin Allah için güzel ödünç verin. (190) Aziz kardeşlerim Gördüğünüz gibi Allah yeryüzünde kazanç için dolaşanları hayra koşanlar grubundan sayıycv ve onu kendisi için bir kurbiyyat kabul ediyor. Bu konuda birçok da hadis vardır. Peygamber (s.a.v.). Hz. Muazın elinde bitkilerin eserini görünce. Bu elleri Allah da Resulü de seviyor Lu-yurmuştur. Hz. Ömer (r.a.) çalışmayan bir grubun y ı-nından geçerken bunlar kimlerdir diye sormuş. Bunlar mütevekkillerdir denince Hayır bunlar başkasının sırtından geçinenlerdir. demiştir. Tasavvufu başkalarının sırtından geçinme mesleği olarak kabul etmek çok yanlış bir harekettir. Tasavvuf hiç bir zaman rızk toplama mesleği olmamıştır. Seleflerimizde böyle bir harekete rastlanmamıştır. Resulullah (s.a.v.) başkalarından bir şey istemeyi yasaklamıştır. Bir gün atın üzerindeyken Kab b. Acrenin kamçısı düşüyor. Yolda bulunan çocuktan kamçıyı vermesini istemiyor ve inip kendisi alıyor. Bu durum kendisinden sorulduğunda Ben başkalarından bir şey istemeyeceğime dair Resulullaha söz verdim diyor. Ebu Bekir (r.a.) kendisine Bey-tulmalsdan maaş sağlamak istediğinde Hayır ey Resulullahın halifesi Ben insanlardan bir şey istemeyeceğime dair Allaha söz verdim diyor. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Devamlı insanlardan mal isteyen kimse kıyamet gününa yüzünde et kalmamış olarak gelecektir buyruimuştur Daha sonra Kuran-ı Kerim malın kaynağına ve çeşitlerine işaret ediyor. Misal * Ticareti ele alarak birçok ayetlerde zikrediyor. Bunl. rdan bazılarını okuyalım. Ancak aranızda yaptığınız ticar-t peşin olursa yazmamanızdan dolayı size bir günah yoktur. (19-1) Kureyş hiç olmazsa alıştırıldığı kış ve yaz ticaret yolculuğuna ısındırıldığı için kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran ve korkudan emin kılan bu Kabenin Rabbine ibadet etsinler. (192) Ey iman edenler Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın helal ve temiz olanlarından Allah için harcayın. (193) İnsan yediğine bir baksın. Suyu bol bol biz indirdik. Yeryüzünü mutlaka biz yardık. Orada taneler üzüm hayvan yemi zeytin ve hurma ağacı birbirine girmiş bahçeleri meyveleri ve otlakları biz bitirdik. Bunlar siz ve hayvanlarınızın geçimi içindir. (194) Gökten bereketli bir su indirdik. Kullara rızık olsun diye onunla bahçeler hasad edilen taneli ekinler tomurcukları birbirine binmiş yüksek hurma ağaçları bitirdik. (195) Bu ayetler Allahın kullarına en büyük nimeti olan yer üstü servetine işaret ediyor. İnsanların bu serveti değerlendirmelerinin ve yeryüzünün hayratından faydalanmalarının farz olduğuna dikkatleri çekiyor. Sanat konusuna da işaret ederek Davud (a.s.)ın bir sanatkar olduğunu bildiriyor. cBiz Davuda sizi Savaşta korumak için zırh yapma sanatı öğrettik. Artık şükretmez misiniz (196) Servet çeşitlerine işaret ederken madenleri de ele alıyor. Kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar İçin birçok faydalan olan ©miri verdik. (197) Aziz kardeşlerim Bir milletin kitabı onun dikkatini demirin kıymetine çekiyor e onu değerlendirmesini istiyorsa o millet demiri araştınp iktisadi kalkınmasında iktisadi ve sına hayatını ona bina etmekte daha haklı değil midir Su servetine de işaret ederek şöyle buyuruyor Şu iki deniz bir değildir. Biri tatlı kandına ve içimi kolaydır. Diğeri de tuzlu ve acıdır. Hepsinden de taze balık eti yersiniz takındığınız süs eşyasını çıkarırsınız. Gemilerin o sulan yara yara gittiğini görürsünüz. Bu da Allahın lütfundan nzık aramanız ve şükretmeniz içindir. (198) Ne gariptir ki dünyada hiç bir milletin sahili Müslümanlarınk kadar geniş olmamasına rağmen bu servetten istifade etmek hususunda onlar kadar tembel bir millet bulamazsın Hayvani servete de şu ayetle işaret ediyor Sizler için hayvanlarda da ibret vardır. İşkembelerinde-ki yem artıklarıyla kandan meydana gelen saf kolayca içilebilen sütü size içiririz. Hurma ağacının meyvelerinden sarhoş edici meşrubat —ki bu haramdır— bunun yanında güzel nzıklar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda akıl sahibi bir millet için büyük ibret vardır. (199) Bunların yanında Allahın Kitabımn koyduğu iktisadi nizamda mal insanlar arasında bir yardımlaşma vesilesi kabul ediliyor. Servet kaynağı ve çeşitlerini böylece ele aldıktan sonra iktisatla ilgili prensipleri açıklıyor ve mülkiyet prensibini tesbit ediyor. İslamda fertler mülk edinebilirler Kuranın birçok yerlerinde mal insanlara izafe edilerek zikredilmiştir. Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer İmtihandır. (200) Mallarında belirli bir hak vardır. (201) Allahın size verdiği maldan onlara da verin. (202) Daha sonra mülkiyetin kaynağına işaret ederek alım satım konusunu ele alıyor Allah alış verişi helal kıldı. (203) Burada genel kaidelere işaret ettiğini tafsilata geçmediğini onun koyduğu kaideleri hadisin açıkladığını sonra müctehitlerin gelip onları tatbik ettiklerini daha sonra İslam aydınlarının onlardan hüküm çıkarttığını bu kaide ve hükümlerin hiç bir çevre ve zamana ters düşmediğini görürüz. Alım satımın yanında veraset hibe ve ganimeti iktisadi bir nizam olarak kabul ediyor. Allah size evlatlarınızın miras taksimi hususunda erkeklerin paylarının kızların iki katı olmasını emretmektedir. (204) Artık elde ettiğiniz ganimetleri helal vs temiz olarak yiyin. Diğer taraftan Kuran-ı Kerim hior (tasarruftan menetme) hükmünü getiriyor. Allahın yaşayışınızın sebebi kıldığı mallarınızı beyinsizlere vermeyin. O mallardan onlara yedirin giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. (206) Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşte erdiklerini açıkça görürseniz maliannı kendilerine verin. Büyüyecekler de mallanna sahip olacaklar endişesiyle maliannı israf ederek tez elden yemeyin. Zengin olan onların mamalını yemekten çekinsin. Fakir olan ise meşru surette yesin. (207) Görülüyor ki malda ilahi murakabe vardır bu da İslam hukukunun diğer hukuklardan üstün olduğunun bariz bir delilidir. Şu ayeti okursak ilahi murakabeyi daha iyi öğreniriz Yetimlerin maliannı haksız yere yiyenler kannlanna sadece ateş tıkamışlardır. Onlar yakında alev alev yanan bir ateşe sokulacaklardır. (208) Daha sonra önemli bir iktisadi prensibi servet dağılımındaki farklılığı tesbit ediyor. Onların dünya hayatındaki geçimliklerini araiannda biz taksim ettik. Derece bakımından bazısını bazısından üstün kıldık. (209) Bunun iktisadi sebebi ise Ta ki birbirinden faydalansınlar. Rabbinin rahmeti onlann uoya-da topladıklarından daha hayırlıdır. (210) Dünyada nasibi a* o.anlara Allahın rahmetinin yetişeceğini vaad ediyor. islamda temel kaide herkesin yeteri kadar mala kavuşmasıdır. Batının maddi sisteminde ise herkes İstediği kadar alabilmekte veya çalıştığı kadar almaktadır. Bu yeryüzünde adalet ve barışın kalmaması demektir. Oysa adalet herkesin kendisine yetecek mala kavuşmasıdır. İslam kanaat ve taksimde payına düşene razı olma prensibini getirmekle beraber mali yönden yüksek tabakayı serbest bırakmıyor. Aksine ona baskı yaparak maddi yönde daha aşağıda olan tabakanın kalkınmasına yardım etmesini istiyor. Böylece İktisadi denge sağlanmış oluyor islam toplumunda aşırı zengin ve acından ölen fakir kalmamış oluyor. İslam Allah yolunda harcanmayıp biriktirilen mali haram kabul ediyor. cEy Muhammed altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenleri can yakıcı bir azapla müjdele. Kıyamet gününde bunlar cehennemin ateşinde kızdırılırlar. Bu mallarla biriktirenlerin alınları böğürleri ve sırtları dağlanır. Onlara çişte kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler bunlardır. Şimdi biriktirdiklerinizi tadın denir. (211) Cim iliği de haram sayıp onu insan nefsinde arız olan en kötü hastalık olarak niteliyor. Şüphesiz Allah kibirlenen ve öğünen kimseyi sevmez. Bunlar cimrilik ederler ve İnsanlara da cimriliği emrederler. Allahın kendilerine lutfundan verdiğini gizlerler. (212) İslama göre zengin farz zekatı verdikten sonra etrafındaki çalışmayanlara da yardım etmek mecburiyetindedir Ey Peygamber onların mallarından sadaka al ki bunlarla onları manevi kirlerden temizlemis ve derecelerini yükseltmiş olasın. Onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için bir huzur kaynağı* dır. (213) İslam israf aşırı refah ve azgınlığı yasaklıyor ve bu durumda olanları suçlu kabul ediyor Böylece biz her ülkenin ileri gelenlerini suçlular yaptık. Ta ki tuzaklar kursunlar. Oysa onlar sadece kendi aleyhlerine tuzak kurarlar fakat bunun farkında değillerdir. (214) Allah yolunda harcamayı teşvik ediyor Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tanenin durumuna benzer. Allah dilediğine kat kot verir. Allah lütfü geniş olan ve her şeyi bilendir. Mallarını Allah yolunda harcayıp sonra harcadıklarını başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin işte onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. (215) Hatta seleflerimizden bazıları mallarının tamamını bazıları yansını bazıları da üçte birini Allah yolunda harcarlardı. islam fakire zekat vermekle beraber çalışma ve kazanmalarını emrediyor dilenmelerini yasaklıyor. Beytulmakten onlara hak veriyor. Fakirliği bir zillet kabul etmiyor sadece geçici içtimai bir mesele kabul ediyor. Ayrıca kanaat etmeyen bir zengini de fakir sayıyor. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Malın çok olması zenginlik değildir zenginlik nefis zengn-liğidir. buyurmuştur. İslam malda farklılığı getirirken kanaat yardımlaşma ve sosyal güvenlik prensiplerini koyarak onun kötü etkisini ortadan kaldırıyor. İslam haram kazancı da yasaklıyor ve böyle bir suç işleyenler hakkında mücmel kaideler getiriyor. Erkek ve kadın hırsızların yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin. (216) Ey iman edenler İçki kumar putlar ve fal ok-lan şeytan amelinden olan birer pisliktir. Bu pislikten kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların bir kısım mallarını bile bile günaha girerek yemek için hakimlere aktarmayın. (218) Her kötü kazanç haramdır ondan hayır beklenmez. Güzel muameleler için de kaideler koymuştur. İhsan vefa emanet hakkı arama bunlardan bazılarıdır. İktisadi ıslahat konusu Şuayb (a.s.)ın kıssasında en güzel şekilde açıklanmıştır. Medyen halkına kardeşleri Şuaybı Peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi Ey kavmim Allaha kulluk edin. Sizin için Ondan başka ilah yoktur. Ölçü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi bolluk ve bereket içinde görüyorum. Sizin için çepeçevre kuşatacak bir günün azabından korkarım. Ey kavmim ölçü ve tartıyı adaletli ve tam olarak yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk ve karışıklık çıkarmayın. Eğer iman ediyorsanız Allahın geriye bıraktığı sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim. Medyen kavmi şöyle dedi Ey Şuayb atalarımızın yaptığını bırakmamızı veya mallarımızda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor Şüphesiz ki sen halim selim aklı başında bir adamsın. Şuayb da şöyle dedi Ey kavmim Söyleyin bana Rabbim tarafından apaçık bir delilim varsa ve beni güzel bir rızıkla katından rızıklandırıyorsa Ona nasıl karşı gelebilirim Ben sizlere yasak ettiğim şeyleri kendim yapmak istemem. Sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek isterim. Muvaffakiyet sadece Allahtandır. Sadece Ona güvenir ve Ona yönelirim. (219) Son olarak İslam musibetlerin başı olan faizi haram kılmıştır. Ey iman edenler kat kat faiz yemeyin. (220) İşte İslam iktisadi ruhi ve ameli kalkınmayı i ağlamak için bu kaideleri koymuştur. Eğer insanlar bu temel kaidelere sarılsalar dünya ve ahirette mesut olurlar. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e salat ve selam olsun. ALLAHIN KİTABINA GENEL BAKIŞ Allah Taalaya hamd olsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun alına ve ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar ypyanlara salat ve selam olsun. Muhterem kardeşlerim Hepinizi İslam selamı ile selamlarım Allahın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Bu geoe bize parlaklık üzerine parlaklık getirdi. Nefsimiz de büyük yara aldı. Allah Taaladan Onun sevgisi etrafında toplanmamızı onu bizler için faydalı kılmasını isteriz. Biz Resulullahın haklarında Kıyamet günü olduğunda Allah tarafından bir mü-nadl Benim İçin birbirini sevenler nerede Benim İçin birbirini ziyaret edenler nerede Celalim hakkı için benim gölgemin dışında bir gölge olmadığı günde onları gölgelendireceğim diye çağıracaktır. (*) dediği kimselerin yolunda gitmek nasip eylesin. (•) Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Aziz kardeşlerim Bugün Allahın Kitabı etrafında konuşmak isterken özel bir konu belirtmedim. Fakat daima aklıma gelen özellikle memleketin her tarafında arkadaşlarımla konuşurken konferans ve ders verirken arzu ettiğim bir husus Allahın Kita-bına genel bakış hususu vardır. Bu gece bütün şubelerin temsilcilerinin de burada olmasını fırsat bilerek bu arzumu yerine getirmek istiyorum. Aziz dostlarım Davetimize ışık Jutması için bu genel konuşmayı yapmak istiyorum. Davetimiz Kur-an-ı Kerime davet olduğuna göre bu konuşmamda davetçi kardeşlerimin zihinlerine bir tevcihatta bulunmuş olurum. Konuşmam Allah Taaİanın Kitabında-ki yön verici manaları toplama çabası olacaktır. Özetle bu geceki konuşmam Müslüman Kardeşlerin davetinin tasviri olacaktır. Allahın Kitabını okuyoruz surelerinin bahçelerinde dolaşıyoruz ayetlerinin çiçeklerinin güzel kokularından istifade ediyoruz fasılaları arasında geziniyoruz ne mutlu bizlere. Burada sizlere bir hadisin manasını aktarmak istiyorum. Peygamber (s.a.v.)e Hangi amel Allaha daha sevgilidir diye sorulduğunda Allahın kullarından Ona en sevgili olan konan ve göçendir. buyurdu. Kimdir bu konaklayan ve göçen dendiğinde Hatim ettikten sonra yeniden başlayan başladıktan sonra hatim edendir. buyurmuştur. Abdullah b. Mesud (r.a.) Ha mimleri okuduğum zaman çiçeklerle dolu bahçeye iniyor çiçeklerini kokluyorum. demiştir. Kurandaki o müthiş tasvir ve güzel üslup karşısında bunları söylememek mümkün değildir. Yukardaki hadiste geçen konma ve göçme meselesinde. Kuran-ı Kerim hatim edildikten sonra tekrar Fatiha ve Bakaradan birkaç ayet okumanın sünnet olduğu anlaşılmaktadır. Hatimden sonra okunacak özel bir dua yoktur. İstenilen dua yapılabilir. Allah Taala şöyle buyuruyor Ey Muhammed Eğer kullarım beni senden sorarlarsa şüphesiz ki ben çok yakınım. Dua edenin duasını dua ettiğinde kabul ederim. Benim emrime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulalar. (221) Aziz kardeşim Allahın Kitabını okuyan kimse Onun genel unsurlarını dört temel esasta toplayabilir. 1 — Sağlam bir inanç Allahın Kitabı akide konusuna büyük önem veriyor. Çünkü insan inançsız yaşayamaz. İnanç insan ruhunda bir fıtrattır. Bu manada bir batı bilgini şöyle diyor Niçin Allaha hnan ettiğim sorulsa vereceğim cevap niçin yemek yiyor su içiyor ve uyuyorsun sorusuna verdiğim cevabin aynı olacaktır. Çünkü yemek içmek ve uyumak maddi varlığım için bir zarurettir iman da ruh varlığım İçin bir zarurettir. Kuran-ı Kerim bu insani ve ruhi ihtiyacı gayet kolay bir şekilde tanzim etmek için gelmiştir. Onun yanında akaidin iki önemli yanı vardır. O da Allaha ve ahiret gününe iman etmektir. Bu ikisinin dışında iman edilmesi gereken hususlar gayet kolaydır. Anlaması zor incelikleri yoktur. Ey mümin Kuran-ı Kerim şu gerçeği gözünün önüne koymanı istiyor Sen kainatta her şeye hakim olan her şeye gücü yeten sana senden daha yakın olan mutasarrıf bir kuvvete bağlısın. Kuran-ı Kerim sende ilerdeki yeni hayatın varlığına dünyadaki cisminin dağılmasıyla hayatın son bulmayacağına hesaba çekileceğin bir hayatın kaçınılmaz olduğuna iyilik yaptıysan iyilik kötülük yaptıysan kötülükle karşılaşacağına inanmanı istiyor. Her şeyin esası Allaha ve ahiret gününe inanmaktır. Kuran-ı Kerimi okuduğunda ilk karşılaştığın ayet Bu kendisinde hiç şüphe olmayan ve Allahtan korkanlara doğru yolu gösteren bir kitaptır. Onlar gay-ba iman ederler. Namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz nzıktan Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. Ahi-rete de kesinlikle inanırlar. (222) ayetidir. Birkaç ayet okuduktan sonra Allah Taalayı tanıtan şu ayete gelir Ey insanlar sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinlze İman edin. Gerekirki sokmasınız. (223) Sonra bunu ceset ayeti takib şrfiyor fE§w bunu yapamazsanız — ki elbette yapamayacaksın^ — o halde kafirler için hazırlanmış yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden sakının. (224) Bunlar diğer semavi kitaplarda rastlanılmayan hayret verici bir üslupla sergileniyor. Kur*anda her türlü zorlamadan uzak insan fıtratına hitabeden kolay bir mana bulursun. İnsan fıtratına hitap ederken her türlü sanat çeşidinden felsefe mantık ve lahuti nazariyelerinden uzak bir üslup kullanmıştır. Çunku bu nazariyeler insanın insan için koyduğu nazariyelerdir. Bu iddiamızın doğruluğunu anlaman için şu ayetleri okuman yeter t Ey insanlar Eğer tekrar dirilmenizden şüphe ediyorsanız ilk yaratılışınızı bir hatırlayın. Yaratmadaki kudretimizi açıkça göstermek için biz sizin aslınızı topraktan sonra onun neslini nutfeden sonra pıhtılaşmış kandan sonra da belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık. Dilediğimizi belli bir vakte kadar rahimlerde tutuyor sonra da bebek olarak dünyaya getiriyoruz. Daha sonra siz en güçlü çağınıza eriyor&^nuz. Kiminiz ölüyor kiminiz kemale erip en kötü devresine ulaşıyor. Artık eşyayı önceki gibi idrak edemiyor. Sen yeryüzünü kupkuru görürsün fakat Biz oraya su İndirdiğimiz zaman harekete geçer kaba-nr ve her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirir. İşte bütün bunlar Allahın hak olduğuna delildir. Ölüyü dirilten de Odur. O her şeye kadirdir. Kıyamet kopacaktır ve bundan şüphe yoktur. Allah kabirdekileri diriltip kaldıracaktır. (225) Ey Muhammed de ki Ey mülk sahibi Allahım müikü dilediğine verir dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katarsın gündüzü de geceye. Ölüden diriyi çıkarırsın diriden de ölüyü. Dilediğini de hesapsız rızıklar.dırır-sın. (226) Şu ayet Allahın kudretine karşı insanın ac-ziyetine delil getiriyor Sizi karadan ve denizden yürüten Allahtır. Bulunduğunuz gemi içindekileri tatlı bir rüzgarla muntazam götürürken ve yolcular da neşeli iken bir fırtına çıkarak onlara her taraftan dalgalar gelip çepeçevre kuşattıklarını anlayınca... (227) İşte burada insan fıtratı şahane bir surette tecelli ediyor ve şu manzara ortaya çıkıyor Dini sadece Allaha tahsis ederek şöyle dua ederler Yemin olsun ki sen bizi bu durumdan kurtarırsan şükür edenlerden oluruz. (228) Allahın Kitabı insan kalbini imana tahrik etmekle kalmıyor (çünkü böyle bir iman nazari olmaktan öteye gitmez) onu ahiretin beklediğini ve Allahın murakabesi altında olduğunu hissettin yor. Ey Muhammed her ne durumda olursan ol Kurandan ne okursan oku sen ve ümmetin her ne iş yaparsanız yapın onu yaparken biz mutlaka ona şahit oluruz. Gerek yerde gerek gökte zerre kadar bir şey dahi Rabbından gizli değildir. Bundan dnha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın. (229) Allah hain gözleri ve kaiblerin gizlediklerini bilir. (230) Nereye gidersen git Allahın rekabeti üzerindedir. Bunun ameli neticesi şudur Devamlı Alıahın murakabesi altındasın. Sen Onu göremezsin. O seni görür. Ahireti devamlı gözümüzün önünde tutarak şu ayetleri hep beraber okuyalım O gün herkesin amel defteri ortaya konur. Ey Muhammed Günahkarların amel defterlerinden korkarak Eyvah bize bu nasıl defter imiş ki büyük küçük hiç bir şey bırakmadan saymış dökmüş dediklerini görürsün. Onlar yaptıklarının cezasını hazır bulurlar. Rabbın kimseye zulmetmez. (231) Sen o gönün şiddetinden bütün ümmetlerin diz-üstü çöktüklerini görürsün. O gün her ümmet amel defterinin başına çağrılacak ve onlara şöyle denilecektir Bugün dünyada yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz. (232) Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiç bir kimse hiç bir zulme uğratılmayacaktır. İşlenen amel bir hardal tanesi kadar da olsa biz onu ortaya koyarız. Hesaba çekenin biz olmamız yeter. (233) Özetleyecek olursak İslam akidesi fıtridir amelidir sağlam bir akidedir. Kolay olmakla beraber derindir. 2 — Doğru bir ibadet Aziz kardeşim İbadet konusunda şu ayetleri beraber okuyalım Namazı kılın zekatı verin. (234) Hac bilinen aylardandır. (235) Rabbinizden bağışlanmanızı isteyin. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcıdır dedim.* (236) Allahın Kitabında yerine getirmemiz gereken olumlu ibadetler olduğu gibi terk etmemiz gereken olumsuz ibadetler ete vardır. Çünkü haram olan şeyleri terk etmek bir ibadettir. Ey Muhammed mümin erkeklere söyle gözlerini zinadan sakınsınlar ırzlarını ve namuslarını korusunlar. (237) Ey iman edenler içki kumar putlar ve fal okları sadece şeytan amelinden birer pisliktir. O pislikten kaçının ki kurtuluşa eresi-niz. (238) Burada acı bir hususu anlatmak istiyorum. O da şudur O zamanki müşrikler bile bizim kadar fal ve falcılara sarıimamıştır. Oysa Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Bir kimse bir kahin veya falcıyı getirir de onu tasdik ederse kırk gün tevbesi kabul olmaz. (*) buyuruyor. Diğer bir hadiste bir kimse bir kahin veya falcıyı getirir de söylediklerini tasdik ederse Mu-hammede ineni inkar etmiş olur. (**) buyurmuştur. Abdullah b. Mesud (r.a.) bir gün karısının yanına girdiğinde onun boynunda bir şey görmüş ve hemen çıkardıktan sonra şöyle demiştir Mesud ailesi şirkten uzak olarak tanınıyor. Bu muska ve tevle şirktir. (Tevle kadınların kocalarınca sevilmeleri için yaptıkları bir şeydir.) Kardeşim bu hususları iyi düşün. Gelelim konumuza Allahın emrine uymak yasakları terk etmek ibadettir. Terkeden sevap alır. demjştik. Bu konudaki delilimiz*şu hadis-i şeriftir Allah iyilikleri de kötülükleri de kitabında yazmıştır. Kim bir iyilik yapmaya azmeder de onu yapmazsa bir hasene yazılır. Eğer yaparsa ondan yetmişe yediyüz kadar ve daha kat kat hasene yazılır. Kim Hadisi Müslim rivayet etmiştir Hadisi Bezzaz rivayet etmiştir de bir kötülük yapmaya azmederek yapmazsa bir iyilik yazılır yaparsa bir günah yazılır. Allahın emrettiği ibadetleri emrolunduğun üzere zahiri v batmi yönü ile tamamlaman farzdır. Allahın yasakladığı menhiyatlardan Onun rızası için kaçınman da farzdır. Bir hadisi şerifte Bir kimse Allahdan korkarak gözünü haramdan sakınırsa Allah ona tadını kalbinde hissedeceği bir iman verir. buyrulmaktadır. Aziz kardeşim Allahın Kitabının ibadetlerle ilgili ayetlerini okuduğunda bu konuda tafsilata geçilmediğini görürsün. Mesela Namaz kılın ayetinde rekatların adedi belirlenmemiştir. Hadisi Nebevi gelip onu geniş olarak açıklamıştır. Bu konudaki şu iki ayeti okuyalım Sana Kuranı indirdik ki insanlara vahyedilenleri açıklayasın. (239) Peygamber size ne getirdiyse onu alın. Size neyi de yasakladı ise ondan kaçın. (240) 3 — Üstün ahlak Ahlak ile ibadet arasındaki fark şudur İbadet Allah için yapılır. Ahlak ise ruhta olan sıfatlardır. O sıfatlar insanın fiilinde kendisini gösterir. Doğruluk emanet vefa yiğitlik affetme ve müsamahakarlık gibi. Bu sıfatları açıklayan şu ayet- teri beraber okuyalım Rabbinizln mağfiretine ve genişliği göklerle yer kadar olan Allahtan korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. Allahtan korkanlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcar lar. Öfkelerini yenerJer ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah iyilik yapanı sever. Sıkı hastalık ve şiddet zamanında sabredenler işte onlar doğru olanlardır.Müttakiler de işte bunlar* dır. (242) Sabırla ve namazla yardım isteyin. (243) Ey İman edenler Sabredin hudutlarınızda nöbet tutun. Allahtan korkun ki kurtuluşa eresiniz. Allahın ahdim yerine getirirler. (245) Verdiğiniz sözü yerine getirin çünkü verilen sözde mesuliyet vardır. (246) Onlar emanetlerine ve sözlerine riayet ederler. (247) İmam Şafii bu ayet hakkında Eğer insanlar bu ayetin hükmü İle amel etseler kendilerine yeter buyurur. Sabır hilm şeref vefa ve yiğitlik gibi güzel ahlakların yanında sabırsızlık cimrilik ve dünya sevgisi gibi kötü ahlaklar da vardır Allah Taala birincisinin yapılmasını emrederken ikincisini yasaklıyor Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı İyilikte bulunma yi ve akrabalara yardım etmeyi emreder. Fuhşu kötülüğü ve zulmü yasaklar. Allah sizlere düşünmeniz için öğüt veriyor. Nefse ve onu şekillendirene ona kendisi için kötü ve İyi olanı Öğretene yemin olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir 4 — Adalete dayanan İçtima ahkam i Bu hükümler cemiyetle ilgilidir İnsanların birbiriyle olan münasebetlerinde sadece ferdin ıslahı bir mana İfade etmez insanların sürtüşmesinden düşmanlık doğar bu düşmanlığı engellemek İçin caydırıcı bir tedbire ihtiyaç vardır. Düşmanlık en fazla ırz kan ve tftla yapılır. Kur*an-ı Kerim dille yapılan düşmanlığa bile ceza koyarak insanların ırz ve şerefini koru* muştur. Şu ayetlere bir göz attığımızda bu manayı daha iyi anlarız ¦iffetli kadınlara zina İsnat edip de sonra bu İddialarını doğrulayacak dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahadetini de ebediy-yen kabul etmeyin. Onlar fasıkların ta kendisidir. (250) Zina eden kadın ve erkeğin herbirine yüzer değnek vurun. Eğer Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız Allahın dinini tatbik hususunda onlara acımanız tutmasın. Müminlerden bir grup da onların cezalarına şahit olsun. (251) Kuran-ı Kerim insanların çalışarak kazanmasını emrediyor. Başkasının malına el uzatmasını şiddetle yasaklıyor. Bu emir ve yasakları yerine getirmeyene de şu cezayı veriyor Erkek ve kadın hırsızların yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin. Allah herşeye galip hüküm ve hikmet sahibidir. (252) Müslümanların kanını korumak için de şu kanunları koymuştur Biz Tevratta onlara şu hükümleri farz kılmıştık. Cana can göze göz buruna burun kulağa kulak dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. (253) Ey iman edenler öldürülenler hakkında kısas size farz kılındı. Hüre hür köleye köle kadına kadın kısas yapılır öldüren ölenin velisi olan din kardeşi tarafından affedilirse örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir. Bu Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir. Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azap vardır. Ey akıl sahipleri Kısasta sizin İçin hayat vardır. Gerekir ki Allahtan korkarsınız. (254) Devletlerarası anlaşmaya da kaideler koymuştur Eğer bir kavmin ihanetinden korkarsan sen de aynı şekilde sözleşmelerini bozarak üzerlerine at. Şüphesiz ki Allah ihanet edenleri sevmez. Kafirler yakalarını kurtarıp kaçacaklarını sanmasınlar. Onlar Allahı aciz bırakamazlar. Onlara gücünüzün yettiği kadar savaş atlan hazırlayın ki bunlarla Allahın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve daha sizin bilmediğiniz fakat Allahın bildiği diğer düşmanları korkutasınız Ancak sözleşme yaptığınız müşriklerden sözleşmeden bir eksiklik yapmayanlar ve aleyhinizde hiç bir kimseye yardım etmeyenlerle yaptığınız sözleşmeyi müddeti bitinceye kadar yerine getirin. Şüphesiz Allah takva sahiplerini sever. (256) Sağlam akide doğru bir ibadet ustun ahlak ve adil hüküm. Kuranın binası işte bu dört köşeden meydana geıiyor. Allahın Kitabı bu dört rüknün Müslümanların ruhlarına yerleşmesini istiyor. Aziz kardeşlerim Şimdi bu dört konu hakkında toplu olarak konuşalım Kuran-ı Kerim bu dört rüknü de açıklarken başka ilmi kitapların yaptığı gibi ayrı ayn zikretmiyor. Mesela akideyi ibadeti ahlak ve hükümteri ayrı ayrı fasıllarda açıklamıyor. Hepsini topluca açıklıyor. Onun bu şekilde inmesi bir hikmete ve emsalsiz bir üsluba dayandığının delilidir. Eğer bu şekilde inme-seydi Onun hedef aldığı mana gerçekleşmezdi. Bunu şöyle izah edelim Allahın Kitabı sadece ilmi istifadeyi hedef almıyor. O insanların kafalarını ve beyinlerini nazari ilimlerle doldurmak için değil tam aksine nefisleri temizlemek onu nurlandırmak ruhların üzerindeki perdeyi kaldırmak için indirilmiştir. Gayesi ruhların bir ilim kaynağı olması ve Allah Ta-aladan telakki etmek kabiliyetine sahip olmasıdır. İnsan ruhu bölünmez bir birliktir. Akide ahlak ve ibadet bu birliğin görüntüleridir. Hüküm ise onun etkilenme ve cayma alanına girer. O halde bu dört husus ruha verilen ve çeşitli maddelerden yapılan bir ilaç gibidir. İlacın iyi netice vermesi için bu dört maddenin oluşması şarttır. İşte aziz kardeşim Kur*an-ı Kerim bu dört maddeyi birbirine karıştırıp bir ilaç olarak her asra ve zamana takdim etmiştir. Bazen bu dört hususun bir ayette toplanmış olduğunu görürüz Allahtan korkanlar gayba iman ederler namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz nzıktan Allah yolunda harcarlar. (257) Kuranın bu şekilde inmesi ilmi soğukluk ve ilimleri zamanlara ayırma gibi sakıncaları ortadan kaldırmıştır. Böylece istediği hedefe ulaşmış ve hiç bir asırda insan aklıyla çatışma-mıştır. Aziz kardeşlerim Seleflerimiz bu dört rüknü Kurandan almışlar gereğini tam olarak yapmış ve bu yüzden sağlam bir akideye kavuşmuşlardır. Bir gün Resulullah (s.a.v.) sahabeden birine Kendini nasıl buluyorsun buyurmuştur. Sahabe Kendimi gerçek olarak Allah Taalaya iman ediyor buldum demiştir. Resulullah (s.a.v.) Söylediklerini iyi düşün. buyurunca sahabe Ey Resulullah (s.a.v.) sanki Allahın arşını önümde cenneti sağımda cehennemi solumda ve sırat köprüsünü ayağımın altındaymış gibi görüyorum. demiştir. Ariflerden biri aynı manada şöyle diyor Eğer gözünde perde kalkmış olsa cenneti ona gitmenden daha yakın bulursun. İbadetlerinde gayet samimi idiler ibadetlerinin mükemmel ve doğru olması için ellerinden geleni geriye koymazlardı. İşte Talha. Bir gün bahçede çalışırken güneşin ağacın dallarının ucuna indiğini gördü. Baltayı atarak camiye gitti ve ikindi namazına vaktinin sonunda yetişti. Sonra ağlayarak Resulullah (s. a.v.)a gitti. Ebu Talha Haluk öldü ey Resulullah Bahçe \eı bahçede olanlar Allah rızası için sadaka olsun dedi. Ahlakları ise son derece mükemmeldi. Buna bir misal verelim Hz. Ömer (r.a.)e Şamdan birçok elbise geldi. Onları Müslümanlara dağıttıktan sonra çok güzel bir cübbe elinde kaldı ve kime vereceğini şaşırdı. Sonra onu Mesevver b. Mahremeye verdi. (Mahreme salih ve muttaki bir gençti) kendi kendine Bu gence vermem kimseyi kızdırmaz dedi. Ertesi gün Mahreme o abayı giymiş olarak mescide geldi ve Sad b. Vakkasın yanına durdu. Sad b. Vakkas onun cübbesinin kendisininkinden daha iyi olduğunu görünce kızdı ve Bu cübbeyi götürüp Ömerin yüzüne çarpacağım dedi. Hz. Ömerin yanına gittikten sonra aralarında şu konuşma cereyan etti. Sad Ey emir-el müminin niçin böyle yaptın Ömer Otur ey Ebu Melik. (Sada durumu anlattıktan sonra) Sen yerimde olsan ne yapardın Sad Senin yaptığını yapardım. Fakat yaptığım yemin ne olacak Ömer Neye yemin ettin Sad Cübbeyi yüzüne çarpacaktım. Ömer (yüzünü uzatarak Yeminini yerine getir Sad İhtiyar ihtiyara acısın dedi İşte seleflerimizin ahlakı Hz. Ömer (r.a.) kızmıyor. Sad (r.a.) ise insaf ediyor. Hükümlerde de tutumları aynı idi. Bu konuda Hz. Ebubekir (r.a.)in şu sözünü hatırlatmak yeter Eğer devemin yularını kaybetsem Allahın kitabında bulurum. İşte bu tutumlarından dolayı Allah onları mükafatlandırdı. Senelerce dünyanın efendisi oldular. Onlar en güzel amellerini kabul ettiğimiz ve günahlarından vaz geçtiğimiz cennetliklerdendir. Onlara dünyada vaad olunanlar doğru vaaddir. Bize gelince akidemizde birçok delikler açılmış ve zayıflamıştır. İbadetlerimiz samimi bir imana dayalı ibadet olmaktan uzak kalmıştır. Çok azımız hak-kıyle ibadet ediyoruz. Ahlakımız çökmüştür. Ahkamlarımızın ise nereden kaynaklandığını hepiniz biliyorsunuz. özet olarak. Kur*an-ı Kerimin hedef aldığı bu dört husus ruhumuzda yıkılmıştır. Allah Taaladan bu dört hususun ruhumuzda yerleşmesinde bizi muvaffak kılmasını niyaz ederiz. Böylece ehli Kuran olalım Allahın helal kıldığını helal haram kıldığını haram kabul etmiş olalım. Aziz kardeşlerim Bu gece nefsimde dolaşan manalar bunlardı. Bu manaları size aktarmak istedim. Gayem Allahın Kitabına mücmel ve genel bir bakışla Müslüman Kardeşler davetinin genel bir açıklamasıdır. Allah beni ve sizi hayra muvaffak kılsın ve hepimize doğru yolu göstersin. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e aline ve ashabına salat ve selam olsun. İYİLİĞİ EMRETME. KÖTÜLÜĞÜ YASAKLAMA Allah Taalaya hamd olsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e al ve ashabına ve Onun davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve selam olsun. Muhterem kardeşlerim Sizleri İslam selamı ile selamlarım. Allahın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Aziz kardeşlerim Nefsimizdeki salı akşamı özleminin hakkını yermemiz lazımdır. Biz ^nefsimizin hakkını vermezsek kim onun hakkını verir O halde bana müsosde edin salı gecesi özleminin getirdiği kardeşlik hakkını geniş bir şekilde tasvir edeyim. Allah Taaladan söylediğimiz ve dinlediklerimizden bizi faydalandırmasını kalblerimiz arasındaki rabıtayı kuvvetlendirmesini kalbimizi kendi rızası etrafında toplamasını kendisini sevme nimetine bizi ulaştırmasını ve bunları hem dünya hem de ahirette bizlere nasib etmesini niyaz ederiz. Aziz kardeşlerim Allah Taala Katında kardeşlik rabıtasının ne kadar değerli olduğunu onu imandan bir parça saydığını yokluğunu küfür kabul ettiğini biliyorsunuz. Çünkü şu ayetleri hepiniz okudunuz. Müminler ancak kardeştirler. (259) Ey iman edenler kendilerine kitap verilenlerin bir kısmına uyarsanız iman ettikten sonra sizi kafirliğe çevirirler. (260) Bu ayetin hedef aldığı mana şudur Şayet kafirlere uyarsanız birliğinizi bozarak sizi parçalarlar. Resulullah (s.a.v.) da ayetin manasını izah ettikten sonra ayetin inzal sebebini işaret ederek Benden sonra kafir olup birbirinizi vurmayın. buyurmuştur.H Kuran-ı Kerim dinde kardeşliğin ve birliğin kıymetine işaret etmekle de yüceliğini göstermiştir. Resulullah (s.a.v.) da İman sevgi ve buğzdan ibarettir. buyurmuştur. (") İslam bu yüce manayı Müslümanların kalbine yerleştirmek istiyor. Çünkü bu ümmetin kalkınması birlik ve kardeşliğine bağlıdır. İslamın ilk çağlarında birlik ve kardeşliğe ameli bir görünüm verilmiştir. Öyle ki kardeşlik bağı Müslümanların birbirlerinin varisi olmalarına yetmiştir. O dönemde Müslüman diğer Müslüman kardeşine hiç akrabalık bağı olmadan varis olabiliyordu. Kardeşlik bağı nefislere yerleşip temiz ve saf kalblerde mecrasını alıncaya kadar bu devam etti. Kardeşlik bağı Müslümanların gönlünde yerini aldıktan sonra bu şekilde bir verasete gerek kalmadığını bildiren şu ayet nazil oldu Akraba olanlar Allahın Kitabında birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilir. (261) Kardeşlerimi İslamda kardeşliğe bu yerin verilmesi bu milletin her türlü kalkınmasının ona bağlı olduğundandır. Seleflerimizin gönlüne bu mana o kadar yerleşmiş ki artık nesep kardeşliğini unutmuşlar sadece İslam kardeşliğine itibar etmişlerdir. İşte Üzeyr b. Umeyr Bedir Savaşında Müslümanlara esir düşmüştü. Resulullah (s.a.v.)m sahabelerinin arasında kardeşi Musab b. Umeyri gördü. Kendi kendine Beni esir edenlerin arasında kardeşim de var. Bunların arasında güzel bir hayat sürdürürüm. dedi. Kardeşine sokuldu ve Kardeşim Kardeşlik bağını unutma dedi. Musab ise hemen onu esir alan Ensarinin yanına götürerek Esirini iyi tut. Çünkü onun anası çok zengindir. İstediğin fidyeyi verir. dedi. Üzeyr ona şaşkın şaşkın bakarak Kardeşlik bağın bu mudur dedi. Musab Benim kardeşim seni esir alandır sen değilsn. Çünkü akide kardeşliği her kardeşlikten üstündür. İman rabıtası her türlü rabıtanın üstündedir. Allah bu rabıtayı Kuran-ı Kerimde tesbit etmiş ve şöyle buyurmuştur oMüminler ancak kar-teştirler. Kardeşlerim Onlar bu duyguyu mukaddes saydılar. Biz de bu konu üzerinde çok duracağız uzun uzun onun hakkında konuşacağız. Çünkü selef Müslümanlarının her türlü kalkınması bunun üzerine bina edilmişti. Şayet bizim de kalbimiz bu gaye etrafında toplanacak olursa kalblerimiz Allahın rızası için kardeşliği kabul ederse şüphesiz ki Allahın izniyle hedefimize ulaşırız. Aziz kardeşlerim Geçen hafta ihvandan bir zat Allahın Kitabının nazari yönü etrafında konuşmamı istedi. Aslında bu konu hanif dinimizin önem verdiği en hayırlı yöndür. Allah Taalanın Kitabında en çok geçen İslam davetinin dayandığı temel esaslardan biri olan içtimai ıslahatın önemli unsuru sayılan insan toplumu arasında hayırın yayılmasında önemli rolü olan bir yöndür. Evet bu yön iyiliği emr kötülüğü nehyetme yönüdür. Şimdi hep beraber Allahın Kitabını inceleyip İslamda iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklamanın yeri neresidir görelim Aziz kardeşlerim İyiliği emretme ve kötülüğü ya* saklama şu iki hususu hedef alır A — Ruhta hissetmek. B — Fiiliyata geçirmek. Ruhta hissetmek işleri güzel değerlendirme demektir. Güzele güzel deyip sevinmek ve insanlara onu yapmalarını emretmek kötüyü kötü kabul edip ondan nefret etmek onu pis kabul ederek bakmak istememek onun yapılmasında eziyet duymak bu duygunun eseridir. Bu duygu kötülüğü ifade etmeye ve insanları ondan uzaklaştırmaya sevkedecektir. İyiyi iyi kötüyü de kötü kabul etmek kalbden gelen bir duygudur. İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama demek insanları iyiliğe çekme ve çirkinlerden uzaklaştırma demektir. İslam hem ferdi hem içtimai bir din olduğuna göre Müslümanın önce kendini sonra başkalarını ıslah etmesi şarttır. Başkalarının işine müdahale etmeyi gerektiren sebepler çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır. 1 — İçtimai dayanışma Toplum bir bina gibidir. Binanın bir yerinde meydana gelen çatlak bütün binayı etkileyebilir. Madem ki topluma gelen bir zarardan sen de etkileneceksin o halde ona mani olma hakkına da sahipsin. Bu görüşü Resulullah {s. a.v.)ın şu hadisi şerifi teyid etmektedir Allah To-alanın koyduğu hudutlara uyanla onu çiğneyen şu kavme benzer ki bunlar kura neticesinde bir gemide yerlerini aldılar. Kura netioesinde aşağıya yerleşenler su almak için yukardakilerin yanından geçerlerdi. Bunun üzerine şöyle dediler Hissemize düşen bu yerde bir delik açsak da yukardakileri rahatsız etmesek. Şimdi yukardakiler bunlann istediklerini yapmalarına müsaade etseler hepsi helak olur. Şayet onlara engel olsalar hem kendileri hem de onlar kurtulur. Bir toplumda fesat baş gösterdi mi. artık yayılmaya devam eder ve sen de onun etkileme alanına girersin. O halde şahsi hürriyetin sınırı başkalarının sınırına kadar olmalıdır. Şahsi işlerde tasarruf hakkına sahip olmak başkalarına eziyet etmek manasına gelmez. Mesela rakı içen bir kimse başkalarına da örnek olup kötülüğün yayılmasına sebep olur. Bu durumda içtimai dayanışma prensibine uyarak bu kişiyi rakı içmekten alıkoymak farz olur. 2 — İnsani duygu İnsani duygu beni sana seni bana kardeş kılar senin acınla acınır üzüntünle üzülür sevincinle sevinirim. Çünkü hepimiz Müslüman kardeşiz şayet o rakı içiyorsa malını harcıyor ve kanını yakıyorsa aklına ve ailesine karşı suç işliyorsa bunun bazı sıkıntısını ona kardeş olmam sebebiyle ben de çekerim. O halde aramızdaki insani bağ onun hürriyetine müdahale etmeyi hayrı gösterir şerri yasaklama hakkını bana veriyor. 3 — Hak Haddizatında hakkın da insanlar üzerinde hükmü vardır. Çünkü yeri ve gökleri ayakta tutan ölçü haktır. Bu yüzdendir ki sağlam ve doğru prensipler uğruna kan dökülmüş ve her türlü fedakarlıktan kaçınılmamıştır. Her zaman hakkın orduları ve yardımcıları bulunmuştur. Bu gün de eğer yapılan iş hak ise ben onun ordusu olurum. Eğer batıl olursa hak olmadığı için hasmı olur onu yıkmağa çalışırım. Eğer siz bir yara almışsanız aynı yarayı düşmanlarınız olan o topluluk da almıştır. Biz bu günleri in sanlar arasında evirip çeviririz ki Allah iman eden* leri belirtsin. İçinizden şahitler meydana çıkarsın. Allah zalimleri sevmez. (263) Eğer hak onlann heva ve heveslerine uysaydı muhakkak ki gökler yer ve her ikisinde bulunanlar fesada uğrardı. Hayır biz onlara medar-ı iftiharları olan Kuranı verdik fakat onlar kendileri için iftihar vesilesi olan bu Kurandan yüz çeviriyorlar. (264) İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklamayı meşru kılan sebeplerden bazıları bunlardır. Şu ayetler ise içtimai dayanışma hakkına ne güzel işaret edyor. Nefsi onu kardeşini öldürmeye teşvik etti ve öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu. Kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için Allah yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Bunu görünce Yazıklar olsun banc. Şu karga kadar olup kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim dedi ve yaptığına pişmanlık duyanlardan oldu. Bunun içindir ki İsrailoğullarına kim bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi Öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa bütün insanları yaşatmış gibi olur hükmünü farz kıldık. (265) Kur*an-ı Kerim bu ayette kötülük yapanın kötülüğünün iyilik yapanın iyiliğinin topluma yansıyacağını bildiriyor. Bir hadiste ise Her öldürülen candan Ademin ilk oğlunun onun günahından payı vardır. Çünkü öldürme yolunu o açmıştır. (*) denilmektedir. Bir başka hadiste Bir kimse başkasını hidayete davet ederse onun ve onunla kıyamet gününe kadar amel edenlerin sevabı yazılır. Onların sevabından ise bir şey eksilmez. Şir kimse başkalarını sapıklığa davet ederse onun ve kıyamet gününe kadar onunla amel edenlerin günahı yazılır. Onların günahından bir şey eksilmez. buyrrulmaktadır. Aziz kardeşim Sosyal dayanışma senin topluma müdahale etmeni istiyor. Hayrın yapılmasında şerrin reddedilmesinde payının olmasını istiyor. Bugün komu haklarını korumak için kurulan savcılık müessesesi de sosyal dayanışmanın bir sonucudur. Savcı toplumun hakkını korumak bakımından onun vekilidir. Kamu davası açma yetkisine sahip olması da bundan kaynaklanmaktadır. Sen de Müslüman olman itibariyle genel savcısın. İslami ahkama uymanın toplumun faydasına olduğunu bu hükümleri terk etmenin ise onun aleyhine olduğunu biliyorsun işte bu hak iman edenlerin arasında kötülüğün yayılmaması için mütecavizlerin ellerini kırıp serden alıkoyma yetkisini sana veriyor. Bu husus açıklığa kavuştuktan sonra bilmelisin ki senin bu görevi yerine getirmeni haklı kılan hakkın güzelliğinin yanında kardeşlik rabıtasıdır Bu iki mana şerre müdahale etme ve hayır yapmayı emretmeyi sana farz kılıyor. Bir kimse şer işlemeye yöneldiğinde aranızdaki kardeşlik bağı onun kötülüğe uğramasına mani olmanı icabettiriyor. Toplumu kardeşlik bağı ile birbirine bağlayan İçtimai dayanışma kanunu ve hakkı yaygınlaştırma prensibi iyiliği emretme kötülüğü yasaklama vasıtasıyla hürriyetin sonsuzluğu görüşünü ortadan kaldırmıştır. İyiliği emretme kötülüğü yasaklama ruha yerleşmiş M< duygudur. Bu duygu insanı iyiliği yapmaya kötülüğe karşı koymaya sevkeder. İslam ferd ve cemiyetin ıslahı için gelmiş bir dindir. O hem ferd hem de cemiyetin dinidir. O halde sen de bir ferd olarak önce kendi nefsini ıslah edeceksin sonra da cemiyeti ona davet edeceksin. Aziz kardeşlerim Bu manayı Allahın Kitabında aradığımızda birçok surede zikredilmiş olduğunu görürüz. Gelin şu ayetleri hep beraber okuyalım icinizde hayra davet eden iyiliği emredip kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler -işte onlardır. Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz iyiliği emreder kötülüğe mani olursunuz. Ve Allaha iman edersiniz. (267) Kitap ehlinin hepsi bir değildir. Onlardan bir cemaat vardır ki dosdoğrudurlar. Gece vakitlerinde Allahın ayetlerini okurlar ve secdeye varırlar. Allaha ve ahiret gününe iman ederler iyiliği emreder kötülükten men ederler. Hayır işlerinde yarışırlar işte onlar soJihlerdendir. Yaptıkları hiç bir hayır inkar edilmeyecektir. Allah takva sahiplerini çok iyi bilir. (268) İsrailoğullanndan İnkar edenler Davudun ve Meryem oğlu İsanın lisanıyla lanetlendiler. Bu ön* lann isyan etmelerinden ve aşın gitmelerindendi. Onlar yaptıktan kötülüklerden birbirlerini menetmiyor-lardı. Ycptıklan şey ne kötü idi. (269) Rablerine hakkıyla kulluk edenler ve din alimleri onları yalan söylemek ve haram yemekten msnet-meli değiller midir Bu yaptıkları ne kötü bir iştir. (270) Sonra şu ayetleri okuyalım Erkek ve kadın müminler birbirlerinin Allah için dostudurlar iyiliği emrederlerr kötülüğü yasaklarlar namazlarını kılarlar zekatlarını verirler. Allah ve peygamberine itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah her şeye galiptir hüküm ve hikmet sahibidir. (271) Onları yeryüzüne yerleştirdiğimizde namazlarını kılarlar zekatlannı verirler iyiliği emrederler kötülüğü yasaklarlar. İşlerin akibeti Allaha aittir. (272) Bu mananın daha birçok ayetlerde zikredüdiği-ni ve hedef aldıkları manayı idrak etmektesin. Görmüyor musun ki. Allah Taçla milletleri iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama ölçüsü ile değerlendiriyor Bir milleti yücelttiğinde Siz insanlar arasına çıkan en hayırlı ümmetsiniz buyuruyor. Yücelmenin sebebini iyiliği emredersiniz ve kötülüğü yasaklarsiniz buyurarak açıklıyor.(273) Bir milleti de en aşağı dereceye indirdiği zaman İsrailoğullarından inkar edenler Davudun ve Meryem oğlu İsanın lisanıyla lanetlendiler. Bu onların isyan etmelerinden ve aşırı gitmelerindendi. Onlar yaptıkları kötülüklerden birbirlerini menetmiyorlardı. (274) buyurur. Onların kötülüğü yasaklamamaları derecelerinin düşmesine sebep olduğu gibi münkeratı terk etmemeleri yüzünden de Allahın lanetine uğramışlardır. Kardeşlerim İyiliği emretme kötülüğü^yasaklama yiğit Müslüman ile korkak Müslümonı birbirinden ayırmak için bir ölçüdür. Yiğit Müslüman acı da olsa hakkı söylemeden çekinmez. İnsanların gücünü iyilik yapana iyi yaptın kötülük yapana da kötü yaptın demeleri meydana koyar. Muhammed (s.a.v.) ümmetinin insanlar arasına çıkan en hayırlı ümmet olması bundandır. Çünkü onlar iyiliği emretrrtb ve kötülüğü yasaklamada hiç kimseden korkmazlardı. Onların dışındakilerin düşük tarafı gözönüne almaları da bu nimetten mahrum olmalarındandır. Bunlar hakkındaki şu ayeti okuyalım Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse işte onların dünya ve ahiret amelleri boşuna gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. (275) Bir hadisi şerifte Ümmetimin zalime ey zalim demekten korktuğunu görürsen onlarla vedalaş. () denilmektedir. Allah Taalanın Kitabındaki şu ayetin letafetine bir göz atalım Bir zaman onlardan bir topluluk şöyle diyordu Allahın helak edeceği yahut da şiddetli bir azaba çarptıracağı bir kavme ne diye vaaz ediyorsunuz Vaaz edenler ise Rabbimize bir özür beyan edelim ayrıca Allaha karşı gelmekten sakınırlar umudu ile vaaz ediyoruz. dediler. (276) Kendilerine yasak edilen şeylerden vaz geçme* mekte ısrar edince onlara Hor ve hakir maymunlar olun. dedik.. (277) Bu ayet Niçin vaaz ederek kendini yoruyorsun bu millet taş gibidir diyen kimsenin ortaya attığı şüpheyi ortadan kaldırarak şöyle diyor Rabbimize bir özür beyan edelim ayrıca Allaha karşı gelmekten sakınırlar umudu ile vaaz ediyoruz dediler. (278) Burada gayet latif ve rakik bir manaya daha dikkat edelim Kendilerine yapılan ikazı unutunca Biz kötülükten alıkoyanları kurtardık. Zulmedenleri ise yoldan çıkmaları sebebiyle şiddetli bir azab ile yakaladık. (279) Kötülüğe karşı susan firavun helak olurken kötülüğü yasaklayanlar kurtuluyor. Aynı manada Re-sulullch (s.a.v.) şöyle buyuruyor Bir kimse bir günaha şahid olur da onu yasaklarsa günaha şahid olmamış gibi olur. Kim de günaha şahit olmadığı halde günahı uygun görürse şahit olmuş gibi cur.(*) Aynı manadaki şu ayeti de okuyalım İçinizde hayra davet eden iyiliği emrecen ve kötülüğü yasaklayan bir topluluk bulunsun. (280) Ayet Müslüman milletin arasında bir cemaatin oluşmasını ve bu cemaatın görevinin insanları hayra davet etmek olmasını teşvik ediyor. Ayet önce genel davete sonra onun müfredatı olan iyiliği emir kötülüğü yasaklama prensibine sonra Kurtuluşa eren onlardır. diyerek neticeye temas ediyor. Siz insanlar arcsına çıkan sn hayırlı ümmetsiniz iyiliği emreder kötülüğü yasaklarsınız ve Allaha iman edersiniz. (281) ayeti celilinde bir ince manaya daha şahit oluyoruz Allaha iman esas iyiliği emir kötülüğü yasaklama fer olmasına rağmen fer asıldan önce zikredilmiştir. Çünkü Ailah Taalaya iman özel bir amel olup sadece imana etki yapar. İyiligi emretmek kötülüğü yasaklamak ise genel bir amel olup bütün insanları etkiler. Ayrıca ayet Muhammed (s.a.v.) ümmetinin hem kendi hem de insanlar için hayırlı bir ümmet olduğunun bir delilidir Bu manayı şu ayette daha güzel öğrenirsin. Erkek ve kadın müminler birbirlerinin Allah için dostudurlar iyiliği emrederler kötülüğü yasaklarlar namazlarını kılarlar zekatlarını verirler Allah ve Peygambere itaat ederler. (282) Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağının kuvvetlenmesi için iyiliği emretmeleri kötülüğü yasaklamaları şarttır. Bir şair bu konuda şöyle diyor Sen benim gözümsün gözümün kötülüklere karşı kapaklarını kapatmaya hakkı yoktur. Şu ayeti celiiede ise Kendilerine yardım vaad ettiklerimizi yeryüzüne yerleştirdiğimizde namazlarını kılarlar zekatlarını verirler iytiiği emrederler kötülüğü yasaklarlar. (283) buyrulmaktadır. Bu ayette namaz ile zekatın önce zikredildiğini görüyoruz. Çünkü yerleştirmenin gereği yerleşenin önce nefsini sonra başkalarını ıslah etmesidir. Bu da Kuron-ı Kerimin mucize olduğunun bir başka delilidir. Aziz kardeşlerim Kuran-ı Kerim iyiliği emretme kötülüğü yasaklama prensibini her gücü yetene farz ve mecburi kılmıştır. Bu konuda Cerir Abdullah şöyle diyor Allaha iman ve her Müslümana nasihat etmem için Resulullah (s.a.v.)a biat ettim. Bir hadisi şerifte Din nasihattir (*) buyurulmuştur. Seleflerimizden iki misal verelim 1 — İmam Malik (r.h.). şöyle diyor -. Tavus ile beraber halife Ebu Cafer Mansurun yanına girdiğimizde önünde bir kamçı gördük. Sonra Tavusla Ebu Cafer arasında şu konuşma cereyan etti Mansur Ey İbn-i Tavus bana nasihat ef~ Tavus Resulullah (s.av.)m şu ayeti okuduğunu naklediyorum. Ey Muhammed Rabbinin ülkelerde benzeri yaratılmayan sütunlara sahip İrem şehrinde yaşayan Ad kavmine vadide kayaları yontup ev yapan Semud kavmine güç ve kuvvet sahibi firavuna ne yaptığını görmedin mi Ki onlar ülkelerde azgınlık yapmışlar oralarda bozgunculuğu artırmışlardı. Böylece Rabbin de onlara azap kamçısı yağdırmıştı. Şüphesiz ki Rabbin her an gözetlemektedir. (284) Ben (Malik diyor) halife onu öldürür. O halde kanı bana bulaşmasın. diyerek elbisemi topladım. Mansur Biraz daha konuş ey Tavus. Tavus Re-sulullahtan şu hadisi rivayet ediyorum Kıyamet gününde insanların en şiddetli azapta olanı Allah kendisini mülküne ortak kılıp da adalet yapacağı yerde zulmün içine düşendir. (Bunun üzerine Ebu Cafer bir müdtftt düşündü.) Mansur Elindeki kak mi bana ver. Tavus kalemi iyice tutup ona vermedi. Mansur Niçin kalemi bana vermiyorsun Tavus Bu kalemle günah yazmandan benim de ona ortak olmamdan korkarım. Malik kıssayı naklettikten sonra şöyle uyor O günden sonra Tavusun çok faziletli bir insan olduğunu anladım. 2 —• Harun er Reşid Kabeyi ziyaret ederken bir kişinin sahur vaktinde Kabenin perdesine sarılmış ve yaptıklarına karşı kendisine beddua ettiğini gördü. Biraz dinledikten sonra kızdı ve bu adamı öldüreceğim dedi. O anda adam Harunun yanına gelip selam verdi. Harun adamın bu cüretine daha da sinirlenerek onu tehdit etti. Adam ona şöyle dedi Allaha yemin olsun ki Onun geciktirdiği eceli öne almasını istesen de senin için bunu yapmaz. Vakti gelmiş bir eceli de geciktirmek istesen de bunu yapamazsın. Harun ağlamaya başladı ve şöyle dedi Kardeşim ben bu fitneden nasıl kurtulabilirim Adam Hak ehlinden yardım iste. dedi. Harun OrMan bulamıyorum. deyince adam Çünkü sen batıl ehline yaklaştın. dedi. Aziz kardeşlerim İşte dinimizde nasihatin yeri budur. Dini ahkamdan birini iyi öğrenen onu yaymakla mükelleftir. Hükmü hayır İse emirle şer ise nehiyle yaymaya çalışmak mecburiyetindedir. İyi bilin ki nasihat kötüye kullanılırsa bir rezalet olur. Göreviniz nasihati sırf Allah rızası için yapmaktır. Resulullah (s.a.v.) meclisine uygun cfmayan bir teklif getirildiğinde. xBu milfeie ns oluyor. Şöyle söylüyor böyle yapıyor. derdi.O Aziz kardeşim Nasihat yaparken yumuşak ol Nasihatini kabul etmesi için ona yardımcı ol. Ona şefkatini sevgini ve yumuşaklığına göster. Allah Taata Musa ile Harun (a.s.)a firavuna karşı yumuşak olmalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur Öğüt alacağını veya korkacağını umarak ona yumuşak sözler söyleyin. (285) Biz ise Kuran-ı Kerimde Aralarında birbirine karşı merhametlidirler. olarak vasıflandırılmış bir topluluğuz. Nasihat ederken yumuşak davranmaya daha layığız. O halde nasihat etmeye devam edin. Hayal kırıklığına uğraşanız da umutsuzluğa düşmeyin. Bu Konuaa bir şair şöyle diyor.- İste. İstemeden sıkılma. Sıkılma öğrenmek isteyen için bir afettir. İpi görmüyor musun Tekrar ede ede taşı nasıl aşındırıyor. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e al ve ashabına salat ve selam olsun. ALLAHA KAVUŞMAK İSTERSENİZ TEVBENİZİ YENİLEYİN Allah Taalaya hamdolsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayana salat ve selam olsun. Aziz kardeşlerim Sizi İslam selamı ile selamlarım. Allahın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Aziz kardeşlerim Bilin ki bedende bir et parçası vardır. O düzeldiğinde bütün beden düzelir. O bozulursa bütün beden bozulur. Bilin ki o et parçası kalbtir. Bizler kalbimizin o asıl özlemini Allah rızası için sevme Allah için kardeşlik özlemini bir kenara atamayız. Bu özlem temiz bir görüntü olarak her haftanın bu gecesinde bütün azalarımızı temizliyor ve ruhumuzu tahrik ediyor. Bu mübarek topluluk karşısında beklediğimiz ve mutlu olduğumuz bu mübarek gecede ruhumuzdakj bu temiz duygunun hakkını vermek istiyorum. Sizlere her zaman söylüyorum ve tekrar rica ediyorum. Bu toplantıdan faydalanmayı bir ilmi gerçeği incelemek veya belli bir ifadeyi ezberlemek veya verilen dersin sadece bir yönünü almak gibi dar bir alanda mütalaa etmeyin. Hatırlayın ki bunlardan daha yücesi ruhumuzun gıdası kalbimizin birbiriyle uyuşmasıdır. Ruhlarımızı fakirlerin azığı zayıfların dayanağı mutsuzların mutluluğu olan kardeşlik ve sevgi için bir araya geldiğimiz bu geceye hazırlamalıyız. Biz bu salı gecesinde ilmi yönden istifade etmek için ne kadar çalışıyorsak ruh güce kavuşmak için de o kadar çalışmalıyız. Sırf Allah rızası için akdolunan bu toplantıda ruhumuzun mutluluklarla dolmasına ve coşmasına yardımcı olalım. İyilik ve takva yolunda yardımlaşmaya özen gösterelim. Allah Taaladan bu toplantıyı rızası muvacehesinde kılmasını dünya ve ahirette bizim için faydalı kılmasını niyaz ederiz. O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. Aziz kardeşlerim Bu gecede bu salı gecesinde ruhumu coşturan zihnimi fikrimi ve kalbimi sefayla dolduran bir duygu ile karşı karşıyayım. Bu eğilim akşam namazına durmak üzere mihraba geçip safları düzeltmeleri için kardeşlerime döndüğüm zaman meydana geldi. Burada şunu da belirtmek istiyorum İmamların safları düzeltmeleri sünnettir. Resululiah (s.a.v.) ya kendisi düzeltir veya başkasına düzeltmesi için emir verirdi. Safları düzeltmek için şöyle derdi Namaz için saflarınızı düzeltin. Ayaklarınızı ve omuzlarınızı aynı hizada tutun. Kardeşlerinizin ellerine yumuşak dcvranın. Evet safları düzeltmek için dönüp kardeşlerime baktığımda bu bakış aklımı ve fikrimi Safa Ovası-na götürdü. Orada Re£ulullah çeşitli yaş ve makam-lardaki mübarek insanlarla davetinin ilk toplantısını yapıyordu. Aralarında çocuk yaşlı genç ihtiyar fakir kültürlü cahil köle ve hür olmak üzere çeşitli tabakadan insanlar vardı. Sayıları yüze ulaşmıyordu. Allahın Resulü onları Safa Ovasında toplar onları temiz ruhu ile feyizlendirir Allahın Kitabını telkin eder ve nefslerini vahy-i ilahinin nuru ile aydınlatırdı. İşte yeni ümmet dünyaya sunulan yeni davet bu seçkin topluluktan meydana geliyordu. Allaha yemin ederim ki kardeşlerim onların bu mübarek toplanti-sını tasavvur ederken neredeyse namazın tekbirini unutuyordum. Hemen nefiste geçenleri nefsin içine hapsederek namazı tamamladım. Şimdi ise nefsimde hapsettiklerimi size açıklamak istiyorum Aziz kardeşlerim Bu toplantıda bulunanlar niçin o mübarek topluluğun yerini almasın Niçin yeni daveti telakki ederek yeni dünyayı imar edscek bir grup sizden çıkmasın Oysa Resulullah (s.a.v.) Ümmetimden hakka müzahir olacak bir topluluk cevamlı bulunacaktır. Başkalarının muhalif olması onlara zarar vermeyecektir. buyuruyor. Başka bir hadiste Ben ve ümmetimin hayrı kıyamet gününe kadar devam edecektir. buyuruyor. Ben sizin şahsınızda ve gönlünüzde Resulullah (s. a.v.Jın etrafında bulunan ve yaştan dokuz ile kırk arasında değişen mübarek topluluğun özelliklerini müşahade ediyorum. Onların aralarında günlük yiyeceğini tedarik edemeyen fakir de vardı Allah Ta-alanın rızkını geniş tuttuğu zengin de. Etrafında toplandıkları kişi kendilerinden ne makam ne sayı ne de malzeme bakımından farklıydı. Sadece onlara Ey Muhammed sen onlara de ki Ben de sizin gibi sadece bir beşerim. Bana ilahlarınızın sadece tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. (286) diyordu. Resulullah (s.a.v.)ın etrafında toplanan bu topluluk ne istiyordu Ne düşünüyordu Bu topluluk gizli toplantılarla emellerine ulaşabilecek miydi Bu insanlar ne istiyorlardı Aziz kardeşlerim Onlar insanların beynine yeni bir akıl koymak yeryüzünde yeni bir dünya meydana getirmek insan iskeletlerinden yeni bir bina yapmak istiyorlardı. Sayıda az ve her türlü malzemeden yok* sun olan bu topluluk Allahın izniyle insanlara yeni bir nizam ve yeni bir insanlık hibe etmek yeryüzünde Allahın sancağını egemen kılmak kulların kalb* lerini kulu oldukları Allah Taalanın etrafında topla mak kalbe yeni bir duygu getirmek insanlığa yeni bir kitap sunmak Allah Taalanın İnsanlar arasına çıkan en hayırlı ümmetsiniz. hitabına uygun Örnek bir ümmet meydana getirmek istiyorlardı. Sefa Ovasında Resulullah (s.a.v.)m İlk davetinin hamili olan bu topluluğa baktığımda onların ruhla-nnda davetin yerleşmesine etken olan üç husus buldum. Şayet bu üç husus bizim de ruhumuzda yerleşmiş olsa bizzat yardım yolu bizim için de açıktır. 1 — Mükemmel iman İman onları davetin dışındaki bütün gayelerden uzaklaştırdı. Davet nidasını işitince Allaha koştular. Lailahe illallah kelimesini kendilerine şiar edinip tevhidin dışındaki tapınaklarla alay ettiler. Müşrikler sapıklık içindeydiler. Çünkü onlar Allahtan başkasını ilah kabul ediyorlardı. Acemler sapıklık içindeydiler. Çünkü şehvet ve arzularına İbadet ediyorlardı. Kitap ehli sapıklık içindeydiler. Çünkü Allahı bırakıp papazlarını rab ediniyorlardı. Yeryüzü sapıklık içinde kıvranıyordu. Çünkü Allahın dcgru yolunu bulamamış Onun nuru ile aydınlanmamiştı. Yeryüzünde hak üzere olan sadece kendileriydi. Çünkü putperestlikten şehvet ve nefsi nevalarından arınmış her şeyi Allaha heba etmişlerdi. Onlar Allahtan başkasına ibadet etmiyorlardı. Sadece Allaha boyun eğip Ona güveniyorlardı. Allahtan başkasından birşey istemiyorlardı. Allah Taalaya ünsiyet duygusundan lezzet duyarlardı. Sadece Allahtan uzaklaştıracak bir günah işledikleri zaman acı duyarlardı. Onların kalb-Jerini biraraya getiren etkenler fşte bunlardı. Bir de İslama intisaplarını her şeyin üstünde tutmaları. Benim babam İsiamdır ondan başk ubabam yoktur. Onlar Kays ve temimle öğünsün dursunlar. Onlar yeryüzünün Allahın olduğunu ona dilediğini varis kıldığını akibetin sadece muttakilerih olduğunu biliyorlardı. Toplulukları birbirine düşüren kalbleri birbirinden uzaklaştıran farklılıkları yaşayışlarından silmişlerdi. Çünkü onlar yeni bir boya ile boyanmışlardı Allahın boyası ile boyandık. Allahın boyasından daha güzel boyası olan var mıdır (287) 2 — Sevgi ve ruh birliği Sevgi kalblerin birleşmesi ve ruhların uyuşması onlarsn özelliklerindendi Niçin ihtilaf edeceklerdi Gelip gecen dünya menfaati için mi Rütbe vazife ve unvan için mi Hayır. Onlar Allahın nezdinde en hayırlı olanınız en takva sahibi olanımzdır.(288) ayetinin manasını biliyorlardı. Onların ayrılığa düşmeleri için hiç bir sebep yoktu. Bu yüzden toplandılar birleştiler ve Allah için kardeş oldular. Birbirlerini hakir görmediler. Aksine birbirlerini son derece sevdiler. Hatta din kardeşlerini kendi nefislerine tercih ettiler. İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. (289) Allch Tcalanın Ey Muham-med de ki Eğer babalarınız oğullarınız kardeşleriniz eşleriniz akrabalarınız elde ettiğiniz mallar durgunluğundan korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evleriniz Allahtan Peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten sizin için daha fazla sevgili ise Allahın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fa-sıklar güruhunu hidayete erdirmez. (290) emrini okudular ve tatbik ettiler. 3 — Fedakarlık Onlar her şeylerini Allah için feda ettiler. Her şeylerini Allaha verdiler. Hatta Allahın Artık elde ettiğiniz ganimetleri helal ve temiz olarak yiyin. buyurmak suretiyle helal kıldığı ganimeti bile almak istemediler. İşlerine tamah şaibesi karıştırmamak fcin onları Allah yolunda harcadılar. Marifetullah dışındaki bütün düşünceden sıyrılmış bir iman kalblerini birbirine bağlayarak tek insan kalbi haline getiren kardeşlik can ve mallarını seve-seve Allah yolunda harcatacak bir fedakarlık. İşte bu üç husus onları bu şekle koymuştur. Bu üç husus onları zilletten izzete tefrikadan birliğe cehaletten ilme ulaştırmış böylece beşeriyetin hidayet kaynağı ve cennetin namzetleri kılmıştır. Kardeşlerim Akşam namazınızda safları düzeltmek için dönüp size baktığım zaman ruhumda coşan bunlardı. Bu duyguları dile getirmeye çalıştım. Allah bizi ve sizleri onların ahlakı ile ahlaklandırsın bizi kendi rızası için birbirini seven Onun kelimesi etrafında onların toplandığı gibi toplanan kimselerden eylesin Allahım biz onlar gibi olmak İstiyoruz bizi onlardan eyle Aziz kardeşlerim Geçen dersimizde bir karde* şim bir istekte bulundu. Belki de bazı kimseler bulunduğumuz durumu dikkate alarak şimdiki konuş manın dışında bir konuşma bekliyorlardı. Fakat bana göre bu konuşma şu andaki durumumuza çok yakındır. Evet geçen hafta konuşma bittikten sonra bir kardeş eğilerek kulağıma Bize tevbeden bahset. dedi. O gittikten sonra bir kardeşim daha gelerek Bize Allah için tevbeyl hatırlat günahımız çoğaldı. dedi. Üçüncü kardeşimiz de Gelecek konuşmamız da tevbeyi düşünmek olsun dedi. Yahya Abdulaziz kardeşimiz ise Peygamberler tarihi hakkında konuşmamızı istedi. Ben de hangi konuyu ele alayım derken nefsimi tevbe konusuna meyleder buldum. Kardeşlerim Sizlere hitabetmezden önce kendime konuşuyorum Önemli olan Kitaptan bahsetmek veya naslar getirmek değildir önemli olan kalb-lerin uyuşmasıdır. Kim bilir belki de aramızda gaflet içerisinde olan kalbleri uyaracak onlara uyanıklık aşılayacak kalbler vardır. Belki de aramızda makbul bir kişi. Allahın kendisine bahşettiği rahmetten bizi de feyizlendirecektir. Kardeşlerim Bazılarına göre konuşmamız.halihazır durumumuzu yansıtmaktan uzak olabilir. Ben aynı düşüt ede değilim. Konuşmamızın halihazır duruma çok yakın olduğu kanaatindeyim. Allaha yemin olsun ki Allaha dönmeyi iyi bilirsek elimizde başkalarınınkinden daha güçlü bir silah olur. Çünkü kuvvet ikidir. Birincisi Allahın kuvveti ikincisi de mahiukatın kuvvetidir.. Yaratılanın kuvveti yok olunca Yaratanın kuvvetine sığınır. Şayet nefsimizi müdafaa etmekten aciz kalırsak Allahın yardımına sığınırız Şüphesiz ki Allah iman edenleri müdafaa eder korur. (292) Maddi kuvveti tamamlamayınca ruhi kuvveti tamamlamaya çalışırız. O halde bırakın tevbeden bahsedeyim. Belki bu topluluk bütün kalbi ile Allaha döner. Belki Allaha yaklaşmasını biliriz de rahmet ve huzurunu üzerimize indirir. Kitap ehlinden inkar edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran Odur Oysa siz onların çıkacaklarını sanmıyordunuz. Onlar kalelerinin kendilerini Allahın azabından koruyacağını sanmışlardı. Ancak hiç beklemedikleri bir yerden Allahın azabı onları yakalayıverdi. Allah on-iann kalblerine şiddetli bir korku saldı da evlerini bizzat kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey aklıselim sahipleri bundan ibret alın. (293) Siz peygambere yardım etmeseniz de Allah O-na yardım etti. Hani bir zaman peygamber iki kişiden biri iken kafirler onu Mekkeden çıkardılar. Onlar mağarada iken O arkadaşına Üzülme Allah bizimle beraberdir. diyordu. Böylece Allah Peygamberin üzerine emniyetini indirdi ve Onu görmediğiniz askerlerle destekledi. Kafirlerin sözlerini alçalttı. Yüce olan ancak Allahın sözüdür. Allah Azizdir Hakimdir. Bu ayette Resulullah (s.a.v.)ın arkadaşına Korkma Allah bizimle beraberdin dediğini görüyorsun öyle ise bil ki bir kimseye Allah Taalanın yardımı geldiğinde onu bozyuna uğratmaya kimsenin gücü yetmez. Resulullah (s.a.v.) mağaradayken arkadaşı Ebu Bekire Korkma Allah bizimledir dedikten sonra Allahın lütfü ve rahmeti onlara yetişmişti. Bizim de bugün nasuh tevbesi ile Allaha dönmeye çok ihtiyacımız vardır. Belki Allah Taalanın inayeti ve lütfü bize de yetişir. Kardeşlerim İnsan iki kuvvetin çekim alanı içindedir. Bunlardan birisi ruh diğeri ise madde kuvvetidir. Sen ruhun ile ruh. bedenin iie de madde ala-nındasın. Ruhi yaradılışın itibariyle hayırdan yerden yaratılmak itibariyle de serden etkilenirsin. Sen Ona ruhumdan üfledim. (295) ayetinin sırrına mazhar olman itibariyle ruhanisin. Onu çamurdan yarattım. (296) ayetine muhatap olduğun için de maddesin. Her iki yaradılışın ayrı isteği başlangıcı ve sonucu vardır. Sen ise bu iki kuvvetin arasında kalmışsın. Allah Taalanın Biz ona hayır ve şerri her iki yolu da göstermedik mi ayeti hakkında tecelli etmiştir. Ruh seni ulvi aleme yer ise çamura çekiyor. Allah Taala hayrı ve şerri sana açıklayacak Peygamber göndermiştir. Ayrıca seni şerre itmeyi boyun borcu sayan İblisi aldatılmayan bir düşman olarak sana musallat etmiştir. Sonra onlara önlerinden ve arkalarından sağlarından ve sollarından sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenier olarak bulmayacaksın dedi. (298) İşte sen bu kuvvetler arasında kaimışsm. Şayet ruhi mana galip gelirse melesi aaya yükselirsin maddi mana galip gelirse en aşağı dereceye inersin. Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsinin gerçek yüzünü gizleyen ise hüsrandadır. Tevbe bu kuvvetler için bir ölçüdür. Yücelmek için bir merdivendir. Arifler tevbe hakkında Her makamın evveli ve sonu vardır. Tevbe ise böyle değildir. O insana baştan sona kadar arkadaştır. de-mişterdir. Eğer seni şer kuvveti çekecek olursa ya tevbe etme sana ilham olur tekrar eski haline dönersin ya da meşiyete itildiğin gibi devam eder ve savaşı kaybedersin. Eğer dileseydik onu ayetlerimizle yüceltirdik. Fakat o ebedi kalacakmış gibi dünyaya yapıştı ve arzularına uydu. Onun hali köpeğin durumuna benzer ki üzerine varsan da aHinl sarkıtıp solur. Kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur Şerre itilip helak üzere olan ve hayır ite arasındaki ipi koparmak üzere olan kimse tevbeyi hatırlar korkarak pişman olarak ayağa kalkarsa bu kimse önceki yerine döner ve ruhi yönün itmesiyle yeniden hayra ulaşır. Şu ayet buna en güzel bir şekilde işaret etmektedir Onlar bir hayasız* yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri icman Aliahı hatırlarlar hemen günahlarının bağışlanmasını isterler —günahtan Allahtan başka kim bağışlayabilir— yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler. İşte bunların mükafatı Rcbleri tarafından bağışlanmak altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi olarak kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatlan ne güzeldir. Bir kimse tevbe etmeye devam ederse daima tevbeyi hatırında tutarsa o kimsede uyanma melekesi gelişir. Şeytan onu doğru yoldan ayırıp yanına çekmek istese de o tevbesini hatırlar ve olduğu yerden ayrılamaz. Allahtan korkanlara şeytandan bir vesvese dokununca Allahı hatırlarlar ve hemen gerçeği görürler. (302) Şeytan çabalarını devam ettirse de o tevbesini hatırlayarak şeytanı umutsuzluğa düşürür. Çünkü şeytan anlar ki o kimse uyanıklığı ile kendini kale içine almış doğru idrak ve itaat ruhunu ve vicdanını parlatmıştır. Böylece Allah Taaianın himayesine girmiştir. Kullarım üzennde senin hiç bir nüfuzun yoktur. (303) Bu ancak devamlı tevbeyi muhafaza etmekle mümkündür. İşte bunun için şu sure nazil olmuştur Ey Muhommed Allahın yardımı ve fetih geldiği ve insanların Allahın dinine bölük bölük girdiklerini gördüğün zaman Rabbini hamd ile teşbih et ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz O tevbeleri çok kabul edendir Resulullah rüku ve secdelerinde daima Ey Allahım seni teşbih ve tenzih ederim ve sana hamd ederim. Allahım beni bağışla diye dua eder ve şöyle buyururdu Ey insanlar tev-be edin Allaha yemin ederim ki ben günde yetmiş-den fazla tevbe ediyorum. Aziz kardeşim Senin şerri defedecek ve şeytanla savaşacak tek silahın tevbedir. Şayet tevbeye sığınırsan gaflet içinde olanların mertebesinden Allahın himayesine girenlerin mertebesine yükselirsin. Kullarımın üzerinde senin hiç bir nüfuzun yoktur. Şimdi de. tevbe nedir Nasıl tevbe edeceğiz Onu öğrenelim Tevbe seninle Allch arasında bir giriş kapısı bir vuslat kandilidir. Tevbenin ilk aşaması Allaha karşı kusur ettiğini ve aşırı gittiğini iyi bileceksin. Çünkü sen nefsini daha iyi bilirsin Allah Ta-ala da seni senden daha iyi bilir. O halde suçunu kabul et işlediğin günahı ve aşırı gitmeni gözünde büyüt. Zayıf bir kul olduğunu Allah Taalanın ise kuvvetliliğini. Senin Ona muhtaç Allah Taalanın ise lütuf sahibi olduğunu senin günahkar Allah Taalanın ise hak sahibi olduğunu işlediğin haramın Allah Taala ile aranı açacağını seni mukarribinler zümresinden günahkarlar zümresine sevilenler grubundan haksızlar grubuna indirdiğini bil İkinci aşama ise. pişman olmandır. Pişmanlığın seni ogfamaya kadar götürmelidir. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Allah korkusundan gözleri yaşlarla dolup ağlayanlara müjdeler olsun. buyurmuştur. Ne mutlu sana Böyle bir tevbeye Allah Taala kaybolan çocuğunun dönmesine sevinen annenin sevindiği gibi sevinir. Bir gün Resulullah (s.a.v.)ın yanından kucağında çocuk olan bir kadın geçiyordu. Resulullah (s.a.v.) Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını düşünüyor musunuz buyurdu. .Sahabe Hayır ey Allahın resulü. dediler. Resulullah (s.a.v.) Allah bu annenin çocuğuna acımasından daha fazla mümin karşı merhametlidir. buyurdu. Suçu his ve idrak etmek pişman olmak ve yapmamaya azmetmek. İşte gerçek tevbe budur. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Tevbe azimdir buyurmuştur. Çünkü idrak ve pişmanlık azimle olur azimden irade doğar. Bundan dolayı Resululiah (s.a.v.) bu hadiste tevbenin en kuvvetli rüknünü zikretmiştir. Kuran-ı Kerimin surelerinde tevbe ayetlerini hepimiz okuyoruz. Bakara suresinden. Nasr suresine kadar birçok ayet tevbeden bahsetmektedir. Bakara suresinden şu ayetleri okuyalım.- Adem Rabbinden kelimeler aidi. GünahicRRin bağışlanmasını istedi. Allah da tevbesi-ni kabul etti. Şüphesiz Allah tevbeleıi çokça kabul edendir. Merhamet sahibidir. O halde yaratanınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün. Yaratanınızın katında bu sizin için daha hayırlıdır. Allah tevbenizi kabul etmiştir. Geçmiş milletlerin tövbelerinin kabul olması için ban vermeleri lazımgelirdi Senin ise vicdan ve kalbinin pişmanlık duyması yeter. cAilah hiç bir nefse gücünün yetmediği teklifi etmez. Onlar bir hayasız yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allahı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. —Günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir— Yaptıkları kötülükte bile biie ısrar etmezler. İşte bunların mükafatı Rablan katında bağışlemiıak altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi olarak kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir Nisa suresinden Allah katında makbul olan tevbe sadece bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte onların tevbesini Ailah kabul eder. Allah her şeyi bilen hüküm ve hikmet sehibidir. ayetini okuyalım. Maide süresindeki Kim zulmettikten sonra tevbe edip kendin düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah çok affeden ve çok merhamet edendir ayetini iyi düşünelim. Burada ayetteki bir özelliğe de işaret edelim. Ayette ıslah olursa denmesi tevbenin bir içtimai suçtan doğmasındandır. Çünkü ayet hırsızlıkla ilgili ayetten sonra gelmiştir. Topluma karşı yapılan suçtan tevbe eden kimsenin tevbesinin doğruluğunu is-bat etmesi için kendini düzeltmesi gerekir. Burada hak sahibi toplum olduğu için tevbe eden kimsenin müşahade altına alınması gerekir. Şayet düzelirse toplumun hakkını vermiş olur. Tevbe suresinden de şu ayeti gözönüne alalım Yemin olsun ki Allah Peygamberin içlerinde birtakımının kalbleri dönmek üzere iken sıkıntılı zamanda Peygambere tabi olen muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etti. Sonra da tevbeleri sebebiyle onları affetti. Şüphesiz Allah onlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Savaştan geri kalan o üç kişinin tevbesini de kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzünün kendilerine dar geldiği ruhları da son derece sıkıldığı Allahtan başka bir sığınacak olmadığını anladıkları zaman tevbe etsinler diye Allah onları bağışlamıştır. Şüphesiz Allah tevbeleri çok kabul eden ve çok merhametli olandır. Tahrim süresindeki şu ayeti inceleyelim Ey iman edenler Allaha samimiyetle tevbe edin Sonra bu tevbenin üzerine terettüp edenleri görelim. Belki Rabbiniz kötülüklerinizi siler. Peygamberi ve beraberindeki müminleri utandırmayacağı günde sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Ö gün onların nuru önlerinde ve sağ taraflarında yürür. Nasr suresini okuyalım Rabbini hamd ile teşbih et ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz O tevbeleri çok kabul edendir. Bütün sureleri okuduğunda tevbeye teşvik eden ayetler bulursun. Allahın tevbeyi sevmesi sana yetmez mi Şüphesiz ki Allah tevbe edenleri de sever temizlenenleri de sever. Aziz kardeşim Tevbe ettiğin zaman Allaha hamdetmelisin. Çünkü tevbe Allahın sana bir lütfudur. Senin onda bir katkın yoktur. Seni tevbe etmeye muvaffak kılan baban Ademe Adem Rabbinden kelimeler aldı. Günahlarının bağışlanmasını istedi. Allah da tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah tevbeleri çokça kabul edendir. Merhamet sahibidir. (318) diyerek ilham ettiği gibi sana da ilham eden Odur. Adem (a.s.) nasıl tevbe edeceğini bilmiyordu. Allah Taala Ona öğretti. Şayet Rabbin istemeseydi tevbe-etmeyi sana ilham etmezdi. Şayet tevbe edip Ona dönersen bu Onun seni sevdiğinin delilidir. Tevbe etsinler diye onları bağışlamıştı. (319) Resulullah (s. a.v.) istiğfar hadisinde şöyle buyuruyor Allahım Sen benim Rabbimsin senden başka ilah yoktur. Beni yarattın ve ben Senin kulunum. Gücümün yettiği kadar sana verdiğim sözde ve vaadde duruyorum. Yaptıklarımdan sana sığınırım. Bana verdiğin nimei itiraf ediyorum. Günahımı da itiraf ediyorum. Beni bağışla. Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın Kim bu duayı inanarak akşam okuyup da o gece ölürse cennete girer. Bu istiğfar duası ile Rabbine müracaat ederken Allahım sen benim Rabbimsin. diyerek seni terbiye ettiğini itiraf ediyorsun. Beni yarattın demek suretiyle Onun bir olduğunu ve bütün nimetlerin sahibi olduğunu izhar ediyorsun. Ben senin kulunum demekle de kendine kulluk sıfatı veriyorsun. Ben senin ahdin üzereyim. demekle de Allah Ta-ala ile orandaki sö*]e>neyi itiraf ediyorsun. Gücümün yettiği kadar vacdimde duruyorum. demekle. Allaha verdiğin vaadi yerine getireceğini bildiri-yorsun. Üzerimdeki nimetini itiraf ediyorum. demekle bütün nimetlerin kaynağının Allah olduğunu belirtiyorsun. Günahımı sana açıklıyorum demekle günahkar olduğunu kabul ediyorsun. Beni bağışla çünkü günahlan ancak sen bağışlarsın demekle de Senden başka özür dileyecek kimsem yoktur. Senden başka yardım isteyeceğim bir kimse de yoktur. Eğer beni affedersen lütuf etmiş olursun. Şayet cezalandırman adalet yapmış olursun. diyorsun. Aziz kardeşim Allaha kavuşmak istiyor musun O halde tevbeni yenilen. Belki Allah kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetine koyar. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına salat ve selam olsun. ONiKiNCi RİSALENİN SONU Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliğin 5maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir Son Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ ByIgleoo ]] tarafından www.CepSitesiNet – www.MobilMp3Net – www.ChatCepCom Siteleri için hazırlanmıştır EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı enerji ile daha iyi işler yapabilsin Herkese saygılarımı sunarım Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek adreslerinden takip ediniz Not Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa bize öneriniz varsa yada elinizdeki kitapları paylaşmak için bizimle iletişime geçin Teşekkürler Ne Mutlu Bilgi için Bilgece yaşayanlara By-Igleoo www.CepSitesiNet