Question Ali (as) hâkimiyeti ele geçirdiği zaman neden

advertisement
Question
Ali (a.s) hâkimiyeti ele geçirdiği zaman neden kendinden önceki ergin halifelere muhalefet
etmedi? Bilakis tevatür ile sabit olduğu üzere minber üzerinde şöyle demiştir: “Peygamberden
(s.a.a) sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebubekir’dir.” Aynı şekilde hâkimiyeti ulaştığı zaman
insanlara yeni bir Kur’an getirmedi, geçici evliliği yaymadı, Fedek’i geri vermedi, tamattu’
haccını farz kılmadı, ezana “hayya ala hayru’l-amel” cümlesini eklemedi ve “es-salatu hayrun
min nevm” cümlesini ezandan çıkarmadı. O halde Ebubekir ve Ömer kâfirdiyseler, neden
İmam Ali (a.s) güç elindeyken onların küfürlerini ve hilafetlerinin gasplı olduğunu ilan etmedi?
Aksine Ebubekir ve Ömer’i övdü ve yüceltti. Öyleyse siz de İmam Ali’nin (a.s) yapmış olduğu
işi yapınız. Yahut İmam Ali’nin (a.s) ümmete ihanet ettiğini, ümmete meseleyi açıklamadığını
ve Ali’nin böyle bir şeyden münezzeh ve arı olduğunu söylemeniz gerekir!
Answer:
İmam Ali (a.s) bazı hususlarda önceki halifelere karşı amelî muhalefetlerde bulunmuştur.
Bizim kitaplarımızda yer aldığı üzere o defalarca önceki halifelere yönelik eleştirilerde
bulunmuştur. Örnek olarak Nehcü’l-Belağa’daki mevcut Şıkşıkiye Hutbesi’nden söz edilebilir.
Bazı yerlerde de susmayı maslahat bilmiştir. Belirttiğiniz hadis Şia açısından tevatüre sahip
değildir ve Ehli Sünnet’in tevatür derecesindeki diğer hadisleriyle de çelişmektedir. Ayrıca her
susma da ihanet addedilmez.
Ayrıntılı Cevap:
Geçekte sorunuz birkaç bölüme ayrılmaktadır: Müminlerin önderinin (a.s) Peygamberden
sonra en hayırlı fertler Ebubekir ve Ömer’dir demesi tevatür ile sabit olmuş mudur? Ali (a.s)
gücü ele geçirdikten sonra neden önceki halifelere muhalefetini dile getirmedi ve onları kâfir
ve hilafeti gasp edenler olarak ilan etmedi? Neden Hz. Ali (a.s) geçici evlilik, Fedek, tamattu’
haccı ve ezan hakkında kendi görüşü esasınca hareket etmedi ve niçin yeni bir Kur’an
getirmedi? Ali (a.s) yukarıdaki hususları yerine getirmemişse, kendisinin ümmete ihanet
ettiğini mi söylemeliyiz? Bu soruları incelemeden önce söylemeliyiz ki Ümeyyeoğullarının
müminlerin önderinin (a.s) faziletlerini nakledilmesini engellemeleri ve siyasî hedeflerle tarihin
onlar tarafından tahrif edilmesi ve bu sürecin maalesef henüz de devam etmesi nedeniyle bu
tür sorular icat edilmiştir. Biz aşağıda bu konuya yanıt vereceğiz ama her şeyden önce
gerçekten de hak ve hakikati bulma peşindeyseniz ve niyetiniz sadece Müslüman olmayanların
lehine tamamlanacak Şii ve Sünni arasında hassasiyet çıkarmak değilse, Şii âlimleri tarafından
yazılmış kelam kitaplarına müracaat edebileceğinizi ve önyargıda bulunmamak kaydıyla
gerçeklere ulaşabileceğinizi tavsiye ediyoruz ve emin olun ki “Yüce Allah kendi yolunda
çabalayanları hak yola yöneltecektir.”[1] Müminlerin önderinden (a.s) naklettiğiniz hususun
tevatür taşıdı hakkında şunları söylemek gerekir: Ehli Sünnet kitaplarında farz olarak böyle bir
tevatür olsa da Şii kitaplarında böyle bir tevatür mevcut değildir. Bilakis Şia’da bu hadisi sahih
olasılığıyla nakleden hiçbir kitabın bulunması mümkün değildir ve kesinlikle bildiğiniz üzere
ilmî tartışmalarda ancak iki tarafın onayını almış bir tevatüre istinat edilebilir. Örnek sıfatıyla
şu konular iki fırka arasında tevatür derecesinde sayılabilir; zira hem Şia kitapları ve hem de
Ehli Sünnet kitaplarında yer almaktadırlar ve biz sadece Ehli Sünnet kitaplarını referans
göstereceğiz.
1- Müminlerin önderinin (a.s) Peygambere (s.a.a) yakınlığı, Harun’un (a.s) Musa’ya yakınlığı
gibidir.[2]
2- Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Fatıma’yı (a.s) üzen kimse beni üzmüş kimse
gibidir.[3]
3- Bir şahıs, Peygamber (s.a.a) ölüm döşeğindeyken onun tarafından bir hususun yazılmasına
engel olmuş ve Peygamberin (s.a.a) hezeyanda bulunduğunu söylemiştir.[4]
4- Fatıma (a.s) vefat edene dek birinci ve ikinci halifeden razı olmamıştır.[5]
5- Peygamber (s.a.a) Beraat mesajını iletmek için Ali’yi (a.s) Ebubekir’in yerine atamıştır.[6]
6- Birinci halife ve ikinci halife Peygamberin (s.a.a) huzurunda Hucurât suresinin ilk ayetlerinin
inip kendilerini azarlayacağı kadar seslerini yükseltmişlerdir.[7] Gerçi Ehli Sünnet sonraları
Yüce Allah’ın onları bağışladığına inanmaktadır.
Bu belirtilenleri ve başka onlarca başka örnekleri iki fırka arasındaki tevatür derecesine sahip
örnekler olarak değerlendirebiliriz; zira Şia kitaplarında onlara işaret edilmekle birlikte en
muteber Ehli Sünnet kitaplarında da kendilerine atıfta bulunulmuştur. Biz onların tümünü Ehli
Sünnet nezdinde Kur’an’ın kız kardeşi mesabesinde olan Sahih-i Buharî kitabından alıntıladık.
Onlara dikkat ederek naklettiğiniz hadis ile olan çelişkilerini de kavrayabilirsiniz. Tevatür
iddiasında bulunduğunuz hadis hakkında belirtmeliyiz ki; müminlerin önderine (a.s) düşman
olan Emevî hükümdarları ergin halifelerden sonra, siyasi propagandayla Peygamberden
(s.a.a) sonra Ebubekir ve Ömer’in en üstün şahıslar olduğu ve doğal olarak Ali’nin (a.s)
sonraki merhalede yer aldığı izlenimini vermişlerdir. Sonraları bu propaganda sürecinin
devamında daha inandırıcı olması için bazıları bu sözü İmam Ali’ye (a.s) isnat etmişlerdir. Bu
hususta Şia kitaplarında bir rivayet mevcuttur ve siz onun senedini kabul etmeseniz bile bu
rivayette yapılan çözümlemeyi kabul etmekten kaçınamazsınız. Ebu Halid Kabilî şöyle
söylemektedir: İmam Seccad’a (a.s) halkın[8] Peygamberden (s.a.a) sonra tertip üzerine
insanların en üstününün Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali (a.s) olduğunu söylediklerini belirttim.
İmam Seccad (a.s) şöyle cevap verdi: O halde onlar, Said b. Musib’in Saad b. Ebu Vakkas
aracılığıyla Allah Resulü’nden (s.a.a) naklettiği rivayet karşısında ne demekteler? Allah Resulü
(s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin bana yakınlığın Harun’un (a.s) Musa’ya (a.s)
olan yakınlığıdır. Ama benden sonra bir peygamber gelmeyecektir.” [9] Musa (a.s) zamanında
Harun (a.s) gibi bir insan var mıydı?[10] İmam Seccad iki fırkanın kabul ettiği yakınlık
hadisine isnatta bulunarak, insanların dilinde dolaşan ve sizin İmam Ali’ye (a.s) müntesip
bildiğiniz bir hadisin itibarını geçersiz kılmaktadır. Bu çözümleme kimin olursa mantıklı ve
kabul edilirdir. Müminlerin önderinin gücü ele geçirdikten sonra önceki halifelere neden
muhalefet etmediği meselesi hakkında da şöyle söylemek gerekir: Bizim inancımıza göre ve
kitaplarımızda yer aldığı üzere, o defalarca önceki halifelere yönelik eleştirilerde bulunmuştur.
Örnek olarak Nehcü’l-Belağa’daki mevcut Şıkşıkiye Hutbesi’nden söz edilebilir. Burada iki fırka
arasında tevatür derecesine sahip bir takım hususlara isnatta bulunup birkaç soru soruyoruz:
1- Önceki iki halife tarafından atanan Muaviye’nin Şam bölgesinden azli, onların görüşüne
muhalefet etmek değil midir?
2- Beytülmalin yeni bir yöntem ile dağıtılması, onlara muhalefet etmek sayılmaz mı?
3- Haricî fetihlerin devamına önem vermemek ve Müslüman camianın derunî temizliği
yönünde çabalamak, yöntem değişikliği addedilmez mi?... Kendisinin hatta önceki halifelerin
iktidarda oldukları dönemde dahi mevcut düzene itiraz eden ve onu eleştiren bir şahıs olarak
telaki edildiğini biliyoruz. Onlarca örnekten biri sıfatıyla sizden soruyoruz: Neden kendisi
Fatıma (a.s) vefat edene ve onun gece defin edilmesine dek, sizin Peygamberden (s.a.a)
sonra en üstün şahıs olarak bildiğiniz Ebubekir’e biat etmedi?[11] Elbette o İslam’ı korumak
için, ettiği tüm itirazlara rağmen halifelerle işbirliği yaparak İslam toplumunun sorunlarıyla
ilgilenmekteydi[12] ve kendisinin güzel tabiriyle şöyle demekteydi: “Bizim bir hakkımız vardır,
eğer bize verirlerse ne ala ama vermezlerse zaman alsa da ikinci şahıs olarak deveye binmeyi
tercih ederiz.”[13] Gerçekte o, gücü hedef olarak değil sadece araç olarak telaki etmekteydi.
Bu yüzden de hem önceki halifeler döneminde ve hem de kendisinin zahiri hilafeti döneminde
birçok yerde susmayı ve bu hususlarda yargıda bulunmayı gelecektekilerin uhdesine bırakmayı
tercih ediyordu. Belirttiğiniz fertlerin küfrü hakkında ise Şia inancına göre şahadeteyni
söyleyen her şahsın Müslüman olduğunu söylemek gerekir. Onun neden birçok yerde kendi
görüşüne göre amel etmediği hususunda enteresan şu noktayı bilmeniz gerekir: Sizin
deyiminizle İmam Ali (a.s) gücü elinde bulundurduğu zaman, teravih namazının kılınmasına
muhalefet etmiş ancak bazı fertlerin itiraz etmeleri nedeniyle onları kendi hallerine
bırakmıştır.[14] Onun Ebu Musa Eşarî’nin hakem olmasına razı olmadığını ama zorla onu kabul
ettiğini kesinlikle biliyorsunuzdur. Esasen Hz. Ali (a.s) iktidara ulaştığı zaman ondan önceki
yirmi beş yıl boyunca İslam toplumu sürekli bir şekilde önceki halifelerin davranışlarını doğru
gösteren bir propagandanın egemenliği altındaydı ve bazı hususlarda muhalefet etmek sorun
yaratmaktaydı. Tıpkı Fedek’in geri verilmesi dâhilinde bunun bazılarınca şahsi menfaatler
yönünde atılmış bir adım olarak algılanabileceği gibi. Esasen İmam Ali’nin (a.s) hilafet dönemi,
birçok yerde temel ıslahlar yapmaya kendisine izin vermeyecek kadar kısa olup savaş ve
ihanetler ile doluydu. Kur’an hakkında da şunu söylemek lazımdır: Şia, mevcut Kur’an’ı kabul
etmekte ve onu Allah tarafından bilmekte ama Ali’nin (a.s) Kur’an’ının (Kur’an’daki mevcut
metne ek olarak) nasıh, mensuh ve ayetlerin inme zamanına ait bilgiler ve birçok açıklama ve
tefsiri kapsadığına inanmaktadır. Belirtilen nedenlerle İmam (a.s) bunu topluma sunamamıştır
ve bu toplum içinde düşman ordusunun Kur’an’ı mızraklar üzerine koyup yukarıya kaldırmaları
hilesine safça kanan, İmama itaat etmekten vazgeçen ve kendi deyimiyle ben insanlar
arasında Kur’an’a en yakın kişiyim[15] diyen birine itina etmeyen fertler mevcuttu. Sorunuzun
son kısmı hakkında da belirtmek gerekir ki her suskunluk ihanet değildir. Bozulması dâhilinde
toplumu ıslaha yöneltecek suskunluk ihanettir; bozulması halinde toplumdaki bozgunculuğu
artıracak suskunluk ihanet değildir. Örnek olarak size birkaç soru soruyoruz: Peygamber’in
(s.a.a) ikinci halifenin görüşünün aksine meşhur münafık Abdullah b. Ebi’nin cenazesine
namaz kılması[16], İslam toplumuna ihanet etmek olarak mı algılandı? Hızır (a.s), Kehf
suresinde kıssası yer alan maceraların nedenini Musa’ya (a.s) başta söylemediği için kendisine
ihanet mi etti? Muhammed suresi 30. ve Tövbe suresi 101. ayeti uyarınca Yüce Allah
münafıkları Peygambere (s.a.a) tanıtabilirdi ama kendisi Allah’tan böyle bir şey istemedi. Bu
yüzden Peygamber (s.a.a) İslam ve Müslümanlara ihanet mi etmiş oldu? Harun’un (a.s) İsrail
oğullarının buzağıya tapması hakkında susması ve Musa’dan (a.s) onlar beni kale almadı ve az
kalsın beni öldüreceklerdi diyerek özür dilemesi[17], ihanet miydi? Bunların hiçbiri ihanet
değildi. Müslümanlardan üç grubun kendisiyle savaşa giriştiği, bir kesimin de kendisine
muhalefet bayrağı açtığı ve neticede kendisini şehit ettikleri koşullarda bir takım meselelere
yönelik Harun’un (a.s) konumunu taşıyan müminlerin önderinin suskunluğu ihanet değildir.
Ama insaflı araştırmalar yaparak hakikate ulaşmak bizim ve sizin vazifenizdir.Refrence:
[1] Ankebut, 69.
[2] Buharî, Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buharî, Daru’l-Fikir, Beyrut, h.k. 1401, c. 4, s. 208,
ve c. 5, s. 129.
[3] Sahih-i Buharî, c. 4, s. 219.
[4] a.g.e., c. 5, s. 137 ve 138. Daha fazla bilgi için bkn: 1527. Soru (Site: 169), İndeks:
Peygamberin (s.a.a) Vasiyetinin Yazılmasındaki Engel.
[5] a.g.e., c. 5, s. 42, ve c. 5, s. 82 ve 83.
[6] a.g.e., c. 5, s. 202 ve 203.
[7] a.g.e., c. 6, s. 46 ve 47.
[8] Dikkat ediniz: İmam Ali (a.s) söylememektedir, halk söylemektedir.
[9] Belirtildiği gibi bu hadis Şia ve Ehli Sünnet arasında tevatür derecesindedir ve Ehli
Sünnet’in muteber sahihlerinde de mevcuttur.
[10] Meclisî, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, h.k. 1404, c. 37, s.
273.
[11] Müracaat ediniz: Sahih-i Buharî, c. 5, s. 82 ve 83.
[12] Bu hususta bu sitenin arşivindeki 1351. numaralı soruya (site: 1450) müracaat
edebilirsiniz.
[13] Nehcü’l-Belağa, İntişarat-u Dari’l-Cehre, Kum, s. 472.
[14] İbn. Ebi’l-Hadid, Şerh-u Nehci’l-Belağa, Kitabhane-i Ayetullah Maraşî, Kum, h.k. 1404, c.
12, s. 283.
[15] Nasr b. Müzahim el-Munkarî, Vakıa-i Sıffin, Kitabhane-i Ayetullah Maraşî, Kum, h.k. 1403,
s. 490 ve 491.
[16] Sahih-i Buharî, c. 5, s. 206.
[17] A’raf, 150.
-----------------------------Kaynak:www. islamquest.net
Sunulan cevaplar zorunlu olarak Ehl-i Beyt (a.s) Kurultayı’nın görüşünü yansıtmamaktadır
Download