FIKIH KÖŞESİ YAZISI (VIII) 1- İslam’a göre kimlerin şahitliği kabul edilmez? İslam hukukunda şahitlik konusu geneldir. Yani her akit için ayrı ayrı değil, ortak özelliklere sahip tek şahitlik söz konusudur. Buna göre şahitlik yapacak bir insanın öne çıkan belli başlı vasıfları şunlar olmalıdır: Şahitlik yapacak kimse âdil olmalıdır. Bunun da manası, büyük günahlardan uzak durması ve küçük günahlarda ısrar etmemesidir. Büyük günah işleyen insanın yalan söylemekten de çekinmeyeceği düşünülmüştür. Yetim malı yiyen, faiz yemekle tanınan, devamlı içki içen, kumar oynayan ve benzeri günahları işleyen kimseler adalete uymayacaklarından ve kolayca yalan söyleyebileceklerinden şahitlikleri Kabul edilmez denilmiştir. Şahitlikte şunlar da önemlidir. Davalı ile şahit arasında dünyevi bir husumet bulunmamalıdır. Cimrilikte meşhur ve zekat vermekte kusurlu olanların da şahitliği kabul edilmez. Ayrıca çocukların, akıl hastalarının, bunamışların, dilsizlerin ve görme engellilerin, şahitlikleri de makbul değildir. Ağzından çıkan sözlerin meşru veya gayrı meşru olduğuna aldırmayan, dinen ve ahlaken hoş olmayan sözleri sarf etmeyi bir alışkanlık haline getiren insanların şahitlikleri kabul olunmaz. 2 - Yalancı şahitlik yapan biri daha sonra pişman olursa nasıl tövbe etmelidir, kefaret de ödemesi gerekir mi? Dinimizde yalanın her çeşidi günahtır. Bazı yalanlar vardır ki, onlar sebebiyle haklı olan bir insan haksız olur ve gerçekler örtbas edilir. İşte yalan şahitliği bu tür bir yalandır ve çok büyük bir günahtır. Allah’ın gazabını ve azabını hak eder. Yalan şahitlikte bulunan kimse, şayet bu şahitliği ile bir hakkın zayi olmasına sebep olmuş ise, ve de bu hak tazmin edilmesi mümkün olan bir zarar idi ise, o durumu maddi olarak tamir etmeli ve Allah’tan da af dilemelidir. Böyle bir durum mümkün değilse, tövbe ve istiğfarda bulunur, bir daha da böyle bir cürüm işlememeye gayret eder. Herhangi bir keffaret ödemesi gerekmez. Bunun anlamı ise, yapılan iş öyle büyük bir günahtır ki, keffaret onun günahına yetmez demektir. Onun işi ancak Allah’ın affına kalmıştır. Peygamber Efendimiz (a.s.), büyük günahları sayarken “İyi dinleyin, (büyük günahların en büyüklerinden) biri de yalan şahitliğidir” (Buhârî) buyurmuş ve bu sözü durmadan tekrarlamıştır. Bu da işin ne büyük bir vebal olduğunu göstermektedir. Bunun da ötesinde hukukçularımız, yalancı şahitler için cezayı sadece ahirete bırakmamışlar, dünyada da hakimlerin takdiri ile yalancı şahitler bir takım cezalara çarptırılır demişlerdir. Örneğin, İmam Ebû Hanîfe yalancı şahidin caddelerde teşhir edileceğini, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed ise dayak ve hapis cezası ile cezalandırılacaklarını söylemişlerdir. (Merğinânî, a.g.e., III, 132;) 3 - Kur’an’da şahitliği gizlemeyin buyuruluyor. Ancak bir kişi şahitliğinden ötürü kendisine ya da ailesine bir zarar gelmesinden korkuyorsa, bu durumda şahitliğini gizlemesine müsaade var mıdır? Dinimizde yukarıda da işaret edildiği gibi yalan söz ve şahitlik haramdır. Bununla beraber sadece üç yerde yalan söylemeye izin verilmiştir. Bunlar şuralardır: Zulüm ve haksızlık karşısında can, mal veya namusun zarar görecek olması anında, dargın olan karı-kocayı veya iki kişiyi barıştırmak ve savaşta düşmanı yenme konularında. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), “İnsanlar arasını düzelten, bunun için hayırlı söz söyleyen ve hayırlı söz ulaştıran kimse yalancı değildir” (Müslim, Birr ve Sıla) buyurmuştur. Buna göre bir insan sahibi olduğu bilgiyi bir yere ulaştırdığında soruda belirtilen problemlerle karılaşacak olursa, ya şahitliğini tehir eder, ya da şahitlikte bulunmayabilir. M. Hulusi Ünye