Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat ERGÜN’ün Değerlendirmesi TÜSİAD Başkanı Ümit BOYNER ile Röportaj Sanayi Genel Müdürü Süfyan EMİROĞLU ile Röportaj MART 2012 YIL: 24 SAYI: 279 Sanayimizin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi Türkiye Sanayi Stratejisi ve Alt Sektör Stratejileri Yayın No: 723 Yayın Adı: KOBİ’LERDE KURUMSAL KAYNAK PLANLAMASI (ERP) UYGULAMALARI Günümüzde küresel rekabetin artması şirketlerin tedarik zincirlerinin verimliliğini, etkinliğini ve bunlara bağlı olarak da performanslarını artırmalarını gerektirmektedir. Bu amaca ulaşılabilmesinin yolu ise verimli bir tedarik zinciri kurulabilmesinden ve ERP (Enterprise Resource Planning- Kurumsal Kaynak Planlaması) yazılımlarının sisteme başarılı bir biçimde uygulanabilmesinden geçmektedir. Bu kitapta; ERP sistemi ve bu sistemin kurulumu aşamasında izlenmesi gereken proje süreçleri ele alınmış ve gerçekleştirilen anket çalışmasıyla KOBİ’lerin ERP kullanım düzeyleri ve verimliliklerine etkisi izlenmiştir. Ayrıca firmaların ERP’ye geçiş aşamasında bir ERP projesinde yer alması gereken adımları gerektiği biçimde yerine getirip getirmediklerini ve ERP sisteminden beklenen stratejik avantajların sağlanmasıyla bu adımların uygulanması arasındaki ilişkinin varlığı sorgulanmıştır. Bu kitabın ERP sistemleri konusuyla ilgili araştırmacı ve uygulayıcılara yararlı olmasını diliyoruz. Yayın No: 724 Yayın Adı: ÖRGÜT KÜLTÜRÜNÜN ÇALIŞAN BAĞLILIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TURİZM SEKTÖRÜNDE BİR ARAŞTIRMA Bu araştırma örgüt kültürünün bağlılık üzerindeki etkilerini mercek altına almak üzere kurgulanmıştır. Örgüt kültürü, örgüt üyelerinin paylaştığı davranışlardan ve anlamlardan oluşan, sembollerde, dilde ve varsayımlarda ortaya çıkan bir kavram olarak tanımlanmakta ve örgütsel birçok değişkeni etkilemektedir. Örgütsel kültürden etkilenen değişkenlerden biri örgütsel bağlılıktır. Araştırmada örgüt kültürü ve örgütsel bağlılık kavramları incelenerek; örgüt kültürünün çalışan bağlılığı üzerindeki etkisini bulmaya yönelik bir alan çalışması yapılmıştır. Araştırmanın konu ile ilgili kişi ve kuruluşlara yararlı olacağı umuyoruz. 2012/1 VERİMLİLİK DERGİSİ YAYIMLANDI Tam Zamanında Üretim Ortamında Tedarikçi İlişkilerine Dair Bir Uygulama / Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZTÜRK - Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞENKAYAS - Öğr. Gör. Zekiye ÇAMLICA İşletme Performansının Ölçümü: TOPSIS Çok Kriterli Karar Verme Yöntemi Üzerine Bir Uygulama / Yrd. Doç. Dr. Erhan DEMİRELİ - Yrd. Doç. Dr. N. Mine TÜKENMEZ Yazılım Pazarlaması ve Yazılım Sektörünün Pazarlama Zekalarının İncelenmesi / Doç. Dr. Abdullah OKUMUŞ - Feride MUTLU Satış Geliştirme Çabalarının Öğretim Elemanlarının Satın Alma Davranışları Üzerindeki Etkilerini Ölçmeye Yönelik Bir Araştırma / Öğr. Gör. Şükran KARACA - Doç. Dr. Mustafa GÜLMEZ Bir Performans Değerlendirme Yöntemi Olarak Uyum Yüzeyi Kuramı: Bankacılık Örneği / Eray Kağan ŞİMŞEK - Dr. H. Kemal İLTER 2008 Krizi’nin Uşak Tekstil Sektörüne Etkilerinin İncelenmesi (Üretim-Maliyet-Fiyatlandırma ve İhracat Süreçleri Açısından) / Yrd. Doç. Dr. İsmail AYDEMİR T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN AYLIK YAYIN ORGANIDIR MART 2012 YIL: 24 SAYI: 279 Bu dergi 6.000 adet basılmaktadır. ISSN: 1300-2414 Yayın Türü: Yerel Süreli Türkçe - İngilizce SAHİBİ T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR Anıl YILMAZ GENEL KOORDİNATÖR Serdal ERGÜN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Cangül TOSUN YAZI KURULU Cangül TOSUN - Bahadır AVŞAR Nurettin SÖKMEN - İpek İMİRLİOĞLU GRAFİK TASARIM ve UYGULAMA Nurettin SÖKMEN İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU Gülçin MANZAK AYDIN FOTOĞRAFLAR Hakan CANBAKIŞ Cüneyt OLGAÇ ABONE Gülçin ATAY (312) 467 55 90 / 350 gulcin.atay@sanayi.gov.tr Anahtar Dergisi’nin PDF dosyalarının her ay düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini istiyorsanız, konu alanına “Anahtar” yazıp vgm@sanayi.gov.tr adresine boş bir e-posta atabilirsiniz. Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) Faks: (312) 427 30 22 Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr internet: http://vgm.sanayi.gov.tr BASKI KORZA YAYINCILIK BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Büyük Sanayi 1. Cad. 95 / 1 İskitler - Ankara Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27 BASILDIĞI TARİH: Anahtar Dergisi’nin Mart 2012 sayısı 23.03.2012 tarihinde basılmıştır. S ürdürülebilir kalkınma ve istikrarlı ekonomik büyümenin temelinde etkili sanayi politikaları ile bu politikaların hayata geçirilmesinde izlenecek stratejiler bulunmaktadır. Bu politika ve stratejileri planlı bir şekilde yönetmek amacıyla 1934 yılında Birinci Sanayi Planı ile başlayan çabalar, daha sonraki dönemde beş yıllık kalkınma planları ile devam etmiş, son olarak sanayi politikalarının genel çerçevesi 9. Kalkınma Planı (2007-2013) ile beş ana gelişme ekseninden biri olan “Rekabet Gücünün Artırılması” kapsamında belirlenmiştir. Teknoloji, tüketici talepleri, iletişim ve lojistik alanlarındaki gelişmeler sonucu rekabet ortamının ulusal pazarlardan uluslararası pazarlara taşınması, sanayi stratejilerinin küresel bakışla belirlenmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu perspektifle, Bakanlığımız tarafından “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak” vizyonu ile hazırlanan 2011-2014 Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi’nin üç temel stratejik hedefi bulunmaktadır. Bu hedefler; becerilerini sürekli geliştirebilen güçlü şirketler, orta ve yüksek teknolojili sektörlerde üretim ve ihracat artışı, düşük teknolojili sektörlerde yüksek katma değere geçiş olarak belirlenmiştir. Söz konusu strateji belgesi ve onunla uyumlu olarak geliştirilen -başta otomotiv ve makine olmak üzere- alt sektör strateji belgeleriyle Türkiye’nin sahip olduğu teknoloji ve işgücü potansiyelini, mali ve teknik desteklerle küresel rekabet avantajına dönüştürecek yol haritası (stratejiler ve eylemler) ortaya konmuştur. Bu süreçte, özellikle enerji olmak üzere tüm üretim faktörleri açısından verimliliğin artırıldığı, temiz üretim yaklaşımıyla sürdürülebilirliğin geliştirildiği, istihdam artışının sağlandığı ve nitelikli işgücünün yaygınlaştırıldığı bir anlayış benimsenmiştir. Bu ayın teması olan “Sanayi Stratejisi ve Alt Sektör Stratejileri” ile ilgili olarak görüşleriyle dergiye katkı veren başta Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün olmak üzere, TÜSİAD Başkanı Sayın Ümit Boyner’e, Sanayi Genel Müdürü Sayın Süfyan Emiroğlu’na ve özel sektörümüzün sayın temsilcilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Anıl YILMAZ Genel Müdür İçindekiler 4 6 4 “Bilim Ataşeleri” Geliyor... 5 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat ERGÜN, Tunus Bölgesel Kalkınma Bakanı ile Görüştü “Verimlilik, Temiz Üretim ve Kümelenme Çalıştayı” Yapıldı 6 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat ERGÜN’ün Değerlendirmesi 8 RÖPORTAJ: Ümit BOYNER TÜSİAD Başkanı 12 Sanayimizin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 16 RÖPORTAJ: Süfyan EMİROĞLU Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürü 19 Verimlilik Terimleri 20 Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi 26 Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi 32 Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi Ahmet Emre ÇOBAN 12 Sayı 279 Mart 2012 32 39 39 Kitap Tanıtımı: Yalın Hastane Kalite, Hasta Güvenliği ve Çalışan Memnuniyetini Artırmak 20 40 KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları / Talat POSTACI - Önder BELGİN Yrd. Doç. Dr. Turan Erman ERKAN 46 Industrial Strategy of Turkey and Sub-Sector Strategies 48 Uluslararası Verimlilik İstatistikleri International Productivity Statistics Ulusal Verimlilik İstatistikleri National Productivity Statistics 40 MART 2012 3 “Bilim Ataşeleri” Geliyor... Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, dünyadaki Türk bilim insanlarının envanterini çıkarmak için çalışma başlattıklarını açıkladı. Ergün, dünyanın dört bir yanındaki bilim adamlarını Bakanlığın web sitesindeki formu doldurarak, bilim insanları ailesine katılmaya davet etti. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türk büyükelçiliklerinde bulunan “Ticari Ataşeleri”nin yanında inovasyonun ekonomiye katkısını artırmak, yeni işbirlikleri geliştirerek daha fazla yatırım çekmek için “Bilim Ataşelikleri” kurulması için çalışma başlattı. Çalışmayı Dışişleri Bakanlığı ile birlikte yürüttüklerini belirten Ergün, “Bilim ve teknoloji potansiyeli yüksek, Türk bilim insanları ve girişimcilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlere ‘bilim elçileri’ atamayı planlıyoruz. Bu çerçevede ilk aşamada ABD’de San Francisco ve Boston’da, Japonya ve Almanya’da ‘Bilim Ataşeleri’ görevlendirmek istiyoruz. San Francisco’da ‘bilişim’, Boston’da ‘biyoteknoloji’, ‘yeşil teknolojiler’, ‘sağlık’ ve ‘enerji’ gibi alanlarda kümelenmeler var. Bu şehirlerdeki olası fırsatlardan, ‘Bilim Ataşeleri’ sayesinde daha önceden haberdar olabileceğimiz gibi, Türk bilim insanlarının yürüttüğü araştırmaları takip etme ve yönlendirme imkânı bulabileceğiz” dedi. İngiltere ve İsviçre örneği “Bilim Ataşesi” bulunacak merkezlerin sayısının artacağını vurgulayan Ergün, şunları anlattı: “Dünyanın en çok yabancı yatırım çeken ülkeleri arasında yer alan İngiltere ve İsviçre ‘Bilim Ataşeliği’ modelini uyguluyor. İngiltere’nin Bilim ve Teknoloji Ağı (SIN) ile 25 ülkede ‘Bilim Ataşeliği’, bilim elçiliği yapan 90 personeli bulunuyor. İsviçre’nin de Bilim ve Teknoloji Ağı (SWISSNEX) oluşumu altında 22 ülkedeki elçiliğinde ‘Bilim Ataşesi’ var. Yıllardır faaliyet yürüten bu oluşumların ülkelerinin ekonomilerine katkısı büyük. Biz de hangi ülkede, hangi alanda Türk bilim insanlarının hangi konuda araştırma yaptığını, hangi şirketlerde çalıştıklarını tespit edip bir bilim havuzu oluşturacağız.” 4 MART 2012 Gönüllü bilim temsilcisi Söz konusu ‘havuz’la bilim insanlarının hem kendi aralarında hem Türkiye ile güçlü bir network oluşturmalarına uygun ortam hazırlamayı hedeflediklerini kaydeden Ergün, şöyle devam etti: “Dünyada ne kadar Türk bilim insanı varsa hepsine ulaşıp, en kısa sürede bu veri tabanına dahil etmek istiyoruz. Yurtdışındaki uygulamaların iyi yanlarını geliştirerek Türkiye için etkin bir model oluşturacağız. ‘Bilim Ataşeleri’yle birlikte bulundukları bölgede ve üniversitelerde teknoloji yatırımcılarına yönelik temsil, tanıtma ve ilişkileri geliştirmek amacıyla ‘fahri bilim ve teknoloji temsilcisi’ atamaya da karar verdik. Gönüllülük esasına göre çalışacaklar. Bununla ilgili çalışmalarımızı da Dışişleri Bakanlığımız ile birlikte yürütüyoruz. Önümüzdeki günlerde tüm bu çalışmaları, Dışişleri Bakanlığımızla yapacağımız bir protokol ile hayata geçireceğiz.” Bilim ve Teknoloji Konseyi Bütün bu yeni oluşumlarla dünyanın her tarafındaki bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri anlık olarak Türkiye’ye yansıtabilecek platformlar oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Ergün, şöyle konuştu: “Türkiye’yi başta bilim ve teknoloji olmak üzere her alanda daha ileri seviyelere çıkarmak için dünyanın dört bir yanındaki bilim insanlarıyla birlikte ortak aklı kullanarak projeler üreteceğiz. Bakanlık olarak yapacağımız bir başka yeni çalışmada da, Türkiye’deki ve yurtdışındaki sivil ve kamusal güçleri bilim, teknoloji ve yenilik faaliyetleri zemininde bir araya getirmek amacıyla, bir ‘Bilim ve Teknoloji Konseyi’ kuracağız. Bu konsey, bulundukları bölgede bilim, teknoloji alanında faaliyet gösteren, konularında uzman veya kanaat önderi olan Türk ve yabancı akademisyen, işadamları ve girişimcilerden oluşacak.” ‘Bilim Ataşesi’ nasıl seçilecek, ne yapacak? •• Bilim ve teknoloji alanında eğitim almış, ilgili ülkeyi ve kültürü yakından tanıyan kişilerden atanacak. •• Büyükelçilik - konsolosluk bünyesinde çalışacak, bilim diplomasisi faaliyetlerini yürütecek. •• Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin takibi ve raporlanmasını yapacak. •• Potansiyel işbirliği alanlarının tespitini yapacak, tanışma ve çalışma toplantıları düzenleyecek. •• Görevli bulunduğu ülkedeki bilimsel, teknolojik ve sınai faaliyetlerden, gelişmelerden ve politikalardan Bakanlığı haberdar edecek. •• Türk ve yabancı bilim adamları ve araştırmacılar arasındaki bağların kurulmasını ve ilerlemesini sağlayacak. •• Görevli bulunduğu ülkede mukim ve çalışan Türk bilim insanlarının listesini tutacak ve onlarla iletişim halinde olacak, bu ülkede bilim, sanayi ve teknoloji alanlarında faaliyet gösteren Türk topluluklarla işbirlikleri kuracak. •• Görev yaptığı ülkede teknolojik açıdan öncü, pazar lideri firmalar ile ülkemizde aynı sektörde faaliyet gösteren kurum ve firmalar arasında diyalogun ve olası işbirliği imkanlarının oluşmasına yönelik çalışmalar yapacak. Harvard Üniversitesi ile işbirliği başlayacak Sadece yurtdışındaki Türk bilim insanlarıyla değil, dünyada alanındaki en iyi bilim insanlarıyla işbirlikleri geliştireceklerini belirten Nihat Ergün, “Üniversitelerle öğrenci değişimi başta olmak üzere işbirliğini geliştireceğiz. Harvard Üniversitesi’nin altyapısından yararlanmayı mümkün kılacak bir işbirliğine gitmemiz gerekiyor. Gerekli çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diye konuştu. ‘Türk Bilim İnsanları’ yılda bir kez buluşacak Bilim insanları envanter çalışması tamamlandıktan sonra yurtdışındaki bilim insanlarını Türkiye’de yılda bir kez bir araya getireceklerini belirten Nihat Ergün, “Türk Bilim İnsanları Kurultayı adı altında gerçekleşecek bu etkinliğin ilkini 2012’ye yetiştirmeye çalışıyoruz. Bilim insanlarımızın birbirinden haberdar olması, yılda bir kez de olsa bir araya gelmesi doğal olarak bir sinerji meydana getirecektir” dedi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Tunus Bölgesel Kalkınma Bakanı ile Görüştü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Ankara’da temaslarda bulunan Tunus Bölgesel Kalkınma ve Planlama Bakanı Cemalettin Garbi ile bir araya geldi. Bakan Ergün, “Ben bunun rüyalarını görüyorum” diyen Tunuslu Bakana Organize Sanayi Bölgesi’ni gezdirdi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda gerçekleşen görüşmede iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yönelik adımlar ele alındı. Bakan Ergün, görüşmede Garbi’nin ‘Ülkemizde hiç Organize Sanayi Bölgesi yok’ sözleri üzerine konuk Bakanı Sincan Organize Sanayi Bölgesi’ne götürdü. Sincan Organize Sanayi Bölgesi ziyaretinde Ergün ve Garbi’ye Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir de eşlik etti. OSB’de brifing alan Ergün ve Garbi, daha sonra Hidromek fabrikasını da birlikte gezdi. “Ben bunun rüyalarını görüyordum” diyen Garbi, Türkiye’deki organize sanayi bölgeleri uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi aldı. Türkiye’nin bu alandaki tecrübelerinden yararlanmak istediklerini belirten Garbi, içinde bankaları, okulu, alışveriş merkezi, oteli, yerleşim yerleri ve idari merkezin de olduğu bir organize sanayi bölgesi hayal ettiğini söyledi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün de, OSB’lerin ülkelerin sanayisi açısından çok önemli mekanlar olduğunu belirterek, Türkiye’nin uzun zaman önce OSB’lerin oluşumunu gerçekleştirdiğini anlattı. OSB’lerde çok sayıda şirketin üretim yaptığını ve ihracat gerçekleştirdiğini belirten Ergün, yeni teşvik sistemiyle birlikte OSB’lerin yatırımcılar açısından daha cazip bölgeler haline geleceğini bildirdi. Bakan Ergün, Tunus’a Organize Sanayi Bölgeleri kurması konusunda Türkiye’nin her türlü tecrübesini aktarmaya hazır olduğunu belirterek, bu konuda ortak çalışma yürütüleceğini bildirdi. Ergün, Tunus’taki KOBİ’lerin eğitimi ve desteklenmesi ile girişimciliğin artırılması konusunda da çalışma yürüteceklerini belirterek, bu konuda da Tunus’ta KOSGEB gibi bir organizasyon oluşturulması için konuk Bakan’a söz verdi. “Verimlilik, Temiz Üretim ve Kümelenme Çalıştayı” Yapıldı “Verimlilik, Temiz Üretim ve Kümelenme Çalıştayı” 18 Şubat 2012 tarihinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü’nde (VGM) gerçekleştirildi. VGM ev sahipliğinde düzenlenen Çalıştay’a; Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Alaeddin Tileylioğlu, MühendislikMimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Levent Kandiller, OSTİM Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, Raylı Ulaşım Sistemleri Derneği Genel Sekreteri Ahmet Gök’ün yanında çok sayıda sanayici, verimlilik uzmanları, çeşitli sivil toplum ile kamu kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Çalıştay’da, Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç, VGM Genel Müdürü Anıl Yılmaz ve OSTİM Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın birer açış konuşması yaptılar. Açış konuşmalarının ardından Çalıştay’ın birinci bölümünde; VGM Verimlilik Uzmanı İlknur Frolet “Temiz Üretim/Eko-Verimlilik” konusunda, Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı Çağrı Bacak “Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kümelenme ve OSB Çalışmaları” konusunda birer sunum gerçekleştirdiler. İkinci bölümde ise; OSTİM Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın “Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Yerli Üretim Protokolü Proje Ofisi Bilgilendirmesi”, İŞİM Koordinatörü Bülent Çil, “İş ve İnşaat Makineleri Kümesi (İŞİM) Çalışmaları” ve Raylı Ulaşım Sistemleri Derneği Genel Sekreteri Ahmet Gök ise “Yerli Metro Araç Üretimi Bilgilendirmesi” başlıklı sunumlarını yaptılar. Çalıştay, katılımcıların görüş ve önerilerini de dile getirildiği soru-cevap bölümü ile sona erdi. MART 2012 5 Türkiye Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı rekabet gücümüzü artıracak mikro reformlara rehberlik edecektir Sanayi stratejisinin uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi süreci Bakanlığımız koordinasyonunda, kamu ve özel sektör ile işbirliği halinde gerçekleştiriliyor Nihat ERGÜN Ü lkemiz, son yıllarda başta ekonomi olmak üzere birçok alanda büyük ilerlemeler kaydetti ve bulunduğu coğrafyada önemli bir güç ve cazibe merkezi haline geldi. Ancak dünya sürekli değişiyor, ülkelerin ekonomi ve sanayi politikaları sürekli yenileniyor. Bizim de ülke olarak bu değişimleri yakından izlememiz, proaktif 6 MART 2012 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı davranmamız ve gelecek hedeflerimize uygun stratejiler oluşturmamız gerekiyor. Sürekli değişimin ve dönüşümün yaşandığı günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sanayi sektörünün özel bir yeri vardır. Sanayi sektörü olmadan gerçek anlamda bir büyümeden bahsedilemez. Bir ülkenin sürdürülebilir, dengeli ve istikrarlı bir ekonomiye sahip olabilmesi, ancak ve ancak güçlü bir sanayinin varlığı ile mümkün olmaktadır. Bugün küresel krizin etkilerinin halen devam ettiği Avrupa ülkelerinde, sanayi sektörünün ve üretim kültürünün zayıfladığı görülüyor. Bu noktada bizim her zaman dile getirdiğimiz bir husus var: Bir ülkede kalıcı zenginlik sağlamanın yegâne yolu sanayi üretiminden geçmektedir. Yine bu çerçevede uzun dönemli bir perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin küresel ekonomiyle bağını kuran öncü sektörün sanayi sektörü olduğunu görüyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’nin toplam ihracatı içinde sanayi ürünlerinin payı 2011’de yaklaşık yüzde 95’lerin üzerine çıkmıştır. Bu bir başarıdır. Bugün biz Hükümet olarak Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına denk gelen 2023 yılı için iddialı hedefler ortaya koyabiliyoruz. İhracatımızı 500 milyar Dolar’a çıkarmak, Gayri Safi Milli Hâsıla’yı 2 trilyon Dolar’ın üzerine çıkarmak, dünyanın ilk 10 büyük ekonomisinden biri olmak ortaya koyduğumuz hedeflerden sadece bazılarıdır. Peki, bu hedeflerin gerçekleşmesi nasıl mümkün olacak? Tabi ki, bu hedeflerin gerçekleşmesi bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sanayi üretimindeki nitelikli artışlarla olacaktır. 2023 yılı hedeflerimizin gerçekleşmesinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak üzerimize düşen çok önemli görevler var. Son yıllarda, sanayi üretimi ve ihracatımızın önemli ölçüde arttığını görüyoruz. 2002 yılında yıllık 36 milyar Dolar ihracattan, bugün yıllık 135 milyar Dolar’a ulaşan bir seviyeye geldik. Bu süreçte, birçok yeni pazara açıldığımız gibi, ürün kalitemizi de geliştirdik. Düşük teknolojili ürünlerden orta teknolojili ürünlere doğru bir geçiş yaşadık. Önümüzdeki süreçte ise, ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerin ağırlık kazanacağı bir sanayi üretimi planlıyoruz. Üretim ve ihracatımızdaki ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerin payını, yüzde 20’ler seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz. Sanayideki üretim yapımızı, işgücü ve enerji yoğun üretimden bilgi ve teknoloji yoğun üretime dönüştürerek üretimde katma değeri arttırmanın yolu, belirli stratejileri uygulamaktan geçmektedir. Ancak burada dikkat çekmek istediğim önemli bir husus var: Türkiye makro ekonomik alanda gerçekleştirdiği yapısal reformları, benzer şekilde sanayide, bunun da ötesinde sektörel alanda ve hatta gerektiğinde belirli ürün gurupları özelinde de gerçekleştirmesi gerekiyor. Artık makro alanda sağladığımız başarıyı, reel sektöre daha fazla yansıtacak, rekabet gücümüzü artıracak mikro reformlara odaklanarak sağlamamız gerekmektedir. Bu kapsamda, 2011 yılı başında uygulamaya başladığımız Türkiye Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı, bu reformlara rehberlik edecek bir dokümandır. Bu Belge ile Türkiye sanayide kendisine bir vizyon ortaya koymuştur. “Orta ve ileri teknoloji ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak” şeklinde belirlediğimiz bu vizyon çerçevesinde, bu Belge ile verilen yol haritası ve eylemler, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştırmada büyük katkı verecektir. Yine Sanayi Strateji Belgesinde; •• Orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının artırılması, •• Düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçişin sağlanması, •• Becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomideki ağırlığının artırılması konularını ülke olarak kendimize üç temel stratejik hedef olarak belirledik. Burada belirlediğimiz birinci ve ikinci hedefler aslında bir noktada sanayideki rotamızı ortaya koymaktadır. Bu rota doğrultusunda da, Bakanlık olarak sanayideki üretim yapımızda köklü değişikler yapmak için çalışmalara başladık. Kalıcı rekabet üstünlüğü sağlamak için sanayideki üretim yapımızın gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ileri ve yüksek teknolojili ürünlerin üretimine doğru kayması gerekmektedir. Biz ancak ürettiğimiz ürünlere yeni teknolojik özellikler, yeni teknolojik tasarımlar kazandırarak ve buna bağlı olarak da küresel çapta markalar oluşturarak kalıcı rekabet üstünlüğü sağlayabiliriz. Zaten bugünkü cari açık rakamlarına baktığımızda, cari açığın ağılıklı olarak dış ticaret açığından kaynaklandığını, dış ticaret açığına da ara malı ve yatırım malı ithalatındaki yüksek değerlerin neden olduğunu görüyoruz. Strateji belgeleri bağlamında değinmek istediğim bir husus da; sadece strateji belgelerini hazırlamanın yeterli olmadığıdır. Bu belgelere hayat kazandıran, işlerlik kazandıran içerisindeki eylemlerdir. Bu nedenle eylemlerin başarıyla sonuçlanması için, etkin bir şekilde izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekiyor. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesinde toplam olarak 72 adet eylem bulunmaktadır. 2011 yılı itibariyle bu eylemlerden yüzde 85’inin başarılı bir şekilde devam ettiği, yüzde 11’inde kısmen başarı sağlandığı, yüzde 4’ünde ise istenilen düzeyde ilerleme kaydedilmediği tespit edilmiştir. İlerleme sağlanamayan eylemlere yönelik etkinlik çalışmaları Sanayi Stratejisi Belgesi kapsamında kurulan Girişimlerce izlenmektedir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi, sanayideki ana yol haritamızı ortaya koymaktadır. Ancak burada önemli olan bir husus da, ana yol haritasına uygun olarak sektörel strateji belgelerinin hazırlanması konusudur. Bu bağlamda, sanayi stratejisi çatısı altında sektörlere yönelik stratejik plan çalışmaları da yine Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir. Biz sektörel strateji belgelerini, yapılacak eylemlerin altyapısını hazırlayan, planlayan ve bir takvime bağlayan yol haritaları olarak görüyoruz. Bu çerçevede, Makine Sektörü Strateji Belgesi ile Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi hazırlanarak geçen yıl Mayıs ayında uygulanmaya başlanmıştır. Kimya, DemirÇelik ve Demir-Dışı Metaller, Seramik Sanayi ile Elektrik Elektronik Sanayi Strateji Belgeleri de hazırlanmış olup Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na sevk edilmiştir. Tekstil, Hazır Giyim, Deri ve Deri Ürünleri ile İlaç Sanayi Strateji Belgelerinin hazırlık çalışmaları ise devam etmektedir. Görüldüğü gibi tüm bu strateji belgeleri, kamunun ve özel sektörün birlikte hareket etmesiyle katılımcı bir yaklaşımla ortaya çıkmıştır. Türkiye olarak 2023 yılı hedeflerimize ulaşmamız da, yine aynı birliktelikle mümkün olacaktır. MART 2012 7 Katılımcı ve bütünlükçü bir yaklaşımla hazırlanan Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planlarını kamu ve iş dünyası olarak hepimizin ortak taahhüdü kabul ediyoruz Hem Sanayi Stratejisi hem de Sektörel Strateji Belgeleri’nde yer verilen eylem planlarının gerçekleşmesi, Türkiye sanayisinin rekabet gücünün artırılması yönünde çok önemli adımlardır Ümit BOYNER Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı 8 MART 2012 Sayın Boyner, öncelikle Sanayi Stratejisi ve sektörel stratejileri TÜSİAD bakışıyla değerlendirir misiniz? Sanayi Stratejisi içerisinde yer alan eylem planları Türkiye’nin yatırımı ve iş yapma ortamını iyileştirecek reformları kapsamaktadır. TÜSİAD olarak sanayi politikasını bütünsel yani tüm sanayi olgusunu yatay kesen bir yaklaşım olarak ele alıyoruz. Ülkemizin güçlü ekonomiler içerisinde arzu edilen yerini alması için mevcut ve gelecek yıllardaki işgücü potansiyeli de göz önünde bulundurularak yüksek istihdam artışını üretkenlik temelli sürdürülebilir büyüme ile birleştiren politikalar üretmek durumundayız. Türkiye sanayisinin bu koşullar altındaki dönüşüm ihtiyacı ancak ve ancak bütünlüklü bir stratejiyle ele alınabilir. Bu bakış açısıyla, Sanayi Stratejisi Belgesi’nin de sanayinin bu ihtiyacı doğrultusunda hazırlanmış olmasından dolayı memnuniyet duyuyoruz. Katılımcı ve bütünlükçü bir yaklaşımla hazırlanan Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planlarını kamu ve iş dünyası olarak hepimizin ortak taahhüdü kabul ediyoruz. Söz konusu belgeleri sanayinin rekabet gücünü artırmaya dönük yatay yaklaşımları içeren analitik araçlar olarak çok değerli buluyor ve destekliyoruz. Önümüzdeki dönemde kamu ve özel sektör olarak hepimiz, Eylem Planlarının takvimlendirildiği şekilde harfiyen uygulanmasına odaklanmalıyız. Bu yaklaşım, herhalde hepimizin kabulüdür ki, cari açık sorunun aslında tek kalıcı ve yapısal çözümüdür. Sanayi Stratejisi içerisinde yer alan eylem planları Türkiye’nin yatırımı ve iş yapma ortamını iyileştirecek reformları kapsamaktadır. Bunlara üst düzey siyasi destek sağlanması önemlidir. Bu doğrultuda, bu sene tekrar başlayan reform ivmesini kaybetmememiz ve başta Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun ikincil düzenlemelerinin tamamlanması olmak üzere gerekli reformların kararlılıkla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Öte yandan strateji belgelerindeki analitik çerçeve doğrultusunda bir izleme ve değerlendirme disiplininin yerleştirilmeye çalışılmasını da çok olumlu buluyor ve çalışmalara mümkün olan katkıyı vermeye gayret ediyoruz. Ancak bu noktada, yatay yaklaşımlara dayalı bir sanayi politikası çerçevesinin izlenmesi ve hayata geçirilmesinin zorluğunun da farkındayız. Belgenin koordinasyonundan sorumlu olan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın bu işi sahiplenmesi ve takipçilik konusundaki hassasiyeti çok önemli ve biz de bu gayrete elimizden gelen katkıyı sağlamaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda, Sanayi Strateji Belgesi Eylem Planı içerisinde TÜSİAD olarak önceliklerimizi belirledik ve bunları Kasım 2011’de Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın katılımıyla ikincisini gerçekleştirdiğimiz Sanayi Yuvarlak Masası toplantımızda kamuoyu ile paylaştık. Bildiğiniz gibi Sanayi Strateji Belgesi içerisinde otomotiv, makine, beyaz eşya, elektronik, tekstil, hazır giyim, gıda ve demir çelik, sanayi stratejisinin gelişmesinde öncelikli sektörler olarak belirlendi. Bu doğrultuda, stratejiye benzer bir yaklaşımla ve katılımcı bir süreçte otomotiv ve makine sektörlerinde Strateji Belgesi ve Eylem Planları çalışmaları tamamlandı ve ilgili YPK Kararları çıktı. Demir-çelik ve kimya sektörlerinde ise bu belgelerin tamamlanmasında belirli bir noktaya gelindi. Bu Strateji Belgeleri ve Eylem Planlarında özellikle önem verdiğimiz husus, çalışmaların içine özel sektörün dahil edilmiş olmasıdır. Hem Sanayi Stratejisi, hem de sektörel strateji belgelerinde yer verilen eylem planlarının gerçekleşmesi ülkemizde yatırım ve iş yapma ortamının iyileştirilmesi ve Türkiye sanayisinin rekabet gücünün artırılması yönünde çok önemli adımlardır. Geçmiş dönemlerdeki net katkısı belirsiz teşvik ağırlıklı sanayi politikalarından uzaklaşan, daha objektif ve ölçülebilir kıstaslara dayanan ve katılımcı bir yaklaşımla hazırlanan bu belgeleri desteklemekteyiz. Bu belgelerdeki yaklaşımı sürdürebilmek ve yatırım ortamımızı iyileştirmek adına son derece kritik olan bu eylemlerin tamamlanması sağlanmalıdır. Sanayi Strateji Belgemizin hazırlandığı 2011-2014 dönemi sona ermeden benzer bir bakış açısıyla 2014 sonrası için eylem planlarının yenilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Küreselleşme sürecinde, rekabet gücümüzü artırmamız gerektiren bu ortamda, gerçekleştirilecek değerlendirme ve periyodik güncellemeler sanayimizin rekabetçiliğini artıracaktır. Strateji Belgeleri ve Eylem Planlarında özellikle önem verdiğimiz husus, çalışmaların içine özel sektörün dahil edilmiş olmasıdır. TÜSİAD’ın vizyonunda yer alan “Türkiye’nin küresel ölçekte tanıtımına katkıda bulunur” ifadesinden yola çıkacak olursak, TÜSİAD’ın ülkemizin uluslararası platformda tanınması ve söz sahibi olması konularındaki çalışmalarından bahseder misiniz? Öncelikle, Türkiye’nin küresel ölçekte tanıtımına yurtdışı temsilciliklerimiz aracılığıyla önemli katkıda bulunduğumuza inanıyoruz. TÜSİAD AB-Brüksel Temsilciliği, AB mevzuatının oluşturulması sürecinde Türk iş dünyasının görüşlerini, Avrupa iş dünyası temsil örgütü “BusinessEurope”a aktarmaktadır. Ayrıca TÜSİAD Paris ve Berlin Büroları, AB’nin lokomotifi olan Fransa ve Almanya’da bu ülkelerin iş dünyası ve özel ve kamu kurumları ile ilişkilerinde Türkiye’nin daha iyi tanınmasını sağlamak, ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla çeşitli çalışmalar gerçekleştirmektedir. TÜSİAD Washington Temsilciliği, Türk-Amerikan iş çevreleri arasındaki ikili ilişkileri güçlendirmek, akademisyenler, uluslararası kuruluşlar, ABD Kongresi ve hükümet ile ilişkiler kurmak yönünde faaliyet göstermektedir. TÜSİAD Pekin Bürosu, Çin ve Asya-Pasifik Bölgesindeki gelişmeleri takip etmek, MART 2012 9 TÜSİAD üyelerinin Çin’de ihracat, yatırım ve ortaklık ilişkilerine yardımcı olmak ve Çinli muhattaplarını Türk iş dünyası hakkında bilgilendirici bir rol oynamak amacıyla çalışmalar yürütmektedir. Ülkemizin imajının Avrupa’daki karar vericiler/elitler ve kamuoyu nezdinde olumlu yönde gelişmesi, Türkiye’nin AB ile üyelik sürecine ivme kazandıracaktır. Ayrıca, TÜSİAD BusinessEurope (Avrupa özel sektörünün temsilcisi olarak kabul edilen şemsiye örgütü), BIAC (Ekonomik, İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) nezdinde faaliyet gösteren ‘Ekonomi ve Sanayi Danışma Komitesi), UBCCE (Karadeniz ve Hazar Denizi Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonları Birliği), BUSINESSMED (Akdeniz İş Dünyası Konfederasyonları Birliği) örgütlerinde Türk iş dünyasını temsil etmekte ve küresel işbirliğine destek vermektedir. Ülkemizin imajının Avrupa’daki karar vericiler/elitler ve kamuoyu nezdinde olumlu yönde gelişmesi, Türkiye’nin AB ile üyelik sürecine ivme kazandıracaktır. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde özel sektör ve sivil toplum nezdinde kuruluşundan bu yana büyük katkılarda bulunmuş olan TÜSİAD, bu çerçevede 2005 yılında kurmuş olduğu Yurtdışı İletişim Komisyonu ile Almanya - Fransa merkezli tanıtım çalışmaları yürütmektedir. Türkiye’nin ekonomisine dair çizilen tüm gelecek vizyonlarında verimlilik en önemli kriterlerden biri olarak göze çarpıyor. TÜSİAD olarak verimliliği nasıl konumlandırıyorsunuz? Bu yönde gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahsedebilir misiniz? TÜSİAD olarak temel eksenlerimizden biri Türkiye ekonomisinin üretkenlik temelli bir çerçeve içerisinde sürdürülebilir büyümesidir. Bu noktadan hareketle, sürdürülebilir büyüme, verimlilik artışının sağlanması ve belli bir eşiğe ulaşması ile sağlanabilmektedir. Bu anlayışın 10 MART 2012 benimsenmesi ile büyüme süreci; enflasyon, kamu açığı, cari işlemler açığı problemlerine yol açmamakta ve değer yaratan sürdürülebilir bir yapı kazanmaktadır. Bu amaçla üretim faktörlerini TÜSİAD olarak bünyemizdeki çeşitli komisyonlarımızın çalışmaları marifetiyle birçok başlık altında incelemekteyiz. Bu başlıklardan bazılarını; Girişimcilik, Teknoloji ve İnovasyon Kapasitesi, Eğitim ve Beşeri Sermaye, Piyasa Ekonomisi ve Rekabet Hukuku, Sanayi Stratejisi ve Bölgesel Kalkınma olarak ifade edebiliriz. Verimlilik konusu, sanayinin gelişiminde stratejik öneme sahip olmasından dolayı ayrıca Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonumuz tarafından da değişik boyutları ile ele alınmaktadır. Sanayimizin üretim yapısının ithal ara malına yüzde 70 oranında bağımlı olması, yerli üretimde katma değer artışının sağlanabilmesi için verimlilik oranını artırmamızı zorunlu kılmaktadır. Bildiğiniz üzere, ülkemizde yurtiçi tasarrufların yeterli bir orana ulaşmamış olması dolayısıyla büyümenin finansmanında dış kaynak önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, sanayimizin üretim yapısının ithal ara malına yüzde 70 oranında bağımlı olması, yerli üretimde katma değer artışının sağlanabilmesi için verimlilik oranını artırmamızı zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda, geçtiğimiz sene “Türkiye’de Büyümenin Önündeki Engeller” raporumuzla, Türkiye’de büyümenin önündeki potansiyel engellerin hangilerinin daha önemli olabileceği konusunu tartışmaya açtık. Raporun temel bulgularından biri, ekonominin içinde tarımın payı azaldıkça bu “yapısal değişim”in asgari bir verimlilik artışını garanti ettiği, ancak piyasa mekanizmasının tek başına teknoloji içeriğinin artmasını sağlayamayabileceğidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin rekabet gücü açısından rakiplerinin gerisinde kalma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ve bunu aşmanın yolunun da etkili bir sanayi politikası uygulanmasından geçtiğinin altı çizilmektedir. Raporda büyümenin önündeki bir diğer engel beşeri sermaye olarak belirlenmiş ve beşeri sermaye yetersizliğinin kayıt dışılık ile de birebir ilgili olduğu ortaya konmuştur. TÜSİAD tarafından geliştirilen “Vizyon 2050 Türkiye” yaklaşımı ve bu doğrultuda hazırlanan raporun amaç ve hedefleri hakkında bilgi verir misiniz? Büyüme ve gelişmeyi “sürdürülebilir” ve ekolojik açıdan kabul edilebilir bir esasa dayandırmak, her ülkenin başta gelen sorumluluklarından birini oluşturmaktadır. Tüm dünyada giderek öne çıkan insan odaklı, çevreyle dost ve sorumlu iş yapma anlayışının Türkiye’de de benimsenmesinde Türk iş dünyasına büyük sorumluluk düşmektedir. Türkiye ise iç dinamikleri ve konumu sayesinde gerekli adımları atma esnekliğine ve kendisinden ileride olan ülkelerin tecrübelerinden faydalanmanın avantajına sahiptir. Bu çerçevede, TÜSİAD Türkiye’nin önümüzdeki 40 yılını kapsayan sürdürülebilir kalkınma vizyonu için bir yol haritasını tüm paydaşların katılımı ile farkındalık yaratmak ve tartışmaya açmak amacıyla “Vizyon 2050 Türkiye” projesi başlatmıştır. “Vizyon 2050 Türkiye” projesi kapsamında ilk etapta WBCD’nin “Vision 2050” raporundan hareketle “insani kalkınma”, “şehirleşme”, “kentsel ulaştırma”, “enerji” ve “tüketim alışkanlıkları ve üretimde enerji ve kaynak verimliliği” konularını ele alan “Vizyon 2050 Türkiye” raporu hazırlanmıştır. Daha önce bu alanda yazılmış raporlardan farklı olarak “Vizyon 2050 Türkiye” raporu sürdürülebilirliği Türkiye dinamiklerini göz önünde bulundurarak ve iş dünyası bakış açısıyla ele alması açısından bir ilk niteliği taşımaktadır. Rapor, sürdürülebilir kalkınmada iş dünyasının öncü rolünün farkında olarak; bireylerin, toplumun, hükümetlerin sorumluluklarının yanı sıra 2050 Türkiye vizyonuna ulaşmada Türk iş dünyasına da düşen görevleri hatırlatmaktadır. Bu anlamda rapor, 2050’de nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızın resmini çizerek hem tüm kamuoyuna, atılması gereken adımlar ve gerekli politikaların altını çizerek hükümetlere hem de karşılaşılacak risk ve fırsatları ortaya koyarak Türk iş dünyasına rehber olmaktadır. TÜSİAD “Vizyon 2050 Türkiye” projesiyle başlattığı bu süreci farklı platform ve konferanslarda yaymaktadır. Örneğin, rapor 6-7 Ekim 2011 tarihlerinde Yeşil İş Konferansı’nda, 28 Ekim 2011 tarihinde Türk Tesisat Mühendisleri Derneği’nin çalıştayında ve 16 Aralık’ta gerçekleştirilen Marka Konferansı’nda “Green Brand Leadership” başlıklı oturumda da tanıtılmıştır. “Vizyon 2050 Türkiye” raporuna ek olarak yayımlanacak olan “Sürdürülebilir Turizm” raporunun 2012 yılının ilk yarısında, “Binalarda Enerji Verimliliği” ile “Erişim ve İletişim” raporlarının ise yılın ikinci yarısında gerçekleştirilecek birer konferansla tanıtılması planlanmaktadır. “Vizyon 2050 Türkiye”, TÜSİAD için de bir mihenk taşı olmuştur. Sürdürülebilirlik vizyonunu kurum olarak benimseyen TÜSİAD, bundan sonraki raporları geri dönüştürülebilir kağıda basmayı hedeflemektedir. Ayrıca, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi ve Genel Kurul toplantıları ile TÜSİAD tarafından gerçekleştirilecek seminer ve konferansların da aşamalı olarak karbon nötr gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. “Vizyon 2050 Türkiye” raporu sürdürülebilirliği Türkiye dinamiklerini göz önünde bulundurarak ve iş dünyası bakış açısıyla ele alması açısından bir ilk niteliği taşımaktadır. Sürdürülebilirlik yaklaşımının yanında, 2050 vizyonunun sosyal politika alanlarına izdüşümlerini incelemek üzere Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus Fonu ile 2010 yılında başlattığımız “2050’ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim” projemiz de devam etmektedir. 2050 yılında doğru Türkiye için nüfus projeksiyonlarını ortaya koyan ilk rapor ve bunun eğitim sistemine etkilerini ele alan ikinci raporumuzu, bu yıl işgücü piyasası, sosyal güvenlik ve sağlık sektörlerini inceleyen raporlar takip edecektir. Ülkemizin sanayici ve işadamlarının buluşma noktası ve sesi olan TÜSİAD’a göre, sanayici ve işadamlarımızın hem ulusal hem de uluslararası arenada daha etkin olmaları için neler yapılması gerekiyor? 2008 krizinden sonra dünya ekonomisinin krize eşgüdümlü bir yapı içinde yanıt verme kapasitesini artırmak üzere yapılandırılan G-20’nin 2009 yılında Londra’daki zirvesinden bu yana bu yapının iş dünyası ayağı da oluşturulmuştur. Bu yapı, her G-20 zirvesi öncesinde çeşitli çalışma gruplarıyla küresel ekonomiyi ilgilendiren konular hakkında görüşler hazırlamakta ve G-20’nin hemen öncesinde toplanıp bu görüşleri kesinleştirerek hükümet ve devlet başkanlarına iletmektedir. B-20 içinde Türk iş dünyasını TÜSİAD temsil etmektedir. TÜSİAD 2009 yılından bu yana Londra, Seul ve Cannes’da düzenlenen G-20 Zirveleri öncesinde yapılan B-20 Zirvelerine katılım sağlamıştır. Bunun yanı sıra, B-20 grubu G-20 zirvelerine, önceden programlanmış çalışma gruplarına aktif katkı ve katılım sağlamaktadır. 2011 yılı Kasım ayında Fransa’nın Cannes şehrinde yapılan B-20 Zirvesi’nde beş TÜSİAD üyesi olarak çeşitli çalışma gruplarında Türk iş dünyasını temsil ettik. Ben, Küresel Yönetişim (Global Governance) çalışma grubuna başkanlık etmiştim. Bu çalışma gruplarında derlenen iş dünyası görüşleri bir sonuç raporuyla G-20 liderlerine iletildi. Bu yıl da Zirve, Haziran ayında Meksika’nın Los Cabos kentinde yapılacak. 2015 yılında ise Türkiye G-20 ve B-20 Zirvelerine ev sahipliği yapacak. Türk iş dünyasını temsil etmekte ve resmi program dahilinde yan etkinlik düzenlemektedir. Bu sene de TÜSİAD Güney Afrika’nın Durban kentinde gerçekleşen Taraflar Toplantısı’na (COP-17) katılarak görüşlerini aktarmış ve yedi kişilik bir heyetle Türk resmi heyeti içerisinde konferansa katılım sağlayarak “İklim Değişikliğiyle Mücadelede Türk Özel Sektörünün Rolü” başlıklı bir etkinlik düzenlenmiştir. 17. Taraflar Konferansı kapsamında Durban’da bulunan TC. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, TÜSİAD’ın etkinliğinde açılış konuşması yapmıştır. Bu toplantıda hem Türk özel sektörünün konu ile ilgili görüşleri aktarılmış, hem de T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı temsilcileri “Türkiye’nin İklim Değişikliği İkinci Ulusal Bildirimi” başlıklı bir sunum ile Türkiye’nin resmi pozisyonunu uluslararası arenada aktarmışlardır. 2015 yılında Türkiye G-20 ve B-20 Zirvelerine ev sahipliği yapacak. BusinessEurope üyesi olan TÜSİAD, söz konusu örgütün Balkanlar’da gerçekleştirdiği ve bu ülkelerin Gümrük Birliği ile entegrasyonunu sağlamaya yönelik oluşturulmuş BOSMIP projesinin bir parçası olarak üyelerini temsil etmekte ve iş dünyamızın uluslararası arenada daha etkili olmalarına yönelik çalışmalar yürütmektedir. TÜSİAD ayrıca, her yıl düzenlenen İklim Değişikliği Taraflar Toplantısı’na katılarak MART 2012 11 SANAYİMİZİN YOL HARİTASI: TÜRKİYE SANAYİ STRATEJİSİ BELGESİ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü Dünyanın küresel bir pazara dönüştüğü, ekonomi başta olmak üzere birçok alanda ülkeler arasında sınırların kalktığı ve bilginin gücü tayin ettiği günümüz dünyasında, bilgiyi üreten ve ürettiği bilgiyi teknolojik ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde ürüne dönüştüren toplumlar, müreffeh ve güçlü ülkeler haline gelmişlerdir. Bu süreç incelendiğinde, gelişmiş ülkelerde ilerlemenin lokomotifinin her zaman sanayi olduğu görülecektir. Ülkemiz sanayicilerine ve girişimcilerine yön verecek bir yol haritası niteliği taşıyan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi ile 2023 yılında ulaşılması planlanan 500 milyar Dolar’lık ihracat hedefine yerli sanayimizin çok önemli katkılar yapması amaçlanmaktadır. 12 MART 2012 Türkiye Sanayi Stratejisinin Hazırlık Süreci Ekonomide önemli olan kısa dönemli başarılardan ziyade, uzun süreli sürdürülebilir programlardır. Sanayinin yapısal dönüşümünün gerçekleştirilmesine katkı sağlamak ve yönlendirmek amacıyla gerek Orta Vadeli Programda, gerek Yıllık Programda öncelikli olarak stratejik planlama yaklaşımı benimsenmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği sürecinde AB ile yürütülen 35 müzakere faslından biri “İşletmeler ve Sanayi Politikası”dır. 2003 yılında yayınlanan “Türkiye Sanayi Politikası (AB Üyeliğine Doğru)” başlıklı belgenin revize edilmesi, bu faslın kapanış kriterleri arasında yer almıştır. Bu doğrultuda, Nisan 2007’den itibaren kapsamlı bir sanayi stratejisi hazırlanmasına yönelik çalışmalar Bakanlığımız koordinasyonunda sürdürülmüştür. Belgenin hazırlık sürecinde katılımcı bir yaklaşım benimsenmiştir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi’nin hazırlık sürecinin her aşamasında kamu ve özel sektör temsilcilerinin görüşlerine başvurulmuştur. Ayrıca belge oluşturulurken, çeşitli kamu kurum ve kuruluşları tarafından hazırlanmış olan politika dokümanlarında yer alan ve rekabet gücü konularını doğrudan ilgilendiren çok sayıda politika ve tedbir göz önünde bulundurulmuştur. Bu yaklaşım çerçevesinde hazırlanan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 20112014 (AB Üyeliğine Doğru), 5 Ocak 2011 tarihinde Bakanımız Nihat Ergün tarafından kamuoyuna tanıtılmıştır. İş dünyası ve basının yoğun ilgi gösterdiği tanıtım toplantısında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan ve TUSKON Yönetim Kurulu Başkanı Rızanur Meral birer konuşma yaparak Türkiye Sanayi Stratejisi’nin Türkiye ekonomisi için çok önemli olduğunu vurgulamışlardır. Belge’nin Avrupa Birliği Boyutu Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 20112014 (AB Üyeliğine Doğru) 7 Aralık 2010 tarih ve 2010/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararıyla onaylanmış ve 27 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği ile yürütülen üyelik müzakereleri çerçevesinde “20. Fasıl İşletme ve Sanayi Politikası” kapanış kriterinin yerine getirilmesini teminen “Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi”nin İngilizce tercümesi Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir. Avrupa Birliği’nin sanayi politikası hazırlarken kullandığı çerçeve, Türkiye için strateji belirleme sürecine gerek içerik gerekse metodoloji açısından önemli katkılar sunmuştur. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu’nun İşletmeler ve Sanayi Politikası faslında; Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi, Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi ve Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi’nin kabul edilmesine atıfta bulunularak bu alanda daha fazla ilerleme kaydedildiği belirtilmiştir. VİZYON Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak GENEL AMAÇ Türk Sanayisinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretildiği, nitelikli işgücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak STRATEJİK HEDEFLER Düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçilmesi GZFT Bölgesel Kalkınma Çevre Altyapı Sektörleri SEKTÖREL REKABET EDEBİLİRLİK ANALİZLERİ Firmaların Teknolojik Gelişimi SEKTÖREL POLİTİKA ALANLARI KOBİ’lerin Finansmana Erişimi Orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içindeki ağırlığının artırılması YATAY POLİTİKA ALANLARI Beceriler ve İnsan Kaynağı Uluslararası Ticaret ve Yatırım Yatırım ve İş Ortamı Becerilerini sürekli geliştirebilen (güçlü) şirketlerin ekonomideki ağırlığının artırılması SEKTÖREL SANAYİ POLİTİKALARI MART 2012 13 Raporda genel olarak, işletme ve sanayi politikası alanında Avrupa Birliği müktesebatına uyumun yeterli düzeyde olduğu vurgulanmıştır. Belgenin İçeriği Son dönemlerde imalat sanayimizde yaşanan olumlu göstergeler, küresel gelişmeler ve ülkemizin potansiyeli de göz önünde bulundurularak Türkiye sanayisi için uygulanacak stratejinin uzun dönemli vizyonu “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde, Avrasya’nın üretim üssü olmak” olarak belirlenmiştir. 2011-2014 yıllarını kapsayan Türkiye Sanayi Stratejisi’nin genel amacı, “Türk Sanayisinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretildiği, nitelikli işgücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak” olarak belirlenmiştir. Bu vizyona ve genel amaca yönelik olarak ise; •• Orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının artırılması, •• Düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçişin sağlanması, •• Becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomideki ağırlığının artırılması, şeklinde üç temel stratejik hedef tespit edilmiştir. Sanayi Stratejisi, belirlenmiş uzun vadeli vizyon, genel amaç ve stratejik hedefler doğrultusunda sanayinin ve sektörlerin rekabet gücünü artırmak üzere; yapısal dönüşümü yönlendirmeye ve desteklemeye katkı verecek, AB’deki sanayi politikası yaklaşımlarıyla uyumlu, Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri ile sahip olduğu fırsatlar ve karşı karşıya kaldığı tehditler sonucu oluşturulan bir politika çerçevesini içermektedir. 14 MART 2012 Bu politika çerçevesi, yatay ve sektörel politikalar olmak üzere iki temel üzerine oturmaktadır. Yatay sanayi politikası alanları, sanayi faaliyetlerinin genelindeki verimlilik artışlarını sürekli kılmak amacıyla, piyasaların etkin işleyişini sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını firmalar için geliştirmeye ve cazip hale getirmeye yönelik çerçeve unsurları içermektedir. Bu kapsamda, tüm firmaların rekabet gücünü etkileyen ve farklı kurumlar arasında koordinasyon gereğini ön plana çıkartan, işgücünün niteliğini yükseltecek, finansmana erişimi kolaylaştıracak, yenilikçilik kapasitesini geliştirecek, girdi maliyetlerini düşürecek, çevreye duyarlılığı artıracak yatay politikalar uygulanmaktadır. Türkiye Sanayi Stratejisinin Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Süreci Sanayi stratejisinin uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi süreci Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, kamu ve özel sektör ile işbirliği halinde gerçekleştirilmektedir. Türkiye Sanayi Stratejisinin Resmi Gazete’de yayımlanmasını müteakip uygulama, izleme ve değerlendirme faaliyetlerine başlanmıştır. Uygulama, izleme ve değerlendirme sürecine yönelik olarak üçlü bir yapı oluşturulmuştur. Bu yapının en üstünde İzleme ve Yönlendirme Komitesi yer almaktadır. İzleme ve Yönlendirme Komitesi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Başkanlığında; kamu kurumlarının üst düzey bürokratları ile sanayi, işçi ve işveren kesimini temsil eden üst düzey temsilcilerden oluşmaktadır. Söz konusu Komite altı ayda bir toplanmaktadır. Uygulama, izleme ve değerlendirme mekanizmasının ikinci kademesinde İzleme ve Değerlendirme Kurulu yer almaktadır. İzleme ve Değerlendirme Kurulu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürü’nün Başkanlığında; Strateji Belgesi’nde yer alan ve yatay sanayi politikaları kapsamında belirlenen sekiz Girişim Başkanı’ndan oluşmaktadır. Söz konusu kurul üç ayda bir toplanmaktadır. Uygulama, izleme ve değerlendirme mekanizmasının son yapısını girişimler oluşturmaktadır. Girişimler, ilgili Girişim Başkanı’nın koordinasyonunda eylemlerden sorumlu ve ilgili kurumların uzmanlarından oluşmaktadır. Girişim toplantıları ise üç ayda bir gerçekleştirilmektedir. Türkiye Sanayi Stratejisi 2011 Yılı Değerlendirmesi Stratejisi Belgesi I. Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Raporu ve 2011 yılı Temmuz-Aralık dönemi faaliyetlerini içeren Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi II. Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Raporu hazırlanarak ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılmıştır. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi II. Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda 2011 yılı sonu itibariyle eylemlerin başarı durumlarına da yer verilmiştir. Sektörel Stratejiler Sanayi Stratejisi çatısı altında sektörlere yönelik stratejik plan çalışmaları da Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı ile Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, 2 Mayıs 2011 tarihli ve 2011/10 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile kabul edilerek uygulamaya girmiştir. Söz konusu belgelere yönelik uygulama, izleme ve değerlendirme süreçleri devam etmektedir. 1.Yatırım ve İş Ortamının İyileştirilmesi Girişim Başkanlığı: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 8.Sanayi Politikası ve Bölgesel Kalkınma Girişim Başkanlığı: Kalkınma Bakanlığı 2.Uluslararası Ticaret ve Yatırımlar Girişim Başkanlığı: Ekonomi Bakanlığı Uygulama, izleme ve değerlendirme sürecinde yer alan tüm sekretarya faaliyetleri Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmektedir. 3.Beceriler ve İnsan Kaynağı Girişim Başkanlığı: Milli Eğitim Bakanlığı 4.KOBİ’lerin Finansmana Erişimi Girişim Başkanlığı: KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) 5.Firmaların Teknolojik Gelişimi Girişim Başkanlığı: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 6.Altyapı Sektörler Girişim Başkanlığı: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 7.Çevre Girişim Başkanlığı: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi kapsamında 72 adet eylem mevcuttur. Bu eylemlerin gerçekleşme durumlarına yönelik olarak; altı aylık dönemler halinde uygulama, izleme ve değerlendirme raporları hazırlanmakta ve söz konusu raporlar İzleme ve Yönlendirme Komitesi toplantısında Komite üyeleriyle paylaşılmaktadır. Türkiye Kimya Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Türkiye Demir-Çelik ve Demir-Dışı Metaller Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Türkiye Seramik Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı ile Türkiye Elektrik Elektronik Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı hazırlıkları tamamlanarak Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na sunulmuştur. Türkiye Tekstil, Hazır Giyim, Deri ve Deri Ürünleri Sektörleri Strateji Belgesi ve Eylem Planı hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Tüm strateji belgelerinin 2012 yılı içerisinde uygulamaya girmesi planlanmaktadır. 2011 yılı Ocak-Haziran dönemi faaliyetlerini içeren Türkiye Sanayi MART 2012 15 Gelişmeler “Orta ve Yüksek Teknolojili Ürünlerde, Avrasya’nın Üretim Üssü Olma” Yolunda Sağlam Adımlarla İlerlediğimizi Gösteriyor Sanayimizin rekabet gücünün artırılmasına yönelik çalışmalarımız artan bir ivmeyle devam edecektir Süfyan EMİROĞLU Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürü Türkiye sanayisinin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye ekonomisi, 2001 krizinin ardından uygulanan yapısal reformlar sonucunda sağlanan makroekonomik istikrarla beraber bu dönemde dünyadaki en başarılı ekonomik büyüme performanslarından birini sergilemiştir. Türkiye, hızla dünya ekonomisinin ve AB’nin önemli bir parçası haline gelmeye başlamıştır. Türkiye imalat sanayi, 2001 sonrası yeni ekonomik iklime bağlı 16 MART 2012 olarak hızlı bir gelişme süreci içine girmiştir. Sağlanmış olan istikrar ortamı, AB’yle Gümrük Birliği’nin etkisiyle de birleşince, üretim ve dış ticaret yapısında da önemli bir dönüşüm yaşanmaya başlamıştır. Uzun dönemli bir perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin küresel ekonomiyle bağını kuran öncü sektörün imalat sanayi olduğu görülmektedir. Türkiye’nin toplam ihracatı içinde imalat sanayi ürünlerinin payı, 1980’deki yüzde 37 düzeyinden, 2010’da yüzde 92,6’ya ulaşmıştır. 2002 yılında toplam ihracatımız içinde doğal kaynağa dayalı ve düşük teknolojili ihracatın payı yüzde 63 iken 2010 yılında bu oran yüzde 56’ya gerilemiştir. Buna karşılık orta ve yüksek teknolojinin payı 2002 yılındaki yüzde 37 seviyesinden yüzde 44’e yükselmiştir. Küresel piyasalarda yaşanan tüm çalkantılara rağmen ülkemizde çarklar dönmeye devam etmektedir. 2011 Aralık ayı Sanayi Üretim Endeksi 2005 yılından bugüne kadar olan dönemde en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 2011 yılı Aralık ayında Sanayi Üretim Endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3,7 artmış, yıllık ortalamalar dikkate alındığında sanayi üretimi yüzde 8,9 büyüyerek güçlü bir performans sergilemiştir. Türkiye sanayisinin 2011 yılında göstermiş olduğu performans, eğer makroekonomik temeller sağlamsa ve istikrar ortamı mevcutsa Türk sanayicisinin ne kadar iyi işler yapabildiğini göstermesi açısından da önemlidir. Ayrıca 2011 yılı Aralık ayında imalat sanayi genelinde mevsimsel etkilerden arındırılmış Kapasite Kullanım Oranı bir önceki aya göre 1 puan artarak yüzde 76,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bütün bu gelişmeler Sanayi Stratejimizin uzun dönemli vizyonu olan “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde, Avrasya’nın üretim üssü olmak” yolunda sağlam adımlarla ilerlediğimizin göstergesidir. Ülkemizin 2023 Vizyonu hedeflerine ulaşma yolunda Türkiye Sanayisinin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer alma, GSMH’yi 2 trilyon Dolar’a, kişi başına düşen milli geliri 25.000 Dolar seviyesine, dış ticaret hacmini 1 trilyon Dolar’a ve ihracatı 500 milyar Dolar’a çıkarma vizyon hedeflerini ortaya koymuştur. Ülkemiz, tarihi birikimi, stratejik konumu, genç ve dinamik nüfusuyla, bu hedeflere ulaşabilecek potansiyele fazlasıyla sahiptir. Önümüzdeki dönemde rekabet gücü politikalarının merkezinde yenilikçilik ve teknolojik altyapının iyileştirilmesi yer almalıdır. Bunun için toplam üretim ve ihracat içerisinde ileri teknolojili sektörlerin ağırlığının ve geleneksel sektörlerin katma değerinin artırılması gerekmektedir. Sanayinin yapısal dönüşümünde Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) ve yenilikçilik faaliyetlerinin geliştirilmesi temel oluşturmaktadır. Bu çerçevede özel sektörün Ar-Ge faaliyetlerine katılımı, Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun’un uygulanması, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) faaliyetlerinin geliştirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin kullanımı, fikri ve sınaî mülkiyet haklarının korunması amaçlanmaktadır. Sanayi Stratejimizde de belirtildiği üzere önümüzdeki dönemde orta ve yüksek teknolojili sektör grubunda yer alan ve önemli büyüme potansiyeli arz eden motorlu kara taşıtlarının imalatı, makine imalatı, tıbbi alet, hassas ve optik aletler imalatı, hava ve uzay taşıtları imalatı, elektronik sanayi ve ilaç üretimine yönelik yatırımlar ile bu sektörlerin gelişmesine yönelik stratejilere önem verilecek ve bu sektörlerde Türkiye’nin önemli bir üretim üssü haline gelmesi desteklenecektir. Bununla beraber, Sanayi Stratejisi çerçevesinde orta ve uzun dönemde uygulanacak politikalar sonucunda; sanayi sektörlerinin büyüme oranları, nitelikli istihdam oranları, Ar-Ge harcamaları, patent, faydalı model ve marka başvuruları, orta ve yüksek teknolojili sektörlerin (motorlu kara taşıtlarının imalatı, makine imalatı, tıbbi alet, hassas ve optik aletler imalatı, hava ve uzay taşıtları imalatı, elektronik sanayi ve ilaç üretimi) ihracat ve üretim payları gibi göstergelerde artış hedeflenmekte olup, stratejinin başarısını ölçmeye ve değerlendirmeye yönelik olarak da, bu tip göstergeler takip edilmektedir. Türkiye 2023 hedeflerine yürürken teknolojiyi sadece kullanan değil, aynı zamanda teknolojiyi üreten bir rol üstlenecektir. Bu hamleler bir yandan ülkenin sağlıklı ve hızlı büyümesine katkıda bulunurken bir yandan da sanayimizin rekabet gücünü artıracaktır. Sanayinin Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinin geliştirilmesine yönelik strateji belgelerinde nasıl politikalar öngörülmektedir? Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi’nde yer alan sekiz yatay sanayi politika alanından birisi de “Firmaların Teknolojik Gelişimi”dir. “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak” vizyonu çerçevesinde Strateji Belgesi eylem planı içerisinde yer alan 72 eylemden 20 tanesi, Ar-Ge ve inovasyon konularını da içeren Firmaların Teknolojik Gelişimi alanındadır. Bu kapsamda plan dönemi boyunca; –– Özel sektör ve kamu sektörü tarafından yürütülen Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması desteklenecek, ileri teknoloji gerektiren nanoteknoloji, biyoteknoloji, vb. alanlarında kapasite oluşturma çalışmalarına ağırlık verilecektir. –– Sınai mülkiyet hakları konusunda, bilinçlendirme, teşvik sistemi ve yeni ürünlerin korunmasına yönelik çeşitli faaliyetler gerçekleştirilecek, yöresel özellikleriyle öne çıkan ürünlerin korunması amacıyla ülkemizde coğrafi işaret korumasına konu olabilecek ürünlerin tespiti yapılacak ve tescille korunmasına ilişkin faaliyetler yürütülecektir. –– Ar-Ge Merkezlerinin kurulması, izlenmesi ve desteklenmesi ile Teknogirişim sermayesi desteğinin verilmesi sağlanacak, Sanayi Tezleri Programı kapsamında yenilik ve Ar-Ge Projeleri desteklenecek, Teknolojik Ar-Ge Patent Destek, Teknolojik Ar-Ge Yatırım Destek, Teknolojik Ar-Ge Tanıtım ve Pazarlama Destek Programları açıklanacak ve uygulanacaktır. –– Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) güçlendirilerek sayıları artırılacak, Teknoloji Transfer Ofisleri yaygınlaştırılacak ve araştırma sonuçlarının ticarileştirilmesinde etkinlik sağlanacaktır. Aynı şekilde tüm sektörel stratejilerde de bu alanlara yönelik MART 2012 17 haline getirilmiştir. Yeni mevzuatın uygulamaya girmesi; sanayi ürünlerimizin uluslararası normlarda olmasını, yapılan ihracatın artmasını ve Türk sanayicilerinin bilgi ve becerileri yönünden dünya standartlarında olmasını sağlamıştır. Dinamik bir yapıya haiz olan söz konusu AB mevzuatının izlenerek, AB’de meydana gelen değişiklikler çerçevesinde iç mevzuata kazandırılmasına yönelik faaliyetlere devam edilmektedir. Uyumlaştırılan mevzuatın uygulanmasına yönelik olarak, gerek sanayicinin üretim sürecinde gerekse Bakanlığımızın denetim faaliyetleri çerçevesinde ihtiyaç duyduğu onaylanmış kuruluş ve motorlu araçlar konusunda teknik servis atama ve denetim işlemleri Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülmektedir. Sanayi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda çalışmalarını sürdüren 12 adet Sektör Teknik Komitesi ile kamu ve özel sektör arasında süreklilik taşıyan bir işbirliği platformu oluşturulmuş ve “yönetişim” mekanizması geliştirilmiştir. hedefler oluşturulmuş ve eylemler belirlenmiştir. Strateji planları esas alınarak firmaların tümünün teknolojik gelişmişlik düzeyini arttırmaya yönelik politikalara ağırlık verilmektedir. Firmaların, mevcut teknolojileri etkili bir şekilde kullanmaları; ürün, süreç ve organizasyonel yenilikçilikleri başarılı bir biçimde gerçekleştirmeleri ve kendilerini küresel piyasalardaki rakiplerinden ayrıştırabilen firmaların sayısının ve etkinliğinin arttırılması yönünde politikalar uygulanmaktadır. Sanayi Genel Müdürlüğü olarak strateji belgeleri dışında ne gibi çalışmalar yürütmektesiniz? Ülkemiz sanayinin gelişmesine ve rekabet gücünün artırılmasına yönelik birçok faaliyet Bakanlığımız Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Genel Müdürlüğümüz, Sanayi Stratejisi ve sektörel stratejilerden, sanayi sicil ve otomotiv belgelendirme işlemlerine, kimyasal silahların kontrolünden, hurda demir fiyatlarının belirlenmesine kadar çok geniş bir görev alanına sahiptir. Ayrıca, Genel Müdürlüğümüz çok sayıda uluslararası organizasyon ve çalışmalara aktif olarak katılım sağlamakta ya da organize etmektedir. Son olarak 2011 yılı içerisinde iki büyük uluslararası organizasyon Genel Müdürlüğümüz tarafından gerçekleştirilmiştir. Gelişen Sekiz Ülke (D-8) II. Sanayi Bakanları ve 6. Sanayi Çalışma Grubu Toplantıları 4-5-6 Ekim 2011 tarihlerinde; Türk-Arap Sanayi İşbirliği I. Konferansı 6-7 Aralık 2011 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları kapsamında, Genel Müdürlüğümüz sorumluluğundaki uluslararası mevzuatın tamamına yakını uyumlaştırarak yerli mevzuat haline getirilmiştir. Sadece otomotiv alanında 102 AB mevzuatı Türk mevzuatı 18 MART 2012 Sektörlere ilişkin analiz ve değerlendirmelerde bulunmak, sektörlere rehberlik etmek, küresel ekonominin yarattığı rekabet baskısını en iyi şekilde karşılamak, sektörlerin problemlerini yakından takip etmek ve çözüm önerileri üretmek üzere, altı aylık dönemler halinde sektörel raporlar hazırlanmakta ve kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Aynı zamanda Genel Müdürlüğümüz tarafından aylık olarak sanayi üretim endeksi ve imalat sanayine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı Sanayi Üretim Endeksi ve İmalat Sanayi Değerlendirme Raporu hazırlanmakta ve kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Otomotiv Tip Onay İşlemleri, Sanayi Sicil İşlemleri, savunma ve kimya sanayi ile basınçlı ekipmanlara ilişkin çeşitli belgelendirme faaliyetleri de Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülmektedir. NATO Sanayi Dairesi’nde ülkemiz Genel Müdürlüğümüz tarafından temsil edilmekte ve NATO tarafından eğitilmiş uzmanlarımızla bu alandaki NATO çalışmalarına katkı sağlanmaktadır. Ayrıca istihdam, çevre ve iklim değişikliği vb. yatay alanlarda da faaliyetler yürütülmekte ve sanayimize destek olmak amacıyla projeler üretilmektedir. İklim değişikliği kapsamında teknoloji transferi ve sektörel yaklaşımlara ilişkin konular Genel Müdürlüğümüz tarafından yerine getirilmektedir. Bu konuların daha sağlıklı takibi için Genel Müdürlüğümüz bünyesinde Çevre, Enerji ve İstihdam Dairesi Başkanlığı oluşturulmuştur. Dünyada 20 ülkenin temsilcisinin bulunduğu Birleşmiş Milletler altındaki Teknoloji İcra Komitesi’nde (TEC) Türkiye’yi Genel Müdürlüğümüz temsil etmektedir. Önümüzdeki dönemde de sanayimizin rekabet gücünün artırılmasına yönelik çalışmalarımız artan bir ivmeyle devam edecektir. Verimlilik Terimleri* Derleyen: İpek İMİRLİOĞLU / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Verimlilik (Productivity)* Etkinlik (Efficiency) Genel bir tanımlama yapılırsa, verimlilik, bir üretim ya da hizmet sisteminin ürettiği “çıktı” ile, bu çıktıyı yaratmak için kullanılan “girdi” arasındaki ilişkidir. Başka bir deyişle, üretim süreci sonucunda elde edilenlerle, bu üretimi elde edebilmek için gerekli olan tüm girdilerin arasında var olan bir katsayı, orandır. Bir performans göstergesi olarak etkinlik oranı, bir işletmede belirlenen amaçların gerçekleştirilmesi için tüketilmesi beklenen kaynaklar ile gerçekten tüketilen kaynaklar arasındaki ilişki olarak tanımlanır. Başka bir deyişle etkinlik, girdilerle ilişkili bir performans ölçütüdür. Etkinlik, verimlilikle ilişkilendirilen en önemli kavramlardan biridir ve “yararlı çıktı sağlamak için kaynakların ne ölçüde etkili kullanıldığını” ölçmek amacıyla kullanılır. Etkinlik ölçümleri yapıldığında aşağıdaki gibi bir oranlama ortaya çıkmaktadır; Etkinlik = Standart Miktar/ Gerçek (kullanılan) Miktar Etkinlik kavramının içeriği, verimlilik kavramının içeriği ile sık sık karıştırılmaktadır. Verimlilik ölçümünde incelenen karar birimlerinin verimlilikleri birbirinden bağımsız olarak ölçülebilir. Etkinlik ise “üretim girdilerinin çıktılara dönüştürülme süreci”ni içerir. Bu sürecin etken olabilmesi; zaman boyutu dikkate alınmadığında, mevcut teknoloji çerçevesinde, belirli bir girdi bileşimini kullanarak maksimum çıktının elde edilmesi veya belirli bir çıktı bileşiminin en az girdi kullanılarak üretilmesine bağlıdır. Bu oran şöyle formüle edilmektedir; Verimlilik = Çıktı / Girdi Bu tanım, ölçülebilen sayısal bir ilişkiyi ifade etmektedir. “Çıktı” ile ifade edilen, bir kurum, kuruluş ya da üretim yapılan herhangi bir birimde üretilen, “hizmet” ya da “ürün” toplamıdır. Bu toplam, örneğin, ton, km, litre vb gibi sayısal / fiziksel değerlerle ifade edilmektedir. Bu toplamı yaratan değerler ise, “girdi”lerdir. Hammadde, insan kaynakları, teknoloji, yakıt ve enerji, aktif sermaye gibi kullanımının birim zamanda “tüketilme değerleri”nin toplamı “girdi”leri vermektedir. Girdiler “üretim faktörleri” olarak nitelendirilmektedir. Girdi’deki unsurlar artırıldığı halde çıktıda bir değişme olmuyorsa, verimliliği gösteren katsayı düşecektir. Girdilerde bir değişme yokken, çıktıda bir artış meydana gelmişse, verimlilik yükselmiş; azalma meydana gelmişse, verimlilik düşmüştür. Pay ile paydanın ikisinde birden değişme varsa, verimlilikte artış mı, yoksa azalış mı meydana geleceği çıktı ve girdideki göreli değişmeye bağlı olacaktır. Çıktıdaki artış, girdideki artıştan fazlaysa; verimlilik artışından söz edilebilir. Buna karşılık, girdideki artış, çıktıdaki artıştan fazlaysa, verimlilik azalmıştır. Bu ilişkinin sonucu olarak, verimlilik, belli bir çıktının üretilmesi için üretim sürecinde kullanılan girdilerin, ne ölçüde rasyonel kullanıldığını ve üretken olduğunu ortaya koyan bir gösterge niteliğini taşır. Amaca Ulaşma Derecesi Verimlilik denince, elde edilen ürün ve/veya hizmetlerin kalitesini yükseltmek, çevreyi ve doğal yapıyı korumak, çalışanlara en iyi yaşam ve çalışma koşullarını sağlamak ve bu arada birim girdi başına üretim miktarını artırmak çabaları birlikte düşünülmektedir. Etkili fakat etkin değil; bazı Yüksek kaynaklar israf ediliyor. Düşük Ne etkin, ne de etkili; amaçlar başarılamıyor ve süreçlerde kaynaklar boşa harcanıyor. Etkin ve etkili; amaçlar başarılıyor ve kaynaklardan iyi yararlanılıyor: Yüksek verimlilik alanı Etkin fakat etkili değil; kaynaklar boşa harcanmıyor fakat amaçlar gerçekleştirilemiyor. Kötü İyi Kaynak Kullanımı Etkililik (Effectiveness) Etkinlik Tedarik Sistemi Girdi Etkililik Dönüşüm Süreci Çıktı Müşteri Kaynak: Sink, D.S., Tuttle, T., “Development of Taxonomy of Productivity Measurement Theories” DTIC (1984) Etkililik bir sistemin önceden tanımlanmış olan amaçlarına ulaşma derecesini ölçen bir terimdir. Etkililik, bir sistemin ne kadar iyi çalıştığıyla (önceden belirlenen veya arzulanan sonuçlara ulaşabilme ile) ilgilidir. Etkililik = Gerçekleşen Çıktı (Yararlı Çıktı) / Planlanan Çıktı İşletmenin amaçlarıyla ilgili olan etkililik, bir anlamda ‘doğru işin’ yapılması demektir. Etkililik işletmenin, ne yapmak istediğini, hangi ürün ya da hizmeti niçin gerçekleştireceğini, bu işlemleri yapmak için başvuracağı seçimlerin ne kadar isabetli olduğunu; bireysel ve toplumsal yararın ne ölçüde dengelenebileceğini, kısaca ‘doğru iş’in yapılıp yapılmadığını sorgulamaktadır. Doğal olarak etkililik kavramıyla bir yandan amaçların ne kadar doğru olduğu ortaya konurken, diğer yandan da amaçları gerçekleştirme derecesi belirlenmiş olmaktadır. İşletme, ne kadar ‘etkili’ olabildiğini ölçmek istediğinde; Etkililik Derecesi = Fiili Değer / Amaçlanan Değer formülüyle sonuca ulaşabilmektedir. Kaynak: VGM, Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme Eğitim Notları, 2010. MART 2012 19 Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü Türk makine sektörü, hâlihazırda yaşanan küreselleşme sürecinde üretim, pazarlama, ihracat, ticaret alanlarında dünya ile entegrasyonunu büyük ölçüde tamamlamış bir sektördür. Sektör bu alanlardaki yeterliliğini, gelişmiş ve gelişmekte olan pazarların tamamına yakınına yaptığı ihracat ile de kanıtlamıştır. Sektör, gayri safi yurtiçi hâsıla, imalat sanayi üretimindeki payı, ihracat, istihdam, rekabet edebilirlik, yatırımlar, dışa açıklılık ve makro ekonomik büyüklükler açısından ülkemizdeki en önemli sektörlerden biridir. Diğer tüm sektörlere sağladığı temel girdiler de göz önünde bulundurulduğunda yaşanan ve 20 MART 2012 yaşanacak olan küresel kırılganlıklardan makine sektörünün olumsuz etkilenmemesi mümkün değildir. Sanayimizin en büyük sektörlerinden olan makine sektörünün sürdürülebilir üretim yapısına kavuşması ve rekabet üstünlüğünü artırarak sürdürmesi ülke sanayisinin geleceği için büyük önem taşımaktadır. Sağladığı yüksek katma değer ile gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin de büyük önem verdiği sektörler arasında yer alan makine sektörüne yönelik dünyada ve ülkemizde her geçen gün yeni stratejiler belirlenmekte, dolaylı bir şekilde sektörü destekleyici çeşitli tedbirler alınmaktadır. Bu kapsamda ülkemizde de, makine sektörüne yönelik sistematik bir yaklaşımın sağlanması amacıyla, Bakanlığımız tarafından makine sektörünün sorunlarının belirlenmesi ve çözüm yolları üretilmesi için “Makine Sektörü Strateji Belgesi” oluşturulmasına yönelik çalışmalar yürütülmüştür. Uzun süreli, yoğun ve katılımcı bir süreç neticesinde hazırlanmış olan Strateji Belgesi’nin, bir Hükümet Politikası olarak uygulanması planlanmıştır. Makine imalat sektörünün genel sorunlarının analizini ve bu sorunlara yönelik çözüm setlerini içeren eylemlerin yer aldığı “Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı” Yüksek Planlama Makine Sektörü Stratejisi Genel Çerçevesi VİZYON “Makine Sektöründe Teknoloji Üretim Üssü Olmak” GENEL AMAÇ Makine Sektörünün Geliştirilmesi ve Yüksek Teknolojili Ürünlerin İmâl Edilmesinin Sağlanması Kurulu’nun 02/05/2011 tarihli ve 2011/10 sayılı kararı ile onaylanarak, 05/05/2011 tarihli ve 27925 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış, diğer taraftan Belge, Bakanımız Nihat Ergün tarafından 3 Mayıs 2011 Salı günü İstanbul’da kamuoyuna açıklanmıştır. Söz konusu Stratejik Plan ile sektörün büyümesine ivme kazandırılması, ayrıca 100 milyar ABD Doları düzeyindeki 2023 yılı ihracat hedefine ulaşılmasına yönelik engellerin kaldırılması hedeflenmektedir. Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi, dünyadaki, AB’deki ve Türkiye’deki gelişmelerin analizlerine dayanan katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmış, hazırlık sürecinin tüm aşamalarında kamu ve özel sektör temsilcilerinin görüşlerine başvurularak tamamlanmıştır. Uygulanma ve izleme sürecinde de yine tüm ilgili kamu ve özel sektör temsilcileri görev almaktadır. “Makine Sektöründe Teknoloji Üretim Üssü Olmak” vizyonu çerçevesinde; 2011– 2014 yıllarını kapsayan Türkiye Makine Sektörü Stratejisi, “Makine Sektörünün Geliştirilmesi ve Yüksek Teknolojili Ürünlerin İmal Edilmesinin Sağlanması” genel amacına sahiptir. Stratejik Hedef - 1 “Katma Değeri” ve “Marka Değeri” yüksek makine sanayiine dönüşümü sağlayıcı hukuki düzenlemeleri ve yapısal tedbirleri hayata geçirmek. GZFT Analizi Stratejik Hedef - 2 Yurtiçi ve yurtdışında sürdürülebilir büyümeyi ve ölçek ekonomisinin avantajlarını yakalamak amacıyla sektöre yönelik sağlıklı finansal çözümler sağlamak. Stratejik Hedef - 3 Sürdürülebilir, yetkinliğini kazanmış, yüksek performansa sahip, teknoloji odaklı, öğrenmeye ve değişime açık her düzeyde insan kaynağı sağlamak. Stratejik Hedef - 4 Türk Makine Sektörü’nün kalite, güven ve teknoloji unsurlarını önplana çıkaran, yurt içinde ve dışında etkin bir tanıtım yapmak ve ihracatını artırmak. Stratejik Hedef - 5 Global düzeyde rekabet edebilen, katma değerleri yüksek ürünler üretebilmek için Ar-Ge ve inovasyon yapmak. EYLEMLER UYGULAMA, İZLEME ve DEĞERLENDİRME MEKANİZMASI MART 2012 21 Adnan DALGAKIRAN Orta Anadolu Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Dalgakıran Basınçlı Hava Mak. Tic. ve San. A.Ş. “Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’ün makine sektörü ve gelişimine gösterdiği ilgi sektör açısından bizleri mutlu ediyor” Türk Makine Sektörü, 2023’te 500 milyar Dolar olarak hedeflenen toplam ihracattan yüzde 20 pay almayı ve 100 milyar Dolar makine ihracatı gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Vizyonumuz, yüksek teknolojiye sahip bir makine sanayi yaratmak ve 2023’te dünyada ilk beş makine ihracatçısı ülke arasına girmektir. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ilgili paydaşların katılımıyla hazırlamış olduğu Makine Sektörü Strateji Belgesi Eylem Planı bu hedef doğrultusunda gerekli hukuki düzenlemeler ve yapısal tedbirleri içermektedir. Strateji Belgesi’nin hayata geçmesi adına özel sektör, bürokrasi ve yatırımcıya büyük sorumluluklar düşmektedir. Gerek Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’ün makine sektörü ve gelişimine gösterdiği ilgi, sağladığı destek, gerekse Sanayi Genel Müdürü’nün Strateji Belgesi ilerlemesindeki takibi ve ilgisi sektör açısından bizleri mutlu etmektedir. Geride kalan aktörler olarak bizler de belgenin içerdiği eylem planlarının uygulanması için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz ve tüm ilgili taraflarla işbirliği yapmaya hazırız. Bu belge kapsamında belirlenen beş ana hedefte odaklanılarak; katma değeri ve marka değeri yüksek, sürdürülebilir büyüme ve ölçek ekonomisinin avantajlarını yakalamış, teknoloji odaklı, kalite ve güven unsurlarını ön plana çıkaran bir sektöre dönüşüm için çalışmalarımız devam etmektedir. Türk makine ihracatı, son 10 yıllık dönemde, ortalama yüzde 22 ihracat artışı ile ihracat artışı sıralamasında dünyada 4. sırada yer almıştır. Bu artış hızı bizim katma değeri yüksek ürünler üreterek dünya liginde ön sıralarda yer alabileceğimizin de bir göstergesidir. Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği, sektörü tek çatı altında toplayan bir örgüt olarak Strateji Belgesi’nin uygulanmasında sahip olduğu önemli rolün farkındadır. Strateji Belgesi Eylem Planları dâhilinde, sektörün Ar-Ge ayağını güçlendirmeye yönelik, “Üniversite-Sanayi” birlikteliği için 11 Şubat 2012 tarihinde, Türkiye genelinde 41 üniversitenin makine mühendisliği bölümlerinden 54 akademisyen ile bir araya gelerek çalıştay yaptık ve sektörün sorunlarına çözüm aradık. 13 Nisan tarihinde İstanbul’da, makine sektöründeki ilk “Ar-Ge Proje Pazarı” etkinliğini gerçekleştiriyoruz. Sanayici-akademisyen ve girişimci kategorilerinden toplam 200 proje birbiriyle yarışarak bu projeleri hayata geçirecek sanayicilerle buluşacak. Ayrıca, yurt içinde yerli makinelerin tercih edilmesi konusunda, Çimento Sektöründe başlattığımız işbirliği toplantılarına diğer sanayi sektörlerinde de devam edilecektir. 22 MART 2012 Stratejik Plan içerisinde yer alan söz konusu eylemler çerçevesinde, ilgili ve sorumlu kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra çeşitli sivil toplum örgütleri ile bir araya gelinerek sektörün “Hukuki Düzenlemeler ve Yapısal Tedbirler”, “Finansal Araçların Geliştirilmesi”, “İnsan Kaynakları”, “Pazarlama, Dış Ticaret ve Tanıtım”, “Ar-Ge ve İnovasyon” alanlarında iyileştirmeler gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bahsi geçen tüm bu kurumlarla gerçekleştirilecek işbirliği makine sektörünün güçlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Belge’nin temelinde yer alan vizyon ve genel amaca yönelik, sorun alanlarını kapsayıcı beş hedef ise sektörün ihtiyaçlarının büyük bir kısmını giderecek eylemlere sahiptir. Söz konusu hedefler Belge’de; Hedef 1- “Katma Değeri” ve “Marka Değeri” yüksek makine sanayine dönüşümü sağlayıcı hukuki düzenlemeleri ve yapısal tedbirleri hayata geçirmek. Hedef 2- Yurtiçi ve yurtdışında sürdürülebilir büyümeyi ve ölçek ekonomisinin avantajlarını yakalamak amacıyla sektöre yönelik sağlıklı finansal çözümler sağlamak. Hedef 3- Sürdürülebilir, yetkinliğini kazanmış, yüksek performansa sahip, teknoloji odaklı, öğrenmeye ve değişime açık her düzeyde insan kaynağı sağlamak. Hedef 4- Türk Makine Sektörünün kalite, güven ve teknoloji unsurlarını ön plana çıkaran, yurt içinde ve dışında etkin bir tanıtım yapmak ve ihracatı artırmak. Hedef 5- Global düzeyde rekabet edebilen, katma değerleri yüksek ürünler üretebilmek için Ar-Ge ve inovasyon yapmak. şeklinde ifade edilmektedir. Bu hedeflerden hareketle, Belge’de stratejinin sahada uygulanmasını temin edecek 39 eylemden oluşan tedbirler setini içeren “Eylem Planı” bulunmaktadır. Eylem Planında, belirlenen tedbirlere uygun olarak hangi eylemin, hangi zaman dilimi içerisinde, hangi enstrüman ile uygulanacağı tanımlanmıştır. Belgenin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, Belge’nin uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi büyük önem kazanmıştır. Bu amaçla oluşturulmuş olan Yönlendirme Kurulu, Belge üzerinde günümüz dinamiklerine göre güncelleme yapabilme yetkisine sahiptir. Yönlendirme Kurulu, bugüne kadar 3 Ağustos 2011 ve 7 Şubat 2012 tarihlerinde olmak üzere iki kez toplanmıştır. Toplantılar sonucunda, Makine Sektörü Stratejisi içerisindeki eylemlerin sorumlu ve ilgili kuruluşları yeni kamu yapılanmasına uygun bir biçimde tekrar düzenlenmiş, eylemlerin tamamlanma süreleri güncellenmiş, Yönlendirme Kurulu toplantılarının altı ayda bir yapılmasına ve 2011-2014 plan dönemi boyunca takibi gerçekleştirilecek olan beş hedef için ayrı çalışma grupları oluşturulmasına karar verilmiştir. Alınan Yönlendirme Kurulu Kararı gereğince bağımsız çalışması öngörülmüş olan Hedef Çalışma Grubu Toplantıları ilk kez, 17 Kasım 2011 tarihinde beş farklı oturum ile gerçekleştirilmiş ve Eylem Planı içerisindeki 39 adet eylem, sorumlu ve ilgili kuruluşlar tarafından değerlendirilmiştir. Hedef Çalışma Grupları sonucunda ilgili ve sorumlu kuruluşlar tarafından alınan görüşler ve değerlendirmeler ise I. Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Raporu adı altında derlenmiştir. Faruk AKSOY İMDER ve İSDER Genel Sekreteri “İlk kez bir Bakanlık dünya ekonomisini oluşturan ve en büyük yükü kaldıran makine sektörünü içeren bir strateji oluşturdu” 2023 yılı ihracat hedefinde 100 milyar Dolar ile en büyük ve ilk yere sahip olan makina sektörü, ilk kez Sektör Strateji Belgesini hazırlayarak devlet politikası olarak uygulamaya koymuştur. İlk kez bir Bakanlık ve Genel Müdürlük dünya ekonomisini oluşturan ve en büyük yükü kaldıran makine sektörünü ele alarak ülke büyüme ve ekonomik kazancı için dinamik, yenilikçi, esnek, güçlü, gerçekçi, faal, yaşayan ve tüm sektör oyuncularının kabul ettiği, desteklediği ve her aşamasında içerisinde yer aldıkları bir strateji oluşturdu. İlk kez Anayasal bir kurum olan EKK’dan geçerek, tüm Bakanlık ve resmi kurumların tüm aşama ve maddelerini uygulamaya koydukları ve belirli aralıklar ile rapor verdikleri ve yaşayan bir strateji oluştu. İMDER ve İSDER gibi Türkiye’nin en güçlü makine sektörü dernekleri, sivil toplum örgütleri ve kamu kurumlarının hep beraber ortak paydada buluştuğu bu strateji belgesi daha yayınlanmadan maddeleri uygulamaya konulan ve Bakanlığın yüksek desteği ve takibi ile sektöre güven veren ve önünü açan bir çalışma oldu. Artık hem sektör hem yatırımcılar önlerini, geleceğini görebiliyor, güven ortamı oluşması ile büyüme ve yatırımlar hız kazanmaya başlamıştır. Avrupa kriz ile boğuşurken 2011 yılını İMDER yurt içi satışlar da yüzde 46, ihracat ise yüzde 67 büyüme ile kapadı. İSDER ise 2011 yılını ihracatta yüzde 28, yurt içi satışlarında yüzde 33 büyüme gösterdi. Türkiye Makine Sektör Strateji Belgesi hem İMDER Türkiye İş Makineleri Sektörünü hem de İSDER İstif Makine ve Ekipmanları Sektörünün taleplerini ve beklentilerini yansıtmaktadır. Fakat strateji belgesinde yer alan yatırımlara yönelik makinelerin KDV’sinin tüm ürünler için yüzde 8 olması maalesef tüm ürünler için gerçekleşmedi. Ayrıca leasing işlemlerinde KDV oranının yüzde 1’e düşürülmesi çoğu üründe gerçekleşmesine rağmen, 841340 beton pompaları 8427 forkliftler, 84.79.10.00.00.19 asfalt ve beton serme makineleri 87.05.10.00.0011 ve 87.05.10.00.0019 vinçli taşıtların KDV’sinin leasinglerde yüzde 1’e düşürülmesi çok büyük önem arz etmektedir. Bununla beraber, Maliye Bakanlığı ile ilgili diğer, KKDF, vergi iadeleri vb. konular da bir ilerleme sektöre ivme katacaktır. Aynı zamanda eğitim ve kalifiye eleman sektörümüzün vazgeçilmezidir. Diğer tüm strateji belgesi içeriği ve teşvik uygulama sisteminde iş, inşaat ve istif makine ve ekipmanlarının içerisinde yer aldığı makine sektörüne öncelik tanınması İMDER ve İSDER için de büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin en büyük holdinglerinin ve firmalarının üye olduğu İMDER ve İSDER tüm sektörün yüzde 90’ının üzerinde temsil özelliği bulunması içerisinde 18 alt sektör komitesinin yer alması, Eğitim Komitesi ve İMDER/İSDER Meslek Lisesi ile yurtiçinde önemli çalışmalara imza atmaktadır ve MSS Belgesinin gelişmesi ve çalışmasına her türlü katkıyı verecektir. MART 2012 23 Türkiye Makine Sektörü Stratejisi Tanıtım Toplantısı, 3 Mayıs 2011. Sevda KAYHAN YILMAZ Orta Anadolu Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi - Kayahan İç ve Dış Tic. A.Ş. “Türkiye Makine Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı sektörün ihtiyaçlarını yansıtmaktadır” Hazırlanış sürecinin bazı aşamalarında bulunduğum “Türkiye Makine Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı” öncelikle, etkileşimli bir süreçte ve tabana yayılmış bir işbirliği ile hazırlanmış olması nedeniyle sektörün ihtiyaçlarını yansıtmaktadır. Bana göre bu çalışmanın başka bir önemli özelliği ise, makine lobisinin çabalarının karşılığının belgesi olmasıdır. Dış ticaret açığımızın enerjiden sonraki en önemli kalemi makine olmasına rağmen bugünlere kadar önemi vurgulanmayan, özel hedefler konmayan bir sektördü. Üstelik gözde olan birçok sektöre göre katma değeri çok yüksek iken. Bunun sebebi bizim bir araya gelmeyişimiz, sesimizi duyurmayışımızdı. Öncelikle, KDV iadesinin hızlandırılması, makinelerin tescil edilerek ruhsatlandırılması ve makinelerin bankalarca teminat olarak daha rahat kabul edilmeye başlaması, Eximbank’ın genişletilecek imkânları öz kaynak sıkıntısı çeken makine üreticilerinin işine yarayacaktır. Buna ilaveten yetişmiş ara eleman sorunu için getirilen çözümlerin bir an evvel hayata geçmesi arzusundayız. Çünkü ölçek ekonomisine ulaşmaya çalışırken uğraştığımız sorun eleman olmamalı. Hukuki düzenlemeler ve yapısal tedbirlerin hükümet tarafından gerçekleştirileceğini varsayarak bizlerin üstüne düşen görevleri özetlemek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü herkes kendi sorumluluğunu yerine getirirse sistemdeki aksaklıklar en aza iner. Bizler demokratik toplum kuruluşlarında bir araya gelmeli, firmamıza rakiplerimizden daha iyi olmak için gereken orta ve uzun vadeli hedef belirlemeli ve bu hedefler için gereken stratejileri hazırlamalıyız. Ayrıca, bu stratejide yazılanların gerçekleşmesinin de takipçisi olmalıyız. 24 MART 2012 Belge’nin yayımlanmasından bugüne kadarki dönem içerisinde yer alan HaziranAralık 2011 dönemin boyunca sorumlu ve ilgili kuruluşlarca gerçekleştirilen faaliyetlerin yer aldığı Rapor, Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi’nin makine sektörüne sağlamış olduğu katkıları somut bir biçimde ortaya koyacaktır. Ayrıca, pek çok kamu kurum ve kuruluşunun gerçekleştirmekte olduğu önemli çalışmaların da Raporda yer alması ile sektöre bilgi kaynağı olarak büyük bir katkı sağlanacağı düşünülmektedir. Hedef Çalışma Grubu Toplantılarından biri. Yusuf ÖKSÜZÖMER Makine İmalatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı “Makine İmalatçıları Birliği olarak bu belgenin yaşayan dinamik bir belge olarak hayat bulması için üzerimize düşen vazifeyi her şartta yerine getireceğimiz sözünü Bakanlığımıza veriyoruz” Dünya coğrafyasını en batıdan en doğuya kadar göz önüne aldığımızda gelişmiş tabir ettiğimiz ülkelerin tümünün ileri derecede sanayi ve dolayısıyla makine sektörüne sahip olduklarını görürüz. Makineleşme üretebilme gücünü artırma adına en önemli adımdır.1950’li yıllarda emeklemeye başlayan Türk makine sektörü 1990’lı yılların ortalarından itibaren hızlanmaya, özellikle 2000 yılından sonra ise her sene üzerine koyarak gelişmeye devam etmiştir. 1999 yılında 650 milyon Dolar ihracat yapabilen sektör 2011 sonunda 12 milyar Dolar’a yaklaşarak kendini neredeyse 20 kat katladığını ve desteklenmeyi hak ettiğini gözler önüne sermiştir. Ülkemizde bu sektörün başlangıcında yapılması gereken strateji eylem planlarının yapılmasının gerekliği nihayet 2008 yılında fark edilmiş ve başlayan çalışmalar 2010 yılında Sektör Strateji Belgesi ile meyvesini vermiştir. Makine İmalatçıları Birliği olarak bizler bu belgenin sadece kâğıt üzerinde kalmaması ve yaşayan dinamik bir belge olarak hayat bulması için üzerimize düşen vazifeyi her şartta yerine getireceğimiz sözünü Bakanlığımıza veriyoruz. Belgenin yayımlanmasından değerlendirme toplantısına kadar geçen sürede yapılanlar belgenin bu yönde sektöre olumlu katkılar yaptığını ortaya koyuyor. İlk günkü heyecanın kaybolmadan aynı şevk ve arzu ile belgeye taraf olan tüm kurumların bu belgenin sonuçlarının alınmasında üzerine düşen görevleri yerine getirmesini de arzu ediyoruz. MART 2012 25 Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü 2008 yılının sonlarına doğru meydana gelen küresel finansal kriz, diğer tüm sektörlerde olduğu gibi ülkemiz otomotiv sektöründe de etkilerini göstermiş ve bu sektörde pazarın daralmasına neden olmuştur. Bu noktada sektörün sorunlarını dinleyebilmek adına, 2008 yılının aralık ayında düzenlenen Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na (EKK), otomotiv sektörü de davet edilmiştir. Bu toplantıda, sektör temsilcileri tarafından acil olarak ele alınması gereken sorunlar dile getirilmiş ve bu sorunların çözümüne yönelik strateji geliştirme görevi ise EKK tarafından Bakanlığımıza verilmiştir. 26 MART 2012 Bu noktada, Bakanlığımız öncelikli olarak küresel kriz nedeniyle hızla artan stokların eritilmesi ve talebin canlandırılması amacıyla vergi indirimi hususunu gündeme getirmiştir. Sonuç olarak, Bakanlar Kurulu kararıyla motorlu araç satışlarında belli oranlarda ÖTV indirimi uygulanmış ve böylelikle krizin sektör üzerindeki etkileri asgariye indirilmiştir. Aynı zamanda, sektörün orta ve uzun vadedeki taleplerine cevap verebilmek ve sektöre bir gelecek perspektifi çizebilmek adına ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör temsilcilerinin katılımıyla strateji çalışmalarına başlanmıştır. Katılımcı bir yaklaşımla sürdürülen strateji çalışmaları Mayıs 2011 itibariyle tamamlanmış ve ortaya çıkan Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2011-2014) 02.05.2011 tarihli ve 2011/10 numaralı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile onaylanarak, 05.05.2011 tarihli ve 27925 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Bakanımız Nihat Ergün tarafından 14 Nisan 2011 tarihine İstanbul’da kamuoyuna açıklanmıştır. “Bölgede Üretim Merkezi ve Ar-Ge Üssü VİZYON “Bölgede Üretim Merkezi ve AR-GE Üssü Olmak” GENEL AMAÇ Otomotiv Sektörünün Sürdürülebilir Rekabet Gücünü Artırmak ve İleri Teknoloji Kullanımının Ağırlıklı Olduğu Katma Değeri Yüksek Bir Yapıya Dönüşümünü Sağlamak Hedef - 1 Ar-Ge altyapısını iyileştirmek. Olmak” vizyonu çerçevesinde, 2011–2014 yıllarını kapsayan Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi’nin genel amacı, “Otomotiv Sektörünün Sürdürülebilir Küresel Rekabet Gücünü Artırmak ve İleri Teknoloji Kullanımının Ağırlıklı Olduğu Katma Değeri Yüksek Bir Yapıya Dönüşümünü Sağlamak” olarak belirlenmiştir. Söz konusu vizyona ve genel amaca ulaşmak amacıyla öncelikle sektörün mevcut durumunun tespit edilmesi hedeflenmiş ve bu doğrultuda; iç ve dış faktörleri dikkate alarak, sektörün sahip olduğu avantajları ve var olan güçlü yönlerini tespit etmek; fırsatlardan en üst düzeyde yararlanmak; sektörün eksik ve zayıf yönlerini tespit ederek iyileştirmek; tehditlerin etkisini en aza indirecek şekilde gerekli önlemleri almak ve bu doğrultuda yeni stratejiler geliştirmek amacıyla otomotiv sektörüne yönelik bir GZFT (güçlü, zayıf yönler, fırsatlar, tehditler) analizi yapılmıştır. Yapılan GZFT analizi sonucunda, ülkemiz otomotiv sektörünün, AB ile Gümrük Birliği ve küresel teknik mevzuata uyum, Avrupa pazarına yakınlık, AB ülkelerine göre daha düşük maliyette işgücü, rekabetçi maliyetlerle esnek üretim yapabilme yeteneği ve güçlü tedarik GZFT Analizi Hedef - 3 Otomotiv sektöründe iç ve dış pazarları geliştirmek. Hedef - 2 Şirketlerin tasarım, üretim, markalaşma beceri ve kapasitelerini artırmak. Hedef - 4 Hukuki ve idari düzenlemeleri iyileştirmek. Hedef - 5 Fiziki altyapıyı geliştirmek. EYLEMLER UYGULAMA, İZLEME ve DEĞERLENDİRME MEKANİZMASI zinciri gibi güçlü yanlarının yanı sıra; Ar-Ge çalışmalarına yönelik yeterli öz kaynak yaratılamaması, temel hammadde yetersizliği ve dışa bağımlılık, yeni araç projelerinde ortak tasarım yetkinliğine sahip firma azlığı, taşıt araçları ile aksam ve parçalarda yerli katkı payının düşük olması, motor ve aktarma organları teknolojisinde özgün yerli tasarım eksikliği ve dışa bağımlılık ve yeterli test merkezlerinin olmaması gibi zayıf yönlerinin de bulunduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte, ülkemiz otomotiv sektörünün coğrafi konum avantajı, bölgesinde uluslararası üretim ve tasarım merkezi olma potansiyeli, iç pazar potansiyeli, küresel kriz sonrasında yeniden küresel yapılanma ve üretim merkezlerinin yer değiştirmesi, yeni yatırımlar için ülkenin çekici hale gelmesi, lojistik sektörünün gelişmesi ve küresel pazarlara ihracat potansiyeli gibi fırsatların önünde var olduğu, ancak sektörün önümüzdeki yıllarda, iklim değişikliği ve düşük karbon ekonomisini amaçlayan mevzuatın yaratacağı yükümlülükler, taşıt araçları satışlarındaki vergi yükünün yüksekliği, akaryakıt üzerindeki vergi yükünün yüksekliği, yüksek girdi MART 2012 27 maliyetleri ve Doğu Avrupa ülkeleri, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yüksek katma değerli parçaları içeren yeni projelerde yer alabilme yetkinliğinin gelişmesi ve düşük maliyet sunabilmeleri gibi bir takım tehditleri de göz önünde bulundurması gerektiği yapılan GZFT analizi sonucunda ortaya çıkmıştır. Otomotiv sektörüne ilişkin yapılan GZFT analizi neticesinde tespit edilen sonuçlardan yola çıkarak, sektörün sorunları gruplandırılmış ve müdahale edilmesi gereken alanlar ortaya konmuştur. Müdahale alanlarının belirlenmesinde sadece sektörün zayıf yanları değil, gelecekte karşı karşıya kalabileceği tehditler ve büyük kazanımlar elde etmesi muhtemel fırsatlar da göz önünde bulundurulmuştur. Bu çerçevede sektörün müdahale alanları aşağıdaki gibi belirlenmiştir: markalaşma beceri ve kapasitelerini artırmak •• Ar-Ge altyapısı, Hedef 3 - Otomotiv sektöründe iç ve dış pazarları geliştirmek •• Şirketlerin tasarım, üretim, markalaşma beceri ve kapasiteleri, •• Otomotiv iç ve dış pazarı, •• Hukuki ve idari düzenlemeler, •• Fiziki altyapı. Sonuç olarak, hem Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi’nin vizyonu ve genel amacına yönelik olarak hem de sektörün kısa ve orta vadedeki ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına bir eylem planı oluşturulmuştur. Söz konusu eylem planı; Hedef 1 - Ar-Ge altyapısını iyileştirmek Hedef 2 - Şirketlerin tasarım, üretim, Hedef 4 - Hukuki ve idari düzenlemeleri iyileştirmek Hedef 5 - Fiziki altyapıyı geliştirmek şeklinde beş hedef altında yer alan toplam 27 eylemden oluşmaktadır. Bu eylemlerin sorumlu kuruluşları, ilgili kuruluşları ve tamamlanma sürelerine de eylem planında yer verilmiştir. Eylem planı içerisinde ise; otomotiv sanayi firmaların Ar-Ge becerilerinin artırılması, kamunun Ar-Ge desteklerinin çeşitlendirilmesi ve artırılması, otomotiv ürünlerinde yerliliğinin artırılarak daha çok katma değerin ülke içerisinde Celal KAYA Taşıt Araçları Yan Sanayi Derneği (TAYSAD) Yönetim Kurulu Başkanı “Kamu – özel sektör işbirliğinin güzel bir örneğini yansıtan Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı” sanayimizin gelecek vizyonunu destekler niteliktedir” Sanayimizin önümüzdeki yıllardaki gerek üretim gerekse de ihracat hedeflerini yakalayabilmesi için sistematik olarak desteklenmesi önem arz etmektedir. Uzun süreli ortak çalışmaların ürünü olan “Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı” sanayimizin gelecek vizyonunu destekler niteliktedir. Sanayimizin 2014 yılına kadar gerçekleştirmesi gereken hedeflere yönelik eylemlerin yer aldığı bu plan makro boyuttaki ihtiyaçlarımızı içermektedir. Kamu – özel sektör işbirliğinin güzel bir örneğini yansıtan “Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı”, Ar-Ge altyapısının iyileştirilmesi, şirketlerin tasarım, üretim ve markalaşma becerilerinin artırılması, iç ve dış pazarların geliştirilmesi, hukuki ve idari düzenlemelerin iyileştirilmesi ve fiziki altyapının iyileştirilmesi konularına odaklanmıştır. Orta vadede üretimini iki milyon adede çıkarmayı planlayan sanayimiz için Ar-Ge, lojistik, test imkânları, laboratuar altyapı yatırımları ve yeni yatırımlar konusundaki destekler hayati önem taşımaktadır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan ve sanayimizin geleceğinde etkin rol oynayacağını düşündüğümüz bu başarılı planı gönülden destekliyor ve Bakanlığımıza değerli çalışmaları için teşekkür ediyoruz. Sanayimiz, 2023 ihracat vizyonu ve GİTES (Girdi Tedarik Stratejisi) çalışmaları kapsamında da öncelikli değerlendirilen sektörler arasında yer almaktadır. “Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı”mızın bu stratejiler ile de birbirini destekler içerikte olması topyekunda bir sinerji yaratmaktadır. Beklentimiz, “Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı”nın sürekli güncelliğinin korunarak, 2014 sonrası için de bugünden yeni hedeflerin belirlenmesidir. 28 MART 2012 Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi Belgesi ve Eylem Planı Tanıtım Toplantısı, 14 Nisan 2011. İbrahim AYBAR Renault Mais Genel Müdürü “Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı, dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi içerisinde yer alma hedefi yolunda atılmış çok önemli bir adımdır” 5 Mayıs 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı” ülkemiz sanayi ve sektörümüz için yeni bir dönemin, vizyonun ve hedeflerin belgesi niteliğindedir. Bu belge, dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi içerisinde yer alma hedefi yolunda atılmış çok önemli bir adımdır. Otomotiv sektörü, gelişmiş tüm ekonomiler gibi, bizim ekonomimiz için de bugün ve gelecekte sürükleyici bir sektördür. Üretim ve ticaret boyutuyla küresel sektörün bir parçasıdır. Entegrasyonunu tamamlamıştır. Rekabet gücümüzün sürdürülebilir olması ve gelişmesi ekonomimizin hedeflerine ulaşması bakımından hayati önemdedir. Sektörün sürdürülebilir büyümesi, yeni teknolojilerin, nitelikli insan kaynağının geliştirilmesi, kalite ve verimlilik yükselmesi açısından uzun yıllardır, sektör olarak çaba harcadığımız ve beklediğimiz bir sonuç olarak memnuniyetle karşıladığımız bir gelişmedir. Belgenin, kamu – özel sektör, sektör sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve tüm ilgili tarafların işbirliği ve katkısı ile oluşturulmuş olmasını da ayrıca altı önemle çizilmesi gereken bir başarı olarak değerlendiriyoruz. Strateji ve eylem planlarının kararlılıkla uygulanacağına, sorunlarımızın çözümüne, sanayimizin, iç ve dış pazarlarımızın, uluslararası sermaye yatırımlarımızın, ihracatımızın büyümesine destek vereceğine yürekten inanıyorum. Özellikle ülkemizde katma değeri yüksek, ileri teknolojiye sahip, inovatif ürünlerin üretilmesi yönüyle bir yol haritası olacaktır. Yalnız, planda yer alan eylemlerin yakından takibi ve gerekli yönlendirmelerinin zamanında yapılması büyük önem arz etmektedir. Hazırlanması ve oluşmasına katkıda bulunan, başta Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız olmak üzere, ilgili tüm kurum ve kuruluşlara teşekkürlerimizi sunuyorum. MART 2012 29 Otomotiv Sektörü Stratejisi Belgesi Yönlendirme Kurulu Toplantılarından biri. bırakılması, çevreye duyarlı CO2 emisyonu düşük araçların hem üretiminin hem de kullanımının teşvik edilmesi ile iç ve dış pazarların genişletilmesi gibi ülkemiz otomotiv sektörü ve ekonomisi açısından hayati önem taşıyan eylemler bulunmaktadır. Türkiye Otomotiv Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın Resmi Gazete’de yayımlanmasını müteakip, eylem planının uygulama, izleme ve değerlendirme aşamasına geçilmiştir. Bu süreç, Hedef Çalışma Grubu toplantıları, İzleme ve Değerlendirme Kurulu ile Yönlendirme Kurulu toplantılarından oluşmaktadır. Hedef Çalışma Grubu, her bir hedef için ve hedef kapsamında yer alan eylemlerin sorumlu ve ilgili kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla toplanmakta ve eylemlerin gelişme süreçleri değerlendirilmektedir. Hedef Çalışma Grubu toplantıları sonrasında eylemlerin sorumlu kuruluşlarından dönemsel gelişmelere ait bilgiler yazılı olarak temin edilmekte ve bu doğrultuda altı aylık dönemler itibariyle Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Raporları oluşturulmaktadır. 30 MART 2012 Yönlendirme Kurulu ise, eylemlerin sorumlu kuruluşlarının üst düzeyde temsil edildiği ve eylemlerin uygulanmasında karşılaşılan sorunların çözülmesi, eylem planının ilerleme durumunun değerlendirilmesi ve gerekli görülen yerlerde değişiklikler yapılması amacıyla toplanmaktadır. Bu noktada, Türkiye Otomotiv Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın uygulanmasına geçilmesi amacıyla Yönlendirme Kurulunun ilk toplantısı, 2 Ağustos 2011 tarihinde Sanayi Genel Müdürü Süfyan Emiroğlu başkanlığında yapılmıştır. Toplantıda, Otomotiv Strateji Belgesi içerisindeki eylemlerin sorumlu ve ilgili kuruluşları yeni kamu yapılanmasına uygun bir biçimde tekrar düzenlenmiş, eylemlerin tamamlanma süreleri güncellenmiş ve 2011-2014 dönemi boyunca takibi gerçekleştirilecek olan beş hedef için ayrı çalışma grupları oluşturulmasına karar verilmiştir. Alınan Yönlendirme Kurulu Kararı gereğince bağımsız çalışması öngörülmüş olan Hedef Çalışma Grubu Toplantıları ilk kez, 21 Kasım 2011 tarihinde Sanayi Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Zühtü Bakır Başkanlığında, beş farklı oturum ile gerçekleştirilmiş ve Eylem Planı içerisindeki toplam 27 adet eylem, sorumlu ve ilgili kuruluşlar tarafından değerlendirilmiştir. Hedef Çalışma Grupları sonucunda ilgili ve sorumlu kuruluşlar tarafından alınan görüşler ve değerlendirmeler ise, I. Uygulama, İzleme ve Değerlendirme Raporu adı altında derlenmiştir. Söz konusu rapor, 6 Şubat 2012 tarihinde Sanayi Genel Müdürü Süfyan Emiroğlu başkanlığındaki Yönlendirme Kurulu’nun 2. toplantısında tüm katılımcılara sunulmuştur. Tüm bu çalışmalar ile otomotiv sektörünün sürdürülebilir küresel rekabet gücünü artırmak ve ileri teknoloji kullanımının ağırlıklı olduğu katma değeri yüksek bir yapıya dönüşümünü sağlamak amaçlanmaktadır. Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi Belgesi ve Eylem Planı Tanıtım Toplantısı, 14 Nisan 2011. Kudret ÖNEN Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Yönetim Kurulu Başkanı “Otomotiv Strateji Belgesi Eylem Planı’nda yer alan hedeflerin sorumlu ve ilgili kurumlar ile işbirliği içinde devamlılığı ve Hükümetimiz tarafından desteklenmesi sanayimiz için önem taşımaktadır” Sanayimiz “Küresel Mükemmeliyet Merkezi” olabilmek için küresel firmaların sadece üretim yatırımlarını değil, Ar-Ge faaliyetleri ile ilgili yatırımlarını da ülkemize çekmeye yönelik olarak aksam ve parça sanayi firmaları ile birlikte yeni ürün tasarım çalışmalarını geliştirmek üzere hedeflerini belirlemiştir. Sanayimizde Ar-Ge faaliyetlerindeki gelişmeler çerçevesinde yakın gelecekte, motorlu taşıt aracı üretimimizi 2 milyon adede, ihracatımızı ise 1,5 milyon adede çıkarma hedefimizi koruyoruz. Sanayimiz, AB ve dünya sıralamasındaki yerini daha da yükselterek dünyada toplam taşıt üretiminde ilk 10, AB’nin toplam taşıt aracı üretiminde ilk 3 ve Ar-Ge’de ilk 5 sırada yer almayı amaçlamaktadır. Sanayimiz, 2012 yılı Ocak ayı itibariyle Türkiye’de kurulan 111 Ar-Ge merkezi içinde 44 adet Merkez ile diğer sektörler arasında ilk sırada yer almaktadır. Sanayimizin, Ar-Ge merkezi sayısı ile elde ettiği birincilik bu hedefe ulaşma konusunda kararlılığını göstermektedir. Bilindiği gibi, Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Yüksek Planlama Kurulu’nun 2 Mayıs 2011 tarih ve 2011/10 sayılı Kararı ile kabul edilmiş ve 5 Mayıs 2011 tarih ve 27925 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sektör stratejisinin amacı Türk otomotiv sanayinin “Ar-Ge Üssü Olma” Vizyonu çerçevesinde, “Sürdürülebilir Küresel Rekabet Gücünü Artırmak ve Üretimini İleri Teknoloji Kullanımının Ağırlıklı Olduğu Katma Değeri Yüksek Bir Yapıya Dönüşümünü Sağlamak” olarak belirlenmiştir. Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi Eylem Planında beş ana hedef; Ar-Ge altyapısının iyileştirilmesi, şirketlerin tasarım, üretim, markalaşma beceri ve kapasitelerinin artırılması, otomotiv sektöründe iç ve dış pazarların geliştirilmesi, fiziki altyapının geliştirilmesi, hukuki ve idari düzenlemelerin iyileştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu hedeflerde 27 Eylem yer almaktadır. “Otomotiv Strateji Belgesi Eylem Planı”nda yer alan hedeflerin sorumlu ve ilgili kurumlar ile işbirliği içinde devamlılığı ve Hükümetimiz tarafından desteklenmesi sanayimiz için önem taşımaktadır. Özelikle stratejinin amaçları doğrultusunda hedeflerde yer alan eylemlerin süresi içinde uygun mevzuat ve idari alt yapı ile tamamlanması beklenmektedir. MART 2012 31 Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi STRATEJİ BELGELERİNİN HAZIRLANMASI SÜRECİNDE KATILIMCILIĞIN SAĞLANMASI ve DELPHI YÖNTEMİ Ahmet Emre ÇOBAN Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) 2 003 yılı sonunda yayımlanan 5018 sayılı “Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu”yla birlikte Türkiye’deki bütün kamu idareleri beşer yıllık stratejik planlar hazırlamak yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmış, bu yükümlülüğün yanında kamu örgütlenmesi içindeki birçok kurum ve kuruluş da, kurumsal stratejik planlarına ek olarak hizmet alanlarına ilişkin strateji belgeleri ve eylem planları oluşturmaya başlamıştır. Aradan geçen yaklaşık sekiz yıllık zaman, kamu örgütlenmelerinin bu yöndeki teknik ve yönetsel kapasitesini 32 MART 2012 büyük ölçüde geliştirmiş olsa da, halen söz konusu plan ve strateji belgelerinin hazırlanması ve uygulanması süreçlerinde kayda değer nitelikte sıkıntılar kendini göstermektedir. Yalnızca Türkiye kamu yönetiminin ‘yapısal’ sorunlarına mal edilemeyecek bu sıkıntıların ardında, özel sektör kökenli olan stratejik yönetim anlayışının kamuya uyarlanmasında yaşanan ‘teknik’ uyumsuzlukların yanı sıra, küresel ölçekteki ekonomik ve siyasi çalkantıların yol açtığı ‘konjonktürel’ belirsizliklerin de önemli rol oynadığı söylenebilecektir. Kamuda stratejik yönetim anlayışının hayata geçirilmesinde sıklıkla karşı karşıya gelinen ve bu yazı bağlamında ayrıntılarına yer verilemeyecek olan mezkûr sıkıntılar, bahsi geçen belgelerin hazırlanması sürecinde ‘katılımcılık’ı sağlamaya yönelik çabalarda açık bir şekilde görünür hâle gelmektedir. Bu yazının kaleme alınma gayesi de burada ortaya çıkmaktadır: İlk bölümde, stratejik yönetim anlayışı çerçevesinde katılımcılığın sağlanmasına yönelik genel ilkelere ve dikkat edilmesi Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi gereken belli başlı hususlara dikkat çekilecek, ikinci bölümdeyse söz konusu süreçlerde katılımcılık düzeyini artırmaya yönelik olarak başvurulabilecek temel bir yönteme (Delphi Yöntemi) ilişkin özet niteliğinde bir tartışmayla yazı sonlanacaktır. İlgililere, stratejik planların ve strateji belgelerinin hazırlanması sürecinde katılımcılığın sağlanmasına yönelik yeni ipuçları sunabildiği ölçüde bu yazı, mütevazı amacına önemli oranda ulaşmış olacaktır. KAMUDA STRATEJİK YÖNETİM ve KATILIMCILIK 1970’li yılların sonlarından başlayarak başta Kuzey Amerika ve Batı Avrupa olmak üzere, dünyanın birçok bölgesinde, devletin ekonomi içindeki rolünü ve kamu hizmeti anlayışını dönüştürmeye, yeniden tanımlamaya yönelik çabalar kendini göstermektedir. Söz konusu dönüşüm çabalarının odağında, devletin bir yandan iktisadi alandaki faaliyetlerini önemli ölçüde özel sektöre bırakması yönünde tedbirler yer alırken diğer yandan da kamu tarafından sürdürülmekte olan hizmetlerin daha az bürokrasiyle, daha şeffaf ve daha etkin bir biçimde yerine getirilmesine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Bu düzenlemeler kapsamında özel sektör menşeli birçok yönetim tekniğinin kamuya aktarılmasına yönelik çalışmalar yapılmış, bir anlamda kamu ‘idaresi’ (public administration) kültüründen kamu ‘yönetimi’ (public management) anlayışına geçilmiştir. Türkiye kamu örgütlenmesindeki benzer yönde uygulamalar 1980’li yıllarda başlamış olsa da, bu yöndeki asıl sıçrama, Avrupa Birliğine (AB) katılım sürecine girilmesiyle birlikte 2000’lerde gerçekleşmiştir. Buna paralel biçimde, 2002 yılında iş başına gelen 58. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Acil Eylem Planının temel bileşenlerinden birini de “Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılanması” paketi oluşturmuştur. Bu paket bağlamında hazırlanmış olan 5227 sayılı “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun” (KYTK) yürürlüğe girmiş olmasa da, bu Kanunun temel ilkelerini yaşama geçirmeye yönelik diğer birçok mevzuat düzenlemesiyle Türkiye kamu yönetiminde yeni bir döneme girilmiştir. Bu yeni dönemin en belirleyici unsurlarından birini de, kamuda stratejik yönetim anlayışına geçiş yönündeki düzenlemeler oluşturmaktadır ve bu düzenlemelerle, KYTK’nın “Gerekçe” metninde yeniden yapılanmayı gerekli kılan dört temel etken bağlamında (stratejik açık, bütçe açığı, performans açığı ve güven açığı) topyekûn bir gelişme kaydedilmesi amaçlanmıştır. Kamuda stratejik yönetim anlayışının yerleşmesinde de, başlıca araçlar olarak kurumsal stratejik planlar ile belirli etkinlik alanları ve temalar bağlamında hazırlanan strateji belgeleri ve eylem planları belirlenmiş durumdadır. Kamuda stratejik yönetim anlayışının yaşama geçirilmesine yönelik tedbirlerin planlı çalışma kültürünün gelişmesi, kamu faaliyetlerinin izlenebilirliğinin sağlanması ve mali yönetim kapasitesinin artırılması çerçevesinde sağladığı katkılar açıktır. Bu üç temel unsurun yanı sıra, stratejik yönetim anlayışının yerleşmesiyle birlikte elde edilmek istenen dördüncü bir kazanım ise, gerek kamu örgütlenmesi içindeki kurum ve kuruluşlar arasında gerekse de kamu - özel sektör ve kamu - sivil toplum arasındaki iletişimin, eşgüdümün ve işbirliği kültürünün geliştirilmesidir. Bu sayede, kamu hizmetlerini daha şeffaf ve daha hesap verebilir bir niteliğe kavuşturmanın yanında, kamu örgütlenmesi ile kamuoyu arasındaki güven bağının güçlendirilmesi de amaçlanmaktadır. ‘Kurumsal’ stratejik planların oluşturulması sürecinde koordinasyonun sağlanmasından sorumlu olan Kalkınma Bakanlığı (öncesinde Devlet Planlama Teşkilatı), bu planlarda katılımcılığın artırılmasına yönelik belirli bir sistematik geliştirmiştir. Kamu idareleri de buna paralel şekilde, plan hazırlıklarının ‘durum analizi’ başlığı altında, paydaş olarak tanımlanan grupların, yani iç paydaşlar, dış paydaşlar ve müşterilerin (DPT, 2006: 18) görüş ve beklentilerinin alınmasına yönelik kimi zaman anketler kimi zamansa çalıştay niteliğinde toplantılar yoluyla analizler gerçekleştirmektedir. Bunun yanı sıra, hazırlanan planların ve planlar kapsamında gerçekleştirilen uygulamaların kamuoyuyla paylaşılması yönünde tedbirlere de başvurulmaktadır. Ne var ki belirli hizmet alanları ya da temalar altındaki strateji belgelerinin oluşturulması söz konusu olduğunda, bu belgelerin hazırlanması sorumluluğunu üstlenmiş kurumların temel alacağı bir mevzuat ya da kılavuz bulunmamaktadır. Oysa bu strateji belgeleri, çoğunlukla birden çok kurumun sunduğu hizmetlere, yürüttüğü projelere ilişkin genel bir çerçeve oluşturmanın yanı sıra, yine birden çok kurumu yükümlülük altında bırakan eylem planlarını da içermektedir. Dolayısıyla bu belgelerin hazırlanması MART 2012 33 Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi safhasında katılımcılığın sağlanması, kurumsal stratejik planlardakine kıyasla çok daha hayati bir önem teşkil etmektedir. Kaldı ki kurumsal stratejik planlar, her ne kadar iç ve dış paydaşlar ile hedef kitlenin görüş ve beklentilerine dayandırılmak durumunda olsa bile, özünde bu planlardaki kararlar kurumun kendisini bağlamaktadır ve ağırlıkla kurum üst yönetimi tarafından alınabilmektedir. Ancak belirli hizmet alanları ya da temalar etrafında hazırlanmakta olan strateji belgeleri göz önünde bulundurulduğunda, farklı kurum, sektör ve kesimlerin bir arada karar almaları gerekliliği söz konusudur. Bu nedenle bu belgelerin oluşturulması sürecinde, kurumsal stratejik planların hazırlanmasında başvurulan paydaş analizi yöntemleriyle sınırlı kalmak, belgelerle sağlanması umulan sonuçların elde edilmesini büyük ölçüde olanaksız hâle getirmektedir. Zira burada paydaşlar, değerlendirmeleri analiz edilmesi gereken bir grup olarak değil, doğrudan strateji belgesi hazırlıkları kapsamındaki ‘karar alıcılar’ şeklinde konumlandırılmalı, katılımcılığı sağlamaya yönelik çabalar, tam da bu doğrultuda gösterilmelidir. Bu gereklilikler doğrultusunda, söz konusu strateji belgelerinin hazırlanmasından sorumlu olan kuruluşlar hazırlıkların daha ilk aşamasında katılımcılığın ne düzeyde, ne gibi araçlarla, ne şekilde sağlanabileceğine ilişkin belirli yönelimler geliştirmek durumundadır. Zira strateji belgesinin niteliğine bağlı olarak bu yönelimler değişebilecektir ve bu yönelimler ne ölçüde sağlıklı bir biçimde ortaya konarsa, hazırlanacak belgenin niteliği de aynı ölçüde 34 MART 2012 artacaktır. Bu yönelimler belirlenirken ilk etapta, sürece dâhil edilecek diğer kişi, kurum ve kuruluşların ‘ilgili taraflar’ ve ‘hedef kitle’ olarak iki ayrı grup olarak ele alınması hazırlayıcılara ileriki aşamalarda kolaylık sağlayabilecektir. Bu bağlamda, hazırlanacak belge kapsamında görev ve sorumluluk üstlenenlerin ilgili taraflar başlığı altında, belgenin sonuçlarından etkilenecek kişi ve grupların ise hedef kitle başlığı altında tasnif edilmesinde yarar vardır. Böyle bir sınıflandırma anlayışı içinde katılımcılığı sağlamaya yönelik tedbirlerin belirlenmesi aşamasında, aşağıdaki dört sorudan yola çıkılması, belgenin hazırlık sürecinde görev alanlara yardımcı olabilecektir: (1) Strateji belgesi kapsamındaki eylemlerde sorumluluk üstlenmesi gereken diğer kurum ve kuruluşlar (ilgili taraflar) kimlerdir? Bu kurum ve kuruluşlar için belirli bir önceliklendirmeye gidilmeli midir? Burada bu grupta yer alan kurum ve kuruluşlara ilişkin bir liste oluşturulması gerekmektedir; ancak tek başına bir listeleme çalışması yeterli olmayacaktır. Hazırlanan listedeki kurum ve kuruluşların olası ilgi düzeylerine göre önceliklendirilmesi (örneğin A, B ve C grupları şeklinde), bu kurum ve kuruluşların hâlihazırda bir stratejik planlarının olup olmadığının tespit edilmesi ve varsa bu planlarda, hazırlanacak strateji belgesiyle ilişkili olabilecek unsurların taranması da yararlı olacaktır. Ayrıca bu kurum ve kuruluşlardan sağlanacak katılımın hangi düzeyde olması gerektiğinin belirlenmesi (üst yönetim ya da uzman düzeyinde vb.) ve yine bu kurum ve kuruluşa ilişkin iletişim bilgilerin çıkarılması bu aşamada yapılması gereken çalışmalardandır. (2) Belge kapsamında yürütülecek faaliyet ve projelerden etkilenecek grup (hedef kitle) kimlerden oluşmaktadır? Bu grupların temsil edildiği belirli oluşumlar (sendikalar, STK’lar vs.) var mıdır? Bu gruplar arasında diğerlerine kıyasla öne çıkanlar var mıdır, kimlerdir? Hedef kitle olarak tanımlanan ve genel itibariyle karar alma süreçlerine dâhil etmeyip bu süreçlerin öncesinde beklentilerine başvurulacak olan bu gruba ilişkin yapılan bir listeleme çalışmasında, üçlü bir ön sınıflandırmaya gidilmesi ve hedef kitlenin, (i) kurum ya da kuruluş düzeyinde yararlanıcılar, (ii) tekil kişiler ya da müşteriler, (iii) tüzel bir kişilik çevresinde bütünleşmiş müşteriler, şeklinde alt gruplara ayrılması hazırlıkların ileriki safhalarında kolaylık sağlayacaktır. Zira böyle bir ayrıştırmaya bağlı olarak hedef kitlenin görüş ve beklentilerinin alınmasında farklı platformlarda farklı araçlara başvurulabilecektir. Yine söz konusu listelemede, bir üst başlıkta olduğu gibi, hedef kitlenin ilgi / etki düzeylerine göre sınıflandırılması, özellikle bir tüzel kişilik etrafında bir araya gelmiş gruplardan alınacak katılımın hangi düzeyde olması gerektiğinin belirlenmesi gibi ek çalışmalar yapılması, belge hazırlık sürecinin ileriki aşamalarında hareket kabiliyetini artıracaktır. (3) Belgenin hazırlıkları kapsamında paydaşlar, hangi aşamalarda sürece dâhil olmalıdır? Değişik nitelikteki oluşumların dâhlini gerektiren bu türden belge Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi hazırlıklarında en kritik konulardan biri, söz konusu kişi, kurum ve kuruluşların, yani paydaşların görüşlerine hangi aşamalarda başvurulacağıdır ve ne yazık ki bu husus sıklıkla göz ardı edilmekte, bu nedenle büyük zaman ve emek kayıpları yaşanmaktadır. Dolayısıyla belge hazırlıklarının ilk aşamasında bir zaman planı oluşturulması ve bu plan içinde, katılımcıların görüşlerinin ve üretimlerinin alınacağı aşamaların sürecin hemen başında belirlenmesi gerekmektedir. Hazırlanacak belgenin niteliğine bağlı olarak değişiklik gösterebilecek olmakla birlikte, bu aşamalar belirlenirken genel itibariyle şu ilkeler doğrultusunda hareket edilebilecektir: –– Hedef kitle olarak tanımlanan grubun görüş ve beklentilerine somut üretimlerin gerçekleştirilmesi öncesinde başvurulması gerekmektedir. Bu bağlamda ilgili taraflar olarak tanımlanan gruplar sürece dâhil olmadan ve belgeye yönelik çerçeve niteliğinde amaç ya da amaçlar belirlenmeden evvel, hedef kitlenin katılımının sağlanması ve bu yönde bir rapor hazırlanması yararlı olacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi bu grubun ileriki karar alma süreçlerine dâhil edilmesi, büyük bir katkı sağlamayacaktır. Ancak belge hazırlıklarının nihayete erdirilmesi aşamasında, tercihen, yine hedef kitleyi oluşturan grupların bir araya getirilmesi ve belgenin bütününe ilişkin görüşlerinin alınması söz konusu olabilecektir. –– Strateji belgelerinin oluşturulması sürecinde ilgili taraflar olarak tanımlanan kurum ve kuruluşların ise, karar alınmasına yönelik aşamaların her birine dâhil edilmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda gerek belgeye yönelik çerçeve amacın (vizyonun) ya da amaçların belirlenmesi, gerek bu amaçlar doğrultusunda hedeflerin tanımlanması, gerekse de hedefler altında eylemlerin ve sorumlularının ortaya konmasında ilgili tarafların katılımını sağlamaya yönelik girişimlerde bulunmalı, bu doğrultuda organizasyonlar yapılmalıdır. O halde strateji belgesi hazırlıkları çerçevesinde hedef kitlenin görüş ve beklentilerini almaya yönelik bir ya da iki, ilgili tarafları sürece dâhil etmeye yönelik ise üç ya da dört aşamada belirli mekanizmaların hayata geçirilmesi söz konusu olacaktır. Bu mekanizmaların hepsinin toplantılar, çalıştaylar şeklinde olması gerekmemektedir. Bir alttaki soru altında, söz konusu mekanizmaların neler olabileceğine ilişkin de genel bir çerçeve sunulacaktır. (4) Paydaşların katılımı ne şekilde, ne gibi araçlarla, hangi platformlarda sağlanmalıdır? Gerek hedef kitle gerekse ilgili tarafların katılımının sağlanması söz konusu olduğunda en sık yapılan hata, bu grupları dikkatli bir şekilde tanımlayıp herhangi bir önceliklendirmeye tabi tutmadan ve aslında bu gruplardan ne alınacağına ilişkin belirli bir tercih oluşturmadan paydaşları bir araya getirmek yahut bu paydaşların görüş ve önerilerini alacak şekilde anketler uygulamaktır. Dolayısıyla kurumsal stratejik planların hazırlanmasında da, diğer strateji belgelerinin oluşturulmasında da katılımcılığın tesisine yönelik çabaların önemli bir kısmı ‘şekli’ ve salt fiziksel bir katılım sağlamaktan öteye geçememekte, mevzuat gerekliliklerini karşılamakla birlikte hazırlanacak belge açısından anlamlı katkılara olanak vermemektedir. Bu nedenle, tekrar etmek pahasına vurgulamak gerekir ki, katılımcılığı salt bir ilke gibi kabul etmeyip sürecin niteliğini artıracak bir araç hâline getirmenin temel unsuru, söz konusu kişi, kurum ve kuruluşların doğru bir şekilde tanımlanması ve başlangıç aşamasında öncelik, ilgi ve olası katkı düzeylerine göre sınıflandırılmasıdır. Bu yönde yapılacak yetkin bir analiz, açıkçası katılımın bilfiil sağlanmasında başvurulacak araçlara ilişkin gerekli doneleri de sağlayacaktır. Bu anlamda hedef kitlenin görüşlerinin alınması söz konusu olduğunda, tekil kişiler (müşteriler) olarak ayrışan bir grup varsa, ilgili hizmetlerin sunulduğu kanallar ya da genel ağ (internet) üzerinden bu gruba bir anket uygulanması ve uygulanacak anketin de çok uzun olmaması, yani soru / önerme sayısının 10-15’i geçmemesi, umulan katkıyı almak açısından yeterli olacaktır. Hazırlanan belgenin çıktılarından kurumsal olarak etkilenebilecek gruplara yönelik olarak da, bu kitlenin, belgenin hazırlandığı alanda mevcut duruma ilişkin tespitlerini ve bu bağlamda özellikle kamu örgütlenmesinden beklentilerini almaya yönelik, tercihen yarım günü aşmayacak çalıştay türünde toplantılar yapılabilecektir. Strateji belgesi hazırlıkları kapsamında ilgili tarafları sürece dâhil etmek ise, daha büyük oranda bir çaba ve dikkat gerektirmektedir. Zira ilgili taraflar olarak tanımlanan grup, belgenin oluşum safhasında alınacak temel kararlarda bizatihi söz sahibi konumunda MART 2012 35 Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi olmak durumundadır. Bu nedenle, özellikle strateji belgesinin genel çerçevesini oluşturacak temel amacın ya da vizyonun belirlenmesi ve bu doğrultuda stratejik amaç üretimlerinin gerçekleştirilmesi safhalarında, farklı niteliklerdeki birçok grubun bir araya getirilmesi, bu bir aradalığın sonucunda da bir ‘karar’a varılması beklenmektedir. Toplu olarak karar almanın imkân koşullarını sağlamak üzere, yine çalıştay olarak adlandırabileceğimiz belirli ortak çalışma platformlarının oluşturulması ve bu platformlarda gerçekleştirilecek üretimlerin yetkin bir moderatörlükle yönlendirilmesi ve düzenlenmesi gerekliliği açıktır. Bu yazının son bölümünde de, strateji belgelerinin oluşturulması sürecindeki bu en kritik, en belirleyici ve en meşakkatli aşamada başvurulabilecek olan bir tekniğe ilişkin ayrıntılar verilecektir. Strateji belgesinin temel amacı ve belge kapsamındaki stratejik amaçlar ortaya konduktan sonraki aşamalarda, ilgili tarafları karar alma süreçlerine dâhil etmeye yönelik daha küçük çaplı organizasyonlar düzenlenmesi ve hatta yazılı kanallar aracılığıyla, sistemli bir iletişim ağının oluşturulması dahi yeterli olabilecektir. Bu doğrultuda hedeflerin belirlenmesi sürecinde, daha önceki aşamada ortaya konmuş olan stratejik amaçlar bağlamında alt çalışma gruplarının oluşturulması ve üretimlerin bu özelleşmiş gruplarda gerçekleştirilmesi, daha nitelikli sonuçlar alınmasının önünü açabilecektir. Hedeflerden sonraki aşamada, yani proje ve faaliyetlerin belirlenmesi aşamasında ise, ilgili taraf olarak belirlenen kurum ve kuruluşlarla, formel ya da informel yazılı iletişim 36 MART 2012 kanallarına başvurulması ve üretimlerin kurumlar düzeyinde gerçekleştirilip süreç koordinatörleri tarafından derlenmesi yoluna başvurulabilecektir. Yine belgenin niteliğine bağlı olarak bu aşamada da, çalıştaylar ya da odak grup toplantıları organize edilmesi söz konusu olabilecektir. KATILIMCILIĞIN SAĞLANMASINDA DELPHI YÖNTEMİ Yukarıda sunduğumuz dört soruya ilişkin yanıtların strateji belgesi hazırlıklarının ilk aşamasında verilmesi ve bu çerçevede, paydaşların belirlenmesi, önceliklendirilmesi, hangi aşamada paydaş görüşlerinin alınacağının saptanması ve paydaş görüşlerinin alınmasında hangi yöntemlere başvurulacağının kararlaştırılması, katılımcılığın sağlanmasında ve faydaya dönüştürülmesinde kayda değer kazanımlar sağlayacaktır. Yazının bu son bölümünde ise, özellikle ilgili tarafların dâhil edildiği ortak karar alma platformlarında başvurulabilecek bir yöntemi, Delphi Yöntemini tanıtacak şekilde, özet nitelikte açıklamalar sunulacaktır.* Elbette ki bu teknik, bu anlamda başvurulacak yegâne teknik değildir. Burada söz konusu süreçlerde görev alacaklara önerilecek olan da, toplu karar alma süreçlerinde tek bir yöntemi başından sonuna uygulamalarından ziyade, hazırlanacak belgenin ve katılımcı grubun niteliğine * Söz konusu tekniğe ilişkin akademik alanda birçok çalışma yapılmış, yayınlar hazırlanmıştır. Bu tekniği birçok boyutuyla ele alan kapsamlı bir derleme için bkz. Linstone ve Turoff, 2002. Yine konuyla ilgilenenler, genel ağ üzerinden birçok metin ve tartışmaya erişim sağlayabilecektir. bağlı olarak birden çok yöntemin iyi yönlerini bir araya getiren, tabiri caizse melez yaklaşımlar göstermeleridir. Yine de Delphi Yöntemine ilişkin burada verilecek bilgilerin ilgililere, en azından farklı bir seçenek sunma noktasında katkısı olacağı umulmaktadır. Adını Antik Yunan’da geleceği okumakla nam salmış bir kâhinin yaşamakta olduğu Delphi Tapınağından alan bu teknik, ‘1950’ler ABD’sinde Rand Corporation firmasında görev yapan Olaf Helmer ve Norman Dalkey tarafından, özellikle askerî nitelikteki karar alma süreçlerinde başvurulmak üzere geliştirilmiş ve çoğunlukla yine bu iki uzmanın kaleme aldığı makalelerle de iş dünyasına ve diğer ilgililere tanıtılmıştır. Yaklaşık yarım yüzyıldır özellikle ABD’de ve Avrupa ülkelerinde sıklıkla başvurulan bu teknikte katılımcılar, görünüşte birbirini tekrar eden üç ilâ altı oturumda üretimde bulunmaktadır. Katılımcılar her bir oturumda, belirlenmiş konuya ilişkin görüşlerini, tercihlerini yahut önerilerini, açık bir biçimde tanımlanmış soru ve önermelerden oluşan anketlere ya da formlara, tekil olarak aktarmaktadır. Her bir oturum sonunda, sürecin koordinasyonundan sorumlu kişiler tekil olarak sunulan bu görüşleri değerlendirerek toplu hâle getirmekte ve değerlendirme sonuçlarını, bir sonraki oturum öncesinde katılımcılara sunmaktadır. Bu yolla, bir anlamda, nitel bir sorgulamanın sonuçları nicel hâle getirilmektedir (Cuhls: 96). Her bir oturumdan elde edilen çıktılar ise, bir sonraki oturumun anket ya da formlarının hazırlanmasında kullanılmaktadır ve bu sayede, bir oturumdan diğerine geçilirken somutluk Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi düzeyi git gide artırılmakta, çalışma sonunda açık ve seçik bir biçimde bir karara ulaşılması sağlanmaktadır. Delphi Yönteminin temel karakterleri ise şu şekilde özetlenebilir (Häder ve Häder’den aktaran Cuhls: 97): –– Bu yönteme, genel itibariyle belirsizlik içeren ya da göreceli konulara ilişkin karar alma süreçlerinde başvurulmalıdır. Aksi takdirde başvurulabilecek çok daha etkin karar alma araçları mümkündür. –– Bu yöntem, söz konusu belirsizlik alanlarına ilişkin kişisel yargılar üzerinden işlemektedir. Çalışmaya katılanlardan (vakıa niteliğinde sonuçlardansa) tahminleri alınmaya çalışılır. –– Katılımcıların, bilgi ve deneyim açısından birbirlerinden eksik kalmayacak nitelikte uzmanlar olması gerekir. Oturumlar esnasında, her bir katılımcı çevresinden de yeni bilgiler edinme olanağını bulmalıdır. –– Sürecin matematiksel (istatistiksel) boyutlarından ziyade iletişime, ortak karar vermeye dair psikolojik boyutları ön plana çıkartılmalıdır. –– Yöntem eninde sonunda geleceği biçimlendirmeye ve hatta oluşturmaya yönelik olarak katılımcılar açısından kimi zaman yıkıcı kimi zamansa tatmin edici kehanetleri ortaya koymayı denemek üzerine kuruludur; dolayısıyla çıktıların her zaman herkesi memnun etmesi beklenmemelidir. Bugün yurtdışındaki uygulamalarda çoğunlukla ilk oturumda doldurulacak anket ya da formların, toplantıdan birkaç gün öncesinde katılımcılara e-posta yoluyla ulaştırılması gibi bir yaklaşım benimsenmektedir. Bu sayede sürecin koordinatörleri, ikinci oturum için daha yapılandırılmış bir anket ya da form hazırlama olanağına da kavuşmaktadır. Ne var ki Türkiye koşullarında katılımcılar, gizliliğin ihlal edilebilecek olması kaygısıyla, çoğunlukla e-postalar aracılığıyla görüş sunmayı tercih etmemektedir; sunsalar dahi bu görüşler sıklıkla yanıltıcı nitelikler taşımaktadır. Dolayısıyla burada, ilk oturum da dâhil olmak üzere bütün oturumların belirli bir toplantı düzeni içinde yapılması önerilmektedir. Linstone ve Turoff’un da vurguladıkları gibi Delphi, yüzeysel olarak bakıldığında vaat ettiklerine kıyasla kolay bir uygulama gibi görünmektedir ve dolayısıyla bu yönteme, birçok kişi tarafından başvurulmaktadır. Oysa ki bu yöntemden herhangi bir katkı alamayanların sayısı, Delphi’yi başarılı bir şekilde uygulayanlardan daha az değildir. Bu yöntemden umut edilen sonuçların alınamamasının ardındaki nedenler ise şu şekilde özetlenebilecektir (Linston ve Turoff, 2002: 6): –– Uygulamanın koordinasyonundan sorumlu olanların probleme ilişkin görüş ve önyargıları, sürecin tasarlanmasına içerik yönünden de belirli bir ölçüde etki etmektedir. Bu ölçü kaçırıldığı noktada, kararların katılımlı bir şekilde alınmasına mani olunmakta, koordinatörlerin çizdiği dar çerçevenin dışına çıkılamamaktadır. –– Delphi’nin kişilerarası iletişime ilişkin her türlü gereksinimi karşılayacağı yönünde yanlış bir varsayım oluşabilmektedir. –– Oturumlarda gerçekleştirilen üretimlerin derlenmesi ve sunumunda büyük oranda yanlış tekniklere başvurulmaktadır. –– Sıklıkla, hemfikir olunamayan, uzlaşılamayan noktaları es geçmeye yönelik bir eğilim kendiliğinden oluşmaktadır. Bu durum katılımcıların motivasyonunu düşürmenin yanında, sağlanan uzlaşının hakikiliğine de gölge düşürmektedir. –– Delphi yönteminin talepkâr doğasına uygun olmayan bir katılımcı profilinin seçilmesinin yanında, bu yönteme yeterince vakıf olmayanların da uygulayıcı olarak yer alması, alınan sonuçların niteliğini doğrudan etkilemektedir. Genel itibariyle üç ilâ altı oturumdan oluşan bir Delphi çalışması, ideal koşullarda en az iki günlük bir süre almaktadır. Ne var ki, yine Türkiye koşullarında, katılımcılardan bu ölçüde zaman ayırmalarını beklemek gerçekçi olamayacağından oturum sayısını dörtle sınırlamak ya da oturumların ikinci yarısını, ilk yarısından birkaç hafta sonra uygulamak gibi çözümlere başvurulabilecektir. Strateji belgesinin hazırlanmasına ayrılan bütçeye bağlı olarak katılımcıların iki günlük süreyle ve tercihen hafta sonu bir sayfiye yerinde konaklamasını sağlamak suretiyle de Delphi çalışması yapılabilecektir. Tahmin edilebileceği gibi bu yöntemden alınabilecek katkıyı azami düzeye çekmenin yolu, öncelikle hazırlanacak anket ya da formların niteliğinden geçmektedir ve Delphi’nin uygulanabilirliğini azaltan temel unsurun da, anket / form oluşturma sürecinde, çalışmayı yönetme ve yönlendirme pozisyonunda olan kişilerin büyük zorluklarla karşı karşıya MART 2012 37 Makale Strateji Belgelerinin Hazırlanması Sürecinde Katılımcılığın Sağlanması ve Delphi Yöntemi gelmesi olduğu söylenebilecektir. Bu yöndeki zorlukları aşmak için, şöyle bir sistematik geliştirilmesi yararlı olabilecektir (karşılaştırmak için bkz. Bourgeois vd.: 3 - 4): –– İlk oturumda uygulanan anket ya da formun iki ya da üç sorudan oluşması ve bu soruların da tercihen açık uçlu olması (yani katılımcıların belirli seçenekler içinden tercihte bulunmasına yönelik değil doğrudan görüşlerini aktarabilmelerine imkân verecek şekilde olması), süreç yöneticilerinin kişisel yargılarının belirleyicilik düzeyinin sınırlandırılmasında önemli katkı sağlayacaktır. Burada değerlendirme kolaylığını sağlamak amacıyla, katılımcıların görüşlerini maddeler hâlinde sunmaları ve vurgulamak istedikleri sözcüklerin altlarını çizmeleri istenebilecektir. –– İlk oturum sonrasında süreç yöneticileri, sıklıkla değinilen unsurları ve vurgulanan ifadeleri derleyerek mümkün olduğunca nicel sonuçlar 38 MART 2012 ortaya koymalı, ayrıca bu oturumun sonuçları doğrultusunda ikinci oturum için yarı-yapılandırılmış, büyük oranda çoktan seçmeli soru ya da önermelerden oluşan, ama katılımcıların diğer yargılarını sunmalarına da olanak tanıyan anket ya da formlar hazırlamalıdır. Katılımcıların ikinci oturumda kullanacakları anket ya da formların üst kısmında, ilk oturumda elde edilen sonuçlar, tercihen tablo ve grafikler hâlinde verilmelidir. –– Diğer oturumlarda da, yine bir önceki oturumun çıktılarından hareketle, kademe kademe somutlaşan anket ve formlar hazırlanıp uygulanmalıdır. Yapılacak Delphi toplantısı öncesinde süreç yöneticilerinin ellerinde geniş ve alternatifli bir soru havuzunun bulunması, toplantı safhasında oturumlar arasındaki kayıp zamanların asgari düzeye çekilmesine katkı sağlayacaktır. İlgililerin Delphi Yöntemine tedirginlikle yaklaşmasının temel nedenlerinden bir diğeri ise, özellikle ilgili literatür içinde, hazırlanan anket ya da formların değerlendirilmesi sürecinde çok sayıda ve kompleks nitelikte istatistiksel analiz yönteminin uygulanmasının salık veriliyor olmasıdır. Bu yöntemler büyük oranda anlamlı olmakla birlikte, toplantı organizasyonu içinde bu türden analizleri gerçekleştirmek ve elde edilen sonuçları anlaşılır ifadelerle katılımcılara sunmak, süreç yöneticilerini altından kalkılmaz bir iş yüküyle karşı karşıya bırakabilecektir. Dolayısıyla literatürde sözü edilen istatistiksel yöntemlerin tercihen en yalın olanlarının kullanılması, kompleks analizlerin gerekli olduğu durumlarda ise mümkün olduğu ölçüde bu türden analizlerin Delphi çalışması sonrasına bırakılması yoluna başvurulabilecektir. SONUÇ Daha önce de belirtildiği gibi, bu türden karar alma süreçlerinde Delphi Yöntemi tek araç değildir ve belge hazırlıklarının koordinasyonundan sorumlu kişilerin, tercihen belgenin niteliğine ve katılımcıların genel profiline bağlı olarak özgün enstrümanlar geliştirmesi yararlı olacaktır. Yine de bu enstrümanların geliştirilmesi sürecinde Delphi Yönteminin genel mantığının (yani tekil düzeyde yapılan üretimlerle gelişen art arda oturumlar) temel alınması yoluyla, dağınık ve birbiriyle çelişen yargılardan hareket ederek toplu bir biçimde karara varılması noktasında belirli kazanımlar elde edilebilecektir. Başvurulacak yöntemler ne olursa olsun, bu türden çalışmalarda temel ilke, katılımcılığı şeklen sağlamak değil etkin bir araç olarak kullanmak olmalıdır. Dolayısıyla emek ve zaman yönünden YALIN HASTANE Kalite, Hasta Güvenliği ve Çalışan Memnuniyetini Artırmak ne ölçüde zorlayıcı olsa da, bilhassa birden çok kurum ve kuruluşu bağlayacak belgelerin hazırlıklarında katılımcılığı sağlamak ve sağlanan katılımcılık üzerinden somut sonuçlar elde etmek hayati önem arz etmektedir. Bütün bu nedenlerle de sorumlular, yine daha önce vurgulandığı gibi, belge hazırlıklarının hemen başında, karar alma süreçlerine kimlerin, ne zaman ve ne şekilde katılacağını açık bir biçimde ortaya koymalıdır. Hazırlanan belgelerin yüksek nitelikte olmasının yanı sıra uygulanabilir olmasını da sağlamak, ancak katılımcılığı tesis etmeye yönelik etkin bir yaklaşımla mümkün olacaktır. KAYNAKÇA •• Bourgeois, Jared vd., “The Delphi Method: A qualitative means to a better future”, FreeQuality. <http://www.freequality.org/ documents/knowledge/Delphimethod.pdf> Erişim Tarihi: 17 Şubat 2012. •• Cuhls, Kerstin, “Delphi method”, UNIDO. <http://www.unido.org/fileadmin/ import/16959_DelphiMethod.pdf> Erişim Tarihi: 18 Şubat 2012. •• Dalkey, Norman C. (1969), “The Delphi Method: An Experimental Study of Group Opinion, prepared for United States Air Force Project Rand”, Santa Monica. •• DPT, (2006), Kamu İdareleri İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara. •• Hsu, Chia-Chien & Sandford, Brian A. (2007). The Delphi Technique: Making Sense of Consensus. Practical Assessment Research & Evaluation, 12(10). •• Linstone, Harold A. ve Murray Turoff (2002), The Delphi Method: Techniques and Applications. < http://is.njit.edu/pubs/delphibook/delphibook. pdf> Erişim Tarihi: 18 Şubat 2012. Yazan : Mark GRABAN Türkçeye Çeviren : Pınar ŞENGÖZER Yayınevi /Yayın No : Optimist / 224 Sayfa Sayısı : 304 Birçok sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de geleneksel hizmet verme yöntemleri iyice yerleşmiş durumdadır ve çoğunlukla müşteri odaklılık ilkesine ters düşülmektedir. Sektördeki rekabet, mevzuat baskıları, maliyetleri yönetme hususları, işgücü eksiklikleri ve yükselmekte olan müşteri ihtiyaç ve beklentileri gibi konuların hepsi dikkat edilmesi ve çözülmesi gereken konular olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda bir çok sektörde bu tür sorunları çözmek amacıyla kullanılan yalın felsefesinin sağlık sektöründe ve hastanelerde uygulanması gündeme gelmiştir. Temelde yalın üretim yaklaşımının sağlık sektöründe kullanılmasıyla ortaya çıkan Yalın Hastane uygulamaları tamamen değere odaklanmakta ve israfları minimize etmeyi amaçlamaktadır. Yalın Hastane isimli kitapta da bu yöntemin sağlık sektöründe nasıl uygulanacağı hakkında geniş bilgi verilmektedir. 12 bölümden oluşan kitapta öncelikli olarak yalın yöntemlerin gerekliliğinden ve bu yöntemlerin hastane sektöründe uygulanmasının öneminden bahsedilmektedir. Yalın felsefesinin odaklandığı temel kavramlar olan değer ve israf kavramları ayrıntılı olarak açıklanmakta ve bu kavramların hastane servis ve süreçlerindeki önemi, müşteri memnuniyetine etkisi örneklerle incelenmektedir. Kitapta ayrıca hastane sektöründe değer yaratan ve değer yaratmayan faaliyetlerin analiz edilmesi konusunda izlenecek yöntem ve teknikler hakkında geniş bilgi verilmektedir. Bu kapsamda görsel yönetim, 5S ve Kanban gibi yalın yöntemlerin kullanımının hastanelere özel bazı örneklerine odaklanılmaktadır. Yalın bakış açısında bakım kalitesinin ve hasta güvenliğinin önemini vurgulayan kitap, problemlerin kök nedenlerinin çözümüne odaklanmanın gerekliliğinin altını çizmektedir. Kök neden analizinde kullanılabilecek yöntemlerden Gemba, Beş Neden Yöntemi ve Hata Türleri ve Etkileri Analizi (HTEA) açıklanmaktadır. Kitapta yalının sadece bazı tekniklerin uygulanmasından ibaret olmadığı belirtilmekte, yalının başarılı olması için çalışanların da sürece dâhil edilmesi ve sahip çıkmasının gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Kitapta; yalının sağlık sistemine başarıyla uygulanması ile proseslerin iyileştirilmesi, hastaların bekleme ve hazırlanma sürelerinin azaltılması, çalışanların zamanlarını daha etkili kullanmaları, hasta güvenliğini riske eden hataların azaltılması, kaynakların etkin kullanımının sağlanması, israfın önlenmesi, maliyetlerin düşürülmesi ve çalışan memnuniyetinin artırılmasının sağlanabildiği ifade edilmektedir. MART 2012 39 Makale KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları Araştırma Raporu KOBİ’LERDE KURUMSAL KAYNAK PLANLAMASI (ERP) UYGULAMALARI* Talat POSTACI, Önder BELGİN / Verimlilik Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Yrd. Doç. Dr. Turan Erman ERKAN / (Atılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü) G loballeşme süreciyle birlikte* değişen yeni dünya ekonomisi firmalar üzerinde hız, esneklik, kalite ve maliyet kontrolü gibi konularda bir baskı yaratmaktadır. Artık firmalar daha hızlı, kaliteli ve düşük fiyata ürün ve hizmetlerini pazara sunmak zorunda kalmaktadır. Bunun yanında yalnızca yerel pazarlarda değil, diğer ülkelerdeki pazarlara da ulaşmak zorundadırlar. Bahsedilen özelliklerdeki firmaların hızlı ve doğru şekilde kararlar alarak pazar şartlarının gerektirdiği durumlara uyum sağlamaları gerekmektedir. Hızlı ve doğru karar alabilmek ancak doğru * 2011 yılında hazırlanan araştırma raporundan derlenmiştir. 40 MART 2012 bilgiyle mümkün olabilmektedir. Gelişen rekabet ortamı artık birçok bileşenin göz önünde bulundurulduğu kararların alınmasını gerektirmektedir. Bu da hem firma içinden hem de firma dışından doğru bilginin karar mekanizmalarının içine akmasını zorunlu kılmaktadır. Bu süreç ise ancak bilgi sistemlerinin varlığıyla etkin biçimde yönetilebilir. Bilgi sistemleri, bilgi yönetiminin altyapısını oluştururlar. Diğer bir ifadeyle organizasyonlar için temel amaç olan bilgi yönetiminin sağlanabilmesi için bilgi sistemlerinin varlığı zorunludur. Bilgi sistemleri, gelişen teknolojiye bağlı olarak artık bilişim sistemleri temelli olarak yürütülmektedir. Bu sayede daha hızlı ve daha az insan kaynağı gerektiren, bilginin iletimini ve paylaşımını kolaylaştıran bir yapı ortaya çıkmaktadır. Bir organizasyon içerisindeki bilgi sistemleri fonksiyonel olabileceği gibi bütünleşik bir yapı da sergileyebilir. Fakat günümüzde bütünleşik sistemlerin daha yüksek bir performansa sahip olduğu ve iyi bir bilgi sisteminin bütünleşik bir yapı üzerine kurgulanması gerektiği genel kabul görmektedir. Bütünleşik bilgi sistemleri, bir organizasyon içindeki bilgi kaynaklarının tüm firmayı kapsayacak şekilde organize edilerek bunun yönetimini sağlayan sistemlerdir. Bu amaçla 1990’lı yılların başından başlayarak firmaların süreçlerini kapsayan biçimde ERP (Enterprise Resource Planning-Kurumsal Kaynak Planlaması) yazılımları üretilmeye başlanmıştır. ERP sistemleri, organizasyon içinde bilgi akışının entegrasyonunu sağlayan ticari yazılımlardır. Bir organizasyon içinde yer alan stratejik yönetim, satın alma, pazarlama, üretim, insan kaynakları, vb. hemen hemen tüm operasyonel ve destek süreçleri bünyesine adapte eder. Bütünleşik yapısı buradan kaynaklanmaktadır. ERP SİSTEMLERİNİN TANIMI ve GELİŞİMİ ERP’nin ne olduğu konusunda, akademik bağlamda üzerinde anlaşılmış genel yaklaşımlar bulunmasına karşın, tanımı üzerinde tartışmalar sürmektedir. ERP kavramı için değişik açılardan bakarak farklı tanımlar yapmak olanaklı olsa da en genel şekliyle, bir işletmede süregelen tüm bilgi akışlarının bütünleştirilmesini sağlayan ticarî yazılım paketleri olarak tanımlanabilir. Başka bir ERP tanımını da Amerikan Üretim ve Stok Kontrol Topluluğu (American Production and Inventory Makale KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları Control Society – APICS) yapmıştır. APICS’e göre ERP; müşteri siparişlerini karşılamak için kurum ve işletme genelindeki gereken kaynakları almak, imal etmek, sevk etmek ve hesaplamak üzere belirleyen ve planlayan muhasebe odaklı bir bilişim sistemidir. Bir ERP sistemi, tipik bir MRP II, sisteminden grafik kullanıcı ara yüzü, ilişkisel veri tabanı, dördüncü kuşak programlama dilinin kullanımı, geliştirmede bilgisayar destekli yazılım mühendisliği, istemci – sunucu mimarisi ve açık sistem uyumluluğu gibi teknik gereksinimlerle ayrılır. Bir başka deyişle ERP; müşteri odaklı imalat yönetim sistemidir (www.apics.org). Bu sistemler adlandırılırken genellikle “kurumsal” sözcüğü kullanılmaktadır. Bunun nedeni, ERP sistemlerinin, herhangi bir hizmet veya ürün üretmeye yönelik faaliyet gösteren işletmelerin bütün işlevlerini içermesidir. ERP sistemleri bütünün, bu bütünü oluşturan parçalardan daha büyük olduğu felsefesi üzerine kurulmuştur. Bu felsefeden yola çıkılarak oluşturulan ERP sistemleri, işletmelerde daha önceleri ayrı ayrı ele alınan işlevleri birbirine bağlı bir şekilde yine işletmelerin amaçlarını yerine getirmek için çalışan parçalar olarak ele alır ve bundan yararlanarak, işçilik, malzeme, para ve makine gibi her türlü kaynağın verimliliğini en üst düzeye ulaştırmayı amaçlar. Başka bir bakış açısıyla, ERP sistemleri işletmelerin ortak bir yerde saklanan verilerinden elde edilen bilgilerin doğru olarak ve doğru makamlara iletilmesini sağlar. ERP’NİN TEMEL ÖZELLİKLERİ ERP sistemlerinin temel özellikleri şu şekilde sıralanabilir: Entegrasyon: ERP sistemleri geleneksel, hiyerarşik ve fonksiyon temelli yapıların sınırlarını aşmaktadır. Satın alma, üretim planlama, satış, depo yönetimi, mali muhasebe ve insan kaynakları fonksiyonlarının tümü departmanlar ve fonksiyonlar arası iş süreçlerinden oluşan bir iş akışında birleşmektedir. Fonksiyonellik: ERP sistemlerinin işletmelerdeki tüm standart iş ihtiyaçları için anlaşılır fonksiyonellikleri vardır. Sektöre özgü iş süreçlerinin de eklenmesiyle, ERP sistemleri pek çok sektörün özel ihtiyaçlarını da karşılayabilmektedir. ERP sistemleri, standart iş fonksiyonelliği ile belirli sektöre özgü tipik iş süreçlerinin bir kombinasyonu olarak uygulanmaktadır. Esneklik: ERP, esnek bir organizasyon yapısı sağlamaktadır. Geniş bir fonksiyon ve alternatif iş süreçleri yelpazesinden, firmalar ihtiyaç olan modülleri uygulayabilmektedir. ERP sistemlerinin esnekliği, firmalara değişimi kendi lehlerine çevirme olanağı sağlamaktadır. Modülerlik: ERP sistemleri modüler bir yapıya sahiptir. Modüller tek başlarına kullanılabilme özelliği taşımaktadırlar. Firmalar, ihtiyaçlarını karşılamak üzere sistemi genişletebilirler. ERP sistemlerinin modülerliği firmalara aşamalı uygulama veya sistemin tamamının aynı anda uygulanması olan “big bang” arasında seçim yapma olanağı sağlamaktadır. Çok Yerden İşletme Olanağı: ERP sistemleri ile firmalar, farklı bölgelerde bulunan fabrika ve şubelerindeki iş süreçlerini birleştirebilmektedir. Örneğin, firmalar ERP sistemlerini merkezde, fabrikalarda veya şubelerde kurarak, işlemlerini diğerlerinden bağımsız olarak gerçekleştirirler. Birbirinden uzakta bulunan bu sistemler arasında iş mesajı gönderildiğinde, ERP sistemleri düzgün bir iletişim sağlamaktadır. Bilgiye Hızlı Erişim: Süreç yönelimli işlemler verimliliği artırmaktadır. ERP’nin birbiriyle ilişkili süreçleri bağlamasından dolayı, her bir çalışan gerekli bilgiye hızlı bir şekilde ulaşabilmektedir. Bilgi güncel ve tutarlıdır. Çalışanlar doğru bilgiyi zamanında alabilmektedirler. Ekip Yönelimi: ERP sistemleri entegre iş akımı yönetimi sağlarlar. Ekip yönelimi, bölüm bazında düşünce ve görüşü, organizasyon bazında görüş ve global bir yaklaşımla değiştirerek, inisiyatif ve motivasyon sağlamaktadır. ERP, çalışanların ekip halinde çalışmasına yardımcı olur. Yeniden Yapılanma: İşletme ihtiyaçlarını karşılamak üzere sahip olduğu entegre süreçleriyle, ERP geleneksel yapı ve organizasyon metotlarını yeniden yapılandırma potansiyeline sahiptir. Bu açıdan, ERP paketlerinin proje yönetimi ile ilgili modülleri vardır ve yazılımın devreye alınması sırasında süreçlere, organizasyonlara ve fonksiyonlara ilişkin nelerin yapılması gerektiği konusunda projeyi yönlendirme yeteneğine sahiptir. Yeni kuşak yazılımların bazıları bir adım daha öteye giderek, süreç yönetimine geçişi sağlayacak altyapıya sahiptir ve üstelik projenin geneli bu geçişi hedeflemiştir. Evrensellik: ERP paketlerinin evrenselliği vardır ve bu alanda uzman ve destek sağlamak daha kolaydır. ERP firmalarının gereksinimlerindeki evrensel değişmeleri ve teknolojik değişmeleri ERP yazılımlarına ilave etme gibi bir misyonları vardır. ERP sistemi, yalnız bazı fonksiyonel birimler yerine tüm iş süreçlerini bir bütün olarak otomasyona dönüştürmede işletmelere yardımcı olmaktadır. Atölye faaliyetlerinden, yöneticilerin performans izleme faaliyetlerine kadar bütün faaliyetler için kesintisiz bir bütünleştirme, çeşitli bilgisayar donanım ve yazılım platformlarını bir diğeri ile uygun hale getiren ERP uygulamaları sayesinde başarılmıştır. MART 2012 41 Makale KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları Günümüzde ERP sistemleri, gerçek zamanlı, açık istemci/sunucu mimarisine sahip yapılardır. İstemciler bilgiyi uzaktan işleme olanağına sahiptir. ERP ve yazılım seçim süreci ve yeni bir girdi tüm istemci zincirine ulaşır. Böyle sistemlerin işletmelere çekici gelmesinin nedeni, bir şirketin tüm çalışanlarının, tek bir birleşik kullanıcı ara yüzü sayesinde gerçek zamanlı bilgiye ulaşabilmesidir. FİRMALAR NEDEN ERP’YE İHTİYAÇ DUYAR? Firmalar küreselleşme, hızlı müşteri tepki süreleri ve kısalmış ürün yaşam süreleri gibi rekabet unsurlarına uyum sağlamak zorundadır. Böyle bir rekabet ortamında firmalar başarılı olmak için endüstrideki en iyi uygulamaları takip ederek bilginin gerçek zamanlı stratejik kullanım gücünü elde etmek zorundadır. ERP uygulamalarını gerekli kılan birçok faktör vardır. Şirketin tutarlı bilgi ihtiyacını karşılayacak kurumsal bir kaynak oluşturmak, ilk denemede güncel ve güvenilir veriye ulaşmak, iş sistemlerini olabildiğince tek bir çatı altında bütünleştirmek bunların başlıcalarıdır. Ek olarak ERP sistemleri son dönemlerde, sadece işletme içi iş süreçlerini bütünleştirmek için değil, aynı zamanda şirketin tedarikçileri ve müşterileri arasında internet üzerinden zaman ve yerden bağımsız entegrasyon kurabilme yeteneklerinden dolayı da tercih edilmektedir. Birçok üretici kurum, ürün yenileme, daha hızlı teslimat, daha iyi kalite ve daha iyi hizmet konusunda artan müşteri taleplerini karşılayabilmek için, teknolojik yardıma ihtiyaç duyar. Küresel bir şirket, farklı yerlerdeki kaynaklarını yönetmek için, gerçek zamanlı ve doğru bilgiye sahip olmak zorundadır. Bazen farklı zaman dilimleri ve coğrafi bölgeleri ilgilendiren kararlar, birbirleriyle 42 MART 2012 etkileşimli olarak eş zamanlı verilmek zorunda olabilir. Kurumları ERP seçimine iten diğer nedenler şöyle sıralanabilir: •• Arka plandaki (back office) işlerin otomasyonu, •• İş süreçleri arasında daha iyi bir koordinasyon için müşteri sipariş bilgileriyle finansal bilgilerin bütünleştirilmesi, üretim sürecinin ve insan kaynaklarının standartlaştırılmasıyla servis kalite seviyesinin yükseltilmesi, bireysel ve organizasyonel verimliliğin artırılması, •• Coğrafi olarak birbirinden uzak birimler arasındaki koordinasyon, •• Kurumun farklı birimleri arasında terminoloji birliğinin sağlanması, •• Bilgi teknolojisi altyapısını anlamayı ve bu yapıda çalışmayı kolaylaştıran tutarlı uygulama mantığı, tutarlı bilgi ve arayüze sahip olmak, •• Bilgi teknolojisi altyapısını yönetmeyi kolaylaştıran tek bir sistemin varlığı, •• Stratejik işletme kararlarının iyileştirilebilmesi için veriye kolay erişim ihtiyacı, •• İşletme maliyetlerinde azalma beklentisi, •• Süreçlerde müşteri katkısının artırılması beklentisi, •• İşletmenin fonksiyonları arasındaki bütünleşme gereksinimi. ERP SİSTEMİNİN KURUMLARA SAĞLADIĞI FAYDALAR ERP sistem kurulumu, uzun ve üst düzey çaba gerektiren zorlu bir süreçtir. İyi bir yönetim stratejisi, biraz sabır eşliğinde moral ve motivasyon ile desteklendiğinde, ERP sistemi öngörüldüğünden çok daha fazla fayda elde edilmesine yardımcı olabilir. ERP iş süreçlerini büyük oranda birbiriyle bütünleştirerek, süreçleri merkezi olarak yöneten bir sistem yazılımı altyapısı sağlar. Günümüz ERP sistemleri; süreçleri, insanları, tedarikçileri ve müşterileri birbirine bağlar ve bütünleşme için bir ortam oluşturur. Burada ERP’nin temel üstünlüğü, iş süreçleri arasında ilişkisel bir bağlantı kurabilmesi ve veri tutarlılığı ile güvenliğini sağlamış olmasıdır. ERP sistemlerinin sağladığı faydalar şöyle sıralanabilir: •• Piyasadaki tehditlere ve fırsatlara daha hızlı tepki vermeyi sağlar. •• Etkin stok yönetimi ve denetimiyle, stok maliyetlerinin ve elde bulundurma maliyetlerinin düşmesine katkıda bulunur. •• Gerçek zamanlı kâr-zarar ve maliyet analizlerinin yapılabilmesini sağlar. •• Müşteri hizmet seviyelerini geliştirerek müşteri memnuniyetinin artmasını sağlar. •• ERP sistemini uygulayan çeşitli fonksiyonlar, birimler, işletmeler ve ülkelerdeki faaliyetlerde merkezi bir koordinasyon oluşturarak dil, coğrafya ve zaman sınırlarını ortadan kaldırır. Böylece bir yönetici, bir başka ülkedeki fabrikanın çeşitli faaliyetlerini bulunduğu yerden rahatlıkla izleyebilir. •• ERP sistemi ile müşteri tek bir birimi arayarak, internet üzerinden siparişini verebilir ve daha sonra verdiği siparişin gelişimini takip edebilir. Sistem standartlaştırıldığı için bilgi, tüm organizasyon boyunca aynıdır. •• ERP sadece tüm organizasyonu bir uçtan diğer uca bütünleştirmekle kalmaz ayrıca daha etkin çalışmak isteyen ilgili fonksiyonlara da bilgi sağlar. Üretim odaklı kararlar, satış odaklı kararlara daha kısa bir sürede, daha etkin bir şekilde bağlanarak üretimden satışlara kârlılık gerçek zamanlı izlenebilir. Böylece, karar verme hızlanır ve kolaylaşır. •• ERP sistemiyle birleştirilmiş ve bütünleşik bilgi sağlanarak, kaynakların daha etkin kullanılması Makale KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları gerçekleştirilebilir. Böylece daha az kaynak kullanımı ile daha çok katma değer elde edilebilir. ERP’NİN GELİŞİMİ ERP sistemleri, MRP (Material Resource Planning-Malzeme İhtiyaç Planlama) ile başlayan ve MRP II (Manufacturing Resource Planning-Üretim Kaynakları Planlama) yazılımlarıyla devam eden bir gelişim sürecinin sonucunda ortaya çıkmış sistemlerdir. Bu sistemlere ilişkin gelişmeler ERP II (Enterprise Resource Planning II-Kurumsal Kaynak Planlama II) sistemleri başlığı altında devam etmektedir. Sürecin bu şekilde ilerlemesinde rekabet şartlarının firmaları sadece malzeme ihtiyaçlarını planlamaktan öte diğer kaynaklarını da bütünleşik bir biçimde ele almasını ve müşteri odaklılık anlayışını benimsemesini zorunlu kılması da etkili olmuştur. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan MRP sistemleri talebin zamanında ve düşük fiyata karşılanmasını gerektiren rekabet koşulları içinde kesin siparişlere göre planlanan üretim için zorunlu parça gereksinimlerini ve ürünlerin üretilme önceliklerini saptayan sistemlerdir. Pazar koşulları ağırlaştıkça ve rekabet arttıkça, sadece ürüne odaklı bir sistem olan MRP sistemlerinin işletmelerin ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamaması sebebiyle ortaya çıkan MRP II sistemleri, MRP sistemlerine ek olarak tüm planların simülasyonu ve finansal yönetim, atölye kontrol, satın alma, kapasite planlaması gibi konuları da içermektedir. MRP II sistemlerinin geliştirilmiş hali olarak tedarik zinciri üzerinde yer alan tedarikçiler ve müşterileri de bünyesine ilave eden ve farklı coğrafi alanlardaki tesislerle de iletişim kurarak kapsayabilen ERP sistemleri ortaya çıkmıştır. Son yıllarda ise müşteri ilişkileri yönetimi, iş zekası ve tedarik zinciri yönetimi gibi unsurları da bünyesine dahil eden ERP II sistemleri karşımıza çıkmaktadır. DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE ERP PAZARI ERP yazılımı sektörü hem dünyada hem de ülkemizde yüksek gelirin elde edildiği ve gelişimini sürdüren bir sektördür. Uluslararası araştırma şirketi Gartner’in verilerine göre 2010 yılında dünyada ERP pazarının hacmi 21.2 milyar Dolar’dır. Dünyada 2009 yılında ERP firmalarında bir önceki yıla göre yüzde 6,1’lik bir daralma görülürken, 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 5,5’lik bir büyüme gerçekleşmiştir. Gartner verilerine göre global ERP pazarında 2009 ve 2010 yıllarında ERP firmaları ve pazar payları Tablo1’de verilmektedir. Dünyada küçülme eğiliminde olan ERP pazarı Türkiye’de doyuma ulaşmadığından büyük bir büyüme potansiyeline sahiptir. Türkiye’de ERP sektörü son yıllarda ciddi bir atılım içerisindedir. Bu atılımın bir neticesi olarak uluslararası alanda faaliyet gösteren büyük ölçekli bir çok şirketin yanında, orta ve küçük ölçekte birçok şirket kurulmuş ve Türk pazarında hizmet sunmaktadırlar. 2009 yılı itibari ile Türkiye ERP pazarı 80-100 milyon Dolar aralığındadır. Yıllık ERP pazar payı artışı ise yüzde15’ler seviyesine çıkmıştır. Bu rakamlar önümüzdeki yıllarda daha da hızlı büyüyeceği düşünülmektedir. Zira ülkemiz henüz sanayi, üretim ve hizmet sektöründe gelişimini sürdürmektedir. Bu alanda dünya arenasında boy gösteren şirket sayımız yok denecek kadar azdır. Konu ile ilgili yapılan bir araştırmada Türkiye’de ERP yazılımı kullanan şirketlerin yüzde 77’si sanayi, yüzde 16’si hizmet , yüzde 7’si de ticaret sektöründedir. ERP PROJE SÜRECİ ERP sistemlerinin yaşama geçirilmeleri bir proje süreci içerisinde ele alınmalıdır. Tablo 1. Dünyada toplam gelire göre ilk 10 sıradaki ERP firmaları 2009 Sırası 2010 Sırası Firma 2009 Cirosu Pazar Pazar Büyüme Büyüme 2010 Payı (%) Payı (%) (%) (%) Cirosu 2009 2010 2009 2010 1 1 SAP 5139,3 5373,2 25,6 25,3 -10,7 4,6 2 2 Oracle 2414,5 2602,3 12 12,3 -11,2 7,8 3 3 Sage 1338,8 1265,3 6,7 6 -6,8 -5,5 4 4 Infor 1081,5 1053 5,4 5 -17,6 -2,6 5 5 Microsoft 856,3 946,4 4,3 4,5 -3,8 10,5 6 6 Kronos 450,4 497 2,2 2,3 -1,1 10,3 8 7 Totvs 303 408,6 1,5 1,9 28,8 34,9 7 8 Lawson Software 359,8 390,2 1,8 1,8 -7 8,5 9 9 Unit 4 279,3 308,4 1,4 1,5 -2 10,4 10 10 Concur 247,6 290,3 1,2 1,4 14,4 17,3 Diğer Firmalar 7619,5 8061,3 37,9 38 -1,1 5,8 TOPLAM 20089,9 21196,1 100 100 -6,1 5,5 Kaynak: Gartner (Aralık 2011) MART 2012 43 Makale KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları Bunu sebebi, ERP sistemlerine geçişin hem yüksek maliyeti olması hem de organizasyon açısından topyekun bir dönüşümü içermeleridir. ERP sistemlerinin uygulanması, çalışanlar ve müşteriler de dahil olmak üzere işletmenin bütün paydaşları üzerinde etkisi olan bir süreçtir. Bu sistemler pahalı, uygulaması zaman alan ve risk içeren, iş tanımlarını ve iş süreçlerini etkileyen sistemlerdir. Yani, ERP sistemleri uygulamasının üç ana yönü bulunmaktadır: Maliyet, insan ve zaman yönetimi. Birçok firma ERP uygulamalarını iş süreçlerinin yeniden yapılanma fırsatı olarak görmektedir. ERP sistemlerinin başarıyla uygulanması iyi bir uygulama stratejisi gerektirmektedir. Yapılan araştırmalarda, ERP uygulaması için stratejik planı olmayan firmaların, stratejik plana sahip olan firmalara göre yüzde 90 gibi yüksek bir oranla ERP uygulamalarını bitiremedikleri saptanmıştır. Bu uygulamalarda, strateji ya da planın olması firmanın ihtiyaçlarının sistematik önemini ve yeni şartlar altında değişiklik yapabilme yeteneğini ortaya çıkartmaktadır. ERP projelerinin firma üzerindeki etkileri ve bu projelerin büyüklükleri düşünüldüğünde, firmaların uygulamayı belirli bir strateji ve plan dahilinde hayata geçirmeleri gerekmektedir. ERP projelerinde yapılan hatalardan biri de ERP projelerinin bir bilgi teknolojileri (BT) projesi olarak görülmesidir. ERP projelerinin bilgi teknolojileri projelerinden ilk ve en önemli farkı, organizasyon dinamiklerinden etkileniyor olmasıdır. Geleneksel bilgi teknolojileri projelerinde vurgu, ihtiyaç analizi ve spesifikasyonlardadır. Firma ve yazılım geliştirenler bu konularda anlaşmaya vardıklarında, proje şekillenmektedir. 44 MART 2012 Kullanıcı ara yüz tasarımı, detaylı tasarım, kodlama, test, entegrasyon ve kurulum gibi süreçler ihtiyaç spesifikasyonunu yerine getirmek için yapılmaktadır. ERP projeleri ise, evrimsel ve dinamik doğasından ötürü büyük dikkat gerektirmektedir. ERP projelerinin organizasyonel süreçlere adaptasyonunu sağlamak için oldukça esnek bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bilgi teknolojileri projelerinde risk ERP projelerine göre nispeten daha azdır. ERP projeleri riske karşı oldukça duyarlıdır ve iyi bir risk azaltma stratejisine gereksinimi vardır. Geleneksel bilgi teknolojileri projelerinde parasal kaynak tamamen kullanılırken, ERP projelerinde aşamalı yaklaşım kullanılmaktadır. Böylece, risk dağıtılmaktadır. bilgi teknolojileri projelerinde yer alan proje takımları çoğunlukla teknik uzmanlardan oluşurken, ERP projelerinde proje takımları iş dinamiklerini iyi anlayan ve bilen fonksiyonel uzmanlardan oluşmaktadır. ERP sistemine geçmeden önce bu tür bir sisteme organizasyonun ihtiyacının olup olmadığı, kurum kültürünün böyle bir sistemi yaşatmak için uygun olup olmadığı, insan kaynağının yeterliliği ile çalışanların ve yönetimin ERP sisteminden beklentilerinin ortaya konması gerekmektedir. Değinilen alanlarda yapılan değerlendirmeler sonucunda ERP sistemine geçiş için karar verilmelidir. ERP proje sürecinin adımları şu şekilde sıralanabilir: •• ERP Beklentilerinin Belirlenmesi •• ERP İhtiyaç Analizinin Gerçekleştirilmesi •• ERP Sisteminin Kurulumu –– Proje Ekibinin Oluşturulması –– Proje Hedeflerinin Belirlenmesi –– Detaylı Proje Planının Oluşturulması –– Proje Takımının ve Diğer Personelin Eğitilmesi –– Yazılımın Yüklenmesi ve Pilot Sistemin Kurulması –– Yazılım Kullanıcılarının Eğitilmesi –– Gerçek Sisteme Bilgilerin Aktarılması ve Sistemin Çalıştırılması –– Sistemin Sürekli Olarak Geliştirilmesi ERP beklentilerinin belirlenmesi ve ERP ihtiyaç analizinin gerçekleştirilmesi aşamaları bir ERP sistemi kurulumuna geçişten önce gerçekleştirilmesi gereken adımlardır. Bu adımlardan elde edilecek bilgilere göre firmada etkili bir şekilde ERP kullanımının önüne çıkacak olan engellerin aşılması yoluna gidilir. Bundan sonraki aşamayı ERP sisteminin kurulumu izler. KOBİ’LERDE ERP KULLANIMI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Makalenin bu kısmında KOBİ’lerin ERP uygulamalarına ilişkin bir anket çalışmasının sonuçlarına yer verilmiştir. 154 anket ile gerçekleştirilen çalışmada şu sonuçlara varılmıştır: •• Firmaların yüzde 46,1’i herhangi bir ERP sistemi kullandıklarını, yüzde 53,9’u ise herhangi bir ERP sistemi kullanmadıklarını belirtmiştir. •• ERP kullanan firmalarda toplam 27 farklı ERP yazılımı kullanıldığı görülmüştür. Yoğunluklu olarak tercih edilen ilk beş ERP yazılımı, Netsis, SAP, CANIAS, Microsoft Dynamics Navision ve Sentez ERP yazılımlarıdır. •• ERP kullanmayan firmaların yüzde 43,4’ü gerek duyulmadığı için, yüzde 25’i yüksek maliyetli olduğu için, yüzde 21,1’i firmadaki teknik altyapı eksikliğinden dolayı, yüzde 13,2’si hayata geçirilme süresi uzun olduğu için, yüzde 7,9’u hangi sistemin seçileceğine karar verme zorluk yaşandığı için ve yüzde 1,3’ü başarısızlıkla sonuçlanabilme riskinden dolayı ERP yazılımı kullanmadıklarını Makale KOBİ’lerde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Uygulamaları belirtmiştir. •• Firmalarda bir ERP yazılımına ihtiyaç duyulmadığından kullanılmaması bu sistemlerin gereksizliğinden değil, firmaların ERP sistemlerine ilişkin vizyon eksikliğinden ve ERP’nin kavramsal olarak ne tür değişimleri içerdiğinin anlaşılamamasındandır. Bu nedenle firmalara öncelikleri BT tabanlı sistemlerin ne gibi yararlar sağlayacağı ve devamında ERP sistemlerinin sağlayacağı stratejik avantajlar anlatılmalıdır. Firmaların yüzde 17,1’i yukarıda sayılanlardan farklı sebeplerden dolayı ERP yazılımı kullanmamaktadır. Bu nedenler arasında en fazla paya ERP yazılımları hakkındaki bilgi eksikliği olduğu belirtilmiştir. •• Firmaların yüzde 95,5’i ERP yazılımlarını öz kaynaklarla, yüzde 1,5’i kredi ile ve yüzde 3’ü diğer kaynaklarla elde etmiştir. Firmaların büyük çoğunluğunun ERP yatırımlarını özkaynaklarıyla gerçekleştiriyor olması bu konuda ilgili kurumların desteklerinin ve hibelerinin azlığını veya firmaların bilgi eksikliğini göstermektedir. Firmaların yüzde 7,2’si ERP projelerinin başarıyla uyarlanmadığını, yüzde 28,6’sı ERP projelerinin kısmen başarıyla uyarlandığını, yüzde 64,3’ü ERP projelerinin başarıyla uyarlandığını düşünmektedir. •• Firmaların yüzde 70,6’sı ERP sistemi kurulmadan önce iş süreçlerinin yeniden düzenlenmesi çalışması gerçekleştirmiş, yüzde 29,4’ü ise gerçekleştirmemiştir. •• Firmaların yüzde 80’i projenin beklentileri karşıladığını, yüzde 20’si ise karşılamadığını belirtmiştir. Bunun sebebi, firmaların ERP sistemleri almadan önce bir beklenti analizi yapmamaları ve çeşitli düzeylerde altyapılarının bir ERP sistemi için uygun olup olmadığını analiz etmemeleri olabilir. •• Firmaların kullandıkları ERP modüllerin yoğunluklarına göre sıralaması; finans/ muhasebe, satın alma yönetimi, üretim yönetimi, depo yönetimi, personel yönetimi, bakım onarım, müşteri ilişkileri yönetimi, envanter kontrol, pazarlama, kalite yönetimi, stratejik planlama, iş zekası ve bunlar dışındaki diğer modüller şeklindedir. Diğer modüller kapsamında doküman yönetimi, EDI, lojistik, kurumsal karneler, OLAP, konfigüratör, mağaza takibi, perakende satış, ve teknik servis yönetimi modülleri yer almaktadır. •• Firmaların yüzde 45,3’ü gerekli görmediğinden, yüzde 35,8’i modül firmaya uymadığından, yüzde 18,9’u veri eksikliğinden ve yüzde 22,6’sı diğer sebeplerden ötürü ERP sistemlerinde yer alan çeşitli modülleri kullanmamaktadırlar. Diğer sebepler arasında modülü kullanacak yetkinlikte personelin olmayışı, modülün mevcut süreçlerde tıkanma yaratması, personel ve yönetimin sisteme direnç göstermesi ve projenin diğer fazlarına bırakılmış olması şeklinde sıralanmaktadır. SONUÇ Günümüzde küresel rekabetin artması şirketlerin tedarik zincirlerinin verimliliğini, etkinliğini ve bunlara bağlı olarak da performanslarını artırmalarını gerektirmektedir. Bu amaca ulaşılabilmesinin yolu ise verimli bir tedarik zinciri kurulabilmesinden ve ERP yazılımlarının sisteme başarılı bir biçimde uygulanabilmesinden geçmektedir. ERP sistemlerinin sekiz stratejik avantajı bulunmaktadır. Bu stratejik avantajlar; esneklikte artış, verimlilikte artış, sağlıklı iletişim, düşük işletme maliyetleri, gelir artışı, kısa çevrim zamanları, etkin işbirliği ve yüksek kâr marjıdır. ERP sistemlerinin işletmelere, belirtilen stratejik avantajları sağlayabilmesi böyle bir sistemin seçimi, kurulumu ve işletilmesi aşamalarındaki uygulamaların etkinliğine bağlıdır. Firmaların ERP sistemlerinden beklenen yararları sağlayabilmeleri için çeşitli alanlardaki birçok faktörü göz önüne alması ve bunların etkili biçimde yönetilmesi gerekmektedir. ERP sistemlerinin yaygınlaşmasının ve bunun yanında doğru şekilde uygulanmasının işletmeler açısından sağladığı stratejik avantajlar düşünüldüğünde; ERP sistemlerinin faydaları ve ERP proje sürecinin doğru işlemesi açısından firmaların etkin şekilde eğitilmeleri ve bu konuyla ilgili yeteneklerin kazandırılmasının gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. KAYNAKÇA •• Bayraktar, E. E. (2006). Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) ve Yazılım Seçim Süreci. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 689-709. •• Davenport, T. (1998, Aralık). Living with ERP. CIO Magazine , s. 30. •• Güroğlu, N. (2006). Kurumsal Kaynak Planlama (KKP) Projeleri Yönetimi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü . •• Informe Kurumsal İş Çözümleri. (2011, Mart 3). 2011 tarihinde http://informe-soft.com/ haberler/tuerkiye/6-turkiye-erp-pazari.html adresinden alındı •• Macvitte, L. (2001). Buckle Up: Implementing an ERP Takes Time and Patience. Network Computing , 12 (6) 97. •• Okur, E. (2011). Erkan Okur Resmi Sitesi. Mart 3, 2011 tarihinde http://www.erkanokur.com/ endustri-muhendisligi-makaleleri/kurumsalkaynak-planlamasi-kkp-erp-genel-bakis-2. html adresinden alındı •• P., B., M.K., S., & Godla, J. (1999). Critical Issues Affecting an ERP Implementation . Information Systems Management , 16(3) 7-14. •• Ross, J. (1999). Surprising Facts About Implementing ERP. IEEE ITPro , July/August 65-68. •• Tiwana, A. (2003). Bilgi Yönetimi. İstanbul: Dışbank Yayınları. •• www.apics.org. (Ocak 2011) MART 2012 45 S INDUSTRIAL STRATEGY of TURKEY and SUB-SECTOR STRATEGIES ince the end of 1970s, attempts to transform and redefine the role of state in the economy and the perception of public service began to show up in several parts of the world, especially in North America and West Europe. These attempts have been handled in two dimensions. On the one hand, the state would leave the economic area to the private sector and on the other hand, public services would be carried out in a more transparent and efficient way with less bureaucracy. Although similar policy approaches in Turkey had begun in 1980s, the main change has occurred after 2000, during Turkey’s European Union (EU) membership process. Parallel to these developments, one of the principal elements of “Urgent Action Plan” prepared by 58th government that came to power in 2002 was the package named “Restructuring of Public Management”. In fact, one of the main characteristics of this new age has been regularizations including strategic management approach in the public system. The major tools of this process have been “organizational strategic plans” and “strategy documents and action plans” prepared in the context of certain activity areas and themes. This transformation has been expressed in the Ninth Development Plan (20072013) in these words: As a consequence of the redefinition of the role of the state in the economy, by this plan, the understanding of preparing a plan that tried to regulate all areas in detail has been replaced by a strategic approach considering macro balances within the determined development vision 46 MARCH 2012 framework, developing prediction ability, giving priority to organizational and structural regulations that enable the market to work more efficiently, prioritizing the problems and focusing on the main aim and priorities. With a similar understanding, “Turkish Industrial Strategy Document 2011-2014 (Towards EU Membership)” has been formed by the revision of the industrial strategy paper entitled ‘Industrial Policy for Turkey’ (Towards EU Membership) published in 2003. In the document, current situation has been investigated in such a way that formed the basis for the upcoming policy proposals. Here, the starting point has been the fact that the competitive power of Turkey could not be relied on cheap labor owing to the integration of China and India with global economy. Accordingly, the first of the main problems, which could be grouped under three headings, has been the lack of an efficiently functioning market mechanism, an attractive investment environment and institutionalization tradition. Moreover, insufficiency of regulations that pave the way for providing qualified, low-priced inputs and qualified labor has been set as the second problem. Last but not the least, insufficient capacity of private sector in terms of knowledge and technology, research and development (R&D) and innovation has been exerted as another problem. On the base of these problems longterm vision of Turkey’s strategy has been determined as “Becoming the production base of Eurasia in medium and high-tech products.” Pursuant to this long-term vision, the overall objective of the Industrial Strategy for Turkey for the period of 2011-2014 is as follows: “increasing the competitiveness and efficiency of Turkish Industry and expediting the transformation to an industry structure which has more share in world exports, where mainly hightech products with high added value are produced, which has qualified labor and which at the same time is sensitive to the environment and the society.” In line with this vision and overall objective, three basic strategic objectives have been set. These are increasing the weight of mid- and high-tech sectors in production and exports, transition to high added value products in low-tech sectors, and increasing the weight of companies that can continuously improve their skills (strong). As the Minister of the Science, Industry and Technology Nihat Ergün pointed out in his interview, industry has been the locomotive of growth and development which would be attainable for countries capable of producing knowledge and technology and utilizing them in production. The horizontal policy areas, directly of concern to competitiveness and affecting all sectors, can be listed as follows: a state aid system, which is a part of an effective investment and business environment that can direct firms towards increasing their productivity; measures to facilitate the adaptation to international trade and investment environment; providing the improvement and continuous development of the skills of labor force to meet current and future needs of firms; facilitating SMEs access to finance; providing the necessary environment and means needed for them to increase their technological capacities; making the infrastructure sectors to restructure so as to provide cheaper and higher quality inputs to firms; making firms more sensitive to environment, especially in the adaptation process to the EU, and managing the increasing costs within the framework of a determined policy; and implementation of policies that would make local advantages offered by each region to various sectors more significant for eliminating the imbalances between regions. follows: establishing joint supply systems, improving market survey and joint after sales services, increasing the market shares of the neighbor countries, Turkic States and North African countries in machinery exports, developing financing systems to allow installment sales abroad without damaging the financial structure of the company, supporting training and vocational education, extending branding, quality and certification services. Besides in line with the long term vision, investments in mid- and hightech sectors like motor land vehicles, machinery, medical instrument, delicate and optical instrument, electronics and medicine production would be supported. One of the distinguishing characteristics of this strategy document is asserted again by the Minister as the tendency of carrying the macroeconomic structural reforms to the sectoral sphere and even to the field of specific product groups. Therefore, the success Depending on their in the macro economy would declarations, it is understood be strongly reflected in the that the document has been reel sector and focusing on supported by the private micro reforms would increase sector. First of all, as asserted http://www.sanayi.gov.tr/Files/Documents/TurkiyeSanayiStratejisiIngilizce.pdf the competitiveness of the in her interview, Ümit influenced negatively. As known, taxoverall economy. Depending on Boyner has appreciated related maneuvers have been taken in this micro point of view, automotive, the participation of the private sector automotive, white goods and electronics machinery, white goods, electronics, in the preparation process of the sectors in response. textile and garments, food and document. Moreover according to iron-steel sectors are focused in this her, the realization of action plans In summary, increasing the added policy document. Here, the sectoral handled in both Strategy of Industry value and the quality in production competitiveness analysis is assessed and Sectoral Strategies documents and becoming the most competitive under six main headings such as would improve the investment and production by increasing the R&D knowledge and technology, competition, business environment in the country and resources are the common objectives regulatory framework, environment increase the competitiveness of Turkish for all sectors. Apart from these, there and energy, external competitiveness industry. Similarly, these documents have are targets special to each sector. For and trade, and employment and depended on objective and measurable instance, the development of solutions geographical aspect in line with criteria. Besides the support for the that will open up possibilities of the the commitments made to the EU. completion of the current action plans, sector in foreign trade issues such as the Regarding general evaluation about it is suggested by Ümit Boyner that the import of second-hand automobiles these sectors, it is pointed that although action plans should be renewed for and a Common Customs Tariff are they showed positive trend after 2001 post-2014 by similar viewpoint before the objectives special to automotive crisis, with demand contraction created period (2011-2014) ends. industry. In addition, similar objectives by 2008 global crisis they have been for machinery sector can be listed as MARCH 2012 47 ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS Seçilmiş AB Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected EU Countries Kaynak: Ulusal Verimlilik İstatistikleri, EUROSTAT Source: National Productivity Statistics of Turkey, EUROSTAT İşgücü Verimliliği Değişimleri / Labour Productivity Growth Çalışılan Saat Başına GSYİH - Ortalama Yıllık Yüzde Değişim / Growth in GDP Per Hour Worked - Average Annual Growth In Percentage Kaynak: OECD Factbook 2011: Ekonomik, Çevresel ve Sosyal İstatistikler Source: OECD Factbook 2011: Economic, Environmental and Social Statistics 48 MART 2012 ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2005 Ort.=100) / Index of Production Per Person Employed (2005 Ave.=100) 2011 2011 2011 1. Çeyrek 2. Çeyrek 3. Çeyrek 1st Quarter 2ndQuarter 3rdQuarter 104,5 107,7 107,4 107,0 115,8 116,2 120,0 117,1 97,0 95,0 101,3 105,7 102,5 93,8 97,3 111,7 104,5 107,6 106,3 104,6 114,1 114,1 119,5 113,6 2006 2007 2008 2009 2010 Toplam Sanayi / Total Industry Madencilik ve Taşocakçılığı / Mining and Quarrying Sanayinin Kısımları/ İmalat / Manufacturing Sections of Industry Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme …/ Electricity, Gas, Steam And Air Conditioning Supply ARM - Aramalı / IG - Intermediate Goods DLT - Dayanıklı Tüketim / DCG - Durable Consumer Goods Ana Sanayi Grupları / Main Industrial Groups DZT - Dayanıksız Tüketim / UCG - Non-Durable Consumer Goods (MIGs) ENJ – Enerji / E- Energy SEM - Sermaye Malı / CG - Capital Goods Gıda ürünlerinin imalatı / Manufacture of food products İçeceklerin imalatı / Manufacture of beverages Tütün ürünleri imalatı / Manufacture of tobacco products Tekstil ürünlerinin imalatı / Manufacture of textiles Giyim eşyalarının imalatı / Manufacture of wearing apparel Deri ve ilgili ürünlerin imalatı / Manufacture of leather and related products Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı … / Manufacture of wood and of products of wood and cork… Kağıt ve kağıt ürünlerinin imalatı / Manufacture of paper and paper products Kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılması / Printing and reproduction of recorded media Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı / Manufacture of coke and refined petroleum products Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı / Manufacture of chemicals and chemical products Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı / Manufacture of basic pharmaceutical products and pharmaceutical preparations Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı / Manufacture of rubber and plastic products Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı / Manufacture of other non-metallic mineral products Ana metal sanayi / Manufacture of basic metals Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) / Manufacture of fabricated metal products, except machinery and equipment Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı / Manufacture of computer, electronic and optical products Elektrikli teçhizat imalatı / Manufacture of electrical equipment Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı / Manufacture of machinery and equipment n.e.c. Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı / Manufacture of motor vehicles, trailers and semi-trailers Diğer ulaşım araçlarının imalatı / Manufacture of other transport equipment Mobilya imalatı / Manufacture of furniture Diğer imalatlar / Other manufacturing Makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı / Repair and installation of machinery and equipment 119,0 128,4 136,5 136,5 148,2 160,6 148,5 136,8 104,6 101,4 104,9 102,9 102,1 101,0 102,0 117,4 103,9 101,3 109,3 115,6 105,7 107,2 107,4 112,6 113,9 124,9 113,8 122,6 110,2 97,5 103,1 146,2 102,9 111,9 104,7 212,7 117,2 126,8 85,9 122,9 113,5 124,9 108,5 133,0 115,3 91,1 83,2 126,0 99,6 106,8 97,6 207,9 122,0 133,5 89,8 127,6 119,0 134,2 112,8 127,5 120,8 88,4 116,1 134,2 100,3 112,6 119,5 254,0 123,9 143,4 99,5 126,0 116,9 132,2 108,2 142,8 105,6 90,9 114,6 149,1 93,6 108,8 100,7 254,3 119,1 133,9 105,0 123,0 109,3 119,4 123,5 129,1 127,9 129,7 134,9 110,7 98,4 100,6 95,6 94,8 104,0 103,1 102,2 103,0 104,0 113,4 109,8 113,5 107,3 100,1 105,7 108,2 108,9 102,1 113,4 123,1 105,8 107,0 118,3 101,8 102,4 108,5 100,5 91,9 103,7 105,8 112,3 113,4 80,1 74,3 69,9 64,7 84,7 107,2 107,2 100,0 102,9 119,9 104,8 105,2 95,6 85,4 107,2 87,9 123,8 113,1 71,0 128,3 123,8 73,6 132,0 106,5 102,4 103,7 102,8 90,4 113,3 122,2 124,9 105,7 188,5 197,7 122,5 126,1 116,0 133,6 137,0 136,4 119,4 141,8 149,2 171,1 128,8 95,0 91,8 99,1 80,5 145,0 176,5 91,5 99,9 174,8 170,6 92,7 120,6 159,8 160,1 83,68 110,1 92,4 126,6 91,4 106,2 106,0 106,7 107,0 108,5 98,5 109,2 127,2 98,8 107,1 95,1 131,2 106,7 114,3 106,2 116,6 104,3 110,7 105,7 112,7 106,2 97,5 117,1 155,9 94,5 99,0 92,7 153,7 105,6 116,0 99,4 109,3 104,8 116,1 111,0 112,9 90,6 95,1 116,1 137,3 97,1 105,4 95,8 184,7 114,7 127,4 82,3 112,9 T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) - Faks: (312) 427 30 22 - Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr - internet: http://vgm.sanayi.gov.tr