Allah`ın kadına bahşettiği fıtrata razı gelmek

advertisement
On5yirmi5.com
Allah’ın kadına bahşettiği fıtrata razı gelmek
“Ey insanlık!… Kendisi adına birbirinizden (hak) talebinde bulunduğunuz Allah’a ve
akrabalık/insanlık bağına karşı sorumluluk duyun. Kuşkusuz Allah, üzerinizde daimî bir
gözetleyicidir.” (Nisa 4:1).
Yayın Tarihi : 22 Ağustos 2017 Salı (oluşturma : 10/20/2017)
Doç.Dr. Fethi Güngör'ün Diriliş Postası'ndaki yazısı.....
“Rasulullah (s) erkeklerden kadınlara benzemeye çalışanlara; kadınlardan da erkeklere benzemeye
çalışanlara lanet etti.” (Buhari vd.).
14 Ekim 1906’da Mısır’ın Buhayra iline bağlı Mahmudiye kasabasında dünyaya gelen ve 12 Şubat
1949 günü akşamı Kahire’deki teşkilat merkezinden evine dönerken uğradığı suikast sonucunda
şehid düşen Hasan Ahmed Abdurrahman el-Benna, 43 yıllık kısa ömrüne -yoğun sosyal faaliyetleri
yanında- yüzlerce konferans, makale ve kitap sığdırabilmiştir. Müslüman şahsiyetin iman, ahlak,
ibadet ve bilgi donanımı açısından layık olduğu yeri gösteren risaleleri yıllar boyunca Arapçadan
başka dillere de çevrilmiştir.
Şehid el-Benna’nın Türk dilinde son yayımlanan eseri “Müslüman Kadın” isimli risalesi olup metnin
yazıldığı 1940’lı yılların hayat şartları da göz önünde bulundurularak okunduğunda, Müslüman
kadının evini, eşini ve çocuklarını merkezde tutarak toplumsal hayata “kişiliğiyle” dâhil olmasının
taşıdığı önem daha iyi anlaşılmış olacaktır.
İslam’ın sosyal hayatı en sağlam kurallar üzerine inşa ettiğini kabul etmek
“İslam insanlık için bir ışık ve yol gösterici olarak gelmiş, hayati işleri insanlar için en dikkatli
tertiple, en erdemli kurallar ve normlarla düzenlemiştir. Evet, İslam bunların hiç birisini ihmal
etmemiş, insanları vadi vadi dolaşsınlar diye kendi hallerine bırakmamıştır. Tersine, onlara işi tam
olarak açıklamış, hiçbir kimseye ekleyecek bir şey bırakmamıştır.
Gerçek şu ki, İslam’ın kadın-erkek görüşünü, bu iki cinsin birbirleriyle olan münasebetlerini ve her
birinin diğerine karşı yükümlülüklerini bilmemiz değildir asıl önemli olan. Bu neredeyse herkes
tarafından bilinen bir konudur çünkü. Fakat asıl önemlisi kendimize şu soruyu sormamızdır: Biz İslam’ın hükmüne uymaya hazır mıyız? (s.31).
Durum şudur ki; bölgemiz ülkelerini ve diğer İslam ülkelerinin tamamını, boğazlarına kadar
gömüldükleri o Avrupa’ya özenme sevdasının gürültülü ve sert dalgası sarmış durumdadır.
Bazı insanlara, içine düştükleri bu taklit (bataklığı) da yeterli gelmediği için, kendilerini kandırmaya
yöneliyorlar; İslam’ın hükümlerini Batılı arzular ve Avrupai düzenler doğrultusunda değiştirmek
istiyorlar. Bu dinin hoşgörüsünü ve esnekliğini kötü niyetle sömürerek onu kendi İslami suretinden
tam olarak çıkarmak, onu hiçbir şekilde İslam’la buluşamayacağı başka bir düzene dönüştürmek
istiyorlar. Öte yandan kendi arzularına uymayan birçok nassı ve İslam şeriatının ruhunu ihmal
ediyorlar (s.33).
Önemli olan İslami hükümlere arzularımızdan sıyrılarak bakabilmemiz, kendimizi Allah’ın emir ve
yasaklarını kabullenme konusunda hazır hâle getirmemizdir. Özellikle de şu mevcut uyanışımıza
hayati önemde temel teşkil eden kadın konusunda… Bu esaslara göre, insanlara, bu konuda zaten
bildikleri ve bilmeleri gereken İslami hükümleri hatırlatmakta yarar görüyoruz.” (s.35).
Kadının hak ve vazifelerini fıtratına uygun şekilde tanzim etmek
“Birinci olarak: İslam kadının değerini yüceltmiş, onu haklar ve yükümlülükler bakımından erkekle
ortak yapmıştır. Bu, neredeyse hiç dikkate alınmayan bir husustur. İslam kadının konumunu
yüceltmiş, onu erkeğin kız kardeşi ve hayat ortağı yapması itibarıyla derecesini yükseltmiştir. Kadın
erkekten, erkek de kadındandır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Bazınız bazınızdan
türediniz…” (Âl-i İmran 3:195).
İslam kadının gerek özel, gerek medeni, gerekse siyasi haklarını tam olaraktanımış, ona insanlığın
zirvesinde olan bir insan muamelesi yapmıştır. İnsan olmak hak ve yükümlülük sahibi olmak
demektir; yükümlülüklerini yerine getirince kendisine teşekkür edilen insan, tüm haklarına da
ulaşmak zorundadır. Kur’an ve hadisler bu anlamı destekleyen ve onu açıklayan ayetlerle dolup
taşmaktadır (s.37).
İkinci olarak: Erkekle kadın arasında görülen farklı hukuki muameleler, erkekle kadın arasında var
olan doğal ve kaçınılmaz farklılıktan kaynaklanmaktadır. Bu farklılık, her birisinin taşıdığı önemli
ayrıcalıklara uygunluk ve her ikisine verilen hakları korumak için gereklidir.
İslam’ın pek çok durum ve şartlarda erkekle kadını birbirinden ayrı tuttuğu ve aralarında tam bir
eşitlik sağlamadığı doğrudur. Ancak öte yandan şunun da üzerinde durmak gerekir: İslam bir açıdan
kadının hakkına kısıtlama getirmişse, ona bedel olarak başka bir açıdan daha iyisini mutlaka yerine
koymuştur. Bu kısıtlamanın başka bir şey için değil, kadının yararı ve iyiliği için olduğu da göz
önünde bulundurulmalıdır. Kadının bedensel ve ruhsal oluşumunun erkeğin oluşumuyla tıpatıp aynı
olduğunu kim, nerede iddia edebilir? Eğer ortada bir babalık ve annelik olacağına inanıyorsak, kim
nerede çıkıp kadının hayatta üstlenmesi gereken rolle, erkeğin hayatta üstlenmesi gereken rolün
aynı olduğunu söyleyebilir? (s.39).
İnancım odur ki, kadın ile erkeğin yaratılışları farklı olduğu için görevleri de doğal olarak farklı
dır. Bu farklılığın, her ikisi için hayat tarzlarında da farklılığa neden olması gerektiğine inanıyorum.
İşte İslam’ın getirdiği, kadın-erkek arasında hukuk ve yükümlülüklerdeki farklılığın sırrı budur.
Üçüncü olarak: Kadınla erkek arasında birincil, temel, ilişki belirleyici olan güçlü bir fıtri çekim
vardır. Hoşlaşmak ve ardından gelecek her şeyden önce bu çekimin amacı, “nesli korumak” ve
hayatın yükünü birlikte omuzlamaktır (s.41).
İslam bu nefsî eğilime işaret etmiş, onu arındırmış, onu gayet güzel bir şekilde hayvani anlamından
ruhsal anlamına kaydırmıştır. Bu ruhsal anlam, (bu çekimin) maksadını açıklamakta, onu salt eğlence
olmaktan çıkarıp tam bir yardımlaşmamodeline kavuşturmaktadır:
“Yine sizin için kendileriyle huzur bulasınız diye kendi türünüzden eşler yaratması, aranıza sevgi ve
merhameti yerleştirmesi de O’nun mucizevi işaretlerinden biridir: Şüphesiz bütün bunlarda düşünen
bir topluluk için alınacak bir ders mutlaka vardır.” (Rum 30:21).
İslam’ın belirlediği metot budur. İslam kadına bakışını bu metotla belirlemiş, onun hikmetli yasaları
bu esasa göre gelmiş, iki cins arasında kurduğu tam dayanışmaya garanti vermiştir; her biri
diğerinden faydalanacak ve hayatın tüm alanlarında birbirlerine yardımcı olacaklardır.” (s.43).
Kadını eğitmek, zarafetini ve mahremiyetini muhafaza etmek
“Kadınlar toplumun yarısı, hattâ gelecek nesillerin ilk öğretmenleri ve ilk tasarımcıları olduğu için,
toplum hayatına en yüksek etkiyi yapan kesimi oluştururlar. Toplumun ve milletin gidiş istikameti
ve eğilimi, çocuğun annesinden aldığı tarz ve surette şekillenir. Bundan sonraki aşamalarda da
kadın, yine eşit derecede gençlerin ve erkeklerin hayatında etkilidir (s.29).
Kadının toplumdaki yeri konusunda söylenebilecek sözler şu iki nokta etrafında özetlenebilir:
Birincisi; kadını eğitmenin gerekliliğidir. İslam başından beri kadının erdemlerle, nefse olgunluk
kazandıracak hasletlerle donatılması için ahlaki güzellik eğitimi almasını ve terbiye edilmesini
gerekli görür. İslam babaları ve genç kız velilerini bu konuda yüreklendirmiş, onlara Allah’tan bolca
sevap vadetmiş, bu konuda kusurlu davrananları cezayla uyarmıştır. Bir ayette şöyle buyrulur:
“Siz ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten
koruyunuz! Ona memur melekler kararlı ve tavizsizdirler; hiçbir buyruğunda Allah’a karşı gelmezler
ve kendilerine emredileni yaparlar.” (Tahrim 66:6). (s.45).
Abdullah bin Ömer’den (r) aktarılan sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Hepiniz çobansınız ve
hepiniz sürünüzden sorumlusunuz; imam (lider) çobandır ve sürüsünden sorumludur, adam ailesinin
çobanıdır ve sürüsünden sorumludur, kadın eşinin evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur,
hizmetçi efendisinin malına çobandır ve sürüsünden sorumludur; hepiniz çobansınız ve hepiniz
sürünüzden sorumlusunuz.” (Buhari ve Müslim).
İbn-i Abbas (r)’dan rivayet edildiğine göre Allah’ın Elçisi (s) şöyle buyurdu: “İki kızı olup da onlarla
güzelce arkadaşlık yapan veya onlara sahip çıkan hiçbir Müslüman yok ki, o kızlar onu cennete
götürmesin!” (İbn-i Mace ve İbn-i Hibban). (s.47).
İkincisi; kadın ve erkeği ayrı tutmaktır. Zira İslam kadın-erkek karışımını kesin olarak sakıncalı görür
ve evlilik dışında onları birbirinden uzak tutar. Bundan dolayı İslam toplumu karma bir toplum
değildir…” (s.49).
Kadını da erkeği de yaratan Allah’ın onlar için belirlediği konumlara razı olmak
Kadın-erkek münasebetleri konusunda Allah Teâlâ’nın buyruklarına ve Son Elçisi’nin açıklamalarına
kulak verelim:
“Ey insanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden de birçok
erkek ve kadın var eden Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Kendisi adına
birbirinizden (hak) talebinde bulunduğunuz Allah’a ve bu akrabalık/insanlık bağına karşı sorumluluk
duyun. Kuşkusuz Allah, üzerinizde daimî bir gözetleyicidir.” (Nisa 4:1).
“Ey insanlık! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline
getirdik ki tanışabilesiniz. Elbet Allah katında en üstününüz, O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü
olanınızdır; şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49:13).
“Kim imanlı olarak bir iyilik ortaya koymuşsa; -erkek ya da kadın (fark etmez)- kesinlikle ona güzel
bir hayat yaşatacağız; dahası elbet onları işlediklerinin en iyisiyle ödüllendireceğiz.” (Nahl 16:97).
“Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını (yasak) olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; tertemiz
kalabilmeleri için en uygun davranış şekli budur: unutmasınlar ki Allah, ortaya koydukları her bir
şeyden haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, bakışlarını (yasak) olandan çevirsinler, iffetlerini
korusunlar, cazibe ve güzelliklerini, bunlardan görünen kısımlar dışında, (kamuya) açmasınlar;
bunun için de, başörtülerini yakalarının üzerine sıkıca tuttursunlar; cazibe ve güzelliklerini yalnızca
kocalarına, babalarına, kayınbabalarına, oğullarına, üvey oğullarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin
oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına, kendi (evlerindeki) kadınlara, meşru şekilde malik oldukları
kimselere, ya da emirleri altındaki cinsel arzudan yoksun erkek hizmetlilere, veya kadınların mahrem
yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklara açabilirler; bir de yürürken, gizli olan ziynetlerini teşhir
etmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Siz ey iman edenler! Topyekûn günahları terk edip Allah’a
yönelin ki, mutluluk ve kurtuluşa erebilesiniz.” (Nur 24:30-31).
“Sen ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına, (bütün) mü’minlerin hanımlarına (toplum içine çıktıklarında)
üzerlerine (tesettürü tam sağlayan) giysilerini almalarını söyle: bu onların (mü’min ve saygın
kadınlar olarak tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha uygundur: Ve Allah zaten tarifsiz bir
bağış, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.” (Ahzâb 33:59).
Ebû Ümâme (r)’dan rivayet edildiğine göre Allah Rasulü (s) şöyle buyurmuştur: “Ya gözlerinizi
sakınır, ırzlarınızı korursunuz yahut Allah yüzünüzü kara çıkarır!” (Taberâni).
İbn-i Abbas (r)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz, yanında bir
mahremi bulunmayan kadınla yalnız kalmasın!” (Buhari ve Müslim).
İbn-i Abbas (r)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s) erkeklerden kadınlara benzemeye
çalışanlara; kadınlardan da erkeklere benzemeye çalışanlara lanet etti.” (Buhari, Ebû Davud, Tirmizi,
Nesâi, İbn-i Mace ve Taberâni).
Ebû Hureyre (r)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s) kadın elbisesi giyen erkeğe ve
erkek elbisesi giyen kadına lanet okudu.” (Ebû Davud, Nesâi, İbn-i Mace ve İbn-i Hibban).
Sonuç olarak; bu önemli doğal görevleri dışında, kadını başka bir görev yapmaya iten sosyal
zorunlulukların var olması durumunda, uyması gereken yükümlülüklerden birisi de İslam’ın kadın
fitnesini erkekten, erkek fitnesini de kadından uzak tutmak için koyduğu şartlara riayet etmek olur.
Uyması gereken başka bir yükümlülük de bu görevi her kadının temel haklarından birisi olarak
alelade bir uygulamaya dönüştürmeden, zorunluluk düzeyinde tutmak olur. Özellikle de
işsizliğin ve erkek nüfusun boşta olmasının her toplumda ve her devlette, insanlığın çözülmesi zor
sorunlardan birisi haline geldiği şu “mekanik” çağda… (s.91).
İslam’ın, kocanın karısı üzerindeki haklarına ve kadının da kocası üzerindeki haklarına ilişkin çok
değerli başka kuralları da vardır. Keza ebeveynlerin çocuklar üzerindeki haklarına, çocukların da
ebeveynler üzerindeki haklarına ilişkin haklar belirlenmiştir… Yine İslam’ın, sıkıca sarılmaları halinde
İslam ümmetine kullukta başarı ve iki dünyada mutluluk kazandıracak kuralları vardır…
Son sözümüz: Hamd âlemlerin Rabbi Allah’adır.” (s.93).
Kaynak:
Hasan el-Benna; el-Mer’etu’l-Muslime: Müslüman Kadın, Çeviri: Sıbğatullah Kaya, Beyan Yayınları,
İstanbul, Nisan 2017, 96 s.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Allah’ın kadına bahşettiği fıtrata razı gelmek
Download