KENTSEL DOKUNUN KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL ÇERÇEVE: ANKARA YENİLEME ALANI Pınar ATALAY YÜKSEK LİSANS TEZİ ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ŞUBAT 2010 ANKARA Pınar ATALAY tarafından hazırlanan KENTSEL DOKUNUN KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL ÇERÇEVE: ANKARA YENİLEME ALANI adlı bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak uygun olduğunu onaylarım. Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ ………………………………….. Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü. Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği ile Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir. Prof. Dr. Sare SAHİL ………………………………….. Mimarlık Anabilim Dalı, G.Ü. Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ ………………………………….. Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü. Prof. Dr. Gülseven UBAY TÖNÜK ………………………………….. Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü. Doç. Dr. Metin ŞENBİL ………………………………….. Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü. Doç. Dr. Ela BABALIK ………………………………….. Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, ODTÜ Tarih: 26/02/2010 Bu tez ile G. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Yüksek Lisans derecesini onamıştır. Prof. Dr. Bilal TOKLU Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü TEZ BİLDİRİMİ Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm. Pınar ATALAY iv KENTSEL DOKUNUN KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL ÇERÇEVE: ANKARA YENİLEME ALANI (Yüksek Lisans Tezi) Pınar ATALAY GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Şubat 2010 ÖZET Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sadece atalarımızdan bize kalan bir miras değil aynı zamanda gelecek kuşaklara aktarılması zorunlu olan kültürel ve doğal varlıkların korunması büyük önem arz eden, çevre, kentleşme, planlama, mimarlık, mühendislik, arkeoloji, sanat tarihi, hukuk, gibi pek çok disiplini aynı anda ilgilendiren ve çok boyutlu ele alınması gereken bir konudur. Ülkemizde geçmiş dönemlere ait yapıların korunması Cumhuriyet döneminde önem kazanmaya başlamıştır. Ancak yine de bugüne kadar geleneksel dokuların korunması konusunda yeterli devlet politikaları oluşturulamamıştır. Son yıllarda koruma alanındaki gelişmelerin artması ile koruma yapı ölçeğinin yanında kentsel boyutta da ele alınmaya başlanmıştır. Ülkemizde, 2005 yılına kadar tarihi kentsel dokunun korunması 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile sağlanmaya çalışılmış, 2005 yılında yürürlüğe giren 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun ile tarihi kentsel dokunun daha etkin bir şekilde korunması amaçlanmıştır. Fakat 5366 sayılı Kanunun 2863 Sayılı v Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile çelişen yönleri bulunmaktadır. Bu çalışmada; 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun eksik yönleri, bu Kanun uyarınca ilan edilen Ankara Yenileme Alanı örneği üzerinde ortaya konmuştur. Bilim Kodu : 801.1.077 Anahtar Kelimeler : Tarihi çevre, kentsel koruma, yenileme alanı, Ankara Tarihi Kent Merkezi Sayfa Adedi : 173 Tez Yöneticisi : Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ vi LAWFUL AND EXECUTİVE OUTLINE IN CONSERVATION OF URBAN STRUCTURE: ANKARA RENOVATION AREA (M. Sc. Thesis) Pınar ATALAY GAZI UNIVERSITY INSTITUTE OF SCIENCE AND TECHNOLOGY February 2010 ABSTRACT It is essential to protect cultural and natural existence which are not only heritage from our ancestor that transfering to the future at the same time in the world in present day. Environment, urbanization, planning, architecture, engineering, archeology, art history, law which are related to protection of cultural and natural heritage that should be researched into multi dimensional. It has been started to protect the buildings belong to ancient ages since the Republic of Turkey was founded. However, it could not have made efficient state policies about conservation of traditional structures. It has been commenced to pay attention to protection structure measure in the scope of preservation rising of late years. In our country, conservation of historical urban environment has been kept to the right with Law on the Conservation of Cultural and Natural Property. In year of 2005 with Law On Conservation By Renovation and Use By Revitalızation Of The Deteriorated Historical and Cultural Immovable Property has been aimed more active conservation of vii historical urban environment. But there are lots of things that has been in contradiction with these two laws. In this study; it has been tried to bring up the defective sides of Law On Conservation By Renovation and Use By Revitalızation Of The Deteriorated Historical and Cultural Immovable Property in the sample of Ankara Renovation Area. Science Code Key Words Pages Supervisor : 801.1.077 : Historical environment, urban conservation, renovation area, Ankara Historical City Center : 173 : Assistant Proffesor Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ viii TEŞEKKÜR Başta tavsiyeleri ile beni yönlendiren danışmanım Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ’e, tez çalışması sırasında yararlanmam için arşivlerini bana açan Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kurullar Dairesi Başkanlığına ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Bana rahat bir çalışma ortamı yaratan, manevi desteklerini benden esirgemeyen annem Ayşegül, babam Yücel ve kardeşim Diyar SARP’a, tez teslim sürecinde desteği hep benimle olan eşim Serkan ATALAY’a ve canım oğlum, motivasyon kaynağım Kuzey’ime minnetlerimi sunarım. ix İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET .............................................................................................................iv ABSTRACT....................................................................................................vi TEŞEKKÜR.................................................................................................. viii İÇİNDEKİLER ................................................................................................ix ÇİZELGELERİN LİSTESİ.............................................................................. xii SİMGELER VE KISALTMALAR ................................................................... xiii 1. GİRİŞ ......................................................................................................... 1 2. KORUMA KAVRAMI .................................................................................. 4 2.1. Korumanın Tanımı.............................................................................. 4 2.2. Koruma İle İlgili Kavramların Tanımları............................................... 5 2.3. Koruma Uygulamalarının Sınıflandırılması ......................................... 5 2.4. Taşınmaz Kültür Varlığı ve Sit Kavramları.......................................... 6 2.5. Tarihi Kentsel Doku ve Koruma Nedenleri........................................ 10 2.6. Sonuç ............................................................................................... 12 3. KORUMA UYGULAMALARI İLE İLGİLİ YASAL ÇERÇEVE .................... 15 3.1. Dünya’da Koruma Politikaları ............................................................ 15 3.1.1. Avrupa’da koruma politikaları.................................................. 15 3.1.2. Mısır’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler ........................... 30 3.2. Türkiye’de Kültür Varlıklarının Korunmasıyla İlgili Yasal Düzenlemeler .................................................................................... 34 3.3. Türkiye’de Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına İlişkin Yürürlükteki Mevzuatın İncelenmesi.................................................. 37 x Sayfa 3.3.1. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ........ 37 3.3.2. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun ..................................................................... 40 3.3. Sonuç ................................................................................................ 46 4. TARİHİ KENTSEL DOKUNUN BOZULMA SÜREÇLERİ ......................... 53 4.1. Konut İhtiyacı..................................................................................... 53 4.2. Yeni Merkez Gelişimleri..................................................................... 54 4.3. İşlev Kaybı......................................................................................... 55 4.4. Çöküntüleşme ................................................................................... 55 4.5. Rant................................................................................................... 56 4.6. Sahiplilik ve Sorumluluk Eksikliği....................................................... 57 4.7. Denetimsizlik ..................................................................................... 57 4.8. Yönlendirme Eksikliği ........................................................................ 58 4.9. Sonuç ................................................................................................ 58 5. ANKARA’DAKİ TARİHİ KENTSEL DOKUNUN GELİŞİMİ........................ 62 5.1. Tarihi Kent Merkezinin Tarihçesi ....................................................... 62 5.2. Tarihi Kent Merkezine İlişkin Planlama Süreci................................... 63 5.3. Ankara Yenileme Alanı İlanından Sonraki Planlama Süreci Çalışması .......................................................................................... 69 5.4. Ankara Yenileme Alanına İlişkin Gelişen Yasal Süreç....................... 71 5.5. Plan Kararlarının Tarihi Dokunun Korunması İlkeleri Açısından ...Değerlendirilmesi.............................................................................. 75 6. SONUÇ .................................................................................................... 78 KAYNAKLAR ............................................................................................... 92 xi Sayfa EKLER ......................................................................................................... 96 EK-1 Fotoğraflar........................................................................................... 97 EK-2 Ulus Tarihi Kent Merkezi 1/ 1 000 Ölçekli Koruma İmar Planı........... 119 EK-3 Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı Kararı eki 1/ 5 000 Ölçekli Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı ....................................................... 120 EK-4 Ankara Tarihi Kent Merkezi Plan sınırını gösterir harita .................... 121 EK-5 Danıştay 6. Dairesince iptal edilen Ankara Yenileme Alanı sınırı ve Plan sınırı ile Ankara Büyükşehir Belediyesince İçişleri Bakanlığına sunulan yeni sınırları gösterir harita............................... 122 EK-6 Bakanlar Kurulunun 2005/ 9289 sayılı kararı .................................... 123 EK-7 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı .............................. 124 EK-8 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı .............................. 128 EK-9 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı .............................. 135 EK-10 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı ............................ 142 EK-11 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı............... 149 EK-12 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı............. 154 ÖZGEÇMİŞ................................................................................................ 159 xii ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa Çizelge 6.1. Dünya’daki koruma uygulamaları örnekleri ile Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ve Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının karşılaştırılması ………………………………………………..…89 xiii SİMGELER VE KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılan kısaltmalar açıklamalarıyla aşağıda sunulmuştur. Kısaltmalar Açıklama GEEAYK Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu KUDEB Koruma, Uygulama ve Denetim Bürosu TOKİ Toplu Konut İdaresi T.C. Türkiye Cumhuriyeti vb ve benzeri 1 1. GİRİŞ Geleneksel dokular, tarihsel ve kültürel değerler taşıdıkları gibi görsel değerlere de sahiptir. Toplumda koruma bilincinin oluşması, bu alanların tarihsel, kültürel, mekansal olarak gelecek nesillere aktarılması açısından büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde koruma konusundaki yetersiz devlet politikaları nedeniyle, geleneksel dokular üzerlerindeki baskılara karşı koyulamamaktadır. Bu baskılar, dokuda bir değişim süreci başlatmakta ve bu değişim geleneksel dokuların sahip olduğu değerlerin kaybolmasına neden olmaktadır. Kentin geleceğine yönelik mekansal ve sosyo- ekonomik yapıyı düzenlemeyi amaç edinen planlama disiplini, kentsel değerlerin korunabilmesi, sağlıklaştırılması ve yeni işlevlere göre düzenlenmesini de amaç edinmek durumundadır. Bu durumun yeni yeni farkına varıldığı ülkemizde, geleneksel kentsel dokuların korunarak gelecek nesillere aktarılması amacıyla yeni yasal düzenlemelere gidilmiştir. Bu düzenlemelerden biri de 5366 Sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanundur. Bugün geleneksel kentsel dokunun korunması yolundaki çalışmaların daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için hazırlanan 5366 sayılı Kanun, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile çelişen ve bu kanunun koruma bölge kurullarına vermiş olduğu yetkiyi büyük ölçüde yenileme alanı koruma bölge kurullarına bırakan bir kanundur. Bu çalışmanın amacı kentsel dokunun etkin bir biçimde korunabilmesi için ilan edilen yenileme alanlarında yukarıda değinilen her iki kanunun uygulanması aşamasında yaşanan aksaklıkların bugün planlama disiplinini büyük ölçüde meşgul eden Ankara Yenileme Alanı örneğinde ortaya konmasıdır. 2 Yapılan çalışma altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm; giriş bölümüdür. İkinci bölüm; kavramsal çerçeve bölümüdür. Bu bölümde koruma kavramı, koruma uygulamaları, taşınmaz kültür varlığı ve sit kavramları ile tarihi kentsel dokunun koruma nedenleri ele alınacaktır. Üçüncü bölüm; korumaya yönelik yasal çerçeve, planlama ve uygulamalar bölümüdür. Yabancı ülkelerdeki ve ülkemizdeki geleneksel kentsel dokuya yönelik koruma ve kullanma uygulamaları ile ülkemizdeki tarihsel dokunun korunmasına yönelik yasal düzenlemeler üzerinde durulacaktır. Bu bölümde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun tüm yönleriyle ele alınacaktır. Dördüncü bölüm; kent merkezinde yer alan geleneksel doku üzerindeki baskıların ele alındığı bölümdür. Kentin konut ihtiyacının getirdiği baskılar, merkez gelişiminden kaynaklanan baskılar, rant baskısı, işlevselliğin yitirilmesinden kaynaklanan baskılar ve fiziksel ve sosyal köhneleşme, sahiplilik ve sorumluluk eksikliği, denetimsizlik ve yönlendirme eksikliği üzerinde durulacaktır. Beşinci bölümde; Ankara kenti tarihi kent merkezinin tarihçesi ve Ankara’daki planlama süreci ile Ankara Yenileme Alanı ele alınacaktır. Bu alanın ilan süreci ile 5366 sayılı Kanunun ilanı ile yürürlükteki planları işlevsiz bırakan yeni planın getirdikleri üzerinde durulacaktır. Altıncı bölüm; 5366 sayılı Kanunun genel eleştirisi ile Ankara Yenileme Alanı üzerindeki etkilerinin ele alınacağı bölümdür. Çalışma sırasında; konu ile ilgili olarak, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel 3 Müdürlüğü arşivi başta olmak üzere, Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü arşivi, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü arşivi kayıtları taranarak, alanda yerinde inceleme çalışması yapılacaktır. 4 2. KORUMA KAVRAMI Bu bölümde, korumanın tanımı, koruma uygulamaları, taşınmaz kültür varlığı ve sit kavramları ile tarihi kentsel dokunun korunmasını gerektiren nedenler üzerinde durulacaktır. 2.1. Korumanın Tanımı Koruma kavramı çeşitli şekillerde açıklanmaya çalışılmıştır: “Koruma, her türlü sanat yapıtında yıpranmanın durdurulmasından onarıma dek uzanan etkinliklerin tümüdür. Amacı, yapıtı özgün niteliklerini yitirmeksizin gelecek kuşaklara aktarmaktır” [Sözen ve Tanyeli, 1986]. Buna göre; koruma etkinliği sanat yapıtlarının gelecek kuşaklara aktarılması amacını taşır. Hasol’un yaklaşımına göre de; “Koruma, tarih ya da sanat değeri taşıyan yapıların ya da kent parçalarının yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli önlemleri almaktır” [Hasol, 1990]. Yani koruma; yapı ya da eserin yaşayabilmesi için bir takım önlemlerin alınmasını da zorunlu kılar. “Çevre ve anıtların korunması, kendinden önce yapılmış her türlü yapı ve çevrenin geleceği için gereken müdahale ve bunun şekline karar verilmesidir” [Erder, 1971]. Bu üç tanım ışığında; koruma, toplumun geçmişteki sosyal, ekonomik koşullarını, kültürel değerlerini yansıtan doğal, arkeolojik, tarihsel ve mimari değerlerin; gelecek nesillerin de yararlanması amacıyla yok olmasına engel olmak için bir takım önlemler almayı ve bu önlemlerin şekline karar vermeyi de içeren bir müdahaleler bütünüdür. 5 Kentsel anlamda koruma kavramı; “Kentlerin belli kesimlerinde yer alan tarihsel ve mimari değerleri yüksek yapıtlarla, anıtların ve doğal güzelliklerin kentte bugün yaşayanlar gibi, gelecek kuşakların da yararlanması için; her türlü yıkıcı, saldırgan ve zararlı eylemler karşısında güvence altına alınmasıdır.” [Ahunbay, 1999]. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 3 üncü maddesinde ise "Koruma” ve “Korunma"; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işleri” olarak tanımlanmıştır. 2.2. Koruma İle İlgili Kavramların Tanımları Koruma kavramı; temel olarak iki şekilde ele alınabilir. Bunlar; özellikle doğal ve arkeolojik sit alanlarında “Müze alanlar” olarak korunması öngörülen yerlerde uygulanan; yapıları, yapı gruplarını ya da varlığı özgün niteliğinde tutarak, özgün detayların dekorasyonunun, konumunun, strüktürünün, eksiz bütünleşmesini sağlayarak olduğu gibi korumayı amaçlayan “Preservation” uygulaması ile yapıların, yapı gruplarının ya da varlığın ekonomik kullanımda kalmasını sağlamak üzere karakterin ve ölçeğin korunarak günün koşullarına uyarlaması, eklentiler yapılması, geliştirilmesi ve çağdaşlaştırılması gibi denetimli değişimlere olanak veren “Conservation” uygulamasıdır. Özellikle yaşayan mimari değerlerin ve kentlerin korunmasında uygulanan “conservation” türü koruma; korunacak değerlerin önemine, özelliğine ve fiziksel koşullarına göre farklı şekillerde uygulanabilir [Şevran, 2000]. 2.3. Koruma Uygulamalarının Sınıflandırılması Koruma uygulamaları iki şekilde sınıflandırılabilir: Pasif Koruma Uygulamaları: Mal veya mülk sahipliği ile koruma 6 sorumluluğunun diğer kişi veya kuruluşlarda bırakıldığı, daha çok tescil etme, mal veya mülk üzerindeki hakları kısıtlama, planlama, yasaklama, denetleme ve cezalandırma türü müdahaleleri kapsayan uygulamalardır. Aktif Koruma Uygulamaları: Koruma sahiplilik ve sorumluluğunun paylaşıldığı ya da tamamen üstlenildiği, daha çok yönlendirme, destekleme, satın alma, takas etme, istimlâk etme, planlama ve projelendirme ile proje uygulama türü müdahaleleri içeren uygulamalardır [Bademli, 1999]. Kültür ve tabiat varlıkları açısından oldukça zengin olan ülkemizde, günümüze kadar benimsenen koruma uygulaması daha çok ilk olarak değinilen pasif koruma uygulamasıdır. Bugün koruma bölge kurullarının faaliyetleri ile sağlanmaya çalışılan geleneksel dokunun korunması yolundaki çalışmaların daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için, yapıların tek başına tescillenmesi yeterli değildir. Koruma olgusu ancak kullanma ile birlikte sağlandığı zaman işlerlik kazanabilir. Bu da aktif koruma uygulamasının benimsenmesi ve bu konuda rol oynayacak aktörlerin ve gerekli koruma politikasının belirlenmesi ile gerçekleştirilebilir. 2.4. Taşınmaz Kültür Varlığı ve Sit Kavramları 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 3 üncü maddesine göre; "Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yeraltında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır. Taşınır kültür varlıkları, mülkiyete konu olabilen ve bir yerden diğer bir yere nakli mümkün olan, yer üstünde, yeraltında veya su altındaki kültür varlıklarıdır. 7 Özel durumlarda, aslında bir taşınmaza ait olan duvar resmi, mozaik, heykel, alçı pencere, ocak yaşmağı gibi bileşenlerin de yerlerinde korunamayacak duruma gelmeleri halinde müze eşyaları kabul edilebilecek taşınır eser kapsamında tanımlandıkları görülmektedir. Taşınmaz kültür varlıkları ise, Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik’in Kısaltma ve Tanımlar başlıklı 3 üncü maddesinin Tanımlar başlıklı (b) bendinde yer aldığı şekliyle; “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yeraltında veya su altındaki korunması gerekli taşınmaz varlıklardır.” Taşınmaz kültür varlıkları 3 ana başlık altında incelenebilir: o Sitler o 1. grup yapılar o 2. grup yapılar Anılan maddede “Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alan” olarak tanımlanmıştır. Sitler özelliklerine göre; doğal, tarihi, arkeolojik, kentsel, kırsal ve karmaşık sitler olarak sınıflandırılmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 19.04.1996 tarih ve 421 sayılı Tarihi Sitler Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı’nda, “Milli tarihimiz ve askeri harp tarihi açısından önemli tarihi olayların cereyan ettiği 8 ve doğal yapısıyla birlikte korunması gerekli alanlar” tarihi sit olarak tanımlanmıştır. Yüksek Kurulun 05.11.1999 tarih ve 658 sayılı Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararında; “Arkeolojik Sit: İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yeraltında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır.” denilmektedir. 19.06.2007 tarih ve 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararında ise; “Doğal (Tabii) Sit: Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yeraltında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır.” hükmü bulunmaktadır. Kentsel Sitler ise 04.10.2006 tarih ve 720 sayılı İlke Kararında; “Kentsel sitler, mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti olan kültürel ve tabii çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim dokuları, duvarlar) birlikte bulundukları alanlar.” olarak tanımlanmıştır. “Kentsel sit alanı tanımlaması doğrultusunda; • Kent ve kasabaların tarihsel çekirdekleri, • Anıt toplulukları (külliyeler, katedral, kilise, cami, medrese vb. yapıları ve ilgili ekleri), • Tepe ve yamaçlara kurulu kent ve köyler, • Bir mimari düzenin odak noktasını oluşturan yapılara yönelen vistalar, görüntüler, 9 • Tarihsel açıdan önemli bir bağlayıcı doku ile çevrili anıtlar, • Anıtlara yaklaşım vistaları veya yaklaşım sağlayan uyumlu dokular, • Anıt değeri ya da ilginç görünümleri olmadığı halde tutarlı ve homojen bir bütünlük oluşturan topluluklar, • Kıyıları boyunca korunması gerekli nitelikler içeren konut ya da tarihsel yapı toplulukları bulunan nehir ve kanallar, su kıyıları, • Surlarla korunmuş yerleşmeler, • Eski bir kentin veya kasabanın silueti, kentsel sit alanı kapsamındadır”. Kırsal Sitler: Yerleşme düzeni ve boyutları, dokuyu oluşturan yapıların türü ve yapım tekniği, malzemesiyle köy, bağ, yazlık niteliği taşıyan alanlardır. Karmaşık Sitler: En az iki çeşit sit özelliğine sahip olan alanlardır [Ahunbay, 1999]. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 05.11.1999 tarih ve 660 sayılı İlke Kararında Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması yapılmıştır. Buna göre; Yapılar kendi başlarına bir tarihi ve estetik değer taşımaları ya da kentlerin tarihi kimliğini oluşturan kentsel sitler, sokaklar ve siluetlerin ögeleri olarak iki gruba ayrılmıştır: 1. Grup Yapılar: Toplumun maddi tarihini oluşturan kültür verileri içinde tarihsel, simgesel, anı ve estetik nitelikleriyle korunması zorunlu yapılardır. 2. Grup Yapılar: Kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan kültür varlığı niteliğindeki yöresel yaşam biçimini yansıtan yapılardır. 10 2.5. Tarihi Kentsel Doku ve Koruma Nedenleri Korumayı “bir eski eser tutkunluğu değil, insanın fiziksel çevresini değerlendirmesinin çağdaş aşaması” olarak tanımlayan Doğan Kuban, tarihsel doku ve yapıyı; kentlerin kişiliğini belirleyen, anonimliğin karşısına çıkan, çevreyi bilimsel ve mekansal olarak zenginleştiren en önemli veri; fiziksel çevrenin zaman içindeki boyutunu anımsatan en önemli öğe, yarattığı imgesel zenginlik ve olanak verdiği çağrışımlar için güçlü bir kaynak olarak yorumlamakta ve bu özellikleri ile insan çevresinin oluşmasında olumlu katkılar yaptığını öne sürmektedir [Kuban, 2000]. Tarihsel dokuların önemli bir özelliği de günümüz toplumsal yapısından uzaklaşan toplumsal bütünleşme, içtenlik, beraber olma duygusu ve yöresel örgütlenmelerin sağladığı mütevazı yaşam koşullarını içermesidir. Tarihsel dokudaki mahalleleri oluşturan yapılarda bir geleneksel mimarinin süregeldiği, yapısal düzenlemelerde her zaman bir bütünleşme düşüncesinin egemen olduğunu vurgulayarak eski mahallelerdeki kentsel alanların insan ölçeğine uyan boyutlarını, organik ve işlevsel biçimlerini, belirli sayıda ailelerin kullandığı çıkmaz sokaklardaki samimiliği, günümüz kentlerinde otomobil yolları arasında kalan yol şeritleri biçimindeki mekanlar sunamamaktadır [Eke ve Özcan, 1987]. Kentsel korumayı gerektiren nedenler; kültürel değerler, duyumsal değerler ve kullanım şeklinde sıralanabilir. Kültürel değerler: Bir ulusun tarihsel sürekliliğini koruyan, ait oldukları dönemin estetik ve mimari anlayışını yansıtan kültürel varlıklar, kültürel değer kapsamı içinde belgesel, tarihsel, arkeolojik, estetik, mimari, kentsel görünüm, doğal görünüm değeri taşımaktadır [Şevran, 2000]. Duyumsal değerler: Günümüzden çok önceki dönemlere ilişkin bir eser karşısında duyduğumuz merak, büyük bir mimari eser karşısında 11 duyduğumuz hayranlık, şaşkınlık, kendi kültürümüze ilişkin eserlere yabancılar tarafından gösterilen ilgi karşısında duyduğumuz övünç ve ait olma duygusu yaratan duygusal değerleri oluşturmaktadır [Şevran, 2000]. Kullanım değerleri: Tarihsel çevre, kültürel ve duygusal değerlerin yanında işlevsel, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden de önemli ölçüde kullanım değerine sahip olmaktır [Şevran, 2000]. Yeni ve nitelikli yaşam çevrelerinin bilinçlenmesi ve yeni değerlerin oluşturulmasına paralel olarak, mevcut kültür mirası ve bu kapsamdaki konut stoku ve çevrelerinin korunması, yaşatılması ve çağdaş koşullara göre yeniden değerlendirilmesi mümkündür. Günümüzden farklı bir sosyo- ekonomik yapının somut- mekansal ve fiziksel örnekleri olan tarihi doku ve yapı stoku, yok olmaya bırakılmamalıdır. Mevcut bir yapı stokunun ekonomik olarak değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Tarihi çevre korumanın nedeni; tarihi dokunun yok olmasını engelleyerek bu kültür mirasını günümüz yaşamıyla bütünleştirmektir. Tarihi dokunun korunmasında hedeflenen noktaya gelebilmek için tarihi çevrenin yaşam standartlarının yükseltilmesi, tarihi dokuyu olumsuz etkileyen trafiğin ve diğer olumsuz baskıların bu alanlardan uzaklaştırılarak yerine kültürel işlevlerin çekilmesi, sürekli bakımı sağlayacak kaynak sorunlarının çözümlenmesi gerekir [Ahunbay, 1999]. Eski bir eşyayı veya bir belgeyi kapalı bir mekanda; bir müzede saklamak kolaydır; buna karşılık yaşayan alanlar olan kentleri özelliklerini yitirmeden koruyabilmek disiplinler arası bir çalışma, iyi bir örgütlenme, maddi kaynak ve duyarlı bir kamuoyu desteği gerektirir [Ahunbay, 1999]. Alanın özelliğine göre arkeolog ve sanat tarihçisi, mimar ve kent plancısı, sosyolog, ekonomist, çevre bilimci, peyzaj mimarı gibi uzmanların katkılarıyla 12 tamamlanan ön araştırmalar, şehircilik analiz ve değerlendirmeleriyle sonuçlandırılır. Bunların sonucunda hazırlanan koruma planları ile tarihi kent dokularının sağlıklaştırılması sağlanabilir [Ahunbay, 1999]. Eski bir kentte yaşayanları çağdaş yaşamın olanaklarından yararlandırmak, tarihi mekanları, yapıları, günümüz yaşam biçimine, gereksinimlerine uyarlamak için özel projeler hazırlanır. Kanalizasyonu olmayan, mutfak, banyo gibi donatılardan yoksun mahallelerin alt yapısı elden geçirilerek yaşanır duruma getirilir. Ancak bu işlemlerin çevrenin karakteri bozulmadan yapılması gerekir; korunan alanlarda otomobillerin kolayca girip çıkacağı, dolaşacağı geniş yollar açılması, rahat park olanakları sağlaması beklenemez. Dolayısıyla bu özel alanlarda yaşayanların, özel mekanlarda ve kentin merkezinde yaşamanın olanaklarından yararlanmaya karşılık, bazı zorluklara katlanmaları da kaçınılmazdır [Ahunbay, 1999]. 2.6. Sonuç Çalışmanın bu bölümünde; çerçevesinde, korumanın bazı bilim adamlarının tanımı yapılmıştır. Aktif yaptığı tanımlar ve pasif koruma uygulamaları ile taşınmaz kültür varlığı ve sit kavramları üzerinde durulmuştur. Tarihi kentsel dokunun korunmasını gerektiren nedenler değerlendirilmiştir. Koruma, toplumun geçmişteki sosyal, ekonomik koşullarını, kültürel değerlerini yansıtan doğal, arkeolojik, tarihsel ve mimari değerlerin; gelecek nesillerin de yararlanması amacıyla yok olmasına engel olmak için bir takım önlemler almayı ve bu önlemlerin şekline karar vermeyi de içeren bir müdahaleler bütünüdür. İki türlü korumadan söz edilmektedir. Preservation, özellikle doğal ve arkeolojik sit alanlarında uygulanan; yapıları, yapı gruplarını ya da varlığı özgün niteliğinde tutarak, olduğu gibi korumayı amaçlayan bir uygulamayken; 13 conservation ise yapıların, yapı gruplarının ya da varlığın ekonomik kullanımda kalmasını sağlamak üzere geliştirilmesi ve çağdaşlaştırılması gibi denetimli değişimlere olanak vermektedir. Koruma uygulamaları pasif ve aktif koruma uygulamaları olmak üzere iki şekilde gruplandırılabilir. Pasif koruma uygulamalarında; mal veya mülk sahipliği ile koruma sorumluluğu diğer kişi veya kuruluşlarda bırakılmakta, daha çok tescil etme, mal veya mülk üzerindeki hakları kısıtlama, planlama, yasaklama, denetleme ve cezalandırma türü müdahaleler yer almaktadır. Aktif koruma uygulamalarında ise; koruma sorumluluğu paylaşılmakta ya da tamamen üstlenilmekte, daha çok yönlendirme, destekleme, satın alma, takas etme, istimlâk etme, planlama ve projelendirme ile proje uygulama türü müdahaleler yer almaktadır. Kültür ve tabiat varlıkları açısından oldukça zengin olan ülkemizde, günümüze kadar benimsenen koruma uygulaması daha çok ilk olarak değinilen pasif koruma uygulamasıdır. Bugün koruma bölge kurullarının faaliyetleri ile sağlanmaya çalışılan geleneksel dokunun korunması yolundaki çalışmaların daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için, yapıların tek başına tescillenmesi yeterli değildir. Koruma olgusu ancak kullanma ile birlikte sağlandığı zaman işlerlik kazanabilir. Bu da aktif koruma uygulamasının benimsenmesi ve bu konuda rol oynayacak aktörlerin ve gerekli koruma politikasının belirlenmesi ile gerçekleştirilebilir. Tarihsel doku ve yapı; kentlerin kişiliğini belirleyen, çevreyi zenginleştiren güçlü bir kaynaktır. Tarihsel dokuların önemli bir özelliği de günümüz toplumsal yapısından uzaklaşan toplumsal bütünleşme, içtenlik, beraber olma duygusu ve yöresel örgütlenmelerin sağladığı mütevazı yaşam koşullarını içermesidir. 14 Kentsel korumayı gerektiren nedenler; kültürel duyumsal ve kullanım değerleridir. Bunlardan kültürel değerler; belgesel, tarihsel, arkeolojik, estetik, mimari, kentsel görünüm, doğal görünüm değerleridir. Duyumsal değerler; övünç ve ait olma duygusu yaratan duygusal değerlerdir. Kullanım değerleri; işlevsel, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden eserin sahip olduğu değerlerdir. Yeni ve nitelikli yaşam çevreleri oluşturulurken, mevcut kültür mirası ve bu kapsamdaki konut stoku ve çevrelerinin korunması, günümüzden farklı bir sosyo- ekonomik yapının somut- mekansal ve fiziksel örnekleri olan tarihi doku ve yapı stokunun, salt bu yapı gerekçesi ile de yok olmaya bırakılmaması gerekmektedir. Uzun süreli bir deneyimin ürünleri olan geleneksel fiziki çevre ve yapılar, günümüzün plancı, tasarımcı ve uygulatıcıların en değerli referans kaynakları arasındadır. Tarihsel dokunun yok olmasını engelleyerek bu kültür mirasını günümüz yaşamıyla bütünleştirmeyi amaçlayan tarihi çevre koruma eylemi, tarihi dokular üzerindeki olumsuzlukların azaltılmasını da gerektirir. Bu bakımdan da yaşayan bir organizma olan kentleri korumak daha fazla toplumsal bilinç, mali kaynak, disiplinler arası çalışma ve iyi bir örgütlenme gerektirir. Çalışmanın üçüncü bölümünde, Dünya’nın farklı ülkelerinde ve ülkemizde; tarihsel dokuların korunması konusunda bu bölümde ele alınan unsurların yasal olarak ne şekilde uygulandığı konusu üzerinde durulacaktır. 15 3. KORUMA UYGULAMALARI İLE İLGİLİ YASAL ÇERÇEVE Bu bölümde; Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki ve Türkiye’deki koruma uygulamaları ile bu konudaki yasal çerçeve incelenerek, farklı yaklaşımların ülkemizde izlenen koruma politikaları ile karşılaştırılması sağlanacaktır. Dünya’dan inceleme yapılmak üzere, halen adaylık sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği üye ülkelerinden Almanya, Yunanistan, İspanya ve Finlandiya ile kültürel çeşitlilik açısından Türkiye kadar zengin bir ülke olan Mısır olarak seçilmiştir. Öncelikle eski eser koruma fikrinin Avrupa’da, Mısır’da ve Türkiye’de nasıl ortaya çıktığı üzerinde durulacak, daha sonra ise seçilen örnekler incelenecektir. 3.1. Dünya’da Koruma Politikaları 3.1.1. Avrupa’da koruma politikaları Koruma fikri ve beraberinde gelişen eski eser hukuku batıda doğmuştur. Avrupa ülkelerinde, özellikle anıtsal nitelik taşıyan eski eserlerin korunması için ilk tedbirler, 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl içinde alınmaya başlanmış ve bununla ilgili ön çalışmaları yapacak kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu dönem, eski eserlerin korunması sorununun bilinçli bir şekilde ilk kez ortaya atıldığı dönemdir [Akçura, 1973]. Ancak 19. yüzyıl öncesinde de ülkelerin çeşitli şekillerde koruma önlemleri aldıkları görülmektedir. Eski eser hukukunun temellerinin Roma’da atıldığı söylenebilir. Estetik değer yargıları yüksek olan Romalılar pek çok eski eserin günümüze kadar korunarak yaşamasını sağlamışlardır. 14. yüzyıl ortalarında Cola di Rienzo anıtların korunması yolunda gayret sarf etmiş bir isim olarak ortaya çıkmıştır [Erder, 1971]. 16 Eski Roma’yı tükenmez bir taş ocağı olarak kullanan şehirlerle, 16. yüzyıl ortalarında, “yeniden yapmak üzere eski anıtların bile bile yıkıldığı” bir devirde Alberti kendinden önce yapılanları kurtarmayı görev bilmiştir [Erder, 1971]. 15-16. yüzyıllarda papaların çıkardığı, genellikle sanat değeri taşıyan eserleri ve Roma Devri kalıntılarını kapsayan emirnameleri, 17. yüzyılda İsveç, Danimarka gibi ülkelerde, daha çok eski eserlerle sınırlı kral iradeleri bu tedbirlere örnek teşkil eder. Bilimsel arkeoloji ve sanat tarihi çalışmalarının başladığı 18. yüzyılda Helen ve Roma eserlerine gösterilen ilginin yoğunlaştığı ve Avrupalı prenslerin tarihi eserlerin korunması için tedbirler almaya başladıkları görülmüştür [Erder, 1971; Akçura, 1973]. Bu olumlu çabalar devam ederken 1789’daki Fransız İhtilali koruma olgusunu olumsuz etkilemiştir. 1792’de çıkarılan bir kararla, despotları, feodal idareyi, aristokrasiyi hatırlatan onlara ait her türlü yapının ve eserin ortadan kaldırılmasına çalışılmıştır. Kısa bir süre sonra bu yıkımlara karşı tepkiler oluşmaya başlamıştır [Erder, 1971]. Devrim sonrası yıkıcılara karşı oluşan tepki, kapsamlı ve sistemli koruma çalışmalarının başlamasına neden olmuştur. Fransa’da 18. yüzyılın sonunda Commision des Monuments kurulmuştur [Ülgen, 1943; Akçura, 1973]. 1830 tarihinde Fransız İç İşleri Bakanlığı bütçesine anıtların korunması için bir ödenek konmuştur. Mali yardımın verdiği güçle bu konu Fransa’da Viollet le Duc’un liderliğini yaptığı bir disiplin olmuştur [Ülgen, 1943]. Viollet le Duc’un orijinini arama esasına bağlı tutumu ve verdiği örnekler, Avrupa’da bu konudaki çalışmaları en fazla etkileyen olaylardan biridir. Fransa’daki bu gelişmeleri İngiltere takip eder. İtalya’nın sürekli çalışmalarıyla anıtların onarımı ve tarihi çevreyi koruma meselesi teknik bir konu olarak geliştiği gibi, oldukça geniş bir kitleyi ilgilendiren ve üzerinde önemle durulan 17 bir mesele olur. Burada ülkeler arasındaki tutum değişiklikleri de çarpıcıdır. Örneğin Fransızlar sadece Fransa’da değil, İtalya’daki eserleri de onarmışlardır. Roma’da Vesta Tapınağı, Titus Zafer Takı ile Caracalla Zafer Takı buna örnektir [Erder, 1971]. Mevzuatta ve uygulamalarda göze çarpmamasına rağmen, geleneksel, tarihi ve estetik değerlere olan ilgi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyanmıştır. Bu ilginin temelinde, sanayi devrimini izleyen hızlı şehirleşme sonunda, eski yerleşimlerin ortadan kalkmasına ve yeni bir ölçü ve düzen hayranlığı içinde eskiyi reddeden planlama tutumlarına karşı tepki yatmaktadır. Sanayileşme kentleşme demektir. Kentleşme ise plansız olursa, düzensiz bir değişme, karmaşa demektir [Kuban, 1986]. 19. yüzyıl içinde koruma çalışmalarındaki en önemli sorunlar olan tespit, tescil işlemi, koruma amacıyla kamulaştırma, özel mülkiyetin sınırlandırılması gibi konularda temel ilkeler saptanmıştır. Endüstri Devrimi’ne tepkilerle eski eserler onarılmaya başlanmıştır. Daha çok orta çağın feodal ve din kökenli yapıları onarılmıştır. Bu yapılar çevrelerinden kopuk olarak, tek başlarına ele alınmış ve korunmuştur [Akçura, 1973]. Koruma faaliyetleri devam ederken, onarımları gerçekleştiren mimarlar da kendi aralarında toparlanarak, restorasyonun boyutlarına açıklık getirmeye çalıştılar. Bu çabaların ilki 1904’te Madrid’te 6. Uluslararası Mimarlar Kongresi’nde gerçekleşmiştir. Alınan kararlar arasında mimari anıtların korunması ve onarımı başlığı altındaki 2. bölüm incelendiğinde, tarihi çevrenin belli bir bölümüyle, taşınır ve doğal çevre ile ilgilenildiği görülmüştür [Tuncer, 1990]. 1. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar ulusal kültür kalıntılarına olan ilgiyi arttırmış ve iki Dünya Savaşı arasındaki sürede bilimsel onarım çalışmaları yapılarak, tek eserlerin onarımında izlenecek yollar saptanmıştır. Eski eserlerin kentsel ve doğal çevreleriyle birlikte düşünülmeleri gereği de 18 bu ilkeler arasında yerini almıştır. 1930’larda Fransa, Polonya ve İtalya’da doğal, görsel ve tarihi değer taşıyan yapı gruplarını ve sitlerin korunması yolunda ilk kanunlar çıkarılmış, bu çevreleri saptamak, belgelemek ve koruma işlerini yönetmekle yükümlü komisyonlar kurulmuştur [Akçura, 1973]. Koruma konusunda uluslar arası ikinci adım 21-30 Ekim 1930 tarihleri arasında gerçekleştirilen Atina Konferansı olmuştur. Burada alınan kararlar, Avrupa Dünyası’nın bu konuda bilinçlendiğini göstermektedir [Tuncer, 1990]. 1931 yılında İtalya’da Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulu, ulusal bir problem olarak kabul edilen anıtların restorasyonu konusunda, hâkim olunması gereken standartları tartışmak üzere bir toplantı düzenlemiştir. Bu toplantıda, restorasyonun ayrıntılarından önce, ne olduğu ve nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuş ve restorasyon kurallarını tanımlayan bir tüzük oluşturulmuştur [Kuban, 1962; Ahunbay, 1999]. Koruma alanındaki diğer bir uluslar arası adım da 1933 yılında Atina’da gerçekleştirilen Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi’nde alınan, koruma ile ilgili kararlardır. Atina Antlaşması’nın önemi, korumanın tek yapı boyutundan çok, kent ölçeğinde bazı öneri ve çözümler getirmesidir. İmar planları ve koruma amaçlı imar planı kavramlarının da öncülüğünü yapmıştır [Tuncer, 1990]. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar, savaş sonrası spekülatörlerin şehirlerin ve şehir çevrelerinin görünümlerini değiştiren tutumları karşısında, çevre koruma anlayışında da, daha genel ve kapsamlı tutumlara gidilmiştir. Kendi başlarına anıt olmayan, fakat bir arada tarihi, geleneksel ve görsel değerler taşıyan kasabaların, kendilerine özgü karakterini yaratan tüm ögelerinin bir arada korunması gerektiği ortaya çıkmış, bu amaçla hukuki ve idari tedbirler alınmaya başlanmıştır [Akçura, 1973]. Koruma konusu zamanla daha karmaşık ve çeşitli problemler beraberinde 19 getirmeye başlamıştır. 1931 Atina Tüzüğü’nün yeniden gözden geçirilmesi, günün şartlarına göre sınırlarının genişletilmesi gerekmektedir. Bu amaçla tarihi anıtlarla uğraşan mimar ve teknisyenlerin 2. uluslar arası kongresi 2531 Mayıs 1964 tarihinde Venedik’te toplanmış ve ilkeler günümüzde hala geçerli olan Venedik Tüzüğü hazırlanmıştır [Erder, 1968]. Avrupa Konseyi’nin Ekim 1986’da New York’ta hazırlanan Kolokyum sırasında tarihi mirasın korunabilmesi için mevcut fonların daha etkin kullanımı, özel sektörün koruma alanına katılımının teşviki ve yeni finans kaynaklarının araştırılması konusundaki metot ve tekniklerden bahsedilmiştir. Avrupa konseyi tarihi mirasın korunmasını toplumsal ve ekonomik hayatın bir türevi gibi görerek, korumanın yalnızca kültürel bir faaliyet olarak değil, yeni bir yaklaşımla mekân işletmeciliği ve toplumsal bir kaynak olarak görülmesi gereğine işaret etmiştir. Böylelikle, kültürel amaçlar “yatırım stratejileri” ile birlikte düşünülmekte ve “kentsel yenilenme” için gerekli mali kaynaklar bu yeni yaklaşım ile belirlenmektedir. Bu bağlamda, yapılacak makro-ekonomik maliyet fayda analizleri sırasında gözetilen nominal maliyetler değil, yaratılan istihdam olanaklarını da göz önünde bulunduran reel maliyetler olarak ele alınmaktadır. Bu yaklaşım uyarınca geleneksel finans kurumları, ekonomik ve planlama politikalarından referans olarak yeni finans teknikleri ile takviye edilmeli veya yerlerini bu metod ve tekniklere bırakmalıdır [Eke ve Özcan, 1987]. 1980’li yıllardan başlanarak korumaya ayrılan mali kaynaklar konusunda finans biçimleri köklü bir değişikliğe uğramıştır. Kamu idareleri bütçelerinden ayrılan paylar veya özerk kaynaklara sahip olarak oluşturulan fonlar yeni bir işletmecilik anlayışını örgütlemektedir [Eke ve Özcan, 1987]. Almanya’da koruma uygulamaları Almanya’daki koruma uygulamasına örnek olarak Berlin’in Kreuzberg Bölgesi örneği aşağıda verilmektedir. 20 100-120 yıllık bir geçmişe sahip olan Kreuzberg bölgesinde ilk yapılaşma 1850’lerde başlamış, 1910’larda tamamlanmıştır. Nüfus ve yapılaşma yoğunluğu bakımından, dünyanın en büyük kiracı kışlası olarak nitelendirilen bölge 2. Dünya Savaşı sonrası çöküş sürecine girmiş ve Berlin Duvarı’nın yapımından sonra, merkezi durumunu kaybedip, kentin kenar mahallesi haline gelmiştir. 1960’ların ortalarından itibaren bölgeyi iyileştirme ve yenileme çabaları başlamış, uygulamalar üç aşamada gerçekleşmiştir. İlk olarak, 1965- 1975 yılları arasında eski konutlar çağdaş yaşama uymadığı gerekçesiyle yıkılarak yeniden inşa edilmiştir. Daha sonra 1972- 1979 yılları arasında mimarlar ve şehirciler tarafından kentin tarihi dokusu yeni yeni keşfedilmeye başlanmış ve kent yenilemesinin tarihi verilere uygun olarak, daha fazla şekilsel ögelere dayalı bir biçimde sürdürülmesinden yana bir tutum ortaya çıkmış ve yıkımlardan tamamen vazgeçilmiştir. Son olarak ise, 1980- 1982 yılları arasında, klasik yıkıcı kent politikasının artık iflas ettiği anlaşılmış ve koruyucu kent yenilemesine geçilmiştir. Bu dönemde, Uluslararası Yapı Sergisi, Kreuzberg çalışmalarını başlatmıştır. Uluslar arası Yapı Sergisi Berlin Belediyesi tarafından kurulan, belediyenin dışında, ancak belediye ile birlikte çalışan bir planlama kuruluşudur. Görevi Kreuzberg’de örnek yenileme yöntemleri geliştirip, uygulanmasını sağlamaktır. 1979’da kurulan örgüt, yeni çözüm önerilerini 1984 yılında bir sergi ile tanıtmakla görevlendirilmiş, ancak sergi 1987’de gerçekleştirilebilmiştir. Serginin kamuoyuna sunduğu koruyucu kent yenileme yönteminin anahatları 1983 yılında Berlin Senatosu tarafından Koruyucu Kent Yenilemesinin 12 İlkesi olarak kabul edilmiş ve bundan sonraki bütün planlama ve uygulamaların aşağıda sayılan bu ilkelere göre yapılması kararlaştırılmıştır [Çimen, 1992]. Kreuzberg’de yenileme çalışmaları bölge sakinlerinin ihtiyaçlarına uygun olarak yönlendirilerek planlama ve uygulama aşamalarına katılımları sağlanmıştır. Böylece masa başında sınırları belirlenmiş bir planlama yerine bölge sakinlerine detaylı bilgiler verilerek danışmanlık yapılmış, düşünmeleri ve karar vermeleri için yeterli zaman tanınmıştır. Bununla birlikte senato, Uluslararası Yapı Sergisi, belediye temsilcileri ve bölge sakinlerinden oluşan 21 semt kurulları oluşturulmuş, yenileme ile ilgili tüm konuların görüşülmesi ile elde edilen ortak fikirler bölge ve binalarla ilgili olarak alınacak kararlar için bir temel oluşturmuştur [Çimen,1992]. Kreuzberg’deki yenileme faaliyeti kendi edimiyle gerçekleştirme yöntemiyle yapılmıştır. Bölgedeki kendin yap grupları teknik, planlama ve organizasyon konularında Uluslararası Yapı Sergisi tarafından desteklenmiştir [Çetin ve Mindak, 1987]. Kendi edimiyle gerçekleştirme modelinde finans problemi, senato ve kullanıcılar arasında çözülmüştür. Kiracılar kendin yap programı içerisinde kullanılan malzemeye verdikleri paranın %70’ini senatodan geri almışlar, %30’unu ise kendileri ödemişlerdir. Ev sahipleri ise program çerçevesinde firmalara yaptırdıkları işlerin maliyetinin en az %45’ini, en fazla %70’ini almışlardır. Kendin yap gruplarını oluşturan kooperatifler ise m2 başına 800 DM kamu yardımı almışlardır. Senato bu modernleşme çalışmalarının en fazla %80’ini karşılamış %20’si ise gruplar tarafından ortaya konmuştur [Çetin ve Mindak, 1987]. Yunanistan’da koruma uygulamaları Yunanistan’daki koruma uygulamasına örnek olarak Selanik’in Ladadika Bölgesi örneği aşağıda verilmektedir. Selanik Limanı’nın hemen yakınında bulunan Ladadika Bölgesi, Selanik’in kültürel ve kentsel gelişiminin anlaşılmasını sağlayan ve tarihi değeri olan bir alandır. Kentin çekirdeğini oluşturan bölge, 1917 yılında büyük bir yangın geçirmiş, 1978’de de bir deprem atlatmıştır. 1980’lerin başında bu bölgedeki antrepolar, zeytinyağı imal edip satan dükkânlar, sahipleri ve kullanıcıları tarafından terk edilmeye başlanmıştır. Çöküşün ve terk edilişin nedeni, geleneksel yiyecek sektöründeki genel değişimler, çağdaş süpermarketler ve trafik sorunu olmuştur [Mavromatis, 1996]. 22 1985’te Çevre, Kent Planlama ve Kamu İşleri Bakanlığı’na bağlı, Merkezi Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürlüğü tarafından, geleneksel konut gruplarının ve özellikle karakteristiği olan yapıların ve çevrelerin korunması için bir karar alınmıştır. Seçilen bölge, etrafı birbiriyle uyumsuz ve yüksek modern binalarla çevrilmiş olan harap durumdaki Ladadika bölgesi olarak belirlenmiştir. Bölgenin bu aşamadaki en önemli problemi, kent merkezinde yer alması nedeniyle sürekli emlak değeri artan araziye, mülk sahipleri tarafından eski binaların yıktırılarak yerine 8 katlı binaların yaptırılması eğilimi olmuştur. Merkezi Makedonya Genel Sekreterinin kararıyla Merkezi Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürlüğü mimarlarından Miltos Mavromatis’in yürütücülüğünde bir planlama ekibi kurulmuştur [Mavromatis, 1996]. 2 yıl süren veri toplama çalışmaları sonucunda kesinleştirilen hedefler aşağıdaki gibidir: • Binaları kurtarmak • Kentlileri koruma işine dahil etmek • Yıkılmış yapıları onarmak ve tekrar kullanmak • Bölgenin çevresel temizliği • Sürekli artan market değeriyle mülk sahiplerinin yapıları terk edip buraya 8 katlı binalar yaptırarak bölgeyi bozmalarına engel olmak • Bölgenin sınırındaki bütün gecekonduları temizlemek • Bu tarihi yeri yaşanır hale getirmek • Alanın ekonomik gelişimini sağlamak [Mavromatis, 1996]. Hazırlanan planın gerçekleşebilmesi için uygulanabilir bir programa ihtiyaç duyulmuştur. Özel mülkiyete ait 90 adet yapının restore edilmesi söz konusu olmuş, bu da ciddi bir finans problemini beraberinde getirmiştir. Kurtarma ekibi bölgeye yeniden hayat verilebilmesi için buradaki yapıların kültürel ve ticari fonksiyonlarla donatılmasını teklif etmiş ve eğlence endüstrisi bu 23 projenin bel kemiğini oluşturmuştur [Mavromatis, 1996]. Bölge için hazırlanan pilot projenin toplam maliyeti 2 milyar Yunan Drahmisini bulmuştur. Bunun %75’i Avrupa Topluluğu’nun ortak payından %25’i ise ulusal finans kaynaklarından elde edilmiştir. Özel sektöre ilaveten kamu otoriteleri ve kurumları da bu bölgeye gelip yerleşmeye teşvik edilmiştir. Bu bağlamda Makedonya Thrace Bankası ile bir kontrat imzalanmış (1995) ve banka 1917 yangınında harap olmuş 5 binasının onarımı için gerekli olan parayı kullanıma hazır hale getirmiştir. Öncelikle Merkezi Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürü müdahale yapılacak alanda son 3 yıl içinde sahipleri tarafından terk edilmiş 10 binanın yeniden kullanımı ve tamirini destekleyerek özel teşebbüsü teşvik etmiştir. Söz konusu yapılardaki bütün iş bina ruhsatı meselesi, kafe, restoran, taverna gibi yeni kullanımların beraberinde getirdiği harcamalar özel teşebbüs tarafından finanse edilmiştir. Onarımı yapılan binalar bölge kullanıcıları için örnek teşkil etmiş ve diğer yapılar konusunda cesaret verici olmuştur [Mavromatis, 1996]. Merkezi Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürlüğünce tespit edilen müdahale metodolojisi: • Eski srüktürel elemanların korunması ve iyileştirilmesi (iç duvarların, ahşap ve metal desteklerin, döşemelerin, kirişlerin desteklenmesi) • Cephelerdeki renk kombinasyonunun yeniden düzenlenip iyileştirilmesi şeklindedir. Bu önceliklerle birlikte çevre düzenlemeleri de yapılmıştır. Bölgedeki taşıt ve yaya trafiği yeni kullanımların gereklerine göre yeniden düzenlenmiş, bölgenin limanla biçimlendirilip bağlantısı binaların sağlanmıştır. etrafındaki alanlar Küçük meydanlar iyileştirilerek yeniden korunmuştur [Mavromatis, 1996]. Bölgede 1986 yılında 300 m2’lik 2 dükkanın değeri 16 milyon Drahmi iken 24 restorasyon çalışmaları sonrası aynı dükkanın değeri 250 milyon Drahmi’ye çıkmıştır. Ladadika bölgesi koruma çalışmalarında ulusal kaynaktan kullanılan %25’lik dilimin tamamı mülk sahipleri tarafından finanse edilmiştir. Binalar metrekarelerine göre sınıflandırılarak mülk sahipleri ile kontratlar imzalanmıştır. En yüksek bedelli kontrata göre, mülk sahipleri 240 m2 zemin katı, 170 m2 de asma katı olan bir bina için 50 milyon Drahminin üzerinde para ödemişlerdir. Aylık kira ise 2 milyon Drahmiyi bulmuştur. 80-150 m2 arasında sınıflandırılan küçük dükkanlar için 8-15 milyon drahmi arasında ödeme yapılmıştır. Bu miktar aylık 350.000-600.000 drahmi olarak düzenlenmiştir [Mavromatis, 1996]. Restorasyon çalışmalarının ardından Ladadika Selanik’in en gözde eğlence merkezlerinden bir olmuştur. Ülkenin pek çok bölgesinden binlerce insanın akşamları buraya geldiği tahmin edilmektedir [Mavromatis, 1996]. İspanya’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler İspanyol Tarihi Mirası Kanunu taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları ile kültürel mirası tanımlamakta ve korumanın farklı aşamaları ile farklı kanuni prosedürleri açıklamaktadır. Kanunun 7. maddesine göre; Şehir Konseyleri Belediye sınırları içinde bulunan İspanya Kültürel Mirasının koruma ve korunmasında bu Kanunun uygulanmasından sorumlu organizasyonlar ile işbirliği yapmak, eserlerin kötüye gitmesine, tahrip edilmesine ve kaybolmasına karşın gerekli önlemleri almak, varlığın korunmasında karşılaşılacak herhangi bir zorluk ya da ihtiyaç durumunda, varlığın sosyal durumunda karışıklık, varlıkta tahribat ya da tehlike durumunda idareye haber vermekle görevlidir. Bu Kanunla ya da Kraliyet kararıyla İspanya Kültürel Mirası niteliğindeki varlığın kültür varlığı olarak ilanı özel koruma ve korunma kullanımı gerektirir. 25 Kraliyet kararıyla ilan önce bu Kanunun 6. maddesinde belirtilen uygun organizasyonlarca gerçekleştirilecek idari işlemleri gerektirir. Bu işlemler arasında Kanunun 3. maddesinin 2. paragrafında belirtilen danışman enstitülerden birinin de olumlu (uygun) raporu yer alır. Bu raporda söz konusu varlığın kültür varlığı olarak ilan edilmesi için uygun olduğu belirtilmelidir. Eğer işlemler taşınmaz bir kültür varlığı içinse kamunun bilgilendirilmesi dönemi başlatılmakta ve ilgili Şehir Konseyi haberdar edilmektedir. İşlemler başlangıç tarihinden itibaren en fazla 20 ay içinde bir kararla sona erdirilmektedir. Bu sürenin sonunda bir gecikme ve raporun gecikmesinden sonraki 4 ay içinde herhangi bir kararın alınmayacağı bildirilirse süre sona ermektedir. Bu işlemler bir kez sona erdiğinde sahibinin başvurusu dışında sonraki üç yıl içinde yeniden başlatılamamaktadır. Yaşayan kişilerin işyerleri kültür varlığı olarak ilan edilmemektedir, ancak sahibinin kesin izni ile ya da idare tarafından satın alınarak kültür varlığı olarak ilan edilebilir. Bir varlığın kültür varlığı olarak ilan edilmesini herhangi birisi talep edebilmektedir. Şehir Konseyi işlemlerin kabul edilip edilmeyeceğine karar vermektedir. Kültür Varlığı olarak ilan edilme süreci başladığında kültür varlığı olarak ilan edilecek varlığın problemli özellikleri de göz önüne alınarak korunması için aynı sistemde geçici kullanımı belirlenmektedir. Taşınmaz varlıklar için; ilandan etkilen alan sınırlandırılmadan, ilişkili parçalar liste haline getirilerek tanımlanmakta ve ilan edilmektedir. Kültür varlığı olarak ilan edilmiş eser yönetmelik ve tüzüklere göre işleyen ve organizasyonu yapılan Devlet İdaresi tarafından yürütülen Genel Envantere 26 kayıt edilmektedir. Her türlü koruyucu işlem ve alanla ilgili her türlü çözümün envantere girişi yapılmaktadır. Ayrıca, yapı sahipleri ya da uygun olan varlıklar üzerinde gerçek haklara sahip hamiller ya da herhangi bir ünvan sahibi olan kişiler Şehir Konseyinin, denetim yapmasına, gerekçeli başvuruları olan araştırmacıların çalışmalarına, resmi olarak belirlenen tarihlerde ayda en az 4 gün halkın ziyaretine izin vermek zorundadırlar. Taşınmaz varlıklardan mimari ya da mühendislik yapıları ya da devasa heyheltraşlık işleri, tarihi, sanatsal, bilimsel ya da sosyal açıdan ilgi çekmeleri şartıyla anıt olarak sınıflandırılabilir. İspanya Koruma Mevzuatındaki bazı kavramlar aşağıdaki gibidir: Tarihi Bahçeler: Sınırlandırılmış alanlardır, doğal elementlerin insan organizasyonlarının ürünü olan, arada sırada inşaatlarla tamamlanan, orijin ya da tarihi geçmişleri duyulara hitap eden ya da botanik değeri olan ya da estetikleri nedeniyle, ilgi çekici olarak değerlendirilen yerlerdir. Tarihi Ünite : Tek başına, devamlı ya da yayılmış yerleşik ünitelerden oluşan taşınmaz varlıkların grubudur. Büyük bir popülasyon içerisinde taşınmaz varlıklardan herhangi bir özelliği bu karakteristiğine uyanlar, tarihi sit olarak sınıflandırılır. Tarihi Sit: Halka özgü geleneklere, kültürel ya da doğal değerlere ve tarihi, etnolojik, paleontolojik ya da antropolojik değere sahip insan işleri olan geçmiş olaylarla ya da anılarla bağlantılı doğal yerdir. Arkeolojik Alan: Arkeolojik metodlar kullanılarak çalışılmaya uygun, kazılmış yüzeyde yer alan, yer altında bulunan ya da İspanyol kara suları altında bulunup bulunulmamasına bakılmaksızın taşınır ya da taşınmaz varlıkların 27 bulunduğu doğal alanlardır. Taşınmaz varlığın kültür varlığı olarak ilan edilmesi için işlemlerin başlaması, o alanda daha önceden alınmış olan izinlerle yapılacak etkileri, inşaat ya da yıkım ile belediyece verilecek parsel bölünme ruhsatının ertelenmesini gerektirmektedir. Bir varlığın tarihi ünite olarak ilan edilmesi işlemlerinde ait olduğu bölgesel alanla ilişkisi dikkate alınarak, onun çevresiyle olan coğrafik ve doğal koşullar da korunmaktadır. Bir taşınmaz varlığın kültür varlığı olarak ilanında o taşınmaz çevresinden ayrılamaz. Gerekli yüksek ya da sosyal nedenler olmadan yerinden sökülemez ya da hareket ettirilemez. Kültürel değere sahip olduğu tanımlanmış anıtlarda, varlığı ya da bağlı olan ya da ilişkili olan herhangi bir kısmını direkt etkileyen herhangi bir iç ya da dış çalışma bu Kanunun uygulanmasından sorumlu organizasyonlarca verilecek resmi izin belgesi olmadan sürdürülememektedir. Aynı resmi izin herhangi bir işaret, iz ya da sembolün (tabela) yüzeye ya da katlara yerleştirilmesinde de gereklidir. Bir kültür varlığının tarihi ünite, sit ya da arkeolojik alan olarak ilan edilmesi bulundukları belediye ya da belediyelerin korunması gerekli alan için özel plan çizme yükümlülüğünü getirmektedir. Bu Kanunun gerektirdiği tüm koşullar ve şehir planlama mevzuatı dikkate alınmak zorundadır. Bu planın onaylanması kültürel varlığın korunmasından sorumlu idarenin uygun raporunu gerektirir. Uygun rapor planın sunumundan itibaren üç ay içinde hazırlanır. Ne koruma karşıtı daha önceden hazırlanmış bir planın varlığı ne de genel bir planın olmaması bu planı bağlamamaktadır. 28 Finlandiya’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler Finlandiya Antikite Kanunu’nun Birinci Bölümünde eski eser niteliğindeki yapılara ilişkin hükümler getirilmiştir. Finlandiya’nın eski dönemlere ait yerleşimleri ve tarihi anıtları bu yasayla korumaktadır. Yasayla belirlenmiş izinler hariç olmak üzere, kazı yapmak, değişimde bulunmak ve tarihi anıtlara zarar verip, taşımak yasaktır. Tarihi anıtlar: • İnsan tarafından yapılan höyük, taş ve yerleşimler, • Hıristiyanlık öncesi mezarlar (görünür işaretleri olmayanlar dahil), • Kayalardaki yazıtlar, resimler, çizimler, geçmişte yapılmış av sahneleri, • Kutsal ağaçlar, kayalar, tarihi ibadet alanları, • Antik kent kalıntıları, yerleşimler, • Terk edilmiş kaleler, hendekler, kiliseler, şapeller, dikkate değer binalar, mezarlıklar, • Kişilere yapılan anı heykeller, doğal anıtlar, • Dikkate değer tarihi yollar, köprüler ve benzer yapılar, • Dikkate değer tarihi olaylar ve efsaneler ilgili objelerdir. Tarihi anıtların resmi olarak korunması Devlet Arkeoloji Komisyonu tarafından sağlanmaktadır. Tarihi anıtların korunmasında gerekli olan yeterli alan sağlanmaktadır. Tarihi anıtların ve koruma alanlarının uzandığı yerin etki alanı kamulaştırılmaktadır. Bunun sınırlarına uyulmaktadır. Eğer bir tarihi anıtın sınırları yukarıda ifade edilen şekilde değilse ve mülk sahibi ile Tarihi Anıtlar Heyetinin yazılı anlaşması yoksa bunun onayı için iki tarafta Valiliğe başvurabilmektedir. Gerekli başvuru tarihi anıtın sınırlarının teklifi ve mülk sahibinin onayı ile güvenilir bir alan haritası anıtın yeri belirlenerek yapılmaktadır. Eğer başvuru Tarihi Anıtlar Heyeti tarafından tasarlanırsa mülk sahibine beyanatını sunma izni verilmektedir. 29 Eğer tarihi anıtın sınırları bu bölümde belirlenen şartlarda değilse, anıttan 2 metre uzaklıkta sınırlar belirlenmektedir. Tarihi anıtın bulunduğu alanın parselasyonu ve koruma alanı belirlenerek haritada işaretlenmektedir. Tarihi anıt ve koruma alanı parsellenmektedir. Koruma alanı ve sınırında kullanım kısıtlıysa, şahısın zararı devlet fonlarından tazmin edilmektedir. Tazmin konusunda anlaşmazlık olduğunda 1 yıl içinde yasal yoldan mahkemeye gidilebilmektedir. Yerel yönetim gerekliyse tarihi anıtın değeri için özel düzenlemelerde bulunmaktadır. Bu düzenlemeler koruma alanının tümünde mülk sahibinin haklarına zarar vermeyecek şekilde olmaktadır. Yerel yönetim açıkça halkın görebileceği şekilde ilanda bulunmaktadır. Bu, anıtla ilgili olarak gerekli sayılmaktadır. Genel şartlar yerine getirilirse, devlet tarihi anıtı ve koruma alanını tahsis etmeye yetkilidir. Tarihi Anıtlar Heyeti tarihi anıtın araştırılması, sınırlarının belirlenmesi, korunması ve bakımı gibi konularda yetkilidir. Tarihi Anıtlar Heyeti şahıslara tarihi anıtı araştırma ve bakımı konusunda izin verebilmektedir. Gerekli özel koşullarda tarihi anıtı sahiplenmekte ve bakımını üstlenmektedir. Bu konuda doğan finans sorumlulukları devlet fonlarından karşılanmaktadır. Kültür varlığının olduğu alan varlığın anlamıyla uygun olmayan bir engel teşkil ediyorsa yerel yönetim yapılmış olan başvuruyu askıya alabilmektedir. Eğer başvuru önceki bölümde belirtilen şekilde mülk sahibi yerine şahıs tarafından yapılıyorsa mülk sahibinin beyanı olmak zorundadır. Yerel yönetim izni ile anıt üzerinde yapılan etkinliğin bu yönde bir tartışma olmaması için Eğitim Bakanlığınca da kabul görmesi gerekmektedir. 30 Reddedilen başvuru için iki yıldan önce plan yapılamaz. Kamuya yönelik yapılacak yol, tren yolu, kanal, havaalanı, su şebekesi ve diğer alt yapı çalışmaları sırasında hazırlanan planlara çalışmalar başlamadan önce kültür varlıklarıyla ilgili önlemler alınmaktadır. Ulusal tarihi varlıklar kurulu bu konuda gecikmeden gerekli müzakerelerde bulunmaktadır. Konuyla ilgili mülk sahiplerinin beyanı da dikkate alınmaktadır. Söz konusu durumlarla ilgili müzakerelerde anlaşma sağlanamazsa konu Danıştaya iletilmektedir. Şimdiye kadar yapılan müzakerelerde araştırılarak yüzeyden kaldırılan anıt ve bunun gibi çalışmalar askıya alınabilmektedir. Konuyla ilgili sorumlular, Ulusal tarihi varlıklar kuruluna bilgi vermek zorundadır. Kültür varlığıyla ilgili özel araştırma ve koruma yapılabilmektedir. Şahıs tarafından yapılan işlerin maliyeti başvuru sahibi tarafından karşılanır. İşlem sonunda masraflar devlet tarafından ödenir. 3.1.2. Mısır’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler 1983 yılında çıkarılan 117 nolu Yasa Mısır’ın ilk çağ yerleşimlerinin tespiti, kaydı ve korunması ile ilgilidir. Bu Yasada arkeolojik mülkiyet 1. ve 2. bölümlerde tanımlanmaktadır. 1. bölümde ilk çağ eserleri, çeşitli uygarlıkların taşınır veya taşınmaz ürünleri veya prehistorik dönemden başlayıp bugünün 100 yıl öncesine kadar birbirini takip eden tarih dönemlerinin sanatı, tarihi, literatürü ve dini gelenekleri ile gelmiş geçmiş uygarlıkların arkeolojik ve tarihi değerleri olarak tanımlanmaktadır. 2. bölümde ise yaşı 100 yıldan küçük olmasına rağmen tarihi, bilimsel, dini, artistik ve literatür değeri açısından da bazı eserlerin antik sayılabileceğinden bahsedilmektedir. 31 Bunların yanında bazı güncel yapılar da daha yakın zamanlarda yani 19. ve 20. yy larda inşa edilmelerine rağmen özgün mimariye sahip olmaları ve yerel malzeme ile üretilmiş Avrupa mimarisini yansıtan yapılar olmaları bakımından korunmaya değer yapılar olarak ortaya konmaktadır. Yasanın 23 ve 24 üncü bölümlerinde:”her kim taşınmaz bir tarihi eser bulursa bunu Eski Eser Yüksek Konseyi veya en yakın kamu kurumuna bunun bir kamu malı olduğunu varsayarak başvurmak zorundadır.” denilmektedir. Eski Eserler Yüksek Konseyi Mısır’daki kültürel mirasın kayıt altına alınması ile sorumlu organizasyondur. 117 Nolu Yasa’nın 26 ncı maddesi kayıt için gerekli bilgileri sıralamaktadır: • EEYK, eski eserlerin envanterlenmesi, fotoğraflanması ve çizimlerinin yapılması konusunda ve bu konudaki bundan başka saptanmış bütün kayıtları veri tabanına girmek, • Haritalar üzerinde arkeolojik alanların sınırları, özellikleri ve pozisyonlarını belirleyerek envanteri tamamlamak, • Bütün arkeolojik alanları etkileyen, çevresel, mimari ve diğer bütün faktörleri kayıt altına almakla sorumludur. • 26 ncı madde ulusal veri tabanında kültürel mirasın kaydı için kapsamlı bir liste ortaya koymaktadır. Buna rağmen, kültürel mirasa ilişkin kayıtların kimi el yazmasıdır, kimi serbest yazım şeklinde eseri tanımlamaktadır, bazıları sadece eserin tarihi ve yerini belirten fotoğraflı ve haritalı belli bilgileri içermektedir. Bu kayıtların hiçbirinin ulusal bir kayıt numarası yoktur. Ayrıca bu kayıtların hepsi kâğıt üzerindedir ve elektronik ortama aktarılmamıştır. Bu durum araştırmacılar ve konu ile ilgili otoriteler için sorun oluşturmaktadır. Anıt kayıtları için bazı istisnalar vardır. Bir alan EEYK’nun izni ile yabancı bir ekip tarafından bulunduğunda iyi bir şekilde veriler toplanıp bir araya 32 getirilmekte, bir kısmı yayınlanmaktadır. Ancak bu veriler ne EEYK’nda ne de bir merkez kütüphanede araştırmacılar veya ilgili kurumların kullanımına sunulmuştur. Bunlar yabancı görevlilerin kendi kişisel kütüphanelerinde yer almaktadır. Fakat İskenderiye ve Kahire gibi istisna alanlarda eserlere ulusal kayıt numaraları verilerek, veriler elektronik veri tabanına aktarılmıştır. Bu projenin devamında coğrafi bilgi sistemleri ile veri tabanında saklanması planlanmaktadır. Bugün Kültürel ve Doğal Miras Ulusal Dökümantasyon Merkezi Mısır’daki bütün arkeolojik alanları Coğrafi Bilgi Sistemleri tabanında saklamak için kapsamlı bir elektronik veri tabanı oluşturmaktadır. Mısır’ın kültürel eserlerinin belirlenmesi, tanımlanması, değerlendirilmesi, envanterlenmesi ve sınıflandırılması konularında eksiklikler bulunmaktadır: • Kültürel mirasın kayıt altına alınmasında eserlerin yaşı ön plandadır. Eserler 100 yaşından büyük olmalıdır. • Ulusal kayıtta standart teklif formları yetersizdir. Teklif ve kayıt konusunda açık bir prosedür yoktur. • EEYK’nda kültürel mirasın kaydı ve dokümantasyonu yazılı formattadır, el yazısı şeklindedir, iyi muhafaza edilmemiştir, araştırmak ve ulaşmak güçtür ve fotoğraf ve harita üzerindeki yeri gibi temel verileri içermektedir. • Kültürel mirasa yönelik yayın ve doküman arşivleri bulunmamaktadır. • Bütün Mısır otoritelerinin sahip olduğu kültürel mirasın dokümantasyonu konusunda standart bir mekanizma yoktur ve EEYK’nun yabancı görevliler üzerinde dokümantasyon konusunda etkisi bulunmamaktadır. • Kültürel mirasın restorasyonu konusunda rehabilitasyon stratejisinin oluşturulması mümkünken bir çok kurum ve bakanlıklar arasında yetki karmaşası bulunmaktadır. 33 • Kültürel mirasın önemi ve bunların korunması konularında kamu bilinci eksiktir. • Kültürel mirasın korunması ve uygun şekilde dokümantasyonu için yeterli mali kaynak bulunmamaktadır. • Kültürel mirasın restorasyonu ve dokümantasyonu konusunda EEYK, yabancı görevliler ve bağışlayıcılar arasında koordinasyonu sağlayacak master plan veya vizyonu mevcut değildir. • Mallarını ulusal kayıt için önermek konusunda halkı ve özellikle de sahipleri cesaretlendirmek için motivasyon eksikliği bulunmaktadır. • Bazı kültürel malların yüksek arazi fiyatları ve bunun yanında düşük kiralama bedellerinin olumsuz etkileri bulunmaktadır. Eski Eserler Yüksek Kurulu’nun Mısır’daki önemli kültürel alanlar için koruması ve güncellemesi gereken görevleri vardır. Modern alan yönetimi için: • Alanın yerel halk, millet ve dünya için taşıdığı önem ve değerinin • Alanın durumunun (minimum çaba ve harcama ile restore edilebilirliği) • Alanı tehdit eden durumlara karşı ortaya konması gereken koruma çabalarının aciliyetinin • Koruma maliyetinin • Korumanın boyutlarının ortaya konması sağlanmalıdır. Mısır’da arkeolojik alanların korunması için hükümet tarafından tehlikedeki alanlar belirlenmelidir. EEYK ayrıca, politika geliştiriciler, Turist Gelişim Otoritesi, İmar ve Konut Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve bütün diğer kurum ve kuruluşlar arasında yakın bağlar kurmak ve gelecekte oluşabilecek tehlikelere karşı yapılacak işlemleri taahhüt etmek durumundadır. Ayrıca EEYK gelişim projelerine bağlı alan yönetimini desteklemek amacıyla 34 vergilendirme getirmek zorundadır. EEYK, Mısır’da kültürel mirasın korunması ve restorasyonu konusunda hükümet kanadını oluşturmaktadır. Bu yetkiler 1983 yılında çıkarılan 117 numaralı Yasa ile belirlenmiştir. 1995’e kadar, restorasyon projeleri; EEYK mühendisleri ve arkeologları denetiminde müteahhitler tarafından yürütülmüştür. Müteahhitler, restorasyon projesi adı altında, restorasyon projeleri yerine getirilirken alan araştırmalarını gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmalar tam olarak izlenememiş ve değerlendirilememiştir. Genellikle laboratuar araştırmaları ve testleri kötüleşme belirtilerini ve yapısal değişkenliği saptamak ve nedenlerini ortaya koymak, alınacak önlemleri ve müdahaleleri belirlemek bir zorunlulukken yapılmamıştır. 3.2. Türkiye’de Kültür Varlıklarının Korunmasıyla İlgili Yasal Düzenlemeler İnsanlığın var oluşundan bu yana tabii yollardan, insan eliyle ya da her ikisinin birlikte meydana getirdiği doğal ve kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması tüm dünya için olduğu gibi ülkemiz için de gittikçe artan bir önem arz etmektedir. Sadece atalarımızdan bize kalan bir miras değil aynı zamanda gelecek kuşaklara aktarılması zorunlu olan kültürel ve doğal varlıkların korunması, çevre, kentleşme, planlama, mimarlık, mühendislik, arkeoloji, sanat tarihi, hukuk, insan hakları gibi pek çok bilimi aynı anda ilgilendiren ve çok boyutlu ele alınması gereken bir konudur. Milattan önceki dönemlerden Cumhuriyetin kuruluşuna kadar pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Anadolu’daki kültür birikiminin korunması ve yaşatılması tüm dünyaya karşı sorumluluğumuzdur. Ülkemizde yasal düzenlemelerle bu sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir. 35 Anadolu’nun zengin tarihi geçmişine ve bu geçmişin bize bıraktığı kültürel değerlere karşılık korumaya yönelik faaliyetler ülkemizde ciddi anlamda 19.yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda bilimsel çalışmalar Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır. 19.yüzyılın ortalarında eski eserlerin toplanması konusunda Sultan Abdülmecit’in teşvikiyle çeşitli vilayetlere genelgeler gönderilmiş ve böylelikle toplanan eski eserler 1846 yılında Fethi Ahmet Paşa tarafından Mecma-i Asar-ı Atika (eski eserler), Mecma-i Asar-ı Esliha (eski silahlar) olarak düzenlenmiş, 1869 yılında Aya Irini’de toplanan bu eserlere Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adı verilerek İmparatorluğun ilk müzesi kurulmuştur. Ülkemizde kültür varlıklarının korunmasına yönelik ilk yasal düzenleme “Asar-ı Atika Nizamnamesi” (Eski Eserler Tüzüğü -13 Şubat 1869)’ dir. Bu nizamname değişen koşullar ve gereksinimler doğrultusunda 1874, 1884 ve 1906 yıllarında değişikliklerle genişletilmiştir. Ülkemizde bugünkü anlamda kültür mirasımızın ve kültürel çevremizin korunmasının Gayrimenkul temelleri Eski 1951 Eserler yılında ve Anıtlar 5805 sayılı Yüksek Kanunla kurulan Kurulu’nun çalışmaya başlamasıyla atılmıştır. Kültür ve tabiat varlıklarının korunması, bakımı ve değerlendirilmesine ilişkin çağdaş kavram ve yaklaşımları içeren, yeni tanımlar getiren, kurumsal düzenlemeleri oluşturan, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk eski eserler yasası olan 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu (25 Nisan 1973) yürürlüğe girmiştir. T.C. Anayasasının 63 üncü maddesiyle ise; ”Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır” hükmü getirilmiştir. 1970'li yıllardan itibaren uluslararası platformlarda yoğunlaşarak sürdürülen çabalar da ülkemizde 36 yerini almıştır. UNESCO üye ülkelerle birlikte ülkemizin de 1983 yılında benimsediği “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” hükümlerine göre taraf devletler toprakları dâhilindeki kültürel ve doğal varlıkların korunmasını taahhüt etmiştir. Avrupa Konseyi Ülkeleri ve Ülkemizce 1985 yılında imzalanan “Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi ” 13 Nisan 1989 tarih ve 3534 sayılı Kanun ile yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye imza atan taraflar, söz konusu varlıkların yasal korunması için gerekli denetim ve yetki işlemlerini uygulamayı, tüm korunan varlıkların bozulmasını, hasar görmesini veya yıkılmasını önlemeyi taahhüt etmiştir. 16 Şubat 1976 tarihinde imzalanan Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme (Barselona Sözleşmesi) gereğince Akdeniz'de koruma altına alınan ortak öneme sahip 100 alanın içine Ülkemizden de 17 adet alan dahil edilmiştir. Bu alanlar; Antalya, Aspendos, Didyma, Ephesos, Fethiye, Ölüdeniz, Halikarnassos, İstanbul, Kaunos, Kekova, Knidos, Miletos, Pergamon, Phaselis, Priene, Troya, Xanthos sit alanlarıdır. 16 Ocak 1992 tarihinde Valetta'da (Malta) imzalanan “Arkeoloji Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme”ye Ülkemiz de imza atmıştır. 5 Ağustos 1999 tarih ve 4434 sayılı Kanunla “Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ” onaylanmıştır. Görüldüğü gibi; Türkiye’de geçmiş dönemlere ait yapıların korunması, ancak Cumhuriyet döneminde önem kazanmaya başlamıştır. Buna rağmen eski eser yıkımı hiçbir zaman önlenememiştir. Son yıllarda ise, ülkemizde, koruma alanındaki ilgi giderek artmaya başlamıştır. Koruma bilinci oluşmaya 37 başlamış ve koruma yapı ölçeğinin yanında, kentsel boyutta da ele alınmaya başlanmıştır. 3.3. Türkiye’de Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına İlişkin Yürürlükteki Mevzuatın İncelenmesi 3.3.1. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu 1983 yılında yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda 1987 ve 2004 yıllarında, 3386 ve 5226 sayılı Kanunlar ile değişiklikler yapılmıştır. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile GEEAYK’nun görevi sona ermiş ve Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu oluşturulmuştur. 3386 sayılı Kanunla 2863 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu adını almış, ayrıca koruma hizmetlerinin yerinden yürütülmesini sağlamak üzere Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları oluşturulmuştur. 5226 sayılı Kanunla 2863 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik ile de Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarına dönüştürülmüştür. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 51 inci maddesinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun görevleri; “a) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek, 38 b) Koruma bölge kurulları arasında gerekli koordinasyonu sağlamak, c) Uygulamada doğan genel sorunları değerlendirerek görüş vermek suretiyle, Bakanlığa yardımcı olmak” şeklinde tanımlanmıştır. 2863 sayılı Kanunun ilk yayınlandığı dönemde GEEAYK olarak görev yapan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu sit alanlarının ilanını da gerçekleştirecek şekilde geniş yetkilerle donatılmışken, bugün bu yetkiler Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarına verilmiş, Koruma Yüksek Kurulu ise, plan yapmaya yetkili idarelerin koruma bölge kurulu kararlarına itirazlarını değerlendiren ve korumaya esas teşkil edecek ilkeleri belirleyen bir üst kurul şeklini almıştır. Anılan Kanunun 57 nci maddesinde ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarının görevleri belirlenmiştir. Bunlar; “a) Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak, b) Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak, c) Sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek, d) Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip karar almak, e) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak, f) Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını kaldırmak, g) ıKorunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanlarıyla sit alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almak”tır. 5226 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile; büyükşehir belediyeleri, valilikler, Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kültür varlıkları ile ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek üzere sanat tarihi, mimarlık, şehir 39 planlama, mühendislik, arkeoloji gibi meslek alanlarından uzmanların görev alacağı koruma, uygulama ve denetim bürolarının (KUDEB), bunun yanında, il özel idareleri bünyesinde, kültür varlıklarının korunmasına yönelik rölöve, restitüsyon, restorasyon projelerini hazırlayacak ve uygulayacak proje büroları ve sertifikalı yapı ustalarını yetiştirecek eğitim birimlerinin kurulması hükümleri getirilmiştir. 2009 yılı Ekim ayı sonu itibariyle Türkiye genelinde 17 Valilik ve 28 Belediye Başkanlığı bünyesinde KUDEB kurulmuştur. 2863 sayılı Kanunun 5226, 5571 ve 5835 sayılı Kanunlarla değişik 12 nci Maddesi ile de kültür varlıklarının korunması için mali kaynaklar düzenlenmiştir. Buna göre; “Özel hukuka tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının; korunması, bakım ve onarımı için Kültür ve Turizm Bakanlığınca ayni, nakdi ve teknik yardım yapılır. Bu amaçla, Bakanlık bütçesine yeterli ödenek konulur. Belediyelerin ve il özel idarelerinin görev alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8 inci ve 18 inci maddeleri uyarınca mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin % 10'u nispetinde Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı tahakkuk ettirilir ve ilgili belediyesince emlak vergisi ile birlikte tahsil edilir. Tahsil edilen miktar, il özel idaresi tarafından açılacak özel hesapta toplanır. Bu miktar; il özel idaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma, projelendirme, plânlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere il özel idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır. İl özel idarelerince yapılan projeler için kullanılan miktar özel hesabın % 30’unu geçemez. 40 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu uyarınca verilecek kredilerin en az %10'u tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu işlemlerine ilişkin başvurularda kullandırılır. Bu kapsamdaki öncelikli projeler Bakanlık ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca müştereken belirlenir. “ hükümleri yer almaktadır. Yine 2863 sayılı Kanunun 5226 sayılı Kanunla değişik 17 maddesinde Koruma Amaçlı İmar Planlarının yapımına ilişkin esaslar belirlenmiş olup; “Koruma amaçlı imar plânlarının yapımı için belediyelere aktarılmak üzere İller Bankası Genel Müdürlüğü Bütçesine yeteri kadar ödenek konur. İl özel idareleri ise bütçelerinde koruma amaçlı imar plânlarının yapımı için ödenek ayırırlar.” denilmektedir. 5366 sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen yenileme alanları için yapılacak projeleri onaylamak üzere de, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 51inci maddesine göre gerektiği kadar kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurulu kurulmaktadır. Bugün Türkiye genelinde 2’si yenileme alanı olmak üzere 34 adet Koruma Bölge Kurulu görev yapmaktadır. Yine 2863 sayılı Kanunun 5226 sayılı Kanunla değişik 3 üncü maddesi ile kültür varlığı, ören yeri, koruma amaçlı imar planı, çevre düzenleme projesi, yönetim alanı, yönetim planı, bağlantı noktası kavramları getirilmiştir. 3.3.2. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun Bakanlar Kurulunca; kültürel mirasın yoğun olarak bulunduğu alanların, gerek eskimeleri ve bakımsız kalmaları, gerekse yoğun olarak denetimsiz bir şekilde iskan edilmeleri ve kullanılmaları nedeniyle can ve mal güvenliğini 41 tehdit ettikleri gerekçesiyle yeni bir kanuni düzenlemeyle korunmaları amaçlanmıştır. Bu düşünceden hareketle, kentin eskiyen dokularını ve yerleşim alanlarını, kültürel miras değerini korumak, koruma/kullanma dengesini sağlayarak sosyal donatı alanlarını büyütmek ve sağlıklaştırmak, otopark sorununu çözüme kavuşturmak, günümüz konforu ve kullanım şartlarını içeren konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturmak, tarihi ve kültürel dokuyu geleceğe taşımak amacıyla restore ederek kullanmak, böylelikle kentlerin merkez alanlarının sağlıklı bir şekilde iskan edilerek şehrin güvenliğini tehdit eden denetimsiz bölgeler olmaktan çıkarıp yenileştirmek ve günümüz gereklerine uygun olarak kullanılabilir hale getirmek amacıyla bu alanları “kentsel dönüşüm ve gelişim alanı” ilan etmek ve bu alanlarda uygulama yapmaya imkan vermek gerekliliği ortaya çıkmıştır [Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı Genel Gerekçe, 2005]. Bu doğrultuda, 5366 sayılı Kanun 16.06.2005 tarih ve sayılı 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun Genel Gerekçesinde; kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerler için hazırlanan plan ve projelerin hızla uygulanabilmesinden, kurum ve kuruluşlar arasında yetki ve mülkiyet çatışmasını önleyebilmek için bu alanların bu Kanun çerçevesinde yapılan çalışmalara ve hazırlanan plan ve projelere tabi olmasından ve diğer planların durdurulmasından bahsedilmektedir. Ayrıca, belediyelerin bu uygulamaları hızlı ve etkin bir şekilde yürütebilmeleri için normal kamulaştırma sürecinin dışında daha etkin yetkilere sahip olmaları gerektiği ifade edilmiştir. Kanunun amacı 1 inci maddede; “… büyükşehir belediyeleri, büyükşehir belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe belediyeleri ve nüfusu 50.000'in üzerindeki belediyelerce ve bu belediyelerin yetki alanı dışında il özel idarelerince, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; 42 kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır. Bu Kanun, yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda oluşturulacak olan yenileme alanlarının tespitine, teknik altyapı ve yapısal standartlarının belirlenmesine, projelerinin oluşturulmasına, uygulama, örgütlenme, yönetim, denetim, katılım ve kullanımına ilişkin usûl ve esasları kapsar.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu Kanuna göre; yenileme alanı belirlenmesine ilişkin olarak 2 nci madde de “Yenileme alanları, il özel idarelerinde il genel meclisi, belediyelerde belediye meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile belirlenir. İl özel idaresinde il genel meclisince, büyükşehirler dışındaki belediyelerde belediye meclisince alınan kararlar Bakanlar Kuruluna sunulur. Büyükşehirlerde ise ilçe ve ilk kademe belediye meclislerince alınan bu kararlar, büyükşehir belediye meclisince onaylanması halinde Bakanlar Kuruluna sunulur. Bakanlar Kurulu projenin uygulanıp uygulanmamasına üç ay içinde karar verir.” denilmektedir. Kanunun uygulamaya ilişkin 3 üncü maddesine göre; “Yenileme alanları olarak belirlenen bölgelerde il özel idaresi ve belediye tarafından hazırlanan veya hazırlatılan yenileme projeleri ve uygulamaları ilgili il özel idareleri ve belediyeler eliyle yapılır veya kamu kurum ve kuruluşları veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine yaptırılarak uygulanır. Bu alanlarda Toplu Konut İdaresi ile ortak uygulama yapılabileceği gibi, Toplu Konut İdaresine de uygulama yaptırılabilir. Yenileme alanı içinde yapı parsellerindeki uygulamalarda kendi parseli ve 43 yapısı aynen korunarak yenilenecek yapılar, projenin bütünlüğünü bozmamak şartıyla belediyece kabul edilen projeye bağlı kalmak ve il özel idaresi ve belediyenin belirleyeceği amaçta kullanılmak kaydıyla parsel sahibince yapılabilir. Bu durumlarda uygulamanın projeyle eş zamanlı olarak başlatılması ve tamamlanması esastır. Aksi takdirde il özel idaresi ve belediyece bu Kanun hükümleri uygulanır. Yenileme projeleri, uygulama alanı içerisinde bulunan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inşa edilecek yapıların imar mevzuatında öngörülen projelerinden oluşur.” denilmektedir. Bu alanlarda bu Kanunun 4 üncü maddesinde “… yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Anlaşma sağlanamayan hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ilgili il özel idaresi ve belediye tarafından kamulaştırılabilir.” hükmü yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesi; “… uygulama alanlarındaki taşınmazlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkının geçici veya sürekli olarak kısıtlanması ve projelerin etkili ve süratli bir şekilde uygulanması için belediyelere olağan kamulaştırma sürecinin dışında bir süreç olan iskan projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma yetkisinin verilmesi öngörülmektedir. Keyfi uygulamaların önüne geçmek için geçici ve sürekli kısıtlamaların uygulamanın amacı ile sınırlı olması gerekmektedir. Ancak, amaç için yeterli olduğu takdirde kamulaştırma yerine taşınmaz üzerinde başka tasarruf yöntemlerinin uygulanabilmesine imkân sağlanmaktadır.” şeklinde ifade edilmiştir. Her ne kadar madde gerekçesinde keyfi uygulamaların önüne geçilmesi vurgulanmışsa da yürürlüğe giren madde ile, yenileme alanı ilan edilen bölgelerde yer alan yapıların kamulaştırılması ve boşaltılmasının yanında, 44 yıkımı da yasallaştırılmıştır. Oysa ikinci bölümde ele alınan örneklerde de değinildiği gibi, yenilenmesi öngörülen alanlarda yapıların boşaltılması bir yana, bu alanlardaki mülk sahiplerinin koruma etkinliğine katılması ve bunun sonucunda kendilerinin de fayda elde etmesi hedeflenmiştir. Ayrıca 2863 sayılı Kanun ile sit alanlarının ve bu alanlardaki yapıların korunması zaten sağlanmaktadır. 06.08.2008 tarih ve 26959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5793 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 45 inci maddesinde 5366 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Buna göre; Yenileme alanında kalan Hazineye ait taşınmazlardan; bir kamu hizmetine tahsisli olanlar, ön izin verilmiş veya üzerinde irtifak hakkı tesis edilmiş olanların, Maliye Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile projeyi yürüten il özel idaresine veya belediyeye bedelsiz olarak devredileceği, devir tarihinden itibaren beş yıl içinde devir amacına uygun olarak kullanılmayan taşınmazların, bedelsiz olarak re’sen Hazine adına tescil edileceği, yenileme alanlarında uygulanacak projelerin kamulaştırma, plân, proje ve yapım işlerinde kullanılmak üzere, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 12 nci maddesine göre oluşturulan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı hesabından belediyelere aktarma yapılacağı hükme bağlanmıştır. Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği de 14.12.2005 tarih ve 26023 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Yönetmeliğin 3 üncü maddesine göre; “Yenileme avan projesi: Yenileme uygulama projelerine esas teşkil edecek, Kanunun 2 nci maddesi uyarınca kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanan, mimari avan proje ile statik, tesisat, elektrik, ulaşım ve alt yapı ön raporlarını, 45 Yenileme uygulama projesi: Yenileme alanı içerisinde bulunan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların, Kanunun 3 üncü maddesi uyarınca kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanan, rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inşa edilecek yapıların, imar mevzuatında öngörülen kentsel tasarım, çevre düzenleme, mimari, statik, mekanik-elektrik tesisat ve alt yapı projelerini” kapsar. Bu madde ile Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarının gündemine alınacak projelerin neler olduğu tanımlanmıştır. Böylece 2863 sayılı Kanunun 51. maddesine göre Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurullarının, halen ülkemizde faaliyet gösteren diğer Koruma Bölge Kurullarından farklı konuları değerlendirmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, yenileme alanlarında faaliyet göstermek üzere kurulan Koruma Bölge Kurullarının yetkileri yenileme alanı ile sınırlı olarak, yalnızca yenileme projelerini karara bağlamaları gerekmektedir. Aynı Yönetmeliğin “Katılım ve Kamuoyunun Bilgilendirilmesi” başlıklı 7 nci maddesinde ise yetkili idareler tarafından yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını uygulama konusunda bilgilendirmek üzere toplantılar yapılarak görüşlerinin alınacağı, ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluşları ve muhtarlarla danışma toplantıları düzenlenebileceği, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılacağı hükme bağlanmıştır. Yine anılan Yönetmeliğin 12 nci maddesinde 2863 sayılı Kanunun 51. maddesine göre yetki ve sorumlulukları yenileme alanları ile sınırlı olmak ve yenileme projelerini karara bağlamak amacıyla gerektiği kadar koruma bölge kurulu kurulacağı, 13 üncü maddesinde ise bu kurulların, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları Çalışmaları ile Koruma Yüksek Kuruluna Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmelik”teki usul ve esaslara göre çalışacağı belirtilmiştir. 46 Yönetmeliğin 22 nci maddesinde de süresi içinde tamamlanamayan projelerle ilgili kamulaştırma hükümleri belirlenmiştir. Buna göre; yenileme alanı içindeki parsellerdeki uygulamalarda kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde olan ve yapısı aynen korunacak veya yenilenecek olan yapıların, yetkili idarenin uygun görmesi ve projenin bütünlüğünün bozulmaması şartıyla ilgili kamu kurum veya kuruluşları ya da gerçek veya tüzel kişiler tarafından yapılabileceği, uygulamanın projeyle eş zamanlı olarak başlatılması ve tamamlanmasının esas olduğu, yetkili idarenin, zamanında tamamlanmayan bu yapıları kendisinin tamamlayabileceği gibi kamulaştırabileceği de belirtilmiştir. Böylece, tüzel kişilerin başladığı projelerin tamamlanmaması durumunda yetkili idarece kamulaştırılmanın önü açılmıştır. 04.02.2009 tarih ve 5835 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3 üncü maddesi ile 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca ilan edilen yenileme bölgelerinde yenileme projelerini onaylamak üzere 5366 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarının da 2863 sayılı Kanunun 57 nci maddesinde belirtilen işleri yapmakla görevli ve yetkili olduğu hükmü getirilmiştir. Bunun sonucunda, 5366 sayılı Kanun amacından sapmış, Koruma Bölge Kurullarının gündemlerinin rahatlatılması amacıyla kurulan Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurulları da mevcut Koruma Bölge Kurulları gibi çalışmaya başlamıştır. 3.3. Sonuç Bu bölümde; Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki ve Türkiye’deki koruma uygulamaları ile bu konudaki yasal çerçeve incelenmiştir. 47 Avrupa ülkelerinde, özellikle anıtsal nitelik taşıyan eski eserlerin korunması için ilk tedbirler, 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl içinde alınmaya başlanmıştır. Bu dönem, eski eserlerin korunması sorununun bilinçli bir şekilde ilk kez ortaya atıldığı dönemdir. Ancak 19. yüzyıl öncesinde de ülkelerin çeşitli şekillerde koruma önlemleri aldıkları görülmektedir. Estetik değer yargıları yüksek olan Romalılar pek çok eski eserin günümüze kadar korunarak yaşamasını sağlamışlardır. Bilimsel arkeoloji ve sanat tarihi çalışmalarının başladığı 18. yüzyılda Helen ve Roma eserlerine gösterilen ilginin yoğunlaştığı ve Avrupalı prenslerin tarihi eserlerin korunması için tedbirler almaya başladıkları görülmüştür. 1789’daki Fransız İhtilali koruma olgusunu olumsuz etkilemiştir. 1792’de çıkarılan bir kararla, despotları, feodal idareyi, aristokrasiyi hatırlatan onlara ait her türlü yapının ve eserin ortadan kaldırılmasına çalışılmıştır. Devrim sonrası yıkıcılara karşı oluşan tepki, kapsamlı ve sistemli koruma çalışmalarının başlamasına neden olmuştur. Fransa’da 18. yüzyılın sonunda Commision des Monuments kurulmuştur. Mevzuatta ve uygulamalarda göze çarpmamasına rağmen, geleneksel, tarihi ve estetik değerlere olan ilgi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyanmıştır. Bu ilginin temelinde, sanayi devrimini izleyen hızlı şehirleşme sonunda, eski yerleşimlerin ortadan kalkmasına ve yeni bir ölçü ve düzen hayranlığı içinde eskiyi reddeden planlama tutumlarına karşı tepki yatmaktadır. Koruma faaliyetleri devam ederken, onarımları gerçekleştiren mimarlar da kendi aralarında toparlanarak, restorasyonun boyutlarına açıklık getirmeye çalışmışlar, 1904’te Madrid’te 6. Uluslararası Mimarlar Kongresi’ni gerçekleştirmişlerdir. Alınan kararlar incelendiğinde, tarihi çevrenin belli bir bölümüyle, taşınır ve doğal çevre ile ilgilenildiği görülmüştür. 48 1. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar ulusal kültür kalıntılarına olan ilgiyi arttırmış ve iki Dünya Savaşı arasındaki sürede bilimsel onarım çalışmaları yapılarak, tek eserlerin onarımında izlenecek yollar saptanmıştır. Eski eserlerin kentsel ve doğal çevreleriyle birlikte düşünülmeleri gereği de bu ilkeler arasında yerini almıştır. 1930’larda Fransa, Polonya ve İtalya’da doğal, görsel ve tarihi değer taşıyan yapı gruplarını ve sitlerin korunması yolunda ilk kanunlar çıkarılmış, bu çevreleri saptamak, belgelemek ve koruma işlerini yönetmekle yükümlü komisyonlar kurulmuştur. Koruma konusunda uluslar arası ikinci adım 21-30 Ekim 1930 tarihleri arasında gerçekleştirilen Atina Konferansı olmuştur. 1931 yılında İtalya’da Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulu, ulusal bir problem olarak kabul edilen anıtların restorasyonu konusunda, hâkim olunması gereken standartları tartışmak üzere bir toplantı düzenlemiştir. Bu toplantıda, restorasyonun ayrıntılarından önce, ne olduğu ve nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuş ve restorasyon kurallarını tanımlayan bir tüzük oluşturulmuştur. Koruma alanındaki diğer bir uluslar arası adım da 1933 yılında Atina’da gerçekleştirilen Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi’dir. Atina Antlaşması’nın önemi, korumanın tek yapı boyutundan çok, kent ölçeğinde bazı öneri ve çözümler getirmesidir. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar, savaş sonrası spekülatörlerin şehirlerin ve şehir çevrelerinin görünümlerini değiştiren tutumları karşısında, çevre koruma anlayışında da, daha genel ve kapsamlı tutumlara gidilmiştir. Kendi başlarına anıt olmayan, fakat bir arada tarihi, geleneksel ve görsel değerler taşıyan kasabaların, kendilerine özgü karakterini yaratan tüm ögelerinin bir arada korunması gerektiği ortaya çıkmış, bu amaçla hukuki ve idari tedbirler alınmaya başlanmıştır. 49 Koruma konusu zamanla daha karmaşık ve çeşitli problemleri beraberinde getirmeye başlamıştır. Tarihi anıtlarla uğraşan mimar ve teknisyenlerin 2. uluslar arası kongresi 25-31 Mayıs 1964 tarihinde Venedik’te toplanmış ve ilkeler günümüzde hala geçerli olan Venedik Tüzüğü hazırlanmıştır. Avrupa Konseyi’nin Ekim 1986’da New York’ta hazırlanan Kolokyum kültürel amaçlar “yatırım stratejileri” ile birlikte düşünülmüş ve “kentsel yenilenme” için gerekli mali kaynaklar bu yeni yaklaşım ile belirlenmiştir. Avrupa ülkelerinden seçilen örneklerde izlenen koruma politikaları ortak olarak değerlendirildiğinde; • Kentin kenar mahallesi durumuna gelen ve çevresindeki yeni yapıların baskısı altında yerleşmelerde, koruyucu yenileme uygulamaları benimsenmiştir. • Bölge halkının ihtiyaçlarını ön plana alan bir planlama yöntemi seçilmiş, mülk sahiplerinin de sürece katılması sağlanmıştır. • Kaderine terk edilen bu yerlerin yaşanabilir mekanlar olmasına çalışılmıştır. • Yaya ve taşıt trafiği yeniden ele alınmıştır. • Alandaki her yapıya ilişkin envanter kayıtları titizlikle tutulmuştur. • Eserlerin tek tek değil çevresindeki etkileşim içinde olduğu diğer yapılar ve coğrafya ile birlikte korunması benimsenmiştir. • Zorunlu altyapı inşası durumunda mülk sahipleri ile müzakerelerde bulunularak gerekli önlemler alındıktan sonra inşaata başlanmaktadır. Seçilen bir başka örnek de ülkemiz gibi zengin kültür varlığı stokuna sahip bir Akdeniz ülkesi olan Mısır’dır. Burada da eski eserler yasalarla koruma altına alınmıştır. Yasa gereği 100 yaşından büyük eserler ve tarihi, bilimsel, dini, artistik ve 50 literatür değeri açısından da bazı eserler antik sayılırken, 19. ve 20. yüzyıllarda inşa edilmelerine rağmen özgün mimariye sahip olmaları ve yerel malzeme ile üretilmiş Avrupa mimarisini yansıtan yapılar olmaları bakımından korunmaya değer yapılarda koruma altına alınmaktadır. Eski Eserler Yüksek Kurulu, eski eserlere ilişkin tüm kayıtları, bunları etkileyen çevresel, mimari ve diğer bütün faktörlerle birlikte veri tabanına girmekle görevlidir. Ancak Mısır’ın değerlendirilmesi, kültürel eserlerinin envanterlenmesi ve belirlenmesi, tanımlanması, sınıflandırılması konularında eksiklikleri bulunmaktadır. Ülkemizdeki sorunların benzeri olarak Mısır’da da kültürel mirasın restorasyonu konusunda rehabilitasyon stratejisinin oluşturulması mümkünken bir çok kurum ve bakanlıklar arasında yetki karmaşası bulunmaktadır, kültürel mirasın önemi ve bunların korunması konularında kamu bilinci eksiktir, kültürel mirasın korunması ve uygun şekilde dokümantasyonu için yeterli mali kaynak bulunmamaktadır, mallarını ulusal kayıt için önermek konusunda halkı ve özellikle de sahipleri cesaretlendirmek için motivasyon eksikliği bulunmaktadır, bazı kültürel malların yüksek arazi fiyatları ve bunun yanında düşük kiralama bedellerinin olumsuz etkileri bulunmaktadır. EEYK, Mısır’da kültürel mirasın korunması ve restorasyonu konusunda hükümet kanadını oluşturmaktadır. Bu yetkiler 1983 yılında çıkarılan 117 numaralı Yasa ile belirlenmiştir. 1995’e kadar, restorasyon projeleri; EEYK mühendisleri ve arkeologları denetiminde müteahhitler tarafından yürütülmüştür. Müteahhitler, restorasyon projesi adı altında, restorasyon projeleri yerine getirilirken alan araştırmalarını gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmalar tam olarak izlenememiş ve değerlendirilememiştir. Genellikle laboratuar araştırmaları ve testleri kötüleşme belirtilerini ve yapısal değişkenliği saptamak ve nedenlerini ortaya koymak, alınacak önlemleri ve müdahaleleri belirlemek bir zorunlulukken yapılmamıştır. Ülkemizde yasal düzenlemelerle kültür varlıklarının korunması sorumluluğu 51 Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir. Korumaya yönelik faaliyetler ülkemizde ciddi anlamda 19.yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda bilimsel çalışmalar Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır. Ülkemizde kültür varlıklarının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler: • Asar-ı Atika Nizamnamesi (Eski Eserler Tüzüğü -13 Şubat 1869) • Asar-ı Atika Nizamnamesi’nde değişiklikler (1874, 1884 ve 1906) • 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu (25 Nisan 1973) • 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (1983) • 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanundur. 1951 yılında 5805 sayılı Kanunla kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu çalışmaya başlamıştır. T.C. Anayasasının 63 üncü maddesiyle ise; ”Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır” hükmü getirilmiştir. 1970'li yıllardan itibaren uluslararası platformlarda yoğunlaşarak sürdürülen çabalar da ülkemizde yerini almıştır. Ülkemizin taraf olduğu uluslar arası anlaşma ve sözleşmeler: • “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” (1983) • “Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi ” (1985) • Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme (Barselona Sözleşmesi) (16 Şubat 1976) • “Arkeoloji Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme” (16 Ocak 1992) • “Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ” (5 Ağustos 1999) dir. 52 Görüldüğü gibi; Türkiye’de geçmiş dönemlere ait yapıların korunması, ancak Cumhuriyet döneminde önem kazanmaya başlamıştır. Buna rağmen eski eser yıkımı hiçbir zaman önlenememiştir. Son yıllarda ise, ülkemizde, koruma alanındaki ilgi giderek artmaya başlamıştır. Koruma bilinci oluşmaya başlamış ve koruma yapı ölçeğinin yanında, kentsel boyutta da ele alınmaya başlanmıştır. 53 4. TARİHİ KENTSEL DOKUNUN BOZULMA SÜREÇLERİ Tarihi kent dokuları kentleşme hızı karşısında yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Özellikle son yıllarda yaşanan hızlı kentleşme sonrasında kentlerimizin büyük bir bölümü plansız gelişirken, tarihsel çevreler üzerindeki baskılar da artmış, büyük bir yıkım ve yeniden yapım sürecine başlanmıştır. Bu süreci engellemek, toplumun gereksinimlerine bağlı olarak yaşanan değişimi denetleyip, tarihi karaktere zarar vermeyecek ölçülerde kalmasını sağlamak koruma olgusunun amaçları arasındadır. Ancak tarihi çevrelerin bakımsızlık, terk edilme, rant baskısı, köhneleşme gibi sorunlarla karşı karşıya kalması korumayı zorlaştırmaktadır. Değişen dünya ve yaşam koşullarına karşın tarihi sürekliliğin sağlanması çözülmesi gereken bir sorundur. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yoğun yapılaşma, kentsel ve kırsal çevrenin kimliksizleşmesi, geleneksel dokuların tahrip edilerek çöküntü alanı haline dönüşmesi kent karakterini yok etmekte, çevre görünümünü tekdüzeleştirmektedir [Ekinci, 1994]. Geleneksel dokular üzerindeki etkiler şöyle sıralanabilir: Kat artışı, yapı adalarında rant değerlerinin artışı, geleneksel parsel özelliğinin olumsuz etkilenmesi, yapılarda işlev dönüşümü ile plan tipolojisinin bütünleşmemesi, yapı yoğunluğu artışı ile altyapının olumsuz etkilenmesi, hijyenik ve mikroklimatik koşulların azaltılması, sağlıklı yaşamın etkilenmesi. Tarihsel çevreler üzerindeki bozulma süreçleri, kentin konut ihtiyacı, yeni merkez gelişimleri, işlev kaybı, çöküntüleşme, rant baskısı, sahiplilik ve sorumluluk eksikliği, denetimsizlik, ve yönlendirme eksikliği olmak üzere sekiz başlık altında gruplanmıştır. 4.1. Konut İhtiyacı Sanayileşme, ekonomik gelişme ve hızlı nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı 54 olarak kentlerdeki konut ihtiyacı artmıştır. Bu nedenle de kentlerde arsa ve konut sorunu ortaya çıkmıştır. Konut ve arsa ihtiyacının hızla artması kentlerde plansız ve sağlıksız gelişmelere, yoğun yapılaşmalara neden olurken geleneksel dokular üzerinde de baskı yaratmıştır. Hızlı nüfus artışı ve kentleşmeyle gelen konut ihtiyacı geleneksel dokuların da yoğun yapılaşma baskısı altında kalmasına neden olmuştur. 4.2. Yeni Merkez Gelişimleri Kent bütünü içinde perakende ticaretin, arsa değerinin ve gündüz nüfusunun en yüksek olduğu alan olan merkezi iş alanında en dinamik kentsel işlevler bulunmaktadır. Genellikle eski tarihi çevrelerin kentin merkezi kesimlerinde yer alması, koruma kararlarının bu bölgelere getirdiği kısıtlamalarla, kentsel yer seçme sürecinde ortaya çıkan tıkanıklıklarla boyutunu arttırmaktadır. Hızlı kentleşme beraberinde kentsel işlevlerin sayısal artışını ve çeşitlenmesini de getirmiştir. Bu işlevler kullanım alanı büyüklüğü ve yer seçimi açısından farklılaşmalar göstermektedir. Merkezlerin gelişimi yatay, düşey büyüme yada sıçrama şeklinde büyüme sonucu yeni konut- çalışma alanı ilişkilerini doğurmaktadır. Bu noktada eski merkezin işlevini sürdürebilmesi, merkezi tarihsel dokunun çöküntü alanı haline gelmesinin önlenmesi sorunu bu alanlar üzerinde yeni planlamaları zorlayıcı bir yenileme baskısı yaratmaktadır. Özellikle tarihsel çevreyi oluşturan yerleşme dokusunun organik yapısının ve ölçeğinin çağdaş merkez işlevlerinin gereksinimlerini karşılayamaması bu doku üzerindeki yenileme ve değişme baskılarının artmasında önemli bir neden olmaktadır. 55 4.3. İşlev Kaybı Günümüz toplumsal yapısı, ailenin ekonomik ve eğitim durumu zamana bağlı olarak konuta ilişkin istek ve ihtiyaçlarının değişmesi üzerinde etkili olmaktadır. Yapılar kullanıldığı süre boyunca kullanıcının denetimi altında az yada çok değişime, bozulmaya, eskime ve yenilenmeye uğramaktadır. Yapılarda kullanıcı ve kullanıcı ihtiyacı değişimlerinin olması sorunu arttırmaktadır. Sonuç olarak da konutlar zamanla değişen toplumsal ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Konutların tasarımında kullanım sırasında konutlarda değişiklik yapabilme esnekliğinin tanınmış olması önemli bir faktördür. Geleneksel dokuda yer alan yapıların günümüzdeki teknolojik ilerlemelere uygun olarak çağdaş istek ve ihtiyaçlara cevap verememesi işlevselliğini yitirip terk edilme, baskısı altında kalmasına neden olmaktadır. 4.4. Çöküntüleşme Bugün geleneksel kent dokuları, kentleşme hızı karşısında yeni yaşam biçimlerinin taleplerinden doğan baskılar yüzünden harap hale gelmiştir. Bunun sonucunda tarihsel çevre giderek çöküntü bölgesi olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Geleneksel doku, bir taraftan zamana bağlı eskimeler, onaramama, değişiklik yapmama, ekonomik açıdan yetersizlik, terk etme, kiraya verme, önemsememe gibi nedenlerle oradan kaçışı; konfor tercihli arayışı getiren göçlere sahne olmaktadır. Bunun yanı sıra koruma altına alınan çevre elemanlarının bütüncül olarak kavranamaması, koruma politikalarındaki boşluklar ve uygulama sorunları yüzünden tarihi çevrelerin birer çöküntü alanı haline dönüşmesi engellenememektedir [Çevik, 1993]. 56 Diğer taraftan yeni gelen sakinlerin, kiracıların yani oralı olamayan ve orada uzun süre kalmamış ve kalmayacak olan yaşayanların çevreyi umursamaması, iyi bakmaması, yalnızca ucuz kirası olan yerler olarak görmesiyle gereken ilgiyi göstermemeleri, kısacası sahiplenmemeleri ile bu alanların çöküntü alanı haline gelmesi ve yabancılaşma gibi sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz duruma gelmektedir. Genellikle tarihi kent dokusu içinde o yörenin sakinlerinden çok az kişi yaşamaktadır. Bu alanlarda yaşayanlar, kente yeni göç etmiş fakir ve genç ailelerle, eskiden kalan ve hareket etme kabiliyetini kaybetmiş yaşlı kimselerdir. Bu nedenledir ki yaş grubu dağılımlarında büyük farklar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca ekonomik durumu iyi olanlar bu alandan ayrılmakta yerlerine yeni sakinleri, kiracıları devreye sokmaktadır. Kiracıların ucuz kiralar nedeniyle burayı tercih etmesi ve çevreyi benimsememesi sonucu çevreye yeterince bakım ve onarım yapılmamaktadır [Çevik, 1993]. 4.5. Rant Yeni kentsel işlevlerin mekan sorunundan kaynaklanan değişme ve yenilenme baskılarının (özellikle yoğunluğun fazla olduğu kentlerde) yöneldiği tarihsel çevreleri koruyabilmek, neden olacağı maliyet yüzünden çok zordur. Zira koruma sınırlamaları sahiplerinin bazı haklarına nedeniyle tarihsel çevreler getirilen kısıtlamalar tepki içindeki mülk yaratmaktadır. Taşınmaz mal sahiplerinin sahip oldukları mülkiyet hakları ve imar hakları çerçevesinde kat arttırabilme haklarının koruma altına alınmış yapılar için geçerli olmaması kişilerin tepki göstermesine neden olmaktadır [Sökmen, 1987]. Artan nüfus ve kentleşme oranıyla birlikte en büyük gelir kaynaklarından biri arsalar olmuştur. Bu sayede oluşan rant baskısı merkezde yer alan tarihsel çevre üzerinde diğer alanlardan daha fazla kendini hissettirmektedir. Kentsel sitler eski yerleşme düzeni gereği olarak az katlı yapılardan oluşan konut 57 alanlardır. Sit alanının hemen çevresinde ise mülkiyet sahibini tatmin edici birer gelir kaynağı olan yüksek katlı yapılaşma ve ticari dönüşüm yer almaktadır. Sit alanlarının bu yoğun ve yüksek katlı yapılar arasında kalmış olmasının verdiği sıkıntı ve mülk sahiplerinin bu gelir getirici haklardan faydalanmak istemeleri rant baskısının temelinde yatan nedendir. 4.6. Sahiplilik ve Sorumluluk Eksikliği Tarihi kentsel dokudaki mülk sahipliği ile koruma sorumluluğu arasında önemli bir bağ bulunmaktadır. Ancak tarihi dokudaki mülk sahipleri yalnızca kamu yararını gözeterek, kendi çıkarlarını ön planda tutmadan bu dokunun korunmasında rol üstlenmemektedirler. Zaten mevcut eğilim de mülk sahibinin koruma konusunda aktif rol alması yerine, mülklerin kamulaştırma yoluyla el değiştirerek korunmaya çalışılması yönündedir. Ülkemizde tarihi eser niteliğindeki yapı ve alanların kamulaştırılması için bütçeden ayrılan payların düşük olması, mülk sahibini sorumluluğu paylaşmak yerine, mülkünü ortadan kaldırarak sorumluluktan kaçmaya itmektedir. Oysa korumadan doğrudan sorumlu kuruluşlar ile korunacak mülklerin sahiplerinin yapması gereken; korumada sorumluluğu paylaşmaktır. Koruma amaçlı kamulaştırma ya da özelleştirme tek başına bir çözüm olamamaktadır. Tarihi dokunun korunması, bu tür alanlardaki yapıların yok olmaması için; kamu kuruluşları hem korumayı yönlendiren, hem de korumaya teşvik eden, destekleyen, aynı zamanda da denetleyen kuruluşlar olmalı, bu sayede mülk sahipleri ile koruma sorumluluğunu paylaşmalıdır. 4.7. Denetimsizlik Tarihi dokudaki yapıların korunmasına yönelik rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri ile imar planı uygulamalarının denetlenmesi amacıyla etkin bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının gerçekleştirmeye çalıştığı denetimler yetersizdir. Bu nedenledir 58 ki; bugün pek çok tarihsel doku aslından uzaklaşmıştır. 4.8. Yönlendirme Eksikliği Tarihi kentsel dokunun korunmasından doğrudan sorumlu kuruluşlar, mülk sahiplerini, nasıl bir yol izleyecekleri konusunda yönlendirmemektedir. Koruma adına alınan kararlar çoğunlukla halkın da katılımı sağlanmadığından benimsenmeyen kararlar olmaktadır. Tarihi dokuya müdahale konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan mülk sahipleri çoğu zaman, bu alanlarda geri dönüşü olmayan yanlış uygulamalar gerçekleştirmektedir. 4.9. Sonuç Tarihi kentsel dokular; konut ihtiyacı, yeni merkez gelişimleri, işlev kaybı, çöküntüleşme, rant, sahiplilik ve sorumluluk eksikliği, denetimsizlik ve yönlendirme eksikliği gibi pek çok olumsuzluk nedeniyle bozulma süreci geçirmektedir. Sanayileşme, ekonomik gelişme ve hızlı nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı olarak, kentlerde arsa ve konut sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durum kentlerde plansız ve sağlıksız gelişmelere, yoğun yapılaşmalara neden olurken geleneksel dokular üzerinde de baskı yaratmaktadır. Hızlı kentleşme beraberinde kentsel işlevlerin sayısal artışını ve çeşitlenmesini de getirmiştir. Genellikle eski tarihi çevreler perakende ticaretin, arsa değerinin ve gündüz nüfusunun en yüksek olduğu alan olan merkezi iş alanlarını barındıran kentin merkezlerinde yer almaktadır. Eski merkezin işlevini sürdürebilmesi, merkezi tarihsel dokunun çöküntü alanı haline gelmesinin önlenmesi sorunu bu alanlar üzerinde yeni planlamaları zorlayıcı bir yenileme baskısını yaratmaktadır. Özellikle tarihsel çevreyi oluşturan yerleşme dokusunun organik yapısının ve ölçeğinin çağdaş merkez 59 işlevlerinin gereksinimlerini karşılayamaması bu doku üzerindeki yenileme ve değişme baskılarının artmasında önemli bir neden olmaktadır. Günümüz toplumsal yapısı, ailenin ekonomik ve eğitim durumu zamana bağlı olarak konuta ilişkin istek ve ihtiyaçlarının değişmesi üzerinde etkili olmaktadır. Yapılar kullanıldığı süre boyunca kullanıcının denetimi altında az yada çok değişime, bozulmaya, eskime ve yenilenmeye uğramaktadır. Yapılarda kullanıcı ve kullanıcı ihtiyacı değişimlerinin olması sorunu arttırmaktadır. Sonuç olarak da eski kent dokularında yer alan yapılar zamanla değişen toplumsal ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bugün geleneksel kent dokuları, kentleşme hızı karşısında yeni yaşam biçimlerinin taleplerinden doğan baskılar yüzünden harap hale gelmiştir. Bunun sonucunda tarihsel çevre giderek çöküntü bölgesi olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanı sıra koruma altına alınan çevre elemanlarının bütüncül olarak kavranamaması, koruma politikalarındaki boşluklar ve uygulama sorunları yüzünden tarihsel çevrelerin birer çöküntü alanı haline dönüşmesi engellenememektedir. Diğer taraftan yeni gelen sakinlerin, kiracıların yani oralı olamayan ve orada uzun süre kalmamış ve kalmayacak olan yaşayanların çevreyi umursamaması, iyi bakmaması, yalnızca ucuz kirası olan yerler olarak görmesiyle gereken ilgiyi göstermemeleri, kısacası sahiplenmemeleri ile bu alanların çöküntü alanı haline gelmesi ve yabancılaşma gibi sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz duruma gelmektedir. Yeni kentsel işlevlerin mekan sorunundan kaynaklanan değişme ve yenilenme baskılarının (özellikle yoğunluğun fazla olduğu kentlerde) yöneldiği tarihsel çevreleri koruyabilmek, neden olacağı maliyet yüzünden çok zordur. Zira koruma sınırlamaları sahiplerinin bazı haklarına nedeniyle tarihsel çevreler getirilen kısıtlamalar tepki içindeki mülk yaratmaktadır. Taşınmaz mal sahiplerinin sahip oldukları mülkiyet hakları ve imar hakları 60 çerçevesinde kat arttırabilme haklarının koruma altına alınmış yapılar için geçerli olmaması kişilerin tepki göstermesine neden olmaktadır [Sökmen, 1987]. Artan nüfus ve kentleşme oranıyla birlikte en büyük gelir kaynaklarından biri arsalar olmuştur. Bu sayede oluşan rant baskısı merkezde yer alan tarihsel çevre üzerinde diğer alanlardan daha fazla kendini hissettirmektedir. Kentsel sitler eski yerleşme düzeni gereği olarak az katlı yapılardan oluşan konut alanlardır. Sit alanının hemen çevresinde ise mülkiyet sahibini tatmin edici birer gelir kaynağı olan yüksek katlı yapılaşma ve ticari dönüşüm yer almaktadır. Sit alanlarının bu yoğun ve yüksek katlı yapılar arasında kalmış olmasının verdiği sıkıntı ve mülk sahiplerinin bu gelir getirici haklardan faydalanmak istemeleri rant baskısının temelinde yatan nedendir. Tarihi kentsel dokudaki mülk sahipliği ile koruma sorumluluğu arasında önemli bir bağ bulunmaktadır. Korumadan doğrudan sorumlu kuruluşlar ile korunacak mülklerin sahiplerinin yapması gereken; korumada sorumluluğu paylaşmaktır. Koruma amaçlı kamulaştırma ya da özelleştirme tek başına bir çözüm olamamaktadır. Tarihsel dokunun korunması, bu tür alanlardaki yapıların yok olmaması için; kamu kuruluşları hem korumayı yönlendiren, hem de korumaya teşvik eden, destekleyen, aynı zamanda da denetleyen kuruluşlar olmalı, bu sayede mülk sahipleri ile koruma sorumluluğunu paylaşmalıdır. Tarihsel dokudaki yapıların korunmasına yönelik rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri ile imar planı uygulamalarının denetlenmesi amacıyla etkin bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının gerçekleştirmeye çalıştığı denetimler yetersidir. Bu nedenledir ki; bugün pek çok tarihsel doku aslından uzaklaşmıştır. Tarihsel kentsel dokunun korunmasından doğrudan sorumlu kuruluşlar, mülk sahiplerini, nasıl bir yol izleyecekleri konusunda yönlendirmemektedir. 61 Koruma adına alınan kararlar çoğunlukla halkın da katılımı sağlanmadığından benimsenmeyen kararlar olmaktadır. Tarihsel dokuya müdahale konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan mülk sahipleri çoğu zaman, bu alanlarda gerçekleştirmektedir. geri dönüşü olmayan yanlış uygulamalar 62 5. ANKARA’DAKİ TARİHİ KENTSEL DOKUNUN GELİŞİMİ Bu bölümde Ankara tarihi kent merkezinin tarihçesi anlatılarak, kentteki planlama süreci üzerinde durulacaktır. 5.1. Tarihi Kent Merkezinin Tarihçesi Ankara antik kökenleri olan, zengin bir kültürel geçmişi bulunan bir Anadolu yerleşimidir. Ankara; Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini yansıtan tarihsel bir merkeze sahiptir. [Mimarlar Odası, 2005]. Ankara ilk çağdan günümüze Anadolu’nun doğu-batı yönündeki posta, ticaret, ordu yollarının üzerinde yer almıştır. M.Ö. 8.yy da bir Frig şehri olarak bir kale-kent özelliği taşırken, M.Ö. 2. yy ile M.Ö. 25 arasında Galatların başkenti olarak bir yönetim ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Ardından Romalılar döneminde bir “metropolis” olarak önemini korumuştur. 7.yy dan sonra Ortaçağ boyunca bir Bizans sınır-kenti olarak varlığını sürdüren kent, Selçuklular döneminde doğu-batı ticaretinde; ikinci derece yollar üzerinde kalmış, sınır kenti özelliğini korumuştur [Şahin, 2008]. Daha sonra İlhanlıların yönetimine giren şehir, 1362 sonuna kadar etkin bir Ahi örgütünün “kent devleti” olarak yönetilmiştir. Osmanlı Beyliği 1363’de Ankara’yı egemenliği altına almıştır. Şehrin Osmanlı kenti niteliğine kavuştuğu bu dönemlerde, mahalle birimleri, esnaf örgütlenmeleri şehrin mekansal yapısını oluşturmuştur. 16. ve 17. yy. kentte süren nüfus hareketleri ile mahalle yapısı ve sayısında farklılaşma olmamıştır. 17. yy. da sof kumaşı üretimi zengin ve yaygın bir kenttir. Üretim ve ticaret 18.yy. dan itibaren durağanlığa geçmiştir [Şahin, 2008]. 19. yy. da kent dokusu geleneksel Osmanlı Kültürü etkilerini taşımasına rağmen ekonomik çöküntü görsel ve mekansal sonuçları ile 63 gözlemlenebilmektedir. Bu dönemde kent nüfusunda azalma olmuştur. 16. ve 17. yy. da var olan mahalle isimleri 19. yy. da mekansal olarak değişmemiştir ancak, nüfus özellikleri korunmamıştır. 19. yy. da yeni imar hareketleri (1892’de batıdan gelen İstanbul- İzmit -Ankara demiryolu , kente Elmadağ suyunun bağlanması, yerel yönetimin örgütlenmesi, Tulumba ve Posta İdaresi’nin kurulması) gerçekleştirilmiştir [Altınsay, ve ark., 1988]. Cumhuriyet’in ilanının ardından 13 Ekim 1923’de başkent ilan edilen Ankara’da, 16 Şubat 1924 tarihinde 417 sayılı yasa ile Ankara Şehremaneti kurulmuştur [ABBB, 1986]. Zengin kültür birikimiyle, Ankara yeni Cumhuriyetin Başkenti olarak önemli plan kararlarına da sahne olmuştur. Ankara’nın kimlik mekanlarından olan Ulus, yukarıda sayılan zenginliğiyle, toprak altı ve toprak üstü tüm kültürel katmanları, değerleri ve çeşitliliği ile öne çıkan bir bölgedir [MimarlarOdası, 2005]. Eski Ankara’da arsa spekülasyonu kaynaklı yapılacak girişimlerin maliyeti ve güçlüğü nedeniyle 24 Mart 1925 tarih ve 583 sayılı “Ankara’da İnşası Mukarrer Yeni Mahalle için Merkezi Yerler ile Bataklık ve Mergazi Şehremaneti’nin İstimlaki Hakkında Kanun” yayımlanmıştır [ABBB, 1986]. 5.2. Tarihi Kent Merkezine İlişkin Planlama Süreci 1920’lerde Lörcher’in hazırladığı Sıhhiye Planı; Sıhhiye’de 150 hektarlık bir alanda, Ankara’nın geleneksel kent dokusundan ayrı önemli bir yerleşim gelişmesine neden olarak, Eski Ankara-Yeni Ankara ikilemini doğurmuştur [Altınsay ve ark., 1988]. Ankara’da tarihsel çevrenin korunması ilk olarak 1930’larda Jansen Planıyla gündeme gelmiştir. Cumhuriyet’in yeni başkentinin planlaması için uluslar arası olarak düzenlenen yarışamada 1928 yılında Prof. Hermann Jansen 64 birinciliği kazanmıştır. Bu planda, eski kent dokusunun korunarak yenisinin planlanması amaçlanmıştır. Jansen Planında Hacıbayram Camii ve çevresi ile, Bentderesi, Ankara Kalesi, Mahmutpaşa Bedesteni, hanlar bölgesi, Samanpazarı, Atpazarı ve Koyunpazarı’nı içeren bir protokol alanı belirlenmiştir. Bu planda eski kent dokusunun, yeni imara açılacak alanların baskısından korunması amaçlanmıştır. Ancak protokol bölgesi olarak belirlenen alanın kendi haline bırakılması, zamanla buranın çöküntü alanına dönüşmesine neden olmuştur. Bölgede gecekondulaşma artmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar bir mesire alanı olarak kullanılan Bentderesinin üstü kapatılmıştır. 1920- 1940 yılları arasında Taşhan yıkılıp yerine Sümerbank inşa edilmiştir. Cenabi Ahmet Paşa Hamamı ve Karaoğlan Çarşısı yıkılarak buralara Anafartalar Çarşısı ve Ulus İşhanı inşa edilmiştir. 1929 yılında Suluhan çevresinde çıkan yangında, Tahtakale Çarşısı, Tahtakale Hamamı, Haseki Camii ve Arasta’nın yanması sonrasında, bugün Ankara Hali olarak kullanılan yapılar inşa edilmiştir. Yine aynı dönemde, Mahmutpaşa Bedesteni ve çevresindeki hanlar bölgesinde çıkan yangınlar sonucu, bu bölge de bir çöküntü alanına dönüşmüştür. Çukurhan, Çengelhan ve Zafranhan dışında Kale önünde bulunan yapılar yıkılmıştır. Yeni merkez gelişiminin de Ulus çevresinde olması nedeniyle, buradaki baskılar da artmıştır [Tunçer, 2010]. 1955’de düzenlenen Ankara İmar Planı Yarışmasını kazanan Nihat YücelRaşit Uybadin Ankara Planı 1957 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu planda yeni merkez Kızılay olarak önerilmiştir. Bu planda daha önceden Jansen tarafından planlanan protokol bölgesinin bir kısmı yeniden planlanmıştır [Tunçer, 2010]. 1968’de yürürlüğe giren Bölge Kat Nizamı Planı ile tarihi kent dokusu yüksek blokların arkasında sıkışmış, planlarda yoğunluklar arttırılmış, tarihi dokuya uygun olmayan yükseklikler verilmiştir. 65 1969 yılında özel bir kararname ile Ankara Metropolitan Alan Nazım Plan Bürosu kurulmuştur. Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosunun çalışmalarıyla, 1982’de 1990 Ankara Nazım Planı onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu planda Ulus çekirdek olarak kabul edilmiş ve buradaki baskıların azaltılması, Ulus’un Kazıkiçi Bostanları’na doğru geliştirilmesi öngörülmüştür [Tunçer, 2010]. Bugün Ankara Yenileme Alanı olarak ilan edilmiş olan bölgedeki Islah İmar Planı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 10.11.1989 tarih ve 954 sayılı kararı ile uygun bulunan ve Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 15.01.1990 tarih ve 33 sayılı kararıyla onaylanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı’dır. Bu plan yaklaşık olarak 110 hektarlık bir bölge için yapılmıştır. Planın yapıldığı alan tarihi, kentsel ve arkeolojik sit alanları ile merkezi iş alanını kapsamaktadır. Plan 1986 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği bir yarışma ile elde edilmiştir ve yarışmayı Raci Bademli yönetimindeki planlama ekibi kazanmıştır [Erkal ve ark., 2005]. Ulus planlama çalışmaları kapsamında merkezi iş alanının yapısı, gelişme eğilimleri, metropoliten ölçekteki makroform ilişkileri değerlendirilmiş, sorun ve olanakların tespit edilmiş, vizyon ve hedeflerin oluşturulmuş, stratejiler belirlenmiştir. Kentin bu bölümündeki hızlı yapılaşma baskılarının, kentin yeni gelişme alanlarına, yeni merkezlerine yönlendirilmesiyle azaltılacağı, doğru yerde korumanın, doğru yerde gelişme ile sağlanacağı ortaya konmuştur. Ulus Tarihi Kent Merkezinin, Kazıkiçi Bostanları ve eski Hipodromun yer aldığı Kuzeybatı yönünde gelişmesi stratejisi benimsenmiştir [Erkal ve ark., 2005]. Ulus Planının makroformu, Ankara Metropoliten Alanında Nüfus ve İstihdam Dağılımı ile Merkezi İş Alanının 1985-2015 yılları arasındaki gelişme yönünü belirleyen 1/ 100 000 ölçekli çalışma ile Kentsel Yapı Ögeleri ve Merkezi İş 66 Alanının İkili Bünyesini belirleyen 1/ 50 000 ölçekli çalışmaya dayandırılmıştır [Erkal ve ark., 2005]. Ulus Planının onaylanmasına kadar olan dönem için Yapılaşma Ara Planı üretilmiş, bir yandan analiz çalışmaları devam ederken diğer yandan bütünlük arz eden alt parçalar, “proje paketleri” belirlenerek “planlama ve eylem bölgelemesi” yapılmıştır. İlk kez strüktür, strateji, ana plan, yapısal plan, ara plan, program alanı gibi kavramlar Ulus Planının gereği olarak üretilmiş ve kullanılmıştır [Erkal ve ark., 2005]. Proje paketleri özelinde gerçekleştirilen Doğal Veriler, Arazi Kullanımı, Kat Yükseklikleri, Yapı Kalitesi, Yapı Karakter Değerlendirmesi, Ulaşım Bilgileri, Çevre Değerleri gibi analizlerden yalnızca biri ele alındığında dahi, içinde öğretici pek çok veriyi barındırmaktadır. Bu çalışmalar ile her parça için, alana girişler, özellikli yapı ve yapı grupları, geçit, avlu, alınlık vb korunması gerekli yapısal unsurlar, sürekliliği olan cephe dizileri, taş duvarlar, özgün sokak döşemeleri, sokak üstü örtüleri, minare, merdiven, basamak, çeşme, mezar, sur ve kalıntılar, anıtsal ağaçlar ve yeşil alanlar, aydınlatma elemanları, tanımlı/tanımsız meydanlar, değerlendirilebilir boş alanlar, sokak vistası veya kent vistası veren bakı noktaları gibi zengin bir içerikte tespit ve incelemeler yapılmış, özgün gösterim dili geliştirilerek görselleştirilmiştir. Hangi ögelerin ve yapıların, nasıl korunacağına ilişkin matrisler hazırlanmış, plan karalarında bu matrisler esas alınmıştır. Bu çalışma, mimarlar, koruma uzmanı mimarlar, restoratörler, arkeologlar ve tarih uzmanlarının da birikimlerini yansıttığı bir etkileşim laboratuarı işlevi görmüş, ölçekler arasında, analiz ile plan kararları arasında, uzmanlıklar arasında gidip gelen bir geri besleme sürecinde yürütülmüştür [Erkal ve ark., 2005]. Kamu ve Özel Proje Paketleri için 1/ 500, 1/ 200, 1/ 100, 1/50 ölçeklerinde çalışmalar, 1/ 1 000 ve 1/ 5 000 plan çalışmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında sürekli revize edilerek, geliştirilerek ilerlemiştir [Erkal ve ark., 2005]. 67 Uygulama öncelikleri açısından Belediye ile eşgüdüm içinde bir çalışma sürdürülmüştür. Hacıbayram Meydanı ve çevresi, Belediyenin öncelikle uygulamak istediği bir proje paketi olarak hem kendi içinde, hem de Hükümet Meydanı ve Bentderesi için geliştirilen Kuzeydoğu Katlı Otopark Paketleriyle birlikte yaya öncelikli bir Strüktür Planı çerçevesinde ele alınmıştır. Ulus Planı, Koruma Program Alanlarının yanı sıra Koruma Ağırlıklı Islah Program Alanları ve Yenileme Ağırlıklı Islah Program Alanları tanımlamaktadır. Her bir alanda, yapı ölçeğinde, “korunacak yapı”, “ doygun yapı”, “yeni yapı” gibi kararlar getirilmektedir. Her bir yapı türü için, yapının ek kat olanağından, çevreye uyumlu cephe düzenlemesine, arkad ve pasaj düzenlemesinden kat ayrım ve arka yaklaşma sınırı düzenlemesine kadar her biri için maddelerce ayrı özgün uygulama, müdahale biçimi tarif edilmektedir [Erkal ve ark., 2005]. Korunacak yapı ve doygun yapı kavramlarının getirilmesiyle tarihi kentsel doku günümüze kadar korunmuştur [Erkal ve ark., 2005]. Çalışmanın özgün pek çok niteliğinden bir diğeri ise, mevcut imar haklarının dondurulması, daha fazla yapılaşma ve nüfus yoğunluğu getirilmemesi, hatta korunacak değerlere zarar verdiği durumlarda kat indirimi öngörülmesi, korunması gereken bölümlerin mutlaka dönüşme, yapılaşma izni verilmesi uygun olan bir başka parça ile birlikte ele alınması, kamulaştırmadan çok toplulaştırma ve yeniden daha büyük parçalar halinde dağıtım önerilerek kamuya maliyetlerin azaltılması, hakların da korunmasının sağlanmasıdır [Erkal ve ark., 2005]. Koruma Amaçlı Toplulaştırma/ Kamulaştırma Parselleri İle Yeni Yapılaşma Amaçlı Toplulaştırma/ Kamulaştırma Parselleri Planda ve Plan notlarında tek tek belirlenmiş, koşulları yazılmıştır. Ulus Planıyla belirlenen “Hacıbayram ve Çevre Koruma ve Sağlıklaştırma Program Alanı” içinde tanımlanmış olan “Havcıbayram Camisi Çevresi Kamu Proje Alanı (KPA-2)”nda 1989-1994 döneminde gerçekleştirilmiş Hacıbayram Kentsel Tasarım Proje uygulaması yapılırken, katılımcı bir planlama uygulama modeli geliştirilmiştir [Erkal ve 68 ark., 2005]. Çevredeki parsel dükkan vb sahipleri ile tek tek ve toplu halde görüşmeler yapılmış, bu yeni sistem anlatılmış, ikna- uzlaşma ve müzakere süreçleri denenmiştir. Kendi mülkiyetlerinden bulunduğu yer itibariyle vazgeçmeleri durumunda haklarının yok olmadığı, bir başka yapılaşmaya uygun yerde imar haklarının kullandırılacağı, üstelik bu durumda elde edecekleri mülkün, yakınındaki çevre düzenlemesi, restorasyon vb yatırımlarla daha da değerleneceği anlatılabilmiştir [Erkal ve ark., 2005]. Ulus Planın plan notları ile yapılacak uygulamaların hangi süreçte nasıl gerçekleştirileceği ortaya konmuştur. Bu niteliği ile sonuç odaklı değil süreç odaklı bir planlamadan söz edilebilir [Erkal ve ark., 2005]. Ulus Planında, kullanımlar parsel ölçeğinde ele alınmamış, “karma ve esnek” bir planlama yaklaşımı belirlenmiştir. Planda, ulaşım ağları ve yaya dolaşım odakları belirlenmiştir [Erkal ve ark., 2005]. Ulus Planı ile daha önceki planlarla oluşturulmuş olan karmaşık mülkiyet dokusu, koruma amaçlı mülkiyet dokusuna dönüştürülmüştür. Önceki planlarda tarihi kentsel dokuyu dikkate almayan parsel düzenleri hisseli bir mülkiyet yapısı kazandırmıştır. Ulus Planı ile bu mülkiyet dokusu yeniden düzenlenmiştir. Böylece, tarihi kentsel dokunun korunması sağlanmıştır [Erkal ve ark., 2005]. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı kararı ile Ulus ve çevresinin “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı ilan edilmesiyle bu bölge için o tarihe kadar yapılmış olan tüm planlar bu kararla iptal edilmiştir. Aynı karar ile batıda Çankırı Caddesi, Cumhuriyet ve İstiklal Caddeleri ile Atatürk bulvarının bir kısmını, güneyde Talatpaşa Bulvarı, doğuda Ruhi Su ve 69 Gazeteci Kemal Aşık Caddeleri ile kuzeyde Bend Deresi Caddesini içine alan bölge “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” olarak belirlenmiştir. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 16.06.2005 tarih ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden sonra Bakanlar Kurulunun 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı”, “Ankara Tarihi Kent Merkezi Yenileme Alanı” olarak belirlenmiş ve 07.09.2005 tarih ve 25929 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 16.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5366 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi, ilgili Yönetmeliğin 12. Maddesi ve 2863 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre Kültür ve Turizm Bakanlığı Makamının 23.01.2006 tarih ve 7600 sayılı Onayı ile Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 29.06.2006 tarih ve 10688 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü kurulmuştur. Kurul 27.03.2007 tarihinde ilk toplantısını yaparak faaliyete geçmiştir. 5.3. Ankara Yenileme Alanı İlanından Sonraki Planlama Süreci Çalışması Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları ve raporları hazırlanarak Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna sunulmuş, bu kurulun 17.05.2007 tarih ve 25 sayılı kararı ile de 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlar ile plan notları uygun bulunmuştur. Bu planların plan notlarında; planın yürürlüğe girmesinden sonra planlama alanı için yapılmış tüm plan ve plan revizyonlarının ve notlarının geçersiz olacağı hükmü getirilmiştir. Planda alınan kararlar parsel ölçeğinde tek tek 70 verilmiş kararlardır bütünlük arz etmemektedir. Her parsel için uygulama yapılmak istendiğinde analiz çalışmalarının hazırlanacağı belirtilmiştir. Yani tüm alan için plan yapımından önce bütünsel bir analiz çalışması gerçekleştirilmemiştir. Hacı Bayram Camii ve çevresinde yeni yapılaşma ve kat artışı ile Caminin yeni eklentilerle genişletilmesi önerilmektedir. Ulus Meydanındaki 1950’li yıllarda inşa edilen Ulus İşhanı ve Anafartalar Çarşısının, Ankara Kalesinin Ankara Garı yönünden algılanmasını engellediği belirtilerek bu bölgede tarihi dokuya uygun yapılaşmaya gidilmesi için projeler hazırlanacağı belirtilmiştir. Ancak arkeolojik bir alan üzerine yakın tarihte inşa edilen Ulus Çarşısının devasa yapısı ve kentsel estetiği bozduğundan plan notlarında hiç bahsedilmemektedir. Kaleiçinin turizm kullanımlarının yer aldığı bir alan olarak kullanılması öngörülmüştür. Ticaret merkezi olarak kullanımı öngörülen alanlar için, plan notlarında yapılacak avan projenin detayları verilmiştir. Anafartalar Çarşısının bulunduğu yapı adası Taşhan Kapalı Çarşısı olarak tanımlanmış, bu kapalı çarşının kat adedinin 5 olarak belirlendiği belirtilmiştir. 100. Yıl Çarşısı 4 katlı Millet Çarşısı olarak plana işlenmiş ve bu alanda, perakende hali, minibüs terminali ve katlı otoparkın yer alacağı belirtilmiştir. Anadolu Medeniyetleri Müzesinin özel proje alanı, Roma Hamamının arkeolojik gezi parkı, bitişiğinde parselin ise, Arkeoloji Meslek Yüksek Okulu olarak tanımlandığı görülmüştür. Planın geneline hakim olan kullanım 6 kata kadar çıkabilen ticaret yapıları ile katlı otoparklardır. 71 5.4. Ankara Yenileme Alanına İlişkin Gelişen Yasal Süreç Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 17.05.2007 tarih ve 25 sayılı kurul kararının iptali ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin Ankara 10. İdare Mahkemesinde Peyzaj Mimarları Ankara Şubesi tarafından 2007/885 esasında ve Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi tarafından 2007/1397 esasında davalar açılmıştır. Bu davalarla ilgili olarak da sırasıyla; 2008/2258 ve 2008/2233 sayılı kararlar alınmıştır. Bu kararlara karşı Kültür ve Turizm Bakanlığınca temyize gidilmiş ve Danıştay 6. Dairesinin 08.06.2009 tarih ve 6970 ve 6789 sayılı kararları alınmıştır. Bu iki karar ile Ankara 10. İdare Mahkemesinin almış olduğu kararlar onanmıştır. Ankara 10. İdare Mahkemesinin “ dava konusu işlemin iptaline” yönelik kararı ile Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 25 sayılı kararı ile onanan 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlar iptal edilmiştir. Bu aşamada; aynı kurul tarafından 19.11.2008 tarih ve 244 sayılı kurul kararı alınmıştır. Bu kararda “Altındağ sınırları dahilinde yer alan, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtla Yüksek Kurulunun 12.04.1980 tarih ve A2167 sayılı, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun 10.07.1986 tarih ve 2458 sayılı, 15.05.1987 tarih ve 3194 sayılı, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 10.11.1989 tarih ve 954 sayılı, 13.06.2997 tarih ve 5245 sayılı ve Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 02.07.2004 tarih ve 9280 sayılı kararlarıyla belirlenen sit sınırlarının güncellenerek 1/2000 ölçekli halihazır haritada gösterildiği biçimde belirlenmesine, kurulca üzerinde görüşülen Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarına ilişkin çalışmanın devamına” karar verilmiştir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 17 nci maddesi, 72 Koruma Amaçlı İmar Planları ve Çevre Düzenleme Projelerinin Hazırlanması, Gösterimi, Uygulanması, Denetimi, Müelliflerine İlişkin Usul ve Esaslara Ait Yönetmelik kapsamında Altındağ İlçesi sınırları dahilinde yer alan, kentsel sit alanı olarak tescilli, Ankara Tarihi Kent Merkezine ait Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartları Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 18.12.2008 tarih ve 263 sayılı kararı ile uygun bulunmuştur. Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 09.03.2009 tarih ve 45602 sayılı Makam Onaylı görüşünde “… söz konusu alanda koruma amaçlı imar planı iptal edilmiş olduğundan iptal kararından önceki durum geçerlilik kazanır …” denmiştir. Bunun üzerine, Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu aldığı 17.04.2009 tarih ve 314 sayılı kararı ile yeniden Hukuk Müşavirliğinden görüş istemiştir. Bu kez; Kültür ve Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 19.06.2009 tarih ve 117546 sayılı Makam Onaylı görüşünde konuya ilişkin olarak Başbakanlık Hukuk Müşavirliğinin 12.06.2009 tarih ve 2628 sayılı yazısına atıfta bulunularak özetle Danıştay 6. Dairesinin çok sayıdaki ve yerleşik nitelikteki emsal kararlarından da bahsedilerek; “… iptal kararları üzerine daha önce yürürlükten kalkmış olan eski planların doğrudan ve kendiliğinden yürürlüğe girmesinin sözkonusu olamayacağı, yetkili makamlarca plansız kalan bölgede imar planları ile ilgili yeniden işlem tesis edilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.” denilmiştir. Bu Hukuk Müşavirliği görüşü üzerine konu Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunda değerlendirilerek 16.07.2009 tarih ve 391 sayılı kararla daha önce alınan 18.12.2008 tarih ve 263 sayılı karar ile belirlenen Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarının geçerli olduğuna karar verilmiştir. 73 Ayrıca, Bakanlar Kurulunun 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile ilan edilen Ankara Yenileme Alanı’nda kalan parsel sahiplerince Danıştay 6. Dairesinde E: 2008/2283, E:2008/3364, E:2008/4168 ve E:2008/4169 sayılı dosyalar ile Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle davalar açılmıştır. Söz konusu davalarda, Danıştay 6. Dairesinin 14.08.2008, 08.06.2009 tarihli kararları ile 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Yürütmenin durdurulması gerekçeleri; • 5366 sayılı Kanunda yer alan yenileme alanı ilan kriterlerinin Ankara Yenileme Alanı olarak belirlenen bölgenin sınırlarıyla uyuşmaması, yani bu bölgenin kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurulunca sit alanı olarak tescil ve ilan edilmiş olan bölge ve bu bölgelere ait koruma alanları içinde yer alması ve yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olması gerekirken, Bakanlar Kurulu kararı ekinde X ve Y koordinatları verilen bir alanın yenileme alanı ilan edilmesi, Ankara Tarihi Kent Merkezi kapsamında sit alanı ve koruma alanı olarak belirlenen bölgenin sınırlarının bu krokide işaretli olmaması, dolayısıyla Ankara Yenileme Alanı ilanının 5366 sayılı Kanuna uygun olmaması, • Bakanlar Kurulu kararı ekindeki krokide; Yenileme Alanı sınırları içerisinde, Ulus, Ankara Kalesi, Ankara Eski Kent Dokusu ve Arkeolojik sit alanlarının bulunması, kentsel ve arkeolojik sit alanları ile bu alanlara ait koruma alanlarının sınırlarının gösterilmemesi, ayrıca arkeolojik sit alanlarının yenileme alanı içinde yer almasının 5366 sayılı Kanunun “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabii afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması” amacına ters düşmesi, arkeolojik 74 alanların “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş alanlar” olarak tanımlanamayacağı, koruma ilkelerine göre “yenilenerek korunmaları ve yaşatılarak kullanılmalarının söz konusu olamayacağı, • Ayrıca Ankara Yenileme Alanının ilanından sonra bu alanda plan yapılarak koruma alanı olarak gösterilen sınırların Ankara Yenileme Alanı Koruma Bölge Kuruluna onaylatılarak, Koruma Bölge Kurulu tarafından tespit ve ilan edilmemiş sit ve koruma alanları için plan yapıldığı, • Bakanlar Kurulunun Koruma Bölge Kurulunca sit ve koruma alanı olarak belirlenen alandan daha kapsamlı bir alanın yenileme alanı ilan edilmesinin 5366 sayılı Kanuna aykırı olduğu, • 5366 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ile yenileme alanının sınırları belirlenmeden önce yapılması gereken tespitlerin çoğunun yenileme alanı ilanından sonra plan aşamasında gerçekleştirildiği, • 5366 sayılı Kanun uyarınca bir bölgenin yenileme alanı olarak saptanabilmesi için bölgenin sit alanı ve koruma alanlarını içermesinin yanı sıra bu özellikteki alanın yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olduğunun da ortaya konulması gerektiğinden, Ankara Yenileme Alanının 5366 sayılı Kanun ile öngörülen şartları taşıyıp taşımadığının incelenmeden yenileme alanı sınırının ilan edilmesi nedeniyle Bakanlar Kurulu kararının 5366 sayılı Kanuna uygun olmadığı, şeklinde ifade edilmiştir. Danıştay 6. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanması için konu Bakanlık Hukuk Müşavirliğince değerlendirilmiştir. Bakanlık Makamınca Ankara Yenileme Alanı sınırlarının Ankara Büyükşehir Belediyesince yeniden belirlenerek Bakanlar Kuruluna sunulması ve Bakanlar Kurulu kararıyla yeni bir yenileme alanı ilan edilmesine kadar geçecek sürede, alana ilişkin başvuruların Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca değerlendirilmesine karar verilmiştir. 75 Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca belirlenen Ankara Yenileme Alanı sınırları Bakanlar Kurulunun 2010/88 sayılı kararı ile onaylanarak 17.02.2010 tarih ve 27496 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, Kültür ve Turizm Bakanlığının 25.02.2010 tarih ve 40643 sayılı yazısı ile alana ilişkin başvuruların Ankara Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurulunca değerlendirileceği ilgili yerlere bildirilmiştir. 5.5. Plan Kararlarının Tarihi Dokunun Korunması İlkeleri Açısından Değerlendirilmesi Ankara tarihi kent merkezi, başkentin kültürel kimliğini yansıtan pek çok yapıyı barındıran bir miras alanıdır. Böyle bir alanda yapılacak koruma ve kullanma uygulamalarının detaylı ve ciddi çalışmalarla elde edilmiş planlar ile ortaya konması gerekmektedir. Danıştay 6 Dairesinde yürütmesi durdurulan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarından önce bu bölge için yürürlükte olan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı çalışmaları kapsamında alanın gelişme eğilimleri, yapısı ve çevresi ile ilişkileri ele alınmıştır. Sorun ve olanaklar tespit edilmiş, vizyon ve hedefler oluşturulmuş, stratejiler belirlenmiştir. Bölgedeki yapılaşma baskıları belirlenmiş ve bu baskıların bölgeden uzaklaştırılarak korunması gerekli tarihi kentsel dokunun rahatlatılması amaçlanmıştır. Ulus Planının makroformu, Ankara Metropoliten Alanında Nüfus ve İstihdam Dağılımı ile Merkezi İş Alanının 1985-2015 yılları arasındaki gelişme yönünü belirleyen 1/ 100 000 ölçekli çalışma ile Kentsel Yapı Ögeleri ve Merkezi İş Alanının İkili Bünyesini belirleyen 1/ 50 000 ölçekli çalışmaya dayandırılmıştır. Alanın Doğal Veriler, Arazi Kullanımı, Kat Yükseklikleri, Yapı Kalitesi, Yapı Karakter Değerlendirmesi, Ulaşım Bilgileri, Çevre Değerleri gibi analizleri yapılmıştır. 76 Hangi yapıların, nasıl korunacağına ilişkin plan kararları alınmıştır. Çalışmaya; mimarlık, restorasyon, arkeoloji ve tarih alanlarından uzmanların da katılımı sağlanmıştır. Kamu ve Özel Proje Paketleri için hazırlanan çeşitli ölçeklerdeki çalışmalar, 1/ 1 000 ve 1/ 5 000 plan çalışmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında sürekli geliştirilmiştir. Plan ile getirilen korunacak yapı ve doygun yapı kavramları ile tarihi kentsel doku günümüze kadar korunmuştur. Çalışmanın özgün pek çok niteliğinden bir diğeri ise, mevcut imar haklarının dondurulması, daha fazla yapılaşma ve nüfus yoğunluğu getirilmemesi, hatta korunacak değerlere zarar verdiği durumlarda kat indirimi öngörülmesi, korunması gereken bölümlerin mutlaka dönüşme, yapılaşma izni verilmesi uygun olan bir başka parça ile birlikte ele alınması, kamulaştırmadan çok toplulaştırma ve yeniden daha büyük parçalar halinde dağıtım önerilerek kamuya maliyetlerin azaltılması, hakların da korunmasının sağlanmasıdır. Çevredeki parsel dükkan vb sahipleri ile tek tek ve toplu halde görüşmeler yapılmış, bu yeni sistem anlatılmış, ikna- uzlaşma ve müzakere süreçleri denenmiştir. Ulus Planı hazırlanırken katılımcı bir planlama uygulama modeli geliştirilmiştir. Sonuç odaklı değil süreç odaklı bir planlamadan söz edilebilir. Ulus Planında, kullanımlar parsel ölçeğinde değil bütüncül olarak ele alınmıştır. Ulus Planı ile daha önceki planlarla oluşturulmuş olan karmaşık mülkiyet dokusu, koruma amaçlı mülkiyet dokusuna dönüştürülmüştür. Önceki planlarda tarihi kentsel dokuyu dikkate almayan parsel düzenleri hisseli bir mülkiyet yapısı kazandırmıştır. Ulus Planı ile bu mülkiyet dokusu yeniden düzenlenmiştir. Böylece, tarihi kentsel dokunun korunması sağlanmıştır. 77 Ancak Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan ve Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planını yürürlükten kaldıran Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları için; alana özgü nitelikler doğru ve detaylı şekilde belirlenerek analitik etüd çalışmaları gerçekleştirilmemiştir. Alanla ilgili bilimsel araştırmalar gerçekleştirilmeden planlar hazırlanmıştır. Koruma Amaçlı İmar Planı Teknik Şartnamesine göre gerçekleştirilmesi gereken; araştırma, veri toplama, saptama, sentez ve değerlendirme, planın amaç ve hedeflerinin belirlenmesi, kararlar ve uygulamaya yönelik model üretimi, yönetsel planın hazırlanması çalışmaları yapılmamıştır. Her parsel için uygulama yapılacağı zaman analitik etüdlerin isteneceği plan notlarında yer almaktadır. Alanın yenileme alanı ilan edilmesi gerekçelerinde temel oluşturan kültür varlıklarına ve alanın kadastral durumuna ilişkin araştırmalar yapılmamış ve bu yapıların nasıl korunacağına ilişkin detaylı plan kararları verilmemiştir. Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan plan tarihi kent merkezini korumak şöyle dursun, alanın tahrip olmasına ve özgünlüğünü kaybetmeye neden olacak bir plandır. Bu plan ile tarihi kentsel doku daha fazla yapılaşma baskısı altında kalacaktır. Çünkü plan büyük ölçüde tarihi kent merkezinde yüksek katlı ticaret merkezleri, kapalı çarşılar ve katlı otoparklar önermektedir. İmar haklarının kısıtlanması ya da kar indirimi yerine yüksek yoğunluklu yapılaşma önerilmektedir. Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan plan, bu alan için daha önce yapılmış olan planları bilimsel ve ayrıntılı bir değerlendirme yapmadan iptal etmiştir. Planlama çalışmaları sırasında halk katılımı göz ardı edilmiş, bunun yerine yapıların kamulaştırılarak mülk sahiplerinin alandan uzaklaştırılması hedeflenmiştir. Bu durumda kamulaştırma ile ek bir maliyet de yaratılmıştır. Ayrıca mülk sahipleri de dahil olmak üzere pek çok kişi planlar askıya çıktığı zaman plandan haberdar olmuştur. 78 6. SONUÇ Koruma, toplumun geçmişteki sosyal, ekonomik koşullarını, kültürel değerlerini yansıtan doğal, arkeolojik, tarihsel ve mimari değerlerin; gelecek nesillerin de yararlanması amacıyla yok olmasına engel olmak için bir takım önlemler almayı ve bu önlemlerin şekline karar vermeyi de içeren bir müdahaleler bütünüdür. Tarihsel doku ve yapı; kentlerin kişiliğini belirleyen, çevreyi zenginleştiren güçlü bir kaynaktır. Tarihsel dokuların önemli bir özelliği de günümüz toplumsal yapısından uzaklaşan toplumsal bütünleşme, içtenlik, beraber olma duygusu ve yöresel örgütlenmelerin sağladığı mütevazı yaşam koşullarını içermesidir. Kentsel korumayı gerektiren nedenler; kültürel duyumsal ve kullanım değerleridir. Bunlardan kültürel değerler; belgesel, tarihsel, arkeolojik, estetik, mimari, kentsel görünüm, doğal görünüm değerleridir. Duyumsal değerler; övünç ve ait olma duygusu yaratan duygusal değerlerdir. Kullanım değerleri; işlevsel, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden eserin sahip olduğu değerlerdir. Tarihsel dokunun yok olmasını engelleyerek bu kültür mirasını günümüz yaşamıyla bütünleştirmeyi amaçlayan tarihi çevre koruma eylemi, tarihi dokular üzerindeki olumsuzlukların azaltılmasını da gerektirir. Bu bakımdan da yaşayan bir organizma olan kentleri korumak daha fazla toplumsal bilinç, mali kaynak, disiplinlerarası çalışma ve iyi bir örgütlenme gerektirir. Avrupa ülkelerinde, özellikle anıtsal nitelik taşıyan eski eserlerin korunması için ilk tedbirler, 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl içinde alınmaya başlanmıştır. Bu dönem, eski eserlerin korunması sorununun bilinçli bir şekilde ilk kez ortaya atıldığı dönemdir. 1789’daki Fransız İhtilali koruma olgusunu olumsuz etkilemiştir. 1792’de 79 çıkarılan bir kararla, despotları, feodal idareyi, aristokrasiyi hatırlatan onlara ait her türlü yapının ve eserin ortadan kaldırılmasına çalışılmıştır. Mevzuatta ve uygulamalarda göze çarpmamasına rağmen, geleneksel, tarihi ve estetik değerlere olan ilgi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyanmıştır. Bu ilginin temelinde, sanayi devrimini izleyen hızlı şehirleşme sonunda, eski yerleşimlerin ortadan kalkmasına ve yeni bir ölçü ve düzen hayranlığı içinde eskiyi reddeden planlama tutumlarına karşı tepki yatmaktadır. Ülkemizde yasal düzenlemelerle kültür varlıklarının korunması sorumluluğu Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir. Korumaya yönelik faaliyetler ülkemizde ciddi anlamda 19.yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda bilimsel çalışmalar Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır. Tarihsel dokunun korunması amacıyla, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 1983 yılında yürürlüğe girmiştir. Son yıllarda, kentsel korumanın kentsel yenileme ile ele alınması ile 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun hazırlanmıştır. Kanunun ilan gerekçelerinde; • Kültürel mirasın yoğun olarak bulunduğu alanların, gerek eskimeleri ve bakımsız kalmaları, gerekse yoğun olarak denetimsiz bir şekilde iskan edilmeleri ve kullanılmaları nedeniyle can ve mal güvenliğini tehdit ettikleri, • Kentin eskiyen dokularını ve yerleşim alanlarının, kültürel miras değerinin korunması, • Koruma/kullanma büyütülmesi ve dengesini sağlayarak sağlıklaştırılması, sosyal otopark donatı sorununun alanlarının çözüme kavuşturulması, günümüz konforu ve kullanım şartlarını içeren konut, 80 ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulması, • Tarihi ve kültürel dokunun geleceğe taşımak amacıyla restore edilerek kullanılması, böylelikle kentlerin merkez alanlarının sağlıklı bir şekilde iskan edilerek şehrin güvenliğini tehdit eden denetimsiz bölgeler olmaktan çıkarılıp yenileştirilmesi ve günümüz gereklerine uygun olarak kullanılabilir hale getirilmesi, sayılmıştır. Ancak bu Kanun ile; • Yenileme alanı ilan edilen bölgelerdeki yapıların kamulaştırılması, boşaltılması ve yıkımı yasal hale gelmiştir. • Mülk sahiplerinin kamulaştırma yapılarak alandan uzaklaştırılması ve koruma eyleminin birer parçası olmaları engellenmiştir. • Sadece yenileme projelerini görüşmek üzere Koruma Bölge Kurulları kurulacağı hükmü getirilmiş, ancak; Ankara Yenileme alanı örneğinde de görülebileceği gibi bu projelerin dışındaki konular da Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurullarınca değerlendirilmiş, daha sonra 5835 sayılı Kanun ile Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurullarının da mevcut Koruma Bölge Kurulları gibi çalışması hükmü getirilmiş, böylece 5366 sayılı Kanun hazırlanma amacından sapmıştır. Yukarıda sayılanlar doğrultusunda 5366 sayılı Kanunun gerekçelerinden uzaklaştığı görülmektedir. Ayrıca yıpranan tarihi ve kültürel alanlar için hazırlanan bu Kanunda, alanda bulunan ve doğal afetlerden en önce etkilenecek olan çoğu tescilli yapıların doğal afet risklerinden etkilenmeleri konusunda herhangi bir önlem alınmamıştır. 81 24.12.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5272 sayılı Belediye Kanununun 73. maddesinde “Bir yerin kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilebilmesi için; o yerin belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması ve en az ellibin metrekare olması şarttır.” hükmü yer almaktadır. Ancak bugüne kadar ilan edilen yenileme alanlarında herhangi bir metrekare şartı aranmamış, bazı örneklerde birkaç yapı adasından oluşan alanlar yenileme alanı ilan edilmiştir. 5366 sayılı Kanunun 4. maddesinde yer alan “Yenileme alanı içerisinde kalan Hazineye ait taşınmazlar başka bir işleme gerek kalmaksızın projeyi yürüten il özel idaresine ve belediyeye bedelsiz devredilir.” hükmü açıkça 2863 sayılı Kanunun 13 ve 14. maddelerine aykırıdır. Çünkü anılan Kanunun devir yasağına ilişkin 13. maddesinde “Hazineye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olup, usulüne göre tescil ve ilan olunan, her çeşit korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ile bunlara ait koruma sınırları dahilindeki taşınmazlar, Kültür ve Turizm Bakanlığının izni olmadan, gerçek ve tüzel kişilere satılamaz, hibe edilemez.” denilmektedir. Ayrıca, aynı Kanunun 14.maddesinde de “… korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının intifa haklarının, belirli sürelerle kamu hizmetlerinde kullanılmak üzere, Devlet dairelerine, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu menfaatine yararlı milli derneklere bırakılması veya gerçek ve tüzel kişilere kiraya verilmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığının iznine bağlıdır.” hükmü yer almaktadır. 5366 sayılı Kanunun “Uygulanmayacak hükümler” başlıklı 7. maddesinde “Bu Kanun kapsamında yer alan yenileme alanlarında, uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla, diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” hükmü yer almaktadır. Böylece özel kanun niteliğinde olan ve aslında istisna olarak alınması gereken pek çok kanunla birlikte 2863 sayılı Kanunun hükümlerinin de uygulanmaması sağlanmıştır. Ayrıca, 5272 sayılı Belediye Kanununun 73. maddesindeki “Büyükşehir 82 belediyeleri, büyükşehir belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri ve il belediyeleri ile nüfusu 50.000’in üzerindeki belediyeler; kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek; konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.” hükmü ile tarihi kentsel dokuların korunması için zaten projeler hazırlanabilmektedir. Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği de 14.12.2005 tarih ve 26023 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik ile, her ne kadar Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurullarının yenileme projelerini karara bağlayacağı hükmü getirilmişse de yine aynı yönetmelikte bu kurulların Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları Çalışmaları ile Koruma Yüksek Kuruluna Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmelikteki usul ve esaslara göre çalışacağı belirtilmiştir. Ayrıca tüzel kişilerce yapımına başlanan uygulamaların zamanında tamamlanmaması durumunda ilgili idarelerce kamulaştırılacağı ifade edilmiştir. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı kararı ile batıda Çankırı Caddesi, Cumhuriyet ve İstiklal Caddeleri ile Atatürk bulvarının bir kısmını, güneyde Talatpaşa Bulvarı, doğuda Ruhi Su ve Gazeteci Kemal Aşık Caddeleri ile kuzeyde Bend Deresi Caddesini içine alan bölge “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” olarak belirlenmiştir. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 16.06.2005 tarih 83 ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden sonra Bakanlar Kurulunun 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı”, “Ankara Tarihi Kent Merkezi Yenileme Alanı” olarak belirlenmiş ve 07.09.2005 tarih ve 25929 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak Danıştay 6. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararlarında da belirtildiği gibi; • 5366 sayılı Kanunda yer alan yenileme alanı ilan kriterleri Ankara Yenileme Alanı olarak belirlenen bölgenin sınırlarıyla uyuşmamaktadır, bu bölgenin kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurulunca sit alanı olarak tescil ve ilan edilmiş olması ve bu bölgelere ait koruma alanları içinde yer alması ve yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olması gerekmektedir. • Bakanlar Kurulu kararı ekindeki krokide; Yenileme Alanı sınırları içerisinde, Ulus, Ankara Kalesi, Ankara Eski Kent Dokusu ve Arkeolojik sit alanlarının bulunmakta, kentsel ve arkeolojik sit alanları ile bu alanlara ait koruma alanlarının sınırları yer almamaktadır. • Arkeolojik sit alanlarının yenileme alanı içinde yer alması 5366 sayılı Kanunun “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabii afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması” amacına ters düşmektedir. • Arkeolojik alanlar “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş alanlar” olarak, koruma ilkelerine göre “yenilenerek korunmaları ve yaşatılarak kullanılmaları söz konusu olabilecek alanlar içinde yer alamayacak alanlardır. 84 • Ayrıca Ankara Yenileme Alanının ilanından sonra bu alanda plan yapılarak koruma alanı olarak gösterilen sınırların Ankara Yenileme Alanı Koruma Bölge Kuruluna onaylatılarak, Koruma Bölge Kurulu tarafından tespit ve ilan edilmemiş sit ve koruma alanları için plan yapılmıştır. • Bakanlar Kurulu Koruma Bölge Kurulunca sit ve koruma alanı olarak belirlenen alandan daha kapsamlı bir alanın yenileme alanı ilan etmiştir. • 5366 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ile yenileme alanının sınırları belirlenmeden önce yapılması gereken tespitlerin çoğunun yenileme alanı ilanından sonra plan aşamasında gerçekleştirilmiştir. • 5366 sayılı Kanun uyarınca bir bölgenin yenileme alanı olarak saptanabilmesi için bölgenin sit alanı ve koruma alanlarını içermesinin yanı sıra bu özellikteki alanın yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olduğunun da ortaya konulması gerekmektedir. 5366 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi, ilgili Yönetmeliğin 12. Maddesi ve 2863 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre Kültür ve Turizm Bakanlığı Makamının 23.01.2006 tarih ve 7600 sayılı Onayı ile Ankara Yenileme alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 29.06.2006 tarih ve 10688 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü kurulmuştur. Kurul 27.03.2007 tarihinde ilk toplantısını yaparak faaliyete geçmiştir. 5366 sayılı Kanunun ilanına kadar geçen 15 yıllık sürede 1986 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesinin açtığı yarışma ile elde edilen planlar yürürlükte kalmıştır. Ancak söz konusu Kanunun ilanı ile Ankara Büyükşehir Belediyesi sadece yenileme alanı sınırları içinde her türlü plan yapma yetkisini kendisinde bulmuştur. Kanunun uygulama yönetmeliğinde sadece yenileme projelerini görüşmek ve karara bağlamak üzere Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kurulacağı ifade edilmişse de Ankara Büyükşehir Belediyesi bu 85 hüküme uymayarak alandaki bütün planları durdurmuş ve yeni plan yapım sürecini başlatmıştır. Bu yaklaşım 5366 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliğe aykırı olduğu gibi, günümüz planlama yaklaşımına da aykırıdır. Kent için daha önce yapılmış planların bir kısmını hiç yapılmamış farz edip, buralarda bağımsız bir plan yaparak yürürlüğe koyma isteği kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Ayrıca, Ankara Büyükşehir Belediyesince belirlenen ve Bakanlar Kuruluna sunulan ve Bakanlar Kurulunun da 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile ilan edilen Ankara Yenileme Alanı sınırları, 5366 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelikte tanımlandığı gibi sit alanında değil, mevcut sit alanlarının dışını da içine alır şekildedir. Yani Ankara Büyükşehir Belediyesi Kanunla kendisine verinle yetkiyi aşmış, tanımlanan yenileme alanı yerine, kendi isteğine göre sit alanı olmayan yerleri de yenileme alanı ilan etmiştir. Ankara Büyükşehir Belediyesinin kendisine Kanun ve Yönetmelikle verilen yetkileri aşarak, sit alanı sınırları dışında kalan yerleri de Ankara Yenileme Alanı sınırlarına dahil etmesindeki nedenlerden ilki bu alandaki planları iptal ederek, yeni bir plan yapmak ve Ankara’nın tarihsel kentsel dokusunu oluşturan, Cumhuriyet’in ilanı ile yeni bir Türkiye hayalini hayata geçiren Mustafa Kemal’in başkentindeki anı değerini tahrip ederek, kentin diğer bölgelerindeki gibi kimliksiz mekanlar yaratma isteği olarak düşünülebilir. Ancak bunun yanında atlanmaması gereken önemli bir nokta daha vardır. O da 5366 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile ilgili yönetmeliğin 24 üncü maddesinde yenileme alanı sınırları içerisinde kalan parsellerde hak sahipleri ile kamulaştırma konusunda uzlaşma sağlanamadığı takdirde, idarece acele kamulaştırma yoluna gidileceğidir. Bu durumda Ankara Yenileme Alanı sınırlarının neden sit alanı sınırları ile kısıtlı kalmayıp daha büyük bir alanı kapsayacak şekilde ilan edildiği de açıkça anlaşılabilecektir. Ankara Büyükşehir Belediyesince 5366 sayılı Kanun kapsamına girmeyen alanlarda da kamulaştırma yapılmak istenmektedir. 86 Bütün bunlarla birlikte 2863 sayılı Kanunun 57 nci maddesinde 5835 sayılı Kanunla yapılan değişiklik de başlangıçta sadece görev ve yetkileri yenileme alanı ile sınırlı kalmak üzere; yenileme projelerini karar bağlamak üzere kurulan Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarına, tıpkı 2863 sayılı Kanun uyarınca kurulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları gibi; korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak, korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak, sit alanlarının tescilinden itibaren bir ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek, koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip onamak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını kaldırmak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile ilgili uygulamaya yönelik kararlar almak. yetkileri verilmiştir. Bu durum 5366 sayılı Kanunun hazırlanma gerekçelerini hiçe sayan bir uygulama olduğu gibi, Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarını farklı pek çok konu ile meşgul ederek, yenileme projelerinin bir an evvel karara bağlanıp, yokolmaya yüz tutmuş tarihi kentsel dokunun gelecek nesillere aktarılması için korunmasını da geciktirmektedir. Bunun yanında, yenileme alanları için bu alanların çevresinden bağımsız ve parçacı yaklaşımlarla planlanmasını sağlayabilecek bir düzenleme olmuştur. Zaten henüz Bakanlar Kurulu Kararı ile Ankara Yenileme Alanı ilan dahi edilmeden, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı kararı ile Ankara Yenileme Alanı olarak ilan edilmesi planlanan Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı için o güne kadar hazırlanmış tüm planlar iptal edilmiştir. Henüz 5366 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden, ki bu Kanun 16.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir, ve bu bölge yenileme alanı ilan edilmeden planlar iptal edilmiştir. Kaldı ki 5366 sayılı Kanun ilan edilmiş olsa dahi bu Kanun ve kanunun uygulama yönetmeliğinde 87 yenileme alanları için plan yapımına ilişkin hükümler içermemektedir. Yenileme alanlarında hazırlanacak planlara ilişkin esaslar 11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5835 sayılı Kanunda yer almaktadır. Yani Ankara Yenileme Alanı için yapılmış olan planlar 5835 sayılı Kanunun ilanından 4 yıl önce iptal edilmiştir. Yenileme alanının usulüne göre ilan edilmemesi de Danıştay 6. Dairesi tarafından alan sınırlarının yürütmesinin durdurulması kararının verilmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda 5366 sayılı Kanun uyarınca 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca yeni bir sınır tespit edilip, bu sınır Bakanlar Kurulu Kararı ile kesinleşinceye kadar çalışmalarına ara verilmek zorunda kalınmıştır. Kurulun her ne kadar yeni sınır belirlendiğinde çalışmalarını sürdüreceği düşünülse de bunun için Ankara Büyükşehir Belediyesinin 5366 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliğe uygun bir sınır belirlemesi gerektiği unutulmamalıdır. Yeni belirlenen sınırın da sit sınırları dışında olması, Ankara Yenileme Alanı ilan sürecinden bugüne kadar yaşananların tekrarlanmasına neden olacaktır. Ocak 2010 itibariyle, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni belirlenecek Ankara Yenileme Alanı sınırları tespit edilerek …. Tarih ve sayılı Belediye Meclis Kararı alınmış olup, İçişleri Bakanlığına iletilmiştir. Ancak, bu Belediye Meclisi kararı eki haritada belirlenen sınırlar kentin tarihi çekirdeğini kapsamaktadır. Arkeolojik sit alanları Danıştay 6. Dairesinin kararları doğrultusunda yenileme alanı sınırlarından çıkarılmıştır. Fakat asıl yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş, çöküntü bölgesi olan Talatpaşa Bulvarının kuzeyi ile Ankara Kalesinin doğusu yenileme alanı sınırlarının dışında bırakılmıştır. Oysaki şu anda acil müdahale gerektiren ve kentin yıpranmış alanlarını oluşturan bölgeler bu bölgelerdir. Yeni sınırlarla kentin kimliğini ve tarihini yansıtan kamu yapıları ile Türkiye Büyük Millet 88 Meclisi yapıları gibi yapılar yenileme alanı içine alınmıştır. Yani yeni ilan edilen sınırlar da aslında 5366 sayılı Kanunda belirtilen nitelikleri sağlayan alanlar değildir. Ankara Yenileme Alanı sınırları belirlenirken öncelikle, Danıştay 6. Dairesinin kararları doğrultusunda, “yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması” hem teknik olarak hem de pratikte mümkün olamayacak Ankara Kalesi, Roma Hamamı gibi alanların yenileme alanı sınırları içinde yer almaması gerekmektedir. Belirlenecek alanlar 5366 sayılı Kanunda tanımlandığı şekliyle özelliğini kaybetmiş ve yok olmaya yüz tutmuş alanlar olmalıdır. Ancak bu alanların yenilenmesi ve kullanılması mümkün olabilecektir. Bununla birlikte çoğu kamu mülkiyetinde olan, Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İller Bankası Genel Müdürlüğü, Tekel Başmüdürlüğü, PTT Genel Müdürlüğü, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Devlet Tiyatroları Büyük Sahne gibi yapıların bulunduğu alanlar yenileme alanı sınırları içinde yer almamalıdır. Çünkü bu yapılar halen kullanılmaları nedeniyle ekonomik ömürlerini henüz tamamlamamış olan, pek çoğu yarışmalarla elde edilmiş, mimari açıdan Ankara Tarihi Kent Merkezine karakter veren, farklı mimari üslupları yansıtan, anı değeri taşıyan, halk için odak noktası oluşturması dolayısıyla sosyal değeri de olan Cumhuriyet’in kültürel mirası niteliğindeki alanlardır. Bunun yerine yapılması gereken, Ankara’nın tarihi çekirdeği dışında kalan, yıpranmış, ekonomik ömrünü tamamlamaya yüz tutmuş, sosyal olarak da çöküntü alanı haline gelmiş, karmaşık mülkiyet yapısına sahip, sit alanı içinde kalan alanların yenileme alanı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Tezin önceki bölümlerinde ele alınmış olan Dünya’daki koruma uygulamaları örnekleri ile Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ve Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının koruma yaklaşımı da çeşitli kriterlerle değerlendirilmiştir: 89 Çizelge 6.1. Dünya’daki koruma uygulamaları örnekleri ile Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ve Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının karşılaştırılması. Dünya Örnekleri Alan Ölçeğinde Müdahaleler Koruyucu Yenileme Uygulamaları Alanın Coğrafi Koşulları ve Doğal Çevresiyle Birlikte Korunması Bütüncül Koruma Kararları Artan Market Değeri Nedeniyle Alanın Baskı Altında Kalmasını Engellemek Doğal Afet Riskleri Açısından Alınan Önlemler Etaplar Halinde Yenileme Trafiğin Yeniden Düzenlenmesi Özel Sektör Yanında Kamu İdarelerinin de Bölgeye Yatırım Yapmasının Sağlanması Alanın Yaşanır Hale Getirilmesi Alanın Ekonomik Gelişiminin Sağlanması Kendi Edimiyle Gerçekleştirme Yapı Ölçeğinde Müdahaleler Miras Değerinin Korunması Bölgenin Çevresel Temizliği Bölgenin Korunacak Yapılar Dışında Kalan Gecekondulardan Temizlenmesi Yapılara Yeni İşlevler Verilmesi Yıkıp Yeniden Yapma Parsel Ölçeğinde Analizler Eski Strüktürel Elemanların Korunması ve İyileştirilmesi Kamulaştırma Sosyal Donatı Alanlarının Yaratılması Kullanıcıya Yönelik Müdahaleler Halk Katılımı Bölge Sakinlerine Danışmanlık Yapılması Mülk Sahipleriyle Müzakere Koruma Islah İmar Planı Nazım ve Uyg. İmar Pln. + + + + - + + + + - + + - + + + + + + + - + + + + - + + - + + + + + + + + + + + + + + + - + + + + + + + + - + + - 90 Yukarıda sayılan kriterler göz önüne alındığında; Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planının özetle; • İçerdiği yaklaşımlarla Dünya’daki koruma anlayışına daha uygun olduğu, • Kentsel korumanın olmazsa olmaz kriterlerini içerdiği, • Kentsel koruma yanında hümanist bir yaklaşıma da sahip olduğu, • Nitelikli yaşam çevreleri yaratmayı hedeflediği, • Fazladan ekonomik bir yük yaratmadığı, • Alanın kullanıcılarını da önemsediği, söylenebilir. Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının ise; • Dünya’daki koruma anlayışına ters düştüğü, • Daha önce yürürlükte olan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planının getirdiği pek çok çözümü görmezlikten geldiği, • 2863 sayılı Kanunla getirilen halk katılımı ve uzlaşma gibi yaklaşımları reddettiği, bunun yerine kullanıcıları alandan uzaklaştırmayı hedeflediği ve bu yönüyle Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ile çeliştiği, • Parsel ölçeğindeki detaylı analizler şöyle dursun, bütüne ilişkin genel analizlerinde eksik olduğu, • Kentsel dokunun korunmasını değil, rant getirisini amaçladığı, • Korumaya yönelik herhangi bir önlem alınmadığı, görülebilir. Tüm tez çalışması ve yukarıdaki kriterler ışığında; 91 • Geleneksel kentsel dokuların daha etkin bir şekilde korunması gibi bir amaçtan yola çıkılarak hazırlanan 5366 sayılı Kanunla ilgili olarak bugün gelinen nokta Kanunun amacından açıkça saptığı, • Yerel idarelerin bu Kanunu diledikleri gibi yorumladıkları, • Yenileme alanı olarak ilan edilen alanların sağlıklı çalışmalarla elde edilmediğini ve bu alanlar için yapılan planların da yeterli ön çalışma yapılmadan hazırlandığını, • Ankara Yenileme alanı özelinde, daha önce yürürlükte olan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planının aslında 5366 sayılı Kanunun gerekçeleri ile daha fazla örtüştüğü, • Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının koruma kavramı ile bağdaşmadığı, bununla birlikte kullanıcı ve kamuya getirdiği ek maliyetlerin de göz ardı edildiği, ifade edilebilir. 92 KAYNAKLAR Adım Adım Koruyucu Kent Yenilemesi Kreuzberg, Uluslararası Yapı Sergisi, Berlin, 1987, Broşür, Çev. Yalçın ÇETİN ve Jochen MİNDAK. Berlin, (1987). Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Arşivi (2009). Ahunbay, Z., “Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon”, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul, 12, 27-28, 135, 148-149 (1999). Akçura, N., “Yabancı ülkelerde eski eserlerin korunması”, Mimarlık Dergisi, 17: 13 (1973). Altınsay, B., “İstiklal Mahallesi”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara, 1-5 (1988). Amsterdam Bildirgesi, (1975). Ankara 10. İdare Mahkemesinin E: 2007/885, E:2007/1397 Sayılı Kararları (2008). Bademli, R. R., “Tarihi ve kültürel değerlerin korunması ulusal çevre eylem planı”, DPT, Ankara, 16, 19-20 (1997). Danıştay 6. Dairesinin E: 2008/2283, E: 2008/3364, E: 2008/4168, E: 2008/4169 Sayılı Kararları (2009). Eke, F., Özcan, Ü., “Tarihi kentlerin korunması ve uluslararası deneyimler”, Tarihi Kentlerde Planlama/ Düzenleme Sorunları Türkiye 11. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, Ankara, 173-175 (1987). Erder, C., “Tarihi Çevre Kaygısı”, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, Ankara, 12, 84-87 (1971). Erder, C., “Venedik Tüzüğü, uluslararası tarihi anıtları onarım kuralları”, Vakıflar Dergisi, 7: 112-115 (1968). Erkal, F., Kıral, Ö., Günay, B., “Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islan İmar Planı: 1986-2006 koruma planından yenileme planına Ankara kentini tartışmak”, Planlama, 4: 34: 34-50, (2005). Gültekin, N., “Geleneksel konut dokusunda kullanım sürecinin değerlendirilmesi- Beypazarı örneği”, Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 22: 261-272 (2007). 93 Gültekin, N., “Türkiye’de taşınmaz kültür varlıklarını koruma sürecinde yaşanan açmazlar”, Türkiye’de Risk Altındaki Doğal ve Kültürel Miras Taç Vakfının 25 Yılı Anı Kitabı, TAÇ Vakfı, İstanbul, 213-218, (2001). Hasol, D., “Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü”, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul, 313 (1990). Katma Değer Vergisi Genel Tebliği Seri No:96 (2005). Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik (1989). Çimen, B., “Koruyucu kent yenilemesi ve yerel yönetimler”, Türk- Alman Semineri, Ankara, 16-19 (1992). Kuban, D., “Kültür ve tarihi çevre koruma”, TAÇ Vakfı Dergisi, 1: 7-8, (1986). Kuban, D., “Restorasyon kriterleri ve Carta del Restauro”, Vakıflar Dergisi, 5: 150-152, (1962). Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Arşivi, (2009). Law on the Protection of Antiquities of Egypt (1983). Mavromatıs, M., “Ladadika From Dereliction to Rescue, The Venture Into Another Preservation Policy”, Editions of the Ministry of the Environment, Regional Planning and Public Works, Thessaloniki, 36-37, 168-169 (1996). Sözen, M. ve Tanyeli U., “Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü”, Remzi Kitabevi, İstanbul, 137 (1986). Spanish Historical Memory Law (2007). Şahin, P., “Tarihi çevreleri koruma sürecinde yaşanan fiziksel ve sosyokültürel değişim, Ankara-Ulus Tarihi Kent Merkezi İstiklal Mahallesi Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara (2008). The Antiquities Act of Finland (1963). TMMOB Mimarlar Odası, “Ulus Tarihi Kent Merkezi”, Planlama, 4: 34: 51-53, (2005). Tuncer, O. C., “Rölöve ve Restorasyon”, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, Diyarbakır, 30 (1990). 94 İnternet : Tunçer, M., “Kent Yoksulluğuna Bir Çözüm: Tarihsel Çevrelerin Sürdürülebilir Korunması”, http://mehmet-urbanplanning.blogspot.com/2007/01/kent-yoksulluuna-bir-zmtarihsel.html (2008). Turizm Bakanlığı, “Geleneksel Sivil Mimarlık Örneklerinin Turizme Yönelik Kullanımlarında Modeller”, Turizm Bakanlığı, Ankara, 43 (1995). TOKİ, “Tarihi Konut Stokunun Sağlıklaştırılması İçin bir Finansman ve Örgütlenme Modeli”, TOKİ, Ankara, 36 (1996). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982). Ulus Tarihi Kent Merkezi Çevre Düzenleme Yarışması, Yarışma Şartnamesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, (1986). ÜLGEN, A. S., “Anıtların Korunması ve Onarılması I”, Maarif Matbaası, Ankara, 9-13, 43 (1943). Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği (2005). 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu (1970). 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (1983). 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu (1984). 4848 Sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (2003). 5272 Sayılı Belediye Kanunu (2004). 5225 Sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu (2004). 5226 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İle Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (2004). 5366 Sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun (2005). 9289 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (2005). 19.04.1996 tarih ve 421 sayılı Tarihi Sitler Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı. 95 05.11.1999 tarih ve 658 sayılı Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı. 05.11.1999 tarih ve 660 sayılı Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları İlke Kararı. 04.10.2006 tarih ve 720 sayılı Kentsel Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı. 19.06.2007 tarih ve 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı. 96 EKLER 97 EK- 1 Fotoğraflar Resim 1.1. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının güneydoğu bölümünün görünüşü. Resim 1.2. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının doğu bölgesinin görünüşü. 98 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.3. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının kuzey bölümünün görünüşü. Resim 1.4. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının batı bölümünün görünüşü. 99 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.5. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının güneybatı bölümünün görünüşü. Resim 1.6. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının kuzeybatı bölümünün görünüşü. 100 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.7. Hamamönü Sokak’tan görünüş. Resim 1.8. Hamamönü Sokak’tan görünüş. 101 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.9. Hamamönü Sokak’tan görünüş. Resim 1.10. Hamamönü Sokak’tan görünüş. 102 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.11. Hamamönü Sokak’tan görünüş. Resim 1.12. Talatpaşa Bulvarı’ndan Hamamönü Sokağın görünüşü. 103 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.13. Dutlu Sokak ile Sarıkadın Sokağın kesişiminden görünüm. Resim 1.14. Dutlu Sokak’tan görünüş. 104 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.15. Dutlu Sokak’tan görünüş. Resim 1.16. Sarıkadın Sokak’tan görünüş. 105 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.17. Karacabey Hamamı’nın görünüşü. Resim 1.18. İrfan Baştuğ İlköğretim Okulu. 106 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.19. Öksüzler Sokağın doğu-batı yönünde görünüşü. Resim 1.20. Kestane Caddesi’nin kuzey- güney yönünde görünüşü. 107 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.21. Kestane Caddesi’nin güney-kuzey yönünde görünüşü. Resim 1.22. Kestane Caddesi’nin güney-kuzey yönünde görünüşü. 108 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.23. Ulucanlar Yeni Camii’nin görünüşü. Resim 1.24. Ulucanlar Caddesi’nin doğu- batı yönünde görünüşü. 109 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.25. Gazeteci Kemal Aşık Caddesi’nin güney-kuzey yönünde görünüşü. Resim 1.26. Gazeteci Kemal Aşık Caddesi’nin kuzey-güney yönünde görünüşü. 110 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.27. Gazeteci Kemal Aşık Caddesi’nin güney-kuzey yönünde görünüşü. Resim 1.28. Bentderesi Caddesi'nden görünüş. 111 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.29. Bentderesi Caddesinden görünüş. Resim 1.30. Bentderesi Caddesinin doğu-batı yönünde görünüşü. 112 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.31. Ankara Kalesi girişinde bulunan saat kulesi. Resim 1.32. Ankara Kalesi girişi. 113 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.33. Çengelhan’ın Ankara Kalesi girişinden görünüşü. Resim 1.34. Gözcü Sokağın görünüşü. 114 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.35. Gözcü Sokak’tan Ankara Kalesi surları üzerindeki yapıların görünüşü. Resim 1.36. Atpazarı Sokağının görünüşü. 115 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.37. Atpazarı Sokağından Zöhre Ana Türbesi’nin görünüşü. Resim 1.38. Gözcü Sokağın görünüşü. 116 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.39. Kale Kapısı Sokağı görünüşü. Resim 1.40. Doyran Sokağın görünüşü. 117 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.41. Doyran Sokağın görünüşü. Resim 1.42. Kale Kapısı Sokağın görünüşü. 118 EK- 1 (Devam) Fotoğraflar Resim 1.43. Devodiran Sokağın görünüşü. 119 EK- 2 Ulus Tarihi Kent Merkezi 1/ 1 000 Ölçekli Koruma İmar Planı Harita 2.1. Ulus Tarihi Kent Merkezi 1/ 1 000 Ölçekli Koruma İmar Planı 120 EK-3 Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı Kararı eki 1/ 5 000 Ölçekli Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı Harita 3.1. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı Kararı eki 1/ 5 000 Ölçekli Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı 121 EK-4 Ankara Tarihi Kent Merkezi Plan sınırını gösterir harita Harita 4.1. Ankara Tarihi Kent Merkezi Plan sınırını gösterir harita 122 EK-5 Danıştay 6. Dairesince iptal edilen Ankara Yenileme Alanı sınırı ve Plan sınırı ile Ankara Büyükşehir Belediyesince İçişleri Bakanlığına sunulan yeni sınırları gösterir harita Harita 5.1. Danıştay 6. Dairesince iptal edilen Ankara Yenileme Alanı sınırı ve Plan sınırı ile Ankara Büyükşehir Belediyesince İçişleri Bakanlığına sunulan yeni sınırları gösterir harita 123 EK-6 Bakanlar Kurulunun 2005/ 9289 sayılı kararı 124 EK-7 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı 125 EK-7 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı 126 EK-7 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı 127 EK-7 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı 128 EK-8 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 129 EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 130 EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 131 EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 132 EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 133 EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 134 EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı 135 EK-9 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 136 EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 137 EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 138 EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 139 EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 140 EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 141 EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı 142 EK-10 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 143 EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 144 EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 145 EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 146 EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 147 EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 148 EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı 149 EK-11 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı 150 EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı 151 EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı 152 EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı 153 EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı 154 EK-12 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı 155 EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı 156 EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı 157 EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı 158 EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı 159 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : ATALAY, Pınar Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri: 21.12.1982/ Ankara Medeni hali : Evli, 1 çocuklu E- posta : pinar.sarp@kultur.gov.tr Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet Tarihi Lisans Gazi Üniversitesi/ Ş.B.P. 2004 Lise İncirli Lisesi 2000 Yıl Yer Görev 2008- … Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Turizm Uzm. 2004- 2008 Kültür ve Turizm Bakanlığı Kül. ve Tur. Uzm. Yrd. İş Deneyimi Üyelikler Yıl Kuruluş 2008- … Kültür ve Turizm Uzmanları Derneği 2004- … TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Yabancı Dil İngilizce