ENFLASYON HEDEFLEMESİ: TÜRKİYE DENEYİMİ (2006–2011 DÖNEMİ) Zafer YÜKSELER DANIŞMAN Eylül 2012 İÇİNDEKİLER I. 1. 2. II. 1. 2. 3. A. B. III. 1. 2. 3. 4. 5. 6. IV. 1. 2. 3. 4. V. GİRİŞ……………………………………………………………………………………………........... ENFLASYONİST SÜREÇ………………………………………………………………………........... Türkiye’de Enflasyon Gelişmeleri…………………………………………………………........... Küresel Düzeyde Enflasyon Gelişmeleri………………………………………………………… ENFLASYON HEDEFLEMESİ SİSTEMİNE GEÇİŞ SÜRECİ………………………………………….. Enflasyon Hedeflemesi Sistemi…………………………………………………………………… Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi Sistemine Geçiş………………………………………….. Enflasyon Hedeflemesine Geçiş Sürecine İlişkin Politika Metinleri…………………............ IMF Niyet Mektupları………………………………………………………………………............. T.C.Merkez Bankası Para ve Kur Politikası Duyuruları…………………………………........... PARA VE KUR POLİTİKASI KARARLARI VE ENFLASYON RAPORLARI………………………… 2006 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları……………………….. Para Politikası Kararları………………………………………………………………………......... Kur Politikası Kararları………………………………………………………………………………. 2006 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri…………………………………........... Enflasyon Tahminleri……………………………………………………………………….......... Çıktı Açığı Tahminleri…………………………………………………………………………….. 2006 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri……………………………………………... …... 2007 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları……………………….. Para Politikası Kararları…………………………………………………………………………….. Kur Politikası Kararları………………………………………………………………………………. 2007 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri………………………………………… Enflasyon Tahminleri……………………………………………………………………………… Çıktı Açığı Tahminleri…………………………………………………………………………….. 2007 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri……………………………………………........... 2008 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları……………………….. Para Politikası Kararları…………………………………………………………………………….. Kur Politikası Kararları………………………………………………………………………………. 2008 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri………………………………………… Enflasyon Tahminleri…………………………………………………………………………....... Çıktı Açığı Tahminleri…………………………………………………………………………….. 2008 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri……………………………………………........... 2009 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları……………………….. Para Politikası Kararları…………………………………………………………………………….. Kur Politikası Kararları………………………………………………………………………………. 2009 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri………………………………………… Enflasyon Tahminleri……………………………………………………………………………… Çıktı Açığı Tahminleri…………………………………………………………………………….. 2009 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri……………………………………………........... 2010 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları……………………….. Para Politikası Kararları…………………………………………………………………………….. Kur Politikası Kararları………………………………………………………………………………. Finansal İstikrara İlişkin Diğer Düzenlemeler……………………………………………………. 2010 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri………………………………………… Enflasyon Tahminleri……………………………………………………………………………… Çıktı Açığı Tahminleri…………………………………………………………………………….. 2010 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri……………………………………………........... 2011 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları……………………….. Para Politikası Kararları…………………………………………………………………………….. Kur Politikası Kararları………………………………………………………………………………. 2011 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri………………………………………… Enflasyon Tahminleri……………………………………………………………………………… Çıktı Açığı Tahminleri…………………………………………………………………………….. 2011 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri……………………………………………........... 2006-2011 DÖNEMİNE TOPLU BAKIŞ……………………………………………………………... Politika Faizi Kararları……………………………………………………………………………….. Döviz Kuru Politikası…………………………………………………………………………………. Çıktı Açığı…………………………………………………………………………………………….. Enflasyon Hedefi, Enflasyon Beklentileri ve Enflasyon Gerçekleşmeleri………………….. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME……………………………………………………………………… 2 3 3 3 7 8 8 10 10 10 12 14 14 15 17 19 19 20 21 25 25 27 28 28 29 30 33 33 36 37 37 39 40 43 43 47 48 48 49 50 54 54 60 61 61 61 63 64 68 68 75 78 78 80 81 85 85 90 93 95 100 GİRİŞ: 1 Türkiye 1970’lerin başından itibaren iki haneli enflasyon oranları ile yaşamaya başlamıştır. Önceleri yüzde 20’lerin altında seyreden enflasyon oranları, özellikle 1977’den sonra hız kazanmış ve enflasyonist süreç kalıcı hale gelmiştir. Bu dönemde, enflasyonda sürekli yükselme eğilimi gözlenirken, enflasyonist süreci etkileyen unsurlar da zaman içinde farklılaşma göstermiştir. Kapsamlı ekonomik ve yapısal düzenlemeleri içeren 24 Ocak 1980 Kararları ve 5 Nisan 1994 Kararlarının etkisiyle, 1980 ve 1994 yıllarında üç haneli enflasyon oranları ile karşılaşılmış, ancak, Türkiye hiper-enflasyon süreci yaşamamıştır. 2001 krizi sonrasında yürürlüğe konulan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ve bu programın kararlılıkla uygulanmasının etkisiyle, enflasyon 2004 yılından itibaren tek haneli rakamlara gerilemiştir. Bu çalışmanın ilk bölümünde, ağırlıklı olarak 1990’li yıllardan itibaren, Türkiye’de yaşanan enflasyonist süreç, bu sürece katkıda bulunan başlıca unsurlar, enflasyonla mücadeleye yönelik olarak uygulanan programlar ve son yıllarda enflasyondaki düşüşe katkıda bulunan unsurlar özetlenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde, “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile Türkiye’nin gündemine giren enflasyon hedeflemesi sistemine geçiş süreci incelenmiştir. Bu bölümde, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yürütülen program çerçevesinde verilen niyet mektupları ile T.C.Merkez Bankası para ve kur politikası metinlerinin enflasyon hedeflemesi geçiş sürecine ilişkin değerlendirmeleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde, çalışmanın ana konusu olan açık enflasyon hedeflemesi sisteminin Türkiye uygulanması ele alınmıştır. Bu bölümde, 2006–2011 dönemindeki enflasyon hedeflemesi sistemine yönelik uygulamalar, T.C.Merkez Bankası tarafından yayınlanan “Enflasyon Raporları”, “Para ve Kur Politikası Metinleri” , “Para Politikası Kurulu Kararları” ve “Basın Duyuruları” esas alınarak, kronolojik olarak incelenmiştir. Her yıla ilişkin, para ve kur politikası kararları ile enflasyon raporları incelenmiş ve bu resmi dokümanlarda yer alan karar gerekçeleri ve değerlendirmeler, kronolojik olarak özetlenmiştir. Ayrıca, her yılın enflasyon ve talep gelişmelerine ilişkin özet değerlendirmelere de yer verilmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümünde, enflasyon hedeflemesi sistemi açısından temel konular olan, aktarım mekanizması, çıktı açığı, döviz kurundan enflasyona geçiş ve beklentilere ilişkin, resmi görüşlerin yer aldığı enflasyon raporları ile para ve kur politikası metinlerindeki değerlendirme ve bulgular özetlenmeye çalışılmıştır. Sonuç bölümünde ise, Türkiye’nin enflasyon hedeflemesi deneyimine ilişkin özet bir değerlendirmeye yer verilmiştir. I. ENFLASYONİST SÜREÇ :2 1. Türkiye’de Enflasyon Gelişmeleri: 1973–74 yıllarındaki birinci petrol şokunun ardından telafi edici önlemlerin alınamaması ve uygulanan sabit kur politikası sonucunda, 1970’li yılların ikinci yarısında Türk lirasının değerlenmeye başlaması ve reel ücretlerdeki yükselme cari işlemler açığı ve dış finansman ihtiyacının artmasına neden olmuştur. Finansman ihtiyacındaki bu artışın karşılanamaması, rezervlerin azalmasına ve ithalatta hızlı bir daralmaya neden olmuştur. Bu durum, 1977 yılından itibaren üretimde gerilemeye ve kıtlıklara yol açarak, ekonomide ikili fiyat yapısının oluşmasına ve enflasyonda hızlanmaya katkıda bulunmuştur. Nitekim 1971–1976 döneminde yüzde 16,4 olan yıllık ortalama TÜFE artışı (Ankara Geçinme Endeksi), 1977–1979 döneminde yüzde 44,9’a yükselmiştir. 1 Bu çalışmadaki görüş ve değerlendirmeler yazarına aittir. T.C.Merkez Bankası’nın görüşlerini yansıtmaz Bu bölüm büyük ölçüde “ Türkiye’de Enflasyonist Süreç ve Etkileyen Faktörlere İlişkin Bir Değerlendirme, Zafer YÜKSELER, Şubat 2004” çalışmasından yararlanarak hazırlanmıştır. Adı geçen çalışma, Ankara Sanayi Odası’nın “Düşen Enflasyon Ortamında Yaşamak” konulu projesi için hazırlanmıştır. Bu çalışma, Türk Ekonomi Kurumu’nun web sayfasında (www.tek.org.tr) “Forum” bölümünde de yayınlanmıştır. 2 3 24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlar ile ekonomide nispi fiyat yapısının yeniden düzenlenerek piyasadaki ikili fiyat oluşumunu gidermek, başta ihracat olmak üzere döviz kazandırıcı işlemleri teşvik etmek ve kamu açıklarını daraltmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede, Türk lirası ABD doları karşısında yüzde 32,7 oranında devalüe edilmiş, günlük kur ayarlaması sistemine geçilmiş, ihracat teşvikleri artırılmış, ithalatta koruma oranları düşürülmüş, mevduat faiz oranları serbest bırakılmış ve KİT mal ve hizmet fiyatları önemli ölçüde artırılmıştır 3. 24 Ocak Kararlarının etkisiyle, yıllık ortalama TÜFE enflasyonu(Ankara Geçinme Endeksi) yüzde 101,4’e yükselmiştir. 24 Ocak Kararları çerçevesinde maaş-ücret artışları ile tarımsal destekleme fiyatlarının kontrol altında tutulmasının etkisiyle, 1981–1983 döneminde yıllık ortalama TÜFE enflasyonu yüzde 31’e gerilemiştir. Ancak, ihracatın teşviki için reel kur politikası uygulaması ve bütçe dışı fonlar aracılığıyla kamu harcamalarında gözlenen artışlar enflasyonda tekrar bir sıçramaya neden olmuş ve 1984–1989 döneminde yıllık ortalama TÜFE artışı yüzde 49,3’e yükselmiştir. Özellikle, 1987 milletvekili genel seçimleri ile birlikte maaş-ücret zamlarıyla desteklenmeye başlayan iç talep artışları enflasyonda yeni bir sıçramaya neden olmuştur. Seçim sırasında uygulanan genişlemeci maliye politikalarının olumsuz etkilerini gidermek için, 1988 yılı Şubat ve Ekim aylarında bir dizi karar alınmış, ancak alınan kararlar büyüme hızını olumsuz etkilerken enflasyonun da hızlanmasına yol açmıştır. 1989 yılı Ağustos ayında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinin etkisiyle Türk Lirası değerlenirken, 1990–1993 döneminde kamu açıklarında da önemli bir sıçrama gözlenmiştir. Bu durum, yurtiçi talebi canlandırmış, ekonomide büyümeyi hızlandırmış, ancak enflasyonunun da ivme kazanmasına yol açmıştır. Nitekim 1984–1989 döneminde yüzde 49,3 olan ortalama yıllık TÜFE artışı, 1990–1993 döneminde yüzde 65,6’ya yükselmiştir. 1993 yılında cari işlemler açığının sürdürülemez boyuta ulaşması, kamu borçlanma gereğindeki artış ve bu ortamda Hazine borçlanma faiz oranlarının suni yollarla düşürülmesi çabaları mali piyasalarda güvensizliği artırarak sermaye çıkışlarını hızlandırmıştır. Bu olumsuz gelişmeler, ekonominin 1994 yılı başında bir krizle karşılaşmasına neden olmuş ve Ocak ayında Türk Lirası devalüe edilmiştir. Ancak, mahalli idare seçimleri nedeniyle, gerekli kararların kapsamlı bir şekilde zamanında alınamaması krizi daha da derinleştirmiştir. Seçimler sonrasında kriz ortamından çıkmak için, 5 Nisan Kararları uygulamaya konulmuştur. 5 Nisan 1994 Kararları kapsamında, KİT mal ve hizmet fiyatları önemli ölçüde artırılmış, maaş ve ücretler dondurulmuş, tarımsal desteklemeye tabi ürün kapsamı daraltılırken alım miktarları ve alım fiyatları sınırlandırılmış, bir defaya mahsus olmak üzere net aktif vergisi getirilmiş ve faiz dışı bütçe harcamalarında önemli miktarda kısıntı yapılmıştır. Krizin etkisiyle 1994 yılında GSMH yüzde 6,1 oranında gerilemiş, enflasyon ise 1980 yılından sonra ilk kez üç haneli rakamlara sıçramış ve yıllık ortalama TÜFE artışı yüzde 106,3’e yükselmiştir. 1994 yılında yaşanan finansal kriz, enflasyon platosunda yeni bir yükselmeyi de beraberinde getirmiştir. 5 Nisan Kararları, 1989–1993 dönemindeki temel sorun olan yüksek reel ücret ve reel kur sorununu çözmüş ve 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliğinin ekonomi üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerini önemli ölçüde sınırlandırmıştır. Ancak, faiz dışı dengede iyileşme sağlanmasına rağmen, yüksek enflasyon ve yüksek faiz oranlarında kalıcılık yaratmıştır. Nitekim 1990–1993 döneminde yüzde 65,6 olan ortalama yıllık TÜFE artışı, 1995–1999 döneminde yüzde 80,7’ye yükselmiştir. Aynı dönemlerde, DİBS nominal bileşik faiz oranı da yüzde 77,5’ten yüzde 123,3’e çıkmıştır. Bu dönemde yaşanan siyasi istikrarsızlık, ülke kredi notunun düşürülmesi sonucu risk priminin yükselmesi, Asya ve Rusya Krizleri etkisiyle hızlı sermaye çıkışları nominal ve reel faizlerin yüksek düzeyde kalmasına neden olmuştur. Bu unsurlar yanı sıra enflasyon beklentileri de faiz oranlarının yüksek düzeyde oluşmasına katkıda bulunmuştur. Enflasyon beklentilerinin yüksekliği, enflasyonda ataleti güçlendirerek enflasyonist ortamı kalıcı hale getirmiştir. 3 DPT, “1980’den 1990’a Makroekonomik Politikalar, Türkiye Ekonomisindeki Gelişmelerin Analizi ve Bazı Değerlendirmeler”, 24 Temmuz 1990. 4 2000 yılında, enflasyon beklentilerini radikal bir şekilde kırmak ve reel faiz oranlarını düşürmek amacıyla, döviz kuruna dayalı bir istikrar programı uygulamaya konulmuştur. Yılın ilk çeyreğinde enflasyondaki atalet nedeniyle enflasyon, hedeflerin üzerinde kalmasına karşın, yıl genelinde ciddi bir gerileme göstermiştir. Nitekim 1999 yılında 12 aylık TÜFE enflasyonu yüzde 68,8 iken, 2000 yılında yüzde 39’a gerilemiştir. Döviz kuruna dayalı istikrar programlarının genel özellikleri, 2000 yılında Türkiye’de de gözlenmiştir. Döviz kuruna ilişkin belirsizliğin giderilmesi sonucunda faiz oranları hızla gerilemiş, tüketici kredilerindeki artışla desteklenen tüketim patlaması yaşanmış, enflasyondaki atalet nedeniyle Türk lirası reel olarak değerlenmiş ve ithalat ve cari işlemler açığı hızla yükselmiştir. Bu gelişmelerin yanı sıra, bankacılık sistemindeki zayıflıklar, bazı bankaların aşırı risk alması ve programın para ve kur politikasındaki katılık 2000 yılı Kasım ayında likidite krizi ile sonuçlanmış ve hızlı bir sermaye çıkışı yaşanmıştır. Kriz sonrasında, ek dış destek sağlanmış ve para politikası çerçevesi kısmen revize edilmiş, ancak kur politikasının aynen devam ettirilmesi kararlaştırılmıştır. Kasım krizi sonucunda, faiz oranlarının döviz kuru artışına göre önemli ölçüde yüksek kalması mali piyasalarda kırılganlığı artırmıştır. Bu ortamda, yüksek miktarlı Hazine itfası öncesinde yaşanan siyasi tartışma, 19 Şubat tarihinde krizle sonuçlanmış, 22 Şubat tarihinde ise Türk lirası dalgalanmaya bırakılmıştır 4. Şubat Krizinden çıkış için “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” yürürlüğe konmuştur. Programın temel amaçları; bankacılık sektörüne ilişkin tedbirlerin süratle alınarak mali piyasalardaki belirsizliğin azaltılması, faiz oranları ve döviz kurlarında istikrar sağlanması, iktisadi etkinliği artırıcı yapısal reformların gerçekleştirilmesi, artan borç yükünün azaltılması ve enflasyonun düşürülerek sürdürülebilir büyüme ortamının sağlanması olarak belirlenmiştir. Alınan mali önlemlerle, faiz dışı fazla artırılmış, iç talep daralmış, GSYH yüzde 5,7 oranında gerilemiş (eski milli gelir serisine göre GSMH yüzde 9,5 oranında gerilemiştir) ve cari işlemler dengesi fazla vermiştir. Ancak, Türk lirasının değer kaybetmesi ve kamu fiyat ayarlamalarının etkisiyle enflasyon hızlanmış, 12 aylık TÜFE artışı yüzde 68,5’e yükselmiştir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye yönelik terörist saldırının ardından iç ve dış piyasalarda istikrarsızlık gözlenmiştir. Bu nedenle, 2002 yılı başında “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” 2002–2004 dönemini kapsayacak şekilde revize edilmiş ve IMF’den 16 milyar dolarlık ek dış finansman sağlanmıştır. T.C.Merkez Bankası da, IMF Niyet Mektubunda belirlenen parasal hedefler yanı sıra, gelecek dönem enflasyonuna odaklanan bir para ve kur politikası uygulayacağını açıklamıştır. Diğer bir ifade ile 2002 yılı başında “Örtük Enflasyon Hedeflemesi” sistemine geçilmiştir. 2002 yılında programın genel olarak kararlılıkla uygulanması ve sağlanan ek dış finansmanın katkısıyla iç ve dış piyasalarda güven tekrar tesis edilmiş ve iç borçların sürdürülebilirliğine ilişkin kaygılar azalmıştır. Erken genel seçimlere rağmen, sıkı para ve maliye politikaları, 2002 yılında enflasyonun hızla azalmasını sağlamış ve 12 aylık TÜFE artışı yüzde 35’lik hedefin de altında kalarak yüzde 29,7’ye gerilemiştir. Ekonomi tekrar büyüme sürecine girmiş ve GSYH büyüme hızı yüzde 6,2 olarak gerçekleşmiştir. 2003 yılında, siyasi iktidarın değişmesi ve Irak Savaşına rağmen, enflasyondaki düşüş daha da ivme kazanmış ve yıllık enflasyon “Örtük Enflasyon Hedeflemesi” çerçevesinde belirlenen hedefin altında kalmıştır. Irak Savaşının kısa sürede sonuçlanması ve Nisan ayından itibaren Hükümetin program uygulamalarındaki kararlılığı, ekonomide güveni artırarak olumlu bekleyişleri güçlendirmiştir. Bu gelişmeler, enflasyonist bekleyişleri aşağı çekerken, risk priminin azalmasına, Türk lirasının değerlenmesine ve faiz oranlarının gerilemesine katkıda bulunmuştur. Sıkı para ve maliye politikaları ile iç talebin kontrol edilmesi ve uluslararası alandaki olumlu gelişmeler, yılın ikinci yarısında enflasyonda hızlı bir düşüş yaşanmasını sağlamış ve 12 aylık TÜFE artışı yüzde 18,4’e gerilemiştir. 2004 ve 2005 yıllarında sıkı maliye politikaları yanı sıra, T.C.Merkez Bankası parasal hedefleme politikası ile birlikte “Örtük Enflasyon Hedeflemesi” sistemi uygulamasına devam 4 T.C.Merkez Bankası,” Para Politikası Raporu”, Kasım 2001. 5 etmiştir. Her iki yılda da enflasyon hedeflerin altında kalmış ve Türkiye uzun bir aradan sonra tekrar tek haneli enflasyon oranlarını görmüştür. Nitekim 12 aylık TÜFE artışı 2004 yılında yüzde 9,3, 2005 yılında ise yüzde 7,7 olarak gerçekleşmiştir. T.C.Merkez Bankası, kamu borç stokunun çevrilebilirliğine ilişkin kaygıların azalması, güvenilirliğin artması, yapısal reformlarda önemli aşamalar kaydedilmesi ve kredi aktarım mekanizmasının işlerliğinin artmaya başlaması değerlendirmesi çerçevesinde, 2006 yılı başından itibaren “Açık Enflasyon Hedeflemesi” sistemine geçileceğini 2005 Yılı Para ve Kur Politikası duyurusu ile kamuoyuna açıklamıştır. 2006 yılı başında, fiyat istikrarı amacını esas alan “Enflasyon Hedeflemesi” sistemine resmen geçilmiştir. Bu çerçevede, politika faizinin Para Politikası Kurulunda (PPK) oylama ile belirlenmesi, PPK özetlerinin açıklanması ve sayısal enflasyon tahminlerinin de yer aldığı dönemsel “Enflasyon Raporlarının” yayınlanması uygulaması başlatılmıştır. Açık enflasyon hedeflemesi sisteminin uygulandığı 2006–2011 döneminde, 12 aylık TÜFE artışı 2009 ve 2010 yıllarında hedefin altında kalırken, diğer yıllarda hedef aşılmıştır. 2006–2011 döneminde, 12 aylık TÜFE artışı, ortalama yüzde 8,6 olarak gerçekleşmiştir. Tablo: 1– Türkiye’de Enflasyon Oranları ve Temel Göstergeler (Ortalama, Yüzde Değişim) 1980–84 1985–89 1990–94 1995–99 2000–01 2002–05 2006–11 TÜFE Yıllık Ortalama 46,5 49,5 73,0 80,7 54,6 21,4 8,3 Yıl Sonu … 50,7 77,4 78,4 53,0 16,0 8,6 TEFE/ÜFE Yıllık Ortalama 48,5 47,1 68,1 73,3 56,4 22,0 8,1 Yıl Sonu 47,7 48,0 72,5 71,2 58,2 14,9 8,4 GSYH Büyüme Hızı (1) 3,4 4,6 3,6 4,2 0,4 7,3 4,0 Ortalama Dolar Kuru 57,5 42,2 69,5 69,9 70,8 2,3 3,8 CAD/GSYH (2) -2,2 -0,2 -0,6 -0,5 -0,9 -2,8 -6,1 KKBG/GSYH (2) 4,0 3,5 6,6 6,9 10,5 5,2 1,4 Faiz Dışı KKBG/GSYH(2) 3,1 1,3 1,2 -1,8 -5,2 -6,4 -3,9 DİBS Bileşik Faizi (%) … … 94,8 123,3 67,1 37,9 14,4 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı ve TÜİK. (1)1998 fiyatlarına uyumlaştırılmış GSYH (Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950–2010), Kalkınma Bakanlığı. (2)1998 fiyatlarına uyumlaştırılmış cari fiyatlarla GSYH’ya oranlardır. Enflasyonist sürecinin açıklanmasında kullanılan genelde dört yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar; parasalcı yaklaşım, kamu finansmanı yaklaşımı, maliyet enflasyonu-yapısal faktörler yaklaşımı ve bekleyişleri esas alan yaklaşımdır 5. İncelenen dönemde Türkiye’deki enflasyonist süreç dikkate alındığında, yukarıda sayılan yaklaşımların tek başına bu süreci açıklamakta yeterli olmadıkları, ancak, belirli dönemlerde bir yaklaşımın diğerlerine göre enflasyonist süreci açıklamakta daha anlamlı olduğu görülmektedir 6, 7, 8, 9, 10. Türkiye’de ki enflasyonist süreç 1995 yılına kadar, ağırlıklı olarak, yüksek kamu açıkları, kamu açıklarına uyum gösteren para politikası ve enflasyon ilişkisi temeline dayalı kamu finansmanı yaklaşımı ile açıklanabilir. Ayrıca, ücretler ve kamu fiyatları gibi ana fiyatların maruz kaldığı şoklar yanı sıra, 1980’ler boyunca rekabet gücünü korumak amacıyla, Türk lirasının sürekli değer kaybetmesi de, enflasyonist süreci destekleyen ve enflasyonda katılığa neden olan unsurlar olmuştur. 5 LIM, Cheng Hoon– PAPI, Laura, “Determinants of Inflation in Turkey: An Empirical Study”, May 1996. LIM-PAPI (May 1996). 7 T.C.Merkez Bankası, “Türkiye’de Enflasyonist Süreç”, Para Politikası Raporu, Nisan 2002. 8 TÜSİAD, Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri, Aralık 2002. 9 CELASUN, Oya, “Sticky Inflation and the Real Effects of Exchange Rate Based Stabilization”, IMF Working Paper, July 2003. 10 DOMAÇ, İlker,” Explaining and Forecasting Inflation in Turkey”; Working Paper, The Central Bank of Turkey, July 2003. 6 6 1990’lı yıllarda, ekonomide mali piyasaların ağırlık kazanması, faiz oranları ve döviz kurlarının oluşumunda bekleyişlerin önemini artırmıştır. Bu süreçte yüksek enflasyon bekleyişleri, firmaların fiyatlandırma kararları ile hane halkının portföy tercihlerini etkileyerek, enflasyonda katılığa ve enflasyonist sürecin devamlılığına neden olmuştur. 1994 yılındaki finansal kriz, mali piyasaların risk algılamasını önemli ölçüde artırmış ve nominal faiz oranlarının hızla yükselmesine yol açmıştır. 1995–1999 döneminde, risk priminin yüksekliği, istikrarsız siyasi yapı, para ve maliye politikaları amaçlarının belirsizliği, enflasyon platosunda sıçramaya ve enflasyonist bekleyişlerde katılığın oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca, Asya ve Rusya Krizi gibi dışsal şoklarda ekonomide kırılganlığı artırdığından, yüksek enflasyonist bekleyişler süreklilik kazanmıştır. 2000 yılında döviz kuruna dayalı program uygulaması, her ne kadar hedeflerine ulaşamasa da enflasyon platosunda bir düşüş sağlamıştır. Programın, Kasım 2000 ve Şubat 2001’de krizle sonuçlanması enflasyonda yeni bir sıçrama yaratmış, ancak 2001 yılında enflasyon, 1980 ve 1994 kriz yıllarında olduğu gibi üç haneli rakamlara ulaşmamıştır. 2001 yılında uygulamaya konulan yapısal düzenleme ağırlıklı istikrar programı, Merkez Bankası bağımsızlığının güçlendirilmesi, program çerçevesinde uygulanan para-kur ve maliye politikalarının amaçlarının ve çerçevesinin belirginliği, ek dış finansman imkânlarındaki artış ve uluslararası mali piyasalardaki olumlu gelişmeler enflasyonist bekleyişlerin ve enflasyonun hızla aşağı çekilmesine katkıda bulunmuştur. Örtük ve açık enflasyon hedeflemesi sisteminin uygulandığı 2002 sonrası dönemde enflasyon dinamiklerinde de değişiklik olduğu gözlenmektedir. Dalgalı kur rejimi, Merkez Bankası bağımsızlığı, fiyat istikrarına odaklanan para politikası ve sıkı maliye politikalarının oluşturduğu bu yeni ekonomik ortamda, geleceğe yönelik enflasyon bekleyişleri, üretim açığı, iç talep düzeyi ve döviz kurlarının enflasyon sürecini açıklamakta daha ağırlıklı bir rol oynadığı düşünülmektedir. Son dönemde, küresel düzeyde enflasyonda yaşanan düşüş, imalat sanayi ürünlerinde ucuz üretici olarak Çin’in dünya ticaretinde ağırlığının artması ve Türk lirasındaki değerlenme, Türkiye’de enflasyondaki düşüş sürecini önemli ölçüde desteklemiştir. 2.Küresel Düzeyde Enflasyon Gelişmeleri: Gelişmiş ülkelerde enflasyon, 1980’lerin ilk yarısında ikinci petrol krizi ve yeni ekonomi politikalarına geçişin etkisi ile yükselmiş, 1980’lerin ikinci yarısında ise önemli ölçüde yavaşlama göstermiştir. Latin Amerika ülkeleri ve geçiş ekonomilerinde enflasyonun hız kazanmasının etkisiyle, dünya genelinde enflasyon oranı 1990’ların ikinci yarısına kadar yükseliş eğiliminde olmuştur. 1990’ların ikinci yarısından itibaren Dünya genelinde ve tüm ülke gruplarında enflasyonda hızlı düşüşler yaşanmış ve enflasyondaki yavaşlama süreci 2000’li yıllarda daha da güçlenmiştir. Küresel düzeyde enflasyondaki bu düşüşe en yüksek katkı, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren enflasyonda hızlı bir düşüş sağlayan Latin Amerika Ülkeleri ve Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerinden gelmiştir (Bakınız Tablo:2). Tablo: 2– Dünya Genelinde Tüketici Enflasyonu (Ortalama, Yıllık Yüzde Değişim) 1980–84 1985–89 1990–94 1995–99 2000–01 2002–05 2006–11 DÜNYA 15,4 17,0 28,2 8,0 4,4 3,6 4,1 Gelişmiş Ülkeler 8,8 3,9 3,8 2,0 2,2 1,9 2,0 G 7 Ülkeleri 7,8 3,2 3,4 1,8 2,0 1,8 1,9 Gelişmekte Olan Ülkeler 32,3 53,0 92,5 19,4 8,2 6,3 6,7 Asya 8,4 10,9 9,8 7,4 2,4 3,2 5,5 Latin Amerika 78,0 174,8 219,6 18,2 7,4 7,9 6,2 Merkezi-Doğu Avrupa Ü 26,5 32,2 91,3 46,0 27,4 10,3 5,9 TÜRKİYE 46,5 49,5 73,0 80,7 54,6 21,4 8,3 Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database, September 2001ile TÜİK verilerinden hesaplanmıştır. IMF tarafından yayınlanan bir çalışmada, 1992 yılında 44 ülkede enflasyon yüzde 40’ın üzerinde iken, 2003 yılında sadece 3 ülkede enflasyon bu oranın üzerinde gerçekleşmiştir. 2003 7 yılında, yüzde 20’nin üzerinde enflasyon oranına sahip ülke sayısı ise 11 olmuştur 11. Bu çalışmada, dünya genelinde enflasyonda gözlenen bu düşüşü etkileyen faktörler şu şekilde sıralanmaktadır; (1)Merkez bankası bağımsızlığının güçlendirilmesi ve bu kuruluşların fiyat istikrarına yönelik politikalara ağırlık vermeleri, (2)1990’lı yıllardaki daraltıcı maliye politikası uygulamaları ve pek çok sanayileşmiş ülkede borç/GSYH oranının düşürülmesi, (3)Verimlilikteki artışlar ve teknolojik yenilikler, (4)Küreselleşme, de-regülasyon, devletin ekonomideki rolünün azaltılması, firma ve sendikaların tekelci pozisyonlarının zayıflaması, (5)Teknolojik yenilikler, deregülasyonun yaygınlaşması ve tekelleşme eğiliminin zayıflaması ile ülke içinde ve uluslararası alanda rekabetin artması enflasyondaki düşüş sürecine katkıda bulunmuştur. Aynı dönemler itibariyle, Türkiye’deki enflasyonist süreç ile Dünya genelindeki eğilimler karşılaştırıldığında aşağıdaki eğilimler dikkati çekmektedir; (1)1990’lı yıllara kadar, Türkiye’deki enflasyon (1980 yılı hariç) sanayileşmiş ülkeler ve Dünya ortalamasının üzerinde seyretmekle birlikte, gelişmekte olan ülkeler grubu ortalaması civarında kalmıştır. Bu dönemde, Latin Amerika ülkelerinde tüketici enflasyonu üç haneli rakamlara çıkmıştır. (2)1990–1994 döneminde enflasyon, sanayileşmiş ülkeler ve Asya ülkelerinde sınırlı oranda gerilerken, gelişmekte olan ülkeler grubunda, Latin Amerika ülkeleri ve Merkezi ve Doğu Avrupa ekonomilerindeki yükselme nedeniyle hız kazanmıştır. Bu dönemde, tüketici enflasyonu Türkiye’de hem bir önceki döneme göre hem de dünya geneline göre yükselme göstermiştir. (3)1995–1999 döneminde, Dünya genelinde ve tüm ülke gruplarında enflasyonda düşüş gözlenirken, Türkiye’de önemli ölçüde yükseliş yaşanmıştır. 1990–1994 döneminde başlayan uluslararası eğilimlerden sapma, bu dönemde gittikçe belirginleşmiştir. İstikrarsız siyasi yapı, para ve maliye politikaları arasındaki tutarsızlık ve kısa vadeli aşırı iç borçlanma, enflasyonist bekleyişleri ve enflasyonu bu dönemde etkileyen temel unsurlar olmuştur. (4)2000–2001 döneminde, finansal krize karşın enflasyonda bir önceki döneme göre düşüş gerçekleşmiştir. Ancak, enflasyondaki belirgin düşüş 2004 yılından itibaren gözlenmiş ve ilk kez yıllık enflasyon 2004 yılında tek haneye inmiştir. Yıllık ortalama TÜFE artışı 2006–2011 döneminde yüzde 8,3’e gerilemiş ve enflasyon oranı gelişmekte olan ülkeler ortalamasına önemli ölçüde yaklaşmıştır. Gelişmiş ülkeler ve Asya ülkelerinin enflasyon oranları dikkate alındığında, Türkiye’nin enflasyonla mücadele konusunda epey çaba harcaması gerektiği görülmektedir. II. ENFLASYON HEDEFLEMESİ SİSTEMİNE GEÇİŞ SÜRECİ: 1.Enflasyon Hedeflemesi Sistemi 12,13: Para politikası uygulamalarında, döviz kuru ve parasal büyüklüklerin çapa olarak kullanılmasının genellikle başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, 1990’ların başından itibaren Yeni Zelanda, İngiltere, Kanada, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde “Enflasyon Hedeflemesi” yeni bir politika aracı olarak uygulanmaya başlanmıştır. Uygulamaların başarılı sonuç vermesi üzerine, Şili (1991), İsrail (1992) Polonya (1998), Meksika (1999), Brezilya (1999), Güney Afrika (2000) gibi gelişmekte olan ülkeler de enflasyon hedeflemesi sistemine geçmişlerdir. Enflasyon hedeflemesi sistemi de beklentilerini etkilemeyi amaçlamaktadır. parasal büyüklüklerin istikrarsızlaşmasına ilişkilerin zayıflamasına neden olmuştur. diğer nominal çapalar gibi ekonomik birimlerin Finansal yenilikler ve piyasaların hızla bütünleşmesi ve parasal büyüklükler ile enflasyon arasındaki Bu nedenle, son yıllarda parasal büyüklüklerin 11 ROGOFF, Kenneth, “Globalization and Global Disinflation”, http://www.imf.org, August 2003. ÖĞRETMEN, Eren, “Enflasyon Hedeflemesi-Uygulama Özellikleri”, 5 Temmuz 2004, T.C. Merkez Bankası. 13 KARA, A.Hakan- ORAK, Musa, “Enflasyon Hedeflemesi”, Ekim 2008, T.C. Merkez Bankası. 12 8 hedeflenmesi ve nominal çapa olarak kullanılması uygulamaları azalmıştır. Gelişmekte olan ülkeler açısından, döviz kurunun nominal çapa olarak kullanılması enflasyonla mücadele açısından etkin bir araç olmakla birlikte, cari işlemler dengesi ve ekonominin rekabet gücü üzerinde yarattığı olumsuz etkiler nedeniyle genelde krizlerle sonuçlanmıştır. Bilindiği gibi, maliye politikasındaki disiplinsizliklerin telafi edilmesine yönelik para politikaları zaman içinde bağımsız para politikası yürütülmesini olanaksız kılmaktadır. Bu bağlamda, enflasyon hedeflemesi özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli olan bu sorunun giderilmesine katkıda bulunarak, merkez bankalarını hükümet ve özel kesimden gelen baskılara karşı koruyucu bir rolde üstlenmiştir. Bu nedenlerle, enflasyon hedeflemesi sistemi uluslararası alanda 2000’lerde önemli ölçüde yaygınlık kazanmıştır. Enflasyon hedeflemesi sisteminin temel unsurlarını şu şekilde sıralayabiliriz; • • • • • Belirli bir dönemi kapsayan enflasyon hedefinin kamuoyuna açıklanması, Fiyat istikrarının Merkez Bankasının temel amacı olması ve Bankanın para politikası araçlarını kullanma konusunda bağımsız olması, Para politikası kararları alınırken ekonomideki mevcut tüm verilerin kullanılması ve değerlendirilmesi, Uygulanmakta olan para politikasının şeffaflığının, anlaşılabilirliğinin sağlanması ve bu çerçevede para politikasının amaçları ve hedefleriyle ilgili olarak kamuoyu ile sürekli iletişim kurulması, Merkez Bankasının hesap verebilirliğinin sağlanmasıdır. Ülke deneyimleri ve konu ile ilgili ekonomik araştırmalar incelendiğinde enflasyon hedeflemesinin başarısı için bazı önkoşulların sağlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Bunları, yasal, ekonomik ve teknik ön koşullar olarak sınıflandırabiliriz. a. Yasal Ön Koşul: Merkez Bankasının amaç bağımsızlığı olmasa da araç bağımsızlığına sahip olması gerekmektedir. Bilindiği gibi amaç bağımsızlığı, merkez bankasının tek taraflı olarak enflasyon hedefini belirlemesine imkân verirken, araç bağımsızlığı merkez bankasının belirlenen hedefe ulaşmak için kendi iradesi ile para politikası araçlarını seçip uygulama yetkisine sahip olmasıdır. b. Ekonomik Ön Koşullar: Kamu Maliyesinin Para Politikası Üzerindeki Baskısının Sınırlı Olması: Kamu kesimi finansman ihtiyacı para politikası hareket alanını sınırlandıracak ölçüde yüksek olmamalıdır. Bu kapsamda, kamu borçlanma miktarı mali piyasaların büyüklüğü ile uyumlu olmalı, kamunun geniş tabanlı ve istikrarlı gelir kaynağı olmalı, kamu kesimi enflasyon vergisine güvenmemeli ve Merkez Bankasından doğrudan kredi kullanmamalıdır. Mali Piyasaların Güçlü ve Etkin Olması: Mali derinleşmenin yeterli seviyede olması, bankacılık sisteminin vade, faiz ve kur riskinin yüksek olmaması enflasyon hedeflemesinin başarısı açısından önemli bir ön koşuldur. Enflasyon Oranının Düşük Olması: Enflasyon hedeflemesi sistemi genelde düşük enflasyon oranına sahip gelişmiş ülkeler tarafından uygulanmaya başlanmıştır. Ancak, yüksek enflasyon oranına sahip gelişmekte olan ülkeler de güvenilirlik kazanmak, enflasyonist bekleyişleri aşağı çekmek ve böylece daha düşük ve istikrarlı enflasyon oranına ulaşmak için enflasyon hedeflemesi sistemine geçmişlerdir. c. Teknik Altyapı ve Analitik Kapasite: Enflasyon hedeflemesi sistemi, ekonominin geneline ilişkin oldukça ayrıntılı ve tutarlı bir veri setine ihtiyaç duymaktadır. Gerek bu veri setinin oluşturulması gerek bu verilerin 9 değerlendirilmesi Merkez Bankalarının önemli bir teknik altyapıya ve analiz kapasitesine sahip olmalarını gerektirmektedir. Yukarıda sayılan ön koşullar, enflasyon hedeflemesi sistemine geçiş için zorunlu koşullar olarak değerlendirilmemelidir. Pek çok ülke bu ön koşullara, özelikle düşük enflasyon oranına sahip olmadan enflasyon hedeflemesi sistemine geçmişler ve süreç içinde bu koşulları önemli ölçüde yerine getirmişlerdir. 2. Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi Sistemine Geçiş: 2000 yılında uygulamaya konulan döviz kuruna dayalı istikrar programını takiben enflasyon hedeflemesi sisteminin Türkiye’de de uygulamaya konulacağı ilke olarak benimsenmiş ve buna yönelik girişimler de başlatılmıştı. Ancak, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan krizler ve sonuçta Türk Lirasının dalgalanmaya bırakılması mali piyasalarda istikrarın sağlanması ve mali sistemin yeniden yapılandırılması ihtiyacını öne çıkarmış ve politika uygulamaları kriz koşullarının ortadan kaldırılmasına yönlendirilmiştir. Kamu maliyesi ve bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin atılan olumlu adımlar ve Türk Lirasının dalgalanmaya bırakılması sonucunda para politikası uygulamalarında nominal çapanın kaybolmasının yarattığı belirsizliklerde göz önüne alınarak 2002 yılı başından itibaren enflasyon hedeflemesi sistemine geçilmesi kararlaştırılmıştır. 2001 yılında Merkez Bankası Kanununda yapılan değişiklikle, Bankanın temel amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğu ve bu amaca ulaşmak için para politikası araçlarını doğrudan belirlemeye ve uygulamaya yetkili olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, para politikası ilke ve stratejilerini belirlemekle yetkili “Para Politikası Kurulu” oluşturulmuş ve Kurulun Hükümetle birlikte enflasyon hedefi belirlemesi hükme bağlanmıştır. Bu değişikliklerle, yasal olarak enflasyon hedeflemesi sistemine geçişin alt yapısı ve önkoşulları oluşturulmuştur. T.C.Merkez Bankası Kanununda yapılan son değişiklikle, Hazine kısa vadeli avansı, kamu kurumlarına kredi açılması ve birincil piyasadan Hazine borçlanma senedi alınması da yasaklanmıştır. Şubat 2001 krizi sonrasında uygulanan maliye politikalarının etkisiyle, kamu açıkları sınırlandırılmış ve faiz dışı dengede ciddi iyileşme sağlanmıştır. Bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması konusunda önemli adımlar atılmış, kamu bankalarının kısa vadeli fon talebi azaltılarak mali sistem üzerindeki yükü hafifletilmiş, zayıf bankalar sistemden çıkarılmış, bankaların sermaye yapıları güçlendirilmiş ve açık pozisyonları büyük ölçüde kapatılmıştır. Türkiye, 2002 yılı başında “Örtük Enflasyon Hedeflemesine” geçiş yapmıştır. Örtük enflasyon hedeflemesi sistemi, “kapsamlı bir istikrar programı” özelliklerine sahip olmuştur. Türkiye’de para ikamesinin yaygın olması, ekonominin döviz kurlarındaki değişime fazla duyarlı olması ve döviz kurlarının sürekli nominal çapa gibi algılanması açık enflasyon hedeflemesi sistemine geçişin ertelenmesine neden olmuştur. Zaman içinde, ekonomide para politikasının etkinliğinin artması ve döviz kurlarından enflasyona geçişin yavaşlaması sonucunda 2006 yılı başında “Açık Enflasyon Hedeflemesi” sistemi uygulaması başlatılmıştır. 3. Enflasyon Hedeflemesine Geçiş Sürecine İlişkin Politika Metinleri:14 A. IMF Niyet Mektupları: Enflasyon hedeflemesine ilişkin ilk işaret 9 Aralık 1999 tarihli niyet mektubunda yer almaktadır. Bu niyet mektubu ile döviz kuruna dayalı istikrar programı uygulamaya konulmuş ve günlük döviz kurları 1 Ocak 2000 – 31 Aralık 2000 dönemi için TCMB tarafından önceden kamuoyuna açıklanmıştır. Her üç ayda bir, günlük döviz kurlarının üç aylık bir dönem için 14 Bu bölüm büyük ölçüde “ IMF Programları ve Enflasyon Hedeflemesi (Brezilya Deneyimi ve Türkiye İçin Dersler), Zafer YÜKSELER, 28 Haziran 2005” çalışmasından yararlanarak hazırlanmıştır. Bu çalışma, Türk Ekonomi Kurumu’nun web sayfasında (www.tek.org.tr) “Tartışma Metni” olarak yayınlanmıştır. 10 uzatılması ve 18 aylık dönemin sonunda genişleyen bant uygulamasının başlatılması öngörülmüştür. 2002 yılı Aralık sonuna kadar uygulanacak bu politika sonrasında, para politikasının enflasyon hedefine yönelik uygulanması planlanmıştır (paragraf: 34). Bu amaca yönelik olarak TCMB, para politikası raporu yayınlamış ve IMF’den enflasyon hedeflemesi stratejisinin uygulanması konusunda teknik yardım ( July 2000, Inflation Targeting – MAE) almıştır. Kasım krizi sonrasında imzalanan 18 Aralık 2000 tarihli niyet mektubunda, döviz kuruna dayalı para politikası stratejisinden kademeli olarak enflasyon hedeflemesi sistemine geçileceği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, Merkez Bankasının bağımsızlığını ve para politikasında etkinliğini artıracak yasal düzenlemelerin 2001 yılı Nisan ayı sonuna kadar yapılması koşul olarak getirilmiştir (paragraf: 30). Şubat krizi sonrasında dalgalı kur rejiminin uygulamaya konulması, “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın açıklanması ve yeni T.C.Merkez Bankası yasasının yürürlüğe girmesinden sonra imzalanan 3 Mayıs 2001 tarihli niyet mektubunda, mümkün olan en kısa sürede tam enflasyon hedeflemesine geçilmesi benimsenmiştir (paragraf: 41). Bu amaçla, enflasyon öngörü teknikleri de dâhil enflasyon hedeflemesi için gerekli teknik hazırlıkların yapılması ve para politikasının yönetimi ve şeffaflığının güçlendirilmesi öngörülmüştür. 31 Temmuz 2001 tarihli niyet mektubunda, TCMB’nin bilgi akımı, modelleme ve araştırma konusunda önemli gelişme kaydettiği ve para politikası kararlarının enflasyon eğilimine göre şekillendirildiği belirtilmiştir. Bu çerçevede, para politikası raporunun Ekim ayı başlarında yayınlanması ve 2001 yılı son çeyreğinde enflasyon hedeflemesinin para politikasının nominal çapası olarak belirlenmesi kararlaştırılmıştır (paragraf: 12). Enflasyon hedeflemesi stratejisi için gerekli model çalışmalarını koordine etmek ve bilgi sistemini geliştirmek için, Eylül 2001 tarihinde IMF’den ikinci kez teknik yardım (September 2001, Inflation Targeting, MAE/RES) sağlanmıştır. 20 Kasım 2001 tarihli niyet mektubunda, yılın son çeyreğinde başlatılması öngörülen enflasyon hedeflemesi sisteminin, 11 Eylül terör saldırısı nedeniyle, ertelenmesi kararlaştırılmıştır. 2002 yılında, koşulların uygun olması durumunda, enflasyon hedeflemesi sistemine geçileceği belirtilmiştir. Bu ertelemenin, kamu finansmanında istikrarın sağlanması ve bankacılık sisteminin daha güçlendirilmesi için zaman tanıyacağı da ifade edilmiştir. Para Politikası Raporunun yayınlanması ve yeni kurulan Para Politikası Kurulu’nun fonksiyonları konusunda bazı temenniler de niyet mektubunda yer almıştır (paragraf: 13). 28 Ocak 2002 tarihli niyet mektubunda, enflasyon hedeflemesine başarılı geçiş için gerekli ön koşulların tamamlanmasına yönelik önemli adımlar atıldığı belirtilmektedir. Bunlar, faiz dışı bütçe fazlasının artırılması ve borç yönetimdeki iyileşme, bankacılık sisteminin güçlendirilmesi, ekonomik programın güçlendirilmesi ve enflasyon hedeflemesine yönelik teknik hazırlıklar olarak sayılmaktadır. Bu dört unsurun, başarılı bir enflasyon hedeflemesi sistemine geçiş için gerekli önkoşulları 2002 yılı ortasında karşılayabileceği ifade edilmiştir. 3 Nisan, 19 Haziran ve 30 Temmuz 2002 tarihli niyet mektuplarında, resmi enflasyon hedeflemesi sistemine geçiş konusunda hazırlıkların yapıldığı ve yıl ortasında veya yılsonundan önce bu sisteme geçileceğine ilişkin ifadeler yer almıştır. Bu çerçevede, resmi enflasyon hedeflemesine geçiş için gerekli teknik hazırlıkların tamamlanması ve bilgi sisteminin oluşturulmasına yönelik olarak IMF’den üçüncü kez teknik yardım alınmıştır (April/May 2002, Inflation Targeting, MAE/RES). Ancak, 2002 yılı ortasında siyasi belirsizliklerin artması, erken seçim kararının alınması ve 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçime gidilmesi, enflasyon hedeflemesi sistemine geçişin ertelenmesine neden olmuştur. 5 Nisan 2003 tarihli niyet mektubunda, resmi enflasyon hedeflemesi sistemine 2002 yılı sonunda geçilmesi öngörülmesine rağmen, bu sisteme geçişin kesin zamanlamasının, 2003 yılı bütçesinin onaylanmasının ardından iç ve dış gelişmeler değerlendirildikten sonra belirleneceği ifade edilmiştir (paragraf. 36). Enflasyon hedeflemesi sisteminin başarısının, kalıcı 11 mali disiplin, geriye yönelik endekslemenin sınırlandırılması ve destekleyici gelirler politikası gibi olumlu iç ortamın yanı sıra, olumlu dış koşullara da bağlı olduğu belirtilmiştir. 25 Temmuz 2003 tarihli niyet mektubunda, enflasyon hedeflemesi sistemine geçilmeden önce, faiz dışı bütçe fazlası hedefinin tutturulması ve mali disiplinin kurulması gibi güçlü bir program uygulamasının görülmesi gerektiği ifade edilmiştir. 31 Ekim 2003 tarihli niyet mektubunda, resmi enflasyon hedeflemesine yönelik koşullar yerine getirilmesine karşın, 2004 yılında parasal hedefleme politikasının sürdürüleceği açıklanmıştır (paragraf: 8). Bu niyet mektubunda, resmi enflasyon hedeflemesine geçiş zamanlamasına ilişkin herhangi bir atıfta bulunulmamıştır. 2 Nisan 2004 tarihli niyet mektubunda, enflasyon hedeflemesi ile ilgili herhangi bir ifade yer almamıştır. 15 Temmuz 2004 tarihli niyet mektubunda, uygulanan örtük enflasyon hedeflemesi politikasının başarılı olduğu, resmi enflasyon hedeflemesine geçiş için de ilerleme sağlandığı ifade edilmiştir (paragraf: 11). 26 Nisan 2005 tarihli niyet mektubunda, Merkez Bankası’nın 2006 yılı başında resmi enflasyon hedeflemesi sistemine geçileceğini ilan ettiği ve para politikası karar mekanizmasına ilişkin TCMB duyurusunda yer alan hususların özetlendiği görülmektedir (paragraf: 5). Ayrıca, “IMF programı şartlılığı” için, para tabanı ve net iç varlıklar hedefleri yerine “enflasyon gözden geçirme kriterleri”nin konulacağı ifade edilmiştir. B. T.C. Merkez Bankası Para ve Kur Politikası Duyuruları: Kasım 2000 krizi sonrasında hazırlanan T.C.Merkez Bankası’nın 22 Aralık 2000 tarihli “2001 Yılı Para ve Kur Politikası” başlıklı duyurusunda, enflasyon hedeflemesi ve gerekli düzenlemeler konusunda şu ifadeler yer almaktadır ; “Döviz kurlarının enflasyonu doğrudan ve dolaylı olarak etkilemesi eksenine odaklanan para politikasının yerini, kademeli olarak, bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde başarı ile uygulanmakta olan ve resmi enflasyon hedeflerinin nominal çapa olduğu, “Enflasyon Hedeflemesi” uygulaması alacaktır. Bu doğrultuda, politikaya yönelik olarak Merkez Bankası bünyesinde analitik ve istatistiksel çalışmalar da yürütülmektedir. Fiyat istikrarını hedefleyen bir Merkez Bankası’nın bu hedefe ulaşması için para politikasının etkin olarak yürütebilmesi, etkin para politikası yürütmenin temel şartları olan Merkez Bankası’nın elindeki para politikası araçlarının yeterli olması, bu araçları kullanabilme özgürlüğünün sağlanması ve bilânçosu üzerindeki kontrolünün kalıcı olması ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla T.C Merkez Bankası Kanunu’nun, Banka’nın amacını, politika araçlarını ve görevlerini net bir biçimde kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi ile hem Merkez Bankası’nın operasyonel bağımsızlığının hem de sorumluluk alanlarının altı çizilmiş olacaktır. Türkiye’nin gelecekte, Avrupa Birliği’ne geçiş sürecinin önemli yapı taşlarından biri de Merkez Bankası Kanunu’nun Maastricht Antlaşması’na uyumlu hale getirilmesi gereğidir. Bu amaç doğrultusunda hazırlanan yeni “Merkez Bankası Kanunu” hükümete en kısa sürede sunulacaktır. Merkez Bankası şeffaflık ve hesap verebilirlik politikası gereği, bilânçosunu ve Para Programı uygulamalarını yayınlamaya devam edecektir. Aynı şekilde politika uygulamalarına ilişkin sinyalleri ve uygulama yöntemlerini içeren basın duyuruları ile yine kamuoyu bilgilendirilmeye devam edilecektir. Diğer taraftan, Merkez Bankası’nca hazırlanan “Enflasyon Raporu’nun” ilk iki sayısı da yayınlanmış durumdadır.” Şubat 2001 krizi sonrasında dalgalı kur rejimine geçilmesi ve krizin etkisini gidermek amacıyla alınan kararlar para politikasında önemli bir değişime neden olmuştur. Bu nedenle, T.C.Merkez Bankası 15 Mayıs 2001 tarihinde yeni bir “2001 Yılı Para Politikası” duyurusu yayımlamıştır. Bu duyuruda, “Doğrudan enflasyon hedeflemesinin önkoşulları sağlanana kadar bir geçiş süreci olarak nitelendirebileceğimiz bu dönemde, Merkez Bankası, kısa vadede parasal büyüklüklerin kontrol edilmesine yoğunlaşacaktır” ifadesi yer almaktadır. 12 T.C.Merkez Bankası, 2 Ocak 2002 tarihinde “ 2002 Yılında Para ve Kur Politikası ve Muhtemel Gelişmeler” konulu duyurusunu yayınlamıştır. Bu duyuruda “.....ileriye yönelik belirsizlikleri azaltmak ve bekleyişleri şekillendirmek amacıyla 2002 yılında kullanılabilecek iki tür nominal çapa bulunmaktadır: Parasal hedefleme ve enflasyon hedeflemesi. 2002 yılına parasal hedefleme (para tabanı, net uluslararası rezervler ve net iç varlıklara ilişkin kriterler) ile başlanılacak ve aynı zamanda ayrıntıları aşağıda belirtilen biçimde “gelecek dönem enflasyonu”na odaklanan bir para politikası uygulanacaktır. Dikkat edilirse, “gelecek dönem enflasyonu”na odaklanan bir para politikası, aynı zamanda “örtük bir enflasyon hedeflemesi” anlamına gelmektedir. Koşullar oluştuğunda ise açık biçimde enflasyon hedeflemesi politikasına geçilecektir” ifadesi yer almaktadır. Ayrıca, Merkez Bankasının enflasyon hedeflemesine geçmeyi beklemeden kısa vadeli faizleri enflasyona yönelik kullanacağı ve örtük enflasyon hedeflemesi politikasının parasal hedeflemenin sakıncalarını en aza indirecek ek bir çapa işlevi göreceği belirtilmiştir. Merkez Bankası, enflasyonun gelecekte alabileceği değerleri dikkate alarak kısa vadeli faiz oranlarında değişikliğe gidileceğini ve öngörülen enflasyona bağlı olarak ek önlemler alınacağını taahhüt etmiştir. Bu çerçevede, para tabanının artış hızı üzerine konulan kısıtlar ve örtük enflasyon hedefi uygulamasının sadece enflasyon bekleyişlerini şekillendirmeyi amaçlamadığı, diğer önemli bir amacının da enflasyonu belirleyen iç talep ve maliyetleri etkileyen unsurları kontrol etmeye çalıştığı belirtilmiş ve mali disiplin sağlanmadan, bekleyişleri doğrudan etkileyen reform süreci kesintisiz uygulanmadan, enflasyonla mücadele yapılamayacağı ifade edilmiştir. TCMB’nin bu duyurusunda, 2002 yılında resmi enflasyon hedeflemesi sistemine geçilmemesinin nedeni olarak, geçmiş enflasyona dayalı fiyatlama alışkanlığı ve döviz kuru artış hızı ile enflasyon oranı arasındaki ilişkinin hala çok kuvvetli olması sayılmıştır. Devlet Bakanlığı ve Merkez Bankası 17 Aralık 2002 tarihli ortak basın duyurusu ile 2003 yılı enflasyon hedefinin yüzde 20 olarak belirlendiğini kamuoyuna duyurmuştur. T.C.Merkez Bankası, 3 Ocak 2003 tarihinde “2003 Yılı Para ve Kur Politikasının Genel Çerçevesi”ni kamuoyuna açıklamıştır. Bu duyuruda, enflasyon hedeflemesine geçilene kadar, 2003 yılında da “örtük enflasyon hedeflemesi” stratejisine devam edileceği, kısa dönemli faiz oranlarının gelecek dönem enflasyonuna odaklı olarak belirleneceği ve para tabanının ek bir çapa işlevi göreceği ifade edilmiştir. Erken seçim nedeniyle 2003 yılı bütçesi hazırlanamamış ve yılın ilk çeyreği için geçici bütçe hazırlanmıştır. Ayrıca, bu dönemde Irak sorunu önemli bir dışsal şok olarak ortaya çıkmıştır. Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi sisteminin başarılı olabilmesi için, teknik hazırlıklara ilave olarak, maliye ve gelirler politikasının kesinleştirilmesinin yanı sıra dışsal faktörlerin de değerlendirilerek, doğrudan enflasyon hedeflemesi sistemine geçiş zamanlamasının daha sonra açıklanacağını belirtmiştir. Merkez Bankası, para politikası uygulamaları konusunda kamuoyunu aydınlatmak ve şeffaflığı artırmak amacıyla, üçer aylık para politikası raporları yanı sıra 2002 yılında, aylık enflasyon gelişmeleri ve beklenti anketine ilişkin değerlendirmelerini de kamuoyuna açıklamaya başlamıştır. Ayrıca, Merkez Bankası Başkanı, Bakanlar Kurulu ile TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna yılda iki kez para politikası ve genel ekonomik konuları kapsayan brifingler vermeye başlamıştır. T.C.Merkez Bankası, 2 Ocak 2004 tarihinde “2004 Yılı Para ve Kur Politikasının Genel Çerçevesi” başlıklı duyurusunu yayınlamıştır. Bu duyuruda, “2004 yılında da dalgalı kur rejimi altında örtük enflasyon hedeflemesi sistemine devam edileceği” açıklanmıştır. Para politikasında önceliğin, program çerçevesinde belirlenen parasal hedefler yanı sıra, gerçekleşecek olan enflasyonun hedeflenen düzeye yakınsaması olacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda, enflasyondaki düşüş eğilimi sırasında para talebinin tahminindeki güçlükler nedeniyle, para tabanının kesin bir hedef olmaktan ziyade, gelecek dönem enflasyonuna ilişkin içerdiği bilgilerin değerlendirileceği belirtilmiştir. Kamu sektöründe verimliliğin ve faiz dışı bütçe fazlasının kalitesinin artırılmasına yönelik reformların sürdürülmesi ile mali sektör reformunun derinleştirilmesinin, Merkez Bankası’nın temel politika aracı olan kısa vadeli faiz oranlarının etkinliğini artıracağı ve enflasyonla mücadelenin kalıcılığına katkıda bulunacağı ifade edilmiştir. 2004 yılı enflasyon hedefi açısından, kamu borcunun milli gelire oranının halen 13 yüksek olması, Mart ayında yapılacak yerel seçimler ve döviz kuru enflasyon ilişkisinin zayıflamakla birlikte halen yüksek olması, risk unsurları olarak sayılmıştır. T.C.Merkez Bankası, 20 Aralık 2004 tarihinde “2005 Yılında Para ve Kur Politikası” başlıklı duyuruyu yayınlamıştır. Merkez Bankası, bu duyuru ile 2006 yılı başından itibaren açık enflasyon hedeflemesi sistemine geçileceğini ilan etmiştir. Kamu borç stokunun çevrilebilirliğine ilişkin kaygıların azalması, güvenilirliğin artması, yapısal reformlarda önemli aşamalar kaydedilmesi ve kredi aktarım mekanizmasının işlerliğinin artmaya başlamasının, 2006 yılında enflasyon hedeflemesine geçiş kararında etkili olduğu belirtilmiştir. 2005 yılında, parasal hedeflemenin yanı sıra, örtük enflasyon hedeflemesi politikasının sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca, para politikası kararlarında şeffaflığın artırılması ve Para Politikası Kurulunun (PPK) rolünün güçlendirilmesi benimsenmiştir. Geçiş aşamasında, nihai faiz kararlarının alınmasında Para Politikası Kurulunun tavsiye veren bir konumda olacağı, 2006 yılında ise resmi enflasyon hedeflemesine geçilmesiyle birlikte, faiz kararlarının Para Politikası Kurulunda oylanacağı ve kurul toplantısı özetlerinin yayınlanacağı ifade edilmiştir. Ayrıca, halen üç ayda bir yayımlanan Para Politikası Raporu yerine, sayısal enflasyon tahminlerinin de yer alacağı “Enflasyon Raporu”nun yayımlanacağı açıklanmıştır. Merkez Bankası 5 Aralık 2005 tarihinde “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur Politikası” ile ilgili basın duyurusunu kamuoyuna açıklamıştır. Bu duyuruda, 2002 yılından itibaren uygulanan “Örtük Enflasyon Hedeflemesi” döneminde, Merkez Bankasının bağımsızlığı konusunda önemli adımlar atıldığı, mali disiplin ve yapısal düzenlemelerin katkısıyla, fiyat istikrarı yolunda ciddi kazanımların sağlandığı belirtilmiştir. Ayrıca, Türk lirasından altı sıfırın atılmasına yönelik “Para Reformunun” gerçekleştirilmesi, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yeni fiyat endekslerinin yayınlanmaya başlanması ve 2006 yılı başından itibaren üç yıllık bütçeleme sistemine geçilmesi sayesinde, açık enflasyon hedeflemesi sistemine geçiş için olumlu bir çerçevenin de oluştuğu belirtilmiştir. III. PARA VE KUR POLİTİKASI KARARLARI VE ENFLASYON RAPORLARI Açık enflasyon hedeflenmesi rejiminin uygulanmaya başlanması ile birlikte, enflasyon raporları Merkez Bankasının kamuoyu ile iletişiminin temel aracı olmuş ve yılda dört kez yayınlanmaya başlanmıştır. Merkez Bankası, para politikası kararlarını gelecekteki enflasyonun enflasyon hedefi ile uyumluluğu çerçevesinde oluşturmuş ve kısa vadeli politika faizini orta vadeli bir perspektifle belirlemiştir. Orta vadeli bir perspektifle oluşturulan tahminler enflasyon raporlarında kamuoyuna açıklanmaktadır. Daha önce bir buçuk yıllık bir dönem için verilen orta vadeli tahminler, 2007 yılından itibaren iki yıllık bir dönem için verilmeye başlanmıştır. Merkez Bankası, orta vadeli tahminlerini oluştururken, yurt içi iktisadi faaliyetlere ve dış faktörlere ilişkin gelişme ve varsayımları dikkate almakta ve bu konulara ilişkin kapsamlı bir veri seti kullanmaktadır. Enflasyon raporlarında, ekonominin mevcut dönemdeki durumu ve kısa vadedeki görünümü detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir. Bu çerçevede, enflasyondaki gelişmeler, toplam talep koşulları, büyüme ve dış ekonomik koşullara ve risklere ilişkin değerlendirme ve varsayımlar ele alınmakta ve para politikasının gelecek döneme ilişkin duruşu belirlenmektedir. Merkez Bankası, bu değerlendirme ve varsayımlarını, politika faizlerine ilişkin varsayımları ile birlikte enflasyon raporlarında orta vadeli tahminlere yansıtmaktadır. Aşağıdaki bölümde, 2006–2011 döneminde enflasyon raporlarında yer alan, enflasyon ve çıktı açığı tahminleri ile tahminlere esas teşkil eden politika faiz varsayımları ve kararları incelenecektir. 1. 2006 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları: Merkez Bankası 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi sistemini uygulamaya başlamıştır. Bu sistem çerçevesinde kısa vadeli faiz oranlarının Para Politikası Kurulu tarafından oylama ile belirlenmesi benimsenmiş ve enflasyon hedefi, 2006 yılında üç yıllık bir dönem için açıklanmıştır. Katılım Öncesi Ekonomik Program ve üç yıllık bütçe hedefleri ile uyumlu olarak, 14 2006, 2007 ve 2008 için yılsonu enflasyon hedefleri, sırasıyla, yüzde 5, yüzde 4 ve yüzde 4 olarak açıklanmıştır. 2006 yılı için üç aylık dönemler itibariyle, hedefle tutarlı patika ve belirsizlik aralığının alt ve üst sınırları da ilan edilmiştir (Bakınız Tablo:3). Ayrıca, IMF anlaşması çerçevesinde, üçer aylık enflasyon hedefi patikası para politikası performans ölçütü olarak belirlenmiştir. TABLO:3- Yılsonu Enflasyon Hedefleri, Hedefle Tutarlı Patika ve Belirsizlik Aralığı Belirsizlik Aralığı Üst Sınırı Hedefle Tutarlı Patika ve Hedef Belirsizlik Aralığı Alt Sınır Mart 9,4 7,4 5,4 2006 Haziran 8,5 6,5 4,5 Eylül 7,8 5,8 3,8 Aralık 7 5 3 2007 Aralık 6 4 2 2008 Aralık 6 4 2 Kaynak: TCMB, “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur Politikası”, 5 Aralık 2005. Para Politikası Kararları 15 Merkez Bankası, 9 Aralık 2005 tarihinde gecelik faiz oranlarında 0,25 puan indirime gitmiş, 30 Aralık 2005 tarihinde ise teknik faiz ayarlaması yaparak borçlanma-borç verme faizi aralığını daraltmıştır. Para Politikası Kurulu, 2006 yılı Ocak-Mart döneminde kısa vadeli faizleri sabit tutmuştur. Kurul 23 Mart 2006 tarihindeki toplantısında, yıllık enflasyondaki düşüşün Mart ayından itibaren tekrar başlayacağını ve enflasyonun yılsonunda nokta hedef olan yüzde 5’e yakın gerçekleşeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Ayrıca, orta dönemde politika faizlerinin yükselme olasılığının, aşağı inme ya da sabit kalma olasılığına göre daha düştüğü, kısa dönemde ise sabit kalma olasılığının azaldığı ifade edilmiş ve bu politika perspektifinin enflasyonun 2007 yılı ortalarında hedef patika ile uyumlu olmasını sağlayacağı öngörüsünde bulunmuştur. Para Politikası Kurulu, 27 Nisan 2006 tarihinde, orta vadeli enflasyon görünümünün belirgin olarak değişmediği, enerji, işlenmemiş gıda ve alkollü içecekler-tütün gibi para politikasının etki alanı dışında kalan kalemler hariç tutulduğunda enflasyonun düşüş yönünde olduğunu açıklamıştır. Enflasyonun yılın ikinci çeyreğinden itibaren aşağı yönlü bir hareket göstereceği değerlendirmesi çerçevesinde, gecelik borç alma faizini yüzde 13,50’den yüzde 13,25’e, borç verme faizini ise yüzde 16,50’den yüzde 16,25’e düşürmüştür. Ayrıca, orta dönemde politika faizlerinin yükselme olasılığının, aşağı inme ya da sabit kalma olasılığına göre daha düşük olduğu, kısa dönemde ise yeni verilerin dikkatle değerlendirileceği belirtilmiş ve bu politika perspektifinin enflasyonun 2007 yılı ortalarında hedef patika ile uyumlu olmasını sağlayacağı öngörüsünde bulunmuştur. Para Politikası Kurulu, 25 Mayıs 2006 tarihinde, üretim, talep ve enflasyona ilişkin açıklanan verilerin Enflasyon Raporunda öngörülen orta vadeli eğilimle büyük ölçüde uyumlu bir şekilde gerçekleştiğini ifade etmiştir. Yılın ilk dört ayında enflasyonda gözlenen yükselişe rağmen, alkollü içecekler-tütün, enerji, altın ve işlenmemiş gıda hariç tutulduğunda fiyat artışlarının düşük ve istikrarlı seyrettiği değerlendirmesi çerçevesinde gecelik faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, son dönemde mali piyasalarda yaşanan dalgalanmanın ardından enflasyonun 2006 yılı sonunda hedefin üzerinde gerçekleşme olasılığının arttığını, ancak orta vadeli görünümü değiştirmek için henüz erken olduğunu ve kısa vadede politika faizlerinin aşağı inme olasılığının azaldığını belirtmiştir. 2006 yılında, ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankasının faiz artırım sürecine devam etmeleri ve Japon Merkez Bankasının beş yıldır sürdürdüğü aşırı likidite politikasını terk etmesi küresel likiditeyi olumsuz etkilemiş ve piyasalarda risk algılamasını yükseltmiştir. Bu süreç, 2006 yılı Mayıs ayından itibaren uluslararası mali piyasalarda dalgalanmaya neden olmuş ve özellikle gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin döviz kurları, risk primleri, faiz oranları ve hisse senedi fiyatları önemli ölçüde olumsuz etkilenmiştir. Dalgalanmanın etkisi, Türkiye, Güney Afrika ve Macaristan gibi cari açıkları yüksek ve para birimleri değerlenmiş olan gelişmekte olan 15 TCMB, “2006 yılı Basın Duyuruları: 2006 yılı Para Politikası Kurulu Faiz Kararları”. 15 ülkelerde diğerlerine göre daha fazla hissedilmiştir 16. Mali piyasalarda yaşanan bu dalgalanmaların etkisiyle, Merkez Bankası Ocak-Mayıs döneminde uyguladığı para politikasını radikal bir şekilde değiştirmek zorunda kalmıştır. Tablo:4- Politika Faiz Oranları Değişikliğine İlişkin Kararlar (Yüzde) Tarih 9 Aralık 2005 30 Aralık 2005 (*) 27 Nisan 2006 7 Haziran 2006 (*) 25 Haziran 2006(*) 28 Haziran 2006(*) 20 Temmuz 2006 Gecelik Faiz Oranı Borçlanma Borç Verme 13,50 17,50 13,50 16,50 13,25 16,25 15,00 18,00 17,25 20,25 17,25 22,25 17,50 22,50 Geç Likidite Penceresi Faizi Borçlanma Borç Verme 5,00 21,50 9,50 19,50 9,25 19,25 11,00 21,00 13,25 23,25 13,25 25,25 13,50 25,50 Piyasa Yapıcıları Borç Verme 15,50 15,50 15,25 17,00 19,25 21,25 21,50 Kaynak: TCMB. (*) 7 ve 25 Haziran 2006 tarihlerinde olağanüstü toplantıda alınan kararlardır. 30 Aralık 2005 ve 28 Haziran 2006 tarihinde teknik faiz değişikliği yapılmıştır. Nisan ayından sonra Mayıs ayı enflasyonunun da yüksek çıkması ve mali piyasalardaki dalgalanmanın artması üzerine, Para Politikası Kurulu 7 Haziran 2006 tarihinde olağanüstü toplanmıştır. Mayıs ayı itibariyle yıllık enflasyonun hedefle uyumlu patikanın belirgin olarak üzerine çıktığı ve döviz kurundaki artış nedeniyle önümüzdeki aylarda da yıllık enflasyonun geçici olarak bir miktar yükseleceği değerlendirilmiştir. Bu çerçevede, Para Politikası Kurulu gecelik borç alma faizini yüzde 13,25’den yüzde 15’e, borç verme faizini ise yüzde 16,25’den yüzde 18’e yükseltmiştir. Kurul, kısa vadede politika faizlerinin yukarı yönlü olma olasılığının bir önceki döneme göre azaldığını ve orta vadede enflasyonda öngörülen düşüşle beraber politika faizlerinin de düşüş yönünde olacağı bir görünümün esas alındığını açıklamıştır. Para Politikası Kurulu, 20 Haziran 2006 tarihindeki olağan toplantısında kısa vadeli faiz oranlarının sabit tutulmasını kararlaştırmıştır. Kurul, son dönemde döviz kurunda yaşanan hareketlerin etkisiyle enflasyonda gözlenen yükselişin, Haziran ve Temmuz aylarında da devam edebileceğini, ancak takip eden aylarda iç talepteki yavaşlamayla birlikte döviz kurunun enflasyon üzerindeki dolaylı etkilerinin sınırlı kalacağını ve yıllık enflasyondaki düşüşün 2007 yılından önce başlayabileceğini açıklamıştır. Ayrıca, kısa vadede politika faizlerinin yukarı yönlü olma olasılığının sabit kalma olasılığına göre daha azalmakla birlikte, orta vadeli enflasyon görünümünü etkileyebilecek olumsuz bir gelişmenin ortaya çıkması halinde para politikasının gerekli tepkiyi vereceği ifade edilmiştir. Para Politikası Kurulu, uluslararası mali piyasalarda Mayıs ayında başlayan hareketliliğin gelişmekte olan ülkelerin mali varlıklarına talebi ciddi bir şekilde daralttığı, bu talep daralmasının özellikle son üç günde, gerek döviz kurları gerekse orta ve uzun vadeli faiz oranları üzerinde ekonomik temellerin gerektirdiğinin ötesinde bir baskı oluşturduğu ve Türkiye’nin bu gelişmelerden daha fazla etkilendiği değerlendirmesinde bulunmuş ve 25 Haziran 2006 tarihinde ikinci olağanüstü toplantısını yapmıştır. Kurul, orta vadeli enflasyon bekleyişlerini düzeltmek ve güçlü bir parasal sıkılaştırmaya gitmek amacıyla, gecelik borç alma faizini yüzde 15’ten yüzde 17,25’e, borç verme faizini ise yüzde 18’den yüzde 20,25’e yükseltmiştir. Ayrıca Kurul, para politikası kararlarının etkinliğini güçlendirmek amacıyla fazla likiditeyi azaltmak için TL depo alım ihalelerine başlanması ve döviz likiditesinin sağlanması için etkili müdahalede bulunulması konusunda Merkez Bankası İdare Merkezi’nin tam olarak desteklendiğini ifade etmiştir. Merkez Bankası, 28 Haziran 2006 tarihinde faiz oranlarında teknik değişiklik yapıldığını ve gecelik borç alma faizi sabit tutulurken gecelik borç verme faiz oranının yüzde 20,25’den yüzde 22,25’e yükseltildiğini açıklamıştır. Böylece, borç alma ve verme faizi arasındaki fark 3 puandan 5 puana çıkartılmış ve ikinci el DİBS piyasasında yükselen faiz oranları ile borç verme faizi arasındaki fark giderilmiştir. 16 YÜKSELER, Zafer, “2002–2006 Döneminde Türk Ekonomisinde Döviz Kuru Dalgalanmaları: Nedenleri, Etkileri ve Politika Kararları”, Kasım 2006, http://www.ceterisparibus.net. 16 Para Politikası Kurulu, 20 Temmuz 2006 tarihinde petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artışın devam ettiğini, bekleyişlerin orta vadeli hedeflerle henüz uyumlu olmaması nedeniyle enflasyona ilişkin temkinli tavrın sürdürülmesi gerektiğini ve 2007 yılsonu enflasyon hedefine ulaşılması için ölçülü bir parasal sıkılaştırmanın gerekli görüldüğünü açıklamıştır. Kurul, bu değerlendirme çerçevesinde, gecelik borç alma faizini yüzde 17,25’den yüzde 17,50’ye, borç verme faizini ise yüzde 22,25’ten yüzde 22,50’ye yükseltmiştir. Para Politikası Kurulu, 24 Ağustos 2006 tarihindeki toplantısında, kısa vadeli faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, yılın ikinci yarısında iç talep kaynaklı bir yavaşlama görüleceği, Haziran ayı içinde aldığı tedbirlerin etkisiyle orta vadeli enflasyon üzerindeki baskıların azaldığı ve yüzde 4 olan 2007 enflasyon hedefine ulaşılabilmesi açısından gelirler politikasının program hedefleri ile uyumlu olarak yürütülmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunmuştur. Ayrıca, 2007 yılı sonunda hedefe yakınsanabilmesi için temkinli duruşun bir süre daha devam ettirilmesi gerektiği ve olumsuz gelişmelerin ortaya çıkması durumunda ek parasal sıkılaştırmaya gidilebileceği ifade edilmiştir. Para Politikası Kurulu, 26 Eylül 2006 tarihli toplantısında, kısa vadeli faizleri sabit tutmuştur. Kurul, enflasyon görünümündeki kısmi iyileşmenin sürdüğünü, iç talebe ilişkin göstergelerin dikkate değer bir yavaşlamaya işaret ettiğini ve dış talebin göreli olarak güçlü seyrettiğini ifade etmiştir. Emtia fiyatları ve uluslararası likidite koşullarına ilişkin belirsizlerin devam etmesi ve orta vadeli enflasyon beklentilerinin henüz hedeflerle uyumlu düzeyde olmaması nedeniyle, Kurulun temkinli duruşunu bir süre daha devam ettireceği açıklanmıştır. Para Politikası Kurulu, Ekim, Kasım ve Aralık aylarındaki toplantılarında da kısa vadeli faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, toplam talepteki yavaşlamanın sürdüğü, enflasyon beklentilerinde iyileşme olmakla birlikte henüz orta vadeli hedeflerle uyumlu olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur. Bu çerçevede, para politikasındaki temkinli duruşun devam etmesi gerektiğini ve olumsuz gelişmelerin gözlenmesi durumunda ek parasal sıkılaştırmaya gidilebileceğini belirtilmiştir. Kur Politikası Kararları 17 Faiz politikasına benzer şekilde, 2006 yılı Mayıs-Haziran dönemindeki dalgalanma sırasında uygulanan döviz kuru politikası da diğer dalgalanma dönemlerinden önemli ölçüde farklılaşma göstermiştir. Merkez Bankası, 2005 yılında doğrudan döviz müdahaleleri ve günlük düzenli döviz alım ihaleleri yoluyla piyasadan toplam 22,0 milyar dolar tutarında döviz almış ve alınan bu dövizler karşılığı piyasaya çıkan Türk lirası likiditeyi de ters repo işlemleri ile piyasadan çekmiştir (Bakınız Tablo:5). Bu politikayı, 16 Mayıs 2006 tarihine kadar sürdürmüştür. Bu dönemde, 5,4 milyar dolar doğrudan döviz müdahalesinde bulunmuş (15 Şubat 2006 tarihinde) ve günlük döviz alım ihaleleriyle de 3,3 milyar dolar piyasadan alım yapmıştır. Merkez Bankası, küresel likidite koşullarının etkisiyle döviz arzının azalması ve kurlardaki oynaklığın artması nedeniyle, 16 Mayıs 2006 tarihinde döviz alım ihalelerine ara vermiştir. Piyasada döviz likiditesinin azalması ve döviz kurlarındaki yükselişin sürmesi üzerine Merkez Bankası, 13 ve 23 Haziran 2006 tarihlerinde doğrudan satım müdahalesinde bulunmuştur. Müdahale sonrasında da döviz piyasasında dalgalanma devam etmiştir. Merkez Bankası, 26 Haziran 2006 tarihinde döviz piyasasına tekrar doğrudan satım yönlü müdahalede bulunmuştur. Ayrıca, aynı gün, 2001 yılından sonra ilk kez, döviz satım ihalesi açmıştır. Merkez Bankası, 26 ve 27 Haziran tarihlerinde 500’er milyon dolarlık iki adet döviz satım ihalesi düzenlemiştir (Bakınız Tablo:5). Bu önlemlere ilave olarak, Merkez Bankası, piyasadaki likidite miktarını azaltmak için 1 ve 2 hafta vadeli TL depo alım ihalesi de açmıştır. Merkez Bankası’nın Mayıs-Haziran aylarında mali piyasalarda yaşanan dalgalanmalara karşı aldığı bu önlemler ve küresel likidite koşullarındaki düzelme sonrasında 17 TCMB, “2006 yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri”. 17 döviz piyasasının da göreli bir istikrara kavuştuğu gözlenmiştir. Bu doğrultuda, Mayıs ayında ara verilen döviz alım ihalelerine 10 Kasım 2006 tarihinden itibaren tekrar başlanılmasına karar verilmiştir. İhalelerde alımı yapılacak tutar günlük 15 milyon ABD doları ihale ve 30 milyon ABD doları opsiyon hakkı olmak üzere en fazla 45 milyon ABD doları olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan, döviz piyasasında derinliğin kaybolması ve sağlıksız fiyat oluşumlarının gözlenmesi durumunda, önceden kamuoyuna duyurmak koşuluyla, kısa veya uzun süreli olarak döviz alım ihalelerine ara verilebileceği belirtilmiştir. Tablo: 5 – 2006 Yılı Öncesi ve 2006 Yılında TCMB Döviz İşlemleri (Milyon Dolar) 2002 2003 2004 2005 2006 Doğrudan Döviz Müdahalesi Satım Alım Tarih Değer Tarih Değer 12 16 4.229 9 1.283 14.565 2.105 5.441 Dalgalanma Öncesi 04.05.2006 – 26.06.2006 Dalgalanma Dönemi 15.02.2006 13.06.2006 23.06.2006 26.06.2006 5.441 494 763 848 TL Karşılığı Döviz İhaleleri Satım Alım (*) Tarih Değer Tarih Değer 795 5.652 4.04 7.442 1.000 4.296 03.01.2006 16.05.2006 3.320 26.06.2006 27.06.2006 Dalgalanma Sonrası Kaynak: TCMB. (*) Opsiyon dâhil ilgili dönemde alınan toplam tutarı ifade etmektedir. 500 500 10.11.2006 29.12.2006 976 2001 yılı Şubat ayında dalgalı kur rejiminin uygulamaya konulmasının ardından, iç/dış ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak, döviz kurlarında yukarı doğru aşırı dalgalanmalar gözlenmiştir. T.C.Merkez Bankası tarafından, 2002–2006 döneminde ekonomide sekiz kez döviz kurlarında yukarı doğru aşırı dalgalanma yaşandığı belirtilmektedir18. 2006 yılında yaşanan bu dalgalanma, 4 Mayıs 2006 ile 26 Haziran 2006 tarihleri arasında 53 gün sürmüş ve en sert dalgalanmalardan birisini oluşturmuş ve finansal göstergeleri ve enflasyon beklentilerini önemli ölçüde olumsuz etkilemiştir (Bakınız Tablo:6). 2006 yılı dalgalanma dönemi sonrasında ekonomi tekrar hızlı bir toparlanma sürecine girmesine karşın, seçilen göstergelerin iki ay sonra gelmiş olduğu seviye, ekonominin dalgalanma dönemi başlangıç koşullarından önemli ölçüde uzaklaştığını göstermektedir. Özellikle, enflasyon ve enflasyon beklentilerindeki yükselme, 2006 yılı başında belirlenen 2006 ve 2007 yılları enflasyon hedeflerinden uzaklaşılmasına neden olmuştur. Ayrıca, DİBS bileşik faiz oranlarının yüksek seviyesini devam ettirmesi, mali piyasalarda vadelerin kısalması ve göreli risk priminin yüksekliği de, mevcut ekonomik ortamın başlangıç koşullarından uzaklaştığını göstermektedir. 2006 yılı Mayıs ayında uluslararası likidite koşullarındaki bozulmadan, gelişmekte olan piyasa ekonomileri arasında en fazla Türkiye’nin etkilenmesi de, uluslararası piyasalarda Türkiye’ye yönelik değerlendirmeleri olumsuz etkilemiştir. 2006 yılında yaşanan döviz kuru dalgalanma döneminde, Merkez Bankası’nın faiz ve kur politikası, önceki dönemlere göre, oldukça sert olmuş ve Merkez Bankası bu pozisyonunu uzun süre korumuştur. Bu dönemde Merkez Bankası tepkisinin farklılaşmasın da, açık enflasyon hedeflemesi sistemine geçişin önemli ölçüde etkili olduğu düşünülmektedir. 2006 yılı Haziran ayından itibaren nominal döviz kurlarında sürekli bir gerileme yaşanmıştır. Nitekim 2006 yılı Haziran ayında 1,8047 olan döviz kuru sepeti (0,5 $+0,5 Euro), Aralık ayında 1,6545’e, 2007 yılı Aralık ayında ise 1,4412’ye kadar gerilemiştir. 2007 yılı Aralık ayındaki döviz kuru sepetinin değeri, 2006 yılı Ocak ayı değerinin de (1,4667) altında kalmıştır. Bu durum, dalgalanma dönemi sonrasında Türk lirasının sürekli reel olarak değerlenmesini de beraberinde getirmiştir (Bakınız Grafik:5). Dalgalanma döneminde hızla yükseltilen politika faiz oranlarının, bu 18 TCMB Başkanı Sayın Durmuş YILMAZ’ın 7 Eylül 2006 tarihinde Malatya’da yaptığı konuşma ve “TCMB Bakanlar Kurulu/Plan ve Bütçe Komisyonu Sunumu”, Ekim-Kasım 2006. 18 seviyede uzun süre sabit tutulması gelişmekte olan ülkelerle olan faiz farkının oldukça yüksek seviyeye çıkmasına ve Türk lirasının değerlenmesine neden olmuştur (Bakınız Grafik:4). Tablo: 6- 04.05.2006–26.06.2006 Döneminde Döviz Kuru Dalgalanmasının Etkileri Başlangıç Tarihi Bitiş Tarihi 04.05.2006 26.06.2006 Bitiş Tarihinden % Değişim/ Puan Bir Ay Sonra İki Ay Sonra ABD Doları Satış Kuru (TL/$) 1,3242 1,6917 27,8 1,5242 1,4800 İMKB Endeksi 53.388 39.016 -26,9 43.944 45.015 DİBS Bileşik Faiz Oranı (%) 14,13 22,80 8,67 20,28 19,43 Yıllık TÜFE Beklentisi (%) 5,5 7,5 2,0 8,1 7,9 Yıl Sonu TÜFE Beklentisi (%) 6,3 9,8 3,5 10,3 10,5 Türkiye’nin Risk Primi (EMBI+Endeksi) 168 322 154 251 239 TCMB Gecelik Borç Alma Faizi (%) 13,25 17,25 4,00 17,50 17,50 Kaynak: Z.Yükseler, “2002–2006 Döneminde Türk Ekonomisinde Döviz Kuru Dalgalanmaları: Nedenleri, Etkileri ve Politika Kararları”, Kasım 2006. http://www.ceterisparibus.net. 2006 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri: 19 Enflasyon Tahminleri 2006 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, talep koşullarının enflasyonun düşüş sürecine yaptığı katkının 2006 yılında da devam edeceği, ancak bu katkının geçtiğimiz yıllara oranla daha sınırlı olacağı belirtilmiştir. Ülkemizin içinden geçtiği yapısal dönüşüm ve yüksek enflasyon dönemine özgü fiyatlama alışkanlıkları nedeniyle hizmet fiyat artışlarının enflasyona olumsuz katkısının 2006 yılında da devam edeceği ifade edilmiştir. Ayrıca, ham petrol fiyatlarının enflasyon üzerindeki girdi maliyeti kaynaklı etkilerinin bir süre daha devam edeceği, ancak söz konusu etkilerin bekleyişler üzerinde olumsuzluk yaratmayacağı belirtilmiştir. 2006 yılına ilişkin tahminler üretilirken sermaye girişlerinin kompozisyonundaki uzun vade lehine gelişmenin süreceği ve buna bağlı olarak orta vadede Türk lirasının güçlü konumunu koruyacağı varsayılmıştır. Merkez Bankası politika aracı olan kısa vadeli faizlerin yılın ilk aylarında yatay bir seyir izlediği ve sonrasında kademeli olarak aşağı indiği bir para politikası duruşu benimsenmiştir. Bu varsayımlar çerçevesinde, 2006 yılı sonu enflasyonunun yüzde 4,7 ile yüzde 6,3 arasında kalacağı tahmin edilmiştir. Yılın ilk çeyreğinde enflasyonun yukarı doğru bir hareket göstereceği, ikinci çeyrekte tekrar aşağı doğru yöneleceği, üçüncü çeyrekten itibaren ise düşüş eğiliminin belirginleşerek enflasyonun yılsonunda hedefe çok yakın gerçekleşeceği öngörülmüştür. 2006 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, ekonomik faaliyete ilişkin açıklanan verilerin Merkez Bankası’nın Ocak Enflasyon Raporu’ndaki öngörüleri ile tutarlı olduğu belirtilmiş, 2005 yılındaki yüksek büyümenin yatırım kaynaklı olması ve verimlilik artışlarının devam etmesi nedeniyle talep koşullarının enflasyon üzerinde bir baskı oluşturmadığı ifade edilmiştir. Yapısal reformların ve uzun vadeli sermaye girişlerinin devam edeceği ve verimlilik artışlarının süreceği ana senaryo altında Yeni Türk lirasının güçlü konumunu koruyacağı ve enflasyondaki düşüşe destek vermeye devam edeceği bir görünümün esas alındığı belirtilmiştir. Bu raporda, hizmet grubundaki enflasyonun yüksek düzeylerini koruduğu ve enflasyon hedefine ulaşılabilirlik açısından en kritik unsurlardan biri olduğu tekrar belirtilmiş ve petrol fiyatlarına ilişkin varsayımlar yukarı doğru güncellenmiştir. Ayrıca, Raporda yer alan tahminlerin, global likiditedeki değişimin ılımlı bir şekilde gerçekleşeceği ve uluslararası likidite koşullarında ani bir değişim yaşanmayacağı öngörüsünde bulunulmuştur. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, 2006 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, Merkez Bankası politika faizlerinin aşamalı olarak düşürüldüğü bir duruş esas alınarak, yılsonunda enflasyonun yüzde 4,8 ile yüzde 6,4 arasında kalacağı tahmin edilmiştir. Enflasyondaki düşüş eğiliminin yılın üçüncü çeyreğinden itibaren belirginleşeceği ve enflasyonun yılsonunda hedefe yakın gerçekleşeceği ifade edilmiştir. 19 Bu bölüm “TCMB, 2006 Yılı Enflasyon Raporları’nın Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler Bölümlerinden” özetlenmiştir. 19 2006 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, Nisan ayı raporunda sunulan tahminlere temel oluşturan varsayımların özellikle Mayıs ayında finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler nedeniyle güncellendiği belirtilmiştir. Finansal piyasalarda Mayıs ayı ortalarında başlayan dalgalanmanın, faizlerde artışa, YTL’ de değer kaybına ve yurtiçi talebin yavaşlamasına neden olduğu ifade edilmiştir. YTL’ deki değer kaybının net dış talebi olumlu etkilemesine karşın, iç talepteki yavaşlamanın toplam talebin hız kaybetmesine neden olacağı belirtilmiştir. Ayrıca, bu değer kaybının bugüne kadar güçlü YTL’nin enflasyona verdiği desteği de ortadan kaldırdığı ifade edilmiştir. İşlenmemiş gıda fiyatları, enerji ve altın fiyatlarındaki yükseliş ve döviz kurlarındaki artışın, 2006 yılı ikinci çeyreği itibariyle yıllık enflasyonun hedefle uyumlu patikanın üst bandını aşmasına neden olduğu değerlendirmesinde bulunulmuştur. Ayrıca, hizmet grubu enflasyonunun tüketici fiyatları üzerinde oluşturduğu ek baskının önceki rapor dönemine göre azalacağı öngörülmüş, petrol fiyatlarına ilişkin varsayımlar ise yukarı yönlü güncellenmiştir. Merkez Bankası’nın Haziran ayındaki tedbirlere ilave olarak 2006 yılının kalanında ölçülü bir parasal sıkılaştırma yoluna gideceği ve 2007 yılında ise politika faizlerini kademeli olarak düşüreceği varsayımı altında; enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2006 yılı sonunda yüzde 9,1 ile yüzde 10,5 arasında, 2007 yılı sonunda ise yüzde 3 ile yüzde 6,5 arasında kalacağı tahmin edilmiştir. 2006 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, yılın ikinci yarısından itibaren iç talebin yavaşlayacağına dair öngörünün korunduğu, güçlü küresel büyüme nedeniyle net dış talebin arttığı, ancak iç talepteki yavaşlamanın baskın olması nedeniyle büyüme hızının geçmiş dönemlere kıyasla azalacağı ifade edilmiştir. İşlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışın devam etmesi ve döviz kurlarının fiyatlar üzerindeki gecikmeli etkileri nedeniyle, Eylül ayı sonu itibariyle TÜFE enflasyonunun belirsizlik aralığı üst bandını aştığı belirtilmiştir. Ekim Enflasyon Raporu’nda, talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine katkı yaptığı, reel kurun enflasyondaki düşüş sürecine yaptığı katkının Temmuz ayı raporuna göre arttığı, parasal sıkılaştırmanın etkisiyle reel faizlerin toplam talep koşullarını sınırlandıracağı bir çerçevenin benimsendiği ifade edilmiştir. Merkez Bankası, gelecekteki enflasyonun hedefle tutarlılığına odaklandığını ve para politikası kararlarını orta vadeli bir perspektifle oluşturduğunu açıklamıştır. Bu çerçevede, Merkez Bankası için önemli olan hususun enflasyonda meydana gelen geçici dalgalanmaların değil, enflasyonun orta vadede hedefe yakınsaması olduğu ifade edilmiştir. Para politikasındaki mevcut sıkı duruşun 2007 yılı son çeyreği başına kadar korunduğu ve sonrasında ölçülü bir faiz indirimine gidildiği bir senaryo altında enflasyon tahminleri oluşturulmuştur. 2006 yılı sonunda enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, yüzde 9,2 ile yüzde 10,6 aralığında gerçekleşeceği ve 2008 yılı ilk çeyreği sonunda ise enflasyonun hedef patikaya yakınsayacağı tahmin edilmiştir. Çıktı Açığı Tahminleri20 2006 yılı enflasyon raporlarında, enflasyon tahminlerine paralel olarak çıktı açığı tahminleri de önemli ölçüde revize edilmiştir. 2006 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, çıktı açığının yıl boyunca negatif kalmaya devam etmekle beraber sıfıra yakın gerçekleşeceği öngörülmüş, 2006 yılı sonu için çıktı açığı yüzde 0,6 olarak tahmin edilmiştir. 2006 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, çıktı açığının yıl boyunca devam edeceği, ekonomideki toplam talep ve kapasite koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine yaptığı katkının önceki yıllara göre azalmakla birlikte 2006 yılında da süreceği ifade edilmiştir. Raporda, 2006 yılı sonu için girdi açığının yüzde 1,4 civarında olacağı tahmin edilmiştir. 20 Yılsonu çıktı açığına ilişkin yüzde oranlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 20 Grafik:1- 2006 Yılsonu İçin Enflasyon Alt ve Üst Sınır Tahminleri ve Gerçekleşmesi (%) Grafik:2-2006 Yılsonu İçin Çıktı Açığı ve Enflasyon Tahminleri (%) 12 12 10 10 8 8 6 6 4 4 2 0 2 -2 0 -4 2006-I 2006-II Alt Sınır 2006-III Üst Sınır 2006-IV 2006-I Gerçekleşme 2006-II Çıktı Açığı 2006-III Enf.Alt Sınır 2006-IV Enf.Üst Sınır 2006 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, 2006 yılının kalan kısmında çıktı açığının enflasyondaki düşüşe katkısının artacağı tahmin edilmiştir. Ekonominin talep ve kapasite koşullarını belirleyen değişkenlere ilişkin tahminler bir arada değerlendirildiğinde, bu koşulların 2006 yılında enflasyonu düşürücü yönde olacağı ve son dönem gelişmeleri sonrasında bu desteğin Nisan Enflasyon Raporu’na göre artacağı ifade edilmiştir. Bu çerçevede, Temmuz Enflasyon Raporu’nda yılsonu için çıktı açığı tahmini yüzde 3,2’ye yükseltilmiştir. 2007 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda yılsonu için çıktı açığı tahmini tekrar revize edilmiş ve yüzde 2 olarak belirlenmiştir. 2006 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri 2006 yılı Mayıs ve Haziran aylarındaki döviz kuru hareketleri ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki hızlanma, TÜFE enflasyonunun bir önceki yıla göre yükselmesine ve enflasyon tahminlerinin önemli ölçüde artırılmasına neden olmuştur. 2005 yılı Aralık ayında yüzde 7,7 olan yıllık TÜFE enflasyonu 2006 yılı Temmuz ayında yüzde 11,7’ye kadar yükselmiştir. Yılın son çeyreğinde işlenmemiş gıda fiyatlarının gerilemesi, döviz kurlarının istikrara kavuşması ve döviz kurunun gecikmeli etkilerinin yavaşlaması sonucunda yılsonunda TÜFE enflasyonu yüzde 9,65’e gerilemiştir. TÜFE enflasyonu enerji ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki hızlanmadan olumsuz etkilenmiştir. 2005 yılında enerji fiyatları yüzde 7,65, işlenmemiş gıda fiyatları yüzde 6,34 oranında artarken, bu artış oranları 2006 yılında, sırasıyla, yüzde 10,52 ve yüzde 12,94’e yükselmiştir. Dayanıklı mal grubunda (altın hariç) yıllık fiyat artışları, yılın ikinci yarısında Türk lirasının güçlenmesinin etkisiyle, yüzde 5,94’ten yüzde 2,78’e gerilemiştir. Tablo:7- Enflasyon (Yıllık Yüzde Değişim) 2006 Mart Haziran Eylül TÜFE 8,17 10,12 10,55 1Mallar 7,33 10,00 10,09 Enerji 8,60 13,14 9,74 İşlenmemiş Gd 11,68 16,75 18,60 Dayanıklı Mal. 5,53 10,70 13,10 Yarı Day. Mal. 4,56 7,92 6,79 Dayanıksız M. 9,72 11,37 11,82 2.Hizmetler 11,12 11,76 11,96 Kira 20,27 20,21 19,77 Grafik:3-2006 Yılında Hedefle Uyumlu Patika ve TÜFE (Yıllık % Değişim) Aralık 9,65 8,69 10,52 12,94 6,61 7,81 9,82 12,21 20,01 11 9 7 5 3 H-Endeksi Kaynak: TCMB. 5,11 8,33 8,74 8,89 Mart Haziran Hedef Patika 21 Eylül TÜFE Aralık H-Endeksi Giyim ve ayakkabı ile haberleşme grubunda yıllık enflasyon 2006 yılı enflasyon hedefinin altında kalırken, diğer harcama gruplarında yıllık enflasyon hedefin üzerinde gerçekleşmiştir. Özellikle, kira, lokanta-oteller ve ulaştırma hizmetleri grubunda yıllık fiyat artışı enflasyon hedefini önemli ölçüde aşmıştır. 2006 yılında mal grubunda yıllık fiyat artışı, 2005 yılına göre 2,48 puan artarak yüzde 8,69’a yükselmiş, hizmet grubu fiyat artışı ise, 2005 yılına göre 0,47 puan gerileyerek yüzde 12,21’e gerilemiştir. Çekirdek enflasyon olarak tanımlanan H-Endeksi ( enerji, işlenmemiş gıda, alkollü içkiler ve tütün ürünleri ile altın hariç) ise, bir önceki yıla göre 2,58 puan yükselerek 2006 yılında yüzde 8,89 oranında artış göstermiştir. Enflasyon hedeflemesinin ilk yılı olan 2006 yılında ekonomi bir dizi arz şoku ile karşılaşmış, gerek TÜFE genel endeksi gerek H-Endeksi 21 ile ölçülen yıllık enflasyon, hedefle uyumlu patikanın önemli ölçüde üzerine çıkmıştır. Enflasyon hedefinin aşılması nedeniyle, Merkez Bankası Hükümete açık mektup yazarak, hedeften sapılmasının nedenlerini ve alınması gereken önlemleri açıklamıştır. 2006 yılında, Merkez Bankası enflasyonun tekrar hedefe doğru yönelmesi için, diğer dalgalanma dönemlerinden farklı olarak, Haziran ayında politika faizleri ve döviz kurlarına yönelik bir dizi sert önlem almıştır. Önlemlerin etkisiyle, özellikle yılın son çeyreğinde ekonomik aktivitede bir yavaşlama gerçekleşirken, yıllık enflasyonda da sınırlı bir iyileşme gözlenmiştir. TÜFE enflasyonu, yılın ikinci çeyreğinden itibaren “enflasyon hedefi belirsizlik aralığının üst sınırını” aşmış, yılsonu enflasyonu, yüzde 5 olan hedefe karşın, yüzde 9,65 olarak gerçekleşmiştir. Yılın son çeyreğinde 12 ve 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon bekleyişlerinde yükselme trendi tersine dönmüş ve 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon bekleyişi yüzde 5,5 civarına gerilemiştir. 2006 yılı ikinci yarısında, sanayi üretimi ve hizmetler sektörü büyümesinde yavaşlama gözlenmiş ve yılın ilk yarısında yüzde 7,9 olan GSYH büyüme hızı ikinci yarıda yüzde 6’ya gerilemiştir. Özellikle, para politikasının sıkılaştırılmasının etkisiyle yılın ikinci yarısında özel tüketim talebinde ve toplam nihai yurtiçi talepte belirgin bir yavaşlama gözlenmiştir. Yılın ilk yarısında yüzde 7,8 oranında büyüyen özel tüketim talebi yılın kalanında önemli ölçüde yavaşlamış ve yılın son çeyreğinde büyüme hızı yüzde 0,6’ya gerilemiştir. Tablo:8- GSYH, Sanayi Üretimi ve Enflasyon GSYH (Sabit Fiy.) 8,5 7,7 7,6 9,8 8,4 5,9 9,7 6,3 5,7 6,9 Yıllık Yüzde Değişim (1) TÜFE Sanayi H-Endeksi Üretimi Genel (*) 7,9 8,5 9,0 9,4 8,0 6,9 7,7 6,3 5,3 7,7 6,3 7,7 8,2 5,1 11,2 10,1 8,3 6,7 10,5 8,7 4,0 9,7 8,9 7,0 9,7 8,9 Bir Önceki Döneme Göre % Değişim (3) Kur Sepeti (2) 2,2 -3,7 -9,4 -10,6 -5,6 -4,5 6,3 14,8 12,4 7,2 İşsizlik Oranı (%) 11,9 9,6 9,9 11,0 10,6 12,2 9,2 9,6 10,0 10,2 GSYH (Sabit Fiy.) 4,8 0,8 2,5 2,0 Sanayi Üretimi 2005-I 2005-II 2005-III 2005-IV 2005 Yılı 2006-I 0,2 2,1 2006-II 4,0 1,2 2006-III 0,9 0,7 2006-IV 0,7 0,5 2006 Yılı Kaynak: TÜİK. (1) GSYH ve sanayi üretimi için yıllık ortalama, TÜFE ve ÜFE için dönem sonu yıllık değişim. (2) Kur sepeti 0,5 $+0,5 Euro’dan oluşmaktadır. Yıllık yüzde değişim dönem ortalamalarından hesaplanmıştır. (3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış. (*)H-Endeksi (enerji, işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içecekler ve tütün ile altın hariç), TÜİK tarafından Eylül 2006 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlamıştır. Benzer eğilim daha sınırlı olmakla birlikte, özel kesimin makine-teçhizat yatırımlarında ve kamu harcamalarında da gözlenmiştir. İnşaat sektörü katma değeri ve inşaat yatırımları 21 TÜİK, 2006 Eylül ayından itibaren H-Endeksini yayınlamaya başlamıştır. TCMB 2006 yılı enflasyon raporlarında, E* -Endeksi (E-endeksinden mevsimlik ürünler dışlanmıştır) ve D* -Endeksi ( enerji, işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içkiler ve tütün ürünleri ile altın hariç) tanımlamaları yapmış ve çekirdek enflasyon değerlendirmelerinde bu endeksleri kullanmıştır. 22 güçlü büyüme performansını 2006 yılında da korumuştur. Yılın ikinci yarısında mal ve hizmet ithalatında belirgin bir yavaşlama gözlenmiş ve bu yavaşlamanın etkisiyle, 2006 yılının ilk yarısında negatif olan dış dengenin büyümeye katkısı, ikinci yarıda pozitife dönüşmüştür. 2005 yılında yüzde 10,6 olan işsizlik oranı, yüksek büyüme hızına karşın sınırlı ölçüde iyileşme göstermiş ve 2006 yılında yüzde 10,2’ye gerilemiştir. Tarım sektörü istihdamındaki gerilemenin 2006 yılında da devam etmesi, genel işsizlik oranındaki iyileşmeyi sınırlamıştır. Bu dönemde, tarım dışı istihdam yüzde 4,0 oranında artmış ve tarım dışı işsizlik oranı da, yüzde 13,5’ten yüzde 12,7’ye gerilemiştir. İnşaat ve hizmetler sektörü istihdamı belirgin ölçüde artmış, sanayi istihdamındaki artış ise sınırlı kalmıştır. 23 Tablo:9- 2006 Yılı Enflasyon Raporları: Politika Varsayımları ve Orta Vadeli Tahminler (1) Enflasyon Raporu 2006-I (Ocak) 2006-II (Nisan) 2006-III (Temmuz) 2006-IV (Ekim) Politika Faizi Varsayımı TCMB politika aracı olan kısa vadeli faizlerin yılın ilk aylarında yatay bir seyir izlediği ve sonrasında kademeli olarak aşağı indiği bir para politikası duruşu benimsenmiştir. Merkez Bankasının önümüzdeki dönemde politika faizlerini aşamalı olarak düşürdüğü bir duruş benimsenmiştir. Merkez Bankasının, Haziran ayındaki tedbirlere ilave olarak 2006 yılının kalanında ölçülü bir parasal sıkılaştırma yoluna gittiği, 2007 yılında ise politika faizlerini kademeli olarak düşürdüğü bir duruş benimsenmiştir. Para politikasının mevcut sıkı duruşunun 2007 yılının son çeyreğine kadar korunduğu ve sonrasında ölçülü bir faiz indirimine gidildiği varsayılmıştır. Faiz Kararı -27 Nisan 2006 tarihinde politika faizi 0,25 puan indirilerek %13,25 düşürülmüştür. -Politika faizi; 7 Haziran 2006 tarihinde 1,75 puan artırılarak %15’e yükseltilmiştir. -25 Haziran 2006 tarihinde politika faizi 2,25 puan artırılarak %17,25’e yükseltilmiştir. -28 Haziran 2006 tarihinde teknik faiz değişikliği yapılmış; gecelik borçlanma faizi sabit tutulurken, borç verme faiz oranı 2 puan artırılarak yüzde 22,25’e yükseltilmiştir. -21 Temmuz 2006 tarihinde politika faizi 0,25 puan artırılarak %17,50’ye yükseltilmiştir. Enflasyon Tahmini (%) Çıktı Açığı (%) (2) TÜFE Beklentisi (%) 12 Ay Sonrası 24 Ay Sonrası TÜFE Gerçekleşme (Yıllık %) 2006 2007 2006 2007 % 4,7 ile 6,3 arası % 3,0 ile 5,5 arası (2007 Yılı Haziran) % -0,6 % -0,1 (2007 Yılı Haziran) % 5,54 … % 7,93 % 4,8 ile 6,4 arası % 2,9 ile 5,4 arası (2007 Yılı Eylül) % -1,4 % -0,8 (2007 Yılı Eylül) % 5,47 % 4,67 % 8,83 % 9,1 ile 10,5 arası % 3,0 ile 6,5 arası % -3,2 % -3,5 % 8,07 % 6,07 % 11,69 % 9,2 ile 10,6 arası % 3,6 ile 7,0 arası % -2,0 % -4,3 % 7,31 % 5,60 % 9,98 Kaynak: TCMB, Enflasyon Raporları ve Beklenti Anketleri. (1) Politika faiz oranı değişikliğini öngören ana senaryo kullanılmıştır. (2) Yılsonuna ilişkin yaklaşık değerlerdir. Rakamlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 24 2006 2. 2007 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları: Merkez Bankası, 2007 yılında da enflasyon hedefini üç yıllık bir dönem için açıklamıştır. Daha önce yüzde 4 olarak açıklanan 2007 ve 2008 yılı enflasyon hedefleri korunurken, 2009 yılı enflasyon hedefi de yüzde 4 olarak belirlenmiştir. Merkez Bankası, ekonomideki yapısal dönüşüm sürecini, yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçişi ve gelişmiş ülkelere yakınsama sürecini dikkate alarak, orta vadede enflasyon hedefinin yüzde 4 olarak belirlenmesini benimsemiştir. Ayrıca, IMF anlaşması çerçevesinde, üçer aylık enflasyon hedefi patikasının para politikası performans ölçütü olarak belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Merkez Bankası, 2006 yılında enflasyon hedefinden önemli ölçüde sapılmasına karşın, 2007 yılında hedefi değiştirmemiş ve yüzde 4 olarak korumuştur. Bunun nedenini 2007 Yılında Para ve Kur Politikası metninde şu şekilde açıklamıştır; “Merkez Bankası, sık sık hedef değiştirmenin enflasyon bekleyişlerini ve fiyatlama davranışlarını olumsuz etkileme potansiyeli taşıdığını ve ilerisi için verilen taahhütlerin güvenilirliğini azaltabileceğini” ve “ enflasyonun makul sürelerde hedefe yakınsayacağı öngörüldüğü sürece hedeflerin değiştirilmemesi” gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca “geçici şokların, enflasyon hedeflerinin değil enflasyon tahminlerinin değiştirilmesine yol açacağı ve böylesi bir durumda ekonomik birimler için referans değerin kısa vadede enflasyon tahminleri, orta vadede ise enflasyon hedefleri olacağı vurgulanmıştır”. TABLO:10- Yılsonu Enflasyon Hedefleri, Hedefle Tutarlı Patika ve Belirsizlik Aralığı Belirsizlik Aralığı Üst Sınırı Hedefle Tutarlı Patika ve Hedef Belirsizlik Aralığı Alt Sınır Mart 11,2 9,2 7,2 2007 Haziran 8,7 6,7 4,7 Eylül 7,3 5,3 3,3 Aralık 6,0 4,0 2,0 2008 Aralık 6 4 2 2009 Aralık 6 4 2 Kaynak: TCMB, “2007 Yılında Para ve Kur Politikası”, 13 Aralık 2006. Para Politikası Kararları 22 Merkez Bankası, 2007 yılının ilk üç enflasyon raporunda, politika faizlerinin 2007 yılının ilk üççeyreğinde sabit tutulmasını ve yılın son çeyreğinden itibaren ölçülü bir indirim süreci başlatılmasını benimsemiştir. Bu çerçevede, Para Politikası Kurulu, 16 Ocak 2007 tarihindeki toplantısında, son dönemde açıklanan verilerin 2006 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda ortaya konulan görünüm ile büyük ölçüde uyumlu olduğunu, özel kesim tüketim talebinde yavaşlama devam ederken dış talebin gücünü koruduğunu, toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine katkısının sürdüğünü ifade etmiştir. Orta vadeli enflasyon beklentilerinin henüz hedeflerle uyumlu olmaması ve hizmet fiyat enflasyonuna ilişkin riskler ile küresel ekonomideki belirsizlikler nedeniyle para politikasındaki sıkı duruşun sürdürülmesi gerektiğini belirtmiştir. Para Politikası Kurulu, Şubat ve Mart aylarındaki toplantılarında da benzer değerlendirmelerde bulunmuş, enflasyondaki düşüş eğiliminin yılın ikinci çeyreğinden itibaren belirginleşeceği değerlendirmesini yapmış ve para politikasındaki mevcut sıkı duruşun devam ettirilmesine karar vermiştir. Para Politikası Kurulu, 18 Nisan 2007 tarihindeki toplantısında da faiz oranlarını sabit tutmuş ve önceki toplantılardaki değerlendirmelerini tekrarlamıştır. Bununla birlikte, enflasyon beklentilerinin henüz hedeflerle uyumlu olmaması ve geçmişe dönük fiyatlama davranışının sürmesi, petrol fiyatlarındaki yükseliş, belirsizlik algılamalarının devam etmesi ve hizmet fiyat enflasyonuna ilişkin riskler göz önüne alınarak para politikasındaki sıkı duruşun güçlendirilmesine karar verildiğini ifade etmiştir. 22 TCMB, “2007 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları”. 25 Para Politikası Kurulu, Mayıs ve Haziran ayındaki toplantılarında, iktisadi faaliyete ilişkin gelişmelerin enflasyon raporlarında çizilen görünümle uyumlu olduğunu ifade etmiştir. Kurul, enflasyon beklentilerinin henüz hedeflerle uyumlu olmaması, geçmişe dönük fiyatlama davranışlarının sürmesi, petrol fiyatlarındaki artışlar ve belirsizlik algılamalarının devam etmesini dikkate alarak politika faizlerinin sabit tutulmasına karar vermiştir. Para Politikası Kurulu, 12 Temmuz 2007 tarihli toplantısında, faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Enerji ve gıda fiyatlarında, kamu harcamalarında ve dış talepte geçen yılın son çeyreğinden bu yana gözlenmekte olan gelişmelerin enflasyondaki düşüş eğilimini sınırlamasına rağmen, güçlü parasal sıkılaştırmanın iç talep ve enflasyonu öngörülen şekilde yavaşlattığı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Kurul, kısa vadeli faiz oranlarında öngörülen ölçülü indirim sürecinin yılın son çeyreğinde başlayabileceğini belirtmiştir. Ayrıca, likidite düzeyindeki gelişmeler dikkate alınarak açık piyasa işlemlerinde kullanılan mevcut araçların yanı sıra, likidite yönetiminin etkinliğinin artırılması amacıyla gerekli görüldüğünde likidite senetlerinin de kullanılabileceğini ifade edilmiştir. Merkez Bankası, 18 Temmuz 2007 tarihinde, likidite senedi ihracına ilişkin basın duyurusunu yayınlamıştır. Banka, son günlerde piyasadaki fazla likiditenin 8–12 milyar Yeni Türk Lirası düzeyine yükseldiğini ve bu fazla likiditenin gecelik vadede çekildiğini ifade etmiştir. Gecelik vadeli işlemlerle çekilen fazla likiditenin artmasının, likidite yönetiminin esnekliğini ve etkinliğini azaltacağı gerekçesiyle mevcut para politikası araçlarına ilave olarak likidite senedi ihraç edilmesine karar verilmiştir. 20 Temmuz 2007 tarihinde ilk likidite senedi, 32 gün vadeli olarak ihraç edilmiş ve 724 milyon YTL tutarında satış gerçekleştirilmiştir. Para Politikası Kurulu, 14 Ağustos 2007 tarihindeki toplantısında, iktisadi faaliyete ve enflasyona ilişkin verilerin Temmuz Enflasyon Raporu’nda ortaya konulan görünümle uyumlu olduğunu belirtmiş ve faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, hizmet enflasyonunda 2007 yılının başından itibaren olumlu gelişmeler olduğunu kaydetmiş, enerji ve gıda fiyatlarına ilişkin risklerin sürdüğünü ancak, güçlü parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkileriyle enflasyonun öngörülen şekilde gerilediğini ifade etmiştir. Ölçülü faiz indiriminin yılın son çeyreğinde başlayabileceği tekrar vurgulanmıştır. Para Politikası Kurulu, 13 Eylül 2007 tarihinde kısa vadeli faiz oranlarında ölçülü indirim sürecine başlanması için gerekli şartların oluştuğu değerlendirmesinde bulunmuş ve gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 17,50’den yüzde 17,25’e düşürmüştür. Kurul faiz indirim kararında, enerji ve gıda fiyatlarına ilişkin risklere rağmen güçlü parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkileriyle enflasyonun düşmeye devam edeceğini, hizmet enflasyonunda gözlenen iyileşmenin öngörülenden daha olumlu olduğunu belirtmiştir. Kurul, küresel ekonomideki gelişmelerin hem iç hem dış talep büyümesini sınırlayıcı yönde etkileyebileceğini değerlendirmiş ve bu durumun orta vadede yüzde 4’lük enflasyon hedefine ulaşılmasına ilişkin aşağı yönlü riskleri artırdığını kaydetmiştir. Son dönemdeki gelişmelerin, orta vadede enflasyonun hedefin altında kalma olasılığını artırdığına işaret edilmiştir. Tablo:11- Politika Faiz Oranları Değişikliğine İlişkin Kararlar (Yüzde) Tarih 20 Temmuz 2006 13 Eylül 2007 16 Ekim 2007 14 Kasım 2007 13 Aralık 2007 Gecelik Faiz Oranı Borçlanma Borç Verme 17,50 22,50 17,25 22,25 16,75 21,50 16,25 20,75 15,75 20,00 Geç Likidite Penceresi Faizi Borçlanma Borç Verme 13,50 25,50 13,25 25,25 12,75 24,50 12,25 23,75 11,75 23,00 Piyasa Yapıcıları Borç Verme 21,50 21,25 20,50 19,75 19,00 Kaynak: TCMB. Para politikası Kurulu, 16 Ekim 2007 tarihindeki toplantısında da, kısa vadeli faiz oranlarındaki ölçülü indirim sürecini devam ettirmiştir. Gecelik borçlanma faiz oranı yüzde 17,25’ten yüzde 16,75’e indirilmiştir. Borç alma faizi 50 baz puan indirilirken, borç verme faiz oranı, teknik faiz ayarlaması çerçevesinde, 75 baz puan düşürülmüştür. Para Politikası Kurulu, 26 toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin sürdüğünü ve hizmetler sektöründeki enflasyonun olumlu seyrettiğini belirtmiş, ancak enerji, gıda ve yönetilen/yönlendirilen fiyatlara ilişkin riskler bulunduğuna işaret etmiştir. Kurul, faiz indirim sürecinin erkene alınmasının orta ve uzun vadeli faizlerin belirgin şekilde düşmesine yol açtığını ve yüzde 4’lük enflasyon hedefine ulaşılmasına ilişkin aşağı yönlü riskleri azalttığını belirtmiştir. Kurul, indirim sonrasında kısa vadeli faizlerin seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklemeye devam ettiğini vurgulamış ve faiz indirimlerinin temkinli ve ölçülü tutulduğu mevcut duruş çerçevesinde enflasyonun orta vadeli hedefe yakın gerçekleşme olasılığının yüksek olduğunu ifade etmiştir. Para Politikası Kurulu, 14 Kasım 2007 tarihindeki toplantısında da faiz indirim sürecini devam ettirmiş ve borç alma faizlerini 50 baz puan, borç verme faizlerini ise 75 baz puan indirmiştir. Kurul, toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin sürdüğünü, ancak kısa dönemde, yönetilen/yönlendirilen fiyatlardaki ayarlamaların yıllık enflasyondaki düşüşü geciktirebileceğini ifade etmiştir. Kurul, faiz indirimlerinin temkinli ve ölçülü tutulduğu mevcut para politikası çerçevesinde, enflasyonun orta vadeli hedefe yakın gerçekleşme olasılığının yüksek olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Bununla birlikte gıda ve enerji fiyatlarındaki artışların genel fiyatlama davranışlarına yansımalarının yakından izleneceği belirtilmiştir. Para Politikası Kurulu, 13 Aralık 2007 tarihindeki toplantısında, borç alma faizlerini 50 baz puan, borç verme faiz oranlarını 75 baz puan indirmiştir. Kurul, kuraklık ve enerji fiyatlarındaki artışlar gibi arz yönlü şokların enflasyonu geçici olarak yükselttiğini, büyümeyi de geçici olarak olumsuz etkilediğini belirtmiştir. Kurul, Merkez Bankası’nın öncelikli amacının fiyat istikrarı olduğunu vurgulamış, son dönemdeki faiz indirimlerine rağmen kısa vadeli faizlerin mevcut seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklediğini ifade etmiştir. Kur Politikası Kararları 23 Merkez Bankası, döviz arzının döviz talebine göre arttığı dönemlerde rezerv biriktirme amaçlı döviz alım ihalelerini 2007 yılında da sürdürmüştür. Günlük döviz alım tutarlarında, döviz piyasalarındaki gelişmeler dikkate alınarak, zaman içinde değişiklikler yapılmıştır. Bu çerçevede; • • • • 2007 yılı başında, günlük olarak 15 milyon dolar ihale ve 30 milyon dolar opsiyon olmak üzere en fazla 45 milyon dolar alınacağını açıklamıştır. Ocak-Temmuz 2007 döneminde, uluslararası likidite koşullarının da etkisiyle Ülkemize yönelik sermaye girişlerinin oldukça güçlü seyrettiği ve bu döviz arzının önemli bir bölümünün yurtiçi yerleşiklerin döviz tevdiat hesaplarında biriktiği gözlenmiştir. Seçim sürecinin sona ermesi ve makroekonomik gelişmelere ilişkin olumlu bekleyişlerin sermaye girişlerini hızlandıracağı, ancak yurtiçi yerleşiklerin döviz tevdiat hesaplarını artırma konusunda geçmiş dönem kadar istekli olmayacağı değerlendirmesi çerçevesinde döviz alımlarının artırılmasına karar verilmiştir. 25 Temmuz 2007 tarihinden itibaren, ihalelerde alımı yapılacak tutarın 40 milyon ABD doları ihale ve 80 milyon ABD doları opsiyon olmak üzere en fazla 120 milyon ABD doları olacağı açıklanmıştır. Gelişmiş ülkelerin konut ve kredi piyasalarındaki olumsuz gelişmelerin yurtiçinde döviz piyasalarında neden olduğu oynaklık nedeniyle, 15 Ağustos 2007 tarihinden itibaren, ihalelerde alımı yapılacak tutar 15 milyon ABD doları ihale ve 30 milyon ABD doları opsiyon olmak üzere en fazla 45 milyon ABD dolarına düşürülmüştür. Gelişmiş ülke piyasalarında dalgalanmaların azalması ve risk iştahındaki artış nedeniyle, 9 Ekim 2007 tarihinde günlük döviz alım miktarı, 30 milyon doları ihale ve 60 milyon doları opsiyon olmak üzere en fazla 90 milyon dolara yükseltilmiştir. Merkez Bankası, günlük döviz alımları ile 2007 yılında piyasadan 9,9 milyar dolar tutarında döviz alımında bulunmuş ve piyasaya çıkan Türk lirası likiditesini ise gecelik 23 TCMB, “2007 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri”. 27 borçlanma aracılığıyla sterilize etmiştir. 2007 yılında cari işlemler açığı yüksek seviyesini korumuş, doğrudan yatırım girişleri ve özel sektörün yurtdışından kredi kullanımları önemli ölçüde yükselmiş ve resmi rezervler artmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, ortalama dolar kuru 2006 yılı Aralık ayında 1,4260 Türk lirası iken, 2007 yılı Aralık ayında 1,1730 Türk lirasına gerilemiştir. Uluslararası piyasalarda değer kazanan Euro’da, aynı dönemde, Türk lirası karşısında değer kaybetmiş ve ortalama Euro kuru 1,8830 Türk lirasından 1,7093 Türk lirasına gerilemiştir. 2007 yılında Türk lirasında gözlenen değerlenmede, sermaye girişleri yanı sıra, politika faizlerinin diğer gelişmekte olan ülkelere göre oldukça yüksek kalması da etkili olmuştur (Bakınız Grafik: 4 ve 5). Grafik:5- TÜFE Bazlı Reel Efektif Kur (REK) Grafik.4- Enflasyon Hedefleyen Ülkelerde (2003=100) Politika Faizleri (%) 140 18 16,5 130 15 120 13,5 110 12 10,5 100 9 90 7,5 20 06 -1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 7 -1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 06 0 20 20 -1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 0 1 1 12 7 -1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 0 1 1 12 0 20 Türkiye REK -Genel Geliş mekt e Olan Ü lkeler REK -Geliş mekt e Olan Ü lkeler 2007 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri: 24 Enflasyon Tahminleri 2007 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, para politikasının sıkı duruşuyla talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde verdiği desteğin 2006 yılının son çeyreği ve 2007 yılının ilk çeyreğinde de devam edeceği ifade edilmiştir. Enflasyon beklentilerindeki düşüşün yılın son çeyreğinde de devam etmesi nedeniyle, son dönemde faizlerin sabit tutulmasına rağmen, para politikasının sıkılaşmaya devam ettiği ve reel faizlerin yüksek düzeyini koruduğu belirtilmiştir. Tahminler üretilirken, reel faizlerin mevcut düzeyinin sıkı bir para politikasını ifade ettiği ve talep koşullarını sınırlandırarak enflasyonun düşüşüne katkı yapmaya devam edeceği değerlendirmesi yapılmıştır. Yüksek baz etkisinin ortadan kalkması, enerji ve diğer emtia fiyatlarında gevşeme olması, gıda fiyatlarındaki artışların yavaşlaması ve döviz kurundaki değer kaybının fiyatlar üzerindeki etkisinin zayıflaması gibi unsurların, 2007 yılı ikinci çeyreğinden itibaren yıllık enflasyonun düşüş eğilimine destek vereceği belirtilmiştir. 2007 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, 2007 yılının ilk üççeyreğinde politika faizlerinin sabit tutulacağı ve sonrasında kademeli bir indirime gidileceği varsayılmıştır. Bu çerçevede, yılsonunda enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2007 yılında yüzde 3,6 ile yüzde 6,6 arasında (orta noktası yüzde 5,1), 2008 yılında ise yüzde 1,6 ile yüzde 5,2 arasında (orta noktası yüzde 3,4) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Bu tahminlere göre, enflasyondaki düşüş eğiliminin 2007 yılının ikinci ve üçüncü çeyreğinde belirginleşeceği ve enflasyonun orta vadeli hedef olan yüzde 4’e yakınsaması için para politikası mevcut sıkı duruşunun bir müddet daha korunması gerekeceği ifade edilmiştir. Bu raporda, 2006 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda 2007 yılı için verilen tahminin sınırlı ölçüde aşağı çekildiği görülmektedir. 2007 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, para politikasının sıkı duruşu çerçevesinde üretilen tahminlere göre, talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin 2007 24 Bu bölüm “TCMB, 2007 Yılı Enflasyon Raporları’nın Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler” bölümlerinden özetlenmiştir. 28 yılı boyunca devam edeceği bir görünümün esas alındığı ifade edilmiştir. Raporda, 2007 yılının ilk çeyreğinde işlenmemiş gıda fiyatlarında beklenen düzeltme hareketinin gözlenmediği, hizmet enflasyonundaki düşüşün öngörülenden yavaş olduğu ve dolayısıyla Mart ayı sonu itibariyle yıllık enflasyonun tahminleri üzerinde gerçekleştiği belirtilmiştir. Enflasyon bekleyişleri ve hizmet enflasyonuna ilişkin ilk çeyrek verilerinin, Ocak Enflasyon Raporu’na kıyasla daha temkinli bir duruşu gerektirdiği ifade edilmiş ve yıllık enflasyona ilişkin yakın dönem verileri yukarı yönlü güncellenmiştir. Bu çerçevede, politika faizlerinin 2007 yılı ikinci ve üçüncü çeyreğinde sabit tutulduktan sonra son çeyrekten itibaren indirildiği ancak, bu indirimlerin Ocak ayı raporuna göre daha ölçülü olacağı ifade edilmiştir. Bu varsayım çerçevesinde, yüzde 70 olasılıkla, yılsonunda enflasyonun 2007 yılında yüzde 4,5 ile yüzde 7,1 arasında (orta noktası yüzde 5,8), 2008 yılında ise yüzde 1,3 ile yüzde 5,0 arasında (orta noktası yüzde 3,2) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. 2007 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, son dönemdeki gelişmelerin öngörülerle büyük ölçüde uyumlu olması nedeniyle Nisan ayında sunulan enflasyon tahminleri ve para politikası duruşunun genel hatlarıyla korunduğu belirtilmiştir. Talep koşulları, reel faizler ve reel kurun enflasyondaki düşüşe destek verdiği ve bu desteğin devam edeceği ifade edilmiştir. Tüketici enflasyonunun 2007 yılı ikinci çeyreğinde, öngörülerle tutarlı olarak kademeli bir düşüş eğilimi sergilediği ve yılın üçüncü çeyreğinde de kademeli düşüşün süreceği belirtilmiştir. Bu çerçevede politika faizlerinin 2007 yılı son çeyreğinin başından itibaren ölçülü olarak indirileceği varsayımı altında; yılsonunda enflasyonun 2007 yılında yüzde 5,1 ile yüzde 6,9 arasında (orta noktası yüzde 6,0), 2008 yılında ise yüzde 1,5 ile yüzde 4,9 arasında (orta noktası yüzde 3,2) kalacağı tahmin edilmiştir. Petrol fiyatları varsayımının yukarı yönlü güncellenmesiyle 2007 yılsonu tahminleri sınırlı olarak yükseltilmiş, ancak orta vadeli enflasyon görünümünün bu durumdan etkilenmeyeceği ifade edilmiştir. 2007 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, yılın ikinci çeyreğinde yurtiçi talebin büyümeye katkısının tahmin edilenin üzerinde gerçekleştiği, yılın üçüncü çeyreğine ilişkin öncü göstergelerin ise toplam talep bileşiminin yurtiçi talep lehine değiştiğine işaret ettiği ifade edilmiştir. Toplam talep koşullarının yılın ilk yarısına kıyasla enflasyondaki düşüşe daha sınırlı destek vereceği belirtilmiştir. Tüketici enflasyonunda yılın ikinci çeyreğinde başlayan düşüş sürecinin üçüncü çeyrekte de devam ettiği ifade edilmiştir. Gıda fiyatlarındaki hızlı artışın devam ettiği, ancak güçlü parasal sıkılaştırmanın hizmet ve dayanıklı tüketim malları fiyatları üzerindeki etkisiyle enflasyondaki düşüş eğiliminin sürdüğü belirtilmiştir. Enflasyon tahminleri oluşturulurken, 2007 yılının son çeyreğinde elektriğe, 2008 yılı ilk çeyreğinde ise yönetilen/yönlendirilen ürün fiyatlarına zam yapılacağının öngörüldüğü ifade edilmiştir. Ayrıca, politika faizlerinin 2007 yılının kalan döneminde ve 2008 yılının ilk aylarında ölçülü olarak indirildiği ve sonrasında bir süre sabit tutulduğu varsayılmıştır. Bu varsayım çerçevesinde, yılsonunda enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2007 yılında yüzde 6,7 ile yüzde 7,9 arasında (orta noktası yüzde 7,3), 2008 yılında ise yüzde 2,5 ile yüzde 5,7 arasında (orta noktası yüzde 4,1) kalacağı tahmin edilmiştir. Enflasyon tahminlerinin yukarı doğru güncellenmesine, ham petrol fiyatlarındaki artış, vergi ayarlamaları, yönetilen/yönlendirilen ürün fiyatlarındaki artış ile faiz indiriminin erkene alınmasının etkili olduğu ifade edilmiştir. Çıktı Açığı Tahminleri25 Enflasyon raporlarında 2007 yılına ilişkin çıktı açığı tahminleri, 2006 yılı Haziran ayındaki faiz artırımından sonra, yüksek seviyesini korumuştur. 2006 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda 2007 yılı sonu için yüzde 2 olarak tahmin edilen çıktı açığı, 2007 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda yüzde 4,6’ya yükseltilmiştir. Raporda, çıktı açığının 2007 yılının ilk üççeyreği boyunca derinleşerek enflasyondaki düşüş sürecini destekleyeceği öngörülmüştür. 2007 yılı son çeyreğinden başlayarak 2008 yılı boyunca çıktı açığının kapanma eğilimi göstereceği, ancak yine de ekonomideki talep ve kapasite koşullarının enflasyondaki düşüş sürecini desteklemeye devam edeceği tahmin edilmiştir. 25 Yılsonu çıktı açığına ilişkin yüzde oranlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 29 2007 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda çıktı açığı tahmini yılsonu için yüzde 5,5’e yükseltilmiş ve 2007 yılı boyunca talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecini desteklemeye devam edeceği ifade edilmiştir. Temmuz Enflasyon Raporu’nda 2007 yılı sonu için çıktı açığı yüzde 5,1 olarak tahmin edilmiş, talep koşullarının enflasyondaki düşüşü desteklemeye devam edeceği tekrarlanmıştır. Ekim Enflasyon Raporu’nda, Eylül ayında başlatılan faiz indiriminin ardından orta ve uzun vadeli faizlerde belirgin bir düşüş olduğu ve faizlerdeki bu düşüşün toplam talepteki toparlanmayı hızlandırdığı ifade edilmiştir. Bu gelişmeler çerçevesinde, 2007 yılı sonu için çıktı açığı yüzde 3’e çekilmiştir. Grafik:6- 2007 Yılsonu İçin Enflasyon Alt ve Üst Sınır Tahminleri ve Gerçekleşmesi (%) Grafik:7- 2007 Yılsonu İçin Çıktı Açığı ve Enflasyon Tahmini Alt-Üst sınırları (%) 9 9 6 6 3 0 3 -3 -6 0 -9 2006-I 2006- 2006- 2006- 2007-I 2007- 2007- 2007II III IV II III IV Alt Sınır Üst Sınır 2006-I 2006-II 2006-III 2006- 2007-I 2007-II 2007-III 2007IV IV Gerçekleşme Çıktı Açığı Enf.Alt Sınır Enf.Üst Sınır 2007 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri 2007 yılının ilk üç çeyreğinde enflasyon, hedefle uyumlu patikanın etrafında oluşturulan belirsizlik aralığı (+, -2 puan) içinde kalmıştır. Hizmet grubunda yıllık enflasyon bir önceki yıla göre 3,6 puan azalmasına karşın, enflasyondaki düşüşü yavaşlatan temel unsur gıda fiyatları olmuştur. Özellikle, yılın son çeyreğinde, uluslar arası piyasalarda gıda fiyatlarındaki yükseliş ve yurtiçinde yaşanan kuraklığın etkisiyle gıda fiyatlarında gözlenen artışlar ile yönetilen/yönlendirilen fiyatlardaki ayarlamalar enflasyondaki düşüş eğiliminin tersine dönmesine neden olmuş ve belirsizlik aralığının üst sınırı aşılmıştır. 2007 yılında alkollü içecekler ve tütün ürünleri, gıda ve alkolsüz içecekler, konut ve lokanta-oteller gruplarında fiyat artışları, yıllık TÜFE enflasyonunun önemli ölçüde üzerinde gerçekleşmiştir. Haberleşme, eğlence-kültür ve sağlık gruplarında fiyat gelişmeleri ise enflasyonu aşağı çekmiştir. Dayanıklı mal grubunda fiyatlar 2007 yılında yüzde 3,3 oranında gerilemiştir. Bu gelişmede, Türk lirasında yaşanan değerlenme belirleyici olmuştur. Tablo:12- Enflasyon (Yıllık Yüzde Değişim) TÜFE 1Mallar Enerji İşlenmemiş Gd Dayanıklı Mal. Yarı Day. Mal. Dayanıksız M. 2.Hizmetler Kira Mart 10,86 10,40 9,39 15,98 9,74 8,13 12,04 12,07 19,85 2007 Haziran Eylül 8,60 7,12 7,75 6,68 5,28 5,13 13,25 13,69 -0,77 -3,21 6,43 4,94 10,96 10,43 10,90 8,41 19,44 17,09 Grafik:8-2007 Yılında Hedefle Uyumlu Patika ve TÜFE (Yıllık % Değişim) Aralık 8,39 8,29 11,25 10,99 -3,34 7,86 11,69 8,64 16,01 11 9 7 5 3 Mart H-Endeksi Kaynak: TCMB. 9,98 8,66 6,14 6,59 Haziran Hedef Patika 30 Eylül TÜFE Aralık H-Endeksi TÜFE genel enflasyonu yılsonunda yüzde 8,4 oranında artarak, enflasyon raporlarında yer alan yılsonu tahminleri aşmıştır. Ancak, enerji, işlenmemiş gıda, alkollü içki ve tütün ürünleri ile altının dışlandığı Özel Kapsamlı TÜFE Göstergesi olan H-Endeksinde yıllık enflasyon, 2006 yılında yüzde 8,9 iken, 2007 yılında yüzde 6,6’ya gerilemiştir. 2006 ve 2007 yıllarında, arz şokları nedeniyle enflasyon hedefleri belirgin şekilde aşılmasına karşın, 12 ve 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentileri, 2007 yılı sonunda, sırasıyla, yüzde 6,1 ve yüzde 5,2 düzeylerinde kalmıştır. 2006 yılında yüzde 6,9 olan reel GSYH büyüme hızı, 2007 yılında yüzde 4,7 olmuştur. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 8,1 olan yıllık GSYH büyüme hızı, ikinci çeyrekten itibaren belirgin ölçüde yavaşlamıştır. Büyüme hızındaki yavaşlamada, tarım sektörü katma değerindeki yüzde 6,7 oranındaki düşüş temel etken olurken, yılın ikinci yarısında inşaat ve imalat sanayi büyümesindeki yavaşlama da belirleyici olmuştur. Hizmetler sektörü büyümesi ise, genelde, yılın ikinci yarısında da eğilimini korumuştur. Böylece, 2007 yılı ilk yarısında yüzde 5,8 olan yıllık GSYH büyüme hızı, ikinci yarıda yüzde 3,7’ye gerilemiştir. 2006 yılında yüzde 7 artış gösteren toplam nihai yurtiçi talep artışı 2007 yılı genelinde yüzde 5’e gerilemiştir. 2007 yılı ilk yarısında yüzde 3,8 oranında artan toplam nihai yurtiçi talep, ikinci yarıda yüzde 6,2 oranında büyümüştür. 2007 yılı genelinde özel tüketim talebi canlılığını korumuş ve bir önceki yılın üzerinde artış gösterirken, sabit sermaye yatırımlarındaki artış önemli ölçüde yavaşlamıştır. 2006 yılında yüzde 15 oranında büyüme gösteren özel sabit sermaye yatırımları, hem inşaat hem makine-teçhizat yatırımlarındaki yavaşlama sonucunda, 2007 yılında yüzde 2,6 oranında artmıştır. Tablo:13- GSYH, Sanayi Üretimi ve Enflasyon GSYH (Sabit Fiy.) 5,9 9,7 6,3 5,7 6,9 8,1 3,8 3,2 4,2 4,7 Yıllık Yüzde Değişim (1) TÜFE Sanayi Üretimi Genel H-Endeksi 7,7 8,2 5,1 11,2 10,1 8,3 6,7 10,5 8,7 4,0 9,7 8,9 7,0 9,7 8,9 10,9 10,9 10,0 6,0 8,6 8,7 6,1 7,1 6,1 5,5 8,4 6,6 7,0 8,4 6,6 Kur Sepeti(2) -4,5 6,3 14,8 12,4 7,2 11,1 -4,0 -10,5 -12,7 -4,6 İşsizlik Oranı (%) 12,2 9,2 9,6 10,0 10,2 11,7 9,2 9,7 10,5 10,3 Bir Önceki Döneme Göre % Değişim (3) GSYH Sanayi (Sabit Fiy.) Üretimi 0,2 2,1 4,0 1,2 0,9 0,7 0,7 0,5 2006-I 2006-II 2006-III 2006-IV 2006 Yılı 2007–I 0,9 2007–II 1,5 2007–III 0,9 2007–IV 1,6 2007 Yılı Kaynak: TÜİK. (1) GSYH ve sanayi üretimi için yıllık ortalama, TÜFE ve ÜFE için dönem sonu yıllık değişim. (2) Kur sepeti 0,5 $+0,5 Euro’dan oluşmaktadır. Yıllık yüzde değişim dönem ortalamalarından hesaplanmıştır. (3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış. 5,4 0,3 0,9 1,2 2007 yılı ikinci yarısında toplam yurtiçi talebin önemli bir kısmı ithalatla karşılanmıştır. Yıl genelinde mal ve hizmet ihracatı yüzde 7,3 oranında büyüme gösterirken, mal ve hizmet ithalatındaki artış yüzde 10,7 olarak gerçekleşmiştir. Yılın ikinci yarısında ihracat yavaşlama eğilimine girerken, mal ve hizmet ithalatı hız kazanmış ve yüzde 14,8 oranında büyüme göstermiştir. Böylece, 2007 yılı ilk yarısında dış dengenin büyümeye katkısı pozitif iken, bu katkı ikinci yarıda negatife dönmüş ve GSYH büyüme hızını sınırlandırmıştır. 2007 yılında, gerek iktisadi faaliyetteki yavaşlama gerek tarım istihdamındaki gerilemenin sürmesi nedeniyle, toplam istihdam artışı sınırlı kalmış ve yüzde 1,5 büyüme göstermiştir. Bir önceki yıl yüzde 4,0 oranında artış gösteren tarım dışı istihdam ise, 2007 yılında yüzde 2,3 oranında büyümüştür. İstihdam artışı genelde hizmetler ve inşaat sektörlerinden kaynaklanmış, sanayi sektörünün katkısı sınırlı kalmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, 2007 yılında genel işsizlik oranı yüzde 10,2’den yüzde 10,3’e yükselmiş, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 12,7’den yüzde 12,6’ya gerilemiştir. 31 Tablo:14- 2007 Yılı Enflasyon Raporları: Politika Varsayımları ve Orta Vadeli Tahminler Enflasyon Raporu Politika Faizi Varsayımı 2007-III (Temmuz) Politika faizlerinin 2007 yılının ilk üççeyreğinde sabit tutulması ve sonrasında kademeli bir indirime gidilmesi Politika faizlerinin 2007 yılının ilk üççeyreğinde sabit tutulması ve sonrasında kademeli bir indirime gidilmesi, ancak bu indirimlerin Ocak ayında ifade edilen patikaya kıyasla daha ölçülü olması Politika faizlerinin 2007 yılı son çeyreğinin başından itibaren ölçülü olarak indirilmesi 2007-IV (Ekim) 2007 yılının kalan aylarında ve 2008 yılının ilk aylarında politika faizlerinin ölçülü olarak indirilmesi 2007-I (Ocak) 2007-II (Nisan) Faiz Kararı Politika faizi 13 Eylül 2007 tarihinde 0,25 puan indirilerek % 17,25’e düşürülmüştür. — 16 Ekim 2007 tarihinde politika faizi yüzde 0,50 puan indirilmiştir. — 14 Kasım 2007 tarihinde politika faizi 0,50 puan indirilmiştir. — 13 Aralık 2007 tarihinde politika faizi 0,50 puan indirilerek %15,75’e düşürülmüştür. Enflasyon Tahmini (%) (1) Çıktı Açığı (%) (2) TÜFE Beklentisi (%) 12 Ay 24 Ay Sonrası Sonrası TÜFE Gerçekleşme (Yıllık %) 2007 2008 2007 2008 % 3,6 ile 6,6 arası (Ort.% 5,1) % 1,6 ile 5,2 arası (Ort.% 3,4) % -4,6 % -1,6 % 6,84 % 5,50 % 9,92 % 4,5 ile 7,1 arası (Ort. % 5,8) % 1,3 ile 5,0 arası (Ort.% 3,2) % -5,5 % -2,5 % 6,63 % 5,57 % 10,72 % 5,1 ile 6,9 arası (Ort.% 6,0) % 1,5 ile 4,9 arası (Ort.% 3,2) % -5,1 % -2,6 % 6,38 % 5,38 % 6,90 % 6,7 ile 7,9 arası (Ort.% 7,3) % 2,5 ile 5,7 arası (Ort.% 4,1) % -3,0 % -1,4 % 5,96 % 5,06 % 7,70 Kaynak: TCMB, Enflasyon Raporları ve Beklenti Anketleri. (1) Yüzde 70 olasılıkla, yılsonu tahminidir. (2) Yılsonuna ilişkin yaklaşık değerlerdir. Rakamlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 32 2007 3. 2008 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları: Merkez Bankası, 2008 Yılı Para ve Kur Politikası metninde “ekonomide yapısal dönüşüm, gelişmiş ülkelere yakınsama süreci ve yüksek enflasyon döneminden kalma fiyatlama davranışları göz önüne alınarak, hükümetle yapılan görüşmelerde orta vadede yüzde 4 düzeyinde bir enflasyon hedefi üzerinde görüş birliğine varıldığını” açıklamıştır. Bu çerçevede, daha önce 2008 ve 2009 yılları için yüzde 4 olarak açıklanan enflasyon hedefinin, 2010 yılı için de yüzde 4 olduğu ilan edilmiştir. 2006 ve 2007 yıllarında yaşanan bir dizi arz şokuyla yıllık TÜFE enflasyonu hedefin oldukça üzerinde gerçekleşmiştir. Ancak, 2007 yılı sonu itibariyle 12 ve 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentileri yüzde 6,1 ve yüzde 5,2 gibi uzun yıllardan beri görülmeyen oranda düşük seviyede kalmıştır. Bu durumu dikkate alan Merkez Bankası, beklenti yönetimi açısından mevcut hedeflerin korunmasının yararlı olacağını açıklamıştır. Merkez Bankası 2008 Yılı Para ve Kur Politikası metninde “enflasyon hedefleri sadece para politikasının etkisi dışındaki unsurlara bağlı olarak hedeften çok büyük ve uzun süreli sapmalar görüleceğinin belirlenmesi ve orta vadeli hedeflerin anlamsız kalması durumunda değiştirileceğini” ifade etmiş ve “önümüzdeki kısa dönemde enflasyonun bir süre hedefin üzerinde seyredebileceğini hesaba katmakla beraber enflasyonun temel eğiliminin aşağı yönlü olduğu saptamasından yola çıkarak yüzde 4 enflasyon hedefini koruduğunu” açıklamıştır. TABLO:15- Yılsonu Enflasyon Hedefleri, Hedefle Tutarlı Patika ve Belirsizlik Aralığı Belirsizlik Aralığı Üst Sınırı Hedefle Tutarlı Patika ve Hedef Belirsizlik Aralığı Alt Sınır Mart 9,10 7,10 5,10 2008 Haziran 8,50 6,50 4,50 Eylül 8,30 6,30 4,30 Aralık 6,00 4,00 2,00 2009 Aralık 6,00 4,00 2,00 2010 Aralık 6,00 4,00 2,00 Kaynak: TCMB, “2008 Yılında Para ve Kur Politikası”, 18 Aralık 2007. 2008 yılı para ve kur politikası genel çerçevesi belirlenirken, 2006 ve 2007 yıllarında yaşanan arz şoklarının Özel Kapsamlı TÜFE göstergelerinin önemini artırdığı ifade edilmiştir. 2007 yılında gözlenen kuraklığın, işlenmiş gıda ürünleri aracılığıyla Özel Kapsamlı TÜFE göstergelerini olumsuz etkilediği ve TÜİK tarafından yayımlanan bu endekslerin işlenmiş gıda ürünlerini dışlamadığı belirtilmiştir. Bu çerçevede, enflasyonist süreci daha iyi değerlendirebilmek amacıyla Merkez Bankasının bütün gıda ürünlerini dışarıda tutan yeni bir endeks oluşturduğu ve bu endeksi yakından izleyeceği açıklanmıştır. Para Politikası Kararları 26 Para Politikası Kurulu, 2007 yılı Eylül ayında başlattığı faiz indirim sürecini 17 Ocak 2008 tarihindeki toplantısında da sürdürmüştür. Bu toplantıda, borçlanma faiz oranları 25 baz puan, borç verme faiz oranları ise 50 baz puan indirilmiştir. Kurul, “toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş eğilimine destek vermeyi sürdüreceğini tahmin ettiğini” ve “gıda ve enerji fiyatlarından kaynaklanan risklere rağmen enflasyonun düşmeye devam etmesini beklediğini” açıklamıştır. “Kurul, Merkez Bankası’nın öncelikli amacının fiyat istikrarı olduğunu vurgulamış, son dönemdeki indirimlere rağmen kısa vadeli faizlerin mevcut seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklediğini” ifade etmiştir. Para Politikası Kurulu, 14 Şubat 2008 tarihli toplantısında borçlanma ve borç verme faizlerini 25 baz puan indirmiş ve kısa vadeli faizlerin mevcut seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklediğini belirtmiştir. Kurul, işlenmemiş gıda fiyatlarından kaynaklanabilecek dalgalanmaların enflasyonu geçici olarak yükseltebileceğini, ancak gıda ve enerji kalemleri dışlanarak hesaplanan enflasyonun yüzde 4 seviyesine yaklaştığı değerlendirmesinde bulunmuştur. Ayrıca, küresel ekonomide süregelen belirsizliklerin ve fiyatlama davranışlarına ilişkin risklerin, para politikası kararlarının verilere duyarlılığını artırdığını ifade etmiştir. 26 TCMB, “2008 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları”. 33 Para Politikası Kurulu, 19 Mart 2008 tarihindeki toplantısında, kısa vadeli faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, artan gıda ve enerji fiyatları ile küresel belirsizliklerin enflasyon hedefine ulaşılmasını geciktirebileceği ve uluslararası kredi piyasalarındaki sorunlar nedeniyle iktisadi faaliyete ilişkin aşağı yönlü risklerin arttığı değerlendirmesinde bulunmuştur. Son dönemdeki indirimlere rağmen kısa vadeli faizlerin mevcut seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklediği belirtilmiştir. Para Politikası Kurulu, 17 Nisan 2008 tarihli toplantısında, kısa vadeli faizleri sabit tutmuştur. Kurul, uluslararası kredi piyasasındaki sorunların iç talebi yavaşlattığını, dış talebin güçlü seyrini koruduğunu ve bu çerçevede toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine katkı sağlamaya devam ettiğini belirtmiştir. Ancak, son dönemde artış eğilimine giren gıda ve enerji fiyatları ile küresel ekonomideki belirsizliklerin kısa vadede enflasyon üzerinde yukarı yönlü riskleri artırdığı ve enflasyon beklentilerini olumsuz yönde etkilediği ifade edilmiştir. Merkez Bankası’nın enflasyon beklentilerindeki yükselişin genel fiyatlama davranışlarında bozulmaya yol açmasına izin vermeyeceği ve gerektiğinde ölçülü faiz artışına gidebileceği belirtilmiştir. Tablo:16- Politika Faiz Oranları Değişikliğine İlişkin Kararlar (Yüzde) Tarih 13 Aralık 2007 17 Ocak 2008 14 Şubat 2008 15 Mayıs 2008 16 Haziran 2008 17 Temmuz 2008 22 Ekim 2008 19 Kasım 2008 18 Aralık 2008 Gecelik Faiz Oranı Borçlanma Borç Verme 15,75 20,00 15,50 19,50 15,25 19,25 15,75 19,75 16,25 20,25 16,75 20,25 16,75 19,75 16,25 18,75 15,00 17,50 Geç Likidite Penceresi Faizi Borçlanma Borç Verme 11,75 23,00 11,50 22,50 11,25 22,25 11,75 22,75 12,25 23,25 12,75 23,25 12,75 22,75 12,25 21,75 11,00 20,50 Piyasa Yapıcıları Borç Verme 19,00 18,50 18,25 18,75 19,25 19,25 18,75 17,75 16,50 Kaynak: TCMB. Merkez Bankası, 30 Nisan 2008 tarihinde, Nisan ayındaki Para Politikası Kurulu toplantısı özet metni ile Hükümete yazılan açık mektubu kamuoyuna açıklamıştır. Açık mektupta, 2008 yılı ilk üç aylık dönemi sonunda enflasyonun belirsizlik aralığı üst sınırını aştığı ifade edilmiş ve hedeften sapmanın nedenleri izah edilmiştir. Her iki dokümanda da, mevcut tahminler çerçevesinde 2008 ve 2009 yıllarında yüzde 4’lük enflasyon hedefine ulaşmanın güçlükleri ve sakıncaları ele alınmıştır. 15 Mayıs 2008 tarihli Kurul toplantısında kısa vadeli faiz oranları 50 baz puan artırılmış ve borçlanma faiz oranı yüzde 15,25’ten yüzde 15,75’e, borç verme faiz oranı ise yüzde 19,25’ten yüzde 19,75’e yükseltilmiştir. Kurul kararında, döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkileri ile enerji ve işlenmiş gıda fiyatlarındaki artışların enflasyonda geçici yükselmeye neden olabileceği ifade edilirken, toplam talep koşullarının enflasyonu düşürücü yönde katkı sağlamaya devam edeceği belirtilmiştir. Kurul, enflasyonun yılın son çeyreğinden itibaren kademeli düşüş eğilimine girerek 2009 yılı sonunda yüzde 6,7’lik tahmine yakın gerçekleşeceği öngörüsünde bulunmuştur. Merkez Bankası’nın gıda ve enerji fiyatlarındaki yükselişin genel fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemesini önlemek için gerekli tedbirleri almaya devam edeceği ve gerektiği takdirde önümüzdeki dönemde de ölçülü faiz artışının Kurul’un gündeminde olacağı ifade edilmiştir. Merkez Bankası, 3 Haziran 2008 tarihinde 2009–2011 dönemi enflasyon hedeflerine ilişkin değişiklik önerisini “Açık Mektup” ile Hükümete önermiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, Merkez Bankası 30 Nisan 2008 tarihinde kamuoyuna duyurduğu “Açık Mektup” ve “Para Politikası Kurulu Toplantı Özetinde” gıda ve enerji fiyatlarına ilişkin riskler nedeniyle, yüzde 4 olarak belirlenmiş enflasyon hedefine ulaşmanın öngörülenden daha uzun süre alabileceğine işaret etmişti. Bu açık mektupta Banka şu değerlendirmelerde bulunmuştur; 34 • “Merkez Bankası bünyesinde yapılan çalışmalar, enflasyon beklentileri oluşturulurken giderek artan oranda geçmiş enflasyona ağırlık verildiğine ve mevcut enflasyon hedeflerinin beklentileri şekillendirmekteki gücünün son dönemde belirgin olarak azaldığına işaret etmektedir. Bu gelişmede, bir dizi arz şoku nedeniyle 2006 yılından bu yana enflasyonun hedeflerin üzerinde kalmış olmasının etkili olduğu tahmin edilmektedir. İktisadi birimlerin fiyatlama davranışlarında enflasyon hedefi yerine geçmiş enflasyonu referans almaya başlamaları, enflasyonla mücadelenin maliyetini artırma potansiyeli taşımaktadır. Enflasyon hedeflerinin mevcut şokları göz önüne alacak şekilde güncellenmesi hedeflerin iktisadi birimlerce yeniden referans olarak algılanmasına da katkıda bulunacaktır.” • “Geçtiğimiz iki yıl içinde arz şoklarının olağan dışı boyutlara ulaşması enflasyon hedeflerinin belirgin olarak aşılmasına neden olmuştur. Daha da önemlisi, bu şokların etkilerinin, başlangıçtaki tahminlerin tersine uzun bir müddet süreceğine ilişkin algılamalar giderek güçlenmektedir. Bunun yanında, küresel ekonomideki sorunların devam etmesi nedeniyle enflasyon görünümüne ilişkin riskler belirginleşmektedir. Bu doğrultuda güncellenen projeksiyonlar, para politikasının temkinli bir duruş gösterdiği bir durumda dahi, enflasyonun yüzde 4 seviyesine ulaşmasının oldukça uzun bir süre alabileceğine işaret etmektedir. Daha da önemlisi enflasyon hedefinin nominal çıpa özelliğini yitirdiği gözlenmektedir.” Merkez Bankası, açık mektupta yer alan bu değerlendirmeleri çerçevesinde, daha önce yüzde 4 olarak açıkladığı 2009 ve 2010 yılları enflasyon hedeflerini, sırasıyla, yüzde 7,5 ve yüzde 6,5’e yükseltmiş, 2011 yılı enflasyon hedefini ise yüzde 5,5 olarak belirlemiştir. 16 Haziran 2008 tarihli Kurul toplantısında kısa vadeli faiz oranları 50 baz puan artırılmış ve borçlanma faiz oranı yüzde 15,75’ten yüzde 16,25’e, borç verme faiz oranı ise yüzde 19,75’ten yüzde 20,25’e yükseltilmiştir. Kurul kararında, süregelen belirsizlik algılamaları ve arz yönlü şokların enflasyon üzerinde yukarı yönlü riskler oluşturduğu ifade edilirken, iç talepteki yavaşlamanın etkisiyle toplam talep koşullarının enflasyonu düşürücü yönde katkı sağlamaya devam edeceği belirtilmiştir. Kurul, enflasyonun yılın son çeyreğinden itibaren kademeli düşüş eğilimine girerek 2009 yılı sonunda yüzde 7,5 olan hedefe yakın gerçekleşeceği tahmininde bulunmuştur. İktisadi birimlerin beklentilerini oluştururken önümüzdeki üç yıl için, sırasıyla, yüzde 7,5, yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olarak belirlenen hedefleri esas alması, arz yönlü şokların ekonomi üzerindeki maliyetlerinin sınırlı kalması açısından önem taşıdığını belirtmiş ve gerektiğinde ölçülü bir faiz artışına gidilebileceğine işaret etmiştir. Para Politikası Kurulu, 17 Temmuz 2008 tarihli toplantısında borçlanma faiz oranını 50 baz puan artırırken, borç verme faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, likidite koşullarındaki gelişmeleri dikkate alarak borç alma ve borç verme faizleri arasındaki farkı 50 baz puan daralttığını açıklamıştır. Kararda, iç talepteki yavaşlamanın etkisiyle, toplam talep koşullarının enflasyonu düşürücü yönde katkısını sürdürdüğü ve Mayıs ayından itibaren gerçekleştirilen parasal sıkılaştırma sonrasında kısa vadeli faizlerin mevcut seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklediği ifade edilmiştir. Para Politikası Kurulu, 14 Ağustos 2008 tarihindeki toplantısında kısa vadeli faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın sürdüğünü, uluslararası kredi koşulları ve küresel ekonomideki sorunların toplam talebi sınırlamaya devam edeceği, buna karşılık yurtiçi belirsizlikteki azalmanın iç talebi destekleyeceğini ifade etmiştir. Petrol ve diğer emtia fiyatlarının düşüş eğiliminde olmasının enflasyonu olumlu etkileyeceği ve enflasyonun kademeli bir düşüş eğilimine gireceği belirtilmiştir. Para Politikası Kurulu 22 Ekim 2008 tarihli toplantısında, borçlanma faiz oranını yüzde 16,75 düzeyinde sabit tutarken, kısa vadeli faizlerde oluşabilecek potansiyel oynaklığı azaltmak için borç verme faiz oranlarını 50 baz puan indirmiştir. Kurul, uluslararası kredi piyasalarındaki ve küresel ekonomideki sorunların iç ve dış talebi sınırlandırmaya devam edeceğini ve yakın dönemde döviz kurlarında gözlenen hareketlerin enflasyon üzerinde oluşturduğu etkinin, gıda ve petrol fiyatlarındaki olumlu gelişmeleri telafi edeceği 35 öngörüsünde bulunmuştur. Son dönemde küresel belirsizliklerin artmaya devam etmesi nedeniyle, enflasyon tahminlerinde ve para politikası kararlarında temkinli olunması gerektiği belirtilmiştir. Kurul, bu dönemde döviz likiditesinin sürekliliğinin önemli olduğunu, bu nedenle Merkez Bankası’nın, imkânları ölçüsünde bankacılık sisteminin döviz likiditesini artırmak amacıyla döviz depo piyasası işlem limitlerinin artırılmasının yararlı olacağını ifade etmiştir. Para Politikası Kurulu 19 Kasım 2008 tarihli toplantısında, borçlanma faiz oranını 50 baz puan, borç verme faiz oranını ise 100 baz puan indirmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi ve küresel ekonomide yaşanan sorunların iç ve dış talebi uzunca bir süre sınırlamaya devam edeceği gerekçesiyle faiz oranlarında indirime gitmiştir. Bu gerekçeler çerçevesinde, döviz kurlarında gözlenen hareketlerin enflasyona etkisinin ise sınırlı kalacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Döviz likiditesi ile ilgili ek önlemlerin de devreye sokulacağı kararda belirtmiştir. Kurul kararında, Merkez Bankası’nın temel amacı olan fiyat istikrarı ile çelişmemek kaydıyla, küresel piyasalardaki sorunların ekonomimiz üzerindeki etkilerini sınırlamak için, Banka’nın üzerine düşeni yapmaya devam edeceği ifade edilmiştir. 18 Aralık 2008 tarihindeki Para Politikası Kurulu toplantısında da faiz indirim süreci devam ettirilmiş, borçlanma ve borç verme faiz oranları 125 baz puan düşürülmüştür. İktisadi faaliyetteki yavaşlamanın derinleştiği, küresel sorunların iç ve dış talebi uzunca bir süre sınırlamaya devam edeceği ve enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceği gerekçesiyle kısa vadeli faiz oranları indirilmiştir. Ayrıca, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki gelişmelerinde enflasyonu olumlu etkilediği belirtilmiştir. Merkez Bankası, 2006 ve 2007 yılı para ve kur politikası metinlerinde olduğu gibi 2008 yılı para ve kur politikası metninde de, piyasada kalıcı likidite açığının ortaya çıkması halinde, piyasaya likidite sağlanması amacıyla repo ihalesi düzenleyebileceğini belirtmiştir. Bu durumda, piyasalar açısından referans faiz oranının, Merkez Bankası’nın gecelik borçlanma faizi değil, temel fonlama aracı olan repo ihale faizlerinin olacağını açıklamıştır. Merkez Bankası, 1 Aralık–29 Aralık 2006 tarihleri arasında yedi kez, 7 Aralık 2007 tarihinde ise bir kez geleneksel yöntemle bir haftalık repo ihalesi düzenlemiştir. 2008 yılı içinde Mayıs ayına kadar üç kez düzenlenen haftalık repo ihalesi, Mayıs ayından itibaren piyasalarda makul düzeyde bir likidite açığı oluşması nedeniyle düzenli hale getirilmiştir. Likidite açığı, geleneksel yöntemle yapılan, haftalık repo ihaleleri ile giderilmeye çalışılmıştır. Ortalama repo ihale faiz oranlarının, Merkez Bankası gecelik borçlanma faizi civarında oluşmasına çaba gösterilmiştir. Kur Politikası Kararları 27 Merkez Bankası, 2008 yılı para ve kur politikası metninde döviz arzının döviz talebini aştığı dönemlerde rezerv biriktirme amaçlı döviz alım ihaleleri düzenleyeceğini kamuoyuna açıklamıştır. Bu çerçevede; • • • Günlük döviz alım ihalelerinde alımı yapılacak tutar 2008 yılı için 30 milyon ABD doları ihale ve 60 milyon ABD doları opsiyon olmak üzere en fazla 90 milyon ABD doları olarak açıklanmıştır. 10 Mart 2008 tarihinden itibaren, döviz piyasasında oynaklığın artması nedeniyle, döviz alım tutarları 15 milyon ABD doları ihale ve 30 milyon ABD doları opsiyon olmak üzere 45 milyon ABD dolarına düşürülmüştür. Küresel finansal krizin derinleşmesi üzerine 16 Ekim 2008 tarihinden itibaren döviz alım ihalelerine ara verilmiştir. Merkez Bankası, küresel kriz nedeniyle aşırı dalgalanma gösteren döviz fiyatlarını normalleştirmek ve sisteme döviz likiditesi sağlamak amacıyla, 9 Ekim 2008 tarihinde Döviz Depo Piyasasındaki aracılık faaliyetlerine yeniden başlamıştır. Bankaların Döviz ve Efektif Piyasalarında işlem yapma limitleri 16 Ekim 2008 tarihinde güncellenmiş, 24 Ekim 2008 tarihinde de işlem limitleri iki katına çıkartılarak 10,8 milyar ABD dolarına yükseltilmiştir. Bu önlemlere ilave 27 TCMB, “2008 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri”. 36 olarak, 24 Ekim 2008 tarihinde Merkez Bankası döviz satım ihalelerine başlamıştır. Merkez Bankası, son dönemde uluslararası kredi piyasalarında yaşanan sorunlar nedeniyle küresel finans sektörünün güvenilirliğine ilişkin kaygılar oluştuğunu ve bu gelişmelerin global likidite akışını olumsuz etkileyerek, özellikle ABD doları likiditesine olağanüstü bir talep doğurduğunu açıklamıştır. Bu çerçevede, döviz piyasasında derinliğin kaybolduğunu ve buna bağlı olarak sağlıksız fiyat oluşumları gözlendiğini belirterek, döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlamaya karar vermiştir. 24 ve 27 Ekim 2008 tarihlerinde düzenlenen iki ihalede toplam 100 milyon ABD doları döviz satışı yapılmıştır. Bu ihalelerin ardından, küresel piyasalardaki olumlu gelişmelerin de etkisiyle döviz piyasasındaki dalgalanmaların azalması üzerine 30 Ekim 2008 tarihinde döviz satım ihaleleri durdurulmuştur. 21 Kasım 2008 tarihinde Döviz Depo Piyasasında bankaların kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde, ABD doları ve Euro cinsinden Merkez Bankası’ndan alabilecekleri döviz depolarının vadesi 1 haftadan 1 aya yükseltilmiş, yüzde 10 olan döviz depo faiz oranları ABD doları için yüzde 7’ye, Euro için yüzde 9’a düşürülmüştür. Merkez Bankası 5 Aralık 2008 tarihinde, küresel piyasalardaki sorunların Türkiye ekonomisine yansımalarını sınırlandırmak için zorunlu karşılıklara ilişkin düzenleme yapmıştır. Bu çerçevede, yüzde 11 olan yabancı para zorunlu karşılık oranı yüzde 9’a indirilmiş ve bankacılık sistemine yaklaşık 2,5 milyar ABD doları ek döviz likiditesi sağlanmıştır. Ayrıca, Türk lirası mevduat ve kredileri teşvik etmek için, yabancı para zorunlu karşılıklara faiz ödenmesine son vermiş, Türk parası zorunlu karşılıklara ödenen faiz oranını ise gecelik borçlanma faiz oranının yüzde 75’i seviyesinden yüzde 80’i seviyesine çıkartmıştır. Merkez Bankası, günlük döviz alımları ile 2008 yılında piyasadan 7.584 milyon dolar tutarında döviz alımında bulunmuş ve piyasaya çıkan likidite gecelik borçlanma aracılığıyla sterilize edilmiştir. 24 ve 27 Ekim 2008 tarihlerinde düzenlenen iki adet döviz satım ihalesinde ise 100 milyon dolar tutarında döviz satılmıştır. 2008 yılında küresel kriz öncesi ve sonrasındaki gelişmeler incelendiğinde, döviz kuru hareketlerinde ve ödemeler dengesinde iki farklı yapı gözlenmiştir. Küresel kriz öncesi olan 2008 yılı Ocak-Eylül döneminde, cari işlemler açığı yükselmeye devam etmiş, doğrudan yatırım girişleri yüksek seviyesini korumuş ve özel sektörün yurtdışından kredi kullanımları önemli ölçüde yükselmiş ve resmi rezervler artmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, 2007 yılında 1,2929 Türk lirası olan ortalama dolar kuru, 2008 yılı Ocak-Eylül döneminde 1,2194 Türk lirasına gerilemiştir. Uluslararası piyasalarda değer kazanan Euro ise, aynı dönemde, Türk lirası karşısında da değer kazanmış ve ortalama Euro kuru 1,7782 Türk lirasından 1,8570 Türk lirasına yükselmiştir. 2008 yılı Ekim ayında derinleşen küresel finansal kriz, döviz kurlarında ve ödemeler dengesinde Ocak-Eylül döneminde gözlenen eğilimleri tamamen tersine çevirmiştir. 2008 yılı son çeyreğinde, ithalat ve cari işlemler açığı önemli ölçüde daralırken, sermaye-finans hesabından çıkış ve resmi rezervlerde azalış yaşanmıştır. Bu gelişmelerin etkisiyle, 2008 yılı son çeyreğinde döviz kurlarında da ciddi bir sıçrama yaşanmıştır. Nitekim yılın son çeyreğinde ortalama dolar ve Euro kuru Ocak-Eylül dönemine göre, sırasıyla, yüzde 25,7 ve yüzde 9 oranında artış göstermiştir. 2008 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri: 28 Enflasyon Tahminleri 2008 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, orta vadeli tahminler üretilirken yurtiçi talep ve kapasite kullanım koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine katkıda bulunmaya devam ettiği bir çerçevenin esas alındığı ifade edilmiştir. 2007 yılı boyunca ham petrol ve tarımsal emtia fiyatlarının yükselmeye devam ettiği, bu nedenle 2008 yılında enflasyon tahminlerinin yukarı 28 Bu bölüm “TCMB, 2008 Yılı Enflasyon Raporları’nın Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler” bölümlerinden özetlenmiştir. 37 yönlü güncellendiği belirtilmiştir. 2007 Eylül ayında başlatılan ve daha sonra devam ettirilen faiz indirimlerine rağmen para politikasının halen sıkı durumda olduğu ve mevcut para politikası duruşunun enflasyondaki düşüş sürecini desteklemeye devam ettiği ifade edilmiştir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, 2008 yılında politika faizlerinde sınırlı bir indirim yapılacağı varsayımı altında; enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2008 yılı sonunda yüzde 4,1 ile yüzde 6,9 arasında (orta noktası yüzde 5,5), 2009 yılı sonunda ise yüzde 1,8 ile yüzde 5,5 arasında (orta noktası yüzde 3,7) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Bu tahmin, 2007 yılı enflasyon raporlarında 2008 yılsonu için verilen TÜFE enflasyon tahminlerinin önemli ölçüde yükseltildiğine işaret etmektedir. Bu güncelleme, yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki yüksek oranlı fiyat artışları ile petrol ve gıda ürünleri fiyatlarına ilişkin varsayımların yukarı çekilmesinden kaynaklanmıştır. Güncellenen tahminlerin, enflasyonun hedefe yaklaşması için öngörülen sürenin bir önceki enflasyon raporuna göre daha uzun olabileceğine işaret ettiği belirtilmiştir. 2008 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, tahminler oluşturulurken talep ve kapasite koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin sürdüğü bir çerçevenin esas alındığı ifade edilmiştir. Emtia fiyatlarındaki yükselişin devam etmesi ve küresel ekonomideki belirsizliğin artması gibi para politikasının kontrolü dışındaki gelişmelerin, genel fiyatlama davranışları üzerinde etkili olmaya başladığı ve enflasyon bekleyişlerinde bozulma gözlendiği belirtilmiştir. Ayrıca, işlenmemiş gıda fiyatlarında beklenen düzeltmenin gerçekleşmediği, işlenmiş gıda enflasyonunun ise dünyada artan gıda talebine ve tarımsal emtia fiyatlarındaki yükselişe paralel olarak daha da hızlandığı ifade edilmiştir. Rapor’da, petrol fiyat varsayımının yukarı yönlü güncellendiği, elektrikte otomatik fiyatlandırmaya geçilerek tarifelerin güncelleneceği ve mevcut talep koşulları çerçevesinde döviz kuru gelişmelerinin genel fiyatlama davranışlarına etkilerinin sınırlı kalacağı varsayılmıştır. Nisan Enflasyon Raporu’nda ilk kez baz senaryo yanı sıra, iyimser ve kötümser varsayımlar kullanılarak iki alternatif senaryo daha üretilmiştir. Baz senaryoya göre, kısa vadeli faizlerin yıl ortalarına kadar kademeli ve ölçülü artırılması, yılın kalan döneminde ise sabit tutulması varsayımı altında; enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2008 yılı sonunda yüzde 9,3, 2009 yılı sonunda ise yüzde 4,9 ile yüzde 8,5 arasında (orta noktası yüzde 6,7) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. 2008 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, bir önceki rapora göre yılsonu ve orta vadeli enflasyon beklentilerinde bozulma gözlendiği, risk primi ve enflasyon beklentilerindeki yükselişin etkisiyle piyasa faizlerinin politika faizlerine kıyasla daha belirgin arttığı ve bu artışın iç talebi kısan ek bir unsur olduğu ifade edilmiştir. Yeni Türk lirasının son iki ay içinde yeniden güçlenme eğilimine girdiği ve bu eğilimin yılın ilk dört ayındaki değer kaybının fiyatlar üzerindeki etkisini sınırlandırdığı belirtilmiştir. Kredi koşullarındaki sıkılaşmanın ve para politikası temkinli duruşunun yurtiçi talebi sınırlamaya devam edeceği ve buna bağlı olarak önümüzdeki dönemde de toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde katkı yapacağı bir çerçevenin benimsendiği ifade edilmiştir. Baz senaryoya göre, 2008 yılı sonlarına doğru sınırlı bir parasal sıkılaştırma olacağı varsayımı altında; enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2008 yılı sonunda yüzde 10,6, 2009 yılı sonunda ise yüzde 5,9 ile yüzde 9,3 arasında (orta noktası yüzde 7,6) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Enflasyon tahminlerinin yükseltilmesine, uluslararası piyasalardaki gelişmeler sonucunda petrol ve gıda fiyatlarına ilişkin varsayımların yukarı yönlü güncellenmesi ve enflasyon beklentilerindeki kötüleşme etkili olmuştur. Küresel krizin derinleştiği Ekim ayında hazırlanan 2008 yılı son enflasyon raporunda, belirsizliklerin yüksek boyutlara ulaştığı mevcut konjonktürde para politikasının esnekliğini koruması gerektiği vurgulanmıştır. Rapor’da, yılın son çeyreğinde de yurtiçi talepteki yavaşlamanın devam edeceği ve toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin artarak süreceği ifade edilmiştir. Küresel belirsizlik algılamalarındaki hızlı bozulma sonucunda, Eylül ayında reel faizlerin tekrar yükseliş eğilimine girdiği ve bu durumun iç talebi sınırlayarak enflasyondaki düşüşü desteklemeye devam ettiği belirtilmiştir. Küresel finansal sorunların derinleşmesi nedeniyle yakın dönemde Türk lirasının belirgin ölçüde değer kaybettiği, ancak iç talepteki yavaşlamanın döviz kurundan fiyatlara geçişi sınırlandırdığı ve döviz kuru ile enflasyon arasındaki ilişkinin geçmiş dönemlere göre daha zayıf olacağı ifade edilmiştir. Gıda ve petrol fiyatlarına ilişkin varsayımlar aşağı yönlü güncellenmiştir. Mevcut enflasyon eğilimleri ve varsayımlar dikkate alınarak; yılsonunda enflasyonun, 2008 yılında 38 yüzde 11,1 olması, 2009 yılında ise, yüzde 70 olasılıkla, yüzde 6,1 ile yüzde 9,1 arasında (orta noktası yüzde 7,6) gerçekleşmesi tahmin edilmiştir. Çıktı Açığı Tahminleri29 Enflasyon raporlarında, enflasyon tahminleri ile tutarlı çıktı açıkları da yer almaktadır. 2008 yılına ilişkin çıktı açığı tahminleri 2007 ve 2008 yılı enflasyon raporlarında verilmektedir. 2007 yılı enflasyon raporlarında, 2008 yılı için verilen çıktı açıklarının yüzde 1,6 ile yüzde 2,6 arasında değiştiği görülmektedir. 2007 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkileri ve küresel kredi piyasasındaki sorunların iç talepteki büyümeyi sınırlandırdığı ifade edilmiştir. Ayrıca, dünya ekonomisindeki yavaşlamaya bağlı olarak dış talebin azalmasının da büyüme üzerinde aşağı yönlü risk oluşturduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede, çıktı açığının 2008 yılı boyunca negatif olacağı öngörülmüş ve yılsonunda çıktı açığının yüzde 3 civarında olacağı varsayılmıştır. Raporda öngörülen politika duruşu altında, 2008 yılında toplam talep koşullarının enflasyonun ana eğilimindeki düşüş sürecini destekleyeceği ifade edilmiştir. 2008 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların yurtiçine yansımasının ekonomik faaliyet ve istihdamı sınırlamaya devam edeceği, kamu harcamalarının toplam talebe yaptığı katkının azalacağı ifade edilmiştir. Küresel yavaşlama beklentilerinin güçlenmesine paralel olarak son bir buçuk yıllık süreçte iktisadi faaliyetlerde gözlenen yavaşlama eğiliminin önümüzdeki dönemde de süreceği belirtilmiştir. Bu öngörü ve sıkılaştırılmış para politikası duruşu altında, 2008 yılı sonu için baz senaryoda çıktı açığı yüzde 3,4 olarak tahmin edilmiş ve 2008 yılı boyunca toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının artacağı ifade edilmiştir. 2008 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, kredi koşullarındaki sıkılaşmanın ve para politikasının temkinli duruşunun yurtiçi talebi sınırlamaya devam edeceği ve buna bağlı olarak önümüzdeki dönemde de toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde katkı yapmayı sürdüreceği bir çerçevenin öngörüldüğü belirtilmiştir. Bu öngörü doğrultusunda ve 2008 yılının sonlarına doğru sınırlı bir parasal sıkılaştırma olacağı varsayımı altında, 2008 yılı sonu için çıktı açığı yüzde 3 olarak tahmin edilmiştir. 2008 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, uluslararası mali piyasalardaki sorunların derinleşmesine bağlı olarak yılın son çeyreğinde de yurtiçi talepteki yavaşlamanın devam edeceği ve 2008 yılı sonunda çıktı açığının yüzde 3,9 olacağı öngörülmüştür. Rapor’da, toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının 2008 yılı son çeyreğinde artarak devam edeceği belirtilmiştir. Grafik:9- 2008 Yılsonu İçin Enflasyon Alt ve Üst Limit Tahminleri ve Gerçekleşmesi (%) Grafik:10- 2008 Yılsonu İçin Çıktı Açığı ve Enflasyon Tahminleri (%) 14 14 12 12 10 8 6 4 10 8 6 2 0 -2 4 2 -4 -6 0 2007-I 2007-II 2007-III 2007-IV 2008-I Alt Sınır 2008-II 2008-III 2008-IV 2007-I 2007-II 2007-III 2007-IV 2008-I 2008-II 2008-III 2008-IV Üst Sınır Çıktı Açığı Gerçekleşme 29 Enf.Alt Sınır Yılsonu çıktı açığına ilişkin yüzde oranlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 39 Enf.Üst Sınır 2008 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri 2008 yılında enflasyon üzerinde küresel gelişmeler belirleyici olmuştur. Yılın ilk üççeyreğinde enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki yüksek artışlar, 2007 yılı sonunda yüzde 8,4 olan yıllık TÜFE enflasyonunun 2008 Eylül ayında yüzde 11,1’e sıçramasına neden olmuştur. Bu dönemde enerji grubunda yıllık fiyat artışı yüzde 11,3’ten, yüzde 26,8’e yükselmiştir. İşlenmemiş gıda fiyatları ve dayanıklı mallar grubundaki olumlu gelişmeye karşın, enerji, işlenmiş gıda ve yarı dayanıklı mal fiyatlarındaki yükseliş, TÜFE mal grubunda yıllık enflasyonun 2008 yılı Eylül ayında yüzde 11’e çıkmasına yol açmıştır. 2008 yılı Ocak-Eylül döneminde gıda ve enerji fiyatlarındaki yükseliş ve bunun ikincil etkileri, TÜFE hizmet grubunda da enflasyonu olumsuz etkilemiştir. 2007 yılı sonunda yüzde 8,6 olan yıllık TÜFE hizmet grubu enflasyonu, 2008 yılı Eylül ayında yüzde 11,5’e yükselmiştir. Bu dönemde kira enflasyonu sınırlı ölçüde gerilerken, ulaştırma hizmetleri ve lokanta-otel grubundaki fiyat artışları hizmet grubu enflasyonunu olumsuz etkilemiştir. 2008 yılı son çeyreğinde küresel finansal krizin derinleşmesi, dünya ekonomisinde yavaşlamaya yol açarken, enerji ve diğer emtia fiyatlarında da sert düşüşleri beraberinde getirmiştir. Bu dönemde döviz kurlarında hızlı bir artış yaşanmasına karşın, ithal mal fiyatlarındaki gerileme, döviz kurundan enflasyona geçişi büyük ölçüde sınırlandırmıştır. Buna rağmen, 2007 yılında yüzde 3,3 oranında düşüş gösteren dayanıklı mal grubu enflasyonu 2008 yılında yüzde 5,5 oranında artış göstermiştir. Yılın son çeyreğinde yurtiçi talepteki daralma ve ithal fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle, 2008 yılı Eylül ayında yüzde 11,1’e kadar yükselen yıllık TÜFE enflasyonu 2008 yılı sonunda, Ekim ayı enflasyon raporundaki tahminin altında kalarak, yüzde 10,1 olarak gerçekleşmiştir. Enerji, işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içecekler ve tütün ürünleri ile altını dışlayan Özel Kapsamlı TÜFE Göstergesi H-Endeksi, 2008 yılında bir önceki yıla göre 2,2 puan artış göstererek yüzde 8,8’e yükselmiştir. Ancak, bu endeksten işlenmiş gıda ürünlerinin dışlandığı I-Endeksi ile ölçülen enflasyon ise, bir önceki yıla göre 0,3 puan gerilemiş ve yıllık enflasyon yüzde 7 olarak gerçekleşmiştir. Tablo:17- Enflasyon (Yıllık Yüzde Değişim) TÜFE 1Mallar Enerji İşlenmemiş Gd Dayanıklı Mal. Yarı Day. Mal. Dayanıksız M. 2.Hizmetler Kira Mart 9,15 9,22 16,21 10,16 -1,22 10,24 11,36 8,93 14,73 2008 Haziran Eylül 10,61 11,13 10,85 11,03 19,80 26,79 1,60 -0,90 2,49 1,26 12,05 16,13 12,09 10,14 9,91 11,47 14,07 13,00 Grafik:11-2008 Yılında Hedefle Uyumlu Patika ve TÜFE (Yıllık % Değişim) Aralık 10,08 9,93 19,81 7,87 5,54 11,54 9,99 10,46 11,85 11 9 7 5 3 H-Endeksi I-Endeksi Kaynak: TCMB. 7,36 4,80 10,42 6,37 10,50 7,35 8,84 6,97 Mart Haziran Hedef Patika Eylül TÜFE Aralık H-Endeksi 2007 yılında yüzde 4,7 olan reel GSYH büyüme hızı, 2008 yılında yüzde 0,7 olarak gerçekleşmiştir. Yılın ilk yarısında olumlu olan büyüme performansı, yılın üçüncü çeyreğinde zayıflamış, yılın son çeyreğinde ise küresel krizin etkisiyle ekonomide yüzde 7 oranında daralma yaşanmıştır. Yılın son çeyreğinde, inşaat, toptan-perakende ticaret ve imalat sanayinde yaşanan yüksek oranlı daralma etkili olmuştur. Bu dönemde, bir önceki yılın aynı dönemine göre, imalat sanayi katma değeri yüzde 12, inşaat sektörü katma değeri 14,1 ve toptanperakende ticaret katma değeri yüzde 16,6 oranında gerilemiştir. 40 2007 yılı genelinde yüzde 5 büyüme gösteren toplam nihai yurtiçi talep, 2008 yılı genelinde yüzde 1,5 oranında gerilemiştir. 2008 yılı ikinci çeyreğinde başlayan toplam nihai yurtiçi talepteki gerileme, küresel krizin etkisiyle yılın son çeyreğinde derinleşmiş ve bu dönemde toplam nihai yurtiçi talepte yüzde 8,6 oranında düşüş meydana gelmiştir. Kamu tüketimi ve sabit sermaye yatırımlarında büyüme gözlenirken, özel kesimin yatırım ve tüketim talebinde ciddi bir düşüş yaşanmıştır. 2008 yılı son çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre, özel sabit sermaye yatırımları yüzde 25, özel tüketim ise yüzde 6,7 oranında gerilemiştir. Küresel krizin derinleştiği 2008 yılı son çeyreğinde, mal ve hizmet ihracat ve ithalatı da önemli ölçüde gerilemiştir. Döviz kurlarındaki olumlu gelişmeye rağmen, krizin ihracat pazarlarında yarattığı daralmanın etkisiyle, yılın son çeyreğinde mal ve hizmet ihracatında yüzde 8,2 oranında gerileme meydana gelmiştir. Gerek döviz kurlarındaki ani yükseliş gerek iç ve dış talepteki gerileme, bu dönemde mal ve hizmet ithalatının da yüzde 24,9 oranında azalmasına neden olmuştur. Özellikle mal ve hizmet ithalatındaki yüksek gerilemenin etkisiyle, 2008 yılında dış dengenin büyümeye katkısı pozitife dönmüştür. Tablo:18- GSYH, Sanayi Üretimi ve Enflasyon GSYH (Sabit Fiy.) 8,1 3,8 3,2 4,2 4,7 7,0 2,6 0,9 -7,0 0,7 Yıllık Yüzde Değişim (1) Sanayi TÜFE Üretimi Genel H-Endeksi 10,9 10,9 10,0 6,0 8,6 8,7 6,1 7,1 6,1 5,5 8,4 6,6 7,0 8,4 6,6 7,7 9,2 7,4 4,2 10,6 10,4 -1,0 11,1 10,5 -12,2 10,1 8,8 -0,5 10,1 8,8 Kur Sepeti(2) 11,1 -4,0 -10,5 -12,7 -4,4 -7,8 2,9 -0,8 22,6 3,8 İşsizlik Oranı (%) 11,7 9,2 9,7 10,5 10,3 11,9 9,2 10,2 12,6 11,0 Bir Önceki Döneme Göre % Değişim (3) GSYH Sanayi (Sabit Fiy.) Üretimi 0,9 5,4 1,5 0,3 0,9 0,9 1,6 1,2 2007–I 2007–II 2007–III 2007–IV 2007 Yılı 2008–I 1,6 2008–II -1,5 2008–III -0,6 2008–IV -6,2 2008 Yılı Kaynak: TÜİK. (1) GSYH ve sanayi üretimi için yıllık ortalama, TÜFE ve ÜFE için dönem sonu yıllık değişim. (2) Kur sepeti 0,5 $+0,5 Euro’dan oluşmaktadır. Yıllık yüzde değişim dönem ortalamalarından hesaplanmıştır. (3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış. 3,2 -1,2 -4,1 -9,6 2008 yılı ikinci çeyreğinden itibaren iktisadi faaliyetteki yavaşlama ve yılın son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle ekonomide yaşanan daralma, işsizlik oranının yükselmesine neden olmuştur. Nitekim 2007 yılında yüzde 10,3 olan genel işsizlik oranı, 2008 yılında yüzde 11’e yükselmiştir. 2004 yılı sonrasında sürekli gerileyen tarım istihdamının 2008 yılında tekrar artış sürecine girmesi, genel işsizlik oranındaki yükselişi sınırlamıştır. Ekonomideki yavaşlama, inşaat ve hizmetler sektörü istihdamını olumsuz etkilemiş ve 2008 yılında tarım dışı istihdam artışı yüzde 1,9 oranında kalmıştır. Bu gelişme sonucunda, 2007 yılında yüzde 12,6 olan tarım dışı işsizlik oranı, 2008 yılında yüzde 13,6’ya yükselmiştir. 41 Tablo:19- 2008 Yılı Enflasyon Raporları: Politika Varsayımları ve Orta Vadeli Tahminler Enflasyon Raporu 2008-I (Ocak) 2008-II (Nisan) 2008-III (Temmuz) 2008-IV (Ekim) Politika Faizi Varsayımı 2008 yılında politika faizlerinde sınırlı bir indirim yapılacağı varsayılmıştır. 2007 yılı Eylül ayında başlatılan ölçülü indirim sürecinin devamı olumlu veri ve gelişmelere bağlı olacaktır. Mevcut tahminler bir önceki Enflasyon Raporuna kıyasla daha temkinli bir faiz indirim sürecine dayanmaktadır. Kısa vadeli faizlerin yıl ortalarına kadar kademeli ve ölçülü bir şekilde artırıldığı ve sonrasında 2008 yılının kalan dönemi boyunca sabit tutulduğu varsayılmıştır. 2008 yılı sonlarına doğru sınırlı bir parasal sıkılaştırma olacağı varsayılmıştır. Enflasyon görünümüne ilişkin açıklanacak her türlü veri ve haberin para politikasının duruşunu değiştirebileceği vurgulanmıştır. Belirsizliklerin yüksek boyutlara ulaştığı mevcut konjonktürde para politikasının esnekliğini koruması gerektiği belirtilmiştir. Faiz Kararı —17 Ocak 2008 tarihinde politika faizi 0,25 puan indirilmiştir. —14 Şubat 2008 tarihinde politika faizi 0,25 puan indirilmiştir. —15 Mayıs 2008 tarihinde politika faizi 0,50 puan artırılmıştır. —16 Haziran 2008 tarihinde politika faizi 0,50 puan artırılmıştır. —17 Temmuz 2008 tarihinde politika faizi 0,50 puan artırılmıştır. —Borç verme faizi sabit tutulmuştur. Borç verme ve alma faizi arasındaki fark 4,0 puandan 3,5 puana düşürülmüştür. — 22 Ekim 2008 tarihinde politika faizi sabit tutulurken, borç verme faizi yüzde 0,50 puan indirilmiştir. — 19 Kasım 2008 tarihinde politika faizi 0,50 puan, borç verme faizi 1,00 puan indirilmiştir. —18 Aralık 2008 tarihinde politika faizi ve borç verme faizi 1,25 puan indirilmiştir. —Sonuçta politika faizi ile borç verme faizi arasındaki fark 2,50 puana düşürülmüştür. Enflasyon Tahmini (%) (1) Çıktı Açığı (%) (2) TÜFE Beklentisi (%) 12 Ay 24 Ay Sonrası Sonrası TÜFE Gerçekleşme (Yıllık %) 2008 2009 2008 2009 % 4,1 ile 6,9 arası (Ort.% 5,5) % 1,8 ile 5,5 arası (Ort.% 3,7) % -3,0 % -1,5 % 6,01 % 5,17 % 8,17 % 8,0 ile 10,7 arası (Ort. % 9,3) % 4,9 ile 8,5 arası (Ort.% 6,7) % -3,4 % -2,1 % 7,04 % 5,98 % 9,66 % 9,6 ile 11,6 arası (Ort.% 10,6) % 5,9 ile 9,3 arası (Ort.% 7,6) % -3,0 % -2,5 % 8,61 % 7,21 % 12,06 % 10,6 ile 11,5 arası (Ort.% 11,1) % 6,1 ile 9,1 arası (Ort.% 7,6) % -3,9 % -2,0 % 8,73 % 7,47 % 11,99 Kaynak: TCMB, Enflasyon Raporları ve Beklenti Anketleri. (1) Yüzde 70 olasılıkla, yılsonu tahminidir. (2) Yılsonuna ilişkin yaklaşık değerlerdir. Rakamlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 42 2008 4. 2009 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları: Merkez Bankası, 2009 Yılı Para ve Kur Politikası metninde önümüzdeki üç yıla ilişkin enflasyon hedeflerinin, Haziran 2008 tarihinde Hükümete yazılan “Açık Mektup ile ilan edildiğini belirtmiştir. Buna göre, 2009, 2010 ve 2011 yılı için belirlenen enflasyon hedefleri, sırasıyla, yüzde 7,5, yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olarak açıklanmıştır. Bilindiği gibi, son üç yılda yaşanan bir dizi arz şokuyla yıllık TÜFE enflasyonu hedefin oldukça üzerinde gerçekleşmiştir. Enflasyon hedeflemesi rejiminin genel çerçevesi oluşturulurken, Merkez Bankası “enflasyon hedeflerinin sadece para politikasının etkisi dışındaki unsurlara bağlı olarak hedeften çok büyük ve uzun süreli sapmalar görüleceğinin belirlenmesi ve orta vadeli hedeflerin anlamsız kalması durumunda değiştirileceğini” kamuoyuna açıklamıştı. Bu çerçevede, 2009–2011 dönemi için daha önce yüzde 4 olarak ilan edilen enflasyon hedefi, Haziran 2008 tarihinde yukarı doğru revize edilmiş ve bu revize hedefler 2009 yılı para ve kur programında tekrar teyit edilmiştir. TABLO:20- Yılsonu Enflasyon Hedefleri, Hedefle Tutarlı Patika ve Belirsizlik Aralığı Belirsizlik Aralığı Üst Sınırı Hedefle Tutarlı Patika ve Hedef Belirsizlik Aralığı Alt Sınır Mart 11,70 9,70 7,70 2009 Haziran 10,80 8,80 6,80 Eylül 10,50 8,50 6,50 Aralık 9,50 7,50 5,50 2010 Aralık 8,50 6,50 4,50 2011 Aralık 7,50 5,50 3,50 Kaynak: TCMB, “2009 Yılında Para ve Kur Politikası”, 16 Aralık 2008. Merkez Bankası, enflasyon raporlarının hesap verebilirlik mekanizmasının temel aracı olma işlevini üstleneceğini belirtirken, iktisadi birimlerin önlerini daha iyi görebilmelerine ve daha uzun vadeli bir perspektif oluşturabilmelerine katkıda bulunmak amacıyla enflasyon raporlarında yer alan tahminlerin ufkunu da üç yıla çıkartmıştır. Merkez Bankası 2009 yılı para ve kur politikası metninde, “küresel ekonomide olağanüstü belirsizliklerin yaşandığı mevcut konjonktürde para politikasının geçtiğimiz dönemlere kıyasla daha esnek olması gerektiğini” ve “son dönemde kısa vadeli faizlerin görünümüne ilişkin somut bir sinyal vermemeyi tercih ettiğini” belirtmiştir. Ancak, “bu durumun geçici olduğu ve önümüzdeki dönemde küresel ekonomi tekrar istikrara kavuştuğunda para politikasının öngörülebilirliğinin de artacağı” ifade edilmiştir. Para Politikası Kararları 30 Para Politikası Kurulu, 2008 yılı Kasım ayında başlattığı faiz indirim sürecini 15 Ocak 2009 tarihindeki toplantısında da sürdürmüş ve politika faiz oranlarını 200 baz puan indirmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın giderek derinleştiğine ve uluslararası kredi piyasalarındaki ve küresel ekonomideki sorunların uzun süreli etkili olacağına işaret etmiştir. Bu çerçevede iç ve dış talep ile enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceği ve petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki birikimli düşüşlerin enflasyonu olumlu etkileyeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Kurul, enflasyonun 2009 yılı ortalarından itibaren yılsonu hedefi ile uyumlu düzeylere ineceğini, yılsonunda ise hedefin altında kalma ihtimalinin arttığını ifade etmiştir. Merkez Bankası 26 Ocak 2009 tarihinde, 2008 yılının sonu için yüzde 6 olan enflasyon hedefi belirsizlik aralığı üst sınırının aşılması nedeniyle Hükümete açık mektup yazmıştır. Bu açık mektupta, 2008 yılında hedefin aşılmasının nedenleri ve 2008 yılında alınan politika tedbirleri değerlendirilmiştir. Merkez Bankası, 29 Ocak 2009 tarihinde, bankacılık sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan 30 TCMB, “2009 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları ve Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler”. 43 bankalara sağlanacak likidite desteğine ilişkin bir basın duyurusu yayınlamıştır. Merkez Bankası, bankacılık sisteminin dayanıklı yapısı ve mevcut araçların etkinliği çerçevesinde söz konusu kredi imkânının kullandırılmasına gerek kalmayacağını, ancak, her türlü olumsuz koşullara önceden hazırlıklı olmak için “Likidite Desteği Kredisi Yönetmeliği”ni yeniden düzenlemiştir. Söz konusu Yönetmeliğe göre kredilerin; • • • • Avans şeklinde, birer aylık vadelerle, en fazla bir yıl süreyle, Bu tür kredilerin faizinin merkez bankalarının normal açık piyasa işlemleri faiz oranından daha yüksek belirlenmesi temel ilkesi dikkate alınarak, Merkez Bankası’nın Bankalararası Para Piyasası gün içi işlemleri için belirlediği borç verme faiz oranından, Mevcut durumda, Bankalararası Para Piyasasında kabul edilen teminatlar karşılığında, Kredi başvurunda bulunan bankanın özkaynaklarının 2 katı ile sınırlı olmak üzere kullandırılacağı açıklanmıştır. Para Politikası Kurulu, 19 Şubat 2009 tarihli toplantısında politika faiz oranlarını 150 baz puan indirmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki toparlanmanın zaman alacağını ve enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceğini ifade etmiştir. Petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki birikimli düşüşlerin enflasyonu olumlu etkilediği, önümüzdeki dönemde enflasyondaki düşüşün hızlanacağı ve yılsonu hedefine öngörülenden daha önce ulaşılacağının tahmin edildiği belirtilmiştir. Kurul, son dönemde gerçekleştirilen faiz indirimlerine rağmen finansal koşullardaki ek sıkışıklığın kısmen devam ettiği değerlendirmesinde bulunmuş ve uluslararası piyasalardaki sorunların ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak için gerekli tedbirlerin alınacağını belirtmiştir. Bundan sonraki olası faiz indiriminin miktarı ve zamanlamasının enflasyon görünümünü etkileyen unsurlardaki gelişmelere bağlı olacağı ifade edilmiştir. Para Politikası Kurulu, 19 Mart 2009 tarihinde de faiz indirim sürecini devam ettirmiş ve politika faiz oranlarını 100 baz puan indirmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın sürdüğünü ve bu süreç ile petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşlerin enflasyonu olumlu etkileyeceğini ifade etmiştir. Ancak, Mart ayında işlenmemiş gıda fiyatlarındaki hızlı artış nedeniyle enflasyonun geçici olarak yükselebileceğini, sonrasında ise tekrar düşüş eğilimine geri döneceğini belirtmiştir. Kurul, gerçekleştirilen faiz indirimlerinin 2009 yılı sonunda enflasyonun hedefin belirgin olarak altında gerçekleşme olasılığını azalttığını, ancak finansal koşullarda ek sıkışıklığın devam etmesi ve bunun reel ekonomi üzerindeki etkilerine ilişkin belirsizliklerin aşağı yönlü riskleri tamamen ortadan kaldırmadığını ifade etmiştir. Bundan sonraki faiz indiriminin ölçülü olabileceği ve şartlara bağlı olarak para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzunca bir süre korumasının gerekebileceği belirtilmiştir. Tablo:21- Politika Faiz Oranları Değişikliğine İlişkin Kararlar (Yüzde) Tarih 18 Aralık 2008 15 Ocak 2009 19 Şubat 2009 19 Mart 2009 16 Nisan 2009 14 Mayıs 2009 16 Haziran 2009 16 Temmuz 2009 18 Ağustos 2009 17 Eylül 2009 15 Ekim 2009 19 Kasım 2009 Gecelik Faiz Oranı Borçlanma Borç Verme 15,00 17,50 13,00 15,50 11,50 14,00 10,50 13,00 9,75 12,25 9,25 11,75 8,75 11,25 8,25 10,75 7,75 10,25 7,25 9,75 6,75 9,25 6,50 9,00 Geç Likidite Penceresi Faizi Borçlanma Borç Verme 11,00 20,50 9,00 18,50 7,50 17,00 6,50 16,00 5,75 15,25 5,25 14,75 4,75 14,25 4,25 13,75 3,75 13,25 3,25 12,75 2,75 12,25 2,50 12,00 Piyasa Yapıcıları Borç Verme 16,50 14,50 13,00 12,00 11,25 10,75 10,25 9,75 9,25 8,75 8,25 8,00 Kaynak: TCMB. Para Politikası Kurulu, 16 Nisan 2009 tarihli toplantısında, faiz oranlarını 75 baz puan indirmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın yılın ilk çeyreğinde sürdüğünü, iktisadi faaliyetteki toparlanmanın zaman alacağını ve enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceğini ifade etmiştir. Petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki birikimli düşüşlerin de katkısıyla kısa 44 vadede enflasyondaki düşüşün hızlanacağının tahmin edildiği belirtilmiştir. Politika faizlerindeki indirimlerin 2009 yılında enflasyonun hedefin belirgin olarak altında kalma olasılığını azalttığı, ancak aşağı yönlü risklerin tamamıyla ortadan kalkmadığı ifade edilmiştir. Kurul, bundan sonraki faiz indiriminin ölçülü olabileceği ve şartlara bağlı olarak para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzunca bir süre koruması gerekebileceği belirtilmiştir. Para Politikası Kurulu, 14 Mayıs 2009 tarihindeki toplantısında, politika faizlerinin 50 baz puan daha düşürülmesine karar vermiştir. Kurul, son dönemde açıklanan verilerin özel tüketimde kısmi bir canlanma yaşanabileceğine işaret ettiğini ve küresel ekonomiye ilişkin göstergelerde henüz belirgin bir iyileşme gözlenmediğini belirtmiştir. İktisadi faaliyetteki toparlanmanın ve istihdam koşullarındaki iyileşmenin zaman alacağı, dolayısıyla enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceği ifade edilmiştir. Faiz indirimlerinin enflasyonun hedefin belirgin olarak altında kalma olasılığını azalttığı, ancak aşağı yönlü risklerin tamamıyla ortadan kalkmadığı ifade edilmiştir. Kurul kararında, bundan sonraki faiz indiriminin ölçülü olabileceği ve para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzunca bir süre koruması gerekebileceği belirtilmiştir. Para Politikası Kurulu, 16 Haziran 2009 tarihindeki toplantısında, politika faizlerinin 50 baz puan daha indirilmesine karar vermiştir. Kurul, son dönemde açıklanan verilerin iktisadi faaliyete dair kısmi bir toparlanma işaretleri içerdiğini, ancak küresel ekonomideki olumsuzlukların giderilmesinin uzun zaman alabileceğini ifade etmiştir. İktisadi faaliyetteki toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağı ve istihdam koşullarındaki mevcut durumun bir müddet daha süreceği ve bunun neticesinde enflasyonun düşük seyrini koruyacağı belirtilmiştir. Enflasyon açısından aşağı yönlü risklerin tamamıyla ortadan kalkmadığına işaret edilmiştir. Kurul, bundan sonraki faiz indiriminin ölçülü olabileceğini ve para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzunca bir süre koruması gerekebileceğini tekrar belirtmiştir. Ancak, iktisadi faaliyete dair toparlanma işaretlerinin belirginleşmesi halinde, faiz indirimlerinde bir yavaşlamanın veya indirimlere ara verilmesinin gündeme alınabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca Kurul, bankaların likidite yönetimlerini ve aktarım mekanizmasının sağlıklı çalışmasını desteklemek amacıyla temel fonlama aracı olan bir haftalık repo işlemlerine ilave olarak gerektikçe üç aya kadar vadeli repo işlemlerinin de kullanılmasının faydalı olacağı konusunda mutabık kalındığını açıklamıştır. Merkez Bankası, 17 Haziran 2009 tarihinde uzun vadeli repo ihalelerine ilişkin yeni bir düzenleme yapmıştır. Banka, 2008 yılı Mayıs ayından itibaren piyasalarda makul düzeyde bir likidite açığı oluştuğunu ve bu likidite açığının düzenli olarak gerçekleştirilen bir hafta vadeli repo ihaleleri ile giderildiğini belirtmiştir. Ancak, Merkez Bankası piyasadaki likidite sıkışıklığının önümüzdeki üç-dört aylık süreçte de zaman zaman artarak devam edeceği öngörüsünde bulunmuştur. Bu çerçevede, bankaların likidite yönetimleri ve aktarım mekanizmasının sağlıklı çalışmasını desteklemek amacıyla temel fonlama aracı olan bir hafta vadeli repo ihalelerine ilave olarak, 19 Haziran 2009 tarihinden itibaren gerektiğinde 3 aya kadar vadeli repo ihalesi düzenleyeceğini kamuoyuna açıklamıştır. Para Politikası Kurulu, 16 Temmuz 2009 tarihindeki toplantısında, politika faizlerinin 50 baz puan daha indirilmesine karar vermiştir. Kurul, son dönemde açıklanan verilerin iktisadi faaliyetteki toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağını, talepteki canlanmaya ilişkin belirsizliklerin devam ettiğini, dış talebin zayıf seyrini sürdürdüğünü, yurtiçi yatırım talebinin gerilediğini ve istihdam koşullarında henüz bir iyileşme gözlenmediğini ifade etmiştir. Bu çerçevede enflasyonun uzun bir süre düşük seyrini koruyacağı belirtilmiştir. Ayrıca, enflasyon açısından aşağı yönlü risklerin tamamıyla ortadan kalkmadığına işaret edilmiştir. Kurul, para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzun bir süre koruması yönündeki görüşünü teyit etmiş, iktisadi faaliyette belirgin bir toparlanma gerçekleşmemesi halinde kısa vadede ölçülü faiz indirimlerine devam edilmesinin gerekeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Para Politikası Kurulu, 18 Ağustos 2009 tarihindeki toplantısında, politika faizlerinin 50 baz puan daha indirilmesine karar vermiştir. Kurul, son dönemde açıklanan verilerin iktisadi faaliyetteki toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağını, dış talebin zayıf seyrini sürdürdüğünü, 45 yurtiçi yatırım talebinin gerilediğini ve istihdam koşullarında belirgin bir iyileşme gözlenmediğini ifade etmiştir. Bu çerçevede enflasyonun düşük seyrini uzun bir süre koruyacağının öngörüldüğü belirtilmiştir. Ayrıca, enflasyon açısından aşağı yönlü risklerin tamamıyla ortadan kalkmadığına işaret edilmiştir. Kurul, para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzun bir süre koruması yönündeki görüşünü teyit etmiş, iktisadi faaliyette belirgin bir toparlanma gerçekleşmemesi halinde kısa vadede ölçülü faiz indirimlerine devam edilmesinin gerekeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Para Politikası Kurulu, 17 Eylül 2009 tarihindeki toplantısında, politika faizlerinin 50 baz puan daha indirilmesine karar vermiştir. Kurul, son verilerin iktisadi faaliyette gözlenmekte olan toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağı yönündeki görüşünü teyit ettiğini, dış talep ve yurtiçi yatırım talebinin zayıf seyrini sürdürdüğünü ve istihdam koşullarında belirgin bir iyileşme gözlenmediğini ifade etmiştir. Tüketim talebinde ise, ikinci çeyrekte sergilediği kayda değer yükselişten sonra, daha zayıf bir seyir izlemesi beklendiği ve bu çerçevede enflasyonun düşük seyrini uzun bir süre koruyacağının öngörüldüğü belirtilmiştir. 2008 yılı Kasım ayından bu yana sürdürülen faiz indirimlerinin, küresel risk algılamalarındaki iyileşmenin sürmesi halinde, kredi piyasası üzerindeki etkisini göstermeye başlayacağı öngörüsünde bulunulmuştur. Kurul, para politikasının aşağı yönlü esnekliğinin uzun bir süre korunması yönündeki görüşünü teyit etmiş ve faiz indirimlerinin büyüklüğü ve ne kadar süreceğinin iktisadi faaliyetteki toparlanmanın hızına bağlı olacağını ifade etmiştir. Ayrıca, risk priminde gözlenebilecek ilave iyileşmeye bağlı olarak indirimlerin daha uzun sürmesinin söz konusu olabileceği belirtilmiştir. Para Politikası Kurulu, 15 Ekim 2009 tarihindeki toplantısında, politika faizlerinin 50 baz puan daha indirilmesine karar vermiştir. Kurul, son verilerin iktisadi faaliyette gözlenmekte olan toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağı yönündeki görüşünü teyit ettiğini, dış talep ve yurtiçi yatırım talebinin zayıf seyrini sürdürdüğünü ifade etmiştir. Tüketim talebinin ikinci çeyrekte sergilediği kayda değer yükselişten sonra daha zayıf bir seyir izlemesinin beklendiği belirtilmiştir. İstihdam verilerinde ise sınırlı bir iyileşme gözlenmekle birlikte bu durumun kalıcı olup olmadığının izlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu çerçevede enflasyonun düşük seyrini uzun bir süre koruyacağının öngörüldüğü belirtilmiştir. Küresel ekonomideki sorunlar ve toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizlikler nedeniyle Kurul, para politikasının aşağı yönlü esnekliğinin uzun bir süre korunması yönündeki görüşünü teyit etmiştir. 2008 yılı Kasım ayından bu yana sürdürülen faiz indirimlerinin etkisi ve küresel risk algılamalarındaki iyileşmenin desteğiyle kredi piyasasında olumlu gelişmelerin gözlenmeye başlandığı ifade edilmiştir. Kurul, veri ve gelişmelere bağlı olarak gelecek toplantıda faiz indirimlerinde yavaşlamanın gündeme alınabileceğini belirtmiştir. Ayrıca Kurul, Türk lirası zorunlu karşılık oranlarındaki sınırlı bir indirimin, kredi koşullarındaki sıkılığı azaltacağı, böylelikle izlenmekte olan genişletici para politikasını destekleyeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Merkez Bankası, 16 Ekim 2009 tarihinde, aracılık maliyetlerini azaltmak ve piyasaya kalıcı likidite sağlamak ve bu yolla Türk parası kredilerdeki artış eğilimini desteklemek için yüzde 6 olan Türk parası zorunlu karşılık oranını yüzde 5’e indirmiştir. Böylece, bankacılık sistemine 3,3 milyar liralık kalıcı likidite sağlanmıştır. Para Politikası Kurulu, 19 Kasım 2009 tarihinde, politika faiz oranlarını tekrar 50 baz puan indirmiştir. Böylece, 2008 yılı sonunda yüzde 15 olan gecelik borçlanma faiz oranı, 2009 yılı boyunca kademeli olarak aşağı çekilmiş ve 19 Kasım 2009 tarihinde yüzde 6,50’ye düşürülmüştür (Bakınız Tablo:16). Kurul, son verilerin iktisadi faaliyette gözlenmekte olan toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağı yönündeki görüşünü teyit ettiğini, dış talep ve yurtiçi yatırım talebinin zayıf seyrini sürdürdüğünü ifade etmiştir. Tüketim talebinin ikinci çeyrekte sergilediği kayda değer yükselişten sonra daha zayıf bir seyir izlediği ve istihdam koşullarının kalıcı olarak iyileşmesinin uzun zaman alacağı belirtilmiştir. 2010 yılı ortalarına kadar baz etkisi nedeniyle enflasyonda dönemsel artışlar gözlenebilecekse de, yurtiçi kaynak kullanımının ve dolayısıyla enflasyonun düşük seyrini uzun bir süre koruyacağının öngörüldüğü ifade edilmiştir. 2008 yılı Kasım ayından bu yana sürdürülen faiz indirimlerinin etkisi ve küresel risk algılamalarındaki iyileşmenin desteğiyle kredi piyasasında olumlu gelişmelerin gözlenmeye başlandığı ifade edilmiştir. Küresel ekonomideki sorunlar ve toparlanmanın gücüne ilişkin 46 belirsizlikler nedeniyle Kurul, para politikasının aşağı yönlü esnekliğinin uzun bir süre korunması yönündeki görüşünü teyit etmiştir. Kurul, bundan sonraki faiz kararlarının veri ve gelişmelere bağlı olacağını belirtmiştir. Para Politikası Kurulu, 17 Aralık 2009 tarihli toplantısında politika faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, son verilere göre iktisadi faaliyette ılımlı bir toparlanma sürecine girildiğini, ancak toplam talebe ilişkin belirsizliklerin sürdüğünü ve istihdam koşullarının kalıcı olarak iyileşmesinin uzun zaman alacağını belirtmiştir. Bu doğrultuda, orta vadede yurtiçi kaynak kullanımının ve dolayısıyla enflasyonun düşük seviyelerini koruyacağının tahmin edildiği ifade edilmiştir. Kurul, enflasyonda baz etkilerinin güçlü olduğu bir döneme girildiğine dikkat çekmiş, bu nedenle Aralık ayında yıllık enflasyonda belirgin bir artış gözleneceğini, ancak temel enflasyon göstergelerinde olumlu seyrin süreceğini belirtmiştir. 2008 yılı Kasım ayından bu yana sürdürülen faiz indirimlerinin etkisi ve küresel risk algılamalarındaki iyileşmenin desteğiyle kredi piyasasında olumlu gelişmelerin gözlendiği ifade edilmiştir. Küresel ekonomideki sorunlar ve toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizlikler nedeniyle Kurul, Enflasyon Raporu’nda açıklanan para politikasının duruşu doğrultusunda faiz oranlarının uzun bir süre düşük düzeylerde tutulması gerekeceğini vurgulamıştır. Merkez Bankası, 2009 yılı ikinci yarısında enflasyonun belirsizlik aralığının alt sınırının altında kalması nedeniyle, Hükümet’e iki kez açık mektup yazmıştır. 19 Temmuz 2009 tarihinde, Haziran ayı itibariyle yıllık enflasyonun yüzde 5,73 olarak gerçekleştiği ve 2009 yılı ikinci üç aylık döneminin sonu için yüzde 6,8 olarak belirlenmiş olan belirsizlik aralığı alt sınırının aşağısında kalındığı için açık mektup yazılmıştır. İkinci açık mektup ise, benzer şekilde Eylül ayı yıllık enflasyonunun belirsizlik aralığı alt sınırı altında kaldığı için 27 Ekim 2009 tarihinde yazılmıştır. Kur Politikası Kararları 31 Merkez Bankası, 2009 yılı para ve kur politikası metninde, dalgalı kur rejimi altında döviz kurlarının bir politika aracı ya da hedefi olmadığını, döviz kurlarının piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlendiğini açıklamıştır. Güçlü döviz pozisyonuna sahip olmanın, ülkenin karşılaşılabileceği iç ve dış şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye duyulan güvenin artırılmasına katkı sağlayacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle, döviz arzının döviz talebini aştığı dönemlerde rezerv biriktirme amaçlı döviz alım ihaleleri düzenleneceği belirtilmiştir. Merkez Bankası, 20 Şubat 2009 tarihinde, döviz piyasasında döviz likiditesi akışkanlığının artırılması ve kredi piyasalarının etkin çalışmasını desteklemek için, Merkez Bankası’nca bankacılık sistemine sağlanan döviz likidite imkânı koşullarını yeniden düzenlemiştir. Bu çerçevede; • • • Bankaların, Merkez Bankası’ndan alabilecekleri döviz depolarının vadeleri 1 aydan 3 aya uzatılmış, Bankaların döviz depo piyasasında kendi aralarında gerçekleştirdikleri karşılaşan işlemlerde daha önce 1 aya kadar olan vade 3 aya kadar uzatılmış, Merkez Bankası taraflı işlemlerde borç verme faiz oranı ABD doları için yüzde 7’den yüzde 5,5’e, Euro için yüzde 9’dan yüzde 6,5’e düşürülmüştür. Merkez Bankası 2009 yılı para ve kur politikası metninde, döviz piyasasında derinliğin kaybolmasına bağlı olarak sağlıksız fiyat oluşumların gözlenmesi durumunda döviz satım ihaleleri düzenleyebileceğini ifade etmiştir. Bu çerçevede Banka, 9 Mart 2009 tarihli basın duyurusu ile döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlayacağını açıklamıştır. İhalelerde satılabilecek döviz miktarı 50 milyon ABD doları olarak belirlenmiş, gerektiğinde ihalelerdeki döviz satım miktarının artırılabileceği ve doğrudan döviz satım müdahalesinde de bulunulabileceği de açıklanmıştır. Küresel piyasalarda olumlu gelişmelerin gözlenmesi ve döviz piyasasının derinliğine ilişkin kaygıların azalması ile Banka, 2 Nisan 2009 tarihinde döviz satım 31 TCMB, “2009 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri ile YP Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler”. 47 ihalelerine son verilmesini kararlaştırmıştır. Bu dönemde gerçekleştirilen 18 ihalede toplam 900 milyon ABD doları tutarında döviz satılmıştır. Küresel krizin reel sektör üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için, Merkez Bankası 5 Aralık 2008 tarihinde Türk Eximbank aracılığıyla kullandırılan ihracat reeskont kredisi limitini 500 milyon ABD dolarından 1 milyar ABD dolarına yükseltmişti. Banka, 17 Nisan 2009 tarihinde de, ihracatçıların kredi talebindeki artışı dikkate alarak ihracatçı firmaların finansman ihtiyaçlarına katkı sağlamak için, ihracat reeskont kredisi limitini 1 milyar ABD dolarından 2,5 milyar ABD dolarına yükseltmiştir. Merkez Bankası, 3 Ağustos 2009 tarihli basın duyurusu ile Ekim 2008’de ara verdiği döviz alım ihalelerini tekrar başlatacağını açıklamıştır. Banka bu duyuruda, küresel ekonomiye ilişkin olumlu beklentilerin etkisiyle likidite ve risk iştahının tekrar güçlendiğini, bu durumun diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte ülkemize yönelik sermaye akımlarını artırdığını ve döviz piyasasının göreli bir istikrara kavuştuğunu ifade etmiştir. İhalelerde alımı yapılacak tutar günlük 30 milyon ABD doları ihale ve 30 milyon ABD doları opsiyon hakkı olmak üzere en fazla 60 milyon ABD doları olarak belirlenmiştir. Merkez Bankası 2009 yılında, döviz alım ihaleleri aracılığıyla 4.315 milyon ABD doları döviz alımında bulunmuştur. 2008 yılı son çeyreğinde derinleşen küresel kriz, döviz kurlarında ciddi bir sıçrama yaratmıştı. Bu süreç, 2009 yılı ilk çeyreğinde de devam etmiş ve döviz kurlarında hızlı yükselişler gözlenmiştir. 2008 yılı Aralık ayında 1,5388 Türk lirası olan ortalama dolar kuru, 2009 yılı Mart ayında 1,7045 Türk lirasına yükselmiştir. Merkez Bankası’nın döviz satım ihalelerini başlatması ve küresel piyasalarda olumlu gelişmelerin gözlenmesi ile birlikte Nisan ayından itibaren Türk lirası nominal olarak değerlenmeye başlamış ve bu eğilim yıl sonuna kadar sürmüştür. Ancak, reel efektif döviz kuru endeksi incelendiğinde, 2009 yılında ortalama olarak Türk lirasının reel bazda yüzde 7 değer kaybettiği görülmektedir. 2009 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri: 32 Enflasyon Tahminleri 2009 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, yakın dönemde açıklanan verilerin uluslararası kredi piyasasındaki ve küresel ekonomideki sorunların önceki tahminlere göre daha uzun süre etkili olacağına işaret ettiği belirtilmiş ve toplam talebin enflasyon üzerindeki aşağı yönlü etkisinin 2009 yılında da süreceği ifade edilmiştir. 2009 yılı ilk aylarında faiz indirimlerinin yavaşlayarak süreceği varsayımı çerçevesinde, yüzde 70 olasılıkla, yılsonunda enflasyonun 2009 yılında yüzde 5,4 ile yüzde 8,2 arasında (orta noktası yüzde 6,8), 2010 yılında ise yüzde 4 ile yüzde 7,6 arasında (orta noktası yüzde 5,8) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Bu tahmin, 2008 yılı Ekim enflasyon raporunda 2009 yılsonu için verilen TÜFE enflasyon tahmininin aşağı çekildiğine işaret etmektedir. Enerji fiyatlarındaki düşüş ve toplam talebin zayıf seyri nedeniyle orta vadeli enflasyon tahminleri aşağı yönlü güncellenmiştir. Rapor’da, son dönemdeki faiz indirimlerine rağmen yılsonunda enflasyonun hedefin altında kalma olasılığının arttığına işaret edilmiştir. 2009 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, 2009 yılının ilk çeyreğinde küresel ekonomideki yavaşlamanın ve bunun yurtiçi iktisadi faaliyetlere yansımalarının öngörülenin ötesine geçtiği ve toplam talebe ilişkin görünümün aşağı yönlü güncellendiği belirtilmiştir. Rapor’da, kısa dönemde politika faizlerinde sınırlı miktar indirim gerçekleştirileceği ve sonrasında faizlerin sabit tutulacağı bir politika duruşu benimsenmiştir. Bu çerçevede, enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2009 yılı sonunda yüzde 4,8 ile yüzde 7,2 arasında ( orta noktası yüzde 6), 2010 yılı sonunda ise yüzde 3,5 ile yüzde 7,1 arasında (orta noktası yüzde 5,3) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Zayıf seyreden iç ve dış talep, finansman koşullarındaki sıkılık, maliyet unsurlarının olumlu seyri ve 32 Bu bölüm “TCMB, 2009 Yılı Enflasyon Raporları’nın Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler” bölümlerinden özetlenmiştir. 48 enflasyon bekleyişlerinin iyileşmesi gibi unsurların, enflasyon tahminlerinin aşağı doğru güncellenmesini sağladığı ifade edilmiştir. 2009 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, iktisadi faaliyetteki daralmanın öngörülenden daha derin olduğu, enflasyon gerçekleşmesinin tahminlerin sınırlı ölçüde altında kaldığı, Avrupa ekonomilerinde büyüme beklentilerinin kötüleştiği ve petrol fiyatlarının beklentilerden yüksek seyrettiği ifade edilmiştir. Toplam talep koşullarının yılın ikinci çeyreğinden itibaren tedrici bir toparlanma göstermesine karşın, uzun bir süre daha enflasyona düşüş yönünde katkıda bulunacağı ve buna bağlı olarak hizmet fiyat enflasyonunun beklentilerden düşük gerçekleşeceği belirtilmiştir. Merkez Bankası’nın hızlı faiz indirimlerinin yılın ikinci çeyreği itibariyle kredi faizleri üzerinde etkili olmaya başladığı ve doğrultuda finansal sıkılığın önceki dönemlere kıyasla bir miktar azaldığı ifade edilmiştir. Faiz indirimlerinin parasal aktarım mekanizmasının ilk ayağı olan para ve kredi piyasalarında etkilerinin gözlendiği, ancak toplam talep üzerinde henüz belirgin bir etkisinin gözlenmediği belirtilmiştir. Rapor’da, yakın dönemde politika faizlerinin bir miktar daha indirildiği ve sonrasında faizlerin 2010 yılı sonlarına kadar sabit tutulduğu bir para politikası görünümü varsayılmıştır. Bu çerçevede, yüzde 70 olasılıkla, enflasyonun 2009 yılı sonunda yüzde 4,9 ile yüzde 6,9 aralığında (orta noktası yüzde 5,9), 2010 yılı sonunda ise yüzde 3,7 ile yüzde 6,9 aralığında (orta noktası yüzde 5,3) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. 2009 yılı Ekim enflasyon raporunda, iktisadi faaliyete ilişkin öngörülerin gerçekleştiği, enflasyondaki düşüş sürecinin devam ettiği, petrol fiyatlarındaki yükseliş ve kamu maliyesine ilişkin tedbirlerin fiyatlar üzerine baskı oluşturduğu, ancak gıda grubu enflasyonunun beklenenin üzerinde bir düşüş gösterdiği belirtilmiştir. Bu gelişmelerin, kısa vadeli enflasyon tahminlerinin aşağı yönlü güncellenmesinde etkili olduğu ifade edilmiştir. Ekonomideki atıl kapasite düzeyi ve güçlü bir toparlanma olasılığının zayıflığı, yatırım ve istihdam imkânlarının kısıtlılığı ve yüksek işsizlik oranları dikkate alındığında talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine yaptığı katkının devam edeceği belirtilmiştir. Orta vadeli öngörüler oluşturulurken, kredi koşullarındaki sıkılığın devam ettiği, ancak bir önceki rapor dönemine göre sıkılığın kısmen azaldığı bir çerçevenin benimsendiği ve küresel iktisadi faaliyetlere ilişkin beklentilerde sınırlı bir iyileşme olduğu ifade edilmiştir. Ekim Enflasyon Raporu’nda, politika faizlerinin sınırlı bir miktar daha indirilerek 2010 yılı sonuna kadar sabit kalacağı varsayılmıştır. Bu çerçevede, enflasyonunun, yüzde 70 olasılıkla, 2009 yılı sonunda yüzde 5 ile yüzde 6 arasında (orta noktası yüzde 5,5), 2010 yılı sonunda ise yüzde 3,9 ile yüzde 6,9 arasında (orta noktası yüzde 5,4) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Çıktı Açığı Tahminleri33 2009 yılına ilişkin çıktı açığı tahminleri 2008 ve 2009 yılı enflasyon raporlarında verilmiştir. 2008 yılı enflasyon raporlarında, 2009 yılı için verilen çıktı açıklarının yüzde 1,5 ile yüzde 2,5 arasında değiştiği görülmektedir. 2008 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda 2009 yılı için çıktı açığı yüzde 2 olarak tahmin edilmiştir. Ancak, 2008 yılı son çeyreğine ilişkin veriler ekonomideki daralmanın derinleştiğini, yurtiçi talep ve dış talebin beklentilerden daha kötü olduğunu göstermiştir. Bu olumsuz gelişmelere bağlı olarak, çıktı açığı tahminlerinin belirgin olarak aşağı yönlü güncellendiği ifade edilmiştir. Küresel krizin iktisadi faaliyetler üzerindeki daraltıcı etkisinin belirginleşmesi nedeniyle, 2009 yılı Ocak Enflasyon Raporu baz senaryosunda çıktı açığı tahmini yüzde 5,2’ye yükseltilmiştir. 2009 yılı ilk çeyreğine ilişkin verilerin, ekonomide öngörülere kıyasla daha keskin bir küçülmeye işaret ettiği ve bu durumun Nisan Enflasyon Raporu’nda çıktı açığı tahmininin yüzde 6,4’e yükseltilmesine neden olduğu ifade edilmiştir. Yılın geri kalan döneminde, politika faizlerindeki indirimler ve iç piyasayı canlandırmaya yönelik mali önlemlerin yurtiçi talebin toparlanmasına katkıda bulunacağı, ancak içinde bulunulan olağan dışı bu dönemde iç piyasanın toparlanmasının temel belirleyicisinin küresel ekonominin gidişatı olduğu belirtilmiştir. Küresel ekonomideki sorunlar giderilmeden yurtiçi kredi piyasasında ve buna bağlı olarak 33 Yılsonu çıktı açığına ilişkin yüzde oranlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 49 yurtiçi talepte belirgin bir toparlanma olasılığının zayıf olduğu ve uzunca bir süre çıktı açığının enflasyondaki düşüşü desteklemeye devam edeceği ifade edilmiştir. 2009 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, toplam talep koşullarının yılın ikinci çeyreğinden itibaren tedrici bir toparlanma sürecine girmesine karşın, uzun bir süre daha enflasyona düşüş yönünde katkı yapacağı belirtilmiştir. Küresel ekonomideki iyileşme sinyallerinin yeterince güçlü olmaması dış talepteki toparlanmanın iç talebe kıyasla daha uzun bir süre alacağı ifade edilmiş ve 2009 yılı sonu için çıktı açığı tahmini yüzde 7,6’ya yükseltilmiştir. Güncellenen çıktı açığı tahminlerinin, politika faizinin oldukça uzun bir süre düşük düzeylerde tutulması durumunda dahi, toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüşe verdiği desteğin önümüzdeki iki yıl boyunca süreceğine işaret ettiği ifade edilmiştir. 2009 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, yılın üçüncü çeyreğinde küresel ekonomiye ilişkin açıklanan verilerin kademeli bir toparlanma sürecine girildiğine işaret ettiği belirtilmiştir. Bu dönemde gerek ikinci çeyreğe ilişkin büyüme rakamlarının beklenenden olumlu gerçekleşmesi, gerekse üçüncü çeyrekte iktisadi faaliyete dair öncü göstergelerdeki toparlanma sürecinin devam etmesi nedeniyle krizin dip noktasının geride bırakıldığına ilişkin algılamaların güçlendiği ifade edilmiştir. Sonuç olarak, yılın ikinci yarısında küresel krizin iktisadi faaliyet üzerindeki daraltıcı etkisinin zayıflaması ve yılın son çeyreğinde iç ve dış talepte canlanma beklentisiyle, Ekim enflasyon raporunda çıktı açığı tahmini sınırlı ölçüde azaltılmış ve yüzde 7,4 olarak belirlenmiştir. Grafik:12-2009 Yılsonu İçin Enflasyon Alt ve Üst Sınır Tahminleri ve Gerçekleşmesi (%) Grafik:13-2009 Yısonu İçin Çıktı Açığı ve Enflasyon Tahminleri (%) 12 10 9 8 6 6 3 0 4 -3 2 -6 -9 0 2008-I 2008-I 2008-II 2008-III 2008IV 2008-II 2008-III 2008-IV 2009-I 2009-II 2009-III 2009-IV Alt Sınır Üst Sınır Gerçekleşme Çıktı Açığı 2009-I 2009-II 2009-III 2009IV Enf.Alt Sınır Enf.Üst Sınır 2009 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri Merkez Bankası, finansal krizin derinleşmesinin ardından uluslararası kredi piyasalarındaki ve küresel ekonomideki sorunların iç ve dış talebi uzunca bir süre sınırlamaya devam edeceği öngörüsü ile 2008 yılı Kasım ayından itibaren parasal genişleme sürecini başlatmıştır. Küresel kriz, enflasyona ilişkin kaygıları azaltmış ve Merkez Bankası’nın iktisadi faaliyete ve finansal istikrara odaklanması için elverişli bir ortam yaratmıştır. Merkez Bankası, 2009 yılında enflasyonun hedefin altında kalma ihtimalinin arttığı öngörüsü ile faiz indirimlerini yılın ilk yarısında yoğunlaştırmıştır. Bu çerçevede, Ekim 2008 tarihinde yüzde 16,75 olan gecelik borçlanma faiz oranı Haziran 2009 tarihinde yüzde 8,75’e, Kasım 2009 tarihinde ise yüzde 6,50’ye indirilmiş, böylece politika faizlerindeki toplam indirim 1.025 baz puan olmuştur. 2009 yılında enflasyon, Merkez Bankası’nın öngörüleri ile büyük ölçüde uyumlu seyretmiş ve belirgin bir düşüş göstermiştir. 2009 yılında enflasyon üzerinde iktisadi faaliyetteki daralma ve uluslararası piyasalarda emtia fiyatlarındaki düşüş belirleyici olmuştur. Özellikle yılın ilk üççeyreğinde iç ve dış talepteki derin daralma ve başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki düşüş, bu dönemde yıllık enflasyonun hızla gerilemesini sağlamıştır. 2008 yılı 50 sonunda yüzde 10,06 olan yıllık TÜFE enflasyonu 2009 yılı Eylül ayında yüzde 5,27’ye kadar gerilemiştir. Bu dönemde, işlenmemiş gıda fiyatları hariç, tüm enflasyon göstergelerinde olumlu gelişmeler gözlenmiştir. 2009 yılı Eylül ayı itibariyle, Özel Kapsamlı TÜFE Göstergelerinden H-Endeksinde yıllık enflasyon yüzde 2,44’e, I-Endeksinde ise yüzde 3,37’ye kadar gerilemiştir. Haziran ve Eylül aylarında, yıllık TÜFE enflasyonu belirsizlik aralığının alt sınırı altında kalmış ve Merkez Bankası Hükümete açık mektup yazmıştır. 2009 yılı son çeyreğinde iktisadi faaliyette toparlanma belirginleşmiş, iç ve dış talepte artış gözlenmiştir. Ayrıca, işlenmemiş gıda fiyatlarının yüksek seviyesini koruması, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki yükselişler ve iktisadi faaliyetleri desteklemek amacıyla uygulamaya konulan geçici vergi indirimlerinin sona ermesi, yılın son çeyreğinde enflasyonu olumsuz etkilemiştir. Yılsonunda yıllık TÜFE enflasyonu yüzde 6,53’e yükselmesine karşın, enflasyon ilk kez hedefin 1 puan altında kalmıştır. Mal grubunda yıllık enflasyon yüzde 9,93’ten yüzde 7,01’e gerilerken, hizmet grubunda enflasyondaki düşüş daha belirgin olmuş ve yıllık enflasyon yüzde 10,46’dan yüzde 5,13’e gerilemiştir. Özel kapsamlı H ve I-Endekslerinde ise yıllık enflasyon, sırasıyla, yüzde 3,18 ve yüzde 3,84 olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılı boyunca yılık TÜFE enflasyonu, hedefle uyumlu patikanın altında kalmıştır (Bakınız Grafik:14). Tablo:22- Enflasyon (Yıllık Yüzde Değişim) 2009 Mart Haziran Eylül Aralık TÜFE 7,89 5,73 5,27 6,53 1.Mallar 7,75 5,56 5,27 7,01 Enerji 12,59 6,09 2,01 4,64 İşlenmemiş Gd 10,20 22,35 16,70 19,35 İşlenmiş Gıda 8,30 0,32 -0,43 1,04 Dayanıklı Mal. 1,75 -2,97 2,04 3,76 Yarı Day. Mal. 9,02 4,39 2,65 4,55 Dayanıksız M. 8,72 8,95 8,19 9,80 2.Hizmetler 8,29 6,27 5,26 5,13 Kira 10,45 8,74 6,48 5,28 Grafik:14-2009 Yılında Hedefle Uyumlu Patika ve TÜFE (Yıllık % Değişim) 11 9 7 5 3 1 Mart H-Endeksi I- Endeksi Kaynak: TCMB. 6,18 5,55 2,31 2,98 2,44 3,37 3,18 3,84 Haziran Hedef Patika Eylül TÜFE Aralık H-Endeksi Küresel kriz iktisadi faaliyetler üzerindeki olumsuz etkisini 2008 yılı son çeyreğinde göstermiş ve bu çeyrekte sabit fiyatlarla GSYH yüzde 7 oranında gerilemiştir. GSYH’daki daralma 2009 yılı ilk yarısında daha da derinleşmiş ve GSYH yüzde 11,2 oranında daralmıştır. Bu dönemde, tarım katma değerinde artış gözlenirken, sanayi, inşaat ve toptan-perakende ticaret sektörleri katma değerlerinde yüzde 20 civarında düşüş meydana gelmiştir. 2009 yılı üçüncü çeyreğinde iktisadi faaliyetlerdeki daralma hız kaybetmiş, yılın son çeyreğinde ise ekonomi tekrar büyüme sürecine girmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 2009 yılı genelinde GSYH’da yüzde 4,8 oranında gerileme yaşanmıştır. 2009 yılında tarım sektöründe yüzde 3,5 oranında büyüme sağlanırken, sanayi sektöründe yüzde 6,9, inşaat sektöründe yüzde 16,1 ve toptan-perakende ticaret sektöründe ise yüzde 10,4 oranında gerileme meydana gelmiştir. 2008 yılı ikinci yarısında yüzde 6,4 oranında gerileyen toplam yurtiçi talep, 2009 yılı ilk yarısında da yüzde 15,5 oranında gerilemiştir. Bu dönemde, özel tüketim ve özel sabit sermaye yatırımlarındaki düşüş daha da derinleşmiş ve özel tüketim yüzde 6, özel sabit sermaye yatırımları ise yüzde 29,7 oranında düşüş göstermiştir. Krizin etkisini sınırlamak amacıyla kamu harcamalarına kısmen öncelik verilmiş ve 2009 yılı ilk yarısında kamu harcamaları yüzde 1,4 oranında artış göstermiştir. Net ihracatın büyümeye katkısı, ithalattaki hızlı gerileme nedeniyle, yılın ilk yarısında 5 puana yükselmiş ve GSYH’daki daralmayı kısmen sınırlandırmıştır. 2009 yılı üçüncü çeyreğinde talep unsurlarındaki düşüş ivme kaybetmeye başlamış ve yılın son çeyreğinde ise özel tüketim talebindeki artışın etkisiyle toplam yurtiçi talepte büyüme gerçekleşmiştir. 51 2009 yılı genelinde, toplam nihai yurtiçi talep yüzde 5,1, stok azalışının etkisiyle, toplam yurtiçi talep ise yüzde 7,4 oranında gerilemiştir. Bu dönemde, özel harcamalarda yüzde 6,8 oranında düşüş yaşanırken, kamu harcamalarında yüzde 5,5 oranında artış gözlenmiştir. 2009 yılı genelinde mal ve hizmet ihracat ve ithalatında düşüş meydana gelmiştir. Özellikle, iktisadi faaliyetteki daralma ve Türk lirasının değer kaybetmesinin etkisiyle mal ve hizmet ithalatı, sabit fiyatlarla, 2009 yılında yüzde 14,3 oranında gerilemiştir. Mal ve hizmet ihracatındaki gerileme yüzde 5 seviyesinde kalmış ve net ihracatın büyümeye katkısı 2009 yılı genelinde 2,7 puana yükselmiştir. Tablo:23- GSYH, Sanayi Üretimi ve Enflasyon GSYH (Sabit Fiy.) 7,0 2,6 0,9 -7,0 0,7 -14,7 -7,8 -2,8 5,9 -4,8 Yıllık Yüzde Değişim (1) Sanayi TÜFE Üretimi Genel H-Endeksi 7,7 9,2 7,4 4,2 10,6 10,4 -1,0 11,1 10,5 -12,2 10,1 8,8 -0,5 10,1 8,8 -22,3 7,9 6,2 -15,3 5,7 2,3 -8,4 5,3 2,4 8,3 6,5 3,2 -9,9 6,5 3,2 Kur Sepeti(2) -7,8 2,9 -0,8 22,6 3,8 27,0 14,7 20,2 3,2 15,7 İşsizlik Oranı (%) 11,9 9,2 10,2 12,6 11,0 16,1 13,6 13,4 13,1 14,0 Bir Önceki Döneme Göre % Değişim (3) GSYH Sanayi (Sabit Fiy.) Üretimi 1,6 3,2 -1,5 -1,2 -0,6 -4,1 -6,2 -9,6 2008–I 2008–II 2008–III 2008–IV 2008 Yılı 2009–I -5,5 2009–II 5,2 2009–III 4,0 2009–IV 1,1 2009 Yılı Kaynak: TÜİK. (1) GSYH ve sanayi üretimi için yıllık ortalama, TÜFE ve ÜFE için dönem sonu yıllık değişim. (2) Kur sepeti 0,5 $+0,5 Euro’dan oluşmaktadır. Yıllık yüzde değişim dönem ortalamalarından hesaplanmıştır. (3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış. -6,7 5,5 3,0 3,4 Küresel kriz döneminde ihracat ve ithalat birlikte düşüş göstermiştir. 2009 yılında, ihracat pazarlarında yaşanan daralma ihracatı olumsuz etkilemiş ve mal ihracatında yüzde 22,6 oranında gerileme meydana gelmiştir. Yurtiçi talepteki derin daralma, Türk lirasının değer kaybetmesi ve küresel durgunluk nedeniyle emtia fiyatlarındaki gerileme mal ithalatının yüzde 30,2 oranında gerilemesine neden olmuştur. Bu gelişmelerin etkisiyle, 2008 yılında 41, 5 milyar dolar olan cari işlemler dengesi açığı, 2009 yılında 13,4 milyar dolara gerilemiştir. 2008 yılında cari işlemler dengesi açığının 37,4 milyar doları sermaye ve finans hesabından döviz girişleri ile finanse edilirken, net hata-noksan kaleminden sağlanan döviz girişleri tutarı da 4,1 milyar dolar olmuştur. 2009 yılında ise cari işlemler dengesi açığının finansmanında kullanılan sermaye ve finans hesabından döviz girişleri 9,2 milyar dolara gerilemiştir. Net hata ve noksan kaleminden sağlanan döviz girişleri ise 4,1 milyar seviyesinde kalmıştır. 2008 yılı son çeyreğinde derinleşen küresel kriz, 2009 yılında da iktisadi faaliyetler üzerindeki olumsuz etkisini sürdürmüş ve işsizlik oranının önemli ölçüde yükselmesine neden olmuştur. Tarım istihdamındaki artışın devam etmesi nedeniyle toplam istihdam 2009 yılında yüzde 0,4 oranında artmış, genel işsizlik oranı ise yüzde 11’den yüzde 14’e yükselmiştir. 2009 yılında sanayi istihdamının yüzde 8,1 oranında gerilemesi sonucunda tarım dışı istihdam yüzde 0,9 oranında azalmış, tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 13,6’dan yüzde 17,4’e sıçramıştır. 52 Tablo:24- 2009 Yılı Enflasyon Raporları: Politika Varsayımları ve Orta Vadeli Tahminler Enflasyon Raporu 2009-I (Ocak) 2009-II (Nisan) 2009-III (Temmuz) 2009-IV (Ekim) Politika Faizi Varsayımı Faiz Kararı Enflasyon Tahmini (%) (1) Çıktı Açığı (%) (2) TÜFE Beklentisi (%) 12 Ay 24 Ay Sonrası Sonrası TÜFE Gerçekleşme (Yıllık %) 2009 2010 2009 2010 Küresel kriz nedeniyle, yurtdışı iktisadi faaliyetlere ilişkin varsayımların her zamankinden daha önemli hale geldiği belirtilmiştir. 2009 yılının ilk aylarında faiz indirimlerinin yavaşlayarak sürdüğü varsayılmıştır. —16 Ocak 2009 tarihinde politika faizi 2,00 puan, —20 Şubat 2009 tarihinde politika faizi 1,50 puan, —20 Mart 2009 tarihinde politika faizi 1,00 puan indirilmiştir. % 5,4 ile 8,2 arası (Ort.% 6,8) % 4,0 ile 7,6 arası (Ort.% 5,8) % -5,2 % -1,8 % 7,46 % 6,71 % 9,53 Dış dünyaya ilişkin varsayımlar oluşturulurken, Ocak Enflasyon Raporuna göre, 2009 yılı için daha derin bir daralma olacağı esas alınmıştır. Kısa dönemde politika faizlerinde sınırlı miktar indirim gerçekleştirildiği ve sonrasında faizlerin sabit tutulduğu varsayılmıştır. Yılın ikinci çeyreğinde, faiz indirimlerinin para ve kredi piyasası faizleri üzerinde etkisi gözlenmiş, ancak henüz toplam talep üzerinde belirleyici bir etkisi gözlenmemiştir. Yakın dönemde politika faizlerinde bir miktar daha indirim gerçekleştirildiği ve sonrasında faizlerin 2010 yılı sonlarına kadar sabit tutulduğu varsayılmıştır. Küresel iktisadi faaliyetlere ilişkin varsayımlar, Temmuz Enflasyon Raporuna göre sınırlı bir miktar yukarı yönlü güncellenmiştir. Politika faizlerinin sınırlı bir miktar daha düşerek 2010 yılı sonuna kadar sabit kaldığı varsayılmıştır. —17 Nisan 2009 tarihinde politika faizi 0,75 puan, —15 Mayıs 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan, —17 Haziran 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan indirilmiştir. % 4,8 ile 7,2 arası (Ort. % 6,0) % 3,5 ile 7,1 arası (Ort.% 5,3) % -6,4 % -3,2 % 6,86 % 6,45 % 6,13 —17 Temmuz 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan, —19 Eylül 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan, —18 Eylül 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan indirilmiştir. % 4,9 ile 6,9 arası (Ort.% 5,9) % 3,7 ile 6,9 arası (Ort.% 5,3) % -7,6 % -3,2 % 6,59 % 6,40 % 5,39 % 5,0 ile 6,0 arası (Ort.% 5,5) % 3,9 ile 6,9 arası (Ort.% 5,4) % -7,4 % -2,8 % 6,29 % 6,19 % 5,08 — 16 Ekim 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan, — 20 Kasım 2009 tarihinde politika faizi 0,50 puan indirilmiştir. Kaynak: TCMB, Enflasyon Raporları ve Beklenti Anketleri. (1) Yüzde 70 olasılıkla, yılsonu tahminidir. (2)Yılsonuna ilişkin yaklaşık değerlerdir. Rakamlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 53 2009 5. 2010 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları: Merkez Bankası 2010 Yılı Para ve Kur Politikası metninde, enflasyon hedef ufkunun üç yıllık bütçe uygulaması ile uyumlu şekilde 3 sene olarak korunduğunu ve 2008 yılında Hükümet’le varılan mutakabat çerçevesinde, 2010 ve 2011 yılları için enflasyon hedeflerinin yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olarak belirlendiğini ifade etmiştir. 2012 yılsonu enflasyon hedefinin ise, ekonomide orta vadede devam etmesi öngörülen yapısal düzenlemeler, uzun yıllar yaşanan yüksek enflasyonun getirdiği katılıklar ve gelişmiş ülkelere yakınsama süreci gibi unsurlar dikkate alınarak yüzde 5 olarak belirlendiğini açıklamıştır. Bilindiği gibi, Merkez Bankası 2006–2009 döneminde açıkladığı para ve kur politikası metinlerinde üç yıllık enflasyon hedefleri yanı sıra ilgili yıl için “hedefle tutarlı enflasyon patikasını” da açıklamakta idi. Üçer aylık dönemler itibariyle belirlenen hedef patika ve çevresindeki belirsizlik aralığı (+/- 2 puan) aşıldığında, Merkez Bankası Hükümet’e açık mektup yazmakta idi. 2010 yılında ise, her dönem için yılsonu enflasyon hedefi ve belirsizlik aralığı (+/- 2 puan) hesap verme sorumluluğu için sabit tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle, 2010 yılı için hesap verme yükümlülüğünde yıl boyunca yüzde 6,5 hedefinin esas alınacağı belirtilmiştir. TABLO:25- Yılsonu Enflasyon Hedefleri, Hedefle Tutarlı Patika ve Belirsizlik Aralığı Belirsizlik Aralığı Üst Sınırı Hedefle Tutarlı Patika ve Hedef Belirsizlik Aralığı Alt Sınır Mart 8,5 6,5 4,5 2010 Haziran 8,5 6,5 4,5 Eylül 8,5 6,5 4,5 Aralık 8,5 6,5 4,5 2011 Aralık 7,5 5,5 3,5 2012 Aralık 7,0 5,0 3,0 Kaynak: TCMB, “2010 Yılında Para ve Kur Politikası”, 10 Aralık 2009. Merkez Bankası, hedef ile enflasyon raporlarında verilen tahminler arasındaki farklılığı tekrar vurgulamıştır. Banka, “enflasyon hedefinin” enflasyonun orta vadede (yaklaşık 2 yıl içinde) nereye gideceği bilgisini içerdiğini, “enflasyon tahmininin” ise enflasyonun hedefe doğru ilerlerken izlemesi öngörülen seyri ifade ettiğini belirtmiştir. İktisadi birimlerin orta vadede enflasyon hedefini, kısa vadelerde ise enflasyon raporlarında yer alan tahminleri referans almalarının uygun olacağını ifade etmiştir. Özellikle, dışsal şoklar nedeniyle enflasyon hedefinden uzaklaşıldığı dönemlerde tahminlerin öneminin arttığı belirtilmiştir. 2010 yılı ilk yarısında enflasyonun dönem dönem dalgalanarak yükseliş gösterebileceğini, yılın ikinci yarısında enflasyonun tekrar kademeli bir düşüş eğilimine girerek yılsonunda hedefin bir miktar altında kalacağının tahmin edildiği ifade edilmiştir. Merkez Bankası, likidite yönetimi araç çeşitliliğini ve operasyonel esnekliğini koruyabilmek için açık piyasa işlemleri portföyünde DİBS bulundurması gerektiğini ifade etmiş ve 2010 yılında portföyündeki DİBS’lerin vadesinin geleceğini dikkate alarak sınırlı tutarda DİBS alacağını açıklamıştır. Banka, ilan ettiği program çerçevesinde ikincil piyasalardan 8 milyar Türk lirası civarında DİBS almayı kararlaştırmıştır. Söz konusu alım işlemlerinin, Hazine’nin borçlanma programını desteklemek gibi bir amacının olmadığı, sadece para politikası amaçları doğrultusunda teknik nedenlerle gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Para Politikası Kararları 34 Para Politikası Kurulu, 14 Ocak 2010 tarihindeki toplantısında, kısa vadeli faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, iktisadi faaliyetteki ılımlı toparlanma sürecinin devam ettiğini, ancak toplam talebe ilişkin belirsizliklerin sürdüğünü ve kapasite kullanımı ile istihdam koşullarında kalıcı bir iyileşme gözlenmesinin uzun zaman alacağını belirtmiştir. Ayrıca, vergi ayarlamaları ve baz etkileri nedeniyle enflasyonun önümüzdeki iki ay boyunca belirgin artışlar göstermekle birlikte temel enflasyon göstergelerinin hedefle uyumlu seyredeceği ifade edilmiştir. İzlenen para politikası ve küresel risk algılamalarındaki iyileşmenin desteği ile kredi piyasasında olumlu 34 TCMB, “2010 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları ve Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler”. 54 gelişmelerin sürdüğü, ancak küresel ekonomik sorunların henüz tam olarak giderilememesi ve toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizliklerin devam etmesi nedeniyle, Kurul faiz oranlarının uzun bir süre düşük düzeylerde tutulması gerekeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Para politikası Kurulu, 16 Şubat 2010 tarihindeki toplantısında, kısa vadeli faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, iç talebin kademeli bir artış sergilerken dış talebe ilişkin belirsizliklerin sürdüğünü, kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ifade etmiştir. İstihdam koşullarında bir miktar iyileşme gözlenmekle birlikte, işsizlik oranlarının halen yüksek seviyelerde olduğunu belirtmiştir. Kurul, vergi ayarlamalarının yansımaları, işlenmemiş gıda fiyat artışları ve baz etkileri nedeniyle yıllık enflasyonun Şubat ayında da belirgin bir yükseliş göstereceğine ve hedefin bir müddet aşılacağına dikkat çekmiştir. Temel enflasyon göstergelerinin de baz etkisi nedeniyle yıl ortasına kadar sınırlı bir artış göstereceği, ancak yıl boyunca hedefin altında seyretmeye devam edeceği ifade edilmiştir. Kurul, faiz oranlarının uzun bir süre daha düşük düzeylerde tutulması gerekeceğini teyit etmiştir. Para Politikası Kurulu, 18 Mart 2010 tarihindeki toplantısında, mevcut ekonomik koşullara ilişkin bir önceki toplantısındaki değerlendirmelerini korumuş ve kısa vadeli faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, faiz oranlarının uzun bir süre daha düşük düzeylerde tutulması gerekeceğini teyit etmiştir. Ancak, Mart ayı toplantısında, yakın dönemde enflasyon beklentilerinde gözlenen artışın genel fiyatlama davranışlarında bozulmaya yol açması halinde, Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’ndaki baz senaryoda öngörülen duruşa kıyasla daha erken bir parasal sıkılaştırmaya gitmekte tereddüt etmeyeceği açıklanmıştır. Para Politikası Kurulu, 13 Nisan 2010 tarihindeki toplantısında da, mevcut ekonomik durumla ilgili benzer değerlendirmeler yapmış ve faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Ancak Kurul, enflasyonun geçici de olsa yüksek seviyede seyretmesi nedeniyle fiyatlama davranışlarının yakından takip edildiğini vurgulamıştır. Kurul, bu gelişmeler çerçevesinde, para ve kredi piyasalarındaki normalleşmeyi de göz önüne alarak, kriz döneminde uygulanan likidite tedbirlerinin kademeli olarak geri alınmasına karar vermiştir. Bununla birlikte, son dönemde iyileşmeye rağmen küresel ekonomideki sorunların henüz tam olarak giderilemediğini dikkate alan Kurul, faiz oranlarının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerekebileceğini ifade etmiştir. Merkez Bankası, 14 Nisan 2010 tarihinde, küresel kriz sırasında alınan döviz ve Türk lirası likidite önlemlerini geri alma ve para politikalarını normalleştirme operasyonlarını içeren “Para Politikası Çıkış Stratejisi”ne ilişkin basın duyurusu yapmıştır. Banka döviz likiditesi konusundaki çıkış stratejisini şu şekilde açıklamıştır; • • • • Yabancı para zorunlu karşılık oranları ölçülü ve kademeli olarak artırılabilecektir. Merkez Bankası’nın döviz depo piyasasında ilan ettiği döviz depo borç faiz oranları, küresel faiz oranlarındaki gelişmelere bağlı olarak artırılabilecektir. Gelişmiş ülke merkez bankalarının çıkış stratejilerinin etkileri gözlendikten sonra, Merkez Bankası’nın döviz depo piyasasındaki aracılık işlevine son verilecektir. Ancak, bankalar kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankası’ndan döviz depo alabileceklerdir. Bankaların borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankası’ndan alabilecekleri döviz depolarının vadesi 3 aydan 1 haftaya indirilecektir. Merkez Bankası’nın Eximbank aracılığıyla ihracatçılara kullandırdığı reeskont kredileri limitleri ve koşulları da, ihtiyacın ortadan kalması ve kullanımının azalmasına paralel olarak aşamalı bir şekilde gözden geçirilecektir. Merkez Bankası, Türk lirası likiditenin sistem içindeki dağılımını dikkate alarak bankacılık sisteminin teknik faiz ayarlaması sürecine hazırlanması, para piyasalarında ortaya çıkabilecek olası dalgalanmaların azaltılması ve likidite yönetimi esnekliğinin korunması amacıyla, aşamalı bir çıkış stratejisi uygulamayı kararlaştırmıştır. İlk aşamada, kriz süresince etkin olarak kullanılan piyasanın ihtiyacından daha fazla fonlanması şeklindeki politika çerçevesinde arz edilmekte olan miktarın tedricen azaltılacağı açıklanmıştır. Bu süreçte, Merkez Bankası, repo ihaleleri ile 55 yaptığı fonlamayı, gün sonunda piyasada daha az atıl likidite kalacak şekilde belirleyeceğini duyurmuştur. Bu dönemde; • • • Mevcut durumda olduğu gibi, gecelik para piyasası faiz oranlarının ilan edilen borçlanma faiz oranı civarında oluşmasına özen gösterileceği, Merkez Bankası’nın ilan ettiği gecelik borçlanma faiz oranının para politikası açısından referans faiz oranı olma niteliğini sürdüreceği, Piyasanın ihtiyacından daha fazla yapılan fonlamanın göreceli olarak azaltılmasının, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranlarında oldukça sınırlı bir artışa neden olabileceği ifade edilmiştir. Çıkış stratejisinin ikinci aşamasında, Türk lirası likidite açığının öngörüler çerçevesinde gelişmesi halinde, teknik faiz ayarlaması sürecine geçileceği açıklanmıştır. Daha önce “2010 Yılında Para ve Kur Politikası” metninde açıklandığı gibi, “…Merkez Bankası, likiditenin sistem içindeki dağılımını da dikkate alarak para politikası referans faiz oranının bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı olmasına ve buna imkân sağlamak amacıyla gecelik vadedeki borçlanma ve borç verme faiz oranlarının aşağı yönlü ayarlanmasına karar verebilecektir….teknik faiz indirimi, sadece likidite koşullarındaki kalıcı değişim sonucu operasyonel yapının değiştirilmesi, …..sonucunu doğuran teknik bir düzenleme olacak, para politikasının gevşetilmesi anlamına gelmeyecektir.” Merkez Bankası, çıkış stratejisinde temel politika aracının kısa vadeli faiz oranları olduğunu belirtmiş, ancak ekonominin aşırı ısındığı dönemlerde, diğer para politikası araçlarının da makroekonomik riskleri azaltıcı yönde kullanılmasının gerekebileceğini ifade etmiştir. Bu çerçevede, kredilerdeki genişleme hızının arzu edilen düzeylerin üzerine çıkması durumunda zorunlu karşılık oranlarının daha aktif bir şekilde kullanılabileceğini açıklamıştır. Kriz sürecinde döviz ve Türk lirası likiditesine ilişkin alınan önlemlerin bir bölümünün aşamalı olarak geri çekilmesinin planlandığı, çıkış stratejisinin temkinli, zamana yayılan ve finansal istikrarı gözeten bir şekilde gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. Merkez Bankası, 29 Nisan 2010 tarihinde, enflasyon hedefi belirsizlik aralığının üst sınırının aşılması nedeniyle Hükümet’e açık mektup yazmıştır. Mart ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 9,56 olarak gerçekleşmiş ve yüzde 8,5 olarak belirlenen belirsizlik aralığı üst sınırı aşılmıştır. Banka, enflasyonun hedeflenen patikadan belirgin olarak sapmasının nedenlerini ve alınması gereken önlemleri 29 Nisan 2010 tarihli Enflasyon Raporu ile Hükümet’e ve kamuoyuna açıklamıştır. Tablo:26- Politika Faiz Oranları Değişikliğine İlişkin Kararlar (Yüzde) Tarih 19 Kasım 2009 18 Mayıs 2010 16 Eylül 2010 14 Ekim 2010 11 Kasım 2010 16 Aralık 2010 Gecelik Faiz Oranı Borçlanma Borç Verme 6,50 6,50 6,25 5,75 1,75 1,50 Geç Likidite Penceresi Faizi Borçlanma Borç Verme 9,00 9,00 8,75 8,75 8,75 9,00 2,50 2,50 2,25 1,75 0,00 0,00 12,00 12,00 11,75 11,75 11,75 12,00 Piyasa Yapıcıları Borç Verme 8,00 8,00 7,75 7,75 7,75 8,00 1 Hafta Vadeli Repo 7,00 7,00 7,00 7,00 6,50 Kaynak: TCMB. Para Politikası Kurulu, 18 Mayıs 2010 tarihindeki toplantısında, uygulanmakta olan gecelik faiz oranlarını sabit tutarken, teknik faiz ayarlamasına gitmiş ve bir hafta vadeli repo faiz oranının yüzde 7 olarak belirlenmesine karar vermiştir. Kurul, 14 Nisan 2010 tarihinde açıklanan “Para Politikası Çıkış Stratejisi” kapsamında teknik faiz ayarlaması sürecinin ilk adımının atılması için gerekli koşulların oluştuğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Piyasalarda bir hafta vadeli repo ihalelerinde faiz oranlarının yüzde 7 civarında dalgalandığını dikkate alan Kurul, söz konusu dalgalanmayı önlemek amacıyla ihalelerin sabit faiz oranından miktar ihalesi yöntemiyle yapılmasına karar vermiştir. Çıkış stratejisinde belirtildiği gibi, para politikası 56 açısından bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının politika faiz oranı niteliği kazanacağı tekrar vurgulanmıştır. Para Politikası Kurulu, bu toplantısında da, iktisadi faaliyette toparlanma sürecinin devam ettiğini, imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ve istihdam koşullarında iyileşmeye rağmen işsizlik oranının yüksek seviyesini koruduğunu belirtmiştir. Ayrıca, temel enflasyon (çekirdek) göstergelerinin hedefin altında seyretmeye devam edeceğini, fiyatlama davranışlarının yakından takip edileceğini ve politika faiz oranlarının küresel ekonomideki belirsizlikler nedeniyle uzun bir süre daha düşük düzeyde seyredeceğini ifade etmiştir. Para Politikası Kurulu, 17 Haziran 2010 tarihindeki toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı ile gecelik faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, iktisadi faaliyetteki toparlanmanın devam ettiğini, iç talep göreli olarak istikrarlı artarken dış talebe ilişkin belirsizliklerin arttığını, imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ve istihdam koşullarında iyileşmeye rağmen işsizlik oranının yüksek seviyesini koruduğunu belirtmiştir. Ayrıca, temel enflasyon (çekirdek) göstergelerinin yılsonu hedefin altında seyretmeye devam edeceğini, enflasyonun öngörülenden daha olumlu bir görünüm arz ettiğini ve bu durumun enflasyon beklentilerini olumlu etkilediğini ifade etmiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda, politika faiz oranlarının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerekebileceği değerlendirmesi yapılmıştır. Para Politikası Kurulu, 15 Temmuz 2010 tarihindeki toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı ile gecelik faiz oranlarını tekrar sabit tutmuştur. Kurul, iktisadi faaliyetteki toparlanmanın devam ettiğini, iç talep göreli olarak istikrarlı artarken dış talep göstergelerinin kısmi bir yavaşlamaya işaret ettiğini, imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ve istihdam koşullarında iyileşmeye rağmen işsizlik oranının yüksek seviyesini koruduğunu belirtmiştir. Küresel ekonomiye ilişkin risklerin önemini koruduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, temel enflasyon (çekirdek) göstergelerinin orta vadeli hedeflerle uyumlu seyrini sürdürdüğü ve enflasyonun öngörülenden daha olumlu bir görünüm arz ettiği ifade edilmiştir. Kurul, politika faiz oranlarının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerekebileceği görüşünü teyit etmiştir. Para Politikası Kurulu, 19 Ağustos 2010 tarihindeki toplantısında da, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı ile gecelik faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, dış talep göstergeleri kısmi bir yavaşlamaya işaret ederken iç talebin göreli olarak istikrarlı bir görünüm sergilediğini, imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ve istihdam koşullarında iyileşmeye rağmen işsizlik oranının yüksek seviyesini koruduğunu belirtmiştir. Küresel ekonomiye ilişkin risklerin önemini koruduğu vurgulanmıştır. Enflasyonun kısa vadede geçici bir artış gösterdikten sonra yılın son çeyreğinden itibaren tekrar düşüş eğilimine gireceği ve temel enflasyon (çekirdek) göstergelerinin orta vadeli hedeflerle uyumlu seyrini sürdüreceği ifade edilmiştir. Kurul, politika faiz oranlarının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerektiği yönündeki görüşünü teyit etmiştir. Para Politikası Kurulu, 16 Eylül 2010 tarihindeki toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 7 düzeyinde sabit tutarken, gecelik faiz oranlarında 25 baz puan indirim yapmıştır. Kurul, iktisadi faaliyetin yılın ikinci çeyreğindeki güçlü büyümenin ardından daha ılımlı bir toparlanma eğilimine girdiğini, dış talebe ilişkin belirsizliklerin önemini koruduğunu ve iç talebin göreli olarak daha istikrarlı bir görünüm sergilediğini belirtmiştir. İmalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ve istihdam koşullarında iyileşme devam etmesine rağmen işsizlik oranlarının yüksek seviyede bulunduğunu ifade etmiştir. Kurul, enflasyonun yılın son çeyreğinden itibaren tekrar düşüş eğilimine gireceğini ve temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinin orta vadeli hedefle uyumlu seyrini sürdüreceğini belirtmiştir. Politika faiz oranlarının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerektiği görüşü teyit edilmiştir. Kurul, piyasadaki likidite koşullarının öngörülen şekilde geliştiğini belirterek, 14 Nisan 2010 tarihinde 57 açıklanan “Para Politikası Çıkış Stratejisi” kapsamında teknik faiz ayarlama sürecinin ikinci aşamasının başlatıldığını ve bu çerçevede gecelik faiz oranlarında değişiklik yapıldığını ifade etmiştir. Bu değerlendirmelere ilave olarak Kurul, çıkış stratejisi kapsamındaki diğer düzenlemelerinde yürürlüğe konulmasının uygun olacağını belirtmiştir. Merkez Bankası, “Para Politikası Çıkış Stratejisinde” makroekonomik ve finansal riskleri azaltıcı bir politika aracı olarak zorunlu karşılık oranlarının daha aktif bir şekilde kullanılacağını açıklamıştır. Bu çerçevede Banka, 23 Eylül 2010 tarihinde, son dönemde kredilerde gözlenen artışları dikkate alarak Türk parası zorunlu karşılık oranını yüzde 5’ten yüzde 5,5’e, yabancı para zorunlu karşılık oranını ise yüzde 10’dan yüzde 11’e yükseltmiştir. Böylece, piyasalardaki Türk lirası likiditesi 2,1 milyar Türk lirası, döviz likiditesi ise 1,5 milyar dolar azaltılmıştır. Ayrıca, 8 Ağustos 2001 tarihinden beri Türk parası zorunlu karşılıklara faiz ödemesi yapan Merkez Bankası bu uygulamaya da son vermiştir. Para Politikası Kurulu, 14 Ekim 2010 tarihli toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranını yüzde 7, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranını da yüzde 7,75 düzeyinde sabit tutmuştur. Ancak, gecelik faiz oranlarını 50 baz puan indirmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetin toparlanmaya devam ettiğini, dış talebe ilişkin belirsizliklerin önemini koruduğunu, iç talebin göreli olarak güçlendiğini, ancak kriz öncesi dönemlere göre kapasite kullanımının düşük olduğunu ve işsizlik oranının yüksek seviyelerde bulunduğunu ifade etmiştir. Önümüzdeki dönemde enflasyonun düşüş eğiliminde olacağı ve temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinin orta vadeli hedeflerle uyumlu seyrini sürdüreceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Ayrıca Kurul, politika faiz oranlarının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerektiği yönündeki görüşünü tekrarlamıştır. Gelişmiş ülkelerde genişletici para politikalarının süreceği beklentisinin güçlenmesi sonucunda gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının arttığı ve bu durumun ülkemizde iç ve dış talebin ayrışmasına yol açtığı ifade edilmiştir. Kurul, çıkış stratejisi çerçevesinde diğer düzenlemelerin yürürlüğe konulmasının uygun olacağını ve üç aylık repo ihalelerine ihtiyacın azalması nedeniyle bu ihalelere son verilmesinin faydalı olacağını belirtmiştir. Merkez Bankası, 15 Ekim 2010 tarihinde, döviz piyasaları ve açık piyasa işlemlerine ilişkin bir basın duyurusu yayınlamıştır. Bu duyuru ile Merkez Bankası’nın Döviz ve Efektif Piyasaları Döviz Depo Piyasası’ndaki aracılık işlemleri ile üç ay vadeli repo ihalelerine son verilmiştir. Ayrıca, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara tanınan gecelik ve bir hafta vadeli repo imkânının, 15 Ekim 2010 tarihinden itibaren sadece gecelik vadede kullandırılmasına karar verilmiştir. Merkez Bankası, 26 Ekim 2010 tarihinde, enflasyon hedefi belirsizlik aralığının üst sınırının aşılması nedeniyle Hükümet’e ikinci kez açık mektup yazmıştır. Eylül ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 9,24 olarak gerçekleşmiş ve yüzde 8,5 olarak belirlenen belirsizlik aralığı üst sınırı aşılmıştır. Banka, enflasyonun hedeflenen patikadan belirgin olarak sapmasının nedenlerini ve alınması gereken önlemleri 26 Ekim 2010 tarihli Enflasyon Raporu ile Hükümet’e ve kamuoyuna açıklamıştır. Para Politikası Kurulu, 11 Kasım 2010 tarihindeki toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranını yüzde 7, piyasa yapıcı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranını da yüzde 7,75 düzeyinde sabit tutmuştur. Kurul, gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 5,75’ten yüzde 1,75’e, geç likidite penceresinden borçlanma faiz oranını yüzde 1,75’ten yüzde 0’a düşürmüş, borçlanma faiz oranlarını ise sabit tutmuştur. Kurul, iç talepteki artışın desteğiyle iktisadi faaliyetin toparlanmaya devam ettiğini, dış talebin zayıf seyretmesi nedeniyle imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını, istihdam koşullarındaki iyileşmeye rağmen işsizlik oranının yüksek seviyelerde bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca, önümüzdeki dönemde enflasyonun düşüş eğiliminde olacağı ve temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinin orta vadeli hedeflerle uyumlu seyrini sürdüreceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Kurul, politika faiz oranının bir süre daha mevcut düzeylerde tutulması ve uzun süre düşük düzeylerde seyretmesi gerektiği 58 yönündeki görüşünü tekrarlamıştır. Son dönemde artan sermaye girişlerinin iç ve dış talebin büyüme hızlarında ayrışmaya neden olduğu, bu durumun hızlı kredi genişlemesi ve uyarılan ithalat talebi kanalıyla cari dengede bozulmaya yol açtığı ve finansal istikrara ilişkin riskleri gündeme getirdiği belirtilmiştir. Kurul, Türk lirası piyasası işlemlerinde vadelerin uzamasını teşvik etmek amacıyla, gecelik piyasada oluşan faizlerin politika faizinden her iki yönde de konjonktürün gerektirdiği ölçüde sapmasına geçici olarak izin verilebileceğini belirtmiş ve bu çerçevede borçlanma-borç verme faizleri arasındaki farkın artırılmasına karar vermiştir. Kurul bu kararı ile Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranını 400 baz puan indirerek borçlanma ve borç verme faiz oranları arasındaki farkı 700 baz puana yükseltmiştir. Böylece, bir yandan spekülatif amaçlı kısa vadeli sermaye girişleri caydırılmaya çalışılmış diğer yandan döviz alım ihaleleri ile piyasalara sağlanan Türk lirası likiditenin gecelik borçlanma ile sterilize edilmeyeceği mesajı da verilmiştir. Merkez Bankası, 12 Kasım 2010 tarihinde, son dönemde kredilerde görülen artışları da dikkate alarak, Türk parası zorunlu karşılık oranını yüzde 5,5’ten yüzde 6’ya yükseltmiştir. Böylece, piyasadaki Türk lirası likiditesi 2,1 milyar Türk lirası azaltılmıştır. Para Politikası Kurulu, 16 Aralık 2010 tarihindeki toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranını yüzde 7’den yüzde 6,50’ye, gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 1,75’ten yüzde 1,50’ye düşürmüş, geç likidite penceresinden borçlanma faiz oranını ise yüzde 0 düzeyinde sabit tutmuştur. Kurul, gecelik borç verme faiz oranını yüzde 8,75’ten yüzde 9’a, geç likidite penceresinden gecelik borç verme faiz oranını yüzde 11,75’ten yüzde 12’ye, piyasa yapıcı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranını ise yüzde 7,75’ten yüzde 8’e yükseltmiştir. Para Politikası Kurulu, iç talepteki güçlü artışın desteğiyle iktisadi faaliyetteki toparlanmanın devam ettiğini, dış talebin zayıf seyrini koruması nedeniyle imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelere ulaşmasının zaman alacağını ve işsizlik oranlarının halen yüksek seviyelerde bulunduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, önümüzdeki dönemde işlenmemiş gıda fiyatlarındaki düzeltmenin katkısıyla enflasyonun düşmeye devam edeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Kurul, Merkez Bankası’nın temel amacının fiyat istikrarını sağlamak ve korumak olduğunu ifade ettikten sonra, finansal sistemde istikrar sağlayıcı tedbirleri almanın da Merkez Bankası’nın temel görevleri arasında yer aldığını belirtmiştir. Mevcut ortamda iç ve dış talebin büyüme hızlarındaki ayrışma ve hızlı kredi genişlemesinin cari açığı artırdığı ve finansal risklere ilişkin riskleri gündeme getirdiği ifade edilmiştir. Ayrıca, Avrupa ve ABD ekonomilerindeki son gelişmeler ve alınan kararların finansal istikrara ilişkin söz konusu riskleri daha da artırdığı ve bu nedenle uygulanan politika bileşiminin gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu çevrede Kurul, daha düşük politika faizi, daha geniş bir faiz koridoru ve daha yüksek zorunlu karşılık oranlarının uygun bir politika bileşimi olacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Ayrıca, finansal istikrarı desteklemek amacıyla, zorunlu karşılık oranlarının vadelere göre farklılaştırılması ve daha önce zorunlu karşılığa tabi olmayan bazı yükümlülüklerin kapsama alınmasının faydalı olacağını ifade etmiştir. Kurul, yapılan bu düzenlemelerin parasal koşullar üzerindeki net etkisinin genişletici yönde olmayacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Merkez Bankası, 17 Aralık 2010 tarihinde, halen yüzde 6 olan Türk lirası zorunlu karşılık oranlarını mevduatların vadelerine göre farklılaştırmıştır. Bu çerçevede karşılık oranları; • • • • Vadesiz, ihbarlı mevduatlar, özel cari hesaplar, 1 aya kadar vadeli mevduatlar/katılma hesapları ve mevduat/katılım fonu dışındaki diğer yükümlülüklerde yüzde 8, 3 ve 6 aya kadar vadeli mevduatlar/katılma hesaplarında yüzde 7, 1 yıla kadar vadeli mevduatlar/katılma hesaplarında yüzde 6, 1 yıl ve 1 yıldan uzun vadeli mevduatlar/katılma hesapları ile birikimli mevduatlar/katılma hesaplarında yüzde 5 olarak belirlenmiştir. Ayrıca, vadesiz mevduat faiz oranının yüzde 0,25’i geçemeyeceği düzenlemesi yapılmış, bankaların Merkez Bankası ve birbirleri ile gerçekleştirdikleri repo işlemlerinden sağlanan fonlar dışında kalan yurt içi ve yurt dışı tüm repo işlemlerinden sağladıkları fonlar da 59 zorunlu karşılığa tabi tutularak kapsam genişletilmiştir. Böylece, piyasalardaki likidite, 7,6 milyar Türk lirası ve 200 milyon ABD doları azaltılmıştır. Kur Politikası Kararları 35 Merkez Bankası, 2010 yılı para ve kur politikası metninde, dalgalı kur rejimi altında döviz kurlarının bir politika aracı ya da hedefi olmadığını, döviz kurlarının piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlendiğini açıklamıştır. Güçlü döviz pozisyonuna sahip olmanın, ülkenin karşılaşılabileceği iç ve dış şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye duyulan güvenin artırılmasına katkı sağlayacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle, döviz arzının döviz talebini aştığı dönemlerde rezerv biriktirme amaçlı döviz alım ihaleleri düzenleneceği belirtilmiştir. 2010 yılında döviz alım ihaleleri ve döviz likiditesine ilişkin kararlar, kronolojik olarak, şu şekilde özetlenebilir; • • • • • • • • 10 aralık 2009 tarihinde açıklanan “2010 Yılında Para ve Kur Politikası” metninde, 2010 yılında döviz likidite koşullarında önemli farklılaşmalar görülmedikçe döviz alım ihalelerine, günlük 30 milyon ABD doları ihale ve 30 milyon ABD doları opsiyon olmak üzere en fazla 60 milyon ABD doları olarak devam edileceği açıklanmıştır. Döviz arz ve talep koşullarında öngörülmeyen değişiklikler olduğunda, önceden duyurmak koşuluyla, günlük ihale ve/veya opsiyon tutarlarında değişiklik yapılabileceği, gerektiğinde ihalelere kısa ya da uzun süreli ara verilebileceği belirtilmiştir. Merkez Bankası, 14 Nisan 2010 tarihinde açıkladığı “Para Politikası Çıkış Stratejisi”nde; yabancı para zorunlu karşılık oranlarını ölçülü ve kademeli olarak artırabileceğini, döviz depo faiz oranları ile vadelerine ilişkin yeni düzenleme yapabileceğini ve Banka’nın Eximbank aracılığıyla ihracatçılara kullandırdığı reeskont kredileri limitleri ve koşullarını gözden geçirilebileceğini belirtmiştir. Merkez Bankası, 26 Nisan 2010 tarihinde, yabancı para zorunlu karşılık oranını 0,5 puan artırarak yüzde 9,5 düzeyine yükseltmiş ve piyasadan 700 milyon ABD doları döviz likiditesi çekmiştir. Merkez Bankası, 29 Temmuz 2010 tarihinde, yabancı para zorunlu karşılık oranını tekrar 0,5 puan artırarak yüzde 10’a yükseltmiş ve piyasadan 720 milyon ABD doları döviz likiditesi çekmiştir. Merkez Bankası, 2 Ağustos 2010 tarihinde, küresel finansal piyasalardaki gelişmelerin etkisiyle ülkemize yönelik sermaye girişlerinin güçlenmesi nedeniyle döviz alım ihalelerinde değişiklik yapmıştır. Bu çerçevede, rezerv birikiminin hızlandırılması amacıyla 3 Ağustos 2010 tarihinden başlamak üzere ihalelerde alımı yapılacak tutarın günlük 40 milyon ABD doları ihale ve 40 milyon ABD doları opsiyon olmak üzere en fazla 80 milyon ABD dolarına yükseltilmesine karar vermiştir. Merkez Bankası, 23 Eylül 2010 tarihinde, kredilerde gözlenen artışları dikkate alarak, yabancı para zorunlu karşılık oranını 1 puan artırarak yüzde 11’e yükseltmiş ve piyasadan 1,5 milyar ABD doları döviz likiditesi çekmiştir. Merkez Bankası, 1 Ekim 2010 tarihinde döviz alım ihalelerine ilişkin yeni bir duyuru yayınlamıştır. Bu duyuru ile uluslararası piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak likidite koşullarının iyileşmesi ve yurt içine sermaye akışının güçlü seyretmesi durumunda döviz alımlarının hızlandırılabilmesi için döviz alım ihalelerinde alımı yapılan tutarın artırılabileceğini belirtmiştir. Ayrıca, düzenli döviz alım ihalelerinin dışında da ilave alım yapılabileceği ve ilave alımı yapılacak en fazla tutarın önceden ilan edileceği açıklanmıştır. Merkez Bankası, 15 Ekim 2010 tarihinde, Döviz ve Efektif Piyasaları Döviz Depo Piyasası’ndaki aracılık işlevine son vermiştir. Bankaların kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankası’ndan döviz depo alabilecekleri belirtilmiş ve bu işlemlerin vadesi 3 aydan 1 haftaya indirilmiştir. 35 TCMB, “2010 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri ile YP Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler”. 60 • 17 Aralık 2010 tarihinde bankaların yurt dışı tüm repo işlemlerinden sağladıkları fonlar da zorunlu karşılığa tabi tutulmuş ve piyasadan 200 milyon ABD doları döviz likiditesi çekilmiştir. Sonuç olarak, Merkez Bankası 2010 yılında döviz alım ihaleleri aracılığıyla 14,9 milyar ABD doları döviz alımında bulunmuştur. Buna ilave olarak, yabancı para zorunlu karşılık oranlarında yapılan düzenlemelerle piyasadan 3,1 milyar ABD doları döviz likiditesi çekilmiştir. Bu düzenlemelere karşın, sermaye girişlerinin sürmesi nedeniyle, 2010 yılında Türk lirası nominal ve reel bazda güçlenmeye devam etmiştir. 2010 yılında Türk lirası, nominal olarak, dolara karşı yüzde 3, Euro’ya karşı ise yüzde 7,5 oranında değer kazanmıştır. TÜFE bazlı Reel efektif döviz kuru endeksine göre, Türk lirası reel olarak yüzde 10,8 oranında değer kazanmıştır. Finansal İstikrara İlişkin Diğer Düzenlemeler 2010 yılı sonlarında, fiyat istikrarı ve finansal istikrara yardımcı olacak bazı önlemler, Bakanlar Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yürürlüğe konulmuştur. Bu düzenleme ve çalışmaları şu şekilde sıralayabiliriz; • • • • • • • • Bakanlar Kurulu tarafından, mali disipline önem veren orta vadeli program açıklanmıştır. Yurtiçinde gerçek kişilere dövize endeksli kredi verilmesi sınırlandırılmıştır. 28 Ekim 2010 tarihinden itibaren, bankalar ve finansman şirketlerince gerçek kişilere kullandırılan tüketici kredilerinde Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesintisi yüzde 10’dan yüzde 15’e yükseltilmiştir. 20 Aralık 2010 tarihinde yayınlanan Kararname ile bankaların yurtdışı tahvil ihraçlarında uzun vadeyi teşvik etmek için, gelir vergisi stopaj oranları vadeye bağlı olarak indirilmiş, 5 yıl ve daha uzun vadeli olanlardan elde edilen faizler için stopaj oranı sıfırlanmıştır. BDDK tarafından, yüzde 8 olan sermaye yeterlilik oranı sınırı, yüzde 12 olarak uygulanmaya başlanmıştır. Bankaların yurtiçine Türk lirası tahvil ihracına izin verilmiştir. BDDK 17 Aralık 2010 tarihinde kredi teminat oranlarına ilişkin basın açıklaması yapmıştır. 1 Ocak 2011 tarihinden geçerli olmak üzere, kredi teminat oranı, konut kredileri ile konut teminatı altında kullandırılan tüketici kredilerin, kredi tutarının gayrimenkulün değerinin en fazla yüzde 75, ticari gayrimenkul kredilerinde ise en fazla yüzde 50 olarak belirlenmiştir. BDDK, 17 Aralık 2010 tarihinde, Banka Kartları ve Kredi Kartlarına ilişkin yönetmelikte değişiklik yaparak, kart limitine bağlı olarak asgari ödeme tutarlarını kademeli olarak artırmıştır. Ancak, uygulama için kademeli bir takvim belirleyerek, yeni oranların efektif hale gelmesini zamana yaymıştır. 2010 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri: 36 Enflasyon Tahminleri 2010 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, 2009 yılı son çeyreğine ilişkin verilerin iktisadi faaliyette yavaş fakat istikrarlı bir toparlanma eğilimine işaret ettiği ve talep koşullarındaki orta vadeli seyrin temel belirleyicisinin küresel büyüme görünümü olacağı belirtilmiştir. Enflasyon tahminleri üretilirken; küresel ekonomideki toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizliklerin devam ettiği, dış talebin zayıf seyrini sürdürdüğü, petrol ve ithal girdi maliyetlerinin kademeli artışlar göstereceği ve kamu harcamalarının talep kanalından enflasyonist bir baskı yaratmayacağı bir çerçeve esas alınmıştır. Kredi risk algılamalarındaki iyileşme ve uygulanan para politikası sonucunda finansal sıkılığın giderek azaldığı, ancak küresel ekonomide süregelen sorunlar ve yüksek işsizlik oranlarının kredi genişlemesini sınırlayacağı ifade edilmiştir. Bu gelişmeler ve dış talebin mevcut görünümü birlikte değerlendirildiğinde toparlanma sürecinin yavaş olacağı ve 36 Bu bölüm “TCMB, 2010 Yılı Enflasyon Raporları’nın Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler” bölümlerinden özetlenmiştir. 61 iktisadi faaliyetin bir müddet daha enflasyonist baskı oluşturmayacağı belirtilmiştir. Bu öngörüler çerçevesinde, politika faizlerinin uzun bir süre sabit tutulduğu ve sonrasında sınırlı artışlar göstererek tahmin ufku (3 yıl) boyunca tek haneli düzeylerde kalacağı varsayımı altında; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2010 yılı sonunda yüzde 5,5 ile yüzde 8,3 aralığında (orta noktası yüzde 6,9), 2011 yılı sonunda ise yüzde 3,4 ile yüzde 7 aralığında (orta noktası yüzde 5,2) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Bu tahmin, 2009 yılı Ekim enflasyon raporunda 2010 yılsonu için verilen TÜFE enflasyon tahmininin belirgin olarak yukarı çekildiğine işaret etmektedir. Kısa vadeli enflasyon tahminindeki bu yükseliş; Ocak ayı içinde akaryakıt, alkollü içecekler ve tütün ürünlerine ilişkin vergi düzenlemeleri, uluslararası piyasalarda petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artış ve işlenmemiş gıda fiyatlarına ilişkin tahminin yukarı çekilmesinden kaynaklanmıştır (Bakınız Tablo:27). 2010 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda; küresel büyümenin zayıf seyrinin dış talebe yönelik sektörlerde iktisadi faaliyet ve istihdamı bir süre daha sınırlayacağı ve kamu harcamalarının büyümeye verdiği katkının kademeli olarak azalmakla birlikte devam edeceği belirtilmiştir. Bu çerçevede, Rapor’da toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının azalmakla birlikte önümüzdeki dönemde de süreceği bir çerçeve esas alınmıştır. Küresel likidite koşulları ve risk iştahında gözlenen olumlu gelişmeler ile uygulanan para politikasının, önümüzdeki dönemde yurtiçi kredi genişlemesini destekleyeceği belirtilmiş, böylece finansal sıkılığın iktisadi faaliyet üzerindeki olumsuz etkisinin önemli ölçüde azalacağı öngörülmüştür. Dünya ekonomisindeki ılımlı toparlanma sürecine paralel olarak, petrol ve diğer emtia fiyatlarında kademeli artışlar gözleneceği ifade edilmiştir. Rapor’da, enflasyonun bir müddet hedefin belirgin şekilde üzerinde dalgalı bir seyir izledikten sonra yılın son çeyreğinden itibaren geçici etkilerin ortadan kalkmasıyla tekrar düşüş sürecine gireceği ve 2011 yılının ilk aylarında hedeflerle uyumlu seviyelere gerileyeceği belirtilmiştir. Bu öngörüler çerçevesinde, kısa vadeli likidite tedbirlerinin aşamalı olarak normalleştirildiği, politika faizlerinin ise bir süre daha mevcut düzeylerde tutularak yılın son çeyreğinden itibaren ölçülü artışlara gidildiği ve sonrasında tahmin ufku (3 yıl) boyunca tek haneli düzeylerde kaldığı varsayılmıştır. Bu çerçevede; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2010 yılı sonunda yüzde 7,2 ile yüzde 9,6 arasında ( orta noktası yüzde 8,4), 2011 yılı sonunda ise yüzde 3,6 ile yüzde 7,2 (orta noktası yüzde 5,4) arasında gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Ocak Enflasyon Raporu’na göre 2010 yılı için enflasyon tahminindeki bu yükseliş; petrol ve gıda fiyatlarına ilişkin tahminlerin yukarı çekilmesinden ve Ocak ayında yapılan vergi düzenlemelerinin tüketici fiyatlarına etkisinin öngörülenden yüksek gerçekleşmesinden kaynaklanmıştır. 2010 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, tüketici fiyat endeksinin 2010 yılı ikinci çeyreğinde, tarihinde ilk kez çeyreklik bazda gerilediği ve bu dönemde gerçekleşen enflasyonun, Nisan Enflasyon Raporu’nda sunulan öngörülerin 1,9 puan altında kaldığı ifade edilmiştir. Bu durum, gıda fiyatlarının öngörülerin altında seyretmesinden ve temel mal fiyatları artış hızında kayda değer bir düşüş gözlenmesinden kaynaklanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, yılın ikinci çeyreğinde temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinde ve dolayısıyla enflasyonun ana eğiliminde belirgin bir yavaşlama gözlendiği belirtilmiştir. Yılın ikinci çeyreğinde risk priminde gözlenen artışa rağmen gerek enflasyondaki düşüş gerekse politika faizlerinin uzun süre düşük düzeylerde kalacağına ilişkin beklentilerin güçlenmesi ile piyasa faizlerinin aşağı yönlü eğilimini sürdürdüğü ve finansal sıkılığın giderek azaldığı ifade edilmiştir. Uluslararası piyasalarda petrol ve metal fiyatlarının, bir önceki Rapor dönemine göre daha düşük seyrettiği, iç talebin toparlanma eğiliminin devam ettiği, dış talebin ise daha zayıf bir görünüm arz ettiği belirtilmiştir. Rapor’da, kaynak kullanımının halen düşük seviyelerde kaldığı ve toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının sınırlı miktarda arttığı bir çerçevenin esas alındığı ifade edilmiştir. Temmuz enflasyon raporunda, yılın kalan döneminde “Çıkış Stratejisinde” öngörülen tedbirlerin büyük ölçüde tamamlanacağı, politika faizlerinin bir süre daha mevcut düzeylerde tutularak 2011 yılı içinde sınırlı bir artış gösterdikten sonra tahmin ufku (3 yıl) boyunca tek haneli düzeylerde kalacağı varsayılmıştır. Bu varsayımlar çerçevesinde; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2010 yılı sonunda yüzde 6,5 ile yüzde 8,5 aralığında (orta noktası yüzde 7,5), 2011 yılı sonunda ise yüzde 3,6 ile yüzde 7 aralığında (orta noktası yüzde 5,3) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Nisan enflasyon raporuna göre yılsonu enflasyon tahmini aşağı çekilmiştir. Enflasyon tahminindeki bu iyileşme; gıda ve petrol 62 fiyatlarına ilişkin tahminlerinin aşağı çekilmesinden, temel mal ve hizmet fiyatlarındaki olumlu gelişmeden ve toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüşe katkısının artmasından kaynaklanmıştır. Tablo: 27- Enflasyona İlişkin Temel Varsayımlar (Yüzde) Yönetilen/Yönlendirilen Fiyatlar ve Vergi Düzenlemeleri Etkisi Petrol Fiyatları ($/Varil) Gıda Fiyatları Temel Mal ve Hizmet Fiyatları Etkisi Toplam Talep Etkisi 2010 Enflasyon Tahmini (Orta Nokta) 2009 Ekim 2010 Ocak 2010 Nisan 2010 Temmuz 2010 Ekim … 75 6,0 … … 5,4 + 1,5 puan 80 7,0 … … 6,9 +1,9 puan 85 9,0 … … 8,4 +1,9 80 7,5 +1,9 80 10,5 -0,2 puan -0,8 puan -0,1puan 7,5 … 7,5 Kaynak: TCMB, 2010 Yılı Enflasyon Raporları. 2010 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, yaşanan finansal krizle birlikte merkez bankalarının finansal istikrarı daha açık şekilde gözeten politikalar uyguladıkları ve finansal istikrar kavramının makro açıdan da öneminin vurgulanmaya başlandığı ifade edilmiştir. Bu çerçevede, T.C.Merkez Bankası politika faiz oranının finansal istikrarı sağlamada yeterli olmayabileceğini, bu nedenle zorunlu karşılıklar ve likidite yönetimi gibi alternatif araçlarında etkin bir şekilde kullanılabileceğini belirtmiştir. Merkez Bankası, Temmuz ve Eylül aylarında YP ve TL zorunlu karşılık oranlarını yükseltmiş, TL zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi uygulamasına son vermiştir. Rapor’da, yılın ikinci çeyreğinde iktisadi faaliyette hızlı bir toparlanma gözlendiği ve kriz öncesi düzeyin aşıldığı ifade edilmiştir. Bu dönemde, hizmet ve temel mal enflasyonunun öngörülenden daha olumlu gerçekleştiği, ancak gıda enflasyonunun öngörülenden yüksek olması nedeniyle TÜFE enflasyonunun tahminlerin üzerinde gerçekleştiği belirtilmiştir. 2010 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, yılın kalan döneminde çıkış stratejisinde öngörülen tedbirlerin tamamlandığı, politika faizlerinin bir süre daha sabit tutularak 2011 yılının son çeyreğinden itibaren sınırlı artışlar gösterdikten sonra 3 yıl boyunca tek haneli düzeylerde kaldığı varsayılmıştır. Bu çerçevede; enflasyonunun yüzde 70 olasılıkla, 2010 yılı sonunda yüzde 7 ile yüzde 8 arasında (orta noktası yüzde 7,5), 2011 yılı sonunda ise yüzde 3,9 ile yüzde 6,9 arasında (orta noktası yüzde 5,4) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Bu raporda 2010 yılı sonu enflasyon tahmini orta noktası Temmuz Raporu’ndaki düzeyinde korunmuştur. 2010 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, petrol fiyatları varsayımı aynen korunmuş, gıda ve ithal fiyatlarına ilişkin varsayımlar önemli ölçüde yükseltilmiş, toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüşe desteği ise azaltılmıştır. Ancak, temel mal ve hizmet enflasyonundaki olumlu gelişmeler ile beklentilerin enflasyonu yükseltici bu olumsuz etkileri telafi ettiği ifade edilmiştir. Çıktı Açığı Tahminleri37 Enflasyon tahminleri ile tutarlı 2010 yılı sonuna ilişkin çıktı açığı tahminleri 2009 ve 2010 yılı enflasyon raporlarında verilmektedir. Küresel krizin derinleştiği ve Türkiye’ye yansımalarının belirginleştiği dönemde hazırlanan 2009 yılı enflasyon raporlarında, 2010 yılı sonu için verilen çıktı açıklarının yüzde 1,8 ile yüzde 3,2 arasında değiştiği görülmektedir. 2010 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, çıktı açığının Ekim 2009 Raporu’na göre, bir miktar daha hızlı kapanacağı, ancak toparlanmanın ılımlı olacağı öngörülmüştür. Nitekim 2009 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda 2010 yılı sonu için yüzde 2,8 olarak tahmin edilen çıktı açığı, küresel likidite koşulları ve risk algılamalarının iyileşmesi, kredi piyasasındaki gelişmelerin yurtiçi iktisadi faaliyetleri desteklemeye başlamasının etkisiyle, 2010 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda yüzde 2,5’e indirilmiştir. Raporda, dış talepte belirgin bir iyileşme olmadan istihdam ve yurtiçi talepte güçlü bir toparlanma beklenmediği, çıktı açığının kapanmasının uzun bir süre alacağı ve toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının bir süre daha devam edeceği ifade edilmiştir. 37 Yılsonu çıktı açığına ilişkin yüzde oranlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 63 2010 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, GSYH verilerindeki geçmişe yönelik güncelleme ve iç talebin öngörülenden bir miktar daha güçlü seyretmesi nedeniyle çıktı açığı tahminlerinin güncellendiği belirtilmiştir. Ekonomide toparlanma sürecinin istikrar kazandığı ve iktisadi faaliyetteki kademeli canlanma eğiliminin devam edeceği öngörülmüştür. Küresel büyümedeki zayıf seyrin dış talebe yönelik sektörlerde iktisadi faaliyet ve istihdamı bir süre daha sınırlayacağı, buna karşılık yurtiçi talebin toparlanma eğilimini önümüzdeki dönemde de sürdüreceği değerlendirmesi yapılmıştır. Ekonomide çıktı açığının kapanmasının uzunca bir süre alacağı ve toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde verdiği katkının, Ocak 2010 Enflasyon Raporu’na göre azalmakla birlikte, bir süre daha devam edeceği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, 2010 yılı sonu için çıktı açığı tahmini yüzde 1,8’e çekilmiştir. 2010 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, küresel ekonominin büyüme oranına ilişkin Nisan ayına kıyasla önemli bir değişiklik yapılmadığı belirtilmiştir. Ancak, Mayıs ayından itibaren Yunanistan, Portekiz ve İspanya ekonomilerinden kaynaklanan sorunların tüm Euro bölgesi finansal sistemini etkilediği ve bu durumun Türkiye’nin en önemli ihracat pazarında daralmaya yol açtığı ifade edilmiştir. Dış talepteki bu zayıf seyrin sanayi istihdamındaki toparlanmayı sınırladığı, ancak inşaat ve hizmet sektörlerindeki istikrarlı artışların desteğiyle son bir yıl içinde tarım dışı istihdamda belirgin bir artış olduğu ve iç talebin öngörüldüğü şekilde toparlanma eğilimini sürdürdüğü belirtilmiştir. Euro bölgesine ilişkin sorunların toplam talebi kısıtlaması nedeniyle çıktı açığı tahminlerinin bir önceki rapora göre sınırlı miktarda aşağı yönlü güncellendiği belirtilmiştir. Öte yandan, para politikası duruşundaki aşağı yönlü güncellemenin zayıf dış talebi kısmen telafi edeceği ve iktisadi faaliyetin toparlanma hızında belirgin bir değişiklik olmayacağı ifade edilmiştir. Para politikası duruşu güncellenirken, orta vadeli hedeflere ulaşmak için yapılması gerekli görülen parasal sıkılaştırmanın bir önceki Rapor dönemine göre daha geç başlayacağı ve daha sınırlı olacağı bir çerçevenin esas alındığı belirtilmiştir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, 2010 yılı sonu için çıktı açığı tahmini yüzde 1,8’de korunmuştur. 2010 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, iç talepteki güçlü artış sonucunda iktisadi faaliyetin toparlanmaya devam ettiği, iç talep canlılığının istihdam koşullarını olumlu etkilediği ve dış talebin zayıf seyrini koruduğu belirtilmiştir. Rapor’da tahminler oluşturulurken, yurtiçi talepteki toparlanmanın devam ettiği, dış talep koşullarında belirgin bir değişiklik olmadığı, finansal sıkılığın azaldığı, kredi piyasasındaki normalleşme sürecinin devam ettiği ve kredi talebindeki genişlemenin sürdüğü bir çerçeve esas alınmıştır. Bu öngörüler çerçevesinde, 2010 yılı sonu için çıktı açığı tahmini yüzde 1,3’e çekilmiştir. Grafik:16- 2010 Yılsonu İçin Çıktı Açığı ve Enflasyon Tahminleri (%) Grafik:15- 2010 Yılsonu İçin Enflasyon Alt ve Üst Sınır Tahminleri ve Gerçekleşmesi (%) 12 12 10 10 8 8 6 6 4 4 2 0 2 -2 0 -4 2009-I 2009-II 2009- 2009- 2010-I 2010-II 2010- 2010III IV III IV Alt Sınır Üst Sınır 2009-I 2009-II 2009-III 2009IV Gerçekleşme Çıktı Açığı 2010-I 2010-II 2010-III 2010IV Enf.Alt Sınır Enf.Üst Sınır 2010 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri 2010 yılında gelişmiş ülkelerde iktisadi faaliyete ilişkin aşağı yönlü riskleri bertaraf etmek amacıyla uygulanan olağanüstü düzeyde genişletici para politikaları, küresel likiditeyi artırırken 64 getiri arayışını da hızlandırmıştır. Bu durum, gelişmekte olan ülkelere ve Türkiye’ye yönelik sermaye akımlarını güçlendirmiştir. Gelişmekte olan ülkeler, küresel finansal krizden göreli olarak daha az etkilenmiş, iç talep kaynaklı toparlanma eğilimlerini sürdürmüş ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileri arasındaki ayrışma belirginleşmiştir. Küresel ölçekte gözlenen düşük faizler, kısa vadeli sermaye akımları sonucunda hızlanan kredi büyümesi ile artan ithalat ve zayıf dış talep, 2010 yılında Türkiye’de cari açığın hızla genişlemesine yol açmıştır. Bu gelişmeler, Merkez Bankası’nın para politikası uygulamalarında fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrarı da belirli bir ağırlıkta gözetmesine neden olmuştur. Bu çerçevede, Merkez Bankası 2010 yılında araç çeşitliliğine giderek, temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yanı sıra zorunlu karşılık ve likidite yönetimi gibi araçları daha aktif olarak kullanmaya başlamıştır. 2010 yılı içinde enflasyon oldukça dalgalı bir seyir izlemiş ve yılın ilk üççeyreğinde önemli ölçüde yükselmiştir. Nitekim 2009 yılsonunda yüzde 6,53 olan yıllık TÜFE enflasyonu, 2010 yılı Eylül ayında yüzde 9,24’e yükselmiş ve belirsizlik aralığı üst bandını aşmıştır. Enflasyondaki yükseliş genel fiyatlama davranışlarındaki bozulmadan ziyade birçok geçici unsurun bir arada ortaya çıkmasından kaynaklanmıştır. Bu dönemde, temel enflasyon (çekirdek) göstergeleri olan ÖKTG-H ve ÖKTG-I göstergelerine göre yıllık enflasyon, sırasıyla, yüzde 3,76 ve yüzde 3,70 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranlar, 2009 yılı sonuna göre sınırlı bir artışa işaret etmekle birlikte, orta vadeli enflasyon hedefinin altında kalındığını göstermektedir. 2010 yılı Eylül ayı itibariyle işlenmemiş gıda fiyatlarında gözlenen yüzde 28,74 oranındaki artış TÜFE enflasyonunu olumsuz etkilemiştir. 2010 yılı son çeyreğinde yıllık TÜFE enflasyonu önemli ölçüde gerilemiş ve Aralık ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 6,40 olarak gerçekleşmiş ve enflasyon hedefinin sınırlı ölçüde altında kalmıştır. Yılın son çeyreğinde enflasyondaki bu düşüşe, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki keskin gerileme etkili olmuştur. Nitekim 2010 yılı Eylül ayı itibariyle işlenmemiş gıda fiyatları yıllık artışı yüzde 28,74 iken, bu artış Aralık ayında yüzde 8,52’ye gerilemiştir. Yılın son çeyreğinde, ÖKTG-H ve ÖKTG-I ile ölçülen temel enflasyon oranları da düşüş eğilimini sürdürmüş ve yılsonunda artış oranları, sırasıyla, yüzde 3,49 ve yüzde 2,99 olarak gerçekleşmiştir. Tablo:28- Enflasyon (Yıllık Yüzde Değişim) 2010 Mart Haziran Eylül Aralık TÜFE 9,56 8,37 9,24 6,40 1.Mallar 10,47 9,39 11,06 7,18 Enerji 10,26 12,63 10,56 9,96 İşlenmemiş Gd 19,47 8,20 28,74 8,52 İşlenmiş Gıda 3,95 3,22 4,32 5,68 Enerji ve Gıda Dışı Mallar 10,15 11,07 7,59 6,09 Temel Mallar 3,79 4,38 3,18 1,70 Dayanıklı Mal. 5,41 9,81 6,36 1,99 2.Hizmetler 7,01 5,48 4,20 4,24 Kira 10,45 4,21 4,08 3,96 Grafik:17-2010 Yılında Enflasyon Hedefi ve TÜFE (Yıllık % Değişim) 11 9 7 5 3 1 H-Endeksi I- Endeksi Kaynak: TCMB. 5,01 5,41 4,56 4,95 3,76 3,70 3,49 2,99 Mart Haziran Hedef Eylül TÜFE Aralık H-Endeksi Küresel krizin iktisadi faaliyetler üzerindeki olumsuz etkisi 2009 yılı üçüncü çeyreğinde azalmış ve yılın son çeyreğinde ise ekonomi tekrar büyüme sürecine girmiştir. Küresel ekonomideki zayıf toparlanma eğilimi dış talep kanalıyla iktisadi faaliyeti sınırlamaya devam etmekle birlikte, yurtiçi talebin güçlü seyri 2010 yılında büyümeyi desteklemiştir. 2010 yılı ilk yarısında GSYH, düşük bazında etkisiyle, yüzde 11,4 oranında büyüme göstermiştir. Büyümenin itici gücü, imalat sanayi, toptan-perakende ticaret ve inşaat sektörleri olmuştur. Bu sektörlerde, geçen yılın ilk yarısına göre yıllık büyüme hızı sırasıyla, yüzde 18,5, yüzde 17,3 ve yüzde 15,4 olmuştur. Yılın ikinci yarısında büyüme kısmen ivme kaybetmiş, ancak yüksek 65 seviyesini korumuştur. Bu dönemde, imalat sanayi sektörü yüzde 9,3, toptan-perakende ticaret sektörü yüzde 10,4, inşaat sektörü yüzde 21,1 oranında büyümüş, GSYH büyüme hızı ise yüzde 7,2 olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 2009 yılındaki daralmanın ardından, ekonomi iç talep kaynaklı hızlı bir büyüme sürecine girmiş ve 2010 yılı genelinde GSYH büyüme hızı yüzde 9,2’ye yükselmiştir. 2010 yılında, özel tüketim harcamalarının yüzde 6,7, özel sabit sermaye yatırımlarının yüzde 33,6 oranında artmasının etkisiyle, toplam nihai yurtiçi talep büyümesi yüzde 10,8 oranında gerçekleşmiştir. 2009 yılında gerileyen ekonomik aktivite nedeniyle azalan stoklar, ekonomik büyüme süreci ile birlikte 2010 yılında tekrar artış eğilimine girmiş ve GSYH büyümesine 2,5 puan katkıda bulunmuştur. Kriz sürecinde ekonomiye destek vermek amacıyla artırılan kamu harcamaları, 2010 yılında da bu desteğini kısmen sürdürmüş ve kamu harcamaları yatırım harcamalarındaki artışın etkisiyle yüzde 5,9 oranında büyüme göstermiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 2009 yılında yüzde 7,4 oranında gerileyen toplam yurtiçi talep 2010 yılında yüzde 13,5 oranında artmıştır. Küresel krizin gelişmiş ülke ekonomilerinde yol açtığı finansal sorunlar ve ekonomik daralma, ihracatımızı olumsuz etkilemiştir. 2009 yılında gerileyen mal ve hizmet ihracatı, 2010 yılında yüzde 3,4 gibi sınırlı bir büyüme göstermiştir. Hızlı sermaye girişlerinin desteklediği kredi genişlemesi sonucunda yüksek oranda artan toplam yurtiçi talep ve Türk lirasındaki değerlenme, mal ve hizmet ithalatının 2010 yılında yüzde 20,7 oranında büyümesine neden olmuştur. Küresel kriz döneminde, ihracat ve ithalat birlikte düşüş göstermiş ve net ihracatın büyümeye katkısı pozitif olmuştu. İç talep kaynaklı büyüme süreci ile birlikte net ihracatın GSYH büyümesine katkısı 2010 yılında negatif 4,4 puan olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılında 13,4 milyar dolara gerileyen cari işlemler dengesi açığı, 2010 yılında 46,6 milyar dolara yükselmiş, açık büyük ölçüde sermaye ve finans hesabından döviz girişleri ile finanse edilirken, net hata-noksan kaleminden sağlanan döviz girişleri de 2,7 milyar dolar olmuştur. 2009 yılında, sadece 111 milyon dolar artan resmi rezervler, 2010 yılında Merkez Bankası’nın döviz alım ihalelerinin yoğunlaşması nedeniyle 12,8 milyar dolar artış göstermiştir. Tablo:29- GSYH, Sanayi Üretimi ve Enflasyon GSYH (Sabit Fiy.) -14,7 -7,8 -2,8 5,9 -4,8 12,6 10,4 5,3 9,3 9,2 Yıllık Yüzde Değişim (1) TÜFE Sanayi Üretimi Genel H-Endeksi -22,3 7,9 6,2 -15,3 5,7 2,3 -8,4 5,3 2,4 8,3 6,5 3,2 -9,9 6,5 3,2 17,3 9,6 5,0 13,8 8,4 4,6 10,0 9,2 3,8 12,1 6,4 3,5 13,1 6,4 3,5 Kur Sepeti(2) 27,0 14,7 20,2 3,2 15,7 -5,6 -5,5 -4,5 -6,3 -5,5 İşsizlik Oranı (%) 16,1 13,6 13,4 13,1 14,0 14,4 11,0 11,4 11,0 11,9 Bir Önceki Döneme Göre % Değişim (3) GSYH Sanayi (Sabit Fiy.) Üretimi -5,5 -6,7 5,2 5,5 4,0 3,0 1,1 3,4 2009–I 2009–II 2009–III 2009–IV 2009 Yılı 2010–I 1,0 2010–II 3,7 2010–III 0,8 2010–IV 4,1 2010 Yılı Kaynak: TÜİK. (1) GSYH ve sanayi üretimi için yıllık ortalama, TÜFE ve ÜFE için dönem sonu yıllık değişim. (2) Kur sepeti 0,5 $+0,5 Euro’dan oluşmaktadır. Yıllık yüzde değişim dönem ortalamalarından hesaplanmıştır. (3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış. 3,2 3,8 1,5 4,3 2010 yılında iktisadi faaliyetteki canlanma ve tarım istihdamının önemli ölçüde artması, toplam istihdamın yüzde 6,2 oranında büyümesine ve genel işsizlik oranının yüzde 14’ten yüzde 11,9’a gerilemesine katkıda bulunmuştur. Bir önceki yıl kriz nedeniyle gerileyen sanayi istihdamı, 2010 yılında yüzde10,2 oranında büyümüş, inşaat sektörü yüzde 9,6 oranında istihdam artışı sağlamış, hizmetler sektörü istihdam artışı ise sınırlı kalmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, 2010 yılında tarım dışı istihdam yüzde 5,4 oranında artmış, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 17,4’ten yüzde 14,8’e gerilemiştir. 66 Tablo:30- 2010 Yılı Enflasyon Raporları: Politika Varsayımları ve Orta Vadeli Tahminler Enflasyon Raporu Politika Faizi Varsayımı Faiz Kararı Enflasyon Tahmini (%) (1) 2010 Dış ve iç talebin zayıf seyrini sürdürdüğü öngörüsü çerçevesinde, politika faizlerinin 2010-I uzun bir süre sabit tutulduğu ve sonrasında % 5,5 ile 8,3 (Ocak) sınırlı artışlar göstererek tahmin ufku (3 yıl) arası boyunca tek haneli düzeylerde kaldığı (Ort.% 6,9) varsayılmıştır. Kredi piyasasındaki gelişmelerin giderek —18 Mayıs 2010 tarihinde “Teknik Faiz Ayarlamasına” gidilerek “1 olumluya dönmesi ve kısa vadeli likidite tedbirlerinin aşamalı olarak Hafta Vadeli Repo Faiz Oranı” % 7,2 ile 9,6 2010-II normalleştirilmesi çerçevesinde, politika politika faizi olarak belirlenmiş ve arası (Nisan) faizlerinin bir süre daha mevcut düzeylerde faiz oranı % 7 olarak tespit (Ort. % 8,4) edilmiştir. Sabit faiz oranı, TCMB tutularak yılın son çeyreğinden itibaren tarafından belirlenen miktar ihalesi ölçülü artışlar gösterdikten sonra tahmin için geçerli olmaktadır. ufku (3 yıl) boyunca tek haneli düzeylerde kaldığı varsayılmıştır. Yılın kalan döneminde çıkış stratejisinde —17 Eylül 2010 tarihinde öngörülen tedbirlerin büyük ölçüde borçlanma faizi % 6,50’den % 2010-III % 6,5 ile 8,5 (Temmuz) tamamlandığı, politika faizlerinin ise bir 6,25’e, borç verme faiz oranı ise süre daha mevcut düzeylerde tutularak 2011 %9,00’dan % 8,75’e indirilmiştir. arası yılı içinde sınırlı bir artış gösterdikten sonra — Politika faizi olan 1 Hafta (Ort.% 7,5) tahmin ufku (3 yıl) boyunca tek haneli Vadeli Repo faiz oranı % 7 düzeylerde kaldığı varsayılmıştır. düzeyinde sabit tutulmuştur. TCMB politika faiz oranının finansal — 15 Ekim 2010 tarihinde istikrarı sağlamada yeterli olmayabileceğini, borçlanma faizi 0,50 puan bu nedenle zorunlu karşılıklar ve likidite indirilmiş, borç verme faizi ise % 7,0 ile 8,0 2010-IV yönetimi gibi alternatif araçlarında etkin bir sabit tutularak iki faiz arasındaki arası (Ekim) şekilde kullanılabileceğini belirtmiştir. fark 2,50 puandan 3,00 puana (Ort.% 7,5) Temmuz ve Eylül aylarında YP ve TL yükseltilmiştir. zorunlu karşılık oranları yükseltilmiş, TL —12 Kasım 2010 tarihinde zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi borçlanma faizi 4,00 puan uygulamasına son verilmiştir. Yılın kalan indirilerek % 1,75’e düşürülmüş, döneminde çıkış stratejisinde öngörülen borç verme faizi ise %8,75’de sabit tedbirlerin tamamlandığı, politika tutulmuştur. faizlerinin ise bir süre daha mevcut —17 Aralık 2010 tarihinde politika düzeylerde tutularak 2011 yılının son faizi olan 1 Haftalık Repo Faizi % çeyreğinden itibaren sınırlı artışlar 7’den % 6,50’ye indirilmiştir. gösterdikten sonra tahmin ufku (3 yıl) —Bu tarihte borçlanma faizi % boyunca tek haneli düzeylerde kaldığı 1,50’ye indirilirken, borç verme varsayılmıştır. faizi % 9’a yükseltilmiştir. Kaynak: TCMB, Enflasyon Raporları ve Beklenti Anketleri. (1) Yüzde 70 olasılıkla, yılsonu tahminidir. (2) Yılsonuna ilişkin yaklaşık değerlerdir. Rakamlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 67 Çıktı Açığı (%) (2) TÜFE Beklentisi (%) 12 Ay 24 Ay Sonrası Sonrası TÜFE Gerçekleşme (Yıllık %) 2011 2010 2011 2010 % 3,4 ile 7,0 arası (Ort.% 5,2) % -2,5 % -0,5 % 6,79 % 6,54 % 8,19 % 3,6 ile 7,2 arası (Ort.% 5,4) % -1,8 % -0,5 % 7,22 % 6,93 % 10,19 % 3,6 ile 7,0 arası (Ort.% 5,3) % -1,8 % -0,6 % 7,20 % 6,85 % 7,58 % 3,9 ile 6,9 arası (Ort.% 5,4) % -1,3 % -0,3 % 7,13 % 6,67 % 8,62 6. 2011 Yılında Para ve Kur Politikası Kararları ve Enflasyon Raporları: Merkez Bankası 2011 Yılı Para ve Kur Politikası metninde, fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmenin öncelikli amacı olduğunu ve bu amaç doğrultusunda para politikası uygulamalarını enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde sürdüreceğini açıklamıştır. Ayrıca Banka, finansal sistemde istikrarı sağlayıcı tedbirleri alma görevini de yerine getireceğini ifade etmiştir. Merkez Bankası, fiyat istikrarı amacına yönelik olarak temel politika aracının bir hafta vadeli repo ihale faizi olduğunu, ancak para politikasının etkinliğini artırmak ve makro finansal riskleri sınırlamak amacıyla, zorunlu karşılıklar ve likidite yönetimi gibi ek politika araçlarını da aktif olarak kullanacağını ifade etmiştir. Merkez Bankası Para ve Kur Politikası metninde, “Yeni Küresel Konjonktürde Merkez Bankası Politikaları” konusunda açıklamalara yer vermiştir. Banka, mevcut konjonktürde iç ve dış talebin büyüme hızlarında ayrışmanın belirginleştiğini, hızlı kredi genişlemesinin cari açığı artırdığını ifade etmiş ve içinde bulunulan küresel konjonktür çerçevesinde kısa vadeli faizlerle birlikte, likidite yönetimi ve zorunlu karşılıklar gibi alternatif araçlarında etkin bir biçimde kullanıldığı bir politika bileşiminin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Yeni konjonktürde para politikası duruşunun, sadece faizin seviyesi tarafından değil, politika araçlarının tümünün bileşimi tarafından belirleneceği ifade edilmiştir. Finansal istikrarın korunması için, öncelikle bankacılık sektörünün yükümlülüklerinin vadesinin uzatılması gerektiği, bu çerçevede, alınan ve alınacak tedbirlerle hem mevduatın hem de yabancı sermaye girişlerinin daha uzun vadeye yönlendirilmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Merkez Bankası, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası metninde, enflasyon hedef ufkunu 3 yıl olarak korumuştur. Daha önce Hükümet’le varılan mutakabat çerçevesinde 2011 yılı için yüzde 5,5, 2012 yılı için yüzde 5 olarak açıklanan enflasyon hedefi, 2013 yılı için de Orta Vadeli Program hazırlıkları çerçevesinde Hükümet’le birlikte yüzde 5 olarak belirlenmiştir. TABLO:31- Yılsonu Enflasyon Hedefleri, Hedefle Tutarlı Patika ve Belirsizlik Aralığı Belirsizlik Aralığı Üst Sınırı Hedefle Tutarlı Patika ve Hedef Belirsizlik Aralığı Alt Sınır Mart 7,5 5,5 3,5 2011 Haziran 7,5 5,5 3,5 Eylül 7,5 5,5 3,5 Aralık 7,5 5,5 3,5 2012 Aralık 7,0 5,0 3,0 2013 Aralık 7,0 5,0 3,0 Kaynak: TCMB, “2011 Yılında Para ve Kur Politikası”, 21 Aralık 2010. Merkez Bankası, 2011 yılında hesap verme yükümlülüğü için yüzde 5,5 oranındaki enflasyon hedefinin tüm dönemlerde geçerli olacağını ve belirsizlik aralığının (+/- 2 puan) olarak korunduğunu açıklamıştır. Merkez Bankası, belirsizlik aralığının diğer ülkelere göre yüksek olmasının temel nedeninin, Banka’nın kontrolü dışında kalan işlenmemiş gıda ve tütün gibi kalemlerin fiyatlarında öngörülemeyen oynaklıklardan kaynaklandığını belirtmiştir. Merkez Bankası, enflasyon hedefi ile tahmini arasındaki farklılığı tekrar vurgulamış, iktisadi birimlerin orta vadede enflasyon hedefini, daha kısa vadelerde ise Banka’nın enflasyon tahminlerini referans almalarının uygun olacağını açıklamıştır. Para Politikası Kararları 38 Para Politikası Kurulu, 20 Ocak 2011 tarihli toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 6,50’den yüzde 6,25’e indirmiş, diğer gecelik faiz oranlarını ise sabit tutmuştur. Kurul, iç talepteki güçlü artışın desteğiyle iktisadi faaliyetin toparlanmaya devam ettiğini, buna karşılık dış talebin zayıf seyretmesi nedeniyle imalat sanayinde kapasite kullanımının kriz öncesi seviyelerin altında seyrettiğini, istihdam koşullarındaki iyileşmeye rağmen işsizlik oranının hala yüksek seviyelerde bulunduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla, toplam talep koşullarının enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşturmadığı, yıllık enflasyonun 38 TCMB, “2011 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları ve Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler”. 68 Ocak ayında belirgin bir düşüş gösterdikten sonra yılın ikinci çeyreğinden itibaren dalgalı bir seyir göstererek yılsonunda hedefle uyumlu gerçekleşeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Kısa vadeli yükümlülükler için tesis edilecek zorunlu karşılık oranlarının yükseltilerek, kredi genişlemesinin sınırlandırılacağı ve para politikasının hareket alanının genişletileceği ifade edilmiştir. Politika faizinin sınırlı düzeyde düşürülmesi, buna karşılık zorunlu karşılık oranlarının artırılması şeklindeki politika bileşiminin, içinde bulunulan konjonktürde finansal istikrarı ve fiyat istikrarını birlikte gözetebilmek açısından en uygun seçenek olarak ortaya çıktığı belirtilmiştir. Politika faizinin sınırlı düzeyde düşürülmesine rağmen, zorunlu karşılıklarda yapılacak düzenleme ile para politikası duruşunun sıkılaştırıcı yönde olacağı vurgulanmıştır. Merkez Bankası, 24 Ocak 2011 tarihinde, Türk lirası zorunlu karşılık oranlarını vadesiz, ihbarlı mevduatlar, özel cari hesaplarda 4 puan, 1 ve 3 aya kadar vadeli mevduat/katılım hesaplarında 2’şer puan, mevduat/katılım fonu dışındaki diğer yükümlülüklerde ise 1 puan yükseltmiştir. Bu düzenleme ile piyasadan 9,8 milyar Türk lirası likidite çekilmiştir (Bakınız Tablo:33). Para Politikası Kurulu, 15 Şubat 2011 tarihli toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı ile diğer gecelik faiz oranlarını sabit tutmuştur. Kurul, iç talepteki artışın desteğiyle iktisadi faaliyetin toparlanmaya devam ettiğini, dış talebin bir miktar hızlanmakla birlikte göreli olarak zayıf seyrettiğini, istihdam koşullarında iyileşmenin sürmesine karşın işsizlik oranlarının halen yüksek seviyelerde bulunduğunu belirtmiştir. Yıllık enflasyonun, yılın ikinci çeyreğinden itibaren dalgalı bir seyir izleyerek yılsonunda Ocak Enflasyon Raporu’ndaki tahmine yakın bir düzeyde gerçekleşeceği ifade edilmiştir. Alınan parasal sıkılaştırma kararlarının iç talep kaynaklı enflasyonist baskıları sınırlayacağına, ancak enerji ve diğer emtia fiyatlarında gözlenen hızlı artışların enflasyon üzerinde arz yönlü baskılar oluşturabileceğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca, Merkez Bankası’nın Kasım ayından bu yana aldığı tedbirlerin özellikle ithalat talebini yavaşlatarak toplam talep bileşimini dengelediği ve makro finansal riskleri azalttığı belirtilmiştir. Kurul fiyat istikrarına ve finansal istikrara ilişkin risklerin azaltılması açısından; düşük düzeyde politika faizi, geniş faiz koridoru ve yüksek zorunlu karşılık oranlarından oluşan politika bileşiminin sıkılaştırıcı yöndeki etkilerinin izlenmesi ve gerekirse ilave tedbirlerin alınmasının uygun olacağını ifade etmiştir. Para Politikası Kurulu, 23 Mart 2011 tarihli toplantısında, faiz oranlarını sabit tutmuş ve bir önceki toplantıdaki değerlendirmelerini genelde korumuştur. Petrol ve diğer emtia fiyatlarının öngörülerin üzerinde gerçekleştiği, önümüzdeki dönemde temel mal grubunda enflasyonun bu nedenle bir miktar daha yükselmeye devam edeceği, buna karşılık hizmet enflasyonunun daha ılımlı bir seyir izleyeceği belirtilmiştir. Kurul, finansal istikrara ilişkin riskleri azaltmak için zorunlu karşılıklarda bir miktar daha artışa ihtiyaç duyulduğunu belirtmiş ve aynı gün karşılık oranları yükseltilmiştir. Zorunlu karşılık oranlarının yükseltilmesinin, aynı zamanda petrol ve diğer emtia fiyatlarında gözlenen hızlı artışların enflasyon üzerindeki ikincil etkilerini sınırlayıcı bir etkiye de sahip olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Kurul fiyat istikrarına ve finansal istikrara ilişkin risklerin azaltılması açısından; düşük düzeyde politika faizi, geniş faiz koridoru ve yüksek zorunlu karşılık oranlarından oluşan politika bileşiminin sıkılaştırıcı yöndeki etkilerinin izlenmesi ve gerekirse ilave tedbirlerin alınmasının uygun olacağını tekrar ifade etmiştir. Tablo:32- Politika Faiz Oranları Değişikliğine İlişkin Kararlar (Yüzde) Tarih 16 Aralık 2010 20 Ocak 2011 4 Ağustos 2011* 20 Ekim 2011 Gecelik Faiz Oranı Borçlanma Borç Verme 1,50 1,50 5,00 5,00 Geç Likidite Penceresi Faizi Borçlanma Borç Verme 9,00 9,00 9,00 12,50 0,00 0,00 0,00 0,00 Kaynak: TCMB. (*) Ara toplantı. 69 12,00 12,00 12,00 15,50 Piyasa Yapıcıları Borç Verme 8,00 8,00 8,00 12,00 1 Hafta Vadeli Repo 6,50 6,25 5,75 5,75 Merkez Bankası, 23 Mart 2011 tarihinde, Türk lirası zorunlu karşılık oranlarını vadesiz, ihbarlı mevduatlar, özel cari hesaplarda 3 puan, 1 aya kadar vadeli mevduatlar/katılım hesaplarında 5 puan, 3 aya kadar vadeli mevduat/katılım hesaplarında 4 puan, 6 aya kadar vadeli mevduatlar/katılım hesaplarında 2 puan, mevduat/katılım fonu dışındaki diğer yükümlülüklerde ise 4 puan yükseltmiştir. Bu düzenleme ile piyasadan 19,1 milyar Türk lirası likidite çekilmiştir (Bakınız Tablo:33). Para Politikası Kurulu, 21 Nisan 2011 tarihli toplantısında, faiz oranlarını sabit tutmuş ve bir önceki toplantıdaki değerlendirmelerini genelde korumuştur. Kurul, Petrol fiyatlarındaki artışların gecikmeli yansımaları ve baz etkileri nedeniyle enflasyonun kısa vadede yukarı yönlü bir eğilim sergileyeceğini ve yıl sonunda yüzde 5,5 olan hedefin bir miktar üzerinde kalacağını ifade etmiştir. Merkez Bankası, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artışların birincil etkilerine tepki vermeyeceğini, ancak ikincil etkilerin yakından izleneceğini ve fiyatlama davranışlarında bozulmaya izin vermeyeceğini belirtmiştir. Merkez Bankası’nın Kasım ayından beri aldığı tedbirlerin yılın ikinci çeyreğinden itibaren krediler ve iç talep üzerinde etkilerinin belirginleşmesinin beklendiği ifade edilmiştir. Kurul, iç ve dış talebi dengeleyerek makro finansal riskleri azaltmak için kısa vadeli yabancı para ve Türk lirası zorunlu karşılık oranlarının sınırlı oranda artırılmasının faydalı olacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Kurul fiyat istikrarına ve finansal istikrara ilişkin risklerin azaltılması açısından; düşük düzeyde politika faizi, geniş faiz koridoru ve yüksek zorunlu karşılık oranlarından oluşan politika bileşiminin sıkılaştırıcı yöndeki etkilerinin izlenmesi ve gerekirse ilave tedbirlerin alınmasının uygun olacağını tekrar ifade etmiştir. Merkez Bankası, 21 Nisan 2011 tarihinde, kısa vadeli yabancı para ve Türk lirası yükümlülükler için ayrılan zorunlu karşılık oranlarını 1 puan yükseltmiştir. Bu düzenleme ile piyasadan 1,4 milyar ABD doları ve 1,5 milyar Türk lirası likidite çekilmiştir (Bakınız Tablo:33). Tablo:33- Türk Lirası Zorunlu Karşılık Oranlarına İlişkin Düzenlemeler Vadesiz, ihbarlı mevduatlar, özel cari hesaplar 1 aya kadar vadeli mevduat/katılma hesapları (1 ay dâhil) 3 aya kadar vadeli mevduat/katılma hesapları (3 ay dâhil) 6 aya kadar vadeli mevduat/katılma hesapları (6 ay dâhil) 1 yıla kadar vadeli mevduat/katılma hesapları 1 yıl ve 1 yıldan uzun vadeli mevduat/katılma hesabı/birikimli mevduat/katılma hesapları 1 yıla kadar (1 yıl dâhil) vadeli TL diğer yükümlülükler 3 yıla kadar (3 yıl dâhil) vadeli TL diğer yükümlülükler 3 yıldan uzun vadeli TL diğer yükümlülük. 17 Aralık 2010 24 Ocak 2011 23 Mart 2011 21 Nisan 2011 6 Ekim 2011 27 Ekim 2011 8 12 15 16 16 11 8 10 15 16 16 11 7 9 13 13 12,5 11 7 7 9 9 9 8 6 6 6 6 6 6 5 5 5 5 5 5 8 9 13 13 11 11 8 8 9 9 13 13 13 13 8 5 8 5 Likidite Etkisi (milyar TL) -7,6 -9,8 -19,1 -1,5 +3,2 +11,0 Kaynak. TCMB Basın Duyuruları. NOT: 1.12 Eylül 2011 tarih ve 2011–55 sayılı duyuru ile Türk lirası zorunlu karşılıkların yüzde 10’unun döviz cinsinden tutulmasına imkân tanınmıştır. Aynı duyuru ile altın depo hesapları da zorunlu karşılığa tabi tutulmuş ve karşılığın yüzde 10’unun “standart altın” olarak tutulabileceği belirtilmiştir. 3. 5 Ekim 2011 tarih ve 2011–64 sayılı duyuru ile Türk lirası zorunlu karşılıkların döviz olarak tutulabilecek kısmına ilişkin üst sınır yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseltilmiştir. 3. 27 Ekim 2011 tarih ve 2011–70 sayılı duyuru ile Türk lirası zorunlu karşılıkların döviz olarak tutulabilecek kısmına ilişkin üst sınır yüzde 20’den yüzde 40’a yükseltilmiştir. Para Politikası Kurulu, 25 Mayıs 2011 tarihindeki toplantısında, faiz oranlarını sabit tutmuş ve son dönemde iktisadi faaliyete dair açıklanan verilerin Enflasyon Raporu’nda belirlenen çerçeveyi teyit ettiğini açıklamıştır. Özel tüketim ve yatırım talebinin 2010 yılındaki güçlü 70 artıştan sonra daha ılımlı bir seyir izlediği ve dış talebin ise zayıf görünümünü koruduğunu belirtmiştir. Kurul, istihdam koşullarındaki iyileşme devam ederken işsizlik oranlarının kriz öncesi seviyelerine yaklaştığını ve imalat sanayinde kapasite kullanım oranlarının düşük düzeylerini koruması nedeniyle toplam talebin henüz enflasyon üzerinde baskı oluşturacak seviyeye gelmediğini ifade etmiştir. Bununla birlikte, ithalat fiyatlarındaki birikimli artışların gecikmeli etkilerine bağlı olarak kısa vadede temel enflasyon göstergelerinde sınırlı artışların süreceği ve gıda fiyatlarındaki baz etkisiyle Mayıs ayında yılsonu hedefi olan yüzde 5,5’in üzerine çıkabileceği belirtilmiştir. Alınan sıkılaştırıcı tedbirlerin krediler ve iç talep üzerindeki etkilerinin yılın ikinci çeyreğinden itibaren görülmeye başlanacağı ve cari dengedeki iyileşmenin yılın son çeyreğinde belirginleşeceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Kurul, fiyat istikrarına ve finansal istikrara ilişkin risklerin azaltılması açısından, mevcut politika bileşiminin sıkılaştırıcı yöndeki etkilerinin yakından izlenmesi ve gerekli görüldüğü takdirde aynı doğrultuda ilave tedbirler alınmasının uygun olacağını belirtmiştir. Para Politikası Kurulu, 23 Haziran 2011 tarihli toplantısında, faiz oranlarını sabit tutmuş ve son dönemde iktisadi faaliyete dair açıklanan verilerin Enflasyon Raporu’nda belirlenen çerçeveyi teyit ettiğini açıklamıştır. Kurul, işsizlik oranlarının kriz öncesi seviyelerine döndüğünü, güçlü verimlilik artışlarının katkısıyla birim işgücü maliyetlerinin azaldığını ve zayıf dış talebin etkisiyle imalat sanayinde kapasite kullanım oranlarının düşük düzeylerini koruduğunu belirtmiştir. Ancak, ithalat fiyatlarındaki birikimli artışların gecikmeli yansımaları ve baz etkisine bağlı olarak kısa vadede temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinde sınırlı yükselişin süreceğini ifade etmiştir. Son dönemde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından tüketici kredilerine ilişkin alınan önlemlerin iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunacağı ve uygulanan politikalar çerçevesinde yılın son çeyreğinden itibaren cari dengede iyileşmenin gözleneceği belirtilmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamayı ve son dönemde küresel ekonomideki artan belirsizlikleri de göz önüne alarak politika duruşunu korumuş ve risklerin azaltılması açısından, mevcut politika bileşiminin sıkılaştırıcı etkilerinin yakından izlenmesinin ve gerekli görüldüğü takdirde ilave tedbirler alınmasının uygun olacağını ifade etmiştir. Para Politikası Kurulu, 21 Temmuz 2011 tarihli toplantısında, faiz oranlarını sabit tutmuş ve son dönemde iktisadi faaliyete dair açıklanan verilerin Nisan Enflasyon Raporu’nda sunulan çerçeveyi büyük ölçüde teyit ettiğini açıklamıştır. Özel tüketimde yavaşlama işaretleri gözlenirken yatırım talebinin ılımlı bir seyir izlediği, dış talebin ise zayıf görünümünü koruduğu belirtilmiştir. Kurul, işsizlik oranlarının kriz öncesi seviyelerine döndüğünü, güçlü verimlilik artışlarının katkısıyla birim işgücü maliyetlerinin azaldığını ve zayıf dış talebin etkisiyle imalat sanayinde kapasite kullanım oranlarının düşük düzeylerini koruduğunu ifade etmiştir. Kısa vadede temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinin bir miktar daha yükselmesi beklense de iktisadi faaliyetteki yavaşlama nedeniyle artışın sınırlı kalacağı belirtilmiştir. Son dönemde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından tüketici kredilerine ilişkin alınan önlemler ve maliye politikasındaki sıkı duruşun Merkez Bankası’nın uyguladığı politika bileşimini destekleyerek iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunduğu ifade edilmiştir. Kurul, uygulanan politikalar sayesinde iç talebin kontrol altına alındığını ve yılın son çeyreğinden itibaren cari dengede iyileşmenin gözleneceğini belirtmiştir. Kurul, iktisadi faaliyetteki yavaşlamayı ve son dönemde küresel ekonomideki artan belirsizlikleri de göz önüne alarak mevcut politika bileşiminde bir değişikliğe gitmemiştir. Bununla birlikte Kurul, bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ve küresel büyümeye ilişkin endişelerin risk iştahını olumsuz etkilemeye devam etmesi halinde faiz koridorunun kademeli olarak daraltılmasının uygun olacağını belirtmiştir. Ayrıca, gelişmiş ülke ekonomilerindeki sorunların daha da derinleşmesi ve yurtiçi iktisadi faaliyetin durgunluk sürecine girmesi halinde bütün politika araçlarının genişletici yönde kullanılmasının söz konusu olabileceği ifade edilmiştir. Para Politikası Kurulu, 4 Ağustos 2011 tarihinde ara toplantı yapmıştır. Bu toplantıda politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranı yüzde 6,25’ten yüzde 5,75’e düşürülmüş, Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranı ise yüzde 1,50’den yüzde 5’e yükseltilmiştir. Diğer faiz oranları ise sabit tutulmuştur. Kurul, bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ve küresel ekonomiye ilişkin endişelerin giderek güçlendiğini ve Temmuz ayı Kurul toplantısında işaret edilen risklerin belirginleştiğini açıklamıştır. Bu çerçevede Kurul, kısa vadeli faizlerde 71 oluşabilecek aşağı yönlü oynaklığı azaltmak amacıyla, gecelik borçlanma faizini önemli ölçüde artırarak faiz koridorunu daraltmıştır. Buna ilave olarak, küresel ekonomiye dair giderek artan sorunların yurtiçi iktisadi faaliyet üzerinde durgunluğa yol açma riskini azaltmak amacıyla politika faizinde ölçülü bir indirime gidilmiştir. Ayrıca Kurul, uygun görülecek araç ve yöntemlerle piyasaya döviz likiditesi sağlanması konusunda mutakabat sağlandığını açıklamıştır. Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu’nun 4 Ağustos 2011 tarihindeki ara toplantısının ardından bir dizi karar almıştır. Bunlar; • • • • Merkez Bankası gerek gördüğü günlerde döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlanmasına karar vermiştir. Bir hafta vadeli repo ihale sisteminde değişiklik yapılmıştır. Likidite yönetiminin etkinliğini artırmak ve Merkez Bankası’nca sağlanan likiditenin sistem içinde daha dengeli dağılmasına katkıda bulunmak amacıyla, her bir kuruluşun ihalelere verebileceği toplam teklif tutarının, ilan edilen ihale tutarının en fazla yüzde 20’si ile sınırlandırılmasına karar verilmiştir. Repo işlemlerinden sağlanan zorunlu karşılığa tabi fonlar için tüm günlerin ortalaması alınarak zorunlu karşılık ayrılması hükmü getirilmiştir. Yabancı para zorunlu karşılık oranları tüm vadeler için 0,5 puan azaltılmıştır. Döviz ve Efektif Piyasaları Döviz Depo Piyasasında Merkez Bankası taraflı işlemlerde faiz oranı 1 puan düşürülmüştür. Para Politikası Kurulu, 23 Ağustos 2011 tarihindeki toplantısında, 4 Ağustos 2011 tarihli ara toplantısında alınan önlemlerle ekonomi üzerindeki aşağı yönlü risklerin bu aşamada dengelenmiş olduğunu teyit etmiş ve politika faiz oranlarının sabit tutulmasını kararlaştırmıştır. Kurul, dış talebin zayıf seyrini koruduğunu, yurtiçi nihai talepte yılın ikinci çeyreğinde başlayan yavaşlama eğiliminin sürdüğünü, kredilerdeki ve yurtiçi talepteki yavaşlama ve döviz kuru hareketlerinin iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunduğunu ve önümüzdeki dönemde cari işlemler dengesinde kayda değer bir iyileşme olacağını ifade etmiştir. Döviz kuru hareketleri nedeniyle, temel (çekirdek) enflasyon göstergelerindeki yükselişin bir müddet daha süreceğini, döviz kurundan kaynaklanan fiyat hareketlerinin ikincil etkilerinin sınırlı kalacağını ve 2012 yılsonunda enflasyon görünümünün yüzde 5 enflasyon hedefi ile uyumlu olduğunu belirtmiştir. Kurul, önümüzdeki dönemde küresel ekonomideki sorunların daha da derinleşmesi ve yurtiçi iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi halinde bütün politika araçlarının genişletici yönde kullanılmasının söz konusu olabileceğini tekrar vurgulamıştır. Merkez Bankası, 12 Eylül 2011 tarihinde, gerek bankacılık sisteminin Türk lirası likidite ihtiyacının daha kalıcı bir yöntemle ve daha düşük bir maliyetle karşılanması, gerek Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin desteklenerek zamanında, kontrollü ve etkili bir şekilde kullanılması amaçlarıyla aşağıdaki ek önlemlerin uygulanmasına karar vermiştir; • • • • Türk lirası yükümlülükler için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmının ABD doları ve/veya Euro cinsinden tutulması imkânı getirilmiştir. Altın depo hesapları da zorunlu karşılığa tabi yükümlülüklere dâhil edilmiştir. Kıymetli maden depo hesapları için tutulması gereken zorunlu karşılıkların tamamına kadar olan kısmı ile kıymetli maden depo hesapları hariç yabancı para yükümlülükler için tutulması gerek zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmının Merkez Bankası nezdinde “standart altın” cinsinden tutulmasına imkân sağlanmıştır. İhracat reeskont kredisi limiti 2,5 milyar dolardan 3,0 milyar dolara yükseltilmiş ve ihracat taahhüdünü gerçekleştirme süresi 4 aydan 6 aya çıkartılmıştır. Para Politikası Kurulu, 20 Eylül 2011 tarihindeki toplantısında, faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, son dönemde açıklanan verilerin yılın ikinci yarısında iktisadi faaliyetin büyüme hızında kayda değer bir düşüşün olacağına işaret ettiğini, kredilerdeki ve yurtiçi talepteki yavaşlama ve döviz kuru hareketlerinin iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunduğunu belirtmiştir. Döviz kuru hareketleri nedeniyle kısa vadede temel 72 (çekirdek) enflasyon göstergelerindeki yükselişin sürebileceğini hatırlatmış, 2012 yılsonu için enflasyon görünümünün yüzde 5 hedefi ile uyumlu olduğunu ifade etmiştir. Kurul, önümüzdeki dönemde küresel ekonomideki sorunların daha da derinleşmesi ve yurtiçi iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi halinde bütün politika araçlarının genişletici yönde kullanılmasının söz konusu olabileceğini tekrar vurgulamıştır. Merkez Bankası, 5 Ekim 2011 tarihinden itibaren, döviz kurlarındaki aşırı oynaklığın ve düzensiz hareketlerin ekonomik ve finansal istikrar açısından olumsuz etkilerini gidermek ve piyasaya döviz likiditesi sağlamak amacıyla bir dizi önlemi yürürlüğe koymuştur. Bu çerçevede, yabancı para zorunlu karşılıklarda indirim yapmış, yüklü miktarlı döviz satım ihaleleri düzenlemeye başlamış ve doğrudan döviz müdahalelerinde bulunmuştur. Ayrıca, bankacılık sisteminin Türk lirası likidite ihtiyacını kalıcı olarak karşılamak amacıyla, Türk lirası zorunlu karşılıkların döviz olarak tutulabilecek kısmına ilişkin üst sınırı yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseltmiş ve bazı Türk lirası yükümlülüklerde zorunlu karşılık oranını düşürmüştür (Bakınız Tablo:33). Para politikası Kurulu, 20 Ekim 2011 tarihindeki toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranını yüzde 5,75 düzeyinde sabit tutmuştur. Ancak, gecelik borç verme faiz oranını yüzde 9’dan yüzde 12,5’e, piyasa yapıcısı bankalara tanınan borçlanma faiz oranını yüzde 8’den yüzde 12’ye ve geç likidite penceresinden borç verme faiz oranını ise yüzde 12’den yüzde 15,5’e yükseltmiştir. Kurul, iç ve dış talep arasındaki dengelenmenin öngörüldüğü şekilde sürdüğünü, tüketici kredilerindeki büyümenin daha makul seviyelere inmesi sonucu özel kesim tasarruflarında arzulanan artışın gerçekleşmeye başladığını ve yılın son çeyreğinde cari işlemler dengesinde belirgin bir iyileşme olacağını ifade etmiştir. Türk lirasında yaşanan aşırı değer kaybı, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisi ve yönetilen/yönlendirilen ürün fiyatlarındaki ayarlamalar nedeniyle, önümüzdeki aylarda enflasyonda belirgin bir yükseliş gözleneceği belirtilmiştir. Merkez Bankası, bu durumun orta vadeli enflasyon beklentilerini olumsuz etkilememesi için faiz koridorunun genişletildiğini ifade etmiştir. Kurul, küresel ekonomideki gelişmeleri yakından izleyerek 4 Ağustos 2011 tarihli ara toplantıda belirlenen strateji çerçevesinde, yurtiçi piyasalardaki istikrarı sağlamak için gerekli politika tedbirlerini gecikmeksizin almaya devam edeceğini açıklamıştır. Merkez Bankası, 27 Ekim 2011 tarihinde, Türk lirası zorunlu karşılık oranlarına ilişkin yeni bir düzenleme yapmış ve bir yıldan daha kısa vadeli Türk parası yükümlülüklerde zorunlu karşılık oranları 5 ile 1 puan arasında indirilmiştir (Bakınız Tablo:33). Ayrıca, bankacılık sisteminin Türk lirası ihtiyacını daha düşük maliyetle kalıcı olarak karşılamasını sağlamak ve Merkez Bankasının döviz rezervlerini desteklemek için Türk lirası yükümlülüklere ilişkin zorunlu karşılıkların yabancı para olarak tutulacak kısmını yüzde 20’den yüzde 40’a yükseltmiştir. Bu düzenleme ile piyasaya 11 milyar Türk lirası kalıcı likidite sağlanırken, Merkez Bankası döviz rezervlerinin de 4,7 milyar ABD doları artırılma imkânı yaratılmıştır. Para Politikası Kurulu, 23 Kasım 2011 tarihindeki toplantısında, faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, iç ve dış talep arasındaki dengelenmenin öngörüldüğü şekilde sürdüğünü, tüketici kredilerindeki büyümenin yavaşlaması sonucunda özel kesim tasarruflarında arzulanan artışın gerçekleşmeye başladığını ve yılın son aylarında cari işlemler dengesindeki iyileşmenin daha belirgin hale geleceğini ifade etmiştir. İşlenmemiş gıda fiyatlarının etkisiyle enflasyonun yılsonunda hedefin belirgin olarak üzerinde gerçekleşeceği belirtilmiştir. Enflasyonun yol açabileceği ikincil etkilere karşı, Merkez Bankası’nın Ekim ayında gereken adımları atarak para politikasında güçlü bir sıkılaştırmaya gittiği ifade edilmiştir. Kurul, alınan tedbirlerin krediler, yurtiçi talep ve enflasyon beklentileri üzerindeki etkilerinin dikkatle takip edileceğini ve bir hafta vadeli repo ihalesi ile yapılan Türk lirası fonlamanın miktarının gerektiğinde aşağı ve yukarı yönlü ayarlanacağını belirtmiştir. Kurul, küresel ekonomideki gelişmeleri yakından izleyerek 4 Ağustos 2011 tarihli ara toplantıda belirlenen strateji çerçevesinde, yurtiçi piyasalardaki istikrarı sağlamak için gerekli politika tedbirlerini gecikmeksizin almaya devam edeceğini tekrar vurgulamıştır. 73 Merkez Bankası, 25 Kasım 2011 tarihinde, açık piyasa işlemlerine ilişkin bir duyuru yayınlamıştır. Bu duyuru ile bankaların likidite yönetimlerini kolaylaştırmak ve toplam fonlama maliyetlerini öngörebilmelerine yardımcı olmak amacıyla bir hafta vadeli repo ihalesi ile Merkez Bankası’nın sağlamayı planladığı fonlama miktarı hakkında kamuoyunu düzenli olarak bilgilendireceği açıklanmıştır. 25 Kasım–8 Aralık 2011 zorunlu karşılık tesis dönemindeki her hangi bir günde sağlanacak haftalık vadeli fonlama miktarı için planlanan alt sınır 20 milyar Türk lirası olarak belirlenmiştir. Likidite koşullarında öngörüler dışında önemli bir değişiklik gözlendiği istisnai durumlarda planlanandan daha düşük tutarda haftalık vadeli fonlama yapılabileceği açıklanmıştır. Para Politikası Kurulu, 22 Aralık 2011 tarihindeki toplantısında, faiz oranlarının sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, yılın üçüncü çeyreğine ilişkin verilere göre, iç ve dış talep arasındaki dengelenmenin öngörüldüğü şekilde sürdüğünü, tüketim talebi yavaşlarken net ihracatın büyümeye katkısının arttığını ve cari işlemler dengesindeki iyileşmenin daha belirgin hale geldiğini ifade etmiştir. Kurul, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisi nedeniyle Aralık ayında enflasyonun yükseliş göstereceğine ve 2011 yılı sonunda hedefin belirgin olarak üzerinde gerçekleşeceğine dikkat çekmiştir. Merkez Bankası’nın Ekim ayında para politikasında güçlü bir sıkılaştırmaya gittiği, bu sıkılaştırmanın etkisiyle önümüzdeki dönemde yurtiçi talep büyümesinin ılımlı bir seyir izleyeceği, tüketici kredilerindeki yavaşlama eğiliminin daha belirginleştiği ve geçici fiyat hareketlerinin ikincil etkilerinin sınırlı kalacağı belirtilmiştir. Bu çerçevede, 2012 yılı içinde enflasyonun kademeli bir düşüş göstererek yılın son aylarında yüzde 5 hedefine yaklaşmasının beklendiği ifade edilmiştir. Kurul, enflasyonun orta vadeli hedeflerle uyumlu olması için sıkı para politikasının bir süre daha sürdürülmesi gerektiğini ve küresel ekonomiye dair belirsizliklerin devam etmesi nedeniyle para politikasındaki esnekliğin korunmasının uygun olacağını belirtmiştir. Bu çerçevede, bir hafta vadeli repo ihalesi ile yapılan Türk lirası fonlamanın miktarının gerekli görüldüğünde aşağı ve yukarı yönlü ayarlanacağı açıklanmıştır. Merkez Bankası, 27 Aralık 2011 tarihinde, açık piyasa işlemlerine ilişkin bir duyuru yayınlamıştır. Bu duyuru ile Banka’nın günlük olarak düzenlediği bir hafta vadeli repo ihalelerinin yanı sıra her hafta Cuma günlerinde bir ay vadeli (dört hafta) repo ihalesi düzenlemeye başlayacağı açıklanmıştır. Bir ay vadeli repo ihalelerinin geleneksel yöntemle gerçekleştirileceği ve bankaların ihalelere gönderebilecekleri toplam teklif miktarının ihale miktarı ile sınırlı olacağı belirtilmiştir. Likidite koşullarında öngörüler dışında önemli bir değişiklik gözlendiği istisnai durumlarda planlanandan daha fazla tutarda fonlama yapılabileceği ya da ihale açılmayabileceği duyurulmuştur. Grafik: 19 -TCMB Efektif Likidite Faizive İMKB Gecelik Faizi (%) Grafik:18-TCMB Politika Faizi ve Efektif Likidite Faizi (%) 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 .10 .20 11 .10 .20 11 02 .11 .20 11 09 .11 .20 11 16 .11 .20 11 23 .11 .20 11 30 .11 .20 11 07 .12 .20 11 14 .12 .20 11 21 .12 .20 11 28 .12 .20 11 19 28 26 11 11 .1 2 .2 0 11 .1 2 .2 0 21 11 .1 2 .2 0 14 .1 2 .2 0 07 .1 1 .2 0 11 11 Politika Faizi 30 11 23 .1 1 .2 0 11 16 .1 1 .2 0 11 09 .1 1 .2 0 11 .1 1 .2 0 02 .1 0 .2 0 26 19 .1 0 .2 0 11 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 İMKB Gecelik Faizi TCMB Efektif Faizi TCMB Efektif Faizi Merkez Bankası, 20 Ekim 2011 tarihinden itibaren bir hafta vadeli repo ile piyasaya verdiği günlük likidite miktarını ayarlamaya başlamıştır. Böylece, piyasaya sağladığı likidite 74 miktarının efektif faiz oranı ile politika faiz oranı arasında önemli bir farklılaşma ortaya çıkmıştır (Bakınız Grafik: 18). Efektif faiz oranları, özellikle döviz kurlarının yukarı doğru hareketlendiği günlerde, politika faizinden belirgin olarak yüksek oluşurken, faiz oranlarında da ciddi bir dalgalanma gözlenmiştir. İMKB gecelik faiz oranları da, efektif faiz oranlarına paralel olarak yükselmiştir. Kur Politikası Kararları 39 Merkez Bankası, 2011 yılı para ve kur politikası metninde, 2011 yılında da enflasyon hedeflemesinin yanı sıra dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edeceğini açıklamıştır. Uygulanmakta olan bu kur rejiminde döviz kurlarının bir politika aracı olarak kullanılmadığını, Merkez Bankası’nın nominal ya da reel her hangi bir kur hedefi bulunmadığını belirtmiştir. Dalgalı kur rejiminde döviz kurlarının piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlendiğini, döviz arz ve talebini belirleyen esas unsurların ise uygulanan para ve maliye politikaları, ekonomik temeller, uluslararası gelişmeler ve bekleyişler olduğu ifade edilmiştir. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde güçlü döviz rezerv pozisyonuna sahip olmanın, karşılaşılabilecek iç ve dış şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye duyulan güvenin artırılmasına büyük katkı sağlayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle, döviz arzının döviz talebine kıyasla arttığı dönemlerde Merkez Bankası’nın rezerv biriktirme amaçlı döviz alım ihaleleri gerçekleştirdiği ifade edilmiştir. Ayrıca, döviz piyasasında derinliğin kaybolmasına bağlı olarak sağlıksız fiyat oluşumları gözlendiğinde, döviz satım ihaleleri düzenlenebileceği, döviz depo piyasasındaki aracılık faaliyetinin yeniden başlatılabileceği ve yabancı para zorunlu karşılık oranlarında sınırlı indirime gidilebileceği belirtilmiştir. Spekülatif davranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmesi durumunda piyasaya alım ya da satım yönünde doğrudan müdahale de edilebileceği ifade edilmiştir. Merkez Bankası, 2011 yılında belirlenen bu döviz kuru politikası çerçevesinde aşağıdaki düzenlemeleri yapmıştır; • • • • • • 3 Ocak 2011 tarihinde ihale alım miktarı 50 milyon ABD dolarına yükseltilmiş ve opsiyon uygulamasına son verilmiştir. 23 Eylül 2010 tarihinde kriz öncesi seviyeye yükseltilen yabancı para zorunlu karşılık oranları, 21 Nisan 2011 tarihinde vadelere göre farklılaştırılmış ve kısa vadeli yabancı yükümlülükler için zorunlu karşılık oranları artırılmıştır. Böylece, piyasadan 1,4 milyar ABD doları döviz likiditesi çekilmiştir. Bazı Avrupa ülkelerinin kamu borcunun sürdürülebilirliğine ilişkin endişelerden dolayı sermaye akımlarındaki azalış nedeniyle, 31 Mayıs 2011 tarihinden itibaren ihale alım miktarı 40 milyon ABD dolarına düşürülmüştür. Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının zayıflamaya devam etmesi nedeniyle, 29 Haziran 2011 tarihinde döviz ihalelerinde alımı yapılacak tutar 30 milyon ABD dolarına indirilmiştir. Avrupa ülkelerinin kamu borcu sorununa yönelik aldıkları kararların piyasaya yansımalarını izlemek amacıyla, 25 Temmuz 2011 tarihinde döviz alım ihaleleri durdurulmuştur. 25 Temmuz 2011 tarihinde, bankacılık sektöründe yükümlülüklerin vadesinin uzatılmasını teşvik etmek amacıyla, yabancı para zorunlu karşılık oranları uzun vadeli yükümlülükler için azaltılmış, kısa vadeli yükümlülükler için yüzde 12 olarak korunmuştur. Bu düzenleme ile piyasaya yaklaşık 590 milyon ABD doları likidite sağlanmıştır. Merkez Bankası, 3 Ocak–25 Temmuz 2011 tarihleri arasında düzenlediği döviz alım ihaleleri ile piyasadan 6.450 milyon ABD doları döviz satın almıştır. Döviz alım ihalelerinin düzenlendiği bu dönemde, Merkez Bankası tarafından gecelik borçlanma faiz oranı yüzde 1,5, geç likidite penceresinden borçlanma faiz oranı yüzde 0 olarak uygulandığından, döviz 39 TCMB, “2011 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri ile YP Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler”. 75 alımı sonucu sağlanan Türk lirası likiditesi genelde piyasaya bırakılmıştır. Ancak, bu dönemde Türk lirası zorunlu karşılık oranları yükseltilmiş, Türk lirası karşılıklara faiz ödemesi uygulaması kaldırılmış ve yabancı para karşılık oranları da yükseltilmiştir (Bakınız Tablo:33 ve 34). Böylece, Merkez Bankası piyasadaki Türk lirası ve döviz likiditesini kontrol etmeye çalışmıştır. Bazı Avrupa ülkelerinde kamu borcu sorununa ve küresel ekonomiye ilişkin endişelerin artması üzerine Para Politikası Kurulu 4 Ağustos 2011 tarihinde ara toplantı yapmıştır. Bu toplantıda Kurul, uygun görülecek araç ve yöntemlerle piyasaya döviz likiditesi sağlanması konusunda mutakabat sağlandığını açıklamış ve Merkez Bankası da ara toplantının ardından kur politikası ile ilgili bir dizi kararı yürürlüğe koymuştur. Bunlar; • • • 5 Ağustos 2011 tarihinden itibaren Merkez Bankası, gerek gördüğü günlerde döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlanmaya başlamıştır. 9 Ağustos 2011 tarihinden geçerli olmak üzere Döviz ve Efektif Piyasaları Döviz Depo Piyasasında Merkez Bankası taraflı işlemlerde borç verme faiz oranı ABD doları için yüzde 5,5’ten yüzde 4,5’e, Euro için yüzde 6,5’ten yüzde 5,5’e düşürülmüştür. Yabancı para zorunlu karşılık oranları tüm vadeler için 0,5 puan azaltılmıştır. Merkez Bankası, 12 Eylül 2011 tarihinde, döviz rezervlerinin zamanında, kontrollü ve etkili bir biçimde kullanılması için, günlük piyasa gelişmeleri doğrultusunda döviz satışına imkân verecek bir düzenleme yapmıştır. Ayrıca, Türk lirası zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmının döviz cinsinden tutulmasına, altın depo hesaplarının zorunlu karşılığa tabi tutulmasına, yabancı para zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmının standart altın olarak tutulmasına karar verilmiştir. İhracat reeskont kredilerine kullanım kolaylığı getirmek için, ihracat taahhüdünü gerçekleştirme süresi 4 aydan 6 aya yükseltilmiş, 2,5 milyar dolar olan ihracat reeskont kredi limiti 3 milyar dolara yükseltilmiştir. Söz konusu kredilerin Türk lirası cinsinden verildiği ancak döviz cinsinden tahsil edildiği için, Merkez Bankası döviz rezervlerini artırıcı yönde etki yaptığı ifade edilmiştir. Tablo: 34- Yabancı Para Zorunlu Karşılık Oranları (Yüzde) 23 Eylül 21 Nisan 2010 2011 Vadesiz, ihbarlı DTH, yabancı para özel cari hesaplar ile 1 aya kadar vadeli, 3 aya kadar vadeli, 6 aya kadar vadeli ve 1 yıla kadar vadeli DTH/yabancı para katılma hesapları 1 yıl ve daha uzun vadeli DTH/ yabancı para katılma hesapları ve birikimli DTH/yabancı para katılma hesapları Özel fon havuzları 1 yıla kadar vadeli (1 yıl dâhil) diğer yükümlülükler 3 yıla kadar vadeli (3 yıl dâhil) diğer yükümlülükler 3 yıldan uzun vadeli diğer yükümlülükler Likidite Etkisi (Milyar Dolar) Kaynak: T.C. Merkez Bankası. 25 Temmuz 2011 5 Ağustos 2011 5 Ekim 2011 11 12 12 11,5 11 11 11 10 9,5 9 11 Vadesine karşılık gelen oran Vadesine karşılık gelen oran Vadesine karşılık gelen oran …… 11 12 12 11,5 11 11 11,5 10 9,5 9 11 11 9 8,5 6 -1,5 -1,4 +0,6 +0,9 +1,3 Eylül ayı sonlarına doğru döviz satış miktarında yükseliş olmasına karşın döviz kurlarında oynaklık artmıştır. Merkez Bankası, döviz kurlarında iktisadi temellerden kopuk aşırı oynaklık ve düzensiz hareketleri gidermek ve döviz piyasasında döviz likiditesinin akışkanlığını sağlamak için Ekim ayında bir dizi tedbiri uygulamaya koymuştur. Bunlar: • 5 Ekim 2011 tarihinden itibaren, döviz kurlarındaki aşırı oynaklığı önlemek için, piyasaya yüksek miktarlı döviz likiditesi sağlamaya başlamıştır. Banka, Ekim ayı içinde düzenlendiği 14 ihalede toplam 4.920 milyon dolar döviz satışı gerçekleştirmiştir. 76 • • • • • • • • • 5 Ekim 2011 tarihinde, piyasaya döviz likiditesi sağlamak amacıyla yabancı para zorunlu karşılık oranları 0,5 puan düşürülmüş ve piyasaya 1,3 milyar ABD doları likidite sağlanmıştır. 5 Ekim 2011 tarihinde, bankacılık sisteminin Türk lirası likidite ihtiyacını daha kalıcı ve düşük bir maliyetle karşılayabilmesi ve Merkez Bankası döviz rezervlerinin desteklenmesi amacıyla, Türk lirası yükümlülükler için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların yabancı para olarak tutulacak kısmına ilişkin üst sınır yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseltilmiştir. Böylece, Merkez Bankası rezervlerinin 3,6 milyar dolar artırılması imkânı yaratılmıştır. 18 Ekim 2011 tarihinde, piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak oluşan spekülatif davranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumu gözlenmesi nedeniyle, piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmiş ve 525 milyon dolar satış gerçekleştirilmiştir (Bakınız Tablo:35). 4 Kasım 2011 tarihli basın duyurusu ile Merkez Bankası’nın döviz depo piyasasındaki aracılık faaliyetlerine 10 Kasım 2011 tarihinden itibaren yeniden başlayacağı açıklanmıştır. Merkez Bankası 29 Kasım 2011 tarihinden itibaren, yurtiçi döviz piyasalarında istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla her iş günü ve takip eden iki iş günü içerisinde ihaleler yoluyla satılabilecek azami döviz miktarını duyurmaya başlamıştır. Merkez Bankası 26 Aralık 2011 tarihinde, istisnai durumlar haricinde alınan tekliflerin sadece 50 milyon dolara kadar olan kısmının karşılanacağını ancak, fiyat istikrarı veya finansal istikrar açılarından gerekli görülen istisnai durumlarda açıklanan sınırlar içinde kalmak kaydıyla alınan tekliflerin 50 milyon dolardan daha yüksek bir kısmının da karşılanabileceğini duyurmuştur. Merkez Bankası 27 Aralık 2011 tarihinde, bankaların döviz depo piyasasında kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankası’ndan alabilecekleri döviz depolarının vadesini, 2 Ocak 2012 tarihinden geçerli olmak üzere, 1 haftadan 1 aya yükseltmiştir. Merkez Bankası 30 Aralık 2011 tarihinde Döviz Satım İhale Esaslarında değişiklik yapmış ve ihale saati öncesinde Merkez Bankasınca dövize doğrudan müdahale edildiği günlerde de ihale düzenleneceğini açıklamıştır. Merkez Bankası 30 Aralık 2011 tarihinde, döviz kurlarında sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmesi nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale etmiş ve 1.825 milyon dolar tutarında döviz satılmıştır. Tablo: 35- 2011 Yılı Döviz Alım ve Satım İhaleleri ve Doğrudan Döviz Alımları Döviz Alım İhaleleri Döviz Satım İhaleleri Tutar Ort. İhale Kuru Tutar Ort. İhale Kuru Dönem/Tarih 03 Ocak–22 Tem. 2011 05 Ağus.–30 Eylül 2011 03 Ekim–25 Ekim 2011 02 Kasım–27 Ara. 2011 28 Aralık–30 Ara. 2011 18 Ekim 2011 30 Aralık 2011 Genel Toplam (Milyon $) (TL/$) 6.450 1,5811 6.450 1,5811 (Milyon $) (TL/$) Doğrudan Döviz Satımı (Milyon $) 3.030 4.920 2.210 1.050 (750)* (750)* 11.210 1,7855 1,8466 1,8383 1,8916 (1,8626)* (1,8652)* 1,8191 525 1.865 2.390 Kaynak: T.C. Merkez Bankası. (*) İlgili dönem toplamına dâhildir, bilgi için ayrı verilmiştir. Sonuç olarak, Merkez Bankası 2011 yılı Ocak-Temmuz döneminde döviz alım ihaleleri aracılığıyla 6.450 milyon ABD doları döviz alımında bulunmuş ve ihalelerde oluşan ortalama dolar fiyatı ise 1,5811 TL/$ olmuştur. Piyasada döviz likiditesinin azalması ve sağlıksız fiyat oluşumlarının gözlenmesi üzerine, Merkez Bankası 5 Ağustos 2011 tarihinde döviz satım ihalelerine başlamış ve zaman içinde ihalelerde yapılan satım miktarını artırmıştır. AğustosAralık döneminde döviz satım ihalelerinde 11.210 milyon dolar tutarında döviz satılmış ve ihalelerde ortalama döviz satış kuru 1,8191 TL/$ olmuştur. Merkez Bankası, spekülatif hareketleri önlemek amacıyla, 18 Ekim ve 30 Aralık 2011 tarihlerinde de satım yönünde doğrudan döviz 77 müdahalesinde bulunmuş ve 2.390 milyon dolar tutarında döviz satmıştır. Böylece, net olarak Merkez Bankası piyasalara 7.150 milyon dolar tutarında döviz arz etmiştir. Ancak bu satışlar döviz kurlarındaki yükselişi önlemekte yetersiz kalmış, Merkez Bankası Ekim ayı ortasından itibaren likidite önlemleri ile döviz kuru hareketlerini yumuşatmaya çalışmıştır. 2010 yılında nominal ve reel bazda değerlenen Türk lirası, 2011 yılında nominal olarak, dolara karşı yüzde 11,3, Euro’ya karşıda yüzde 16,8 oranında değer kaybetmiştir. TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksine göre, Türk lirasındaki reel değer kaybı ise yüzde 11,6 olmuştur. Döviz satım ihaleleri ve doğrudan döviz müdahalelerinin etkisiyle, Merkez Bankası’nın 2010 yılında yaklaşık 49,5 milyar dolar olan net döviz pozisyon fazlası 2011 yılında 42 milyar dolar civarına gerilemiştir. Banka, brüt altın ve döviz rezervlerini desteklemek için, TL zorunlu karşılıkların döviz olarak tutulacak kısmın üst sınırı yüzde 10’dan yüzde 40’a kadar yükseltilmiş, zorunlu karşılıkların bir kısmının standart altın olarak tutulmasına imkan tanımış ve Türk lirası olarak kullandırdığı ihracat reeskont kredilerinin döviz olarak ödenmesi uygulamasını devam ettirmiştir. Böylece, 2010 yılı sonunda 86 milyar dolar olan brüt altın ve döviz rezervleri, 2011 yılı sonunda 88,2 milyar dolara yükselmiştir. 2011 Yılı Enflasyon Raporları Orta Vadeli Öngörüleri: 40 Enflasyon Tahminleri 2011 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda, 2010 yılı son çeyreğinde tüketim ve yatırım harcamalarının giderek güçlenmesiyle özel kesim talebindeki toparlanmanın hızlandığı ve toplam talep koşullarının enflasyona verdiği desteğin Ekim Enflasyon Raporu’na göre azaldığı ifade edilmiştir. Enflasyon tahminleri güncellenirken, son dönemde alınan politika tedbirlerinin önümüzdeki dönemde yurtiçi talebi daha ılımlı bir büyüme patikasına getireceği ve dış talepte yavaş ta olsa bir toparlanmanın olacağı varsayılmıştır. Bu çerçevede, Ekim dönemi ile kıyaslandığında, toplam talep koşullarının enflasyon görünümüne etkisi bakımından önemli bir değişiklik olmadığı belirtilmiştir. 2011 yılında, politika bileşiminde sınırlı bir ek sıkılaştırma yapılacağı varsayımı altında; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2011 yılı sonunda yüzde 4,5 ile yüzde 7,3 aralığında (orta noktası yüzde 5,9), 2012 yılı sonunda ise yüzde 3,3 ile yüzde 6,9 aralığında (orta noktası yüzde 5,1) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. 2011 yılı içinde uygulanması öngörülen parasal sıkılaştırmanın zorunlu karşılık oranları veya politika faiz oranı aracılığıyla, ya da her iki aracın bileşimi ile sağlanabileceği ifade edilmiştir. Ana senaryoda politika bileşiminin krediler ve iç talep üzerindeki net etkisinin daraltıcı yönde olmasının planlandığı ve kredi genişleme hızının yüzde 20–25 civarına düşürüldüğü bir çerçevenin benimsendiği belirtilmiştir. 2011 yılsonu için verilen TÜFE enflasyon tahmini, 2010 yılı Ekim enflasyon raporundaki tahminin bir miktar yukarı çekildiğine işaret etmektedir. Kısa vadeli enflasyon tahminindeki bu yükseliş; işlenmiş gıda, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artış ile döviz kuru hareketlerinin etkisiyle ithal fiyatlarının yukarı yönlü güncellenmesinden kaynaklanmıştır. 2010 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, yılın ilk çeyreğinde iç talepteki artışın desteğiyle iktisadi faaliyetin öngörülenden canlı seyrettiği ve kredi büyümesinde bir önceki çeyreğe göre yavaşlama gözlenmesine karşın kredilerin artış hızının henüz finansal istikrar açısından makul seviyelere inmediği belirtilmiştir. Bununla birlikte, halen kapasite kullanım oranlarının kriz öncesi seviyelerin altında, işsizlik oranlarının ise üstünde seyrettiği göz önüne alınarak 2011 yılı ilk çeyreği itibariyle toplam talep koşullarının enflasyon üzerinde yukarı yönlü belirgin bir baskı oluşturmadığı ifade edilmiştir. Merkez Bankası, uygulanan yeni para politikası çerçevesinde para politikası duruşundaki değişikliklerin kısa vadeli faizlerin yanı sıra piyasadaki likidite koşulları ve zorunlu karşılık oranları gibi politika araçları ile de yapılabileceğini belirtmiştir. Nitekim, Şubat ayından itibaren politika faizi sabit tutulurken Mart ve Nisan aylarında Türk lirası yükümlülükler için uygulanan zorunlu karşılık oranları 410 baz puan artırılmış ve parasal sıkılaştırma gerçekleştirilmiştir. 2011 yılının ikinci yarısında sınırlı ölçüde ilave bir parasal 40 Bu bölüm “TCMB, 2011Yılı Enflasyon Raporları’nın Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler” bölümlerinden özetlenmiştir. 78 sıkılaştırmaya gidilerek yıl sonunda kredi büyüme hızının yüzde 20–25 aralığına getirildiği varsayımı altında; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2011 yılı sonunda yüzde 5,6 ile yüzde 8,2 arasında ( orta noktası yüzde 6,9), 2012 yılı sonunda ise yüzde 3,4 ile yüzde 7,0 aralığında (orta noktası yüzde 5,2) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Ocak ayı enflasyon raporuna göre 2011 yılı için enflasyon tahminindeki 1 puanlık yükseliş; petrol ve ithalat fiyatlarına ilişkin tahminlerin yukarı çekilmesinden ve kumaş ve hazır giyimdeki gümrük vergilerinin artırılmasından kaynaklandığı belirtilmiştir (Bakınız Tablo:36). 2011 yılsonunda enflasyonun hedefin üzerinde tahmin edilmesinin temel sebebinin tamamen para politikasının kontrolü dışındaki gelişmelerden kaynaklandığı ifade edilmiştir. Orta vadede enflasyonun hedeflerle uyumlu seviyede kalması için önümüzdeki dönemde kredilerin kontrolü ve sağlıklı bir şekilde büyümesi gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca, enflasyonun ana eğiliminin orta vadeli hedeflerle uyumlu ve istikrarlı bir seyir izlemeye devam edeceği öngörülse de, önümüzdeki üç çeyrek boyunca enflasyonun seyrinde baz etkilerinin büyük ölçüde belirleyici olacağı belirtilmiştir. 2011 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, yılın ikinci çeyreğinde gıda fiyat hareketlerinden kaynaklanan baz etkisi ve ithal fiyatlarındaki birikimli artışların etkisiyle tüketici fiyatlarının yükseldiği ifade edilmiştir. Bu dönemde iç talepte bir önceki dönemde gözlenen güçlü artışın hız kestiği, dış talebin ise zayıf görünümünü koruduğu belirtilmiştir. Yılın ikinci çeyreğinde kredi artış hızının henüz finansal istikrar açısından makul görülen oranlara inmediği, ancak süregelen sıkılaştırmanın gecikmeli etkileriyle yılın ikinci yarısında kredi kullanımının ivme kaybedeceği ifade edilmiştir. Temmuz Enflasyon Raporu’nda orta vadeli tahminler üretilirken, gerek süregelen para ve maliye politikalarının sıkılaştırıcı etkileriyle gerekse BDDK’nın tüketici kredilerine ilişkin almış olduğu tedbirlerin yansımalarıyla önümüzdeki dönemde kredilerin artış hızında belirgin bir yavaşlama gözleneceği varsayılmıştır. Orta vadede enflasyonun hedefle uyumlu seviyelerde kalması için kredilerin kontrolü ve sağlıklı bir şekilde büyümesinin gerekli olduğuna işaret edilmiştir. Mevcut konjonktürde kredilerin artış hızının yavaşlatılmasının, gerek iç talebin kontrol altına alınarak enflasyon baskılarının azaltılması gerekse aşırı borçlanmanın önlenerek makro finansal risklerin sınırlanması bakımından önemli olduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede, Temmuz Enflasyon Raporu’nda, kredilerin yıllık büyüme hızının 2011 yılı sonunda yüzde 25 düzeyine indiği, politika faizinin ise yılsonuna kadar sabit tutulduğu varsayılmıştır. Bu varsayım altında; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2011 yılı sonunda yüzde 5,9 ile yüzde 7,9 arasında (orta noktası yüzde 6,9), 2012 yılı sonunda ise yüzde 3,5 ile yüzde 6,9 arasında (orta noktası yüzde 5,2) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Nisan Enflasyon Raporu’na göre, 2011 yılı için enflasyon tahmininin alt bandı sınırlı ölçüde yükseltilirken, üst bandı da sınırlı ölçüde aşağı çekilmiş ve orta nokta tahmini korunmuştur. Merkez Bankası, Temmuz Enflasyon Raporu’nda, petrol ve gıda fiyatlarına ilişkin tahminlerin aynen korunduğunu, çıktı açığı tahmininin sınırlı ölçüde aşağı çekildiğini ve ithalat fiyatlarında belirgin bir güncelleme yapılmadığını ifade etmiştir. Tablo: 36- Enflasyona İlişkin Temel Varsayımlar (Yüzde) Vergi Düzenlemesi Etkisi Petrol Fiyatları ($/Varil) Gıda Fiyatları Tütün Ürünleri Fiyatları Etkisi Döviz Kuru Etkisi İthalat Fiyatları Temel Mal ve Hizmet Fiyatları Etkisi Toplam Talep Etkisi 2011 Enflasyon Tahmini (Orta Nokta) 2010 Ekim … 80 10,5 … … 6,1 -0,8 puan … 5,4 2011 Ocak … 95 7,5 … … 10,9 … … 5,9 2011 Nisan 0,5 puan 115 7,5 … … 16,2 … … 6,9 2011 Temmuz … 115 7,5 … … … 2011 Ekim … 110 7,5 0,6 puan 0,9 puan … … … … 6,9 … 8,3 Kaynak: TCMB, 2011 Yılı Enflasyon Raporları. 2011 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, Temmuz Enflasyon Raporu’nun yayınlanmasının ardından risk algılamalarının hızla bozularak Euro Bölgesi’ndeki borç sorunlarının daha da derinleştiği ve ana senaryoda temel alınan görünümün değiştiği ifade edilmiştir. Bu nedenle, Para Politikası Kurulu’nun 4 Ağustos tarihinde ara toplantı yaparak kapsamlı bir önlem paketi 79 açıkladığı belirtilmiştir. Söz konusu önlem paketi ile küresel ekonomiden kaynaklanabilecek olası bir finansal çalkantı durumunda piyasanın ihtiyacı olan likiditenin zamanında, kontrollü ve etkili bir şekilde sağlanabilmesi için gerekli alt yapının oluşturulduğu ifade edilmiş, politika faizi olan bir hafta vadeli repo faizinde ölçülü bir indirime gidilmiş, borçlanma faizi yükseltilerek faiz koridoru daraltılmıştır. Takip eden aylarda küresel risk iştahındaki bozulma ile birlikte gelişmekte olan ülkelerden hızlı sermaye çıkışları yaşanmış ve Türk lirasında aşırı değer kaybı belirginleşmiştir. Söz konusu gelişme yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki fiyat artışlarının da etkisiyle fiyatlama davranışlarının bozulma riskinin arttığı ifade edilmiştir. Merkez Bankası bu durum karşısında, Ekim ayında güçlü bir politika tepkisi vererek borç verme faizini belirgin bir şekilde yükseltmiştir. Gerek TCMB’nin almış olduğu kararların gerekse BDKK’nın çeşitli kredi türlerine yönelik yaptığı düzenlemelerin, kredi büyümesinde yılın üçüncü çeyreğinde gözlenen yavaşlamada belirleyici olduğu ve yıllık kredi büyüme hızının makro ve finansal istikrar açısından arzu edilen seviyelere yakınsadığı ifade edilmiştir. Ekim Enflasyon Raporu’nda, tüketici kredilerinin yıllık büyüme hızının kademeli olarak yavaşlamaya devam ettiği ve Ekim ayında alınan politika tedbirleri çerçevesinde yılın son çeyreğinde parasal koşullarda belirgin bir sıkılaştırılma yapılacağı varsayılmıştır. Bu varsayım altında; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2011 yılı sonunda yüzde 7,8 ile yüzde 8,8 aralığında (orta noktası yüzde 8,3), 2012 yılı sonunda ise yüzde 3,7 ile yüzde 6,7 aralığında (orta noktası yüzde 5,2) gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Temmuz Enflasyon Raporu’na göre enflasyon tahminindeki 1,4 puanlık yükselmenin; 0,6 puanının tütün ürünleri ek vergi ayarlamasından, 0,9 puanının ise döviz kuru gelişmelerinden kaynaklandığı ifade edilmiştir. Emtia fiyatlarındaki olumlu gelişmelerin ise enflasyonu 0,1 puan düşürücü etkiye sahip olduğu belirtilmiştir. Rapor’da, 2011 yılsonu enflasyon tahmininin yukarı doğru güncellenmesinin temelde döviz kuru ile yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki vergi ayarlamalarından kaynaklandığı ifade edilmiştir. Söz konusu etkilerin, kalıcı bir enflasyon artışından ziyade enflasyonu geçici süre etkileyecek bir göreli fiyat hareketi olduğu vurgulanmış, yılın son çeyreğinde öngörülen parasal sıkılaştırmanın enflasyon üzerinde ikincil etkilerin ortaya çıkmasını engelleyeceği belirtilmiştir. Çıktı Açığı Tahminleri41 Enflasyon tahminleri ile tutarlı 2011 yılı sonuna ilişkin çıktı açığı tahminleri 2010 ve 2011 yılı enflasyon raporlarında verilmektedir. Türkiye’nin küresel kriz sonrasında tekrar güçlü bir büyüme sürecine girdiği ve finansal istikrar hedefinin gündeme geldiği bir dönemde hazırlanan 2010 yılı enflasyon raporlarında, 2011 yılı sonu için verilen çıktı açığı tahminlerinin yüzde 0,3 ile yüzde 0,6 arasında değiştiği görülmektedir. 2010 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda 2011 yılı sonu için yüzde 0,3 olarak tahmin edilen çıktı açığı, kredi büyümesinin yavaşlatılması, iç ve dış talebin dengelenmesi yönündeki politikaların etkisiyle, 2011 yılı Ocak Enflasyon Raporu’nda yüzde 0,5’e yükseltilmiştir. Bu raporda, enflasyon tahminleri güncellenirken, iç talebin artış hızının kademeli olarak azaldığı, dış talebin ise yavaş da olsa toparlanmaya devam ettiği bir görünümün esas alındığı ifade edilmiştir. Toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının bir önceki Rapor dönemine göre azaldığı, ancak son dönemde gerçekleştirilen parasal sıkılaştırma göz önüne alınarak, 2011 yılı boyunca çıktı açığının daha yavaş kapandığı bir çerçevenin esas alındığı belirtilmiştir. 2011 yılı Nisan Enflasyon Raporu’nda, yılın ilk çeyreğine ilişkin verilerin iç talepteki artışın desteğiyle ekonomideki canlılığın öngörülenden daha olumlu olduğu belirtilmiştir. Enflasyon tahminleri güncellenirken, toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin bir önceki döneme göre azaldığı bir çerçevenin alındığı ifade edilmiştir. Ancak, kapasite kullanım oranlarının kriz öncesi seviyelerin altında olması ve işsizlik oranlarının ise kriz öncesi oranların üstünde seyrettiği dikkate alınarak, 2011 yılı ilk çeyreği itibariyle toplam talep koşullarının enflasyon üzerinde yukarı yönlü belirgin bir baskı oluşturmadığı varsayılmıştır. Yılın ilk çeyreğinde alınan sıkılaştırıcı parasal tedbirlerin öngörülenden daha güçlü olması nedeniyle çıktı açığının bir önceki döneme kıyasla daha geç kapandığı bir görünümün çizildiği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, 2011 yılı sonu için çıktı açığı Nisan Enflasyon Raporu’nda da yüzde 0,5 olarak korunmuştur. 41 Yılsonu çıktı açığına ilişkin yüzde oranlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 80 2011 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’nda, 2011 yılı ilk çeyreğine ilişkin GSYH verilerinin Nisan Enflasyon Raporu’ndaki görünümle uyumlu gerçekleştiği ifade edilmiştir. Bu dönemde, özel kesim talebinin güçlü, ihracatın zayıf seyrini sürdürdüğü ve ithalattaki hızlı artış nedeniyle net dış talebin büyümeye olumsuz katkı yaptığı belirtilmiştir. Yılın ikinci çeyreğine ilişkin veriler, iç talepteki güçlü artışın hız kaybettiğini, dış talebin zayıf seyrini koruduğunu ve sanayi üretiminin mevsimsellikten arındırılmış verilere göre gerilediğini gösterdiği ifade edilmiştir. Yılın ikinci yarısında ise, gerek politika tedbirlerinin gecikmeli etkileri gerekse küresel ölçekte gözlenen yavaşlama nedeniyle yurtiçi talebin daha ılımlı bir büyüme patikasına oturacağı tahmin edilmiştir. Çıktı açığı tahminin 2011 yılı ikinci çeyreğinde aşağı yönlü güncellendiği, ancak küresel ekonomideki normalleşmeye paralel olarak bu durumun kalıcı olmayacağı ve ilerleyen dönemlerde tekrar Nisan Enflasyon Raporu’nda öngörülen patikaya döneceği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, 2011 yılı sonu için çıktı açığı tahmini yüzde 0,5 olarak korunmuştur. 2011 yılı Ekim Enflasyon Raporu’nda, GSYH verilerine göre yılın ikinci çeyreğinde iktisadi faaliyetin Temmuz Enflasyon Raporu’ndaki tahminlerden daha güçlü olduğu ve bu döneme ilişkin çıktı açığı tahmininin yukarı doğru güncellendiği belirtilmiştir. Sıkılaştırıcı zorunlu karşılık ve likidite politikalarının gecikmeli etkilerine bağlı olarak yılın üçüncü çeyreğinde yurtiçi talebin yavaşlamaya devam ettiği ifade edilmiştir. BDKK’nın aldığı tedbirler ve maliye politikasındaki sıkı duruşun da katkısıyla, yılın üçüncü çeyreğinde iç talep büyümesinin sürdürülebilir bir seviyeye getirildiği, bu dönemde kredi, üretim ve satış verileri ile güven endekslerinin özel tüketim talebindeki ivme kaybını gösterdiği belirtilmiştir. Bu çerçevede, yurtiçi talebin yavaşlamaya devam ettiği, dış talebin bir önceki Rapor dönemine göre yavaşladığı bir görünüm esas alınmış ve 2011 yılı sonu için çıktı açığı tahmini yüzde 1,1’e yükseltilmiştir. Grafik:21-2011 Yılsonu İçin Çıktı Açığı ve Enflasyon Tahminleri (%) Grafik:20-2011 Yılsonu İçin Enflasyon Alt ve Üst Tahminleri ve Gerçekleşmesi (%) 12 10 10 8 8 6 6 4 4 2 2 0 -2 0 2010-I 2010-II 2010- 2010- 2011-I 2011-II 2011- 2011III IV III IV 2010-I 2010- 2010- 2010- 2011-I 2011- 2011- 2011II III IV II III IV Alt Sınır Üst Sınır Gerçekleşme Çıktı Açığı Enf.Alt Sınır Enf.Üst Sınır 2011 Yılında Enflasyon ve Talep Gelişmeleri 2011 yılında Euro Bölgesi’nde kamu borçlarının sürdürülebilirliğine ilişkin endişeler yoğunlaşmış, alınan politika tedbirlerine karşın küresel iktisadi görünüm olumsuz etkilenmiştir. Merkez Bankası, 2011 yılının ilk yarısında artan makro riskler karşısında ekonomiyi kademeli olarak daha sağlıklı bir büyüme yapısına yönlendirmeye çalışmıştır. Bu çerçevede, bir yandan, diğer kurumlarla birlikte, kredilerin makul oranlarda büyümesi için gerekli önlemleri yürürlüğe koymuş, diğer yandan da döviz kurunun iktisadi temellerden her iki yönde aşırı ölçüde sapmasını önlemek için tedbirler almıştır. Makro finansal risklerin dengelenmesi konusunda önemli gelişmeler sağlanmasına karşın, yılın son çeyreğinde enflasyonda belirgin bir yükseliş gözlenmiştir. Ağustos ayında alınan önlemlere rağmen, küresel risk iştahındaki bozulmanın devam etmesi Türk lirasının aşırı değer kaybetmesine yol açarak enflasyon görünümünü üzerinde risk oluşturmaya başlamıştır. Merkez Bankası, enflasyonist beklentilerin bozulmasını engellemek için Ekim ayından itibaren para politikasında önemli bir sıkılaştırmaya gitmiştir. Bu 81 çerçevede, faiz koridoru yukarı doğru genişletilmiş ve bir hafta vadeli repo ihalesi ile yapılan Türk lirası fonlamanın miktarı ayarlanarak ortalama fonlama maliyeti belirgin şekilde artırılmıştır. 2011 yılı içinde enflasyon oldukça dalgalı bir seyir izlemiş ve yılın son çeyreğinde önemli ölçüde yükselmiştir. Nitekim 2011 yılı Mart ayında yüzde 3,99 olan yıllık TÜFE enflasyonu, Eylül ayında yüzde 6,15 olmuş, Aralık ayında ise yüzde 10,45’e yükselmiştir. Bu, tüketici enflasyonunun 2010 yılı sonuna göre 4 puan yükseldiğini ve belirsizlik aralığı üst bandının önemli ölçüde aşıldığını göstermektedir. 2011 yılı içinde Türk lirasındaki belirgin değer kaybı, özellikle temel mal ve enerji fiyatlarına yansıyarak, tüketici enflasyonundaki yükselişin ana belirleyicisi olmuştur. Ayrıca, yılın son çeyreğinde tahminlerinde ötesinde artış gösteren işlenmemiş gıda fiyatları, TÜFE enflasyonunun iki haneli seviyeye yükselmesine yol açmıştır. Buna ek olarak, yılın son çeyreğinde enerji fiyat ayarlamaları ile bazı ürünlerdeki ÖTV oranlarının yükseltilmesi nedeniyle yönetilen/yönlendirilen fiyatlarda gözlenen artışlar da enflasyona olumsuz katkı yapmıştır. 2011 yılında, toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde verdiği katkı azalmasına rağmen, hizmet fiyatları ılımlı seyrini korumuş ve yüzde 6,27 oranında artış göstermiştir. Bu dönemde, temel enflasyon (çekirdek) göstergeleri olan ÖKTG-H ve ÖKTG-I göstergelerine göre yıllık enflasyon, sırasıyla, yüzde 8,54 ve yüzde 8,12 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranlar, 2010 yılı sonuna göre 5 puanlık bir artışa işaret etmektedir. Türk lirasındaki değer kaybının temel mal fiyatlarını yılın ikinci yarısında yükseltmesi, temel enflasyon göstergelerini de olumsuz etkilemiştir. Tablo:37- Enflasyon (Yıllık Yüzde Değişim) 2011 Mart Haziran Eylül Aralık TÜFE 3,99 6,24 6,15 10,45 1.Mallar 4,13 6,67 6,07 11,97 Enerji 7,02 8,25 10,30 10,36 İşlenmemiş Gd 0,56 8,60 -4,99 14,89 İşlenmiş Gıda 6,39 7,65 9,07 9,82 Enerji ve Gıda Dışı Mallar 3,50 4,73 7,54 12,51 Temel Mallar 4,01 5,56 7,64 10,09 Dayanıklı Mal. 5,11 6,18 12,98 14,53 2.Hizmetler 3,57 5,02 6,36 6,27 Kira 4,08 4,43 4,47 4,71 H-Endeksi I- Endeksi Kaynak: TCMB. 4,27 3,77 5,73 5,27 7,42 6,96 Grafik:22-2011 Yılında Enflasyon Hedefi ve TÜFE (Yıllık % Değişim) 11 9 7 5 3 1 Mart 8,54 8,12 Haziran Hedef Eylül TÜFE Aralık H-Endeksi 2010 yılında hızlı bir büyüme sürecine giren ekonomi, bu eğilimini 2011 yılı ilk yarısında da sürdürmüş ve GSYH büyüme hızı yüzde 10,4 olmuştur. Bu dönemde, büyümenin itici gücü, toptan-perakende ticaret, inşaat, ulaştırma ve imalat sanayi sektörleri olmuştur. Bu sektörlerde, geçen yılın ilk yarısına göre yıllık büyüme hızı sırasıyla, yüzde 15,7, yüzde 14,1, yüzde 12,4 ve yüzde 11,8 olmuştur. Yılın son çeyreğinde büyüme hızının yavaşlaması sonucunda, yılın ikinci yarısında GSYH büyüme hızı yüzde 7,2’ye gerilemiştir. Ekonomide iç talep kaynaklı hızlı bir büyüme süreci 2011 yılında da devam etmiş ve yıl genelinde GSYH büyüme hızı yüzde 8,5 olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılında, özel tüketim harcamalarının yüzde 7,7, özel sabit sermaye yatırımlarının yüzde 22,8 oranında artmasının etkisiyle, toplam nihai yurtiçi talep büyümesi yüzde 9,8 oranında gerçekleşmiştir. Stok değişiminin GSYH büyümesine katkısı negatif 0,3 puan olurken, kamu harcamalarının büyümeye katkısı 2010 yılında 0,9 puan iken 2011 yılında 0,3 puana gerilemiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 2010 yılında yüzde 13,5 oranında artış gösteren toplam yurtiçi talep, 2011 yılında da büyümesini sürdürmüş ve yüzde 9,5 oranında artmıştır. 82 Küresel krizin gelişmiş ülke ekonomilerinde yol açtığı finansal sorunlar ve ekonomik daralma, ihracatımızı 2011 yılında da olumsuz etkilemeye devam etmiştir. 2010 yılında yüzde 3,4 oranında artan mal ve hizmet ihracatı, 2011 yılında yüzde 6,5 oranında büyüme göstermiştir. 2010 yılında hızlı sermaye girişlerinin desteklediği kredi genişlemesi ve Türk lirasındaki değerlenme sonucunda yüzde 20,7 artan mal ve hizmet ithalatı, 2011 yılında yüzde 10,6 oranında büyüme göstermiştir. Merkez Bankası, Kasım 2010 ile Ağustos 2011 döneminde, kısa vadeli sermaye akımlarını sınırlamak, döviz kurlarındaki aşırı değerlenmeyi önlemek ve yurtiçi kredi genişlemesini kontrol ederek iç ve dış talep büyümesini dengelemek için yeni bir politika çerçevesi oluşturmuştur. Bu yeni politika çerçevesinin ekonomideki dengelenme süreci üzerine etkileri 2011 yılı ortalarından itibaren gözlenmeye başlamıştır. Nitekim 2011 yılı ilk yarısında net ihracatın büyümeye katkısı negatif 5,2 puan iken, bu katkı yılın ikinci yarısında pozitif 1,9 puan olmuştur. Toplam yurtiçi talebin büyümeye katkısı ise, aynı dönemde 15,6 puandan 5 puana gerilemiştir. Tablo:38- GSYH, Sanayi Üretimi ve Enflasyon GSYH (Sabit Fiy.) 12,6 10,4 5,3 9,3 9,2 11,9 9,1 8,4 5,2 8,5 Yıllık Yüzde Değişim (1) Sanayi TÜFE Üretimi Genel H-Endeksi 17,3 9,6 5,0 13,8 8,4 4,6 10,0 9,2 3,8 12,1 6,4 3,5 13,1 6,4 3,5 14,4 4,0 4,3 8,1 6,2 5,7 7,6 6,2 7,4 6,5 10,5 8,5 8,9 10,5 8,5 Kur Sepeti(2) -5,6 -5,5 -4,5 -6,3 -5,5 3,8 9,1 20,5 25,2 14,5 İşsizlik Oranı (%) 14,4 11,0 11,4 11,0 11,9 11,5 9,4 9,2 9,1 9,8 Bir Önceki Döneme Göre % Değişim (3) GSYH Sanayi (Sabit Fiy.) Üretimi 1,0 3,2 3,7 3,8 0,8 1,5 4,1 4,3 2010–I 2010–II 2010–III 2010–IV 2010 Yılı 2011–I 2,1 2011–II 1,3 2011–III 1,0 2011–IV 0,4 2011 Yılı Kaynak: TÜİK. (1) GSYH ve sanayi üretimi için yıllık ortalama, TÜFE ve ÜFE için dönem sonu yıllık değişim. (2) Kur sepeti 0,5 $+0,5 Euro’dan oluşmaktadır. Yıllık yüzde değişim dönem ortalamalarından hesaplanmıştır. (3) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış. 3,2 -1,7 0,9 3,3 2010 yılında 46,6 milyar dolar olan cari işlemler dengesi açığı, 2011 yılında 77,2 milyar dolara yükselmiştir. Yılın ilk yarısında, yurtiçi talepteki hızlı büyüme ve dış ticaret hadlerindeki bozulma, cari işlemler açığının önemli ölçüde yükselmesine neden olmuştur. Kredi genişlemesinin ivme kaybetmesi sonucunda yurtiçi talebin yavaşlaması ve Türk lirasının önemli ölçüde değer kaybetmesinin etkisiyle yılın son çeyreğinde cari işlemler açığında iyileşme gözlenmiştir. Cari açık büyük ölçüde sermaye ve finans hesabından döviz girişleri ile finanse edilirken, net hata-noksan kaleminden sağlanan döviz girişleri de, bir önceki yıla göre önemli ölçüde artmış ve 12,2 milyar dolar olmuştur. 2010 yılında Merkez Bankası’nın döviz alım ihalelerinin yoğunlaşması nedeniyle 12,8 milyar dolar artış gösteren rezervler, yılın son çeyreğinde Merkez Bankası’nın döviz piyasalarına yaptığı yoğun müdahaleler sonucunda 2011 yılında 1,8 milyar dolar azalmıştır. İktisadi faaliyetlerdeki canlılığın sürmesi ve tarım istihdamındaki büyüme, 2011 yılında toplam istihdamın yüzde 6,7 oranında artmasına ve genel işsizlik oranının yüzde 11,9’dan yüzde 9,8’e gerilemesine katkıda bulunmuştur. İstihdam artışı, inşaat ve hizmetler sektöründe ivme kazanırken, sanayi sektöründe istihdam artışı genel ortalamanın altında kalmıştır. 2011 yılında tarım dışı istihdam yüzde 6,2 oranında artmış, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 14,8’den yüzde 12,4’e gerilemiştir. 83 Tablo:39- 2011 Yılı Enflasyon Raporları: Politika Varsayımları ve Orta Vadeli Tahminler Enflasyon Raporu 2011-I (Ocak) 2011-II (Nisan) 2011-III (Temmuz ) 2011-IV (Ekim) Politika Faizi Varsayımı TCMB enflasyon hedeflemesi çerçevesinde orta vadeli enflasyon öngörülerini oluştururken yalnızca politika faiz oranlarını değil, aynı zamanda zorunlu karşılık oranları ve diğer likidite yönetimi araçlarını da içeren bir politika bileşimini araç olarak kullanmaktadır. Politika bileşiminin 2011 yılının kalanında sınırlı bir ek sıkılaştırma sağlayacak şekilde değiştirildiği ve kredi genişleme hızının % 20-25 civarına düşürüldüğü varsayılmıştır. Orta vadeli tahminler üretilirken uygulanan politika bileşiminin parasal koşullar üzerindeki net etkisinin sıkılaştırıcı yönde olacağı bir çerçeve esas alınmıştır. 2011 yılının ikinci yarısında sınırlı ölçüde ilave bir parasal sıkılaştırmaya gidilerek yıl sonunda kredi büyüme hızının % 20–25 aralığına getirildiği varsayılmıştır. Orta vadeli tahminler üretilirken, gerek süregelen para ve maliye politikalarının sıkılaştırıcı etkileriyle, gerekse BDDK’nın tüketici kredilerine ilişkin almış olduğu tedbirlerin etkisiyle kredi artış hızında belirgin yavaşlama gözleneceği varsayılmıştır. Kredilerin yıllık büyüme hızının % 25 düzeyine indiği, politika faizinin ise yılsonuna kadar sabit tutulduğu varsayılmıştır. Tüketici kredilerinin yıllık büyüme hızının kademeli olarak yavaşlamaya devam ettiği ve Ekim ayında alınan politika tedbirleri çerçevesinde yılın son çeyreğinde parasal koşullarda belirgin bir sıkılaştırma yapıldığı varsayılmıştır. Enflasyon Tahmini (%) (1) Faiz Kararı —21 Ocak 2011 tarihinde 1 Haftalık Repo faiz oranı %6,50’den % 6,25’e indirilmiştir. —5 Ağustos 2011 tarihinde politika faizi olan 1 Hafta Vadeli Repo faizi % 6,25’den % 5,75’e indirilmiştir. — Bu tarihte borçlanma faizi ise % 1,50’den % 5’e yükseltilmiştir. —20 Ekim 2011 tarihinde politika faizi olan 1 Hafta vadeli repo faizi %5,75’te, gecelik borçlanma faizi %5’te sabit tutulurken, gecelik borç verme faizi %9’dan %12,5’e yükseltilmiştir. Piyasa yapıcılar için borç verme faizi ise %8’den %12’ye çıkartılmıştır. —TCMB aynı zamanda 1 Hafta vadeli repo ile piyasaya verdiği likidite miktarında da sınırlamaya gitmeye başlamıştır. Çıktı Açığı (%) (2) TÜFE Beklentisi (%) 12 Ay 24 Ay Sonrası Sonrası TÜFE Gerçekleşme (Yıllık %) 2011 2012 2011 2012 % 4,5 ile 7,3 arası (Ort.% 5,9) % 3,3 ile 6,9 arası (Ort.% 5,1) % -0,5 % 0,0 % 6,55 % 6,17 % 4,90 % 5,6 ile 8,2 arası (Ort. % 6,9) % 3,4 ile 7,0 arası (Ort.% 5,2) % -0,5 % 0,2 % 6,79 % 6,28 % 4,26 % 5,9 ile 7,9 arası (Ort.% 6,9) % 3,5 ile 6,9 arası (Ort.% 5,2) % -0,5 % 0,2 % 6,92 % 6,31 % 6,31 % 7,8 ile 8,8 arası (Ort.% 8,3) % 3,7 ile 6,7 arası (Ort. % 5,2) % -1,1 % -1,0 % 6,78 % 6,31 % 8,0 Kaynak: TCMB, Enflasyon Raporları ve Beklenti Anketleri. (1) Yüzde 70 olasılıkla, yılsonu tahminidir. (2) Yılsonuna ilişkin yaklaşık değerlerdir. Rakamlar enflasyon raporlarındaki grafiklerden hesaplanmıştır. 84 2011 IV. 2006–2011 DÖNEMİNE TOPLU BAKIŞ: 1. Politika Faizi Kararları: Enflasyon hedeflemesi sisteminde temel politika aracı kısa vadeli faizlerdir. Kısa vadeli faiz oranları kullanılarak, merkez bankalarının çeşitli kanallardan ekonomideki temel büyüklükleri etkileme gücüne sahip oldukları kabul edilmektedir. Para politikasının ekonomik büyüklükler üzerindeki etkileme süreci, parasal aktarım mekanizması olarak adlandırılmaktadır. Enflasyon hedeflemesi sisteminde, merkez bankalarının temel amacı olan fiyat istikrarına ulaşmak için kullandığı kısa vadeli faizlerin; talep, varlık fiyatları, döviz kurları, beklentiler ve diğer faiz oranları üzerindeki etkileri ile bu etkilerin ne kadar sürede ve ne büyüklükte olduğunun bilinmesi özel bir öneme sahip olmaktadır. Ancak, parasal aktarım mekanizmasının işleyiş süreci ve enflasyonu belirleyen temel ekonomik göstergeler üzerindeki etkileme gücü konusunda belirsizlikler bulunmaktadır. Aktarım mekanizmasına ilişkin belirsizlikler, sadece gelişmekte olan ülkeler açısından değil, gelişmiş ülkeler açısından da geçerli bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelere özgü, yapısal sorunlar, mali baskınlık, finansal baskınlık, geçmişe dönük fiyatlama davranışları ve dışsal şoklara açıklık gibi unsurlarda, parasal aktarım mekanizmasının işleyiş sürecinde ek belirsizlikler yaratmaktadır. 42, 43 Merkez Bankası 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi sistemine başlarken, Türkiye’de aktarım mekanizmasının önceki dönemlere göre belirginleşmekle birlikte halen önemli düzeyde belirsizlikler taşıdığını ifade etmiştir. Aktarım mekanizmasının işleyişine ilişkin belirsizlikler ve ekonominin hızla değişen yapısı nedeniyle, tek bir modele bağlı kalınmasının doğru olmadığı ve para politikası kararlarında farklı varsayımları içeren farklı modellerin ve uzman görüşleriyle desteklenerek bir arada değerlendirilmesinin önemli olduğu belirtilmiştir. 44 Merkez Bankası, 2007 yılı para ve kur politikası metninde aktarım mekanizması ile ilgili daha açık değerlendirmede bulunmuştur. Bu metinde; “Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları, para politikasının enflasyon üzerindeki gecikmeli etkilerine ilişkin ciddi belirsizlikler yaşamaktadır. 2001 yılı sonrası ekonomimizde yaşanan yapısal dönüşümle beraber makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkinin ciddi bir değişim gösterdiği de dikkate alındığında, söz konusu belirsizliğin Ülkemizde en az diğer ülkeler kadar yüksek olduğu değerlendirilmektedir. Ancak, yine de son dönemdeki normalleşme sürecinin deneyimi ışığında para politikasının enflasyonu etkileme süresi konusunda bazı saptamalar yapmak mümkündür. Son yıllardaki gözlemler, para politikası tedbirlerinin iç talebe etki süresinin yaklaşık 3 ile 9 ay arasında yoğunlaştığına; talepteki değişimin enflasyona etkisinin ise 3 ay ile 1 yıl arasında gerçekleştiğine işaret etmektedir. Buradan hareketle, para politikasının enflasyon üzerindeki etkilerinin ortalama bir buçuk yıllık bir zaman dilimine yayıldığı ifade edilebilir… Kuşkusuz, şokların büyüklüğü ve fiyatlara yansıma sürelerine bağlı olarak bu sürenin uzaması veya kısalması söz konusu olabilecektir” 45 değerlendirmesine yer verilmiştir. 2008 yılı para ve kur politikası metninde, aktarım mekanizmasıyla ilgili şu değerlendirmeye yer verilmiştir; “Para politikası uygulamalarının enflasyonu etkileme sürecindeki belirsizlikler merkez bankalarının politika metinlerinde üzerinde sıkça durduğu bir konudur. Türkiye gibi yapısal dönüşüm yaşayan ülkelerde, makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkiler zaman içinde değişim göstermekte ve bu nedenle parasal aktarım mekanizmasına ilişkin belirsizlikler gelişmiş ülkelere kıyasla daha fazla olabilmektedir… Türkiye’de 2001 sonrasında enflasyondaki düşüş süreciyle birlikte kısa vadeli faizlerin uzun süre sadece aşağı yönde hareket göstermesi ve bu dönemin enflasyon hedeflemesinin geçiş 42 KARA, A. Hakan-ORAK, Musa, “Enflasyon Hedeflemesi”, Ekim 2008, T.C. Merkez Bankası. KASAPOĞLU, Özgür, “Parasal Aktarım Mekanizmaları: Türkiye İçin Uygulama”, Uzmanlık Yeterlik Tezi, Şubat 2007, T.C.Merkez Bankası. 44 TCMB, “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.14– 15, 5 Aralık 2005. 45 TCMB, “2007 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.3–4, 13 Aralık 2006. 43 85 dönemi olması, para politikası aktarım mekanizmasının değerlendirmesini güçleştirmiştir. Bununla birlikte, 2006 yılının ortalarından itibaren gerçekleştirilen parasal sıkılaştırma ve sonrasında oluşan makroekonomik dinamikler, aktarım mekanizmasına ilişkin önemli çıkarımlar yapılabilmesine olanak tanımaktadır. Son dönemdeki gözlemler doğrultusunda para politikasındaki sıkılaştırmanın ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisinin yaklaşık bir yıl, enflasyon üzerindeki etkisinin ise yaklaşık iki yıl kadar sürdüğü ifade edilebilir. Son bir buçuk yıl içinde para politikasının özel kesim talebi ve enflasyon üzerindeki etkisi açıkça görülmüştür. Daha da önemlisi, bu süreçte para politikasının enflasyon beklentilerini kontrol altına alabildiği teyit edilmiştir. Para politikası kararlarının en etkili olduğu sektörler dayanıklı tüketim malı ve hizmetler sektörleri olmuştur.”46 Merkez Bankası 2009–2011 döneminde, para ve kur politikası metinlerinde parasal aktarım mekanizmasının etkileme süreci ve süresine ilişkin açık bir değerlendirmeye yer vermemiştir. Bu dönemde, küresel krizin gerek dünya gerekse Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, merkez bankalarının amaç ve araçlarında çeşitlenme gözlenmiştir. Fiyat istikrarı amacına ilave olarak, merkez bankalarının finansal istikrarı gözetmelerinin de gerekli olduğu görüşü yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Mevcut küresel konjonktürde, sadece kısa vadeli politika faizine dayalı parasal aktarım mekanizması yetersiz kaldığından, para politikalarının etkinliğini artırmak için, kısa vadeli politika faizleri yanı sıra diğer para politikası araçlarının da kullanılması gündeme gelmiştir. Nitekim 2010 yılı para ve kur politikası metninde, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı yanı sıra küresel finansal krizin Türkiye ekonomisi ve finansal istikrarı üzerindeki olumsuz etkilerini önlemeyi amaçladığı ifade edilmiştir. Bu çerçevede, temel aracı olan kısa vadeli politika faizine ek olarak, Türk lirası ve döviz likiditesine ilişkin önlemler ile kredi piyasasının sağlıklı işlemesini sağlayacak ve reel sektörü destekleyecek bir dizi ek önlem alındığı belirtilmiştir. Böylece, para politikası kararlarının finansal değişkenler ve beklentiler üzerindeki etkinliğinin arttığı, Merkez Bankası’nın piyasa faizleri üzerindeki belirleyiciliğinin güçlendiği ifade edilmiştir. 47 Merkez Bankası, 2011 yılı para ve kur politikası metninde, kriz sonrası süreçte, Türkiye’de parasal aktarım mekanizmasının daha etkin biçimde çalıştığını ve para ve kredi piyasalarında oluşan faizlerin temel belirleyicisinin Merkez Bankası’nın politika faizi olduğunu ifade etmiştir. Mevcut küresel konjonktür çerçevesinde, temel politika aracı olan kısa vadeli faizlerle birlikte, likidite yönetimi ve zorunlu karşılıklar gibi alternatif araçların da etkin biçimde kullanıldığı bir politika bileşiminin uygulanmasının gerekli olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda Merkez Bankası’nın, küresel krizin zirve yaptığı 2008 Eylül ayından bu yana, fiyat istikrarı amacı ve finansal istikrar görevi doğrultusunda farklı araçların bir arada kullanıldığı bir politika bileşimi uyguladığı ifade edilmiştir. 48 2011 yılı para politikası uygulamalarına ilişkin 2012 yılı para ve kur politikaları metninde de, Merkez Bankası’nın 2010 yılı son çeyreğinden itibaren geleneksel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihalelerine ek olarak zorunlu karşılıklar, faiz koridoru ve diğer likidite politikalarını aktif şekilde kullandığı ifade edilmiştir. Kasım 2010 tarihinden itibaren uygulamaya konulan yeni strateji çerçevesinde, kısa vadeli sermaye akımlarının sınırlanması, döviz kurundaki aşırı değerlenmenin önlenmesi, yurtiçinde krediler ve talebin daha kontrollü büyümesi ile iç ve dış talep arasındaki ayrışmanın dengelenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Merkez Bankası Kasım 2010- Ağustos 2011 döneminde, bu amaçlara ulaşmak için faiz koridorunu aşağı doğru genişletmiş, zorunlu karşılık oranlarını artırmış ve döviz alım ihaleleri düzenlemiştir.49 2011 yılı Ekim ayı ortasından itibaren ise, faiz koridorunu yukarı doğru genişletmiş, günlük likidite miktarını ayarlayarak gecelik faiz oranlarını önemli ölçüde yükseltmiş ve döviz kuru hareketlerini yumuşatmaya çalışmıştır. Yukarıda da özetlendiği gibi, özellikle 2010 yılı Kasım ayından itibaren, Merkez Bankası para politikası uygulamalarında esneklik sağlamaya çalışmış ve enflasyon hedeflemesi sisteminin temel özelliği olan “Tek Hedef-Tek Araç” yaklaşımını önemli ölçüde değiştirerek 46 TCMB, “2008 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.5–6, 18 Aralık 2007. TCMB, “2010 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf. 3, Aralık 2009. 48 TCMB, “2011 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.3, 4, 21 Aralık 2010. 49 TCMB, “2012 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.3, 27 Aralık 2011. 47 86 makro finansal riskleri kontrol altına almaya çalışmıştır. Bu çerçevede, kısa vadeli politika faizi yanı sıra, zorunlu karşılık oranları, faiz koridoru, döviz alım-satım ihaleleri ve doğrudan döviz müdahaleleri ile günlük likidite miktarının ayarlanarak efektif faiz oranlarının belirlenmesine yönelik uygulamalar ile para politikasının etkinliği artırılmaya çalışılmıştır. 2006–2011 döneminde Merkez Bankası’nın, piyasadaki likidite düzeyini ayarlamak için, kullandığı kısa vadeli politika faizi de zaman içinde değişiklik göstermiştir (Bakınız Grafik: 23). 2001 yılında Kamu ve TMSF bünyesindeki bankalardan Merkez Bankası’nın satın aldığı DİBS’ler, daha sonraki yıllarda ise yoğun döviz alışları nedeniyle oluşan fazla likidite koşulları Mayıs 2008 tarihine kadar sürmüştür. Likidite fazlalığının olduğu bu dönemde, piyasadaki likidite düzeyini belirleyen temel faiz oranı Merkez Bankası’nın gecelik borçlanma faizi olmuştur. Mayıs 2008 tarihinden itibaren ise piyasada likidite sıkışıklığı oluşmuş ve bu durum sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Likidite açığının ortaya çıktığı Mayıs 2008 tarihi sonrasında ise, Merkez Bankası piyasanın likidite ihtiyacını düzenli olarak gerçekleştirdiği bir hafta vadeli repo ihaleleri ile sağlamaya başlamıştır. Merkez Bankası, bir yandan piyasayı bir hafta vadeli fonlarken, diğer yandan gecelik vadede borçlanmıştır. 50 Merkez Bankası, 18 Mayıs 2010 tarihine kadar, politika faizi olarak gecelik borçlanma faiz oranını kullanmış, bu tarihten itibaren “bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı” politika faizi olarak ilan edilmiştir. Merkez Bankası, faiz politikasına ilişkin önemli bir değişikliği 2010 yılı Kasım ayında yapmış ve gecelik borçlanma faiz oranını önemli ölçüde aşağı çekerek borçlanmaborç verme faizi arasındaki farkı açarak faiz koridorunu aşağı doğru genişletmiştir. 2011 yılı Ağustos ayında ise, gecelik borçlanma ve borç verme faizini yükselterek faiz koridorunu yukarı doğru genişletmiştir. Bu dönemde de, piyasadaki likidite düzeyi bir hafta vadeli repo ihaleleri ile ayarlanmış ve repo faiz oranı politika faizi olarak ilan edilmeye devam edilmiştir. Merkez Bankası 2011 yılı Ekim ayından itibaren, piyasadaki günlük likidite miktarını aşağı ve yukarı doğru ayarlayarak efektif bir faiz oranı oluşturmaktadır. Bir hafta vadeli repo ihale faizi politika faizi olarak korunurken, efektif faiz oranının faiz koridoru içinde kalacak şekilde belirlenmesi söz konusu olmaktadır. 2011 yılı Ekim-Aralık döneminde, piyasalar açısından günlük efektif faiz oranı belirleyici olmuş ve politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranı ile efektif faiz oranı arasında önemli bir farklılaşma gözlenmiştir (Bakınız Grafik:18). Grafik.24- Enflasyon Hedefleyen Ülkelerde Politika Faizleri (%) Grafik.23- TCMB Gecelik Borç Alma ve Borç Verme Faizi ile Politika Faizleri (%) 18,5 22,00 17,0 19,00 15,5 16,00 14,0 13,00 12,5 11,0 10,00 9,5 7,00 8,0 4,00 6,5 Politika Faizi Borç Alma Türkiye Borç Verme 4 7 10 4 7 1 20 0 11 -1 4 7 1 20 0 10 -1 4 7 1 20 0 09 -1 4 7 1 20 0 08 -1 4 7 1 20 0 07 -1 20 06 -1 7 10 4 4 7 1 20 0 11 -1 4 7 1 20 0 10 -1 4 7 1 20 0 09 -1 7 1 20 0 08 -1 4 4 5,0 7 20 10 07 -1 20 06 -1 1,00 Gelişmekte Olan Ülkeler 2006–2008 döneminde, Merkez Bankası’nın politika faizi, enflasyon hedeflemesi yapan gelişmekte olan ülkelerin politika faizlerinden önemli ölçüde yüksek kalmıştır. Finansal piyasalardaki dalgalanma nedeniyle, 2006 yılı Haziran ayında politika faizinin artırılması ve uzun süre bu düzeylerde tutulması, Türkiye’de nominal ve reel faizlerin gelişmekte olan ülkelerden daha yüksek kalmasına yol açmıştır. Küresel krizin derinleşmesi ve enflasyonist 50 TCMB, “2009 Yılı Para ve Kur Politikası”, sf.15, 16 Aralık 2008. 87 kaygıların azalması, 2009 yılından itibaren Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine ivme kazandırmış ve diğer ülkelerle olan faiz farklılığı azalmıştır. 2011 yılı ikinci çeyreğinden itibaren, Merkez Bankası politika faizi, gelişmekte olan ülkelerin politika faizlerinin altında kalmıştır (Bakınız Grafik:24). Ancak, yılın son çeyreğinde Merkez Bankası’nın efektif faiz oranı politika faizinin önemli ölçüde üzerinde gerçekleşmiştir. 2006–2011 döneminde, Para Politikası Kurulu, 72 adet normal, 2 adet olağanüstü ve bir adet ara toplantı olmak üzere, toplam 75 adet toplantı yapmıştır. Bu toplantılarda, 45 kez faizlerin sabit tutulması, 23 kez faiz indirimi, 6 kez faiz artırımı ve bir kez de politika faizine esas olacak referans faiz değişikliği kararı alınmıştır (Bakınız Grafik:25). 18 Mayıs 2010 tarihindeki Kurul toplantısında, gecelik borçlanma faizi yerine bir hafta vadeli repo ihale faizinin politika faizi olarak belirlenmesine karar verilmiştir. Kurul’un politika faizi indirim kararları, küresel krizin çıkış ve derinleştiği dönem olan Eylül 2007 ile Kasım 2009 tarihleri arasında yoğunlaşmıştır. 22.Ara.11 20.Eyl.11 20.Eki.11 23.Kas.11 21.Tem.11 04.Ağu.11 23.Ağu.11 21.Nis.11 25.May.11 23.Haz.11 16.Ara.10 20.Oca.11 15.Şub.11 23.Mar.11 16.Eyl.10 14.Eki.10 11.Kas.10 17.Haz.10 15.Tem.10 19.Ağu.10 16.Şub.10 18 Mart 201 13.Nis.10 18.May.10 18.Ağu.09 17.Eyl.09 15.Eki.09 19.Kas.09 17.Ara.09 14.Oca.10 22.Eki.08 19.Kas.08 18.Ara.08 15.Oca.09 19.Şub.09 19.Mar.09 16.Nis.09 14.May.09 16.Haz.09 16.Tem.09 17.Tem.08 14.Ağu.08 18.Eyl.08 17.Nis.08 15.May.08 16.Haz.08 13.Ara.07 17.Oca.08 14.Şub.08 19.Mar.08 13.Eyl.07 16.Eki.07 14.Kas.07 14.Haz.07 12.Tem.07 14.Ağu.07 15.Şub.07 15.Mar.07 18.Nis.07 14.May.07 24.Ağu.06 26.Eyl.06 19.Eki.06 23.Kas.06 21.Ara.06 16.Oca.07 23.Mar.06 27.Nis.06 25.May.06 07.Haz.06 25.Haz.06 27.Haz.06 20.Tem.06 2,25 2,00 1,75 1,50 1,25 1,00 0,75 0,50 0,25 0,00 -0,25 -0,50 -0,75 -1,00 -1,25 -1,50 -1,75 -2,00 -2,25 23.Oca.06 23.Şub.06 Grafik:25 - Politika Faiz Oranlarındaki Değişim (Yüzde Puan) Para Politikası Kurulu, 2006–2011 döneminde politika faizi artırım kararlarını, genelde finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmaların ve dışsal şokların olumsuz etkilerini gidermek amacıyla almıştır (Bakınız Tablo:40). 2006 yılı Mayıs ayında uluslararası mali piyasalarda yaşanan dalgalanmaların, yurtiçi mali piyasalar ve döviz kurları üzerinde yarattığı olumsuz etkileri gidermek için, Para Politikası Kurulu Haziran ayında iki kez olağanüstü toplantı yapmıştır. 7 ve 25 Haziran 2006 tarihlerinde yaptığı bu toplantılarda politika faizini toplam 400 baz puan artırarak yüzde 13,25’ten yüzde 17,25’e yükseltmiştir. Daha sonra, 20 Temmuz 2006 tarihinde de 25 baz puanlık artış gerçekleştirmiştir. Faiz artırımlarının temel gerekçesi olarak, döviz kurlarındaki sağlıksız yükseliş ve bu yükselişin bekleyişler ile fiyatlandırma davranışlarını olumsuz etkileyerek enflasyon hedefini risk altına sokması sayılmıştır. Bu dönemde, döviz kurlarındaki sağlıksız oluşumu önlemek için, doğrudan döviz müdahalesi de dâhil olmak üzere döviz piyasasına yönelik bir dizi ek önlem yürürlüğe konulmuştur. Para Politikası Kurulu ikinci politika faizi artırım sürecini, Mayıs-Temmuz 2008 döneminde başlatmıştır. Küresel krizin derinleşmeye başladığı bu dönemde, döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkileriyle artış eğilimine giren enerji ve işlenmiş gıda fiyatlarındaki yükselişin genel fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla faiz oranları, 3 kez yükseltilmiştir. Bu dönemde Kurul, toplam talep koşullarının enflasyonu düşürücü yönde katkı sağladığı değerlendirmesinde bulunmuş ve politika faizlerini ölçülü bir şekilde artırmıştır. Toplam faiz artırımı 150 baz puan olmuştur. 88 Tablo: 40 -Politika Faizi Artırımları ve Gerekçeleri Politika Faizi Karar Tarihi Eski Yeni 07.06.2006 Olağanüstü Toplantı 13,25 15,00 25.06.2006 Olağanüstü Toplantı 15,00 17,25 20.07.2006 17,25 17,50 15.05.2008 15,25 15,75 16,06.2008 15,75 16,25 17.07.2008 16,25 16,75 Gerekçe Nisan ve Mayıs aylarındaki enflasyon gerçekleşmelerinin ardından yıllık enflasyon, hedefle uyumlu patikanın belirgin olarak üzerine çıkmıştır. Bunun yanında, yakın zamanda mali piyasalardaki dalgalanmaların ardından oluşan döviz kuru hareketlerinin doğrudan etkileriyle, önümüzdeki aylarda yıllık enflasyon rakamlarının geçici olarak bir miktar daha yükselmesi söz konusu olabilecektir. Para Politikası Kurulu, söz konusu kısa vadeli gelişmelerin orta vadeli bekleyişler ve fiyatlama davranışları üzerinde kalıcı etkiler oluşturmasını önlemek ve orta vadede enflasyon eğiliminin hedeflerle uyumlu kalmasını sağlamak amacıyla politika faizlerini gözden geçirme gereği duymuştur. Gelişmiş ülke merkez bankalarının parasal sıkılaştırma ve faiz artırım sürecinin tetiklediği portföy hareketleri sonucunda gelişmekte olan ülkelerin mali varlıklarına olan talep ciddi bir şekilde daralmıştır. Bu talep daralması gelişmekte olan ülkelerde, özellikle son üç günde, gerek döviz kurları, gerekse orta ve uzun vadeli faiz oranları üzerinde ekonomik temellerin gerektirdiğinin ötesinde bir baskı yapmıştır. Türkiye ise bu gelişmelerden, yurtdışında yerleşiklerin ellerinde tuttukları portföyün yapısının da katkısıyla daha fazla etkilenmiştir. Orta vadeli enflasyon bekleyişlerini düzeltmek amacıyla Para Politikası Kurulu politika faizlerini gözden geçirmiş ve güçlü bir parasal sıkılaştırmaya daha gidilmesine karar vermiştir. Ayrıca, döviz piyasasındaki likidite durumu etraflı olarak değerlendirilmiş, döviz likiditesinde daralma olduğu tespiti yapılmış, etkin çalışan bir döviz piyasasının fiyat istikrarı hedefi için ön koşul olması nedeniyle Merkez Bankası’nın elindeki araçlar ve mekanizmalar yoluyla döviz likiditesinin sağlanması yolunda Merkez Bankası idare merkezinin etkili bir şekilde müdahalesine Kurul’un tam desteği ifade edilmiştir. Enflasyondaki yükseliş döviz kurunun gecikmeli etkileriyle Temmuz ayında da devam edecektir. Merkez Bankası’nın Haziran ayı içinde aldığı tedbirler önümüzdeki dönemde enflasyon üstündeki baskıyı azaltacaktır. Bununla birlikte, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artışların devam ettiği ve bekleyişlerin orta vadeli hedeflerle henüz uyumlu olmadığı göz önüne alındığında, enflasyona ilişkin temkinli olma gereği sürmektedir. Para Politikası Kurulu, 2007 yılsonu enflasyon hedefine odaklanmış olduğundan, bütün bu unsurları göz önüne alarak ölçülü bir parasal sıkılaştırmanın gerektiği değerlendirmesini yapmıştır. Yakın dönemde açıklanan veriler Nisan Enflasyon Raporu’nda sunulan görünümü teyit etmektedir. Döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkileri ile son dönemde artış eğilimini sürdüren enerji ve işlenmiş gıda fiyatları kısa vadede enflasyonun geçici olarak yükselmesine neden olabilecektir. Uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların yansımaları iç talebi yavaşlatmaya devam etmekte, dış talep ise güçlü seyrini korumaktadır. Bu çerçevede, toplam talep koşulları enflasyonu düşürücü yönde katkı sağlamaya devam edecektir. Kurul, enflasyonun yılın son çeyreğinden itibaren kademeli olarak düşüş eğilimine girerek 2009 yılı sonunda Nisan Enflasyon Raporu’nda yer alan yüzde 6,7’lik tahmine yakın gerçekleşeceğini öngörmektedir. Merkez Bankası gıda ve enerji fiyatlarındaki yükselişin genel fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemesini önlemek için gerekli tedbirleri almaya devam edecektir. Bu doğrultuda, gerektiği takdirde önümüzdeki dönemde de ölçülü faiz artışı Kurul’un gündeminde olacaktır. Yakın dönemde arz ve talep koşullarına ilişkin veriler Nisan Enflasyon Raporu’nda sunulan öngörülerle uyumlu seyretmiştir. Toplam talep koşulları enflasyonu düşürücü yönde katkı sağlamaya devam edecektir. Kurul, son dönemde işlenmemiş gıda fiyatlarında nispeten olumlu gelişmeler gözlendiğini kaydetmiş, petrol fiyatlarının ise Nisan Enflasyon Raporu’ndaki varsayımların belirgin olarak üzerinde seyrettiğine dikkat çekmiştir. Bu çerçevede, enflasyonun yılın son çeyreğinden itibaren kademeli bir düşüş eğilimine girerek 2009 sonunda yüzde 7,5 olan hedefe yakın gerçekleşeceği öngörülmektedir. Süregelen belirsizlik algılamaları ve arz yönlü şoklar enflasyon üzerinde yukarı yönlü risk oluşturmaktadır. Merkez Bankası, söz konusu risklerin genel fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla, gerektiğinde ölçülü bir faiz artışına gidebilecektir. Yakın döneme ilişkin arz ve talep koşullarına ilişkin veriler Nisan Enflasyon Raporu’nda sunulan öngörülerle uyumlu seyretmiştir. Toplam talep koşulları enflasyonu düşürücü yönde katkı sağlamaya devam edecektir. Enflasyonun kısa bir süre yüksek seviyelerde seyrettikten sonra kademeli bir düşüş eğilimine girerek 2009 sonunda yüzde 7,4 olan hedefe yakın gerçekleşeceği öngörülmektedir. Kurul, Mayıs ayından itibaren gerçekleştirilen parasal sıkılaştırma sonrasında kısa vadeli faizlerin mevcut seviyesinin enflasyondaki düşüşü desteklediği değerlendirmesinde bulunmuştur. Bununla birlikte, süregelen belirsizlik algılamaları ve arz yönlü şoklar enflasyon üzerinde yukarı yönlü risk oluşturmaktadır. Kaynak: TCMB, Para Politikası Kurulu Faiz Kararlarına İlişkin Basın Duyuruları. 89 Küresel finans krizi sonrasında gelişmiş ekonomilerde devam eden genişletici para politikası sermaye akımlarının güçlenmesine neden olmuştur. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin kredi imkânlarını artırmış ve ülke para birimlerinin güçlenmesine yol açarak, iç ve dış talepte ayrışmaya neden olmuştur. Güçlü sermaye akımları gerek döviz kurları üzerinden gerek bankacılık sisteminin kullanabileceği fonları artırarak, cari işlemler açığının genişlemesine katkıda bulunmuştur. Bu ortamda, Merkez Bankası fiyat istikrarı yanısıra finansal istikrarı sağlamayı da amaç edinmeye başlamıştır. Merkez Bankası bu amaçlara ulaşmak için, kısa vadeli politika faizi yanısıra zorunlu karşılık, faiz koridoru ve likidite önlemleri gibi yeni araçlar kullanarak para politikasının etkinliğini artırmaya çalışmıştır. 2011 yılı Ekim ayından itibaren, faiz koridoru, Merkez Bankası’na para politikası yönetiminde önemli bir esneklik kazandırmış ve faizlerin günlük olarak belirlenmesi imkânı sağlamıştır. Diğer bir ifadeyle, enflasyon hedeflemesi sisteminin temel özelliği olan kural bazlı para politikasından, piyasa koşullarına uyum sağlayan esnek bir para politikası uygulamasına geçilmiştir. Bu ortamda, Para Politikası Kurulu aylık toplantılarında faiz koridorunun alt ve üst sınırlarını belirlerken, Merkez Bankası İdare Merkezi, kredileri ve döviz kurlarını etkilemek için, kısa vadeli faizleri günlük olarak belirleme imkânına kavuşmuştur. 2. Döviz Kuru Politikası: Enflasyon hedeflemesi sisteminin uygulamaya konulduğu 2006 yılında, kamuoyuna açıklanan para ve kur politikası metninde, döviz kuru politikası ile ilgili şu ifade yer almaktadır; “Dalgalı kur rejimi uygulamasında temel ilke, döviz kurunun bir para politikası aracı olarak kullanılmaması ve Merkez Bankası’nın herhangi bir kur hedefinin bulunmamasıdır. Bu nedenledir ki, ılımlı bir rezerv artırma politikası yürüten Merkez Bankası, döviz piyasasındaki arz ve talep koşullarını, dolayısıyla kur seviyesini mümkün olduğunca düşük düzeyde etkilemek ve dalgalı kur rejiminin temel ilkelerine ve işleyişine sadık kalmak için döviz alımlarını kuralları önceden belirlenen ihaleler yoluyla yapmaktadır… Diğer taraftan, döviz kurundaki oynaklığın her zaman olduğu gibi Merkez Bankası’nca yakından izleneceği ve kurlarda her iki yönde oluşabilecek aşırı oynaklık durumunda piyasaya doğrudan müdahale edilebileceği vurgulanmıştır.” 51 2006 yılı sonrasında kamuoyuna açıklanan para ve kur politikası metinlerinde de, döviz kuru politikasının genel çerçevesi aynen korunmuş ve dalgalı kur rejiminde döviz kurunun bir politika aracı olarak kullanılmadığı, Merkez Bankası’nın nominal ya da reel herhangi bir kur hedefinin bulunmadığı düzenli olarak ifade edilmiştir. 2007 yılı para ve kur politikası metninde, döviz kuru politikasının genel çerçevesiyle ilgili daha belirgin ifadeler yer almaktadır. Bu metinde, “Dalgalı kur rejiminde döviz kuru ne bir hedef, ne de bir politika aracıdır. Merkez Bankası’nın hedef olarak aldığı tek değişken enflasyon; hedeflerine ulaşmak için kullandığı temel politika aracı ise kısa vadeli faizlerdir. Bu çerçevede Merkez Bankası’nın döviz kuru, büyüme ya da cari açık gibi bir değişkeni hedeflemesi söz konusu değildir”52 ifadesine yer verilmiştir. 2008 yılı son çeyreğinden itibaren, küresel mali krizin derinleşmesi sonucunda dünya genelinde finansal koşullar değişmiş ve bu değişimin para politikalarına yansımaları gözlenmeye başlamıştır. Bu süreçte, merkez bankaları açısından fiyat istikrarı yanı sıra finansal istikrarın sağlanması da önemli bir amaç olmaya başlamıştır. Nitekim T.C.Merkez Bankası, 2009 yılı ve sonrasında ki para ve kur politikası metinlerinde; finansal istikrarın fiyat istikrarının ön koşullarından biri olduğunu ve Merkez Bankası’nın döviz piyasasının likidite sorunları yaşamadan etkin bir şekilde çalışabilmesi için gerekli önlemleri alabileceğini belirtmiştir. T.C.Merkez Bankası daha sonra hazırlamış olduğu politika metinlerinde, gelişmiş ülke merkez bankalarının parasal genişleme politikalarının, kısa vadeli sermaye girişlerini hızlandırdığını, bunun hızlı kredi genişlemesine ve Türk lirasının giderek değerlenmesine yol açarak, 2010 yılı ikinci yarısından itibaren makro finansal risklerin ve dış dengesizliklerin birikmesine yol açtığını 51 TCMB, “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.1718, 5 Aralık 2005. 52 TCMB, “2007 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.8, 13 Aralık 2006. 90 ifade etmeye başlamıştır. Bu çerçevede, Merkez Bankası’nın makro finansal risklerin azaltılabilmesine yönelik politikalar geliştirdiğini ve bu doğrultuda, geleneksel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihalelerine ek olarak zorunlu karşılıklar, faiz koridoru ve diğer likidite politikalarının aktif bir şekilde kullanıldığı belirtilmiştir. Merkez Bankası, açık enflasyon hedeflemesi sistemini uyguladığı 2006–2011 döneminde, genelde rezerv biriktirme amacıyla, piyasalardan net 35,2 milyar dolar tutarında döviz alımında bulunmuştur (Bakınız Tablo:41). Bu dönemde Merkez Bankası, genelde her yıl düzenli döviz alım ihaleleri ile piyasadan alımda bulunmuş ve döviz alım ihaleleri aracılığıyla 47,4 milyar dolar tutarında döviz satın almıştır. Aynı dönemde, 15 Şubat 2006 tarihinde bir kez piyasaya alım yönlü doğrudan müdahalede bulunmuş ve 5,4 milyar tutarında alım yapmıştır. Döviz alımı sonucu piyasaya çıkan Türk lirası likiditesi ise, gecelik borçlanma ile piyasadan çekilmiş ve alımların döviz kuru seviyesi üzerine etkisi giderilmeye çalışılmıştır. Merkez Bankası, döviz piyasalarında likidite sıkışıklığı yaşandığı ve sağlıksız döviz kuru hareketlerinin gözlendiği dönemlerde, döviz satım ihaleleri veya doğrudan döviz satım müdahaleleri ile piyasalara döviz likiditesi sağlamış ve döviz kurlarındaki aşırı yükselişleri önlemeye çalışmıştır. Küresel likidite koşullarının etkisiyle döviz arzının azaldığı ve döviz kurlarında aşırı yükselişin gözlendiği 2006 yılı Haziran ayında, Merkez Bankası üç kez doğrudan satım müdahalesinde bulunmuş ve iki kez de döviz satım ihalesi düzenleyerek, döviz piyasalarına 3,1 milyar dolar tutarında döviz likiditesi sağlamıştır. Aynı zamanda, döviz kurlarındaki yükselişin bekleyişler ve enflasyon üzerindeki olumsuz etkisini sınırlandırmak için politika faiz oranlarını da önemli ölçüde yükseltmiştir. Tablo: 41 - T.C.Merkez Bankası Döviz İhaleleri ve Doğrudan Döviz Müdahaleleri (Milyon Dolar) Döviz İhaleleri Doğrudan Müdahaleler Toplam Net Yıllar Döviz Alımları Döviz Alım Döviz Satım Döviz Alım Döviz Satım 2006 4.296 1.000 5.441 2.105 6.632 2007 9.906 9.906 2008 7.584 100 7.484 2009 4.314 900 3.414 2010 14.865 14.865 2011 6.450 11.210 2.390 -7.150 Toplam 47.415 13.210 5.441 4.495 35.151 Kaynak: TCMB. Merkez Bankası, küresel finansal krizin derinleştiği 2008 ve 2009 yıllarında, sınırlı sürelerde döviz satım ihaleleri düzenlemiş ve piyasalara 1,0 milyar dolar tutarında döviz satışı yapmıştır. Döviz piyasalarına ihale aracılığıyla veya doğrudan müdahale ile döviz satışları 2011 yılında yoğunlaşmıştır. 2011 yılının Ocak-Temmuz döneminde, döviz alım ihaleleri düzenleyen Merkez Bankası, Ağustos ayından itibaren küresel risk iştahının bozulmasının etkisiyle döviz kurlarında yaşanan aşırı yükselişi önlemek için döviz satış ihaleleri düzenlemeye başlamıştır. İhalelerde yapılan döviz satışları, zaman içinde önemli ölçüde yükseltilmiş ve Ağustos-Aralık döneminde 11,2 milyar dolar döviz satışı yapılmıştır. Ayrıca Banka, 18 Ekim ve 30 Aralık 2011 tarihlerinde iki kez piyasalara doğrudan müdahalede bulunmuş ve 2,4 milyar dolar tutarında döviz satmıştır. 2011 yılı Ağustos ayından itibaren Türk lirasında ortaya çıkan aşırı değer kaybının, orta vadeli enflasyon beklentilerini ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilememesi için, Merkez Bankası Ekim ayında borç verme faizlerini önemli ölçüde artırarak faiz koridorunu yukarı doğru genişletmiştir. Banka, piyasaya yapılan fonlamayı ayarlayarak para piyasasındaki efektif gecelik faiz oranlarının politika faizinden daha yüksek oluşmasına izin vermiştir (Bakınız Grafik:18). Uygulanan faiz koridoru sistemiyle efektif faizler günlük olarak ayarlanmış, böylece sermaye akımlarındaki dalgalanmaların döviz kuru ve ekonomi geneli üzerindeki olumsuz yansımaları yumuşatılmaya çalışılmıştır. Merkez Bankası’nın 2011 yılında uygulamaya başladığı yeni para politikası çerçevesinde, kısa vadeli politika faizi yanı sıra faiz koridoru, zorunlu karşılıklar ve likidite 91 önlemleri gibi araçlar da kullanılmakta, böylece fiyat istikrarı ve finansal istikrarın birlikte sağlanması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, nihai amaçlara ulaşmak için krediler ve döviz kurunun aktarım kanalları olması benimsenmiştir. TCMB bünyesinde yapılan bir çalışmaya göre, finansal istikrarı da hedefleyen bir para otoritesi için tek başına politika faizini kullanmanın yeterli olmadığı belirtilmektedir. Hem kredilerin hem de döviz kurunun istenilen yönde hareket etmesi için parasal otoritenin kısa vadeli faizle birlikte başka araçları da devreye sokması gerektiği ve bu doğrultuda TCMB’nin 2010 yılının sonlarından itibaren araç çeşitliliğine giderek krediler ve döviz kuru kanallarını ayrı ayrı etkileyebileceği bir çerçeve oluşturduğu ifade edilmektedir.53 Merkez Bankası, özellikle, 2011 yılı Ekim ayı ortasından itibaren, Türk lirasındaki hızlı değer kaybının enflasyon beklentileri ve hedefleri üzerindeki olumsuz etkisini sınırlandırmak için, günlük sağladığı likidite miktarını ve faiz koridorunu kullanarak gecelik piyasada oluşan faizleri önemli ölçüde yükseltmiş ve döviz kuru hareketlerini yumuşatmaya çalışmıştır. Enflasyon hedeflemesi sistemini uygulayan ülkeler için, döviz kurundan fiyatlara geçiş para politikasının temel konularından birisini oluşturmaktadır. Özellikle, para ikamesinin yüksek olduğu Türkiye için bu konu daha büyük bir önem arz etmektedir. Zaman içinde, para ikamesinde önemli bir gerileme yaşanmış olsa da, günümüzde de bu konu önemini korumakta ve Merkez Bankası’nın döviz kurlarına yönelik tepkisinde belirleyici olmaktadır. Türkiye ekonomisi, 2001 krizinin ardından dalgalı kur rejimine geçmiş ve bu yeni rejim döviz kurundan fiyatlara geçiş sürecinde belirgin bir değişime yol açmıştır. Açık enflasyon hedeflemesine geçilen 2006 yılında yapılan bir çalışmaya göre, döviz kurundan fiyatlara geçiş etkisinin, dalgalı kur rejimi öncesi dönemde 4–5 ay gibi kısa bir sürede tamamlandığı ve tüketici fiyatları üzerindeki etkisinin yüzde 60’ın üzerinde olduğu görülmektedir. Dalgalı kur rejimi sonrasında bu geçiş etkisinin tamamlanmasının daha uzun (yaklaşık 1 yıl) sürdüğü ve enflasyona geçiş etkisinin yüzde 40’lara gerilediği tahmin edilmiştir.54 Küresel krizin etkileri ve son makroekonomik gelişmeler çerçevesinde, döviz kurundan fiyatlara geçiş sürecinde değişim gözlenmiştir. Bu konuda yapılan bir çalışma, döviz kuru sepeti ve ABD dolarına gelen yüzde 1 oranındaki kalıcı bir şoka işlenmemiş gıda ve alkol-tütün dışı tüketici fiyat göstergesinin birikimli tepkisini hesaplamaya çalışmıştır. Birinci yılın sonunda birikimli etki, ortalama olarak, döviz kuru sepeti için yüzde 15, ABD doları için ise yüzde 10 olarak hesaplanmıştır. Diğer bir ifadeyle, döviz kurundaki yüzde 10 düzeyindeki kalıcı bir artışın, çekirdek fiyat göstergesinin birikimli olarak bir yıl içinde yaklaşık yüzde 1,5 oranında artmasına neden olmaktadır. Çalışma, döviz kurundan tüketici fiyatlarına olan geçişkenliğin son yıllarda giderek azaldığına işaret etmektedir. Nitekim finansal kriz öncesi dönemde bir yıllık bir süre içinde döviz kuru sepetindeki değişimin yaklaşık yüzde 20’si (temel) tüketici fiyatlarına yansırken, bu oran küresel kriz döneminin dâhil edilmesiyle yüzde 15’lere gerilemiştir.55 2006–2011 döneminde, Türk lirası genelde değerlenme eğiliminde olmuş, uluslararası likidite koşullarının bozulduğu dönemlerde ise değer kayıpları yaşanmıştır. Genelde uluslararası likidite koşullarının bozulduğu ve sermaye çıkışlarının gözlendiği, 2006 yılı Mayıs-Temmuz, 2008 Ekim–2009 Mart ve 2011 yılı Ağustos-Aralık dönemlerinde Türk lirasında hızlı değer kayıpları meydana gelmiştir. Merkez Bankası, bu dönemlerde öncelikle döviz alım ihalelerine son vermiş, döviz depo piyasasındaki aracılık faaliyetine tekrar başlamış, döviz satım ihalelerini başlatmış veya doğrudan döviz satım müdahalesinde bulunmuştur. 53 KARA, A. Hakan, “Küresel Kriz Sonrası Para Politikası”, sf.7, TCMB Çalışma Tebliği No: 12/17, Haziran 2012. 54 TCMB, “Türkiye’de Döviz Kurundan Fiyatlara Geçişkenlik: Yeni Endeks ile Birlikte Geçişkenlik Değişti mi?”, Kutu:22, Enflasyon Raporu 2006-I. 55 TCMB, “Döviz Kuru ve İthalat Fiyat Geçişkenliğinde Güncel Tahminler”, Kutu:3.2, Enflasyon Raporu 2011-I. 92 Grafik: 26 -Merkez Bankası Brüt Döviz Rezervleri (Milyar Dolar) Grafik: 27- TÜFE ve Dolar Kuru Endeksi (2005 Aralık=100) 170 105 160 95 150 140 85 130 120 75 110 100 65 90 55 2011-6 2011-12 2010-6 2010-12 2009-6 2009-12 2008-6 2008-12 2007-6 2007-12 2006-12 2006-6 2005-12 TÜFE 2011-6 2011-12 2010-6 2010-12 2009-6 2009-12 2008-12 2008-6 2007-12 2007-6 2006-12 45 2006-6 2005-12 80 Dolar 2006 yılı Mayıs-Temmuz ve 2011 Ağustos-Aralık döneminde, döviz piyasalarına yönelik bu müdahalelerine ek olarak, Türk lirasındaki değer kaybının enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak için faiz ve likidite koşullarını ayarlayarak parasal sıkılaştırmaya da gitmiştir. Küresel finansal krizin derinleştiği 2008 Kasım– 2009 Mart döneminde ise, enflasyon riskinin azalması nedeniyle faiz indirim sürecini devam ettirmiştir. 2006–2011 döneminde TÜFE ve nominal dolar kuru endeksi karşılaştırıldığında, yukarıda belirtilen dönemlerde, döviz kurlarında bir yükseliş gözlendiği, ancak nominal dolar kuru endeksinin, 2006 yılı Mayıs-Ekim dönemi dışında, sürekli olarak TÜFE endeksinin altında kaldığı görülmektedir (Bakınız Grafik:27). 3. Çıktı Açığı: Enflasyon hedeflemesi sisteminde, para politikası uygulaması açısından arz-talep dengesi ve buna ilişkin göstergelerin analizi orta vadeli öngörü sürecinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Merkez Bankası, enflasyon raporlarında orta vadeli enflasyon öngörülerini açıklarken çıktı açığına ilişkin tahminlere de yer vermektedir. Çıktı açığı, cari üretimin enflasyon yaratmayan potansiyel düzeyinden farkını göstermekte ve fiyatlar üzerinde talep yönlü baskıların boyutunun değerlendirilmesinde kullanılan temel göstergelerden birisini oluşturmaktadır. 56 Potansiyel üretim düzeyi, doğrudan gözlenemediğinden, çıktı açığı çeşitli istatistikî ve ekonometrik yöntemlerle tahmin edilmektedir. Kullanılan yöntem ve veri setine bağlı olarak, Türkiye için yapılan çıktı açığı hesaplamalarında birbirlerinden oldukça farklı sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Çıktı açığının negatif olması toplam talep düzeyinin enflasyon üzerinde baskı yaratmadığı, pozitif olması ise toplam talep düzeyinin enflasyon üzerinde baskı oluşturduğu anlamına gelmektedir. Enflasyon raporlarında yer alan orta vadeli enflasyon tahminleri, çıktı açığı yanı sıra, mevcut enflasyon eğilimi, bekleyişler, geriye yönelik fiyatlama davranışları, döviz kurları ve ithalat fiyatları gibi diğer değişkenler tarafından da etkilenmektedir. Çıktı açığının seviyesinin, enflasyonun düzeyinden ziyade enflasyonun eğilimi üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Merkez Bankası enflasyon raporlarında, son yıllarda enflasyon tahminleri ve bu tahminlerde kullanılan varsayımlar özetlenirken, ilgili dönemlere ilişkin çıktı açığının sayısal tahminlerine de, 2009 yılı Temmuz Enflasyon Raporu’ndan itibaren yer vermeye başlamıştır. Daha önceki dönemlerde ise çıktı açığına ilişkin bilgiler grafikler aracılığıyla raporlarda yer almıştır. Aşağıda 2000–2011 dönemine ilişkin çıktı açığını gösteren grafik, enflasyon 56 ÖĞÜNÇ, Fethi-SARIKAYA, Çağrı, “Görünmez Ama Hissedilmez Değil: Türkiye’de Çıktı Açığı”, Central Bank Review, Vol.11 (July 2011), pp.15–28, Central Bank of the Republic of Turkey. 93 raporlarında yer alan çıktı açığı ile ilgili grafiklerden yararlanarak oluşturulmuştur.57 Çıktı açığına ilişkin bu grafik incelendiğinde, gerek 2002–2005 yıllarındaki örtük enflasyon döneminde gerek 2006–2011 yıllarındaki açık enflasyon hedeflemesi döneminde, ekonomide sürekli olarak çıktı açığının söz konusu olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, çıktı açığının sürekli negatif olması talep koşullarının enflasyon üzerinde bir baskı oluşturmadığına işaret etmektedir. Enflasyon raporlarında, çıktı açığındaki değişim toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine yaptığı katkının azalması veya artması şeklinde yorumlanmıştır. Çıktı açığının arttığı dönemlerde, örneğin 2009 yılında, toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine katkısının arttığı belirtilirken, çıktı açığının daraldığı 2011 yılında toplam talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin azaldığı ifade edilmektedir. 2006– 2011 döneminin genelinde, gerek enflasyon raporları gerek Para Politikası Kurulu faiz kararları incelendiğinde toplam talep koşullarının enflasyonist bir baskıya neden olmadığı görülmektedir. Para Politikası Kurulu’nun faiz artırım kararları genelde, arz şokları ve döviz kurlarındaki yükselişin enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları üzerinde yarattığı olumsuzlukları gidermek için alınmıştır. Yıllıklandırılmış GSYH ve toplam yurtiçi talep düzeyi birlikte incelendiğinde, 2001 ve 2008–2009 yıllarında yaşanan krizlerin, GSYH ve toplam yurtiçi talep üzerinde ciddi daraltıcı etkilerinin olduğu görülmektedir (Bakınız Grafik:29). Grafikten de görüleceği gibi, 2001–2004 döneminde toplam yurtiçi talep GSYH’nın altında kalmış, 2005–2007 döneminde toplam yurtiçi talep gittikçe hızlı bir artış eğilimine girerek 2008 yılı üçüncü çeyreğine kadar GSYH’nın önemli ölçüde üzerinde seyretmiştir. 2008 yılı üçüncü çeyreğinde derinleşen küresel kriz, toplam yurtiçi talep ve GSYH’nın hızla gerilemesine yol açmış ve iki seri arasındaki fark daralmıştır. 2010 yılı üçüncü çeyreğinden itibaren ise toplam yurtiçi talep büyümesi tekrar GSYH büyümesinin üzerine çıkmıştır. Toplam yurtiçi talep seviyesinin GSYH seviyesini aştığı dönemlerde, yurtiçi talepteki bu yükselişin etkisi enflasyondan ziyade dış denge üzerinde gözlenmiş ve cari işlemler dengesi açığı hızla genişlemiştir. Merkez Bankası enflasyon raporlarında, toplam yurtiçi talep düzeyinin önemli ölçüde yükseldiği bu dönemlerde de çıktı açığının, daralmakla birlikte, devam ettiği belirtilmiş ve toplam talep seviyesinin enflasyondaki düşüş sürecine desteğinin azaldığı ifade edilmiştir. Grafik:29-Yıllıklandırılmış GSYH ve Toplam Yurtiçi Talep (1998 Fiyatlarıyla, Milyar TL) Grafik:28- Çıktı Açığı (Yüzde) 8 6 120 4 110 2 100 0 -2 90 -4 80 -6 70 -8 GSYH Çıktı Açığı 57 201 0 -1 201 1 -1 200 8 -1 200 9 -1 200 6 -1 200 7 -1 200 5 -1 200 3 -1 200 4 -1 200 1 -1 200 2 -1 199 9 -1 0-1 9-1 8-1 7-1 6-1 5-1 1-1 201 201 200 200 200 200 200 3-1 2-1 1-1 0-1 4-1 200 200 200 200 200 200 0 -1 60 -10 Top.Yurtiçi Talep Çıktı Açığı Grafiği; Enflasyon Raporu 2009-IV sf.60, Enflasyon Raporu 2011-III sf.115 ve Enflasyon Raporu 2012-II sf.106’da yer alan grafiklerden yararlanılarak hazırlanmıştır. 94 Enflasyon raporları dışında da, gerek Merkez Bankası bünyesinde gerek Merkez Bankası dışındaki kuruluşların da, Türkiye ekonomisinde çıktı açığı tahminlerine ilişkin çalışmaları bulunmaktadır. Bu çalışmalarda, genel olarak, 2002–2004 dönemi ile 2008-IV–2010 döneminde çıktı açığının negatif olduğu, 2005–2008-III dönemi arasında ise çıktı açığının pozitif olduğu tahmin edilmiştir. Bu çalışmalarda, 2011 yılında çıktı açığının sıfır veya sıfıra yakın düzeyde negatif olduğu görülmektedir 58, 59, 60. 2002–2011 döneminde, enflasyon raporlarında yer alan çıktı açığı tahminlerinin sürekli negatif olması, yukarıda sözü edilen çalışmaların sonuçları ile bir çelişki oluşturmaktadır. Özellikle, toplam yurtiçi talepte hızlı artışların gözlendiği ve cari işlemler açığının hızla yükseldiği dönemlerde bile çıktı açığı tahminlerinin negatif olması soru işaretlerini gündeme getirmiştir. Sermaye hareketlerinin serbest ve liberal bir dış ticaret rejimine sahip bir ülke olan Türkiye’de, uzun süre ekonomideki aşırı ısınmanın tek göstergesinin enflasyon üzerinde oluşan baskılar olarak kabul edilmesi bazı sorunlara da yol açmıştır. Bu yaklaşım, toplam iç talep düzeyindeki aşırı artışların etkisiyle oluşan cari işlemler dengesi açıklarının göz ardı edilmesine ve finansal istikrara ilişkin risklerin birikmesine neden olmuştur. Nitekim 2011 yılında iç ve dış denge arasındaki ayrışmanın gittikçe belirginleşmesi, finansal istikrara yönelik politika araçlarının devreye sokulmasını gerektirmiş ve dış dengede kademeli bir iyileşmenin sağlanmasına yönelik girişimler başlatılmıştır. 4. Enflasyon Hedefi, Enflasyon Beklentileri ve Enflasyon Gerçekleşmeleri: 2006 yılında başlatılan açık enflasyon hedeflemesi sisteminde, Merkez Bankası enflasyon hedefi olarak tüketici fiyatları genel endeksini hedef olarak seçmiştir. Sayısal nokta hedef olarak seçilen enflasyon hedefi, üç yıllık bir dönem için Hükümetle birlikte belirlenmektedir. Nokta hedefle birlikte belirsizlik aralığı da (+/- 2 puan), ilgili yılın para ve kur politikası metinlerinde üç yıllık bir dönem için kamuoyuna açıklanmıştır. Merkez Bankası 2010 yılına kadar, para ve kur politikası metinlerinde, ilgili yılın üçer aylık dönem sonları için hedefle tutarlı patika ve belirsizlik aralığını açıklamış, 2010 yılından itibaren yılsonu enflasyon hedefi üçer aylık dönem sonları itibariyle sabit tutulmuştur. Merkez Bankası Kanunu’nun 42. maddesine göre, hedeften belirgin olarak sapıldığında veya sapma olasılığı ortaya çıktığında hesap verebilirlik mekanizmasının devreye gireceği belirtilmiştir. Buna göre, gerçekleşen enflasyonun hedefi aşması durumunda Merkez Bankası’nın Hükümet’e hitaben açık bir mektup yazması ve bu mektupta sapmanın nedenleri ve tekrar hedefe dönüş için gerekli tedbir ve politika kararlarının açıklanması gerekmektedir. Hesap verebilirlik mekanizması için, Merkez Bankası üçer aylık dönem sonları için hedefle uyumlu patika ve bu patikanın etrafında her iki yönde 2 puanlık belirsizlik aralığı oluşturmuştur. İlgili üçer aylık dönem sonunda, gerçekleşen TÜFE enflasyonunun bu hedef patika çevresinde oluşturulan belirsizlik aralığını aşması durumunda, Merkez Bankası tarafından Hükümet’e açık mektup yazılmış ve belirsizlik aralığının aşılmasının nedenleri ile politika önerileri açıklanmıştır. Merkez Bankası 2006–2011 döneminde, hesap verebilirlik mekanizması çerçevesinde Hükümet’e 13 adet açık mektup yazmıştır. Bu mektuplardan 11 adedi belirsizlik aralığının üst sınırının aşılması, 2 adedi ise belirsizlik aralığının alt sınırının altında kalınması nedeniyle yazılmıştır (Bakınız Tablo:42). Merkez Bankası 3 Haziran 2008 tarihinde de, mevcut ve orta vadeli enflasyon görünümünü dikkate alarak 2009–2010 yılları için enflasyon hedefinin revize edilmesine ve 2011 yılı için de enflasyon hedefinin belirlenmesine ilişkin Hükümet’e açık mektup yazmıştır. Bu mektupla Hükümet’e, daha önce 2009–2010 yılları için yüzde 4 olarak açıklanan enflasyon hedefinin, 2009 yılsonu için yüzde 7,5’e, 2010 yılsonu için yüzde 6,5’e 58 ÖĞÜNÇ, Fethi-SARIKAYA, Çağrı (July 2011), a.g.e., sf, 24, Grafik:2. ALP, Harun-ÖĞÜNÇ, Fethi-SARIKAYA, Çağrı, “Monetary Policy and Output Gap: Mind the Composition”, sf,5, Figure:1, Economic Notes, No: 2012-7/ March 02, 2012, T.C.Merkez Bankası. 60 T.C.Kalkınma Bakanlığı, “Katılım Öncesi Ekonomik Program (2012–2014)”, sf.26, Şekil.2.12, Aralık 2011, http://www.kalkinma.gov.tr. Bu raporda, Hodrick-Prescott filtresi, üretim fonksiyonu metodu, doğrusal metot ve ayrıştırılmış doğrusal metot olmak üzere dört farklı yöntemle yıllık bazda hâsıla (çıktı) açığı tahmin edilmiştir. Bazı yıllarda, model sonuçlarının önemli ölçüde farklılaştığı görülmektedir. 59 95 yükseltilmesi ve 2011 yılsonu için enflasyon hedefinin yüzde 5,5 olarak belirlenmesi önerilmiştir. Merkez Bankası, enflasyon hedefi revize edilmesine karşın, 2008 yılı için “hesap verme yükümlülüğünü” değiştirmemiş ve 2008 yılının kalan döneminde de 2007 yılı Aralık ayında 2008 yılı için açıklamış olduğu yüzde 4 enflasyon hedefiyle uyumlu patikayı korumuştur. Tablo: 42 - Açık Mektuplar ve Nedenleri Hedef ve Belirsizlik Aralığı (%) İlgili Hedef/ Tarih Dönem Üst Sınır Patika Alt Sınır 14.07.2006 Haziran 2006 8,5 6,5 4,5 30.10.2006 Eylül 2006 7,8 5,8 3,8 22.01.2007 Aralık 2006 7,0 5,0 3,0 31.01.2008 Aralık 2007 6,0 4,0 2,0 30.04.2008 Mart 2008 9,1 7,1 5,1 28.07.2008 Haziran 2008 8,5 6,5 4,5 31.10.2008 Eylül 2008 8,3 6,3 4,3 26.01.2009 Aralık 2008 6,0 4,0 2,0 29.07.2009 Haziran 2009 10,8 8,8 6,8 27.10.2009 Eylül 2009 10,5 8,5 6,5 29.04.2010 Mart 2010 8,5 6,5 4,5 26.10.2010 Eylül 2010 8,5 6,5 4,5 31.01.2012 Aralık 2011 7,5 5,5 3,5 TÜFE (Yıllık %) 10,12 10,55 9,65 8,39 9,15 10,61 11,13 10,06 5,73 5,27 9,56 9,24 10,45 Gerekçe Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Alt sınırın altında kalınması Alt sınırın altında kalınması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Üst sınırın Aşılması Kaynak: TCMB Basın Duyuruları. NOT: 3 Haziran 2008 tarihinde enflasyon hedefleri ve belirsizlik aralığı alt-üst limitleri yükseltilmesine karşın, hesap verilebilirlik açısından önceki hedefler kullanılmıştır. Merkez Bankası 2006–2008 döneminde yüzde 4 olarak tespit ettiği orta vadeli enflasyon hedefini, “2010 Yılında Para ve Kur Politikası” metninde yüzde 5’e yükseltmiş ve bununla uyumlu olarak 2012 yılı enflasyon hedefini yüzde 5 olarak açıklamıştır. Merkez Bankası “2010 Yılında Para ve Kur Politikası” metninde, gelişmiş ülkelere göre görece yüksek olan bu hedefin belirlenme nedenleri olarak şu hususları sıralamıştır: Türkiye ekonomisine özgü nedenler ve yapısal reform süreci, geçmişte yaşanan yüksek enflasyon döneminin oluşturduğu katılıklar, Avrupa Birliği’ne yakınsama sürecinin fiyat düzeyine etkileri, fiyat endekslerine ilişkin ölçüm sorunları ve para politikası kontrolünde olmayan dışsal sorunlar. 61 Enflasyon hedeflemesi sisteminde, para politikası kararlarına yön vermesi açısından, enflasyon tahminleri de önemli bir yer tutmaktadır. “Enflasyon hedeflemesi sistemi aynı zamanda “tahmin hedeflemesi” olarak da adlandırılmaktadır. Para politikası kararlarının enflasyon üzerindeki etkileri gecikmeli olarak görüldüğünden, para politikasının enflasyon tahminlerine yönelik oluşturulması daha etkin bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. Bu çerçevede, enflasyon hedeflemesi rejimi uygulaması, tahminlere önemli bir rol yüklemekte ve politika kararları alınırken tahminlerin hedeflerle uyumuna dikkat edilmektedir”62. Merkez Bankası 2006 yılından itibaren yayınlamaya başladığı Enflasyon Raporlarında, orta vadeli enflasyon tahminlerine de yer vermiştir. Başlangıçta 18 ay için verilen enflasyon tahminleri, 2007 yılında 2 yıllık bir zaman dilimini kapsayacak şekilde sunulmaya başlanmıştır. 2008 yılı Nisan ayından itibaren, iktisadi birimlerin önlerini daha iyi görebilmelerine ve daha uzun vadeli bir perspektif oluşturabilmelerine katkıda bulunmak amacıyla tahmin ufku 3 yıla uzatılmıştır. Yılda dört kez yayınlanan enflasyon raporlarında, içinde bulunulan yılın sonu ile ilgili enflasyon tahminleri belirli bir aralık içinde ve orta nokta tahmini olarak kamuoyuna açıklanmıştır(Bakınız Tablo:43). Bu tahminler aracılığıyla, enflasyon görünümü ve bu görünüme ilişkin para politikası duruşu konusunda ekonomik birimlere mesajlar iletilerek, ekonomik birimlerin enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları etkilenmeye çalışılmıştır. 61 62 TCMB, “2010 Yılında Para ve Kur Politikası” EK–1, 10 Aralık 2009. KARA, A. Hakan-ORAK, Musa, “Enflasyon Hedeflemesi”, TCMB, Ekim 2008. 96 Tablo: 43- Yılsonu TÜFE Hedef, Beklenti, Tahmin ve Gerçekleşmesi (Yıllık, %) 12 Ay Enflasyon Raporları Tahminleri (Orta Nokta ) Önceki I II III IV Hedef Beklenti(1) (Ocak) (Nisan) (Temmuz) (Ekim) 2006 5,0 5,84 5,5 5,6 9,8 9,9 2007 4,0 7,11 5,1 5,8 6,0 7,3 2008 4,0 6,14 5,5 9,3 10,6 11,1 2009 7,5 8,45 6,8 6,0 5,9 5,5 2010 6,5 6,56 6,9 8,4 7,5 7,5 2011 5,5 6,95 5,9 6,9 6,9 8,3 Gerçekleşme 9,7 8,4 10,1 6,5 6,4 10,5 Kaynak: TCMB. (1) Uygun ortalama, ikinci dönem verisi. Merkez Bankası, “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur Politikası” metninde, enflasyon hedefinin, sadece, para politikasının denetimi dışındaki unsurlara bağlı olarak hedeflerden çok büyük ve uzun süreli sapmalar görüleceğinin belirlenmesi ve orta vadeli hedeflerin anlamsız kalması durumunda değiştirileceğini ifade etmiştir. Geçici şokların, enflasyon hedeflerini değil, enflasyon tahminlerini değiştireceği belirtilmiştir. Böylesi bir durumda, ekonomik birimler için referans olması gereken değerin kısa vadede enflasyon tahminleri, orta vadede ise enflasyon hedefi olacağı ifade edilmiştir. Merkez Bankası, daha sonraki para ve kur politikası metinlerinde de enflasyon hedefi ile tahmini arasındaki farkı sık, sık kamuoyuna açıklamıştır. Merkez Bankası’na göre, “hedef” enflasyonun orta vadede nereye gideceği bilgisini içerirken; “tahmin” enflasyonun hedefe doğru ilerlerken izlemesi öngörülen seyri göstermektedir. Dolayısıyla, iktisadi birimlerin orta vadede enflasyon hedefini, daha kısa vadelerde ise Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerini referans almasının uygun olacağı belirtilmiştir.63 Merkez Bankası, enflasyonun hedeflenen oranların üzerinde olduğu dönemlerde Enflasyon Raporlarında sunulan tahminlerin ayrı bir önem kazandığını belirtmiş ve tahminlerin enflasyonun orta vadeli hedefe doğru yaklaşırken hangi yolu izleyeceği ve para politikası duruşu konusunda kamuoyunu bilgilendirme işlevini üstlendiğini ifade etmiştir.64 Enflasyon hedeflemesi sistemi açısından önemli konulardan birisi de, ekonomik birimlerin enflasyon beklentilerini etkilemektir. Bu amaçla, merkez bankaları uyguladıkları politikalar ve bunların sonuçları konusunda kamuoyunu sık, sık bilgilendirmek amacıyla iletişim politikasını etkin bir şekilde kullanmaya çaba göstermektedirler. Bu çerçevede, T.C.Merkez Bankası da yılda dört kez enflasyon raporu yayınlamakta, yılda iki kez Hükümet ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na para politikaları ve enflasyon gelişmeleri hakkında bilgi vermekte ve aylık enflasyon değerlendirme notları yayınlamaktadır. Ayrıca, Para Politikası Kurulu’nun faiz kararları ve Kurul’un faiz kararlarına ilişkin toplantı özetleri de kamuoyuna açıklanmaktadır. Bu resmi dokümanlara ilave olarak, T.C.Merkez Bankası bünyesinde yapılan teknik çalışmalar ile para politikası, enflasyonist süreç ve çeşitli ekonomik konular hakkında toplumun tüm kesimleri bilgilendirilmeye çalışılmaktadır. İletişim politikasının tüm bu araçları, para politikasının işleyişi, etkileri ve diğer alanlara yansımaları konusunda bilgi verirken, ekonomik birimlerin enflasyon beklentilerini etkilemeye çalışmakta ve bu beklentilerin hedefle uyumlu şekilde oluşmasına çaba göstermektedir. Enflasyon beklentileri, bir yandan fiyatlama ve ücret davranışlarını değiştirerek enflasyonu doğrudan etkilerken, diğer yandan iktisadi birimlerin tüketim, tasarruf ve yatırım gibi kararları üzerinde etkili olarak enflasyon üzerinde dolaylı yoldan belirleyici olmaktadır. Ayrıca, enflasyon beklentileri iç borçlanma maliyetleri, döviz kuru hareketleri ve risk primi gibi enflasyon üzerinde belirleyici olan diğer değişkenleri de etkileyebilmektedir65. Gelişmekte olan ülkelerde beklentiler kanalının işleyişinin daha zayıf olduğu görülmektedir. Bunun temel 63 TCMB, “2010 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.12, 10 Aralık 2009. TCMB, “2008 Yılında Para ve Kur Politikası”, sf.6, 18 Aralık 2007. 65 KARA, A. Hakan-ORAK, Musa, “Enflasyon Hedeflemesi”, sf.30, TCMB, Ekim 2008. 64 97 nedenleri, bu ülkelerin uzun yıllar yüksek ve kronik enflasyon yaşamaları ve geçmişteki uygulamalar nedeniyle para politikası taahhütlerine olan güvenin zayıf olmasıdır. Açık enflasyon hedeflemesi sisteminin uygulanmaya başlandığı 2006 yılının MayısHaziran döneminde, küresel likidite koşullarının olumsuza dönmesi sonucunda döviz kurlarında yaşanan ani yükseliş enflasyon ve enflasyon beklentilerinin hızla yükselmesine neden olmuştur. Gerçekleşen enflasyonun hedeften önemli ölçüde uzaklaşması, enflasyon hedefinin beklentiler açısından referans olma özelliğini de ortadan kaldırmıştır (Bakınız Grafik: 30–31). Bu durum, iki yıl sonra enflasyon hedefinin revize edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. 3 Haziran 2008 tarihinde Hükümet’e yazılan açık mektupta enflasyon hedefinin değiştirilmesi ile ilgili şu değerlendirmeye yer verilmiştir. “Merkez Bankası bünyesinde yapılan çalışmalar, enflasyon beklentileri oluşturulurken giderek artan oranda geçmiş enflasyona ağırlık verildiğine ve mevcut enflasyon hedeflerinin beklentileri şekillendirmekteki gücünün son dönemde belirgin olarak azaldığına işaret etmektedir. Bu gelişmede, bir dizi arz şoku nedeniyle 2006 yılından bu yana enflasyonun hedeflerin üzerinde kalmış olmasının etkili olduğu tahmin edilmektedir. İktisadi birimlerin fiyatlama davranışlarında enflasyon hedefi yerine geçmiş enflasyonu referans olarak almaya başlamaları, enflasyonla mücadelenin maliyetini artırma potansiyeli taşımaktadır. Enflasyon hedeflerinin mevcut şokları göz önüne alacak şekilde güncellenmesi hedeflerin iktisadi birimlerce yeniden referans olarak algılanmasına da katkıda bulunacaktır.”66 Merkez Bankası’nın Hükümet’e yaptığı öneri çerçevesinde, 2009–2011 yılları için enflasyon hedefleri, sırasıyla, yüzde 7,5, yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olarak belirlenmiş ve enflasyon beklentilerinin kontrol edilmesi amaçlanmıştır. Grafik: 30 - Türkiye: Enflasyon Hedefi ve Yıllık Tüketici Enflasyonu (%) Grafik: 31 -Enflasyon Hedefi ve 12 Ay Sonrası TÜFE Beklentisiı (%) 13 10 12 9 11 10 8 9 7 8 6 7 5 6 5 4 4 3 200 6 -1 4 7 10 200 7 -1 4 7 1 200 0 8 -1 4 7 1 200 0 9 -1 4 7 1 201 0 0 -1 4 7 1 201 0 1 -1 4 7 10 200 6-1 4 7 1 200 0 7-1 4 7 10 200 8-1 4 7 10 200 9-1 4 7 1 201 0 0-1 4 7 1 201 0 1-1 4 7 10 3 TÜFE Yıllık Hedef Hedef 12 Ay Sonrası Beklenti 2006–2008 döneminde, gerek gerçekleşen enflasyon gerek enflasyon beklentileri ile hedef arasında önemli bir farklılaşma gözlenmiştir. Bu dönemde enflasyon beklentileri ile hedef arasındaki ilişki zayıflamış, gerçekleşen enflasyon ve döviz kuru hareketlerinin enflasyon beklentileri üzerindeki belirleyiciliği artmıştır. Küresel finansal krizin 2008 yılı son çeyreğinde derinleşmesi sonucunda, başta petrol olmak üzere diğer emtia fiyatlarında düşüş gözlenmiştir. Finansal kriz dünya genelinde büyüme oranlarını olumsuz etkilerken, Türkiye’de de GSYH ve yurtiçi talep düzeyinde önemli bir düşüşe neden olmuştur. Emtia fiyatlarındaki düşüş ve yurtiçi talepteki bu gerileme hem doğrudan hem de döviz kurundan fiyatlara geçiş etkisini zayıflatması ile dolaylı olarak yıllık TÜFE enflasyonunu olumlu etkilemiştir. Bu olumlu etkiler sonucunda, 2009 yılında TÜFE enflasyonu ve enflasyon beklentileri hedefin altında kalmıştır. 2009–2011 döneminde yıllık TÜFE enflasyonu, hedefin çevresinde önemli ölçüde dalgalanma gösterirken, enflasyon beklentilerinde daha sınırlı bir dalgalanma gözlenmiştir. Bu dönemde, 12 ay sonrası için enflasyon beklentileri yüzde 7 civarında dalgalanmış ve enflasyon gerçekleşmeleri ile döviz kuru hareketlerine daha sınırlı tepki vermiştir. Diğer bir ifadeyle, 66 TCMB, “3 Haziran 2008 Tarihli Açık Mektup”, sf.2, Sayı:2008–24. 98 küresel kriz ve sonrasında, yıllık TÜFE enflasyonu önemli ölçüde dalgalanma gösterirken, 12 ay sonrası enflasyon beklentileri daha istikrarlı bir yapı göstermiştir. Grafik: 32- Yıllık TÜFE Enflasyonu ve 12 Ay Sonrası Beklentisiı (%) Grafik: 33 -TÜFE Hedefi ve Yılsonu TÜFE Beklentisi (Yıllık %) 13 11 12 10 9 8 7 6 4 5 2 TÜFE Yıllık 12 Ay Sonrası Beklenti Yılsonu TÜFE Beklentisi 10 4 7 4 7 10 2011 -1 10 2010 -1 4 7 7 10 2009 -1 4 4 7 10 2008 -1 7 10 2007 -1 4 2006 -1 200 6-1 4 7 10 200 7-1 4 7 10 200 8-1 4 7 1 200 0 9-1 4 7 1 201 0 0-1 4 7 10 201 1-1 4 7 10 3 Hedef Yıllık TÜFE gerçekleşmeleri ile 12 ay sonrası enflasyon beklentileri karşılaştırıldığında, 2010 yılına kadar beklentilerin gerçekleşen enflasyondan belirgin olarak etkilendiği, ancak 2010 ve 2011 yıllarında gerçekleşen enflasyonun beklentilere etkisinin daha zayıfladığı görülmektedir (Bakınız Grafik:32). Nitekim 2011 yılı Ağustos ayından itibaren Türk lirasının aşırı ölçüde değer kaybetmesi ve yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki fiyat ayarlamaları, 2011 yılı sonlarında yıllık TÜFE enflasyonunu iki haneli rakamlara yükseltmiş, buna karşın 12 ay sonrası enflasyon beklentilerinde ciddi bir bozulma gözlenmemiş ve beklentiler yüzde 7 civarında seyretmiştir. Ancak bu dönemde, yıllık TÜFE enflasyonu hedeften ciddi ölçüde uzaklaşmıştır. Grafik: 34 - TÜFE Geneli ve I-Endeksi (Yıllık % Değişim) Grafik: 35 - Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Yıllık Tüketici Enflasyonu (%) 13 12 11 10 9 8 7 6 2 3 TÜFE Geneli I-Endeksi 200 6- 1 4 7 10 200 7- 1 4 7 10 200 8- 1 4 7 10 200 9- 1 4 7 10 201 0- 1 4 7 10 201 1- 1 4 7 10 200 4 7 10 200 7-1 4 7 1 200 0 8-1 4 7 10 200 9-1 4 7 10 201 0-1 4 7 1 201 0 1-1 4 7 10 5 6-1 4 Hedef Türkiye Gelişmekte Olan Ülkeler 2006–2011 döneminde, yıllık TÜFE enflasyonu dönemler itibariyle önemli bir dalgalanma göstermiştir. Benzer dalgalanma, enerji, gıda ve içecekler, alkollü içkiler ve tütün ürünleri ile altının dışlandığı Özel Kapsamlı I-Endeksinde de (temel enflasyon göstergesi) gözlenmiştir. İncelenen dönemde, I-Endeksi ile ölçülen enflasyon genel TÜFE enflasyonunun altında kalmıştır. Ocak 2009- Ağustos 2011 döneminde ise, I-Endeksi ile ölçülen enflasyon hedefin altında kalmış, ancak 2011 yılının son çeyreğinde önemli ölçüde yükseliş göstermiştir (Bakınız Grafik: 34). İncelenen dönemde, Türkiye ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki enflasyon farkı, küresel kriz döneminde belirgin olarak azalmasına karşın, dönem boyunca önemini korumuştur (Bakınız Grafik:35). 99 V. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: 2006–2011 döneminde uygulanan “Açık Enflasyon Hedeflemesi Sistemi”, Merkez Bankası ile piyasalar arasındaki iletişimi güçlendirmiş, para politikasının şeffaflığını ve hesap verilebilirliğini önemli ölçüde artırmıştır. Bu amaca yönelik olarak, Merkez Bankası Hükümet’le birlikte ileriye yönelik enflasyon hedeflerini açıklamış, Para Politikası Kurulu aylık düzenli toplantılar yapmış, toplantılara ilişkin değerlendirme ve özet tutanaklar yayınlanmış, faiz kararları oylama suretiyle belirlenmiş, ekonomideki gelişmelerin değerlendirildiği ve üçer aylık dönemler itibariyle enflasyon tahminlerinin yer aldığı enflasyon raporları yayınlanmaya başlanmıştır. Ayrıca, enflasyon hedefinin aşılması durumunda, Merkez Bankası tarafından Hükümet’e açık mektup yazılması uygulaması getirilmiş ve enflasyonun aşılma nedenleri ile alınacak önlemlerin belirtildiği mektuplar, kamuoyuna da açıklanmıştır. Merkez Bankası enflasyon hedefi olarak tüketici fiyatları genel endeksini hedef olarak seçmiştir. Sayısal nokta hedef olarak seçilen yıllık TÜFE enflasyon hedefi ile birlikte belirsizlik aralığı da (+/- 2 puan), ilgili yılın para ve kur politikası metinlerinde üç yıllık bir dönem için kamuoyuna açıklanmıştır. Merkez Bankası 2010 yılına kadar, para ve kur politikası metinlerinde, ilgili yılın üçer aylık dönem sonları için hedefle tutarlı patika ve belirsizlik aralığını birlikte kamuoyuna duyurmuştur. Bu dönemde, “Hesap Verebilirlik Mekanizması” için üçer aylık dönem sonları itibariyle belirlenen hedef patika ve belirsizlik aralığı kullanılmıştır. Ancak, 2010 yılından itibaren hedef patika açıklamasına son verilmiş, yılsonu enflasyon hedefi üçer aylık dönem sonları itibariyle sabit tutulmuştur. 2006–2011 döneminde enflasyon gelişmeleri değerlendirilirken, Merkez Bankası genel TÜFE endeksindeki fiyat hareketleri yanı sıra, para politikası kontrolünde olmayan bazı ürün gruplarının dışlandığı Özel Kapsamlı TÜFE Göstergelerini de kullanmıştır. 2006 yılı başında yayınlanan enflasyon raporlarında, para politikası enflasyon ilişkisi değerlendirilirken E*-Endeksi (E-Endeksinden mevsimlik ürünler dışlanmıştır) ve D*-Endeksi (enerji, işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içkiler ve tütün ürünleri ile altın hariç) tanımlamaları yapılmış ve çekirdek enflasyon değerlendirmelerinde bu endeksler kullanılmıştır. 2006 yılı Eylül ayında TÜİK, Özel Kapsamlı HEndeksini (enerji, işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içecekler ve tütün ile altın hariç) yayınlamış ve bu tarihten itibaren Merkez Bankası çekirdek enflasyon değerlendirmelerinde H-Endeksini kullanmaya başlamıştır. Merkez Bankası 2008 yılı başından itibaren, işlenmiş gıda ürünlerini de dışlayarak çekirdek enflasyondaki gelişmeleri değerlendirmiştir. 2008 yılı Nisan ayında TÜİK, Özel Kapsamlı I-Endeksini (enerji, gıda ve içecekler, alkollü içkiler ve tütün ürünleri ile altın hariç) kamuoyuna açıklamış ve bu tarihten itibaren Merkez Bankası temel çekirdek enflasyon göstergesi olarak I-Endeksini kullanmaya öncelik vermiştir. 2006–2011 döneminde, yıllık TÜFE enflasyonu, 2009 ve 2010 yılları hariç, enflasyon hedefinin üzerinde gerçekleşmiştir. Çekirdek enflasyon göstergesi olan I-Endeksi ile ölçülen enflasyon ise, 2009 ve 2010 yılı dışında, hedefin üstünde kalmış, 2007 yılında ise hedefe oldukça yakın gerçekleşmiştir. Özellikle, 2006–2008 döneminde, 2006 yılı Mayıs-Haziran dönemindeki finansal dalgalanma ve sonrasında emtia fiyatlarındaki artışın etkisiyle, enflasyon hedefi önemli ölçüde aşılmış ve yüzde 4 olan hedef anlamını yitirmiştir. Bu nedenle, 2008 yılı Haziran ayında 2009–2011 yılları için enflasyon hedefleri, sırasıyla, yüzde 7,5, yüzde 6,5 ve yüzde 5,5’e yükseltilmiştir. Enflasyon raporları incelendiğinde, enflasyon hedefinin aşılmasında; petrol, işlenmemiş gıda fiyatları ve diğer emtia fiyatlarındaki yükseliş gibi arz şokları ile uluslararası likidite koşullarındaki bozulma sonucu döviz kurlarındaki yükseliş temel nedenler olarak sayılmıştır. 2006–2011 döneminde, enflasyon raporları ile Para Politikası Kurulu politika faiz kararları incelendiğinde, toplam talep koşullarının genelde, enflasyondaki düşüş eğilimini desteklediğinin ifade edildiği görülmektedir. Nitekim enflasyon raporlarında verilen çıktı açığı tahminlerinin incelenen tüm dönem boyunca negatif olması da bu eğilime işaret etmektedir. Ancak, toplam yurtiçi talepte hızlı artışların gözlendiği ve cari işlemler açığının önemli ölçüde yükseldiği dönemlerde bile çıktı açığı tahminlerinin negatif olması, kamuoyunda çıktı açığı tahminlerinin tartışılmasını da gündeme getirmiştir. 100 Merkez Bankası’nın 2006–2011 döneminde, piyasadaki likidite düzeyini ayarlamak için, kullandığı kısa vadeli politika faizi zaman içinde değişiklik göstermiştir. 2001 Şubat krizi sonrasında oluşan likidite fazlası Mayıs 2008 tarihine kadar sürmüştür. Likidite fazlalığının olduğu bu dönemde, piyasadaki likidite düzeyini belirleyen temel politika faiz oranı Merkez Bankası’nın gecelik borçlanma faizi olmuştur. Likidite açığının ortaya çıktığı Mayıs 2008 tarihi sonrasında ise, Merkez Bankası piyasanın likidite ihtiyacını düzenli olarak gerçekleştirdiği bir hafta vadeli repo ihaleleri ile sağlamaya başlamış, ancak gecelik borçlanma faizi politika faizi olmaya devam etmiştir. Merkez Bankası, 18 Mayıs 2010 tarihine kadar, politika faizi olarak gecelik borçlanma faiz oranını kullanmış, bu tarihten itibaren “bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı” politika faizi olarak ilan edilmiştir. Merkez Bankası 2011 yılı Ekim ayından itibaren, piyasadaki günlük likidite miktarını aşağı ve yukarı doğru ayarlayarak efektif bir faiz oranı oluşturmaktadır. Bir hafta vadeli repo ihale faizi politika faizi olarak korunurken, efektif faiz oranının faiz koridoru içinde kalacak şekilde belirlenmesi söz konusu olmaktadır. 2011 yılı EkimAralık döneminde, piyasalar açısından günlük efektif faiz oranı belirleyici olmuş ve politika faizi olan bir hafta vadeli repo faiz oranı ile efektif faiz oranı arasında önemli bir farklılaşma gözlenmiştir. İncelenen dönemde, enflasyon hedeflemesi sistemini uygulayan diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’de de, döviz kurlarından fiyatlara geçiş para politikasının temel konularından birisini oluşturmuştur. Özellikle, para ikamesinin ve firmaların yabancı para yükümlülüklerinin yüksek olduğu Türkiye için bu konu daha büyük bir önem taşımış ve Merkez Bankası’nın döviz kurlarına yönelik tepkisinde belirleyici olmuştur. Türkiye ekonomisi, 2001 krizinin ardından dalgalı kur rejimine geçmiş ve bu yeni rejim döviz kurundan fiyatlara geçiş sürecinde belirgin bir değişime yol açmıştır. Açık enflasyon hedeflemesine geçilen 2006 yılından bugüne kadar da döviz kurundan fiyatlara geçişte önemli bir düşüş gözlenmiştir. 2006–2011 döneminde, Türk lirası genelde değerlenme eğiliminde olmuş, uluslararası likidite koşullarının bozulduğu dönemlerde ise değer kayıpları yaşanmıştır. Genelde sermaye çıkışlarının gözlendiği bu dönemlerde, Türk lirasında hızlı değer kayıpları meydana gelmiştir. Merkez Bankası bu dönemlerde, öncelikle döviz alım ihalelerine son vermiş, döviz depo piyasasındaki aracılık faaliyetine tekrar başlamış, döviz satım ihalelerini başlatmış, doğrudan döviz satım müdahalesinde bulunmuş ve politika faiz oranlarını yükseltmiştir. 2006–2011 döneminde, Para Politikası Kurulu’nun politika faizi indirim kararlarının, enflasyon endişelerinin azaldığı ve küresel krizin çıkış ve derinleştiği dönem olan Eylül 2007 ile Kasım 2009 tarihleri arasında yoğunlaştığı görülmektedir. İncelenen dönemde, faiz artırım kararları ise, genelde finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmaların ve dışsal şokların olumsuz etkilerini gidermek amacıyla alınmıştır. Bu dönemdeki ilk faiz artırım sürecini, 2006 yılı Mayıs ayında uluslararası mali piyasalarda yaşanan dalgalanmaların, yurtiçi mali piyasalar ve döviz kurları üzerinde yarattığı olumsuz etkileri gidermek için başlatmıştır. Faiz artırımlarının temel gerekçesi olarak, döviz kurlarındaki sağlıksız yükseliş ve bu yükselişin bekleyişler ile fiyatlandırma davranışlarını olumsuz etkileyerek enflasyon hedefini risk altına sokması sayılmıştır. Bu dönemde, döviz kurlarındaki sağlıksız oluşumu önlemek için, doğrudan döviz müdahalesi de dâhil olmak üzere döviz piyasasına yönelik bir dizi ek önlem yürürlüğe konulmuştur. Para Politikası Kurulu ikinci politika faizi artırım sürecini, Mayıs-Temmuz 2008 döneminde gerçekleştirmiştir. Küresel krizin derinleşmeye başladığı bu dönemde, döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkileriyle artış eğilimine giren enerji ve işlenmiş gıda fiyatlarındaki yükselişin genel fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla faiz oranları yükseltilmiştir. 2011 yılı Ekim-Aralık döneminde, üçüncü faiz artırım süreci başlatılmıştır. Ancak, bu dönemde, Para Politikası Kurulu politika faizini sabit tutarken, Merkez Bankası piyasaya sağladığı günlük likidite miktarını ayarlamış ve faiz koridorunu kullanarak efektif faiz oranını önemli ölçüde yükseltmiştir. Efektif faiz oranlarının yükseltilmesinin gerekçesi olarak, döviz kurlarındaki aşırı oynaklığın ve düzensiz hareketlerin ekonomik ve finansal istikrar açısından olumsuz etkilerini gidermek ve enflasyondaki belirgin yükselişi önlemek sayılmıştır. Bu dönemde, Türk lirası ve yabancı para zorunlu karşılıklarda indirim yapılmış, yüklü miktarlı döviz satım ihaleleri düzenlenmiş ve doğrudan döviz müdahaleleri de yapılmıştır. 101 2006–2011 yıllarındaki açık enflasyon hedeflemesi sistemi uygulamalarının üç farklı aşamadan geçtiği görülmektedir. Birinci aşama olan 2006–2010 Ekim döneminde, enflasyon hedeflemesi sisteminin “Tek Hedef-Tek Araç” ilkesinin, özellikle 2006–2008 döneminde katı bir şekilde uygulandığı görülmektedir. Bu dönemde, fiyat istikrarı amacı tek hedef olarak belirlenirken, politika faizinin bu amaca ulaşmak için tek ve yeterli araç olduğu kabul edilmiştir. Ancak, küresel krizin derinleştiği ve enflasyon endişelerinin azaldığı 2008 yılı Ekim ayı sonrasında, fiyat istikrarı amacı ile çelişmemek koşuluyla büyüme ve istihdamın desteklemesi amacının da para politikası kararlarında etkili olduğu görülmektedir. Bu çerçevede, politika faiz indirim süreci hızlandırılmış, kredi genişlemesini teşvik etmek ve aracılık maliyetlerini düşürmek için zorunlu karşılık oranlarında indirime de gidilmiştir. İkinci aşama olan 2010 Kasım–2011 Eylül döneminde, enflasyon hedeflemesinin “Tek Hedef-Tek Araç” ilkesinde önemli bir değişim gözlenmiştir. Bu değişimin temel nedeni, küresel kriz ve sonrasında yaşanan gelişmelerin, fiyat istikrarını amaçlayan para politikalarının finansal ve makroekonomik istikrarı sağlamakta tek başına yeterli olamayacağının anlaşılmasıdır. Küresel kriz sonrasında gelişmiş ekonomilerde devam eden genişletici para politikaları sermaye akımlarının güçlenmesine, gelişmekte olan ülkelerin kredi imkânlarının artmasına ve ülke para birimlerinin güçlenmesine yol açarak, iç ve dış talepte ayrışmaya neden olmuştur. Türkiye’de de, Türk lirasının güçlenmesi ve kredi arzındaki artış cari işlemler açığının genişlemesine katkıda bulunmuş ve bu durum finansal istikrar açısından risk oluşturmaya başlamıştır. Bu çerçevede, Merkez Bankası fiyat istikrarı yanı sıra finansal istikrarı da para politikası amacına dâhil etmiş ve para politikasının bu iki amacı gerçekleştirmek için araç çeşitliliğini de artırmıştır. Bu dönemde politika faizi ile birlikte, zorunlu karşılık oranları, faiz koridoru, likidite önlemleri ve kredi arzının sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemeler uygulamaya konulmuştur. Enflasyon hedeflemesi sistemi açısından üçüncü aşama 2011 Ekim ayında başlamıştır. Bilindiği gibi, enflasyon hedeflemesi sisteminin en önemli özelliklerinden birisi “Kurala Bağlı (rule based)” bir para politikası sistemi olmasıdır. Bu çerçevede, kısa vadeli politika faizi Para Politikası Kurulu’nun aylık düzenli toplantılarında oylama ile belirlenmekte ve kamuoyuna açıklanmaktadır. Ancak, 2011 Ekim ayından itibaren “Kurala Bağlı” para politikası çerçevesinde önemli bir değişim olmuştur. Merkez Bankası, 2011 Ekim ayından itibaren, piyasaya sağladığı likidite miktarını ayarlayarak efektif faiz oranını günlük olarak belirleme esnekliğine kavuşmuştur. Bu kapsamda, Para Politikası Kurulu faiz koridoru olarak adlandırılan gecelik borçlanma ve gecelik borç verme faiz oranlarını belirlemekte, Merkez Bankası İdare Merkezi ise “bir hafta vadeli repo” fonlama miktarını ayarlayarak, günlük efektif faiz oranının faiz koridoru içinde oluşmasını sağlamaktadır. Bu uygulama ile “Kurala Bağlı” para politikası ilkesinden uzaklaşılarak “İsteğe Bağlı (discretionary)” para politikası uygulaması ön plana geçmiş ve Merkez Bankası günlük piyasa koşullarına göre faiz oranını belirleme esnekliğine kavuşmuştur. Sonuç olarak, 2006–2011 döneminde uygulanan enflasyon hedeflemesi sistemi, Türkiye’de Merkez Bankası ile piyasalar arasındaki iletişimi güçlendirmiş, para politikasının şeffaflığını artırmış ve ekonomik birimlerin beklentilerini etkilemekte Merkez Bankası’nın rolünü güçlendirmiştir. Ancak, dışsal olumsuz şoklar ve piyasalarda güven bunalımının gözlendiği dönemlerde, enflasyon hedeflemesi sisteminin ciddi sorunlarla karşılaşabileceği ve “tek hedeftek araç” yaklaşımının finansal ve makroekonomik istikrarı sağlamak açısından yeterli olmadığı da gözlenmiştir. 102 KAYNAKLAR ALP, Harun-ÖĞÜNÇ, Fethi-SARIKAYA, Çağrı, “Monetary Policy and Output Gap: Mind the Composition”, TCMB-Economic Notes, No: 2012-7/March 02, 2012, http://www.tcmb.gov.tr. CELASUN, Oya, “Sticky Inflation and the Real Effects of Exchange Rate Based Stabilization”, Working Paper, IMF, July 2003. DOMAÇ, İlker, “Explaining and Forecasting Inflation in Turkey”, Working Paper, The Central Bank of Turkey, http://www.tcmb.gov.tr, July 2003. DPT, 1980’den 1990’a Makroekonomik Politikalar, Türkiye Ekonomisindeki Gelişmelerin Analizi ve Değerlendirmeler, 24 Temmuz 1994. LIM, Cheng Hoon-PAPI Laura, “Determinants of Inflation in Turkey: An Empirical Study”, May 1996. KARA, A. Hakan-ORAK, Musa, “Enflasyon Hedeflemesi”, T.C. Merkez Bankası, http://www.tcmb.gov.tr, Ekim 2008. KARA, A. Hakan, “Küresel Kriz Sonrası http://www.tcmb.gov.tr, Haziran 2012. Para Politikası” TCMB Çalışma Tebliği No: 12/17, KASAPOĞLU, Özgür, “Parasal Aktarım Mekanizmaları: Türkiye İçin Uygulama”, Uzmanlık Tezi, TCMB, http://www.tcmb.gov.tr, Şubat 2007. ÖĞRETMEN, Eren, “Enflasyon Hedeflemesi-Uygulama http://www.tcmb.gov.tr, 5 Temmuz 2004. Özellikleri”, T.C. Merkez Bankası, ÖĞÜNÇ, Fethi-SARIKAYA, Çağrı, “Görünmez Ama Hissedilmez Değil: Türkiye’de Çıktı Açığı”, Central Bank Review, Vol.11 (July 2011), pp.15-28, CBRT, http://www.tcmb.gov.tr. ROGOFF, Kenneth, “Globalization and Global Disinflation”, http://www.imf.org, August 2003. T.C. Kalkınma Bakanlığı, Katılım Öncesi Ekonomik Program (2012-2014), http://www.kalkinma.gov.tr, Aralık 2011. T.C. Merkez Bankası, Para Politikası Raporu, http://www.tcmb.gov.tr, Kasım 2001. T.C. Merkez Bankası, “Türkiye’de Enflasyonist Süreç”, Para Politikası Raporu, http://www.tcmb.gov.tr, Nisan 2012. T.C. Merkez Bankası, “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 5 Aralık 2005. T.C. Merkez Bankası, “2007 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 13 Aralık 2006. T.C. Merkez Bankası, “2008 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 18 Aralık 2007. T.C. Merkez Bankası, “2009 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 16 Aralık 2008. T.C. Merkez Bankası, “2010 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 10 Aralık 2009. T.C. Merkez Bankası, “2011 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 21 Aralık 2010. T.C. Merkez Bankası, “2012 Yılında Para ve Kur Politikası”, http://www.tcmb.gov.tr, 27 Aralık 2011. T.C. Merkez Bankası, http://www.tcmb.gov.tr. 2006 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları. T.C. Merkez Bankası, http://www.tcmb.gov.tr. 2007 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları. 103 T.C. Merkez Bankası, http://www.tcmb.gov.tr. 2008 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları. T.C. Merkez Bankası, 2009 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları ve Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2010 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları ve Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2011 Yılı Basın Duyuruları: Para Politikası Kurulu Faiz Kararları ve Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2006 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2007 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2008 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2009 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleler ile YP Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2010 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri ile YP Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, 2011 Yılı Basın Duyuruları: TCMB İdare Merkezi’nin Döviz Alım-Satım İhale ve Müdahaleleri ile YP Zorunlu Karşılıklara İlişkin Düzenlemeler. http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “2006 Yılı Enflasyon Raporları: Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “2007 Yılı Enflasyon Raporları: Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “2008 Yılı Enflasyon Raporları: Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “2009 Yılı Enflasyon Raporları: Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “2010 Yılı Enflasyon Raporları: Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “2011 Yılı Enflasyon Raporları: Genel Değerlendirme ve Orta Vadeli Öngörüler”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “Basın Duyuruları: Hükümete Gönderilen Açık Mektuplar”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “Beklenti Anketleri”, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “Türkiye’de Döviz Kurundan Fiyatlara Geçişkenlik: Yeni Endeks ile Birlikte Geçişkenlik Değişti mi?” Kutu:22, Enflasyon Raporu 2006-I, http://www.tcmb.gov.tr. T.C. Merkez Bankası, “Döviz Kuru ve İthalat Fiyat Geçişkenliğinde Güncel Tahminler” Kutu:3.2, Enflasyon Raporu 2011-I, http://www.tcmb.gov.tr. TÜİK, “Basın Duyuruları: TÜFE, Hane Halkı İşgücü Anketi, Sanayi Üretimi, GSYH”, Çeşitli Sayılar, http://www.tuik.gov.tr. TÜSİAD, Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri, Aralık 2002. 104 YILMAZ, Durmuş, “7 Eylül 2006 Tarihli Malatya Konuşması” ve “TCMB Bakanlar Kurulu/Plan ve Bütçe Komisyonu Sunumu”, . http://www.tcmb.gov.tr, Ekim-Kasım 2006. YÜKSELER, Zafer, “Türkiye’de Enflasyonist Süreç ve Etkileyen Faktörlere İlişkin Bir Değerlendirme”, Türk Ekonomi Kurumu-Forum Bölümü, http://www.tek.org.tr, Şubat 2004. YÜKSELER, Zafer, “IMF Programları ve Enflasyon Hedeflemesi (Brezilya Deneyimi ve Türkiye İçin Dersler), Türk Ekonomi Kurumu-Tartışma Metni, http://www.tek.org.tr, 28 Haziran 2005. YÜKSELER, Zafer, “2002–2006 Döneminde Türk Ekonomisinde Döviz Kuru Dalgalanmaları: Nedenleri, Etkileri ve Politika Kararları”, http://www.ceterisparibus.net, Kasım 2006. 105