ÞUABÜ’l-ÎMÂN Þuabü’l-îmân terkibi hadislerde imanýn altmýþ küsur (Buhârî, “Îmân”, 3), altmýþ dört (Müsned, II, 379; Tirmizî, “Îmân”, 6), altmýþ küsur veya yetmiþ küsur (Müslim, “Îmân”, 57, 58), yetmiþ veya yetmiþ iki (Ebû Abdulah Ýbn Mende, I, 335) þube olduðunu belirten ifadelerde geçer. Söz konusu rivayetlerde þube yerine zaman zaman bab kelimesi de kullanýlýr (Müsned, II, 379; Tirmizî, “Îmân”, 6). Bazý müellifler, tamamý Ebû Hüreyre’den nakledilen bu rivayetlerde “bid‘” (küsur, üç ile on arasýnda bir sayý) kelimesinin kullanýlmasýný imaný oluþturan hususlarýn kesin bir sayýya baðlanmadýðý þeklinde yorumlamýþ, bazýlarý da söz konusu ifadelerle imanýn þubelerini saymanýn amaçlandýðýný söylemiþtir. Ýbadetlerin hadiste belirtilen miktarý çok aþtýðýný, sünen kitaplarýnda imandan sayýlan hususlarýn yetmiþ küsurdan az olduðunu belirten Ýbn Hibbân, Kur’an’da imandan kabul edildiði bildirilen amelleri saydýðýný ve bu suretle yetmiþ küsura ulaþtýðýný kaydetmektedir (Ebû Hafs Sirâceddin Ömer b. Ali el-Kazvînî, s. 5). Þuabü’l-îmân müelliflerinden Ýbn Hibbân, Ebû Abdullah elHalîmî ve Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaký, eserlerini imanýn yetmiþ küsur þube olduðunu beyan eden Müslim hadisine dayandýrarak yetmiþ yedi þubeyi esas alýrlarken Ýbnü’s-Salâh eþ-Þehrezûrî ve Ýbn Hacer el-Askalânî altmýþ küsur, Ýbn Batta ise yetmiþ þube olduðunu bildiren hadisi göz önünde bulundurmuþtur. Söz konusu bölümleri yetmiþ dört ve altmýþ dokuz diye kabul edenler de vardýr. Cibrîl hadisindeki iman, Ýslâm ve ihsan taksiminden hareket eden Bulkýnî her bölüm için yirmi üç þube ayýrýp altmýþ dokuz rakamýna ulaþmýþtýr. Þuabü’l-îmân telif türü ortaya çýkmadan önce Buhârî (kitap nr. 2) ve Müslim ile (kitap nr. 1) Tirmizî’nin (kitap nr. 38) elCâmi£u’½-½a¼î¼’leri ve Nesâî’nin es-Sünen’inde (kitap nr. 47) “Kitâbü’l-Îmân” baþlýðý altýnda benzer muhtevalara yer verilmiþ, bu da bir bakýma daha sonra telif edilecek eserlere örnek teþkil etmiþtir. Türün ilk örneðini veren Buhârî’nin, eserinin “Kitâbü’l-Îmân”ýnda belli bir düzene uymadan sýraladýðý elli sekiz hadis iman, amel ve ahlâk konularýna dairdir. Buhârî þârihi Bedreddin el-Aynî kâmil imanýn kalbin tasdiki, dilin ikrarý ve organlarýn ameliyle oluþacaðýný göz önünde bulundurup imaný teþkil eden davranýþlarý otuzu tasdik, yedisi ikrar ve kýrký bedenle (amel) ilgili olmak üzere yetmiþ yedi olarak sýralamýþtýr (£Umdetü’l-šårî, I, 143-146). Ebû Bekir Ýbn Ebû Þeybe ile Ebû Abdullah Ýbn Mende gibi muhaddislerin kaleme aldýðý “Kitâbü’l-Îmân” türü eserlerde genellikle iman ve amelle ilgili hadisler rivayet edilmiþse de bunlar muhteva bakýmýndan þuabü’l-îmân türü içinde yer alýr (DÝA, XIX, 442; XX, 179). Þuabü’l-îmân’la ilgili kabul edilen Ýbn Hibbân’a ait Va½fü’l-îmân ve þu£abüh adlý eser günümüze intikal etmemiþtir. Bu türün zamanýmýza ulaþan en eski eseri Ebû Abdullah el-Halîmî’nin el-Minhâc fî þu£abi’l-îmân’ýdýr (bk. el-MÝNHÂC fî ÞUABÝ’l-ÎMÂN). Yetmiþ yedi bölüm halinde düzenlenen eserin (nþr. Hilmî Muhammed Fûde, Beyrut 1399/1979) üçte biri teorik anlamda iman meselelerine ait olup geri kalan bölümlerde imana irca edilebilecek davranýþlar olarak ibadetlere ve ahlâk kurallarýna yer verilmiþtir. Ahmed b. Hüseyin elBeyhaký’nin Þu£abü’l-îmân’ý türün en meþhur kitabýdýr. Plan ve muhteva bakýmýndan Halîmî’den faydalanýlan bu eser de yetmiþ yedi þubeye ayrýlmýþtýr (nþr. Muhammed Saîd b. Besyûnî Zaðlûl, Beyrut 1410/1990). Konuya dair eserler arasýnda Abdülcelîl b. Mûsâ el-Kasrî’nin yetmiþ dört bölüm halinde düzenlenen Þu£abü’lîmân’ý (nþr. Seyyid Kisrevî Hasan, Beyrut 1416/1995), Ömer b. Reslân el-Bulkýnî’nin altmýþ dokuz bölümden oluþan Tercümânü þu£abi’l-îmân’ý da zikredilebilir. Bulkýnî kitabýnýn planýný Cibrîl hadisindeki iman, Ýslâm, ihsan taksimine dayandýrmýþ ve her bölümü yirmi üç þubeye ayýrmýþtýr (nþr. Suûd b. Abdülazîz ed-Da‘cân, Medine-Dýmaþk 1424/2004). Bunlarýn dýþýnda Ebü’lFidâ Ýbn Kesîr’in yetmiþ üç bölüm halinde tertiplediði küçük bir risâlesi (Dýmaþk, Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 115), Muhyiddin Ýbnü’l-Arabî’nin Ta¼rîrü’l-beyân fî tašrîri þu£abi’l-îmân’ý (Keþfü’¾-¾unûn, II, 1048) ve Ýsmâil Hakký Bursevî’nin Þer¼u þu£abi’lîmân’ý (Ýstanbul 1304) zikredilebilir (ayrýca bk. a.g.e., II, 1047; βâ¼u’l-meknûn, II, 237). Þuabü’l-îmân türü eserlerde, “Rabbimiz Allah’týr” deyip doðruluk üzere hayatlarýný sürdürmek isteyen insanlarýn yollarýný aydýnlatmanýn amaçlandýðý anlaþýlmaktadýr. Bunlarýn genellikle muhaddis ve fakih olan müelliflerinin Kütüb-i Sitte’de yer alan ilgili hadisleri temel aldýklarýný söylemek mümkündür. Dolayýsýyla bu eserlerin muhtevalarý -iç düzen bakýmýndan bazý farklýlýklarla birlikte- birbirine benzer. Bu muhteva içinde altý iman esasý, mürettep ibadetler, ilâhî emir ve nehiy þeklindeki görevler, ahlâkî-insanî davranýþlar temel konular çerçevesinde ele alýnmýþ, bu ara- da psikolojik etkenler ve özel haller üzerinde de durulmuþtur. Söz konusu eserlerin eðitim ve öðretim faaliyetleri için malzeme saðlayan çalýþmalar olduðunu söylemek mümkündür. BÝBLÝYOGRAFYA : Müsned, II, 379; Ebû Abdullah Ýbn Mende, Kitâbü’l-Îmân (nþr. Ali b. Muhammed el-Fükayhî), Beyrut 1406/1985, I, 335; Abdülcelîl b. Mûsâ elKasrî, Þu£abü’l-îmân (nþr. Eymen Sâlih Þa‘bân – Seyyid Ahmed Ýsmâil), Kahire 1417/1997, I, 141 vd.; Nevevî, Øa¼î¼u Müslim bi-Þer¼i’n-Nevevî, Riyad 1424/2003, II, 4-6; Ebû Hafs Sirâceddin Ömer b. Ali el-Kazvînî, MuÅta½aru Þu£abi’l-îmân (nþr. M. Münîr ed-Dýmaþký), Kahire 1355, s. 3-8; Ebü’l-Kasým el-Kazvînî, Þuabu’l-Ýmân (Beyhakî) Muhtasarý: Ýmanýn Þubelerinin Mahiyeti (trc. Hanifi Akýn), Ýstanbul 2005, s. 33 vd.; Ömer b. Reslân el-Bulkýnî, Tercümânü þu£abi’l-îmân (nþr. Suûd b. Abdülazîz ed-Da‘cân), Medine-Dýmaþk 1424/2004, s. 62-69, ayrýca bk. neþredenin giriþi, s. 21-56; Bedreddin el-Aynî, £Umdetü’l-šårî, Kahire 1392/1972, I, 139-146; Keþfü’¾-¾unûn, I, 574; II, 1047-1048, 1871-1872; βâ¼u’l-meknûn, II, 237; Brockelmann, GAL, II, 149; Suppl., II, 186; Mehmet Halife Doðan, Beyhakî’nin Þuabü’l-Ýman Adlý Eserinin Kelâm Ýlmi Açýsýndan Tetkiki (yüksek lisans tezi, 1999), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 39-47; Veysel Kasar, Halîmî’ye Ait Þuabu’l-Ýman Adlý Eserin Kelâm Ýlmindeki Yeri (doktora tezi, 2002), Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 5862; Ali Yardým, “Ýbn Ebû Þeybe, Ebû Bekir”, DÝA, XIX, 442; Mehmet Ali Sönmez, “Ýbn Hibbân”, a.e., XX, 64; M. Yaþar Kandemir, “Ýbn Mende, Ebû Abdullah”, a.e., XX, 179. ÿÝlyas Çelebi – — ÞUABÜ’l-ÎMÂN ( −) א ˜ Ahmed b. Hüseyin el-Beyhak¢’nin (ö. 458/1066) kâmil imanýn oluþmasýný saðlayan dinî davranýþlar hakkýndaki eseri. ™ Kitabýn mukaddimesinde adý zikredilmemekle birlikte müellif, imanýn temel konularý ile tâli meselelerini cemeden bir kitap yazmayý arzu ettiðini belirtmekte (Þu£abü’l-îmân, I, 28), dolayýsýyla diðer bazý eserlerinde bu kitabý için “el-Câmi‘”, “elCâmi‘u’l-musannef fî þu‘abi’l-îmân” þeklinde yaptýðý isimlendirmeye iþaret etmektedir (a.g.e., neþredenin giriþi, I, 19). Eser, daha sonra yapýlan muhtasarlarý ile biyografi kaynaklarýnda Þu£abü’l-îmân diye anýlmýþtýr. Müellif mukaddimede ayrýca Ebû Abdullah el-Halîmî’nin el-Minhâc fî þu£abi’l-îmân’ýnda konuyla ilgili yeterli bilgi verdiðini söylemekte, plan açýsýndan onu örnek aldýðýný ve her bölümde onun açýklamalarýný naklettiðini bildirmekte, ancak Halîmî’nin çýkardýðý hadis senedlerini kendisinin eklediðini ve asýlsýz rivayetlere 219 ÞUABÜ’l-ÎMÂN yer vermediðini belirtmektedir. Beyhaký yine mukaddimede, Þu£abü’l-îmân’ýn içerdiði konularý el-Esmâß ve’½-½ýfât ile edDa£avât gibi adlarýný sýraladýðý sekiz eserinde ve es-Sünen’inde daha tatminkâr þekilde iþlediðini kaydetmektedir (I, 28-29). Þu£abü’l-îmân’ýn ilk kýsmý bu tür eserlere esas teþkil eden, “Ýman altmýþ küsur (veya yetmiþ küsur) þubedir ...” meâlindeki hadisle baþlar. Müellif, Halîmî’nin yaptýðý gibi ikinci rivayeti tercih ederek yine onun gibi kitabýný yetmiþ yedi bölüme (bab) ayýrdýðýný söyler. Ancak bölümlere geçmeden önce on bir bab içinde imanýn mahiyeti, amelle münasebeti, âyet ve hadislerde iþaret edilen imanýn artmasý ve eksilmesinin mânasý, mukallidin imaný gibi konular hakkýnda kýsa bilgiler verir. Þu£abü’l-îmân’ýn ilk dokuz bölümü altý iman esasýna ayrýlmýþtýr. Muhammed Saîd b. Besyûnî Zaðlûl’ün yedi ciltten oluþan (VIII ve IX. ciltler fihristtir) neþrinin ilk cildinin sonunda yer alan 200 sayfanýn yarýsý Allah’ý sevme, yarýsý da O’na karþý saygýlý olma (muhabbet, havf) konularýný içermektedir. Kitabýn II. cildinin ilk iki bölümünde Allah’ýn rahmetine ümit baðlama ve O’na tevekkül etme konularý iþlendikten sonra on dördüncü ve on beþinci bölümlerde Hz. Peygamber sevgisine temas edilmekte, ardýndan kiþinin dinde sadakat ve kararlýlýk göstermesinin önemi belirtilmektedir. On yedi ve on sekizinci bölümlerde ilim öðrenme ve ilmi yaymanýn dindeki yeri üzerinde durulduktan sonra 250 sayfaya yaklaþan bir hacim içinde Kur’an okumanýn ve onu anlayýp gereðince amel etmenin imanla baðlantýsý açýklanmaktadýr. Eserin yirmi-yirmi beþinci bölümlerini içeren III. ciltte tahâret, namaz, zekât, oruç, itikâf ve hac konularý iman-amel baðlamýnda ele alýnmýþ, yirmi altý-otuz sekizinci bölümleri oluþturan IV. ciltte cihad bahsi anlatýlmýþ, kefâret ve akidlere temas edilmiþtir. Ardýndan ahlâkî konulara geçilerek Allah’ýn nimetlerine þükür, dilin kötü sözlerden korunmasý, emanete riayet, cana ve namusa tecavüzden sakýnma ve kul hakkýna önem verme konularý iþlenmiþtir. Þu£abü’l-îmân’ýn V. cildinde otuz dokuz-kýrk sekizinci bölümlerde yiyecek içecek ve giyimde meþrû sýnýrlar, bazý oyun ve eðlencelerin haram kýlýnmasý, kinden, hasetten ve insanlarýn gizli taraflarýný araþtýrmaktan uzak durma, ihlâslý olma, tövbeye sarýlma ve kurban gibi konular ele alýnmýþtýr. Kýrk dokuz-altmýþ üçüncü bölümleri içeren VI. ciltte ülü’l-emre itaat, müslüman toplumdan ayrýlmama, adaletle hükmetme, emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l220 münker, iyilikte yardýmlaþma, anne babaya ve akrabaya iyi davranma, idaresi altýnda bulunanlara hoþgörü ile yaklaþma, selâmlaþma, hastalarý ziyaret etme konularýna deðinilmiþtir. Kitabýn altmýþ dörtyetmiþ yedinci bölümlerini ihtiva eden VII. cildi de inkârcý ve bozgunculardan uzak durma, komþularla iyi geçinme, misafire ikramda bulunma, insanlarýn kusur ve ayýplarýný örtme, sabýrlý olma, dünyaya baðlanmama, dedikodudan uzak durma, kendisi için sevdiði þeyi baþkalarý için de sevme gibi ahlâkî meselelere ayrýlmýþtýr. Beyhakî’nin Þu£abü’l-îmân’ý ilk muhaddislerden itibaren bilinip itibar edilen sahîh veya sünenlerde “Kitâbü’l-Îmân” baþlýðý altýnda þerhedilen meþhur bir hadisin þerhi niteliðindedir. Eserde doðrudan akaidle ilgili 325 sayfalýk bir bölümden sonra tahâret ve namazdan baþlamak üzere ibadet konularý ele alýnmýþ, geri kalan geniþ hacim içinde Resûlullah’a muhabbet, ilim tahsili, Kur’an okuma, cihad ve özellikle ahlâkî davranýþlar anlatýlmýþtýr. Bu muhtevasýyla eser hadis rivayetlerine dayanan geniþ bir ilmihal özelliði taþýmaktadýr. Kitabýn Halîmî’ye ait el-Minhâc fî þu£abi’lîmân’dan farký ilgili bahislerde birden fazla rivayetin ve bunlarýn senedlerinin zikredilmesidir. Beyhaký mukaddimede belirttiði gibi genelde açýklamalarý isim zikrederek Halîmî’den almýþ, bu arada kendi eser- lerine de atýflar yapmýþtýr. Kitabýn Muhammed b. Saîd neþrinde 1100 sayfadan oluþan hadis ve eser (Resûlullah, ashap ve tâbiînden nakledilen rivayetler) fihristi toplam 11.269 rivayeti kapsamaktadýr. Þu£abü’lîmân, Ferrâ el-Begavî’nin Me½âbî¼u’ssünne ve Ýsmâil b. Muhammed el-Aclûnî’nin Keþfü’l-Åafâßsýnýn kaynaklarýndan birini teþkil etmiþtir. Eserin bazý muhtasarlarý yapýlmýþtýr. Bunlardan biri Ömer b. Abdurrahman elKazvînî’ye (nþr. M. Münîr ed-Dýmaþký, Kahire 1343, 1355; nþr. Abdülkadir el-Arnaût, Dýmaþk 1403), diðeri Yâsîn b. Mûsâ el-Aclûnî’ye aittir. Ýbn Receb’in muhtasarý da neþredilmiþtir (Kahire 1355). Kâtib Çelebi kitabýn Muhammed b. Hameveyh, Þemseddin Konevî ve Celâleddin es-Süyûtî tarafýndan ihtisar edildiðini kaydetmektedir. Ancak Süyûtî’nin muhtasarý (el-Müntešå) eserde yer alan hadisleri Kütüb-i Sitte’de bulunan rivayetleriyle desteklediði için bir yönüyle “zevâid” niteliði taþýmaktadýr (Keþfü’¾-¾unûn, I, 574; krþ. Tercümânü Þu£abi’l-îmân, neþredenin giriþi, s. 34-35). Ayrýca Muhammed b. Ýdrîs Kandehlevî’nin Tu¼fetü’l-iÅvân bi-þer¼i ¼adî¦i Þu£abi’lîmân adlý bir çalýþmasý vardýr (Lahor, ts.). Hanifi Akýn, Ebü’l-Kasým el-Kazvînî’ye ait muhtasarý Ýmanýn Þubeleri-Þuabu’lÝmân (Beyhakî) Muhtasarý adýyla tercüme etmiþtir (Ýstanbul 2005). Þu£abü’l- Beyhak¢’nin Þu£abü’l-îmân adlý eserinin I. cildinin ilk sayfalarý (Nuruosmaniye Ktp., nr. 1123) ÞUAR SÛRESÝ îmân’ýn birçok nüshasý bulunmaktadýr (meselâ Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 216; Nuruosmaniye Ktp., nr. 1123; TSMK, III. Ahmed, nr. 499). Haydarâbâd (1406/1986) ve Bombay’da (nþr. Abdülali Abdülhamîd Hâmid, 1406/1986) eksik olarak basýlan kitabýn dokuz cilt halinde ilmî neþri gerçekleþtirilmiþtir (bk. bibl.). BÝBLÝYOGRAFYA : Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaký, Þu£abü’l-îmân (nþr. M. Saîd b. Besyûnî Zaðlûl), Beyrut 1410/ 1990, I-IX, tür.yer., ayrýca bk. neþredenin giriþi, I, 19; Keþfü’¾-¾unûn, I, 574; Ömer b. Reslân elBulkýnî, Tercümânü Þu£abi’l-îmân (nþr. Suûd b. Abdülazîz ed-Da‘cân), Medine-Dýmaþk 1424/2004, neþredenin giriþi, s. 34-35, 42-43. ÿBekir Topaloðlu – — ÞUAR SÛRESÝ ( ) אא Kur’ân-ý Kerîm’in yirmi altýncý sûresi. ˜ ™ Mekke döneminde Vâkýa sûresinden sonra nâzil olmuþtur. Son dört âyetin Medine’de indiðini ileri sürenler de vardýr. Bunun sebebi muhtemelen, bu âyetlerde gerçeðe boyun eðmeyen kimselerin iþ birliði içinde bulunduðu þairlerle dürüst davranan iman sahibi þairlerden söz edilmiþ olmasýdýr (Kurtubî, XIII, 60, 102-103). Fakat Mekke devrinde de þiir yoluyla Ýslâm’a dil uzatanlar mevcuttu. Ayrýca bu dört âyetin önceki üç âyetle hem mâna hem gramer açýsýndan baðlantýlý olduðu görülmektedir. Sûrede, son peygambere gelen vahyin Ýsrâiloðullarý âlimlerince tanýnýp bilindiðini ifade eden 197. âyetin Medine’de nâzil olduðu yolundaki telakki de isabetli görünmemektedir (Muhammed Esed, II, 740). Sûre adýný 224. âyetten almýþ, Ýbn Kesîr’in kaydettiðine göre Sûretü’l-câmia diye de adlandýrýlmýþ (Tefsîrü’l-Æurßâni’l£a¾îm, V, 175) ve Tavâsîn olarak anýlan sûrelerden birini teþkil etmiþtir. 227 âyet olup fâsýlasý dört âyette tekrarlanan “Ýsrâîl” kelimesindeki “ ” dýþýnda “ ، ” harfleridir. Mekke döneminin ortalarýnda nâzil olduðu tahmin edilen Þuarâ sûresinin içeriðini bir giriþten sonra iki bölüm halinde incelemek mümkündür. Giriþte sûrenin muhtevasýnýn gerçeði bütün açýklýðýyla ortaya koyan ilâhî kitabýn âyetlerinden oluþtuðu beyan edildikten sonra muhataplarýnýn çoðunun, teblið ettiði âyetlere inanmamasý yüzünden Hz. Peygamber’e üzüntüden neredeyse kendini tüketeceði hatýrlatýlmakta ve müþriklerin yeni gelen âyetlerden de sürekli yüz çevirdikleri belirtilmektedir. Ancak onlarýn asýlsýz kabul edip alayla karþýladýklarý vahyin olumlu ve güçlü sonuçlarý yakýnda karþýlarýna çýkacaktýr. Aslýnda yeryüzü ilâhî kudretin nice tecellilerini gözler önüne sermekte, fakat müþriklerin çoðu bundan ibret almamaktadýr. Sûrenin birinci bölümünde insanlarýn dünya ve âhiret mutluluðunu saðlamayý amaçlayan ilâhî vahyin Hz. Nûh’tan itibaren yedi peygamber tarafýndan teblið ediliþinin ibret verici sahnelerine temas edilmektedir. Kur’an’ýn genelinde olduðu gibi geçmiþten ibret alýnmasý için zikredilen olaylar kronolojik sýralanmamýþ, muhataplarca daha çok bilinip ilgi gösterilen, coðrafyalarýna yakýn yerlerdeki olaylar öne alýnmýþtýr. Burada önce Hz. Mûsâ ile kardeþi Hârûn’un Firavun’a karþý verdikleri mücadele oldukça geniþ biçimde anlatýlmakta (âyet: 10-68), ardýndan Hz. Ýbrâhim’in babasýna ve kavmine yönelik daveti, tevhid inancý için yaptýðý istidlâl, bu meyanda Cenâb-ý Hakk’ý merhametini etkileyici cümlelerle nitelemesi ve mânidar duasý zikredilmekte, âhiret hayatýndan bir kesit verilmektedir (âyet: 69-104). Daha sonra Hz. Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Þuayb’ýn davet mücadelesine temas edilmekte, her peygamberin irþad þekli ve muhataplarýndan gelen tepkiler hakkýnda bilgi aktarýlmakta, iman etmeyen kavimlerin helâk edildiði bildirilmektedir (âyet: 105-191). Ýkinci bölüm sûrenin giriþ kýsmýyla uyumlu biçimde son peygamberin davetiyle baþlamaktadýr. Burada ona gelen mesajýn ilâhî vahiyden ibaret bulunduðu ifade edilmekte, buna önceki vahiylere muhatap olan Ýsrâiloðullarý âlimlerinin tanýk olduðu belirtilmekte, fakat gerçeði inkârda direnenlerin yine de inanmayacaklarý kaydedilmektedir (âyet: 192-212). Ardýndan Hz. Peygamber’e, zamaný yaklaþan zaferin mânevî hazýrlýklarýndan olmak üzere yakýn akrabasýný yeniden uyarmasý, müminlere merhamet kanatlarýný germesi, gerçeðe karþý direnenlere asla katýlmayacaðýný bildirmesi, azîz ve rahîm olan Allah’a tevekkül etmesi emredilmekte ve onun gece namazlarýndaki dua ve niyazlarýnýn kabul edildiði haber verilmektedir (âyet: 213220). Sûrenin son yedi âyetinde kötülüðü temsil eden þeytanlarýn iftiraya, yalana ve her türlü günaha düþkün kimseler, ayrýca azgýnlarla bir arada bulunup her renge giren gayri samimi þairlerle iþ birliði içinde bulunduðu belirtilmekte, iyi davranýþlarýn eþlik ettiði bir imana sahip olan þairler bunlardan istisna edilmektedir. Þuarâ sûresinde Hz. Peygamber’in, bir hadiste de belirtildiði üzere (Buhârî, “Ri- kak”, 36; Müslim, “Feçâ,il”, 17-18) ebe- veyn þefkatiyle insanlarý ateþten kurtarma çabalarýnýn sonuç vermemesi yüzünden üzüntüye kapýlmasý dile getirilmekte, kendisini teselli etmek için geçmiþ peygamberlerden örnekler verilmekte, hakka davet faaliyetlerinde kula düþen görevin kendi mânevî hayatýný en üst düzeye çýkarýp sabýr, tevekkül, merhamet ve nezaketle gayretlerini sürdürmekten ibaret olduðu bildirilmektedir. Sûrede Hz. Nûh’tan itibaren kavimlerini hak dine davet eden peygamberlerin davet konuþmasýna baþlarken, “Allah’tan korkup O’na karþý saygýlý olmak istemez misiniz? Ben size gönderilmiþ güvenilir bir elçiyim ... bu davet için sizden hiçbir bedel istemiyorum ...” þeklindeki ifadelerinin irþad çalýþmalarý için yol gösterici nitelikte olduðu görülmektedir. Sûrede Hz. Peygamber’e hitap eden, “Senin rabbin asla yenilgiye uðramayan üstünlük ve engin merhamet sahibidir” meâlindeki âyet sekiz defa tekrarlanmaktadýr. Hz. Peygamber Þuarâ sûresinin de yer aldýðý, 100’den fazla âyet içeren (miûn) sûreleri övmüþ, bu sûrelerin Zebûr yerine kendisine verildiðini ifade etmiþtir (Ýbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 224-225). Übey b. Kâ‘b’dan rivayet edilen, “Þuarâ sûresini okuyan kimsenin Hz. Nûh, Hûd, Þuayb, Sâlih ve Ýbrâhim’i tasdik veya tekzip edenlerle Îsâ’yý tekzip eden ve Hz. Muhammed’i tasdik edenler sayýsýnca sevap verilecektir” anlamýndaki hadisin (Zemahþerî, IV, 346) mevzû olduðu kaydedilmiþtir (Muhammed et-Trablusî, II, 718). Selâhaddin Yûsuf Þelebî, er-Riyâ²ü’z-zehrâß fî tefsîri sûreti’þ-Þu£arâß adýyla bir eser kaleme almýþ (Kahire 1999), Ýrfan Þâhid sûrenin þairlerden bahseden son dört âyeti hakkýnda bir makale yazmýþtýr (JAL, XIV [1983], s. 1-21). Müellif bu makalesinde Câhiliye devriyle Ýslâm’ýn ilk döneminde þiir hareketleri ve Resûl-i Ekrem’in þairleri gibi konulara temas etmiþtir. Þuarâ sûresinin ilk âyetleri 221