PEYGAMBERİMİZ İnsan ve Din

advertisement
PEYGAMBERİMİZ
İnsan ve Din
Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 594
Halk Kitapları: 149
Tashih
Ali Osman PARLAK
H. Duran NAMLI
Baskı
Korza Yay. Bas. San. A.Ş.
Tel.: (0312) 342 22 08
Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı: 27.03.2003/60
4. Baskı, Ankara-2015
2015-06-Y-0003-594
ISBN: 978-975-19-3700-1
Sertifika No: 12930
© Diyanet İşleri Başkanlığı
İletişim
Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü
Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı
Tel: (0.312) 295 72 93-94
Faks: (0.312) 284 72 88
e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov.tr
Dağıtım ve Satış
Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü
Tel: (0.312) 295 71 53 - 295 71 56
Faks: (0.312) 285 18 54
e-posta: dosim@diyanet.gov.tr
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ............................................................................................ 7
BİRİNCİ BÖLÜM
İNSAN
İNSAN .................................................................................11
İKİNCİ BÖLM
DİN VE İSLAM
I. DİN ..................................................................................31
II. İSLAM ............................................................................36
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (s.a.s)
I. PEYGAMBERİMİZ .........................................................43
II. PEYGAMBERİMİZİN DİN İLE İLGİLİ GÖREVLERİ 49
a) Tebliğ.............................................................................49
b) Tebyin ...........................................................................49
c) Teşri ...............................................................................49
1. Kur’ân’daki Hükümleri Teyit Eder ..........................50
2. Açıklanmaya Muhtaç Ayetleri Açıklar ....................50
a) Mücmel ayetleri tefsir eder, müşkil lafızları
açıklar .......................................................................... 50
b) Kur’ân’ın genel hükmünü tahsis eder ....................50
c) Kur’ân’ın mutlak’ını takyit eder ..............................52
3. Kur’ân’da hükmü bulunmayan meseleler
hakkında hüküm getirir. .......................................... 53
4 | İsmail Karagöz
III. PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEKLİK MİSYONU .........58
a) İnancı .............................................................................58
b) İbadeti ...........................................................................59
c) Ahlakı ............................................................................62
1. Adaleti ...........................................................................73
2. İhsanı .............................................................................77
3. Takvası ..........................................................................79
4. İstikameti ......................................................................80
5. Hilmi ..............................................................................81
6. Merhameti ....................................................................84
BİBLİYOGRAFYA..............................................................89
BİYOGRAFİ ........................................................................92
ÖNSÖZ
Allah’ın en mükemmel varlığı olan, ruh ve bedenden oluşan insanın sevme ve kızma, üzülme ve
sevinme gibi duyguları, iyilik ve kötülük yapabilme
gibi yetenekleri yanında inanma ve ibadet etme gibi
görevleri vardır. İnsan din duygusu ile yüklü olarak
yaratılmıştır. Yaratılış gayesi Allah’ı tanımak ve O’na
ibadet etmek olan insan, ölümü ve hayatı ile imtihana tabi tutulduğu için din, iman ve ibadet konusunda
zorlanmamıştır. Çünkü o, akıl ve irade sahibidir. İnsan aklını, irade ve yeteneklerini kullanarak doğruyu bulabilir, yanlış, kötü ve çirkin olan şeylerden
sakınabilir. Ancak insan her şeyi aklı, iradesi ve yetenekleri ile çözemez. Öte yandan insan, daima kötülüğü emreden nefsinin ve vesvese veren Şeytanın
düşmanlığı ile karşı karşıyadır.
Allah, kullarına karşı çok merhametlidir. Onlara
akıl, irade ve yetenekler vermekle yetinmemiş, ilk
insandan itibaren peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle onlara doğru yolu göstermiş, onların dünya ve ahirette mutlu olmalarını, nefsin ve
şeytanın düşmanlığından korunmalarını istemiştir.
İnsanların buna ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı sebebiyle
olmalı ki tarihin her döneminde insanlar bir dine
sahip olagelmişlerdir.
6 | İsmail Karagöz
İnsan her zaman dine muhtaçtır. Bilimin, tekniğin ve teknolojinin gelişmesi bu ihtiyacı yok edememektedir. İnsanın mutluluğu sadece maddî ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret olmadığı açıktır. İnsanları ahlak ve meziyet sahibi yapmada, karşılıklı
haklara saygı göstermede, kötülüklerden korunmada, dürüst ve adil olmada en büyük amil dindir. Bu
sebeple Allah, insanları, ilk insan Âdem (a.s.)’den
itibaren hak dini kabul etmekle sorumlu tutmuştur.
Son olarak da Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)
vasıtasıyla. İnsanları hükmünü kıyamete kadar sürdürecek olan İslam’a çağırmıştır.
İnsanın dine, dinin de tebliğ ve tebyîne ihtiyacı
vardır. İnsanlara dini tebliğ eden ve dinî kuralların
nasıl anlaşılıp uygulanacağını gösteren ve öğreten
peygamberdir. İşte elinizdeki bu eserde insanın genel
yapısı, dine ve peygambere olan ihtiyacı anlatılmaktadır. “İnsan, Din ve Peygamber” başlığı, insanın dine,
dini anlayıp yaşayabilmesi için de Peygamberin rehberliğine ihtiyacının olduğunu ifade etmektedir.
Başarı Allah’tandır.
Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
22.08.2002, Etlik – ANKARA
GİRİŞ
İnsan, Allah’ın yeryüzünde en değerli yaratığıdır.
Her şey, insan için, onun huzur ve mutluluğu içindir.
İlk insandan itibaren peygamber ve kitaplar gönderilmesinin amacı da budur.
Son ilâhî kitap Kur’ân, bütün insanlığın rehberi,
son Peygamber Muhammed (s.a.s.) ise bütün insanlar için şahit, müjdeci ve uyarıcıdır. Allah’ın Resulünde insanlar için, onların inanç, söz, fiil ve davranışları için en güzel örnekler vardır. Çünkü Peygamber (s.a.s.), âlemlere rahmet olması ve güzel ahlakı
tamamlaması için gönderilmiştir. O, numune-i imtisaldir. Dünya ve ahiret mutluluğunu, huzur ve
sükûnunu yakalamak, işinde, mesleğinde, fert, aile
ve toplum hayatında başarılı olmak isteyen her seviyedeki insanın onu örnek alması gerekir. Onun hayatında herkes için her konuda davranış modelleri
vardır.
Kur’ân’ı rehber, Peygamberi "üsve-i hasene"
olarak alabilmemiz için “insanı”, “dini” ve “peygamberi” iyi tanımamız gerekmektedir. İnsanı tanımak gerekir, çünkü Peygamberi örnek alacak insandır. Peygamberi tanımak gerekir, çünkü o, örnek
alınacaktır. Dini tanımak gerekir, çünkü Peygamberi
örnek almada ölçü dindir. Dolayısıyla çalışmamızı üç
bölümde sunmaya çalışacağız.
ُ ‫ل َـقـَ ْد كـَ ا َن ل َـ‬
ِ ‫كـ ْم ۪فـي َر ُسـولِ ا‬
َ�‫لـِمـ ْن كـَ ا َن ي َـ ْر ُجـوا ا‬
َ ٌ ‫� ا ُ ْسـ َوة ٌ َحـ َسـنَـة‬
ٰ ْ ‫َو ْالـ َيـ ْو َم‬
ۜ‫يـرا‬
َ ‫ا� ِخـ َر َوذَكـَ َر ا‬
ً ‫� كـَ ۪ثـ‬
"Andolsun Allah’ın Elçisinde sizin için Allah'a ve
ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan
kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır"
(Ahzab, 33/21)
BİRİNCİ BÖLÜM
İNSAN
‫َول َـقـَ ْد كـَ َّر ْمـنَـا ب َـنـ۪ ٓي ٰا َد َم َو َحـ َمـ ْلـنَـاهـُ ْم فـِ ي ْالـ َبـ ِ ّر َو ْالـ َبـ ْحـ ِر‬
َّ ‫ور َز ْقـنَـاهـُ ْم ِمـن‬
َّ ‫ات َوفـ‬
‫يـر ِمـ َّمـ ْن َخـ َلـ ْقـنَـا‬
ِ ‫الـطـ ِيّـ َبـ‬
ٍ ‫َضـ ْلـنَـاهـُ ْم َعـ ٰلـى كـَ ۪ثـ‬
َ
َ َ
�‫يـ‬
۟ ً ‫ت َـ ْفـ ۪ضـ‬
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları
karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve
temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra, 17/70)
İNSAN
İnsan, Allah’ın en mükemmel ve en üstün varlığıdır. Yüce Allah,
ٍ ‫ل َـقـَ ْد َخـ َلـ ْقـنَـا ْا�ِنْـ َسـا َن ۪فـ ٓي اَ ْحـ َسـ ِن تـ َْقـ ۪و‬
ۘ‫يـم‬
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık”
buyurmuştur.
(Tîn, 95/4)
Ayette geçen “ahsen-i takvim” ifadesi; maddî ve
manevî her türlü güzelliği ifade eder. Boyunun düzgünlüğünü, endamının eşsizliğini, akıl, irfan ve düşüce sahibi oluşunu, konuşan, yazan ve sanat kabiliyeti olan bir varlık oluşunu; hakkı batıldan, güzeli
çirkinden, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hayrı
şerden, tatlıyı acıdan ayırabilen bir yaratık oluşunu
ifade eder.
İnsan, Allah’ın özene-bezene yarattığı bir şaheseridir. Hiç şüphesiz âlemde var olan her şeyi yaratan
ve onları nizama koyan Allah’tır. (Furkan, 25/2) Ancak
Allah, insanın yaratılışına ayrı bir özen göstermiştir.
َ ‫قَـ‬
َ ‫يـس َمـا َمـنَـ َعـ‬
‫َي‬
ۜ َّ ‫ت بِـ َيـد‬
ُ ‫لـِمـا َخـ َلـ ْقـ‬
َ ‫ك اَ ْن تـ َْسـ ُجـ َد‬
ُ ‫ال ي َـا ٓ اِبْـ ۪لـ‬
“Allah, ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Dedi” (Sâd, 38/75) ayeti,
bu gerçeği ortaya koymaktadır.
َّ ‫“ بِـ َيـد‬iki elimle” ifadesi, “Allah’ın
Ayette geçen ۜ‫َي‬
gücü, kudreti” anlamına geldiği gibi “Allah’ın insanı
12 | İsmail Karagöz
özel bir itina ile yarattığı” anlamına da gelir. Hamdi
Yazır, "iki elimle yarattım” demek, hiç bir sebep araya girmeksizin doğrudan doğruya bizzat Allah’ın
kudretiyle anlamında olduğunu söylemiştir. (Yazır, II,
410)
Allah, ilk insanı, ana-baba gibi bir vasıta olmadan
bizzat kendisi toprak-su karışımı balçıktan yaratmış
ve ona kendi ruhundan üflemiştir:
‫يـن‬
۪ ُ‫ت ۪فـيـ ِه ِمـ ْن ر‬
ِ ‫وحـي فـَقـَ ُعـوا ل َـه ُ َسـ‬
ُ ‫ف َـ ِاذَا َسـ َّو ْيـت ُـه ُ َون َـفـَ ْخـ‬
َ ۪‫اجـد‬
“Onu düzenleyip insan şekline soktuğum ve ona
ruhumdan üflediğim zaman (Ey melekler!) Hemen
ona secde edin (onu selamlayın dedim)” (Sâd, 38/72)
ayeti bu gerçeği ifade eder.
İlk insan Âdem gibi Allah diğer insanların da beden ve uzuvlarını düzenledikten sonra onlara kendi
ruhundan üflemektedir:
َّ
‫يـن ث ُـ َّم‬
ۚ ٍ ‫الـذ۪ يٓ اَ ْحـ َسـ َن كـ َُّل َشـ ْي ٍء َخـ َلـقـَ ه ُ َوب َـ َداَ َخـ ْلـ َق ْا�ِنْـ َسـانِ ِمـ ْن ۪طـ‬
ِ ‫يـنۚ ث ُـ َّم َسـ ٰ ّويـه ُ َون َـفـَ خَ ۪فـيـ ِه ِمـ ْن ُر‬
۪‫وحـه‬
ٍ ‫َجـ َعـ َل نـ َْسـ َلـه ُ ِمـ ْن ُسـ َ�ل َـ ٍة ِمـ ْن َمـا ٓ ٍء َمـ ۪هـ‬
ً ‫الـسـ ْمـ َع َو ْا�َبْـ َصـا َر َو ْا� َ ْفـ ِٔـ َد ۜةَ قَـ ۪لـ‬
ُ ‫يـ� َمـا تـ َْشـ‬
ُ ‫َو َجـ َعـ َل ل َـ‬
‫كـ ُرو َن‬
َّ ‫كـ ُم‬
“O Allah ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Allah
insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun
soyunu dayanıksız bir suyun özünden var etti. Sonra
onu düzenleyip şekil verdi ve ona ruhundan üfledi.
O, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaratmıştır.
Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Secde, 32/7-9)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 13
Allah insana, gerçekleri görebilecek göz, duyabilecek kulak, anlayabilecek kalp vermiştir:
ُ ‫كـ ْم َ� تـ َْعـ َلـ ُمـو َن َشـ ْيـ ًٔـاۙ َو َجـ َعـ َل ل َـ‬
ُ ِ‫كـ ْم ِمـ ْن ب ُـط ُـونِ ا ُ َّمـ َهـاتـ‬
ُ ‫َوا�ُ اَ ْخـ َر َجـ‬
‫كـ ُم‬
ُ ‫كـ ْم تـ َْشـ‬
ُ ‫الـسـ ْمـ َع َو ْا�َبْـ َصـا َر َو ْا� َ ْفـ ِٔـ َد ۙةَ ل َـ َعـ َّلـ‬
‫كـ ُرو َن‬
َّ
"Siz hiç bir şey bilmezken Allah sizi analarınızın
karnından çıkardı, şükredesiniz diye size kulaklar,
gözler ve kalpler verdi” (Nahl, 16/78) ayeti bu gerçeği
ifade eder.
Allah, insana iyiyi kötüden ayırabilecek yetenek,
akıl ve fikir vermiştir:
ۙ‫يـهـا‬
ُ ‫يـهـاۙ ف َـا َ ْلـ َهـ َمـ َهـا فـ‬
َ ‫ُجـو َرهـَ ا َوتـ َْقـ ٰو‬
َ ‫َونـ َْفـ ٍس َو َمـا َسـ ٰ ّو‬
“Nefse ve onu şekillendirene ona fücurunu ve
takvasını ilham edene yemin olsun ki” (Şems, 91/7-8)
ayeti bunu ifade etmektedir.
Ayette geçen “ilham”, bir manayı insanın gönlüne ilka ve telkin etmek, “fücûr” ise haktan dönmek,
hak yoldan sapmak, fısk (itaatsizlik) ve isyana düşmektir.
“Fücûr”; şirk (Allah’a ortak koşmak), küfür (inkâr
etmek), nifak (iki yüzlülük yapmak), zina, yalan, içki,
kumar, hile gibi her türlü şer ve masiyet (günah)
olan inanç, söz, fiil ve davranışlara, “takva” ise Allah’ın koruması altına girmek, O’na karşı gelmekten
sakınmak, emir ve yasaklarına riayet etmektir.
“Takva” iman ve itaat, hayır ve hasenat gibi her
türlü güzel amelleri ifade eder.
14 | İsmail Karagöz
Bu ayete göre insan hem hayrı hem de şerri işleyebilme yeteneğine sahiptir.
ۚ‫لـِسـانـًا َو َشـفـَت َـ ْيـ ِنۙ َوهـَ د َْيـنَـاهُ الـنَّـ ْجـد َْيـ ِن‬
َ ‫اَل َـ ْم نـ َْجـ َعـ ْل ل َـه ُ َعـ ْيـنَـ ْيـ ِنۙ َو‬
“Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi,
ona hayır ve şer yolunu göstermedik mi?” (Beled, 90/810) ayetleri de aynı gerçeği ifade eder.
İnsanı diğer canlılardan ayrılan özelliği de budur.
Yani onun; iyilik ve kötülük, hayır ve şer işleyebilme
yeteneğine sahip olmasıdır. İnsan, bu yeteneğini
iyiye veya kötüye kullanabilir. Hak veya batıl yola
gidebilir. Peygamber veya Şeytanın yoluna uyabilir.
Yaptığı tercihe göre mükâfat veya cezayı hak eder.
Aklını ve fikrini, gözlerini, kulaklarını ve kalbini
kullanıp “takva” yoluna giren doğru yolu bulur, huzura erer. Nefsine (heva ve hevesine) uyup “fücura”
dalan Hak’tan sapar ve ziyana uğrar.
ۜ‫يـهـا‬
َ ‫اب َمـ ْن َد ٰ ّسـ‬
َ ‫يـهـ ۙا َوقَـ ْد َخـ‬
َ ‫قَـ ْد اَ ْفـ َلـ َح َمـ ْن َز ٰ ّكـ‬
“Nefsini (fücurdan yani şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizleyen kurtuluşa ermiştir. Nefsini kirletip
örten ise ziyana uğramıştır” (Şems, 9l/9-10) ayeti bunun
delilidir.
Aklını, kalbini, dilini, gözlerini ve kulaklarını fücurdan uzaklaştırıp takvada kullanmayan insan azabı hak eder. Yüce Allah;
َّ ‫وي َـ ْجـ َعـ ُل الـر ْجـس َعـ َلـى‬
‫يـن َ� ي َـ ْعـقـِ لُـو َن‬
َ ۪‫الـذ‬
َ
َ ِّ
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 15
“Allah, azabı, rezilliği akıllarını kullanmayanlara
verir, (onları murdar, inkârcı kılar)” (Yunus, 10/100) ayeti
ile bu gerçeğe işaret etmiştir.
Yüce Allah, Kur’ân'da birçok ayette “akıllarınızı
kullanmıyor musunuz?” buyurarak insanların akıllarını kullanmalarını istemektedir:
َّ ‫الـصـ ُم ْالـبـ ْكـم‬
ِ ‫ِا َّن َشـ َّر الـ َّد َوآ ِّب ِعـنـْ َد ا‬
‫يـن َ� ي َـ ْعـقـِ لُـو َن‬
َ ۪‫الـذ‬
ُ ُ ّ ُّ �
“Allah katında canlıların en kötüsü akıllarını kullanmayan, (gerçekleri konuşmayan ve duymayan)
dilsiz ve sağırlardır.” (Enfal, 8/22)
َّ ‫وب‬
ُ ّ ‫الـ ۪تـي فـِ ي ال‬
‫ـصـدُو ِر‬
ُ ‫ف َـاِن َّـ َهـا َ� تـ َْعـ َمـى ْا�َبْـ َصـا ُر َو ٰلـكـِ ْن تـ َْعـ َمـى ْالـقـُ لُـ‬
“Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki
kalpler (kalp gözleri) kör olur.” (Hac, 22/46)
Kalbini, gözlerini ve kulaklarını gerçekleri anlamada, görmede ve duymada kullanmayan insanların
hayvanlardan ne farkı kalır? Bu gerçeği yüce Allah,
şöyle ifade etmektedir.
�َ ‫وب‬
َ ‫َول َـقـَ ْد ذَ َر ْانـَا‬
ٌ ‫يـرا ِمـ َن ْالـ ِجـ ِّن َو ْا�ِنْـ ِسۘ ل َـ ُهـ ْم ق ُـلُـ‬
ً ‫لـِجـ َهـنَّـ َم كـَ ۪ثـ‬
‫ي َـ ْفـقـَ ُهـو َن بِـ َهـاۘ َول َـ ُهـ ْم اَ ْعـ ُيـ ٌن َ� ي ُـ ْبـ ِصـ ُرو َن بِـ َهـاۘ َول َـ ُهـ ْم ٰاذَا ٌن َ� ي َـ ْسـ َمـ ُعـو َن‬
َ ِ‫ل اُو ٰ۬لـٓئـ‬
َ ِ‫بِـ َهـاۜ اُو ٰ۬لـٓئـ‬
‫ك هـُ ُم ْالـغـَ افـِ لُـو َن‬
ۜ ُ ّ ‫ضـ‬
َ َ‫ك كـَ ْا�َنْـ َعـ ِام ب َـ ْل هـُ ْم ا‬
“Andolsun biz cinler ve insanlardan birçoğunu
cehennem için yarattık. Çünkü onların kalpleri vardır (fakat) onları (gerçekleri) anlamada kullanmazlar. Gözleri vardır (fakat) onlarla (gerçekleri) görmezler. Kulakları vardır (fakat) onlarla (gerçekleri)
16 | İsmail Karagöz
duymazlar. İşte onlar hayvanlar gibidir hatta daha
da şaşkındırlar, işte asıl gafiller onlardır.” (A'raf, 7/179)
Akıllarını, gözlerini, kulaklarını, zihnini ve kalbini
hayırda kullanmayanlar Peygambere de kulak vermezler, onu örnek ve rehber edinmezler. Bu gerçeği
yüce Allah şöyle bildirmektedir:
ُ ّ ‫ت تـ ُْسـمـِ ُع‬
�َ ‫الـصـ َّم َول َـ ْو كـَ انـُوا‬
ۜ َ ‫َو ِمـنـْ ُهـ ْم َمـ ْن ي َـ ْسـت َـمـِ ُعـو َن اِل َـ ْيـ‬
َ ‫ك اَف َـاَنْـ‬
�َ ‫ت تـ َْهـ ِدي ْالـ ُعـ ْمـ َي َول َـ ْو ـَك انـُوا‬
ۜ َ ‫ي َـ ْعـقـِ لُـو َن َو ِمـنـْ ُهـ ْم َمـ ْن ي َـنـْ ظ ُـ ُر اِل َـ ْيـ‬
َ ‫ك اَف َـاَنْـ‬
‫ي ُـ ْبـ ِصـ ُرو َن‬
“Onlardan (kâfirlerden) seni dinleyenler vardır.
Fakat sağırlara-akıllarını da kullanmıyorlar ise(gerçekleri) sen mi duyuracaksın? Onlardan sana
bakanlar da vardır. Fakat (gerçekleri) görmüyorlarsa (bu) körleri sen mi doğru yola ileteceksin?” (Yunus,
10/42-43)
Çünkü kâfirler; kulakları olduğu halde sağırdırlar, gözleri olduğu halde kördürler, dilleri olduğu
halde ahrazdırlar. Zira akıllarını kullanmazlar, bu
yüzden hakkı kabullenmezler. Şu ayet bu tür insanları tanıtmaktadır.
َّ ‫الـذ۪ يـن كـَ فـَروا كـَ مـثـَل‬
َ
‫الـذ۪ ي ي َـنـْ عـِ ُق بِـ َمـا َ� ي َـ ْسـ َمـ ُع ا َِّ� دُ َعـا ٓ ًء‬
َ ّ ‫َو َمـثـ َُل‬
ِ َ
ُ
‫َونـِ َدآ ًءۜ ُصـ ٌّم ب ُـ ْكـ ٌم ُعـ ْمـ ٌي فـ َُهـ ْم َ� ي َـ ْعـقـِ لُـو َن‬
“O inkâr edenlerin durumu, sadece (çobanın) bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumu gibidir.
(Onlar), sağır, dilsiz ve kördürler. Onlar akıllarını
kullanmazlar.” (Bakara, 2/171)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 17
Aklını kullanmayanlar, nefislerine uymuşlar, nefislerini tanrı edinmişlerdir. Bu kimseler, Peygamberin mesajına kulak vermezler. İşleri güçleri nefislerinin arzularını tatmin etmektir. Bu davranışlarıyla
hayvanlar derekesine inmişlerdir. Şu ayet bunun
delilidir:
ُ ‫ت تـ‬
‫يـ� اَ ْم‬
ۙ ً ‫َكـو ُن َعـ َلـ ْيـ ِه َو ۪كـ‬
َ ‫ت َمـ ِن ات َّـ َخـ َذ ا ِٰلـ َهـه ُ هـَ ٰويـ ۜه ُ اَف َـاَنْـ‬
َ ‫اَ َراَ ْيـ‬
‫ب اَ َّن اَ ْكـثـ ََرهـُ ْم ي َـ ْسـ َمـ ُعـو َن اَ ْو ي َـ ْعـقـِ لُـو َ ۜن ا ِْن هـُ ْم ا َِّ� كـَ ْا�َنْـ َعـ ِام ب َـ ْل‬
ُ ‫تـ َْحـ َسـ‬
ً ‫ضـ ّ ُل َسـ ۪بـ‬
۟�‫يـ‬
َ َ‫هـُ ْم ا‬
“Arzusunu tanrı edinen kimseyi gördün mü? (Ey
Peygamberim!) Ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa
sen onların çoğunun (Hakkı) işittiklerini veya düşündüklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar
gibidir hatta onlar yol bakımından daha da şaşkındırlar.” (Furkan, 25/43-44)
Hayra veya şerre, hakka veya batıla yönelebilme
yeteneğine sahip kıldığı insanı yüce Allah; aklını,
fikrini, gözünü, kulağını, elini, dilini ve kalbini hayırda ve hakta kullanmakla sorumlu tutmuştur. Neye
karşı sorumlu? Yaratan'ına, O’na kulluk etmeye ve
Peygamberine uymaya, onu örnek edinmeye karşı
sorumludur. Bu sorumluğunu yerine getirmeyenler
nefsine uymuş ve ziyana uğramış insanlardır.
Yüce Allah, kâinatta bulunan her şeyi insan için
var etmiş ve insanın emrine sunmuştur. Şu ayetler
bu gerçeğin ifadesidir:
18 | İsmail Karagöz
َّ ‫هـُ و‬
ُ ‫الـذ۪ ي َخـ َلـ َق ل َـ‬
‫يـعـا‬
ً ‫كـ ْم َمـا فـِ ي ْا� َ ْر ِض َجـ ۪مـ‬
َ
“O Allah ki yerde olanların hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29)
ُ ‫َو َسـ َّخـ َر ل َـ‬
ِ ‫الـسـ ٰمـ َو‬
َّ ‫كـ ْم َمـا فـِ ي‬
ُ ۜ‫يـعـا ِمـنـْ ه‬
ً ‫ات َو َمـا فـِ ي ْا� َ ْر ِض َجـ ۪مـ‬
“O Allah, göklerde ve yerde ne varsa hepsini
kendi katından (bir lütuf olmak üzere) size boyun
eğdirdi.” (Casiye, 45/13)
ِ ‫نـِعـ َمـة َ ا‬
ۜ‫صـوهـَ ا‬
ْ ‫َوا ِْن تـ َُعـ ّ ُدوا‬
ُ ‫� َ� تـ ُْحـ‬
“Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız onu sayamazsınız.” (Nahl, 16/18)
‫َول َـقـَ ْد كـَ َّر ْمـنَـا ب َـنـ۪ ٓي ٰا َد َم َو َحـ َمـ ْلـنَـاهـُ ْم فـِ ي ْالـ َبـ ِ ّر َو ْالـ َبـ ْحـ ِر َو َر َز ْقـنَـاهـ ُْم‬
َّ ‫ِمـن‬
ً ‫يـر ِمـ َّمـ ْن َخـ َلـ ْقـنَـا تـ َْفـ ۪ضـ‬
َّ ‫ات َوف َـ‬
۟�‫يـ‬
ِ ‫الـطـ ِيّـ َبـ‬
ْ ‫ضـ ْلـنَـ‬
ٍ ‫اهـُم َعـ ٰلـى كـَ ۪ثـ‬
َ
“Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi
kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtalarıyla) karada ve
denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün
kıldık.” (İsra, 17/70)
Allah’ın insanı en güzel biçimde yaratması, ona
ruhundan üflemesi, hayra ve şerre yetenekli kılması,
göz, kulak, dil, kalp, akıl, fikir ve sayısız nimetler
vermesi bir gayeye yöneliktir, abes ve boş yere değildir. Bu gaye de “Allah’a ibadet etmektir.”
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 19
ِ‫ت ْالـ ِجـ َّن َو ْا�ِنْـ َس ا َِّ� لـِ َيـ ْعـ ُبـدُون‬
ُ ‫َو َمـا َخـ َلـ ْقـ‬
“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 51/56) ayeti bunun ifadesidir.
Evet, insan Allah’a ibadet için yaratılmıştır. Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten çekindiği
“ilahî emaneti” insan yüklenmiştir.
‫ات َو ْا� َ ْر ِض َو ْالـ ِجـ َبـالِ ف َـاَب َـ ْيـ َن اَ ْن‬
ِ ‫الـسـ ٰمـ َو‬
َّ ‫اِن َّـا َعـ َر ْضـنَـا ْا� َ َمـان َـة َ َعـ َلـى‬
ً ‫ومـا َجـ ُهـ‬
ۙ�‫و‬
ً ‫ي َـ ْحـمـِ ْلـنَـ َهـا َواَ ْشـفـَ ْقـ َن ِمـنـْ َهـا َو َحـ َمـ َلـ َهـا ْا�ِنْـ َسـا ُ ۜن اِن َّـه ُ كـَ ا َن ظَـلُـ‬
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik,
(ancak) onlar bunu yüklenmekten çekindiler. (Sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi.
Çünkü o çok zalim çok cahildir.” (Ahzab, 33/72)
Kadı Beydâvî’nin de işaret ettiği gibi “insanın
yüklendiği emanet” düşünce ve akıl yeteneğidir.
Çünkü aklın varlığı ve iyiyi kötüden ayırabilme yeteneği sebebiyle insan, dini tekliflere muhatap olmuş, ibadet ve itaatle sorumlu tutulmuştur.
İnsan, akıl ve düşünce sahibi olduğu için “emaneti” kabullenmiş ve yeryüzünde Allah’ın “halifesi”
olmuştur:
ٓ
َ ‫َو ِا ْذ قَـ‬
ً ‫اعـ ٌل فـِ ي ْا� َ ْر ِض َخـ ۪لـيـفـَ ۜة‬
َ ‫ال َرب ّـ‬
ِ ‫ُك لـِ ْلـ َمـ ٰلـئـِ َكـ ِة اِنـ۪ ّي َجـ‬
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım demişti.” (Bakara, 2/30)
َّ ‫“ وهـُ و‬O Allah ki sizi yerُ ‫الـذ۪ ي َجـ َعـ َلـ‬
‫كـ ْم َخـ َ�ٓئـ َِف ْا� َ ْر ِض‬
َ َ
yüzünün halifeleri yaptı.” (En’am, 6/165)
20 | İsmail Karagöz
“İnsanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olması”,
Allah’ın ilkelerini ve hükümlerini yeryüzünde uygulaması ve ilahî iradeye uymasıdır. İnsanın “halife”
olarak görevi Allah’ın iradesi doğrultusunda hareket
etmesidir.
İnsan, yüklendiği “emaneti” ve “halifelik” görevini yerine getirmede zorlanmamış bu hususu, kendi
irade ve tercihine bırakılmıştır. Bu, onun ölümü ve
hayatı ile “imtihan”da olduğunun ifadesidir. (Mülk,
67/1)
Bu serbestliğin sonucu insanlardan kimi kâfir
kimi de mümin olmuştur.
َّ ‫هـُ و‬
ُ ْ‫كـ ْم كـَ ا ـِف ٌر َو ِمـنـ‬
ُ ْ‫كـ ْم فـَمـِ نـ‬
ُ َ‫الـذ۪ ي َخـ َلـقـ‬
ۜ‫كـ ْم ُمـ ْؤ ِمـ ٌن‬
َ
“O Allah ki sizi yarattı. Sizden kiminiz kâfir kiminiz de mümindir.” (Teğabün, 64/2)
‫َجـ َعـ ْلـنَـاهُ َسـ ۪مـيـ ًعـا‬
ۗ ٍ ‫اِن َّـا َخـ َلـ ْقـنَـا ْا�ِنْـ َسـا َن ِمـ ْن نـ ُْطـفـَ ٍة اَ ْمـ َشـ‬
َ ‫اج نـ َْبـت َـ ۪لـيـ ِه فـ‬
َ ‫الـسـ ۪بـ‬
‫يـل ا َِّمـا َشـاكـِ ًرا َوا َِّمـا كـَ فـُو ًرا‬
َّ ُ‫يـرا اِن َّـا هـَ د َْيـنَـاه‬
ً ‫ب َـ ۪صـ‬
“Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edelim diye kendisini işiten ve gören yaptık.
Biz ona yolu gösterdik. (O,) ya şükredici olur ya da
nankördür.” (İnsan, 76/2-3)
Bu ayetler, insana inanma hürriyetinin verildiğini, kendi iradesiyle imanı veya küfrü seçtiğini ifade
etmektedir. Yüce Allah, insanı iman veya küfrü tercihinde serbest bırakmakla birlikte cennet ve nimetlerini hatırlatarak onu imana çağırmış, cehennem ve
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 21
azabını bildirerek küfür ve isyandan sakındırmıştır.
(Kehf, 18/29-31; İnsan.76/4-22)
Yüce Allah’ın insanı “en güzel biçimde yaratması”, “ona ruhundan üflemesi”, “onu yeryüzünde halife yapması”, “her şeyi onun için var etmesi”, “sayısız
nimetler vermesi” ve “pek çok yaratıktan üstün kılması” onu “ibadet ile sorumlu” tutması sebebiyledir.
İnsana bu görevini yerine getirebilmesi için akıl,
fikir, iyi ve kötüyü birbirinden ayırabilecek yetenek,
gerçekleri görebilecek göz, duyabilecek kulak ve
idrak edebilecek kalp vermiş; bununla yetinmemiş
kitap ve peygamberler göndermiştir. Gönderdiği
kitap ve peygamberlerle insana doğru yolu göstermiş, dünya ve ahiret saadetini sağlayabileceği, yolunu şaşırmayıp görevini en mükemmel bir şekilde
yapabileceği kurallar bildirmiş, peygamberleri insanlara örnek yapmıştır.
İnsana akıl, fikir ve iyiyi kötüden ayırabilecek yetenek verildiğine göre “din” ve “peygamber” gönderilmesine ihtiyaç var mıydı? Bazı insanlar böyle
düşünebilir. Düşünenler ve biz aklımızla her sorunumuzu çözeriz, işlerimizi yaparız, doğru yolu buluruz, dine ve peygambere ihtiyaç yoktur diyenler
vardır. Ancak insanın yapısını, genel karakterini iyi
bilenler böyle düşünmemekte, insanın; Allah’ın dinine ve peygamberin rehberliğine ihtiyacının olduğunu söylemektedirler. İnsanlık tarihi bu gerçeği
doğrulamaktadır. Çünkü akıl; dünyevî işleri, insanî
ilişkilerdeki doğru olanları, bu âlemin bir yaratıcısı
22 | İsmail Karagöz
olduğunu kavrasa bile Allah’a karşı görevleri, insanın yaratılış gayesi olan “ibadet” görevini nasıl yapacağını kendiliğinden kavrayamaz
İnsanı yaratan ve onu en iyi bilen hiç şüphesiz ki
Allah’tır. İnsana akıl ve birçok yeteneği de veren
Allah’tır. Eğer insanın bir dine ve peygamberin rehberliğine ihtiyacı olmasaydı “din” ve “peygamber”
göndermezdi. İlk insandan itibaren din ve peygamber göndermesi insanın dini kurallara ve peygamberin rehberliğine ihtiyacının olduğunu ortaya koymaktadır. Evet, her insanın ilâhî kitap ve peygamberin rehberliğine ihtiyacı vardır. Çünkü insan;
Hayrı, iyiyi işleyebildiği gibi şerri, kötü olanı da
ِ ْ ‫َوخـُ لـِ َق‬
işleyebilir. Çünkü Rabbimizin beyanı ile ‫ا�نْـ َسـا ُن‬
‫ضـ ۪عـيـفًـا‬
َ “İnsan, zayıf yaratılmıştır.” (Nisa, 4/28)
Zafiyeti; şehvetine düşkün, öfkesine mahkûm,
tahammülsüz, nefsinin arzularına, heva ve hevesine
ve dünya lezzetlerine karşı koymada aciz oluşudur.
Çünkü acelecidir:
ً ‫الـشـ ِ ّر دُ َعـا ٓ َءهُ بِـ ْالـ َخـ ْيـ ِرۜ َوكـَ ا َن ْا�ِنْـ َسـا ُن َعـ ُجـ‬
َّ ‫َوي َـ ْدعُ ْا� ِْنـ َسـا ُن بِـ‬
�‫و‬
“Sanki insan aceleden yaratılmıştır. (Bu sebeple)
insan hayra dua eder gibi şerre de dua eder. Çünkü
insan çok acelecidir.” (İsra, 17/11)
Her şeyin istediği anda oluvermesini ister. Sevinç halinde hayır; keder ve öfke halinde nefsi, çocukları ve malı-mülkü aleyhine şer ister, beddua
eder. Ebedî nimetler yurdu cennet yerine bir oyun,
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 23
eğlence ve aldatıcı bir zevkten ibaret olan dünyayı
ister. (Hadîd, 57/20) Helali ister gibi haramı da ister. İyilikten önce kötülüğü arzu eder. (Ra'd, 13/6)
َّ ‫اس‬
ِ ‫َول َـ ْو ي ُـ َعـ ِ ّجـ ُل ا�ُ لـِ لـنَّـ‬
‫اسـتـِ ْعـ َجـال َـ ُهـ ْم بِـ ْالـ َخـ ْيـ ِر ل َـقـُ ِضـ َي اِل َـ ْيـ ِهـ ْم‬
ْ ‫الـشـ َّر‬
ۜ‫اَ َجـلُـ ُهـ ْم‬
“Eğer Allah, insanlara hayrı çabucak istedikleri
gibi şerri de acele isteseydi elbette onların ecelleri
bitirilmiş olurdu.”
(Yunus, 10/11)
ْ ‫ِا َّن‬
çünkü ‫ا�ِنْـ َسـا َن خـُ لـِ َق‬
ۙ‫“ هـَ لُـوعـً ا‬Gerçekten insan, helu’ (çok hırslı ve cimri)
olarak yaratılmıştır.” (Me’âric, 70/19)
ً ‫ومـا َجـ ُهـ‬
ۙ�‫و‬
ً ‫اِن َّـه ُ كـَ ا َن ظَـلُـ‬
”Çünkü o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 33/72)
ٌ‫ِا َّن ْا�ِنْـ َسـا َن ل َـ َكـفـُور‬
“Şüphesiz insan çok nankördür.” (Hac, 22/66)
ٌ ‫الـشـ ّ ُر فـ ََيـ ُؤ ٌ۫س قَـن ُـو‬
َّ ُ ‫" َوا ِْن َمـ َّسـه‬Eğer insana bir şer doku‫ط‬
nursa çok ümitsizdir.” (Fussılet, 41/49; bk. Me’âric, 70/19)
ۙ‫فـَر ٌح ف َـ ـُخ و ٌر‬
ِ ‫“ اِن َّـه ُ ل َـ‬Çünkü o çok şımarık ve çok övü-
nücüdür.” (Hûd, 11/10)
ۜ‫اسـت َـ ْغـنٰـى‬
ْ ُ‫كـَ َّ� ٓ ِا َّن ْا�ِنْـ َسـا َن ل َـ َيـ ْطـ ٰغـىۙ اَ ْن َر ٰاه‬
“Hayır, hayır insan kendini yeterli gördüğü için
çok azgındır.” (Alak, 96/6-7)
24 | İsmail Karagöz
‫ف َـ ِاذَا هـُ َو َخـ ۪صـيـ ٌم ُمـ ۪بـيـ ٌن‬
“O apaçık bir hasımdır.” (Nahl, 16/4)
�ًَ ‫“ َوكـَ ا َن ْا�ِنْـ َسـا ُن اَ ْكـثـ ََر َشـ ْي ٍء َجـد‬İnsan tartışmaya her
şeyden daha çok düşkündür.” (Kehf, 18/54)
Çünkü nefsi daima kötülüğü emreder, (Yusuf, 12/53)
Şeytan düşmanıdır (Bakara, 2/209), ona daima kötülüğü
emreder. (Bakara, 2/268)
َّ ‫ب‬
ِ ‫ات ِمـ َن‬
ِ ‫زُ ِ ّيـ َن لـِ لـنَّـ‬
‫يـر‬
ُ ّ ‫اس ُحـ‬
۪ ‫يـن َو ْالـقـَ نَـ‬
ِ ‫الـشـ َهـ َو‬
َ ۪‫الـنّـ َسـا ٓ ِء َو ْالـ َبـنـ‬
ِ ‫اطـ‬
َّ ِ‫ْالـ ُمـقـَ نـْ ط َـ َر ِة ِمـ َن الـ َّذهـَ ِب َو ْالـفـ‬
‫ضـ ِة َو ْالـ َخـ ْيـ ِل ْالـ ُمـ َسـ َّو َمـ ِة َو ْا�َنْـ َعـ ِام‬
‫ث‬
ۜ ِ ‫َو ْالـ َحـ ْر‬
“Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, (otlağa) salınmış atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü ve cazip gösterilmiştir.” (Al-i
İmran, 3/14)
Din ve peygamberin rehberliği olmadan insan;
bu kötü davranışlarından aklına rağmen nasıl kurtulabilir? Kurtulamaz, kurtulamadığı her devirde görülmüştür. Bu yüzden;
۟‫َواَ ْكـثـ َُرهـُ ُم ْالـ َكـافـِ ُرو َن‬
“Onların çoğu, kâfirdir.” (Nahl, 16/83)
ِ ‫َو ٰلـكـِ َّن اَ ْكـثـ ََر الـنَّـ‬
‫اس َ� ي ُـ ْؤ ِمـن ُـو َن‬
“Fakat insanların çoğu, iman etmez.” (Hûd,11/17)
ْ ‫َواَ ْكـثـَرهـُ ْم‬
‫لـِلـ َحـ ِ ّق كـَ ا ِرهـُو َن‬
ُ
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 25
“Onların çoğu, Haktan hoşlanmaz.” (Müminun, 23/70)
ِ ‫َو َمـا ي ُـ ْؤ ِمـ ُن اَ ْكـثـ َُرهـُ ْم بِـا‬
‫� ا َِّ� َوهـ ُْم ُمـ ْشـ ِركـُو َن‬
“Onların çoğu, ancak Allah’a ortak koşarak iman
ederler.” (Yusuf, 12/106)
‫ض اَ ْكـثـ َُرهـُ ْم فـ َُهـ ْم َ� ي َـ ْسـ َمـ ُعـو َن‬
َ ‫ف َـا َ ْعـ َر‬
“Onların çoğu yüz çevirmiştir, artık onlar (gerçeğe) kulak vermezler.” (Fussılet, 41/4)
ِ ‫َو ٰلـكـِ َّن اَ ْكـثـ ََر الـنَّـ‬
‫اس َ� ي َـ ْعـ َلـ ُمـو َن‬
“Fakat insanların çoğu bilmez.” (A'raf, 7/187)
ُ ‫اس َ� ي َـ ْشـ‬
ِ ‫َو ٰلـكـِ َّن اَ ْكـثـ ََر الـنَّـ‬
‫كـ ُرو َن‬
“Fakat insanların çoğu şükretmez.” (Bakara, 2/243)
‫َواَ ْكـثـ َُرهـُ ْم َ� ي َـ ْعـقـِ لُـو َن‬
“Onların çoğu akıllarını kullanmaz.” (Maide, 5/103)
‫َو ٰلـكـِ َّن اَ ْكـثـ ََرهـُ ْم ي َـ ْجـ َهـلُـو َن‬
“Fakat onların çoğu cahildir.” (En'am, 6/111)
ِ َ‫َواَ ْكـثـ َُرهـُ ُم ْالـفـ‬
‫اسـقـُ و َن‬
“Onların çoğu fasıktır.” (Al-i İmran, 3/110)
ۜ‫اب‬
ُ ‫يـر َحـ َّق َعـ َلـ ْيـ ِه ْالـ َعـ َذ‬
ٌ ‫َوكـَ ۪ثـ‬
“Çoğuna azap hak olmuştur.” (Hac, 22/18)
26 | İsmail Karagöz
İnsanın genel yapısında kötüyü işleme yeteneği
olmakla birlikte o, İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır.
Kötü davranışları sonradan edinir. Ana-babası ve
çevresinin etkisiyle kötü inanç ve davranışlara sahip
olur. Peygamberimiz (s.a.s.),
‫َمـا ِمـ ْن َمـ ْول ُـو ٍد ا َِّ� ي ُـول َـ ُد َعـ َلـى ا ْلـفـِ ْطـ َر ِة ف َـاَب َـ َواهُ ي ُـ َهـ ِّو َدانـِ ِه اَ ْو‬
‫ي ُـنَـ ِ ّصـ َرانـِ ِه اَ ْو ي ُـ َمـ ِ ّجـ َسـانـِ ِه‬
“Doğan hiçbir çocuk yoktur ki (İslam) fıtratı üzerine doğmuş olmasın. (Daha sonra) anası ve babası
çocuğu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar” buyurmuş (Buhârî, Cenâiz, 80; Müslim, Kader, 23) sonra şu ayeti
okumuştur:
َّ �
ِ ‫يـن َحـنـ۪ يـفًـاۜ فـِ ْطـ َرةَ ا‬
َ ‫ف َـاَقـِ ْم َو ْجـ َهـ‬
ۜ‫اس َعـ َلـ ْيـ َهـا‬
ِ ‫ك لـِ لـ ّ۪د‬
َ ‫الـ ۪تـي فـَط َـ َر الـنَّـ‬
َ ۪‫َ� تـ َْبـد‬
َ ِ‫� ذٰلـ‬
ِ ‫ـن ْالـقـَ ِيّـ ُ ۗم َو ٰلـكـِ َّن اَ ْكـثـ ََر الـنَّـ‬
�َ ‫اس‬
ِۜ ‫يـل لـِ َخـ ْلـ ِق ا‬
ُ ‫ك الـ ّ۪دي‬
ۗ‫ي َـ ْعـ َلـ ُمـو َن‬
“(Ey Peygamberim!), Sen yüzünü hanif (Allah’ı
birleyen, doğru yoldan giden) olarak dine, Allah’ın
insanları yarattığı Allah’ın fıtratı üzerine çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte doğru din
budur. Fakat insanların çoğu bilmez.” (Rum, 30/30)
Bu ayet ve hadis insanın yaratılıştan dine ihtiyacının olduğunu da ifade eder. Zaten insan dünyaya
gelip ruh-beden bütünlüğüne ermeden önce Yaratıcının varlığını O’nun “Rab” oluşunu kabul etmiştir:
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 27
َ ‫َو ِا ْذ اَ َخـ َذ َرب ّـ‬
‫ُك ِمـ ْن ب َـنـ۪ ٓي ٰا َد َم ِمـ ْن ظ ُـ ُهـو ِر ِهـ ْم ذ ُ ِّري َّـت َـ ُهـ ْم َواَ ْشـ َهـدَهـُ ْم‬
ُ ‫ت بِـ َربِّـ‬
‫كـ ْ ۜم قَـال ُـوا ب َـ ٰلـىۚ◌ۛ َشـ ِهـ ْدن َـاۚ◌ۛ اَ ْن تـَقـُ ول ُـوا ي َـ ْو َم‬
ُ ‫َعـ ٰلـ ٓى اَنْـفـ ُِسـ ِهـ ْ ۚم اَل َـ ْسـ‬
‫ْالـقـِ يٰـ َمـ ِة اِن َّـا كـُنَّـا َعـ ْن ٰهـ َذا َغـافـِ ۪لـي َـن‬
“Kıyamet gününde biz bundan (dinden, tevhit
inancından) habersizdik demeyesiniz diye Rabbin
Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı ve onları kendi kendilerine şahit tuttu ve
dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da),
evet (Senin Rab oluşuna) şahit olduk dediler.” (A'raf,
7/172)
Bu ikrarını devam ettirenler, “mümin”, bu ikrarını gizleyip Allah’ın din ve peygamberini tanımayanlar, “kâfir” olmaktadır.
İnsanın aklını Hak yolda kullanması, nefsinin arzu ve isteklerine mani olması, dünya ve ahiret saadetini sağlayabilmesi ancak “din” ve “peygamber”in
rehberliği ile mümkün olur. Aklını hayırda kullanmayan ve ilahi mesaja kulak vermeyenler ahirette
cehennem ashabı olurlar:
َ
ُ ِ‫يـهـا فـ َْو ٌج َسـاَل َـ ُهـ ْم َخـ َزنـَت ُـ َهـا ٓ اَل َـ ْم ي َـ ْاتـ‬
‫يـر قَـال ُـوا‬
َ ‫كـ ُّلـ َمـا ٓ ا ُ ْلـقـِ َي ۪فـ‬
ٌ ۪‫كـ ْم نـَذ‬
ٰ
ٓ
َ ‫يـر فـ‬
�َِّ ‫َكـ َّذبْـنَـا َوق ُـ ْلـنَـا َمـا ن َـ ّز ََل ا�ُ ِمـ ْن َشـ ْي ٍ ۚء ا ِْن اَنْـت ُـ ْم ا‬
ٌ ۪‫ب َـلـى قَـ ْد َجـا َءنـَا نـَذ‬
‫اب‬
َ ‫۪فـي‬
ٍ ‫ضـ َ�لٍ كـَ ۪بـ‬
ِ ‫يـر َوقَـال ُـوا ل َـ ْو كـُنَّـا نـ َْسـ َمـ ُع اَ ْو نـ َْعـقـِ ُل َمـا كـُنَّـا ۪فـ ٓي اَ ْصـ َحـ‬
‫يـر‬
َّ
ِ ‫الـسـ ۪عـ‬
“Her grup cehenneme atıldıkça cehennem bekçileri onlara; “Size bir uyarıcı (bu azaptan sakındırıcı
28 | İsmail Karagöz
peygamber) gelmemiş miydi” diye sorarlar. Onlar;
“Evet, bize Uyarıcı, Peygamber gelmişti fakat biz
(onu) yalanlamış ve “Allah hiç bir şey indirmemiştir,
sizler ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, demiştik”
diye cevap verirler. Ve şöyle derler: Şayet (Peygamberin getirdiği ilahi mesaja) kulak verseydik ve aklımızı kullanmış olsaydık (şimdi) şu alevli ateşin ashabı arasında olmazdık.” (Mülk, 67/8-10)
Yüce Allah, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak, onların dünya ve ahiret saadetlerini sağlamak için din, kitap ve peygamber göndermiştir.
Din, kitap ve peygamberliğin tarihi, insanlığın tarihi
kadar eskidir. Yüce Allah, ilk insan Âdem’i ilk peygamber olarak görevlendirmiş ve ona 10 sayfalık bir
kitap vermiştir. Bu gerçek insanın dine, peygambere
ve bir ilahi kitaba ihtiyacının olduğunu ortaya koymaktadır. Bu açıklamalardan sonra “din” konusuna
geçebiliriz.
İKİNCİ BÖLÜM
DİN VE İSLAM
ِ ‫يـن ِعـنـْ َد ا‬
ُ‫� ْا� ِْسـ َ� ۠م‬
َ ‫ِا َّن الـ ّ۪د‬
“Şüphesiz Allah katında din İslam’dır.” (Al-i İmran, 3/19)
I. DİN
Din nedir? Mahiyeti nedir? İlgi alanı nedir? Muhatabı kimdir? Önce bu soruları cevaplamamız gerekir.
“Din” farklı biçimlerde tanımlanmıştır. Diyanet
İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki, dini
şöyle tanımlamıştır: “Din; Allah tarafından vaz’
olunmuş bir kanundur. İnsanlara saadet yollarını
gösterir. Onların saadete erişmelerine delalet eder.
Yaratılışındaki gaye ve hedefi, Allah’a ne suretle ibadet yapılacağını bildirir. İnsanları hayır olan işlere
sevk eder.” (Akseki, s. 7)
Yine Diyanet İşleri eski başkanlarından Hamdi
Yazır ise dini şöyle tanımlamıştır:
“Din zevî’l-‘ukulü hüsnü ihtiyarlarıyla bizzat hayırlara sevk eden bir vaz-‘ı ilahîdir” (Yazır, I, 83) yani
din, akıl sahiplerini kendi seçimleriyle hayırlara
sevk eden ilahî kurallar bütündür.
Buna göre; dinin muhatabı, akıl sahipleridir.
Dolayısıyla cansız varlıklar, bitkiler, hayvanlar, deliler, bunaklar ve çocuklar din ile mükellef değildir.
Dinin şartı, “akıl” ve "irade"dir. Hak din, vahye
dayanır. Hak dinin kurallarını koyan bizzat Allah’tır.
Din; insanı imana ve salih amellere sevk etmek,
haramlardan ve kötülüklerden alıkoymak, ahlakını
güzelleştirmek ve böylece, onun dünya ve ahiret
saadetini sağlamak için gönderilmiştir.
32 | İsmail Karagöz
Dinin ilgi alanı; insanın bütün inanç, söz, fiil ve
davranışlarıdır. Din insanın bütün faaliyetleri ile
ilgilenir. Bazılarının sandığı gibi din, sadece insan ile
Allah arasındaki ilişkileri düzenlemekten ibaret değildir.
Din; İnsanın Allah ile insanlar, canlılar ve çevre
ile olan ilişkilerini düzenler. Bu sebeple hak dinin
yüce kitabı Kur’ân-ı Kerim insanın;
- Nasıl iman edip ibadet edeceğini bildirdiği gibi
yemesinden içmesine (A'raf, 7/31),
- Evlenmesinden boşanmasına (Nisa, 4/23-25),
- Ticaretinden
(Nisa, 4/11-12, 176)
(Rahman, 55/8-9),
mirasının taksimine
- Konuşmasından yürümesine (Lokman, 31/18-19),
- Annenin çocuğunu kaç sene emzirmesinden (Ba-
kara, 2/233),
- Birisinin evine nasıl girileceğine (Nur, 24/27-28),
- Çocukların, ana-babalarının yatak odalarına ne
zaman ve nasıl gireceklerinden (Nur, 24/58-59),
- Yemeğin birlikte veya ayrı ayrı yenmesinin günah olmadığına (Nur, 24/61),
Varıncaya kadar bütün söz, fiil ve davranışlarıyla
ilgili temel kurallar getirmiştir. Yani din, inançlar
manzumesinden ibaret olmadığı gibi gönüllere, zihinlere, evlere ve camilere de mahkûm ve mahsus
da değildir.
Din, icbarî değil, ihtiyaridir, isteye bağlıdır. Dini
kabul veya reddetmek insanların iradelerine bıra-
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 33
kılmıştır. Çünkü ‫يـن‬
ِ ‫“ َ� ٓ ا ِْكـ َراهَ فـِ ي الـ ّ۪د‬Dinde zorlama yok-
tur.” (Bakara, 2/256)
Dinin ihtiyarî olması, insanın hayatı ve ölümü ile
imtihana tabi tutulması sebebiyledir. (Mülk, 67/2) İmtihan halinde olanın iradesinde hür olması gerekir.
Dini kabul etmek zorunlu olsaydı, bütün insanlar
mümin olurdu. Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:
ٰ َ ‫ُك‬
َ ‫َول َـ ْو َشـا ٓ َء َرب ّـ‬
ُ‫ت تـ ُْكـ ِره‬
ً ‫� َمـ َن َمـ ْن فـِ ي ْا� َ ْر ِض كـ ّ ُُلـ ُهـ ْم َجـ ۪مـ‬
َ ‫يـعـاۜ اَف َـاَنْـ‬
ُ ‫اس َحـ ٰتّـى ي َـ‬
‫يـن‬
َ ۪‫كـونـُوا ُمـ ْؤ ِمـنـ‬
َ ‫الـنَّـ‬
“(Ey Peygamberim!), Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde
sen iman etmeleri için insanları zorlayacak mısın?”
(Yunus, 10/99)
Yüce Allah, Hakkı göndermiş, iman edip etmemeyi insanların isteğine bırakmıştır.
ُ ‫َوق ُـ ِل ْالـ َحـ ّ ُق ِمـ ْن َربِّـ‬
ۙ‫كـ ْم فـ ََمـ ْن َشـا ٓ َء فـ َْلـ ُيـ ْؤ ِمـ ْن َو َمـ ْن َشـا ٓ َء فـ َْلـ َيـ ْكـفـ ُْر‬
“(Ey Peygamberim!) De ki: Hak Rabbinizden
(gelmiş)tir. Öyle ise dileyen iman etsin dileyen de
inkâr etsin.” (Kehf, 18/29)
Yüce Allah, insanları iman veya inkâr etmekte
serbest bırakmakla birlikte onları iman etmeye ve
salih ameller işlemeye teşvik etmiş, inkâr ve isyandan sakındırmıştır. Yukarıdaki ayetin devamında
bunu açıkça görmekteyiz.
Yüce Allah, peygamberleri vasıtasıyla tevhit ve
ibadet esaslarını bildirmiştir. Bütün peygamberler,
insanlara Hak Dini tebliğ edip açıklamışlardır. Bu
34 | İsmail Karagöz
Hak dini kabul edenlerin adı, Müslüman’dır. Bu ismi
veren de bizzat hazreti Allah’tır:
ُ ‫هـُ َو َسـ ٰ ّمـ‬
‫يـن ِمـ ْن قَـ ْبـ ُل َو ۪فـي ٰهـ َذا‬
َ ‫يـكـ ُم ْالـ ُمـ ْسـلـِ ۪مـ‬
“Gerek önceki (kitaplarda) gerekse bunda
(Kur’ân'da) size Müslüman adını veren Allah’tır.”
(Hac, 22/78)
Şu ayetler de bu gerçeği teyit etmektedir:
Hz. Nuh (a.s.),
‫يـن‬
ُ ‫“ َوا ُ ِمـ ْر‬Bana Müslümanlardan
َ ‫ت اَ ْن اَكـُو َن ِمـ َن ْالـ ُمـ ْسـلـِ ۪مـ‬
olmam emredildi.” (Yunus, 10/72)
Hz. İbrahim ve İsmail (a.s.),
َ ‫ك َو ِمـ ْن ذ ُ ِّري َّـتـِ نَـا ٓ ا ُ َّمـة ً ُمـ ْسـلـِ َمـة ً ل َـ‬
َ ‫اجـ َعـ ْلـنَـا ُمـ ْسـلـِ َمـ ْيـ ِن ل َـ‬
ۖ‫ك‬
ْ ‫َرب َّـنَـا َو‬
“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler
kıl, soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet
kıl.” (Bakara, 2/128)
Hz. Yakup (a.s.),
ُ ‫اصـط َـ ٰفـى ل َـ‬
ۜ‫يـن فـ ََ� تـ َُمـوتـ َُّن ا َِّ� َواَنْـت ُـ ْم ُمـ ْسـلـِ ُمـو َن‬
ْ �‫ا‬
َ ّ ٰ ‫ي َـا ب َـنـِ َّي ِا َّن‬
َ ‫كـ ُم الـ ّ۪د‬
“Ey oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam’ı)
seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölün.” (Bakara, 2/132)
Hz. Musa (a.s.),
َ ‫َوقَـ‬
ِ ‫وسـى ي َـا قَـ ْو ِم ا ِْن كُـنـْ ت ُـ ْم ٰا َمـنـْ ت ُـ ْم بِـا‬
‫� فـ ََعـ َلـ ْيـ ِه تـ ََو َّكـلُـ ٓوا ا ِْن كُـنـْ ت ُـ ْم‬
ٰ ‫ال ُمـ‬
‫يـن‬
َ ‫ُمـ ْسـلـِ ۪مـ‬
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 35
“Musa, Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a
iman etmişseniz dedi; “Eğer ona teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece ona tevekkül edin.” (Yu-
nus,10/84)
Hz. İsa (a.s.)’nın havarileri,
َ ‫قَـ‬
ْ ‫� ٰا َمـنَّـا بِـا�ۚ َو‬
‫اشـ َهـ ْد بِـاَن َّـا ُمـ ْسـلـِ ُمـو َن‬
ِۚ ‫ال ْالـ َحـ َوا ِري ّ ُـو َن نـ َْحـ ُن اَنْـ َصـا ُر ا‬
“Havariler, ‘Allah yolunun yardımcıları biziz, Allah'a iman ettik, şahit ol, biz Müslümanlarız’ dediler.” (Al-i İmran, 3/52)
ِ ‫يـن ِعـنـْ َد ا‬
ُ‫� ْا� ِْسـ َ� ۠م‬
َ ‫ِا َّن الـ ّ۪د‬
“Allah katında din sadece İslam’dır.” (Al-i İmran, 3/19)
ٰ ْ ‫َو َمـ ْن ي َـ ْبـت َـغ َغـ ْيـر ْا� ِْسـ َ� ِم د۪ يـن ًـا فـ ََلـ ْن ي ُـ ْقـ َبـ َل ِمـنـْ ۚه ُ َوهـ َُو فـِ ي‬
‫ا� ِخـ َر ِة ِمـ َن‬
َ
ِ
ِ ‫ْالـ َخـ‬
‫يـن‬
َ ‫اسـ ۪ر‬
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki
kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek
ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.“ (Al-i
İmran, 3/85)
Hak din İslam’ın son Peygamberi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) (Ahzab, 33/40), ilahî kitabı da
aziz kitabımız Kur’ân-ı Kerim’dir.
Şimdi Peygamber konusuna geçiyoruz.
II. İSLAM
İslam; ilk peygamber Âdem (a.s.)’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar yüce Allah’ın
gönderdiği hak dinin adıdır. Bu husus Kur’ân’da
açıkça bildirilmektedir:
ِ ‫يـن ِعـنـْ َد ا‬
ُ‫� ْا� ِْسـ َ� ۠م‬
َ ‫“ ِا َّن الـ ّ۪د‬Şüphesiz Allah katında din
ancak İslam’dır.” (Al-i İmran, 3/19)
Allah, bu dini kabul edenlere “Müslüman” adını
vermiştir:
ُ ‫يـن ِمـ ْن قَـ ْبـ ُل َو ۪فـي ٰهـ َذا لـِ َيـ‬
ُ ‫هـُ َو َسـ ٰ ّمـ‬
‫كـو َن‬
َ ‫يـكـ ُم ْالـ ُمـ ْسـلـِ ۪مـ‬
ُ ‫الـر ُسـ‬
ُ ‫كـ ْم َوتـ‬
ُ ‫ول َشـ ۪هـيـدًا َعـ َلـ ْيـ‬
ِ ‫َكـونـُوا ُشـ َهـدَآ َء َعـ َلـى الـنَّـ‬
ۚ‫اس‬
َّ
“Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur’ân’da
Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size
şahit/örnek olsun, siz de insanlara şahit/örnek
olasınız.” (Hac, 22/78)
Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamber olarak gönderilmesi ve Kur’ân’ın indirilmesiyle “hak din” kemale ermiş, böylece kitap ve peygamber gönderilmesi sona ermiştir:
‫يـت‬
ُ ‫ت َعـ َلـ ْيـ ُكـ ْم نـ ِْعـ َمـ ۪تـي َو َر ۪ضـ‬
ُ ‫ت ل َـ ُكـ ْم د۪ يـنَـ ُكـ ْم َواَتْـ َمـ ْمـ‬
ُ ‫اَلْـ َيـ ْو َم اَ ْكـ َمـ ْلـ‬
‫ل َـ ُكـ ُم ْا� ِْسـ َ� َم د۪ يـنًـ ۜا‬
“Bu gün size dininizi ikmal ettim, size nimetimi
tamamladım, din olarak İslam’dan razı oldum.” (Mâide,
5/3)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 37
Artık İslam’dan başka hiçbir Allah katında geçerli
değildir:
ٰ ْ ‫َو َمـ ْن ي َـ ْبـت َـغ َغـ ْيـر ْا� ِْسـ َ� ِم د۪ يـن ًـا فـ ََلـ ْن ي ُـ ْقـ َبـ َل ِمـنـْ ۚه ُ َوهـ َُو فـِ ي‬
‫ا� ِخـ َر ِة ِمـ َن‬
َ
ِ
ِ ‫ْالـ َخـ‬
‫يـن‬
َ ‫اسـ ۪ر‬
“Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o
din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana
uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran, 3/85)
İslam; tevhid esasına dayanan, imanda ve ibadette Allah’a ortak koşulmasını reddeden bir dindir.
Vahiy meleği Cibril (a.s.)’in insan suretinde gelip
“İslam nedir?” sorusuna Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.);
‫ َشـ َهـا َد ِة أَ ْن َ� ِإ ٰلـهَ ِإ َّ� ا�ُ َوأَ َّن ُمـ َحـ َّمـدًا‬:‫ا� ْسـ َ�مُ َعـ َلـى َخـ ْمـ ٍس‬
ِ ْ ‫ب ُـنـِ َي‬
ُ ‫َر ُسـ‬
ِ ‫ول ا‬
َّ ‫ َو ِإقَـ ِام‬،�
‫ضـا َن‬
َ ‫ َو َصـ ْو ِم َر َمـ‬،‫ َو ْالـ َحـ ِّج‬،ِ‫ َو ِإيـت َـا ِء الـ ّزَكـَ اة‬،ِ‫الـصـ َ�ة‬
“İslam; Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık
etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac yapmak ve
Ramazan orucu tutmaktır” cevabını vermiştir. (Tirmizî,
İman, 4)
Buharî ve Müslim’in rivayetinde birinci madde,
“Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak” şeklindedir. (Buharî, İman, 37; Müslim, İman, 5)
“İslam, beş şey üzerine bina edilmiştir. (Bunlar);
Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in
O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz
kılmak, zekât vermek, hac yapmak ve Ramazan oru-
38 | İsmail Karagöz
cu tutmaktır” (Tirmizî, İman, 3; Müslim, İman, 21) hadisi de yukarıdaki İslam kelimesinin tarifiyle örtüşmektedir.
Hadislerde zikredilen beş ilke, İslam’ın ana ilkeleridir. İslam’ın beş şey üzerine bina edildiğini bildiren hadisin ilk maddesini Müslim el-Câmi’us-Sahih
adlı eserinde, Abdullah ibn Ömer’den yaptığı rivayette, “Allah’ı birlemek” (Müslim, İman, 19), bir başka rivayette ise “Allah’a ibadet etmek ve O’ndan başka tapılanları inkâr etmek” (Müslim, İman, 20) şeklinde zikretmiştir. Bu husus,
ُ ‫اب تـ ََعـال َـ ْوا ِالٰـى كـَ لـِ َمـ ٍة َسـ َوآ ٍء ب َـ ْيـنَـنَـا َوب َـ ْيـنَـ‬
�َّ َ‫كـ ْم ا‬
ِ ‫ق ُـ ْل ي َـا ٓ اَ ْهـ َل ا ْلـكـِ ت َـ‬
َ
‫ضـا اَ ْرب َـاب ًـا ِمـ ْن‬
ً ‫ضـنَـا ب َـ ْعـ‬
ُ ‫� َو َ� نـ ُْشـ ِر َك بِـه۪ َشـ ْيـٔـًا َو َ� ي َـتَّـ ِخـ َذ ب َـ ْعـ‬
َ ‫نـ َْعـ ُبـ َد ا ِّ� ا‬
‫دُونِ ا�ۜ ف َـا ِْن تـ ََو َّلـ ْوا فـَقـُ ول ُـوا ا ْشـ َهـدُوا بِـاَن َّـا ُمـ ْسـلـِ ُمـو َن‬
“(Ey Peygamberim!) de ki: Ey ehli kitap! Sizinle
bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım, O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab
edinmeyelim. Eğer yüz çevirirlerse “şahit olun ki biz
Müslümanlarız” deyin” (Al-i İmran, 3/64) ayetinin bir beyanıdır.
İslam’ın ana hedefi, canın, malın, aklın, ırzın
ve dinin korunmasıdır, kısaca insandır, insanın
mutluluğudur. İslam’ın emir ve yasakları da bu
amaca yöneliktir.
Canı korumak için; intihar, yaralama, cana kıyma, zehirli yiyecek ve içecekler,
Aklı korumak için; alkollü içkiler, sıvı ve katı
uyuşturucular,
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 39
Irzı/onuru korumak için; zina ve her türlü fuhuş,
Malı korumak için; hırsızlık, gasp, yankesicilik,
aldatma, hile ve benzeri kötülükler yasaklanmıştır.
Dini korumak için; namaz, oruç, hac, zekât, zikir,
dua ve nefisle mücadele, şirk, küfür ve nifaktan uzak
durma gibi görevler farz kılınmıştır.
İslam; Allah’a, nefsine, ailesine, diğer insanlara,
canlılara ve çevreye karşı görevlerinde insana yol
gösterir. Dolayısıyla İslam; insanın inanç, ibadet,
evlenme, boşanma, yeme, içme, giyinme, konuşma,
yürüme, okuma, düşünme, temizlik, yardımlaşma,
şahitlik, hâkimlik, işleri ehline verme ve istişare ile
yapma gibi adlî, idarî, hukukî, ahlâkî, ticarî, ilmî,
fikrî, itikadî, amelî ve sosyal bütün alanlarla ilgili
genel kurallar içerir.
Adalet, dürüstlük ve erdemli davranış, işleri ehline verme ve istişare ile yürütme, din, çalışma, ticaret, mülk edinme ve seyahat özgürlüğü, mesken masuniyeti, insan haklarına saygı, toplumda iyilikleri
hâkim kılma, kötülüklerle mücadele, barış, birlik ve
kardeşlik İslam’ın temel ilkeleridir.
İslam’ın emir ve yasakları, öğüt ve tavsiyeleri, helal ve haramları kısaca bütün ilkeleri ayet ve hadislere dayanır. İslam Dininin ilkelerinde, hükümlerinde, inanç ve ibadet esaslarında zamanın geçmesiyle
bir değişme olmaz. Din kurallarında artma ve eksilme söz konusu değildir. İslam, evrenseldir, çağları
kucaklar. İlmi, tekniği, teknolojiyi, sanayiyi, çalışmayı, üretimi, gelişme ve ilerlemeyi, temizliği, disiplini
ve intizamı teşvik eder. Cehaleti, tembelliği, dilenciliği, miskinliği, uyuşukluğu, saygısızlığı, anarşiyi,
insanlara yük olmayı, çalışmadan, hile ve haksız yol-
40 | İsmail Karagöz
larla kazanmayı, ahlaksızlığı, sahtekârlığı, rüşveti,
tefeciliği, dolandırıcılığı, kumarı, işkenceyi ve benzeri kötülükleri yasaklar.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (s.a.s)
ُ ‫ُمـ َحـ َّمـ ٌد َر ُسـ‬
ۜ�‫ول ا‬
“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür.” (Feth, 48-29)
I. PEYGAMBERİMİZ
Dini insanlara tebliğ eden, sözlü ve uygulamalı
olarak açıklayan peygamberimizdir. Kur’ân-ı Kerim’de “resul” ve "nebî” kelimeleri ile ifade edilen
“peygamber”, Farsça bir kelime olup “haber getiren” demektir. Kur’ân-ı Kerim’de Peygamberimiz
(s.a.s.)’e bazen "nebî” bazen de “resul” kelimesiyle
hitap edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) hem nebî
hem resuldür. (A’raf, 7/157)
Peygamberlik, çalışmakla elde edilecek bir görev
değildir.
ُ ‫“ اَ�ُ اَ ْعـ َلـ ُم َحـ ْيـ‬Allah, Peygamberliğini
ُ ۜ‫ث ي َـ ْجـ َعـ ُل ِر َسـال َـت َـه‬
kime vereceğini en iyi bilir.” (En'am, 6/124)
Peygamberlerin ilki, Âdem (a.s.) (Ahmed, V,178) sonuncusu da Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. (Ahzab, 33/40)
Peygamberlerin bir kısmının ismi, Kur’ân-ı Kerim’de zikredilmiş (25 veya 28), bir kısmının ise zikredilmemiştir. Yüce Allah, bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
َ ‫ك ِمـنـْ ُهـ ْم َمـ ْن قَـ َصـ ْصـنَـا َعـ َلـ ْيـ‬
َ ِ‫َول َـقـَ ْد اَ ْر َسـ ْلـنَـا ُر ُسـ ً� ِمـ ْن قَـ ْبـلـ‬
‫ك َو ِمـ ـْن ُهـ ْم‬
َ ‫صـ ْص َعـ َلـ ْيـ‬
ۜ‫ك‬
ُ ‫َمـ ْن ل َـ ْم نـ َْقـ‬
“Andolsun (ey peygamberim!) Senden önce de
peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını
anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var.” (Mümin, 40/78)
44 | İsmail Karagöz
Ebu Zer’il-Ğıfârî;
- Ya Resûlellah! Nebilerin evveli hangisidir, diye
sormuş Peygamberimiz (s.a.s.) de; Âdem’dir demiştir. (Ahmed, V, 178; Heysemî, VIII, 210)
- Ya Resûlellah! Nebilerin sayısı kaçtır, diye sormuş, 124.000’dir diye cevap vermiştir. (Ahmed, V, 266;
Beyhakî, IX, 4)
Peygamberlerin hepsi aynı derecede değildir. Şu
ayet bu gerçeği ifade etmektedir:
َ
َّ ‫الـر ُسـ ُل فـ‬
َ ‫تـِ ْلـ‬
ۢ ٍ ‫ضـ ُهـ ْم َعـ ٰلـى ب َـ ْعـ‬
َ ‫َضـ ْلـنَـا ب َـ ْعـ‬
ُّ ‫ك‬
ُ�‫ض ِمـنـْ ُهـ ْم َمـ ْن كـَ ّلـ َم ا‬
‫ات‬
ۜ ٍ ‫ضـ ُهـ ْم َد َر َجـ‬
َ ‫َو َرفـ ََع ب َـ ْعـ‬
“O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş,
bazılarını da derece derece yükseltmiştir.” (Bakara,
2/253)
Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi büyük
peygamberlerdir. (Zuhruf, 46/33) Bunlar; Hz, Nuh, Hz.
İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz, Muhammed
(s.a.s.)’dir. (Taberî, XXVI, 37; Kurtubî, XVI, 220) Bu peygamberler, aynı zamanda peygamberlerin seyyidleridir. Hz.
Muhammed (s.a.s,) ise bu beşinin seyyididir. (Hâkim,
II, 546) Kıyamet gününde de insanların seyyidi olacaktır. (Ahmed, I, 5; Müslim, Fedâil, 3) Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:
‫ض َعـنـْ ه ُ ي َـ ْو َم‬
ُ ‫أَنـَا َسـ ِيّـ ُد َول َـ ِد َآ َد َم َو� َ فـ َْخـ َر َو َأنـَا أَ َّو ُل َمـ ْن تـَنـْ َشـ ّ ُق ا� َ ْر‬
َ
َ َ
‫لـِوا ُء‬
َ ‫ْالـقـِ َيـ‬
َ ‫امـ ِة َو� َ فـ َْخـ َر َوأنـَا أ َّو ُل َشـافـِ ٍع َوأ َّو ُل ُمـ َشـ َّفـ ٍع َو� َ فـ َْخـ َر َو‬
‫امـ ِة َو� َ فـ َْخـ َر‬
َ ‫ْالـ َحـ ْمـ ِد بِـ َيـ َد َّي ي َـ ْو َم ْالـقـِ َيـ‬
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 45
“Ben Âdemoğlunun seyyidiyim. (Ancak) övünmek yoktur. Kıyamet günü toprağı yarıp ilk dirilecek
olan benim. (Ancak) övünmek yoktur. Ben ilk şefaat
edecek ve şefaati ilk kabul edilecek olanım. (Ancak)
övünmek yoktur. Kıyamet günü hamd sancağı benim
elimde olacaktır. (Ancak) övünmek yoktur.” (İbn Mâce,
Zühd, 37, No: 4308)
Öncekilerin ve sonrakilerin en değerli insanı,
Peygamberimiz (s.a.s)’dir. (Tirmizî, V, 588)
Amerikalı Yahudi asıllı Jules Masserman, Time
Dergisi’nde (15.07.1974) “Liderler Nerede” başlıklı yazısında birçok tarihi şahsiyeti tahlil ettikten sonra,
"bütün zamanların en büyük lideri Muhammed’dir”
demiştir. Yine Amerikalı yazar Michael H. Hart,
dünyada etkili olmuş 100 kişiyi tanıtan bir eser
yazmış, ilk sırayı Peygamberimize vermiştir. (M. H. Hart,
En Etkin 100, s. 1, Çeviri, M. Harmancı. İstanbul, 1994)
Fransız tarihçisi La Martin, Hz. Muhammed
(s.a.s.) için, “Ondan daha büyük insan var mıdır?”
diye sormuş ve “Ondan daha büyük insan yoktur,
Muhammed gerçekten en büyüktür” demiştir.
Kıyamet gününde “Hamd Sancağı” Hz. Muhammed (s.a.s.)’e verilecek (Ahmed, V, 138), bütün peygamberler onun bu sancağı altında toplanacaklar (Ahmed, I,
281), kıyamet günü peygamberlerin imamı, önderi
olacaktır. (Bakara, 2/143; Hac, 22/78)
Kıyamet gününde Muhammed ümmeti, insanlara, Muhammed (s.a.s.) de Müslümanlara (Bakara, 2/143;
Hac, 22/78) ve diğer ümmetlerin şahitlerine şahitlik
edecektir. (Nisa, 4/41)
46 | İsmail Karagöz
Hz. Muhammed (s.a.s.) diğer peygamberlerden
farklı olarak bütün insanlara ve cinlere peygamber
olarak gönderilmiştir. (Sebe', 34/28, Cin, 72/1-2)
Peygamberimiz (s.a.s.); İbrahim (as)’in duası (Bakara, 2/129) ve İsa (a.s.)’ın müjdesidir. (Sâffât, 61/6)
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir:
ْ ً ‫َو َمـا ٓ اَ ْرسـ ْلـنَـا َك ا َِّ� َر ْحـ َمـة‬
‫يـن‬
َ ‫لـِلـ َعـال َـ ۪مـ‬
َ
“(Ey Peygamberim!) Seni ancak âlemlere rahmet
olarak gönderdik.” (Enbiya, 21/107)
Bizlere Allah’ın bir lütfu ve nimetidir:
ً ‫يـهـ ْم َر ُسـ‬
‫و� ِمـ ْن اَنْـفـ ُِسـ ِهـ ْم‬
َ ‫يـن ِا ْذ ب َـ َعـ‬
ِ ‫ث ۪فـ‬
َ ۪‫ل َـقـَ ْد َمـ َّن ا�ُ َعـ َلـى ْالـ ُمـ ْؤ ِمـنـ‬
َ ۚ‫اب َو ْالـ ِحـ ْكـ َمـة‬
ِ ‫ي َـتـْ لُـوا َعـ َلـ ْيـ ِهـ ْم ٰاي َـاتـِه۪ َوي ُـ َز ۪ ّكـ‬
َ ‫يـهـ ْم َوي ُـ َعـ ِّلـ ُمـ ُهـ ُم ْالـكـِ ت َـ‬
“Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden;
onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber
göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Al-i
İmran, 3/164)
Şahit, müjdeci, uyarıcı, davetçi, aydınlatıcı ve ışık
veren bir kandildir:
ِ ‫يـراۙ َو َد‬
ِ ‫ي َـا ٓ اَي ّ ُـ َهـا الـنَّـ ِبـ ّ ُي اِن َّـا ٓ اَ ْر َسـ ْلـنَـا َك َشـ‬
‫اعـي ًـا اِل َـى‬
ً ۪‫اهـدًا َو ُمـ َبـ ِ ّشـ ًرا َونـَذ‬
ِ ‫ا‬
‫يـرا‬
ً ‫� بِـ ِا ْذنـِ ه۪ َو ِسـ َر‬
ً ۪‫اجـا ُمـنـ‬
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran
bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab, 33/45-46)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 47
Müminlerin şefaatçisidir. (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 10, No:
Peygamberimiz (s.a.s), bu konuda şöyle buyurmuştur:
2551)
ُ ِ‫لـ‬
‫ت‬
ُ ‫كـ ّ ِل نـ َِبـ ٍ ّي َد ْعـ َوة ٌ ُمـ ْسـت َـ َجـاب َـة ٌ فـَت َـ َعـ َّجـ َل كـ ّ ُُل نـ َِبـ ٍ ّي َد ْعـ َوت َـه ُ َو ِإنِ ّـي ِا ْخـت َـ َبـ ْأ‬
ِ ‫ات ِمـنـْ ُهـ ْم �َي ُـ ْشـ ِر ُك بِـا‬
�
َ َ‫َد ْعـ َوتـِ ي َشـفـ‬
َ ‫ فـ َِهـ َي نـَائـ َِلـة ٌ َمـ ْن َمـ‬.‫اعـة ً � ُ َّمـتـِ ي‬
ً ‫َشـ ْيـئـا‬
“Her peygamberin kabul olan bir duası vardır.
Her peygamber bu duasında acele etmiştir. Ben duamı (ahirette) ümmetime şefaat için bıraktım. İnsanlardan Allah’a ortak koşmadan (mümin olarak) ölen
herkes şefaatime nail olacaktır.” (İbn Mâce, Zühd, 37, No:
4307)
‫امـ ِة ِ� َ ْهـ ِل ْالـ َكـ َبـائـ ِِر ِمـ ْن أُ َّمـتـِ ي‬
َ َ‫“ ِإ َّن َشـفـ‬Benim
َ ‫اعـتـِ ي ي َـ ْو َم ْالـقـِ َيـ‬
şefaatim kıyamet günü ümmetimden büyük günah
işleyenler içindir.” (İbn Mâce, Zühd, 37, No: 4310)
Müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir:
ٌ ‫ل َـقـَ ْد َجـا ٓ َءكـ ُْم َر ُسـ‬
ُ ‫ول ِمـ ْن اَنْـفـ ُِسـ‬
‫يـص‬
ٌ ‫كـ ْم َعـ ۪زيـ ٌۗز َعـ َلـ ْيـ ِه َمـا َعـنـِ تّ ُـ ْم َحـ ۪ر‬
ُ ‫َعـ َلـ ْيـ‬
‫يـن َر ُؤ ٌ۫ف َر ۪حـيـ ٌم‬
َ ۪‫كـ ْم بِـ ْالـ ُمـ ْؤ ِمـنـ‬
“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok
ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı da çok
şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/128)
Uyulacak ve ittiba gidilecek en güzel örnektir:
ُ ‫ل َـقـَ ْد كـَ ا َن ل َـ‬
ِ ‫كـ ْم ۪فـي َر ُسـولِ ا‬
َ�‫� ا ُ ْسـ َوة ٌ َحـ َسـنَـة ٌ لـِ َمـ ْن كـَ ا َن ي َـ ْر ُجـوا ا‬
ْٰ
ْ
ۜ‫يـرا‬
ً ‫َوالـ َيـ ْو َم ا� ِخـ َر َوذَكـَ َر ا�َ كـَ ۪ثـ‬
48 | İsmail Karagöz
“Andolsun ki Resûlüllah’ta sizin için, Allah’a ve
ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok
zikredenler için en güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 33/21)
ayeti bu gerçeği ifade etmektedir.
Ayette geçen “üsve-i hasene”; uyulacak, arkasından gidilecek en güzel örnek, numune-i imtisal
demektir. Peygamberimiz (s.a.s.), kimler için ve
hangi konularda örnektir? Ayette, “sizin için” denilmektedir. Bundan maksat, Müslümanlardır. Ayette,
Hz. Peygamberi örnek alacakların üç niteliği zikredilmiştir:
1. Allahtan sevap ümit edenler,
2. Ahireti arzu edenler,
3. Allah’ı çok zikredenler.
Allah’tan sevap ümit etmeyen, ahiret gününe
imanı olmayan ve Allah’ı zikretmek hatırına bile
gelmeyen kimseler, Resûlüllah’ı kendilerine örnek
ve rehber edinmezler. Peygamberimiz (s.a.s.); iman,
ibadet ve ahlakta, zorluklara tahammülde, azim ve
iradede, söz, fiil ve davranışlarda ayette nitelikleri
zikredilenler için bir numune-i imtisaldir.
Peygamberimiz (s.a.s.)’in din ile ilgili görevi sadece ilâhî vahyi insanlara tebliğ etmekten ibaret
değildir. Eğer Peygamberin görevi sadece dini tebliğ
olsaydı, o insanlara örnek gösterilmezdi. Peygamberimiz (s.a.s.) hem dini insanlara tebliğ etmiş hem de
din kurallarını sözlü ve uygulamalı olarak açıklamıştır. Kur’ân-ı Kerim’de yer almayan konularda hükümler, kurallar ortaya koymuştur. Şimdi kısaca
Peygamberimizin din ile ilgili görevini görelim.
II. PEYGAMBERİMİZİN DİN İLE İLGİLİ
GÖREVLERİ
a) Tebliğ
Tebliğ, ilahî vahyi yani Kur’ân’ı Kerim’i insanlara
ulaştırma görevidir. (Nur, 24/54)
َ
‫يـن‬
َّ ‫َو َمـا َعـ َلـى‬
ُ ‫الـر ُسـولِ ا ِّ� ْالـ َبـ َ�غُ ْالـ ُمـ ۪بـ‬
“Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir
şey değildir.” (Ankebut, 29/18)
b) Tebyin
Tebyin, Kur’ân’ın mücmel ayetlerini ve hükümlerini sözlü ve uygulamalı olarak açıklama görevidir.
(Nahl, 16/44)
َ ‫َواَنْـ َز ْلـنَـا ٓ اِل َـ ْيـ‬
ِ ‫ك الـ ِ ّذ ْكـ َر لـِت ُـ َبـ ِيّـ َن لـِ لـنَّـ‬
‫اس َمـا ن ُـ ِ ّز َل اِل َـ ْيـ ِهـ ْم‬
“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için
sana zikri/Kur’ân’ı indirdik.” (Nahl, 16/44)
c) Teşri
Teşri, Kur’ân’da zikredilmeyen dinî konuları yine Allah’tan aldığı bilgi ile ortaya koyma görevidir.
Peygamberimiz (s.a.s.),
ُ ‫اب َو ِمـ ْثـ َلـه ُ َمـ َعـه‬
ُ ِ‫أَ َ� إنِ ّـي أُوتـ‬
َ ‫يـت ْالـكـِ ت َـ‬
50 | İsmail Karagöz
“Bana Kur’ân ve onun gibi bir misli verildi” demiştir. (Ahmed, IV, 131)
Dolayısıyla sünnet;
1. Kur’ân’daki Hükümleri Teyit Eder.
Mesela,
َ
ُ ‫َ� ي َـ ِحـ ّ ُل َمـ‬
ُ ‫يـب ن َـ ْفـ ٍس ِمـنـْ ه‬
ْ ‫ال‬
ِ ِ‫امـ ِر ٍئ ِا ّ� بِـطـ‬
"Bir Müslüman’ın malı (başkasına) onun gönül
hoşnutluğu olmadan helal olmaz” anlamındaki hadis-i şerifi (Ahmet, V, 72),
َّ ‫ي َـا ٓ اَي ّ ُـ َهـا‬
ُ ‫كـ ْم ب َـ ْيـنَـ‬
ُ ‫يـن ٰا َمـن ُـوا َ� تـ َْاكـُلُـ ٓوا اَ ْمـ َوال َـ‬
‫كـ ْم بِـ ْالـ َبـاطـِ ِل ا َِّ� ٓ اَ ْن‬
َ ۪‫الـذ‬
ُ ْ‫اض ِمـنـ‬
ُ ‫تـ‬
ٍ ‫تـِجـا َرةً َعـ ْن تـ ََر‬
‫كـ ْم‬
َ ‫َكـو َن‬
“Ey Müminler, Mallarınızı aranızda batıl yollarla
yemeyin. Kendi rızanız ile yaptığınız ticaret olursa
başka” (Nisa, 4/29) anlamındaki ayeti teyit etmektedir.
Ayet ve hadis aynı hükmü ifade etmektedir.
2. Açıklanmaya Muhtaç Ayetleri Açıklar.
a) Mücmel ayetleri tefsir eder, müşkil lafızları açıklar.
Namaz, zekât ve hac ibadetlerinin nasıl yapılacağı sünnet ile beyan edilmiştir.
b) Kur’ân’ın genel hükmünü tahsis eder.
Mesela,
‫‪Peygamberimiz, İnsan ve Din | 51‬‬
‫يـهـا َو َ�‬
‫َ�ت ُـنـْ َكـ ُح ْالـ َمـ ْرأَة ُ َعـ َلـى َعـ َّمـتـِ َهـا َو َ� ْالـ َعـ َّمـة ُ َعـ َلـى بِـنـْ ِت أَ ِخـ َ‬
‫ْالـ َمـ ْرأَة ُ َعـ َلـى َخـال َـتـِ َهـا َو َ� ْالـ َخـال َـة ُ َعـ َلـى بِـنـْ ِت أُ ْخـتـِ َهـا‬
‫‪“Kadın, halasının üzerine de erkek kardeşinin kı‬‬‫‪zının üzerine de nikâhlanmaz. Aynı şekilde kadın‬‬
‫‪teyzesinin de kız kardeşinin kızının üzerine de ni‬‬‫‪kâhlanmaz” (Ebu Dâvûd, Nikâh, 13, No: 2065) hadis-i şerifi,‬‬
‫‪aşağıdaki ayetin umumunu tahsis etmiştir.‬‬
‫ُكـ ْم َو َعـ َّمـاتـ ُ‬
‫ُكـ ْم َواَ َخـ َواتـ ُ‬
‫ُكـ ْم َوب َـنَـاتـ ُ‬
‫كـ ْم ا ُ َّمـ َهـاتـ ُ‬
‫ُحـ ِ ّر َمـ ْت َعـ َلـ ْيـ ُ‬
‫ُكـ ْم‬
‫ُكـ ُم ٰ ّ‬
‫َو َخـ َ‬
‫ضـ ْعـنَـ ُ‬
‫ات ْا� ُ ْخـ ِت َوا ُ َّمـ َهـاتـ ُ‬
‫ا�تـ ُ‬
‫كـ ْم‬
‫الـ ۪تـ ٓي اَ ْر َ‬
‫ات ْا� َ ِخ َوب َـنَـ ُ‬
‫ُكـ ْم َوب َـنَـ ُ‬
‫كـ ُم ٰ ّ‬
‫ِكـ ْم َو َرب َـآئـ ُِبـ ُ‬
‫نـِسـآئـ ُ‬
‫َواَ َخـ َواتـ ُ‬
‫الـ ۪تـي ـ۪ف ي‬
‫ضـ َ‬
‫الـر َ‬
‫اعـ ِة َوا ُ َّمـ َهـ ُ‬
‫ُكـ ْم ِمـ َن َّ‬
‫ات َ‬
‫ِكـ ُم ٰ ّ‬
‫الـ ۪تـي َد َخـ ْلـت ُـ ْم بِـ ِهـ َّنۘ ف َـا ِْن ل َـ ْم تـ ُ‬
‫نـِسـآئـ ُ‬
‫َكـونـُوا َد َخـ ْلـت ُـ ْم‬
‫ُحـ ُجـو ِركـ ُْم ِمـ ْن َ‬
‫ِكـم َّ‬
‫يـن ِمـ ْن اَ ْصـ َ�بِـ ُ‬
‫اح َعـ َلـ ْيـ ُ‬
‫كـ ْ ۙم َواَ ْن‬
‫الـذ۪ َ‬
‫بِـ ِهـ َّن فـ ََ� ُجـنَـ َ‬
‫كـ ْ ۘم َو َحـ َ�ٓئـ ُِل اَبْـنَـآئـ ُ ُ‬
‫َ‬
‫يـمـا‬
‫تـ َْجـ َمـ ُعـوا ب َـ ْيـ َن ْا� ُ ْخـت َـ ْيـ ِن ا ِّ� َمـا قَـ ْد َسـ َلـ َفۜ ِا َّن ا َ‬
‫� كـَ ا َن َغـفـُو ًرا َر ۪حـ ً‬
‫الـنّـ َسـا ٓ ِء ا َِّ� َمـا َمـ َلـ َكـ ْت اَ ْيـ َمـانـ ُ‬
‫اب ا ِ‬
‫ات ِمـ َن ِ‬
‫�‬
‫َو ْالـ ُمـ ْحـ َصـنَـ ُ‬
‫ُكـ ْمۚ كـِ ت َـ َ‬
‫كـ ْم اَ ْن تـ َْبـت َـغـُ وا بِـا َ ْمـ َوالـِ ُ‬
‫كـ ْم َمـا َو َرآ َء ذٰلـِ ُ‬
‫كـ ْ ۘم َوا ُ ِحـ َّل ل َـ ُ‬
‫َعـ َلـ ْيـ ُ‬
‫يـن‬
‫كـ ْم ُمـ ْحـ ِصـنـ۪ َ‬
‫َغـ ْيـ َر ُمـ َسـافـِ ۪حـ َ ۜ‬
‫يـضـ ۜة ً ۙ‬
‫اسـت َـ ْمـت َـ ْعـت ُـ ْم بِـه۪ ِمـنـْ ُهـ َّن فـَاٰتـُوهـُ َّن ا ُ ُجـو َرهـُ َّن فـ َ۪ر َ‬
‫يـن فـ ََمـا ْ‬
‫‪“Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Anaları‬‬‫‪nız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzele‬‬‫‪riniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi‬‬
‫‪emziren sütanneleriniz, sütkız kardeşleriniz, karıla‬‬‫‪rınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karıla‬‬‫ ‪rınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız,‬‬‫‪eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla ev-‬‬
52 | İsmail Karagöz
lenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın
karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür
evlilikler) başka. 1 Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır,
çok merhamet edicidir. Savaşta elinize geçen kadınlar hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina
etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip)
istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikâhlanıp)
faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin.” (Nisa, 4/23-24)
Ayette evlenilmesi yasak edilenler bildirildikten
sonra “Bunların dışındakiler size helal kılındı”
buyrulmuştur. Ayette, yukarıdaki hadis-i şerifte evlenilmesi yasak olanlar yoktur. Dolayısıyla hadis-i
şerif, “Bunların dışındakiler size helal kılındı”
hükmünü tahsis etmektedir.
c) Kur’ân’ın mutlak’ını takyit eder.
ْ ‫فـ‬
ۜ ِ‫َاقـ َر ُؤ۫ا َمـا تـ ََيـ َّسـ َر ِمـ َن ْالـقـُ ْر ٰان‬
“(Namazda), Kur’ân’dan kolayınıza gelen (ayetler)i okuyun” (Müzzemmil, 73/20) ayeti, namazda mutlak
olarak herhangi bir ayetin okunmasını ifade etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.),
ِ‫َ� َصـ َ�ةَ لـِ َمـ ْن ل َـ ْم ي َـ ْقـ َر ْأ ف َـاتـِ َحـة َ ا ْلـقـُ ْراَن‬
Ayetin bu cümlesinde, geçmişte yapılan bu tür çirkin uygulamaların affedildiği vurgulanmaktadır. Ancak ayetin hükmü gereği, yasak kapsamına giren
mevcut evliliklere de son verilmesi gerekiyordu.
1
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 53
“Fatiha suresini okumayan kimsenin namazı olmamıştır” (Tirmizî, Salât, 183, II, 25; Müslim, Salât, 34-36. I, 295) sözü
ile her namazda Fatiha okunmasını gerekli görerek
ayeti takyit etmiştir.
3. Kur’ân’da hükmü bulunmayan meseleler
hakkında hüküm getirir.
Mesela, ninenin miras hakkına sahip olması, fıtır
sadakasının ve vitir namazının vacip olması, balıkların ölüsünün helal olması, gagası ve pençesi olan
hayvanların etlerinin haram olması gibi hususlar
hadis ile sabit olmuştur. Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır.
ُ ‫الـر ُسـ‬
ُ ‫َخـ ُذوهُ َو َمـا نـ َٰهـ‬
ُ ‫َو َمـا ٓ ٰات ٰـ‬
ۚ‫يـكـ ْم َعـ ـْن ه ُ فـَانْـت َـ ُهـوا‬
ُ ‫ول فـ‬
َّ ‫يـكـ ُم‬
“Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size ne yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr, 59/7)
Ayet, savaşta elde edilen ganimetlerin taksim
edilmesi ile ilgili olduğu gibi diğer dini konular için
de söz konusudur. Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de Peygamberimizi şöyle tanıtmaktadır:
َّ ‫يـهـ ْم َعـن ْالـمـنـْ َكـر وي ُـ ِحـ ّ ُل ل َـ ُهـم‬
ِ ‫ي َـ ْا ُمـ ُرهـُ ْم بِـ ْالـ َمـ ْعـ ُر‬
‫ات‬
ِ ‫الـطـ ِيّـبَـ‬
ُ ‫وف َوي َـنـْ ٰهـ‬
َ ِ ُ ِ
ُ
‫ِث‬
َ ‫َوي ُـ َحـ ِ ّرمُ َعـ َلـ ْيـ ِهـ ُم ا ْلـ َخـ َبـآئـ‬
“(Peygamber) onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis
şeyleri haram kılar.” (A'raf, 7/157)
54 | İsmail Karagöz
Şu ayet-i kerime, Peygamberin de haram kılmasından söz etmektedir:
َ
ٰ ْ ‫� َو َ� بِـ ْالـ َيـ ْو ِم‬
ِ ‫يـن َ� ي ُـ ْؤ ِمـن ُـو َن بِـا‬
‫ا� ِخـ ِر َو َ� ي ُـ َحـ ِ ّر ُمـو َن َمـا‬
َ ۪‫قَـاتـِ لُـوا ا ّلـذ‬
َّ ‫َحـ َر َم ا� ورسـول ُـه ُ و َ� ي َـد۪ يـن ُـو َن د۪ يـن ْالـ َحـ ِ ّق ِمـن‬
‫اب‬
َ ‫يـن اُو۫تـُوا ا ْلـكـِ ت َـ‬
َ ۪‫الـذ‬
َ
َ
َ
َُ َ ُ
ّ
ِ ‫َحـ ٰتّـى ي ُـ ْعـط ُـوا ْالـ ِجـ ْزي َـة َ َعـ ْن ي َـ ٍد َوهـُ ْم َصـ‬
‫اغـ ُرو َ ۟ن‬
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret
gününe iman etmeyen Allah ve Resulü’nün haram
kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din
edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek)
elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe, 9/29)
Şu ayet-i kerime ise Peygamberin yüce Allah ile
birlikte “hüküm koyduğunu” bildirmektedir:
ُ ‫ضـى ا�ُ َو َر ُسـول ُـه ُٓ اَ ْمـ ًرا اَ ْن ي َـ‬
‫كـو َن‬
َ ‫َو َمـا كـَ ا َن لـِ ُمـ ْؤ ِمـ ٍن َو َ� ُمـ ْؤ ِمـنَـ ٍة ِاذَا قَـ‬
�ً �َ ‫ضـ‬
َ ‫ضـ َّل‬
َ ‫ل َـ ُهـ ُم ْالـ ِخـ َيـ َرة ُ ِمـ ْن اَ ْمـ ِر ِهـ ْ ۜم َو َمـ ْن ي َـ ْعـ ِص ا�َ َو َر ُسـول َـه ُ فـَقـَ ْد‬
‫ُمـ ۪بـيـن ًـا‬
“Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin
kadın için işleri konusunda tercih kullanma hakları
yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzab, 33/36)
Peygamberin “bir şeyi haram veya helal kılması” ve “bir hüküm ortaya koyması” hiç şüphesiz
kendiliğinden değildir. Çünkü
ۙ‫وحـى‬
ٰ ‫َو َمـا ي َـنـْ طـِ ُق َعـ ِن ْالـ َهـ ٰوىۜ ا ِْن هـ َُو ا َِّ� َو ْحـ ٌي ي ُـ‬
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 55
“O arzusuna göre konuşmaz. O(nun bildirdikleri)
vahyedilenden başka bir şey değildir.” (Necm, 53/3-4)
Bu vahiy, Kur’ân olduğu gibi, Peygamberin din
adına koyduğu hüküm de vahye, Allah’tan aldığı emre dayanır. Bunun için yüce Allah birçok ayette kendisiyle birlikte Peygamberine de itaat edilmesini
istemiştir:
‫يـن‬
ُ ‫“ َواَ ۪طـ‬Eğer müminler
َ ۪‫يـعـوا ا�َ َو َر ُسـول َـه ُٓ ا ِْن كُـنـْ ت ُـ ْم ُمـ ْؤ ِمـنـ‬
iseniz Allah’a ve Resulüne itaat ediniz.” (Enfal,8/1)
َّ ‫ي َـا ٓ اَي ّ ُـ َهـا‬
َ ‫الـر ُسـ‬
‫ول َواُو۬لـِ ي ْا� َ ْمـ ِر‬
َّ ‫يـعـوا‬
ُ ‫يـعـوا ا�َ َواَ ۪طـ‬
ُ ‫يـن ٰا َمـن ُـ ٓوا اَ ۪طـ‬
َ ۪‫الـذ‬
ُ ْ‫ِمـنـ‬
ۚ‫كـ ْم‬
“Ey Müminler, Allah’a itaat edin ve Peygambere
ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa, 4/59)
َّ ‫ي َـا ٓ اَي ّ ُـ َهـا‬
ِ ِ ‫يـبـوا‬
‫لـر ُسـولِ ِاذَا َد َعـاكـ ُْم لـِ َمـا‬
َّ ِ‫� َولـ‬
ْ ‫يـن ٰا َمـن ُـوا‬
َ ۪‫الـذ‬
ُ ‫اسـت َـ ۪جـ‬
ُ ‫ي ُـ ْحـ ۪يـ‬
ۚ‫يـكـ ْم‬
“Ey Müminler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Resulüne icabet edin.” (Enfal, 8/24)
َ ‫الـر ُسـ‬
َۚ�‫ول فـَقـَ ْد اَطَـا َع ا‬
َّ ‫“ َمـ ْن ي ُـطـِ ِع‬Kim peygambere itaat
ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80)
َّ ‫فـ َْلـيـ ْحـ َذ ِر‬
‫يـبـ ُهـ ْم فـِ تـْ نَـة ٌ اَ ْو‬
َ ۪‫الـذ‬
َ
َ ‫يـن ي ُـ َخـالـِفـُو َن َعـ ْن اَ ْمـ ِر ۪ ٓه اَ ْن تـ ُ۪صـ‬
‫اب اَلـ۪ يـ ٌم‬
ٌ ‫يـبـ ُهـ ْم َعـ َذ‬
َ ‫ي ُـ ۪صـ‬
"Peygamberin emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok
56 | İsmail Karagöz
elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.”
24/63)
(Nur,
Peygamberin “üsve-i hasene” olarak benimsenebilmesi için onun sünnetinin dindeki bu yerinin
kabul edilmesi gerekir. Bütün bunların yanında Hz.
Muhammed (s.a.s.)’in bir “kul, insan” olduğunun
unutulmaması ve o, “ilahlık” mertebesine çıkarılmaması gerekir. Yahudi ve Hıristiyanlar, Üzeyir ve
İsa (a.s.)’a “Allah’ın oğlu” diyerek sapıtmışlardır.
(Tevbe, 9/30) Ayet-i kerimede Peygamberin “beşer”
olması ile ilgili şöyle denilmektedir:
ً ‫ت ا َِّ� ب َـ َشـ ًرا َر ُسـ‬
۟�‫و‬
ُ ْ‫“ هـَ ْل كُـنـ‬Ben sadece Peygamber ola-
rak gönderilen bir insan değil miyim?”
(İsra, 17/93)
ُ ‫كـ ْم ي ُـو ٰحـ ٓى اِل َـ َّي اَن َّـ َمـا ٓ ا ِٰلـ ُهـ‬
ُ ‫ق ُـ ْل اِن َّـ َمـا ٓ اَن َـا۬ ب َـ َشـ ٌر ِمـ ْثـلُـ‬
ِ ‫كـ ْم ا ِٰلـه ٌ َو‬
ۚ‫احـ ٌد‬
“Ey peygamberim! De ki: Ben yalnızca sizin gibi
bir beşerim. (Şu var ki) bana İlahınızın sadece bir
ilah olduğu vahyolunuyor.” (Kehf, 18/110)
Ancak Hz. Muhammed (s.a.s.) sıradan bir beşer
değil, örnek bir insandır. Şairin dediği gibi,
‫وت ب َـ ْيـ َن ْالـ َحـ َجـ ِر‬
ُ ‫ُمـ َحـ َّمـ ٌد ب َـ َشـ ٌر َ� كـَ ْالـ َبـ َشـ ِر ب َـ ْل ي َـاق ُـ‬
Muhammed, bir beşerdir ancak her hangi bir beşer gibi de değildir. O taşlar arasında yakut gibidir.
Onun değerini yükselten Allah’ın son elçisi olmasıdır:
ۜ‫الـر ُسـ ُل‬
ۚ ٌ ‫َو َمـا ُمـ َحـ َّمـ ٌد ا َِّ� َر ُسـ‬
ُ ّ ‫ول قَـ ْد َخـ َلـ ْت ِمـ ْن قَـ ْبـلـِ ِه‬
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 57
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir." (Al-i İmran, 3/144)
Peygamberimiz (s.a.s.);
‫َ� ت ُـطـِ ّ ُرونـِ ي كـَ َمـا اَطَـ َّر ِت الـنَّـ َصـا َرى ِعـيـ َسـى بْـ َن َمـ ْري َـ َم ف َـ ِان َّـ َمـا َعـ ْبـ ٌد‬
ُ ‫ف َـقـُ ول ُـوا َعـ ْبـ ُدهُ َو َر ًسـول ُـه‬
“Hıristiyanların İsa’yı övdüğü gibi beni övmeyiniz. Ben Allah’ın kuluyum. O halde siz de Allah’ın
kulu ve elçisi deyiniz” buyurmuştur. (Ahmed, I, 24)
Peygamberimiz (s.a.s.), bu sözü ile tevazu göstermiştir. Çünkü o, bizzat yüce Allah tarafından
övülmüş ve Tevrat’ta ismi “Ahmed” olarak zikredilmiştir. (Sâffât, 61/6) Kur’ân-ı Kerim’de ise onun ismi
“Muhammed” olarak geçmektedir. (Fetih, 48/29) Her iki
isim de “övme” anlamındaki “hamd” kökünden
gelmektedir. O, inancı, ameli, söz, fiilleri, davranışlarıyla ve yüce ahlakıyla (Kalem, 68/4) övülmüş, bütün
insanlara örnek (Ahzab, 33/21), rehber ve yol gösterici
(Şura, 42/52) olarak gönderilmiştir.
Peygamberimiz (s.a.s.)’i insanüstü bir varlık olarak algılamak da onu sadece “ilâhî vahyin tebliğcisi”
olarak algılamak da doğru değildir. O, hayatın her
alanı için örnek ve rehberdir.
Biz burada Peygamberimiz (s.a.s.)’in iman, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkiler açısından örnek ve rehber oluşunu ele alıp onun davranış modellerinden
örnekler sunacağız.
III. PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEKLİK MİSYONU
a) İnancı
Peygamberimiz (s.a.s.) kâmil, hakiki ve muvahhit
bir mümin ve Müslüman idi. Son din İslam’ın ilk
iman edeni idi. Kur’ân-ı kerim’de onunla ilgili olarak,
‫يـن‬
ُ ‫َوا ُ ِمـ ْر‬
َ ‫ت ِ� َ ْن اَكـُو َن اَ َّو َل ْالـ ُمـ ْسـلـِ ۪مـ‬
“Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu”
denilmiştir. (Zümer, 39/2)
Kur’ân’da “hakiki mümin” kavramı geçmektedir:
َ
‫يـن ِاذَا ذ ُ ـِك َر ا�ُ َو ِجـ َلـ ْت ق ُـلُـوب ُـ ُهـ ْم َو ِاذَا تـُلـِ َيـ ْت‬
َ ۪‫اِن َّـ َمـا ْالـ ُمـ ْؤ ِمـن ُـو َن ّالـذ‬
َ
‫يـمـو َن‬
َ ۪‫يـمـانـًا َو َعـ ٰلـى َربِّـ ِهـ ْم ي َـت َـ َو َّكـلُـو َنۚ اَ ّلـذ‬
َ ۪‫َعـ َلـ ْيـ ِهـ ْم ٰاي َـات ُـه ُ َزا َدتْـ ُهـ ْم ا‬
ُ ‫يـن ي ُـ ۪قـ‬
َ ِ‫الـصـ ٰلـوةَ َو ِمـ َّمـا َر َز ْقـنَـاهـُ ْم ي ُـ ـْن فـِ ـُق و َ ۜن اُو ٰ۬لـٓئـ‬
َّ
‫ك هـُ ُم ْالـ ُمـ ْؤ ِمـن ُـو َن َحـ ًّقـاۜ ل َـ ُهـ ْم‬
‫ات ِعـنـْ َد َربِّـ ِهـ ْم َو َمـ ْغـفـِ َرة ٌ َو ِرز ٌْق كـَ ۪ريـ ٌ ۚم‬
ٌ ‫َد َر َجـ‬
“Müminler ancak Allah anıldığı zaman kalpleri
ürperen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman (o ayetler), imanlarını artıran ve yalnız
Rab’lerine güvenen kimselerdir. Onlar, namazlarını
dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte
onlar hakiki müminlerdir. Onlara, Rableri katında
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 59
yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş
rızık vardır.” (Enfal, 8/2-4)
Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlik öncesinde
de asla putlara tapmamış, Peygamber olarak görevlendirildikten sonra insanları tevhide, gerçek imana
davet etmiştir. Peygamberin davet ettiği ve
Kur’ân’da Allah’ın gerçek mümin olarak nitelediği
manada imana sahip olabilmek için; kesin bir şekilde, iman edilmesi, imanda asla şüphe olmaması, 2
Kur’ân’ın ve Peygamberin haber verdiği şeylerin
bütününe, 3 azapla karşılaşılmadan, yeis haline düşülmeden önce iman edilmesi, 4 imana şirk karıştırılmaması, 5 iman esasları kalp ile tasdik edilmesi, 6
ayetlerden yüz çevrilmemesi, Allah ve Resulünün
hükümlerine razı olunması 7 gerekir.
b) İbadeti
Peygamberimiz (s.a.s.), muhlis bir âbid idi. Bu,
ona Allah’ın bir emri idi. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle
denilmektedir:
ۙ‫يـن‬
ُ ‫ق ُـ ْل ا ِ۪ن ّـ ٓي ا ُ ِمـ ْر‬
ً ِ‫� ُمـ ْخـلـ‬
َ ‫ت اَ ْن اَ ْعـ ُبـ َد ا‬
َ ‫صـا ل َـه ُ الـ ّ۪د‬
“(Ey Peygamberim!) De ki: bana dini Allah’a halis
kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” (Zümer, 39/11)
Ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını gören
Hz. Aişe (r.a), ona;
Yunus, 10/95; Hucûrât, 49/15.
Bakara, 2/85.
4 Mümin, 40/84-85; Yunus, 10/91.
5 En'am, 6/82.
6 Bakara, 2/8; Maide, 5/41.
7 Nur, 24/47; Nisa, 4/60, 65.
2
3
60 | İsmail Karagöz
َ ‫ي َـا َر ُسـ‬
َ ‫ك َمـا تـَقـَ َّد َم ِمـ ْن ذَنْـ ِبـ‬
ِ ‫ول ا‬
َ ‫� اَ تـ َْصـنَـ ُع هـَ َذا َو قَـ ْد ُغـفـِ َر ل َـ‬
‫ك َو‬
َ َ‫َمـا ت َـا َ َّخـ َر فـَقـ‬
ُ ‫ِشـة َ اَفـ ََ� اَكـُو َن َعـ ْبـدًا َشـ‬
‫كـو ًرا‬
َ ‫ال ي َـا َعـائـ‬
“Ya Resûlellah! Allah senin gelmiş ve geçmiş bütün günahlarını bağışladığı halde (Fetih, 48/1-2) (niçin)
böyle yapıyorsunuz” diye sorar.
Resûlüllah (s.a.s.)
- “Ya Aişe! Şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını verir. (Müslim, Sıfatü’l-Münâfikûn, 81)
ُ ‫يـحـة‬
َ ‫يـن اَلـنَّـ ِصـ‬
ُ ‫اَلـ ِّد‬
“Din, ihlâstır, samimiyettir” buyuran (Müslim, İman, 95;
Tirmizî. Birr, 17) Peygamberimiz (s.a.s.)’in kendisi ihlâsla
ibadet ettiği gibi insanları da Allah’a ibadet etmeye
davet etmiştir. Bu, Allah’ın bir emri idi:
ً ‫َول َـقـَ ْد ب َـ َعـ ْثـنَـا ۪فـي كـ ّ ُِل ا ُ َّمـ ٍة َر ُسـ‬
ْ ِ‫و� اَن‬
‫اجـت َـنـِ ُبـوا‬
ْ ‫� َو‬
َ ‫اعـ ُبـدُوا ا‬
َّ
ۚ‫وت‬
َ ‫الـطـا ُغـ‬
“Andolsun ki biz, ‘Allah’a ibadet edin ve Tağuttan
sakının’ diye (emretmeleri için) her topluma bir peygamber gönderdik.” (Nahl, 16/36)
Çünkü insan Allah’a ibadet etmesi için yaratılmıştır. (Zariyat, 51/56) Sözlükte, “itaat ve kulluk etmek,
boyun bükmek” anlamına gelen “ibadet” kavramı,
din ıstılahında, “mükellef insanın nefsinin arzusu
hilafına Rabbini tazim için yaptığı kalbi ve bedeni
fiildir. İbadetin bir özel bir de genel anlamı vardır.
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 61
Özel manada ibadet; namaz, oruç, zekât, hac ve dua
gibi görevleri ifa etmektir. Genel manada ibadet ise;
yüce Allah ve peygambere itaat edip isyan ve haramları terk etmektir. Kur’ân da ibadet; iman, ahlak,
namaz, hac, zekât, cihat, evlenme, boşanma, helalharama riayet, ticaret, ahde vefa, yemin, kefaret,
ukubat gibi Kur’ân’ın başından sonuna kadar bütün
hükümlerini uygulamayı, emir ve yasaklarına riayeti
ve sınırlarını korumayı ifade eder.
Fıkıh usulü kitaplarında Kur’ân hükümlerinin
“itikat, ibadet, ahlak, kefaret, muamelât ve ukubat”
şeklinde kısımlara ayrılması anlatımı kolaylaştırmak
içindir. Yoksa ahlakî ve amelî hükümler, ibadetlerden farklı şeyler demek değildir.
Uygulama itibariyle ibadetler dört kısma ayrılır:
1. İman, ihlâs, niyet, tefekkür, marifet, sabır, havf
ve reca gibi kalbî, batınî ibadetler.
2. Namaz, oruç, zikir, tesbih, tehlil, tekbir, tahmîd, dua, ana-babaya iyilik, sıla-i rahim gibi vücut
organlarıyla yapılan ibadetler.
3. Zekât, sadaka, infak gibi mal, servet ile yapılan
ibadetler.
4. Hac, malı ve canı ile cihat gibi hem mal hem de
beden ile yapılan ibadetler.
Allah’ın yapılmasını istediği şeyleri yapmak da,
yasakladığı şeylerden kaçınmak da ibadettir.
62 | İsmail Karagöz
İbadetin kabul olması için dört şartın birlikte bulunması gerekir. Bunlar; iman, ihlâs, niyet ve İslam’a
uygunluk.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), her çeşidi ile ve şartlarına uygun olarak ömür boyu Allah’a
ibadete devam etmiştir. Onu örnek almak isteyenlerin de aynı şekilde davranmaları gerekmektedir.
c) Ahlakı
Peygamberimiz (s.a.s.), en güzel ahlaka sahip idi.
Yüce Allah, Peygamberimiz (s.a.s.) ile ilgili olarak,
َ ‫َواِن َّـ‬
ٍ ‫ك ل َـ َعـ ٰلـى خـُ لُـ ٍق َعـ ۪ظـ‬
‫يـم‬
“Gerçekten sen yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem,
68/4) buyurmuş Peygamberimiz (s.a.s.)’in kendisi de,
‫ت ِ�ُتـ َِّمـ َم َمـ َكـا ِر َم ْا� َ ْخـ َ� ِق‬
ُ ‫اِن َّـ َمـا ب ُـعـِ ْثـ‬
“Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demiştir. (Malik, Huluk, 8)
Peygamberimiz (s.a.s.) ahlaka çok önem vermiş
ve şöyle dua etmiştir:
َ ّ َ‫ا‬
‫ت َخـ ْلـقـِ ي ف َـا َ ْحـ ِسـ ْن خـُ لُـقـِ ي‬
َ ْ‫لـلـ ُهـ َّم كـَ َمـا اَ ْحـ َسـنـ‬
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakı
mı da güzel yap.” (Ahmed, I, 403; VI, 68, 155)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 63
َ ّ َ‫ا‬
ْ ‫لـلـ ُهـ َّم‬
‫اهـ ِدنـِ ي ِ� َ ْحـ َسـ ِن ْا� َ ْعـ َمـالِ َو اَ ْحـ َسـ ِن ْا� َ ْخـ َ� ِق َ� ي َـ ْهـ ِدي‬
‫ت َو قـِ نـِ ي َسـيِّـ َئ ْا� َ ْعـ َمـالِ َو َسـيِّـ َئ ْا� َ ْخـ َ� ِق َ� ي َـقـِ ي‬
َ ‫ِ� َ ْحـ َسـنـِ َهـا اِ�َّ اَنْـ‬
‫ت‬
َ ‫َسـ ِيّـئـ ََهـا ا َِّ� اَنْـ‬
“Allah’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlakın en
iyisine ilet. Amel ve ahlakın en iyisine ancak sen hidayet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlakın
kötüsünden beni koru. Amel ve ahlakın kötüsünden
ancak sen koruyabilirsin.” (Nesâî, İftitah, 16. II, 129)
َ ّ َ‫ا‬
َ ‫لـلـ ُهـ َّم ا ِِن ّـي اَ ُعـوذ ُ بِـ‬
ّ ِ ‫ك ِمـ َن‬
ِ ‫اق َو‬
‫اق َو ُسـو ِء ْا� َ ْخـ� َ ِق‬
ِ ‫الـشـ ـَق‬
ِ َ‫الـنّـفـ‬
“Allah’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve ahlakın
kötüsünden sana sığınırım.” (Tirmizî, De'avât, 126)
İnsanları ahlaklı olmaya çağırmış ve
ُ ‫كـ ْم اِل َـ َّي َو اَ ْقـ َربِـ‬
ُ ‫ِا َّن ِمـ ْن اَ َحـ ِّبـ‬
‫امـ ِة‬
َ ‫كـ ْم ِمـ ِنّـي َمـ ْجـلـِ ًسـا ي َـ ْو َم ْالـقـِ َيـ‬
ُ ‫اسـن ُـ‬
ِ ‫اَ َحـ‬
‫كـ ْم اَ ْخـ َ�ق ًـا‬
“Sizin bana en sevimli olanınız ve kıyamet gününde bana en yakın olanınız ahlakı en güzel olanınızdır” buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 71, IV, 370)
İmanı “ahlak” kavramına dâhil etmiş ve
‫ضـ ُل‬
َ ‫ِيـمـانِ اَ ْفـ‬
َ �‫“ اَ ّ ُي ْا‬Hangi iman daha faziletlidir”
sorusuna,
َ ‫“ قَـ‬güzel ahlaktır” cevabını vermiş”
‫ال خـُ لُـقٌ َحـ َسـ ٌن‬
(Ahmed, IV, 385)
ve bu konuda şöyle buyurmuştur:
64 | İsmail Karagöz
‫ِيـمـانـًا اَ ْحـ َسـن ُـ ُهـ ْم خـُ لُـ ًقـا‬
َ ِ‫اَ ْكـ َمـ ُل ْالـ ُمـ ْؤ ِمـنـ‬
َ ‫يـن ا‬
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli
ahlakı en güzel olanlarıdır” (Tirmizî, Rada’, 11, İman, 6)
ُ ‫ِا َّن ِمـ ْن اَ ْخـ َيـ ِركـ ُْم اَ ْحـ َسـنَـ‬
‫كـ ْم اَ ْخـ َ�ق ًـا‬
“Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.”
(Buharî, Edeb, 38, VII, 81)
‫امـ ِة ِمـ ْن خـُ لُـ ٍق َحـ َسـ ٍن‬
َ ‫يـزانِ ْالـ ُمـ ْؤ ِمـ ِن ي َـ ْو َم ْالـقـِ َيـ‬
َ ‫َمـا َشـ ْيـ ٌئ اَثْـقـَ ُل فـِ ي ِمـ‬
“Kıyamet gününde müminin mizanında güzel ahlaktan daha ağır hiç bir şey yoktur” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 62, IV, 362; Ahmed, II, 442, 446)
Yüce Allah, insanları,
ۖ‫اونـُوا َعـ َلـى ْالـ ِبـ ِ ّر َوالـتَّـ ْقـ ٰوى‬
َ ‫َوتـ ََعـ‬
“İyilik ve takvada yardımlaşmaya”
ğırmış, Peygamberimiz (s.a.s.) de
(Maide, 5/1)
ça-
‫لـبـ ّ ُر ُحـ ْسـ ُن ْالـ ُخـلُـ ِق‬
ِ َ‫“ ا‬Birr (iyilik, salih ameller), güzel
ahlaktır” diye tarif etmiş (Müslim, Birr, 14)
‫اس بِـ ُخـلـِ ٍق َحـ َسـ ٍن‬
َ ‫“ َو َخـالـِ ِق الـنَّـ‬İnsanlara güzel ahlak ile
muamele edin” buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 55)
Peygamberimiz (s.a.s.), ahlâkî açıdan insanların
en güzel idi. (Buhârî, Edeb, 112; Müslim, Mesâcîd, 267)
Sahabeden Sa'îd b. Hişâm Hz. Aişe validemize
Allah'ın elçisinin ahlakını sormuş o da 'Sen Kur'ân
okumuyor musun' demiş. "Evet" demesi üzerine;
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 65
ِ ‫ف َـ ِا َّن خـُ لُـ َق َر ُسـولِ ا‬
‫� كـا َ َن ْالـقـُ ْرآ َن‬
“Allah'ın Elçi'sinin ahlakı Kur'ân idi” demiştir. (Taberî, XIV, 29/18) Bunun anlamı, onun inancı, ameli, söz,
fiil ve davranışları Kur’ân’a uygundu demektir. Buna
göre, iman edip salih ameller işlemek, İslam’ın emir
ve yasaklarına riayet etmek, insanlarla iyi ilişkiler
içerisinde olmak ve kötülüklerden sakınmak güzel
ahlak sahibi olmak demektir.
Peygamberimiz (s.a.s)’in insanlarla olan ilişkileri,
Müslümanlara tavsiye ettiği ve kendisinin de uyguladığı ahlâki davranışları hadis ve siyer kitapları ile
bize kadar ulaşmıştır.
Hz. Ali’nin oğlu Hasan (r.a.), “Hind b. Ebî
Hâle’den Peygamberi gözümün önünde canlandırmasını istedim çünkü o, Peygamberi çok güzel anlatırdı. Bununla amacım, onun gibi olmaya çalışmaktı”
demiştir. Bunun üzerine Hind, Peygamberimizi şöyle tanıtmıştır:
- O, daima düşünceli idi, lüzumsuz konuşmaz, az,
öz ve anlamlı konuşurdu. Sözlerini tane tane söylerdi. Gereğinden fazla ve eksik konuşmazdı. (Ebu
Dâvûd, Edeb, 21, V, 172)
- Güzel huyluydu, kaba ve hafif meşrep değildi.
Az bile olsa iyiliği küçümsemezdi. Gülmesi tebessüm
şeklinde idi. 8
M. Yusuf Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, Çeviri, A. Muhtar Büyükçınar ve arkadaşları, I,36. İstanbul, 1979.
8
66 | İsmail Karagöz
Hz. Hüseyin’in isteği üzerine babası Hz. Ali (r.a.)
Peygamberimizi şöyle anlatmıştır:
- Peygamberin yanında lüzumsuz şeyler konuşulmazdı. Onu ziyarete gelenler onun yanından hiç
boş dönmezler, bir takım meseleler öğrenirlerdi.
İnsanları kötülüklerden sakındırır, kimseye suratını
asmazdı. Arkadaşlarıyla yakından ilgilenirdi. Kötülüklerden hoşlanmazdı. İşleri tertipli olurdu. Haktan
taviz vermezdi. Onun kendisine özgü bir makamı
yoktu, otururken ve ayakta iken daima Allah’ı zikrederdi. Bir meclise gelince boş bulduğu yere otururdu. İnsanlara hoşgörülü davranırdı. Onun meclisinde yüksek sesle ve haram şeyler konuşulmazdı.
Meclisinde büyüğe saygı ve küçüğe sevgi gösterilirdi. O, daima güler yüzlü, iyi huylu ve yumuşak
davranışlı idi. Kötü huylu, kaba, şarlatan, yüz kızartıcı, herkesi ayıplayan ve alaya alan bir insan değildi.
Ondan bir şey isteyen mahrum kalmazdı. Hiç kimseyi kötülemez, ayıplamaz ve kimsenin kötü tarafını
öğrenmek istemezdi. Konuştuğu zaman arkadaşları
susar, o sustuğu zaman arkadaşları konuşurdu.
Onun yanında münakaşa yapılmazdı. Sözünü bitirmedikçe kimsenin sözünü kesmezdi. 9
Hadis ve siyer kitaplarında Peygamberimizin güzel ahlakı, söz, fiil ve davranışları ile ilgili pek çok
rivayet vardır. Bu rivayetlere göre onun yüce ahlakının bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
9
M. Yusuf Kandehlevî, I,36-39, İstanbul, 1979.
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 67
-O; güvenilir, 10 mütevazı, 11 edepli, 12 sabırlı 13, yumuşak huylu, 14 affedici, 15 çok merhametli, 16 çok şefkatli 17 kanaatkâr, muttakî, müstakim, muhsin, salih
ve sadık bir insandı.
- Asla büyüklenmez, 18 kimseye kaba davranmaz 19 ve kimseyi hakir görmezdi. 20
- Kötülüğe iyilikle muamele ederdi. 21 Davete icabet eder, 22 yapılan iyiliğe teşekkür ederdi. 23
- Zengin-fakir herkese eşit davranır, 24 insanlar
arasında ayırım yapmazdı. 25
- Özür dileyenin özrünü kabul ederdi, hoşgörülü
idi. 26
- Çocukları çok sever, 27 hastaları ziyareti eder, 28
misafirlerine son derece ikramda bulunurdu. 29
- Nefret ettirmez, müjdeler, zorlaştırmaz, kolaylaştırırdı. 30
Abdürrazzâk, Musannef, V, 318; Buharî, Tefsîr, 26/2, VI, 16; Müslim,
Müslim, Birr, 69, III, 2001; Ebu Dâvûd, Edeb, 48. V, 203.
12 Ebu Dâvûd, Edeb, 7. V, 147.
13 Tirmizî, Birr, 77. IV, 374; bk. Al-i İmran, 3/158,
14 Müslim, Birr, 74-79, III, 2003-2004; bk. A’raf, 7/199.
15 Ebu Dâvûd, Edeb, 6. V, 143.
16 Tevbe, 9/128; Müslim, Fedâil, 166. II, 189; bk. Tevbe, 9/128.
17 Şuara, 26/215; Hıcr, 15/88; Tevbe, 9/128.
18 Ebu Dâvûd, Libas, 29. IV, 351.
19 Tirmizî, Birr, 69. IV, 368; Al-i İmran, 3/159.
20 Müslim, Birr, 32. III, 1986.
21 Kasas, 28/54
22 Ebu Dâvûd, Et’ıme, 1. IV, 124.
23 Ebu Dâvûd, Edeb, 12. V, 157.
24 Ebu Dâvûd, Edeb,46, 68, V, 202, 235.
25 Ahmed, V, 98; Ebu Dâvûd, Edeb, 16, V, 164.
26 Buhârî, Edeb, 38, VII, 81; Müslim, Selam, 4. II, 1706; bk. Teğabün, 64/14.
27 Müslim, Fedâil, 64, II, 1808; Buhârî, Edeb, 18; Fedâilü’s-Sahabe, 22; Tirmizî,
Birr, 11; İbn Mâce, Edeb, 3.
28 Müslim, selam, 4, II, 1404, Birr, 39-43, III, 1989.
29 Ebu Dâvûd, Et’ıme, 5. IV, 128.
10
11
68 | İsmail Karagöz
- Adaleti her yerde tatbik eder, zulmü hoş
görmezdi.
ُ ّ ‫الـظـ ْلـم ف َـ ِا َّن‬
ُ
‫امـ ِة‬
ٌ ‫الـظـ ْلـ َم ظ ُـلُـ َمـ‬
َ ‫ات ي َـ ْو َم ْالـقـِ َيـ‬
َ ّ ‫اِت َّـقـُ وا‬
“Zulümden sakının, çünkü zulüm, kıyamet gününde sahibini karanlıklarda bırakır” derdi. 31
- Asla yalan söylemezdi. 32 Doğru sözlüydü. Akrabalarıyla ilgilenir, emanetlere riayet eder, yoksulları
doyurur, acizlerin işini görür, musibet ve felakete
uğrayanlara yardım ederdi. 33
- Hiç “hayır” demezdi. 34 Kendisinden bir şey talep edilince yapmak isterse “evet” der, yapmak istemezse sükût ederdi.
- İnsanların en cömerdi ve cesuru idi. 35
- Ev işlerine yardım ederdi. 36 Daima Allah’ı zikrederdi. 37 İpekli elbise giymez, 38 altın yüzük takınmaz, 39 altın ve gümüş kaptan yemek yemezdi. 40 Giyiminde temizliğe ve sadeliğe önem verirdi.” 41 Güzel
koku sürünmeyi severdi. 42
Ebu Dâvûd, Edeb, 20. V, 170; Buharî, İlim, 11, Edeb, 80, Cihad, 164; Müslim,
Cihad, 6-7.
31 Müslim, Birr, 56-57; Dârimî, Siyer, 72; Ahmed, II, 92, 06,136.
32 Müslim, Birr, 28, III, 1985.
33 Abdürrazzâk, V, 322, No: 9719; Buharî, Bed’ü’l-Vahy, 3, I, 3.
34 Müslim, Fedâil, 56, II, 1805.
35 Müslim, Fedâil, 48.
36 Ahmed, VI, 256.
37 Tirmizî, De’avât, 9, V, 463.
38 Müslim, libas, 11,13, II, 1642-1643.
39 Müslim, libas, 51-5, II, 1654-1655.
40 Müslim, Libas, 3, II 1635-1636.
41 Müslim, Libas, 42-45, II, 1651-1652; bk. Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, I, 3739.
42 Müslim, Elfaz, 20. II, 1766; Tirmizî, Edeb, 37. V, 108. No. 2789; Ahmed, II,
128
30
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 69
- Hiç bir yemeği ayıplamazdı. 43 Yemeğe besmele
ile başlar44 ve sağ eliyle yerdi. 45 Yemekten önce ve
sonra ellerini yıkardı. 46 İyice doymadan sofradan
kalkardı. 47 Suyu üç yudumda içerdi. 48
- Nefsi için kin tutmaz, öç almaz ve kimseye sövmezdi. 49 Darılmaz ve dargın durmazdı. 50
- Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, 51 zenginlik ve fakirliğin fitnesinden, fakirlik ve
zilletten, 52 faydasız ilimden, (Allah'tan) korkmayan
kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan 53 Allah’a sığınırdı.
- Allah’tan daima hidayet, takva, iffet ve gönül
zenginliği isterdi. 54
- İnsanları renklerine, şekillerine ve servetlerine
göre değil inanç, söz, fiil ve davranışlarına göre değerlendirirdi. 55
- İnsan haklarına, 56 müminlerin birlikteliğine,
birbirlerine sevgi, şefkat ve merhamet ile davranmalarına, 57 kardeşliğe, 58 kusurların bağışlanmasına, 59
Müslim, Eşribe, 187-188, II, 1632
Dâvûd, Et’ıme, 15, IV, 138-140; Tirmizî, Et’ıme, 47.IV,288.
45 Müslim; Eşribe, 104, 108, II, 1598, 1599.
46 Tirmizî, Et’ıme, 39. I, 37-39.
47 Müslim, Eşribe,102-106, II, 1631-1632.
48 Müslim, Eşribe, 132-133, II, 1602.
49 Miras, Kamil, Tecrîd-i Sarih Tercüme ve Şerhi, IX, 276, No: 1457, XII, 135, No:
1985
50 Müslim, Birr, 25. III, 1984; Ebu Dâvûd, Edeb, 55. V, 213.
51 Müslim, Zikir, 50, III, 2079; Tirmizî, De'avât, 116. V, 566.
52 İbn Mâce, Dua, 3, II, 1262.
53 Müslim, Zikir, 73, III, 2088.
54 Müslim, Zikir, 72, III, 2087.
55 Müslim, Birr, 33, III, 1987.
56 Müslim, Birr, 60-61, III, 1997.
57 Müslim, Birr, 65-67, III, 1999-2000
43
44Ebu
70 | İsmail Karagöz
komşu haklarına, 60 sevgi 61 ve dostluğa, 62 akrabalarla ilişkinin sürdürülmesine ve onlara iyilik yapılmasına, 63 mal, can ve namus güvenliğine 64 çok önem
verirdi.
- Yetimlere bakılmasını, 65 yoksulların doyurulmasını 66 çocukların iyi yetiştirilmesini, 67 misafirlere
ikram edilmesini, 68 kötülüğün iyilikle savılmasını ve
insanlara güzel davranılmasını, 69 selamlaşmayı, 70
Müslüman’a yardım etmeyi, 71 küçüklere sevgi, büyüklere saygı göstermeyi, 72 güler yüzlü olmayı, 73
doğruluğu, 74 cömertliği, 75 samimiyeti 76 iffetli 77 ve
hoşgörülü olmayı, 78 adaleti, 79 iyiliği, güzelliği ve temizliği 80 yardım severliği 81 ve insanlara faydalı olmayı 82 teşvik ederdi.
Buharî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 23; Ebu Dâvûd, Edeb, 47.
Müslim, Birr, 71,72. III, 2002.
60 Müslim, Birr, 140-144, III, 2025-2026.
61 Müslim, İman, 93; Tirmizî, Et’ıme, 45; Ahmed, I, 167. II, 391.
62 Ebu Dâvûd, Edeb, 122, V, 343-345.
63 Tirmizî, Birr, 10. IV, 316; Ebu Dâvûd, Edeb, 124. V, 350-351.
64 Buharî, İlim, 37. Tevhîd, 124. Hac, 132. Edeb, 43; Müslim, Hac 147; Tirmizî,
Fiten, 6; Nesâî, Kuzat, 36; İbn Mâce, Menâsik, 76.
65 Ebu Dâvûd, Edeb, 124, V, 356.
66 Ahmed, II 263, 387.
67 Ebu Dâvûd, Edeb, 124, V, 355.
68 Ebu Dâvûd, Edeb, 124, V, 358
69 Tirmizî, Birr, 55.
70 Müslim, İman, 93, V, 74.
71 Buhârî, Mezalim, 4. III, 98.
72 Tirmizî, Birr, 15, IV, 322.
73 Tirmizî, Zühd, 2. IV, 551; Ahmed, II 344, 360,
74 Tirmizî, Kıyame, 60. V, 112.
75 Tirmizî, Edeb, 41, V, 112.
76 Müslim, İman, 95; Ebu Dâvûd, Edeb, 59; Tirmizî, Birr, 17; Nesâî, Biat, 31;
Dârimî, Rikâk, 41; Ahmed, I, 251. II, 294, IV, 102.
77 Buhârî, Ezan, 36, I, 161.
78 Buhârî, Büyu’, 16.
79 Tirmizî, De’avât, 129, V, 578.
80 Tirmizî, Birr, 41, IV, 112.
58
59
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 71
- İnsanlara eziyet edilmesine, sövülmesine, lanetlenmesine, dövülmesine, 83 zarar verilmesine,
güçlük çıkarılmasına, 84 işkenceye, 85 kin tutmaya, 86
dargın durmaya, 87 öfkelenmeye, 88 insanların aldatılmasına, 89 haset edilmesine, 90 arkadan çekiştirilmesine, gizli hallerinin araştırılmasına, 91 komşuya eziyet edilmesine, 92 iki yüzlülük yapılmasına, yalan
söylenmesine, 93 yalancı şahitlik yapılmasına 94 emanete hıyanetlik edilmesine 95 karşı çıkardı.
Peygamberimizin bu ve benzeri güzel davranışları, hadisçilerin kurgulaması değil, gerçeğin ifadesidir. Bu davranışlar, Kur’ân’ın emir ve yasaklarıyla da örtüşmektedir. Kur’ân’ın; insanın söz, fiil ve
davranışlarıyla ilgili emir ve yasaklarından her biri
birer ahlâki kuraldır. Çünkü “ahlak” ancak bir söz,
fiil, iş ve davranış sonucu ortaya çıkar. Peygamberimiz (s.a.s.) bu kuralları hayatında uygulamış ve
müminlerin de uygulamasını istemiştir. Peygamberimizin Kur’ân’da yer alan emir ve yasakları kendi
Buhârî, Mezalim, 3, III, 98.
el-Münâvî, Kenzü’l-Ummal, I, 174.
83 Müslim, Birr, 84-95, III, 2005-2009.
84 Tirmizî, Birr, 27, IV, 382; Müslim, Birr, 77; Ebu Dâvûd, Edeb, 10.
85 Müslim, Birr, 117-119, III, 2017-2018; Ebu Dâvûd, 133. V, 360-361.
86 Müslim, Birr, 28. III, 1985; Buhârî, Edeb, 57; Ebu Dâvûd, Edeb, 47; Tirmizî,
Birr, 21.
87 Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 123; Ebu Dâvûd, Edeb, 47; Tirmizî, Birr, 21.
88 Müslim, Birr, 106-108, III, 2014.
89 Müslim, İman, 164.
90 Ebu Dâvûd, 52. 40. V, 196.
91 Ebu Dâvûd, Edeb, 41. V, 192.
92 Ebu Dâvûd, Edeb, 52, V, 208.
93 Müslim, Birr, 98-105, III, 2011-2013.
94 Buharî, Şahadet, 10; Edeb, 6; Müslim, İman, 143-144; Tirmizî, Şahadet, 3,
birr, 4; Ahmed, III, 131.
95 Buharî, İman, 24; Müslim, İman, 106.
81
82
72 | İsmail Karagöz
hayatında uyguladığı göz önünde bulundurulduğunda Onun; şirk, küfür, nifak., isyan, riya, fısk, yalan, kibir, gurur, kendini beğenme, kıskanma, öfke,
kin, hırs, cimrilik, israf, zulüm, şiddet, kusur araştırma, gıybet, dedikodu, gaflet, kaba davranma, kötü
söz, içki, kumar, zina, hırsızlık, hainlik, kötü zan,
emanet hainlik, kabalık, saygısızlık, kötülük, iftira,
tembellik, alay etme, hilebazlık, sahtekârlık, sadakatsizlik gibi bütün kötü söz, fiil ve davranışlardan
uzak olduğunu söyleyebiliriz.
Peygamberi örnek almak; onun gibi iman ve
ahlak sahibi olmak, onun gibi güzel, söz, fiil ve davranışlarda bulunmak, onun gibi salih ameller işlemektir. Onu örnek almak, onun yaşadığı devrin gelenek ve göreneklerini devam ettirmek değildir. Din
gereği yaptığı ve yapılmasını istediği şeyleri yapmaktır. Onun gibi yönetici, onun gibi öğretmen,
onun gibi vaiz, onun gibi eğitimci, onun gibi baba, eş,
tüccar, komşu, onun gibi muttaki, muhsin, salih, halim, merhametli, sadık, müstakim, âdil, hoşgörülü ve
güzel ahlak sahibi bir mümin olmaktır.
Bir insanın Peygamberin sahip olduğu Kur’ân ahlakına sahip olabilmesi için;
1. Allah’a ve Peygamber (s.a.s.)’e karşı görevlerini yapması,
2. Nefsinin, ailesinin ve diğer insanların haklarına riayet etmesi, onlara ihsan ve ikramda bulunması,
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 73
3. Diğer canlılara ve çevreye saygılı olması gerekir.
Peygamberimizin; fert, aile ve toplum hayatımızda bize model olabilecek altı niteliğini kısaca
örnek olarak anlatmak istiyoruz. Bunlar Onun; adaleti, ihsanı, takvası, istikameti, hilmi ve merhametidir.
1. Adaleti
Peygamberimizin hayatında insan davranışları
açısından en önemli ilkelerden birisi de adalettir.
Peygamberimiz (s.a.s.) her işinde adil bir insan idi.
Bu ona Allah’ın bir emri idi. (Şura, 42/15)
“Adalet”; ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip
etmek, dinen haram kılınan şeylerden kaçınıp hak
yol üzere dosdoğru olmak, büyük günahlardan sakınmak, küçük günahlarda ısrar etmemek, insana
dünya ve ahirette zarar veren söz, fiil ve davranışları
terk etmek, kötü olanı ve kötülük yapanı cezalandırmak, iyi olanı ve iyilik yapanı ödüllendirmek, tevhit üzere olmak ve zulmü terk etmektir.
“Adalet” genel olarak üç kısma ayrılır:
a) Kişi ile Allah arasında olan adalet. Bu, insanın
Allah’ın haklarına riayet etmesi, iman edip ibadet
etmesi, haram ve yasaklardan kaçınıp emirlerini
yerine getirmesidir
b) Kişi ile nefsi arasında olan adalet. Bu; insanın;
nefsini, onu helâk edecek şeylerden men etmesi,
arzularına uymaması, nefsinin haklarına riayet etmesidir.
74 | İsmail Karagöz
c) Kişi ile diğer insanlar arasında olan adalet. Bu,
kişinin, insanların haklarına saygı göstermesi, hainlik etmemesi, her hususta insaflı olması, zulmü ve
kötülüğü terk etmesidir.
Bunun için:
1. Sözde Adil Olunmalıdır.
Sözde adalet, doğru sözlü olmak, hakkı ve doğruyu konuşmaktır. Yüce Allah,
ْ ‫“ َو ِاذَا ق ُـ ْلـت ُـ ْم فـ‬Yakınlarınız dahi
‫ى‬
ۚ ‫َاعـ ِدل ُـوا َول َـ ْو كـَ ا َن ذَا ق ُـ ْرب ٰـ‬
olsa konuştuğunuz zaman adil olun.” (En'am, 6/152)
َ
‫� َوق ُـول ُـوا قَـ ْو ً� َسـد۪ يـدًا‬
َ ‫يـن ٰا َمـن ُـوا ات َّـ ـُق وا ا‬
َ ۪‫ي َـا ٓ اَي ّ ُـ َهـا ا ّلـذ‬
“Ey müminler, Allah’a karşı gelmekten sakının
ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab, 33/70)
Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:
ْ ‫� َو ْالـي َـ ْو ِم ْا� َ ِخـ ِر فـ‬
ِ ‫َمـ ْن كـَ ا َن ي ُـ ْؤ ِمـ ُن بِـا‬
‫َالـ َيـقـُ ْل َخـ ْيـ ًرا اَ ْو لـِ َيـ ْصـ ُمـ ْت‬
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya
hayır konuşsun ya da sussun.” (Buharî, Edeb, 82, No: 5785)
َّ ُ ‫اَ ْلـ َكـلـِ مـة‬
ٌ ‫الـطـ ِيّـ َبـة ُ َصـدَقَـة‬
َ
“Güzel söz sadakadır.” (Müslim, İman, 77)
2. Şahitlikte Adil Olunmalıdır.
Bu, dosdoğru şahitlik yapmaktır. Yüce Allah,
َ
ِ ِ ‫يـن بِـ ْالـقـِ ْسـ ِط ُشـ َهـدَآ َء‬
‫� َول َـ ْو‬
َ ‫يـن ٰا َمـن ُـوا كـُونـُوا قَـ َّو ۪امـ‬
َ ۪‫ي َـا ٓ اَي ّ ُـ َهـا ا ّلـذ‬
ُ ‫يـن ا ِْن ي َـ‬
ُ ‫َعـ ٰلـ ٓى اَنْـفـ ُِسـ‬
ۚ َ ‫كـ ْم اَ ِو ْالـ َوالـِ د َْيـ ِن َو ْا� َ ْقـ َر ۪بـ‬
ُ�‫يـرا فـَا‬
ً ‫كـ ْن َغـنـِ يّـًا اَ ْو فـ َ۪قـ‬
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 75
‫ضـوا‬
ُ ‫اَ ْو ٰلـى بِـ ِهـ َمـا فـ ََ� تـَتَّـ ِبـ ُعـوا ْالـ َهـ ٰوىٓ اَ ْن تـ َْعـ ِدل ُـو ۚا َوا ِْن تـ َْلـ ُٓ ۫وا اَ ْو تـ ُْعـ ِر‬
‫ف َـ ِا َّن ا�َ كـَ ا َن بِـ َمـا تـ َْعـ َمـلُـو َن َخـ ۪بـي ًـرا‬
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en
yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik
yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.
(Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar
(adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha
yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti
yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik
ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır” buyurmuştur. (Nisa, 4/135)
3. Yargıda Adil Olunmalıdır.
Bu, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek,
emanetleri ehline tevdi etmektir. Yüce Allah,
‫َات ا ِٰلـ ٓى اَ ْهـلـِ َهـاۙ َو ِاذَا َحـ َكـ ْمـت ُـ ْم ب َـ ْيـ َن‬
ِ ‫ِا َّن ا�َ ي َـ ْا ُمـ ُركـ ُْم اَ ْن ت ُـ َؤ ّدُوا ْا� َ َمـانـ‬
ُ ‫اس اَ ْن تـ َْحـ‬
ِ ‫الـنَّـ‬
ۜ ِ‫كـ ُمـوا بِـ ْالـ َعـ ْدل‬
“Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle
hüküm verin” buyurmuştur. (Nisa, 4/58)
4. Aile Hayatında Adaletli Olunmalıdır.
Bu, eşlerin birbirlerine, ana-babaların çocuklarına, çocuklarına ana-babalarına karşı saygılı olmaları ve haklarına riayet etmeleridir.
76 | İsmail Karagöz
5. Ölçü ve Tartıda Adil Olunmalıdır.
Bu; ticaret kurallarına riayet etmek, insanlara
haksızlık yapmamak, onları kandırmamak, eksik ve
yanlış tartmamaktır. Peygamberimiz (s.a.s.), ‫َمـ ْن َغـ ّ َشـن َـا‬
‫“ فـ ََلـ ْيـ َس ِمـنَّـا‬Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 102)
6. İş ve Davranışlarda Adil Olunmalıdır.
Bu, her işi yerli yerinde ve en iyi bir şeklide yapmak, görevleri ehline tevdi etmektir. Peygamberimiz
(s.a.s.), şöyle buyurmuştur:
َ ‫اعـة‬
َّ ‫ِاذَا ُو ِّسـ َد ْا� َ ْمـ ُر اِل َـى َغـ ْيـ ِر اَ ْهـلـِ َهـا فـَانْـت َـظـِ ِر‬
َ ‫الـسـ‬
“İşler ehli olmayana verildiği zaman kıyamet saatini gözleyin.” (Buharî, İlim, 2)
َّ ‫�َي ُـ ْؤ ِمـ ُن اَ َحـدُكـ ُْم َحـتَّـى ي ُـ ِحـ‬
‫ب لـِنَـ ْفـ ِسـ ِه‬
ُ ّ ‫ب ِ� َ ِخـيـ ِه َمـا ي ُـ ِحـ‬
“Sizden biriniz kendisi için isteyip arzu ettiği şeyi
(mümin) kardeşi için de sevip arzu etmedikçe (gerçek manada) iman etmiş olamaz.” (Müslim, İman, 93)
Adalet her işin başıdır. Bu sebeple olmalı ki yüce
Allah şöyle buyurmuştur. (Nisa, 4/58)
ِ‫� ي َـ ْا ُمـ ُر بِـ ْالـ َعـ ْدلِ َو ْا� ِْحـ َسـان‬
َ ‫ِا َّن ا‬
“Gerçekten Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara
vermeyi emreder.” (Nahl, 16/90)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 77
ُ ‫اس اَ ْن تـ َْحـ‬
ِ ‫َو ِاذَا َحـ َكـ ْمـت ُـ ْم ب َـ ْيـ َن الـنَّـ‬
ۜ ِ‫كـ ُمـوا بِـ ْالـ َعـ ْدل‬
“(Allah) insanlar arasında hükmettiğiniz zaman
adaletle emreder.” (Nisa, 4/58)
Peygamberimiz (s.a.s.) hayatı boyunca her söz,
fiil ve davranışında adil olmuştur. Onu kendisine
örnek edinmek isteyen kimse de adil olmak zorundadır.
2. İhsanı
Bütün peygamberler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.)
muhsin bir insan idi.
“İhsan” kelimesinin üç anlamı vardır:
a) Bir şeyi iyi ve güzel yapmak,
b) İyi, doğru, güzel ve yararlı fiiller işlemek,
c) İyilik etmek, ikramda ve ihsanda bulunmak ve
iyi davranmak.
Peygamberimiz (s.a.s.) “ihsanı” şöyle tarif etmiştir:
ُ ‫ك تـ ََراهُ ف َـا ِْن ل َـ ْم تـ‬
َ ‫� كـَ اَن َّـ‬
‫َكـ ْن تـ ََراهُ ف َـاِن َّـه ُ ي َـ َرا َك‬
َ ‫اَ ْ� ِْحـ َسـا ُن اَ ْن تـ َْعـ ُبـ َد ا‬
“İhsan, Allah’ı görüyormuşsun gibi O’na ibadet
etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O,
seni görüyordur.” (Buhârî, İman, 37) İhsanı üç kısımda ele
alabiliriz:
a) Allah’a karşı ihsan
Bu üç şekilde gerçekleşir:
1. İman etmek.
78 | İsmail Karagöz
2. Allah’ın emirlerine uymak (şükür, itaat ve salih
amel)
3. Yasaklarından kaçınmak.
b) İnsanlara karşı ihsan
Bu da üç şekilde gerçekleşir.
1. Ana-babaya karşı ihsan: Onlara öf bile dememek, onları azarlamamak, onlara güzel söz söylemek, onlara karşı merhametli ve mütevazı olmak,
onlara dua etmek.
2. Eşlerin birbirlerine karşı ihsanı: Haklara
riayet etmek, hainlik etmemek ve karşılıklı saygı ve
sevgi göstermek.
3. Diğer insanlara karşı ihsan: İnsanlara
maddî-manevî menfaat sağlamak, onların haklarına
riayet etmek, ihtiyaçlarını gidermek, öğüt vermek,
iyiliğe ve hayra teşvik etmek, onları kötülük ve haramlardan men etmek, onlara doğru yolu göstermek, güzel söz söylemek, güler yüzlü davranmak, iyi
ve kötü günlerinde yanlarında olmak ırzlarına, mallarına ve canlarına tecavüzde bulunmamak.
c) İnsanın nefsine karşı ihsanı.
Bu da üç şekilde gerçekleşir:
1. Şartlarına uygun iman etmek,
2. Salih ameller işlemek,
3. Haram ve yasaklardan kaçınmak, kendisine
dünya ve ahirette zarar veren davranışları terk etmek.
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 79
Bir insanın “muhsin” vasfını kazanabilmesi için;
mümin, Müslüman, müstakim, muttaki, sabırlı ve
ihlâslı ve salih bir insan olması, salih ameller, hayır
ve hasenat işlemesi gerekir.
Peygamberimiz (s.a.s.), bütün bu hasletlere sahipti. Onu örnek almak isteyen kimsenin de muhsin
vasfını kazanması şarttır.
3. Takvası
Peygamberimiz (s.a.s.), takva sahibi (muttakî)
bir insandı.
ِ ِ ‫� ا ِِن ّـي َ� َ ْخـ َشـاكـ ُْم‬
ِ ‫َوا‬
ُ ‫� َو اَتْـقـَ اكـ ُْم ل َـه‬
“İçinizde Allah’tan en çok korkan ve Allah’ın
emirlerini yerine getirme ve yasaklarından sakınma
konusunda en titiz davranan kimse benim” (Buhârî,
Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 1) hadisi bu gerçeği ifade etmektedir. Bir insanın takva sahibi olabilmesi için üç şeyi
yapması gerekir:
1. Şirk (Allah’a ortak koşmak), küfür (inkâr etmek) ve nifak (iki yüzlülükten) sakınıp iman etmesi,
2. Büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten sakınması,
3. Kalbi Hak’tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Allah’a yönelmesi.
Bir insanın “muttakî” vasfını kazanabilmesi için;
mümin olması, Allah ve peygamberinin emirlerine
80 | İsmail Karagöz
uyması, Allah ve peygamberin yasaklarından kaçınması kısaca şeriata ve sünnetüllaha uyması gerekir.
Yüce Allah, insanlar arasındaki üstünlüğü tak-
ُ ‫� اَتْـ ٰقـ‬
ُ ‫“ ِا َّن اَ ْكـ َر َمـ‬Sizin en
ِ ‫كـ ْم ِعـنـْ َد ا‬
vaya bağlamış ve ۜ‫يـكـ ْم‬
üstününüz en muttaki olanınızdır” buyurmuştur.
(Hucûrât, 49/13)
Peygamber (s.a.s.) de,
ْ ‫اَ ْلـ ُمـ ْسـلـِ ُمـو َن ا ِْخـ َوة ٌ َ� فـ‬
‫َضـ َل ِ� َ َحـ ٍد ا َِّ� بِـالـتَّـ ْقـ َوى‬
“Müslümanlar kardeştir, Birinin diğerine takva
dışında bir üstünlüğü yoktur” demiştir. (İbn Kesîr, IV, 217;
Camiu’s-Sağîr, VI, 9211)
Peygamberimiz (s.a.s.)’i kendine örnek edinmek
isteyen kimsenin onun gibi muttaki bir insan olması
gerekir.
4. İstikameti
Hz. Muhammed (s.a.s.) müstakim ve sadık bir
insandı.
“İstikamet”; doğru ve düzgün olmak, dini ve
dünyevi bütün işlerde orta yolu takip etmek, itaat
olan fiilleri işlemek, isyan olan fiillerden kaçınmaktır. İnancında, amelinde, ahlakında, söz, fiil ve davranışlarında dosdoğru olan kimseye “müstakim”
denir.
Peygamberimiz (s.a.s.), özünde, sözünde ve her
işinde sadık ve müstakim idi. Çünkü bu, ona Allah’ın
bir emri idi. Yüce Allah,
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 81
ْ ‫ك َو َ� تـ‬
َ ‫َاب َمـ َعـ‬
ۜ‫َطـغـَ ْوا‬
َ ‫َاسـت َـقـِ ْم كـَ َمـا ٓ ا ُ ِمـ ْر‬
َ ‫ت َو َمـ ْن تـ‬
ْ ‫فـ‬
“(Ey Peygamberim!) Sen ve seninle beraber tövbe
eden (müminler) emrolunduğunuz gibi dosdoğru
olun” buyurmuştur. (Hûd, 11/12)
َ ‫ت ي َـا َر ُسـ‬
ِ ‫ول ا‬
ِ ْ ‫� ق ُـ ْل لـِ ي فـِ ي‬
‫ا� ْسـ َ� ِم قَـ ْو ً� َ� اَ ْسـا َ ُل َعـنـْ ه ُ اَ َحـ ًدا‬
ُ ‫ق ُـ ْلـ‬
‫ب َـ ْعـ َد َك‬
“Ya Resûlellah! İslam hakkında öyle bir söz söyle
ki onu senden başka kimseye sormayayım“ diyen
Abdullah es-Sekafî’ye,
َ ‫“ قَـ‬Allah’a iman ettim de ve
ِ ‫ت بِـا‬
‫اسـت َـقـِ ْم‬
ُ ْ‫ال ق ُـ ْل اَ َمـنـ‬
ْ ‫� ف َـ‬
dosdoğru ol” demiştir. (Müslim, İman, 62)
Hz. Muhammed (s.a.s.) hayatı boyunca özü ile sözü, içi ile dışı, söylediği ile yaptığı aynı olmuştur. Hz.
Muhammed (s.a.s.)’ı kendine örnek edinmek isteyen
müminin de böyle olması gerekir.
5. Hilmi
Peygamberimiz (s.a.s.), hilm sahibi bir insandı.
“Hilm”, vakar ve sekînet sahibi olmak, yumuşak
huylu olmak, aceleci olmayıp teenni ile davranmak
anlamındadır. “Hilm”; bir insanın hoşgörüsünü, affediciliğini, basiret ve kararlılığını, sabırlı ve akıllı,
öfkesiz ve yumuşak davranışlı oluşunu ifade eder.
Peygamberimiz (s.a.s.), hayatı boyunca kimseyi
kırmamış, kimseye sert ve kaba davranmamıştır.
82 | İsmail Karagöz
Enes (r.a.), “Ben Peygamber (s.a.s.)’e Medine’de
on yıl hizmet ettim. Bana öf bile demedi” demiştir.
(Ebu Dâvûd, Edep, 1)
َّ ‫الـشـ ِديـ ُد‬
َّ ‫الـصـ َر َعـ ِة اِن َّـ َمـا‬
َّ ‫ل َـ ْيـ َس‬
ُ ِ‫الـذِ ي ي َـ ْمـلـ‬
ُ ّ ‫الـشـ ِديـ ُد بِـ‬
‫ك ن َـ ْفـ ُسـه ُ ِعـ ـْن َد‬
‫ضـ ِب‬
َ َ‫ْالـغـ‬
“Gerçek pehlivan, insanları güreşte yenen değil,
öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen insandır”
(Buharî, Edeb, 76, No: 5763) diyen Peygamberimiz (s.a.s.),
kendisinden öğüt isteyen birisine “öfkelenme” buyurmuş ve öfkelenen kimselere, abdest almayı,
ayakta ise oturmayı, öfkesi geçmediği takdirde yatıp
uzanmayı tavsiye etmiştir. (Ebu Dâvûd, Edeb, 4) Öfke ve
şiddet yerine sakin ve yumuşak olunmasını istemiş
ve şöyle buyurmuştur:
‫الـر ْفـ َق َوي ُـ ْعـطـِ ى َعـ َلـ ْيـ ِه َمـا� َ ي ُـ ْعـطـِ ى َعـ َلـى ْالـ ُعـنـْ ِف‬
ُ ّ ‫ِا َّن ا�َ َرفـِ يـقٌ ي ُـ ِحـ‬
ِّ ‫ب‬
‫الـر ْفـ َق ي ُـ ْحـ َر ِم ْالـ َخـ ْيـ َر‬
ّ ِ ‫َمـ ْن ي ُـ ْحـ َر ِم‬
“Allah, yumuşak davranışlı olmayı sever, sert
davranışa vermediğini yumuşak davranışa verir.
Yumuşaklıktan mahrum kalan hayırdan mahrum
kalır.” (Ebu Dâvûd, Edep, 11)
Hilm’in iki boyutu vardır. Biri “akıl” diğeri “ahlak” dır. Akıl anlamında hilm, insanın her işinde akıllı davranması, ahmaklıktan ve cahillikten uzak olması demektir. Akıllı hareket; azmamayı, taşkınlık
yapmamayı, haddi aşmamayı ve öfkeye kapılma-
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 83
mayı, teenni ile hareket etmeyi gerektirir. Peygamberimiz (s.a.s.);
‫اَلـتّ ُـ َؤ َدة ُ فـِ ي كـ ّ ُِل َشـ ْيـ ٍئ ا َِّ� فـِ ي َعـ َمـ ِل ْا� َ ِخـ َر ِة‬
“Ahiret ameli hariç her şeyde teenni ile (düşünerek, acele etmeden) hareket edilmesi gerektiğini”
söylemiştir. (Ebu Dâvûd, Edep, 11)
Ahlâkî anlamda “hilm”; affedici, sabırlı, hoşgörülü, iyiliksever, sakin, vakur, ağırbaşlı davranmayı
ifade eder. Kur’ân’da birçok ayet yüce Allah bu şekilde davranılmasını istemektedir.
ُ ‫َو َسـا ِر ُعـ ٓوا ا ِٰلـى َمـ ْغـفـِ َر ٍة ِمـ ْن َربِّـ‬
‫كـ ْم‬
“Rabbinizden bir mağfirete koşun.” (Al-i İmran, 3/133)
ۚ‫“ َو ِاذَا َمـا َغـ ِضـ ُبـوا هـُ ْم ي َـ ْغـفـِ ُرو َن‬Müminler, kızdıkları za-
man bağışlarlar.” (Şura, 42/37)
ٌ ‫قَـ ْو ٌل َمـ ْعـ ُر‬
ۜ‫وف َو َمـ ْغـفـِ َرة ٌ َخـ ْيـ ٌر ِمـ ْن َصـدَقَـ ٍة ي َـتـْ َبـ ُعـ َهـا ٓ اَذًى‬
“Güzel söz ve bağış, peşinden eziyet gelen sadaka vermekten daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/263)
ِ ‫ض َعـ ِن ْالـ َجـ‬
‫يـن‬
ْ ‫“ خـُ ذِ ْالـ َعـ ْفـ َو َو ْا ُمـ ْر بِـ ْالـ ُعـ ْر ِف َواَ ْعـ ِر‬Affı al,
َ ‫اهـ ۪لـ‬
iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A'raf, 7/199)
ُ ‫فـَحـواۜ اَ َ� تـ ُِحـ ّب ُـو َن اَ ْن ي َـ ْغـفـِ َر ا�ُ ل َـ‬
ۜ‫كـ ْم‬
ُ ‫َو ْلـ َيـ ْعـفـُوا َو ْلـ َيـ ْصـ‬
“Bağışlasınlar, hoşgörülü olsunlar. Allah’ın sizi
bağışlamasını arzulamaz mısınız?” (Nur, 24/22)
84 | İsmail Karagöz
َّ ‫الـسـيِـئ َـ ۜة ُ ِادْفـ َْع بِـ‬
‫الـ ۪تـي ِهـ َي اَ ْحـ َسـ ُن ف َـ ِاذَا‬
ّ َّ �َ ‫َو َ� تـ َْسـت َـ ِوي ْالـ َحـ َسـنَـة ُ َو‬
َّ
َ ‫الـذ۪ ي ب َـ ْيـنَـ‬
‫َاوة ٌ كـَ اَن َّـه ُ َولـِ ٌّي َحـ ۪مـيـ ٌم‬
َ ‫ك َوب َـ ْيـنَـه ُ َعـد‬
“İyilik ile kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel biçimde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki candan bir dost olur” (Fussılet,
41/34) ayetleri “hilm” sahibi olunmasını öngörmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.) Kur’ân’ın bu emirlerine uygun olarak hareket etmiştir. Yüce Allah onun
“yumuşak davranışlı” olduğunu Kur’ân’da tescil etmiştir.
ً ّ ‫ت فـ‬
َ ‫َظـا َغـ ۪لـيـ‬
ِ ‫فـ َِبـ َمـا َر ْحـ َمـ ٍة ِمـ َن ا‬
‫ظ ْالـقـَ ْلـ ِب‬
َ ْ‫ت ل َـ ُهـ ْ ۚم َول َـ ْو كُـنـ‬
َ ْ‫� لـِ نـ‬
ُ ّ ‫َ�نْـ‬
َ ِ‫فـَضـوا ِمـ ْن َحـ ْولـ‬
ْ ‫كۖ ف ـ‬
‫او ْرهـُ ْم فـِ ي‬
ِ ‫اسـت َـ ْغـفـِ ْر ل َـ ُهـ ْم َو َشـ‬
ْ ‫َاعـ ُف َعـنـْ ُهـ ْم َو‬
‫ْا� َ ْمـ ِ ۚر‬
“(Ey Peygamberim!) Allah’ın merhameti sebebiyle onlara (ashabına) yumuşak davrandın. Şayet
sen kaba ve katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz onlar
etrafından dağılıp giderlerdi. Sen onları affet, bağışlanmaları için dua et, iş (konusunda onlarla) onlarla
istişare et.” (Lokman, 3/159)
Onu örnek edinmek isteyenlerin de böyle hareket etmeleri gerekir.
6. Merhameti
Peygamberimiz (s.a.s.) çok merhametli bir in-
ْ ً ‫“ َو َمـا ٓ اَ ْر َسـ ْلـنَـا َك ا َِّ� َر ْحـ َمـة‬Seni ancak
sandı. Çünkü‫يـن‬
َ ‫لـِلـ َعـال َـ ۪مـ‬
âlemlere rahmet olarak gönderir.” (Enbiya, 21/107)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 85
Bir gün torunu Hasan’ı öpmüştü. Bunu gören Akra’ b. Habis, “Benim on çocuğum hiç birini öpmedim” demiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz
(s.a.s.),
‫“ َمـ ْن َ� ي َـ ْر َحـ ْم َ� ي ُـ ْر َحـ ْم‬Merhamet etmeyene merha-
met edilmez” (Müslim, Fedâil, 65) buyurmuştur.
Enes (r.a.),
ِ ‫ت اَ َحـدًاكـَ ا َن اَ ْر َحـ َم بِـ ْالـعـِ َيـالِ ِمـ ْن َر ُسـولِ ا‬
�
ُ ‫َمـا َراَ ْيـ‬
“Çoluk çocuğuna Peygamberden daha merhametli bir kimse görmedim” demiştir. (Miras, III, 458)
Peygamber (s.a.s.) müminlere karşı da çok mer-
hametli idi. Yüce Allah onu, Kur’ân’da, ‫ـن َر ُؤ ٌ۫ف‬
َ ‫بِـ ْالـ ُمـ ْؤ ِمـنـ۪ ي‬
‫“ َر ۪حـيـ ٌم‬Müminlere karşı çok merhametli ve şefkatlidir” (Tevbe, 9/128) diye tanıtmıştır.
Peygamberin kendisi çok merhametli olduğu gibi
diğer insanların da merhametli olmasını istemiş ve
ۘ ‫اس َ� ي ُـ ْر َحـ ُمـه ُ ا‬
ُ�
َ ‫َمـ ْن َ� ي َـ ْر َحـ ُم الـنَّـ‬
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet
etmez” buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 55)
İnsanlara iyilik merhametin ürünüdür, insanların
kusurunu bağışlamak merhametin sonucudur. İnsanları sevmek de merhametten kaynaklanır.
İnsan,“öfkelenebilecek” kabiliyette yaratılmıştır. Ancak insan eğitim ve terbiye ile öfkesine sahip çıkmasını öğrenebilir. Öfkeye sahip çıkmayı
86 | İsmail Karagöz
öğrenmenin en iyi yolu Hz. Muhammed (s.a.s.)’ı
örnek almaktır.
Kısaca değindiğimiz bu altı ilke, fert ve toplumlar için hayatî öneme haiz kurallardır.
“Adalet”; siyasî, içtimaî ve iktisadî adaletin, hukuk
devletinin, kişi, aile ve toplum haklarına uymanın;
“İhsan”; sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın,
çalışma ve kalkınmanın;
“Takva”; kötülüklerden ve kirliliklerden korunmanın, temiz toplum olmanın, fazilet ve ahlakın,
“İstikamet”; özde, sözde ve bütün işlerde dürüst
olmanın;
“Hilm”; hoşgörülü olmanın, insan hak ve hürriyetlerine, yaşama hakkına, fikir ve düşüncelerine
saygılı olmanın,
“Merhamet”; birlik ve beraberliğin, huzur ve
barışın
Temininde baş tacı edilmesi gereken ilkelerdir.
Bu ilkelerden hiç bir fert ve toplum müstağni olamaz. Bu itibarla Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün insanlar için en güzel bir örnektir.
SONUÇ
Yaratılmışların en şereflisi olan insan, Allah’a
ibadet etmesi için yaratılmış, bütün kâinat ve sayısız
nimetler kendisi için verilmiş, “ilahi emaneti” yüklenmiş ve “ibadet” ile sorumlu tutulmuştur. Bu görevini yapabilmesi için akıl ve fikir verilmiş, rehber ve
örnek olmak üzere kitap ve peygamberler gönderilmiştir. Çünkü insan “nefis” sahibidir. Kötülük işlemeye kabiliyeti vardır. İyi ve kötüyü işleyebilen bir
“varlık” olması, insanın dünyada “imtihan” halinde
olmasının sonucudur. Bu imtihanı, iman, salih amel
ve güzel ahlak ile kazananlar olduğu gibi, inkar, isyan ve kötü ahlak ile kaybedenler de vardır. Allah,
insanların küfre ve isyana düşmelerini istememektedir. Onun için “din” göndermiştir. Din, insan içindir. Dolayısıyla din; insanın fert, aile ve toplum hayatındaki bütün davranışlarıyla ilgilenir. Amacı, fert ve
toplumların huzurlu ve mutlu olmasıdır. Dinin bu
amacına ulaşabilmek için insanın İlahi mesaja uyması, dini insanlara tebliğ edip sözlü ve uygulamalı
olarak açıklayan Peygamberin sözlerine kulak vermesi ve her sahada onu kendisine örnek edinmesi
gerekir. Çünkü O, müminler için en güzel örnek ve
âlemlere rahmet olmak üzere gönderilmiştir. O, en
yüce ahlak üzeredir. Müjdeleyici, uyarıcı ve yol göstericidir. Onun inanç, söz, fiil ve davranışlarını kendine rehber edinen fert ve toplumlar, huzur ve mutluluğa ulaşır, Allah’ın sevgi ve rızasını kazanır.
88 | İsmail Karagöz
Ne mutlu onun yolundan gidenlere ve onu kendine önder ve örnek edinenlere.
Salât ve selam onun üzerine olsun.
BİBLİYOGRAFYA
Abdürrazzâk b. Hemmam, Ebu Bekr es-Sana’ânî (ö.
211/807), el-Musannef, tahkik, Habîbü’r-Rahmân elA’zamî, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 19790.
Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Akseki, Ahmed Hamdi, İslam Dini, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1966.
Beyhakî Ebu Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali, (ö.
516/1122) es- Sünen’ü’l-Kübra, Haydarabat, 1347.
Buhârî, Muhammed b. İsmail (ö. 256/869) elCâmi’u’s-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Dârimî, Ebû Abdullah b. Abdurrahman (ö. 255/868)
es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Ebu Dâvûd, Süleyman b. el-Eş’âs (ö.275/888), es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Hâkim, en-Nîsâbûrî, Ebu Abdullah Muhammed (ö.
405/1014) el- Müstedrek, ale’s-Sahîhayn, Beyrut, tarihsiz.
Heysemî, Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu'z-Zevâid, Kahire,
1407.
İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ İsmail, el-Camiu’s-Sağîr,
İbn Mace, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd elKazvînî (ö. 275/888) es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul,
1981.
İbn Sa’d, et-Tabakât’ü’l-Kübra, Beyrut, 1957.
Kandehlevî, M. Yusuf, Hayatü’s-Sahabe, çeviri, Ahmet
Muhtar BÜYÜKÇINAR ve arkadaşları, İstanbul, 1979.
Köksal, Asım, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankar a-1976.
90 | İsmail Karagöz
Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, (ö. 671/1272) elCami’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire, 1935.
M. H. Hart, En Etkin 100 Kişi, Çeviri, M. Harmancı. İstanbul, 1994.
Malik b. Enes (ö. 179/795), el-Muvatta’, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Miras, Kamil, Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih
Tercümesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
Münâvî, Muhammed Abdürrauf, Feyzü’l-Kadîr Şerhu
Câmiu’s-Sağîr Li’s-Süyûtî, Mısır, 1938.
Müslim, b. El-Haccac el-Kuşeyrî (ö. 261/874) elCâmiu’’s-Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Münzirî, Abdü’l-Azim b. Abdü’l-Kavî, et-Tergîb ve’tTerhîb Mine’l-Ehâdîsi’ş-Şerîf, Mısır, 1954.
Nesâî, Ahmed b. Şuayb b. Ali b. Es-Sinan b. Bahr elHorasânî, (ö. 303/915) es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Taberî, Abdullah ibn Cerîr (ö. 310/922), Câmi’u’l-Beyan An Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Mısır, 1954.
Tirmizî, Muhammed b. İsa (ö.279/892), es-Sünen,
Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul-1971.
DİZİN
Abdillah es-Sekafî, 81
Abdullah ibn ömer, 38
Adalet, 73, 76, 86
Âdem, 6, 12, 28, 36, 43, 44
Ahlak, 6, 57, 61, 62, 63, 64,
65, 71, 72, 83, 87
Ahsen-i takvîm, 11
Aklı korumak, 39
Akra’ b. Habis, 85
Ali, 2, 65, 66, 89, 90
Beşer, 56
Birr, 94
Canı korumak, 38
Cibril, 37
Din, 5, 21, 22, 26, 27, 28,
31, 32, 35, 36, 37, 39,
48, 54, 55, 58, 60, 87
Dini korumak, 39
Ebu zer’il-ğıfârî, 44
Emanet, 19, 72
Emanet, 95
Hac, 36
Hak din, 36
Halife, 19, 20, 21
Hamd sancağı, 45
Hasan, 65, 85
Helu, 23
Hıristiyan, 26
Hilm, 81, 83, 86
Hind b. Ebî hâle, 65
Hüseyin, 66, 89
Irzı/onuru korumak, 39
İbadet, 37, 38, 39
İbrahim, 34, 44, 46
İhsan, 77, 86
İlham, 13
İman, 37, 38
İnkâr, 38
İsa, 35, 44, 46, 56, 57, 90
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 91
İslam, 26, 36, 37, 38, 39, 95
İslâm, 94
İstikamet, 80, 86
Jules masserman, 45
Kâfir, 20, 27
Kitap, 7, 21, 22, 28, 46, 54,
Kitap, 94
Kur’ân, 94, 95
Küfür, 13, 14, 21, 72, 79
Malı korumak, 39
Mecusi, 26
Michael h. Hart, 45
Muhammed, 6, 7, 35, 36,
37, 43, 44, 45, 46, 56,
57, 59, 62, 77, 80, 81,
86, 89, 90
Muhsin, 67, 72, 77, 79
Muttakî, 79, 80
Müslim, 37, 38
Namaz, 37, 38, 39
Nifak, 13, 14, 72, 79
Nuh, 34, 44
Oruç, 97
Peygamber, 7, 21, 22, 27,
28, 43, 46, 47, 60
Rab, 26, 27, 58
Şirk, 13, 14, 39, 59, 72
Takva, 14, 69, 79, 80
Takva, 13, 86
Tebliğ, 49
Tebyin, 49
Teşri, 49
Üsve-i hasene, 7, 48, 56
Vicdan, 39
Yahudi, 26
Yakup, 34
Zekât, 37, 38, 39
Zikir, 39
Zulüm, 93, 94
BİYOGRAFİ
İsmail Karagöz, 13 Nisan 1951 tarihinde Bolu ili
Gerede ilçesi Hasanlar köyünde doğdu.
Eğitim-Öğretim Hayatı:
1965-1966 eğitim-öğretim yılında Çukurca Köyü İlkokulundan mezun oldu.
1966-1967 eğitim-öğretim yıllarında Diyanet İşleri
Başkanlığı İstanbul ili Kadıköy ilçesi Üçüncü Sultan Mustafa (İskele) Camii Kur’ân Kursunda hafızlığını tamamladı.
1967-1968 eğitim öğretim yılında Düzce İmam-Hatip
Okulunda başladığı orta eğitimini 1972-1973 eğitim öğretim yılında Ankara İmam-Hatip Okulunda tamamladı.
Aynı yıl, Ankara Yılıdır Beyazıt Lisesinden mezun oldu.
1974-1975 eğitim öğretim yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girdi ve bu fakülteden 1978-1979
eğitim öğretim yılında mezun oldu.
1980-1983 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki Eğitim merkezinde 3’üncü dönem Müftü ve
Vaizlik İhtisas Kursunu bitirdi.
1990 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde tefsir Ana Bilim Dalında doktora çalışmalarına başladı.
1994 yılında “Kur’ân’da Zulüm Kavramı” adlı çalışması
pekiyi derece ile kabul edildi ve tefsir doktoru oldu. 1988
yılında doçent oldu.
Özel hocalardan klasik usulde Arapça, tefsir, hadis ve
fıkıh dersleri aldı.
Görev Hayatı:
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 93
1973 yılında Ankara ili Altındağ ilçesi merkez Hasköy
Camii İmam-Hatipliği görevine başladı,
1979 yılında müftülük sınavını kazandı ve Bartın Ulus
ilçesine müftü olarak atandı.
1983 yılında ihtisas kursundan sonra Samsun ili Havza ilçesi müftülüğüne atandı.
1984-1987 yıllarında Almanya’nın Ştutgart ili Aalen
ilçesinde din görevlisi olarak bulundu.
1987 yılında yurtdışı dönüşünde Havza ilçesinde vaizlik görevi yaptı.
1988 yılında Diyanet İşleri Başkanlığında Müfettiş
Yardımcısı, 1991 yılında müfettiş oldu.
24 Nisan 2001 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu
üyeliğine atandı.
27 Nisan 2007 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı iç
denetçisi oldu.
27 Aralık 2010 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş başkanlığına atandı.
Yayınlanmış Makaleleri:
Diyanet İlmi, Diyanet Aylık, Diyanet Avrupa Aylık ve
Hakses Dergisinde iki yüzden fazla makalesi yayımlandı.
Sempozyum ve kongrelerde sunulmuş çok sayıda tebliğleri vardır. Yurtiçi ve yurtdışında dini ve ilmi konferanslar verdi. Yerel ve ulusal televizyonlarda programlara katıldı.
94 | İsmail Karagöz
Yayınlanmış Eserleri:
1. Fert ve Toplumlara İsabet Eden Musibetler
Sebep ve Sonuçları üç baskı (Kitap Neşriyat, Ankara,
2006)
2. Kur’ân’a göre Zulüm Açısından Allah ve İnsan
(Çelik Yayını, İstanbul, 1996)
3. Kur’ân’a Göre İnsana Verilen Değer ve Görev
(Çelik Yayını, İstanbul, 1996)
4. Kur’ân’da İbadet Kavramı ve Allah’a İbadet iki
baskı (Kitap Neşriyat, Ankara, 2006)
5. Kur’ân’da Dört Kavram: Adalet, İhsan, Birr ve
Takva (Kar, Ankara, 1997 ve 1999)
6. Ayet ve Hadislerin Işığında Seferilik ve Hükümleri iki baskı (Kitap Neşriyat, Ankara, 2006)
7. İnsanın Dine Olan İhtiyacı ve İslam iki baskı Kitap Neşriyat, Ankara, 2008)
8. Kur’ân’da Zikir Kavramı ve Allah’ı Zikir (DİB Yayını, Ankara, 2002, 2005, 2007, 2012)
9. Ayet ve Hadislerin Işığında Sevgi ve Dostluk (DİB
Yayını, Ankara, 2002, 2004, 2006, 2007, 2009, 2012)
10. Ayet ve Hadislerin Işığında Engelliler (DİB Yayını, Ankara, 2005, 2012, 213)
11. Peygamberimiz İnsan ve Din (DİB Yayını, Ankara, 2005, 2007, 2012 )
12. Sorumluluk ve Sorunları Açısından Aile ve
Gençlik (TDV Yayını, Ankara, 2005, on baskı)
13. İyi İnsan İyi Müslüman (Kar, Ankara, 2007, 2
baskı) Kur’ân’ı Yaşamak İyi İnsan İyi Müslüman adıyla
ilaveli üçüncü baskı (Kar, Ankara, 2013)
14. İnsan, Din ve Özgürlük (DİB Yayını, Ankara,
2007, 2010, 2012)
Peygamberimiz, İnsan ve Din | 95
15. İslam’ın Ana Kaynakları Kur’ân ve Sünnet (DİB
Yayını, Ankara, 2007, 2010, 2011, 2012)
16. Ayet ve Hadislerin Işığında Allah’ın İsim ve Sıfatları (Esmâ-i Hüsnâ) (DİB Yayını, Ankara, 2007, 2012,
Yenişafak, İstanbul, 2010)
17. Kur’ân’ı Anlamak, Kırk Ayet ve Yorumu (TDV
Yayını, Ankara, 2007, ikinci baskı, 2008, 3 ve 4. baskı,
2009, beşinci baskı 2012)
18. Sigara Alkol Uyuşturucu Zararları ve Dini
Hükmü (TDV Yayını, Ankara, 2007, ikinci baskı, 2008,
üçüncü baskı, 2013)
19. Allah Sevgisi Allah Korkusu, (TDV Yayını, Ankara, 2008-2012, yedi baskı)
20. Toplumsal Emanet Engelliler, (DİB Yayını, Ankara, 2008, 2012)
21. Kur’ân’dan Öğütler, (TDV Yayını, Ankara, 20092012 4 baskı, 2014)
22. İlahî Çağrı: Ey Müminler (Kar, Ankara, 2009; iki
baskı, 2010, 2013, 2014)
23. Kur’ân ve Sünneti Anlamak, (Kar, Ankara, 2010,
2011, 2012, 2013)
24. Seçme Dualar (DİB Yayını, Ankara, 2009, 2010,
2012)
25. Günahlar, Tövbe ve İstiğfar (DİB Yayını, Ankara,
2010, 2012)
26. Namaz Dosdoğru Nasıl Kılınır? (Kar, Ankara, birinci ve ikinci baskı 2011, 2, 3, 4, 5. baskı, 2012, 6. baskı
2013)
27. İslam ve İnsan (Kar, Ankara, 2012, 2013)
28. İnceleme ve Soruşturma Rehberi (DİB Yayını,
Anakara, 2013 iki baskı)
96 | İsmail Karagöz
29. Kur'ân'dan Mesajlar (TDV Yayını, Ankara, 2012)
30. Allah, İnsan ve Merhamet (DİB Yayını, Ankara,
2014)
31. İman İlmihali Âmentü Şerhi, (Kar, Ankara, 2013
yılı üç baskı, 2014)
32. Din Görevlisinin Misyonu ve Vizyonu (Kar, Ankara, 2013 yılı iki baskı, 2014)
33. Helal Kazanç Helal Rızık (Kar, Ankara, 2013)
34. İslam ve Samimiyet (Kar, Ankara, 2014 yılı dört
baskı)
35. Dinî Kavramlar Sözlüğü (Müşterek, DİB Yayınları, Ankara, 2005, 2006, 2007, 2010, Yenişafak, İstanbul, 2009)
36. Hac İlmihali (Müşterek, DİB Yayınları, Ankara,
2004-2011 sekiz baskı)
37. Kulluğun Özü İbadetin Ruhu Dualar (Müşterek,
DİB Yayını, Ankara, 2007; Dualar adıyla, 2009, 2012)
38. Namaz İlmihali (Müşterek, DİB Yayını, Ankara,
2007, 2008, 2009, 2012)
39. Yasin Tebâreke Amme Kısa Sure ve Dualar
(Müşterek, DİB Yayını, Ankara, 2007, 2012)
40. Oruç İlmihali (Müşterek, DİB Yayını, Ankara,
2008, 2011)
41. Zekât İlmihali (Müşterek, DİB Yayını, Ankara,
2011)
42. Kur’ân-ı Kerim’e Karşı Görevlerimiz (Kar, Ankara, 2014)
Download