uyku apne sendromunun otonom disfonksiyon üzerine etkisi

advertisement
T.C.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI
Tez Yöneticisi
Yrd. Doç. Dr. Meryem AKTOZ
UYKU APNE SENDROMUNUN OTONOM
DİSFONKSİYON ÜZERİNE ETKİSİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. M. Saber JAHİD
EDİRNE – 2011
TEŞEKKÜR
Eğitimim süresince bilgi ve deneyimimi
arttırmamda yardımcı olan Anabilim Dalı Başkanı
sayın Prof. Dr. Armağan ALTUN’a, tezimin
yöneticiliğini yapan ve büyük katkıları olan değerli
hocam sayın Yrd. Doç. Dr. Meryem AKTOZ’a ve
Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerine,
tezimin
hazırlanmasında
katkısı
olan
Göğüs
Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi sayın Doç.
Dr. Erhan TABAKOĞLU’na ve Biyoistatistik
Anabilim Dalı öğretim üyesi sayın Yrd. Doç. Dr. F.
Nesrin TURAN’a en içten teşekkür ve saygılarımı
sunarım. Tezim süresince yardımlarını esirgemeyen
tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ VE AMAÇ........................................................................................................... 1
GENEL BİLGİLER....................................................................................................... 3
OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMU .......................................................... 3
OBSTRÜKTİF UYKU APNESİNİN KARDİYOVASKÜLER SİSTEM
ÜZERİNE OLAN ETKİSİ ........................................................................................ 7
OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMUNUN İLİŞKİLİ
OLDUĞU KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR ........................................... 9
KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ ................................................................................ 13
KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ TOPARLANMA ZAMANI ................................ 17
GEREÇ VE YÖNTEMLER .....................................................................................19
BULGULAR ...................................................................................................................22
TARTIŞMA ....................................................................................................................26
SONUÇLAR ...................................................................................................................29
ÖZET ................................................................................................................................30
SUMMARY ....................................................................................................................32
KAYNAKLAR...............................................................................................................34
EKLER
KISALTMALAR
AF:
Atriyal Fibrilasyon
AHİ:
Apne-hipopne indeksi
AKŞ:
Açlık kan şekeri
BSA:
Vücud yüzey alanı
CPAP:
Continuous positive airway pressure (Sürekli pozitif havayolu basıncı)
DKB:
Diyastolik kan basıncı
EF:
Ejeksiyon Fraksiyonu
EKG:
Elektrokardiyografi
EKO:
Ekokardiyografi
HF:
High frequency (Yüksek frekans)
HRR:
Birinci dakikadaki kalp hızı toparlanma zamanı
HR:
Kalp hızı
IL 6:
İnterlökin-6
KHD:
Kalp hızı değişkenliği
LDL:
Low density lipoprotein (düşük dansite lipoprotein)
LF/HF:
Düşük frekans/ Yüksek frekans oranı
LF:
Low frequency (Düşük frekans)
MET:
Metabolik eşdeğerlilik
Mİ:
Miyokart İnfarktüsü
NYHA:
New York Heart Association
OUAS:
Obstrüktif uyku apne sendromu
1 PSG:
Polisomnografi
SDANN:
Standard deviation of the averages NN interval
SDNN:
Standard deviation of the NN interval
SKB:
Sistolik kan basıncı
SO2:
Arteriyel kan oksijen satürasyonu
SVDSÇ:
Sol ventrikül diyastol sonu çap
SVEF:
Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu
SVSSÇ:
Sol ventrikül sistol sonu çap
TNF-α:
Tümör nekrotizan faktör-alfa
VKİ:
Vücut Kitle İndeksi
VLF:
Very low frequency ( Çok düşük frekans)
2 GİRİŞ VE AMAÇ
Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS), uyku sırasında belirgin hipoksiye yol açan,
tekrarlayan epizodlarla üst solunum yolu obstrüksiyonu ile karekterize bir hastalıktır (1). Son
çalışmalar OUAS’a, erişkin popülasyonda oldukça sık rastlanıldığını göstermektedir. Erişkin
yaştaki erkeklerin %1–5’inde, kadınların %1.2–2.5’inde OUAS görülmektedir (2). Uyku apne
sendromlu hastalarda kardiyovasküler morbidite ve mortalite önemli derecede artmıştır.
Tekrarlayan solunum olaylarının, hipoksi ataklarının ve uyku yoksunluğunun otonom sinir
sistemi değişikliklerine yol açtığı gösterilmiştir (3). Kardiyak aritmiler oldukça sık
görülmektedir. Obstrüktif uyku apne sendromunda en sık rastlanan aritmi kalp hızının siklik
değişkenliğidir ve atriyal aritmilerdir. Aritmi nedenleri arasında otonom disfonksiyonun rolü
tartışılmaktadır.
Kalp hızı değişkenliği (KHD) otonom sinir sistemi fonksiyonunu incelemek için
yaygın olarak kullanılan noninvaziv bir yöntemdir (4). Kalp hızı değişkenliği birim zaman
içerisinde sinüs hızındaki periyodik değişiklikleri gösterir. Bu yöntem ile elektrokardiyografi
(EKG)’deki sinyallerin spektral analizi yapılmakta, parasempatik ve sempatik sinir sistemi ile
ilişkili
bazı
özgül
frekans
bantlarına
dayanarak,
kardiyak
otonomik
tonüs
değerlendirilebilmektedir (4). Yapılan çalışmalarda otonom disfonksiyonun bir göstergesi
olan KHD ile aritmiler arasında ilişki olduğu gösterilmiştir (5).
Ayrıca otonom disfonksiyonu değerlendirmek amacıyla egzersiz sonlandıktan sonra
birinci dakikadaki kalp hızı toparlanma zamanı (HRR), HR indeksi da kullanılmıştır. Kalp
hızının toparlanma zamanı parasempatik tonusdaki azalmayı gösteren kolay uygulanabilen
noninvaziv bir yöntemdir (6).
1 Bizim amacımız, KHD ve egzersiz testi parametrelerini kullanarak, kardiyovasküler
mortalite ve morbiditenin altında yatan mekanizmalardan biri olan otonom sinir sistemi
üzerine, OUAS’ın etkisini araştırmaktır.
2 GENEL BİLGİLER
OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMU
Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) solunumla ilgili uyku bozuklukları içinde
incelenen, birçok vücut sistemini ilgilendiren önemli bir sağlık sorunu olup erişkin dönemdeki
en yaygın uykusuzluk nedenidir (7). Obstrüktif uyku apne sendromu, uykuda üst havayolunda
tekrarlayan tıkanıklıklar nedeniyle oksijen desaturasyonu ve uyanma dönemleri olarak
tanımlanmıştır. Uykuda kısa süreli solunum durması (apne) veya solunum azalması (hipopne)
tek başına hastalık tanısı icin yeterli değildir. Obstrüktif uyku apne sendromu tanısı, apnehipopne indeksinin (AHİ) uykuda saat başına düşen toplam apne ve hipopne sayısı 5 veya
üstünde olması ile gündüz uykulu olma veya aşağıda sıralanan yakınmalardan en az ikisinin
varlığında konur (8): i. uyku sırasında boğulur gibi olma, ii. uykudan sık uyanma, iii.
dinlendirici olmayan uyku, gündüz yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü gibi bilişsel bozukluk.
Apne ve hipopne en az 10 saniye süresince sırasıyla solunumun durması ve azalması
olarak tanımlanmıştır. Hastalık tanısı için seçilen eşik AHİ değeri olan 5 rakamı
epidemiyolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. İzlem araştırmalarında AHİ’si 5 ve
üstünde olan hastalarda gündüz uykululuk, hipertansiyon ve motorlu araç kaza riskinin artış
gösterdiği görülmüştür (9). Hastalık derecesi sınıflandırılırken de AHİ’nden yararlanılır.
Hastalık şiddetini belirlemede kabul edilen AHİ düzeyleri hafif düzey için 5-14, orta düzey
için 15-30, ağır düzey için ise ≥30 şeklindedir (8).
3 Epidemiyoloji
Obstrüktif uyku apne sendromu için prevalans bildirimleri büyük oranda toplumda
yapılan kesitsel çalışmalardan kaynaklanmaktadır. Prevalans oranları hastalığı tanımlamak
için kullanılan ölçütlere göre değişmektedir. Erişkin yaştaki erkeklerin %1-5’inde, kadınların
%1.2-2.5’inde OUAS görülmektedir (2,3). Amerika Birleşik Devletleri’nden bildirilen
verilere göre uykulu olma semptomuna ek olarak laboratuvarda uyku solunum çalışması
yapılarak tanı konan OUAS oranı 30-60 yaş arası erişkin erkeklerde %4, kadınlarda %2
bulunmuştur (10). Türkiye’de ise Köktürk tarafından yapılan bir araştırmada OUAS
prevalansı %0.9-1.9 olarak saptanmıştır (11). İleri yaş döneminde (65 yaş ve üstü) hastalık
prevalansının arttığı tahmin edilmektedir (12). Bazı çalışmalarda, cinsiyet ile OUAS
prevalansı arasındaki ilişkinin de yaş ile değişim gösterdiği saptanmıştır. Resta ve ark. (13)
post-menopozal dönemdeki kadınlarda OUAS prevalansının aynı yaş grubundaki erkek
olgulardakine benzer, ancak pre-menopozal dönemdeki kadınlara göre daha yüksek olduğunu
bildirmişlerdir. Orta yaş dönemindeki erkeklerde OUAS sıklığı kadınlara göre daha fazladır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde uyku apnesinin yılda 38 000 kardiyovasküler sistem
nedenli ölüm ve 42 milyon dolarlık hastaneye yatış maliyetinden sorumlu olduğu tahmin
edilmektedir (14). Tedavi edilmemiş, apne indeksi >20 olan ağır hastaların 8-yıllık
mortaliteleri, daha düşük düzeyde apne indeksli hastalardaki 8-yıllık mortalite ile
karşılaştırıldığında yüksek bulunmuştur (%38’e karşı %4) (14). Ağır düzeydeki hastaların
morbidite, mortalite ve sağlık harcamaları da artacaktır.
Patofizyoloji
Obstrüktif uyku apne sendromu üst havayolunda tekrarlayan tıkanma (kollaps) ile
karakterizedir. Uyku sırasında üst havayolunda (farinkste) gelişen tıkanıklıkların hipoksemi,
hiperkapni, otonomik sinir siteminde değişiklikler ve uykuda bölünmeye yol açması gibi
sonuçları OUAS patofizyolojisinde belirleyicidir. Genetik ve çevresel etkenlerin yüz yapısı,
üst havayolundaki yumuşak dokular, vücut yağ dağılımı, üst havayolunun nörolojik kontrolü,
solunumun merkezi düzenlenişi gibi süreçleri ve OUAS gelişimini belirlediği söylenebilir
(15).
Obstrüktif uyku apne sendromu patofizyolojisinde temel etkenin anatomik olarak
küçük veya kapanmaya uygun farinks olduğu düşünülmektedir. Uyanıklıkta farinks açıklığını
sağlayan refleksler uyku başlangıcı ile birlikte zayıflamakta, apne hipopne gelişimi
kolaylaşmaktadır (16). Farinks kemik çatıdan yoksun bir tüp gibi düşünülebilir ve açıklığı
4 kapanma yönündeki kuvvetler (negatif intraluminal basınç ve dışardan bası yapan yağ dokusu
gibi) ile dilatör kaslar arasındaki denge ile belirlenir. İnsanda farinks açıklığının sağlanması
büyük oranda üst havayolunu dilate eden kasların etkinliğine bağlıdır (16).
Uyanıklık sırasında nöromusküler kompansasyon mekanizmaları, farinkste dilate edici
kasların etkinliğini artırarak farinks açıklığının korunmasını sağlar. Uykuya geçişle bu
koruyucu mekanizma kaybolur, farinkste kapanma oluşur. Gelişen hipoksemi ve hiperkapni
solunumu uyarır, solunum çabasında artışla uyanma (arousal) ve solunumda düzelme
meydana gelir. Hasta uykuya daldıktan sonra döngü tekrar eder. Sık uyku bölünmesi ve
tekrarlayan hipoksemi ve hiperkapni sonuçları hastalık tablosunu oluşturur (16). Gece içinde
defalarca (yüzlerce) bu döngü uyku yapısını bozmakta, gündüz uykululuk, trafik ve iş kazası
gibi sonuçları beraberinde getirmektedir (17).
Burun tek başına OUAS nedeni olmasa da hastalık patofizyolojisinde önemli yere
sahiptir. Gece uyku sırasında ağız içi direnç burundakinden yüksek bulunmuştur. Dolayısıyla,
burunda meydana gelecek herhangi bir tıkanıklık üst havayolunda sağlam bir çatıya sahip
olmayan farenksin kapanmasını da kolaylaştıracaktır (16).
Obstrüktif Uyku Apnesi Tanısı
Her hastalıkta olduğu gibi OUAS tanısı için klinik özellikler, öykü, fizik inceleme ve
sonrasında laboratuvar yöntemlerinin kullanımı önem taşımaktadır.
Risk faktörleri: Obstrüktif uyku apne sendromu için bilinen başlıca risk faktörleri
obezite, geniş boyun çevresi, kraniyofasial anomaliler, hipotiroidizm ve akromegalidir. Bu
etkenler üst havayolu açıklığını farinks çevresindeki yağlı dokuda artış (obezite) veya farinks
içindeki dokuda artış (hipotiroidizm, akromegali) nedeniyle daraltmakta, uyku sırasında
yineleyen solunum bozukluklarını (apne ve hipopne) kolaylaştırmaktadır (18).
Obezite havayolu çevresinde yağ birikimi ve kasların etkinliğini azaltma şeklinde etki
ederek üst havayolu kapanma eğilimini artırmaktadır. Obezite ile OUAS riski yaklaşık 10-14
kat artmakta, en belirgin artış orta yaş erişkinlerde görülmektedir (19). Bazı araştırıcılar
boyun bölgesinde yağ dokusu artışının daha önemli olduğunu, bu nedenle OUAS riskini
belirlemede boyun çevresi ölçümünün vücut kitle indeksine göre daha geçerli olduğunu
belirtmişlerdir. Boyun çevresinin <37 cm ve >48 cm olması düşük ve yüksek OUAS riski
olarak tanımlanmıştır (20).
5 Aynı aileden OUAS’lı olguların bildirilmesi ve OUAS hastalarının çocuklarında uyku
sırasında gösterilen solunumsal bozukluklar, OUAS gelişiminde genetik faktörlerin rolü
olduğunu düşündürmektedir (15).
Alkol ve benzodiyazepinler gibi sedatifler farinksteki kas tonusunu azaltarak
horlamaya, horlayan kisilerde obstrüktif apneye yol acabilir. Bu nedenle uyku apnesinden
şüphelenilen hastalara alkol ve sedatif kullanımının sakıncaları hakkında bilgi vermek
önemlidir (21).
Klinik belirtiler: Obstrüktif uyku apne sendromunda sıkça bildirilen semptomlar
gürültülü horlama, gündüz uykululuk hali, gece boğulacakmış gibi nefes darlığı hissetme,
sabah yorgun dinlenmemiş uyanma, huzursuz uyku, sabah başağrısıdır. Uykusuzluk nedeniyle
kişide çabuk sinirlenme, uyumsuzluk gibi değişiklikler izlenebilir. Noktüri, enürezis, libidoda
azalma, gastroözofagiyal reflü semptomları daha az sıklıkla bildirilen yakınmalardır. Hastanın
eşi tanık olduğu apneler nedeniyle endişelenebilir. Tanıklı apne ve horlamanın sorgulanması
açısından eşlerin bildirimi önemlidir. Hastanın uykusuna tanık olan kişinin uyku ile ilgili
gözlemleri öğrenilmeden alınan öykü eksik olacaktır (22).
Obstrüktif uyku apne sendromu hastaları psikiyatri (depresyon, anksiyete, davranış
sorunları), nöroloji (epilepsi, inme, sabah başağrısı), gastroenteroloji (gastroözofagiyal reflü),
göğüs hastalıkları (noktürnal dispne, solunum yetmezliği), kulak burun boğaz (horlama,
boğaz ağrısı, seste kabalaşma), üroloji (noktüri, empotans, erektil disfonksiyon), endokrinoloji
(hipotiroidizm, akromegali, diyabetes mellitus), hematoloji (polisitemi), anestezi (entubasyon
güçlüğü) ve kardiyoloji (hipertansiyon, sol ventrikül hipertrofisi, noktürnal anjina, miyokard
infarktüsü, bradiaritmiler başta olmak üzere aritmiler, kalp yetmezliği, korpulmonale, artmış
pulmoner basınç) gibi birçok farklı uzmanlık alanının karşısına çıkabilir (23).
Hastalar panik içinde boğulma hissi ile uyanmaktan yakınabilirler. Bu durum gece
nefes darlığına yol açabilen paroksismal noktürnal dispne, noktürnal astma, akut laringeal
stridor, kalp yetmezliği ile birlikte olan Cheyne-Stokes solunum gibi durumlarla karışabilir.
OUAS’da boğulurcasına uyanma ve nefes darlığının kısa (birkaç saniye) sürmesi ve eşlik
eden diğer nedenlerin başka belirtilerinin olması ayırıcı tanıda yardımcı olacaktır.
Noktüri, apne ve hipopnelerle birlikte solunum çabasının artması ile göğüs kafesi
içindeki basınçta değişiklikler oluşması ve sonuçta atrial natriuretik faktör salgısı artışı ve
renin anjiotensin sisteminin bozulmasına bağlıdır (18).
6 Obstrüktif uyku apne sendromu ile birlikte insomnia (uykuya başlamakta ve
sürdürmede güçlük, “uykuyu alamama”, uykusuzluk) görülebilir.
Fizik inceleme bulguları: Fizik incelemede OUAS tanısını koyduracak bir bulgu
yoktur. Hastalarda sıklıkla sistemik hipertansiyon saptanır. Tipik olarak obez, kısa boyunlu
morfoloji tanımlanmıştır. Hastalık daha çok orta yaş erkeklerde görülmektedir. Ancak fizik
inceleme bulgularının hiç biri hastalık tanısı için şart değildir (18). Fizik incelemede üst
havayolu ve nazal pasaj açklığı ile ilgili anatomik bozukluklar araştırılmalıdır (24).
Tanı: Uyku apnesi de dahil olmak üzere uyku bozukluklarından şüphelenilen hastalar
için seçilecek tanı aracı polisomnografidir (PSG). Obstrüktif uyku apne sendromu tanısı için
laboratuvar tek başına yeterli değildir. Bu konuda laboratuvar sonuçlarını doğru
yorumlayabilecek deneyimli uzmanlara gereksinim vardır (10).
OBSTRÜKTİF
UYKU
APNESİNİN
KARDİYOVASKÜLER
SİSTEM
ÜZERİNE OLAN ETKİSİ
Akut Fizyolojik Etkileri
Otonomik aktivite: İnspirasyon ile akciğerlerin şişirilmesinin sempatik deşarj üzerine
inhibitör etkisi vardır (25). Nefes tutma veya obstrüktif apne episodu nedeniyle respirasyonun
durması sempatik aktivite artışına neden olmaktadır. Bununla birlikte nefes tutma veya
obstrüktif apne episodu sırasında dışarıdan oksijen uygulanması ile sempatik aktivite artışı
engellenmektedir (26). Bu gözlemler apne sırasında izlenen sempatik aktivite artışından
hipoksinin sorumlu olabileceğini düşündürmektedir. Çesitli çalışmalarda hipoksinin sempatik
aktivite artırıcı etkisinin periferik kemoreseptorler aracılığı ile olduğu ortaya konmuştur (27).
Apne sırasında oluşan hiperkapninin de sempatik ativite artışına neden olduğu gösterilmiştir.
Ekspirasyon sonunda sempatik aktivitede ani düşme gözlenir. Sempatik aktivitedeki
düşüşün oksijen desaturasyonunun periferik reseptörler tarafından henüz algılanmadığı
inspirasyonun başlama zamanı ile kesişmesi, akciğerlerin gerilmesi veya baroreseptor
kaynaklı reflekslerin bu gözlemden sorumlu olduğunu düşündürmektedir (28).
Hipoksemi normalde hiperpne ve kalp hızında artışa yol açmaktadır. Obstrüktif uyku
apne sendromunda apne episodu başlangıcında akciğerlerde genişleme olmadan hipoksemi ile
7 birlikte karotid cisimciklerinin uyarısı vagal tonusu artırmaktadır. Apnenin sonunda arousal
ve hipoksemi ile birlikte sempatik sinir sistemi uyarılmakta, adrenerjik deşarj ile kalp hızı,
kan basıncı ve miyokard kontraktilitesi artmaktadır (29). Solunum uyarısı ile hiperventilasyon
gerçekleşmekte, PaCO2 düşmekte, vagal tonus uyarılmaktadır (30). Apne süresince artan
sempatik sinir sistem aktivitesi apne sonlanması ve uyanma (arousal) ile tepe noktasına varır,
solunumun tekrar normale gelmesi ile kaybolur. Sempatik aktiviteyi artıran nedenler arasında
kandaki oksijen basıncı, üst havayolu ve solunum çabası ve kortikal veya subkortikal
bölgeden gelen doğrudan uyarılar sorumlu tutulmaktadır. Apne sonunda kardiyak output
düşmesi olduğu, kalp hızındaki artışın bunu yeterince karşılayamadığı, bu değişikliğin uyku
evresine bağlı olduğu bildirilmiştir (22).
Hemodinamik etkiler: Obstrüktif apne episodları kapalı havayoluna karşı soluma
gayreti ile ilişkilidir. Hava akımı olmadan akciğerlerin şişirilmeye çalışılması intratorasik
basınçta düşme ile sonuçlanır. Tekrarlayan solunumsal çabalar sırasında intratorasik basınçta
meydana gelen değişikliklerin kardiyak önyük (preload) ve ardyük (afterload) üzerine
olumsuz etkileri vardır (30). Obstrüktif uyku apnesinde apne episodları sırasında kapalı
havayoluna karşı soluma gayreti ile abartılı olarak düşen intratorasik basınç sol ventrikül
ardyükünde artış ile sonuçlanır. Eş zamanlı olarak santral venöz basınçtaki düşmeye bağlı
olarak venöz dönüş artar. Sonuç olarak artan sağ ventrikül diyastol sonu hacmi sol ventrikül
dolumunu azaltır. Artan ardyük ve azalan önyük nedeniyle intratorasik basınç düşmesiyle
orantılı olarak kardiyak atım hacminde azalma izlenir (31).
Obstrüktif Uyku Apnesinin Kardiyovasküler Sistem Üzerine Olan Kronik
Etkileri
Periferik endotel fonksiyonu: Endotel disfonksiyonu kardiyovasküler hastalıkların
gelişimi ile yakından ilişkilidir. Obstrüktif uyku apnesinin ve neden olduğu tekrarlayan
hipoksik atakların vasküler fonksiyonlar üzerine olan etkileri yoğun araştırma konusu olmayı
sürdürmektedir. Kısa süreli hipoksi, damar duvarı tonusu ve kan akımında fizyolojik ve geri
dönüşümlü bir yapılanmaya sebep olabilirken; kronik hipoksik stres, damarlarda ve çevre
dokularda düz kas proliferasyonu ve fibrozisle sonuçlanan geri dönüşsüz bir yapılanmaya yol
açabilmektedir (32).
8 Sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığında, OUAS’lı hastalarda ön kol damarlarında
asetilkolin uyarısına vazodilatör yanıtın azalmış olduğu gösterilmiştir (33). Ayrıca OUAS’ın
şiddeti ile de endotel disfonksiyonu arasında anlamlı bir ilişksi olduğu saptanmıştır (34).
Obstrüktif uyku apne sendromunda tekrarlayan apne ve hipoksi atakları vasküler
duvarda çeşitli adezyon moleküllerinin ekspresyonlarının ve tümör nekrotizan faktör-alfa ,
interlökin-6, CRP gibi inflamatuvar belirteçlerin artışı ile belgelenen inflamatuvar yanıta
neden olmaktadır (32). Başka bir çalışmada endotel fonksiyonlarının bozulmasında önemli
etkileri olan “endotelin-1” düzeylerinin OUAS hastalarında arttığı ve nazal sürekli pozitif
havayolu basıncı (CPAP) tedavisinden sonra düzeylerinin azaldığı bildirilmiştir (35).
OBSTRÜKTİF
UYKU
APNE
SENDROMUNUN
İLİŞKİLİ
OLDUĞU
KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR
Obstrüktif uyku apne sendromu dünyada oldukça yaygın ve kardiyovasküler
hastalıklarla da gittikçe artan sıklıkta gözlenmektedir. Tedavi edilmeyen OUAS, sempatik
aktivasyonun da dahil olduğu birçok mekanizma ile direk veya indirek olarak kardiyovasküler
fonksiyonları etkileyebilir. Ayrıca OUAS, hipertansif hasta popülasyonunun büyük bir
bölümünde sempatik nöral mekanizmalar üzerinden kan basıncı düzeylerinin yükselmesine
veya yüksek kan basıncı düzeylerinin daha da artmasına neden olabilir. Bu yönden ele
alındığında, OUAS’ın yaygınlığı ve sonuçları nedeniyle kardiyovasküler sistem hastalıkları
açısından önemi büyüktür.
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Hipertansiyon
Obstrüktif uyku apne sendromu ve hipertansiyon arasındaki ilişki, bir seri toplum bazlı
çalışmalar ile hipertansiyon ve uyku bozuklukları kliniklerine başvuran hastalar üzerinde
yapılan gözlemsel çalışmalarda ortaya konmuştur (36). Obstrüktif uyku apne sendromu’nun
gece uykusu sırasında kan basıncını akut şekilde yükseltme yeteneği çoğunlukla 24 saatlik
dönemde “non-dipper” bir kan basıncı seyriyle sonuçlanır (37). Nondipper Hipertansif
hastalarda OUAS prevalansı çok yüksek bulunmuştur (38).
Bu güne kadar OUAS’ın doğal seyri ve eşlik eden hipertansiyon insidansı konusunda
yapılmış en geniş araştırma, 709 olgunun 4 yıl, 184 olgunun 8 yıl takip edildiği Wisconsin
Uyku Grubu Çalışmasıdır (39). Bu çalışmada, izlemde hipertansiyon gelişmesi için saptanan
odds oranları, başlangıç AHİ değeri <5, 5 ile 15 arası ve >15 olanlar için sırasıyla; 1.42, 2.03
ve 2.89 olarak bildirilmiştir.
9 Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve hipertansiyon arasındaki ilişki konusunda yeni
kanıtlar, Duran ve ark. (40)’nın gerçekleştirdikleri bir çalışmadan gelmiştir. Yaş, cinsiyet,
beden kitle indeksi ve sigara/alkol kullanım alışkanlıklarındaki farklılıklar gözetildikten sonra
hipertansiyon ile olan ilişkisi gösterilmiştir. Obstrüktif Uyku Apne Sendromu şüphesiyle uyku
kliniğine başvurmuş, Yaşları 20-85 arasında olan, toplam 2677 yetişkinin polisomnografi ile
incelendiği bir çalışmada yaş ve cinsiyetin etkisi dışlanarak yapılan çok değişkenli regresyon
analizlerinde AHİ, diyastolik ve sistolik kan basıncıyla anlamlı şekilde ilişkili bulunmuştur
(41).
Logan ve ark (42)’nın ilaca dirençli hipertansiyonu olan yetişkin hastalarda yaptıkları
OUAS prevalansı çalışmasıdır. Çalışmada 41 olgu polisomnografi ve 24 saatlik ambulatuvar
kan basıncı monitorizasyonu ile incelenmiş olup OUAS prevalansı erkeklerde %96,
kadınlarda %65 oranında bildirilmiştir. Bu hastalardaki olağanüstü yüksek OUAS prevelansı
sendromun ilaca dirençli hipertansiyon patogenezindeki potansiyel rolünü desteklemektedir.
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Kalp Yetmezliği
Obstrüktif uyku apnesi kalp yetmezliği hastalarında sık rastlanan bir bulgudur.
Javaheri ve ark. (43) 81 erkek kalp yetmezliği hastasına polisomnografi yapmışlar ve
hastaların %11’inde OUAS olduğunu göstermişlerdir. Aynı çalışmada kalp yetmezliği
hastalarının %40’ında santral uyku apnesi varlığı gösterilmiştir. Santral uyku apnesinde
obstrüktif uyku apnesinden farklı olarak apne sırasında soluma çabası yoktur ve apneyi
hiperventilasyon izler. Kalp yetmezliği hastalarında gözlenen peryodik solunumun
mekanizmaları arasında artan kemorefleks sensitivitesi, hipokapni ve özellikle uyku esnasında
izlenen kararsız solunum kontrolu yer almaktadır (44). Kalp yetmezliği hastalarında hem
santral hem de obstrüktif uyku apnesi bulunabilir. Bir çalışmada kalp yetmezliği hastalarında
uyku başlangıcında obstrüktif tip apne episodlarının gözlendiği, ilerleyen süre içinde arteriyel
karbondioksit seviyelerinin apneik eşik değer altına inmesi ile obstrüktif epizodların santral
apne epizodlarına ilerlediği bildirilmiştir (45).
Kalp yetmezliği hastalarında uyku ile ilişkili solunum problemlerinin tanınması
hastaların prognozları hakkında fikir vermesinin yanında potansiyel ek tedavi seçeneklerinin
de ortaya konmasında yardımcıdır (46). Kalp yetmezliğinde AHİ’nin 30’un üzerinde
saptanmasının
NYHA
fonksiyonel
sınıflama
sistemi
ve
sol
ventrikül
ejeksiyon
fraksiyonundan daha güçlü şekilde mortaliteyi öngördürdüğü bildirilmiştir (47). Kalp
yetmezliği hastalarında OUAS’ın CPAP ile tedavisinin yaşam kalitesini artırdığı gösterilmiş
10 olmakla
birlikte
tedavinin
mortalite
üzerine
etkisi
hakkında
henüz
yeterli
veri
bulunmamaktadır (48).
Obstrüktif uyku apne hastalarınde artan AHİ değerleri ile birlikte, hem sistolik hem de
diyastolik disfonksiyon geliştiğini öne süren ekokardiyografik çalışmalar bulunmaktadır (49).
Bu gözlemlerin altında yatan potansiyel mekanizmalar arasında hipoksinin etkisi ve obstrüktif
apneye eşlik eden tekrarlayan intratorasik basınç değişiklikleri sayılabilir (50). Negatif
intratorasik basınç sol ventrikül ardyükünü artırır ve sol ventrikül relaksasyonunu bozar (51).
Kardiyak kontraktilitede azalma ve diyastol ve sistol-sonu hacimlerde artma gözlenir (52).
Hipoksinin kendisi de enerji bağımlı işlemler olan miyosit kontraksiyonu ve relaksasyonunu
baskılayabilir (53). Hipoksi ve uyanma tarafından uyarılan sempatik aktivite de taşikardi ve
periferik vazokonstriksiyona neden olarak ventriküler ardyük artışına neden olabilir (54).
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Aritmiler
Obstrüktif uyku apne sendromu hastalarında bradiaritmi ve taşiaritmilere neden
olabilecek pek çok otonomik değişiklik söz konusudur (55). Apne başlangıcında vagal tonus
baskın olup apne epizodunun sonunda uyanma ile sempatik sinir sistemi aktivitesinde artış
gözlenir. Otonomik değişiklikler yanında OUAS hastalarında izlenen intratorasik basınç
değişikliklerine bağlı olarak gelişen miyokardiyal stres de potansiyel olarak aritmojeniktir
(55).
Obstrüktif uyku apnesi ile ilişkili olarak en sık gözlenen aritmi kalp hızında görülen
döngüsel varyasyondur (56). Bu varyasyon apne sırasında progresif bradikardi gelişimi ve
apne dönemi sonunda solunumun sağlanması ile taşikardi gelişimi ile karakterizedir.
Bradikardi apnenin başlangıcı ile başlar ve derecesi hipoksinin derecesi ile ilişkilidir (57).
Apne sırasında gözlenen bu döngüsel varyasyonun nedeni hipoksi ve otonomik tonustaki
değişikliklerdir.
Apne sırasında 2 saniyeye kadar uzayan sinüs duraklamalarına sıkça rastlanmaktadır.
Bununla birlikte OUAS hastalarının %10’una yakın bir kesiminde uyku sırasında geçici kalp
blokları geliştiği bildirilmiştir (56). Obstrüktif uyku apne sendromu olan kalp yetmezliği
hastalarında yüksek oranda ventriküler ektopik atımlar da gözlenmektedir. Obstrüktif uyku
apnesinin CPAP ile tedavisi ile bradiaritmi ve ektopik atımların sıklığında belirgin azalma
olduğu gösterilmiştir (56).
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ile ilişkili olarak atriyal fibrilasyon gibi sürekli
taşiaritmiler de gelişebilir. Mooe ve ark. (58), koroner by-pass cerrahisi sonrasında AF
11 gelişimi için OUAS varlığının bağımsız bir risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir. Kanagala ve
ark. (59) tedavi edilmeyen obstrüktif uyku apnesi olan hastaların başarılı kardiyoversiyon
sonrası AF rekürrensi açısından uyku apnesi olmayan gruba göre daha fazla risk altında
olduklarını bildirmişlerdir. Yakın zamanlarda yayınlanan bir çalışmada, Gami ve ark. (60)
obstrüktif uyku apnesi olan hastaların, AF gelişimi açısından kontrol grubuna göre 2.19 kat
risk altında oldukları hesaplanmıştır. AF ve obstrüktif uyku apnesi arasında saptanan bu güçlü
ilişkiden dolayı obez veya hipertansif AF hastalarının obstrüktif uyku apnesi varlığı açısından
araştırılması önerilmiştir.
Atriyal aritmilerin aksine altta yatan kardiyak veya pulmoner komorbiditesi olmayan
obstrüktif uyku apnesi hastaları üzerinde yapılan çalışmalarda uyku apnesi ve ventriküler
aritmi gelişimi arasında kuvvetli bir ilişki saptanamamıştır (61).
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Pulmoner Hipertansiyon
Obstrüktif uyku apne sendromu hastalarında obstrüktif apneler sırasında izlenen akut
pulmoner hemodinamik değişikliklerin kronik pulmoner hipertansiyon gelişimi üzerine olan
etkilerini inceleyen çalışmaların çoğunda hafif-orta düzeydeki pulmoner hipertansiyon
prevelansının arttığı gösterilmiştir (62). Pulmoner hipertansiyon gelişiminin noktürnal
desaturasyon düzeyi ile ilişkili olduğu gözlenirken, pulmoner hipertansiyon şiddeti ile AHİ
düzeyleri arasında korelasyon saptanamamıştır (63).
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Koroner Arter Hastalığı
Obstrüktif
uyku
apne
sendromunda
kardiyovasküler
hastalık
morbidite
ve
mortalitesinin arttığını gösteren çalışmaların çoğu kesitsel, retrospektif ve kısa izlem sürelidir.
Önemli bir diğer nokta OUAS hastalarında kardiyovasküler hastalık için ana risk faktörlerinin
(obezite, hipertansiyon vb) sıkça bulunmasıdır. Dolayısıyla, OUAS ve kardiyovasküler
hastalık ilişkisinin nedenselliğine şüphe duyulmaktadır (64).
Obstrüktif uyku apne sendromu ile ateroskleroz ilişkisi için obesite, yaş, erkek
cinsiyet, metabolik sendrom, sigara gibi pek çok risk faktörü ortaktır. Obstrüktif uyku apne
sendromunun kalıcı arteriyel hipertansiyona yol açtığı konusunda genel bir uzlaşma vardır
(65) ve bunun da ateroskleroz için bir risk faktörü olduğu açıktır. Ayrıca, OUAS
sendromunda serum CRP, fibrinojen ve IL-6 düzeylerinde ve insulin direncinde artış olduğu
ve bunların da her birinin ateroskleroz için risk faktörü olduğu bilinmektedir (66). Nazal
sürekli pozitif hava basıncı (CPAP) tedavisiyle tedavi edilenlerde kan basıncında, CRP ve IL12 6 düzeylerinde ve insulin direncinde düşmeler de sağlanmaktadır (66). Son yıllarda, OUAS
sendromunun eş zamanlı bulunan kardiyovasküler risk faktörlerinden bağımsız olarak
ateroskleroza yol açabileceğine dair kanıtlar artmaktadır. Obstiktif uyku apne sendromunda
oluşan hipoksinin oksidatif stres nedeniyle endotel disfonksiyonuna ve LDL oksidasyonuna
yol açtığına dair ciddi veriler vardır (66).
Obstrüktif uyku apne sendromunda ani hemodinamik değişiklikler miyokard oksijen
tüketimini belirgin bir şekilde artırırken, hipoksemi, sorunu daha da büyütmektedir. Sempatik
tonusta artış trombosit kümeleşmesi ve fibrinolizde bozulmaya yol açabilir. Bu mantıklı
görünen hipotezlere rağmen, OUAS sendromu ile Mİ arasında neden sonuç ilişkisini
açıklayabilen az sayıda çalışma vardır. Çalışma populasyonları genellikle, OUAS sendromu
hastalarını bulmak zor olduğu için horlama kriteri ile oluşturulmaktadır (67).
KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ
Son 20 senede otonom sinir sistemi ile ani kardiyak ölüm dahil kardiyovasküler
mortalite arasında belirgin bir ilişki tanımlanmıştır. Ölümcül aritmilere yatkınlık ile artmış
sempatik ya da azalmış vagal aktivite arasında bir ilişki olduğuna dair deneysel kanıtlar
otonomik aktivitenin kantitatif göstergelerinin geliştirilmesini cesaretlendirmiştir. Kalp hızı
değişkenliği (KHD) bu göstergeler arasında en çok ümit verenlerden biridir. (4). Sağlıklı
bireylerde otonomik sinir sistemini değerlendirmek üzere iki noninvazif yöntemden söz etmek
mümkündür;
*RR aralıklarının (kalp hızı) değişkenliği
*Barorefleks duyarlılığı
RR değişkenligi (KHD), düşük maliyet ve kolay uygulanabilirliği ile kardiyovasküler
olayların değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ardışık kardiyak sikluslardaki
osilasyonu tarif etmek için siklus uzunluğu değişkenliği, kalp periyodu değişkenliği, RR
değişkenliği, RR mesafesi takogramı gibi başka terimler literatürde kullanılmıştır. Bunlar
analiz edilenin kalp hızının kendisi değil, ardışık atımlar arasındaki mesafe olduğu gerçeğini
daha uygun şekilde vurgulamaktadır. Ancak ‘Kalp Hızı Değişkenliği’ hem anlık kalp hızı hem
de RR mesafelerindeki değişimleri tanımlamak için geleneksel olarak kabul edilmiş bir terim
haline gelmiştir (4 ).
Kalp hızı değişkenligi ilk defa 1965 yılında Hon ve Lee tarafından, kalbin hızı
değişmeksizin
atımlar
arası
mesafedeki
değişimlerin
izlenmesi
ile
fetal
distress
değerlendirmesinde klinik uygulamaya sokulmuştur (68). Yirmi yıl önce Sayers ve ark. (69)
13 kalp sinyallerinde atımlar arasında izlenen fizyolojik ritme dikkat çektiler. 1970’lerde Ewing
ve ark. (70) diyabetik hastalarda otonomik nöropatiyi tespit edebilmek için KHD’ni
kullandılar. Hızla genişleyen kullanım alanı bulan KHD, 1980’lerden itibaren özellikle akut
miyokard infarktüsü sonrası mortalitenin güçlü bir göstergesi oluşu ile dikkat çekmiştir (71).
Son dönem çalışmalarda ise normal bireylerde uyku fizyolojisinin incelenmesinde
kullanılmaya başlanmıştır (72).
Kalp Hızı Değişkenliği Ölçümü
Kalp hızındaki değişiklikler çeşitli yöntemlerle ölçülebilir. Bunları sınıflandırmak
gerekirse öncelikle zaman bazlı ve frekans bazlı olmak üzere iki ana başlık altında
toplayabiliriz.
Kalp Hızı Değişkenliği Ölçüm Yöntemleri:
I. Zaman ölçümlü (Time domain) metodlar
A. İstatistiksel
B. Geometrik
II. Frekans ölçümlü (Frekans domain) metodlar
A. Kısa süreli kayıtlar
B. Uzun süreli kayıtlar
Zaman ölçümlü metodlar: Bu yöntemde herhangi bir zamanda alınan kalp hızı veya
birbirini izleyen normal kompleksler arasındaki mesafe belirlenir. Süreklilik gösteren bir EKG
kaydında, her bir QRS kompleksi bulunarak, (sinüs nodundaki depolarizasyondan
kaynaklanan ardı ardına gelen QRS’ler arasındaki aralık) normal-normal (NN) aralıkları veya
anlık kalp hızı hesaplanır. Genelde zaman alanlı metodlar kısa dönemli kayıtların analizi için
idealdir. Zaman bazlı yöntemler, istatistiksel veya geometrik olabilir (73)
A.İstatiksel metodlar
Özellikle uzun süreler boyunca (geleneksel olarak 24 saat) kaydedilmiş olanlar olmak
üzere, anlık kalp hızları veya siklus mesafeleri dizisinden daha karmaşık istatistiksel zaman
alanlı ölçümler hesaplanabilir. Bunlar iki sınıfa ayrılabilir: 1) NN mesafeleri veya anlık kalp
hızının doğrudan ölçümlerinden türetilenler, 2) NN mesafeleri arasındaki farklardan
türetilenler. Hesaplanan en basit değişken NN mesafesinin standart derivasyonu (SDNN),
yani varyansın kareköküdür. Varyans, matematiksel olarak spektrum analizinin toplam
kuvvetine eşit olduğundan, SDNN kayıt süresindeki değişkenlikten sorumlu tüm siklüs
14 bileşenlerini yansıtır. Ancak SDNN değerlerini (ve benzer şekilde diğer KHD ölçümlerini)
belirlemek için kullanılan kayıtların süreleri standardize edilmelidir. Kısa dönemli 5 dakikalık
kayıtlar ve nominal 24 saatlik uzun dönem kayıtlar uygun seçenekler olarak görünmektedir.
B. Geometrik metodlar
NN mesafeleri dizisi geometrik bir modele de dönüştürülebilir. Üç genel yaklaşım
kullanılır. 1) Geometrik modelin basit bir ölçümü (örneğin dağılım histogramının belli bir
seviyedeki genişliği) KHD ölçümüne dönüştürülür. 2) Geometrik model matematiksel olarak
tanımlanmış bir şekil ile interpole edilir (örneğin dağılım histogramının bir üçgenle yaklaşık
olarak hesabı ya da diferansiyel histogramın eksponansiyel bir eğri ile yaklaşık olarak hesabı).
3) Geometrik şekil KHD’nin değişik sınıflarını temsil eden birçok model temelli kategorilere
göre sınıflandırılır (4). NN aralığı ve kalp atım hızını kullanarak daha kompleks SDNN,
SDANN, RMSSD, SDNN indeks, PNN50 gibi zaman-alan ölçümleri hesaplanmaktadır
(Tablo 1).
Tablo 1. Kalp hızı değişkenliğinin zaman alanlı metodlardan elde edilen değişkenler
Değişken
Birim
Tanım
Kayıttaki 5 dakikalık segmentlerin ortalama NN aralıklarının
SDANN
msn
standart sapması
Tüm 24 saatlik EKG kaydındaki tüm normal RR
SDNN
msn
aralıklarının standart sapması
24 saatlik bir EKG kaydındaki tüm 5 dakikalık
SDNN
msn
segmentler için tüm normal RR aralıklarının standart
sapmalarının ortalaması
İndeksi:
24 saatlik EKG kaydında ardışık normal RR aralıkları arasında 50
PNN50:
%
RMSSD:
msn
msn’den büyük farkların yüzdesi
Ardışık farkların kareleri ortalamasının karekökü
msn: milisaniye; SDANN: Kayıtlardaki tüm 5 dakikalık segmentlerde R-R intervallerinin
oranı; SDDN: Tüm normal R-R intervallerinin standart sapması; PNN50: 50 msn’den uzun
farklılık gösteren bitişik R-R intervallerinin oranı; RMSSD: Ardışık R-R intrervallerinin
arasındaki farkların karekökü.
15 Frekans ölçümlü metodlar: 1960’lardan bu yana çeşitli spektral yöntemler
uygulanmaktadır (74). Güç spektrum yoğunlugu analizi, gücün (değişkenliğin) nasıl frekans
işlevi gösterdiğini anlamamız için temel bilgiyi analiz eder. Güç spektrum yoğunluğu
nonparametrik ve parametrik olmak üzere iki şekilde analiz edilir. “Fast Fourier Transform”
bu yöntemlerden en kolay olarak uygulanabilenlerdendir (4). Temel olarak kayıtlar, 2 ile 5
dakika arasında değişen kısa (73) veya 24 saatlik uzun (75) zaman dilimleri ile ele alınmakta,
ardından 3 ana spektral bileşen hesaplanmaktadır. Bu bileşenler; çok düşük frekans (VLF),
düşük frekans (LF) ve yüksek frekans (HF) olarak tanımlanmaktadır. Gücün yayılımı, LF ve
HF’nin merkez frekansı sabit değildir, kalbin otonomik kontrolü sırasında değişim gösterirler
(4).
Kalp hızı değişkenliginin spektral analizi ile sinus nodu üzerine nöral mekanizmaların
etkilerini anlama imkanı bulunmuştur. Spektral analiz bileşenlerini sırası ile ele alırsak;
yüksek frekans (HF); 0.16–0.40 Hz arasında izlenir. Bu bileşenin, deneysel ve klinik
çalışmalarla solunum sırasında gözlenen efferent vagal (parasempatik) aktivitenin
(solunumsal sinüs aritmisi) majör belirleyicisi oldugu gösterilmiştir (4).
Düşük frekans (LF); 0.04–0.15 Hz arasında izlenir. Bazı araştırmacılar bu bileşeni
sempatik aktivitenin göstergesi olarak kabul ederken (76), bir grup ise hem sempatik hem de
vagal etki altında olduğunu düşünmektedir (37). Bu çelişki sempatik eksitasyonla beraber bazı
koşullarda LF bileşeninin mutlak gücünde azalma gözlenmesindendir. Bu noktada sempatik
aktivasyon sonucu gelişen taşikardiye, genellikle toplam güçte göze çarpan bir azalmanın
eşlik ettiği, tersi bir durumun ise vagal aktivasyon sırasında gözlenildiği hatırlanmalıdır (4).
Çok düşük frekans (VLF); 0.0033–0.04 Hz arasındaki enerjidir. Bu bileşen fizyolojik
olarak oldukça az tanımlanabilmiştir. Uzun süreli kontrol mekanizmaları (hümoral faktörler,
ısı, diger yavaş bileşenler) ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. Kalp hızı değişkenliğine neden
olan özgül fizyolojik bir süreç ile ilişkilendirilememiştir (4).
LF/HF oranı; 3 ana bileşen dışında ele alınması gereken bir başka parametredir. LF ve
HF arasında karşılıklı bir ilişki mevcuttur. LF’nin HF’ye oranı, sempatovagal dengeyi
yansıtmaktadır (4). Bazı araştırmacılara göre bu oran sempatik sistemin etkileri için de
gösterge olarak alınabilmektedir.
16 Kalp Hızı Değişkenliğinin Klinik Kullanımı
Kalp hızı değişkenliği ön planda kardiyak incelemeler olmakla beraber strok, multipl
skleroz, diyabet, alkolizm, neonatal yaş, kanser, glokom ve diğer hastalıkları içeren çeşitli
koşullarda otonom işlev değerlendirmesi için kullanılmştır. Her geçen gün farklı alanlarda
kullanımı araştırılmaktadır. Güncel yaklaşımda ise özellikle iki grup; miyokard infarktüs
geçirmiş hastalar ve diyabetik hastalar ele alınmaktadır.
Akut miyokard infarktüs sonrası KHD’de tespit edilen azalmanın, bu olgularda
mortalite ve aritmik komplikasyonlar açısından değerli bir belirleyici olduğu gösterilmiştir
(4). Kalp hızı değişkenliğinin bu belirleyiciliği, diğer postinfarktüs risk faktörlerinden
bağımsız bulunmuştur. Kalp hızı değişkenliğindeki azalma, ventriküler aritmilerin ve
kardiyak ani ölümlerin patogenezi ile yakından ilişkili olan baskılanmış vagal aktivitenin
göstergesidir (77). Diyabetes mellitusun sık ve erken gözlenen komplikasyonlarından olan
otonomik nöropatide hem sempatik, hem de parasempatik küçük sinir liflerinde nöronal
dejenerasyon izlenir (78). Klinik nöropati bulguları ortaya çıktıktan sonra beklenen 5 yıllık
mortalite yaklaşık %50 oranındadır (70). Bu nedenle subklinik otonomik fonksiyon
bozukluğunun KHD analizi ile erken dönemde belirlenmesi, hem risk analizi hem de tedavi
planı açısından önemlidir. Son yıllarda OUAS’da otonom disfonksiyonu değerlendirmek için
oldukça sık kullanılmaktadır.
KALP HIZI TOPARLANMA ZAMANI
Rutin olarak istenen egzersiz testi genellikle bir hastanın kardiyovasküler
performansını saptamak için kullanılır. Egzersiz testi diğer görüntüleme yöntemlerine göre
daha ucuz bir testtir. Sonuca daha direk ulaşmayı ve ek bilgiler elde etmeyi sağlar. Non
invaziv olarak uygulanan egzersiz testinde otonom sinir sistemi değerlendirilmesinde
kullanılan, kalp hızı toparlanma zamanı (Heart rate recovery=HRR) da değerlendirilen
parametrelerden bir tanesidir. Kalp hızı toparlanma zamanı, egzersizden sonra kalp hızının
düşmesine verilen isimdir (78). Toparlanma zamanı hastanın kalp hızının, kan basıncının ve
EKG’nin hemen hemen bazal düzeye dönmesine kadar devam eder (79); bu da yaklaşık
olarak 9 dakika sürer. Egzersiz sonrası HRR büyük ölçüde kronotropik cevaba bağlıdır (80).
Egzersiz sonrası anormal bir HRR büyük oranda kronotropik yetersizlikle ilşikilidir (80).
Birçok araştırmacı, anormal HRR’yi egzersizden sonraki ilk dakika içinde hasta hala ayakta
iken kalp hızının ≥12 atım düşme kapasitesi gösterememesi olarak tanımlamışlar ve anormal
HRR’nin hem erkek hem de kadınlarda mortalitenin bağımsız bir belirleyicisi olduğunu
17 saptamışlardır (81). Birinci dakikadaki düşüş ne kadar yüksek ise mortalitenin o kadar az
olduğu da saptanmıştır (82). Anormal HRR, azalmış parasempatik tonusu gösteren bir
parametredir. Sempatetik hiperaktivite kardiyovasküler yükü ve hemodinamik stresi arttırır ve
hastayı endotel disfonksiyona, koroner arter spazmına, sol ventrikül hipertrofisine, ciddi
aritmilere, inmeye ve kardiyak nedenlere bağlı mortaliteye duyarlı hale getirir (79). Artmış
parasempatetik aktivite ise kalp hızı ve kan basıncını düşürür, iskemik aritmilerin gelişmesini
önler (83).
Kronotropik yetersizlik ise, egzersiz testi sırasında tahmin edilen maksimum kalp
hızının %85’ine ulaşılamaması durumuna verilen addır (84). Egzersizle kalp hızında oluşan
değişiklik, vagal tonusun geri çekilmesi ile sempatetik tonustaki artış arasındaki dengeyi
yansıttığından, egzersizle kalp hızında görülen anormalliğin otonomik dengedeki anormallikle
ilişkili oldugu düşünülmüştür (85). Kronotropik yetersizlik, kardiyak mortalitenin önemli bir
göstergesidir (86).
Metabolik eşdeğerlilik (MET) oturur durumda ve istirahatteki kişinin tükettiği birim
oksijene tekabül etmektedir. Bir metabolik birim beden ağırlığının kilogramı başına dakikada
tüketilen 3.5 ml oksijene eşittir (ml O2/kg/dk). ml/dk/kg cinsinden ölçülen VO2’nin 3.5 ml
O2/kg/dk ile bölünmesi aktiviteyle ilişkili MET birim sayısını belirlemektedir. İş aktiviteleri
birim MET’leri cinsinden hesaplanabilir (87).
18 GEREÇ VE YÖNTEMLER
Bu çalışma (23.08.2010 tarih, 04/05 karar numarası, TÜTFEK 2010/24 protokol
numaralı belge) Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu tarafından onaylandı (Ek-1).
2010 Ekim- 2011 Şubat tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Uyku
Laboratuvarına horlama ve gün içi aşırı uykululuk yakınmasıyla başvuran ve OUSA tanısı
alan 54 hasta ve 40 sağlıklı kontrol grubu çalışmaya aşağıdaki dahil etme ve dışlama
kriterlerine uygun olarak seçildi (Ek-2).
Çalışmaya dahil edilme kriterleri:
1. Uyku apne sendromu tanısı alan
2. Sinüs ritminde olan
3. CPAP kullanmayan hastalar
Çalışmaya dahil edilmeme kriterleri:
1. Kalp ritim bozukluğu olan hastalar
2. Otonom sinir sistemini etkileyen ilaç kullanan hastalar
3. Yapısal kalp hastalığı olanlar
4. Kontrol edilemeyen kalp yetersizliği olanlar
5. Kalıcı pacemaker olanlar
6. Diabet mellitus olan hastalar
7. Kronik böbrek yetmezliği
8. Koroner arter hastalığı
9. Antiaritmik ilaç kullanımı
19 Hastaların yaş, cinsiyet, boy, kilo, hipertansiyon, diabetes mellitus, KAH yönünden
aile öyküsü, sigara ve alkol kullanımı, EKG, lipid profili ve kullandıkları ilaç verilerine
ulaşıldı. Hastaların bazal EKG verileri Nihon Kohden Cardiofax GEM ECG-9020K (Tokyo,
Japan) cihazı ile değerlendirildi.
EGZERSİZ TESTİ
Hastanemiz egzersiz stres testi laboratuvarında bulunan ‘GE Marquette series 2000
treadmill’ cihazı ile yapıldı. İstirahat EKG’si ve kan basıncı kaydı alındıktan sonra teste
başlandı. Test Bruce protokolünde yapıldı. Efor boyunca her üç dakikada bir ve istirahat 1.,3.
ve 5. dakikada kan basıncı ve 12 derivasyonlu EKG kayıtları alındı. Testi sonlandırma kriteri
olarak Amerikan Kalp Derneği’nin belirlediği tanım esas alındı. Bazal kalp hızı, yaşa göre
metabolik rezerv, HRR, HR indeksi ve HR rezerv yüzdesi hesaplandı (88) .
Metabolik Rezerv (%) = Hastanın test sırasında ulaştığı metabolik eşdeğer (MET)
100
18-0.15 hastanın yaşı
HR Rezervi (%) = Maksimum kalp hızı – Bazal kalp hızı
100
220 – Yaş – Bazal kalp hızı
Kalp hızı toparlanma zamanı (HRR) = Maksimum kalp hızı – istirahattaki 1. dakika kalp hızı
HRR indeksi= HRR/HR Bazal
KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ PARAMETRELERİ
Kalp hızı değişkenliğini değerlendirmek için 24 saatlik Holter elektrokardiyografi
izlemi uygulandı. Holter izleminde “DMS 300-3A Holter Recorder” yazılımı kullanıldı.
KHD analizi için bütün olguların holter kayıtları, artefaktların değerlendirme dışı bırakılması
için, manuel olarak değerlendirildi ve ardından otomatik olarak KHD parametleri belirlendi.
Kalp hızı değişkenliği parametreleri Avrupa Kardiyoloji ve Kuzey Amerika Pil ve
Elektrofizyoloji
Cemiyetinin
önerilerine
göre
değerlendirildi
(4).
Zaman
alan
parametrelerinden SDNN, SDANN, RMSSD ve PNN50 kullanıldı. Frekans alan
parametrelerinden ise HF (0.15-0.40 Hz), LF (0.04-0.15) ve LF/HF oranı belirlendi. HF ve LF
değerleri normalize edildi (HF nu=100 x HF power / Total power ve LF nu= 100 x LF power /
Total power) (89).
20 EKOKARDİYOGRAFİ
Tüm hastaların ve kontrol grubundan transtorasik ekokardiyografik kayıtları alındı.
EKG monitörizasyonu yapıldıktan sonra sol lateral dekübit pozisyonda
“ Vivid 7 Pro,
General Electric Medical Systems, Milwaukee, Wisconsin ” ekokardiyografi cihazı 2.5-3.5
MHz transdüser kullanılarak, parasternal uzun eksen, parasternal kısa eksen, apikal dört
boşluk, apikal iki boşluk görüntüler kullanıldı.
İSTATİSTİKSEL ANALİZ
İstatistiksel değerlendirme, AXA507C775506FAN3 seri numaralı STATISTICA AXA
7.1 istatistik programı kullanılarak yapıldı. Ölçülebilen verilerin normal dağılıma
uygunlukları tek örnek Kolmogorov Smirnov testi ile bakıldıktan sonra normal dağılım
gösterenler için gruplar arası kıyaslamalarda varyans analizi ve post-hoc Tamhane ve
Bonferroni testi normal dağılım göstermeyenler için ise kıyaslamalarda
varyans analizi ve
Kruskal-Wallis
Mann Whitney U testi kullanıldı. Değişkenler arası ilişki
değerlendirilmesinde Spearman ve Pearson korelasyon analizi kullanıldı. Niteliksel verilerde
Pearson χ2 testi kullanıldı. Tanımlayıcı istatistikler olarak Median (Min-Max) değerleri ve
aritmetik ortalama±standart sapma verildi. Tüm istatistikler için anlamlılık sınırı p<0.05
olarak seçildi.
21 BULGULAR
SAĞLIKLI
KONTROL
GRUBU
VE
OBSTRÜKTİF
UYKU
APNE
SENDROMU’LU HASTALARIN KLİNİK VE LABORATUVAR VERİLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Çalışmaya 54 OUAS ve 40 kontrol grubu (grup 1) olmak üzere toplam 94 hasta alındı.
Obstrüktif uyku apne sendromu tanısı alan hastalar AHİ’ye göre gruplandırıldı. Apne
hipoapne indeksi 5-15 arasında olan hafif şiddetteki OUAS’lu hastalar çalışmamızda yoktu.
Dolayısıyla bizim hasta grubumuz orta ve ciddi OUAS olan hastalardan oluşmaktaydı. Apne
hipoapne indeksi 15-30 arasında olanlar orta ciddiyette OUAS (grup 2, n=20) ve AHİ ≥ 30
olanlar ciddi OUAS hastaları (grup 3, n=34) idi. Her üç grubun demografik verileri Tablo
2’de verilmiştir. Sistolik ve diyastolik kan basınçları, cinsiyet, AKŞ ve lipid profili açısından
gruplar arasında fark yoktu. Klinik ve demografik verileri karşılaştırıldığında grup 2 ve 3’teki
hastalar grup 1’deki hastalardan daha yaşlı idi (sırasıyla 47.6 8.8 yıl, 51.8 8.9 yıl,
55.6 10.9 yıl p=0.037). VKİ açısıdan değerlendirildiğinde ise grup 1 ve grup 3 arasında
anlamlı fark vardı (sırasıyla 29.3 3.6, 33.6 7.2 p=0.009). Grup 3’deki hastaların ortalama
O2 satürasyonu (Ort SO2) grup 2’dekilerden belirgin olarak düşüktü (sırasıyla 87.9 4.9 ve
93.8 2.1 p=0.001). Sol ventrikül çapları ve EF arasında gruplar arasında fark yoktu.
22 Tablo 1. Obstrüktif uyku apnesi sendromu ve sağlıklı kontrol grubunun klinik ve
laboratuvar verileri
Değişken
Yaş (yıl)
Erkek/Kadın (n,%)
VKİ (kg/ m²)
BSA (m²)
SKB (mmHg)
DKB (mmHg)
AKŞ (mg/dl)
TG (mg/dl)
KOL (mg/dl)
LDL(mg/dl)
HDL(mg/dl)
nonHDL(mg/dl)
Ortalama SO2 (%)
SVSSÇ (mm)
SVDSÇ (mm)
SVEF (%)
Grup 1
(n=40)
47.6 8.8
46 (31-67)
26/14 (%65/35)
Grup 2
(n=20)
51.8 8.9*
53.5 (29-64)
14/6 (%70/30)
Grup 3
(n=34)
55.6 10.9*
57 (25-79)
23/11(%67.6/32.4)
İstatistik
Değeri
P=0.037
X2=4.33
P=0.095
X2=4,70
P=0.009
29.3 3.6
31.9 4.9*
33.6 7.2*
X2=9.32
28.7(19.0-35.4)
30.3 (23.6-43.0)
33.0 (19.5-54.2)
P=0.914
2.0 0.2
2.0 0.2
2.0 0.2
F=0.089
P=0.949
110.0 14.5
111.0 17.7
112. 1 15.5
110.0(90.0-130.0) 110.0(90.0-150.0) 110.0(90.0-150.0) X2=0.004
P=0.311
70.3 5.8
68.3 5.0
70.1 5.3
X2=2.33
70.0(60.0-80.0)
70.0(60.0-80.0)
70.0(60.0-80.0)
P=0.950
95.6 9.8
96.3 7.9
101.7 9.9
94.5(73.0-116.6)
95.0(85.0-111.0)
102.5(71.0-131.0) X2=0.004
P=0.578
183.4 86.2
195.1 102.8
181.3 91.9
173.0(26.0-513.0) 201.0(45.0-449.0) 165.0(63.0-432.0) X2=0.31
P=0.126
195.3 29.6
210.9 37.3
198.2 43.5
198.5(133.0-254.0) 213.5(143.0-293.0) 189.5(138.0-344.0) X2=2.33
P=0.140
133.4 29.5
150.6 45.7
147.9 38.7
136.2(66.3-188.0) 148.4(76.0-221.0) 140.1(103.0-284.8) X2=2.17
P=0.736
45.7 9.4
48.8 14.9
46.6 10.5
X2=0.11
45.9(29.3-69.6)
44.6(31.2-92.6)
44.1(28.9-67.8)
P=0.175
149.6 29.4
162.0 43.4
151.7 39.4
154.1(84.9-215.0) 167.6(75.4-251.0) 145.3(99.7-281.1) X2=1.84
P=0.001
93.8 2.1
87.9 4.9**
t=5.101
94.0(86.4-96.0)
89.0(75.0-96.7)
p=0.918
29.9 3.3
29.9 3.5
31.2 6.7
X2=0.010
29.0(24.0-38.0)
29.5(24.0-36.0)
31.0(22.0-53.0)
P=0.967
49.5 3.5
49.1 3.8
49.1 5.7
F=0.034
50.0(42.0-+55.0)
49.5(43.3-56.0)
49.0(39.0-63.0)
P=0.395
69.9 5.9
63.4 7.6
67.2 8.3
X2=1.85
70.5(58.0-80.0)
70.5(51.0-81.0)
68.0(45.6-81.0)
Veriler Ortalama standat sapma ve ort min max olarak verildi.
Kİ: Vücud kitle indeksi; BSA: Vücud yüzey alanı; SKB: Sistolik kan basıncı; DKB: Diyastolik kan basıncı;
AKŞ: Açlık kan şekeri; TG: Trigliserid; KOL: Kolesterol; LDL: Low density lipoprotein; HDL: High density
lipoprotein nonHDL: nonHigh density lipoprotein (Total kolesterol-HDL); SVEF: Sol ventrikül ejeksiyon
fraksiyonu; SVDSÇ: Sol ventrikül diyastol sonu çap; SVSSÇ: Sol ventrikül sistol sonu çap.
*: Grup2 grup 1’e karşı anlamlı (P<0.05),**: Grup 3 grup 2’ye karşı anlamlı (p<0.05).
23 SAĞLIKLI
SENDROMU’LU
KONTROL
GRUBU
HASTALARIN
VE
OBSTRÜKTİF
EGZERSİZ
TESTİ
UYKU
APNE
VERİLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Yapılan egzersiz testinde hasta ve kontrol grubunda iskemik belirti, hipotansif yanıt,
EKG değişikliği ve aritmi gelişmedi. Hastaların Bazal kalp hızı, HRR, HR indeksi, metabolik
rezervi, HR rezerv yüzdesi ve MET değerleri Tablo 3’te gösterilmiştir. Bazal kalp hızı grup 2
ve grup 3’de kontrol grubuna göre daha yüksek idi (sırasıyla, 86.4
11.1, 85.5
14.6, 72.3
8.7. p=0.000). HRR parametresi açısından değerlendirildiğinde grup 2 ve 3 grup 1’e göre
daha düşüktü (sırasıyla, 22.5 8.9, 19.9 9.5, 31.5 5.1 p=0.000). Gruplar HR indeksi
açısından değerlendirildiğinde ise aynı şekilde grup 2 ve 3’de grup 1’e göre anlamlı derecede
daha düşük idi (sırasıyla, 0.3
0.13, 0.2
0.13, 0.4
0.08, p= 0.000). Hasta gruplarında
(grup 2 ve 3) kontrol grubuna göre HR rezervi daha düşük bulundu (sırasıyla, 68.5 17.6,
60.2 14.0 82.4 7.7, p=0.000). Grup 2 ve 3’ün metabolik rezervi kontrol grubuna göre daha
düşük idi (sırasıyla, 68.4 9.0, 68.0 13.6, 91.0
9.2, p=0.000). Yine hastaların MET
değerleri istatistiksel olarak daha düşük saptandı (sırasıyla, 6.8 1.1, 6.5 1.1, 9.4
1.3,
p=0.000). Bütün bu parametreler açısından değerlendirildiğinde grup 2 ile 3 arasında fark
yoktu.
Tablo 2. Obstrüktif uyku apnesi sendromu ve sağlıklı kontrol grubunun egzersiz testi
verileri
Değişken
Bazal Kalp Hızı
(atım/dk)
HRR (atım/dk)
HR indeksi
HR rezervi (%)
Metabolik rezervi
(%)
MET (ml O2/kg/dk)
Grup 1
(n=40)
72.3 8.7
72 (57-90)
31.5 5.1
Grup 2
(n=20)
86.4 11.1*
87.5 (67-103)
22.5 8.9*
Grup 3
(n=34)
85.5 14.6*
83 (64-120)
19.9 9.5*
0.4 0.08
0.4 (0.25-0.68)
82.4 7.7
0.3 0.13*
0.25 (0.11-0.61)
68.5 17.6*
0.2 0.13*
0.20 (0.05-0.0059
60.2 14.0*
91.0 9.2
92.0(63.0100.0)
9.4 1.3
9.0(7.0-12.0)
68.4 9.0*
68.0(39.0-82.0)
68.0 13.6*
68.0(30.0-93.0)
İstatistik
Değeri
P=0.000
F=18.52
P=0.000
F=22.22
P=0.000
X2=40.586
P=0.000
F=28.55
P=0.000
X2=33.64
6.8 1.1*
7.0(3.3-9.0)
6.5 1.1*
6.4(3.3-9.0)
P=0.000
X2=31.07
Veriler 0rtalama standart sapma ve ort min max olarak verildi.
HRR: Heart rate recovery; MET: Metabolik eşdeğerli HR: Kalp hızı,
*: Grup2 grup 1’e karşı anlamlı (P<0.05)
24 SAĞLIKLI
KONTROL
GRUBU
VE
OBSTRÜKTİF
UYKU
APNE
SENDROMLU HASTALARIN 24 SAAT ELEKTROKARDİYOGRAFİ HOLTER
VERİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Kalp hızı değişkenliğinin zaman ölçümleri holter parametreleri açısından grup 2 ve
3’te grup 1’e göre SDANN ve SDNN’de istatistiki anlamlı düşüklük belirlendi (sırasıyla,
p=0.000 ve p=0.000). PNN50 ve RMSSD’de ise gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı.
Kalp hızı değişkenliğinin frekans ölçümleri değerlendirildiğinde HF ve LF/HF açısından grup
2 ve 3’te grup 1’e göre istatistiki olarak daha yüksekti (sırasıyla, p=0.000, p=0.000). LF
değerleri açısından istatistiksel olarak fark saptanmadı (Tablo 3).
Tablo 3. Obstrüktif uyku apnesi sendromu ve sağlıklı kontrol grubunun kalp hızı
değişkenliğinin parametreleri
Değişken
SDANN (ms)
Grup 1
(n=40)
109.0 24.9
Grup 2
(n=20)
82.5 15.6*
Grup 3
(n=34)
84.5 17.9*
SDNN (ms)
118.2 26.0
88.1 13.8*
89.8 19.8*
PNN50 (%)
5.6 4.0
4.0(0.0-14.0)
26.2 6.3
7.4 5.7
6.5(0.0-18.0)
28.8 9.0
5.3 4.4
4.5(0.0-19.0)
28.2 8.2
18.3 9.6
18.5(4.7-44.5)
3.2 1.8
2.5(0.68-8.0)
2.5 0.8
2.3(1.2-4.5)
21.4 4.7
21.2(2.6-29.9)
7.2 3.6*
6.4(2.7-12.4)
4.0 1.8*
3.5(1.8-8.1)
18.8 6.1
18.3(2.2-32.0)
6.5 3.2*
5.9(0.08-12.4)
4.2 2.0*
3.8(1.3-11.0)
RMSSD (ms)
LF (Hz)
HF(Hz)
LF/HF oranı
İstatistik
Değeri
P=0.000
F=16.89
P=0.000
F=20.44
P=0.306
X2=1.049
P=0.528
F=0.64
P=0.115
X2=0.063
P=0.000
X2=12.85
P=0.000
X2=12.31
Veriler 0rtalama standart sapma ve ort min max olarak verildi.
SDANN: Standard deviation of the averages NN interval; SDNN: Standard deviation of the NN interval LF:
Düşük frekans; HF: Yüksek frekans; LF/HF oranı: Düşük frekans/ Yüksek frekans oranı.
*: Grup2 grup 1’e karşı anlamlı (P<0.05).
.
25 TARTIŞMA
Obstrüktif uyku apne sendromu, uyku sırasında belirgin hipoksiye yol açan,
tekrarlayan epizodlarla üst solunum yolu obstrüksiyonu ile karekterize bir hastalıktır. Çeşitli
klinik ve epidemiyolojik çalışmalarda OUAS ile kardiyovasküler mortalite ve morbidite
arasındaki ilişki gösterilmiştir (90). Kardiyovasküler hastalıklar ve OUAS arasındaki bu
ilişkiyi açıklayan mekanizmalardan birisi otonom sinir sisteminde oluşan değişikliklerdir (91).
Obstrüktif uyku apne sendromunda tekrarlayan solunum olaylarının, hipoksi
ataklarının ve uyku yoksunluğunun sempatik sinir sistemi aktivasyonuna yol açtığı
gösterilmiştir. Otonom sinir sistemi ise uyku sırasında oluşan kardiyovasküler değişikliklerde
önemli role sahiptir (91). Kronik sempatetik hiperaktivite kardiyovasküler yükü ve
hemodinamik stresi arttırır ve hastayı, endotel disfonksiyonuna, koroner spazma, LV
hipertrofisine ve aritmilere maruz bırakır (92). Artmış vagal aktivite ise iskemiye bağlı aritmi
gelişmesini önler, kan basıncını ve kalp hızını düşürür (93). Obstrüktif uyku apne sendromlu
hastalarda otonom sinir sisteminin aktivitesini değerlendirmek için kullanılan yöntemlerden
biri de KHD’nin spektral analizidir. Yapılan çalışmalarda otonom disfonksiyonun bir
göstergesi olan KHD ile aritmiler arasında ilişki olduğu gösterilmiştir (5). Ayrıca yapılan
çalışmalarda otonom disfonksiyonu değerlendirmek amacıyla egzersiz sonlandıktan sonra
birinci dakikadaki HRR de kullanılmıştır. Kalp hızının toparlanma zamanı parasempatik
tonusdaki azalmayı gösteren kolay uygulanabilen noninvaziv bir yöntemdir (94). Biz
çalışmamızda, kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin altında yatan mekanizmalardan biri
olan otonom sinir sistemi üzerine, OUAS’ın etkisini araştırdık.
26 Çalışmamızda orta ve ciddi OUAS’lı hastalarda, otonom disfonksiyonun bir ölçütü
olan HRR ve HR indeksi değerlerini, kontrol grubuna göre daha düşük bulduk. Bu da bize bu
hastalarda parasempatik tonus azalışını göstermektedir. Obstrüktif uyku apne sendromu ile
birlikte bulunabilen bir çok klinik tablo ile HRR arasındaki ilişki yapılan çalışmalarda
gösterilmiştir. Maeder ve ark (95)’nın yaptığı çalışmada da bizim çalışmamızla uyumlu olarak
HRR değerinin OUAS’lı hastalarda daha düşük olduğu ve hastalığın ciddiyeti ile orantılı
olduğu gösterilmiştir. Ancak biz çalışmamızda orta ve ciddi OUAS’lı hastalar arasında HRR
açısından fark saptamadık. Metabolik rezerv yüzdesi ve HR rezerv yüzdesi daha düşük idi.
Ayrıca bizim hasta grubumuzun bazal kalp hızının kontrol grubuna göre yüksek olması artmış
sempatik aktivasyonun göstergelerinden birisidir.
Kalp hızı değişkenliği kalbin otonom sinir sistemi aktivitesini yansıtan bir
parametredir. Kalp hızı değişkenliği ile efferent kardiyak sempatik-parasempatik modülasyon
sinüs nodu seviyesinde ölçülebilmektedir. OUAS olan hastalarda KHD’nin incelenmesi ile
apne/hipopne dönemlerinde, sempatik nöral aktivitenin belirgin olarak arttığı gösterilmiştir
(96). SDNN, global kalp hızı değişkenliğinin göstergesi olarak kabul edilmektedir ve toplam
nörokardiyak inputu temsil eder. SDNN’de azalma, sempatik ve parasempatik sistemin
anormal etkileşimini yansıtmaktadır. Bu çalışmada OUAS’lı hastalarda KHD’nin zaman
ölçümleri parametrelerinin kontrol grubuna göre belirgin azaldığını tespit ettik (sırasıyla,
SDANN p=0.000 ve SDNN p=0.000). Ancak parasempatik tonus artışını gösteren RMSSD ile
PNN50 açısından kontrol grubu ile hasta grupları arasında fark saptamadık (sırasıyla p=0.306,
p=0.528). Kalp hızı değişkenliğinin frekans ölçümleri değerlendirildiğinde ise parasempatik
tonus göstergesi olan HF’nin hasta gruplarında kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu,
Sempatik-parasempatik sistemi gösteren LF’nin gruplar arasında farklı olmadığı ve LF/HF
oranının daha yüksek olduğunu bulduk. LF/HF oranının yüksek olması, artmış sempatik
tonusun göstergesidir. HF oranları açısından baktığımızda hastalarımızda artmış vagal aktivite
olduğu söylenebilir. Ancak zaman ölçümleri analizlerinde (RMSSD ve PNN50) hasta
grubunda yüksek vagal aktiviteyi gösteren sonuçlar elde etmedik. Aytemir ve ark. (89)’nın
yaptığı çalışmada da bizim çalışmamıza benzer olarak OUAS’lı hastalarda SDNN’nin daha
düşük olduğu, RMSSD ve PNN50 açısından ise kontrol gubu ile OUAS grubunda anlamlı
fark olmadığı gözlendi. Bu çalışmanın 24 saatlik verileri incelendiğinde zaman ve frekans
alan ölçümleri arasında parasempatik tonusu gösteren veriler arasında uyumsuzluk bulunduğu
gözlendi. Bunun nedeni muhtemelen zaman ölçümleri analizlerinin, frekans analizlerine göre
daha stabil bir indeks olması ve solunuma bağlı kalp hızı değişimlerinden daha az
27 etkilenmesine bağlı olmasıdır (4). Ayrıca egzersiz testinden elde ettiğimiz HRR ve HR
indeksi değeri de bu hastalarda azalmış vagal aktivite olduğunu göstererek zaman ölçümü
analizini desteklemektedir.
Sonuçta bu veriler bize OUAS’lı hastalarda sempatik sinir sisteminin aktive olduğunu
ve parasempatik tonus açısından ise azalmış tonusa sahip olduklarını göstermiştir. Yapılan
çalışmalarda bu sempatik aktivite artışının uyku sırasında olduğu gözlenmiştir (97). Bizim
verilerimiz ise bu uyku sırasındaki sempatik aktivitenin, gün boyu sürdüğünü göstermektedir.
OUAS’lı hastalardaki bu sempatik aktivite artışı tekrarlayıcı apnelerle açıklanabilir (98).
Burada dikkat çekici olan sempatik sinir sistemi aktivasyonunun, OUAS olan hastalarda 24
saat boyunca sürüyor olmasıdır. Bu kronik sempatik aktivasyonun, OUAS ile kardiyovasküler
morbidite arasındaki ilişkide önemli rol aldığı düşünülmektedir (99).
Çalışmamızın en önemli sınırlayıcısı bu OUAS’lı hastalarda aritmi gelişiminin
prospektif olarak takip edilmemiş olmasıdır. Otonom disfonksiyonun değerlendirilmesinde
kullanılan ve noninvaziv yöntemlerden olan kalp hızı türbülansı ve miyokardiyal
vulnerabilitenin bir göstergesi olan QT dinamisite parametresinin kullanılmamış olması bir
diğer sınırlayıcı faktördür. Çünkü yalnızca KHD’nin hem erken atımlardan hem de
solunumdan etkilenmesi değerini azaltmıştır.
Sonuç olarak, OUAS, HRR, HR indeksi ve KHD parametrelerindeki kötüleşme ile
belirgin olarak ilişkilidir. Hastalarımızda, azalmış HRR ve HR indeksi azalmış parasempatik
tonusu, artmış bazal kalp hızı ve KHD parametreleri ise artmış sempatik aktivasyonu
göstermiştir. OUAS’lı hastalarda, kardiyovasküler mortalite ve morbiditede önemli rol
oynayan otonom sinir sistemi disfonksiyonunun tanısında, egzersiz testi ve KHD
parametrelerinin değerlendirilmesi noninvaziv, kolay ulaşılabilir ve kolay uygulanabilir bir
yöntemdir. 28 SONUÇLAR
Bu çalışma, obstrüktif uyku apne sendromunun otonom disfonksiyon üzerine etkisini
değerlendirmek için Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniği’nde yapılmıştır.
Sonuç olarak;
1. Orta ve ciddi OUAS’lı hastalarda, otonom disfonksiyonun bir ölçütü olan HRR ve
HR indeksi değerini, kontrol grubuna göre daha düşük bulduk. Bu da bize bu
hastalarda parasempatik tonus azalışını göstermektedir. Ancak biz çalışmamızda
orta ve ciddi OUAS’lı hastalar arasında HRR ve HR indeksi açısından fark
saptamadık. Ayrıca hasta grubumuzun bazal kalp hızı daha yüksekti.
2. Bizim hasta grubumuzun HR rezervi ve metabolik rezervi daha düşük idi.
3. OUAS’lı hastalarda KHD’nin zaman ölçümleri parametrelerinin (SDNN ve
SDANN) kontrol grubuna göre belirgin azaldığını tespit ettik. Ancak parasempatik
tonus artışını gösteren RMSSD ile PNN50 açısından kontrol grubu ile hasta
grupları arasında fark saptanmadı.
4. Kalp hızı değişkenliğinin frekans ölçümleri değerlendirildiğinde ise sempatik-
parasempatik sistemi gösteren LF’nin gruplar arasında farklı olmadığı ve LF/HF
oranının daha yüksek olduğunu bulduk. LF/HF oranının yüksek olması artmış
sempatik tonus göstergesidir. Bu sonuçlarımıza göre, OUAS’lı kardiyovasküler mortalite ve morbidite önemli rol
oynayan otonom sinir sistemi disfonksiyonunun tanısında noninvaziv, kolay ulaşılabilir ve
kolay uygulanabilir bir yöntem olan egzersiz testi ve KHD parametrelerinin değerlendirilmesi
uygun olacaktır. 29 ÖZET
Obstrüktif uyku apne sendromunda otonom disfonksiyon, sempatik sinir aktivite artışı
ve parasempatik tonus azalış ile ilişkilidir. Çeşitli klinik ve epidemiyolojik çalışmalarda
obstrüktif uyku apne sendromu ile kardiyovasküler mortalite ve morbidite arasındaki ilişki
gösterilmiştir. Bizim amacımız, kalp hızı değişkenliği ve egzersiz testi parametrelerini
kullanarak, kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin altında yatan mekanizmalardan biri
olan otonom sinir sistemi üzerine, obstrüktif uyku apne sendromunun etkisini araştırmaktır.
Çalışmamızda ciddi obstrüktif uyku apne sendromlu (apne hipoapne indeksi ≥ 30,
n=34) ve orta derecede obstrüktif uyku apne sendromulu obstrüktif uyku apne sendromu
(apne hipoapne indeksi 15–30, n=20) olan hastalar, obstrüktif uyku apne sendromulu olmayan
sağlıklı gönlüler (n=40) ile karşılaştırıldı. Kalp hızı değişkenliği analizinde otonom sinir
sistemi dengesi obstrüktif uyku apne sendromlu hasta grubunda sempatik sistem lehine
değişim gösterdi. 24 saatlik incelemede tüm normal R-R intervallerinin standart sapması ve
kayıtlardaki tüm 5 dakikalık segmentlerde R-R intervallerinin oranı tüm obstrüktif uyku apne
sendromulu hastalarda anlamlı olarak düşükken yüksek frekans ve düşük frekans/yüksek
frekans oranı anlamlı olarak yüksekti. Sempatovagal dengeyi gösteren düşük frekans/yüksek
frekans oranı bizim çalışmamızda belirgin olarak yüksekti. Obstrüktif uyku apne sendromlu
hastalarda sempatik tonus artışını gösterdik. Biz çalışmamızda kalp hızı toparlanmasını ciddi
ve orta obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda kontrol grubuna göre belirgin olarak daha
düşük bulduk. Anormal kalp hızı toparlanması değerleri azalmış parasempatik tonusun
belirteci olup bir otonum disfonksiyon göstergesidir. Ayrıca hasta grubumuzda sempatik
aktivasyonun bir göstergesi olan bazal kalp hızını daha yüksek olarak bulduk.
30 Bizim sonuçlarımız, obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda otonom sinir sistemi
disfonksiyonunu belirlemede, noninvaziv bir metod olan kalp hızı değişkenliği ve egzersiz
parametrelerinin kullanılanılabileceğini göstermiştir.
Anahtar kelimeler: Obstrüktif uyku apne sendromu, otonom sinir sistemi
disfonksiyonu, kalp hızı toparlanma zamanı, kalp hızı değişkenliği.
31 IMPACT OF OBSTRUCTIVE SLEEP APNEA SYNDROME ON
AUTONOMIC DYSFUNCTION
SUMMARY
Obstructive sleep apnea syndrome is associated with autonomic dysfunction, either
due to increased sympathetic nerve activity or decreased parasympathetic tone. Obstructive
sleep apnea syndrome has been linked to cardiovascular morbidity and mortality in several
epidemiological and clinical stuydy. The aim of this study was to show the effects of
obstructive sleep apnea syndrome on predictors of arrhythmias by the evaluation of heart rate
variability and heart rate recovry reflecting the autonomic dysfunction.
Patients with severe obstructive sleep apnea syndrome apnea–hypopnea index ≥ 30,
n=34) and patients with mild to moderate obstructive sleep apnea syndrome (apnea–hypopnea
index 5–30, n=20) were compared to without obstructive sleep apnea syndrome (control grup,
n=40) in the present study. In heart rate variability analysis, autonomic balance changed in
favor of sympathetic system in obstructive sleep apnea syndrome patients. Standard deviation
of the normal-to-normal interval and standard deviation of the averages normal-to-normal
interval in all 24 hour were significantly decreased whereas, high frequency and low
frequency/high frequency ratio were significantly increased in obstructive sleep apnea
syndrome patients. The low frequency/high frequency ratio, which represents sympatho-vagal
balance, was significantly higher in patients with obstructive sleep apnea syndrome in our
study. Sympathetic nervous system was found to be affected in obstructive sleep apnea
syndrome. Our study showed that heart rate recovry was significantly lower in patients with
severe and mild obstructive sleep apnea syndrome compared to control group. Abnormal heart
32 rate recovery heart rate recovry reflects decreased parasympathetic outflow and is a measure
of autonomic dysfunction.
Our results may indicate that heart rate variability parameters and heart rate recovry
can be useful noninvasive methods that may detect autonomic nervous system dysfunction in
obstructive sleep apnea syndrome.
Keywords: Obstructive sleep apnea syndrome, autonomic nervous system
dysfunction, heart rate recovery, heart rate variability.
33 KAYNAKLAR
1. Guilleminault C, Tilkian A, Dement WC. The sleep apnea syndromes. Ann Rev Med 1976;
27:465-84.
2. Young T, Palta M, Dempsey J, Skatrud J, Weber S, Badr S. The occurence of sleep
disordered breathing among middle aged adults. N England J Med 1993;328:1230-35.
3. Bonsignore MR, Marrone O, Insalaco G, Bonsignore G. The cardiovascular effects of
obstructive sleep apnoeas: analysis of pathogenic mechanisms. Eur Respir J
1994;7(4):786-805.
4. Task Force of the European Society of Cardiology and the North American Society of
Pacing and Electrophysiology. Heart rate variability: Standards of measurement,
physiological interpretation, and clinical use. European Heart Journal 1996;17:354-81.
5. Verrier RL, Kirby DA. Sleep and cardiac arrhythmias. Ann NY Acad Sci 1988;533:23851.
6. Imai K, Sato H, Hori M, Kusuoka H, Ozaki H, Yokoyama H, et al. Vagally mediated heart
rate recovery after exercise is accelerated in athletes but blunted in patients with chronic
heart failure. J Am Coll Cardiol 1994;24:1529-35.
7. Young T, Peppard PE, Gottlieb DJ. Epidemiology of obstructive sleep apnea: a population
health perspective. Am J Respir Crit Care Med 2002;165:1217-39.
8. The report of an American Academy of Sleep Medicine Task Force. Sleeprelated breathing
disorders in adults: recommendations for syndrome definition and measurement techniques
in clinical research. Sleep 1999; 22(5):667-89.
9. Fleetham J. Sleep disordered breathing awoken – Editorial. Thorax 2004;59:5-6.
10. Young T, Palta M, Dempsey J, Skatrud J, Weber S, Badr S. The occurrence of sleepdisordered breathing among middle-aged adults. N Engl J Med 1993;328:1230-35.
34 11. Köktürk O, Tatlıcıoğlu T, Kemaloğlu Y, Fırat H, Çetin N. Habitüel horlaması olan
olgularda obstrüktif uyku apne sendromu prevelansı. Tüberküloz ve Toraks 1997;45:7-11.
12. Partinen M, McNicholas T. Epidemiology, morbidity and mortality of the sleep apnoea
syndrome. European Respiratory Monograph 1998;10:63-74.
13. Resta O, Bonfitto P, Sabato R, De Pergola G, Barbaro MP. Prevalence of obstructive sleep
apnoea in a sample of obese women: effect of menopause. Diabetes Nutr Metab
2004;17(5):296-303.
14. Ross SD, Sheinhait IA, Harrison KJ, Kvasz M, Connelly JE, Shea SA, et al. Systematic
review and metaanalysis of the literature regarding the diagnosis of sleep apnea. Sleep
2000; 23(4):519-32.
15. Palmer LJ, Redline S. Genomic approaches to understanding obstructive sleep apnea.
Respir Physiol Neurobiol 2003;135:187-205.
16. Fogel RB, Malhotra A, White DP. Sleep 2: Pathophysiology of obstructive sleep
apnoea/hypopnoea syndrome. Thorax 2004;59:159-63.
17. Olson LG, King MT, Hensley MJ, Saunders NA. A community study of snoring and sleepdisordered breathing symptoms. Am J Respir Crit Care Med 1995;152:707-10.
18. Krieger J. Clinical presentations of sleep apnoea. European Respiratory Monograph
1998:10:75-105.
19. Strohl K, Redline S. Recognition of obstructive sleep apnea. Am J Respir Crit Care Med
1996;154;279-89.
20. Stradling JR, Crosby JH. Predictors and prevalence of obstructive sleep apnoea and
snoring in 1001 middle aged men. Thorax 1991;46:85-90.
21. Deegan PC, McNicholas WT. Pathophysiology of obstructive sleep apnoea. European
Respiratory Monograph 1998;10:28-62.
22. Demir AU, Şahin A. Obstrüktif uyku apnesi (OUAS) patofizyolojisi ve tanım. Oto A
(editor). Türk Kardiyoloji Seminerleri 2004;4:564-73.
23. Schlosshan D, Elliott MW. Sleep-3: Clinical presentation and diagnosis of the obstructive
sleep apnoea hypopnoea syndrome. Thorax 2004;59:347-52.
24. Cutler MJ, Hamdan AL, Hamdan MH, Ramaswamy K, Smith ML. Sleep Apnea: From the
Nose to the Heart. J Am Board Fam Pract 2002;15:128-41.
25. Seals DR, Suwarno NO, Dempsey JA. Influence of lung volume on sympathetic nevre
discharge in normal humans. Circ Res 1990;67(1):30-141.
26. Morgan BJ, Denahan T, Ebert TJ. Neurocirculatory consequences of negative intrathoracic
pressure vs asphyxia during voluntary apnea. J Appl Physiol 1993;74(6):2969-75.
35 27. Morgan BJ, Crabtree DC, Palta M, Skatrud JB. Combined hypoxia and hypercapnia evokes
long-lasting sympathetic activation in humans. J Appl Physiol 1995;79(1):205-13.
28. Somers VK, Dyken ME, Clary MP, Abboud FM. Sympathetic neural mechanisms in
obstructive sleep apnea. J Clin Invest 1995;96(4):1897-904.
29. Garrigue S, Bordier P, Barold S Serge, Clementy J. Sleep apnea:a new indication for
cardiac pacing? PACE 2004;27:204-11.
30. Mansfield D, Naughton MT. Obstructive sleep apnea, congestive heart failure and
cardiovascular disease. Heart Lung Circ 2005;14S:2-7.
31. Stoohs R, Guilleminault C. Cardiovascular changes associated with obstructive sleep apnea
syndrome. J Appl Physiol 1992;72(2):583-89.
32. Dursunoğlu N, Durdunoğlu D. Obstrüktif uyku apnesi sendromu, endotel disfonksiyonu ve
koroner ateroskleroz. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2005;53(3):299-306.
33. Carlson JT, Rangemark C, Hedner JA. Attenuated endothelium dependent vascular
relaxation in patients with sleep apnea. J Hypertens 1996;14:577-84.
34. Kraiczi H, Caidahl K, Samuelsson A, Peker Y, Hedner J. Impairment of vascular
endothelial function and left ventricular filling: association with the severity of apneainduced hypoxemia during sleep. Chest 2001;119:1085-91.
35. .Phillips BG, Narkiewicz K, Pesek CA, Haynes WG, Dyken ME, Somers VK. Effects of
obstructive sleep apnea on endothelin-1 and blood pressure. J Hypertens 1999;17:61-6.
36. Gislason T, Almqvist M. Somatic diseases and sleep complaints: an epidemiological study
of 3201 Swedish men. Acta Med Scand 1987;221:475-81.
37. Akashiba T, Minemura H, Yamamoto H, Kosaka N, Saito O, Horie T. Nasal continuous
positive air pressure changes blood pressure `non dippers' to `dippers' in patients with
obstructive sleep apnea. Sleep 1999;22:849-53.
38. Portaluppi F, Provini F, Cortelli P, Plazzi G, Bertozzi N, Manfredini R, et al. Undiagnosed
sleep-disordered breathing disorders among male non-dippers with essential hypertension.
J Hypertens 1997;15:1227-33.
39. Peppard PE, Terry Y, Palta M, Skatrud J. Prospective study of the association between
sleep-disordered breathing and hypertension. N Engl J Med 2000;342:1378-84.
40. Duran J, Esnaola S, Rubio R, Iztueta A. Obstructive sleep apnea-hypopnea and related
clinical features in a population-based sample of subjects aged 30 to 70 yr. Am J Respir
Crit Care Med 2001;163:685-89.
41. Lavie P, Herer P, Hoffstein V. Obstructive sleep apnoea syndrome as a risk factor for
hypertension: a population study. BMJ 2000; 320:479-82.
42. Logan AG, Perlikowski SM, Mente A, Tisler A, Tkacova R, Niroumand M, et al. High
prevalence of unrecognized sleep apnea in drug-resistant hypertension. J Hypertens
2001;19: 2271-77.
36 43. Javaheri S, Parker TJ, Liming JD, Corbett WS, Nishiyama H, Wexler L, et al. Sleep apnea
in 81 ambulatory male patients with stable heart failure: types and their prevalences,
consequences and presentations. Circulation 1998;97:2154-9.
44. Wilcox I, McNamara SG, Dodd MJ, Sullivan CE. Ventilatory control in patients with sleep
apnea and left ventricular dysfunction: comparison of obstructive and central sleep apnea.
Eur Respir J 1998;11:7-13.
45. Tkacova R, Niroumand M, Lorenzi-Filho G, Bradley TD. Overnight shift from obstructive
to central apneas in patients with heart failure: role of PCO2 and circulatory delay.
Circulation 2001;103(2):238-43.
46. Wilcox I, McNamara SG, Wessendorf T, Willson GN, Piper AJ, Sullivan CE. Prognosis
and sleep disordered breathing in heart failure. Thorax 1998;53 (Suppl 3):S33-6.
47. Lanfranchi PA, Braghiroli A, Bosimini E. Prognostic value of nocturnal Cheyne-Stokes
respiration in chronic heart failure. Circulation 1999;99:1435-40.
48. Sanner BM, Klewer J, Trumm A. Long-term treatment with continuous positive airway
pressure improves quality of life in obstructive sleep apnoea syndrome. Eur Respir J
2000;16:118-22.
49. Laaban JP, Pascal-Sebaoun S, Bloch E, Orvoën-Frija E, Oppert JM, Huchon G. Left
ventricular systolic dysfunction in patients with obstructive sleep apnea syndrome. Chest
2002;122:1133-8.
50. Bradley TD, Hall MJ, Ando S, Floras JS. Hemodynamic effects of simulated obstructive
apneas in humans with and without heart failure. Chest 2001;119:1827-35.
51. Buda AJ, Pinsky MR, Ingels NB Jr, Daughters GT 2nd, Stinson EB, Alderman EL. Effect
of intrathoracic pressure on left ventricular performance. N Engl J Med 1979;301:453-9.
52. Scharf SM, Bianco JA, Tow DE, Brown R. The effects of large negative intrathoracic
pressure on left ventricular function in patients with coronary artery disease. Circulation
1981;63:871-5.
53. Cargill RI, Kiely DG, Lipworth BJ. Adverse effects of hypoxaemia on diastolic filling in
humans. Clin Sci (Lond). 1995;89(2):165-9.
54. Somers VK, Mark AL, Zavala DC, Abboud FM. Contrasting effects of hypoxia and
hypercapnia on ventilation and sympathetic activity in humans. J Appl Physiol 1989;67(5):
2101-6.
55. Kepez A, Aytemir K. Obstrüktif uyku apnesi sendromu ve aritmiler. Türk Kardiyoloji
Seminerleri 2004;4(6):591-605.
56. Hamilton GS, Solin P, Naughton MT. Obstructive sleep apnea and cardiovascular disease.
Intern Med J 2004;34:420-26.
57. Gula L.J., Krahn A.D., Skanes C. Clinical Relevance of Arrhythmias During Sleep:
Guidance for Clinicans. Heart 2004;90:347-52.
37 58. Mooe T, Gullsby S, Rabben T, Eriksson P. Sleep disordered breathing: a novel predictor of
atrial fibrillation after coronary bypass surgery. Coron Artery Dis 1996;7:475-78.
59. Kanagala R, Murali NS, Friedman PA, Ammash NM, Gersh BJ, Ballman KV, et al.
Obstructive Sleep Apnea and the Recurrence of Atrial Fibrillation. Circulation 2003;107:
2589-94.
60. Gami AS, Pressman G, Caples SM, Kanagala R, Gard JJ, Davison DE, et al. Association of
Atrial Fibrillation and Obstructive Sleep Apnea. Circulation 2004;110:364-67.
61. Guilleminault C, Connolly SJ, Winkle RA. Cardiac arrhythmias and conduction
disturbances during sleep in 400 patients with sleep apnea syndrome. Am J Cardiol
1983;52:490-4.
62. Weitzenblum E, Krieger J, Apprill M, Vallée E, Ehrhart M, Ratomaharo J, et al. Daytime
pulmonary hypertension in patients with obstructive sleep apnea syndrome. Am Rev
Respir Dis. 1988;138(2):345-9.
63. Lattimore JD, Celermajer DS, Wilcox I. Obstructive sleep apnea and cardiovascular
disease. J Am Coll Cardiol 2003;41:1429-37.
64. Wright J, Johns R, Watt I, Melville A, Sheldon T. Health effects of obstructive sleep
apnoea and the effectiveness of continuous positive airway pressure:a systematic review of
the research evidence. BMJ 1997;314:851-60.
65. Brooks D, Horner RL, Kozar LF, Render-Teixeira CL, Phillipson EA. Obstructive sleep
apnea as a cause of systemic hypertension: evidence from a canine model. J Clin Invest
1997; 99:106-19.
66. Yokoe T, Minoguchi K, Matsuo H, Oda N, Minoguchi H, Yoshino G, et al. Elevated levels
of C-reactive protein and interleukin-6 in patients with obstructive sleep apnea syndrome
are decreased by nasal continuous positive airway pressure. Circulation 2003;107:1129-34.
67. Gencbay M. Obstrüktif uyku apnesi sendromu ve koroner arter hastalığı. Türk Kardiyoloji
Seminerleri 2004;4(6):615-20.
68. Lavie P. Sleep apnea in industrial workers. In Guilleminault C, Lugaresi E, editors. Sleepwake disorders: natural history, epidemiology and long-term evolution. Philadelphia:
Lippincott Raven Press, 1983;127-35.
69. Köktürk 0. OUAS epidemiyolojisi, Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1998; 46(2):193-201
70. Bixler EO, Vgontzas AN, Ten Have T, Tyson K, Kales A. Effects of age on sleep apnea in
men: l. Prevalence and severity. Am J Respir Crit Care Med 1998;157:144-48.
71. Kleiger RE, Miller JP, Bigger JT, Moss AJ. Decreased heart rate variability and its
association with increased mortality after acute myocardial infarction. Am J Cardiol
1987;59:256-62.
72. Versace F, Mozatto M, Tona GM, Cavallero C, Stegagno L. Heart rate variability during
sleep as a function of the sleep cycle. Biological Psychology 2003;63:149-62.
38 73. Pagani M, Lombardi F, Guzzetti S, Rimoldi O, Furlan R, Pizzinelli P, et al. Power spectral
analysis of heart rate and arterial pressure variabilities as a marker of sympatho-vagal
interaction in man and conscious dog. Circ Res 1986;59:178-93.
74. Guilleminault C, Quera-Selva MA, Partinen M, Jamieson A. Women and the obstructive
sleep apnea syndrome. Chest 1988;93:104-9.
75. Whittle AT, Marshall I, Mortimore IL, Wraith PK, Sellar RJ, Douglas NJ. Neck soft tissue
and fat distribution: comparison between normal men and women by magnetic resonance
imaging. Thorax 1999;54:323-28.
76. Brooks LJ, Strohl KP. Size and mechanical properties of the pharynx in healthy men and
women. Am Rev Respir Dis 1992;146:1394-7.
77. Guilleminault C. Clinical features and evaluation of obstructive sleep apnea. Sleep Med
Rev 1994:667-77.
78. Heimer D, Scharf SM, Lieberman A, Lavie P. Sleep apnea syndrome treated by repair of
deviated nasal septum. Chest 1983;84:184-5.
79. Higgins JP, Higgins JA. Electrocardiographic exercise stress testing: An update beyond the
ST segment. Int J Cardiol 2007;116:285-99.
80. Desai MY, De la Peña-Almaguer E, Mannting F. Abnormal heart rate recovery after
exercise as a reflection of an abnormal chronotropic response. Am J Cardiol 2001;87:11649.
81. Youn HJ, Park CS, Moon KW, Oh YS, Chung WS, Kim JH, et al. Relation between Duke
Tredmil Score and coronary flow reserve using transesophageal Doppler echocardiography
in patients with microvascular angina. Int J Cardiol 2005;98:403-8.
82. Morshedi-Meibodi A, Larson MG, Levy D, O'Donnell CJ, Vasan RS. Heart rate recovery
after treadmill exercise testing and risk of cardiovascular disease events (The Framingham
Heart Study). Am J Cardiol 2002;90:848-52.
83. Curtis BM, O’Keefe JH. Autonomic tone as a cardiovascular risk factor: The dangers of
chronic fight or flight. Mayo Clin Proc 2002;77:45-54.
84. Spodick DH. Normal sinus heart rate: Sinus tachycardia and sinus bradycardia redefined.
Am Heart J 1992;124:1119-21.
85. Freeman JV, Dewey FE, Hadley DM, Myers J, Froelicher VF. Autonomic Nervous System
Interaction With The Cardiovascular System During Exercise. Proggress in Cardiovascular
Diseases, 2006;48:342-62.
86. Lauer MS, Francis GS, Okin PM, Pashkow FJ, Snader CE, Marwick TH. Impaired
chronotropic response to exercise as a predictor of mortality. JAMA 1999;281:524-9.
87. Gibbons RJ, Balady GJ, Beasley JW, Bricker JT, Duvernoy WF, Froelicher VF, et al.
ACC/AHA guidelines for exercise testing:A report of the ACC/AHA Task Force on
Practice Guidelines (Committee on Exercise Testing). J Am Coll Cardiol 30:260,1997.
39 88. Uğur-Altun B, Altun A, Guldiken S, Tatli E, Kara M, Tuğrul A. Silent Myocardial
Ischemia in Middle-Aged Asymptomatic Patients With Type 2 Diabetes in Turkish
Population. Angiology 2007;58:535-42.
89. Aytemir K, Deniz A, Yavuz B, Ugur Demir A, Sahiner L, Ciftci O, et al. Increased
myocardial vulnerability and autonomic nervous system imbalance in obstructive sleep
apnea syndrome. Respiratory Medicine (2007) 101,1277-82.
90. Bliwise DL, Bliwise NG, Partinen M, Pursley AM, Dement WC. Sleep apnea and
mortality in an age cohort. Am J Public Health 1988;78(5):544-7.
91. Narkiewicz K, Somers VK. Cardiovascular variability characteristics in obstructive sleep
apnea. Autonomic Neuroscience 90 (2001) 89-94.
92. Smith RP, Veale D, Pepin JL, Levy PA. Obstructive sleep apnoea and the autonomic
nervous system. Sleep Med Rev 1998;2:69-92.
93. Metra M, Nodari S, D'Aloia A, Bontempi L, Boldi E, Cas LD. A rationale for the use of "blockers as standard treatment for heart failure. Am Heart J 2000;139:511-21.
94. Legramante JM, Iellamo F, Massaro M, Sacco S, Galante A. Effects of a residential
exercise training on baroreflex sensitivity and heart rate variability in patients with
coronary artery disease: a randomized, controlled study. Circulation 2000;102:2588-92.
95. Maeder MT, Münzer T, Rickli H, Schoch OD, Korte W, Hürny C, et al. Association
between heart rate recovery and severity of obstructive sleep apnea syndrome. Sleep
Medicine 9 (2008)753-61.
96. Dingli K, Assimakopoulos T, Wraith PK, Fietze I, Witt C, Douglas NJ. Spectral
oscillations of RR intervals in sleep apnoea/hypopnoea syndrome patients. Eur Respir J
2003;22:943-50.
97. Gula LJ, Krahn AD, Skanes A, Ferguson KA, George C, Yee Raymond, Klein GJ. Heart
rate variability in obstructive sleep apnea: A prospective study and frequency domain
analysis. A N E 2003;8(2):144-9.
98. Sforza E, Pichot V, Barthelemy JC, Haba-Rubio J, Roche F. Cardiovascular variability
during periodic leg movements: a spectral analysis approach. Clin Neurophysiol 2005
May;116(5):1096-104.
99. Narkiewicz K, Somers VK. Sympathetic nerve activity in obstructive sleep apnea. Acta
Physiol Scand 2003;177:385-90.
40 EKLER
41 Ek 1
42 
Download