T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ SĐYASET BĐLĐMĐ VE KAMU YÖNETĐMĐ (SĐYASET BĐLĐMĐ) ANABĐLĐM DALI ANNAN PLANI SÜRECĐ’NDE YAŞANAN TOPLUMSAL HAREKETLENMEDE KIBRIS TÜRK SENDĐKACILIĞI’NIN ROLÜ Yüksek Lisans Tezi Hakan GÜNDÜZ Ankara-2008 i T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ SĐYASET BĐLĐMĐ VE KAMU YÖNETĐMĐ (SĐYASET BĐLĐMĐ) ANABĐLĐM DALI ANNAN PLANI SÜRECĐ’NDE YAŞANAN TOPLUMSAL HAREKETLENMEDE KIBRIS TÜRK SENDĐKACILIĞI’NIN ROLÜ Yüksek Lisans Tezi Hakan GÜNDÜZ Tez Danışmanı Prof. Dr. Serpil SANCAR Ankara-2008 ii T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ SĐYASET BĐLĐMĐ VE KAMU YÖNETĐMĐ (SĐYASET BĐLĐMĐ) ANABĐLĐM DALI ANNAN PLANI SÜRECĐ’NDE YAŞANAN TOPLUMSAL HAREKETLENMEDE KIBRIS TÜRK SENDĐKACILIĞI’NIN ROLÜ Yüksek Lisans Tezi Tez Danışmanı: Prof. Dr. Serpil SANCAR Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı Đmzası Prof.Dr. Serpil Sancar ................................... Doç.Dr. Alev Özkazanç ................................... Yrd.Doç.Dr Koray Karasu ................................... Tez Sınavı Tarihi.................................... i ĐÇĐNDEKĐLER Sayfa No: KABUL ONAY ....................................................................................................... i ĐÇĐNDEKĐLER ....................................................................................................... ii KISALTMALAR .....................................................................................................v TABLOLAR DĐZĐNĐ ........................................................................................... viii GRAFĐKLER DĐZĐNĐ ..............................................................................................x BÖLÜM I .................................................................................................................1 1. Giriş......................................................................................................................1 BÖLÜM II................................................................................................................8 2. Sendika ve Sendikacılık .......................................................................................8 2.1 Sendika – Siyaset Đlişkisi .................................................................................11 BÖLÜM III ............................................................................................................17 3. Kıbrıs’ta Devlet-Toplum Đlişkileri ve Toplumsal Hareketler.............................17 3.1. KKTC’nin Kuruluş Süreci ve Siyasal Rejimin Nitelikleri..............................17 3.2. Siyasal Rejim, Toplumsal Hareketler ve Milliyetçilik....................................28 BÖLÜM IV ............................................................................................................48 4. Kıbrıs Türk Sendikal Geleneğinin Oluşum ve Gelişim Dinamikleri .................48 4.1. 1974 Öncesi Dönem......................................................................................48 4.2. Sendikal Örgütlenme Tarzı ve Đdeolojik Eğilimler-1974 Sonrası Dönem ...........................................................................................................56 4.3. Kıbrıs Türk Sendikal Hareketinde “Sendika-Siyaset” Đlişkisine, Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının ve Kıbrıs Türk Toplumunun Tutumları...........63 ii BÖLÜM V .............................................................................................................80 5. ‘Annan Planı’ Sürecinde ve Sonrasında Kıbrıs Türk Sendikalarının Pozisyonu .........................................................................................................80 5.1. Annan Planı Referandumu Öncesi KKTC’deki Ekonomik Durum ve Đlerleyen Toplumsal Huzursuzluk .................................................................81 5.2. Annan Planı Öncesi KKTC’deki Siyasal Durum............................................98 5.2.1. Koalisyonlar Dönemi ve Siyasal Đstikrarsızlık.............................................98 5.2.2. Asker-Sivil Yönetim Gerginliği.................................................................101 5.2.3. Muhalefete Yönelik Baskılar: Casusluk Đddiaları ve Siyasal Cinayet .......104 5.2.4. Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Rejim Krizi .................................................106 5.2.5. Annan Planı ve 2003 Seçimleri..................................................................109 5.2.6. Demografik Yapının Değişmesi.................................................................112 5.3. Sendikal Hareketin Şahlanışı: Bu Memleket Bizim Platformu.....................115 5.3.1. “18 Temmuz 2000” Mitingi ve Yeni Bir Sürecin Başlangıcı ....................115 5.3.2.Annan Planı’nın Hazırlanması Süreci.........................................................122 5.3.3. “Çözüm ve AB Mitingleri” ve Annan Planı Üzerinden Saflaşmalar.........131 5.3.4. Sivil Toplumun Gelişmesi Ve Kıbrıslılık Bilinci.......................................140 5.4. Bir Sürecin Sonu ...........................................................................................152 BÖLÜM VI ..........................................................................................................159 6. Sonuç................................................................................................................159 7. Kaynakça..........................................................................................................164 8. Ekler .................................................................................................................176 EK: 1 Görüşülen Mevcut Sendika Başkanlarının Đsimleri ve Sendikaları...........176 EK: 2 Ulaşılan Sendika Eski Başkanlarının Đsimleri ve Sendikaları ...................178 iii EK: 3 Tezde Kullanılan Grafiklerin Oluşturulmasında Faydalanılan Tablolar ...182 Grafil 1.’in Oluşturulmasında Kullanılan Veriler ................................................182 Grafil 2.’nin Oluşturulmasında Kullanılan Veriler ..............................................183 Grafil 3.’ün Oluşturulmasında Kullanılan Veriler ...............................................184 Grafil 4.’ün Oluşturulmasında Kullanılan Veriler ...............................................186 Grafil 5.’in Oluşturulmasında Kullanılan Veriler ................................................188 EK: 4 Araştırmalar Sırasında Kullanılan Anketler ..............................................190 TEZ ÖZETĐ..........................................................................................................202 SUMMARY .........................................................................................................203 iv KISALTMALAR Adalet ve Kalkınma Partisi AKP Amerika Birleşik Devletleri ABD Avrupa Birliği AB Barış ve Demokrasi Hareketi BDH Basın Emekçileri Sendikası BASIN-SEN Bayrak Radyo Televizyonu Çalışanları Sendikası BAY-SEN Belediye Emekçileri Sendikası BES Birleşik Kıbrıs Partisi BKP Birleşmiş Milletler BM Bizim Parti BP Büro Đşçileri Sendikası BÜRO-ĐŞ Büro Đşçileri Sendikası BÜRO-ĐŞ Cumhuriyet Halk Partisi CHP Cumhuriyetçi Türk Partisi CTP Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler CTP-BG Çağdaş Memurlar Sendikası ÇAĞ-SEN Çalışan Halkın Đlerici Partisi AKEL Demokrat Parti DP Demokratik Mücadele Partisi DMP Devlet Planlama Örgütü DPÖ Devrimci Genel Đş Sendikası Dev-Đş Doğu Akdeniz Üniversitesi Birlik ve Dayanışma Sendikası DAÜ-BĐR-SEN Doğu Akdeniz Üniversitesi Çalışanları Sendikası DAÜ-SEN v Doğu Akdeniz Üniversitesi Personel Sendikası DAÜ-PER-SEN Dünya Sendikalar Federasyonu’nun DSF Gayri Safi Milli Hasıla GSHM Gümrük Çalışanları Sendikası GÜÇ-SEN Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı GKK Hür Demokrat Parti HDP Kamu Çalışanları Sendikası Kamu-Sen Kamu Đktisadi Teşebbüsler KĐT Kamu Đşçileri Sendikası KAMU-ĐŞ Kıbrıs Komünist Partisi KKP Kıbrıs Türk Đşçi Birlikleri Kurumu KTIBK Kıbrıs Đşçi Federasyonu PEO Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası KTAMS Kıbrıs Türk Belediye Müstahdemleri Sendikası BEL-SEN Kıbrıs Türk Dayanışma Sendikası, Koop. Görevlileri Sendikası KOOP-SEN Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası EL-SEN Kıbrıs Türk Federe Devleti KTFD Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası TIP-ĐŞ Kıbrıs Türk Hür Đşçi Sendikaları Federasyonu HÜR-ĐŞ Kıbrıs Türk Đlkokul Öğretmenler Sendikası ĐLK-SEN Kıbrıs Türk Đşçi Sendikaları Federasyonu TÜRK-SEN Kıbrıs Türk Kamu Görevlileri Sendikası KAMU-SEN Kıbrıs Türk Liman ve Taşıt Đşçileri Sendikası LĐMAN-SEN Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası KTOEÖS vi Kıbrıs Türk Öğretmen Sendikası KTÖS Kıbrıs Türk Ticaret Odası KTTO Kıbrıs Yayıncılar Birliği Kıb-Yay Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti KKTC Memur Sendikaları Federasyonu MEMUR-SEN Milli Güvenlik Kurulu MGK Milliyetçi Adalet Partisi MAP Milliyetçi Hareket Partisi MHP Özel Harb Dairesi ÖHD Sivil Savunma Teşkilatı SST The Peace Research Institute, Oslo PRlO Toplumcu Kurtuluş Partisi TKP Türk Mukavemet Teşkilatı TMT Türk Silahlı Kuvvetleri TSK Türkiye Cumhuriyeti TC Türkiye Đşadamları Derneği TUSĐAD Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB Ulusal Birlik Partisi UBP Ulusal Diriliş Partisi UDP Yeni Kıbrıs Partisi YKP Yeniden Doğuş Partisi YDP Yurtsever Birlik Hareketi YBH vii TABLOLAR DĐZĐNĐ Sayfa No: Tablo 1: Ölçek Maddelerine Yönelik Puanlama ve Sınıflandırmalar ..................7 Tablo 2: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Kıbrıs'ta Siyasi Partiler Oylarını Arttırmak Amacıyla Seçim Dönemlerinde Aday Listelerinde Sendikacılara da Yer Veriyorlar mı? Konusundaki Görüşleri (Soru # 32) ...........................................................................73 Tablo 3: Kıbrıs Türk Toplumunun, “Kıbrıs'ta Siyasi Partiler Oylarını Arttırmak Amacıyla Seçim Dönemlerinde Aday Listelerinde Sendikacılara da Yer Verirler” Sorusuna Yanıtları (Soru # 143) ........74 Tablo 4: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Sendikaların Yönlendirildiği Konusundaki Görüşleri ........................................................................75 Tablo 5: KKTC’de 1991-1996 Dönemi Temel Ekonomik Göstergeler .............82 Tablo 6: KKTC’de 1997-2004 Dönemi Temel Ekonomik Götergeler...............83 Tablo 7: KKTC’de 1977-2002 Dönemi Enflasyon ve Đşsizlik Oranı.................85 Tablo 8: KKTC’de 1977-2004 Dönemi Fert Başına GSMH..............................87 Tablo 9: KKTC’de 1977-2001 Dönemi Kamu Hizmetlerinin GSYH Payı ve Kamu Hizmetinde Çalışan Nüfusun Çalışan Nüfus Đçerisindeki Payı...................................................................................88 Tablo 10: Geçmişten Günümüze KKTC’de Meydana Gelen Ekonomik Krizler Ve Bu Krizlerin Ekonomik Daralma Üzerindeki Etkisi ..........89 Tablo 11: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Annan Planı ve Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketliliği Algılayış Biçimi.................145 viii Tablo 12: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketliliği Algılayış Biçimi ......147 Tablo 13: Kıbrıs Türk Toplumunun, Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketliliği Algılayış Biçimi .......................149 Tablo 14: Kıbrıs Türk Toplumunun, Annan Planı Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketleri Algılayış Biçimi....................................150 Tablo 15: Kıbrıs Türk Sendika Başkanları ve Kıbrıs Türk Toplumunun, Kıbrıs Sorunu Konusundaki Çözüm Düşünceleri ..............................153 ix GRAFĐKLER DĐZĐNĐ Sayfa No: Grafik 1: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının Sendika-Siyaset Đlişkisine Bakış Açıları.........................................................................................64 Grafik 2: Kıbrıs Türk Toplumunun Sendika-Siyaset Đlişkisine Bakış Açıları...................................................................................................66 Grafik 3: Sendikaların Siyasi Yöntemleri ile Đlgili Sorulara Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının Yanıtları ..........................................................68 Grafik 4: Sendikaların Siyasi Yöntemleri ile Đlgili Sorulara Kıbrıs Türk Toplumunun Yanıtları..........................................................................71 Grafik 5: Kıbrıs Türk Toplumunun, Kıbrıs Türk Sendikal Hareketinde Sendikaların Yönlendirilmesi ve Sendika Başkanlarına Olan Güvenleri..............................................................................................77 x BÖLÜM I 1. Giriş “Değişim” her toplum için etkisinden kaçınılmaz bir olgudur. Değişen zamana ve oluşan yeni iç ve dış değerler karşısında her toplum kaçınılmaz olarak değişime uğrar. Toplumların bazıları değişime daha açık kimileri daha muhafazakar bir tavır gösterirler. Kuşkusuz bu tavır her toplumun kendi yapısından kaynaklanır. Özellikle toplumsal kurumlarındaki yapısal özellikler bunda etkili olur. Toplumun herhangi bir yerinde oluşabilecek bir değişim ivmesi diğer toplumsal kurumları da etkiler. Bu toplumsal hareket süregelen bir devinimle devam ederken bunun nedeni içsel ya da dışsal nedenler olabilir. Sendikalar da gerek ekonomi gerekse siyaset kurumu içerisinde önemli bir yere sahip kuruluşlardır. Sendikaların toplumda yarattıkları hareketler toplumsal anlamda her zaman için önemli olmuştur. Sendikalar, işçilerin kendi hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek üzere oluşturdukları, örgütlendikleri sınıfsal ve toplumsal örgütlerdir. Ancak günümüz koşullarında sendikalar işçi sınıfının ekonomik örgütleri olarak yalnızca ücretlerin ya da parasal sosyal hakların belirlenmesi amacıyla toplu sözleşmeler yapan örgütler değildir. Sendikalar; toplumsal ve siyasal yaşamın içinde; çalışanların çıkarları doğrultusunda etkinliklerde bulunurlar. Sendikalar üyelerinin sosyal ve ekonomik hakları için her zaman siyasi mevkilerle mücadele etmek zorundadır. Kimi zaman uzlaşarak kimi 1 zaman çatışarak bu mücadeleyi yürütürler. Ama her halükarda siyasetin başat aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkarlar. Sendikacılık olgusunu tartışırken demokrasi olgusunu da tartışmaya katmak doğru olur. Demokratik olmayan bir toplumsal yapıda sendikacılık faaliyetleri de sınırlı kalacaktır. Sendikacılık faaliyetlerinin sınırlı olduğu bir toplumda da demokrasi olgusuna kuşku ile bakılacaktır. Bugün toplumların demokratik ve gelişmişlik düzeyleri analiz edilirken ülkedeki sendikal faaliyetler de önemli bir kriter olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu veriler ışığında o toplumun demokratik düzeyi hakkında karar verilmektedir. Bu bağlamda hedefini batıya çevirmiş olan ve kendini batı çağdaş toplumlarından biri olarak görmek isteyen Kıbrıs Türk toplumu için de bu olgu oldukça önem taşımaktadır. Özellikle Annan Planı olarak bilinen ve adada kalıcı bir çözümü hedefleyen BM Planının oluşumu ve referandum sürecinde Kıbrıs Türk toplumunda yaşanan hareket, demokratik bir toplumsal hareket olması bakımından sendikal dinamiğin analizini gerekli kılmaktadır. Sendikalar bu süreçte kurdukları şemsiye örgütlerle ve organize ettikleri grev ve gösterilerle öncülü bir rol üstlenmiş, yüz binlerin sokaklara dökülmesiyle yapılan lehte hareketler ve sendikal faaliyetlerin o dönemdeki canlılığı, üzerinde durulması gereken önemli bir siyasal ve sosyal olgu olarak karşımıza çıkmıştır. Bu çerçeve içerisinde üzerinde durulması gereken, Annan Planı sürecindeki Kıbrıs Türk sendikal hareketinin tabandan gelen toplumsal ve siyasal dinamikleridir. Ayni zamanda bu toplumsal hareketin oluşmasında siyasal, ekonomik ve sosyal sorunların oynağı roldür. Kıbrıs sendikal hareketi hiçbir dönemde sadece sınıfsal mücadele yapmamış ayrıca toplumsal hareketler içinde de çok önemli roller üstlenmiştir. Bu roller Kıbrıs 2 sorunu seyrinde de kendini göstermiştir. Bugün geldiğimiz noktada Annan Planı olarak adlandırılan BM Planı sürecinde sendikalar ve sivil toplum örgütlerini bir araya getiren şemsiye örgüt olan “Bu Memleket Bizim Platformunu” oluşturan örgütlerin büyük bölümü sendikalardır. Özellikle memur ve öğretmen sendikaları geniş halk hareketlerinde başat roller üstlenmiş ve kimi kesimlerde ‘ demokratik toplum devrimi’ diye adlandırılan hareketlerde başrolleri almışlardır. Bu dönemde demokrasinin gereklerini yerine getirmiş ve toplumda bir irade oluşmasında ciddi devinimler yaratmıştır. Toplumsal dinamikleri tartışılan, ekonomik ve siyasal egemenliği tartışılan bir toplum yapısında oldukça önemsenmesi gereken bir durum olarak karşımıza çıkar. Onlarca yıldır Kıbrıs Türk Toplumunda oluşan toplumsal olaylarda sendikal faaliyetlerin canlılığı dikkat çekmiştir. Kıbrıs sorununun varlığı her dönemde sendikal faaliyetlere de yansımış ve onun şekillenmesinde rol oynamıştır. Sendikalar vasıtası ile ulusalcılık yüceltilmiş, sokak çatışmaları çıkmış, gösteriler, mitingler ve ayaklanmalar olmuştur. Ulusalcılık hareketlerinde çatışmaya kadar her yöntemi kullanan EOKA-TMT gibi örgütlerin de beslenme alanı sendikalar olmuştur. Günümüzde de sendikalar özellikle kitle iletişim araçlarının da gelişimi ile daha canlı tutulabilir veya yönlendirilebilir olmuştur. Kıbrıs Türk Toplumunda da sendikalar ekonomik örgütler gibi görünseler de aslında hem politik hem de toplumsal işlevleri de bünyesinde barındıran en önemli örgütler olmuştur. Bu araştırma, Kıbrıs Türk sendikal hareketini araştırmanın sınırlı ölçüsünde irdelemeyi ve ‘Annan Planı’ sürecinde yaşanan “demokratik toplumsal devrim” hareketinin nedenlerini ve bu toplumsal harekette Kıbrıs Türk sendikacılığının rolü 3 hakkında bugüne kadar elde edilmemiş bulgulara ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu bulgular Kıbrıs Türk sendikaları ve ‘Annan Planı’ döneminde yaşanan toplumsal hareketlerin nedeni hakkında daha somut akıl yürütebilme olanağı bulmamıza neden olacaktır. Bu araştırma kapsamında bu noktaların irdelenmesine çalışılmıştır. Bu tez, ‘Annan Planı’ sürecinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşanan toplumsal hareketlerin dinamiğini ve Kıbrıs Türk sendikal hareketinin bu toplumsal hareketteki rolünü konu edecektir. Araştırma ‘Annan Planı’ dönemindeki sendikal faaliyetlerle sınırlandırılmıştır. Ancak Kıbrıs sorunu ekseninde gelişen ve şekillenen Kıbrıs’taki sendikal faaliyetlerin tarihsel gelişiminin aktarılması konuyu daha iyi anlamamız açısından da gereklidir. Bunun yapılması çalışmanın sınırları içerisinde mümkün olabilmektedir. Geniş bir dönemi kapsasa bile konu ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar da oldukça sınırlıdır. Kıbrıs sorunu ekseninde gelişen sendikal faaliyetler geniş bir yelpazeyi oluşturmaktadır. Çalışma ‘Annan Planı’ dönemindeki sendikal faaliyetlerle odaklanırken; bu dönemde yaşana sorunların kaynağına inilmesi kaçınılmazdır. Tüm toplumsal hareketlerde olduğu gibi, 2000-2004 yılları arasında ülkede yaşanan toplumsal hareketlerde, siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlar büyük bir rol oynamıştır. Annan Planı’nın müzakere edildiği dönemde yaşanan bu toplumsal hareketlerde sendikaların bu anlamda öncü rol oynaması ve bir şekilde bunda başarılı olmalarının nedeni buna dayanmaktadır. Bu toplumsal hareketler Annan Planı’na dair referandum sonrasında sona ermiştir. Bu noktada sendika-siyasal parti ilişkileri belirleyici olmuştur. 2003-2004 yıllarında yapılan seçimler sebebiyle sendika liderlerinden bir bölümünün milletvekili ve bakan olması, halen meclis üyelerinin bir 4 bölümünün sendikacılık kökenli liderler olmaları, bürokrasinin atanmış kısmında birçok sendika liderinin görev almış olup hala bir bölümünün görev almaları sendikal faaliyetlerin gücünü etkilemiştir. Ada’nın kuzeyinde devrimsel nitelikte toplumsal hareketler yaşanmıştır. Ülke nüfusunun büyük bir kısmı bu hareketlere katılmıştır. Toplumsal hareketin ortaya çıkış nedenleri, sendikalarının bu süreçte öncü rol üstlenmeleri ve daha sonrasında bu sürecin siyasal parti-sendika ilişkileri nedeniyle etkisini yitirmesi, ülkedeki sendikal hayatın, demokratik yapının ve siyasal rejimin geleceğine ışık tutacak niteliktedir. Bu da bu tezi önemli kılan temel noktadır. Bu araştırma yazılı literatür taraması ve alan araştırması şeklindedir. Yazılı literatür taramasında net verilere 1974 sonrası ulaşılacağına inanıldığından, yazılı literatür 1974-2008 yıllarını kapsayan dönem için taranmıştır. Araştırmada yazılı literatür dışında, destekleyici olarak sormaca (anket) da hazırlanmıştır. Araştırmaının yazılı literatür taraması ve destekleyici olarak kullanılarak yapılmasının nedeni araştırmanın var olan durumu belirleme amacı ile ilişkilidir. Araştırmanın evrenini sormacanın yapıldığı tarihteki DPÖ verileri ışığında KKTC’de 18 yaş üstü olan 126.500 kişi oluşturmuştur. Araştırmanın evrenin tümüne ulaşılma sınırlılığı ve fayda analizi açısından sakıncası dikkate alınarak araştırmada Çıngı Formülü örneklem tekniği kullanılmıştır. Hodge & Gillespie örnekleme stratejisine göre paralel kabul edilen Çingi formülü örnekleme tekniğinde 120.000 kişiden kalabalık örnekleme grupları için oran 0.00298 dir (126.500X0.00298=377). Araştırma sürecinde 5 farklı bölgeden toplam 377 kişiye ulaşılmıştır. 377 kişinin bölgelere dağılımı ise oranlı tabakalı örnekleme (Gökçe: 07,117) yaklaşımı çerçevesinde bu oranlar Lefkoşa için %32.10, Magosa için %25.73, Girne için 5 %18.83, Güzelyurt için %13.26 ve Đskele için %10.08 olarak tesbit edilmiştir. Araştırmanın önemli veri kaynaklarının biri olarak kabul edilen mevcut 42 sendikanın başkanlarının tümüne ulaşılmış fakat başkanların ikisi sormacaya katılmak istememiştir. Sendikaların eski başkanlarına ulaşılma sürecinde ise örnekleme yoluna gidilmemiş olunmasına rağmen 185 eski sendika başkanından hayatta olan ve KKTC sınırları içerisinde yaşayan 88 sendika başkanına ulaşılmıştır. Görüşülen mevcut sendika başkanlarının isimleri ve sendikaları EK 1 ve ulaşılabilen sendika eski başkanlarının isimleri ile sendikaları da EK 2’de verilmiştir. Araştırmada örneklem gruptan elde edilen veriler; çok başarılı, başarılı, ne başarılı ne başarısız, başarısız, çok başarısız değişkenleri ve tamaman katılıyorum, katılıyorum, ne katılıyorum ne katılmıyorum, katılmıyorum, hiç katılmıyorum şeklinde beş dereceli soru tipi; her zaman katılırım, genellikle katılırım, bazen katılırım, hiç katılmam şeklinde dört dereceli soru tipi; güveniyorum, belirli oranda güveniyorum, güvenmiyorum şeklinde üç dereceli soru tipi kapsamında çözümlenmiştir. Elde edilen veriler SPSS 10.00 ortamında ortalama ve yüzde olarak saptanmış ve yorumlanmıştır. Araştırmada Beş, Dört ve Üç dereceli soru tipi ölçek maddeleri için kabul edilen puanlama ve sınırlandırmalar tablo 1’de gösterilmiştir. 6 Tablo 1: Ölçek Sorularına Yönelik Puanlama ve Sınıflandırmalar. Ölçek Puan Ortalama Yüzde Aralığı Ağırlığı Beş Dereceli Soru Tipi 1 Çok Başarısız 1 1,00-1,79 %20,00-%36,00 Başarısız 2 1,80-2,59 %36,01-%52,00 Ne Başarılı ne Başarısız 3 2,60-3,59 %52,01-%68,00 Başarılı 4 3,60-4,19 %68,01-%84,00 Çok Başarılı 5 4,20-5,00 %84,01-100,00 Hiç Katılmıyorum 1 1,00-1,79 %20,00-%36,00 Katılmıyorum 2 1,80-2,59 %36,01-%52,00 Ne Katılıyorum ne Katılmıyorum 3 2,60-3,59 %52,01-%68,00 Katılıyorum 4 3,60-4,19 %68,01-%84,00 Tamamen Katılıyorum 5 4,20-5,00 %84,01-100,00 Hiç Katılmam 1 1,00-1,75 %25,00-%43,75 Bazen Katılırım 2 1,76-2,50 %43,76-%62,50 Genellikle Katılırım 3 2,51-3,25 %62,51-%81,25 Her Zaman Katılırım 4 3,26-4,00 %81,26-100,00 Güvenmiyorum 1 1,00-1,66 %33,00-%55,30 Belli Oranda Güveniyorum 2 1,67-2,33 %55,31-%77,60 Güveniyorum 3 2,34-3,00 %77,61-100,00 Beş Dereceli Soru Tipi 2 Dört Dereceli Soru Tipi Üç Dereceli Soru Tipi (Balcı, 1993: 63) 7 BÖLÜM II 2. Sendika ve Sendikacılık Sendika, üyelerinin ortak mesleki çıkarlarını savunmak için kurulmuş örgüttür. Genel olarak ekonomik mücadele aracı olarak kabul edilen sendika, esas amacı üyelerinin hayat şartlarını geliştirmek olan, işgüçlerini ücret karşılığında kiralayanların kurdukları bir tür örgüttür (Martin, 1992: 11). Sendikalar, belli çıkarlar doğrultusunda yönlendirilen bir grup davranışı olmaktadır. Doğuşu ve tarihsel gelişimi açısından birer işçi kuruluşu olan sendikalar, sanayi devrimiyle ortaya çıkmıştır. Fabrikaların kurulmasına paralel olarak sayıları gittikçe artan işçiler ortak çıkarlarını savunmak için “sendika” denen örgütlerde bir araya gelmişlerdir. 19. yüzyılın işçi hareketleri çok düşük ücretlerin, uzun çalışma sürelerinin, kötü çalışma şartlarının ve müteşebbisin piyasaya bağımlılığının doğurduğu ve yönlendirdiği bir grup davranışı olmuştur. 19. yy.da bir hareket olarak başlayan işçi hareketleri ekonomik kökenli olmasına rağmen siyasi bir niteliğe bürünmüştür. Bugünkü sendikalara benzer özellikte bilinen ilk sendikal örgütlenmeler 1700’lü yılların başında Đngiltere’de ortaya çıkmıştır. Bunların çoğunluğu meslek sendikalarıdır (Martin, 1992: 10). Genel olarak, sendikaların bazı temel amaçları vardır. Sendika üyelerinin haksız olarak işsiz kalmalarını önlemeye çalışır, üretimin paylaşılmasında emeğin payını artırmaya ve çalışandan alınan artı ürün miktarını azaltmaya gayret gösterir 8 (Martin, 1992: 11). Ülkelere göre niceliği ve niteliği değişse de sendikalar çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. Bunlar grev, toplu sözleşme, yönetime katılma, hakeme başvurma ve diğer faaliyetlerdir (Martin, 1992: 12). Grev, idare veya işveren karşısında sendikalara tanınan en etkili direnme aracıdır. Genel olarak grev, işverene veya yönetime isteklerini benimsetinceye kadar çalışanların topluca ve ani olarak işlerini bırakmalarıdır. Bir başka tanıma göre grev isteklerini işverene kabul ettirmek amacıyla işçilerin işlerini topluca bırakmalarıdır (Martin, 1992: 13). Sendikacılık, çalışanların ortak çıkarlarını savunmak üzere, aynı mesleğe sahip kişileri bir araya getirme ve ulus yaşamında sendikaların etkili bir rol oynaması amacını güden öğretidir. Đşçi sendikacılığı, tarihi boyunca, ulusal ve siyasal koşullar içinde sanayi işçiliğinin ve üretim tekniklerinin hızlı değişmelerine uyum sağlamak zorunda kalmış, ülkelere ve çalışma alanlarına (işkollarına) göre farklı sendikacılık gelenekleri ortaya çıkmıştır. Günümüz sendikacılığı, bu çeşitli gelenekler arasındaki, çoğu kez sert geçen tartışmalarla beslenmiş, Büyük Britanya, Fransa ve ABD’de kurulan ilk sendikalar çoğu kez vasıflı belirli meslek dalları ve yerel temeller üzerinde örgütlenmiştir (Hobson, 2004: 3). 19. yüzyıldan başlayarak Korporatist gelenek, reformcu gelenek ve devrimci gelenek olmak üzere üç büyük sendikacılık geleneği ortaya çıkmıştır. Korporatist gelenek, meslek esasına dayanan bölgesel ve ulusal düzeyde federasyonların kurulmasını teşvik etmiş, eski loncaların izinden giderek ilk ortaya çıkan meslek odaları gibi korporatif sendikacılık da daha çok, makine kullanımının ve liberal sanayinin yaygınlaştırdığı proleterleşmeye karşı kendini savunan, nitelikli işçileri harekete geçirmiştir. O yıllarda meslek sendikaları işçinin bir günlük çalışma ücreti 9 kadar aidat almıştır. Bu sendikalar, kuruldukları günden itibaren yalnız üyelerinin ücretleri ve çalışma koşullarıyla değil, aynı zamanda mesleğe (işe) alınmanın denetimiyle de ilgilenmişlerdir. ABD’deki American Federation of Labor (AFL), 1955’te Congress of Industrial Organaizations (CIO) ile birleşene kadar, ilke olarak, meslek sendikalarının korporatif biçimdeki örgütlenmesidir (Montgomery, 1992: 20). Reformcu geleneği sürdüren sendikalar, toplumun kapitalist örgütlenme biçimini eleştirmezler, devlet ve özel sektör kuruluşlarındaki yetkililerle yalnızca en iyi koşullar içinde pazarlık yapma yollarını araştırırlar. Sendika federasyonları, her meslekteki işçileri, sanayi kollarına göre gruplandırırlar. Bu tür sendikacılık, sosyal güvenlik ve iş yasalarının iyileştirilmesi için toplu iş sözleşmeleri ve ulusal çapta büyük pazarlıklar yapabilme amacını güder. Anglosakson sendikaların çoğu, çeşitli sanayi dallarını etkileyen iktisadi sorunlar karşısında uzman profesyonel kadroları ve gerektiğinde etkin grevleri örgütleyebilecek önemli mali kaynaklarıyla, bu tür sendikacılıkta çok ustalaşmıştırlar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra batılı sendikaların çoğu, reformcu bir stratejiyi benimsemişlerdir (Hobson, 2004: 10). 19. yüzyılın sonunda Fransa ve Almanya’da oldukça canlı olan devrimci sendikacılık geleneği, sınıf dayanışmasını geliştirmek ve kapitalist sistemi devirecek koşulları yaratmak için her meslekten işçiyi bir araya getirmekten yanadır. O dönemde genel grev, devrimci sendikacıların burjuva sınıfını yıkmak için seçtikleri bir amaçtır. Çoğunlukla devrimci sendikacılık, antimilitarist düşüncenin sıkı bir savunuculuğunu yapar ve K. Marx’ın “işçilerin vatanı yoktur” yolundaki sözünü benimser. Birinci Dünya Savaşı’nın ilanı ve genel seferberlik, devrimcilerin sendika hareketi içindeki etkisini zayıflatır (Hobson, 2004: 11). 10 2.1. Sendika – Siyaset Đlişkisi Sendika-siyaset ilişkisi dünyada hep tartışıla gelmiştir. Pratikte yaşanan konuyla ilgili her yeni olay, tartışmanın yinelenmesine nedendir. Sendika siyaset ilişkisi, sendikal anlayışlardaki farklılığın en temel nedenlerindendir. Böyle olunca da bu tartışma güncelliğini her zaman için korur. Sendikaların öncelikli talebi ücret talebidir. Çalışanların ücretlerinin artırılması ekonomik nedenlere bağlı taleptir. Bu noktada devletin olanakları argümanı ortaya çıkmakta ve devlet olanakları, bu olanakların nasıl ve kimlerin lehine kullanıldığı; yani kaynakların adil paylaşılması gündeme gelmektedir. Devletin vergi politikasını, vergilerin kimlerden hangi oranda alındığını ya da alınamadığını, alınabilen vergilerin nasıl paylaşıldığı tartışması konunun odak noktasını oluşturmaktadır. Böylece siyasi bir sorunu tartışma noktasına gelinmektedir. Sendikaların ekonomik taleplerinin birinci sırasında yer alan daha iyi ücret talebi bile, sendikaları ilk adımda siyasi konuların göbeğine sokmaktadır. Sendikaların uğraşması gereken ekonomik ve sosyal haklardan hangisi ele alınırsa alınsın, bu hakların elde edilmesi, kullanılması, bir biçimiyle mutlaka siyasetle yakından ilgilidir. Sendikaların bu sosyal hakları savunmaları, bir baskı grubu olarak da ister istemez, siyasal davranışlarda bulunmaları demektir. Sendikalar aynı zamanda birer baskı grubudur ve örgütlü kesimler yönetenler ile yönetilenler diyalogunun sadece seçimlerde oy verme biçimiyle sınırlı kalmasına izin vermez. Örgütlü güçleriyle siyasal iktidarı, seçim dönemlerinin dışında da 11 etkileyerek kolektif bir menfaat sağlamaya çalışırlar. Siyasal iktidardan elde edilecek bu menfaat siyasallaşır ve siyasal çıkara dönüşür. Ekonomik, sosyal, kültürel hak ve çıkarların korunup geliştirilmesi işlevi, geniş anlamda siyasetten soyutlanamaz. Sendikalar siyasal partiler gibi iktidara talip değildirler. Sendikaların siyasi çalışmaları ve bu çalışmaları yaparken hükümetlerden bağımsızlığına ilişkin 1952 yılında alınan; “Sendikal Hareketin Bağımsızlığı Hakkında Uluslararası Çalışma Konferansı Karar”ında şöyle denilmektedir: “Sağlam, özgür ve bağımsız bir sendikal hareketin iyi endüstriyel ilişkiler için temel koşul olduğunu ve genel olarak her ülkede sosyal koşulların gelişmesine katkıda bulunacağını, Sendikal hareket ile siyasal partiler arasındaki ilişkilerin kaçınılmaz olarak her ülkeye göre değişeceğini, Sendikaların herhangi bir siyasi üyelik durumunun ya da siyasi eylemin her ülkenin ulusal koşullarına bağlı olduğunu” belirleyerek sendika siyaset ilişkisi konusunda, her ülkenin kendine has koşullarının belirleyici olması gerektiğinin özellikle altı çizilmiştir (ILO Resolution, 1952). Uluslararası Çalışma Konferansı, sendikal hareketin özgürlüğü ve bağımsızlığı ile işçilerin sosyal ve ekonomik refahını geliştirmeye yönelik ana görevini korumak için temel bazı ilkelerin belirlenmesi gerektiğini dikkate alarak, 26 Haziran 1952 tarihinde aşağıdaki kararları ilke olarak kabul etmişti: • Sendikal hareketin temel ve değişmez görevini işçilerin ekonomik ve sosyal yönden gelişmeleridir. • Sendikaların ayrıca tek tek her ülkede sosyal ve ekonomik gelişmeyi teşvik etmek ve toplumu bütünüyle ileri götürmek gibi diğer unsurlarla ortaklaşa sürdürmek durumunda olduğu önemli bir görevi vardır. 12 • Bu amaçlar için siyasi değişmeler ne olursa olsun, ekonomik ve sosyal görevini yerine getirecek bir konumda olması için sendikaların hareketin her ülkede özgürlüğünü ve bağımsızlığını koruması temeldir. • Böylesi bir özgürlüğün ve bağımsızlığın koşulu, sendikaların ırk, ulusal köken ya da siyasi üyelik ayrımı yapmayan bir üyelik yapısına göre oluşturulmaları ve sendikal amaçlarına bütün işçilerin ekonomik ve sosyal çıkarları ve dayanışma temelinde ulaşmalarıdır. • Ekonomik ve sosyal politikalarını uygulamada sendikalarla işbirliği yapmak isteyen hükümetler, bu işbirliğinin değerinin büyük ölçüde sosyal kalkınmanın teşvik edilmesinde temel etken olarak sendikal hareketin özgürlüğüne ve bağımsızlığına dayandığını bilmek zorundadırlar ve sendikal hareketin siyasi amaçların elde edilmesine yönelik birer araç haline dönüştürmek ya da bir siyasi parti ile özgürce kurulan ilişkisi nedeniyle, sendikal hareketin olağan işlerine karışmak gibi girişimlerde bulunmamalıdırlar (ILO Resolution, 1952). Sendika-siyaset veya parti ilişkisi konusunda farklı ülkelerde çok ilginç farklı uygulamalar göze çarpmaktadır. Sendikayla işçi partileri arasındaki ilişkiler konusunda, sendikacılık tarihinde, dört büyük görüş vardır. Anarko-sendikacılık, sendikaların her tür siyasal partilerden kesin olarak bağımsız olmasını savunur. Bu görüş, üretimin bizzat işçiler tarafından denetlenmesinden yana olduğundan, sendikaların kendi içinde “temel” girişimlerde önceliklere sahip olmasını ileri sürer. Bu anlayış içindeki sendikaların federasyon ve konfederasyonları, ilke olarak, eşgüdüm işlevi görürler. Anarko-sendikacılığın en 13 güçlü örnekleri Fransa, Đtalya ve Đspanya’da görülür. Fransa’daki tüm işçi sendikalarının statüsü, Genel iş Konfederasyonu’ndan (CGT) ve 1906 Amiens kurallarından sonra, görüşlerine yakın her tür siyasal partilerden, kurumsal olarak, tümüyle bağımsızdır (Strikes, 1986: 23). Đtalya’da 3 Haziran 1944 tarihinde Sosyalist, Komünist, Hıristiyan Demokrat sendikalar bir anlaşma imzalayarak, Đtalya sendikacılık hareketinin birliğini sağlama anlamında Đtalyan Genel Emek Konfederasyonu’nu (CGIL) oluşturur. Ortaya koydukları anlaşma metninde yer alan ifadeler, işçi sınıfının siyasal tercihlerinin farklılık gösterdiği durumlarda, sendikal birliğin sağlanmasında siyasal partilerden bağımsızlığın önemini vurgulanır. Soğuk savaşla birlikte Đtalyan sendikacılık hareketi siyasal çizgilere göre bölünür. Ancak, 1969 yılındaki kitle eylemleri sendikal bölünmüşlüğün işyeri düzeyinde aşılmasını getirir. Farklı siyasal eğilimlerden ve sendikalardan işçiler, işyerlerinde ortak komite ve konseyler kurarlar. Tabandaki bu gelişmeler, sendikalar ve üyeler arasında siyasal parti farklılıklarının sürdüğü durumlarda, konfederasyonlar arasındaki işbirliğinin sağlanmasının önkoşulu olarak, sendikaların siyasal partilerden bağımsızlaşmasının gereğini savunurlar. Mesleki sendikacılık, bir işçi partisi aracılığıyla ya da sendika örgütünü doğrudan doğruya temsil edecek üyelerle Parlamento’da sendikalist bir siyasetin temsil edilmesi esasına dayanır. Đngiltere’deki Labour Party, 1906’da kurulduğunda, sendikaların sosyal nitelikli yasa önerilerini Parlamento’da savunmalarına olanak sağlayan, 29 trade-union üyesi Parlamento’da temsil edildi. Đngiltere’de 1976 yılında Sendikalar Kongresi’ne üye 113 sendika mevcuttu ve bunların 61’i Đşçi Partisine 14 üyeydi. Bu tarihte Đşçi Partisi’nin 6.5 milyon toplam üyesinin, 5.8 milyonu, partiye üye sendikalar aracılığıyla sağlanan kolektif üyelikten oluşuyordu. 1975 yılında Đşçi Partisi’nin toplam geliri 1.247.000 Sterlindi ve bu miktarın 1.118.000 Sterlinlik bölümü sendikaların aktardığı kaynaktan oluşmaktaydı (Strikes, 1986: 23). Sosyal demokrat çözüm, işçilerin siyasal dilekleri konusunda sosyalist partiye öncelik ve üstünlük tanıma esasına dayanır. Sendika ile parti arasında bir işbölümü vardır. Sendikalar, iktisadi mücadeleleri yönetir, partiler de işçi hareketlerine görüş açıları verirler. Gotha’da Alman sosyal demokrat parti birinci kongresi dolayısıyla toplanan sendika konferansı şu savları ileri sürer: 1. Đşçilerin görevi, siyaseti sendikalardan uzak tutmaktır; 2. Đşçilerin manevi yükümlülüğü, proletarya elverişli iktisadi ve siyasal konum sağlayabilecek tek parti olan sosyal demokrat partiye girmektir (Hyman, 2001: 60). Leninci çözüm, sınıf mücadelesi içinde komünist partiye yönetici bir rol verir. Sendika bir kitle örgütüdür. Bu örgüt Marxçı kurama dayanan doğru bir siyaset geliştirebilecek yetenekte değildir. Parti, militanları aracılığıyla, siyasetini sendikaya kabul ettirmelidir. Sendikanın, parti ve işçi kitlesi arasında bir “aktarma kayışı” olmasından, ancak bu anlamda söz edilebilir. Öteki anlamda, militan işçileri ortaya çıkarmak ve onları deneyden geçirmek anlamında komünizmin bir ilkokulu olarak sendikacılıktan söz edilebilir. Böylece Lenin, bir yandan sendikaların korporatist ve gerici yönünü belirtirken öte yandan bu örgütlerin birçok işçi için “tam bir örgütsüzlükten ilkel, aşağı, en basit ve erişilmesi en kolay örgütlenme biçimine ilk kez” bir geçiş oluşturduklarını kabul eder (Hyman, 2001: 63). 15 Sendikacılık söz konusu olunca bazen “siyasal” olan her şeye şüpheyle bakılır. Bunun nedeni siyasetin varlıklı kişilere özgü bir uğraş alanı olduğu ve bu alanda bağlantıları olan unsurların kendi çıkarlarıyla hiçbir ilgisi bulunmadığı kanaatinin işçilerde yerleşmesidir. “Sendikaların siyasete girdiği vakit kendi öz sorunlarının unutulacağından, güçlerinin başkalarının çıkarları için sömürüleceğinden endişe eden işçilerin tepkilerini anlamak kolaydır. Siyaset karşısında uyanabilen bu olumsuz yargı ve tutum bazı ülkelerde siyasal iktidarların sendikalar için siyasal eylemi yasaklamasını kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla, siyasal eylemin kanun yoluyla veya başka yollarla yasaklanmış olması ve sınırlandırılması halinde sendikaların faaliyet alanlarının daraltılması teşebbüslerini onaylamayanların siyasal eylem tanımının çerçevesini dar tutmak yönünde çaba harcamaları beklenebilir. Siyasal eylem; siyasal iktidarların ele geçirilmesi, ortadan kaldırılması gibi köklü bir amaca yönelik olabileceği gibi, var olan iktidara bazı kararlar aldırmaya veya iktidarı bazı kararlardan vazgeçirmeye yönelik olabilir. Ayrıca siyasal eylem mutlaka bir şeyler yapmak değildir. Bazen hiçbir şey yapmamak da siyasal eylem sayılabilir” (Işıklı, 1990: 58). Siyasal eyleme ilişkin böyle bir tanımı kabul edince, sendikaları siyasal eylemde bulunmayan kuruluşlar olarak görmek imkansızlaşmaktadır. Sendikacılığın oluştuğu ve geliştiği toplumlarda siyasal iktidarın, bireylerin ve siyasal sınıf ve tabakaların hayatında kazandığı fonksiyonlar dolayısıyla, sendikalar ister istemez siyasete dahil olurlar. 16 BÖLÜM III 3. Kıbrıs’ta Devlet-Toplum Đlişkileri ve Toplumsal Hareketler 3.1. KKTC’nin Kuruluş Süreci ve Siyasal Rejimin Nitelikleri Kıbrıs Türk toplumunun siyasal düzeni zamanla değişik evrelerden geçmiştir. 1960 Anayasasının öngördüğü Başkanlık Sistemi’ne dayalı iki toplumlu düzen, 1963 Aralık ayında Türk toplumuna yapılan saldırı ve bu toplumun Cumhuriyet hükümetinden dışlanması ile son bulur. Bu tarihten sonra Kıbrıs’ta iki toplumun birbirlerinden kopması ile toplumların yürütme, yasama ve yargı sistemlerinde de farklılaşma baş göstermiş olur (Necatigil, 1988: 1). 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında öngörülen haklarından yoksun bırakılan ve Cumhuriyet yönetiminden dışlanmış olan Kıbrıs Türk Toplumu kendi yönetimini kurmak zorunda kalmıştır. 1963-1967 devresinde Türk toplumu merkezi bir “Genel Komite” tarafından yöneltilmektedir. Aynı zamanda 1960 Anayasası altında kurulan Türk Cemaat Meclisi de görevine devam eder. Temsilciler Meclisi Türk üyeleri de bazen ayrı olarak toplanmakta ve elzem olan konularda yasama görevini yerine getirmektedir. Bu devrede Kıbrıs Türk toplumunun yargı işlemleri Genel Komite tarafından kurulan bazı Komisyonlar tarafından görülür. Đlk etapta Ceza Komisyonu ve Kira Takdir Komisyonları kurulmuştur (Necatigil, 1988: 1-2). 17 1967 Aralık ayında Temel Kuralların kabul edilmesi ile Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi kurulur. Temel Kurallar, Yönetimin yasama, yürütme ve yargı organlarının esas teşkilatlanmasında gerekli olan düzenlemeyi sağlar. Aynı zamanda 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın kuralları, Geçici Türk Yönetiminin yargı işlerinin bağımsız Türk mahkemeleri tarafından görüleceğini, mahkemelerin teşkili ve yargıçların yetki, görev ve statülerinin yasa ile düzenleneceğini öngörmektedir. Temel Kurallara göre, Türk yargıçlar Türk Yönetimi yürütme Kurulu Başkanı Yardımcısının teklifi üzerine Başkan tarafından tayin edilmektedir. Bu yöntem 1975 yılına kadar devam eder. 1974 Barış Harekatından sonra Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi bu defa Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi olarak isimlendirilir. Kıbrıs Türk Federe Devleti ise, Kıbrıs Cumhuriyeti ülkesinin kuzey kesiminde etkin bir rol oynayan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’nin 13 Şubat 1975 tarihili bildirisi ile kurulur. Bu girişimin amacı bildiride özetle şöyle belirlenmiştir: “Temel maddeleri antlaşmalarla saptanmış bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının iki toplumlu ve iki bölgeli federal yapıyı ön görecek biçimde aynı usulle değiştirilmesine kadar geçecek süre içerisinde Kıbrıs Türk Yönetimi’nin yeniden düzenlenmesi ve teşkilatlanması ve Kıbrıs Türk Toplumunun sosyal ve iktisadi hayatının yeni ve sağlıklı bir düzene tabi kılınmasını sağlamak ve ayrıca, Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açacak düzenlemenin hukuksal esasının yaratmak” (Necatigil, 1988: 3). Kıbrıs Türk halkının tüm kesimlerini temsil eden elli üyeli KTFD Kurucu Meclisi ilk toplantısını 24 Şubat 1975’te yapar. KTFD Kurucu Meclisinin hazırladığı ve kabul ettiği Anayasa halkın büyük çoğunluğu tarafından bir referandumla 18 onaylanır. Bu, Kıbrıs Türklerinin kendi iradeleri ile hazırlayıp onayladığı ilk anayasa olur. Kıbrıs Türkleri böylece hem kendi devletine, hem kendi anayasasına sahip oldu. Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulmasını müteakip kabul edilen yeni Anayasa’da; Devletin idare şekli yeni esaslara bağlanarak Devlet Başkanının yürütme erkini Meclis’e karşı sorumlu olduğu belirtilen Bakanlar Kuruludan oluşan hükümete ve hükümetin başı olarak Başbakanlık makamının ilk kez düzenlendiği hükümlere bırakmıştır. Đlk Başbakan Nejat Konuk’tur. Yapılan Milletvekilliği genel seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurma görevini alarak 5 Temmuz 1976 da hükümeti kurmuştur. 12 Temmuz 1976 tarihinde Mecliste Hükümet Programını okuyarak göreve başlamıştır. Federe Devlet döneminde kurulan hükümetlerin biri Kurucu Meclis döneminde geçiş hükümeti, beşi tek parti, biri de koalisyon hükümetidir. Kıbrıs’ta ‘Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması gerçekleşmemiştir. Diğer taraftan gerçekten eşit statüde görüşme yapacak hale gelme amacıyla, halkların kendi kaderlerini tayin etme (self-determination) hakkına dayanılarak, 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilir. Kıbrıslı Türklerin amacı ilerde kurulacak Kıbrıs Federe Cumhuriyetinin eşit haklarla ortak kurucularından biri olduğunu kesinleştirmektir. Ayni gün Türkiye yeni Cumhuriyeti tanır; fakat BM Güvenlik Konseyi ‘sözde ayrılık yasal olarak geçerli değildir’ kararını alır (Necatigil, 1996: 4-6). Daha sonra 2 Aralık 1983te yapılan Meclis Toplantısında Meclisin 70 üyeden oluşan bir Kurucu Meclis haline gelmesini öngören bir karar sureti kabul edilmiştir. Kurucu Meclisin oluşturulmasında esas amaç, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 19 anayasasını yapmak ve seçimler yapılıp yeni meclisin göreve başlamasına kadar geçecek sürede gerekli diğer yasaları yapmaktır. Bir başkan ve on dört üyeden oluşan Anayasa Komisyonu’nun hazırlamış olduğu Anayasa Tasarısı 8 Haziran 1984 gün ve 57 sayılı Resmi Gazete Ek I, Bölüm II’de halkın görüşüne sunulmak üzere yayınlanmıştır (Necatigil, 1988: 15-16). Kurucu Meclis Anayasa çalışmalarını 12 Mart 1985’te tamamlar. Meclisin bu tarihte kabul etmiş olduğu Anayasa 21 Mart 1985 gün ve 24 sayılı Resmi Gazetede yayınlanır. Anayasa 5 Mayıs 1985’te halkoylamasına sunulur ve seçmenlerin %70’inin “evet” oylarıyla kabul edilir. Anayasada, halkoylaması sonucu birlikte 7 Mayıs 1985 günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Anayasası olarak yürürlüğe girer (Necatigil, 1988: 15). 164 Madde ve 13 geçici maddeden oluşan Anayasanın hazırlanmasında, 1975 Kıbrıs Türk Federal Devleti Anayasası baz olarak alınmıştır; ancak, sözkonusu Anayasanın, Kıbrıs uyuşmazlığının kısa bir sürede çözüme kavuşturulabileceği inancıyla, federe bir devlet olma esası gözetilerek yapılmış olması nedeniyle, yeni oluşturulan cumhuriyetin gereksinimlerini yanıtlayacak düzenlemelere gidilmiştir. Bir yandan 1975 Anayasasının uygulanmasıyla ortaya çıkan aksaklık, eksiklik ve yetersizlikleri gidermek, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan halkın istek ve gereksinimlerini karşılamak, bir yandan da bağımsız ve etkin bir devlet olmanın gereklerine uygunluğu sağlamak amacıyla, 1985 Anayasasında 1975 Anayasasına oranla köklü değişiklikler ve yeni düzenlemeler getirilmişti. 20 Anayasada, Birleşmiş Milletler gözetiminde sürdürülmekte olan toplumlararası görüşmelerde Kıbrıs sorununa bir çözüm olarak kabul edilen iki toplumlu ve iki bölgeli federasyondan söz edilmemektedir. Bununla birlikte, Anayasa çalışmaları sürdürülürken, Kurucu Meclis 12 Mart 1985 tarihli toplantısında kabul ettiği bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilanının, iki eşit halkın ve onların kurdukları yönetimlerin, gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını engellemeyeceğini, bunun aksine federasyonun kurulmasına yardımcı olacağını, vurgulamaktadır (Necatigil, 1988: 15-16). Kabul edilen Anayasa bir temsili demokrasiyi öngörmektedir. Egemenlik KKTC yurttaşlarından oluşan halkındır ve halk adına görevlendirilen organlar eliyle kullanılır. Hiçbir organ, makam veya merci kaynağını bu anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa, Genel Đlkeler Başlığı altında, Devletin şekli ve niteliğini “demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir Cumhuriyettir” diyerek açıklamaktadır (KKTC Anayasası: 6). 1975 Anayasasıyla karşılaştırıldığında, 1985 Anayasası temel hak ve özgürlükleri koruyan daha detaylı hükümler içerir. Örneğin ceza yasası altında verilen taammüden adam öldürme için idam cezası, geçici 13. madde ile kaldırılmıştır. Madde 15, idam cezasının sadece savaş halinde vatana ihanet, devletlerarası hukuka göre korsanlık ve tedhiş suçları için uygulanabileceğini ilan eder. Bu durumlarda bile idam cezası Yasama Meclisinin madde 78 altındaki hükme göre vereceği kararı olmadan icra edilemez. Açlıktan korunma hakkı, işsiz ve muhtaçların korunması, tüketicilerin korunması ve sporun geliştirilmesi gibi yeni ekonomik ve sosyal haklar da öngörülmüştür. Vatandaşların kazanılmış haklarını 21 koruyan kapsamlı hükümler bu anayasada mevcuttur. Bu hak ve özgürlüklerin kullanılması ile ilgili yasanın öngördüğü şekilde tahdit ve sınırlamalar her maddede özel olarak belirtilmiştir. Bu kısıtlamalar genel olarak, ulusal güvenlik, başkalarının haklarının korunması ve demokratik kurumların devamı ve kamu düzenini sağlamak amaçlarıyla yasa emriyle uygulanabilir. Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve 5 yıllık bir dönem için seçilir. Anayasaya saygının korunması, kamu işlerinin kesintisiz ve düzenli bir şekilde yürütülmesi ile devletin devamlılığından sorumludur. Cumhurbaşkanı Kabine toplantısına başkanlık edebilir; fakat oy verme hakkına sahip değildir. Cumhurbaşkanı görevi ile ilgili işlerden sorumlu değildir, fakat Başbakanın ve Bakanların sorumlulukları devam eder. Cumhurbaşkanı milletvekilleri arasından Başbakanı ve Başbakanın önerisi üzerine Bakanları atar. Cumhurbaşkanı, Başbakanın isteği üzerine herhangi bir bakanın görevine son verebilir (Necatigil, 1988: 34). Cumhurbaşkanı Meclisten geçen yasaları geri çevirmeye veya Resmi Gazete’de yayımlatarak ilan etmeye yetkilidir. Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeden Meclisin herhangi bir yasasının veya kararının anayasaya aykırı olup olmadığı görüşünü alabilir. Anayasaya göre sıkıyönetim ve seferberlik hali ilan edildiğinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu olağanüstü durumun veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda yasa gücünde kararname çıkartabilir. KKTC’de Cumhurbaşkanının rolü, parlamenter sistem ölçeğinde kabul edilebilir sınırlarda olsa da sembolik olmaktan üstün bir konumdadır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Cumhurbaşkanını, yürütme organında 22 önemli bir pozisyona sokmaktadır. Bütün bunların ötesinde, KKTC’yi Kıbrıs sorunu ile ilgili görüşmelerde Cumhurbaşkanının temsil etmesi pratiği, dış politikada önemli bir konuma getirdiği Cumhurbaşkanını sembolik olmanın ötesinde yetkiler ile donatmaktadır. Bu biçimiyle KKTC, saf bir parlamenter sistem olmanın ötesinde, “Çeyrek Başkanlık Sistemi” dir. KKTC’nin ‘Yarı Başkanlık Sistemi’ ölçüsünde olmayan yürütme organı pozisyonu ve parlamenter sistemin ötesine geçen Cumhurbaşkanının rolünü, ‘Çeyrek Başkanlık Sistemi’ olarak nitelendirilebilir; ancak Kıbrıs Türk toplumu içerisinde tarihten gelen “Denktaş karizması” anayasal olmasa bile hükümetler ve siyasal rejim üzerinde hep etkili olmuştur. KKTC Anayasası Bakanlar Kurulunun Başbakan ve Bakanlardan oluşmasını şart koşar. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından milletvekilleri arasından atanır. Bakanlar milletvekili olmayan kişiler arasından atanabilir. Bakanlar, Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Bakanlıklar, anayasa tarafından öngörülen prensiplere uygun olarak, Başbakanın önerisi ve Cumhurbaşkanının onayıyla, kararname ile kurulur. Bakanlıkların sayısı 10’u geçemez. Başbakan, bakanlar arasındaki koordinasyonu sağlamak, Bakanlar Kurulunun genel politikasını belirlemek, ve ilgili yasaların uyumunu gözetmek zorundadır. Bakanlar Kurulu toplantılarına Başbakan başkanlık eder. Yeni kurulan hükümet göreve başlamadan önce güvenoyu almak zorundadır (Necatigil, 1988: 36). Anayasa egemenliğin kayıtsız şartsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni oluşturan vatandaşlara ait olduğunu ifade eder. Devletin yasama yetkileri beş yıllık bir dönem için seçilmiş 50 milletvekilinin oluşturduğu Meclis tarafından icra edilir. 23 Meclisin kanun yapma, Bakanlar Kurulunu ve Bakanları denetleme, bütçe ile ilgili kanun tasarılarını tartışma ve onaylama, genel ve özel af çıkarma, ve mahkemeler tarafından verilen ölüm cezalarının uygulanıp uygulanmaması ile uluslararası anlaşmaları onaylama yetkisi vardır (Necatigil, 1988: 31-34). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki en üst mahkeme Yüksek Mahkemedir. Yüksek Mahkeme, Anayasa, Yargıtay ve Yüksek Đdare Mahkemesi olarak görev yapar ve Anayasanın emrettiği tüm konularda son kararı vermekle yetkili tek mahkemedir. Yargıtay göreviyle oturum yapan Yüksek Mahkeme, KKTC’de en yüksek Đstinaf Mahkemesidir. Adli mahkeme kararlarına ilişkin belirli konularda yeniden inceleme yapma ile yetkilidir. Yüksek Đdare Mahkemesi göreviyle; oturum yapan Yüksek Mahkeme, idari hukuka ilişkin konularda karar verme yetkisine sahip tek mahkemedir. Yüksek Mahkeme Başkanı ve üyelerinin atanması KKTC Cumhurbaşkanının onayına tabidir (Necatigil, 1988: 41-47). Anayasanın 53’üncü maddesi çalışanlar ve işverenlerin, önceden izin almaksızın sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkını düzenlemektedir. Anayasa’nın 54. maddesi de çalışanların, işverenle olan ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev hakkını tanımaktadır. Anayasa grev hakkının kullanılmasına, yalnızca ulusal güvenliği, anayasal düzeni, kamu güvenliğini korumak amacıyla sınırlama koymaktadır. Đlgili madde uyarınca yargıçlar, savcılar, silahlı kuvvetler mensupları, polis mensupları ve sivil savunma kilit personelinin grev hakkı yoktur. Kamu Görevlileri Yasası’nın 112. maddesi de sendika yönetim kurulu üyelerine veya yönetim kurulunun uygun göreceği sendika üyelerine, yasal 24 yıllık izinlerine ek olarak yılda 15 gün ödenekli ve aralarla da kullanılabilen 6 ay ödeneksiz izin verilmesini düzenlemiştir. 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zaman bu cumhuriyet Başkanlık Sistemi’ne dayalı bir mekanizmayla büyük ölçüde şekillendirilmiştir. Başkanlık Sistemi’ne dayalı bir yapı içerisinde coğrafi olmayan fonksiyonel federatif sistemin Kıbrıs Türk Halkı’na siyasal eşitlik olarak düşünülen noktaları Cumhurbaşkanı yanı sıra Cumhurbaşkanı Muavinine büyük ölçüde endeksleyen bir mekanizma oluşturulmuştur. Bu mekanizmanın içerisinde Kıbrıs Türk Halkı’nın o günkü tarihsel koşulda, toplum olma yapısı dikkate alınmış ve her iki tarafın Cemaat Meclisleri’ne yetki ve fonksiyonları çok sınırlı bir şekilde oluşturulmuştur. Cemaat Meclisleri’nin yetki ve fonksiyonları da parlamenter bir yapıdadır. O dönemde Kıbrıs Türk toplumunda çok partili bir düzen gelişmemiştir. Büyük ölçüde o günün konjonktürüne göre ‘ulusal hedefler’ doğrultusunda şekillenen siyasi bir atmosfer vardır. Kıbrıs Türk toplumu demokratik olmayan, otoriter bir Başkanlık Sistemi’ni 1963-74 yılları arasında yaşamıştır. Cemaat Meclisi’nin rol ve fonksiyonu önemli ölçüde zayıflamıştır. O günün tarihsel koşulları bu sürecin içerisinde büyük ölçüde lider yönetimine dayalı toplum içi bir siyasi ilişki oluşturmuş, bu siyasi ilişki Kıbrıs Türk Halkı’nın içerisinde büyük ölçüde bir sıkıntı yaratmıştır. Bu dönemde adada yaşanan çatışmalar ve toplumlar arası gerginliğin getirdiği bir belirleyicilik vardır. 1970’te siyasi partilerin önderliğinde milletvekili adayları belirlenmediğinden ulusal şemsiye çerçevesi tarafından belirlenen milletvekili adayları ilk kez bir liste 25 halinde topluma sunulmuştur. Her ilçeden çıkan bağımsız adaylar toplumdan siyasi tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışma toplumdaki bir arayışı gündeme getirmiştir. 1970’te yaşanan gelişmelerin yanı sıra sistem de kendi içinde bir sıkıntı yaratır. 1973 Cumhurbaşkanı Muavinliği seçimlerinde, Türkiye’nin müdahalesiyle Dr. Fazıl Küçük’ün aday olması ve sonrasında adaylıktan çekilmesi; Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin kurucusu Mithat Berberoğlu’nun aday olması ve onun da bir müddet sonra adaylıktan çekilmesi, toplumda Başkanlık Sistemi ve mantığı doğrultusunda içte önemli bir tartışma yaratır; ama Kıbrıs sorunuyla ilgili mücadele ve buna bağlı olan yapı büyük ölçüde bu konuyu tam anlamıyla öne çıkarmaz. 20 Temmuz Barış Harekatı’yla birlikte bu kez oluşan yeni konjonktürde, farklı bir durum ortaya çıkar. Đki bölge oluşur, iki bölgede Kıbrıs Türk Halkı’nın kendi kendini yönetmesi için o güne kadar var olan Geçici Türk Yönetimi, sonra Kıbrıs Türk Yönetimi, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’ne, sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne dönüşen, bununla da ilgili olarak bir Kurucu Meclis oluşumu ve Kurucu Meclis oluşumuyla birlikte Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Anayasal sürece doğru giren gelişmesi başlamıştı. Burada farklı konjonktürel değişimler de ortaya çıkmıştır. Kurucu Meclisin oluştuğu dönemde Anayasa taslağı olarak Meclise sunulan ilk taslak ağırlıklı olarak bir Başkanlık Sistemi yapısını öngörüyor; ama yaşanan sürecin içerisinde özellikle Kıbrıs Türk toplumunun içerisinde 1963-74 yılları arasında tek lider yönetimine dayalı bir idari yapıya yönelik tepkiler, bunun yanı sıra Türkiye’de özellikle Bülent Ecevit’in büyük ölçüde Parlamenter Demokratik Sisteme dönük yapıya halkın 26 sempatisi bu noktada belirleyici olmuştur.1963-1974 yılları arasında toplum içinde yaşanan anti demokratik uygulamalar ve dönemin Toplum Lideri Rauf R. Denktaş’ın diktatörlüğüne yol açabilecek modeller demokratik kesimlerin en büyük endişesidir. Denktaş ile sembolleşen Başkanlık sistemi insanları korkutur. Ayrıca Kıbrıs Türkleri içerisinde dünyada var olan 68 kuşağının yarattığı bir kısım demokratik etkileşimler farklı bir tartışmayı Kıbrıs Türk toplumunun gündemine de taşımış ve Kurucu Meclise 68 kuşağının temsilcisi pek çok insan katılmıştır. Bunun yanı sıra Kurucu Mecliste Cemaat Meclisinden gelen ve bu yapıyı sorgulayan bir kısım milletvekillerinin de katılımıyla Anayasa tartışmaları Parlamenter Demokratik Sisteme dönük ağırlık taşıyan bir içeriğe kavuşmuştur (Garip, 2008: 694). 1974 sonrası oluşan ortamda Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin bu ilk Anayasası ağırlıklı olarak Parlamenter Sisteme dayalı bir yapı içermekteydi; ancak, Kıbrıs sorunu gibi temel bir sorun Kıbrıs Türk toplumunun en önemli konusu olduğu için ve bütün görüşme süreçlerinde Cumhurbaşkanının Toplum Lideri olarak görüşmelerde taraf olması, Kıbrıs Türk toplumunun lideri olarak taraf olması çerçevesinde büyük ölçüde Cumhurbaşkanlılığının Kıbrıs sorununda belirleyici olduğu bir yapı oluşmuş oldu. Bu yapı KKTC’nin kuruluşundan sonra da kimi zaman çelişkilerle, kimi zaman farklı yönleriyle yeni bir ilişki biçimi getirmiştir. Oluşan Parlamenter Demokratik yapı Kıbrıs Türk toplumunun içerisinde önemli bir kısım sıkıntıların gündemden düşmesini engelleyememiştir. 27 3.2. Siyasal Rejim, Toplumsal Hareketler ve Milliyetçilik Kıbrıs’ın kuzeyinde, 1976-2003 dönemi milletvekilliği seçimlerinde süreklilik arz eden siyasal partiler Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), Ulusal Birlik Partisi (UBP), Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) ve Demokrat Parti (DP)’dir. 20 Temmuz 1974 sonrasın ilk gündem maddesine TMT içinden farklı ve çelişkili iki model önerilmesiyle orta çıkan çatlak, 1975’te oluşturulan Kurucu Meclise de yansıyınca, TMT’nin feshedilip Kuzey Kıbrıs’ta, biri Denktaş’ın kurduğu UBP, öteki de TMT’nin üç kurucusundan biri olan Burhan Nalbantoğlu’nun öncülüğünde kurulup toplumcu düzen talep eden ulusalcı demokratik Toplumcu Kurtuluş Partisi olmak üzere iki farklı çizgi ve partinin devlet iktidarı için yarışacağı bir siyasal sistem ortaya çıkaracaktır. KKTC’nin en eski partisi ve sol ideolojiye sahip olan Cumhuriyetçi Türk Partisi 27 Aralık 1970 tarihinde Avukat Ahmet Mithat Berberoğlu’nun liderliğinde kurulmuştur. Başlangıçta önemsiz, marjinal rol oynayan CTP’nin ilk başkanı Ahmet Mithat Berberoğlu’dur. Daha sonra parti başkanlığına Özker Özgür, 14 Ocak 1996 tarihinde ise Mehmet Ali Talat seçilmişlerdir. 1990 Milletvekilliği seçimlerine Demokratik Mücadele Partisi (DMP) ile seçim ittifakına gitmesi nedeniyle parti ismi ile katılmayan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), 13 Ekim 1991 tarihli Milletvekilliği Ara Seçimlerini de protesto ederek katılmamıştır. CTP 10 Temmuz 2003 tarihinde Parti tüzüğünde yapılan Geçici Madde değişikliği ile 14 Aralık 2003 seçimlerine CTP-BG (Birleşik Güçler) amblem ve logosu ile katılmıştır (Aydoğdu, 2005: 128). 28 Merkez sağ ideolojiye sahip Ulusal Birlik Partisi, 11 Ekim 1975’te kurulmuş ve bu partinin ilk genel başkanlığını Rauf Raif Denktaş yapmıştır. UBP tam bir devlet partisi olup başkanı Denktaş, 1976 yılındaki genel seçimlere kadar resmen uygulanan başkanlık rejimi uyarınca, hem devlet hem parti başkanıdır. Daha sonra Nejat Konuk, Osman Örek ve Mustafa Çağatay’ın genel başkanlığını yaptığı bu partide en uzun süreli genel başkanlığı Derviş Eroğlu yapmıştır (1983-2004). 19762003 dönemi seçimlerinin tamamına katılmış olan UBP, KKTC’nin temel siyasi partisi olma vasfını 14 Aralık 2003 hariç tüm milletvekilliği genel ve ara seçimlerinde birinci parti olmasından almaktadır (ibid.128). 14 Aralık 2003 seçimleri yanısıra 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı Referandumu sonrasındaki gelişmeler çerçevesinde UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu 13 Temmuz 2004 tarihinde “UBP Đlerleme ve Gelişim için Siyasal Vizyon” adı ile partinin yeni bakış açısını açıklamıştır. 16 Aralık 2006 ‘da yapılan XVI. Olağan Kurultay’da Tahsin Ertuğruloğlu, UBP Genel Başkanı seçilmiştir. 18 Mart 1976’da kurulan ve merkez sol ideolojiye sahip olan TKP’nin ilk başkanı Alpay Durduran’dır. Đsmail Bozkurt, Mustafa Akıncı ve Hüseyin Angolemli daha sonra genel başkanlık görevinde bulunmuşlardır. 1990 Milletvekilliği seçimlerine Demokratik Mücadele Partisi (DMP) ile seçim ittifakına gitmesi nedeniyle parti ismi ile katılmayan Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP), 13 Ekim 1991 tarihli Milletvekilliği Ara Seçimlerine de protesto ederek katılmamıştır. Toplumcu Kurtuluş Partisi 14 Aralık 2003 tarihinde çeşitli siyasi ve toplumsal kuruluşların desteğini almak üzere bir ittifaka giderek bünyesindeki milletvekillerinin istifası ile Mustafa Akıncı’nın başkanlığında Barış ve Demokrasi Hareketi’ni (BDH) kurmuşlardır. Seçimlere kadar TKP Genel başkanlığını sürdüren Hüseyin Angolemli 29 siyasi partiler yasasındaki mali destek için partide kalmış, seçimlerde BDH’dan aday olarak milletvekili seçilmiştir. 14 Aralık 2003 seçimlerinden sonra BDH’dan istifa ederek partiye geri dönmüştür (ibid.144). 2007 yılında TKP ve BDH birleşmiştir. Toplumcu Kurtuluş Partisi adı altında siyasi faaliyetlerini Mehmet Çakıcı başkanlığında halen sürdürmektedir. 4 Mayıs 1992’de “Dokuzlar Muhtırası” akabinde UBP’den istifa eden Hakkı Atun, Serdar Denktaş, Mustafa Adaoğlu, Süha Türköz, Taşkent Atasayan, Nazif Borman, Aytaç Beşeşeler, Erkan Emekçi, Atay A. Raşit; Hakkı Atun’un ilk Genel Başkanlığında Demokrat Partiyi kurmuşlardır. Parti merkez sağ ideolojiye sahiptir. Parti genel başkanlığı, Serdar Denktaş, Salih Coşar ve tekrar Serdar Denktaş arasında değişim göstermiştir. 14 Aralık 2003 seçimleri sonucunda DP “kilit parti” olmuştur. CTP-DP Koalisyon protokolüne göre oluşturulan yeni hükümetin içinde yer alan bu partideki iki milletvekilinin (Ahmet Kaşif, Ünal Üstel) partiden istifa etmesi ile hassas bir denge ile kurulan hükümetin üyesi olan partiler Mecliste azınlık durumuna düşmüşlerdir (ibid. 145). Adanın kuzeyinde tarihsel süreç içerisinde sendikaların siyasal partiler üzerinde etkin oldukları rahatlıkla gözlenebilmektedir. 1968 yılında kurulan KTÖS, var olan tüm siyasal partilerden de daha eskidir. KTÖS 1960lı yılların baskıcı yönetiminin Kıbrıslı Türkler üzerinde hakim olduğu dönemde toplum içinde farklı sesleri dile getirebilen ve siyasal parti gibi muhalefet yapabilen tek örgüttür. O dönemde ulusal sol ideolojiye sahip öğretmenler sendika içerisinde aktif olup TMT’nin de belkemiğini oluşturmaktadır.1974’ten sonra kurulan ve ana omurgasını öğretmenlerin oluşturduğu TKP’nin kökenlerin de KTÖS vardı (Egemen, 2006: 155, 30 259). Ulusalcı demokratik solun partisi olan TKP’nin toplumsal tabanı, başta öğretmen ve memur gibi orta sınıflardan oluşmaktadır. 1976-1993 döneminde ulusalcı ideolojinin en büyük rakibi ve muhalefeti TKP’de vücut bulmuştur. Ülkede seçmenlerin önemli bir kısmını oluşturan memur kitlesinin, anayasal ve yasalarla siyaset yapması yasaklanmıştır. Memurların siyasi partilere üye olmaları, siyasal içerikli makale yazmaları, seçimlerde çalışmaları, parti lehine kamuoyu önünde konuşmaları da yasaklanmıştır (Kamu Yasası, 1979: madde36,37,38,39). Siyaset yapmak isteyen öğretmen ve memurlar, siyaset yasağının delinebilmesi için sendikaları bir araç olarak kullanmışlardır. Bunun neticesinde de sendikaların siyasi partileri yönlendirdiği ve her zaman sendikaların siyasetin bir parçası olduğu bir yapı ortaya çıkmıştır. KTÖS-TKP ilişkisi ve etkileşimi bu doğrultuda gelişmiştir. Đşçi sendikası DEV-Đş’in de CTP üzerinde benzer ağırlığı bu dönemde etkisini göstermiştir. 1974 sonrasında ülkede devlet adına çalışan sanayi, işçi kesiminin doğması buna bir etkendir; ancak bu durumun en olumsuz yanı 1974 sonrasında siyasi farklılıkların neticesinde sendikal hayatın yapılanmasında, aynı iş kolunda birden fazla sendikanın ortaya çıkmasına da neden olmasıdır. Sol ideolojiye sahip olan, önce TKP sonrasında ise CTP’ye yakın duran Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikasına alternatif olarak ulusalcı çizgiye sahip olan Kamu-Sen’in iktidar odakları tarafından kurulması bu durumu yansıtır niteliktedir. 1981-85 yılları arasındaki sürece bakıldığı zaman, KKTC’de özellikle iktidardaki partiye muhalefet eden bir çoğunluğun Meclise seçildiği görülmektedir. Bu dönemde halkın sol partilere verdiği desteğin artması karşısında, iktidarını sağlamlaştırma ve güvence altına alma gereksinimi hisseden sağ parti, Ulusal Birlik Partisi (UBP) yeni bir hamleyle seçim kanununu değiştirir. Yapılan yeni seçim 31 kanununun amacı, birinci parti olan UBP’nin alacağı oy oranıyla mütenasip olmayacak biçimde tek başına iktidara gelmesinin ve solun Parlamento’da eksik temsil edilmesin, gerçekleştirebilmektedir. Bu noktada, en güçlü iki sol parti, önlerindeki tek çıkar yolun Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine oluşturulacak bir muhalif cepheyle katılmak olduğunu tespit eder ve bu amaçla sağdaki küçük partilerden biri olan ve 1984 yılında kurulan Yeniden Doğuş Partisi (YDP) ile seçim ittifakı oluşturur. Đlk başkanlığını Emekli subay Aytaç Beşeşler’in yaptığı bu parti seçmen tabanı olarak Türkiye’den gelen göçmenlere yönelmiş ve Türkiyeliliği ön plana çıkartmıştır. Parti başkanlığına Beşeşler’den sonra Orhan Üçok ve Ali Özhan Altınışık seçilmiştir. Partinin, bir dönem itibarıyla tüm başkan ve üyelerinin Türkiye kökenli olması kamuoyunda tepki toplamış; bunun üzerine parti Türkiye kökenli olmayan üyelere de açılırken Dr. Ahmet Kaşif bu kritere uyan ve milletvekili seçilen ilk kişi olmuştur. Partinin siyasal yaşamı 1992 yılında Demokrat Partiye katılması ile sona ermiştir. Bu anlayış, 1981 seçimlerinde sağın iktidarını kaybetme ihtimalinin ortaya çıkmasının ardından, devletin bir tehlikeye maruz kalması durumunda hangi tedbirlerin gündeme alınabileceğini göstermektedir. O dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmekte olan müttefiklerle birlikte hareket edilerek solun iktidara ortak olması engellenmiş ve Kıbrıs’ta ilk defa güvensizlik oyu kullanılarak bir hükümetin düşürülmesi sürecini getiren siyasi atmosfer, parlamento içi bir kısım değişimler ve Türkiye’deki askeri yönetimin müdahalesiyle kesintiye uğramıştır (Garip, 2008: 690-694). Türkiye Cumhuriyeti’nde sivil idareye geçilmesinden bir hafta önce, KKTC’de bağımsızlık ilan edilmiştir. Bu adım, 1975 Anayasasındaki federal devlet projesine bağlı kalmak isteyen sol üzerinde şok etkisi yapmıştır. Uzun süren 32 tartışmaların ardından, solun bir kesimi, devletin kurulmasına karşı çıkmaya, buna gücünün yetmeyeceği anlaşılınca da, 1985 Anayasasına karşı çıkmaya karar vermiştir. Bu dönemde, solun iki güçlü siyasi partisinden biri olan Toplumcu Kurtuluş Partisi’nin (TKP) Anayasaya destek vermesine karşın, halkoylamasında % 29.82 oyla ‘hayır’ çıkmıştır (Necatigil, 1988: 1). 6 Mayıs 1990’da yapılan KKTC’nin 2. genel seçimine üç parti katılmıştır. Seçime TKP, CTP ve YDP “Demokratik Mücadele Partisi” (DMP) adı altında birleşerek girmiştir. UBP % 54.7 ile 34 milletvekili çıkartarak, tek başına iktidara gelmiş, DMP % 44.5 ile 16 milletvekili çıkartırken, Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) % 0.8 oyla barajın altında kalmıştı. 30 Haziran 1990’da toplanan Meclis Genel Kurulu, seçimlere Türkiye’nin müdahale ettiği gerekçesiyle oturumlara katılmayan 12 DMP milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi yönünde Hukuk ve Sosyal Đşler Komitesi’nden gelen raporu 4’e karşı 33 oyla kabul etmiş, böylece 50 kişilik Cumhuriyet Meclisinde 12 sandalye boş kalmıştır. 13 Ekim 1991’de ara seçime gidilmiş. CTP ve TKP ara seçimi de boykot etmiştir. Seçime katılan 6 partiden UBP 11, Hür Demokrat Parti (HDP) ise 1 milletvekili çıkarmıştır (Aydoğdu, 2005: 145). 1993’te erken genel seçimler yapılmıştır. UBP % 29 oy oranı ile 17, 1992’de UBP’den ayrılanların kurduğu DP % 29.2 ile 15, CTP % 24.2 ile 13, TKP % 13.3 ile 5 milletvekilliği kazanmıştır. 1993 erken genel seçimlerinde UBP’nin 17 yıllık iktidarı elinden alınırken CTP ilk defa iktidara gelmiştir. Bu seçimlerde ve sonraki seçimlerde Anayasaya göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş DP’ye yakın bir tavır izlemiş, bunu kimi zamanlar (özellikle de 1993’te) açık bir şekilde belirtmiştir. DP % 29,2 oy oranı ve 17 milletvekiliyle mecliste 33 bulunurken Cumhuriyetçi Türk Partisi ile birlikte koalisyon hükümetini kurmuştur. Bu hükümette DP genel başkanı Hakkı Atun başbakan olarak yer almış, Rauf Raif Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş da Gençlik Bakanlığı yapmıştır. 1996’da DP-CTP hükümetinin bozulmasıyla Dr. Derviş Eroğlu başkanlığındaki UBP-DP hükümetinde küçük ortak olarak yer almış, bu koalisyon hükümeti 3 kez bozulup kurulmuş, partiler arası yapılan transferlerle, 6 Aralık 1998’deki genel seçimlerden önce Mecliste UBP 17, DP 14, CTP 12, TKP 5 ve YBH 1 sandalyeye sahip olmuştur, bir de bağımsız milletvekili bulunmuştur (ibid.145). 6 Aralık 1998’de yapılan genel seçimde UBP oy patlaması yaparken, DP ve özellikle de CTP’nin oylarında azalma olur. Seçimde UBP % 40.33 oy oranıyla 24 milletvekili, DP % 22.61’le 13, TKP % 15.36 ile 7 milletvekili, CTP % 13.35 ile 6 milletvekili çıkarmış, seçime giren, Yurtsever Birlik Hareketi (YBH), Milliyetçi Adalet Partisi (MAP) ile ittifak yapan Ulusal Diriliş Partisi (UDP) ve Bizim Parti (BP) % 5’lik seçim barajının altında kalmıştır. 1993’te % 92.9 olan seçime katılım oranı 1998’de % 85 dolayına düşmüştür. 2003 seçimleri ise BM’nin çözüm planının gölgesinde gerçekleşmiştir. 1997’de, Kıbrıs sorununun temel parametreleri değişmiştir. AB’nin Kıbrıslı Rumlarla üyelik görüşmelerine başlaması kararı, çözümün önünde yeni bir engel yaratmış, AB’nin bu kararı, Kıbrıslı Rumların bir çözüme ulaşma motivasyonlarını ortadan kaldırmıştır. Bunun yerine, üye olana kadar bekleyecekler ve sonra bu gücü, kendi lehlerinde bir çözümü zorlamak için kullanmayı planlamışlardır. Aralık 1999’da Helsinki’de toplanan Avrupa Konseyi’nde alınan bir kararla Türkiye’nin AB üyeliğine aday olarak ilan edilmesinin ardından, Türkiye ve AB arasındaki gerilim 34 azalmış. Aynı zamanda, New York’ta yeni bir görüşme süreci başlamıştır, fakat bu kısa süreli olmuş, takip eden yaz dönemine kadar, görüşmeler bozulmuş, Ada’nın AB’ye gireceği belirginleştikçe, Türkiye ve AB arasındaki gerginlik de tekrar artmaya başlamıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, belki durumun vahametini anlayarak gözlemcileri şaşırtacak bir hareketle, dönemin Rum Yönetimi lideri Glafkos Klerides’e, yüz yüze görüşmeyi teklif eden bir mektup yazmış ve teklifi kabul görmüş, iki lider arasında Kasım ve Aralık 2001’de yapılan birçok gayri resmi toplantının ardından, 14 Ocak 2002’de BM gözetiminde yeni bir barış süreci başlamıştır. Annan Planı’na tam destek belirten CTP, 2003 seçimlerine hazırlanırken Annan Planı temelinde bir çözüme ulaşmak için listelerini merkez sağ, sosyal demokrat ve liberal kesimlere açarak CTP-Birleşik Güçler doğmuştur. Aralık 2003’te yapılan seçimlere “Avrupa Evet”, “Ortak Görüş: Tek Đktidar” ve “Talat Görüşmeci” sloganlarıyla giren CTP bu seçimlerden 1. parti olarak çıkmış ve Mecliste 19 milletvekiliyle yer almıştır. Ocak 2004’te Demokrat Parti ile koalisyon hükümetini kuran CTP, bu hükümette başbakanlık ve 5 ayrı bakanlıkla temsil edilmiş. Kıbrıslı Türkler ilk kez bir sol partiyi iktidara birinci parti olarak çıkarma kararını verirlerken, Annan Planı referandumunun ilk provası da genel seçimlerde gerçekleşmiştir. 1970’ten bu tarihe kadar Rauf Raif Denktaş, içeride Kıbrıslı Türklerin Başkanı, dışarıda ise Kıbrıslı Türklerin Toplum Lideri olmuştur. 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi Başkanlığına seçilen Denktaş, 28 Şubat 1973’e kadar Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini ve Kıbrıs Türk Yönetim Başkanı seçilmiştir. 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanından sonra Devlet ve Meclis Başkanı görevlerini de yürüten Denktaş, Anayasa uyarınca 1976’da yapılan ilk genel 35 seçimlerde Devlet Başkanlığına seçilmiş, 1981 yılında ikinci kez Devlet Başkanı olmuştur. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanından sonra tekrar Cumhurbaşkanlığına seçildi. 22 Nisan 1990’da yapılan erken seçimde ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 1995’teki seçimlerde de Cumhurbaşkanı seçildi. 1974 sonrası sürece bakıldığında iki kez KTFD Devlet Başkanlığı, dört kez KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış, biri ara diğeri erken seçim olmak üzere sekiz kez milletvekilliği seçimleri gerçekleşmiş, yedi kez de Belediye Başkanlığı, Belediye Meclis Üyeliği, Muhtarlık ve Đhtiyar Heyeti Üyeliği seçimleri yapılmıştır. Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçilerinin iki kez ayni tarihlerde geçekleştiği bu dönemde on dokuz ayrı seçim süreci yaşanmıştır. 1974 Barış harekatından sonra “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” ve 1976 KTFD Anayasasının kabul edilmesi sürecinde 13.2.1975 - 5.7.1976 döneminde görev alan Bakanlar Kurulu dışarıda tutulursa, 5.7.1976 tarihinde göreve başlayan 1. Konuk Hükümetinden 13 Ocak 2004 tarihinde göreve başlayan Talat Hükümetine kadar toplam 17 hükümet görev yapmıştır. Bu sayıya kabinelerde yapılan değişiklikler dahil edilmemiştir. Bu dönem zarfında aradan geçen 28 yılda 17 hükümetin görev yapması oldukça sıkıntılı bir atmosferi yansıtmaktadır. Hükümetlerin ortalama görev süresi yaklaşık bir buçuk yıla tekabül etmektedir. 1994 yılına kadar 10 kez tek parti tarafından hükümet kurulmuş iken bu tarihten itibaren seçimler sonucu oluşan Meclis aritmetiğine göre 7 kez koalisyon hükümetleri görev yapmıştır. 1976 yılından günümüze kadar yapılmış olan Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve yerel seçimler ortalama bir buçuk yıllık bir takvim içerisinde gerçekleşmiştir. Özellikle Yasama, Yürütme aynı zamanda partilerin Merkez Yönetim Kurulları iç içe girmiştir. Parti kurullarının Yasama ve Yürütmeyi kontrol ettiği bir yapı ülkedeki 36 siyasal huzursuzlukların ve istikrarsızlıkların oluşmasında ve sık sık koalisyonların ortaya çıkmasında etken olmuştur. Bu durum seçim ekonomisini daima gündemde tutmuş ve sonuç olarak seçim ekonomisinden kurtulamayan, sağlıklı karar almaktan uzak hükümetler ve bu dönemlerin kazanımları beklentisi içerisinde olan bir toplum ortaya çıkmıştır. Kıbrıslı Türkler açısından 1980’li yıllar 1990’lı yıllara göre siyasal anlamda daha istikrarlı bir dönem olmuştur. 1974 sonrasında Kıbrıslı Türklerin en temel ihtiyacı güvenliktir ve bu bir şekilde sağlanmıştır. Ekonomik gereksinimlerden çok güvenlik ve siyasi istikrar Kıbrıslı Türklerin temel ihtiyacının bir ifade olarak sandığı da yansımıştır. KKTC’de temel olma vasfını elde etmiş partilerin oy tabanları uzun yıllar değişmemektedir. Halkın ideolojik çizgilerinde 1980’li yıllarda süreklilik mevcuttur; ancak bu saptama başlı başına ülkedeki durumu özetler nitelikte değildir. Kuzey Kıbrıs’ta Ankara’nın müdahale etmediği tek bir milletvekili ya da başkanlık seçimi yapılmamıştır. Türkiye her dönemde ülkedeki seçimlere müdahale etmiştir. Türkiye’nin belirlediği siyasal partiler ve siyasetçiler adanın kuzeyinde iktidara gelebilmiştir (Düzel, 2007: 1). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, adı devlet olan ama bir devletin fonksiyonlarını yerine getiremeyen ve Türkiye’nin denetimi altında olan bir yapıdır. KKTC 1983 yılında ilan edildiği halde dünyanın tanımadığı, hatta Türkiye’nin bile tanımanın gereklerini yerine getiremediği bir ülkedir. Türkiye’nin asker ve sivil bürokrasisi ülkedeki siyasal hayata daima müdahale etmiştir. Bu müdahaleler kimi zaman bir siyasi parti kılığında, kimi zaman bir partinin genel başkan yardımcısı kılığında, kimi zaman asker kılığında, kimi zaman sivil bürokrat kılığında olmuştur. 37 KKTC Anayasası’nın geçici 10. maddesi ülke güvenliğini tamamen Türk ordusuna verirken, ordunun ülke içindeki konumunu güçlendirmekte ve bir çok anti demokratik yapılanmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır (KKTC Anayasası: madde 62). Kıbrıslı Türklere ait olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) yaklaşık 4500 kişiden oluşmaktadır ve başlarındaki General Türkiye Genel Kurmay Başkanlığı tarafından atanmaktadır. GKK’nın başına herhangi bir Kıbrıslı Türk atanmış değildir, ki son zamana kadar Kıbrıslı Türklerin Albaylık’tan sonra Generalliğe yükselmeleri GKK yasasına göre mümkün bile değildi, diğer yandan KKTC’deki Polis Genel Müdürlüğü de GKK’ya bağlıdır, bu durum ülkedeki polis teşkilatının tamamen asker denetiminde olmasına sebep olmaktadır. Polise bağlı olan Đtfaiye Teşkilatı da bu kapsam içerisindedir. Sivil Savunma Teşkilatının başında da mutlaka Türkiye’den gelen sivil giyimli bir albay bulunmakta ve ülkede orduya bağlı bir de Sivil Đşler adıyla bir istihbarat örgütü faaliyet göstermektedir. KKTC Merkez Bankası Başkanı da Ankara tarafından atanmaktadır (Düzel, 2007: 1). Ülkedeki bu anti demokratik yapı Türkiye’nin KKTC üzerinde etkinliğini ortaya koyarken bu unsurlar tarafından sık sık sivil hayata ve siyasete müdahale edildiği görülmektedir. Seçilmişlerin yetkilerini paylaşma isteği ve arzusu ülkede bir gelenek halini almıştır. Özellikle Lokmacı Sınır Kapısı’nın açılması konusunda Cumhurbaşkanı ve asker arasında yaşanan gerilim bunun en son somut örneğidir. Askerin Anayasa’nın geçici 10. maddesine dayanarak, KKTC Cumhurbaşkanı’nın talimatına rağmen, Sınır Kapısı’nın açılması askerin “yetki bendedir” tavrı yüzünden mümkün olmamış ve konunun çözümü KKTC Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya gitmesi ve orada T.C Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı ile görüşme yapmasıyla mümkün olmuştur (Hastürer, 2007: 9). 38 KKTC’de askere ait “Radyo Vatan” ve “Kuzeyin Sesi” isimli iki radyo kanalı da faaliyet göstermektedir. Bu radyo kanalları milliyetçi çizgide yayın yapmak suretiyle ülkede kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Özellikle Annan Planı’nın yoğun bir şekilde ülke gündeminde tartışıldığı dönemde her iki radyo kanalı, plan aleyhine yayınlar yapmıştır. Siyasetin dışında olması gereken asker bu dönemde yoğun bir şekilde konuya müdahil olmuş ve plan aleyhinde ülkedeki milliyetçi cephenin oluşturulmasında öncü rol üstlenmiştir. Türkiye’nin asker ve sivil bürokrasisinin ülkedeki siyasal hayata müdahalesi örtülü de yapılmaktadır. KKTC’de faaliyet gösteren ve üyelerinin büyük çoğunluğunu Türkiyeli gazetecilerin oluşturduğu ‘Dış Basın Birliği’, ‘Emekli Subaylar Derneği’, ‘Kıbrıs Türk Mücahitler Derneği’, ‘KKTC’yi Koruma Derneği’, ‘Ulusal Halk Hareketi’, 1984 yılında Türkiye kökenli seçmenlere yönelik kurulan ve ilk Başkanlığı’nı emekli subay Aytaç Beşeşler’in yaptığı ‘Yeniden Doğuş Partisi’ Türkiye asker ve sivil bürokrasisinin kurdurmuş olduğu oluşumlardır. Türkiye’den gelen göçmenlere ise ‘Hataylılar Derneği’, ‘Karadenizliler Derneği’, ‘Adanalılar Derneği’, ‘Göçmenler Derneği’ gibi ‘sivil toplum’ örgütleri kurdurtmak suretiyle Türkiye ülkedeki siyasal hayata dolaylı şekilde müdahale etmektedir. 1974’den sonrasında Türkiye’den ülkeye taşınan nüfus önemli bir güç olmuş durumdadır. Bu insanların kesin rakamı hakkında resmi bir bilgi ve veri yoktur. Tahmini rakam ise 100,000 civarındadır. 2006 nüfus sayımına göre KKTC nüfusu 265,100 kişidir (DPÖ Đstatistik Yıllığı, 2007: 30). KKTC bütçesinin önemli bir kısmı ve yatırımların tamamı Türkiye tarafından karşılanmaktadır. Bu yardımlar hibe şeklinde olup kontrolü ve dağıtımı, TC Lefkoşa 39 Büyükelçiliği bünyesinde yer alan ‘TC Yardım Heyeti’ vasıtası ile gerçekleşmektedir; ancak söz konusu kurumun etkinliği ve faaliyetleri ve KKTC’li makamlara ast üst ilişkisi boyutunda yaklaşımları ülkede her dönem sıkıntı yaratmaktadır. Kıbrıslı Türklerin siyasi iradelerine yönelik dıştan gelen bu müdahaleler olumsuz karşılanmakta ve Türkiye ve Türkiyelilere yönelik olarak toplum içinde bir tepkinin oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle ülkeye Türkiye’den gelen kaçak işçilerin (50,000 kişi olduğu tahmin edilmektedir) iş piyasasında yaratmış olduğu haksız rekabet ortamı ve kültür farkı gibi etmenler bu yapının pekişmesine neden olmuştur (DPÖ Đstatistik Yıllığı, 2004: 137-143). KKTC’de üniversite eğitimi almak için gelen yaklaşık 30,000 Türkiyeli öğrencinin, devamlı suretle ülkedeki siyasal hayata müdahil olmaya başlaması ülkedeki hoşnutsuzluğun bir diğer sebebidir (DPÖ Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, 2004: 66-68). Ülkede yurttaşlık yasasın aykırı olarak yapılan gayrı yasal vatandaşlıklar ise toplumda tepkiyle karşılanmaktadır. Ülkenin demografik yapısının bozulmasıyla birlikte siyasi iradelerinin ellerinden alınacağı endişesi Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun ortak paydasıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisinin 21 Mayıs 1993 tarihli birleşiminde kabul olunan “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yurttaşlık Yasası”, Anayasa’nın 94 (2) maddesi gereğince, yabancı bir kişi KKTC’de Bakanlar Kurulu veya Đçişleri Bakanlığı Kararı ile de Yurttaşlık Hakkı kazanabilir. Aranan koşulların başında ise başvuru tarihinden geriye doğru Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde beş yıl kesintisiz ikamet etmiş olmak bulunmaktadır. Sonrasında Đçişleri Bakanlığı’nın yapılan yurttaşlık başvurularını bir önerge ile 40 Bakanlar Kuruluna sunması ve kabul edilen başvuruların Resmi Gazete’de yayınlanması gerekmektedir (Yurttaşlık Yasası, 1993: 11 sayı: 25/1993) Özellikle bu üç husus dikkatte alınmadan yapılan hukuk dışı uygulamalar, Kıbrıslı Türklerin en büyük kaygılarından biridir. Bu konuyla ilgi yapılan hukuk dışı uygulamaların sembolü haline gelen olay ise 2002-2003 yıllarında Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ve 156 kişinin Kıbrıs yurttaşlığına alınmalarıdır. Bütün bu yaşananlar Kıbrıslı Türkler arasında ‘Kıbrıslılık’ kimliğinin ön plana çıkmasına ve ülkede genelinde daha fazla vurgulanmasına neden olmuştur. Bu dönüşüm özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısından sonra artışa geçmiştir. Bu konuyla ilgili detaylı çalışma 5. Bölümde yapılmıştır. 1980’li yıllarda ve 1990’lı yılların ilk yarısında Kıbrıslı Türklerin 1974’ün getirmiş olduğu güven ortamıyla birlikte milliyetçi çizgide olan siyasal partilerin argümanı olan ‘Kıbrıs sorunu 1974 yılında sona ermiştir’ yaklaşımı büyük oranda toplum tarafından da kabul görmektedir. Bu dönemde Türk milliyetçiliği ön planda çıkmış hatta Türkiye ile entegrasyona gidilmesi meselesi hararetli bir şekilde tartışılmış, toplumun büyük çoğunluğu tarafından da entegrasyon fikrine sıcak bakılmıştır, ancak uluslararası konjektür buna imkan vermemiştir. ‘Kıbrıs’ta barış’, ‘Rumlarla yeniden bir arada yaşama’ gibi söylemler sınırlı sayıdaki sol ideolojiye sahip kişilere aittir. Ülkedeki baskıcı rejim ve devlet kanalından başka bir medya organının olmayışı bunun neticesinde tek boyutlu enformasyon bir çok hususun devlet tarafından da maniple edilmesine neden olmaktadır. Yazılı basın ise sıkı sık susturulmakta ve gazeteciler mahkemelerde yargılanmaktadır. CTP’nin yayın organı olan “Yenidüzen” gazetesinin basılabilmesi için Rum komünist partisi AKEL’in para 41 veya matbaa makinesi gönderdiği iddiaları karalama kampanyasına dönüşmüş ve dönemin CTP genel Başkanı Özker Özgür bir makalesinden dolayı Denktaş ile davalık olmuş, Denktaş mahkeme sonucu kazandığı tazminatı alabilmek için gazetenin matbaa makinelerine 1988’de polis vasıtasıyla el koymaya çalışmıştır. Siyasi görüşlerinden dolayı 1974 sonrası hapse atılan, Meclis kararıyla hapisten çıkarılan ve defalarca yargılanan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Başkanı Gazeteci Arif Hasan Tahsin’in durumu ise buna bir başka örnektir. Öte yandan, 1989 yılında Toplumcu Kurtuluş Partisinden uzaklaştırılan Alpay Durduran ve arkadaşları tarafından kurulan Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), “Kıbrıslılık” bilincini ön plana çıkaran siyasal bir çizgi benimserken, bunun bedelini ağır ödemiştir. YKP bu dönemde ülkede yaşanan baskıcı rejimden en çok nasibini alan muhalif harekettir. Muhalif hareketini parti binası defalarca bombalanmış ve kurşunlanmıştır. Parti Başkanının arabası da bir kez havaya uçurulmuştur. 2000’li yıların başında Avrupa gazetesinin sahibi ve köşe yazarlarının casusluk iddiasıyla tutuklanmaları ve bu gazeteye yönelik şiddet içerikli saldırılar konuyla ilgili bir diğer örnektir. Konu detaylı olarak 5. bölümde incelenmiştir. Muhalif partiler ve gazetecilere yönelik baskılar aynı zamanda sendikalara da yapılmaktadır. Bu baskı neticesinde toplumun sendikalara üyelikleri sınırlı düzeyde kalmakta ve sendikaların kitlesel eylemleri az sayıda katılımla gerçekleşmektedir. Ülkedeki siyasal baskılar sendikalaşmanın ve sendikal faaliyetlerin önündeki en büyük engeldir; ancak buna rağmen sendikaların devlete karşı gücü her zaman etkin olmuş, gerek Kıbrıs sorunu bağlamında gerekse çalışanların haklarının korunması konusunda seslerini her zaman yükseltebilmişler ve gerektiğinde seslerini duyurmayı başarmışlardır. Kuzey Kıbrıs’ta sivil toplum örgütleri aslında çok etkili değildir. 42 Kayıtlı olarak var olan sivil toplum örgütleri ya çok küçük örgütlenmeler ya da hükümet, devlet veya AB-ABD tarafından desteklenen örgütlerle yakın ilişkide bulunan örgütlenmelerdir. Durum böyle olunca da, toplumsal çıkarların yani ülke çıkarlarının neler olduğuna dair bir söz söyleme ve eylem yaratmak zorlaşmaktadır. Sivil toplumun yarattığı bu boşluğu da daha fazla eylemlilik gösteren meslek örgütleri ve sendikalar gidermektedir. Sendikalar 2000’li yılların öncesine kadar büyük kitlesel hareketlerle örgütlemeyi başaramamalarına rağmen bu dönemde Türkiye tarafından dayatılan ekonomik paket, ve Kıbrıslı Türklerin iradelerine yapılan müdahaleler, sendikaların bir ilke imza atmalarını sağlamıştır. Geçmiş dönemde sendikal ve muhalif hareketlere katılımın düşük olmasının bir diğer sebebi ise ekonomik durumdur. Kıbrıs Türk toplumunun 1963 sonrasında sergilediği askeri hizmetlere dayalı mücahit toplum görüntüsü, 1974’ten sonraki dönemde, sivil kamu hizmetlerine dayanan memur toplum görüntüsüne dönüşmüştür. 1974 sonrasında ekonomik izolasyonlar, Türkiye’ye bağımlı ekonomik yapı Kıbrıslı Türkleri üretimden koparmış ve kamu önemli bir ekonomik faaliyet alanı olmuştur. 1974 sonrasının Kıbrıs Türk toplumunda, istihdam edilenler içinde devlet memurlarının oranı istikrarlı bir seyirle hep artmıştır. KKTC’de 20,000 üzerinde kamu çalışanı devletten maaş almaktadır (Garip, 2008: 769). Devlet memurluğu temel istihdam kaynağı olmuş ve pek çok ailede en az bir devlet memurunun bulunduğu bir yapı ortaya çıkmıştır. Kamu sektöründeki bu rakam toplam nüfusa göre önemli bir orandır. Devlet ise kamuda görev alma talebini insanlara yönelik önemli bir siyasi koz olarak kullanmıştır. Bu dönemde insanların fikirlerini açıkça söylemeleri ve bir konuda taraf olmaları, kamuya girişte belirleyici rol oynamaktadır. Devlet bu kozunu önemli bir silah olarak kullanmış ve kendisine karşı oluşacak 43 muhalif hareketlerin doğmasını engellemiştir. Memur kitlesinin işe alınıp göreve başlaması, atanması, terfi, nakli, disiplin ve özlük işleriyle görevden alınması “Kamu Hizmeti Komisyonu” adı verilen ve Anayasa tarafından “özerk” bir organ olması öngörülen beş kişilik bir kurulun elindedir. Komisyon üyelerinin hepsinin siyasi atama olması Komisyon’un yalnızca kağıt üstünde özerk bir yapıda olmasına sebep olmuş ve işe alımlarda tamamen siyasal tercihler rol oynamıştır. Türkiye’nin açık müdahalesine şahit olduğumuz 1981 seçimlerinde 4000’e yakın seçmen işe alınmış aileleriyle birlikte düşünüldüğünde seçmenlerin %15-20’sine yakınının desteği böylece sağlanmıştır (Egemen, 2006: 165). 1974 sonrasında 80,000 Kıbrıslı Türk Güney’den Kuzey’e göçmen olmuştur. Ayni zamanda yaklaşık 30,000 insan Türkiye’den Kıbrıs’a göçmen olarak getirilmiştir. Bu insanların ortak dertleri, ihtiyaçları ve beklentileri: Ev sahibi olmak ve geçim kaynağını sağlamaktır. Adanın %37’lık kısmını oluşturan Kuzey Kıbrıs toprakları ve bu topraklar üzerindeki taşınır taşınmaz bütün kaynaklar devletin eline geçmiştir. Bu kaynakların topluma paylaştırılmasında da yine siyasal tercihler belirleyici olmuş ve insanların temel ihtiyaçlarını ve kendini geliştirebilme talepleri, devlet tarafından siyasi bir koz olarak kullanılmıştır. Ülkede uzun yıllar süren Denktaş-UBP iktidarının varlığını sürdürebilmesinin bir diğer nedeni de budur. Ülkede ganimet ekonomisine dayalı sistem bu yapının, siyasal varlığının temelini oluşturur (ibid. 165-169). 44 Ülkede uzun yıllar süren tek parti, tek adam iktidarının sürdürülebilmesi için liberal ekonominin* gerekleri tam anlamda uygulanmamış ve özellikle mali sektör uzun yıllar siyasilerin kontrolünde faaliyet göstermiştir. Merkez Bankası kaynakları mali sektörün denetlenip kontrol altında tutulması ve olası krizlere erken müdahale için kullanılmamış, kaynaklar daha çok politik amaçlı istihdamları karşılayabilmek ve bütçe açıklarını kapatabilmek için siyasiler tarafından kullanılmıştır. Bunun neticesinde ise ülkede 2000 yılında derin bir mali ve finansal kriz yaşanmış ve toplumsal tepkinin oluşmasına neden olmuştur. 1974’ten KKTC Merkez Bankasının kuruluş tarihi olan 1984 yılına kadar KKTC’de Merkez Bankası fonksiyonları TC Ziraat Bankası tarafından yürütülmektedir. KKTC Merkez Bankasının kurulması ile TC Ziraat Bankasının bu görevi sona ermiştir. Mali sektörü düzenleme yetkisi Ekonomi Bakanlığında toplanmış, denetlemede ise hem Merkez Bankası hem de Ekonomi Bakanlığı yetkili kılındığından nihai karar merci Bakanlık, yani siyasi otorite olmuştur. Ayrıca ilgili yasal düzenlemelerde de yetersizlikler ve zayıflıklar olması bilinmesine rağmen zamanında gerekli tedbirler alınmamıştır. Merkez Bankasının en temel görevleri * KKTC yasal mevzuat altyapısına baktığımız zaman uygulamada zaman zaman sıkıntılar yaşansa da mali sektörde liberal bir ekonomik modelin yer aldığı rahatça görülebilir. KKTC’de 38/1997 Sayılı Para ve Kambiyo Yasası liberal ekonominin altyapısını hazırlamıştır. Ülkede tedavüldeki resmi paranın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ithali ile yurt dışına ihracı, yurt içinde ve yurt dışında her türlü kullanımı serbesttir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçek ve tüzel kişilerin döviz bulundurması, dövizle tasarruf yapması, dövizi bir mübadele aracı olarak kullanması ve ödeme emri ve akitlerdeki rakamları döviz ile ifade etmesi serbesttir. 45 Avrupa Birliği ve dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi para politikalarının etkin kullanımı ile fiyat istikrarını sağlamaktır. KKTC’nin kendi parası olmadığından para istikrarını sağlaması da mümkün olmamaktadır. Bu nedenle finans sektörünün etkin denetimi ve düzenlenmesi ile mali sektörün istikrarı hedeflenmiştir. Merkez Bankalarının ikinci KKTC Merkez Bankasının ilk fonksiyonu olan finansal istikrar krizden sonra daha da büyük önem taşımaya başlamıştır. KKTC finans sektörü ağırlıklı olarak Bankalar tarafından yönlendirilmektedir. Bu nedenle finansal istikrarı sağlamak için bankacılık sisteminin etkin denetimi önem kazanmaktadır. Ancak Avrupa Birliği normlarına uygun yeni ve çağdaş teknikler yardımıyla bu denetimler daha etkin hale getirilmeye başlanmış yaşanan finansal krizden sonraya denk gelmiştir. KKTC Merkez Bankası geçmişte kamu harcamalarını finanse etmek, hükümete danışmanlık yapmak ve son para merci olmak gibi amaçlarla sınırlıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, özellikle 1990’lı yıllarda sektörde faaliyet gösteren banka sayısının hızla artması mevcut kontrol mekanizmasının son derece yetersiz ve hantal olduğunu ortaya çıkarmış ve sistemde sorunlar yaşanmaya başlamıştır. 1999 yılı sonunda, Türkiye Cumhuriyetin’de meydana gelen ekonomik krize paralel olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin’de de genelde ülke ekonomisinde özelde ise bankacılık ve finans sektöründe problemler yaşanmaya başlamış ve sonuç olarak bankalar krizi baş göstermişti. Bu dönemde, gerek mali gerekse idari açıdan ciddi problemleri bulunan KKTC Merkez Bankası Mali Sektöre etkin bir şekilde müdahale edememiştir. Bu sıkıntıları gidermek için ancak kriz sonrasında yasal altyapı ile teknik altyapının günün gelişen şartlarına uyum sağlayabilmesi amacıyla bu konuda değişiklikler yapılabilmiştir. Bunlardan en önemlileri Bankalar Yasası ve KKTC Merkez Yasası ve Tassaruf Mevduatı Sigorta 46 Fonu Yasasıdır. Đlgili yasalar ile Merkez Bankasının özerk bir yapıya kavuşturularak, bankaların kuruluşundan tasfiyesine kadar olan süreçte alınacak karar ve yapılacak eylemler hususunda KKTC Merkez Bankası yetkili kılınmıştır. Siyasi otoritenin ekonomi üzerindeki etkinliğinin sınırlandırılabilmesi ancak ülkede yaşanan derin ekonomik kriz sonrasında gerçekleştirilebilmiştir. (http://www.kktcmb.trnc.net/ser/turkce/mevzuat/mevzuat_merkezbankasi.html). 47 BÖLÜM IV 4. Kıbrıs Türk Sendikal Geleneğin Oluşum ve Gelişim Dinamikleri 4.1. 1974 Öncesi Dönem 1570 Osmanlı işgalinden sonra Kıbrıs’a Türkiye’den gelen ve çoğunluğu tarım işçisi olan ilk Müslüman yerleşik nüfus yoğun sömürüye maruz kalmıştır. Yerel Müslüman nüfusun büyük bölümü için de geçerli olan bu durum karşısında 19.yy.’ın sonunda Kıbrıs’ta sınıf bilincinin yavaş yavaş geliştiği görülür, ancak Kıbrıs’ta ilk işçi birliği Nisan 1919 da kurulur. Bu, Đnşaat Đşçileri Birliğidir ve Kıbrıs’taki ilk işçi sendikasıdır. Đnşaat işçilerinin örgütlenmesinin ardından tütün işçileri, liman işçileri, terziler, berberler de sendikal örgütlenmeye gitmişlerdir (Kürkçügil, 2003; 302). Kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıktığı her yerde olduğu gibi 20.yüzyılın başında yabancı işletmelerin kuruluşuna bağlı olarak hızlanan kapitalistleşmeyle birlikte Kıbrıs’ta da toplumsal sınıflar belirginleşmiş ve sınıf eksenli bakış açısı da oluşmaya başlamıştır. Oluşan işçi sınıfı da zamanla kendi örgütlerini kurmaya başlamıştır. Đlk işçi sendikaları ardı ardına kurulurken, Türk ve Rum işçiler aynı çatı altında örgütlenmeye başlamış, milliyetler temelinde bir örgütlenme yerine, daha bilinçli olarak sınıf temelinde, sınıf çatısı altında örgütlenmeye yönelmişlerdir (Kızılyürek, 2003: 255). 48 Kıbrıs’ta ilk grevler de yine bu yıllarda başlamıştır. 1926 yılında kurulan Kıbrıs Komünist Partisi (KKP), Kıbrıslı Rum ve Türk Đşçileri birlikte örgütlenmeye çağırmıştır. Kıbrıs’ta kapitalistleşme sürecine ve yabancı işletmelerin kuruluşuna bağlı olarak artan işçi sayısı hızla yeni sendikal örgütlenmelere yol açmıştır. Yabancı yatırımların yoğunlaşmasıyla özellikle maden işletmeciliğinde hatırı sayılır sayıda işçi, oldukça ağır koşullarda çalışıyordu. Örneğin, 18 Mart 1925 tarihinde, bir maden ocağı kazasında 11 işçi yaşamını yitirmişti. 1930’lu yıllarda pek çok iş yerinde her iki etnik toplumdan işçilerin katılımıyla çeşitli grevler gerçekleştirilmişti. Kıbrıs Komünist Partisi üyelerinin ezici çoğunluğu Kıbrıslı Rum olmasına karşın, parti, Helen milliyetçiliği ve Enosis politikasına karşı çıkmış, işçi-köylü iktidarına dayalı tam bağımsız bir Kıbrıs Sovyetler Cumhuriyeti’nin kurulmasını ve oluşmasını umduğu Sovyet Sosyalist Balkan Federasyonu’na katılmayı savunmuştur. Kıbrıslı Türk ve Rumların kapitalizm ve emperyalizme karşı ortak cephe kurmasında ısrarcı olan parti, hem Ortodoks Kilisesi hem de sömürge yönetimi tarafından baskı altına alınmıştır. Örneğin 1926 yılında, Limasol’da gerçekleştiren yapıcılar grevi, işçilerin “Helenler” ve Komünistler” olarak bölünmesiyle başarısızlığa uğramıştır (Kızılyürek, 2003:256-257). Sömürge yönetimi, anti-komünist olduğu için Ortodoks Kilisesi’ni komünistlere karşı kullanmaya çalışmış ve bu yüzden Kıbrıs Kilisesi’ni tam denetim altına almaktan kaçınarak Kilise’ye belli ölçüler içinde özgürlük tanınmıştır. 1920’li ve 30’lu yıllarda Kıbrıslı Türk ve Rum işçiler aynı çatı altında örgütlenmişler ve işçi mücadelesinde Kıbrıslı Türkler aktif olarak yer almışlardır. Komünist partisine resmen üye olmamışlar; fakat o yıllarda verilen mücadele ve yapılan grevlere örgütlü olarak katılmışlardır. 1936 yılında 3000 işçinin katıldığı 49 Karadağ maden grevini yönlendirmek üzere oluşturulan ve sömürge yönetimi tarafından bir haftalık hapis cezasına çaptırılan ortak komitenin 8 üyesinden 3’ü Türk’tür. Bu grev, 1936’da Karadağ Maden Ocağında çalışan 2000’i aşkın Kıbrıslı Türk ve Rum işçinin maaşlarında şirketin gerçekleştirdiği keyfi kesinti üzerine gerçekleşmiştir (Varnava, 1997: 12-13). Đşçiler topladıkları grev kurulunda, şirkete iletilecek taleplerin incelenmesi ve grevin yürütülmesi için ortak bir komite seçmişler, grev, polisin müdahalesi ile sona ermiş ve grev komitesi üyeleri tutuklanarak bir hafta boyunca cezaevinde tutulmuşlardır. Bu grevde işçiler henüz örgütlü değillerdir, çünkü şirket o yöndeki tüm girişimleri işten atma ve bölgeden sürgün ile cezalandırmıştır. Sendikal mücadele 1930’lu yılları sonuna doğru ise iyice güçlenmiştir. 1939 yılında Đşçi Sendikaları Federasyonu kurulması için girişim başlatılmış ve 1941 yılında, 7500 işçiyi temsilen bir araya gelen 194 işçi, ilk federasyon olan Kıbrıs Sendikalar Komitesi’ni kurmuşlardır. Örgüt, 1946 yılında Kıbrıs Đşçi Federasyonu (PEO) adını almıştır. Aynı yıl (1941), büyük çoğunluğu yasa dışı Kıbrıs Komünist Partisi üyesi olan solcu önderler, ‘Çalışan Halkın Đlerici Partisi’ adıyla AKEL’in Kuruluşunu gerçekleştirmişlerdir. Ayrı Türk Sendikalarının henüz var olmadığı bu dönemde, Đşçi Federasyonu, Kıbrıslı Türk işçileri de bünyesinde toplamıştır. PEO sendikalarının birçok Kıbrıslı Türk üyesi, işçi genel kurulu ve kongrelerinde çeşitli sendikal organlara seçilmiş ve ait oldukları sendikaların ve PEO’nun faaliyetlerinde rol almışlardır (Varnava, 1997: 15-17). 50 Aynı sendikalarda örgütlenme ile ifadesini bulan ortak sendikal mücadele, 1944-45 döneminde Kıbrıslı Rumların Enosis mücadelesinin hız kazanmasıyla büyük yara almış ve ortak siyasal anlayışa dönüşememiştir. Đşçi federasyonu kurulur kurulmaz, AKEL gibi tavrını Enosis’ten yana belirlemişti ve bu tutumuyla işçi sınıfının ortak mücadelesini ta başından zorlaştırmıştı. Kıbrıslı Rumlar ve sendikal hareket, Đkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, Britanya ve diğer müttefik ülkelerin savaşın amaçları arasında olduğunu ilan ettikleri ve Kıbrıslı Rumlar için Yunanistan ile birleşme anlamına gelen “halkların self-determinasyon” hakkının hayata geçirilmesi için harekete geçmişlerdir (Kızılyürek, 2003: 256-258). 1944 Ağustosu’nda Britanya’nın Sömürge Bakan Yardımcısı Sör Kosmo Parkinson’un Kıbrıs’a ziyareti sırasında yaşanan halk hareketi ortak sendikal hareketi de olumsuz olarak etkilemiştir. Bu bağlamda, çok sayıda Kıbrıslı Türk işçinin çalıştığı Lefkoşa Ayakkabı Sektörü Sendikasında gelişen olaylar bu duruma bir örnek teşkil etmektir. Söz konusu sendikanın 13 Ekim 1944 sayılı bildirisinde Parkinson’un ziyareti sırasında gerçekleştirilen etkinlikler neticesinde 120 Kıbrıslı Türk üyenin örgütten kopup Türk sendikaları oluşturmak amacıyla harekete geçtikleri vurgulanmıştır. Öte yandan, Parkinson’a Enosis lehinde bir muhtıra veren ve “Kıbrıs işçilerinin Enosis istediğini” iddia eden PEO sendikasına üye Türk işçiler de bunu protesto için 22 Ağustos 1944 tarihinde bu solcu sendikadan ayrılarak aynı gün “Güneş Türk Đşçi Birliği” ni kurmuş, bu birliğe Niyazi Dağlı başkanlığındaki Türk Đşçileri de katılınca, 1000 civarında Türk işçisi bir çatı altında toplanmıştır. 51 Ayrı Türk sendikalarının kurulmasına karşın, hatırı sayılır oranda Kıbrıslı Türk işçi, Đşçi Federasyonunda kalmaya devam etmiştir; ancak 1941’den itibaren benimsenen Enosis politikası, Đşçi Federasyonunun, 24-25 Eylül 1944 tarihli üçüncü kurultayında resmen benimsenmiştir. Toplam 464 işçi temsilcisinin katıldığı Kurultayda dokuz Kıbrıslı Türk hazır bulunmuştur. Bu durum, gelişen Enosis politikasına karşı Kıbrıslı Türklerin temkinli davranmaya başladığının ve hatta ayrı örgütlenme girişimlerinin başlatıldığının bir göstergesidir. Milliyetçilik ekseninde güçlenmeye başlayan bu Enosis hareketi Kıbrıs’ta sendikal örgütlenmeyi olumsuz yönde etkilemiş, Rum ve Türk işçilerin birlikte hareket etmelerini zorlaştırmıştır (Varnava, 1997: 17-21). Enosis politikasını benimseyen AKEL ve Đşçi Federasyonunun, söylemlerinde Kilise ve Kıbrıs Rum sağından farklılıklar göstermesine rağmen Türk azınlığın ulusal demokratik haklarından bahsetmeleri Kıbrıslı Türkleri rahatsız etmiştir. Enosis tarafından Kıbrıslı Türk işçiler açısından ortak bir politika olması mümkün görülmemektedir. Kıbrıs Türk liderliği, sömürge yönetiminin desteği ile Enosis’e karşı yoğun bir mücadele başlatmış, Kıbrıslı Türk işçilerinin de bu mücadelede yer alması yönünde tavır sergilenmiştir. Kıbrıslı Türk seçkinleri, yapılan gizli toplantılarda Türk işçisinin Rum işçisinden ayrılması gerektiği konusunda mutabık kalmış ve Kıbrıs Türk işçi Birlikleri Sendikası kurulması konusunda Türk işçilerine çağrıda bulunmuşlardır. Bu dönemde Enosis politikası ile başlayan sendikal ayrışma, Kıbrıslı Türk seçkinlerin girişimiyle ayrılmaya dönüşmüş ve bu ortamdan faydalanmak arzusunda olan sömürge yönetiminin katkısıyla kurumlaşmaya başlamıştır. Enosis’e karşı 52 oluşturulan ve Kıbrıslı Türk işçiler arasında baş gösteren Enosis endişesinden beslenen bu ‘kutsal ittifakın sonucu olarak ayrı ilk Türk sendikası kurulmuştur. Đlk etapta marangozlar Kıbrıs Türk Đşçi Birliğini (sendikasını) kurmuşlar, ardından Telefon Müstahdemleri Sendikası ve Lefke Maden Đşçileri Sendikası kurulmuştur. 1944 yılında, “Güneş Türk Đşçi Birliği” isim değiştirerek “Lefkoşa Türk Birliği” olmuş ve Kıbrıs’taki bütün Türk işçilerini bir çatı altında toplamak; Kıbrıs Adası Türk Đşçi Birlikleri Siyasi Partisini kurmak; ve Kıbrıs’taki tüm kuruluşları bir çatı altında toplamak ve Enosis’e karşı tek bir vücut olarak karşı çıkmak amacı gütmüştür. 1945’te ise, çatı örgütü olarak, “Kıbrıs Türk Đşçi Birlikleri Kurumu” (KTIBK) kurulmuştur (Kızılyürek, 2003: 262-263). Đşçilerin içinde bulundukları ağır koşullar ve Türk sendikalarının mali olanaksızlıkları, ayrı bir örgütlenmeye gitmelerine karşın, sendikalar arası işbirliğini kaçınılmaz kılmıştır, bu durumda KTIBK ile PEO arasında, 8 Ocak 1948’de işbirliği anlaşması imzalanmış, bu anlaşmayla işçi sınıfının yaşam koşullarını iyileştirmek için iki taraf da, sıkı bir işbirliği yapmayı taahhüt etmiştir. KTIBK ve PEO, Kıbrıs Maden Şirketinde aynı yıl gerçekleştirilen Kıbrıs tarihinin en büyük grevinde ortak hareket etmişlerdir. 16 Aralık 1947’te Kıbrıs Maden Şirketinde çalışan 700’ü Kıbrıslı Türk olan 2000’den fazla işçi çalışma koşullarının iyileştirilmesi, tatil hakkı, ek mesai ödeneği, 8 saatlik iş günü gibi taleplerle 13 Ocak 1948’de, grev başlatmışlardır. Kıbrıs tarihinin bu en uzun grevi 16 Mayıs 1948’de son bulmuştur. Halkın da büyük desteğini kazanan bu ortak işçi eyleminde, 17’si Kıbrıslı Türk olan 74 işçi hapse mahkum edilmiştir (Varnava, 1998: 22). 53 Kıbrıslı Rumlar ile Türkler arasındaki çalışma ilişkilerini etkilemiş olan önemli bir olay da, 15 Ocak 1950’de yapılan Enosis ile ilgili halk oylamasıdır. Oy hakkı olan 224,757 Kıbrıslı Rum’dan toplam 215,108’i (% 95,70), Enosis için oy kullanmıştır. 800 Kıbrıslı Türk de Yunanistan’la birleşmeden yana oy kullanmıştır. Bununla beraber Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu, oylamaya güçlü bir tepki göstermiş, 11 Aralık 1949’da Kıbrıslı Türkler, bir süre önce açıklanan oylamaya karşı, Lefkoşa’da bir miting düzenlemişlerdir. Nisan 1950’de, Kıbrıs Türk toplumunun, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine ilişkin bütün fikirlere karşı olduğunu ifade eden bir memorandum Birleşmiş Milletler’e sunulmuştur. Bu tepkinin tipik bir örneği, Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi’nin başkanı Dr. Fazıl Küçük tarafından Đngiliz hükümetine gönderilen ve 80.000 Kıbrıslı Türkün Enosis’e karşı olduğunu belirten bir telgraftır. Telgrafta “80 bin Kıbrıslı Türk, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması ve muhtariyete ilişkin Rum taleplerini oybirliğiyle reddetmiş bulunmaktadır. Kıbrıslı Türkler, Enosis ve muhtariyetin Türk toplumunun yok olmasına yol açacağına inanmaktadır’’ (Kürkçügil, 2003: 325) denilmektedir. 1940’lı ve 1950’li yıllarda hem PEO’nin hem de komünist hareketin Enosis beklentisiyle milliyetçi söyleme yönelmesi Türk işçileri rahatsız etmiş, ancak büyük bir ayrışma olmamıştır. Ancak Enosis’in bir etkisi olarak 1958’de Taksim’in ortaya çıkması işçi sınıfında milliyetçilik temelinde bir bölünmeyi başlatmıştır. 1954 yılında, toplam 18,085 üyesi bulunan PEO’nun 1700 Kıbrıslı Türk üyesi vardır. KTIBK’da ise 740 üye kayıtlıdır. Bu rakamlar, giderek KTIBK lehine değişir. 1955 yılında, PEO’da 1400, KTIBK’da ise 2,214, 1957 yılında ise toplam 3,244 örgütlü 5,256 örgütsüz Kıbrıslı Türk işçiden, 1,114’ü PEO’da, 1,800’ü ise KTIBK’da toplanmışlardır. Bu rakamlardan da görüleceği üzere 1958 yılında Kıbrıslı Türk işçi 54 ve işçi önderlerine dönük terör eylemlerinden önce Kıbrıslı Türk işçiler Türk sendikalarında yoğunlaşmaya başlamıştır. 1958 yılında anti-komünist EOKA örgütünün, AKEL ve PEO üyelerine karşı başlattığı terör olayları ile Kıbrıslı Türk işçiler de öldürülmeye başlanmıştır. 1958 yılı 1 Mayıs kutlamalarına Kıbrıslı Rumlarla birlikte katılan PEO üyesi işçiler, TMT’nin yayınladığı bir bildiriyle PEO üyeliğinden istifaya çağrılmıştır. Volkan’ın, Özel Harb Dairesi (ÖHD) tarafından, Türk Mukavemet Teşkilatı’na (TMT) dönüştürülmesi ile birlikte ayrışma süreci dışarıdan müdahaleler ile daha da hızlandırılmıştır. TMT Rumlarla ortak sendikalarda PEO çatısında örgütlü mücadeleye devam etmek isteyenlere karşı şiddete dayalı baskıya başvurmuştur. TMT Türk işçilerin PEO’den istifa ettiklerini gazetede ilan etmemeleri halinde öldürüleceklerini bir ilan ile duyurmuş, bunu da kararlılık ile yerine getirmiştir. Böylece tek çatı altında sınıf temelli örgütlenmenin yerini milliyet temelinde, milliyetçi duygular içeren bir örgütlenme almıştır. Enosis ve Taksim işçiler arasında da somutlaşmıştır. Sömürge yönetiminin sona ermesi ve 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, 1963 yılına gelindiğinde Kıbrıs’ta gelişen Rum ırkçı-milliyetçi hareketine dönüşen ENOSĐS hareketi ve ona tepki olarak tetiklenen Türk milliyetçiliği, iki toplumu bir ayrışmanın eşiğine getirmiştir. Makarios’un Anayasa değişikliği ve paralelinde Kıbrıs Türk tarafının Cumhuriyet’ten atılması ve yaşanan çatışmalar ayrılıkçılığı belirginleştirmiştir. 1968 yılı sonunda, Kıbrıslı Türk işçi ve memurlarının kurmuş olduğu 9 sendika, daha sonra TÜRK-ĐŞ’e de üye olacak 55 olan, Türk-Sen adı altında bir araya gelerek, en önemli çatı örgütlerini oluşturmuşlardır (Akkaya, 2004). Sivil toplum örgütlenmesine izin verilmesiyle 1968 yılı sonrasında kurulan birçok sendikanın yanı sıra 1970 yılında bir sol hareket olarak Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) de kurulmuştur. Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kurulan sendikalar üzerinde etkili olmakla birlikte birçok sendikanın genel kurullarında boy göstermiştir. O dönemde siyasi bir misyon ile kurulan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) 1973 yılındaki Genel Kurulu’nda TMT Bayraktarlığı bir liste hazırlamış ve o listenin dışında kimsenin aday olmasına imkan tanınmamıştır. (Hastürer, 2005: 5) 1974’e gelinceye kadar her iki kesim arasında sınıfsal temelde bir işbirliği ve mücadele isteği, güçlü olmasa da varlığını sürdürürken Kıbrıs’ta 1974 ‘te yaşanan gelişmelerle yeni bir süreç başlamıştır. 4.2. Sendikal Örgütlenme Tarzı ve Đdeolojik Eğilimler-1974 Sonrası Dönem 15 Temmuz 1974 darbesi ve bunu izleyen 20 Temmuz Barış Harekatı sonrasında bölünen adada yeni bir politik ortam oluşmuş ve iki halk kendi yönetimleri altında yaşamaya başlamışlardır. Đngiliz üslerinde ve Birleşmiş Milletlere ait işyerleri dışında ortak çalışma alanı kalmayınca Kıbrıs Türk sendikal gelişimi de kendi yolunu bulmaya başlamıştır. Bu süreçteki sendikal hareketin kendi içinde bir rekabeti ve bu rekabetin sonucu olarak parçalanma süreci olmuştur. Önceleri ideolojik olarak başlayan bölünme, devamında işyeri ve meslek sendikacılığı 56 temelinde sürmüştür. Bu da etkisiz ve güçsüz bir yapılanmaya sebebiyet vermiştir. Ayrıca, 1974 sonrası dönemde Kıbrıs Türk sendikacılığı, özellikle Türkiye’deki üniversitelerde eğitim gören ve daha sonra Kıbrıs’a dönen Kıbrıslı öğrencilerin sendikal örgütlenmeye ve bu sendikaların politikalarına yaptıkları katkı ile Türkiye’deki sendikacılıktan etkilenmiştir. Bu süreci iç bölünmeler ve sağ-sol temelinde yeniden yapılanma çabalarıyla geçiren Kıbrıs Türk sendikal hareketi, milliyetçiliğin doruk noktalara ulaştığı ve güvenlik kaygısı ile yapılan sıkı denetim ve uygulamalar çerçevesinde gelişmeye çalışmıştır. 1963 tarihine kadar ada ekonomisini etkileyecek önemli bir gücü olmayan ve 1963-1974 yılları arası dönemi de varlığını sürdürme çabası içerisinde geçiren Kıbrıs Türk toplumu birkaç küçük işletme dışında önemli bir sanayi kuruluşuna sahip değildir. Sanayi işçileri, Kıbrıs Türk toplumunda 1974 sonrasında ortaya çıkan bir sınıftır. Bu sınıf devlet işletmelerinde “devlet işçisi” olarak çalışmakta ve istihdam edilen nüfusun % 10’unu bulmamaktadır. Bu durumları nedeniyle de devlete yakın çevrelerden işe alınmakta ve muamele görmektedirler. Bunun yanı sıra 1980’li yılların ikinci yarısından sonra Türkiye’den gelen kaçak işçi sayısında hatırı sayılır bir artış gerçekleşmiştir. Bu nedenler Kuzey Kıbrıs’taki işçiler nitelik olarak kaçak ya da göçmen statüsünde bulunan kişilerden oluşmaktadır. Sonuç olarak bu sınıfın siyasete ağırlık koyabilecek bir örgütlenmeye gitmesi mümkün olmamıştır (Egemen, 2006: 186-187). 1974 sonrasında Kıbrıs Türk toplumunda sermaye birikiminin olmaması ve Türkiye’de uygulanmakta olan karma ekonomi modelinin benimsenmesi sonucu var olan işletmeler de devlet denetimindeki şirketlere devredilmiştir. 1980’lerde 57 Türkiye’de serbest piyasa ekonomisine geçilmesi ile birlikte izleyen yıllarda KKTC ekonomisinde de karma ekonomi modeli terk edilerek serbest piyasa ekonomisine geçilmiş, bu geçişe rağmen kamunun ekonomi içindeki ağırlığı azalmamış, aksine artmıştır. Özel sektörün payı ise azalmış, bunun sonucu olarak kamu kuruluşlarının büyük bir kesim tarafından gelir kapısı olarak görülmesi kamu personeli sayısını hızla artırmış ve 20 binin üzerinde kamu görevlisi ortaya çıkmıştır. Bu noktada, Kuzey Kıbrıs’ta sanayileşme düzeyinin düşüklüğü, sanayi işçisi sayısındaki azlık ve kamu sektöründe çalışan nüfusun çokluğu sınıf perspektifli bir sendikal örgütlenmeyi engellemiştir. Bu nedenle KKTC’de sendikal örgütlenmeye daha çok memurlar katılmış ve kamu sendikacılığı oluşmaya başlamıştır. KKTC Anayasası’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar, Özgürlükler ve Ödevler” başlığı altındaki Üçüncü Bölümü’nde yer alan 53. maddesi uyarınca çalışanlar ve işverenlere sendika kurma ve sendikalara serbestçe üye olma hakkı tanınmıştır. Bu hak “ulusal güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlakın korunması amacıyla” sınırlanabilen bir yasayla korunmaktadır. Bunun yanı sıra anayasanın 54. maddesi de çalışanlara, “işverenlerle olan ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev hakkı” sunmaktadır. Yargıçlar, savcılar, silahlı kuvvetler mensupları, polis mensupları ve sivil savunma kilit personelinin grev hakkı yoktur. (KKTC Anayasası, s. 22) Kamu personeline anayasa ile sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı verilirken KKTC Kamu Görevlileri Yasası’nın 112. maddesi de kamu görevlilerinden sendika yönetim kurulu üyesi olanlara veya yönetim kurulunun uygun göreceği sendika üyelerine sendikal amaçlarda kullanılmak koşuluyla, yasal yıllık izinlerine ek olarak 15 gün ödenekli ve 6 ay ödeneksiz izin verilmektedir. (KKTC Kamu Görevlileri Yasası, s. 72) 58 Kıbrıs Türk sendika başkanlarının meslek guruplarına bakıldığında başkanların büyük bir çoğunluğunun kamu çalışanı olduğu görülmektedir. Sanayileşme oranı oldukça düşük, sınırlı turizm ve eğitim sektörünün ekonomik dinamikler oluşturduğu Kıbrıs Türk ekonomisi ve toplum yapısı içerisinde kamu çalışanlarının oransal fazlalığı sendikalaşma yapısına da yansımıştır. Sanayileşmenin, sendikalaşmanın başladığı dönemde de sınırlı olması, bu hareketin ağırlıklı olarak memur sendikacılığı şeklinde başlamasına sebep olmuştur. Đşte bu geleneğin hala devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu araştırmaya katılan sendika başkanlarının sendikaları ise aşağıdaki gibidir: Kıbrıs Türk Đngiliz Askeri Üs Müstahdemleri Sendikası (AS-SEN), Kıbrıs Türk Banka Ticaret ve Büro Çalışanları Sendikası (BANK-SEN), Basın Emekçileri Sendikası (BASIN-SEN), Kıbrıs Türk Ofis Banka ve Ticaret Çalışanları Sendikası (BASS), Bayrak Radyo Televizyonu (BRT) Çalışanları Sendikası (BAY-SEN), Kıbrıs Türk Belediye Müstahdemleri Sendikası (BEL-SEN), Belediye Emekçileri Sendikası (BES), Büro Đşçileri Sendikası (BÜRO-ĐŞ), Çağdaş Memurlar Sendikası (ÇAĞ-SEN), Doğu Akdeniz Üniversitesi Birlik ve Dayanışma Sendikası (DAÜ-BĐRSEN), Devrimci Genel Đş Sendikası, Doğu Akdeniz Üniversitesi Personel Sendikası (DAÜ-PER-SEN), Doğu Akdeniz Üniversitesi Çalışanları Sendikası (DAÜ-SEN), Devrimci Đşçi Sendikaları Federasyonu (DEV-ĐŞ), Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası (DĐN GÖR-SEN), Devrimci Genel Đş Sendikası, Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası (EL-SEN), Birleşik Kamu Koperatif Tarım ve Diğer Sanat ve Hizmetler Emekçileri Sendikası (EMEK-ĐŞ), Kıbrıs Türk Gıda, Tütün ve Müşkirat Đşçileri Sendikası (GIDA-SEN), Gümrük Çalışanları Sendikası (GÜÇSEN), Kıbrıs Türk Hür Đşçi Sendikaları Federasyonu (HÜR-ĐŞ), Kamu Đşçileri 59 Sendikası (KAMU-ĐŞ), Kıbrıs Türk Kamu Görevlileri Sendikası (KAMU-SEN), Kıbrıs Türk Hemşireler Birliği, Kıbrıs Türk Đşverenler Sendikası, Kıbrıs Türk Dayanışma Sendikası, Kooperatif Görevlileri Sendikası (KOOP-SEN), Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS), Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS), Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), Kıbrıs Türk Liman ve Taşıt Đşçileri Sendikası (LĐMAN-SEN), M/SA Türk Genel Đş Sendikası, Memur Sendikaları Federasyonu (MEMUR-SEN), Kıbrıs Türk Sağlık ve Sosyal Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikası (SAĞLIK-SEN), Kıbrıs Türk Telekomünikasyon Müstahdemleri Sendikası (TEL-SEN), Turizm Emekçileri Sendikası (TES), Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (TIP-ĐŞ), KKTC Petrol Đşçileri Sendikası (TÜRK-PETROL ĐŞ), Gelir ve Vergi Dairesi Çalışanları Sendikası (VERGĐ-SEN) ve Veteriner Hekimler Sendikası (VET-SEN). KKTC oluşan sendikalara bakıldığında, sendikaların 1990’lı yıllarda daha çok mesleki temelde bir örgütlenmeye gidildiği, çok parçalı bir özellik gösterdiği görülmektedir ki bu durum da dağınık, çok sayıda, güçsüz sendikanın varlığını göstermektedir. 2000’li yıllarda, aynı işkolundaki sendikalar, gönüllülük temelinde, tek çatı altında örgütlenmeye yönelmiş ve bu da güçlü bir sendikacılığın oluşmasının ilk işareti olmuştur. “Karayolları çalışanlarının kurduğu YOL-ĐŞ’i (YOL-ĐŞ, daha sonra, 5. Genel Kurul’unda Emek-Đş adını aldı), ile Devrimci Genel Đş Sendikası (1975 yılında kuruldu) 1976 yılında bir araya gelerek, Türk-Đş’in denetimi ve güdümündeki Türk-Sen’e karşı sınıf sendikacılığını savunan Devrimci Đşçi Sendikaları Federasyonu’nu (DEV-ĐŞ) kurdular. Sınıf perspektifli bir örgütlenme olan Dev-Đş, Dünya Sendikalar Federasyonu’nun (DSF) 10. Kongresinde, 1986 yılında üyeliğe kabul edildi ve bu üyeliği hala sürmektedir. DEV-ĐŞ’e yukarıda 60 belirtilen kurucu iki sendikadan başka KKTC Petrol Đşçileri Sendikası (TÜRKPETROL-ĐŞ) ve Kıbrıs Türk Kamu Hizmeti Đşçileri Sendikası (YÖN-SEN) da üyedir. Kuzey’in ilk tepe örgütü olan Türk-Sen’in, 2000 yılına gelindiğinde politikalarında da önemli değişiklikler yaşanmış, Türk-Sen ile Türk-Đş Kıbrıs sorununun çözümü konusunda zıt politikaları savunur hale gelmişlerdir. Türk-Sen de, birleşik Kıbrıs’ı ve AB’ye üyeliği savunan Bu Memleket Bizim Platformu ve Ortak Vizyon’un kurucu üyesidir. 1994 yılında kurulan Tüm Kıbrıs Sendikalar Platformu (All Cyprus Trade Unions Form) kurucu üyeleri arasındadır. Türkiye’de Türkiye Đşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-ĐŞ) üyeliği yanı sıra Uluslararası Hür Đşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) ve Avrupa Đşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) üyeliğine sahip olan Federasyon, Kıbrıs’ta uluslararası ilişkileri en örgütlü olan sendikal kuruluştur” KKTC Hür Đşçi Sendikaları Konfederasyonu (HÜR-ĐŞ) ise Kıbrıs’ın üçüncü tepe örgütüdür. Bu Konfederasyon’a ise şu sendikalar üyedir: Kıbrıs Türk Đlkokul Öğretmenler Sendikası (ĐLK-SEN), Doğu Akdeniz Üniversitesi Yönetsel Personel Sendikası (DAÜ-PER-SEN). Kıbrıs Türk Đlkokul Öğretmenler Sendikası (ĐLK-SEN), 1984 yılında Başöğretmenler Sendikası adı altında kurulmuş, 5 Kasım 1988 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü genel kurulda bugünkü ismini almıştır. 1999 yılı itibarı ile 268 üyesi vardır. DAÜ-PER-SEN ise 6 Kasım 1995 tarihinde kurulmuştur. Bu üç üst tepe örgütüne üye olmayarak, bağımsız kalan çok sayıda, ama içlerinde oldukça etkili olan başka sendikalar da bulunmaktadır. (Akkaya, 2004). Kıbrıs Türk sendikacılığına tarihsel süreç içerisinde bakıldığında sendikacılığın Kıbrıs Sorunu ile paralel geliştiği ve şekillendiği görülmektedir. Kıbrıs tarihinde gelişen olaylar çerçevesinde Enosis ve Taksim politikalarının milliyetçi 61 temelleri üzerine kurulmaya çalışan sendikal hayat 1960’lı yılların sonlarına doğru Kıbrıslı Türklerde yaşanan sivilleşme hareketi ile gelişmiştir. 1974 sonrasında ise Kıbrıs Türk sendikalarının gelişiminin ideolojik olarak ayrıştığı görülmektedir. Bu durum neticesinde adanın kuzeyinde sendikacılık zayıf ve etkisiz kalmaya başlamıştır. Bunun başlıca nedeni çalışanların sınıf perspektifli sendikalardan ayrılmaya zorlanması ve yönetime yakın sendikalara yönlendirilmeleridir. 2000’li yıllara gelene kadar, Kuzey Kıbrıs’ta kamu hizmetinde çalışan kişi oranının yüksek olması devletle yapılan özlük hakkı, maaş artışı gibi pazarlıklarda devlet ayağının güçlü olmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra özellikle aktif olan sol görüşlü sendikalar, sol siyasi partilerle her zaman sıkı bir ilişki içerisinde olmuş ve bu partilere destek vermişlerdir. Bütün bu sendikal faaliyetlerin toplum üzerindeki etkisi minimum düzeyde gerçekleşmekte ve faaliyetleri kendi üyeleri ile sınırlı kalmaktadır. Ülkedeki baskıcı siyasal rejim toplumun örgütlenmesinde en büyük engelken sendikacılık toplum üzerinde sınırlı bir etkiye sahiptir. 2000’li yıllara gelindiğinde sendikal hareketlerin siyasi partiler ve hükümetler üzerinde etkin bir rol oynamaya başladığı görülmektedir. Birleşik Kıbrıs ve AB üyeliğini politikalarının merkezine yerleştirmiş olan çok sayıda sendika, muhalefetin de en dinamik unsuru olmuştur. Şöyle ki bu sendikaların “Bu Memleket Bizim Platformu” ile “Ortak Vizyon” çatısı altında diğer siyasal partiler ve demokratik kitle örgütleri ile birlikte hareket ettiği görülmektedir. 1970’lerin ve 1980’lerin sendikal politikaları ile karşılaştırıldığında, özellikle Dev-Đş ve bağlı sendikalarının antiemperyalist, bağımsız bir devlet söyleminden vazgeçerek daha güvenli gördükleri Avrupa Birliği çerçevesinde gelişimlerini sürdürdükleri söylenebilir. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler arasında ilk kez on binlerin sokaklara döküldüğü toplumsal 62 hareketlilik gerçekleşmiş ve ülkede yaşanan bu toplumsal hareketliliğin merkezinde de sendikalar yer almıştır. 4.3. Kıbrıs Türk Sendikal Hareketinde “Sendika-Siyaset” Đlişkisine, Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının ve Kıbrıs Türk Toplumunun Tutumları Sendikalar kuşkusuz ki meslek örgütleridir. Öncelikli hedefleri mesleki çıkarlardır. Bu bağlamda sendikaların en öncelikli talepleri de ücret talebidir; ancak gerek ücret talebi gerekse diğer sosyal çıkarlar sendikaları siyasal eylemde bulunmaya iter. Bu siyasal eylemler çerçevesinde seçim dönemlerindeki tavırlar, siyasal ve ekonomik çevrelerce kurulan seçim dönemi ve diğer dönemlerdeki ilişkiler önemli yer tutar. Genel anlamda sendikal literatür ve sendikal pratik göstermektedir ki sendika – siyaset ilişkisi her zaman kuşku ile karşılanmıştır. Sendikaların temel işlevleri olan mesleki çıkarları savunmak için bağımsız olmaları gerekliliği sürekli vurgulanmıştır. Bu bağlamda sendikaların nasıl bir siyasal tavır sergileyecekleri, siyasal parti ve siyasi kişilerle olan ilişkileri hep göz önünde tutulmuştur. Sendikaların bağımsızlığı vurgulanırken kendi dışındaki ekonomik çevrelerin de sendikaların bağımsızlığına tehlike düşürecek boyutta ilişkilerde bulunmaları sorgulanmıştır. Kıbrıs Türk Sendikal Hareketi değerlendirildiğinde sendika siyaset ilişkisinin ne kadar canlı olduğunu görülmektedir. Genelde Kıbrıs tarihinde özelde Kıbrıs Türk Sendikal Hareketinin temelinde her zaman sendikalara biçilen ulusal ve uluslararası siyasal roller çok ciddi yer tutmuştur. Bu bağlamda yapılan saha araştırmasında 63 gerek Kıbrıs Türk Sendikal Hareketine yön veren başkanlarının gerekse Kıbrıs Türk halkının konu ile ilgili tutum ve bakış açılarının tezin bütününü destekler nitelikte olduğu ve önemli sonuçlar çıkaracağı düşünülmüştür. Bunun için iki eksende sorular geliştirilmiştir. Kıbrıs Türk sendika başkanlarının tutumları ve Kıbrıs Türk toplumunun tutumları. Seçim dönemlerinde sendika-siyasal parti ilişkileri, genel anlamda karşılıklı sendika siyasal parti ilişkileri, bazı sendika dışı özel kişilerle ilişki kurma eğilimleri, sendikaların ekonomik ve siyasal çevrelerce yönlendirilmesi ile ilgili sorular geliştirilmiş ve sorgulanmıştır. 100 84 66,50 62,50 60,50 68 X 55,20 47,50 52 39,00 36 20 Genel ortalama 1 2 3 4 5 1. Sendikalar seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda bir parti lehinde veya alehinde tavır alabilir. 2. Sendikalar siyasi partilerin uyguladıkları politikaları belirlemelidir. 3. Siyasi partiler sendikaların uyguladıkları politikaları belirlemelidir. 4. Sendikalar seçim zamanı kendi davalarını destekleyen partilere yardımcı olmalıdırlar 5. Sendikalar siyasi partilere örgütlü bir biçimde parasal yardım yapmalıdırlar Grafik: 1. Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının Sendika-Siyaset Đlişkisine Bakış Açıları. Grafik 1.’de sendikal hareketin önemli ilişkilerinden biri olan sendika siyaset ilişkisi araştırılmıştır. Günümüz Kıbrıs Türk sendika liderlerinin sendika siyaset ilişkisine bakış açılarını gösteren 5 maddelik Grafik 3.’de genel anlamda % 55,20 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında baktığı gözlenmiştir. Özellikle 64 sendikacılık literatüründe her zaman tereddütle bakılan sendika-siyasal parti ilişkisini içeren sorulardan biri olan sendikalar seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda bir parti lehine veya aleyhine tavır alabilir sorusunun % 60,50 bir oranda ne katılırım ne katılmam aralığında bir tutuma sahip olduğu gözlenmiştir. Bu soru sendika başkanlarının seçim dönemlerinde sendikaları lehine herhangi bir partiye destek verilebilme ihtimalini olası olarak gördüklerini gösterir. Burada olumsuz bir tutum içinde olmadıkları ve bu ihtimali olası gördükleri gözlenmektedir. Bu demokratik bir tavır olarak algılanabilir. Bu ilişki çerçevesinde bir diğer soru ise sendikaların siyasi partilerin uyguladıkları politikaları belirlemelidir sorusudur ki bu ilişkiye de % 66,50 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında bir tutum gözlenmiştir. Bu da gösterir ki Kıbrıs Türk sendika başkanlarının sendikaların parti politikalarını belirlemede istekli ve bu ilişkiye olumsuz bakılmadığıdır; ancak bu ilişkinin tersi sayılabilecek bir soru olan siyasi partiler sendikaların uyguladıkları politikaları belirlemelidir sorusu ve bu ilişkiye Kıbrıs Türk sendika başkanlarının %47,50 oranında katılmam aralıkta olumsuz baktığını gösterir. Kıbrıs Türk sendika başkanları önemli sayılabilecek bir oranda siyasal partilerin politikalarını belirleyebilme ilişkisine olumsuz bakmazken, partilerin ayni ilişki çerçevesinde sendikaların politikalarını belirlemelerine olumsuz bakmaktadırlar. Kuşkusuz ki sendikalar meslek örgütleri olarak meslek çıkarlarını korurken siyasal partileri etkilemelidir; bu tavır hem siyasal hem de mesleki bir tavırdır. Bu yüzden demokratik ve mesleki bir tavır olarak Kıbrıs TürkSendika başkanları bu ilikiye olası bakmaktadır. Sendika siyasal parti ilişkisine yönelik bir diğer soru ise sendikaların seçim dönemlerinde kendi davalarını destekleyen partiler yardımcı olmalıdırlar sorusudur ki bu soru da % 62,50 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında yine 65 çekimser tutum gözlenmiş ve bu ilişki ihtimal dahilinde tutulmuştur. Bir nevi ödül niteliğinde olan ve sendikal mücadelelerinde destek veren siyasi partilerin bu desteklerinin devamı için seçim desteği vermek sendika başkanlarının kendi davalarında siyasal güçleri kullanmayı olası gördüklerini gösteren bir diğer göstergedir. Ancak Kıbrıs Türk sendika başkanları bu ilişkinin meşru zeminler dışına çıkmasına da olumlu bakmamaktadır. Şöyleki sendikaların siyasi partilere örgütlü ve düzenli bir biçimde parasal yardım yapmaları sorusu % 39,00 oranında ortadan az, katılmam aralığında bulunmuştur. Bu da Kıbrıs Türk sendika liderlerinin meşru zemin olarak herhangi bir organik sendika-siyasal parti ilişkisini görmediklerini ve bu ilişkiyi onaylamadıklarını gösterir. Bunu özellikle bunu parasal yardım yaparak sendikal mücadelede siyasal partiler yönünde çıkar sağlama düşüncesinin olumlu karşılanmadığı şeklinde yorumlanabilir. Bu tavır da Kıbrıs Türk sendika başkanlarının bu ilişkileri demokratik sınırlar içerisinde tutulması gerektiği inançları olduğunu gösterir. 100 84 65,71 X 68 57,37 64,04 56,03 51,71 49,34 52 36 20 Genel ortalama 1 2 3 4 5 1. Sendikalar seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda bir parti lehinde veya alehinde tavır alabilir. 2. Sendikalar siyasi partilerin uyguladıkları politikaları belirlemelidir. 3. Siyasi partiler sendikaların uyguladıkları politikaları belirlemelidir. 4. Sendikalar seçim zamanı kendi davalarını destekleyen partilere yardımcı olmalıdırlar. 5. Sendikalar siyasi partilere örgütlü bir biçimde parasal yardım yapmalıdırlar. Grafik: 2. Kıbrıs Türk Toplumunun Sendika-Siyaset Đlişkisine Bakış Açıları. 66 Grafik 1 de yorumlanan sorular Grafik 2’de de sendikacılık siyaset ilişkisine Kıbrıs Türk toplumunun nasıl baktığına yönelik sorulardır. Grafik 2.’den de görülebileceği üzere Kıbrıs Türk toplumu sendikacılık-siyaset ilişkileri ile ilgili 5 sorunun geneline %57,37 ortadan aralıkta ne katılırım ne katılmam aralığında algıladığı gözlenmiştir. Bu da gösteriyor ki Kıbrıs Türk halkı sendikacılık siyaset ilişkisi konusunda olumlu ya da olumsuz net bir tutum geliştirememiştir. Genel bakıştan sonra soru bazlı analizleri değerlendirecek olursak sendikaların seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda bir parti lehine veya aleyhine tavır alabilir sorusunda % 65,71 oranı ile, sendikalar siyasi partilerin uyguladıkları politikaları belirlemelidir sorusunda % 56,03’le, siyasi partiler sendikaların uyguladıkları politikaları belirlemelidir sorusunda % 51,71 oranı ile, sendikalar seçim zamanlarında kendi davalarını destekleyen partilere yardımcı olmalıdırlar sorusu % 64,04 oranı ile ne katılırım ne katılmam aralığında algıladıkları gözlenmiştir. Sendika siyaset ilişkisinde siyasal partilerle sendikaların ilişkisi her zaman kuşku ile karşılanmış ve bu ilişkinin boyutu her zaman tartışılmıştır. Ancak Kıbrıs Türk toplumu sendikaların siyasal partilerin politikalarını belirlemelidir ilişkisine daha meşru bakarak bu ilişkiyi demokratik sınırlar içerisinde algılamıştır. Ancak daha somut ve organik bir ilişki olan sendikaların siyasi partilere örgütlü bir biçimde para yardımı yapmalıdırlar sorusunda Kıbrıs Türk toplumu % 49,34 ile katılmıyorum olarak algılamıştır. Siyasi partilere destek verme ve etkileşim içine girme noktasında net tavır alamayan, hatta sendikaların partileri desteklemelidir ve politikalarını elirlemelidir sorularına daha olumlu bakması; ancak Kıbrıs Türk toplumu bu ilişkinin boyutu organik bir bağa dönüşme ihtimaline karşı tavrını netleştirmiş ve bu boyuta katılmadığı demokratik sınırlarda görmediği gözlenmiştir. 67 100 84 71,50 68 70,26 74,00 62,50 59,22 X 53,33 52 44,00 38,95 36 20 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Grafik: 3. Genel 1 2 3 4 5 6 7 ortalama Sendikalar belirli görevlerdeki seçilmiş siyasilerle özel ilişkiler kurmalıdırlar Sendikalar basın gücüyle siyaseti etkilemelidirler. Sendikalar siyasi parti kurup mücadelelerini siyasi platformda da yürütmelidirler. Sendikalar tarafsız kalıp siyasette güncel politikalar benimsemelidirler. Sendikalar her yerde genel grev yaparak siyasi sistemi çökertmelidirler. Sendikalar tabanın sesine göre siyasi duruşunu belirlemelidir. Sendikalar siyasi partilere eşit mesafede olmalıdır Sendikaların Siyasi Yöntemleri ile Đlgili Sorulara Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının Yanıtları. Grafik 3.’den de takip edilebileceği gibi 7 farklı soru ile sendika siyaset ilişkisi irdelenmeye devam etmiştir. Sendikacılık siyaset ilişkisi sendikacılığın en temel ilişkilerinden biridir. Sendikal mücadelenin yapıldığı temel arenalardan biri olan siyaset arenası sendikaları ister istemez siyasetin içinde olma zorunluluğu ile karşı karşıya bırakır. Bu bağlamda kimi zaman ürkülen ve çekinilen bir alan olan siyasi alan sendikalar için kaçınılmaz ilişkilerin öründüğü bir alandır. Siyasi mücadele tarzının sedikacılık modellerinde temel kriterlerden bir olduğunu düşündüğmüzde bu alanlardaki ilişkiler örüntüleri de sendikacılık olgusu için önem taşır. Đşte grafikte ki sorular sendikacılık siyaset işikisine Kıbrıs Türk sendika başkanlarının nasıl baktığna yönelik sorulardır. Özellikle sendika siyaset ilişkisinde siyasi yöntemlerle ilgili bu sorularda grafik 4’den de anlaşılacağı üzere Kıbrıs türk 68 sendika liderleri % 59,22 oranında bir oranda ne katılırım ne katılmam aralığında çekimser tutumla çılmıştır. Bu da gösteriri ki Kıbrıs Türk sendika liderleri bu maddelerde de sendika siyaset ilişkisine olumlu yada olumsuz herhengi bir tutuma sahip değil kararsız bir tutum içindedir. Özellikle sendikal mücadelenin siyasi mücadele yöntemlerinden biri olan sendikaların siyaseti basın yolu ile etkilemesi gerektiği sorusu % 71,5 oranında ortadan çok aralıkta yüksek bir olumlulukla baktılkarı gözlemlenmektedir. Günümüzde basın her türlü siyasi ve ekonomik mücadelenin oluştuğu temel bir alandır. Demokrasinin temel gereği olan toplum kesimlerine ulaşmak ve buradaki iradeyi etkilemek noktasında da en etkili töntemlerden biridir. Basını kullanarak sesler en ulaşılmaz noktalara gerek ulusal gerekse uluslararası coğrafyalara ulaşabilir. Bu bağlamda sendikal mücadele açısından da basını kullanarak ekonomik ve siyasi çevreleri etkilemek son derece önemli bir demokratik tavırdır. Bu sorudan da gözlenebileceği gibi Kıbrıs Türk sendika başkanları da sendikaların basınyolu ile siyaseti etkilemesini en etkili ve kabuledilir yöntem olarak bakmaktadırlar. Bir diğer soru is sendikaların seçilmiş kişilerle özel ilişkiler kurarak siyaseti etkilemelidir sorusudur. Bu soruda siyasilerin kapalı kapılar ardından da bazı ilişki türlerini kullanıp siyaseti sendikalar lehine etkileyebileceklerine nasıl baktıklarıdır. Gözlendiği üzere Kıbrıs Türk sendika başkanları bu ilişki düzeyine de %53,33 oranında ne katılıyorum ne katılmıyorum aralığında kararsız bir tutuma sahiptir. Seçilmiş kişilerin insan olma özelliklerinin de kullanarak sendikalar lehine bu özelliklerinin siyaaset arenasında kullanılabileceği siyasi etik anlamında olumsuz karşılanabilir. Batıda lobi faaliyeti olarak da adlandırılabilen bu faaliyet Kıbrıs Türk 69 sendika liderleri tarafından da kabul edilemez bir yöntem olarak görülmemektedir. Batı demokrasisinin en etkili yollarından olan lobi faaliyetleri net bir tavırla kabul edilmese de yine de olası bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Grafik 3.’de de gözlenebilen sendikalar parti kurup mücadelelerini siyasi platformda da yürütmelidir, sendiklar tarafısız kalıp siyasette güncel politikalar benimsemelidir ve sendikalar her yerde genel grev yaparak siyasi sistemi çökertmelidir soruları Kıbrıs Türk Sendika başkanlarının siyasal hareket tarzındaki tutumlarına işaret eder. Soruları tek tek ele aldığımızda siyasi mücadele yöntemlerinden biri olan siyasi parti kurup sendikal müculadeleyi bu yolla devam ettirme sorusu Kıbrıs Türk sendika başkanları tarafından % 44,00 oranında katılmıyorum aralığına olumsuz bir tutum içinde olduklarınını belirtmişlerdir. Bir başka siyasi mücadele yöntemi olan genel grevlerle siyasi sistemi çökertmek ise %38,95 oranında katılmıyorum aralığında olumsuz olarak kabul edilmiştir ve bu yöntemin başkanlar tarafından benimsenmediği gözlemlenmektedir. Bu iki soru birlikte değerlendirildiğinde her iki siyasi mücadele tarzı da Kıbrıs Türk sendika başkanları tarafından benimsenmemiştir. Bir diğer siyasi mücadele yöntemi olan tarafsız kalıp siyasette güncel politikalar benimsemek yöntemi Kıbrıs Türk sendika başkanları tarafından ise % 62,50 aralıkta ne katılırım ne katılmam aralığında çekimser bir tutumda oldukları gözlenmektedir. Bu yöntem de net olarak sendika başkanları tarafından kabul edilir bir yöntem olmasa da diğer iki yönteme göre daha kabul edilir olarak algılanmaktadır. Sendikaların siyasi partiler eşit mesafede olmalıdır sorusu da Kıbrıs Türk sendika başkanları tarafından % 74,00 oranında katılırım aralığında kabul edilmiştir bu durum tarafsız sendikacılık anlayışının Kıbrıs Türk sendikal liderleri arasındaki daha kabul edilebilir eğilimini güçlü olduğunu 70 kanıtlayan bir diğer değişkendir. Burda ölçülen bir diğer soruda da sendikaların siyasi duruşunu belirlemede tabanın sesine göre olması gerektiği sorusudur. Bu soru da Kıbrıs Türk sendika liderleri tarafından %68,50 oranında katılıyorum aralığında olumlu karşılanmıştır. Bu da göstermiştir ki Kıbrıs türk sendika liderleri siyasi mücadele gibi hassas ve zemini kaygan olduğu bir alanda tabanına bağlı hareket etme eğilimindedirler. Bu da demokratik bir tavır olarak algılanabilir. 100 84 74,14 74,58 69,42 68 61,90 59,89 61,82 X 51,95 52 41,51 36 20 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Grafik: 4. Genel 1 2 3 4 5 6 7 ortalama Sendikalar belirli görevlerdeki seçilmiş siyasilerle özel ilişkiler kurmalıdırlar. Sendikalar siyasi parti kurup mücadelelerini siyasi platformda da yürütmelidirler. Sendikalar tarafsız kalıp güncel politikalar benimsemelidirler. Sendikalar her yerde genel grev yaparak sistemi çökertmelidirler. Sendikalar tabanın sesine göre siyasi duruşunu belirlemelidir. Sendikalar basın gücüyle siyaseti etkilemelidirler. Sendikalar siyasi partilere eşit mesafede olmalıdır. Sendikaların Siyasi Yöntemleri ile Đlgili Sorulara Kıbrıs Türk Toplumunun Yanıtları. Grafikte ki Sorular sendikacılık siyaset ilişkisine Kıbrıs Türk toplumunun nasıl baktığına yönelik sorulardır. Đşte bu ilişkiler örüntüsünde özellikle sendikaların siyasi yöntemleri ile ilgili olan bu maddelerin genel değerlendirmesinde bu maddeler bir arada Grafik 4.’den de görüldüğü gibi % 62,27 aralığında ne katılırım ne katılmam aralığına algılandığı gözlemlenmektedir. Genel anlamda Kıbrıs Türk toplumunun bu ilişkiyi olası gördüğü yorumu yapılabilir. Soru analizine geçecek 71 olursak Kıbrıs Türk toplumu sendikalar belirli görevlerdeki seçilmiş kişilerle özel ilişkiler kurmalıdır maddesine % 59,89’luk bir oranda ne katılırım ne katılmam ayağında algılamıştır. Kıbrıs Türk toplumu bu ilişkiyi de reddedmemiş ve olası görmüştür. Sendikal hareketin karakteristik hareket tarzlarından biri de sendikaların siyasal arenadaki hareket tarzıdır. Sendikaların siyasi parti kurup mücadelelerini siyasi platforma bu yolla taşıma fikri Kıbrıs Türk toplumuna sorulduğuna tablodan da anlaşılacağı üzere Kıbrıs Türk toplumu % 51,95 oranı ile katılmamaktadır. Burada gözlenen sonuç Kıbrıs Türk toplumunun sendikaların siyasi parti kurup mücadeleyi bu tarzda siyasallaştırmasına olumsuz baktıklarıdır. Buna paralel bir diğer siyasal hareket tarzı olan genel grevler yaparak sistemi çökertme yöntemine de Kıbrıs Türk toplumu tablodan da görülebileceği gibi % 41,51 oranında katılmam aralığında gözlenmiş ve bu yönteme karlı bir şekilde olumsuz bir tutum belirmişlerdir. Her iki soruya da baktığımızda ne siyasal parti kuruma ne de genel grevlerle sistemi çökertme tarzları Kıbrıs Türk Toplumu tarafından kabul edilen siyasal hereket tarzları değildir. Bir diğer siyasal hareket tarzı olan sendikaların tarafsız kalıp güncel politikalar benimsemesi gerektiği hareket tarzı ise Kıbrıs Türk toplumunda %74,14 oranında katılırım aralığında gözlenmiştir. Bu da göstermektedir ki Kıbrıs Türk halkına göre sendikalar için tarafsız siyaset daha uygun ve kabul edilir bir siyasal yöntemdir. Buna paralel sendikalar siyasi partilere eşit olmalıdır sorusu da Kıbrıs Türk halkı tarafından yine % 74,58 oranı ile katılırım aralığında çıkarak yukarıdaki yorumu yani Kıbrıs Türk sendikaların siyasi arenada partisel alanda tarafsız kalması gerektiğini benimsemiş ve bunun olumlu bulmuştur. Kıbrıs Türk halkının olumlu bulduğu ve katıldığı bir diğer yargı da sendikaların siyasi duruşlarını tabanın sesine göre almalarının gerektiğine olan inançlarıdır. Tablodan da 72 görülebileceği gibi bu yargı % 69,42 oranında katılırım aralığında gözlenmiştir. Kıbrıs Türk halkının bu tutumu sendikaların lider hegomonyasıda idare edilmesi yerine demokratik bir şekilde tabandan kaynaklanan taleplerle yönetilmesi gerektiğine duyulan inançtan kaynaklanır. Kıbrıs Türk halkının çekimser kaldığı bir diğer nokta da sendikaların basın yolu ile siyaseti etkilemeleri ihtimalidir. Grafik 8’den de görülebileceği gibi Kıbrıs Türk toplumu sendikalar basın yolu ile siyaseti etkilemelidir maddesine % 61,82 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında inandıkları gözlenmiştir. Tablo 2: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Kıbrıs’ta Siyasi Partiler Oylarını Arttırmak Amacıyla Seçim Dönemlerinde Aday Listelerinde Sendikacılara da Yer Veriyorlar mı? Konusundaki Görüşleri (Soru # 1). Frekans (n) % Tamamen katılıyorum 3 7,50 Katılıyorum 26 65,00 Ne katılırım ne katılmam 3 7,50 Katılmıyorum 6 15,00 Hiç katılmıyorum 1 2,50 F.Y./C.Y. 1 2,50 Toplam 40 100,00 3,62 72,31 Tablo 2.’den de takip edilebileceği gibi, sendikal mücadele siyasi alanla iç içe olmuş bir mücadeledir. Bu mücadelenin doğal sonucu olarak özellikle göz önünde olan sendikacıların önemli bir siyasi potansiyelleri oluşmaktadır şöyle ki sendikal mücadele sırasında geniş üye tabanına ulaşabilen sendikacı kamuoyundaki mücadelede de tanınmış bir sima olmaktadır. Bu durum ise sendikacıyı önemli, siyasi 73 potansiyele sahip kılmaktadır. Pek doğal bir başka sonuç da bu siyasal potansiyelden kendi mücadelesinde yararlanmak isteyen siyasal partilerin seçim dönemlerinde aday listelerinde sendikacılara yer verme isteği ve eğilimidir. Đşte buna yönelik bir soru olan Kıbrıs’ta siyasi partiler oylarını artırmak amacı ile seçim dönemlerinde aday listelerinde sendikacılara yer verirler sorusudur. Bu soruya Kıbrıs Türk sendika liderleri % 72,31 oranında katılırım aralığında bakıldığı gözlemlenmektedir. Bu da gösterir ki Kıbrıs Türk sendika liderleri Kıbrısta siyasi partilerin oylarını artırmak amacıyla aday listelerinde sendikacılara da yer verdiklerine inanmalarıdır. Bu sonuç dikkat çekicidir ve bu ilişkilerin varlığını gösterir. Tablo 3 : Kıbrıs Türk Toplumunun, “Kıbrıs’ta Siyasi Partiler Oylarını Arttırmak Amacıyla Seçim Dönemlerinde Aday Listelerinde Sendikacılara da Yer Verirler” Sorusuna Yanıtları (Soru # 2). Frekans (n) % Tamamen katılırım 14 3,70 Katılıyorum 228 60,60 Ne katılırım ne katılmam 22 5,90 Katılmıyorum 66 17,60 Hiç katılmıyorum 1 0,30 F.Y./C.Y. 45 12,00 Toplam 376 100,00 3,57 71,36 Grafikte irdelenen soru Kıbrıs’ta siyasi partiler oylarını artırmak amacı ile seçim dönemlerinde aday listelerinde sendikacılara yer verirler maddesidir. Tablo 3.’den de görülebileceği gibi bu maddeye Kıbrıs Türk toplumu % 71,36 oranında 74 katılırım aralığında bakıldığı gözlemlenmektedir. da gösterir ki Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs’ta siyasi partilerin oylarını artırmak amacıyla aday listelerinde sendikacılara da yer verdiklerine inanmalarıdır. Gerek Kıbrıs Türk sendika başkanları gerekse Kıbrıs Türk toplumu siyasal partilerin sendikacıları oylarını artırmak için aday listelerine koyduklarına inandıklarıdır. Bu durum sendika- siyaset ilikisinin kamuoyu nazarında gayet canlı algılandığının hatta yadırganmadığının göstergesidir. Tablo 4: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Sendikaların Yönlendirildiği Konusundaki Görüşleri. Frekans (n) % Kıbrıs Türk Sendikaları Siyasi Güçler Tarafından Yönlendiriliyor (Soru # 3). Tamamen katılıyorum 1 2,50 Katılıyorum 10 22,50 Ne katılırım ne katılmam 12 30,00 Katılmıyorum 16 42,50 Hiç katılmıyorum 1 2,50 Toplam 40 100,00 2,85 57,00 Kıbrıs Türk Sendikaları Ekonomik Güçler Tarafından Yönlendiriliyor (Soru # 4). Katılıyorum 2 5,00 Ne katılırım ne katılmam 4 10,00 Katılmıyorum 29 72,50 Hiç katılmıyorum 5 12,50 Toplam 40 100,00 2,08 41,50 Sendikal mücadelede önemli bir tartışma konusu olan müdahale, güdüm ve yönlendirme konusunda Kıbrıs Türk sendika başkanlarının görüşleri Tablo 4.’de 75 karşılaştırılmaya çalışılmıştır. Günümüzde literatürde sendikaların mücadelesinin güdümlü olup olmadığı bu gücün siyasi ve ekonomik çevreler tarafından kullanılıp kullanılmadığı önemli bir meseledir. Sendikalar burjuva egemen sınıfının, kendi egemenliklerini devam ettirmek için yönlendirip, güdülediği hatta bazen var ettiği uydu örgütlermidir? Sendikalar farklı mücadele yöntemleri ile işçi sınıfının gücünü bölüp egemen sınıfa hizmet mi etmektedirler? Sosyal, politik ve ekonomik sömürünün devamını mı sağlamaktadır? Đşte bu tartışmalar kitle iletişim araçlarının geliştiği ve yönlendirmenin daha rahat yapılabileceği bir ortamda hala tatışma zeminini korumaktadır. Bu meseleye yönelik Kıbrıs Türk sendika başkanlarımıza sorulan sorularda grafikte de görülebileceği üzere genel anlamda Kıbrıs Türk Sendika başkanlarının siyasi ve ekonomik alanlardaki yönlendirmenin olduğuna yönelik inançları % 49,25 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında olduğu gözlenmiştir. Anılan amaç çerçevesinde madde bazında baktığımız zaman özellikle siyasi yönlendirmenin varlığına olan inancın % 57,00 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında olması dikkat çekicidir. Ekonomik yönlendirme olduğuna dair sendika başkanlarında var olan inanç ise % 41,50 oranında katılmıyorum aralığında algılanmıştır. Hatta siyasi yönlendirmenin ne katılırım ne katılmam aralığında çıkmasına rağmen oranın yüksekliği oldukça dikkat çekicidir. Bu durum da net olarak kabul edilmesede, bir siyasi yönlendirmenin varlığının kabulu olarak da yorumlanabilir. Demokratik bir süreçte sendika siyaset ilişkisinin canlı olması normal karşılanmalıdır. Gerek sendikaların gerekse siyasalpartilerin demokratik sınırlar çerçevesinde birbirlerini yönlendirmeleri bu yüzden Kıbrıs Türk senika başkanları ve Kıbrıs Türk toplumu tarafından olası karşılanmışır. Ayni durum 76 ekonomik yönlendirmede olumsız karşılanmış ve demokratik sınırlar içerisinde görülmemiştir. 100 84 64,91 68 X 68,09 68,20 61,08 62,26 2 3 52 36 20 Genel ortalama 1 4 1. Kıbrıs Türk sendikaları siyasi güçler tarafından yönlendiriliyor 2. Kıbrıs Türk sendikaları ekonomik güçler tarafından yönlendiriliyor. 3. Kıbrıs Türk sendika yöneticileri bu görevlerinden dolayı haksız yere ekonomik çıkar elde ederler. 4. Kıbrıs Türk sendika yöneticileri bu görevlerinden dolayı haksız yere siyasi çıkar elde ederler. Grafik: 5. Kıbrıs Türk Toplumunun, Kıbrıs Türk Sendikal Hareketinde Sendikaların Yönlendirilmesi ve Sendika Başkanlarına Olan Güvenleri. Kıbrıs Türk sendikal hareketinde sendikaların yönlendirilmesi ve sendika başkanlarına olan güven maddelerinin birlikte değerlendirilmesi Grafik 5.’de görülebilir. Bu maddeler olumsuz yargı bildiren maddeler olup tersten değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Kıbrıs Türk halkı sendikaların yönlendirilmiş bir hareket içerisinde olabileceğine ve sendika başkanların güvensiz olabileceklerine yönelik maddelere % 64,91 oranında ne katılıyorum ne katılmıyorum aralığında kabullenmiştir. Bu da Kıbrıs Türk sendikaları ve başkanlarına yönelik bu olumsuz yargıları benimsemediği sonucunu çıkarır. Ancak buradaki değerin çekimser bir tutum olması dikkat çekicidir. Sendikal mücadelede müdahale, güdüm ve yönlendirme önemli bir tartışma konusudur. Günümüzde literatürde sendikaların 77 mücadelesinin güdümlü olup olmadığı bu gücün siyasi ve ekonomik çevreler tarafından kullanılıp kullanılmadığı önemli bir meseledir madde bazlı analizlere gelince Grafik 5.’den de görülebileceği üzere Kıbrıs Türk toplumu Kıbrıs Türk sendikaları siyasi güçler tarafından yönlendiriliyor şeklindeki yargıya % 68,20 oranında katılıyorum aralığında bir tutum ortaya koymuştur. Siyasi yönlendirme sendikal mücadelede güven sarsıcı bir unsurdur. Sendikal mücadele ekonomik alanda olduğu kadar siyasi alanda da paralel bir mücadeledir. Marx sınıfsal kalkınmanın kaldıracı olarak gördüğü sendikalara siyasi mücadeleyi de işaret etmiş ve sınıfsal kalkınmanın ancak bu şekilde olabileceğini belirtmiştir. Siyasal yönlendirmenin varlığının kabulu demokrasi sınırlarında olası olarak algılanmıştır. Ancak bu yönlendirmenin ekonomik çevreler tarafından yapıldığı sorusuna ise Grafik ‘den de görülebileceği gibi % 61,08 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında tutum gözlenmiştir. Bu bulgu Kıbrıs Türk toplumunun sendikalara karşı ekonomik çevrelerce yönlendirilip yönlendirilmediği konusunda kararsız kalıp çekimser bir tutum sergilediğini göstermektedir. Yani Kıbrıs Türk toplumu ekonomik çevrelerin yönlendirmesi yoktur dememektedir ancak vardır da dememektedir. Kıbrıs Türk sendika yöneticileri bu görevlerinden dolayı haksız yere ekonomik çıkar elde eder şeklindeki yargıya da % 62,26 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında tutumu gözlemlenmektedir. Buna paralel Kıbrıs Türk sendika liderleri bu görevlerinden dolayı haksız yere siyasi çıkar elde eder şeklindeki yargıya ise % 68,20 ile katılırım aralığında bir tutum gözlenmiştir. Kuşkusuz bu maddelerin içerdiği yargılar ağır ve sert yargılardır. Kıbrıs Türk sendika başkanlarına duyulan güvenin ve tutumun anlaşılabilmesi için önemli sonuçları bünyesinde barındırır. Bu bağlamda Kıbrıs Türk sendika başkanlarındın bu görevlerinden dolayı haksız yere ekonomik çıkar 78 elde ederler şeklindeki çok ağır bir yargıya bile çekimser kalmaları düşündürücüdür. Belki bu yargıya katılmamışlardır ancak böyle ağır bir yargıya olumsuz bir tutum da geliştirmemiş ve ihtimalleri eşit kılmıştır. Araştırmacı bu konuda güvensizlik olarak değerlendirmiştir. Buna paralel siyasi çıkar noktasında Kıbrıs Türk halkı sendika başkanlarının bu görevleri ile ilgili haksız yere siyasi çıkar elde ediyor olduklarına olumlu tutum belirtmiş ve buna katıldığını belirtmişlerdir. Bir de hak mücadelesi yapan ve bir sınıf veya kesimin çıkarları için mücadele edilen bir mücadele alanında bu durum hiç kabul edilebilir değildir. Ancak Kıbrıs Türk halkının bu konudaki yargıları oldukça önemli ve düşündürücüdür. 79 BÖLÜM V 5. ‘Annan Planı’ Sürecinde ve Sonrasında Kıbrıs Türk Sendikalarının Pozisyonu Yarım asırlık Kıbrıs sorununun en önemli dönüm noktalarından birisi “Annan Planı” isimli BM, ABD ve Đngiliz patentli çözüm planının adada yaşayan iki halkın onayına referandumla sunulmasıdır (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanlığı, 2004: 1-6). 2004 yılında referanduma sunulan bu planın hazırlık safhası yaklaşık 4 yıl sürmüştür. 2000 yılından itibaren süreç yoğunluk kazanmış ve Kıbrıslı Türklerin sivil toplum örgütleri bu süreçte önemli bir rol oynamıştır. Süreçte önemli ve aktif bir rol oynayan sivil toplum örgütlerinin yer aldığı “Bu Memleket Bizim Platformu”nda yer alan sendikalar bu oluşumun ana omurgasını oluşturmuşlardır. Bu oluşum Kıbrıs Türklerinin tarihlerindeki bir ilki gerçekleştirerek, devletten bağımsız bir harekette sürece müdahil olmalarını sağlamıştır. Yaklaşık 200 bin kişilik nüfusa sahip Kıbrıslı Türklerin on binlercesinin meydanlara doluşması Kıbrıslı Türklerin siyasal tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Sendikaların bu dönemdeki rolünü ve bu kitlesel hareketlerin neden gerçekleştiğini sağlıklı bir şekilde tahlil edebilmek için bu dönemde ve öncesinde yaşanan ekonomik, siyasal ve sosyal olaylara göz atılması kaçınılmazdır. 80 5.1. Annan Planı Referandumu Öncesi KKTC’deki Ekonomik Durum ve Đlerleyen Toplumsal Huzursuzluk KKTC ekonomisi geçtiğimiz yıllarda kronikleşmiş iç sorunlar, dış etkenlerden kaynaklanan sorunlar, ekonomik istikrar programlarının tam olarak uygulanamaması, yasal ve kurumsal altyapı eksiklikleri ve art arda yaşanan mali krizler neticesinde istikrarlı olamamış ve hedeflenen büyüme trendini yakalayamamıştır. Ekonomi kimi zaman yüksek büyüme oranları yakalamasına rağmen süreklilik arz edememiş ve pek çok dönemde küçülme göstermiştir. Temel ekonomik göstergelerden enflasyon, bütçe açığı ve dış ticaret açığı yüksek oranlarda süreklilik göstermiştir. Fert başına milli gelir kimi zaman azalmasına rağmen Dolar bazında küçük artışlarda olmuştur. Ancak bu artışlar yine de Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerin ortalamalarının gerisinde bir seyir izlemiştir. 1974 yılından KKTC’nin kuruluş yılı olan 1983 yılına kadar olan dönemde Devlet Planlama Örgütünün (DPÖ) 1976 yılında kurulması ve 1977 yılında planlı ekonomiye geçiş sürecinin başlamasına kadar sağlıklı istatistik bilgisi tutulmamaktaydı. 1976 yılından sonra tutulmaya başlanan istatistik bilgilerinden bu dönemde yüksek enflasyon, istikrarsız büyüme, iç ve dış açık sorunlarının var olduğu gözlemlenmektedir. 1984 yılında KKTC Merkez Bankasının kurulmasından sonra genel ekonomik göstergelerden büyüme hızı, kişi başına düşen milli gelir pozitif eğilimli olmasına rağmen iç ve dış borçlanma sorunu büyümekte, enflasyon oranının ise % 40-70 oranına yaklaştığı görülmektedir. 1991’de küçülen ekonomi daha sonraki iki yılda yüksek bir büyüme oranı yakalamış, 1994 krizi neticesinde yeniden küçülen ekonomi 1995’ten sonra tekrar büyüme trendine girmiştir. Enflasyon 81 kronikleşmiş ve % 215’lere (1994 yılı) varan oranlara kadar yükselmiştir (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 70-71). Đç ve dış borçlanma sorunu devam etmesine rağmen Fert başına düşen milli gelir 1994 yılı hariç Dolar bazında artmaya devam etmiştir (Tablo 5). Tablo 5: KKTC’de 1991-1996 Dönemi Temel Ekonomik Göstergeler. TEMEL GÖSTERGELER / 1991 1992 1993 1994 1995 1996 YILLAR GSMH (Milyon $) 541.4 585.5 624.9 554.3 755.7 773.9 Reel Büyüme Hızı (%) -5.3 7.8 5.9 -3.7 2.6 2.9 Fert Başına GSMH ($) 3,116 3,343 3,528 3,093 4,167 4,222 Enflasyon Oranı (%) 46.3 63.4 61.2 215.0 72.2 87.5 Bütçe Açığı (Milyon $) 60.8 49.5 46.7 29.4 83.7 32.0 Dış Ticaret Dengesi (Milyon $) -248.6 -316.8 -309.4 -233.2 -298.8 -247.9 Đşsizlik Oranı (%) 1.41 1.00 0.75 0.92 0.98 1.16 Kaynak: Devlet Planlama Örgütü 4 Ekim 2000 tarihinde yürürlüğe giren ve 2003 yılı sonuna kadar uygulanması düşünülen ekonomik istikrar programı, ekonomide ihtiyaç duyulan yapısal değişimlerin sağlanmasını özellikle kamu açıklarının sürdürülebilir seviyeye getirilmesini, bunun sonucunda kalkınma sürecinin başlatılmasını öngörmüştür; ancak KKTC’deki 2000 yılı bankalar krizi ve Türkiye’de 21 Şubat 2001 krizi sonrası geçilen dalgalı kur sistemi Ekonomik Đstikrar Programı’nda yer alan bazı önlemlerin 82 uygulanabilirliğini olumsuz yönde etkilemiştir. 1997 yılından 1999’a kadar yüksek bir büyüme gösteren KKTC ekonomisi art arda meydana gelen krizler neticesinde 2000 yılındaki bankalar krizinin yarattığı olumsuz etki de eklenince durgunluk sürecine girmiş ve 2001 yılındaki kriz neticesinde ekonomi küçülmüştür. 2002 yılından itibaren GSMH Dolar bazında artmış, reel büyüme hızı %10’nun üzerinde gerçekleşmiştir (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004:44). Aynı dönemde fert başına GSMH artmış, enflasyon oranı düşmeye başlamıştır. Đç açık düşmeye başlamasına rağmen yüksek gerçekleşmiş, dış açık sorunu ise artış trendi ile devamlılık göstermiştir (Tablo 6). Tablo 6: KKTC’de 1997-2004 Dönemi Temel Ekonomik Göstergeler. Temel Göstergeler / Yıllar 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 GSMH (Milyon $) 759.8 890.5 963.9 1,039.9 908.8 941.4 1,283.7 1,765.2 Reel Büyüme Hızı (%) 4.1 6.0 7.4 0.8 -5.4 6.9 11.4 15.4 Fert Başına GSMH ($) 3,763 4,361 4,666 4,978 4,303 4,409 5,949 8,095 Enflasyon Oranı (%) 81.7 66.5 55.3 53.2 76.8 24.5 12.6 11.6 Bütçe Açığı (Milyon $) 22.6 29.6 66.6 68.6 146.1 225.1 176.9 104.2 Dış Ticaret Dengesi (Milyon $) -298.9 -377.1 -360.3 -374.5 -237.4 -264.2 -427.0 -791.1 Đşsizlik Oranı (%) 0.90 1.63 0.98 1.08 1.56 1.62 1.37 2004 1.70 Kaynak: Devlet Planlama Örgütü 1.Dış yardımlar ve Borçlanmalar hariç. KKTC ekonomisi reel olarak istikrarsız bir büyüme hızına sahiptir. Đnişli çıkışlı büyüme hızı ekonomi için belirsizlik yaratmakta ve geleceğe yönelik plan ve 83 programları olumsuz etkilemektedir. Büyüme hızının istenilen istikrardan uzak olması, hedeflenen kalkınma hamlesine geçilememesinin en önemli nedenidir. 20032004 döneminde yakalanan %10’un üzerindeki büyüme hızı sürdürülebilir değerlerin çok üzerinde olduğundan ekonomiye istikrar getirmesi çok güçtür. Ticaret ve turizm gelirleri bazı yıllarda düşmesine rağmen genelde pozitif bir büyüme göstermiştir. Tarım üretimi dalgalı bir seyir izlemiş ve 2001 yılına kadar da 1977 yılındaki seviyesinin üzerine pek çıkamamıştır. Sanayi üretimi ise Ticaret ve Turizm gelirleri gibi bazı yıllarda düşmesine rağmen genelde pozitif bir trend izlemiş özellikle 1997 yıllından sonra istikrarlı bir büyüme trendine girmiştir. 2001 yılı ve sonraki 3 yılda Ticaret ve Turizm sektöründeki gelir miktarı diğer iki sektörün üzerinde artmıştır (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 60). Enflasyon gelecek için belirsiz bir ortam yaratmakta ve TL’ye olan güvenin ortadan kalkmasına neden olmaktadır. KKTC’nin en önemli sorunu bu dönemde kronikleşmiş enflasyondur. Yıllardır enflasyon %50 seviyelerinde seyretmekteydi. Đşsizlik oranı düşük seviyelerdeydi. Ancak işsizlik oranının göç ve kayıt eksikliği nedenleriyle saptanan rakamlardan daha fazla olduğu tahmin edilmektedir (Tablo 7). 84 Tablo 7: KKTC’de 1977-2002 Dönemi Enflasyon ve Đşsizlik Oranı. Yıllar Enflasyon Oranı (%) Đşsizlik Oranı (%) 1977 - 2,90 1978 32,4 5,04 1979 77,7 4,04 1980 93,0 3,29 1981 42,8 2,94 1982 33,2 2,44 1983 33,8 2,15 1984 70,7 2,69 1985 43,0 2,23 1986 48,1 2,38 1987 43,0 1,79 1988 62,6 1,32 1989 51,8 1,10 1990 69,4 1,18 1991 46,3 1,41 1992 63,4 1,00 1993 61,2 0,75 1994 215,0 0,92 1995 72,2 0,98 1996 87,7 1,16 1997 81,7 0,90 1998 66,5 0,98 1999 55,3 1,08 2000 53,2 1,66 2001 76,8 1,63 2002 40,0 1,62 2003 1,37 2004 1,70 Kaynak: Devlet Planlama Örgütü 85 Dolar kurundaki değişim oranının en düşük olduğu 1990 yılında Dolar kuru değişim oranı % 22.4 seviyesindedir. 1980 ve 1994 yıllarında % 100’ün, 1997 ve 2001 yıllarında ise % 80’in üzerinde bir artış gösteren dolar kuru değişim oranı ortalama olarak % 61’lik bir değişim göstermiştir (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 40). Buradan çıkarılacak en önemli sonuç Dolar kurundaki bu yüksek oranlı değişimlerin kamuoyunda bir belirsizlik yaratması, satın alma gücünü kaybeden TL’ye olan güvenin yitirilmesi ve enflasyonun körüklenmesidir. Ambargolar altındaki KKTC ekonomisi yeterince ihracat yapamamaktadır. Ayrıca yerli üretimin düşük seviyelerde kalması ve ithalata ağırlık verilmesi KKTC’nin sürekli ve yüksek oranlarda dış ticaret açığı verilmesine neden olmaktadır. Dış ticaret açığının GSMH’ya oranı genelde % 40 ve üzerinde seyretmekteydi. Sürekli dış açık KKTC ekonomisinin gelişimini olumsuz etkilemekteydi. Đhracatın ithalatı karşılama oranı sürekli olarak bir düşüş göstermiş ve % 10-15 seviyelerine kadar düşmüştü (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 54-56). Bunun en önemli nedeni dışa mal satımlarının istenilen seviyede olmaması ve sürekli ithalat artışlarıdır. Bu nedenle dış açık süreklilik arz etmiş ve ekonomik kırılganlığı artırmıştı. Dolar bazında fert başına düşen milli gelirde yıllar içerisinde genelde artış gözlemlenmektedir (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 2-6), fakat fert başına milli gelir her zaman için Güney Kıbrıs, Avrupa Birliği ve diğer Gelişmiş Ülke ortalamalarının oldukça altında kalmıştır (Tablo 8). 86 Tablo 8: KKTC’de 1977-2004 Dönemi Fert Başına GSMH. Yıllar Fert Başına GSMH ($) Yıllar Fert Başına GSMH ($) 1977 1444 1991 3116 1978 1463 1992 3343 1979 1556 1993 3528 1980 1561 1994 3093 1981 1435 1995 4167 1982 1361 1996 4222 1983 1305 1997 3763 1984 1274 1998 4361 1985 1498 1999 4666 1986 1757 2000 4978 1987 2009 2001 4303 1988 2043 2002 4409 1989 2513 2003 5949 1990 3447 2004 8095 Kaynak: Devlet Planlama Örgütü KKTC ekonomisi sürekli olarak bütçe açığı veren bir yapıdadır. Kronik bütçe açıklarının dolar cinsinden GSMH’ya olan oranı genelde %5’in üzerinde bir seyir izlemiştir (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 40-44) Bütçe açıklarının finansmanının mali sektörden ve Merkez Bankasından sağlanması sektörü ve Merkez Bankasını olumsuz etkilemişti. Nakit sıkıntısı yaşayan bankalar reel kredi faizlerini yüksek tutmakta, asli görevleri olan reel sektöre kredi yaratma, yatırımları teşvik etme görevlerini yerine getirememekte ve böylece reel sektörün önü tıkanmaktadır. Ayrıca, mali bünyesi zayıflayan Merkez Bankası piyasaları düzenleme görevini yerine getirememektedir. Kamu kesiminin GSYH içerisindeki payı, kamuda çalışan personelin toplam çalışan nüfus içerisindeki payından her yıl için daha düşüktür. Bu da bize kamu 87 kesiminin verimsiz çalıştığını göstermektedir. Kamuda çalışan nüfus ortalama %20 seviyelerindeyken kamu çalışanlarının GSYH üretimine katkıları özellikle son yıllarda %16 seviyelerine kadar düşmüştü (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 76). Yani verimsiz çalışanların oranları artmaktadır (Tablo 9). Tablo 9: KKTC’de 1977-2001 Dönemi Kamu Hizmetlerinin GSYH Payı Ve Kamu Hizmetinde Çalışan Nüfusun Çalışan Nüfus Đçerisindeki Payı. Yıllar Kamu Hiz. Kamu Hiz. Çalışan Yıllar Kamu Kamu Hiz. Çalışan GSYH Nüf.’un çalışan Nüf. Hiz. Nüf.’un çalışan Nüf. Payı Đçerisindeki Payı GSYH Đçerisindeki Payı Payı 1977 19,9 29,1 1991 19,3 22,4 1978 16,4 28,8 1992 18,7 21,9 1979 16,3 30,7 1993 18,7 21,7 1980 16,0 30,1 1994 22,0 21,9 1981 17,4 30,7 1995 20,6 21,7 1982 15,9 30,8 1996 19,5 21 1983 16,2 22,7 1997 19,2 20,4 1984 17,4 22,6 1998 21,4 20,5 1985 14,7 23,5 1999 22,6 20,2 1986 17,8 22,9 2000 24,0 20,2 1987 16,6 22,8 2001 18,6 20,0 1988 16,2 22,6 2002 19,7 19,4 1989 14,7 22,1 2003 21,6 18,8 1990 16,9 22,3 2004 20,8 18,4 Kaynak: Devlet Planlama Örgütü 88 Verimsiz çalışan kamu kesimi yeterli kaynak yaratamadığından yıllar içerisinde bütçe açıkları vermektedir. Bu açıklar Merkez Bankası avansları ile kamu kurum ve kuruluşlarına kullandırılan Banka plasmanları ile kapatılmaya çalışıldığından mali piyasaların gücü zayıflamakta, reel faizler yükselmekte ve reel sektör yeteri kadar fonlanamamaktadır. Bahsedilen diğer temel ekonomik büyüklüklerin de zayıf olması ekonomideki kırılganlığı artırmakta ve KKTC ekonomisinin krizlerden ağır bir şekilde etkilenmesine neden olmaktadır. KKTC ekonomisinde dönüm noktası oluşturan gerek iç gerekse dış dinamiklerden kaynaklanan 5 büyük kriz dönemi yaşanmıştır (Tablo 10). Kriz dönemlerinde ekonomik daralmalar büyük oranlı gerçekleşmiş ve arzulanan ekonomik atılımlar gerçekleştirilememiştir. Tablo 10: Geçmişten Günümüze KKTC’de Meydana Gelen Ekonomik Krizler Ve Bu Krizlerin Ekonomik Daralma Üzerindeki Etkisi. Yıllar GSMH Artış (%) Açıklama 1981 -7.5 1980 Yılı Develüasyonu 1991 -5.3 Asil Nadir’in Đflası 1994 -3.7 ABAD Kararları ve 1994 Develüasyonu 2000 -0,6 Ekonomik Kriz 2001 -5,4 Ekonomik Kriz ve 2001 Develüasyonu Kaynak: KKTC Merkez Bankası KKTC’de bankacılık sektörünün faaliyetleri 1974 öncesinde oldukça sınırlı iken 1974 sonrasında gelişmeye başlayan bankacılık faaliyetleri dolayısı ile banka sayısında artışlar gözlemlenmiştir. Bu artışlar Türkiye kökenli kamu bankalarının 89 KKTC’de şube açmaları ve işadamlarının kendi özel bankalarını kurmaları ile devam etmiştir. Mali istikrarsızlığın en önemli nedenleri; mevcut mevzuatın sektörün ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalması, çok fazla sayıda ve küçük ölçekli bankaların sektöre girmesi, asgari sermaye miktarının çok düşük bir seviyede düzenlenmiş olması, aktif kalitesinin az olması, kanuni takibe intikal etmiş kredilerin fazla ve bunlara ayrılan karşılıkların yetersiz olması, kamu açıklarının kapatılması amacıyla bankaların ve Merkez Bankasının nakit kaynaklarını kullanması ve bu paraların geriye dönüşünün zor ya da hiç olmaması nedeniyle söz konusu kuruluşların mali bünyelerinin zayıflatılması ve sektör üzerindeki etkinliklerinin azaltılması gösterilebilir. Bankalar krizinin en temel 3 nedeni olarak kırılgan ekonomik yapı, kırılgan mali sektör ve zayıf Merkez Bankası otoritesi konuları sıralanabilir. Ülke ekonomisinin reel büyüme hızının aşırı dalgalı olması belirsiz bir ortam yaratmakta ve geleceğe yönelik yatırım kararlarını olumsuz etkilemektedir. Kamu haricinde çalışan nüfusun % 35’ten fazlası Ticaret-Turizm, Sanayi ve Tarım sektörlerinde istihdam edilmiştir (DPÖ Ekonomik Sosyal Göstergeler, 2004: 76). Ancak bu sektörlerin yıllar içerisinde arzulanan GSMH katma değeri yaratamamaları ekonominin istenilen düzeyde büyüme gerçekleştirmesine engel olmuştur. Kronik enflasyon sorunu yıllarca ekonominin en önemli sorunu olmuş, enflasyon TL’nin satın alma gücünü düşürdüğünden TL’ye olan güven yitirilmiş, belirsizlik yaratan enflasyon ortamında faizler aşırı yüksek olduğundan yatırımcıların yatırım kararları alması güçleşmiş ve ekonomik yatırımlar durmuştur. 1980, 1994 ve 2001 yıllarında 90 yaşanan yüksek devalüasyonlar ve diğer yıllardaki % 60-65 dolayındaki Dolar kuru artışları TL’nin hızla erimesine ve enflasyonun daha da artmasına neden olmuştur. Dış ticaret açığının GSMH’ya oranı yüksektir, ayrıca tasarruf tedbirlerinin yetersizliğinden yıllardır yatırımlar yurtiçi tasarrufların üzerinde bir seyir izlemiştir. Bu nedenle yatırımlar dış kaynaklardan finanse edilmektedir. Sürekli ortaya çıkan iç ve dış açık ise ekonominin kırılganlığını artırmaktadır. Bütçe Açıkları’nın GSMH’ya oranı genelde %10 civarındadır. Bütçe Açıkları KKTC’nin para basma olanağı olmadığından, Merkez Bankasından çekilen avanslar ya da mali piyasalardan borçlanma yolu ile kapatılmaya çalışılmıştır. Bunun neticesinde yüksek reel faizler, mali bünyesi zayıflamış Mali Sektör ve Merkez Bankası yaratılmıştır. Kamu kesiminin Borç Stok’u fazladır. Aşırı Borç Stok’u Kamunun kaynak yaratmasını engellemekte ve yeni yatırımlara olanak vermemektedir. Bunun neticesinde ekonomi istenilen seviyede büyüyememektedir. Kaynağı olmadan tarım sektörüne transferler yapılmış, erken emeklilik imkanları ile kamunun yükü artırılmış ve geçmiş yıllarda seçim dönemlerinde yüksek reel maaş artışları yapılmıştır. KĐT’lerin populist yönetimlerle zarar ettirilmeleri, Kamu borçlarına yüksek reel faiz tahakkuk ettirilmesi ayrıca 1974 öncesi primleri ödenmemiş olmasına rağmen sigorta kapsamına alınan hizmetler bütçe açıklarının en önemli nedenleri arasında gelmektedir. Kamu Açıklarının en önemli nedenlerinden birisi de yıllardır Kamunun GSMH’ya katma değerinin düşük, çalışan sayısının yüksek olması nedeniyle memurların verimsiz çalışması ve Kamu finansman gereğinin yıllardır artarak sürmesiydi. Geçmişten günümüzde Kamudan çek alan kişilerin sayısındaki artış bu kişilerin nüfus içerisindeki oranının sürekli olarak artmasına neden olmaktadır. 91 Günümüzde 260.000 kişilik bir nüfusta Kamudan çek alan yaklaşık 60.000 dolayında kişinin oluşturduğu %28.3’lük oran çok büyük bir orandır (DPÖ Đstatistik Yıllığı, 2004: 138). Bu nedenle Kamu sürekli olarak açıklarını kapatmak için daha önce belirtilen kaynaklardan borçlanmakta ve borç stoku sürekli olarak yüksek seviyelerde seyretmekteydi. KKTCde bankacılık sektörünün analizi yapıldığında mevcut duruma gelinmesindeki temel sorunlar dört başlık altında toplanabilir. Bu sorunların başında 1990’lı yıllardan itibaren, banka kurma şartlarının kolay olması sonucu, banka kurma girişimlerinin ivme kazanması ve banka sayısındaki hızlı artışa rağmen sistemde yeniliğe ve yapılanmaya gidilmemiş olmasıdır. Ekonomik ortamın bozuk olması (yüksek enflasyon, siyasi güvensizlik, uzun vadeli tahminde bulunamama) bankacılık sektörünün gerçek faaliyetlerini engellemiş, sistem reel sektörü fonlamaktan çok kamu kesimine borç veren bir yapıya dönüşmüştür. Mali sektörün düzenlenmesi ve denetlenmesi siyasi otoritenin kararlarına bağlı olduğu halde ilgili yasal düzenlemelere gidilmemiş ve zamanında gereken tedbirler alınmamıştır. Bazı bankaların bankacılık hizmetleri dışında farklı alanlarda da faaliyette bulunmaları bu bankaların mali gücünü zayıflatmaktadır. Kooperatif bankalarının, bankacılık mevzuatından kaynaklanan yükümlülüklere tabi olmadan, bankacılık faaliyetleri yürütmesi sonucu, haksız rekabete neden olması ve sektördeki dengelerin bozulması, sistemin önemli sorunlarından biridir. Bankacılık kesiminin en önemli sorunları arasında özsermayelerinin uluslararası kriterlere göre çok düşük seviyede olması nedeniyle krizlere karşı savunmasız bir yapı oluşturması, bankaların aile şirketi şeklinde kurulması ve banka kaynaklarını kendi işlemlerinde kullanmaları, kredilerin büyük oranda grup kredisi olarak kullandırılması ve bu kredilerin geriye 92 dönüşlerinde mevcut yasal düzenlemelerden dolayı sıkıntı yaşanması sayılabilir. Sonuç itibarı ile bankaların aktif kaliteleri oldukça zayıflamıştır. Tüm bunlara ilaveten genelde bankaların kendi iç kontrol mekanizmalarını oluşturmamaları ileriye yönelik risklerin göz ardı edilmesine neden olmuştur. Bankaların açık pozisyon taşımaları ve bu gibi risklerden korunma mekanizmalarının olmayışı kriz için elverişli bir ortam ve kırılgan bir bankacılık sektörü yaratmıştır. Likidite ve faiz riski taşıyan bankacılık sektörü, Şubat Krizi sonrası TL’nin dalgalanmaya bırakılması ile kur riski kayıpları ve yükselen faizlerle bilançolardaki olumsuzluklar ile de karşı karşıya kalmıştır. Ülkedeki ekonomik ve siyasi istikrarsızlık neticesinde mevduat vadeleri kısalırken, kısa vadeli borçlar yatırımcıya uzun vadeli kredi olarak verilmiştir, bunun neticesinde vade uyuşmazlığı sorunu ortaya çıkmıştır. Mali sektörü düzenleme yetkisi Bakanlıkta toplanmış, denetleme de ise hem Merkez Bankası hem de Bakanlık yetkili kılınmış ancak, nihai karar merci Bakanlık yani siyasi otorite olmuştur. Bu durumda mali sektörün düzenlenmesi ve denetlenmesi siyasi otoritenin kararlarına bağlı hale gelmiştir. Ayrıca ilgili yasal düzenlemelerde de yetersizlikler olduğu halde zamanında gereken tedbirlerin alınması yoluna gidilmemiştir. Merkez Bankalarının kaynaklarının en önemli kalemini emisyon oluşturmaktadır. Ancak KKTC Merkez Bankası bu fonksiyonu yerine getirmediğinden, yükümlülüklerinin önemli bir kısmı yabancı kaynaklardan oluşmaktadır. Bu da yabancı kaynağa dayalı bilanço yapısında varlıkların büyük oranda likit kalemlerden oluşmasını gerektirmektedir. Merkez Bankasının bilanço yapısına bakıldığında ise kaynaklarının önemli bir bölümünün kamu finansmanında kullanıldığı ve geri ödemelerin sınırlı kaldığı veya hiç yapılmadığı ortaya 93 çıkmaktadır. Bunun sonucunda Merkez Bankasının mali gücü zayıfladığından, sektörde oluşabilecek herhangi bir probleme müdahale edebilme yeteneği azalmıştır. Yukarıda belirtilen ana nedenlerden temeli zayıflayan sektör kırılgan bir yapıya bürünmüş ve meydana gelebilecek küçük krizlere dahi karşı koyamayacak bir duruma gelmiştir. KKTC’deki bankalar krizi 24 Aralık 1999 tarihinde Türkiye Cumhuriyetinde Yurtbank A.Ş.’ye devlet tarafından el konulması ile birlikte, ayrı bir tüzel kişilik olmasına rağmen ülkemizde ayni isimde faaliyet gösteren banka ile ilgili mudiler arasında tedirginlik yaşanması ve bu tedirginliğin bir krize dönüşmesi ile başlamıştır. Eşzamanlı olarak kamuoyunda bir panik başlamış ve diğer bankalardan da yoğun mevduat çekilişi talebi olmuştu. Bu talebi karşılayamayan mali bünyeleri zayıflamış, mükellefiyetlerini yerine getiremeyen 5 bankanın (Yurtbank, Everestbank, Kıbrıs Finans Bank, Hürbank ve Kıbrıs Kredi) yönetimi Bakanlar Kurulu kararı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiştir. Sözkonusu bankaların bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izinleri kaldırılarak tasfiye süreci başlatılmıştır. Oluşan paniği yatıştırmak amacıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yasasında yapılan değişikliklerle 7000 STG’ne kadar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu güvencesi kapsamında olan bankalardaki tasarruf hesapları 2004 yılına kadar %100 güvence altına alınmıştır. Hükümetin tüm önlemlerine, yatırımı teşvik için ayrılan kaynağın bankalara aktarılmasına rağmen, bankalar sektöründeki sorun, “fiskos” haberlerinin de etkisiyle tam olarak giderilememiştir. Ortalıkta dolaşan dedikoduların etkisi ile, mevduat sahipleri bankalardaki paralarını çekmeye devam etmiş, bazı bankalar, mali bünyesinde sorun olmadığını göstermek için, trilyonları masanın üzerine yığarak, 94 banka içinde mevduat sahiplerine sergilemiş, ortam bir süre durulmuş ancak, 8 Mayıs’ta, mali durumları zayıfladığı ve likidite sorunu yaşadığı için, Asil Nadir’in sahip olduğu Kıbrıs Endüstri Bankası ile dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın dünürü Salih Boyacı’nın sahibi olduğu Kıbrıs Kredi Bankası’nın yönetimine, devlet el koymuş. Bakanlar Kurulu, iki bankaya devlet tarafından yönetici atanması ve mevduat ödemelerinin 6 ay durdurulması yönünde karar almıştır. Son gelişme sonucu paniğe kapılan halk, bankadaki paralarını çekme işlemini hızlandırınca, Peyak Bankası, nakit sorunu yaşadığı gerekçesiyle kapatmış, hükümet, bankaya nakit akışı yapmış ve bir gün sonra normal faaliyetlerine tekrar başlamıştır. Hükümetin kendilerini kandırdığını savunan mudiler, hak aramak için daha sonra yeniden sokağa dökülmüş, hak arama eyleminde, kimsenin beklemediği gelişmeler yaşanmış ve halk 24.7.2000 tarihinde Cumhuriyet Meclisi’ni işgal ederek tahrip etmiştir (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 24, 2000: 10). Onuncu Yıl Parkı’nda toplanan yaklaşık 2 bin mudi önce Cumhurbaşkanlığı binasına yürüyerek, bildiri okumuş. Bildiride Cumhurbaşkanının hükümetle gerekli işbirliğini yaparak banka zedelerin mevduatlarını geri alması için gerekli çalışmayı yapması istenmiştir. Kızgın kalabalık daha sonra sloganlar atarak Cumhuriyet Meclisi binasına yürümüş. Meclis’in bahçe kapısından içeri giren mudiler, binanın ana giriş kapısında polisin engellemesiyle karşılaşmıştır. Meclis genel kurulunun yapıldığı sırada binaya gelen mudiler, Genel Kurul Salonuna girerek ve Meclis kürsüsüne çıkmış, mudileri temsilen Meclis kürsüsüne çıkan avukat Ali Rıza Görgüner, Başbakan Derviş Eroğlu’nu görüşmek için Meclis’e çağırmıştır. Meclis’teki broşür ve kitapları yerlere atan mudiler bu arada camları kırmış, ancak bazı kişilerin gözaltına alınmasından sonra mudiler bu kez polisi, pet şişe, taş, yumurta ve kola kutusu yağmuruna 95 tutmuşlardır. Bunun üzerine polis Meclis binası önündeki göstericileri dağıtmak için göz yaşartıcı bomba kullanmıştır. Bir polis aracını da ters çeviren eylemciler, Meclis bahçesindeki milletvekili otomobillerine de zarar vermişlerdir. KKTC’de yaşanan bu bankacılık krizinin topluma maliyeti yaklaşık $200,000,000 olmuştu. Krize giren 6 bankada, 60 binin üzerinde mudi ve 120 trilyon TL’nin üzerinde ise mevduat vardır (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 25, 2000: 14-15). Mali sektörün olumsuz yapısı ülke ekonomisinde derin yaralar bırakmıştır; ancak bu ekonomik sıkıntılara uluslararası aktörelerin de katkısı vardır. 1994 yılında Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararı buna bir örnek teşkil etmektedir. (Gökçekuş, 2008:4-7). KKTC’nin narenciye, patates ve konfeksiyon ihracatını engellemek için Rumlar tarafından Đngiliz Mahkemelerinde dava açılmıştır. Đngiltere Mahkemelerinde açılan bu davalar daha sonra, ABAD’a aktarılmış ve 5 Temmuz 1994’de ABAD’ın verdiği kararla narenciye ve patatesin AB üyesi ülkelere ihracı yasaklanmış, Kıbrıs konfeksiyonuna da % 14 oranında gümrük uygulaması başlatılmıştır. GSYĐH içerisindeki payı (% 9) yıldan yıla azalmakla beraber tarım, yarattığı katma değer, istihdam payı (% 18), ihracat payı (% 32) ve diğer sektörlere katkısı dolayısıyla KKTC ekonomisinin belkemiği olmuştur. Sanayi ürünleri ihracatının da % 24’ü tarımsal kökenliydi, ancak ABAD kararları ve ihracatta sağlık sertifikası sorunu gibi nedenler, tarım üretimi ve ihracatının azalmasına ve tarımda çalışan nüfus payının düşmesine neden olur. 1993 yılında Kuzey Kıbrıs’tan AB’ye yapılan ihracat yaklaşık $37 milyonu bulurken, sözkonusu karar neticesinde bu rakam 10 yıl içerisinde $12.5 milyona düşmüştür (DPÖ Đstatistik Yıllığı, 2004: 223243). 96 KKTC ekonomisi bir ada ekonomisinin özelliklerini taşımaktadır. Doğal kaynakların kısıtlı olması, ulaştırma ve enerji problemleri, bir ada ekonomisi olmasından kaynaklanan en tipik sorunlardır. Bunlardan da önemli bir diğer sorun ise Türkiye haricinde diğer ülkelerce tanınmamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye ile kurulan sıkı ekonomik ve siyasi ilişkiler, para birimi olarak TL’nin kullanılması, KKTC ekonomisinin, gerek yapısal olarak, gerekse konjonktür dalgalanmaları itibariyle Türkiye ekonomisinden etkilenmesine yol açmaktadır. 1990’lı yıllarda Asil Nadirin iflası, ABAD kararları, peşi sıra gelen ekonomik krizler ambargo altında küçük bir ada ülkesi olan KKTC’de telafisi uzun süre mümkün olmayan sorunlar yaratmıştır. Annan Planı’nın referandumu öncesinde, Kıbrıslı Türklerin ekonomisinin son 10 yılı bu genel çerçevede gelişmiştir. Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların siyasete ve toplumsal hayata yansımalarının olması kaçınılmazdır. Özellikle ortaya çıkan ekonomik sıkıntılar Kıbrıslı Türklerin siyasal düşüncelerini yeniden şekillendirmiş, Kıbrıslı Türklerin aktif bir şekilde toplumsal hareketlerde yer almasını sağlamıştır. Siyasal baskılardan rahatsız olan ve Türkiye’nin kendi iradelerine saygı göstermesini bekleyen Kıbrıslı Türkler bu beklenti ve taleplerini siyasal arenaya ilk kez taşımayı başarmışlardır. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi dayatmalarından rahatsız olan Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile olan ilişkilerinin yeni bir boyut kazanması yönündeki taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başlamışlar, Kıbrıslı Türkler açısından ekonomik sıkıntılardan çıkış yolu olarak da Avrupa Birliği üyeliği ön plana çıkmıştır. 97 5.2. Annan Planı Öncesi KKTC’deki Siyasal Durum 5.2.1. Koalisyonlar Dönemi ve Siyasal Đstikrarsızlık 11 Ekim 1975’te kurulan ve 1976-2005 dönemindeki seçimlerinin tamamına katılan Ulusal Birlik Partisi (UBP), KKTC’nin temel siyasi partisi olma vasfını 14 Aralık 2003 hariç tüm milletvekilliği genel ve ara seçimlerinde birinci parti olmasından almaktadır. Bu partinin ilk genel başkanlığını Rauf Raif Denktaş’tır. Daha sonra Nejat Konuk, Osman Örek ve Mustafa Çağatay’ın genel başkanlığını yaptığı bu partide genel başkan olan Derviş Eroğlu bu görevi 1983’den itibaren devralmıştır. 6 Mayıs 1990’da yapılan parlamento seçimleri ve sonuçları 1990’lı yıllardaki iç siyasal gelişmelerin yeniden şekillenmesinde bir dönüm noktasıdır. Yapılan seçimlerde UBP 34 milletvekili ile mecliste önemli bir çoğunluk elde etmiş, Toplumcu Kurtuluş Partisi, Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Yeniden Doğuş Partisi seçimlere “Demokratik Mücadele Partisi” (DMP) adı altında katılmış ve 16 milletvekili çıkartmıştır. DMP’den seçilen 16 milletvekilinden 14’ü Cumhuriyet Meclisi’nin ilk birleşimine, seçimlere Türkiye tarafından müdahale edildiği gerekçesiyle katılmamışlar, 30 Haziran 1990’da toplanan Meclis Genel Kurulu, oturumlara katılmayan 12 DMP milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi yönünde Hukuk ve Sosyal Đşler Komitesi’nden gelen raporu 4’e karşı 33 oyla kabul etmiştir. Böylece 50 kişilik Cumhuriyet Meclisi’nde 12 sandalye boş kalmış, bunun üzerine 13 Ekim 1991’de ara seçime gidilmiş, CTP ve TKP ara seçimi de boykot etmiştir. Seçime katılan 6 partiden UBP 11, Hür Demokrat Parti (HDP) ise 1 milletvekili çıkarmıştır (Aydoğdu, 2005: 46-48). 98 Ara seçimlere güçlü muhalif iki siyasal partinin girmemesi neticesinde Mecliste UBP milletvekillerinden oluşan bir yapı ortaya çıkmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş; Meclisin dışa yönelik görünümünde ters etki yaratmaması ve tek parti ezici çoğunluğunun olmaması açısından UBP’nin de bu ara seçimlere katılmaması yönünde UBP yönetimine dolaylı olarak telkinde bulunmuş ancak UBP yetkilileri bu durumu kabul etmeyerek ara seçimlere katılmıştır. Seçimler sonucunda 50 milletvekilinden oluşan KKTC Cumhuriyet Meclisinde 45 milletvekili çoğunluğuna sahip olan UBP parti içerisinde, içten ve dıştan kaynaklanan bölünme eğilimlerinin ön plana çıkacağı bir sürece girmiştir. Bu durumu hisseden UBP Başkanı ve dönemin Başbakanı Derviş Eroğlu; parti bünyesinde “Dokuzlar Hareketi” olarak adlandırılan grup içinde bu hareketin nüvesini teşkil eden mevcut bakanları (Serdar Denktaş hariç) seçimlerden yaklaşık üç ay sonra hükümet içerisinde yapmış olduğu değişikliklerle yeni Bakanlar Kuruluna almayarak bu eğilimleri bir ölçüde törpülemeye çalışmıştır. Yeni Kurulan Bakanlar Kurulunda görev alan Serdar Denktaş’ın 1992 tarihinde bu görevinden istifa etmesi ile birlikte UBP içindeki bölünme su yüzüne çıkarak yeni bir parti kurulması hazırlıkları başlamış ve sonuçta UBP’den ayrılan dokuz milletvekili Hakkı Atun başkanlığında Demokrat Parti’yi (DP) 30 Temmuz 1992 tarihinde kurmuşlardır. Bu siyasal bölünmenin kökenlerine bakıldığında ideolojik bir ayrışmadan çok kişisel kaygıların ağır bastığı ve daha derinde temel meselenin seçim boykotuyla başlayan genel siyasi kriz olduğu anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanı Denktaş’ın UBP’nin kurucusu olarak partiye hakim olma arzusu bu bölünmenin temel nedeni 99 iken onun tek adam-tek parti özelliği netleşmekte ve aynı zamanda görünür ve gayrimeşru hale gelmekte, krizi daha da derinleştirmektedir. Đdeolojik olmayan bu bölünmenin sonuçları KKTC’de koalisyonlar dönemini açarken; siyasal istikrasızlık ve çalkantılar 1990’lı yılların ve 2000’li yılların başında iç siyaset dünyasının temel gerçeği olmuştur. Bu koşullar altında, 1993’te erken genel seçimler yapılmıştır. UBP % 29 oy oranı ile 17, 1992’de UBP’den ayrılanların kurduğu Demokrat Parti (DP) % 29.2 ile 15, CTP % 24.2 ile 13, TKP % 13.3 ile 5 milletvekilliği kazanmış, DP ile CTP koalisyon hükümeti kurmuş, bu koalisyon hükümeti 3 kez bozulup kurulmuştur. 1996’da, Derviş Eroğlu’nun başbakanlığında UBP-DP koalisyonu kurulmuştur. Partiler arası yapılan transferlerle, 6 Aralık 1998’deki genel seçimlerden önce UBP 17, DP 14, CTP 12, TKP 5 ve Yurtsever Birlik Hareketi de (YBH) 1 sandalyeye sahiptir. Bir de bağımsız milletvekili bulunmaktadır (Aydoğdu, 2005: 53-54). 6 Aralık 1998’de yapılan genel seçimde UBP oy patlaması yaparken, DP ve özellikle de CTP’nin oylarında azalma olur. Seçimde UBP % 40.33 oy oranıyla 24 milletvekili, DP % 22.61’le 13, TKP % 15.36 ile 7 milletvekili, CTP % 13.35 ile 6 milletvekili çıkarır. Seçimlerde birinci ve üçüncü olan partiler tarafından UBP-TKP Koalisyon Hükümeti kurulur. Hükümetin kurulmasında ikinci parti olan DP ile koalisyon arayışına gidilmemesinde en büyük etken önceki seçim sonrası DP-CTP koalisyonu sırasında UBP’nin dışlanması kadar UBP ve DP parti tabanlarının genelde aynı seçmen kitlesine hitap etmesi olduğu söylenebilir. 6. Eroğlu Hükümeti’nin TKP kanadının dış politika ve iç güvenlikle ilgili konularda Cumhurbaşkanı ile uyumsuzluğu, hükümetteki UBP ile TKP arasındaki 100 görüş farklılığını ortaya çıkarmış ve bu uyumsuzluk hükümetin 2001 yılında sona ermesinde etkili olmuştur. UBP-TKP koalisyon hükümetinin bozulması ve yerine UBP-DP hükümetinin kurulması en sessiz gidiş geliş oldu. Denktaş’la Eroğlu’nun arasındaki anlaşmazlıklar o dönemde de kendini göstermesine rağmen Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, hiç sıkıntı çekmeden hükümeti kurma görevini Eroğlu’na vermiştir. Halbuki Meclis aritmetiği, UBP dışında hükümet oluşumlarına izin verir, ancak UBP-TKP koalisyonunun bozulup, UBP-DP koalisyonunun gündeme gelmesi, iç politikadan ziyade dış politikayla bağlantılıdır. Kıbrıs konusunda gelişmeler hızlanırken, tam uyumlu ve her türlü manevraya açık bir koalisyon hükümeti, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından istenmiş ve bu istek kabul görmüştür. Türkiye’nin UBP-TKP koalisyon hükümetine yeterince sıcak bakmadığı ortaya çıkmış, bu duruma daha fazla dayanamayan UBP, ortağını değiştirmeye karar vermiştir (Aydoğdu, 2005: 54-56). Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, dış politikadaki etkinliğine karşılık, iç politikada etkinsizliği kabullenemeyip DP’yi, hükümet ortağı yapmak istedi. Aslında kurulan UBP-DP değil, UBP-Denktaş koalisyon hükümetidir. Ancak UBP ve TKP Hükümetinin yıkılış gerekçeleri ülkedeki genel siyasi atmosferin daha iyi anlaşılması için irdelenmesi gerekmektedir. 5.2.2. Asker-Sivil Yönetim Gerginliği Đç siyasal gelişmeler açısından KKTC’de yaşanan bu dönemle ilgili olarak en önemli gelişme asker ile sivil yönetim arasında yaşanan gerginliktir. UBP-TKP koalisyon hükümeti programında olmamasına rağmen merkez sol ideolojiye sahip koalisyonda turizmden de sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevi yapan TKP Genel 101 Başkanı Mustafa Akıncı, polisin ve itfaiyenin sivil otoriteye bağlanmasını sıkı sık dile getirmiş, ancak dönemin Güvenlik Kuvvetleri Komutanı (GKK) Ali Nihat Özeyranlı bu isteğe karşı çıkarak tartışmayı tırmandırmıştır. Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı, “Biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz!” şeklinde bir yaklaşım içine girmiş, bunun üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş, askeri yönetimden yana tavır takınarak Akıncı’nın sözleri karşısında Özeyranlı da “iç ve dış tehditlere karşı mücadele yürüttüklerini” söyleyerek; “Đhanetin bir bedeli vardır, bu bedel devlet tarafından, yasalar tarafından ödettirilecektir” demiştir (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 1, 2000: 12-14). Bu sözlere kimi “sol” partilerden şu yanıt gelmiştir: “Asker kışlaya dönsün!” “Sol” partilerin bu tavrı üzerine Özeyranlı muhtıra niteliğinde bir konuşma yapmış, konuşmasında: “Şayet toplumun gözü önünde devletin temellerine dinamit konulursa, yıkılmaya çalışılırsa, GKK’dan önceki yetkililer, devlete sahip çıkmazsa, sahip çıkacak makam milletin anayasayla görevlendirdiği GKK’dır. TSK generalinin boğazı dokuz boğumludur, her aklına geleni söylemez ama yerinin geldiğine karar verirse değerlendirmeyi yapar” (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 1, 2000: 14). Polis Genel Müdürlüğünün yeni merkez binasının açılış töreninde yapılan konuşmaya törende bulunan Başbakan Yardımcısı Akıncı tepki göstermiş ve töreni terketmiştir. General konuşmasına devam ederek; söylediği sözlerde ne kadar haklı olduğunu vurgulayıp sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Demokrasiyi hazmetmelisiniz. Demokrasiyi abur cuburla karıştırıp usulüne uygun yemez, elle yerseniz midenize oturur, karnınızı şişirir, gaz yapar, sizi rahatsız eder, sonra rahatlayayım diye önce devlete sonra kendinize zarar verirsiniz” (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 1, 2000: 14). Özeyranlı’nın bu “muhtırasına” Akıncı, “Komutan son günlerdeki demeçleriyle çizmeyi aşmıştır.” 102 diyerek “kendi kendilerini yönetmek istediklerini” bir kez daha dile getirmiştir (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 2, 2000:11-15). Bu tartışmalara dönemin CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat da katılır. Talat, GKK Komutanı’nın ‘kendi emir ve komutası altındaki’ sivil örgütlerle görüşerek sivil iradeye veryansın ettiğini, son olarak da Polis Merkez Binası’nın açılışında halkın oylarıyla seçilenlerin yönettiği kurumlara güvensizlik aşılamaya çalışarak polis örgütünün sivil iradeye bağlanmasına karşı çıktığını söyler. Talat, komutanın demokrasi güçlerine, Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Akıncı’ya ve sivil idareye ‘saldırısı’ sonucu, Kıbrıs Türk halkının hak etmediği bir tavırla karşı karşıya kaldığını ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın görevden alınması gerektiğini” açıklar (ibid, s. 9-10). KKTC’nin en büyük ve etkili gazetesi olan “Kıbrıs” gazetesinin Yazı Đşleri Müdürü Başaran Düzgün, Akıncı ile GKK Komutanı arasındaki gerginliği konu alan yazısında darbe iddiasına şu şekilde yer verir: “Türkiye’de Ergenekon operasyonu ile ortaya çıkan kimi gerçekler veya iddiaların boyutu zaman zaman Kıbrıs’ı da kapsıyor, ama bunlar şimdilik iddia ötesine geçemedi. Eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın tutuklanan orgenerallere yakınlığı, yine tutuklananların önemli bir bölümüyle siyasi mesai yapması ve nihayette Ergenekon davasını “saçma-sapan bir dava” olarak nitelendirmesi güçlü kanaatler oluşturdu ama kesin deliller oluşturamadı. Bu yüzden de Ergenekon’un Kıbrıs ayağı hep eksik kaldı. Malumdur, Türkiye’de, üstlerine vazife sayıp darbeye heveslenenler çok oldu. Bunların bir kısmı ordu içinde 103 diğerleri de sivil yapılanma çerçevesinde tasfiye edildiler. Peki Kıbrıs’ta darbe yapmaya heveslenenler oldu mu? Bu sorunun enteresan bir yanıtı var. Aslında tam bir darbe girişimi mi bilmiyorum ama siyasal tarihimizde mutlaka yer alması açısından da bu “tarihi olayı” okuyucu ile paylaşmak istiyorum. Đddiaya göre Akıncı’nın “General çizmeyi aştı” açıklamasından ve muhalefetin “General derhal görevden alınmalıdır.” taleplerinden sonra Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Ali Nihat Özeyranlı emrindeki askeri birlikleri alarma geçirmiş ve “darbe tebliği” sayılabilecek bir bildiri hazırlamıştır. Bu durumu haber alan ve harekete geçen dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş dönemin kolordu komutanını da yanına alarak General Özeyranlı’nın makamına gitmiş, Özeyranlı hazırladığı bildiriyi gözyaşları içinde okumuş ve “Şerefli Türk ordusu bu hainliğe seyirci kalamaz!” demiştir. Bunun üzerine Denktaş devreye girmiş ve “Paşam bu bir darbe ilanıdır. Hassasiyetinizi anlıyoruz; ama biliniz ki Kıbrıs davasını kaybederiz” demiştir. Denktaş’ın müdahalesi üzerine Özeyranlı teskin olmuş ve mesele “darbeye dönüşmeden” kapatılmıştır.” (Düzgün, 2008:5). 5.2.3. Muhalefete Yönelik Baskılar: Casusluk Đddiaları ve Siyasal Cinayet Bu dönemde KKTC’de yaşanan siyasal gelişmeleri casusluluk iddiaları takip etmiştir. Sol muhalif çizgisini Avrupa gazetesine yansıtan, yayınlarıyla Denktaş yönetimini, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığını ve Türkiye’nin Kıbrıs siyasetini eleştiren gazetenin sahibi ve başyazarı Şener Levent ile gazetenin iki yazarı Harun 104 Denizkan ve Ali Osman Tabak, bir astsubay, eşi “casusluk” iddiasıyla tutuklanmışlardır. 7 Temmuz 2000’de gerçekleşen tutuklama Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Ali Nihat Özeyranlı’nın girişimiyle gerçekleşir. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ertesi günü adeti olmayan bir biçimde bir bildiri yayımlayıp, Levent’i ‘casusluk şebekesinin başı olarak’ suçlanmış, ancak Yargıç Emine Dizdarlı, dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş’ın “casusluk delillerini gördüm” demesine rağmen 11 gün sonra Levent’in beraatına karar vermiştir; çünkü Levent’in Denktaş ve ailesinin özel mülkleri haline getirdikleri Girne’nin batısında yer alan ve Yılan Adası olarak bilinen bölgede dahil olmak üzere askeri bölgeleri fotoğrafladığına dair kanıt bulunamamıştır (Avrupa, Temmuz 16, 2000: 1). Gazetecilerin tutuklanmasının arkasında yatan gerçek, KKTC’de Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Ali Nihat Özeyranlı ile koalisyon hükümetinin Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı arasında yaşanan, polisin kime bağlanması gerektiği noktasında ilerleyen tartışmada Avrupa gazetesinin polisin sivil idareye bağlanmasını isteyen görüşe destek vermesi ve buna karşı çıkan Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Ali Nihat Özeyranlı’yı eleştirmesidir. KKTC’de askeri eleştirmenin karşılığı Avrupa gazetesine askeri mahkemede açılan 70, normal mahkemelerde açılan 35 dava olmuştur. Başbakan Yardımcısı ve Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) lideri Mustafa Akıncı ile girdiği tartışmalar ve Avrupa gazetesine yönelik casus operasyonuyla tartışma konusu olan GKK Komutanı Ali Nihat Özeyranlı’nın yerine atanan Tuğgeneral Galip Mendi’nin adaya varışı da yeni gerilimlerin işareti olmuş, Tuğgenerallikten Tümgeneralliğe yükseltilen ve Türkiye’ye dönen Özeyranlı’nın 105 yerine, adada daha önce Sivil Savunma Teşkilatı (SST) Başkanlığı yapan Mendi’nin getirilmesi muhalefette tepki yaratmıştır. Tepkinin nedeni, 1996’da muhalif gazeteci Kutlu Adalı’nın, başında Galip Mendi’nin bulunduğu Sivil Savunma Teşkilatı (SST) tarafından öldürüldüğü yolundaki yaygın iddialardır. Denktaş’ın özel kalem müdürlüğünden gelen; ancak daha sonra muhalifler arasında saf tutan Adalı, öldürülmesinden önceki günlerde, art arda SST’yi hedef alan yazılar yazmıştır. Adalı özellikle, SST’nin Saint Barnabas Manastırı’na yaptığı esrarengiz baskının üzerine gitmiştir. Đddiaya göre baskında manastır bekçileri bağlanmış ve 1974 öncesi buraya gömülen bir ganimet çıkarılmıştır. Bekçiler ‘baskıncıların’ kullandığı arabaların SST’nin plakalarını taşıdığı yönünde ifade vermiştir. Ardından Adalı tehditler almaya başlamış ve eşinin iddiasına göre tehditlerden biri bizzat Mendi’den gelmiştir. Adalı cinayetinden önce Abdullah Çatlı’nın adaya geldiği de iddia edilmiş ve bu iddia yalanlanmamıştı. Mendi’nin GKK Komutanlığı sırasında ise Afrika ismini alan Avrupa gazetesinin matbaaları bombalanmıştır. Bu gelişmeler Kıbrıslı Türkler arasında büyük tepkiye neden olmuştur. Bugün Korgeneral olan Mendi, Türkiye’de Ergenekon soruşturması çerçevesinde, Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’u TSK adına ziyaret etmiştir (Mutluyakalı, 2008:7). 5.2.4. Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Rejim Krizi Đç siyasi gelişmeler açısından, 15 Nisan 2000 tarihinde yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ardından yaşanan siyasi gelişmeler de analiz edilmesi 106 gereken diğer bir konudur. 15 Nisan 2000’ de yapılan Cumhurbaşkanlığı 1.tur seçiminde hiçbir aday kullanılan geçerli oyların yarıdan bir fazlasını alamadığından en çok oy alan bağımsız aday Rauf Denktaş ile UBP adayı Derviş Eroğlu arasında 22 Nisan 2000 tarihinde yapılacağı ilan edilen 2. tur Cumhurbaşkanlığı seçiminde Derviş Eroğlu’nun adaylıktan çekilmesiyle Rauf Denktaş yasa gereği Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. KKTC’de Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşmecilik görevini Meclisin vermiş olduğu yetkiyle Cumhurbaşkanı sürdürmektedir. Bu sebepten yıllarca Rauf Denktaş bu görevlendirme çerçevesinde Kıbrıslı Rumlarla gerçekleşen toplumlararası müzakereleri Kıbrıslı Türkler adına yürütmüştür. 2000’de Türkiye’de iktidarda bulunan Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinde “Kıbrıs milli davasının”, Denktaş ile sürdürülebileceğine dair inanç mevcuttur. Bu bakış açısı aslında yıllarca Denktaş’ın KKTC’deki iktidar varlığının nedenini de oluşturmaktadır. Türkiye’deki hükümet, asker ve bürokrasinin ayrı desteğini almış olan Denktaş, 2000 yılındaki seçimleri bir çok soru işareti altında kazanmıştır. Eroğlu’nun adaylıktan çekilmesinin en büyük gerekçesi, ki bu durum toplumun büyük bir kesimi tarafından da paylaşılmaktaydı, Türkiye’den gelen müdahaleler ve baskılardır. Bu müdahale ve baskılar Eroğlu tarafından seslendirilmese bile herkesin kabul ettiği gerçeklerdir. Bu dönemle ilgili olarak yaşananları Kıbrıs gazetesinin köşe yazarı Hasan Hastürer, 8 Kasım 2004 tarihinde köşesinde şu şekilde aktarmaktadır: “2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ikinci tura Rauf Denktaş ve Dr. Derviş Eroğlu kalmıştı. Eroğlu’nun morali yerindeydi. Đkinci tura kalmalarının sonrasında aralarında benim de 107 bulunduğum bir grup gazeteciye, Girne Dome Otel’de yemek vermişti. Dome Otel’deki o akşamı dün gibi anımsarım. Eroğlu’nun sol yanında oturuyordum. Üç dört kritik telefon görüşmesi yapmıştı. Garsonların dışarı çıkmasını istedikten sonra Türkiye kaynaklı müdahaleleri gündeme getirip, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale için adaya gönderilen Mit ajanlarını anlatmıştı. Yemek ve sohbet, gece yarısına kadar sürmüştü. Ertesi akşam Hasan Kahvecioğlu’nun televizyon programında birlikte olmak için anlaştık. Yani gece yarısına kadar adaylıktan çekilmesi gündemde değildi. Ertesi gün sabah saatlerinde Eroğlu’nun adaylıktan çekileceği, kulislere fısıldandı...Eroğlu, birkaç saat sonra adaylıktan çekildi. O günden sonra Eroğlu, çeşitli ortamlarda adaylıktan çekilmesiyle ilgili, başta o dönemdeki koalisyon ortağı TKP olmak üzere, Denktaş’a karşı partilerin kendini desteklememesini gösterdi. Söylediklerine hiç inanmadım. Ankara kırılmasın diye gerçeği hep gizledi...”(Hastürer, 2004: 9) Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Denktaş ile Eroğlu arasında siyasal kriz tırmanışa geçmiştir. Denktaş iki başlı bir yapı oluştuğunu, bu koşullarda birlikte çalışmanın koşullarının ortadan kalktığını, Eroğlu ile çalışmak istemediğini bildirir ve Eroğlu’na istifa etmesi gerektiğini söyler. Eroğlu ise istifa etmeyeceğini açıklayarak “tabanı bulunduğunu”, seçimle işbaşına geldiğini söylemiştir. Bunun üzerine çok açık bir biçimde Denktaş’tan yana tavır koyan Türkiye, Eroğlu yerine bir teknokratlar hükümeti kurulabileceğini telaffuz etmeye başlamış; Denktaş böyle bir hükümetin başarılı olacağını söylemiştir. Ayrıca rejim 108 değişikliğine ihtiyaç duyulduğunu, Başkanlık sistemine geçilmesini istemiştir. Bu gelişmeler Rauf Denktaş ile Derviş Eroğlu’nun arasını iyice açar, Denktaş, Cenevre görüşmelerinden dönüşte Eroğlu ve ekibi tarafından karşılanmadığından, Denktaş ise haftalık olağan görüşmeyi iptal etmiştir. Tüm bu tartışma ve gerginlikte taraf olan Türkiye’nin Kıbrıs Đşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel de Derviş Eroğlu ile tartışarak Eroğlu’nun huzursuzluklar karşısında ayrı yapmadığını söylemiş, böylece Şükrü Sina Gürel de, tartışmalarda taraf olma sıfatıyla muhalifini sıkıştırmanın yollarını aramıştır. 5.2.5. Annan Planı ve 2003 Seçimleri 14 Aralık 2003’te yapılan Milletvekilliği Genel Seçimleri bir önceki seçimden 5 yıl sonra yapılmıştır, ancak bu seçim Kıbrıslı Türklerin bugüne kadar oy verdikleri seçimlerden çok ayrı bir atmosfer içerisinde gerçekleşmiştir. Seçime Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Mayıs 2004’te AB’ye katılımı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırlamış olduğu Annan Planı damgasını vurmuştur. Seçim öncesinde özellikle o dönem muhalefette yer alan partilerden Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Mustafa Akıncı’nın liderliğindeki Barış ve Demokrasi Hareketi Partisi ile Kıbrıs Ticaret Odası Başkanı Ali Erel’in kurmuş olduğu Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi “AB, Çözüm ve Barış” simgeleri altındaki propaganda ve örgütlenmeleri ile milletvekili seçimini bir ölçüde “AB’ye, Çözüme ve Barışa-Annan Planına evet diyenler” ile “hayır diyenler” havasına büründürmüş; bir diğer deyişle 109 bu seçim “Annan Planında öngörülen referanduma’a dönüştürülmüştür. Đktidar partileri olan UBP ve DP ise “AB’ya, Barışa ve Çözüme Hayır” demediklerini ancak “Annan Planını bu haliyle kabul etmediklerini” seçim sürecinde vurgulamışlardır. Bu atmosfer içerisinde yaklaşık sekiz ay boyunca radyo, televizyon ve basında yer alan haber ve programlar bu iki konu üzerindeki farklı görüşlerin mücadele ettiği bir nevi arena görünümünü almış; toplum bu konuda ikiye bölünmüştür. Kıbrıs Türkleri arasında yaşanan bu sıcak seçim atmosferine KKTC’yi tanımamış olmalarına rağmen özellikle ABD, Đngiltere ve AB’ye üye olan ülkelerin hemen hemen hepsi doğrudan veya dolaylı olarak müdahil olmuşlardır. Bu ülke yetkililerinin basına yansıyan açıklamalarında, bir taraftan Türkiye’nin seçimde tarafsız kalmasını isterlerken diğer yandan, yetkililerin seçimi Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve iktidar partilerini doğrudan hedef alan ifadeleri olmuştur (Türk Ajansı Kıbrıs, Aralık 2, 2003: 23-24). 14 Aralık 2003 Milletvekilliği Genel Seçimlerini, ülke seçim tarihinin hiçbir döneminde görülmediği kadar yüksek sayıda yabancı parlamenterler, uluslararası gözlemci ve basın mensubu izlemiştir. Seçim sonucunda CTP % 35,17 ile birinci parti olarak çıkmış ve Mehmet Ali Talat başbakanlığında CTP-DP Koalisyon Hükümeti kurulmuştur. Batılı devlet ve örgütlerin KKTC’de yapılan herhangi bir seçime bu kadar karıştıkları başka bir dönem olmamıştır; ancak Kıbrıslı Türklerin siyasal kültürüne bakıldığında bunların seçim müdahalelerinin Türkiye’nin müdahalesi karşısında etkili olmayacağı açıktır. Đlk kez sol bir parti KKTC’de hükümeti kurma görevini eline alırken yine ilk kez sol bir parti Ankara’daki hükümetin desteğini almıştır. Bu siyasal dönüşümün temelinde yatan gerekçe aslında KKTC’deki iktidara gelişin 110 değişmeyen temel gerçeğidir. Bir kez daha Ankara’daki hükümetin işaret ettiği siyasal parti KKTC’de iktidara gelmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002 yılında iktidara geldiği günlerde, Annan Planı masaya yaratılmış ve Cumhurbaşkanı Denktaş, ilk başta AKP’den bir tepki almasın diye planı müzakere ediyormuş gibi davranmıştır. Bu dönemde AKP lideri Tayyip Erdoğan ve Başbakan Gül’ün çözüm çağrısı yapan açıklamaları artınca, Denktaş tutumunu değiştirmiş ve AKP’ye karşı tutum almıştır. KKTC Cumhurbaşkanı TSK’nın bazı etkili kişilerini, Dışişleri Bakanlığının Kıbrıs Dairesi ve Bakanlığın en tutucu isimlerini ve Mümtaz Soysal’ı arkasına alarak Kıbrıs’tan Erdoğan liderliğine ve partisine karşı muhalefet yapmaya başlamıştır. Denktaş, bu muhalif hareketini, çözüm olduğu taktirde çıkarı bozulacak dernekleri, eski silah arkadaşlarını, ülkücü gençleri ve Türkiye’den gelip Üniversite tahsili yapan MHP eğilimli gençleri kullanarak sokağa taşımıştır. Kıbrıs sorununun, Rum Yönetimi’nin tek başına AB üyesi olacağı 1 Mayıs 2004 öncesi çözümünde kilit önem taşıyan KKTC genel seçimlerinin öncesinde Ankara-Lefkoşa hattında ilişkiler daha da gerginleşmeye başlamıştı. Denktaş’ın muhalefetine karşı TC Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, 14 Aralık seçimi sonrası adanın kuzeyinde yeni bir yönetim olursa Kıbrıs konusunun farklılık kazanabileceğini söyleyerek, çözüm ve AB yanlısı muhalefete destek vermesi KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la iplerin tamamen kopmasına ve CTP’nin iktidar yolunun açılmasına neden olmuştur. Đdeolojik olarak AKP ve CTP’nin farklı bir çizgide olmasına rağmen, Kıbrıs’ta çözüm perspektifi bu iki partinin ortak bir paydada buluşmasına neden olmuştur. Bu iki partinin yakınlaşmasının temel nedeni 111 de budur. Buna muhalefet eden Denktaş ve UBP siyasal arenada Ankara hükümeti tarafından dışlanır ve bu durum KKTC siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcı olur. Bu gelişmeler aynı zamanda, Annan Planı sonrasında 2005 yılında gerçekleşen KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ankara hükümetinden ihtiyacı olan desteği alamayan Denktaş’ın 40 yıllık iktidarının sonunun da habercisi olmuştur (Radikal, Ekim 22, 2003: 1). 5.2.6. Demografik Yapının Değişmesi KKTC’deki demografik yapının değişmesi, artan nüfusla işsizlik oranın ve adli suç oranın artması bu dönemde yaşanan en önemli sosyal sorunların başında gelmektedir. Kaçak iş gücü sorunu, sosyo-ekonomik yapı ve kamu maliyesi üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Ülkede kaçak iş gücü sorunu önemli boyutlara ulaşmıştır. 2000 yılı için kaçak işgücü sayısının yaklaşık 21,000 olduğu tespit edilmişti. Bu işgücünün yarattığı ekonomik kayıp ise GSMH’nın % 6,4’üne, kamu gelirlerinin % 14’üne karşılık gelmekteydi (Devlet Planlama Örgütü Yıllığı, 2001: 34-36). Kıbrıslı Türklerin, KKTC hükümetlerinin seçim arifelerinde yoğun olarak uyguladıkları “keyfi vatandaşlıklar” diğer bir hassas konudur. Toplumun sürekli değişen demografik yapısı büyük bir huzursuzluk sebebi olmaktadır. Hiçbir kıstasa uymadan yapılan vatandaşlıklar Kıbrıslı Türkler açısından iradesini, kimliğini ve varoluşunu sürekli tehdit eden bir sorun olarak görülmektedir. Vatandaşlık işlemlerinden sorumlu olan Đçişleri Bakanı Mehmet Albayrak’ın katıldığı bir radyo programında ‘son yapılan vatandaşlıklardan bilgim yok’ demesi olayı daha da ciddi 112 bir hale sokmuştur. Sadece ‘üçüncü kuşak’ yurttaşlık dosyalarını Bakanlar Kuruluna sunduğunu ifade eden Albayrak, diğer vatandaşlıklarla ilgili bir bilgisi olmadığını anlatarak, vatandaşlıkların keyfi yapıldığını gözler önüne sermiştir. Bu konuda yaşanan en çarpıcı gelişme ise KKTC Bakanlar Kurulu’nun 2002 ve 2003 yılları arasında 15 ayrı Bakanlar Kurulu kararıyla 156 kişiye mevcut yasaya aykırı olarak vatandaşlık vermesidir. Bu uygulamalar ülkedeki demografik yapının bozulduğu endişesini taşıyan Kıbrıslı Türklerin yoğun tepkisini çekmiştir. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün KKTC’de bir konferansta, KKTC kimliğini göstererek “Yarım saat içinde vatandaş oldum” demesi, Annan Planı için yapılan referandum öncesinde, Kıbrıs sorununun çözümü için “Denktaş’ın çizgisi”ni takip eden Sinan Aygün’e toplumun ve muhalefetin büyük tepki göstermesine neden olmuştur. Sinan Aygün, 29 Şubat 2003 tarihinde iktidarda bulunan Derviş Eroğlu liderliğindeki UBP ve Serdar Denktaş liderliğindeki koalisyon hükümetinin kararıyla vatandaş yapılmıştır. Daha sonra KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 2002 ve 2003 yılları arasında 15 ayrı Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlık verilen çoğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 223 kişi aleyhine, 2003 yılında muhalefet lideriyken, dava açmıştır, halen iktidarda bulunan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) de o dönemdeki liderleri Talat’a katılarak davacılar arasında yer almıştır. 5 Şubat 2003 tarihinde açılan dava 4 yıl sürmüş ve mahkeme 2007 yılında haklarında dava açılan 223 kişiden 156’sının vatandaşlığını iptal etmiş (Hürriyet, Kasım 17, 2007: 1) ancak bu uygulamalar toplumun tepkisini çekmesinin yanında ülkede Kıbrıslı-Türkiyeli tartışmalarının ve ayrımcılıklarının da pekişmesine ve gelişmesine yol açmıştır. Genel olarak 1975-2005 arası dönemde oluşan siyasi tabloya bakıldığında, Kıbrıs sorunu hakkındaki politikası ve iç siyasete yönelik tavırlarıyla Türkiye’den 113 onay almış UBP iktidarının gerek tek başına gerekse kurduğu koalisyon hükümetleriyle etkin bir rol oynadığını görmekteyiz. Ancak, bu dönemde kurulan UBP-TKP koalisyon hükümeti ile birlikte KKTC’de asker-sivil yönetim gerginliğinin yaşandığı ve bunun da KKTC siyasal yaşamında birtakım taşların yerinden oynamasını sağladığı söylenebilir. Asker ve sivil yönetim arasındaki gerginlik aynı dönemde yaşanan ekonomik sıkıntılar ve Türkiye tarafından empoze edilen ekonomik paketler sivil toplumda bir hoşnutsuzluğun baş göstermesine sebep olmuştur. 2000 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Türkiye’nin etkin bir şekilde rol alması Türkiye’nin KKTC siyasal yapısında ne kadar etkin olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu dönemde Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulma çabaları çerçevesinde başlayan yüz yüze görüşmeler neticesinde taraflara sunulan Annan Planı ve beraberinde getirdiği tartışma ortamı doğal olarak KKTC’nin siyasal yaşamını da yakından etkilemiştir. 2003 yılında yapılan Milletvekilliği seçimleri, bu anlamda Annan Planı’na onay veren ve vermeyen partiler arasında bir rekabet ortamında gerçekleşmiştir. Bu dönemde yine Türkiye’nin müdahalesi gündeme gelmiş ve seçim sonuçlarını etkilemek anlamında birçok kişiye yasalara uygun olmayan vatandaşlıklar verilmiştir. Kıbrıslı Türklerin demografik yapılarının bozulmasıyla birlikte siyasal iradelerinin ellerinden alınması endişesi ve Türkiye’deki sivil asker bürokratların ülkenin içişlerine müdahaleleri büyük tepki almaya başlamıştır. Türkiye’nin anti demokratik müdahaleleri ve hukuk dışı uygulamaları ve bunları kendi uzantıları ile ülke içerinde yapmaya çalışması ülkede “Kıbrıslılık” kavramının gelişmesine ve bu yönde siyasal hareketlerin oluşmasına neden olmuştur. 114 5.3. Sendikal Hareketin Şahlanışı: Bu Memleket Bizim Platformu Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılar ve Türkiye tarafından topluma dayatılan ekonomik paketler ve reçeteler Kıbrıslı Türkler arasında tepkinin artmasına, siyasal iradelerine de Türkiye tarafından saygı gösterilmediğini düşünen Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye yönelik tepkilerin oluşmasına neden olmuştur. Kıbrıslı Türklerin genel toplumsal yapısının 1974’ten bu döneme kadar siyasal, ekonomik ve sosyal konular ve problemlere yönelik olarak genelde tepkisiz olduğunu söylemek mümkündür, ancak 1990’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllara da damgasını vuran siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlar ve çalkantılar muhalif bir toplumsal hareketin ortaya çıkmasını kaçınılmaz bir hale sokmuştur. Özellikle derin ekonomik sıkıntılar ve insanların ekonomik kayıpları kitlesel bir tepkinin temellerini oluşturmuştu. Sendikal hareket ise toplumun bu yönde nabzını tutarak sürece yön vermeye başlamıştır. Ülkede, Türkiye’ye siyasi ve ekonomik bağımlılık karşısında “halk iradesi”, “Kıbrıslılık” ve “demokrasi” talepleri yükselmiştir. 5.3.1. “18 Temmuz 2000” Mitingi ve Yeni Bir Sürecin Başlangıcı Uluslararası Para Fonu’nun, Türkiye’nin ekonomik darboğazdan çıkması için kendisine sunduğu acı reçetelerin benzerini, 2000 yılında Türkiye de KKTC için uygulamaya koymuştu. Bu dönemde Türkiye bürokratları tarafından hazırlanan ve KKTC hükümetine sunulan sosyo-ekonomik paket ülkenin gündemini işgal etmektedir. “Paket”, “Sosyo-Ekonomik Paket”, “Đstikrar Paketi” veya bir başka kesimin “Yıkım Paketi” olarak dile getirdiği “Paket” sözcüğü siyasilerin, medyanın, 115 sivil toplum örgütlerinin ve özel sohbetlerde bireylerin en çok kullandığı bir sözcük haline gelmiştir. Ekonomik sorunlarla gündeme gelen “Paket”le ilgili gelişmeler 2000 yılına ve onu takip eden yıllara damgasını vurmuştur (Türk Ajansı Kıbrıs, Mayıs 31, 2000: 5). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ekonomik sıkıntılarından çıkış yolu bulunması amacıyla, KKTC Hükümeti yetkilileri ve TC yetkililerinin işbirliğiyle hazırlanan ve özellikle kamu giderlerinde birçok kısıtlamalar öngören sosyoekonomik paketin uygulanmasına, sendikalar ve sivil toplum örgütleri, kazanılmış hakların geri alınacağı ve ekonomiye canlılık getirmeyeceği gerekçesiyle pakete karşı çıkmışlardır. Görüş ayrılıkları dolayısıyla 2000 yılında iktidar ile muhalefet; sendikalar ile hükümet arasında demokratik platformlarda tartışmalar yaşanmış, grevler yapılmış, mitingler düzenlenmiştir. Sosyo ekonomik paketin ve alınan bazı kararların KKTC halkının iradesini yansıtmadığını savunan 41 örgüt “Bu Memleket Bizim” sloganı altında bir platform oluşturmuştur. Türkiye ve onun KKTC’deki uzantıları olan asker, sivil bürokratların ülkedeki faaliyetlerine tepki olarak oluşturulan “Bu Memleket Bizim Platformu” Türkiye’den kendi siyasi iradesine saygı talep eder ve demokratik olmayan uygulamalara tepkisini ortaya koyar. “Bu Memleket Bizim Platformu”nu oluşturan örgütlerin büyük bölümü sendikalardır. Özellikle memur ve öğretmen sendikaları geniş halk hareketlerinde bu dönemde başat roller üstlenmiş ve kimi kesimlerde devrim diye adlandırılan hareketlerde başrolleri almışlardır. KKTC halkının iradesi ve demokrasi talepleri bu dönemde öne çıkmaya başlamıştır. Bu da Annan Planı sürecinde, KKTC’nin siyasal rejimine karşı çok yönlü bir sorgulamanın başlatılması anlamına gelmektedir. 116 “Bu Memleket Bizim Platformu”nun kökeni, 31 Mayıs 2000’de 25 sivil toplum örgütünün hükümetin ortaya koyduğu Sosyo- Ekonomik Paketi geri alıncaya kadar hükümetle görüşme yapılmaması ve yaygın eylemlerin hayata geçirilmesi kararını aldıkları döneme dayanır. Daha sonra bu platformun üye sayısı 41’e yükselmiştir. 25 örgüt† adına yazılı bir açıklama yapan KTOEÖS Başkanı Ahmet Barçın, “sözde ekonomik ve sosyal paket” olarak tanımladıkları paketin, toplumun tüm kesimleri tarafından reddedildiğini duyurur” (ibid, s.5.) Oluşturulan platformun temel ayağını ülkede yer alan sendikalar oluşturmaktadır. Özellikle platformda yer alan memur ve öğretmen sendikaları bu sürecin kilit rolünü üstlenmektedirler. Bu kitlesel oluşumun önemli ilk kitlesel hareketi 18 Temmuz 2000’de gerçekleşir. Aralarında CTP, TKP, YBH gibi siyasi partilerin de bulunduğu 33 kitle örgütü, 18 Temmuz 2000 tarihinde “Bu Memleket Bizim” sloganıyla miting düzenleme kararı alır. Düzenleme komitesi tarafından yapılan açıklamada, halkın ülkeyi özgür ve demokratik çerçevede yönetmesi gerektiği ifade edilir. Komite, komplo teorileriyle tutuklananların serbest bırakılmasını sağlamak ve askeri otoritenin sivil yaşama müdahalelerini ortadan kaldırmak gerektiğine vurgu yapar. Amaçlarının barış, demokrasi, çözüm, adalet için, yıkım paketlerine, dayatmalara hayır demek olduğunu belirten Platform yetkilileri Kıbrıs’ta barışın yolunu açmak † 25 örgüt şunlardan oluşmaktaydı: KTOEÖS, KTÖS, KTAMS, DEV-ĐŞ, KT Çiftçiler Birliği, TÜRK- SEN, GÜÇ-SEN, KAMU-SEN, EMEK-ĐŞ, KAMU-ĐŞ, Devrimci Genel Đş, EL-SEN, TEL-SEN, KOOP-SEN, HÜR-ĐŞ, ĐLK-SEN, KT Hayvan Üreticileri Birliği, KITSAB, Serbest Çalışan Hekimler Birliği, KT Esnaf ve Zanatkarlar Odası, Müteahitler Birliği, Tüketiciler Derneği, YeşilırmakYedidalga Üreticiler Birliği, Kıbrıs Kredi ve Kıbrıs Endüstri Bankası Mudileri 117 için halkı “‘Bu memleket bizim’ diye haykırmaya” çağırır. (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 18, 2000: 5). Bu kitlesel hareketin temel gerekçesi Türkiye’den getirilen ekonomik pakete karşı duruş ve banka mudilerinin demokratik tepkilerinin ortaya konmasıdır; ancak o günlerde Türkiye’nin iç siyasete müdahaleleri, sivil-asker gerginliği ve gazeteci Şener Levent’in tutuklanmasının siyasal arenaya da çekilmesine neden olmuştur. Mitingde “Bu Memleket Bizim” sloganının seçilmiş olması ve özünde ‘Kıbrıslılık’ bilinci ve milliyetçiliğinin yattığı bu duruş ülkedeki genel atmosferi anlatır niteliktedir. Bu slogan Annan Planı’nın tartışıldığı süreçte de 41 kitle örgütü tarafından en çok kullanılan slogan olacaktır. Aralarında CTP ve YBH’nın de bulunduğu 33 örgütün ortak organize ettiği “Bu Memleket Bizim” mitingi daha sonra bir çok tarihi mitinge de ev sahipliği yapacak olan Lefkoşa Đnönü Meydanı’nda gerçekleşmiştir. Mitinge katılan Kıbrıslı Türkler ellerinde, “Denktaş gidecek barış gelecek”, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Faşizme geçit yok”, “Yönetme hakkı bizimdir” yazılı pankartlar taşırlarken; miting boyunca sık sık, “Denktaş istifa”, “Faşizme hayır”, “Birlik-mücadele-dayanışma”, “Özgür basın susturulamaz” gibi sloganlar atılmıştır (ibid, s.5). Miting sırasında Yurtsever Birlik Hareketi (YBH) Genel Sekreteri Đzzet Đzcan ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Mehmet Ali Talat birer konuşma yaparlarken, programda olmamasına rağmen tutukluluğu aynı gün sona eren gazeteci Şener Levent de kısa bir konuşma yapmıştır. Konuşmacılar özellikle son günlerde yaşanan casusluk suçlamaları ve ekonomik paket üzerinde durmuşlardır. Đzcan konuşmasında, “Başbakan’ın emrinde olan bir general, Başbakana ve onun yardımcısına hakaret 118 ediyor, Cumhurbaşkanı da, ‘Konuşmasını ben istedim’ diyor. Yani halkının üzerine askeri sürdüğünü itiraf ediyor. Böyle bir Cumhurbaşkanı Kıbrıs Türk halkını temsil edebilir mi?” ifadelerini kullanmıştır. CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’da mitingde yaptığı konuşmada, “Burada ‘polisimi de, ekonomimi de, itfaiyemi de ben yönetmek istiyorum’ mesajını en iyi şekilde verdiniz. Bundan böyle yurdumuza daha fazla sahip çıkacağız. Hangi partiden olursanız olun, hukuk düzeni için, adaletli düzen için mücadele edeceğinizi gösterdiniz” dedi. Talat ayrıca, “Casusluk komplolarına gelmedi” dediği yargıç Emine Dizdarlı’ya da teşekkür etmiştir. Avrupa gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent ise yaptığı konuşmada, “Herkes Kıbrıs Türkünün üzerine ölü toprağının serildiğini söylüyordu. Gelsinler ve Kıbrıs Türkü’nün nasıl dimdik ayakta olduğunu burada görsünler”. Tutuklandığı gece polislere, “Ya beni burada öldürün, ya da çıktıktan sonra silah bendedir” dediğini açıklayan Şener Levent, “Ama benim silahım kalemimdir” diyerek elinde tuttuğu kalemini halka gösterir (ibid. s.5). 18 Temmuz 2000 tarihinde gerçekleşen miting önemli sonuçlar doğurmuştur. 33 örgütün ve Kıbrıs Türk sendikalarının öncülüğünde gerçekleşen bu miting o güne kadar ülkede gerçekleşen devletten bağımsız en büyük kitlesel hareket özelliğindedir. Geçmişte Kıbrıs Türk sendikalarının gerçekleştirmiş oldukları mitingler, “1 Mayıs” kutlamaları veya eylemler az sayıda katılım ile kendi üyeleri arasında gerçekleşmekteydi. Tarihte ilk kez sendikalar on bin kişinin katılımıyla böylesine büyük bir kitlesel hareketi oluşturmayı başarmışlardır. Bu başarıları 33 örgütten oluşan “Bu Memleket Bizim” platformuna daha sonra Kıbrıs Türk Ticaret Odası gibi örgütlerin de katılımını sağlayarak “41 örgüt” diye anılmalarına sebep olmuştur. 119 Burada yaşanan oluşum ideolojik olarak farklı kamplarda yer alan sendikalar ve işveren örgütlerinin aynı amaç doğrultusunda bir araya gelmeleridir. Bu ittifakın ömrü referandumun gerçekleşeceği güne kadar devam edecektir. Ada’nın Kuzeyindeki alışık olunmayan bu hareketlenme Rum tarafında da takip edilmektedir. 18 Temmuz mitingini Rum basını kendi beklentilerini de katarak şu şekilde yansımıştır: HARAVGĐ, “Đşgal Bölgelerindeki Büyük Mitingte Talep Edildi.. Denktaş Đstifa..”; POLĐTĐS, “Đşgal Bölgelerinde Denktaş’a Karşı Büyük Miting..”; ALĐTHĐA, “Đşgal bölgelerindeki Büyük Mitingte ‘Rauf Denktaş’ın Đstifası Đstendi..”; CYPRUS MAĐL, “Kuzey’de Binlerce Denktaş Aleyhtarı..”; FĐLELEFTHEROS, “Denktaş’ın Đstifasını Đstediler.. ve Atilla’nın Geri Dönmesini..” (Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 20, 2000: 7) . 18 Temmuz mitinginden sonrada ülkedeki eylemler durulmuyordu. 2000 yılının ekonomik paket tartışmalarıyla geçmesi bunun en büyük nedenidir. Hükümetin uygulama kararı aldığı Ekonomik Đstikrar Paketi’ni “Yıkım Paketi” olarak nitelendiren “Bu Memleket Bizim” Platformu’ndaki 17 sendika yanında HürĐş’e bağlı sendikalar Kamu-Đş, Bay-Sen, Daü-Per-Sen, Đlk-Sen, Büro-Đş, ayrıca herhangi bir federasyona bağlı olmayan Kamu-Sen ülke genelinde 4 Aralık 2000 tarihinde Genel Grev başlatmıştı. 35 bin kişin katıldığı grev ülkede hayatı felce uğratmıştır. KTÖS ve KTOEÖS’ün grevi nedeniyle okullardaki eğitim hizmetleri tamamen durmuştur. Sendika başkanları grevle ilgili olarak yaptıkları değerlendirmelerde, özellikle stratejik işyerlerinde genel greve katılım oranının yüksek olmasından memnuniyet belirtmişlerdir. Sendika başkanları, grev kararını yeniden gözden geçirme konusundaki asgari müştereklerinin, hükümetin ekonomik 120 paket çerçevesinde meclise götürdüğü yasaları geri çekmesi olduğunu duyurmuşlardır. Dönemin Başbakanı Eroğlu ise sendikaların yapmış olduğu grevlerin siyasi amaçlı olduğunu açıklayarak sendikaları suçlamış, Başbakan Derviş Eroğlu’nun genel grevi “siyasi” olarak niteleyen açıklamasını da 20 sendika adına değerlendiren KTÖS Genel Sekreteri Varol Öztuğ, “Süresiz genel grev elbette siyasidir. Ama olguları yaratan sendikalar ve çalışanlar değil, Ankara’nın dayatmaları ve hükümetin tutumudur” diye cevaplamıştır (Türk Ajansı Kıbrıs, 4 Aralık 2000: 4). Ülkedeki siyasi gerilim daha da tırmanmaya devam eder. Öğretmenler Sendikası KTÖS’ün, Ocak 2001 tarihinde gazetelere vermiş olduğu ilan ülkede siyasal bir depreme neden olmuştur. KTÖS Gazetelere verdiği ilanla “ne paranı, ne paketini, ne memurlarını istemiyoruz…esir olmak istemiyoruz” diyerek Ankara’ya seslenmiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, gazetelere verdiği ilanla Ankara’ya seslenen Öğretmenler Sendikası KTÖS’ü kınamıştır. Đlanı okuyunca şok olduğunu söyleyen Denktaş, “Bu düşmana hizmettir, nankörlüktür. Böyle bir bildiri ancak Rum tarafından gelebilirdi” demiştir. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bu zihniyette insanlara öğretmenlik izni verilmemesi gerektiğini de söyleyerek yasalarda bu konuda eksiklik varsa gereğinin yapılmasını istemiştir (Türk Ajansı Kıbrıs, Ocak 30, 2001: 2). Kıbrıs Türk Mücahitler Derneği, Ulusal Hedef Đçin Mücadele Platformu, Parlamenterler Birliği, Baf Türk Birliği, Barış Harekatı Gaziler Derneği ve Đlk-Sen; Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS)’ün yerel bir gazeteye verdiği ilanın, Kıbrıs Türk Halkı ile Anavatan Türkiye’nin arasını açacak nitelikte olduğunu 121 belirterek tepki göstermişler. Ulusal Hedef Đçin Mücadele Platformu Merkez Komitesi’nden yapılan açıklamada ise “Bu paralı ilanı veren KTÖS yetkilileri hangi güçlere, hangi misyonlara hizmet etmektedir. Rum tarafındaki dostlarına mı, yoksa Avrupa’daki dostlarına mı yaranmaya çalışmaktadır?” diye eleştirilmiştir (ibid., s.4). Bu gelişmeleri öğretmen Nilgün Orhon’un tutuklanması takip etmiş. Türkiye’yi “işgalcilikle” suçlayan Avrupa Gazetesi’ne köşe yazıları yazan şehit kızı tarih öğretmeni Nilgün Orhon, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını eleştirerek ülkede yeni bir krize yol açmıştır. Köşe yazısında ‘Ayşe tatile çıktı’ parolasıyla Kıbrıs’a gelen Türk askerini kastederek ‘‘Ayşe artık işbaşı yapsın’’ diyen Orhon görevinden alınmıştır. Bu gelişmeleri 6 sendikacının polis tarafından gözaltına alınması takip etmiş, olay, meslektaşlarının bir yazısından ötürü görevinden alınan tarih öğretmeni Nilgün Orhon’un göreve iadesi istemiyle bir günlük grev kararı almasıyla başlamıştır. ‘20 Temmuz Fen Lisesi’ni basan polis protesto gösterisi yapan öğretmenleri okuldan çıkarmış ve 6 sendikacıyı da gözaltına almıştır. Gözaltındaki sendikacılardan bir süre haber alınamaması üzerine çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi olay yerine gelmiş, Lefkoşa’daki diğer okullardan da öğretmenler 20 Temmuz Lisesi önünde toplanmaya başlamış ve diğer bölgelerden öğretmenler de olay yerine gelerek Meclis’e doğru yürüyüş gerçekleştirmişlerdir. 5.3.2. Annan Planı’nın Hazırlanması Süreci Ülkede bu siyasal çekişmeler ve ekonomik kriz yaşanırken Annan Planı’nın müzakere edileceği süreç bu dönemde başlamıştır. Annan Planı çerçevesindeki 122 müzakereler iki yıllık yoğun bir diplomasi trafiğine sahne olmuş, Rauf Denktaş’ın isteğiyle taraflar 16 Ocak 2002’de doğrudan görüşmelere başlamıştır. Ancak görüşmeler çıkmaza girmiş ve bunun üzerine BM Genel Sekreteri Kofi Annan, sürece müdahale ederek iki tarafı da 3-4 Ekim’de New York’a davet etmiştir. Görüşmeler sonunda, iki komite kurulmasına karar verilmiştir. Annan, 11 Kasım 2002’de taraflara kapsamlı çözüm önerisiyle iki harita sunmuş ve ilk değerlendirmelerini bir hafta içinde istemiştir. Rum tarafı, planı müzakere etmeyi kabul ettiğini ancak “planda değişiklik olmazsa kabul etmeyeceğini” açıklamış, Türk tarafı ise “planı müzakere edilebilir bir hale getirmek için müzakereye hazır olduğu” yanıtını vermiştir. Đki tarafın önerileri doğrultusunda gözden geçirilen plan 10 Aralık’ta yeniden sunulmuş, Denktaş, “planın, eski plan olduğunu” açıklamıştır. AB’nin 12-13 Aralık 2002’de Kopenhag’daki genişleme zirvesinde, Rum kesimi üyeliğe kabul edilir. Zirvede, 28 Şubat 2003’e kadar çözüme varılması yönünde taraflara çağrı yapılır. Annan, 28 Şubat’a kadar izlenecek prosedürle ilgili yol haritası niteliğinde mektup gönderir. Bu arada Rum kesimindeki başkanlık seçimlerini Tassos Papadopulos kazanmıştır. Annan, gözden geçirilmiş planın 3. şeklini taraflara sunmak üzere 26 Şubat’ta Kıbrıs’a gelir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, adaya yaptığı ziyaret sırasında Yeşil Hat’ta Rum Yönetimi Başkanlığı’nı Klerides’ten devralacak olan Tasos Papadopulos ve KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ile bir araya gelir. Görüşmeye Klerides de katılır. Denktaş ve Papadopulos’un ilk kez aynı masada oturduğu görüşmede Annan sürpriz bir öneri ortaya atar. Genel Sekreter liderlere ‘Planı sizin imzanıza gerek kalmadan referanduma sunun. Kararı iki toplum versin’ der. 123 KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Anayasa Danışmanı Mümtaz Soysal da, BM Genel Sekreteri’nin, taraflardan 30 Mart 2003’de üçüncü planı referanduma götürme, 10 Mart 2003’te ise bir Avrupa başkentinde taahhütname imzalanmasını istediğini açıklar. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş hemen, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın referandum önerisine karşı olduğunu açıklar. Denktaş, referandumun hatalı ve yanlış olacağını söyler. Denktaş gelişmeleri “Halk ne yapacak. Bir şey bilmeden evet diyecek veya hayır diyecek. Bu halka haksızlıktır. Böyle bir şeyin evvela Meclisten geçmesi lazım, referanduma gidip gitmeme konusunda kararı Meclisin vermesi lazım” sözleri ile değerlendirir ve planı avukatların dahi zor anladığını söyler. Denktaş, Rumların, Türk tarafı evet de, hayır da dese Avrupa Birliği’ne girmenin rahatlığı içerisinde olduğunu, liderlerin onayı alınmadan referanduma gidilmesinin Türk tarafını hedef alan bir yaklaşım olduğunu söyler (Yeni Düzen, Şubat 28, 2003: 1). Denktaş, Annan ve Rum liderler Papadopulos ve Klerides’le yaptığı dörtlü görüşmenin ardından Bakanlar Kurulu’nu olağanüstü toplar. KKTC Cumhuriyet Meclisi bu isteği karara bağlamaz ve görüşmeler sonuçsuz kalır. Denktaş’ın 31 Mart’ta “Türk tarafının hazırlığı var” açıklamasını yapması müzakerelerde yeni bir dönemi de başlatır. Denktaş, 2 Nisan’da Kıbrıs Rum tarafına 6 maddeden oluşan güven artırıcı önerilerini sunar. Papadopulos, öneriyi reddeder ve “Sadece BM çerçevesinde görüşebilirim” der. Rum kesimi AB’ye giriş sözleşmesini imzalar. Bunun üzerine KKTC Bakanlar Kurulu, 21 Nisan 2003’de yaptığı olağanüstü toplantıda, KKTC ile Rum kesimi arasındaki geçişlerin serbest bırakılması yönünde tarihi bir karar alır. 124 Başbakan Erdoğan, KKTC’nin 20. kuruluş yıldönümü törenlerine katılmak için 15 Kasım’da KKTC’yi ziyaret eder ve Kıbrıs Türk tarafının yaptığı açılımların heba edilmemesi çağrısında bulunur. KKTC’de ise 14 Aralık 2003’te tarihinde yapılan milletvekili genel seçimleri sonucunda CTP ve DP, “toplumsal uzlaşı ve çözüm hükümeti kurduklarını” açıklar. Kıbrıs sorunuyla ilgili taraflar müzakere için girişimleri hızlandırır. ABD Başkanı George Bush, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ve Erdoğan’a mektup göndererek, Annan Planı temelinde çözüm için çaba göstermeleri çağrısı yapar. Çankaya Köşkü’nde 8 Ocak 2004’te toplanan Kıbrıs zirvesinden ise “Türkiye, BM’nin müzakere sürecine etkin katkıda bulunmaya devam edecektir” kararı çıkar. MGK’nın 23 Ocak’taki toplantısında da, Türkiye’nin, BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü ve Annan Planı da referans alınarak adanın gerçeklerine dayalı bir çözüme ulaşılması konusundaki siyasi kararlılığını yinelediği belirtir (Yetkin, Ocak 20, 2004: 1). MGK’nın ardından Davos’a hareket eden Erdoğan, Annan ile bir araya gelir ve iki tarafın da güvendiği bir arabulucu atamasını ister. Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına giden süreçte Erdoğan’ın ocak ayı sonundaki ABD ziyareti de önemli bir etken olur. Bush, Türk tarafının isteği üzerine Kıbrıs konusunda Dışişleri Bakanı Colin Powell’ı görevlendirir. Annan, 5 Şubat’ta Denktaş ve Papadopulos’u, müzakerelere yeniden başlamaları için 10 Şubat Salı günü New York’a davet eder. New York görüşmelerinin sonunda her iki tarafın da onayıyla Annan, müzakerelerin 19 Şubat’ta adada başlamasını öngören deklarasyonunu açıklar. Annan, tarafların değişiklik önerilerini dikkate alarak hazırladığı planın son halini 31 Mart gecesi sunarak, bu metnin daha önceki taahhütler çerçevesinde referanduma götürülmesini ister. Denktaş ve Papadopulos, referandumda “hayır” kampanyası yürüteceklerini 125 açıklarken, her iki lider de halklarına plana “hayır” demeleri çağrısında bulunur. Referandumlarda, Kıbrıslı Türkler % 65 oranında “evet” derken, Rumlar % 76 oranında “hayır” der (Hannay, 2008: 1-7). Kıbrıs Türk tarafınca kabul edilen ve Rumların büyük çoğunluğu tarafından reddedilen Annan Planı, temel olarak iki kurucu devletin ortaklığına dayanan yeni bir federal devleti öngörmektedir. Kurulacak yeni devlette merkezi otoritenin zayıf olduğu ve ondan artan tüm yetkilerin kurucu devletlere bırakıldığı bir model düşünülmektedir. Kurulacak olan yeni devlette sayısal olmayan ancak siyasal eşitlik ana hususlardan biridir. Bunun ifadesi olarak da yeni devletin başkanı rotasyon usulüyle Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar arasında belirlenecektir. Bunun için bir Başkanlık Konseyi oluşturulacaktır. Başkan ve başkan yardımcıları farklı oluşturucu devletten gelecektir. Uluslararası temsiliyetin eşit paylaşımı, Yüksek Mahkemede eşit sayıda yargıcın bulunması gibi prensiplerle iki tarafın siyasi eşitliği Planda etkin bir şekilde vurgulanmıştır (Kıbrıs Sorunun Kapsamlı Çözümü, 2004: 8-55). Yeni bir sınır düzenlemesi yapılarak Kıbrıslı Türklerin elinde olan % 37’lik toprak parçası % 29’a düşürülecektir. Verilecek olan topraklar üzerine 1974’te göçmen olan Rumlar geri dönebilecektir. Kıbrıs Türk devletçiğine dönecek olan Rumlarda söz konusudur, ancak bu rakam her bölgede Kıbrıslı Türklerin nüfuslarının % 10’unu geçmemek üzere sınırlandırılmıştır. AB müktesebatına aykırı olmasına rağmen bu kısıtlamalar Kıbrıs’ın özel durumu nedeniyle AB içinde kalıcı derogasyonlar haline geleceklerdir. Annan Planı mülkiyet rejimi konusunda sınır düzenlemesi dışında kalan yerlerde, Rum malları üzerinde yaşayan Kıbrıslı Türklere öncelik hakkını tanımaktadır, ancak mal-mülk meselesi Kıbrıs konusunun en 126 karmaşık meselesidir ve bu karmaşık meselenin çözüm önerileri de o derece karmaşık halde plana yansıdığı bir diğer gerçektir. Malın 1974’teki bedeline 30 yıllık faiz oranı da eklenerek, Kıbrıslı Türkler o malın sahibi olabilecektirler. Bu düzenleme ile 1974’te göçmen olan 160,000 Kıbrıslı Rum’un 100,000’nin yeniden topraklarına dönebileceği hesaplanmıştı (ibid. 125-174). Garantörlük sistemi yeni devlette de devam edecektir ve adada bulunan Türk ordusu zaman içerisinde kademeli olarak düşürülecektir, 15 yıl sonunda ise bu rakam 950 kişi olacaktır. Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleştiği zaman ise taraflar Garantörlük sistemini yeniden değerlendireceklerdir (ibid. 8, 15-17). Dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş’a göre BM Genel Sekreteri Kofi Annan, planı dört kez tarafların önüne getirmiş ancak bir kaç küçük ayrıntının dışında bütün planlar daha öncekilerle hemen hemen aynı olmuştur. Denktaş planın kabul edilmesi halinde AB içerinde Kıbrıslı Türklerin azınlığa düşeceğine inanmaktadır ve kurulacak yeni devlet içerisinde de Kıbrıslı Türklere azınlık haklarının verildiğini düşünmektedir. Kurucu devletlerin egemen birer devlet olmadıklarını ve ABD’deki gibi eyalet yetkileriyle donatıldığını hatta bir çok yetkinin belediye yetkisi olduğunu değerlendirmektedir. Bu sebepten dolayı yeni devletin zaman içerisinde Rumlaşacağına inanan Denktaş, plan mevcut haliyle kabul edilirse KKTC’nin Güzelyurt’tan Yeşilırmak’a kadarki bölümünün tamamı Rumlara verilerek, 50-60 bin Kıbrıslı Türkün yeniden göçmen duruma düşürüleceğini ifade etmektedir. Bu bölgelerin Ada’nın tarıma en elverişli bölgelerinden bir tanesi olup buraların Rumlara verilmesinin, Türk tarafının tarım alanlarından en önemli kısmını kaybetmesi anlamına gelmektedir. Denktaş, planın kabulü halinde Türk askerini zaman içerisinde Ada’dan atılacağını ve Kıbrıslı Türklerin Rumların merhametine 127 bırakılacağını ve Türkiye’nin güneyinin de Rumlar tarafında sarılacağını düşünmektedir. Böylece Rumların yıllardır tekrarladıkları, Türkiye’nin Ada’da işgalci bir devlet olduğu yönünde ki propagandalarının da geçerlilik kazanacağı fikrindedir. Denktaş dış güçlerin, ‘ya imza ya referandum’, ‘planı sizin imzanıza gerek kalmadan referanduma sunun, kararı iki toplum versin’ diyerek planın bir an önce geçmesi için dayatmada bulunduğunu ve daha önce dünyanın hiç bir bölgesinde bir devlete dışardan böyle dayatmanın olmadığını dile getirmektedir. Denktaş, sözde demokratik çözüm olarak ortaya konulan bu belge ile devletin tüm yasal kurum ve kuruluşlarının devre dışı bırakılarak bu amaçların hayata geçirilmeye çalışıldığını düşünmektedir (Yeni Düzen, 2003: 1). Türkiye hükümeti planı desteklemektedir. Çözümün 2004 sonrasına özellikle Türk tarafından kaynaklanan bir isteksizlik ya da engelleme sonucunda ertelenmesi, Türkiye’nin AB üyeliğinin önünü büyük ölçüde tıkayacaktır. AB’nin güçlü ülkeleri, Almanya ve Fransa, engelleyebileceklerdir. Türkiye’nin Çözümsüz bir üyelik Kıbrıs müzakerelerine sorununun, başlamasını çeşitli nedenlerle Türkiye’nin üyeliğini hazmedemeyen yeni ve eski pek çok AB ülkesi tarafından bahane olarak kullanılması kaçınılmazdır. Gerçek dönüm noktası ise 1 Mayıs 2004’tü. Bu tarih itibarıyla geçici dahi olsa soruna çözüm bulunamazsa, Rum tarafı AB içinde Türkiye’ye ilişkin her konuda söz sahibi olacaktır. 1 Mayıs 2004 öncesinde varılacak bir çözümle Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Rumlarıyla eşit statüde AB’ye girmeleri, özellikle de Türkçe’nin AB’nin resmi bir dili olması, hem siyaseten, hem de psikolojik olarak AB’de Türkiye lehine önemli bir katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Öte yandan, Avrupa Đnsan Hakları Mahkeme’sinde, Rumlar tarafından Türkiye aleyhine açılan mal-mülk meseleleriyle 128 ilgili davalar da Türkiye’nin başını ağrıtmaktadır. Ama Türkiye devleti Plan’a desteğini bazı kırmızı çizgilerle ortaya koymaktadır. Bunlar Türkiye’nin garantörlüğü, iki kurucu devletten oluşan yeni devlet, siyasal eşitlik ve sınır çizgisinin düz bir hat şeklinde belirlenmesidir. Bunlar ABD’nin de sürece müdahale etmesiyle plana girmiş ve Türkiye bu koşullar altında Annan Planı’nı desteklemiştir. Plan mükemmel değildir ve Türk tarafının tüm beklentilerini karşılamamaktadır. Özellikle Planın mülkiyete ilişkin düzenlemelerinde, ikametten doğan hakların kullanılmasında, çözülmesi gereken sorunlar vardır. Annan Planı, doğal olarak Türk tarafının siyasi pozisyonlarında ifade edilen tüm beklentilerini karşılamaktan uzaktır; ancak Plan, Türk tarafının çıkarlarını da koruyan bir belgedir. Annan Planı şimdiye kadar ortaya konmuş tek kapsamlı çözüm önerisidir. Annan Planı, 1968’den 2004 yılına kadar gerçekleşen toplumlararası görüşmelerin bir ürünüdür. Çözümsüzlüğün sürmesinin bedelinin Türk tarafınca ödenmesi olasılığı beklenen bir gelişmedir. Annan Planı nihayetinde bir uzlaşma önerisidir. Türk tarafının beklentilerini karşılamadığı ölçüde, hatta ondan çok daha fazla Rum tarafının beklentilerini de karşılamamaktadır; ancak Plan sürdürülebilir bir çözümün hayata geçirilebilmesini mümkün kılmaktadır. Annan Planı tarafların çıkarları kadar, AB normlarını da dikkate alan nitelikte bir belgeydi. Plan içinde Türk tarafı lehine derogasyonlar bulunmaktadır. Türk tarafının iki kesimlilik talebini tam olarak karşılamasa da, yerleşim ve mülk edinme özgürlükleri kişi ve sermaye dolaşım özgürlükleri çerçevesinde ciddi kısıtlamalara tâbiiydi. Buna rağmen iki kesimlik günümüzde saf bir etnik ayrımcılık mantığı temeline oturtulamaz. Türk kesiminin içinde Rum kökenlilerin olmasından daha doğal bir şey olamaz. Lozan sonrasında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Mübadele Antlaşması dahi Đstanbul 129 Rumları ile Batı Trakya Türklerini yerlerinde bırakmıştır. Önemli olan oluşturucu devletlerin ulusal karakterlerinin korunması, taraflardan birinin azınlık konumuna düşürülmesinin önüne geçilmesidir. Planla Türkiye’nin AB üyeliği arasında bağlantı bulunmaktadır. Rumların Türk kesimine yerleşimi ile ilgili kısıtlamaların kaldırılması, askerlerin çekilmesi Türkiye’nin üyeliğine bağlanmıştır. Genellikle iddia edilenin aksine, Annan Planı Türkiye’nin ve Türk tarafının güvenlik çıkarlarını şu anki durumdan daha fazla koruyabilecektir. Adanın silahsızlanması Türkiye’nin güneyden çevrelenmesi olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Türkiye’ye hasım, Avrupa Birliği şemsiyesi altında silahlanmış bir Kıbrıs yerine, ortaklık devletini kurmuş ve silahsızlanmış bir Kıbrıs, Türkiye’nin güvenlik çıkarlarına daha fazla hizmet edeceği muhakkaktır. Çözümün sağlanmasından sonra KKTC’nin yaptığı yasal, idari veya herhangi bir işlem Annan Planının herhangi bir hükmü ile çelişmediği ve uluslararası hukuka aykırı olmadığı oranda geçerli kabul edilecektir. Bir çözüm sonrası KKTC üzerindeki ambargoların kalkmasıyla ve dış dünyaya daha rahat açılmasıyla elinde bulundurduğu özellikle turizm potansiyelini iyi kullanabilen bir Kıbrıs Türk Kurucu Devleti çok kısa zamanda yüksek büyüme hızıyla ekonomisini geliştirebilecektir. Ülkede statükonun devamını açıkça savunan Denktaş’ın Planı değerlendirme safhasında ortaya koyduğu fikirler kaçınılmaz olarak bu düşüncesi çerçevesinde gelişmiştir. Güzelyurt bölgesinde 30,000 Kıbrıslı Türk’ün yeniden göçmen olacağı bir gerçektir; ancak bu bölgeden plana verilen destek ülke geneli olan % 65’in de üstüne çıkarak % 75’leri bulduğu çarpıcı bir gerçektir. 30 yıl boyunca her toprak düzenlemesi tartışıldığında Kapalı Maraş ve Güzelyurt bölgesi listenin başında yer 130 almaktadır. Bu sebepten dolayıdır ki hem bu bölgede yaşayan insanlar hem de devlet bölgeye yatırım yapmamıştır. Bir gün Rumlara verecekleri topraklara yakınlarını defnetmek istemeyen insanlar yakınlarını Lefkoşa’ya defnetmektedir. Đnsanların köylerinde kendilerine ait mezarları yoktur. Bu durum da Kıbrıs’ta yaşayan insanların sosyo-psikolojik yapısını yansıtır niteliktedir. 5.3.3. “Çözüm ve AB Mitingleri” ve Annan Planı Üzerinden Saflaşmalar Türkiye’den ‘dayatıldığı’ düşünülen ekonomik ve sosyal pakete bir tepkinin neticesinde sendikaların öncülüğünde oluşturulan “Bu Memleket Bizim Platformu”nun gerçekleştirmiş olduğu mitingler ve mitinglere halk katılımının yüksek olması, platformun yeni bir misyon üstlenmesine neden olmuştur. Yine sendikaların ve özellikle memur ve öğretmen sendikalarının liderliğinde yeni kitlesel eylemler Annan Planı’nın müzakere edildiği döneme damgasını vurur. Annan Planı’nın 2002 yılında taraflara resmen sunulmasının ardından, 41 örgüt adada kalıcı barışın bulunması ve birleşik Kıbrıs’ın AB’ye üyeliği yönünde siyasilere baskı yapılması ve halkın eğilimlerinin bu yönde gelişmesi doğrultusunda kitlesel hareketlere başlarlar. Sol eğilimli siyasal parti, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve ekonomik odalardan oluşan 41 örgütün temel hedefi Kıbrıs’ta çözüm ve Avrupa Birliği üyeliği olup; sloganları ise “Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” olur. Bu süreçte de yine memur ve öğretmen sendikaları anahtar rol üstlenirken, grev ve mitinglerle KKTC’li yöneticiler üstünde bu anlamda önemli bir siyasi baskı unsuru olurlar. BM planının kabulü için yapılan bu eylemler, Kıbrıslı Türklerin 1974’den sonra gerçekleştirdiği ilk önemli sivil siyasal harekettir. 12 Aralık 2002’de gerçekleştirilen 131 Avrupa Birliği’nin (AB) Kopenhag Zirvesi, Türkiye açısından üstü örtülmeye çalışılan bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştır. Bu hayal kırıklığının sebebi büyük oranda Türkiye’ye AB üyeliği için müzakere tarihi verilmemesidir. Türkiye AB yolunda yerinde sayarken, Kopenhag Zirvesine damgasını vuran AB’nin genişleme dalgasında ‘Kıbrıs’ da üyeliğe kabul edilmiştir. Kopenhag zirvesinin sonuç bildirgesinde yer alan “Kıbrıs’ın tam üyeliğe kabulü” ibaresinin netliğe kavuşturulması için, Kıbrıs sorununun Türk ve Rum taraflar arasında yürütülecek müzakerelerle önce 28 Şubat 2003 sonra da 28 Mart 2003’e kadar çözülmesi öngörülmüştür; ancak 12 Aralık’tan sonra ki süre zarfında, Denktaş ile Kleridis -ve ardından Papadopoulos- arasındaki kimi zaman kesintilere uğrayan görüşmelerden bir sonuç alınmaması, Denktaş’ın işi yokuşa sürmesi ve TSK’nin Denktaş’ın bu tavrının arkasında durması, belirlenen tarihe kadar bir anlaşmaya varılmasının imkansız olduğunu göstermektedir. “Biz 200 bin kişi, 65 milyonun hakkını, geleceğini, güvenliğini zarara uğratacak bir adım atamayız. Onun için anavatanla tam bir işbirliği içerisinde yürümek bizim boynumuzun borcudur.” Denktaş’ın bu sözleri, başta TSK olmak üzere, CHP’den MHP’ye kimi güçlerin sözcülüğünü yaptığı, Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikasının özeti niteliğindedir. Annan Planı ilk haliyle sunulduktan sonra, plana karşı alınacak tavır konusunda Türkiye ciddi bir saflaşma yaşanmıştır. Yaşanan bu saflaşma iç politika alanında var olan çelişkilerin ve gerilimlerin üzerine bir yenisini daha ekler; saflaşmanın bir cephesinde AKP ve Batıcı laik burjuvazi yer alır. Türkiye Đşadamları Derneği (TUSĐAD), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) gibi demokrat çevreler, Kıbrıs sorununa, AB ile ilişkileri olumsuz yönde 132 etkileyebilecek gelişmelerin önüne geçilmesini esas alarak yaklaşırlar. Kıbrıs konusunda yaşanan geçmiş anlaşmazlıklarda “Kuzey Kıbrıs’ı ilhak ederiz!” tehdidini savuruveren eski hükümetlerin yaklaşımından farklı olarak AKP hükümeti, Annan Planı etrafında şekillenecek bir anlaşmaya olumlu bakar. Türkiye’nin liberal ve demokrat kesimleri de Annan planına destek vermektedir. Bu kesim, Kıbrıs’taki bu demokratik ve toplumsal devrimin Türkiye’ye de yansıması umudu içerisindedirler. Saflaşmanın bir diğer kanadını ise TSK’nın başını çektiği “çözümsüzlük cephesi” oluşturur. “Çözümsüzlük cephesi” Denktaş’ı da yanına alarak Annan Planı doğrultusunda bir anlaşma gerçekleştirilmesinin önünü kesmeye çalışmaktadır (Kızılyürek, 2008: 4). Türkiye’de tartışmalar hararetli bir biçimde devam ederken Kuzey Kıbrıs tarihinin en büyük gösterilerine sahne oluru. Bu Memleket Bizim Platformu ve Sivil Toplum Örgütleri Ortak Vizyon Komitesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Çözüm ve AB” mitinglerine katılımı arttırmak için Kuzey Kıbrıs’ın değişik bölgelerinden otobüs seferleri düzenlenir; aralarında öğretmen ve memur sendikalarının da bulunduğu sendikalar iş bırakarak mitinge katılır. “Çözüm ve AB” mitinglerine Annan Planı’nın bir an önce imzalanmasını talep eden anlayış rengini verir. Kıbrıslı Türkler, AB yolunu açan Annan Planı’na bel bağlamış durumdadırlar. Kıbrıs’ta çözüm ve Avrupa Birliği üyeliği öngören “Ortak Vizyon”a imza koyan 92 sivil toplum örgütü, mitinglerle ilgili olarak halka şu çağrıyı yapar: “Toplumsal varlığımızın devamı; siyasi irademize sahip olmak; insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün egemen olacağı bir düzen; baskıların sona ermesi; çözüm ve AB üyesi olacak bir Kıbrıs; planlı bir 133 ekonomi; üretmek ve üretilenleri satabilmek; istikrarlı bir para birimine kavuşmak; Kıbrıs’ta ve bölgede barış ortamının sağlanması; insanca yaşam koşullarına ulaşmak; halkımızın ve gençlerimizin göç etmemesi; uluslararası tanınmışlığa sahip olmak; çözümün hemen olması gerektiği hususundaki kararlılığı kanıtlamak; BM planının görüşme zemini olarak kabul edilmesini ve müzakerelere hemen başlanması gerektiğini yüksek sesle haykırmak; Avrupa Birliği ve dünyadaki onurlu yerimizi almak için haydi meydanlara…” (Yeni Düzen, Kasım 27, 2002: 1). Kamu çalışanları ve öğretmenlerin grev yaparak, esnaf ve iş adamlarının da kepenk kapatarak destek verdiği mitinglerde, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın taraflara sunduğu “Çözüm Planı” hakkında halka bilgi verilirken, planın görüşülmesi amacıyla halkın ağırlığını kullanması istenmektedir. 27 Kasım 2002, 26 Aralık 2002, 14 Ocak 2003, 27 Şubat 2003 ve referandumdan kısa bir süre önce 14 Nisan 2004’te on binlerce kişinin Lefkoşa sokaklarına aktığı mitingler tam da Annan Planı’nın müzakere edildiği ve taraflara sunulduğu dönemlerde gerçekleşmiştir. Bu durum Denktaş üzerindeki baskıyı daha da arttırmıştır. Kıbrıs Türk sivil toplum örgütlerinin “Kıbrıs’ta Çözüm ve Avrupa Birliği Üyeliği” konusunda Lefkoşa’nın Đnönü meydanında düzenledikleri mitinglere katılan on binlerce kişi, Kıbrıs, Türkiye ve dünya kamuoyu ile siyasilere “BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın taraflara sunduğu planı görüşmeye zemin olarak kabul ettikleri” mesajını vermişlerdir. Đnönü meydanını dolduran onbinlerce kişi, ‘Çözüm ve Avrupa Birliği’ üyeliği konusundaki taleplerini attıkları sloganlarla dile getirmişlerdir. 134 Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın inisiyatifiyle oluşturulan “Ortak Vizyon”a imza koyan 92 örgütün ve Bu Memleket Bizim Platformu’nun çağrısı ve TKP, CTP, YBH ve BKP gibi partilerinin desteklediği “Çözüm ve AB” mitinglerinde en çok kullanılan sloganlar “Kıbrıs’ta Barış Engellenemez”, “Kıbrıslı Türk’ün Đradesine Saygı”, “Denktaş Masaya”, “Sorunu Çözelim, AB’ye Girelim” ve özellikle gençlerin “Kıbrıs’tan Göç Etmek Đstemiyoruz” şeklinde olmuştur. Miting alanının ön saflarının, üzerinde okul formaları bulunan ortaokul ve lise öğrencileri tarafından doldurulması dikkati çekmektedir. Öğretmen sendikalarının bu mitinglere katılımı ve okullarda greve gidilmesi mitinglerin yoğun genç nüfusun katılımıyla gerçekleşmesini sağlamıştır. Özellikle genç neslin hedefinde Cumhurbaşkanı Denktaş durmakta ve ‘Kıbrıs’tan göç olgusu’ sloganlarının en tepe noktasını oluşturmaktadır. On binlerin katıldığı mitinglerde “Bu Memleket Bizim Platformu” içinde bulunan KTÖS, KTOEÖS, KTAMS, TÜRK-SEN, DEV-ĐŞ başta olmak üzere onlarca sendika bu sürecin öncüsü durumundaydılar. Mitinglerde “Bu Memleket Bizim Platformu” adına halka konuşmalar yapan sendika başkanları, yöneticileri “kuklalık yapmaktan öteye gidememekle” suçlarlarken “Kıbrıs’ta çözüm, barış, eşitlik, ortaklık ve güvenlik” taleplerini dile getirmektedirler. Dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş’a da çağrıda bulunarak “Halkımız bir an önce BM Genel Sekreterine olumlu cevap verilmesini ve görüşmelere oturup bu planı temel alarak meseleyi bir an evvel bitirmeyi istiyor” denilmektedir. Öte yandan Denktaş “Bu mitingleri misyonerler düzenliyor”, “Eylemler KKTC’nin iradesini yansıtmıyor” şeklinde açıklamalar yapmaktadır. “Bu Memleket Bizim Platformu” adı altında örgütlenen siyasi parti, sendika ve sivil toplum kuruluşları, 24 Nisan’da referanduma sunulacak Annan Planı’na ‘Evet’ denilmesi için son mitinglerini 14 Nisan 2004 135 tarihinde düzenlemişlerdir. Lefkoşa Đnönü Meydanı’da düzenlenen mitinge katılımı artırmak ve destek vermek amacıyla bazı sendikalar yine genel greve girmişlerdir. Miting alanını dolduran kalabalık, ellerinde mavi beyaz balon ve ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ bayrağı taşımaktadırlar. “Referandumda evet deyin” mitingine katılanlar, ‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’ sloganı atarken ellerinde ‘Yes be annem’, ‘Evet bizi dünyaya bağlar’, ‘Her şey çocuklar için’ ve ‘Kıbrıs evet de dünya seninle’ gibi pankartları taşımışlardır. Rum komünist AKEL partisinin referandumun ertelenmesi yönündeki kararına da mitingde tepki gösterilmiştir (Türk Ajansı Kıbrıs, Nisan 14, 2004: 4). Kıbrıslı Türklerin başlattığı demokratik süreç, Kıbrıslı Rumlara ilham kaynağı olsa da Güney Kıbrıs’ta herhangi bir kitlesel hareketlilik yaratmamıştı. Kuzeydeki eylemlerle eşgüdümlü olarak çeşitli destek gösterileri düzenlenmiştir. Bu durum Kıbrıslı Türkler arasında büyük hayal kırıklığı yaratmaktadır. Bu hayal kırıklığının gerekçesini ve Rum tarafının bu mitinglere genel bakış açısını dönemin Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulides ile NE.O isimli siyasal partinin Başkanı ve Rum Başkan adaylarından Nikos Kutsu açıklamaları oluşturur niteliktedir. Kasulides adanın kuzeyinde yaşananları şöyle yorumlamaktadır: “Tüm bunlar çok cesaret verici. Denktaş döneminin sona ermesine tanık oluyoruz. Bu muhalefet tıpkı Romanya diktatörü Çavuşesku’yu deviren hareket gibi büyük bir çığa dönüşebilir (Türk Ajansı Kıbrıs, Aralık 28, 2002: 1). Dönemin NE.O isimli siyasal partinin Başkanı ve Rum Başkan adaylarından Nikos Kutsu ise: “Kıbrıslı Türkler’in mitinginde 1963’ten beri ilk kez Kıbrıs bayraklarının sembolik mevcudiyeti, Kıbrıslı Türkler’in Kıbrıs Cumhuriyetinin yeniden birleşmesini istediklerinin göstergesidir. Cumhurbaşkanı Kıbrıs’ın tamamının temsilcisi olarak hareket etmek ve Kıbrıs’ta 136 yasallığın meyvesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni korumak zorundadır. 16 Nisan 2003’te AB’ye girmesi gereken budur. Kıbrıslı Türkler’in Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almak istedikleri bir zamanda, hükümetin kendi kendinden şüphe duyması nasıl mümkün olabilir?” (ibid, s.1). Adada gerçekleşen mitingler Türkiye’de de önemli yankı uyandırmıştır. Đlk kez Türkiye medyası, Kıbrıs ile ilgili haberleri yoğun bir şekilde gündemine almıştır. Bu sürede Kıbrıs, Türkiye medyasının ve kamuoyunun en başta gelen konusu olmuştur. Bunda muhakkak ki Türkiye-AB ilişkileri anahtar rol oynamaktadır; ancak KKTC’de on binlerce insan tarafından gerçekleşen mitingler, Kıbrıs sorunun Türk kamuoyunun da gündemine girmesini sağlamıştır. Kıbrıs konusunda Denktaş’tan farklı bir söyleme Türkiye kamuoyu ilk kez bu dönemde yoğun bir şekilde şahit olmuştur. Mitinglerde “Türk bayrağı dalgalanmadı”, “Kıbrıslı Türklerde milli bilinç konusunda ciddi bir çözülme olduğu” yönündeki değerlendirmeler dışında ülkede gerçekleşen mitingler, Türkiye bürokrasisi ve hükümeti üzerinde de etkili olmuştur. Karar alma organları izlenecek politika konusunda bu gerçekleri de dikkate almak zorunda kalmışlardır ( Yetkin, Ocak 20, 2004: 1). Diğer yandan, Kofi Annan’ın adaya ziyareti sırasında taraflara önerdiği “planın liderlerin imzası olmadan halkın referanduma götürülmesi” önerisi miting meydanlarının desteğini almıştır. Annan’ın gözetiminde gerçekleşen görüşmelerde referandum tartışması yaşanırken, adanın Kuzeyi’nde gerçekleşen 27 Şubat mitinginin sonunda ise 6 maddelik bir de karar tasarısı kalabalığın oyuna sunulmaktadır. Bazı maddeleri hep bir ağızdan “hayır”, bazı maddeleri de “evet” diye yanıtlayan yığınsal kalabalık karar tasarısının tümünü de “evet” diyerek kabul ederler. Meydandakilerin onayladığı karar tasarısı şöyledir: 137 1- ABD’nin Irak’a yönelik saldırıları ile savaş senaryolarını, Ortadoğu’dan başlayarak geniş bir coğrafyada tam bir siyasal egemenlik kurma çabalarını onaylıyor musunuz? (Hayır) 2- Halkımızın barış ve çözüm iradesine karşı direnen Sn. Denktaş’ın halkımızı temsil etmediğini yeniden onaylıyor musunuz? (Evet) 3- Annan Planının 3. versiyonunu büyük bir kararlılıkla onaylıyor musunuz? (Evet) 4- 30 Mart referandumunun gerçekleştirilmesi için tüm demokratik yolları kullanarak sonuca ulaşılmasını kabul ediyor musunuz? (Evet) 5- Halkımızın iradesine ve kararlılığına rağmen Mecliste referandum kararının alınmasına olumsuz tavır takınacak milletvekillerini halkımızın vicdanında mahkum etmesini kabul ediyor musunuz? (Evet) 6- Kıbrıs’ta siyasal iki eşit toplum temelinde iki kurucu devletin oluşturacağı Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kabul ediyor musunuz? (Evet) (Kıbrıs, Şubat 28, 2003: 1) Özellikle Kıbrıslı Türk yöneticilerin referandum önerisine karşı duruşu, bundan sonraki toplumsal hareketin temel hedefi haline gelir. Ülke genelinde kurulan ‘sembolik sandıklar’ ve ‘barış ateşleri’ ile referandum talebi seslendirilir. “Bu Memleket Bizim Platformu”nun gerçekleştirdiği eylemler sayesinde Kıbrıslı Türkler referandum haklarını bir yıl sonra kullanma şansına sahip olurlar. Referandum hakkı, bu süreçte Kıbrıslı Türklerin elde ettikleri en somut kazanımlardan biridir. Öte yandan 1974’ten, 23 Nisan 2003’te adada sınır kapıları kapalıdır. Türk ve Rum bölgeleri arasında geçişler çok sınırlı ve özel izinlere bağlıdır. Sendikalar 138 öncülüğünde gerçekleşen bu büyük mitinglerde ifade edilen daha fazla özgürlük, karşılıklı serbest geçişler ve insan haklarına saygı talepleri; Kıbrıs’ta sınır kapılarının açılması sürecini de sağlamıştır. Özellikle bu demokratik talepler dönemin hükümeti üzerinde büyük bir baskı unsuru olmuş ve adada yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Bu sürecin Kıbrıs’ta yaşanabilmesinde Türkiye’deki siyasi yelpazenin rengi ve değişimi de belirleyici olmuştur. Her zaman olduğu gibi bu dönemde de Türkiye’deki siyasal yapı etkisini adaya yansıtmıştır. Türkiye’de Ecevit, Yılmaz, Bahçeli ve Şükrü Sina Gürel’in ana aktörler olduğu ve Kıbrıs konusunda aşırı milliyetçi bir tutuma sahip olan hükümetin yerini Kıbrıs konusunda daha liberal bir tutum alan AKP’ye bırakması KKTC’de de etkisini önemli bir şekilde göstermiştir. Mitinglerde devamlı suretle Kıbrıs sorunun çözümüne yönelik yapmış oldukları söylemlerden dolayı Erdoğan ve Gül’e teşekkür edilmektedir. O dönemde adanın kuzeyinde özellikle Erdoğan, çözüm ve AB’ye üye olma arzusunda olan kesimler tarafında adeta bir halk kahramanı gibi kabul görmektedir. Ada’nın Güneyinde yaşayanlar bile çözüm umutlarını Erdoğan’da aramaktadırlar. Kıbrıslı Türklerde yaşanan bu sosyal patlamanın temelinde ülkede yaşanan siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlar yatmaktadır. Devlet tarafından halka yıllardır uygulanan baskı ve sindirme siyaseti de bu noktada gözden kaçırılmamalıdır. Özellikle üretimden kopuk Kıbrıslı Türklerin en önemli ‘geçim kaynağı’ olan kamu hizmetine giriş, ülkede devlet tarafından insanlar üzerinde kullanılan en önemli silahtır. Kıbrıslı Türklerin demokratik haklarını kullanma ve görüşlerini ifade edebilmeleri geçmiş dönemlerde bu sebepten kolay ve doğal bir olgu değildir. Bu dönemde siyasal baskılardan çekinmeyen Kıbrıslı Türkler, özellikle memur ve öğretmen sendikaları öncülüğünde Kıbrıslı Türklerin siyasi hayatlarında yeni bir 139 sürecin başlamasını sağlamışlardır. Belki de bu süreçte Kıbrıslı Türklerin en büyük kazanımı bu olmuştur. 5.3.4. Sivil Toplumun Gelişmesi, Kıbrıslılık Bilinci Annan Planı’nın müzakere edildiği dönemde, adadaki iki toplumun 40 yıl boyunca bir çözüm üzerinde anlaşmamaları, Kıbrıs dışından güçlerin müzakere sürecine müdahale etmesine neden olmuştur. Genelde bu müdahaleler resmi siyasetçiler ve diplomatlar tarafından yapılmıştır. Özellikle Birleşmiş Milletler bu anlamda önemli rol oynamıştır. Önemli diğer aktörler ise ABD ve Đngiltere’dir. Bu süreçte bir çok Avrupa devleti de oluşturdukları projelerle çözüm sürecine ve adada tansiyonun düşmesine katkıda bulunmaya çalışmışlardır. Bu süreçte önemli rol oynayan diğer bir kesim ise Kıbrıs dışındaki sivil toplum örgütleridir. Bu dönemde Kıbrıs dışından önemli miktarda sivil toplum örgütü geliştirdikleri projelerle sürece müdahil olmuşlardır. Bireysel katılımlar, Fulbright Komisyonu tarafından desteklenen projeler ve diğer aktörler ile iki toplumlu etkinlikler geliştirilerek, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların ‘birbirlerini tanımasını’ ve ‘yakınlaşmasını’ sağlamaya çalışmışlardır. Bu süreçte küresel çaplı sivil toplum önemli bir rol üstlenmiş ve bu hedef doğrultusunda çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Đki toplum arasında güven artırıcı önlemler, ortak çevre projeleri veya Ricahard Holbrooke tarafından temelleri atılan iki toplumlu işadamları forumları bu projeler tarafından tasarlanmış ve finansal olarak desteklenmiştir (Tirman: 2004). Amerikan hükümeti tarafından desteklenen Full Bright Komisyonu’nun adaya 140 getirmiş olduğu, çatışma çözme uzmanları ile (conflict-resolution specialists) iki toplum içerisinde çalışmış ve birçok projeler geliştirmişlerdir. Merkezi Norveç’te bulunan “The Peace Research Institute, Oslo“, isimli örgüt de bu sürecin Avrupa ayağı olarak önemli faaliyetlerde bulunmuş ve iki toplumda yer alan elit kesimler arasında bir forum oluşturmuştur. Merkezi Kudüs’te bulunan “Seeds of Peace” isimli örgüt ise 2000 yılından itibaren iki toplumun gençlerinin oryantasyonu projelerini üstlenmiştir. Bu dönemde birçok Amerikalı ve Avrupalı kuruluş, atölye çalışmalarıyla adada aktif bir rol oynamakta ve neredeyse iki toplumun tüm kesimlerine ulaşmaktadır. Bu çalışmalar sebebiyle iki toplum arasındaki temaslar yoğunlaşmaya başlamıştır. Birçok sendika da bu faaliyetler kapsamında karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret ederek ve atölye çalışmalarında bulunarak bu sürecin parçası olmuşlardır. Tüm çalışmalarda öne sürülen gerekçe ise adada bir çözümün bulunmasına katkı sağlanmasıdır. Dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş ise tüm bu gelişmeleri ‘ajan faaliyetleri’ olarak değerlendirmekte ve ‘toplumun aklını çelmeye yönelik girişimler’ olarak yorumlamaktadır. Denktaş, “olmayan “Kıbrıslılık” bilincinin geliştirilip, Kıbrıslılık propagandasının yapılması için dış güçlerden bu örgütlere para aktarıldığı” yönünde iddiaları sık sık dile getirmektedir. Milliyetçi çizgide yer alan ve Annan Planı’na karşı olan Volkan gazetesinin köşe yazarı Sabahattin Đsmail konu ile ilgili olarak köşesinde şunları yazmaktaydı: “Dolarla Yaratılmak Đstenen ‘Kıbrıslılık’ Kimliği”: 4 günden beridir, sözüm ona ‘KIBRISLILIK’ propagandası yapmak ve Rumlarla ortak ayrı bir ‘ KIBRISLI KĐMLĐĞĐ ‘ yaratmak amacıyla Dış güçlerden para alan kişi ve örgütleri manşetlerimizde duyuruyoruz. Dış güçler 141 tarafından fonlanan kişi ve örgütler aslında Kıbrıs Türk halkına yabancı değil...Bunlar uzun yıllardır dış güçlerle içli dışlı sarımsak başlı olmuş, ABD ve AB Büyükelçilikleri ile çok yakın ilişki içinde olan, kendilerini TÜRK olarak tanımlamak yerine KIBRISLI olarak tanımlayan, Rumlarla Türklerin ortak KIBRISLILIK KĐMLĐĞĐ altında birleşmesi ve ayrı bir KIBRISLI MĐLLETĐ yaratmaları gerektiğine inanan kişi ve örgütlerdir...4 günden beri yaptığımız yayınlarda da görüldüğü gibi, Dış güçlerden yüz binlerce doları cukkalamak için yapılması gereken iş çok basit: 1- Onların güvendiği bir kuruluşun yardımıyla bir proje hazırlayacaksınız...Şu an KKTC’de bu kuruluş, ABD Büyükelçiliği’nin icazeti ve fonlaması ile kurulan Management Center’dir...Bilindiği gibi bu merkez, BDH Genel Başkanı Mustafa Akıncı’nın eski müsteşarı ve BDH kurucularından Bülent Kanol tarafından kurulmuştur...2- Dış güçlere sunulacak ve Fonlama talep edilecek proje ‘ĐKĐ TOPLUMLU’ olacaktır...3- Projenin amacı, ‘ ĐKĐ TOPLUMU YAKINLAŞTIRMAK’ olacaktır...4- Projenin, GENÇLERE YÖNELĐK olması desteklenmesi için tercih nedenidir...Çünkü hedef uzun vadelidir...Rumlarla ortak KIBRISLI KĐMLĐĞĐ kazandırılacak gençler, ileride önce kendi toplumlarının, sonra da Rumlarla ortak kurulacak Birleşik Kıbrıs’ın yöneticileri olacaktır...Kendi çocuklarını da TÜRK ve RUM olarak değil KIBRISLI olarak yetiştireceklerdir...Nitekim, son yaptığımız yayınlarda da görüldüğü gibi, 100 binle 200 bin dolar arasında fon talep edilen projelerin tümü ‘iki toplumlu ve gençlere yöneliktir’...Belli ki, bazı örgüt ve çevreler, 142 dış güçlerden para almanın yolunu bulmuştur...Onların ve Rum yönetiminin esas amacının, KIBRISLI MĐLLETĐ yaratmak adı altında Türk kimliğini adadan silmek olduğunu biliyorlar...”(Đsmail:2007: 1) Öte yandan ABD, 2004 yılında gerçekleşen referandumda Rum tarafından sonucun “hayır” çıkmasının nedeni olarak dönemin Rum lideri Papadopulos’u sorumlu görmektedir. Bu dönemde ABD’nin artırdığı baskılardan bunalan Papadopulos, karşı saldırıya geçerek, bu ülkenin ve BM’nin, referandumda evet çıkarmak için Rum tarafında da para dağıttığını, elinde bunları kanıtlayacak belgeler olduğunu açıklar. Papadopulos, Alvaro De Soto’nun, kendisine; ‘Referandumdan önce Kıbrıs’ta para dağıtıldığını çünkü BM ve diğerleri tarafından, Annan planının ileri götürülmesinin iki toplumlu bir mesele olduğunun ve güçlendirilmesi gerektiğinin düşünüldüğünün’ belirtildiği bir mektup gönderdiğini açıklar (Türk Ajansı Kıbrıs, Ekim 2004: 3-4). Rum tarafında Papadopulos’un açıklamaları büyük yankı uyandırır. Rum gazeteleri, iki toplumlu amaçlar için paranın sadece BM tarafından değil, Ocak 2004’te devlet bütçesinden ayrılan 12 milyon doların da ABD tarafından verildiğini öne sürerler. Dönemin Rum Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu ise gazetecilerin sorusu üzerine şu açıklamayı yapar: “Paraların kimde son bulduğuna ilişkin Kıbrıs Cumhuriyeti bilgi edinmeyi başaramadı. Bildiğim şey Amerikanların yılın başında belirttiğim miktarı serbest bırakmasıdır. Bunun ötesinde, bu paraların, kimler tarafından kabul edildiğini ve nerelerde kullanıldığına ilişkin herhangi bir bilgi toplayamadık”. Amerikalıların başka zamanlarda da Güney Kıbrıs’a para aktarıp aktarmadığı sorusuna ise Yakovu, “ABD, 30 yıldır özgür ve işgal altındaki bölgelere para veriyor. Başlangıçta bu para 14 milyon dolardı ve iki toplumlu çalışmalar için kullanılıyordu. Bu paranın, hangi amaçlar için kullanılacağına Kıbrıs 143 Cumhuriyeti’yle birlikte karar verildi. 2003 yılı ortasından beridir Amerikalılar Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, bu paraların nasıl, nerelerde ve ne şekilde kullanıldığına dair bilgi vermiyor “ (Türk Ajansı Kıbrıs, Ekim 16, 2004: 4-7). BM’nin yetki ve görevlerinin dışında olmasına rağmen “Annan planıyla ilgili bilgilendirme” adı altında Kıbrıs Türk toplumu içerisinde çalışmalar yaptığı herkes tarafından bilinmektedir. “Kıbrıs Đçin Annan Planı: Vatandaşın El Kitabı” adlı kitapçık, KKTC’de ilk kez 27 Ekim 2003 tarihinde gündeme geldi. PRlO’nun hazırladığı “Cyprus Decides” adlı projenin ilk aşaması olarak bu kitapçık 20 bin adet olmak üzere basılır ve KKTC’de ücretsiz olarak geniş biçimde dağıtılır. Birçok medya kurumu da almış olduğu reklam ilanları ve programlarla bu sürece dahil olmuşlardır. Ada’nın Kuzeyinde yer alan bir çok sivil toplum örgütü ve sendikalar bu süreçte yapmış oldukları çeşitli faaliyet, projeler ve atölye çalışmaları bir şekilde yukarıda bahsedilen kurumlar tarafından finanse edilmiştir. Bu yöntemin küçük bir toplum olan Kıbrıslı Türkler üzerinde de etkili ve hatta başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Dışarıdan şekillendirilen bu sürecin, sendikaların öncülüğünde gerçekleşen toplumsal hareketin, bir şekilde zemin bulmasında önemli bir yere sahip olduğu gerçeği görmezden gelinemez. Kıbrıslı Türklerin iradesine saygı gösterilmemesi, yaşanan anti demokratik ve hukuk dışı uygulamalar böyle bir kitlesel hareketin yaşanmasındaki en önemli nedenlerdir. Dışarıdan yönlendirilen bazı girişimler de bu sürecin oluşmasında belirleyici olmamasına rağmen bir katkıda bulunduğu muhakkaktır; ancak, bu kadar kapsamlı kitlesel hareketlerin gerçekleşmesinde dışarıdan yapılacak yönlendirmelerin Kıbrıslı Türklerin üzerinde etkisi sınırlı kalmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde bakıldığında Türkiye dışında hiçbir uluslararası örgüt bu tarz bir kitlesel hareketin yaratılmasına sebep olmamıştır. Bunun sebebi de Kıbrıslı Türklerin güvenlik endişesi ve güven duygusudur. 144 Bu noktada saha araştırmamıza dönerek şunları söyleyebiliriz: Kıbrıs Türk sendika başkanları, Annan Planı ve referandum sürecinde halkta yaşanan hareketliliği halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleştiğine inanmaktadır. “Annan Planı Referandum Sürecinde Halkta ve Sendikalarda Yaşanan Hareketliliği Kıbrıs Türk Toplumu ve Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının Algılayış Biçimi” başlığı altında yapmış olduğumuz saha araştırması ile ilgili tablo aşağıda verilmiştir. Tablo 11: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Annan Planı ve Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketliliği Algılayış Biçimi. Frekans (n) % Annan Planı ve Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketlilik Halkın Kendi Đnisiyatifi ile Gerçekleşmiştir (Soru # 5) Tamamen katılıyorum 3 7,50 Katılıyorum 20 50,00 Ne katılırım ne katılmam 9 22,50 Katılmıyorum 8 20,00 Toplam 40 100,00 3,45 69,00 Annan Planı ve Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketlilik Yönlendirilmiş Bir Hareket Olarak Gerçekleşmiştir (Soru # 6) Tamamen katılıyorum 2 5,00 Katılıyorum 9 22,50 Ne katılırım ne katılmam 5 12,50 Katılmıyorum 19 47,50 Hiç katılmıyorum 5 12,50 Toplam 40 100,00 2,60 52,00 Tablo 11.’de Kıbrıs Türk sendika başkanlarının, Annan Planı ve referandum sürecinde halkta yaşanan hareketliliği nasıl bir hareket olarak gördükleri 145 araştırılmıştır. Ada da ilk defa 30 yılı aşkın bir süredir devam eden şu anki durumun devamının değişebilmesi açısından kararlı bir süreç yaşanmıştır. Bunun araştırma açısından önemi ise bu süreçte halkta ve sendikalarda yaşanan hareketliliktir. Özellikle referandum sürecine gidileceği belli olduktan sonra dünya tarihinde az rastlanan toplumsal hareketler gözlenmiştir. Adada kendi hareket alanını belirlemiş birçok meslek örgütü, sivil toplum örgütleri ve sendikalar ‘Bu Memleket Bizim’ platformu adını verdikleri bir şemsiye örgüt kurarak bu harekete ivme kazandırmıştır. Bu dönemde toplumda benzerine çok az rastlanan yoğunlukta yol gösterileri yapmıştır. Hareketin karşısında olan iddialar hareketteki bu yoğunluğun yapay ve bazı çevrelerin yönlendirmesi ile gerçekleştiği yönündedir. Bu noktada Kıbrıs Türk sendika başkanlarının hangi inanç ve yönelimde olduklarını tespit etme amacıyla oluşturulan bu iki maddenin birincisinde Kıbrıs Türk sendika başkanları % 69,00 oranında ortadan çok aralıkta katılırım tutumuyla bu hareketin halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleştiğine inandığı gözlenmiştir; ancak diğer maddede Kıbrıs Türk Sendika liderleri % 52,00 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında olarak bu hareketin yönlendirilmiş ve yapay bir hareket olduğu ihtimali karşısında çekimser kalmışlardır. Her iki madde birlikte değerlendirildiğinde çıkan sonuç düşündürücüdür. Halkta yaşanan hareketliliğin halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleştiğine olan inanç oranı çok daha fazla olmakla birlikte başkanlar bu harekette yapay bir yönlendirmenin olduğu seçeneğini de göz ardı etmemişlerdir. Annan planı gerek ulusal gerek uluslararası kamuoyunda oldukça önemsenmiş bir süreçtir. 30 yıllık bir çözümsüzlük süreci ve adanın her zaman ciddi hesaplara sahne olması, dünyanın önemli güçlerinin adada aktör olması bu süreci daha da önemli kılmıştır. Yani adada yaşanan her süreç uluslararası öneme sahiptir. 146 Böylesine önemli bir süreç karşısında Annan planı ve referandum sürecinde uluslararası aktörlerin, ki bunların en önemlisi süreci yürüten BM’nin, sürece müdahale etmemesi, plan ve referandum sürecinin başarısı için müdahil olmaması beklenebilir miydi? Plana karşı çevreler bu konuda yapılan propagandaları yorumlarken “halkı kandırıyorlar”, “satın alıyorlar” gibi yakıştırmalarla kendi propagandalarını yapmışlardır. Tablo 11 ve maddelerden de anlaşılacağı üzere Kıbrıs Türk sendika başkanları halkta yaşanan hareketliliğin kaynağının yine halk olduğunu düşünmektedir. Bunun yanında yönlendirmenin yani propaganda faaliyetlerinin etkisini de göz ardı etmeyerek bunu da olağan bir süreç olarak yorumlamışlardır. Tablo 12: Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketliliği Algılayış Biçimi. Frekans (n) % Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketlilik Sendika Yönetimi ve Üyelerinin Kendi Đnsiyatifi ile Gerçekleşmiştir (Soru # 7) Tamamen katılıyorum 5 12,50 Katılıyorum 21 52,50 Ne katılırım ne katılmam 4 10,00 Katılmıyorum 9 22,50 F.Y./C.Y. 1 2,50 Toplam 40 100,00 3,56 71,28 Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketlilik Yönlendirilmiş bir Hareket Olarak Gerçekleşmiştir (Soru # 8) Katılıyorum 14 35,00 Ne katılırım ne katılmam 4 10,00 Katılmıyorum 16 40,00 Hiç katılmıyorum 6 15,00 Toplam 40 100,00 147 2,65 53,00 Günümüz Kıbrıs Türk sendika liderlerinin Annan Planı sürecinde halkta yaşanan hareketliliği algılayış biçiminin değerlendirilmesi çerçevesinde yazılanların tümünün burada da geçerli olduğu vurgulanmalıdır; ayrıca bu hareketteki sendikaların gücü yadsınamaz. ‘Bu Memleket Bizim’ platformunda yer alan birçok sendika gösteri günleri genel grev yapmış ve üyeleri mitinglerde yer almıştır. Bu hareketin en güçlü bacaklarından biri sendikalar olmuştur. Sendikalardaki bu iradenin de yapay olup olmadığı tartışılmıştır. Đşte bu konudaki Kıbrıs Türk sendika başkanlarının eğilimlerine yönelik bu araştırma maddelerinde de sonuç hemen hemen aynı oranda daha önceki amaç sonucu ile aynı çıkmıştır. Şöyle ki, Tablo 12.’den de görülebileceği gibi, Kıbrıs Türk sendika başkanları sendikalarda yaşanan hareketliliğin % 71,28 oranında ortadan çok aralıkta katılırım, olumlu olarak bakmış ancak, % 53,00 oranında ne katılırım ne katılmam aralığında da bu hareketin yönlendirilmiş bir hareket olduğu ihtimaline olumsuz bakmadıkları da gözlenmiştir. Bu durum bir önceki madde ile benzer sonucu doğurmuştur. Sendikalarda yaşanan hareketliliğin sendikaların kendi inisiyatifi ile gerçekleştiğine olan inanç yüksektir ancak yapılan propagandaların da sendikal harekette etkili olduğu yadsınmamıştır. 148 Tablo13: Kıbrıs Türk Toplumunun, Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketliliği Algılayış Biçimi. Frekans (n) % Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketlilik Sendika Yönetimi ve Üyelerinin Kendi Đnsiyatifi ile Gerçekleşmiştir (Soru # 9) 9 2,40 Katılıyorum 160 42,60 Ne katılırım ne katılmam 28 7,40 Katılmıyorum 120 31,90 Hiç katılmıyorum 3 0,80 F.Y./C.Y. 56 14,90 Toplam 376 100,00 Tamamen katılırım 3,16 63,25 Annan Planı ve Referandum Sürecinde Sendikalarda Yaşanan Hareketlilik Yönlendirilmiş/Yapay bir Hareket Olarak Gerçekleşmiştir (Soru # 10) Tamamen katılırım 11 2,90 Katılıyorum 181 48,10 Ne katılırım ne katılmam 26 6,90 Katılmıyorum 106 28,20 Hiç katılmıyorum 4 1,10 F.Y./C.Y. 48 12,80 Toplam 376 100,00 3,27 65,42 Annan Planı referandum sürecinde yaşanan sivil toplum hareketinin büyüklüğü ve etkisi Tablo 13.’de ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu maddede, Bu süreçte “sendikalarda yaşanan hareketliliğin sendika yönetimi ve üyelerinin kendi inisiyatifi ile gerçekleşmiştir” yargısına Kıbrıs Türk halkı % 63,25’lik bir oranda ne katılırım ne katılmam demiştir. Kuşkusuz Annan Planı sürecinde yaşanan toplumsal hareketin büyüklüğü ve yoğunluğu birçok tartışmayı da beraberinde getirmiş ve bu bağlamda bu hareketin bazı güçler tarafından yönlendirilmiş olma ihtimali 149 tartışılmıştır. Bu bağlamda bu harekette baş rollerden birini oynayan sendikalar da bu tartışmaların odağında kalmıştır. Madde sonucundan da anlaşılacağı üzere Kıbrıs Türk halkı bu konuda net bir inanış ortaya koyamamıştır. Kuşkusuz maddenin karşıtı olan, Annan Planı referandum sürecinde sendikalarda yaşanan hareketlilik yönlendirilmiş bir hareket olarak gerçekleşmiştir maddesi % 65,42 oranla aynı aralıkta algılanmıştır. Tablo14: Kıbrıs Türk Toplumunun, Annan Planı Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketleri Algılayış Biçimi. Frekans (n) % Annan Planı ve Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketlilik Halkın Kendi Đnisiyatifi ile Gerçekleşmiştir (Soru # 11) Tamamen katılırım 20 5,30 Katılıyorum 197 52,40 Ne katılırım ne katılmam 30 8,00 Katılmıyorum 107 28,50 Hiç katılmıyorum 6 1,60 F.Y./C.Y. 16 4,30 Toplam 376 100,00 3,18 63,72 Annan Planı ve Referandum Sürecinde Halkta Yaşanan Hareketlilik Yönlendirilmiş/Yapay bir Hareket Olarak Gerçekleşmiştir (Soru # 12) Tamamen katılırım 19 5,10 Katılıyorum 144 38,30 Ne katılırım ne katılmam 26 6,90 Katılmıyorum 153 40,70 Hiç katılmıyorum 14 3,70 F.Y./C.Y. 20 5,30 Toplam 376 100,00 150 2,84 56,86 Tablo 11.’de olduğu gibi Tablo 14.’de de Annan Planı ve Referandum sürecinde halkta yaşanan hareketlilik sorgulanmıştır. Bu maddede Kıbrıs Türk toplumunun kendi yarattığı hareket sorgulanmıştır. Kıbrıs Türk toplumu, bizzat kendisinde yaşanan bu hareketin halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleşmiş olma inancında % 63,72’lik oranla ne katılırım ne katılmam aralığında kararsız kalmıştır. Buna karşılık halkta yaşanan bu hareketliliği yönlendirilmiş bir hareket olma ihtimaline de %56,86 oranında ne katılırım ne katılmam arlığında çıkmış olması net bir tutum geliştiremediğini gösterir. Burada da toplumun kendi hareketine kuşku ile baktığı görülmektedir. Ne katılırım ne katılmam aralığı kararsız bir aralıktır. Oysa ki hareketin gözlenen ve gerek ulusal gerek uluslararası düzeyde yankısı daha güçlü ve halkın daha inanarak katıldığı bir hareket olmuş olduğu araştırmacı tarafından tahmin edilmekteydi. Bunun nedenlerini düşünmek gerekir. Öncelikle araştırmacı bunun en önemli nedeninin toplumsal hayal kırıklığı olduğunu düşünmektedir. Demokratik bir halk devrimi niteliğinde olduğunu söyleyebileceğimiz bir hareket sonucunda Kıbrıs Türk toplumu herhangi bir sonuç alamamıştır. Halk üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmış, sokaklara dökülmüş, değiştirilemez denen iktidarları, liderleri yarattığı hareketle değiştirmiş, karşı konulamaz denilen güçleri bertaraf ederek referandumdan da % 65 “evet”le plana destek vermiştir; ancak Rum tarafının % 75 gibi bir oranda “hayır” demesi ile Plan rafa kalkmıştır. Kıbrıs Türk tarafı yaptığı devrimle “aferin” den öte hiçbir somut kazanım elde edememiştir. Somut bir sonuç alamamanın yanında uluslararası kamuoyunda da ciddi ve kazanımlar elde edememiştir. Bunun toplumsal anlamda çok büyük bir hayal kırıklığı yaratmış olduğu açıktır. Bunun yanında bir başka neden toplumu bir çözüm sürecine taşıyacağı iddiası ve talebi ile 151 iktidar olan CTP’nin bu konuda somut ilerlemeler kaydedememiş olmasıdır. “Statükoya hayır”. “Denktaş, Eroğlu gidecek statüko bitecek” sloganları ile iktidara gelen CTP ağırlıklı hükümetler statükoyu devam ettirmekten başka politikalar izleyememişlerdir. Oysaki Kıbrıs Türk toplumu statükoyu değiştirmeleri için bu partiyi iktidar yapmıştır. Gerek iç gerekse dış politikada statükonun değişimi ile ilgili hiçbir somut gelişme sağlanamamıştır. 25 yıl boyunca iktidara geldiği anda “Kıbrıs sorununu çözeceğim”, “Kıbrıs sorununun çözümü iki günlük bir meseledir” diyen bir iktidarı Kıbrıs Türk halkı hem hükümet hem de Cumhurbaşkanı yapmış ve tüm yetkileri vermiştir. Kısaca 25 yıldır toplumun barış yanlısı kesimlerine hep umut olan bir siyasal partiyi Kıbrıs Türk Toplumu tüm kurumları ile iktidar yapmıştır; ancak bunun karşılığını görmek bir tarafa toplumsal seyirde ne çözüm ne de toplumsal hayatta bir değişiklik görmüştür. Bu da geriye yönelik Annan planına bakış açısındaki netliği de etkilemiş ve Kıbrıs Türk Toplumu Plana %65 oranında “evet” demesine rağmen bu konudaki araştırma maddesinde net bir tutum gösterememiştir. 5.4. Bir Sürecin Sonu Yaşanan devrimsel hareketten sonra gerek sendikal harekette gerekse toplumsal tepkilerde önemli değişmeler gözlenmiştir. Böyle bir hareketin gücünü korumuş olup olmadığı önemli bir noktadır; ancak yapılan saha araştırmasında Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili araştırma maddesi de üzerinde durulması gereken bir maddedir. 152 Tablo 15: Kıbrıs Türk Sendika Başkanları ve Kıbrıs Türk Toplumunun, Kıbrıs Sorunu Konusundaki Çözüm Düşünceleri. Frekans (n) % Kıbrıs Türk Sendika Başkanlarının, Kıbrıs Sorunu Konusundaki Çözüm Düşünceleri (Soru # 13) Đki toplumlu iki bölgeli federasyon 35 87,50 Đki bağımsız cumhuriyet 4 10,00 Hiçbiri 1 2,50 Toplam 40 100,00 Kıbrıs Türk Toplumunun, Kıbrıs Sorunu Konusundaki Çözüm Düşünceleri (Soru # 14) Đki bağımsız cumhuriyet 154 41,00 Đki toplumla iki bölgeli federasyon 133 35,40 Şimdiki durumun devamı 39 10,40 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam ettirilmesi 27 7,20 Türkiye’ye entegrasyon 17 4,50 Hiçbiri 6 1,60 Toplam 376 100,00 Annan Planı referandum sonucu Kıbrıs Türk tarafı için “% 65 evet” olarak sonuçlanmıştır. Bu şu demektir: BM’nin iki toplumlu bir federasyon önerisine Kıbrıs Türk toplumu evet demiştir ve bu temelli bir devlet düzeninde yaşamayı gelecek olarak benimsemiştir. Tablolardan da görüleceği gibi Kıbrıs Türk sendika başkanlarında bu konuda herhangi bir tutum değişmesi yaşanmamıştır. Onlar için hala iki toplumlu federasyon tezi % 87,50 ile en ideal çözümdür (Tablo 15.). Ancak Kıbrıs Türk halkının bu konudaki tutumunu gösteren tabloda iki toplumlu iki bölgeli federasyonu çözüm olarak benimseyen toplum kesimi % 35,40’tır. Oysaki Kıbrıs Türk toplumu benzer bir öneri yapan Annan Planı’na % 65 evet demiştir. Bu durum 153 bize iki bölgeli bir federasyon tezinde Kıbrıs Türk sendika başkanlarının tutumlarının zaman içerisinde değişmediğini gösterir. Ancak Kıbrıs Türk toplumundaki %100’e yakın bir oranda yaşanan bir tutum değişikliği vardır. Kıbrıs Türk toplumunun iki bölgeli federasyon tezine olan inancı zayıflamış ve kabul gören temel tez olma özelliğini kaybetmiştir. Bunun nedenleri ile ilgili Tablo 12., 13. ve 14.’te yapılan analizlerle benzer bir analiz yapılabilir. Annan sürecinin çözüm yönünde başarısızlıkla sonuçlanması ve hareketin bir diğer sonucu iktidar değişikliğinin de çözüm yönünde somut ilerlemeler sağlayamamış olması toplumsal bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu durum çözüm yönündeki tutumunda da değişmesine neden olmuştur. Bu durum karşısında gözlenmektedir ki yaşanan plan sürecindeki sonuçsuzluk ve iktidar değişikliğinin statükonun değişmesi noktasındaki başarısızlığı Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs sorunundaki çözüm tercihini de değiştirmiştir. Annan Planı olarak bilinen BM planı sürecinde yaşanan toplumsal hareketlilikte sendikaların öncü rol alması önemlidir. Bu süreç, Kıbrıs Türk sendikal hareketinde de önemli bir yer tutmuştur; ancak sendikalar öncülüğünde ülkede yaşanan dönüşüm Annan Planı sonrasındaki dönemde ilerletilememiştir. Bu dönemde, ‘Bu Memleket Bizim’ platformu adı altında toplanan sendikalar arasında bölünmeler gerçekleşmiştir. Bu sürecin bölünme ile noktalanmasındaki en temel neden ise bazı sendikaların ve sendika liderlerinin 2004 yılında iktidara gelen CTP ile organik ve ideolojik bağlantıları kurmuş olmalarıdır. ‘Bu Memleket Bizim’ platformu altında yer alan öğretmen sendikaları olan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler 154 Sendikası (KTOEÖS), memur sendikası Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS) ve Devrimci Đşçi Sendikası’nın (Dev Đş) ve sendika başkanlarının CTP ile ideolojik yakınlıktan öte siyasal bağlantıları mevcuttur. Annan Planı’nın müzakere edildiği dönemde özellikle KTÖS, KTOEÖS ve KTAMS sendikalarının üyelerinin öğretmen ve diğer memurlardan oluşması nedeniyle önemli bir şekilde sokaktaki süreci yönlendirmeyi başardıkları bir gerçektir. Sonrasında ise bu sendika başkanlarının CTP’den milletvekili çıkması veya siyasal atamalarla belli makamlara gelmesi de bu süreci sona ermesinin nedenlerinden olmuştur. KTOEÖS, KTAMS ve Dev Đş Başkanları CTP’den milletvekilli olurken, KTÖS Genel Başkanı ise Eğitim Bakanlığı’nın müsteşarı olmuştur. Öte yandan, KTAMS genel başkanı Ali Seylani, milletvekili seçildikten sonraki süreçte sendika başkanlığını da sürdürmüştür. Seyla’nin bu iki kimliği sendikanın imajının halk nazarında zedelenmesine neden olurken; bu durum ülkede sendika ve siyasi partilerin yakınlıktan öte ilişkilerinin durumunu ortaya koyan en önemli gösterge niteliğini taşımaktadır. Özellikle halk tarafından bu durum, söz konusu sendika liderlerinin toplumsal hareketlerde rol oynayarak kendi kişisel hedeflerine giden yolda bir araç olarak kullanmaları olarak algılanmıştır. Bu nedenle halkın sendikalara bakış açısında önemli bir erozyon ortaya çıkmıştır. Sendikalar içerisinde yapılan değerlendirmeler ve tartışmalar sonucunda, KTÖS ve KTOEÖS içerisinde yeni oluşumlar ortaya çıkmış ve bu yeni oluşumla iktidar partisi CTP’ye uzak durmak suretiyle, sendikal ve siyasal talepleriyle ülkede önemli bir ‘muhalefet’ alternatifi haline gelmişlerdir; ancak KTAMS ve Dev Đş için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. CTP ile iki sendikanın ideolojik etkileşimlerinin yanında siyasal bağlantıları devam etmektedir. Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Yönetim Kurulu, 3 Ekim 2007 tarihinde 155 sendikanın eski başkanı ve sendika üyesi Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG) Lefkoşa Milletvekili Ahmet Barçın’ı sendikadan ihraç talebiyle Disiplin Kurulu’na sevk etmiştir. KTOEÖS Başkanı Adnan Eraslan yaptığı yazılı açıklamada Barçın’ın, “hükümetle birlikte, gerçekleri saptırarak topluma anlattığı gerekçesiyle Yönetim Kurulu’nun oybirliğiyle aldığı karar çerçevesinde Disiplin Kurulu’na sevk edildiğini açıklamıştır (Türk Ajansı Kıbrıs, Ekim 3, 2007: 4-7). Tüm bu gelişmeler ‘Bu Memleket Bizim’ platformu altında bir araya gelen sendikalar arasında da önemli bir kamplaşmaya girilmesine neden olur. 30 Ocak 2008 tarihinde “Kıbrıs Barış Platformu” adı altında yeni bir platform oluşturulur. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS), Kıbrıs Türk Hekimleri Sendikası (Tıp-Đş), Doğu Akdeniz Üniversitesi Birlik ve Dayanışma Sendikası (Daü-Bir-Sen), Kıbrıs AB Derneği (KAB), Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP), Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Kıbrıs Yayıncılar Birliği (Kıb-Yay), Devlet Çalışanları Sendikası (Çağ-Sen) bu platformda yer alan örgütlerdir (Türk Ajansı Kıbrıs, Ocak 30, 2008:24-25). Kıbrıs Barış Platformu “Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesini geri almak için, Kıbrıslı Türklere yönelik kültürel, siyasi ve ekonomik asimilasyonu ortadan kaldırmak için, dış karışmacılığa karşı çıkmak, demokratik şeffaf ve Kıbrıslı Türklerin iradesine dayalı sivil bir yönetim oluşturabilmek için” kurulduğunu açıklar (ibid, s.24). “Kıbrıs Barış Platformu” aslında iktidar partisi CTP’nin örgütleri kontrol etme niyetine karşılık olarak ortaya çıkan bir oluşumdur. Örgütler arasındaki bölünmenin ilk somut etkisi 1 Mayıs Đşçi Bayramının iki farklı etkinlikle kutlanmasıyla başlar. Başkent Lefkoşa, ‘1 Mayıs Tertip Komitesi’ ile 156 Kıbrıs Barış Platformu’nun ayrı zamanlarda ayrı yerlerde organize ettiği kutlamalara ev sahipliği yapar. Aynı bölünme ‘1 Eylül Dünya Barış’ gününde de devam eder (Sonay, Mayıs 6, 2008: 1). Belediye Emekçileri Sendikası (BES), Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS) ve Kıbrıs Öğretmen Sendikası (KTÖS) sendikalarının ortaklığında faaliyet gösteren BELÇA Ltd. isimli Şirketine ait Lefkoşa’da 4, Gazimağusa’da 1 süpermarket ve market bulunmaktadır. Görülüyor ki sendikalar ülkede bir şekilde işveren durumundadırlar. BELÇA’da mali kriz nedeniyle 10 işçinin işten çıkarılması söz konusu sendikalar arasında yeni bir çatışmanın doğmasına neden olur. Dev Đş, işten çıkarılan işçilerin durumuna dikkat çekmek ve KTÖS’ü protesto etmek için sendikanın kapısına siyah çelenk koyar. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası ise sendikaya siyah çelenk koyan Devrimci Đşçi Sendikaları Federasyonu’nun (Dev-Đş), Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) “taşeron örgütü olduğu” iddiasıyla, “geri iade maksadıyla” CTP Genel Merkezi’ne siyah çelenk bırakır. KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil basına yaptığı açıklamada, CTP’nin kendi yapamadığını, kendine bağlı “taşeron” örgütlerini KTÖS’ün üzerine “salarak” ve bir takım eylemlerle, hareketlerle protesto etmeye yönelerek yaptığını ileri sürer. Tüm bu gelişmeleri CTP’ye yakınlığıyla bilinen Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası’nın (KTAMS), BELÇA Ltd. Şirketi’nin ortaklığından ayrılacağı açıklaması takip eder. Devrimci Đşçi Sendikaları Federasyon’u da (Dev-Đş), bundan sonra Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nın (KTÖS) yöneticileriyle ilişkilerini askıya aldığını ve BELÇA’daki “ayıbın temizlenmesine kadar” hiç bir platformda birlikte olmama kararı aldığını açıklar (Kıbrıs Eylül 20, 2008: 20-21). Bütün bu gelişmeler Annan Planı döneminde sendikalar arasında gerçekleşen birlikteliğin sona erdiğinin ilanı niteliğindedir. Sendikaların siyasetle uğraşmasından 157 çok siyasetin parçası haline gelmeleri ve sendikacılarının konumlarını sıçrama tahtası olarak kullanmaları bu bölünmenin nedeni olmuştur. Bu aynı zamanda tarihi bir sürecin de noktalandığı anlamına gelmektedir. Sendika başkanının sendikal mücadele gereği her zaman siyasetin içinde olduğu söylenebilir. Yapılan mücadele büyük oranda siyasi platformdadır. Özellikle de KKTC’de kamu alanında çalışanların oranının yüksekliği sendikal mücadeleyi daha da siyasileştirmektedir. Bu durumda sendika başkanlarının bu mücadelede, ileride siyaset yapma isteğini taşıması düşündürücüdür. Đleride herhangi bir siyasal parti bünyesinde siyaset yapma eğilimi taşıyan bir başkanın bu mücadeleyi verirken bu eğiliminden etkilenmeyip objektif davranmasını beklemek ancak iyimser bir değerlendirme olur. Sendikal mücadelenin siyasi alanla iç içe olması ve bu mücadelenin doğal sonucu olarak özellikle göz önünde olan sendikacılar, önemli bir siyasi potansiyel oluşturmaktadır. Sendikal mücadele sırasında geniş üye tabanına ulaşabilen sendikacı kamuoyundaki mücadelede de tanınmış bir sima olmaktadır. Bu durum ise sendikacıyı önemli, siyasi potansiyele sahip kılmaktadır. Pek doğal bir başka sonuç da bu potansiyelden kendi mücadelesinde yararlanmak isteyen siyasal partilerin seçim dönemlerinde aday listelerinde sendikacılara yer verme isteği ve eğilimidir. Kıbrıs’taki siyasi partilerin oylarını artırmak amacı ile seçim dönemlerinde aday listelerinde sendikacılara yer vermesi siyasal partiler ile sendikaların ilişkilerinin boyutunu yansıtır niteliktedir. 158 BÖLÜM VI 6. Sonuç Kökenleri 19.yüzyıla dayanan Kıbrıs sorunu, 20. yüzyıldan itibaren adada yaşayan iki temel toplum olan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların milliyetçilik ideolojisi ile tanışmalarından sonra etnik bir çatışmanın ortaya çıkmasıyla başlamıştır. 1950’li yıllarda yaşanan etnik çatışmalar Kıbrıs’ın ikiye bölünmesinin temellerinin atıldığı dönemdir aslında. Đki tarafın da böyle bir ortaklığa hazır olmadığı bir anda kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, varolan sorunların kısa süreli göz ardı edilmesinden ve etnik kökenli çatışmamın ertelenmesinden başka bir amaca hizmet etmemiştir. Yeni kurulan ortaklık devletini, iki toplumun da benimsemesi hiçbir zaman olmamıştır. Ada’da tarih boyunca ‘Kıbrıslılık’ bilinci ve Kıbrıs milleti oluşmadığı gibi, etnik kökenlerin ön plan çıkarılması hep süre gelmiştir. Ortaklık Cumhuriyeti’nin yıkılmasından sonra EOKA ve TMT gibi iki silahlı örgütün güdümünde bir Kıbrıs siyaseti belirlenmiş ve iki topluma da bu siyaseti uygulama başka farklı bir seçenek sunulmamıştır. Taksim ve Enosis denkleminde geliştirilen siyaset, Kıbrıs’ta süreci Türkiye’nin 1974’de adaya müdahalesine taşımıştır. Özellikle Rumlar, Enosis hayalini bu hedefe en çok yaklaştıkları zaman yitirmişlerdir. Kıbrıs’ta yaşanan toplumlararası çatışmalar nedeniyle Birleşmiş Milletler, 1964’te adaya, ada barışının korunması için asker göndermiş ancak BM bu anlamda 159 her iki tarafı da tatmin eden herhangi bir başarı sergileyememiştir. Bütün bunlara rağmen BM iki toplum arasında 1968’den başlayarak günümüze kadar iki toplum arasındaki en önemli iletişim kaynağı olmuştur. Bu misyon çerçevesinde 1974’ten sonra çeşitli fikirlerle BM iki taraf arasında arabuluculuk yapmak suretiyle adada kalıcı bir barışın bulunmasına çalışmıştır. Bu çalışmalarının en önemlisi ve belki de sonuca ulaşma anlamında en muhtemeli, 2004 yılında yaşanan referandum sürecidir. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler arasında ilk kez onbinlerin sokaklara döküldüğü toplumsal hareketlilik gerçekleşmiştir. Ülkede yaşanan bu toplumsal hareketliliğin merkezinde ise sendikalar yer almıştır. Tarihsel süreç içerinde Kıbrıs Türk sendikacılığı, Kıbrıs sorunun paralelinde gelişmiş ve şekillenmiştir. Milliyetçilik ekseninde gelişmeye çalışan sendikal hayat 1960’lı yılların sonlarına doğru Kıbrıslı Türkler’de yaşanan sivilleşme hareketiyle yeni bir çehreye bürünmüştür. 1974 sonrasında sendikal hayatın adanın kuzeyinde ideolojik olarak ayrılmaya başlamıştır. Ama bütün bu sendikal faaliyetlerin toplum üzerindeki etkisi minimum düzeyde gerçekleşmekte ve faaliyetleri kendi üyeleri ile sınırlı kalmaktadır. Ülkedeki baskıcı siyasal rejim toplumun örgütlenmesinde en büyük engeldir. Bu sebeple dolayı sendikacılık toplum üzerinde sınırlı bir etkiye sahiptir. 2004 yılında yaşanan referandum sürecinde ise Kıbrıslı Türkler sendikaların öncülüğünde, devletten bağımsız olarak ilk kez inisiyatif alarak süreci yönlendirmeye çalışmış ve aktif bir şekilde süreçte söz sahibi olmuştur. Kıbrıslı Türklerin bu sosyal ve kültürel yapıları dikkate alındığında bu durum bir ilk olma özelliğini taşımaktadır. Kıbrıslı Türklerin nüfusu dikkate alındığında yaşanan bu kitlesel hareketin önemi daha da artmaktadır. 160 2000 yılından referandumun gerçekleştiği 2004 yılına kadar gerçekleşen bu tarihi toplumsal hareketin oluşmasına ülkede yaşanan siyasal, ekonomik ve sosyal gelişmeler neden olmuştur. Özellikle ülkede yaşanan ekonomik krizler ve Kıbrıslı Türklerin kendi iradesine sahip çıkma talepleri, bu toplumsal hareketlerin oluşmasına neden olmuştur. Kıbrıs Harekatı’ndan bu yana askeri ve siyasi bakımdan Türkiye’nin denetimi altında bulunan KKTC, ekonomik olarak da Türkiye’ye bağımlı hale gelmiştir. Bu durum 1974’ten bu yana tarım ve sanayi sektöründe geri bırakılmanın acısını çeken Kıbrıslı Türklerin işsizlik ve göç gibi sorunlarla boğuşmasına neden olmuştur. Ekonominin Türkiye’ye bağımlı kılınması karşısında, adada kendilerine bir gelecek göremeyen Kıbrıslı Türkler -özellikle gençler- çözümü göçte bulunmaktadır. Sendikaların temelini oluşturduğu “Bu Memleket Bizim Platformu”nun düzenlemiş olduğu mitingler, ülkedeki siyasi gündemin belirlenmesini ve şekillenmesini sağlamıştır. Özellikle kamu sendikaları ve öğretmen sendikalarının bu süreçte aktif rol oynamaları ve bu sendikaların grevleri ülkedeki toplumsal hareketin oluşmasında önemli bir paya sahiptir. Ülkede yaşanan toplumsal hareketlerin dışarıdan yönlendirildiği ve halkın kandırıldığına dair yaklaşımlar da mevcuttur. Ancak, bu kadar büyük kitlesel hareketlerin gerçekleşmesinde dışarıdan yapılacak yönlendirmelerin Kıbrıslı Türklerin üzerinde etkisi sınırlı kalmaktadır. Tarihsel süreç çerçevesinde bakıldığında Türkiye dışında hiçbir uluslararası aktörün Kıbrıslı Türkler üzerinde bu denli kitlesel hareketleri yaratması mümkün değildir. Kıbrıslı Türklerin güvenlik endişesi ve güven duygusu bu gerekçenin temelini teşkil eder. Ülkede toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasındaki temel neden halkın ekonomik, siyasal ve sosyal sıkıntıları ve istemleriyle, ilk kez sendikaların siyasal duruşlarının bu denli ortak bir paydada buluşmasıdır. Geçmiş dönemlerde neden bu tür toplumsal 161 hareketlerin ülkede gerçekleşmediğinin cevabı da sendikaların bu konular karşısındaki siyasal duruşlarında saklıdır. ‘Annan Planı’ diye tanımladığımız süreçte ortaya çıkan toplumsal hareketlenmenin sebebi de buna dayanmaktadır. Devlet destekli olmayan sendikalar öncülüğünde ilk kez halk tarafından yapılan mitingler ülke tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Kıbrıslı Türkler kendi idarecilerinin karşı olmasına rağmen bir çözüm planını referanduma götürmeyi başarmışlardır. Ülkede tabu olan birçok konu tartışılmış ve adanın kuzeyinde yaşayan insanlar ilk defa siyasi görüşlerini açıklama konusunda var olan korkularını yenmişlerdir. Kronikleşen Kıbrıs sorunu bugün hala bir çözüm beklemektedir. Bundan daha önemlisi ise iki toplum arasında var olan sosyal ve psikolojik etkenler daha da artmaktadır. Sendikalar tarafından örgütlenen toplumsal hareket bugün itibariyle başlangıçtaki gücünü ve etkisini yitirmiştir. Değişimin temelinde yatan gerekçe ise bazı sendikaların siyasi duruşlarını iktidar partisine endekslemesidir. Bu olgu “Bu Memleket Bizim Platformu” çerçevesinde bir araya gelen sendikalar arasında fikir ayrılıklarına ve aralarındaki birlikteliğin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Sonrasında sendikalar arasında yaşanan gerginlikler kamuoyunda sendikalara yönelik bakış açısında büyük bir erozyonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu siyasal hareketliliğin ardından birçok sendika başkanının iktidar partisinden milletvekili çıkması veya kamuda hatırı sayılır görevler almaları da halk nazarında sendikaların meşruluklarını yitirmelerine ve halktan büyük tepki almalarına neden olmuştur. Sendikalar bir siyasi partinin yan örgütü konumuna gelirse, farklı siyasi tercihi olanların o sendikayla bağları önce zayıflar sonra kopma noktasına gelir. 162 KKTC’de aynı iş kolunda birden fazla sendikanın ortaya çıkma nedeni siyasi farklılıktır ve ülkedeki sendikaların hemen hemen hepsinin partilerle bağlantısı olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Sendikaların siyasi görüşü ve tercihi olabilir. Ama bu tercih bir partinin yan örgütü noktasına getirmemelidir. Aksi durumda sendika önemli güç kaybına uğramaya hatta yok olmaya mahkumdur. Yukarda bahsi geçen durumlar sendikaların müzakere verimliliğini de etkilemektedir. Siyasi erke yakınlıkla elde edilen kazanımlar şaibelidir ve sendikal birikim açısından eksileri artılarından fazladır. Kıbrıs Türk toplumunda sendikal hareketin geçmişi siyasi partilerden eskidir. Özellikle solda KTÖS, KTÖES ve KTAMS’ın siyasi partilerden bağımsız bir etkinliğe sahibi olduğu tarihsel bir gerçektir. Bir dönem ülkede partilerin sendikaları değil, sendikaların partileri idare edip etmediği bile tartışılmıştır. Siyasi partiler doğrudan halka dönük örgütlenme yerine sendikaları, sivil toplum örgütlerini kontrol altına almayı tercih ettiği gün sendikalar ve sivil toplum örgütlerinde geriye gidişin başlaması kaçınılmazdır. Siyasi partilerin misyonu ile sendikaların misyonu ayrıdır. Toplumsal yarar için geniş platformda işbirliği olması gerekendir ancak sendikaların siyasal partilerin alt örgütü haline gelmesi durumu değiştirmektedir. Sivil toplum örgütlerinde başarılı çalışma yapanların aktif siyasi yaşama geçmelerine ilke olarak karşı çıkılmayabilir. Ancak bu gerçekleşirken sendikanın ya da ilgili sivil toplum örgütünün sıçrama tahtası yapılmaması gerekir. Sendikalar sıçrama tahtası yapılırsa bunun zararları tahminlerin ötesinde olur. Milletvekili seçilen sendikacıların bir kısmı sendikal görevlerinden ayrılmadan hem sendikacılık hem de politikacılık kimliklerini koruma tercihi sendikal faaliyetlere verilebilecek en önemli zararlardan biridir. 163 7. KAYNAKÇA Adams, Thomas and Cottriell, Alvin, Cyprus Between East and West, Baltimore, The Johns Hopkins Press, 1968. Alemdar, Şakir, International Aspects of the Cyprus Problem, in C.H.Dood (ed.), The Political, Social and Economic Development of Northern Cyprus, Cambridgeshire, England, The Eothen Press, 1993. Alkan, Türker, Siyasal Bilinç ve Toplumsal Değişim, Ankara, Gündoğan yayınları, 1989. An, Ahmet, Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962), Lefkoşa, Galeri Kültür Yayınları, 1996. Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1990), Ankara, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, 1991. Aydoğdu, Ahmet, Tarihsel Süreçte Kıbrıs Türk Seçimleri ve Yönetimleri, Ankara, BRC Basım ve Matbaacılık, 2005. Birand, Ali Mehmet, 30 Sıcak Gün, Đstanbul, Milliyet Yayınları, 1990. Balcı, Ali, Sosyal Bilimlerde Araştırma, Ankara, Yavuz Dağıtım, 1993 164 Calvocoressi, Peter, Resilient Europe 1870-2000, London, Longman, 1991. Crawshaw, Nancy, Cyprus: A Crises of Confidence, New York, World Today, 1994. Cuellar, Perez De., Year Book of the 1988, New York, Department of Public Information UN, Volume 32,1988. Devlet Planlama Örgütü 2000 Yıllığı, Devlet Basım Evi, Lefkoşa, 2001, s.34-36. Druşotis, Makarios, Karanlık Yön: EOKA, Lefkoşa, Galeri Kültür Yayınevi, 2005. Egemen, Salih, Kıbrıslı Türkler Arasında Siyasal Liderlik, Lefkoşa, Ateş Matbaası, 2006. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Lefkoşa, Devlet Planlama Örgütü, 2004 Erim, Nihat, Bildiğim ve Gördüğüm Ölçüler Đçinde Kıbrıs, Ankara, Ajns-Türk Matbaacılık Sanayi, 1975. Ertegün, Münir Necati, In Search of a Negotiated Cyprus Settlement, Lefkoşa, Ulus Matbaacılık, 1981. Ertegün, Münir Necati, The Cyprus Dispute, Lefkoşa, K. Rüstem&Brother, 1984. 165 Esenbel, Melih, Ayağa Kalkan Adam, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993. Frieden, Jeffry and Lake, David, International Politics and International Economics, New York, St.Martin’s Press, inc., 1991. Garip, Tamer, Bir Ülke Düşü’nün ki, Ankara, Omay Matbaacılık, 2008. Gökçekuş, Ömer, The Economic of the Isolation of Turkish Cypriots, Kyrenia, FREEBIRDS Publishing, 2008. Gökçe, Birsen, Toplumsal Bilimlerde Araştırma, Ankara, Savaş yayınevi, 2007 Gürel, S. Şükrü, Kıbrıs Tarihi (1878-1960), Đstanbul, Kaynak Yayınevi, 1985. Hain, Peter, Political Strikes: The State and Trade Unionism in Britain, London, Viking Press, 1986. Hannay, David, Cyprus: The Way Ahead, in Ahmet Sözen (ed.), The Cyprus Conflict: Looking Ahead, Famagusta, Published by Esatern Mediterranean University Printing-House, 2008. Hobson, John, Problems of Poverty, Montana, Kessinger Publishing, 2004. 166 Hodge, D.R., & Gillespie,D,: An Alternative To Likert Sacales. Social Work Resarch, Phase Comletions, 2003 Hyman, Richard, Understanding European Trade Unionism: Between Market, Class and Society, New York, Sage Publications, 2001. ILO Resolution, Resolution concerning the Effective Prosecution in All Countries of the Aims and Objectives of the International Labour Organisation in Conditions of Freedom and Security, Switzerland, Resolution Adopted by ILO in Geneva, 1952. International Peace Research Institute of Oslo (PRIO) Report, “The Day After: Commercial Opportunities Following a Solution to The Cyprus Problem”, 2008. Işıklı, Alpaslan, Gerçek Örgütlenme: Sendikacılık, Đmge Kitapevi, 2005. Đsmail, Sabahattin, Kıbrıs Cumhuriyeti’in Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar (1967-1974), Lefkoşa, Başbakanlık Basım Evi, 1992. Đstatistik Yıllığı, Lefkoşa, Devlet Planlama Örgütü, 2004. Kıbrıs Sorunun Kapsamlı Çözümü (Annan Planı), Lefkoşa, KKTC Başbakanlığı, Mart 31, 2004. 167 Kızılyürek, Niyazi, Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, Đstanbul, Đletişim Yayınları, 2003. Kızılyürek, Niyazi, Paşalar Papazlar, Londra, Đstanbul Graphic, 1988. Kızılyürek, Niyazi, Ulus Ötesi Kıbrıs, Lefkoşa, Kassulitis Yayınevi, 1993. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası, 1985. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Genel Nüfus ve Konut Sayımı Kesin Sonuçları, Lefkoşa, Devlet Planlama Örgütü, 2007. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kamu Görevlileri Yasası, 1979. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yurttaşlık Yasası, 1993. Kürkçügil, Masis, Kıbrıs Dün ve Bugün, Đtkaki Yayıncılık, 2003. Martin, Celalettin, Memur Sendikacılığı, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Y. Doç. Dr. Đbrahim Ongün, 1992, Ankara. 168 Montgomery, David, Workers Control in America: Studies in the History of Work, Technology and Labor Struggles, New York, Cambridge University Press, 1992. Necatigil, Zaim M. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Anayasa ve Yönetim Hukuku, Lefkoşa, Rüstem Kitapevi, 1988. Necatigil, Zaim M., The Cyprus Question and the Turkish Position in International Law, Oxford: Oxford University Press, 1989. Necatigil, Zaim M., The Turkish Republic of Northern Cyprus: StateHood and Recognition, Journal For Cypriot Studies, 1996, 2(1): 4-6. Polyviou, Polyvious, Cyprus: Conflict and Negotiations 1960-1980, London, Gerald Duckworth, 1980. Rabie, Mohammed, Conflict Resolution and Ethnicity, London, Praeger, 1994. Ray, Jag, A history of the anarchist origins of the largest trade union in France 1895-1921: The CGT, France, September 12, 2006. http://libcom.org/history/18951921-the-cgt-france. Stavrinides, Zenon, The Cyprus Conflict-National Identity and Statehood, Nicosia, CYREP, 1999. 169 Swan, George, Constitutional Majority Rule and the Cyprus Constitution: The 1983 Cyprus Crisis in Critical Perspective, Boston College Third World Journal, 5(1): 63-65, Autumn 1984. Swann, Dennis, The Economics of the Common Market: Integration in the European Union, England, Penguin Books, 1995. Tirman John, Working Towards a Just Peace, 2004. http://www.cyprus- conflict.net/conflict%20res%20-%20section.htm. Varnava, Pantelis, Bir Madenci Hatırlıyor, Lefkoşa, Baskı PEO, 1998. Varnava, Pantelis, Kıbrıslı Rum ve Türklerin Ortak Đşçi Mücadeleleri, Lefkoşa, Baskı PEO, 1997. Volkan, Vamık and Itzkowitz, Norman, Turks and Greeks Neighbours in Conflict, Cambridgeshire, the Eothen Press, 1994. Xydis, Stephen, Cyprus Conflict and Conciliation 1954-1958, Columbs, The Ohio State University Press, 1967. Yavuzalp, Ercümet, Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993. 170 Yeşilada, A. Birol and Wood David, The Emerging European Union, Newyork, Longman Publishers, 1996. Yazılı Basın: “Bu Memleket Bizim Mitingi” Yapıldı, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 18, 2000, s.5. “Bu Vatan Bizim” Mitingi ve Rum Basını, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 20, 2000, s.7. 24 Nisan’da Tarihle Randevumuz var... Barışa Ulaşmanın Yolu Đki ‘Evet’ten Geçer’, Türk Ajansı Kıbrıs, Nisan 14, 2004, s.20. 25 Örgüt Paket Geri Alınan Kadar Hükümet Đle Görüşmeme Kararı Aldı, Türk Ajansı Kıbrıs, Mayıs 31, 2000, s.5. Banka Sorunu 8 Aydır Sürüyor, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 25, 2000, s.14-15. BELÇA Krizinde Sendikal Ayıp, Kıbrıs, Eylül 20, 2008, s.20-21 Cumhurbaşkanı Denktaş KTÖS’ün Đladına Sert Tepki Gösterdi, Türk Ajansı Kıbrıs, Ocak 2001, s.2. Denktaş Masaya, Yeni Düzen, Kasım 27, 2002, s.1 171 GKK Komutanı Özeyranlı’dan Yeni Açıklamalar, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 1, 2000, s.12-14. Grev, Türk Ajansı Kıbrıs, Aralık 4, 2000, s.4. Güney’de Đç Savaş Ortamı, Türk Ajansı Kıbrıs, Ekim 16, 2004, s.4-7. Halk Kararını Yineledi, Kıbrıs, Şubat 28, 2003, s.1 Kıbrıs Barış Platformu Oluşturuldu, Türk Ajansı Kıbrıs, Ocak 30, 2008, s.18-20. Kıbrıs Kavgası Kızıştı, Radikal, Ekim 22, 2003, s.1 KKTC’de Muhalefet Kazanırsa Đyi Olur, Türk Ajansı Kıbrıs, Aralık 2, 2003, s.2324. KKTC’deki Gösterinin Rum Basınına Yansıması, Türk Ajansı Kıbrıs, Aralık 28, 2002, s.1. Komutan Tavrı Đle Gereksiz Yere Đç Politikada Taraf Oldu, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 2, 2000, s.11-15. KTÖS Yönetim Kurulu, Sendikadan Kesin Đhraç Đstemiyle Eski Başkanı Ahmet Barçı’nı Disiplin Kuruluna Sevk Etti, Türk Ajansı Kıbrıs, Ekim 3, 2007, s.24-25. 172 Merkezi Londra`da Bulunan Ulusal Gazeteciler Sendikası`nın Temsilcileri, Kıbrıs Rum Kesimi Yetkilileriyle Görüşecek, Avrupa, Temmuz 16, 2000, s.1 Mudiler Zorla Meclise Girdiler, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 24, 2000, s.10. Papadopulos’un Açıklaması, Türk Ajansı Kıbrıs, Ekim 15, 2004, s.3-4. Talat’ın Nüfus Kağıdı Temizliği, Hürriyet, Kasım 17, 2007, s.1 Toplumsal Birlik Ancak Demokrasi Đçerisinde Korunabilir, Türk Ajansı Kıbrıs, Temmuz 2, 2000, s.9-10. Balkır, Canan, KKTC Ekonomisi: Bir Đflasın Öyküsü, Radikal 26,2003, s.1 Düzel, Neşe, Türk Ordusunun Denetimini Başta Biz Đstemiyoruz, Radikal, Ocak 15, 2007. Düzgün, Başaran, Kıbrıs’ta Darbeyi Kim Yapacaktı?, Kıbrıs, Temmuz 20, 2008, s.5 Hastürer, Hasan, Demokrasi Kurumlaşmadıça !, Kıbrıs, Kasım 8, 2004, s.9. Hastürer, Hasan, Đlle de Demokrasi, Kıbrıs, Şubat 27, 2005, s.9. 173 Đsmail, Sabahattin, Dolarla Yaratılmak Đstenen ‘Kıbrıslılık’ Kimliği, Volkan, Nisan 23, 2007, s.1. Kızılyürek, Niyazi, “Ergenokon” Bir Süreçtir: Türkiye’de Demokratikleşmeye, Kıbrıs’ta da Barış’a Karşı “Kutsal Đttifak”, Yeni Düzen, Temmuz 14, 2008, s.4 Mutluyakalı, Cenk, Tesadüf mü? Komplo mu?, Yeni Düzen, Eylül 5, 2008, s.7. Sonay, Meltem, Birlik Mücadele Dayanışma Rastgele Üretilmiş Bir Slogan Değildir, Yeni Düzen, Mayıs 6, 2008, s.1. Yetkin, Murat, Dışişleri Kriterleri, Radikal, Ocak 20, 2004. Internet: Akkaya, Yüksel, Avrupa Birliği ve Sendikacılık, http://www.sav.org.tr/yazialmanak.asp?curyazi=AB_K_03_Y_Akkaya.htm,2002. Akkaya, Yüksel, Enosis, Taksim, AB Hattında Kıbrıs’ta Emekçiler II, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=489, Akkaya, Yüksel, Enosis, 01 Haziran 2004. Taksim, AB Hattında http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=51, 08 Mart 2004. 174 Kıbrıs’ta Emekçiler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Merkez Bankası, www.kktcmb.trnc.net, Kasım, 2008 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Merkez www.kktcmb.trnc.net/ser/turkce/mevzuat/mevzuat_merkezbankasi.html. 175 Bankası Kasım, 2008. Yasası, 8. EKLER EK: 1 Görüşülen Mevcut Sendika Başkanlarının Đsimleri ve Sendikaları SENDĐKA ĐSMĐ: BAŞKAN ĐSMĐ KTOEÖS: Adnan Eraslan BANK-SEN: Zübeyir Boransel BES: Tahir Hoca M/SA TÜRK GENEL –ĐŞ SEN: Halil Karagil LĐMAN-SEN: Altunay Fahri TEL-SEN: Erkan Birer K.T HEMŞĐRELER BĐRLĐĞĐ: Fatma Savaşkan KTÖS: Mehmet Karaali KTAMS: Ali Seylani EL-SEN: Hasan Kaide AS-SEN: Adnan Tancer TIP-ĐŞ: Erol Şeherlioğlu EMEK ĐŞ: Đsmail Özbarış KOOP-SEN: Mehmet Ali Güroz KAMU-SEN: Mehmet Özkardaş DEVRĐMCĐ GENEL-ĐŞ SEN: Hasan Felek K.TÜRK ĐŞVERENLER SEN: Hasan Sungur DEV-ĐŞ: Mehmet Seyis BAY-SEN: Ahmet Çaluda KAMU-ĐŞ: Hüseyin Z. Akyön DAÜ-SEN: Ulaş Gökçe 176 TES: Bayram Karaman BASIN-SEN: Kemal Darbaz ÇAĞ-SEN: Ertaç Đçemen HÜR-ĐŞ: Özay Andıç GÜÇ-SEN: Mehmet Tosun K.T.DAYANIŞMA SENDĐKASI: Mustafa Baturalp GIDA-SEN: Arslan Bıçaklı BEL-SEN: Fikret Keleş BÜRO-ĐŞ: Yakup Ö. Latifoğlu VERGĐ-SEN: Hayri Uğurlu TÜRK-PETROL-ĐŞ: Levent Şenkat DAÜ PER-SEN: Mudahar Akar VET-SEN: Đshak Karal VET HEK-SEN: Nazım Akçaba MEMUR-SEN: Şener Özburak BASS: Ali Yeltekin DAÜ BĐR-SEN: Tevfik Yoldaş SAĞLIK-SEN: Kemal Oktar DĐN GÖR-SEN: Mehmet Dere 177 EK: 2 Ulaşılan Sendika Eski Başkanlarının Đsimleri ve Sendikaları SENDĐKA ĐSMĐ: BAŞKAN ĐSMĐ KTOEÖS: Ümit Serdaroğlu Olgun Olay Ahmet Barçın BANK-SEN: Özel Tahsin Ekrem Sayılı Harun Dimililer BES: Gülev Sıdal TGĐS: Tuğrul Bicenleroğlu Ahmet Öztenay LĐMAN-SEN: Asaf Şentürk TEL-SEN Hasan Değirmencioğlu Özkan Atasoy Mehmet Ceylanlı K.T.H.BĐR Remzi Atakan Baykal Sarper Yeşim Kubilay KTÖS: Arif (Hasan Tahsin)Desem Bekir R. Hınçal Ertan Ali Güllü Mehmet Süleymanoğlu Erdoğan Sorakın KTAMS: Ali Rıza Kırçay 178 EL-SEN: Đrfan H. Paralik Hüseyin Konuralp Behzat (Ferdi)Ferdioğlu Mehmet Süleyman Ekingen Kubilay Özkıraç TÜRK-SEN: Önder Konuloğlu AS-SEN: Nihat Elmas Sunalp Derviş Tancer TIP-ĐŞ: Savaş Özyiğit EMEK-ĐŞ: Đsmail Özbarış Bayram Çelik YÖN-SEN Hüseyin Alaysa Niyazi Düzgün KAMU-SEN: Ahmet Ötüken Hasan Kozok DEVRĐMCĐ GENEL ĐŞ: Ali Gülle DEV-ĐŞ: Bayram Çelik Ali Gülle BAY-SEN: Gürel Safa Mazhar H. Özkol Günay Baykara Sevgi Aşık Cafer Özsoykal Kemal Gökdel 179 Özer Kanlı Cemal Dermuş KOOP-SEN: Ziya Özçürümez Halil Hürdoğan Hüseyin Erk KAMU-ĐŞ: Hüseyin Alaysa Hüseyin Z. Akyön ĐLK-SEN: Đlker Erdenizci Hasan Yükselen Đbrahim Bıyıkoğlu Yusuf Yücem Gönül Uygun DAÜ-SEN: Mehmet Taşker Đbrahim Ali Sezai Tahir Çelik Ayla Gürel Hüseyin Demirel Mustafa Uyguroğlu Mehmet Çağlar BASIN-SEN: Hüseyin Güven Hüseyin Yaylalı ÇAĞ-SEN: Mehmet Davulcu GIDA-SEN: Osman Arif BEL-SEN: Şevki Nasipoğlu 180 Mehmet Hasan Turan HAVA-SEN: Mehmet Ergin Osman Nalbantoğlu KAP-SEN: Hasan Y. Işık VET-SEN: Toğal Bayraktaroğlu Uğur Çavuş VET-HEK-SEN: Osman Korukoğlu Tulgay Savaşan Ramadan Gökşan DAÜ-BĐR-SEN: Cem Süleyman Çıralıoğlu MEC-SEN: Tayfun Oktar TARIM-SEN: Şerifali Rifat Đbrahim Koreli KALK-SEN: Ercan Đbrahimoğlu 181 EK: 3 Tezde Kullanılan Grafiklerin Oluşturulmasında Faydalanılan Veriler Grafil 1.’in Oluşturulmasında Kullanılan Veriler Frekans (n) % Sendikalar Seçim Dönemlerinde Kendi Çıkarları Doğrultusunda Bir Parti Lehinde veya Alehinde Tavır Alabilir (Soru # 15). Tamamen katılıyorum 2 5,00 Katılıyorum 15 37,50 Ne katılırım ne katılmam 6 15,00 Katılmıyorum 16 40,00 Hiç katılmıyorum 1 2,50 Toplam 40 100,00 3,02 60,50 Sendikalar Siyasi Partilerin Uyguladıkları Politikaları Belirlemelidir (Soru # 16). Tamamen katılıyorum 2 5,00 Katılıyorum 22 55,00 Ne katılırım ne katılmam 5 12,50 Katılmıyorum 9 22,50 Hiç katılmıyorum 2 5,00 Toplam 40 100,00 3,32 66,50 Siyasi Partiler Sendikaların Uyguladıkları Politikaları Belirlemelidir (Soru # 17). Tamamen katılıyorum 1 2,50 Katılıyorum 7 17,50 Ne katılırım ne katılmam 1 2,50 Katılmıyorum 28 70,00 Hiç katılmıyorum 3 7,50 Toplam 40 100,00 2,37 47,50 Sendikalar Seçim Zamanı Kendi Davalarını Destekleyen Partilere Yardımcı Olmalıdırlar (Soru # 18). Katılıyorum 22 55,00 Ne katılırım ne katılmam 3 7,50 Katılmıyorum 14 35,00 F.Y./C.Y. 1 2,50 182 Toplam 40 100,00 3,21 62,50 Sendikalar Siyasi Partilere Örgütlü Bir Biçimde Parasal Yardım Yapmalıdırlar (Soru # 19). Katılıyorum 2 5,00 Ne katılırım ne katılmam 4 10,00 Katılmıyorum 24 60,00 Hiç katılmıyorum 10 25,00 Toplam 40 100,00 1,95 39,00 Grafil 2.’nin Oluşturulmasında Kullanılan Veriler Frekans (n) % Sendikalar Seçim Dönemlerinde Kendi Çıkarları Doğrultusunda Bir Parti Lehinde veya Aleyhinde Tavır Alabilir (Soru # 20) Tamamen katılırım 15 4,00 Katılıyorum 193 51,30 Ne katılırım ne katılmam 14 3,70 Katılmıyorum 117 31,10 Hiç katılmıyorum 4 1,10 F.Y./C.Y. 33 8,80 Toplam 376 100,00 3,29 65,71 Sendikalar Siyasi Partilerin Uyguladıkları Politikaları Belirlemelidir (Soru # 21) Tamamen katılırım 4 1,10 Katılıyorum 119 31,60 Ne katılırım ne katılmam 35 9,30 Katılmıyorum 184 48,90 Hiç katılmıyorum 6 1,60 F.Y./C.Y. 28 7,40 Toplam 376 100,00 2,80 56,03 Siyasi Partiler Sendikaların Uyguladıkları Politikaları Belirlemelidir (Soru # 22) Tamamen katılırım 4 1,10 Katılıyorum 85 22,60 183 Ne katılırım ne katılmam 28 7,40 Katılmıyorum 212 56,40 Hiç katılmıyorum 11 2,90 F.Y./C.Y. 36 9,60 Toplam 376 100,00 2,59 51,71 Sendikalar Seçim Zamanı Kendi Davalarını Destekleyen Partilere Yardımcı Olmalıdırlar (Soru # 23) Tamamen katılırım 9 2,40 Katılıyorum 190 50,50 Ne katılırım ne katılmam 25 6,60 Katılmıyorum 128 34,00 Hiç katılmıyorum 4 1,10 F.Y./C.Y. 20 5,30 Toplam 376 100,00 3,20 64,04 Sendikalar Siyasi Partilere Örgütlü Bir Biçimde Parasal Yardım Yapmalıdırlar (Soru # 24) Tamamen katılırım 4 1,10 Katılıyorum 76 20,20 Ne katılırım ne katılmam 16 4,30 Katılmıyorum 233 62,00 Hiç katılmıyorum 18 4,80 F.Y./C.Y. 29 7,70 Toplam 376 100,00 2,47 49,34 Grafil 3.’ün Oluşturulmasında Kullanılan Veriler Frekans (n) % Sendikalar Belirli Görevlerdeki Seçilmiş Siyasilerle Özel Đlişkiler Kurmalıdırlar (Soru # 25) Katılıyorum Ne katılırım ne katılmam Katılmıyorum 12 22,50 6 12,50 17 50,00 184 Hiç katılmıyorum F.Y./C.Y. 4 12,50 1 2,50 Toplam 40 100,00 Sendikalar Basın Gücüyle Siyaseti Etkilemelidirler (Soru # 26) Tamamen katılıyorum Katılıyorum Ne katılırım ne katılmam Katılmıyorum Hiç katılmıyorum 2 5,00 27 67,50 4 10,00 6 15,00 1 2,50 2,67 53,33 Toplam 3,58 71,50 40 100,00 Sendikalar Siyasi Parti Kurup Mücadelelerini Siyasi Platformda da Yürütmelidirler (Soru # 27) Katılıyorum 6 15,00 Ne katılırım ne katılmam 1 2,50 Katılmıyorum 28 70,00 Hiç katılmıyorum 5 12,50 Toplam 44,00 40 100,00 2,20 Sendikalar Tarafsız Kalıp Siyasette Güncel Politikalar Benimsemelidirler (Soru # 28) Tamamen katılıyorum 2 5,00 Katılıyorum 17 42,50 Ne katılırım ne katılmam 5 12,50 Katılmıyorum 16 40,00 Toplam 40 100,00 3,13 62,50 Sendikalar her yerde genel grev yaparak siyasi sistemi çökertmelidirler (Soru # 29) Ne katılırım ne katılmam 3 7,5 Katılmıyorum 30 75 Hiç katılmıyorum 5 12,5 F.Y./C.Y. 2 5 Toplam 1,95 38,95 40 100 Sendikalar Tabanın Sesine Göre Siyasi Duruşunu Belirlemelidir (Soru # 30) Tamamen katılıyorum 2 5 Katılıyorum 25 62,5 Ne katılırım ne katılmam 3 7,5 185 Katılmıyorum 9 22,5 F.Y./C.Y. 1 2,5 Toplam 3,51 40 100 Sendikalar Siyasi Partilere Eşit Mesafede Olmalıdır (Soru # 31) Tamamen katılıyorum 2 5,00 Katılıyorum 30 75,00 Ne katılırım ne katılmam 2 5,00 Katılmıyorum 6 15,00 Toplam 40 100,00 3,70 70,26 74,00 Grafil 4.’ün Oluşturulmasında Kullanılan Veriler Frekans (n) % Sendikalar Belirli Görevlerdeki Seçilmiş Siyasilerle Özel Đlişkiler Kurmalıdırlar (Soru # 32) Tamamen katılırım 6 1,60 Katılıyorum 158 42,00 Ne katılırım ne katılmam 25 6,60 Katılmıyorum 156 41,50 Hiç katılmıyorum 8 2,10 F.Y./C.Y. 23 6,10 Toplam 376 100,0 2,99 59,89 Sendikalar Siyasi Parti Kurup Mücadelelerini Siyasi Platformda da Yürütmelidirler (Soru # 33) Tamamen katılırım 3 1,60 Katılıyorum 105 30,60 Ne katılırım ne katılmam 20 6,10 Katılmıyorum 197 51,60 Hiç katılmıyorum 28 4,00 F.Y./C.Y. 23 6,10 Toplam 376 100,0 2,60 51,95 Sendikalar Tarafsız Kalıp Güncel Politikalar Benimsemelidirler (Soru # 34) Tamamen katılırım 29 7,70 186 Katılıyorum 263 69,90 Ne katılırım ne katılmam 12 3,20 Katılmıyorum 59 15,70 Hiç katılmıyorum 2 0,50 F.Y./C.Y. 11 2,90 Toplam 376 100,0 3,71 74,14 Sendikalar Her Yerde Genel Grev Yaparak Sistemi Çökertmelidirler (Soru # 35) Tamamen katılırım 1 0,30 Katılıyorum 32 8,50 Ne katılırım ne katılmam 14 3,70 Katılmıyorum 270 71,80 Hiç katılmıyorum 53 14,10 F.Y./C.Y. 6 1,60 Toplam 376 100,0 2,08 41,51 Sendikalar Tabanın Sesine Göre Siyasi Duruşunu Belirlemelidir (Soru # 36) Tamamen katılırım 14 3,70 Katılıyorum 234 62,20 Ne katılırım ne katılmam 28 7,40 Katılmıyorum 83 22,10 Hiç katılmıyorum 4 1,10 F.Y./C.Y. 13 3,50 Toplam 376 100,0 3,47 69,42 3,09 61,82 Sendikalar Basın Gücüyle Siyaseti Etkilemelidirler (Soru # 37) Tamamen katılırım 4 1,10 Katılıyorum 177 47,10 Ne katılırım ne katılmam 24 6,40 Katılmıyorum 141 37,50 Hiç katılmıyorum 6 1,60 F.Y./C.Y. 24 6,40 Toplam 376 100,0 Sendikalar Siyasi Partilere Eşit Mesafede Olmalıdır (Soru # 38) Tamamen katılırım 17 4,50 Katılıyorum 278 73,90 Ne katılırım ne katılmam 15 4,00 Katılmıyorum 45 12,00 187 Hiç katılmıyorum 3 0,80 F.Y./C.Y. 18 4,80 Toplam 376 100,0 3,73 74,58 Grafil 5.’in Oluşturulmasında Kullanılan Veriler Frekans (n) % Kıbrıs Türk Sendikaları Siyasi Güçler Tarafından Yönlendiriliyor (Soru # 39) Tamamen katılırım 17 3,20 Katılıyorum 189 48,40 Ne katılırım ne katılmam 44 11,70 Katılmıyorum 82 23,10 Hiç katılmıyorum 2 0,50 F.Y./C.Y. 42 13,00 Toplam 376 100,00 3,41 68,20 Kıbrıs Türk Sendikaları Ekonomik Güçler Tarafından Yönlendiriliyor (Soru # 40) Tamamen katılırım 5 1,30 Katılıyorum 138 36,70 Ne katılırım ne katılmam 45 12,00 Katılmıyorum 121 32,20 Hiç katılmıyorum 5 1,30 F.Y./C.Y. 62 16,50 Toplam 376 100,00 3,05 61,08 Kıbrıs Türk Sendika Yöneticileri bu Görevlerinden Dolayı Haksız Yere Ekonomik Çıkar Elde Ederler (Soru # 41) Tamamen katılırım 6 1,60 Katılıyorum 149 39,60 Ne katılırım ne katılmam 33 8,80 Katılmıyorum 118 31,40 Hiç katılmıyorum 4 1,10 F.Y./C.Y. 66 17,60 Toplam 376 100,00 188 3,11 62,26 Kıbrıs Türk Sendika Yöneticileri bu Görevlerinden Dolayı Haksız Yere Siyasi Çıkar Elde Ederler (Soru # 42) Tamamen katılırım 16 2,90 Katılıyorum 186 49,50 Ne katılırım ne katılmam 45 12,00 Katılmıyorum 79 22,30 Hiç katılmıyorum 3 0,80 F.Y./C.Y. 47 12,50 Toplam 376 100,00 189 3,40 68,09 EK: 4 Araştırmalar Sırasında Kullanılan Anketler 1, 3-6, 13-19, 25-31: Faal Sendika Başkanlarına Yöneltilen Sorular 7-8: Sendikalı Vatandaşlara Yöneltilen Sorular 2, 9-12,20-24, 32-42: Vatandaşlara Yöneltilen Sorula Soru # 1: Kıbrıs'ta siyasi partiler oylarını arttırmak amacıyla seçim dönemlerinde, aday listelerinde sendikacılara da yer verirler. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 2: Kıbrıs’ta siyasi partiler oylarını arttırmak amacıyla seçim dönemlerinde, aday listelerinde sendikacılara da yer verirler. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 3: Kıbrıs Türk sendikaları siyasi güçler tarafından yönlendiriliyor 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 4: Kıbrıs Türk sendikaları ekonomik güçler tarafından yönlendiriliyor. 190 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 5: Annan Planı ve referandum sürecinde halkta yaşanan hareketlilik halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 6: Annan Planı ve referandum sürecinde halkta yaşanan hareketlilik yönlendirilmiş/yapay bir hareket olarak gerçekleşmiştir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 7: Annan Planı ve referandum sürecinde sendikalarda yaşanan hareketlilik sendika yönetimi ve üyelerinin kendi inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 191 6) F.Y. / C.Y. Soru # 8: Annan Planı ve referandum sürecinde sendikalarda yaşanan hareketlilik yönlendirilmiş/yapay bir hareket olarak gerçekleşmiştir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 9: Annan Planı ve referandum sürecinde sendikalarda yaşanan hareketlilik sendika yönetimi ve üyelerinin kendi inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y Soru # 10: Annan Planı ve referandum sürecinde sendikalarda yaşanan hareketlilik yönlendirilmiş/yapay bir hareket olarak gerçekleşmiştir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y Soru # 11: Annan Planı ve referandum sürecinde halkta yaşanan hareketlilik halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Tamamen katılıyorum 192 Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y Soru # 12: Annan Planı ve referandum sürecinde halkta yaşanan hareketlilik yönlendirilmiş/yapay bir hareket olarak gerçekleşmiştir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y Soru # 13: Sizce aşağıdakilerden hangisi Kıbrıs Sorununa bir çözüm olabilir (Faal Sendika Başkanarıa Yöneltildi)? 1) Đki toplumlu iki bölgeli federasyon 2) Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devam ettirilmesi 3) Đki bağımsız cumhuriyet 4) Türkiye'ye entegrasyon 5) Şimdiki durumun devamı 6) Hiçbiri 7) Cevap Yok Soru # 14: Sizce aşağıdakilerden hangisi Kıbrıs Sorununa bir çözüm olabilir (Vatandaşlara Yöneltildi)? 1) Đki toplumlu iki bölgeli federasyon 2) Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devam ettirilmesi 3) Đki bağımsız cumhuriyet 4) Türkiye'ye entegrasyon 5) Şimdiki durumun devamı 193 6) Hiçbiri 7) Cevap Yok Soru # 15: Sendikalar seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda bir parti lehinde veya aleyhinde tavır alabilir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 16: Sendikalar siyasi partilerin uyguladıkları politikaları belirlemelidir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 17: Siyasi partiler sendikaların uyguladıkları politikaları belirlemelidir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 18: Sendikalar seçim zamanı kendi davalarını destekleyen partilere yardımcı olmalıdırlar 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 194 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 19: Sendikalar siyasi partilere örgütlü bir biçimde parasal yardım yapmalıdırlar 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 20: Sendikalar seçim dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda bir parti lehinde veya alehinde tavır alabilir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Ne katılırım ne katılmam Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 21: Sendikalar siyasi partilerin uyguladıkları politikaları belirlemelidir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y 195 Soru # 22: Siyasi partiler sendikaların uyguladıkları politikaları belirlemelidir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y Soru # 23: Sendikalar seçim zamanı kendi davalarını destekleyen partilere yardımcı olmalıdırlar Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y Soru # 24: Sendikalar siyasi partilere örgütlü bir biçimde parasal yardım yapmalıdırlar Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 25: Sendikalar belirli görevlerdeki seçilmiş siyasilerle özel ilişkiler kurmalıdırlar 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 196 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 26: Sendikalar basın gücüyle siyaseti etkilemelidirler. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 27: Sendikalar siyasi parti kurup mücadelelerini siyasi platformda da yürütmelidirler. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 28: Sendikalar tarafsız kalıp güncel politikalar benimsemelidirler. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 29: Sendikalar her yerde genel grev yaparak sistemi çökertmelidirler. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 197 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 30: Sendikalar tabanın sesine göre siyasi duruşunu belirlemelidir. 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 31: Sendikalar siyasi partilere eşit mesafede olmalıdır 1) Tamamen katılıyorum 2) Katılıyorum 3) Ne katılırım ne katılmam 4) Katılmıyorum 5) Hiç katılmıyorum 6) F.Y. / C.Y. Soru # 32: Sendikalar belirli görevlerdeki seçilmiş siyasilerle özel ilişkiler kurmalıdırlar Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 33: Sendikalar siyasi parti kurup mücadelelerini siyasi platformda da yürütmelidirler. Tamamen katılıyorum 198 Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 34: Sendikalar tarafsız kalıp güncel politikalar benimsemelidirler. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 35: Sendikalar her yerde genel grev yaparak sistemi çökertmelidirler. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 36: Sendikalar tabanın sesine göre siyasi duruşunu belirlemelidir. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 37: Sendikalar basın gücüyle siyaseti etkilemelidirler. Tamamen katılıyorum 199 Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 38: Sendikalar siyasi partilere eşit mesafede olmalıdır Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 39: Kıbrıs Türk sendikaları siyasi güçler tarafından yönlendiriliyor Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 40: Kıbrıs Türk sendikaları ekonomik güçler tarafından yönlendiriliyor. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 41: Kıbrıs Türk sendika yöneticileri bu görevlerinden dolayı haksız yere ekonomik çıkar elde ederler. 200 Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y. Soru # 42: Kıbrıs Türk sendika yöneticileri bu görevlerinden dolayı haksız yere siyasi çıkar elde ederler. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç katılmıyorum F.Y. / C.Y 201 ÖZET Bu araştırma Kıbrıs Türk Toplumunda Annan Planı Sürecinde yaşanan hareketlenmeyi ve bu hareketlenmede Kısır Türk sendikacılığının üstlendiği rolü konu edinir. Bahsi geçen bu dönemde Kıbrıs Türk Toplumunda devrimsel hareketler yaşanmış ve bu dönemi olağanüstü öneme sahip bir dönem olarak karşımıza çıkarmıştır. Araştırma bahsi geçen döneme ait bilimsel bir araştırma niteliğine literatür taraması ve sormaca tekniği ile yaklaşmış ve yorumlanmıştır. Beklendiği gibi yapılan araştırma ve çözümlemeler ışığında bahsi geçen dönemde oluşan toplumsal hareketin demokratik halk hareketi niteliğinde olduğu düşünülmektedir. 202 SUMMARY This study covers the movements of Turkish Cypriot Community during the Annan Plan and the role of trade unions on these movements. These movements were extremely important and they also increased the importance of this period. This study was conducted as research study on literatures and also questional technique was used by asking questions to the leaders of trade unions and etc. The results and evaluations of the findings showed that, as suggested, this movement was a demographic society movement. 203