Dünü ve Bugünüyle HARPUT ( Sempozyum: 24-27 Eylül1998- Elazığ) II Yayma Hazırlayan: Doç. Dr. Fikret KARAMAN Elazığ Müftüsü ve Sempozyum Tertip Heyeti Başkanı 'ftirklye Diyanet Vakfı ll isıarn Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi Dem. No: 32. 62.3 Tas. No: ELAZIG 1999 '1 ) TÜRKİYE DİYANET VAKFI ELAZIG ŞUBESi YAYINLARI NO: 8 isteme Adresi Türkiye Diyanet Vakfı Elazığ Şubesi (İl Müftülüğü) Telefon (0-424) 212 30 75- 218 27 69- 233 66 41 Fax 218 69 14 Bu Kitap; Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Baskı Tesislerinde hazırlanmıştır. Sokak No: 55 Kızılay1ANKARA Tel: 418 59 49- 425 27 75 Bayındır ABDULLATİF HARPUTİ VE TEFSİR ANLAYıŞI Doç. Dr. H. Mehmet SOYSALDI(•J GİRİŞ Abdullatif Lütfi el-Harpüti, 19.asrın sonu ile içinde bulunduğ;umuz asrın ilk yarısında yaşamış ve Harput aJ.:imleri arasında önemli bir yer işgal etmiştir. Harpüti, Kelam yönü ağ;ır basan bir müelliftir. O itibarla hakkında yapılan çalışmalar hep kelami yönüyle ilgili olmuş ve buna dair birkaç da makale yazılmıştır(!!. Ne var ki O'nun bir de tefsir yönünü!! bulunacağ;ı düşünülmemiş ve o nedenle de bu yönü şimdiye kadar hiç ele alınıp incelenmemiştir. İşte biz bu makalemizde Harpüti'nin önce hayatı ve eserleri üzerinde kısaca duracak ve arkasından da şimdiye kadar ele alınmayan tefsir anlayışını incelemeye çalışacağ;ız. A-HAYATI ı. Nesebi ve Doğumu Abdullatif Harpüti, takriben 300 yıl önce güneyden Harput'a gelerek yerleşmiş olan, "Koca Mehmet Ağ;a" adında bir zatın torunlarındandır. Koca Mehmet Ağ;a, Harput'a gelince, Harput'un merkez veya köylerinin birinde ikamet etmek için hükümetten izin istemiş ve kendisine Elazığ;'a yaya olarak üç saat mesafede bulunan Germili, Dadaş veya Cünt köylerinden birinde oturma izni verilmiştir. Koca Mehmet Ağ;a, Mustafa, Mehmet ve Ömer adlarında üç oğ;luyla birlikte Germili köyüne yerleşir. İşte Abdullatif Harpü(*) Fırat Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. (1) Abdullatlf Harpüti ve görüşleri hakkında şu ana kadar yapılan çalışmalar şurılardır: 2326 Mart 1987 tarihlerinde Elazığ'da, Fırat Üniversitesinde düzenlenen, Türk-İslam Tarihi Medeniyet ve Kültüründe Fırat Havzası Sempozyıımu'nda, Prof.Dr.Etlıem Ruhi Fığlah'nın "Abdullatif Lütfi Harpfi.tt ve Tenkiku'l-Kelamfi Akaidi Ehli'l-İslam adlı eseri" ve Prof.Dr. Mehmet Aydın'ın "Abdullatif Harpfi.ti'ye Göre Din ve Ahlak Münasebeti" adlı tebliğleri. Prof.Dr. E.R. Fığlah'nın tefliği, Tenkihu'l-Kelam adlı eserin tanıtımmdan, Prof.Dr. M. Aydın'ın tebliği de, Harpüti'nin din ve bilim konusundaki orjirıal görüşlerini ve bu görüşleri etrafında Prof.Dr.M. Aydın'ın değerlendirmelerini içermektedir. Elazığ Müftüsü, Fikret Karaman'da "Abdullatif Harpfi.ti, Hayatı, Eserleri ve Kelami Görüşleri", adlı bir makale yazmış. bu makale, Diyanet İ1ıni Dergi, Ocak-Şubat-Mart 1993, cilt: 29, sayı: 1. s. 105-116' da yayınlanmıştır. Son olarak ta Arş.Gör.Erkan Yar, "Abdullatif Harpfi.ti ve YeniKelam hmi'' adlı Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisinin 2.sayısında bir makale yayınlamıştır. Elazığ, 1996, s. 241-262. Bu makale de Harpüti'nirı Kelam ilınirıdeki yeri ve bazı görüşleri iş­ lenmiştir. 216 ti, Koca Mehmet Aga'nın beşinci neslinden tarunu olarak 1258!1842 tarihinde Harput'ta dünyaya gelmiştir. Asıl adı ise, Abdullatif el-Lütfi el-Harputi'dir(2J. 2. Öğrenimi Harputi, zeki, dirayetli ve ilme karşı çok arzulu bir gençti. Talebeliğinirı ilk yılları, yüksek tahsil merkezi olan Harput'ta geçmiştir. Öğrenimine, kendi akrabası olan müftü Ömer Naimi Efendi'den ders alarak başlamıştır. Bir müddet sonra bölgedeki dersleri yetersiz görerek İstanbul'a gidip .. Fatih Medreselerine kaydolmuş ve birçok müderris ve alimden ders alarak öğre­ nimini tamamlamıştır. Ders vermek amacı ile bir süre Adana'ya gitmiş ve orada evlenmiştir. Bir müddet orada kaldıktan sonra tekrar İstanbul'a dönmüş ve Beyazıt Medresesinde müQ.erris olarak göreve başlamıştır(3J. 3. Aldığı Vazifeler ve İlmi Rütbeler Faziletli, güler yüzlü, mütevazi, yardımsever bir kişiliğe ve latif bir çelı­ reye sahip olduğu söylenen(4J Harputi, Beyazıt medresesinde iken ilmi otoritesini kabul ettirmişti. Bu yüzden asıl görevi dışında bazı vazifeleri daha yürüttüğü anlaşılmaktadır. Bu görevlerin ilki "Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye" azalığıdır. Bu meclis, kadılarla naiplerin ilamlarını temyiz yolu ile tetkik etmek üzere teşkil edilmiş ve bir başkan ile bir kaç üyeden meydana gelmiş­ tir. Bu heyetin varlığı, Osmanlı hükümetirlin son bulmasına kadar devam etmiştir(5J. "' Harputi, Ticaret ve Nafia Nazırı Zihni Paşanın da ilmi müşavirliğini yapmıştır. Paşa onu çok sever ve hürmet ederek, maaşından başka her ay beş altın lira kendisine verirdi. Yine aynı yıllarda Harputi, 1901 yılında İstanbul Daru'l-Fünunu'na kelam hacası olarak atanır. Dfuu'l-Fünun, yüksek ilimlerin öğretildiği ve bugünkü üniversiteye tekabül eden bir ilim merkezidir(6J. 1 Ağustos 1898 de açılmıştır. Bu üniversitede görev yapan kimselerin ilmiye sınıfına dahil olmaları gerekiyordum. İlk yıllarda Harputi'nin bıı ilim merkezine tayin edilmesi O'nun dirayetli bir ilim adamı olduğunu göstermektedir. Ayrıca Harputi, buraya tayin için kendisinin talip olmadığını, tam tersine bu görevi kabul etmesi için yetkililer tarafından kendisine emir verildiğini ifade etmektedir. "Tenkıhu'l(2) Sunguroglu. İshak, Harput Yollannda, Elazıg Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayınları, İst. 1959, ll, 141-143. (3) Sunguroglu, i. a.g.e, ll, 141-143. (4) Sunguroglu, i. a.g.e, ll, 142. (5) Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlügii, M.E.B.Yayınları, İst, 1983, s. 430. (6) Pakalın, a.g.e, I. 399. (7) Pakalın, a.g.e, I. 399. 217 Kelfun fi Akrud'i Ehli'l-İslfun" adlı eserini de buradaki hocalığı esnasında hazırlamıştırısı. Harputi, hicri 1319 tarihinde, "Huzur Hocalığı"na seçilıniştir<eı. Huzur dersleri, sarayda padişah huzurunda zamanın tanınmış aJ.imleri tarafından takrir olunan derslere verilen isimdir. Ramazanayının ilk gününden başla­ yarak sekiz derste sona ererdi. Huzur dersleri, kendi sahasında son derece dirayetli olan bilgirılere verdirilınekteydiııoı. Harputl'nin hocalık yaptığı diğer bir ilim merkezi de "Medresetü'l-Vaizin"dir. Harputi burada da kelfun dersi vermiştir. Ayrıca İliDiye Salnamesinde "Haremeyn Muhteremeyn Payelileri" cedvelinin 18.sırasında, Harputl'nin de isminin kayıtlı olduğu belirtilmektedir. Bu payeye 29 Cemazil-Ahir 1319'da layık görülmüştür<ııı. Bilindiği gibi Osmanlı döneminde "Haremeyn Payesi" ilmiye rütbelertnden biridir<ııı. Beyazıt Camii dersiamıığı sı­ rasında birkaç defa toplu icazet vermiştir. En ünlü öğrencisinin Tokatlı Mehmed Nuri Efendi olduğu kaydedilmektedir<ısı. 4. Vefatı İstanbul'da vefat eden Abdullatif Harputi Merkezefendi Kabristan'ına defnedilmiştir. Harplin'den bahseden bazı yeni araştırmalarda, büyük bir ihtimalle hicri ve rumi tarihierin birbirine karıştırılmasından kaynaklanan bir yanlışlık sebebiyle, miladi karşılığın 1914 olduğu belirtilerek Harputl'nin ölümü için 1330 ve 1333 şeklinde iki farklı tarih verilmektedir!l4l. Hüseyin Vassafın naklettiği mezar taşı kitabesine göre Harputi, 3 Ağustos 1332 (16 Ağustos 1916) tarihinde vefat etmiştir!l5J. Ayrıca 1332 yılında İs­ tanbul'da yayımlanan Tarih-i İlm-i Kelam adlı eserinin sonunda rahatsızlı­ ğından söz ederek bu çalışmasını tamamlayamadığını belirtmiş alınası da Hüseyin Vassaf tarafından verilen tarihin isabetli olduğunu göstermektedir. B- ESERLERİ Harplin'nin günümüze kadar intikal eden Bunlar: · yayınlanmış dört eseri bulun- maktadır. (8) Harpılti, Abdullatif, Tenkihu'l-Kelam fi Akaid-i Ehli'l-İslam, Necm-i İstikbal Matbaası, İst, 1328, s. 3. (9) Ebu'I-Ula Mardin, Huzur Dersleri, İsmail Akgün Matbaası, İst, 1966, s. 274. (10) Pakalın, a.g.e, I, 860. (ll) İlmiye Salnaınesi, Meşihat CeWe-i İslamiyyenin Ceride-i Resmiyesi, Matbaa-i Amire, İst, 1334. (12) Karaman, Fikret, "Abdullatif Harpüti'nin Hayatı Eserleri ve Keliimi Görüşleri", Diyanet İ1mi Dergi, Ankara, 1993, cilt: 29, sayı: 1, s. 152. (13) Albayrak, Sadık, Son Devir Osmanlı Uleması, İst, 1981, N. 38. (14) Bkz., Sunguroglu, İ, a.g.e. ll, 142; Aydın İbralıim Hakkı, "Abdullatif Harpüti" Yeni Türk İslam Ansiklopedisi, İst, 1995, s. 18. (15) Vassaf Hüseyin, Setine-i Evliya-yı Ebrılr, Süleymaniye ktp, yazma, N, 65; Yurdagür Metin, "Abdullatif Harpüti", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İst, 1997, XVI. 235. 218 1- Mec8Ii.su'l-Eiıvari'l-Ehadiyye Harpfıti, bu eseri Beyazıt ve Mec8miu'l-Esrari'l-Muhamm.ediyye Camii müderrisi olarak görev yaptıgı sırada te- lif etmiştir. Eser, 224 sahife olup, 1306/1888 yılında İstanbul'da Mahmudiye Matbaasırıda basılmıştır. Halk ve din görevlileri arasırıda M ev 'ize-i Abdullatif olarak tarıman bu eser, daha sorıra 1978 yılında Trabzon merkez vaizlerinden, Ahmet Aslantürk tarafından tercüme edilerek, "Abdullatif' Bir vaaz ve nasihat kitabı özelliğ;i taşı­ yan bu eserin içerisinde 38 ders mevcuttur. Eser, "vaazlardan önce okunacak ayet ve başlangıç duaları, vaazlarırı sonunda okunacak Türkçe dua, sakal bırakmak için okunacak dualar" ile başlamaktadır. Birinci ders; iman ve itikat hakkında, son ders ise "Kurban bayramı ve hükümleri hakkırıda"dır. Eser sonsöz ile bitınektedir. adıyla İstanbul'da yayırılanmıştır(l6J. Harpfıti, bu kitabında yazdıgı her derse, o dersin konusu ile ilgili ayet ve hadislerin açıklama ve yorumlarını yaparak başlamakta, o ders ile ilgili sahabe ve ehl-i sünnet illimlerinin görüşlerini aktardıktan sorıra, konu ile ilgili kıssa ve hikayelere yer vermektedir. Ayrıca, kitabında yaptıgı iktihaslar ve aktardıgı çeşitli görüşlerle ilgili kaynakları da belirtınektedir. Bu kaynaklar arasırıda Sinaniyye, Terğ;ib-Terhib, Dürrü'l-Mansur, Tenbihü'l-Öafilin ve İhyau UluiDi'd-Din gibi eserler yer almaktadır!ı7ı. Harpfıti, bu eserini, belirli bir ilmi altyapıya sahip olmayan halk kitleleri için yazdıgırıdan dolayı, kitapta verilen malumat da bu kitlenin bilgi seviyesine uygun olarak seçilmiştir. Eserin en büyük zafiyet noktası ise, herhangi bir kionu ile ilgili aktarılan rivayetlerin sahihligine dikkat edilmemesidir. 2. Tenkıhu'l-Kelılın fi .Akaid'i Ehli'l-İslılın ve Tekmile-i Tenkıhu'l- Kelılın a) Tenkıhu'l-Kelam fi Akaid'i Ehli'l-İslam Harpfıt1, bu eserini Daru'l-Fünfın ve Medresetü'l-Vaizrn'de müderrislik yaparken telif etıniştir. Müellifin, kelam ilmi ile ilgili görüşlerini içeren en önemli kitabı bu eseridir. Eserin birinci baskısı 1328/1910 yılındaNecm-i İstikbal Matbaasırıda yapılmıştır. Bu baskıda, Arapça bilmeyenierin kitaptan istifadelerini saglamak için ·aynı sayfada Arapça metin ile birlikte, Osmarılıca tercümesi verilmiş; sayfarıırı altında da bazı açıklamalarda bulunulmuştur. Eserin ikinci baskısı ise, 1330/1912 yılında İstanbul'da yine aynı mathaada yapılmıştır. Birinci basımda oldugu gibi dipnotlar halindeki açıkla(16) Fikret Karamçın, yukanda belirttiğimiz makalesinde, onun tercüme edilmiş bu eserini, ayn bir eseri olarak belirtmektedir. Gerçekte ise, Abdullatif olarak tercüme edilen bu eser, Harpüti'nin "Mecdlisu '1-Envcir" adlı eserinin tercümesidir. Bkz., Harpüti, Abdullatif, Abdullatif, Tre: Alunet Aslçıntürk, Haznedar Ofset, İst, 1978; Karamçın, a.g.m, s. 107. (17) Bkz., Harpüti, Abdullatif, Meciilisu'l-Envari'l-Ehadiyyeti ve Mecamiu'l-Esrari'l-Muhammediyye, [Abdullatif], Tre: Alunet Aslçıntürk, Haznedar Ofset, İst, 1978. 219 malar, birinci basınıda olmayan bazı ilaveler ile birlikte Osmanlıca verilmiş, tercüme ise verilmemiştir. Eser, uzun bir mukaddime, (ss.7-155), üç rükün (ss.155-360) ve bir hatimeden (ss.360-374) meydana gelmektedir. 374-399 sayfalar arasında da "ifade-i mahsusa" ve "hey'et ilmi ile mukaddes kitaplar arasındaki zahiri hilafın tevcih ve tevfiki hakkında bir risale" kitabın sonuna eklenmiştir. Harpüti, eserine "hamdele" ve "salvele" ile başladıktan sorıra bu kitabı yazış sebebini şöyle ifade etmektedir: "Saltanat-ı İslamiyyenin merkezinde- ki Daru'l-Fünün-u Osmaniyye'de kelam ilmi öğretimi ile görevlendirildiğim zaman, dini inançların asıllarını kapsayan, inatçı bidatçilere cevap vermede yeterli, çağdaş materyalistlerin görüşlerini iptal etmeyi üstlerrecek bir kitap aradını. Bunları Ehl-i Sünnetin mütekaddimin kelamcılarının kitaplarında bulamadım; çünkü, onların eserleri, kendi asırlarında ortaya çıkan olaylardan, sapık İslami fırkaların bidatlerinden, eski Yunan Feylesofları­ nın batıl görüşlerinden, kısaca kendileri için gerekli olan şeylerden bahsediyordu. Orılarda, bu asırda ortaya çıkan ve bizim için karşı çıkmanın ve ortadan kaldırmanın zaruri olduğu ateizm gibi meseleler mevcut değildi. Oysa İslam dinirıi korumak ve ona yardım etmek için bu asırda ortaya çı­ kan bu nevi bid'atler, zındıklar ve materyalistlere karşı durmak gerekli idi. Esasen Ehl-i Sünnetin bazı muhakkiklerinin de işaret ettikleri gibi, kelam ilminin tedvin ve te'lifi. yaşanılan zamarım gerektirdiği meselelere dayanmalıdır. İşte bu zaruret, beni, tedris ve müzakere sırasında acele ile bu kitabı yazmaya zorladı. .. "(ısı b) Tekmile-i Tenkıhu'l-Kelam Harpüti'nin 1330/1912 yılında yayırılamış olduğu bu eseri, "Tenkıhu'l­ Kelam" adlı esrini tamamlayıcı bilgiler içermektedir. Harpüti'nin, Tekmile'ye yazdığı "özel ifadenin" tarihi ise, 15 şevval 1330/1912 dir. Harpüti, tekmileyi yayırılama sebebini şöyle izah etmektedir: "Tenkihu'l-Kelam isimli acizane eserimin ikinci yayınından sorıra Daru'l-Fünün ve Medresetü'lVaizin'de gerçekleşen bir senelik tedrisatını sırasında mütalaa ve mukarraratını, kitabın sahifelerine, satırlarına, rakamlarına işaret edilerek bu kitaba eklendi."(ı9J Harpüti, bu eserinde "Tenkihu'l-Kelam" adlı eserindeki bazı bölümlere gerekli bulduğu ilave bilgileri kaydetmiş ve bu bilgilerin hangi konu ve bölümün açıklaması ve devamı olduğunu da sayfa, satır ve dipnot numarası­ nı zikrederek belirtmiştir. Bu şekildeki bir metot, eserde yer verilen görüş­ lerin bütünlüğünü bozduğundan, eserden yararlanmayı güçleştirmektedir. (18) Bkz., Harpüti, Tenkihu'l-Kelam fi Akaid-i Ehli'l-İslam, Necm-i İstikbal Matbaası, İst, 1330, s. 4-5. (19) Bkz., Harpüti, Tekmile-i Tenkihi'l-Kelam, Necm İstikbal Matbaası, İst, 1330, s. 1. 220 Okuyucuların dana kolay bir şekilde bu eserden faydalanabilmeleri için Tenkih ve Tekmilenin birleştirilerek tek bir eser halinde yayınlanması iyi olur kanaatindeyiz. ve 3. İlın-i Hey'et ile Kütüb-i Mukaddese Arasındaki Zahiri Hilafm Tevcih Tevlıki Hakkında Risüe Harpüti'nin Tenkıhu'l-Kelam adlı eserinin her iki baskısının sonunda bir makalesi bulunmaktadır. Harpüti, bu makaleyi eserinin birinci baskısında "heyet-i cedidenin eflak bahislerirli Kur'an nassları ile tevcih ve tevfikine dair müstakil bir risa.Ie"(20l diye, ikinci baskısında da, "heyet ilmi ile mukaddes kitaplar arasındaki görünüşteki hilafın tevcih ve tevfikine dair bir risa.Ie" şeklinde isimlendirmektedir(2ıı. Bekir Topaloglu, bu makaleyi Türkçe'ye sadeleştirmiş, bazı ilaveler yaparak, makalede astronomi ile ilgili ayetlerin yorumu ve İslam alimlerinin bu konuya yaklaşımları aniatıldıgm­ dan dolayı makaleyi "Astronomi ve Din" şeklinde isimlendirmiş ve yayımla­ ınıştır(22l. Topaloglu'nun makaleyi bu şekildeki isimlendirmesi yerinde bir isimlendirme olarak kabul edilebilir. Çünkü yukarıda da bahsettigirniz gibi, müellif, bu makalede genel olarak bilim ile dini uzlaştırmaya çalışmakta1 dır. 4. Tarih-i İlın-i Kelam. Harpüti'nin bu eseri İlk olarak İstanbul'da Necm-i İstikbal Matbaası'nda 1332!1913 yılında basılınıştır. Bu eser, yazarın kelami görüşlerine yer verdigi önemli bir kitaptır. Eser bir,.giriş ve dört bölümden meydana gelmektedir. Müellif, girişte (s.2-10), kelam tarihinin konusu, problemleri ve kelam tarihi konularının sınırlarını açıklamakta ve kelamcıları esas alarak kelam ilmi, teşekkülü ve ekaileri üzerinde durmaktadır. Müellif. birinci bölümde (s. 10-65), İslam fırkaları ve görüşlerinden bahsetmektedir. Bu bölüm sekiz kısımdan meydana gelmektedir. İkinci bölüm (s.65-95), diniere muhalefet edenler hakkındadır. Üçüncü bölümde (s.95109), filozofların görüşlerinden bahs edilmekte, dördüncü bölümde (s.1 09119) ise, Şeriatıara ve diniere inc;ınmayan, aklın hükümleri ve hevesleri peşinde koşan tabiatçı (natüralistler) felsefecilerin, maddiyyun, dehriyyun vb .. ekallerin görüşleri anlatılmaktadır(23l. Harpüti, bu eserine "Tarih-i ilm-i Kelam" ismini vermiş ise de, bu eser adeta bir mezhepler tarihi kitabı özelligini taşımaktadır. Zira müellif, bu eserinde daha çok ınilel ve nihai kitaplarında yer alan fırkalar ve görüşleri üzerinde durmuştur. (20) (21) (22) (23) Harpüti. Tenkih, I.baskı, s. 432. Harpüti, Tenkih, ll.baskı, s. 412. Bkz., Topaloğ;lu, Bekir, Kelam ilmi, Damla Yayınevi, İst, 1981, s. 295-316. Bkz .. Harpüti, Tarih-i İlm-i Kelam, Necm-i İstikbal Matbaası, İst, 1332. 221 C- HARPiTTi'NİN YARARLANDIGI TEFSİR KAYNAKLARI Harpf:ı.ti'nin tefsir geçmeden önce, O'nun eserlerinden faydatefsir ve müfessirleri zikretmemiz uygun olur ka- anlayışına landiğını belirttiği başlıca naatindeyiz. Harputi'nin görüşlerine müracaat ettiği müfessirler ile faydalandığı tefsirlerin l:>elli başlıları şunlardır: ll Fahruddin Razi'nin "et-Tefsiru'l-Kebir, (Mefatihu'l-Gayb)" adlı eseri. Bu tefsir, Harpf:ı.ti'nin faydalandığı eserlerin başında gelmektedir. 2) Zemahşeri'nin "el-Keşşaf an-Hakfukı't-Tenzil" adlı eseri, 3) Allisi'nin "Ruhu'l-Meani" adlı eseri, 4) Beydavi'nin "Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil" adlı eseri. . Harpf:ı.ti genellikle yukarıda isimlerini kaydettiğimiz müfessirler ve tefsirlerinden faydalanınış, özellikle Fahruddin el-Razi, Zemahşeri ve Beydavi'den nakillerde bulunmuştur. Şimdi O'nun bu tefsirlerden yaptığı nakillere birer örnek vermek istiyoruz: a) Mefatih'l-Gayb'den Yaptı~ Nakiller Harpüti, Razi'nin tefsirinden birçok nakil yapmıştır. Mesela; İmam Razi, Yasin suresindeki ~~ .ıill ~ Jr," ...gök cisimlerinin hepsi birer yörüngede yüzerler"!24) ayeti kerirlİesiıİin tefsirinde şu açıklamalar ile göklerin de küre biçiminde olduğunun hissi delil ile sabit olduğunu ve bunun böyle kabul edilmesinin gerektiğini apaçık ~ade etmiştir. "Naslarda, göğün yuvarlak değil de düz olduğuna dair bir delil yoktur. Buna karşılık müşahede ile sabit olan delile göre de yuvarlaktır. O halde bu hususun böyle kabul edilmesi gereklidir. "!25) b) Beydavi'nin Tefsirinden Yaptığı Nakiller Kadı Beydavi (ö.685 1 1286), ~r,c c;.. ;;,t.,.:..J "O, semayı yedi gök halinde şöyle demektedir: "Eğer heyet alimleri yedi değil de dokuz felek tespit etmiştir, diye sual edilirse derim ki: Ayette yediden fazlası nefyedilmiş değildir; şayet bu yedi sayısına arş ile kürsi de ilave edilirse arada bir ihtilaf kalmamış olur."!27l Harputi, BeyzaYi'nin bu görüşünü uygun görerek "görüldüğü gibi Beydavi, o zamanın heyet alimlerinin "dokuz felek" görüşünü kabul ettikten sonra bununla zikri geçen ayet-ikerime arasındaki zahiri muhalefeti uygun bir şekilde yorumlamaya çalışmıştır"!28l demekte ve bu suretle O'na katıldığını ifade etmektedir. düzenledi"126J ayet-i kerimesinin tefsirinde (24) (25) (26) (27) Yasin, 36/40. Bkz., er-Razi. Fahruddin, a.g.e. XXVI. 76-77; Harpiıti, Tenkih, s. 389. Bakara, 2/29. Beydavi, Nasıru'd-Din Ebi Said Abdullah b.Ömer b.Muhammed es-Sirazi. Envıiru't-Ten­ zil ve Esrıiru't-Te'vil, Beyrut, trs, I, 133. (28) Harpiıti, Tenkih, s.390. 222 a& ue 3 - .rum#& Beyd&viK&f suresindeki; "uzerlerindekigoge bakmadrlar r n l ki, onu nasrl kurup Gaffrk. Nasrl siisledilc, Onun hi^ bir gedigi de yoJhrr"(29)&yet-i kerimesinin tefsirinde; gogun puruzsiiz, birbirine yapiglk tabakalar haknde yaratllmig olmasl sebebiyle hi(; bir gedigi b u l u n m a d l g ~kaydeder(301. . Beyd&vilninbu a(;lMamalarlnl veren Harputi, heyet Zdhnleri tarafindan kabul edilen "goklerin kiiresel iqi(;e ve bitigik halde bulundugu" tarzmdaki goru~iiniibenimsedigini soylemekte ve bu suretle Beyzavi'nin yorumu ile heyet Alimlerinin a(;lklamalannm biribirine uygunluguna i9aret etmektedir(311. c) K e q q z t a n Yaptlgl Nakiller A l l h e Zemahgerl(o.538/ 1144) ise; &I> -& 5- &,q F . .X f f G "Sana yeni dogan aylarr sorarlar. De &yet-ikerimesinin tefsirinde; "buki; onlar insanlar icin vakit ol~iileridir"(32) rada sorulan som, ayln tegekkiil ve mahiyeti haMtlnda oldugu halde bunun cevabi verilmemig, sadece a y n bu tegekkiil ve goriintusunden qlkanIan, vakit tayini gibi insanlar iqin pratikte faydak olan geyler zikredilmigtir. Bunun sebebi ~ u d u r Heyet : ilminin inceliklerinden sayllan a y n mahiyet ve tegekkul tarzmdan bahsedilerek cevap verihig olsayd~,biiyiik halk qogunlugundan ibaret bulunan muhatapla bunu anlayamayacaklar ve dolaylslyla verilen cevap hale uygun diigmeyecekti"(33)demektedir(341. Harpiiti, bu meghur miifessirlerden yukarlda zikrettigimiz turde qegitli nakillerd; bulunduktan sonra, onlarln yorumlamu gu gekilde degerlendirmektedir: " h a m Fahreddin R&i ile Allame Beydgvi'nin makbul ve meghur tefsirlerinden sunulan orneklere ve benzeri goruglere dayanarak gu neticeye u l a ~ m a kmiimkundur. Islam tarihinin orta zaman muhakkik Alimferi devirlerinde yaygm halde bulunan antik felsefe ve heyet konularmi incelemigler, duyularla idrak edilebilen ve kendilerince sabit olan mesele ve hiikiimleri kabul ederek bunlarla K u r ' h ayetlerinin zahirleri araslnda goze qarpan ayrdlklarl uygun bir gekilde yorumlayarak bertaraf etmiglerdir. 0 devrin Alimleri bu tutumlari ile felsefe ve heyeti K u r ' h 3yetlerine hizmet etmek i(;in kullanarak bu Syetleri daha iyi anlama konusunda onlari aray; (291 Kaf, 5016. (301 Beydgvi. Enviuu't-Tenzil. V, 9 1 . (31) Harpi~ti,Tenkih, s.390. (32) Bakara, 21189. (33) ez-Zemahgeri, Ebu'l-Kaslm Carullah Mahmud b.0ber. el-Keqqif an Hak-t-Tenzil, Dhl'l-Ma'rife, Beyrut. Trs. I. 1 17. (34) Harpfie. Tenkih. s. 381-382. / edinmigler, kendi devirlerinde bu ilirnlerin geligmesi o r m d a Kur'h-I Kerim'in hakikat ve sxlannm bir qogunu gozler onune serebilmiglerdir. Onlar bu davraniglari ile Allah kelam~Kur'h-1 Kerim'i diigmanlanna kargi savunmuglar, onun yiice gerefini korumuglar ve bu suretle de dine biiyiik hizmetler etmeye rnuvaffak Ne var ki bu muhakkik ZJimlerin Islamiyete kargi yerine getirdikleri mukaddes hizmetler kendi hayatlarinda gerektigi gekilde herkes t a r a h d a n takdir edilememig, bilakis igin iq yiiziine v M olrnayan kisa goriiglii sagdag muhalifleri tarafindan ylhci tenkitlere maruz kalm~glardu.Hatta REizi'nin tefsirinin K u r ' h tefsiri olmaylp, felsefe ve astronomi kitabi oldugunu, Beyd&vi tefsirinin Zemahgeri'ye ait i'tLzSi goruglerle, R&i tefsirinin de felsefe ve heyet tezvirati ile dolu bulundugu gibi si5zlerle tarizlere hedef tegkil etmiglerdir. Fakat sonraki zamanlarda Islamiyet ugrunda ifa edilen bu eski hizmetlerin kadri bilinmig, bu konuda yazllan eserler meghur olmug ve herkes tarafindan benimsenmigtir. Yukar~daadlni zikrettigimiz bir l s u n muhakkik Simlerimizin, gokler, yer, giineg, ay ve yildrzlar ile bunlara ait hallerin zikredildigi K u r ' h syetlerini Aristo felsefesi ve Batlamyus nazariyesi ile tefsir ve izah edigleri, imana iligkin bir hadise sayllmamabdx. Hatta daha da onemlisi bu qegit tabiat varWann1n ilWi Kitap olan Kur'h'da zikrediligi, bunlarm ~slamiyetteinanilmasi zaruri hakikatlerden olduMari manasma ahnmamabdx. Bu cisimler sadece laboratuar ve rasathane incelemeleri ile felsefe ve heyet ilminde bilinebilecek tabiat gerqeklerinden ibarettir. Nevar ki dinde iman edilmesi zaruri olan yuce yarahcmn varligma ve kudretinin mukemmelligine delil tegkil ederler. Bu sebeple bunlarin mahiyet ve hallerinin anlagdmasi, muhataplarinln bilgi ve kavraylglarma, yani kiiltur seviyesine bagh kalmgtr. 0 halde yukarida zikri geqen 2dimlerin konu ile ilgili yaptlklan yorum ve izahlar, Aristo felsefesi ile Batlamyus astronomisinin do@u kabul edilip hukiiinran oldugu siirece kabul edilebilirdi. Daha once de belirttigimiz gibi felsefe ve heyet ilimleri, insan kudretinin qerqevesi dahilinde tabiat varlikl a r m incelemek ve gozetlemekten ortaya qlkan hisse miistenid deliller ile kainahn gerqeklerini anlamaya araci olan akli ilimlerdir. Hakikatlara ulagmak arzusu ile her aslrda inceleme ve gozetleme yapddlgi da giiphesizdir. Bu qegit qaligmalarda, daima sonrakilerin elde ettikleri ilmi verilerin oncekilerin verilerine eklendigi, gunden giine aragtlrma ve gozetleme aletleri de geligtigi iqin, soz konusu ettigimiz heyet ilminin de delil ve dayanaklari zamanla degigmig, buna bag11 olarak da gerek problemleri, gerekse hukumleri zorunlu olarak yenilenmig ve geligmiqtir. Nitekim son aslrlarda heyet ilminin mesele ve problemleri tamamen de-' gigerek alabildigine geligmig, eski ve yeni olmak uzere ikiye ayrdmgtx. Bu arada Aristo felsefesi ile Batlamyus astronomisinin yanlig taraflarl ortaya qlkmig ve sonuqta yeni felsefe ile astronomi ilmi kendisini kabul ettirerek ~~~~~~~~. 224 yayılma imkanı bUlmuştur. Bununla birlikte eski alimlerimizin kadim felsefe ve astronomi ilmi esaslarına bağlı olarak yaptıkları yorum ve izahların terk edilmesi, buna karşılık yeni felsefi görüşler ve modern astronominin esas kural ve prensipleri ışığı altında Kur'an ayetlerinin tefsir edilmesi gereği son zamanlarda ortaya çıkmıştır."!35J D- HARPUTİ'NİN TEFSİR ANLAYlŞI Harputi'nin kaynak olarak istifade ettiği kişi ve eserlerden yaptığı alıntı­ lar ile onlar hakkındaki değerlendirmelerini zikrettikten sonra, şimdi de O'nun bizzat kendi tefsir anlayışını, Kur'an ve tefsire ait diğer görüşlerini incelemeye geçebiliriz. 1- Harputi'nin Rivayet Tefsir Anlayışı Zamarıımıza kadar yazılan tefsirlere baktığımızda müfessirlerden bazıla­ Kur'an ile, Kur'an'ı Hz.Peygamber'in sünnetiyle veya Sahabe ve Tabiun'dan nakledilen rivayetlere dayanarak tefsir yaptıklarını görürüz. Bazı müfessirler ise; dil, edebiyat, din ve çeşitli bilgilerden faydalanarak, kendi tercih, görüş ve kanaatlarına dayanarak tefsir yazmışlardır. rının; Kur'fuı'ı Harputi ise, bazı ayetleri kendi dil, edebiyat, din ve çeşitli bilgilerinden faydalanarak tefsir ettiği gibi, bazı ayetleri de Hz.Peygamber, Sahabe ve Tabiun alimlerinin görüşleriyle tefsir etıniştir. Buna dair çeşitli örnekler verilebilir: Örnek 1: Harpütl, Fatiha suresinin sonunda yer alan, ~W:ı.ıı i~ ; ~~re y;...x.ıı Ç.S. "Kendilerine gazabedilmiş olanların ve sapayetindeki ~ .,..;...uı ;,ı "kendilerine gazabedilmiş olanların" ibaresinden maksad~. Yahudiler: ~W:ı.ıı "sapmışlar" ibaresinden maksactın ise, Hıristiyanlar olduğu şeklinde tefsir edildiğini söylemekte ve İbn Ebi Hatim'in, "bu tefsirin dışında bir tefsirin olduğuna dair müfessirler arasında ihtilaf edenin bulunduğunu bilmiyorum", sözünü kendisine delil getirerek bu görfişe katıldığını vurgulamaktadır. Nitekim O, bu tefsirin, müfessirlerin çoğunluğunun tefsiri olduğunu söyledikten sonra, bunun, İnıam-ı Ahmed Müsnedinde, İbn-i Hıbban da salıiliinde Abdullah İbn-i Abbas'tan rivayet ettikleri hadis ile sabit olduğunu belirtınekte­ dir!37l. mışların yoluna değil"(3 6 ) Harpüti'nin de katılmış olduğu bu yorum, ayetin umumi ifadesini lamaktadır. Ayrıca Milide suresindeki (35) Harpüti, Tenkih, s. 392-393. (36) Fatiha, 1/7. (37) Harpüti, Tekmile, s. 88. ~_,Lu ~ ı~ ~~ sınır­ 'Jalcat onların 225 çoğufd.sıktır"t3Bl Bu ayetten de anlaşılacağı üzere Yahudi ve Hıristiyanların tamamını, sapıtmış veya kendilerine gazap edilmiş olarak değerlendirmek pek uygun olmasa gerektir. Çünkü onların içinde, "Peygambere indirilen Kur'an'ı işittiklerinde, gerçeği öğrenmelerinden gözlerinin dolarak, "Rabbimiz! İnandık, bizi de şahidierinden yaz"(39l diyenler de vardı. , Örnek 2: Başka bir örnekte şu ayettir: ~) ayetine ters n! düşmektedir. '1~ ~ ~;.~ J;.~ '1~ i;t.; 1 ~ ~ı ı;.:..;.t ~~ "İyi davrananlara; daima daha iyisi ve ziyadesi verilir. Onların yüzlerine ne bir lcaranlılc, ne de zillet bulaşır. İşte onlar cennetlilclerdir, orada temelli lcalırlar"t4oı Harputi, bu ayette geçen i;t.;; "bundan daha fazlası da vardır" lafzını. "Onların kerim olan Rablerine bakmalarıdır" şeklinde tefsir etmiş, ve bu lafzının, "Allah'ın görülmesi", şeklinde tefsir edilmesinin, Peygamber efendimiz tarafından yapıldığını, bunun da Hz.Ebu Bekir, Hz.Ali, Abdullah İbn-i Abbas, Huzeyfe, Abdullah İbn-i Mesud, Ebu Musael-Eşari gibi daha pek çok sahabiden rivayet edilmiş olduğunu belirtmiştirt4ıı. Örnek 3: ..ııı ~ ~.ı.;J '1 ~ ;:,..ı;ıı ).J ~ı ~ı ;~ ~ ~~ ~~ ~u ~~ '1 ~ı;ıı ~ ~~ ~ı ~~ı ~~ "Sen yüzünü, Allah'ı birleyici olarale doğrucadine çevir: Allah'ın yaratma kanununa (uygun olan dine dön) lci, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmez- ler"C42l si Harputi, yukarıdaki ayeti şöyle tefsir etmiştir: "Bu ayetteki fıtrat kelimeüzere mensuptur. Bunun takdiri ise, "Allah'ın fıtratı üzerine olunuz" iğra şeklindedir. "İnsanların Allah'ın yarattığıfıtratı üzerine" (olmasının manası): "Ey insanlar! Allah'ın bütün insanları yarattığı fıtrat ve cibilliyet üzere bulununuz. Bu fıtratıngerektirdiği şekilde hareket ediniz. Nefislerinizin hevasına, insan ve cin şeytanlarının vesvesesine uymakla sizdeki ilahi fıtratı bozmayınız", demektir." Ayetteki fıtratın İslam dini olarak yorumlanması İk­ rime, Katade ve Enes b. Millik'ten rivayet edilmiştir. İnsanların İslam fıtratı (38) Maide, 5/81. (39) Mrude, 5/83. (40) Yunus, 10/26. (41) Harpılti, Tekınile, s.97; Ayrıca bkz., el-Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Ciuni Li Ahkiuni'l-Kur'an, Mısır, 1966, VIII. 330. (42) Rum, 30/30. 226 üzere yaratılmaları, İslam dinini kabul etme istidadı ve kabiliyeti üzere yaratılmalarıdır. İslam dini akla ve dogru nazara (düşünceye) uygun bulundugu ve insanlar da akıl ve nazar sahibi olarak yaratılmaları nedeniyle insanlar İslam dinini kabule hazır ve kabiliyetli yaratılınışlardır. İnsanlar kendi fıtratları üzere bırakılmış olsalardı, İslam dininden başka bir dini seçmezlerdi. "l43 l Harputi, ayetin sonunda yer alan ~ ;:,..ı:ıı )zj cr.1ı ~ı i~ ifadesini tefsir ederken, İmanı-ı Buhari ve İmanı-ı Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettikleri "Her doğan çocuk, İslamjıtratı üzere doğar. Ebeveyni onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecı1s'i yapar"!44l hadisini kullanmakta ve ~ı ~ J..ı;Y ":i "Allah'ın yaratması değiştirilemez" sözü hakkında da; "yaratış kabiliyetinde degişme olmaz, bu kabiliyet üzerine eserinin düzenini bozmak dogru ve uygun degildir" demektedirl45l. Örnek4: Harpüti. ahirette sual aklen mümkün olmakla beraber, . ~.:;.lı ~~ &! J.:-~1 ~~ı ::,.1\:..ill "Elbette kendilerine Peygamber gönderilen kimselere de, gönderilen Peygamberleri de mutlaka sorguya çelceceğiz"(46l ;:,-:';1 ~ ~~~ "Rabbinin haleieı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından sorgulanacalclardır. "(47l .:,)_,.!.:...;. ~! ~~:, "Onlan tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çelcilecelclerdir. "(48l ayetleri ve "Muhakkak ki Allah, Mü'mini çagırır. Onun günahını önüne kor ve günahı gizlenir. "Şu günahını biliyor musun." denir. O da: Karar kılınca "evet" der. Nefsini helak oldugunu düşünür. Allah, "onu dünyada örttüin. bugün de onu af ediyorum" der. Ona iyiliklerinin kitabı verilir. Kafirler ve münafıklar ise, diger yaratıkların başları üzerinde çagırılır. Onlar Rabb'lerine yalan uyduranlardır. Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir." hadisi ile sabittir(49), diyerek, ayetleri hadis-i şeriflerle açıklamıştır. Örnek 5: Harpüti, ;-~ .:,.;. ~:rı ~ aır, ".. Allah, rahmetini dilediği­ ne tahsis eder. .. "ıso ı ayetindeki "ralui:ıet" ve ı~ ı~ ~J1 ~ ~ı ~~ .:,.:;.:, :-~ .:,.;. ~ı ~~ "Hilcmeti dilediğine verir. Kime hilcmet verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. .. "ısıı aye- tinde geçen "hikmeti''. İbni Abbas'ın "nübüvvet" ile tefsir ettigini belirtmiş ve bu suretle kendisinin de aynı kanaatte oldugunu vurgulanııştır(52l. (43) (44) [45) (46) (47) (48) (49) (50) [51) [52) Harpılti, Tekmile, 5.5-6. Buhfui, Ceniliz, 80; Harpılti, Mü5linı, Tekmile, 5.6. Araf, 7/6. Hicr, 15/92. Saffat, 37/24. Harpılti, Tenkih, 5.341. Bakara, 2/105. Bakara. 2/269. Harpılti. Tenkih, 5.281-282. Kader, 22. 227 Yukarıda verdiğ;imiz örneklerde de görüldüğ;ü gibi Harpüti, bazen Kur'an ayetlerini Hz.Peygamber'den rivayet edilen hadislerle, bazen sahabeden gelen rivayetlerle, bazen de tabiundan gelen rivayetlerle yorumlanııştır. Harpfıti, Kur'an yorumunda hadisleri bağ;layıcı bulmakta ve eğ;er bir ayetle ilgili Hz.Peygamber, sahabe veya tabiundan bir rivayet geldiyse onu kabul edip, ayeti bu rivayetlerle yorumlamak gerektiğ;ini kabul etmektedir. Şayet ayetinoyorumu hususunda herhangi bir rivayet yoksa o durumda kendi içtihadına ve görüşüne başvurarak ayetleri tefsir etme yoluna gitmektedir. 2- Harpiıti'nin Dirayet Tefsir Anlayışı Dirayet tefsiri, içtihatla yapılan tefsir demek olup, müfessirin ayetlerin tefsirinde kendi içtihadını kullanarak, şahsi görüş ve tercihlerini ortaya koymasıdır. Harpüti, genellikle yaptığ;ı ayetlerin tefsirinde, dirayet yolunu tercih etmiştir. Zaten O'nun Razi, Beydavi, Zemahşeri ve Aıusi gibi müfes. sirlerin tefsirlerini sıkça kullanması da bu eğ;ilimini açıkça göstermektedir. Şimdi Harpfıti'nin çeşitli konulardaki ayetleri dirayet tefsir metoduna uygun olarak yorumlamasını inceleyelim. a) İnsanm Yaratılışıyla İlgili Ayetleri Yorumu Harpfıti, insanın yaratılışı ile ilgili olarak şurıları söylemektedir: "İnsan, cismiyle cansızların (madenlerin), büyüyüp gelişmesiyle bitkilerin, yaşam ve hissetmesiyle hayvarıların, aklı ve ilmi ile akıl ve felekler aleminin hakikatlerini içinde toplamasıyla bütün yaratıkların en kapsamlısı ve en yüksek derecede bulunanıdır. O, aynı zamanda yüksek alem olan akıllar ve felekler alemi ile, alçak derecede olan dört unsurun hakim bulunduğ;u bitki ve hayvanlar alemi gibi alçak alem arasındaki orta bir makamda bulunmaktadır. Bu yönüyle insan bütün yaratıkların en mu'tedili ve en mükemmelidir. "(53! Harpfıti, insanın yaratılışını 1- Cansızlık Aşaması: üç aşamada ele almaktadır: Yüce Allah, Kur'an'da insarıların cansız (ölü) olmaları dönemini ~ç.u ı5ı;.ı ;2SJ "Ölü idiniz, sizleri diriltti"(54) ayet-i kertmesiyle, 2- Bitki Aşaması: Bitki olmaları dönemini de, ISQ i'~':iı ~ Hı aıı:, yetiştirmiştir"(55J ayet-i kerimesiyle, "Allah sizi yerden bitirir gibi 3- Hayvan Aşaması: Hayvan (carılı) olmalan dönemini de, <?":.,J .:r: ~ ~:, "ona ruhumdan üfledim"!56J ayet-i kerimesiyle açıklamıştır. O'na göre, ~ /A~ illJ ;~ ;J ~~ ~;G~ ~w~ı 8.a. :ı.u:, "And olsun ki, insanı (53) süzme çamurdan Harpıiti, yarattık. Sonra onu nujte halinde sağlam bir yere Tenkih, s.l24. (54) Bakara. 2/28. (55) Nuh. 71/17. (56) Hicr, 15/29. ·.. 228 yerleştirdik"(57) ayeti, insanın yaratılışı hakkında ileri sürdügü üç aşamayı Bu ayetteki 0 ,,r) "sağlam bir karar yeri"nden kasıt, babanın sulbü ve annenin rahmidir. Bu dönemi Allah, anne ve babaya gıda olarak bitkileri yarattıktan sonra yapmıştır. İnsanın daha sonraki tekamül aşamalarını anlatmak için de şu ayetleri zikretmektedir: kapsamaktadır. ;.c ~ ~~'\.::..;, ~ GJ r~' ~~ "Sonra nujteyi alaka (embriyo)ya çevirdik, alaka (embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdi/c, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. "(58) daha sonra da Allah, bu bedene ruhu üfleıniştir. .:,.....ı w ı &:.;.ı aıı ~~~ "Yaratanlann en güzeli olan Allah, ne yücedir. "!59J b) Kur'an'daki Astronomi İle İlgili Ayetleri Yorumu Harpfıti, Kur'an-ı Kerim'deki astronoıni ile ilgili ayetler hakkındaki görüşlerini, "Tenkihu'l-Kelam" adlı eserinin sonunda yayınladıgı makalesinde açıklamaktadır. ~ ~ Harpfıti~ makalesinin başında bugün astronoıninin sahasına giren çeşitli konulara ait eski telakkilerle, Batlamyus ve Koperilik teorilerine temas etmekle birlikte ilahi kitapların beyaniarına da yer vermektedir. Daha sonra, konuyu İslami yönden ele almakta, önce eski İslam alimlerinin görüşle­ rini kaydetmektedir. Harputi'ye göre, Mukaddes Kitaplardan Tevrat ve İncil'e inanan ilk Yahudi ve Hıristiyanlar nasıl Batlamyus astronomisini bilmiyor idiyseler, Kur'an ehli olan müslümanların ilk nesilleri de bu astronomiye vakıf degillerdi. İslam dünyasının ilk asırlarında yer, gök, güneş, ay, yıldızlar ve bunların çeşitli belirtileri, Kur'an-ı Kerim'de mevcut olan ilgili ayetlerin zahirieri itibariyle anlaşılmıştır: a. ;-l.ı ;-ı.::.ıı~ G.ı) ~~':iı ~ ~ ı?.ilı "O Rabbiniz ki yeryüzünü sizin için bir döşek yaptı, göğfl de bir bina kıldı;'(60l, ~~':il :C. ı?;Ö' ;.j "O Allah ki yeryüzünü uzatıp düzledi"!6IJ, li~~~ ~~':iıj "yeri de döşeyip yaydık"!62J, lll:. :-ı.::.ıı t.:t.;~ "biz gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık"!63J, ıl; _,i;..:. (57) (58) (59) (60) (61) (62) (63) Mü'ıninıln. 23/12-13. 23/14. Mü'minıln. 23/14. Bakara, 2/22. Ra'd, 13/3. Hicr. 15/19. Enbiya. 21/32. Mü'minıln, 229 liJ ı.;.~ ~~:;~ ~ç ~ r.;_;~ :-ı.::..ıı ...J! r,~ ~1 "üstlerindeki göğe bakınadılar mı ki nasıl bina ettik, nasıl donattık? Onun hiçbir gediği de yok. Yere de (bakmadılar mı ki nasıl) onu döşedik"(64l, 11~ :,..~':iı ;J:1 ~ aır, "Allah yeri sizin için bir döşek yapmıştır."(65J ~ı.;~:ı.:. :,..~':iı; ~/,.i ~ . Bu ayetlerin zahirierinden yeryüzünün belirli sınırlada çevrilmiş ve ayaklar altına serilmiş düz bir döşek, gö~ün de arz üzerine kurulmuş çadırvari"bir bina ve tavan oldu~u anlaşılmaktadır. b. ~~~ı.:.:. ~ ~~~ :-ı.::..ıı ...J! ~~ı ;_3 " ... sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde tesviye ve tanzim ettf'(66J, ~ı:,ı.:.:.. ~ ~ı'.. iL.:-ı.::..ıı .)! ~~~ ;J "sonra göğe tecelli etti de ... onları yedi gök haline getirdi"(67l, ::,;F . .;.~':iı ;).oj .;:.ljC..:.. ~ ;;.ı;. .s.ilı aıı "O Allah'tır ki yedi göğü, yerden de onu~ ~islini yd.ratmıştır"(6Bl,- · J.-;1):. ~ f.S:J~ ı..:ili.. jjj~ "muhakkak ki biz üstünüzde yedi yol yarattık"(69J, ıJ~ ~ı:,ı.:.:.. ~ ;;.ı;. ı?~' "0, birbiriyle ahenkdar (bir anlayışa göre: tabaka tabaka) yedi gök yaratmış olandır. "(70J Bu ayetlerden de çıkan zahiri mana; sema adedinin yedi oldu~u ve birbiri üzerinde tabakalar halinde bulundu~u. arzın da birbiri üzerinde yedi tabaka olmakta semaların misli bulundu~u şeklindedir(7ll. .;tı ~~':iıj ;-c..,, (._,1; ~1 :U4~ .)..j durması .yine O'nun ayetlerind~ndir"c72ı, c.· "Güneş, ~~ ~~ (64) (65) (66) (67) (68) (69) (70) (71) ~;~ ~ı;.,:..;. (._,:;.ıı:, ;.ılı:, ~ıj boyun eğmiştir"(73l, J5 ;.ııı:, ~ı :,;..:..~ "0, güneşi de ayı da emri altına bunların her biri muayyen bir zamana kadar seyreder"(74l, ay, ;.:..:_. ~~ ı?~ almıştır; "Göğün ve yerin O'nun emriyle J5 yıldızlar... O'nunjermanına :;..ıJı~ ~ıj ~~ı:, ~ı ;;.ı;. ı?~' ;.:, "geceyi, gündüzü, gü- Kaf, 50/6-7. Nuh, 71/19. Bakara. 2/29. Fussılet, 41/11-12. Talak, 65/12. Mü'minun, 23/17. Mülk, 67/3. Bazı müfessirler bu ayetlerden yedi gök ve yedi arz olduğunu anlamışlardır. Kur'il.n'da; gibi, Yerin yedi olduğuna dair en ufak bir delil yoktur. Yerin de öteki gezegenler gibi bir gezegen oldugu gerçegi, o zamanki Arapların hatırına bile gelmezdi. İş­ te bu da Kur'an'ın Hak'tan gelen gerçek olduğunu kanıtlar. Bu ayetler, Yerin yedi olduguna degil, yaratılış ve düzenirıde öteki gezegenler gibi Güneşe tabi bir gezegen olduğunu anlatmaktadır. Ama müfessirlerin çogu, ayetteki benzerilgi sayıda görerek Arzın da yedi olduğunu söylemişlerdir. Kur'an'ın amacı, göklerin sayısını belirlemek degil, Yaratarım kudretine dikkati çekmektir. Arapçada sayı, her zaman belli bir rakam belirtınez. Bazen çokluk ifade eder. "Yedi gök ve onların benzeri yer", Allah'ın, sadece yedi degil, birçok gök ve yer yarattıgına da işaret olabilir. Bkz., Ateş, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çagdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İst, 1988, IX, 498,499. (72) Rum, 30/25. (73) A'raf, 7/54. (74) Ra'd, 13/2. bazılarının sandıgt 230 neşi, ayı yaratan O'dur. Bunların her biri Icendi dairesinde devretmekte- dir. "! 7 5l Bütün bu ayetlerden ilk anlaşılan mana şudur: "Gök ile yerin mevcudiyeti ve fazla işgal ettikleri mekandan ayrılınayıp devam etmeleri ilahi emir ve iradesine tabi' olmuştur. Bunların her biri kendi yörüngesinde belirli zamanlar içinde dönmekte ve seyretmektedir. d. 4;:,.:. :-c. :-ı..:.:_ı, ~ .:ı;.;ı~ "0, göleten su indirmiştir"l76l, ç.u .-c. &... .-ı..:.:_ıı ::r,. aıı :ı;.;ı -c.~ "Allah'ın göleten indirerelc kendisiyle ölü toprağz diriltiiği suda ... "[77), ~~~ ~ ;..tJ :-c. :-ı..:.:_ı, ~ .:ı;.;ı -;,.~ı "içmelcte olduğunuz suyu göleten indiren O'dur. "(78) :4; ;:,.,~':iı ~ ;. Bu ayetlerin zahirinden de yağmurların semadan indiği anlaşılmaktadır. İşte dört grup halinde mealieriyle birlikte sıraladığımız bu ayetleri, ilk asrın alimleri, zahiri manalarıyla almış ve onunla iktifa etmişlerdir. Bunun yamnda göklerin ve yerin mevcudiyeti ve devamının keyfiyeti, güneş, ay ve yıl­ dızların teşekkül tarzı ve benzeri hadiselere dair Kur'an-ı Kerimde sarahat olmadığından tafsilata girişilmemiştir. Yalnız "bizden öncekilerin şertatları bizim için de muteberdir" kaidesi gereğince, Ehl-i Kitap alimlerinden İslam­ la müşerref olan Abdullah b.Selam (v.43/663), Ka'bu'l-Ahbar (v.32/652), Vehb b.Münebbih (v.ll4/732) gibi zevatın gökler, yer, güneş, ay ve yıldızlar hakkında Kitab Ehlinden naklettikleri bazı sözler "geçmişlerden nakiller" meyanında benimsenmiş ve zikredilmiştir. Harpüti, bu tür nakillerin bazıla­ rının israiliyattan olduğu hususunda şüphe yoktur demektedir!79J. Harpüti,"' eski İslam alimlerinin görüşlerini bu şekilde kaydettikten sonra İslam tarihi boyunca ilim ve hikmetin gösterdiği inkişaflara paralel olarak alimlerimizin, konu ile ilgili ayetleri tefsir ve izah ederken yeni yeni merhaleler katettiklerini belirtmekte ve netice de yeni heyet ilmi müvacehesinde ilgili ayetlerin yorumlanmasında takip edilecek metodu tespit etmeye çalışmaktadır. Harpüti, makalesinde, genel olarak, astronomi ile ilgili ayetlerin Kur'an'da bulunmasının gayesini şu şekilde belirtmektedir: "Kur'an-ı Kerim'de ve diğer ilahi kitaplarda, yıldızlar ve gezegeniere yer verilmesi, onların gerçek hüviyetlerini açıklamak için değil, Yüce Yaratıcının varlığına ve kudretine delil olmaları içindir. Nitekim, ~;~ :;.,~~Jı~ :-wı (.); ~1 ~4ı; de, göklerin ve yerin onun emri ile lcaim (75) Enbiya, 21/33. (76) Bakara, 2/22. (77) Bakara, 2!164. (78) Nahl, 16/10. (79) Harputi, Tenkih. s. 386. (80) Rum, 30/25. ~~ "O'nun ayetlerinden biri olmasıdır."ısoı 231 ~;~ ~~~ r~ı:, ;..ılı:, ~ı:, "Güneş ay ve yıldızlar onun emrine tabidir"<sıı vb .. ayetlerdeki ilahi beyanlarla, benzeri ayetlerde zikri geçen cisimilahi kudretin delil ve eseri olmaları bakımından zikredilmiştir. Bunların kendilerine özel halleri ve asli hüviyetlerinin ilam kitaplarda anlatılmaması, bu işin muhatapların bilgi ve anlayışiarına bırakıldığını gösterir. Kur'an-ı Kerim'in ~~':ir, ~ı:,ı..:..:..ıı ~ ı>L. 1/)zJı ~ "Onlara de ki: yerde ve göklerde neler vardır bir balczn"!S2J gibi ayetlerde göklerde ve yerde bulunan ve Yüce Allah'ın kudretinin şahidi olan eseriere bakılması muhataplara emredilmiş ve bu hakikat İslam illimlerinin bu konudaki araştırmaları ile açıklanmıştır. "!83J ler, yalnız Harputl'ye göre dinde itikadı vacip olan Allah tealanın varlığı, kemal-i kudret ve yüceliği için delil teşkil eden yer, gök ve yıldızlar ile bunlara dair çeşitli haller, Kur'an ayetlerinde bilindiği üzere, zikredilmiştir. Kelam-ı ilahi'nin nüzulü sırasında muhatapların çoğu ince tefekkür ve istidlal erbabı olmadığı ve tabiat varlıklarını zahirdeki görünüşlerinin ötesinde idrak edecek bir seviyede bulunmadıkları için bu tabiat varlıkları Kur'an'da dış görünüşleri bakımından zikredilmiş, hakikat ve mahiyetleri itibarıyla anlaşıl­ maları ise her asırdaki muhatapların bilgi ve anlayışiarına bırakılmıştır!S4J. Bu nedenle Harputl, uzay ve gezegenlerle ilgili ayetlerin bugün astronomi veya kozmoğra:tya dediğimiz heyet ilmi ve bu ilme ait ilmi veriler doğrultu­ sunda yorumlanmasının gerektiğini savunmaktadır!85l. Bu fikirler, O'nun bilimsel gelişmelere ne kadar açık olduğuna iyi bir örnektir. Harpfıtl'nin de ifade ettiği gibi eski müfessirler, Kur'an'daki astronömi ve diğer tabiat varlıkları ile ilgili ayetleri kendi zamanlarındaki ilmi seviyeye göre tefsir etmişlerdir. Dolayısıyla bu türlü ayetlerin her asırda gelişen ilmi kaideler de gözönünde bulundurularak yeniden yorumlarıması kaçınılmaz­ dır. Harputi, bütün bu fikirleriyle Kur'an'ın bir fizik, kimya, matematile ve astronomi kitabı olmadığını dolayısıyla Kur'an'da bu iliınlerle ilgili bazı kaide ve kuralların zikretınesinin sebebi, bu yolla kendi asıl gayesi olan insanlığı hidayete eriştirrneğe hizmet etınektir. c) Alıiret Hayatı İle İlgili Ayetleri Tefsir Etmesi Ahirete iman konusu, Kur'an bütünlüğü içerisinde büyük bir yer işgal eder. Çünkü ahirete iman, ilahi dinlerin temel esaslarından biridir. Kur'an'da bu esası açıklayan çok sayıda ayet vardır. Bu ayetlerin anlaşıl­ masında tefsir illiroleri farklı metotlar geliştirmişlerdir. Harputl, gerçi ahi(81) Araf. 7/54. (82) Yunus, 10/101. (83) Harpılti, Tenkih, s. 378-379. (84) Harpılti, Tenkih, s. 378. (85) Harpılti, Tenkih, s. 393. 232 ref hayatı ile ilgili ayetlerin tefsirinde Selef metodunu benimser ve onların zahiri manalarıriın dela.Iet ettiği hususları aynen kabul ederek gerçek mahiyetinin Allah'a havaleedilmesi gerektiğini söyler(B6J. Ancak buna rağmen O, gerek ahirette olacak olayları anlatan birkisım ayetlerin, gerekse diğer konularla ilgili ayetlerin tefsirinde dirayet yolunu tercih etıniştir. Harpitti'nin ıilıiret hayatını ilgilendiren olaylara ait haberler içeren ayetleri nasıl yorumladığına şu örnekleri verebiliriz Örnek!: G~ ;~ ~~ ~~ı i-~ ~ "Her insanın boynuna [}J:; işlediklerini ~ ~ ;~-u. dolanz ve ;c;n kıyamet ~w! JSj günü açılmış Ki- tab'ı önüne çıkannz. "(87J Harputi'ye göre, müfessirler, ~ ~ ;~(U. "insanın tarrini gerekli kıldık" ifadesini amel olarak kabul etmişlerdir. Arnelin tair olarak isimlendirilmesinin sebebi ise, onun bir defada orta çıkmasıdır. Sanki o, boyunlardaki tayyarelerdendir. Ondan asla ayrılmaz. O gün onların arnellerinin yazıldığı "kitap, kıyamet gününde ortaya çıkar" Ona denilir kl: "kitabını oku bu sana bu gün yeter" şeklinde tefsir etmişlerdir(ssı. Kitapların verilmesi, ı~_,::.;. ~ı ::J! :. !r~:; ı~ ı.;~ :,..;..~ ;...~ ~:-. ~: ~~ ~_,1 ~ L.u /'' "Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek, ve sevinçli olq_rak ailesine dönecektir. Kimin de kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı isteyecek. Zira o (dünyada) ailesi içinde (mal mülk isteyerek) şımarmıştı"(B9J ayetleriyle sabittir. Alimlerinıiz kitabın verilmesi hususunda ittifak etmişler, şekli hususunda ise ihtilaf etınişlerdir. Onlardan bazıları, onun mükelleflerin amel defterleri olduğunu, bazıları da onun, onların amellerinirı zabt edilmesinden kinaye olduğunu söylemişlerdir. Buna iman etmek ve şeklini de Allah'a havale etmekten başka çıkar yol yoktur(9oı. Yukarıda da zikredildiği gibi, amel kitaplarının varlığında din aiimleri ittifak ettikleri halde kitabı dünyaya kıyas ile şeklini belirlemede ihtilaf ettiklerinden ahiretteki şeylerin dünyadaki şeylerle tamamıyla aynı olmayacağından din aiimlerinin ittifakları yönünde kitabın ve arnelierin zabt edilmesiniri varlığına iman ile bunun şeklini belirleme ilmirıi Cenab-ı Hakka havale etmek daha uygundur. Bu görüş Gazali gibi muhakkiklerin de tercih ettikleri bir görüştür(9ll. (86) (87) (88) (89) (90) (91) Harpüti. Tenkih, s. 339. İsra, 17/13. Harpüti. Tenkih, s. 338. İnşikak, 84/7-13. Harpüti. Tenkih, s. 338. Bkz., Harpüti. Tenkih, s. 338-339. 233 Örnek2: Harputi'ye göre. ahirette arnelierin tartılması ise, ·•- {ll f.' : : ılı ~U : r+-'-' -'~ .;!_ - -' "O gün tartı haktır. Kimin tartılan ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartılan hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır."l92l : 'ıt._· ..,~ G-CL 1 ~13' - - : _,., ı.:, "O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur. Kimin de hafif gelirse, işte onun anası (yeri, yurdu) Haviyedir."I93J ayetleri ile sabittir. Bundaki felsefe ise; Allah'ın adaletirıin ve onun kullarına olan faziının ortaya çıkarılınasıdır!94l. Alimlerimiz, mizanın şekli ve yine arnelierin onunla tartılmasının keyfiyeti konusunda ihtilaf etmişlerdir. Mizana ve arnelierin onda tartılmasına iman etmek ve bu konulardaki bilgiyi Allah'a havale etmekten başka çıkar yol yoktur. Anıeller arazlar kabilinden olduğ;undan tartılması kabil olmadığ;ı yönüyle arnelierin nasıl tartılacağ;ı hakkında ehli sünnet alimleri ihtilaf etmişlerdir. Bazıları; "siciller bir kefeye kart ise diğ;er bir kefeye konulur. Siciller hafif, kart ise ağ;ır gelir. Allah ismiyle birlikte hiçbir şey ağ;ır gelmez" hadisinin zahirille göre amel defterleri tartıl­ dığ;ında bazıları da gerçeklerin değ;işmesi muhalirıi gerektirmekle arnelierin iyilikler kısmının nurarn cisimler kötülükler kısmının da karanlık cisimlere değ;iştirilmeleri şeklinde arnelierin tartılmasının olacağ;ını kabul etmişlerdir. Mizarım şeklinde de ihtilaf etmişlerdir. Tefsircilerin çoğ;unluğ;u ve bazı kelamcılar, kitapta zikredilen ayeti celilenin ve Selman-ı Farisi'den rivayet edilen "Mizan konulur. Onun iki ·tane kefesi vardır. Onlardan birine gökler ve yer konsa daha yer kalır" hadisi ve bu hadisin benzerlerinin zahirierine göre ahiret mizanı dünya mizanı gibi tasvir etmişlerdir. Bazı müfessirler ve kelamcılardan çoğ;unluğ;u da, mizanı hayır ve şer arnelierin miktarı kendisiyle bilinen şey ile tanımlamışlar ve keyfiyetini ise araştırmamışlardır. Mizanı vasfeden ayet-ikerime ıtlakı üzerine bulunduğ;undan ve Selman-ı Farisi'den rivayet edilen mizarım kefeleri hadisi ile kart ve sicil ile ilgili hadis de ahad haber olmakla beraber veznin keyfiyetini tamamıyla bildirmediğ;i ve açıkla­ yamadığ;ından mizan ile veznin aslına iman ile mizarım sıfat ve şeklinin ve veznin keyfiyetirıin bilgisini Cenab-ı Hakka havaleetmek daha doğ;rudur!95l. (92) Araf. 7/8-9. (93) .Ka.ıi.a, 101/6-9. (94) Kulların arnelleıinden hayır ve şerri ve bunun karşıligmda hak ettikleri sevap ve cezayı ilahi ilim kuşatmış oldugundan, arnellelin tarW.masına gerek yoksa da, Allahu Teala hazretlerinin kullanndan sevap ve ceza ehli olanlara adaletini ve affa mazhar olanlarına da fazlını ortaya çıkarmak felsefesine ınebni arneller tartılır. Bkz .• Harpiıti. Tenldh, s. 339. (95) Bkz., Harpiıti. Tenkih, s. 339-340. 234 Örnek3: Harpfı.ti, şefaati şöyle tarif etmektedir: "Şefaat; başkası için başkasından hayır harcamak veya zararı def etmesini isternek ve istirham etmekten ibarettir. Bu çeşit aracılıkta aracılık eden kimse ile aracılık ettiği birleşip çift olduklarından çift manasma oları "şefea" kelinıesinden şefaat lafzı alınmak suretiyle bu aracılığa ıtlak olunmuştur. Şefaata muhalif oları mutezile fır­ kası, dereeelerin yükseltilmesi hakkındaki şefaata muhalefet etmeyip günahların affedilmesi hakkındaki şefaata muhalefet ettiklerinden tartışma yerini belirlemek maksadıyla asilere şefaat denilmiştir!96J. Harpfı.ti, Peygamberler ve hayırlı insanların, günahkarlar hakkındaki şefaat edeceklerini kabul etmekte ve şöyle demektedir: "Peygamberler ve hayırlı insanların, mutezilenin hilafına olarak, günahkarlar hakkındaki şe­ faatlerinin kabulü ise, ~~~ı~ ~~~ ~~ :~;,:·ı~ "Kendi günahın, mü 'min erkek ve kadınların günahları için istiğfar et"!97J Bu ayet-i k erime ile müminlerin günahlarının pt ve bağışlanmasını istemekle Peygamber Efendimizin Allah tarafından emredilmiş olması büyük günahların affedilmesinde şefaatın Allah'ın katında kabul edileceğine delruet etmesiyle bu ayeti celile de büyük günahların affedilmesinde şefaatın kabulüne delil getirilir!9BJ. ı~ ;,;.)ı "' :ı.:..,. ~ı .;. -:lı, .t;.~ı . alanlardan başkası "' şefaat ~~ ':l .,. "Rahman'ın huzurunda ahd edemez"!99J -..;~4 ~ .... .... 1ı, ;-.ı.:..,... ~ .s..dın .. ... "Onun huzurunda onun izni olmadan kim şe- ayetleri ve Tirmizi'nin Osman b. Mfarı (r.a.)'dan rivayet gününde Nebiler, sonra ruimler, sonra şehitler şefaat ederler" hadisiııoıı ile sabittir. Büyük günahların tevbe olmadan affedilmesinin cevazında mutezilüer Ehl-i Sünnete muhalefet ettiklerinden, günahkarlar hakkında şefaatın cruz olmasında da muhalefet etmişlerdir. Şefaat hakkında varid oları ayetleri ve hadisleri dereeelerin yükseltilmesi hakkında şefaatla tevilde bulunmuşlarsa da bu ayetleri ve hadislerin günahların affedilmesi hakkındaki şefaatta açık olduğundan tevile kabil değil­ dirler!l02J. jaat edebilir"ııooı ettiği "Kıyamet Harpfı.ti'ye (96) (97) (98! (99) (100) (101) (102) Harpıiti, göre, şefaat beş hususta olur. Tenkih, s. 342. Muhammed, 47/19. Harputi, Tenkih, s. 342. Meryem, 19/87. Bakara, 2/255. Tirmizi, Kıyame, 12; İbn Mace, Zühd, 37. Harpıiti, Tenkih, s. 342-343. 235 ı. Yaratılanlar arasında hükınün yerine getirilmesi için şefaat(losı, 2. Hesapsız cennete girilmesi için şefaat, 3. Cennette dereeelerin yükseltilmesi için şefaat!l04J, 4. Cehennemden çıkmak için şefaat, 5. Cehennemde ebedi kalan bazı kinıselerin azabmm ha:fifletilmesi için şefaattir. Cehennemde ebedi olarak kalacak olanlardan azabın hafifletilmesi hakkında şefaatlll kabul edilmesi :,_,ı::Qı ~ ~ 'ii " ... onlardan azap hafifletilmez ... "!l05) ayet-i kerimesinin zahirine muhalif görünüyorsa da, bu ayeti celile, "azap arılardan geriye bırakılmaz veya azabın tamamı arılardan veya özel bir guruptan kaldırılmaz" vechine tefsir ve tevcih olunur. Bu zahirdeki muhalefet de böylece giderilmiş olur!l06J. Örnek 4: Harpfıti, cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girkadar Kur'an ayetleri, hadisler ve din mensuplarının icrrıası ile sabittir, demektedir. Harpfıti'ye göre, cennet ve cehennem filozofların hilafına yaratılmışlardır. O ikisi de, Allah'ın cennet hakkındak;i ~J-' rı ::..:UOI "o takva sahipleri için hazırlanmıştır"!l 07 l ayeti, Adem (a.s.) kıs­ salarindaki ayetler ve cehennem hakkındaki ~~~ ::..~1 "o kafirler için mesi, (103) (1 04) (105) (1 06) (1071 sayılamayacak Malışer ehlinin muhasebe ve mühakeme olunması hakkında genel şefaat Peygamber Efendimize mahsustur. Onun bu genel şefaatı ile şefaat kapısı şefaatçılara açılacaktır. Buhfui, Ebıi Hureyre (r.a.)'den rivayet ettigine göre Hz.Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Ben kıyamet gününde resnilerin efendisiyim. Bunun ne demek olduğunu bilir misiniz? Onlar da hayır bilmeyiz dediler. O da: Allah Teala Kıyamet gününde öncekileri ve sonrakileri dümdüz bir yerde toplar. Güneş onlara o kadar yakın olur ki, onlar acı ve ızdırap­ tan kıvranmaktadırlar. Onların bazısı bazısına, size neyin ulaştığını görmüyor musunuz? Aralarında: "Rabbimize şefaatçılar bulsak da burada bizi rahatlatsa" derler. Bazı insanlar, siz Adem'e gidiniz derler. Onlar daAdem (a.s.)'a giderler ve O'na: "Sen insaniann babasısın, Allah seni kendi eliyle yarattı. Sana ruhundan üfledi. Meleklere sana seede etınelerini eınretti, onlar da sana secde ettiler. Rabbin katında bize şefaatçı ol" derler. O da: "Rabbim bana bugün çok kızgındır. O beni agaçtan yemeyi yasakladı ve ben de ona isyan ettim. Benden başkasına gidiniz. Nuh'a gidiniz." der. Onlar Nuh'a giderler. O da özrünü açıklar ve onlan İbralıiın'e gönderir. İbralıiın (a.s.) da onlan Musa'ya gönderir. Musa da onlan İsa (a.s.)'a gönderir. Onlardan her biri özürlerini açıklarlar. Sonra, İsa (a.s.) onlan bana gönderir. Sonunda bana gelirler. Ben de gider Arşın altında iken Rabbime secde ederim. O da "Ey Muhammed! başını kaldır. Söyle icabet olunsun, iste sana verilsin, şefaat iste şefaatın kabul olunsun." Der. Ben de başunı kaldınr, yaratıklar arasında hükınün yerine getirilmesi için şefaat ederim. Şefaatım kabul edilir. Ben şefaat edenlerin ilki olurum ve şefaat kapısını açarun." Harpıiti, Tenkih, s. 343. Aynca bkz., Buhfui, Kitabu't-Tevhid, 9 (149-150). Dereeelerin yükseltilmesi hakkındaki şefaatın da Peygamber Efendimize özgü olduğunu İmam Nevevi Müslim şerhinde zikretıniştir. Bkz., en-Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi'n­ Nevevi, Beyrut, 1972, III, 36. Bakara, 2/86. Harpıiti, Tenkih, s. 344. AI-i inıran. 3/133. 236 hazırlanmıştır"cıosı ayeti gere~ince, mutezilenin hilafına olarak009l, şu anda vardırlar. Cennet ve cehennem ehlinin sayılıp, olanların hazırlanmakta oldukları Kur'an'da mazi: kipi ile tabir buyrulması cen_net ve cehennemirı şimdi var ve yaratılmış olduklarına delillet eder. Bu zikredilen tabir ile ifade edilmesi gerçekleşmesinin mutlaka olmasını gerektirir, dolayısıyla mecaz ve hilaf asla uygun de~dirmoı. iki gurup hakkındaki, ayeti gere~ince onların ehli de cebriyeden bazı kimselerin hilafına olarak faru de~ildirlercıızı. Bazı inkarcıların, cehennemin hayvani: hayatı ve ateşin azabını tatınayı sa~la­ yan bedensel rutubeti fani kılac~ından ötürü orada canlıların ebedili~i. hayatın devamlılı~ının ve azabmm imkansız oldu~unu ileri sürmeleri, ;:,..ı::Wı l_,j_,~ u.;.ı I~A ;,;GI..ı.; ;;.~A ~ WS' " ... Onların ciltleri olgunlaştığı zaman azabı tatmalan için onların ciltle'nni değiştiririz"(ll3) ayeti ile reddedilO ikisi de bakidir, fani: 1..ı.ı1 ~ ;).ı.~~ " ..• orada de~ildir ebedi olarak ve Allah'ın kalıcıdırlar"cıııı miştir. Harputi, bu ayeti şöyle tefsir etınektedir: "Alemirı Yaratıcısının başlan­ eseriyle meşhud ve sonuçtaki ölüleri haşredece~i ayetler ve delilleri ile sabit olduktan ve cehennem ehlinin cehennemde azaplarının devamı derilerinin de~iştirilmesi ve yenilenmesi şeklinde olaca~ını kesin haber verdikten ve bildirdikten sonra, cehennem ateşini dünya ateşiyle kı­ yaslayarak cehennem ehlinin azaplarının devamının muha.I oldu~unu vehmeden bazı inkarcıların bu vehimleri reddedilmiştir. "(114! Allahu Tea.Ia "onların derileri olgunlaştığı zaman" yani onların derileri her yandıkça yok olarak hiç bir şey olmadı~ı zamana kavuştu~u zaman "başka deriler ile değiş­ tiririz" "yani yanan deriler yerine başka deriler veririz. Bu suretle azapları devam eder. Deri cansız oldu~. his ve bilinç bulunmadı~ından, deriden isyan, taat, acı duyma, tat hissetıne, akletıne, tasavvur edilemedi~inden derinin de~işmesiyle isyan etmeyen bir cilde azabın uygun olmadı~ından sugıçtaki yaratına (108) Bakara, 2/24; Al-i İmran, 3/131. (109) Mutezili alimlerinden Cübbru ve Ebu Hüseyin Basri ve benzerleri cennet ve cehennemin yaratılması ve var olmalarının imkarıında ehli sünnete muvafakat etmişlerse de, ehli var olmayan cennet ve cehennemin yaratılmasının abes olacaguu vehmederek şimdi var olmalaruu inkar etmişlerdir. Bkz .. el-Bagdadi, Ebu Mansur Abdulgahir, Kitabu UsUli'dDin, Beyrut, 1981. s. 237-238. (110) Harpılti. Tenkih, s. 344. (lll) Bkz., Tegabün, 64/9; Talak, 65/11; Cin, 72/23; Beyyine, 98/6,8. (112) Cebriye'den cehmiye gurubu, insan bedeninin hulıld ve devama kabiliyeti olmadıguu vehm ile cennet ehlinin ve cehennem ehlinin cehenneme girmelerinden ve bir süre kalmalarından sonra helak ve fenalaruu iddia etmiş ve kitap ve sünnete muhalefet etmiş­ lerdir. Bkz., Eşari, Ebu'l-Hasen. Maküatü'l-İslamiyyin ve İhtilafu'l-Musallin, Beyrut, 1990, I, 229; el-Bagdadi. Ebu Mansur Abdulgahir, el-Fark Beyne'l-Fırak, Kevseri Neşri, Kahire, 1948,s. 128. (113) Nisa. 4/56. (114) Harpılti, Tenkih, s. 345. 237 ali varid oQ:naz. Öldürenin kılıcı gibi eli de öldürmeye alettir. Öldürme ile hak etmediği gibi, kılıç gibi öldürmeye alet oları el, beden, deri de öldürmeyle isyarı etmemiş yarıarak azap edilmeyi hak etmemiştir. Öldürmeyle, isyanla, ve yarıarak azap edilmeyi hak eden hissi, şuuru ve kastı iradesi bulunarı nefis ve ruhtur. Yalnız ruhun fiili gibi etkileurnesi azap etmesi de beden aleti ile olabileceğinden bir beden aletiyle azap edilmesi. gerekir. Nasıl bir beden nasıl bir cilt olursa olsun, bir kimsenin küçüklüğü. büyüklüğü. orta yaşlılığı ve ihtiyarlığı ile değişmesine rağ­ men, kişiliğinin mahiyeti değişınediği gibi cildin, bedenin değişmesi halinde şahsi kişiliği değişmez. Ehline mükafat ve ceza için haşirde aynısıyla bedelini iadeye akıl bakımındarı zorunluluk yoktur. Mislinin iade edilmesi yeterlidir. Tefsircilerin müteahhir 8linılerinden bazıları, bedensel dirilmenin inkarı dinde küfrü gerektiren bir şey olmasaydı yalnız ruhsal olarak nimeti ve azabı kabul etmek, akıl bakımındarı uzak olmaz. Aynısıyla bedenierin iadesini ispata tevakkuf etmez. Madumun iadesinin muhal olmasındarı değil belki haddi zatında mümkün olduğu halde ispatina gerek ve ihtiyaç kalmazdı. Bu hususta naslar çelişkilidir. Bazı naslar, bedenierin aynısıyla iadesini, bazısı da aynısını yok edip benzerini yaratmaya delalet ediyor. Bedensel dirilmeyi kabul ettikten sonra, aynısını iade veya benzerini yaratma vecihlerinden birine inarımakta sakınca yoktur demişlerdir."(ll5) kılıç isyarı etmediği, yarımayı Cennetin :Sjt.Jı C li~ ~ı .~:ı... ~ :S;.1 il) :c~ :ı:i.lj "And olsun ki Muhammed Cebrail'i sınırın sonunda (Sidretü'l-Münteha'da) başka bir inişin­ de de görmüştür. Orada me'va cenneti vardır. "(116J ayeti(ıı 7J ve "Cennetin sakfı, Rahmarıın arşıdır." hadisi(ıısı gereğince göklerin üzerinde ve cehennemin de buna karşıt olarak yerin altında olduğu ileri sürülmüştür. Daha uygun oları cennet ve cehennemin var olduğuna imarı etmek ve yerlerini Allah'a havale etmektir019l. (115) Harpıiti, Tekmile, s. 158-159. (116) Necm, 53/13-15. (ll 7) Peygamber efendimiz Cebnilli yaratıldığı surette bir defa Hira dağında ilk inişinde, diğer defa da miraçta katında me'va cenneti bulunan münteha katında gördü. Peygamberiınizde sidre katında Cebraili gördüğü sidreyi kuşatmıştı. Sidre lügatta gölgesi koyu bir ağaçtır. Ona, nebk de denilir. Bu ağacın meyvesine Arabistan kirazı denilmektedir. Trabzon hurmasına benzer. Ayetteki sidreyi hadislerde vartd olduğu üzere tefsircilerin çoğunluğu göğün yedinci katında arşın sağındaki nebk ağacı ile tefsir etınişlerdir. Bazı­ ları da sidre meleklerin toplandıkları yerden mecazdır. İnsanlar nasıl ki sidre ağacının gölgesinde toplanırlarsa, melekler de bu yerde toplanırlar. Bu ağaca veya bu yere sidre-i münteha denilmektedir. Yaratılarıların bilgisi burada son bulur. Sidre-i müntehayı kuşatan olduğu müteŞabihlerdendir demişlerdir. Sictrenin de öyle olması gerekir. Bkz., Harpıiti, Tenkih, s. 345-346; Ateş, Yüce Kur'an'ın Çstdaş Tefsiri, IX, ll0-11 1. (118) "Cennetin sakfı, Ralımanın arşıdır" hadisini hadis ehli Enes b. Malik'ten rivayet etıniş­ lerdir. Harpıiti'nin kullanmış olduğu bu hadisi araştırmamıza rağınen ne Kütübü Sitte'de ne de diğer hadis kitaplarında bulamadık. (119) Harpıiti, Tenkih, s. 345. 238 d) Tenasühle İlgili Görüşü Harpfrti, tenasüh ile ilgili görüşünü "tenkih'"de şöyle açıklamaktadır: "Tenasühçüler, ruhların bir beden veya cisimden diğer beden veya cisme intikalini iddia eden guruptur. Ruhların _bir beden veya cisimden diğerine intikalini haşr ve bulunduğu aşağı beden ve cisimden yüce bedene intikalini mükMaat, sevap ve bulunduğu yüce bir bedenden aşağı bir bedene veya cisme intikalirıi ise cezalandırma ve ceza kabul ederler. Dindarların din ve inanç olarak kabul ettikleri haşrı, sevap ve azabı kabul etmezler. Tenasühçülerden Müslüman olduklarını iddia edenler de haşr, neşr, sevap ve ceza hakkındaki ayet ve hadisleri batıl iddialarına göre tevil ederler. "Rı.ı.hların devamlı şekilde gelişmeyi istemeleri, bir beden veya cisimden. çıkmaları ve diğer bir beden veya cisme girmelerini gerektirir" sözlertyle tenasühü delillendirirler. "!120J Harpfıti, yukarıda zikrettiğimiz ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, tenasühü kabul etmemekte ve tenasühün olduğunu söyleyenierin görüşlerini batıl sayarak zımnen kendilerinin müslüman olmadıklarını belirtmektedir. Tenasühçülerden Müslüman olduklarım iddia edenlerin haşr, neşr, sevap ve ceza hakkındaki ayetleri tevil etmelerini de yanlış bulan Harpfıti, mesela, cehennem azabmm durumunu anlatan, ~~ ı::~~:ı~ ~~ Gl -~~ l)li "Rabbimiz, bizi ilci defa öldürdün, ilci deya dlrilttin ... "!121l ıiyeti şöyle tefsir etmektedir: "Ayetteki, "iki defa diriltmeden" birisiyle, dünyadaki diriltme, diğeriyle de ahiretteki ba's ile diriitmenin irade huyurulması caiz olsa bile, iki defa öldürmeden birisiyle dünya hayatındaki öldürme irade buyurulup, ahirette diriltıneden sonra öldürme olmadığından, diğer öldürme iledekabirde sual için olan diriltıneden sonraki öldürme kast edildiği ve irade buyurulduğundan, iki diriltıneden birisiyle kabirde sual için dirilme ve diğeriyle de haşr ve ba's ile diriitme kast ve irade huyurulduğu kesin bir şekilde malum olmaktadır."< 122ı Selef alimleri ise, bu ayeti şu şekilde tefsir etmişlerdir: "Birinci ölüm, indünyaya gelmezden önceki durumudur. Meni hayvancığı iken insan, ölmüş gibi kendinden habersizdir. Meni hayvancığı haline gelmezden önce hiçbir şey değildi. Demek ki dünyaya gelmezden önceki durumu ölü sayıl­ maktadır. Dünya hayatı, birinci hayattır. Dünyadaki ömrünü tamamladık­ tan sonra ruhun bedenden ayrılması ikinci ölümdür. Kıyamette ruhun tekrar bedene girmesi de ikinci hayattır. "(ı23J sanın (120} (121) (122} (123} Harpüti. Tenkih. s. 148. Mü'min, 40/11. Harpüti, Tenkih, s. 322-323. Bkz .. eş-Şevkani, Muhammed b.Ali b.Muhaınıned, Fethu'l-Kadir, Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, VIII, 68. Mısır.l964, IV, 484; 239 Harpfıü, "biz bu dünyadaki tenasühü inkar ediyoruz. Ahirette dirilmeyi ise, tenasüh olarak isimlendirilmiş olsa bile inkar etmiyoruz. "(ı24J diyerek, bu dünyadaki tenasühü kabul etmediğini, fakat ahiretteki dirtimenin ise bedensel olacağını savunmaktadır. Harputi'ye göre bedensel dirilmeyi konu alan şer'i naslar şunlardır: ''Allah, "0, Yaratmayı meydana getirir sonra onu tekrar eder. Bu onun için kolaydır. "025J ''Allah sizi ancak tek bir nifıs olarak diriltir ve ihya eder. "(126l "İnsan onun kemiklerini birleştirmeyeceğimizi mi zanneder. Biz onun parmak uçlarını da yaratırız. "(127l "Allah, kendinden başka ilah olmayandır. Sizi kendisinde hiç yan kıyamet gününde toplayacaktır. "02BJ "Sizi yerden yaratan O'dur ve O'na şüphe toplanıp götürüleceksiniz."(ı29J olma- buyur- maktadır. Peygamber efendimiz de, "siz, yalınayak, riltileceksiniz"(l30J buyurmaktadır. çıplak ve sünnetsiz olarak di- Bedensel dirilme konusunda inen Kur'an ayetlerinin tevilleri kabil olmayacak derecede çokluğu, bedensel dirilmeye imanın gerektiği, Kur'an'a inanınakla beraber bedensel dirilmeyi inkar etmenin bir kalpte birleşmeye­ ceğini Fahreddin Razi tefsirinde zikretmiştir. Bedensel dirilme bütün dinIerde zaruri hükümlerdendir. Bedensel dirilmeyi inkar edenleri bütün dinler küfür ehli kabul etmişlerdir. Bedensel dirilmeyi inkar eden filozofların tekfiredilmesi üzerine bütün din ehlinin icma ettiklerini İmam Hüccetü'lİslam Gazali açıklamıştırıı3ıı. Mutlak manada dirtirneyi kabul edenler üç kısımdır: 1. Ruhsal dirilmeyi savunan ve bedensel dirilmeyi inkar eden 2. Dirtimenin bedenle olacağını filozoflardır. söyleyen ve ruhsal dirilmeyi inkar eden kelamcıların çoğunluğudur. 3. Her ikisinin birlikte olacağını savunan muhakkik kelamcılardır. Harpfıti, Tekmile, s. 155. Rum, 30/27. Lokınan, 31 /28. Kıyame, 75/3. Nisa. 4/87. Mülk, 67/24. Buhan, Enbiya. 8.48. Tefsiru Sure, 5,14,21; Müsliın, Cennet, 56; Tirmizi, Kıyame, 3, Tefsiru Sure, 80; Nesru, Cenıllz, 118,119; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I. 223.229, 235. III. 495. (131) Harpfıti. Tenkih, s. 335; Ayrıca bkz., Gazali, Ebu H8.ınid, el-Munızu Mine'd-Dalill, Tre: Komisyon, İst, 1963, s. 40. (124) (125) (126) 0271 (128) (129) (130) 240 Bedensel dirilmeyi savunanlar, ruhların sonradan yaratıldıgını ve onlarm bedenlerinin asıl parçalarından haşr edilecegini ileri sürmektedirler. Bu görüşleri, onların tenasühçü olduklarını söylemememizi gerektirmez. Çünkü, tenasühe inananlar bu şekilde söylememektedirler032l. Tenasühü kabul eden tenasühçü gurup tenasühte bedenierin birbirlerinden başka bir bedenlerdeki ruhun aynı ruh ve kadim olması iddiasında bulunurlar. Fani olan beden ilk asıl parçalarının aynısı terkip ve hadis olan aynı ruhu iade ile bedensel dirilmeyi kabul eden kelamcıların görüşleri tenasühçü degildir. Kelamcılara göre bedenierin fenası halinde ruhların da fani olması mümkün oldugundan bedenierin fenasından sonra baki kalan ruhların bekası "kıdemi sabit olanın yoklugu mümteni olur" görüşlerinin geregi olan "hudusu sabit olanın yoklugu mümteni olur" hükmüne göre ruhların hadis olmaları hükmüyle çelişmez. oluşmasının talebi gerekmez cevabıyla da reddederlerı 1331. 3- Kur'an ve Tefsir İle İlgili Diğer Görüşleri Harputi, Kur'an'ın nüzulü, nasih, mensuh, muhkem, müteşabih ve huruf-u mukattaa gibi tefsirle ilgili konularda da görüşlerini açıklamıştır: a) Kur'an'm Nüzulüyle İlgili Görüşü Harpfıti, Kadir suresinde ::ilir ~ ~ ~dj.;1 -ı;! "Biz o(Kur'dn'ı) Kadir geceşöyle demektedir: "Biz toptan leyle-i kadirde levh-i mahfuzdan semai dünyaya indirdik; Beytü'l-İzzetteki melatke-i katibine yazdırdık ve orada Kur'an-ı Azizi bu suretle hıfzeftik. Ve ondan. sonra icap ve iktiza ettikçe, Cebrail vasıtasıyla yirmi üç yılda ayet, ayet Habibimiz Muhammed Aleyhisselama gönderdik."!l35l sinde indirdik"II34l ayetinin tefsirini yaparken Kur'fu1'ı Harp u ti, yukarıdaki zikrettigimiz tefsirinden de anlaşıldıgı gibi iki nüzfılünün oldugunu, birinci nüzulün levh-i mahfuzdan dünya semasında "Beytü'l-İzze" denilen yere toplu nüzulü, ikincisinin ise, yirmi üç yıl içerisinde Cebrail (a.s) vasıtasıyla ayet ayet Hz.Peygamber (s.a.v)'e indirilmesidir ki bu İslam alimlerinin çogunlugunun görüşüdür!136l. Bu görüş, İbn Abbas'tan rivayet edilmiŞtir. Kurtubi, tefsirinde, bu konu hakkın­ da icma oldugunu söylemiştir!l37J. Kur'an'ın (132) (133) (134) (135) (136) Harpiiti, Tenkih, s. 336-337. Harpiiti, Tenkih, s. 337. Kadir, 9711. Harpiiti, Abdullatü, Haznedar Ofset, İst, 1978, s. 517. Bkz .. ez-Zerkeşi. Bedrüddin, el-Burhan fi Ulfuni'l-Kur'an, thk: Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim. Kahire, trs, I, 228; es-Suyiiti, Celalüddln Abdurrahmun b.Ebi Bekr, el-İtkan fi Ulfuni'l-Kur'an, Mısır, 1978, I. 54: el-Kattan. Menna', Mebahis fi Ulfuni'l-Kur'an. Riyad, 1981. s. 101. (137) el-Kurtubi, el-Cılıni li Abkami'l-Kur'an, II, 297-298. 241 Bize gör('!, Kurtubi'nin bu konudaki icma oldugu fikri dogru degildir. Çünkü İmam-ı Azam'ın hocalarından olan eş-Şabi'nin bu konuda farklı bir görüşü vardır. O, gerek Kadir Suresi birinci ayetini gerekse Duhan Suresi üçüncü ayetinde sözü edilen nüzulün vahyin ilk başlangıcıyla ilgili oldugunu, Kur'an'ın, Ramazan ayının içinde yer alan mübarek bir gecede, Kadir Gecesinde inmeye başladıgını, daha sonra da vahyin çeşitli aylarda ve günlerde inmeye devam ettigini söyler038l. O'na göre bu ayetlerde sözü edilen nüzUlün toplu nüzul olduguna dair kesin bir açıklık yoktur. Bu konudaki rivayetler ise, dogrudan dogruya Hz.Peygamber'den gelmedigi için bir kesinlik arzetmezler. b) Nesihle İlgili Görüşü Harputi, neshi şöyle açıklamaktadır: Nesh lügatte; "izale etmek ve nakletmek" manalarınadır. "Nesahati'r-Rihu'l-Esere ve nesahtü'l-kitabe" denilmektedir. Şer'i örfte ise; hüküm ve kulların yararlarını gözetmek hikmetine mebrıi, geçmiş şer'i bir hükmü ortadan kaldırıp, yerine yeni şer'i hükmü yerleştirerek eski hükmün degiştigirıi, önceki şer'i hüküm ile amel süresinin bittigirıi, sonraki şer'i hüküm ile amel müddetinin başladıgını açıkla­ madan ibarettir(I39J. Harputi, neshi bu şekilde tarif ettikten sonra, nesilıle ilgili ayeti şöyle yoruınlamaktadır: ~.ıj ~~ JS"..)j; JJ~l - - ;..w tn lf.ıL ~1 -~ ~ ..;..\; ~ ~~ .41; ~ ' - :: ı:. -- • - , - ı::--' "Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir ayeti(n hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?"(I40J ayetinden kasıt, sadece, fayda ve sevap yönünden veya zikredilenler yönünden ondan daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz demektir. Ayette açıklandıgı üzere kulların menfaat ve yararlarını içerme . açısından, nesheden hüküm, mensuhdan üstün ve hayırlı olması gerekir. Bu zorunluluga binaen Harputi, "ondan daha hayırlısını getiririz" ayetinden, ibaha ile nesh takdirinde hem fayda hem sevapta nasihin mensuhtan üstün ve hayırlı olması manasının, "veya benzerini" ayetinden de sevapta nasih mensuhun benzeri bulunması manasının kastedildigirıi çıkarmakta­ dır(I4Il. Harputi, nesilıle ilgili ayeti, Beydavi tefsirinden faydalanarak yoruınla­ ve buna ait görüşünü şu şekilde açıklamıştır: "Hz. Peygamber nebilerin sonuncusudur. Ondan sonra nebi yoktur. O'nun getirdigi din de diger mış (138) (139) (140) (141) ez-Zerkeşi. el-Burhan, I. 228-229; es-Suyüti. el-İtkan, I, 54. Harpüti, Tenkih, s. 303. Bakara, 2/106. Harpüti. Tenkih, s. 305; Harpüti, bu yorumu Beydavi'den Enviını't-Tenzil, I. 178. almıştır. Bkz., el-Beydavi. 242 dinleri nesh ederek onların en faziletiisi olmuştur. Çünkü, nesh, zamanın ve insanların degişmesine bağlı olarak!l42l degişen masiahat ve hikmetler göz önünde bulundurularak, önceki bir şer'! hükmün, onu takip eden diger bir şer'! hükümle degiştirilmesidir!l43J. Harputi, Yahudi ve Hıristiyanların, neshin varlıgını inkar ettiklerini söylemektedir. Harputi'nin bildirdigine göre onlar, neshi Allah hakkında cehalet ve beda olarak degerlendirmektedirler. Keza onlar, sefeh ve abesten uzak olma hikmetine binaen, kulların menfaatlerini içeren ilam hükümlerden bir hükmün nesh ve iptali, o hükmün içerdigi menfaati kaldıracagı cihetle, o hükmün nesh ve iptali ile içerdigi masiahat ve menfaatın fevt edilip (hiçe sayılıp) ona riayet edilmemesi, ya o hükmün zikredilen masiahat ve menfaatı içerdigi bilgisine sahip olmamaktan, veya o hükmün içerdigi menfaat üzerine o hükmü nesh eden hükmün içerdigi yararı tercihten ileri gelmektedir. Birincisi Allah'ın şanında muhal olan cehaleti, ikincisi de muhal olan bedayı gerekli kılar demekte ve neshin muhal oldugunu iddia etmektedirler. Harputi, Yahudi ve Hıristiyan gurupların pek çogunun, zikredilen bu iddialarına dayanarak, geçmiş dinlerden bazı hükümleri nesh eden İslam dininin ilahi bir din ve Hz. Muhammed'in de Allah'ın nebisi olmadıgına istidlal ettiklerini de bildirmektedir. Ancak O'na göre, degişen zaman ve o zaman içinde yaşayanların degişen ihtiyaçlarını karşılama hikmeti dolayısıy­ la neshin cruz olacağına, bunun da Allah hakkında cehalet ve bedayı gerektirmeyec;tgine inarırnak gerekmektedir. Hz. Adem'e verilen şeriatta kız kardeşle evlenmenin cruz olmasını, Yakub'a verilen şenatta iki kız kardeşin aynı nikah altında bir arada bulanabilmelerini, İbrahim'in şeriatında sünnetin caiz olmasını, Musa'nın şeriatında hikmetin (gerçege ait bilginin) vacip olmasını ve buna benzer geçmiş şeriatlarda bulunan bazı hükümlerin diger bazı hükümlerle nesh edilip degiştirildigini de buna delil olarak gösterir. O'na göre bütün bunlar, Yahudi ve Hıristiyanların iddialarını red ve iptal eder. Nasihin, kulların fayda ve yararlarını gözetme konusunda, mensuhun benzeri olmaması, ondan daha üstün ve kulların maslahatma daha uygun olması gerekir1144l. c) Muhkem ve Müteşabih İle İlgili Görüşü Müfessirler, bir kısım ayetlere dayanarak, Kur'an'daki muhkem ve mümeselesi üzerinde durmuş ve çeşitli görüşler serdetmişlerdir. Yapı­ lan bu açıklamalara göre muhkem, beyana muhtaç olmayacak derecede manası açık; müteşabih ise, manası kolayca anlaşılınayan ve gizli olan, hateşabih (142] Zaman, mekan ve şahıslarm müracaatlannın ihtilafıyla suret degiştigi gibi zaman ve o anda yaşayanlarm degişmesi yarar ve faydalan içeren hükümler de deiiişir. Bir zaman diliminde yaşayanlar için faydalı olan bir hüküm diğer bir zaman diliminde yaşayanlar için faydalı olmaz. Belki de o hükmün zıddı ve çelişiği olan diger hüküm onlann felsefe ve yararlannı içerir ve faydalı olur. (143] Harputi, Tenkih, s. 303 (144] Harputi, Tenkih, s. 304-305. 243 kiki manayı tayin edebilmek için harici bir delile ihtiyaç duyan ayetlerdir. Fakat İslam fı.limleri, bu konuda ittifak etmiş degillerdir(l45J. El-Hüseyin b.Muhammed b.Habib en-Neysaburi'nin söyledigine göre bu meselede üç görüş vardır: 1. Kur'an-ı Kerim'in tamamı muhkemdir. Bunlar, Hud suresinin, "bu, ayetlerJ muhkem kılınmış bir kitaptır"!ı4BJ mealindeki ayetine istinad ederler. 2. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin tamamı müteşabihtir. Bunlar, Zümer suresinin, "Allah Icelarnın en güzelini, müteşabih kitap halinde indirmiş­ tir. .. "(147) mealindeki ayetine dayanmaktadırlar. 3. Çogunlugun görüşü olarak bilinen görüş ise; Kur'an-ı Kerim'de hem muhkem ve hem de müteşabih ayetler vardır. Zerkeşi, "o sahihtir" sözüyle bu görüşün dogruluguna işaret edern4sı. Bu görüş sahipleri, Al-i İmran suresi 7.ayete dayanmaktadırlar. Yüce Allah, sözü edilen bu ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: ::,~w.;_: ).!:, 7'~ı ~1 ~ ::,~ ::.4c ~ ~~~ ·.ı:ı< Jj;1 ~~ı ;, ~:t ;~ı~ ~ı ;~ı ~ ~l::.J ı.;, ~J::'::• ~:; ~.)j ~ ~~ı C.\.i ~~ ~ ~ 7'4Nı ),1 ':i~ JS- Y-4 ~ t:.c ~)~ cl:J'~ ~~r)ı~ aıı -i! ~;t ~ ı.;,~ "Kitabı sana O indirdi. Onun bazı ayetleri muhkemdir. bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar. .fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onun müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te'viliniAllah'tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: "Ona inandık hepsi rabbimizin katındandır" derler. Aklıselim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz"(l49J Harpüti, bu ayet-i kerimeyi şöyle tefsir etmektedir: " ',>~1 ;,ı:ı;, Jj;1 ~~ı ;. ""Kitabı sana O indirdi" ayet-i kerimesinde ....:.... haber-i mukaddemdir. ::.4c mübtedadır. Muhkemat, delfı.let ettigi manayı açıkça gösteren, benzerlikten ve ihtimalden korunmuş olan ayetlerdir. 7'~ı ~1 ;;. "bunlar kitabın anasıdır" yani Kitabın aslı ve diger ayetlerin kendisine döndügü asıldır. ::.~ı.::..;;. ).1:, "diğerleri de müteşabihtir" yani manası açık olmayan, aksine kap8ıı olan, nakli ve akli olarak manası anlaşıl­ mayan, kıyametin saati gibi Allah'ın kendi ilmine gizledigi ayetlerdir. (145) Geniş bilgi için bkz .. ez-Zerkeşi. el-Burhan, II, 68-89; es-Suyüti, el-İtkan, II. 3-17; ezZerkii.ni, Muhammed Abdülazim, Menıihilü'l-İrfan fi Ulfuni'l-Kur'ılıı, Mısır, trs, II, 270300; Suphi es-Sıllih. MebıThib fi Ulfuni'l-Kur'ılıı, Beyrut, 1972, s. 281-286; Şimşek, M.Said, Kur'an'da İki Mesele, (Müteşabih-Nesh), Konya, 1987, s. 1-80. (146) Hud, 11/1. (147) Zümer, 39/23. (148) Bkz., ez-Zerkeşi, el-Burhan, II, 68-89. (149) Al-i İmrii.n, 3/7. 244 ~j ~.)3 oJ ~.Jı C.U "kalplerinde eğrilik olanlar" haktan hevaya meyledtp.dönerek, ~ -.;~ G ~_,::':.) "onun müteşdbih ayetlerinin ardına düşerler." Yani, sadece muhkem ayetler değil de, müteşabih ayetlere de bakarlar ve onlann manasını araştınrlar. Bunu yaparken de fıtne çıkarmak isterler. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar arasında dinlerinde şüphe uyandırarak, fıtne çıkarmak isterler. "Oysa onun te'vilini Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: "Ona inandık hepsi rabbimizin katındandır" derler" 7'~' )_,t ~! J'-4 Gj "aklı­ selim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz" cümlesi, ilirnde derinleşen­ leri övmek için" ;:,)_,i; "ile başlayan cümleye atıftır. Müteşabih ayetlerin indirilmesindeki hikmet sınama ve imtihanctırosoı. Harputi, tefsirini yaptığı AI-i İmran suresi 7.ayete dayanarak, Kur'an'da çeşit ayet bulunduğunu, bunlann da muhkem ve müteşabih ayetler olduğunu söylemekte ve bu ayetle ilgili olarak diğer a.Iimlerin görüşlerini şöy­ le belirtınektedir: iki "Bu ayet-i kerimede açıklandığı üzere iki kısım Kur'an ayetlerinden ına­ nalarma delilletleri açık, ihtimal ve iştibahtan mahfuz bulunan ayat-ı muhkemat kısmında tevilin, zahirierinden sarfın caiz olmamasında hilafsız olarak ittifak edilmiştir. Yalnız ihtilafları, akıl ve nakil ile manaları bilinerneyen müteşabihat kısmındadır. Zikredilen ayet-i kerimeden aıı ~! 4./G ~ Gj "Onların te'vilini Allah'tan başka kimse bilmez" lafzı üzerine vakfeden, ~ Cl; ;:,)_,i; · ~~~ ;:,~ı)ı:, "ilimde derinleşmiş olanlar; biz iman ettik derler" lafzının başlı başına bir cümle olduğunu kabul edenler, şeriat sahibi olan efendimiz hazretlerinin şahadetiyle asırların en hayırlıları sayılan ve üç asırdan, yani sahabe, tabiin, tebeüttabiin ve sel~f-i salihillden olanlar, müteşabihlerin te'villerinin caiz olmadığını benimsemişlerdir. Müteşabihlerin bilgisini Cenab-ı Allah'a havale etmekle kıya­ met gününün, kadir gecesinin bilgisi gibi Allahu Tealaya mahsustur demişler ve "buradaki muradı Allah- bilir" sözleri ile yetinmişlerdir. Dört müçtehid imam, İmam Eşari, İmam Buhar! ve İmamu'l-Haremeyn gibi illimler, İslam aiimlerinden değerli kimseler, silillerden muhakkikler, selef mezhebini tercih etınişlerdir. aıı ~! hı/li ~ Gj "Onun tevilini Allah'tan başka kimse bilmez" lafzı üzerinde vakfetmeyen ve ~~~ ~~()tj "ilimde derinleşmiş olanlar" lafzı­ nın lazfa-i celal üzerine atıf yapılması gerektiğini söyleyen sonraki İslam illiınieri ise .. müteşabihleri zeyğ ve dalillet ehli olanların yarılış tevillerinden _korumak maksadıyla doğruya en yakın te'viller ile te'villerini caiz görmüş(150) Harputi, Tarih-i İlmi Kelam, s. 12. 245 lerdir. İmam Gazali, İmam Razi, Allame Beydavi, İmamu'l-Harameyn ve Ebu'I-Meilli gibi kimseler de müteahhirinin mezhebini tercih etmişlerdir. Müteşabihlere imanda selef mezhebi daha uygun, zeyg ve delillet ehli olanların, dinde fitne fesadını defetmekte de halef mezhebinin daha layık oldugunu, zaruretsiz olarak müteşabih ayetleri te'vil etmenin ise caiz olmadıgı­ nı, ancak müteşabih ayetleri, zahirierinin imkansızlıgına akılda delil bulundu~u halde inkar edenlerin inkarını ve fitne ehlinin fitne ve fesadını defetmek için te'villerinin caiz olduguna şeriat aiimleri ve din fakihleri hüküm vermişlerdir. "051! Görüldügü gibi Harpüti'nin muhkem ve müteşabih ile ilgili görüşünde bir orijinalite yoktur. Müellif, daha önce yazılmış olan tefsirlerdeki görüşle­ ri nakletmekten başka bir şey yapmarİııştır. d) Kur'an'daki Hurftf-u Mukatta'a İle İlgili Görüşü Bilirıdigi gibi bazı surelerin başında bir veya birkaç harfin birleşmesin­ den meydana gelen kesik harfiere "el-hun1ji.L'l-mukatta'a" denilir. Bu harflerin mahiyeti hakkında Peygamberimizden bir açıklama nakledilmemiştir. İslam ruimleri ise bu hususta çeşitli görüşler ileri sürmektedirler. Bunları iki grupta özetlemek mümkündür: a. Birincisine göre bu harflerin anlamını Allah'tan başka kimse bilmez. Hz.Ebubekir'in; "Allah'ın her kitapta bir sırrı vardır. Kur'an'daki sırrı da sürelerin başlarında bulunan harflerdir", "Her kitabın bir özü vardır. Kur'an'ın özü de bu hece harfleridir" dedigi rivayet edilir. Kendisine bu harflerin anlamı sorduğunda Şa'bi; "bunlar, Allah'ın sırrıdır. O sırrın ardı­ na düşmeyin" demiştir. Abdullah İbn Abbas'ın da; "bilginler, bunları anlamaktan acizdir" dediği, el-Hüseyin İbn el-Fadl'ın ise; "bunlar, müteşabih­ tendir" dediği rivayet edilmektedir(l52J. b. İkinci görüşe göre; Allah'ın Kitabında insanların anlayamayacakları şeylerin bulunması doğru olmaz. Eğer bu harfler, anlaşılması mümkün olmayan türden şeyler olsaydı, Allah bunları vahyetmezdi. Çünkü O, Kur'an'ı halkın anlaması için indirıniştir. Bu harflerin anlamını bilmek de mümkündür. Bu görüşte olan aiimler, huruf-ı mukattaa üzerinde birçok yorum yapmış ve bu harfleri çok değişik şekillerde açıklamışlardır!l53J. Harpüti, Kur'an-ı Kerim'de bazı surelerin başında bulunan hece harflerine çeşitli marraların verilmesinin doğru olmadığını ve bu husustaki tefsir(151) Harpı1ti, Tekmile, s. 95-96: Harpı1ti, Tarih-i İlmi Kelam, s. 12-14. (152) Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, I, 87. (153) Bu konuda daha geniş bilgi için bkz., ez-Zerkeşi, el-Burhan, Mısır, 1972, I, 175: Subhi Sıllih, MebıThis fi Uliimi'l-Kur'an, Terc: M.Sait Şimşek, Konya, s. 186-194: Elmalılı Muhammed Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili. İst, trs, I. 148-154: Cerrahoglu. Tefsir Usulü, Ankara, 1985, s.134-147: Soysal&, H.Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur'an İlimleri ve Tarihi, Elazıg, 1996, s. 175-178. 246 lere giren rivayetlerin İsrffili rivayetler oldugunu belirtmekte ve şöyle demektedir: "Kur'an-ı Kerim'in bazı surelerin başında bulunan hece harflerinden "kaf' harfinin "kaf dagı", "nun" harfinin "dünyayı taşıyan balık" şeklinde tefsir edilmesi gibi bazı Sahabeden ve ilk tabaka tefsircilerden rivayet olunan sözlerin, isrffiliyattan İslamiyete geçen :fivayetler kategorisinden oldugunda şüphe edilmemelidir. "!l54J SONUÇ Harpfıti, İslam dinini müdafaa için yaşadıgı asırda ortaya çıkan çeşitli bid'atler, zındıklar ve materyalisilere karşı çıkarak onların fikirlerini çürütmeye çalışmıştır. Yazdıgı eserlerde genellikle kelami konulara agırlık vermiş olan müellifimiz, aklı ve nakli birbirini tamamlayan iki unsur olarak görür. Dolayısıyla ilim ve dinin birbiriyle çatışmaması gerekligi fikrini taşımakta­ dır. O'na göre dinle ilimin çatışıyor gibi görünmesinin iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi, dini nasların bazen lafızları, bazen de nihai gayelerinin yanlış anlaşılması; ikincisi ise, henüz ispatlarımamış teorilerin ilmi hakikatmiş gibi kabul edilmesidir. Eserlerinde yer yer ayet tefsirlerine degerlendirebiliriz: girişmiş olan Harpfıti'nin tefsir anla- yışını şöyle ı. Harpfıti, az da olsa rivayet tefsirine yer vermiştir. Bazen Kur'an ayetlerini Hz.Peygamber'den rivayet edilen hadislerle, bazen sahabeden gelen rivayetlerle, bazen de tabiundan gelen rivayetlerle yorumlamıştır. Harpfıti, Kur'an yorumunda hadisleri baglayıcı bulmakta ve eger bir ayetle ilgili Hz.Peygamber, sahabe veya tabiundan bir rivayet geldiyse onu kabul edip, ayeli bu rivayetlerle yorumlamak gerekligini kabul etmektedir. Şayet ayetin yorumu hususunda herhangi bir rivayet yoksa o durumda kendi içtiharlma ve görüşüne başvurarak ayetleri tefsir etme yoluna gitmektedir. 2. Harpfıti, genellikle Razi, Zemahşeri ve Beydavi'nin tefsirlerinden faybu tefsirlerden çok nakillerde bulunmuş ve dolayısıyla dirayet tefsirine agırlık vermiştir. dalanmış. 3. Harpfıti. ahiret hayatı ile ilgili ayetlerin tefsirinde Selef metodunu benimser ve onların zahiri manalarının delalet ettigi hususları aynen kabul ederek gerçek mahiyetinin Allah'a havale edilmesi gerekligini söyler. astronomi ile ilgili ayetlerin Kur'an'da bulunmasının gayesigerçek hüviyetlerini açıklamak için degil. Yüce Yaratıcının varlı­ gına ve kudretine delil olmaları için yer verililigini belirtir. Kur'an'ın nüzfılü sırasında muhatapların çogu ince tefekkür ve islidial erbabı olmadıgı ve tabiat varlıklarını zahirdeki görünüşlerinin ötesinde idrak edecek bir seviyede bulunmadıkları için bu tabiat yarlıkları Kur'an'da dış görünüşleri bakı4. ni, Harpfıti, onların (154) Harpı1ti, Tenkih, s. 386. 247 ınından zikredilmiş, hakikat ve mahiyetleri itibarıyla anlaşılınaları ise her bilgi ve anlayışıarına bırakılmıştır. Bu nederıle Harpfıti, uzay ve gezegenlerle ilgili ayetlerin bugün astronomi veya kozmoğraf­ ya dediğimiz heyet ilmi ve bu ilme ait bilimsel veriler doğrultusunda yorumlanmasının gerektiğini savunmaktadır. Bu fikirler, O'nun bilimsel gelişmelere ne kadar açık olduğunu göstermektedir. 5. THsir usulünün en önemli konularından olan, Kur'an'ın nüzillü, nasih mensuh, muhkem müteşabih, huruf-u mukattaa gibi konularda da görüş beyan etmiştir. Bu konulardaki görüşleri genellikle Ehl-i Sünnet alimlerinin görüşleri doğrultusunda olup, kendine has orijinal bir fikri pek yoktur. asırdaki muhatapların KAYNAKLAR Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, Çagn Yay, İst, 1981. Albayrak, Sadık, Son Devir Osmanlı Uleması, İst, 198 ı. Ateş, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tıifslri, Yeni Ufuklar Neşriyat. İst, 1988. Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, İst. trs. Aydın İbrahim Hakkı, "Abdullatif Haıpiı.ti" Yeni Türk İslam Ansiklopedisi, İst, 1995. Aydın Mehmet, "Abdullatif Haıpiı.ti'ye Göre Din ve Ahlak Münasebeti", Türk-İslam Tarihi Medeniyet ve Kültüründe Fırat Havzası Sempozyıınıu, (Basılmamış tebligJ, Elazıg, 1987. el-Bagdadi, Ebu Mansur Abdulgahir, Kitabu Usiı.ll'd-Din, Beyrut, 1981. el-Fark Beyne'l-Fırak, Revseri Neşri, Kahire, 1948. Beydavi, Nasıru'd-Din Ebi Said Abdullah b.Ömer b.Muhanımed es-Sirazi, Envdru't-Tenzil ve Esrdru't-Te'vil, Beyrut, trs. el-Buhii.ri, Muhanırned b.İsmail, (ö.256/879), el-Cdmiu's-Sahih (Sahihu Buhii.ri), Mısır, 1345. Cerrahoglu. Tıifslr Usulü, Ankara, 1985. Ebu'I-Ula Mardin, Huzur Dersleri, İsmail Akgün Matbaası, İst, 1966. Elmalılı Muhanırned Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İst, trs. Eşaıi. Ebu'l-Hasen, Makdldtü'l-İslamiyyin ve İhtilaju'l-Musallin, Beyrut, 1990. Fıglalı, Ethem Ruhi, "Abdullatif el-Lüifi el-Haıputi ve Tenkihu'l-Kelamji Akaidi Ehli'l-İslam Adlı Eseri", Türk-İslam Tarihi Medeniyet ve Kültüründe Fırat Havzası Sempozyıınıu, (Basılma­ ınış tebligJ, Elazıg, 1987. Gazali, Ebu Hii.mid, el-Munızu Mine'd-Daldl, Tre: Koınisyon, İst, 1963. Harpılti, Abdullatif. Tenleihu 'l-Kelam fi Aleald-i Ehli'l-İslam, Neem-i İstikbal Matbaası, İst, 1328. Mecdlisu'l-Envdri'l-Ehadiyyeti ve Mecdmiu'l-Esrdri'l-Muhamme-diyye, (Abdullatij), Tre: Ahmet Aslantürk. Haznedar Ofset, İst, 1978. Ten/cihu'l-KelamjiAkaid-i Ehli'l-İslam, Neem-i İstikbal Matbaası, İst. 1330. Telemile-i Tenkihi'l-Kelam, Neem İstikbal Matbaası, İst, 1330. Tarih-i İlm-i Kelam, Neem-i İstikbal Matbaası, İst, 1332. İbn Maee, Muhanırned b.Yezid Kazvini, es-Sünen, Tah: M.Fuad Abdulbaki, İst, 1981. İlmiye Salnamesi, Meşihat Celile-i İslaıniyyenin Ceride-i Resıniyesi, Matbaa-i Aınire, İst, 1334. Karaman, Fikret, Abdullatif Haıpiı.ti'nin Hayatı Eserleri ve Keldmi Görüşleri, Diyanet ilmi Dergi, Ankara, 1993, eilt: 29, sayı: ı. el-Kattan, Menna', Mebahisfi Uliı.mi'l-Kur'dn, Riyad, 1981. 248 el-Kurtubi, Muhammed b.Ahmed, el-Cami Li Ahkami'l-Kur'an, Mısır, Müslim, Ebu'I-Hüseyin Müslim b.el-Haccac el-Kuşeyri, (ö.261/874), es-Sahih, Tah: M.Fuad Abdulbalô. İst. 1981. en-Nesru. Ebu Abdirrahınan Ahmed b.Şuayb, Sünenü'n-Nesai, Çağn Yay. İst, 1981. en-Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi'n-Nevevi, Beyrut, 1972. Pakalın. Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B.Yayınlan. İst, 1983. er-Razi, Fahruddin, et-Tiifsiru'l-Kebiı; (Mljatihu'l-Gayb}, Mısır, 1938. Soysaldı, H.Mehmet. Nüzulünden Günümüze Kur'an İlimleri ve Tarihi, Elazığ, 1996. Sunguroğlu, İshak, Harput Yollarında, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayınlan, İst, 1959. Suphi es-Salih, Mebdhibfl Ulı1mi'l-Kur'an, Beyrut, 1972. Mebdhisfl Ulı1mi'l-Kur'an. Terc: M.Sait Şimşek, Konya. es-Suyiıti, Celalüddin Abdurrahınun b.Ebi Bekr, el-İtkanfl Ulı1mi'l-Kur'an, Mısır, 1978. eş-Şevkani. Muhammed b.Ali b.Muhammed, Fethu'l-Kadir, Mısır,1964. Şimşek. M.Said, Kur'an'da İki Mesele, (Müteşabih-Nesh), Konya, 1987. et-Tirmizi, Ebu İshak Muhammed b.İsa es-Sevri, (ö.279/892), Sünenü't-Tirmizi, Mısır, 1965. Topaloğlu, Bekir, Kelamİlmi, Damla Yayınevi, İst, 1981. s. 295-316. Vassaf Hüseyin. Sıifi.ne-i Evliya-yı Ebrdr, I. V, Süleymaniye k tp, Yazma bağışlar, nr.2305-2309. Yar, Erkan, "Abdullatlj Harputi ve YeniKelam İlmi", Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2.sayısı. Elazığ. 1996. Yurdagür Metin, "Abdullatif Harpı1ti", Türkiye Diyan et Vakfı İslam Ansiklopedisi, İst, 1997. ez-Zemahşeri, Ebu'I-Kasun Carullah Mahmud b.Öber, el-KeşşôJ an Hakôilcı't-Tenzil, Daru'IMa'rife, Beyrut, Trs. ez-Zerkfuıi, Muhammed Abdülazim, Mendhilü'l-İrjanfl Ulı1ml'l-Kur'an. Mısır, trs. ez-Zerkeşi. Bedrüddin, el-Burhanfl Ulı1mi'l-Kur'an, thk: Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim, Kahire, trs.