‘‘Terracota Symposium’’ The Productive Example Of Collaboration Between Municipality and University. Eskişehir stands out among Anatolian cities with the dominant political stand of its residents which was reflected in the recent local elections. The residents are quite eager to participate in the art events organized by the municipalities. In other words, Eskişehir is unique with its investments in art and culture. We, as the organizers of Terra Cotta Symposium sponsored by Tepebaşı Municipality, know that we are doing something special. After seven annual symposiums, more than eighty giant statues have been erected in six different parks in Eskişehir. The outstanding artists who attended these symposiums contributed to the recognition of this symposium as an international organization. Terra Cotta Symposium achieved an accurate synthesis by blending ceramics tradition and city aesthetics. This art event keeps its originality and the leading position in the field thanks to the sensitivity and support of Ahmet Ataç, the mayor. The basic principle of the event is “not to follow general tendencies” in the content of art. In our country, where moderate art is discussed, the solution to cultural inadequacies can be found by the local governing bodies through assuming responsibilities in art events. Eskişehir has taken its place in the era as a leading and special city with its attempts in the field of art and culture. We, as the organizing committee of Terra Cotta Symposium, are happy to be a part of this pride. Belediye ile Üniversite İşbirliğinin Verimli Örneği, Pişmiş Toprak Sempozyumu Eskişehir, yerel yönetimdeki tercihiyle Anadolu’daki kentler arasında sanat olgusuna daha yakın duruşuyla farklılık yaratıyor. Belediyeler tarafından kente geliştirilen emeğin özellikle kültür birikimiyle karşılık gördüğü söylenebilir. Eskişehir, bu çalışmalarıyla, yatırımlarıyla sıra dışı bir kent olarak özelleşiyor. Tepebaşı Belediyesi, sanat çalışmalarının en kapsamlısı ve özelliklisi “Pişmiş Toprak Sempozyumu” nu geliştirenler olarak özel bir çalışma gerçekleştirdiğimizi biliyoruz. Eskişehir, sekiz sempozyum sonucunda, altı ayrı parkta, doksan kadar dev terakota heykel kazanmıştır. Sempozyuma katılan sanatçıların niteliği ile eserlerin boyutu bu sempozyumu dünyada da önemli bir konuma taşımaktadır. Pişmiş Toprak Sempozyumu 2000 yılında kentin estetiğini, seramik geleneğiyle harmanlayarak doğru bir sentezi yakalamıştır. Bu sanat çalışması Tepebaşı Belediye başkanı Ahmet Ataç’ın konuya duyarlılığı sayesinde özerk yapısını korumakta böylece yönelimlerini belirlemektedir. Sanatın içeriği doğrultusunda genel eğilimlere uymamak ilkesiyle sürdürülmektedir. Sanat olgusunun çok tartışıldığı ülkemizde, kültür yetersizliğine çözüm, yerel yönetimlerin sanat sorumluluğunu geliştirmeleriyle bulunacaktır. Eskişehir, kültür, sanat için geliştirdiği çalışmalarla önder ve özel bir kent olarak döneme adını yazdırmıştır. Pişmiş Toprak Sempozyumu komitesi olarak kentimize kazandırdığımız bu önemli birikimle gurur duyuyoruz. Akıp giden zamanın algılanarak anlamlandırılabilmesi adına sanat, insanca geliştirilmiş en etkin eylem biçimi olarak yaşatılmalıdır. Bir iletişim tipi olarak sanat, İnsanı önce kendi içinde sonra çevresi ile paylaşıma yöneltir. Sosyal olma, kentli olma niteliğinden çok, sanat önce insan olma özelliğinin bir uzantısı olarak manevi dünyamızın sınırlarını büyütmeye yönelten bir arayıştır. Rutinin dışında, belleğe özel izlerle kazınan etkiler ve tepkiler oluşturan sanat etkinliklerinin çoğaldığı bir çevre, insan özelliklerinin de çoğaldığı bir çevre anlamına gelmektedir. Kent ölçeği birey için günlük yaşamın en geniş çevresidir. Fizik boyutlarıyla geniş bir alana yayılan kentler bir anlamda büyük ölçekli evlerimizdir. Aktif zamanımızın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz kentin özel evlerimiz gibi, en azından insana özgü genel ihtiyaçlara cevap verebilecek yapıda, gelişmişlikte olması beklenir. Gelişmiş olarak niteleyebileceğimiz konumdaki kentlerde ise sanat eserleri ve etkinliklerin yeterli ölçüde olması gerekliliği bilinmektedir. Kentli olarak tanımladığımız kimlik yapısı aslında bir aidiyet ifadesidir ve insanın yaşadığı kentteki açılımları ölçüsünde geliştirdiği bağları tanımlar. Eğitim, iş, yaşam çevresinde, sevmek, düşünmek, çalışmak, üretmek gibi yaşama dair birçok şey kent ile kentli arasında geliştirilen özel ve derin izlerin şekillenmesinde etkili olur. Çevremizi oluşturan tüm mekânların ve bu çevredeki ilişkilerin niteliğinin geliştirilmesi halinde insanın bu unsurlarla daha özel bağlar kurarak gelişeceği açıktır. Okullar, iş yerleri evlerimiz birinci derecede bağ kurduğumuz mekânlardır. Kent yaşamının ve çevrenin insana yüklediği birikimler kentli kimliğinin oluşumunda temel belirleyicilerdir. Kentin kimliği de daha geniş unsurların belirlediği koşullara göre şekillenir. Coğrafi şartlardan atmosfere, ekonomiden siyasi yapıya ve inanç sistemi gibi daha birçok unsur çevremiz kültürünün belirleyicileridir. Coğrafi koşullar dışında diğer tüm özelliklerin oluşumu insanla ilişkilidir. Maddi manevi koşulların oluşturulması, daha yaşanılır bir çevrenin geliştirilmesi bir kültür yaratılmasıyla mümkündür. Kent dediğimin doğal örtünün yapay örtüyle giydirilmesi sonucu oluşan dokunun niteliği, karakteristiğinin kaynakları ile olan bağlarında gizlidir. Sanat etkinlikleri başta olmak üzere kentin barındırdığı güçler bireysel ve sosyal boyutları ile gerçek anlamda açığa çıkmamış olabilir. Tam tersi bir durumla karşılaşmak da mümkündür. Gerçek gücü üstünde etki aratan bir anlamda abartılı kültürler de oluşabilir. İnanın çevresiyle birikimlerini buluşturabileceği ve yeni gelişmelere yönlendirebileceği paylaşım atmosferinin yaratılması gereklidir. Sosyal bir çevrede bulunmanın uzantısı olarak paylaşma sayesinde kentin birikimi olan kentliden hareket ederek, insan ve kent için yeni birikimlere gitmek mümkündür. Bu çabalarda da yine sanat insanlar arasındaki bağın kurulmasında en etkili iletişim aracı olacaktır. Harekete geçiremediğimiz birikimlerimiz, geriye attığımız, kendi haline bıraktığımız hedeflerimiz genelde teoride yaşatılan ama uygulamaya geçirilemeyen değerlerdir. Uygulama alanı bulunmadığından, koşulların elverişsizliğinden veya insan unsurundan kaynaklanabilecek birçok gerekçe ile katılmadığımız olaylar gittikçe bir davranış alışkanlığı halini almaktadır. Ülkemizde bu tehlikenin varlığından bahsetmekte yarar vardır. Birey ve çevrenin uyumsuzluğu noktasında sıkıntıları gittikçe artan insanların çoğunluğu teşkil ettiği toplumumuzda en çok üretilen şey çözüm olabilecek çabalara katılmamaya gerekçeler bulmaktır. Bu durum bir olgu olarak yaygın ve yerleşmiş görünmektedir. Çevremizdeki birikim ve enerjisi ile paylaşıma geçirebileceğimiz birçok değer olduğu halde bu noktada çekimser kalmak bir tercih olmakla birlikte toplumdaki sorumluluklarımızdan soyutlayamayacaktır. Sanat bir iletişim aracı olarak insanlarla paylaşıma açılmalıdır. Nicelik ve nitelik artışı gerçekleştirilmeli, sanat eseri çevremize ait kılınmalıdır. Sanatın şekillendireceği bir çevre modeli insana ulaşmanın en etkin yol olacaktır. Günümüz ve yakın geçmişteki örneklere bakacak olursak yerel yönetimlerin sorumluluğunda gerçekleştirilen kültürel çalışmaların etersizliği ortadadır. Hatta sanat adına yapılan çalışmalar genellikle çevre kirliliği olarak adlandırılabilecek düzeysizlikte olup, çoğunlukla çevreyi yozlaştırmaktadır. Toplumdaki nitelikli birikimlerin kullanılmaması yerel yönetimlerin beceriksizliğiyle ilgili gibi görünmekle birlikte, sonuçlar çevre olarak tanımladığımız konunun öznesi olan herkes için bağlayıcıdır. Birikimlerin buluşturulamaması konusunda beceriksizlik sadece yerel yönetimlerle sınırlı değildir. Bu durumun toplumsal bir yaklaşım biçimi olması tehlikesi de söz konusudur. Üniversite düzeyinde sanat eğitimi verilen kentlerde, sanat kurumu ve çevre ile somut bir etkileşim sağlayabilmek adına yapılacak çalışmalarda, yerel malzeme, teknik, konu, biçim gibi araştırma ve deneme başlıklarının seçilmesi doğru olabilir. Bu çalışmalar kurum ve çevre arasındaki karşılıklı iletişimi kurabilme çabaları olacaktır. Sanat fakültelerinin çevre konusunda geliştirebileceği pek çok yaklaşım türü vardır. Yaratıcılık yetisinin bu noktada çözümler aramasında yararı olacaktır. Sanat ve çevre etkileşimi konusunda önemli gelişmeler sağladığına inandığımız Eskişehir Uluslar arası Pişmiş Toprak Sempozyumu hazırlık çalışmaları 1999 Aralık ayında Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’nin koordinatörlüğünde başlatılmıştır. Kültür Bakanlığı, Eskişehir Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Sanayi kuruluşları ve üniversitelerin de destekleriyle gerçekleştirilen Pişmiş Toprak Sempozyumu önemli izler bırakan başarılı sosyal, kültürel bir buluşmadır. Tepebaşı Belediyesi Başkanı Ahmet ATAÇ önderliğinde oluşturulan sempozyum düzenleme komitesi birçok kurumun ve kişinin katılımıyla büyümüştür. Sempozyumun hedefi, kentin tanımlanmamış toprak kültürüne dayalı kimliğinin vurgulanması, bu alandaki birikimlerin buluşturularak yeni gelişmelere açılımının sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu veriler doğrultusunda Eskişehir’in kili, sanatçıları, bilim adamlarını, sanayicileri, yöneticileri, öğretmenleri, çocukları, kısaca tüm halkı birbirine bağlayacak sempozyum harcını oluşturmuştur. Kentin kimliğine ait en önemli iz olarak belirginleşen pişmiş toprak yani tuğla kiremit sektörünün varlığı, sempozyumun oluşumunda belirlenen ana temadır. Pişmiş toprak ürünler insanlığın gelişiminde ne kadar önemliyse, Eskişehir ve çevresinin gelişiminde de toprak kültürü en az o ölçüde belirleyici olmuştur. Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrasında uzun zaman kentin en önemli faaliyeti olan tuğla kiremit üretimi, yakın çevresindeki seramik sektörünün varlığı, geleneksel el sanatları kültürünün sürdürülüyor olmasından dolayı pişmiş toprak doğru bir temadır. Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu, sanatsal bilimsel faaliyetleri ile birlikte, sektörsel ve toplumsal açılımları örgütlemeye yönelik çalışmalarla zenginleştirilmektedir. Sempozyumun gerçekleştirilmesi için seçilen eski Kurt Kiremit Fabrikası birçok özelliği sayesinde geçici bir kültür merkezi gibi hizmet vermiştir. Sanatçılara çalışmalarını gerçekleştireceği açık atölyeler ve seramik fırını kurulmuş, fabrikanın eski tünel fırınları sergi salonu ve slâyt gösterileri yapmak için düzenlenmiştir. Fabrikanın bahçesi, sanayi ve el sanatlarının tanıtım reyonları ve konserler için bir kültür alanına dönüştürülmüştür. Aynı sahada çocuklara serbest seramik atölyesi kurulmuştur. Sanat uygulamaları, her yıl davetli on sanatçının sempozyumda gerçekleştirdiği eserlerin kalıcı bir park alanı içine yerleştirilerek kente kazandırılması ile sürdürülmektedir. Beş uluslar arası beş ulusal sanatçı katılımı ile her yıl gerçekleştirilen sempozyumun seramik malzeme için oldukça büyüt boyutlardaki sonuçları sempozyuma alanında farklı özellikler kazandırmaktadır. Sempozyumun önemli özelliklerinden biri de Seramik sanatçılarıyla beraber, farklı sanat disiplinlerinden sanatçıların katılımına da olanak vermesidir. Bu düşüncenin altında sanatın evrensel bir dil birliği sağlamaya yönelik arayışını, farklı sanat disiplinlerini seramik malzeme ile buluşturarak geliştirmek çabası yer almaktadır. Bu görüş sempozyuma katılan sanatçılar, asistanlar ve izleyenler açısından çok önemli bir yaklaşım esnekliği oluşturmaktadır. Sempozyumun sanat etkinliği ile çevre arasında doğrudan ilişkili bir malzemeye yönelmesinin çok olumlu yönleri olmuştur. Çalışma koşullarının ziyaretçilerin görebileceği alanlarda konumlanması sayesinde sanatçı ve izleyici arasında sıcak diyaloglar kurulabilmiştir. Sanatçılara asistanlık yapan öğrenciler iki hafta süreyle profesyonel sanatçılarla çok yoğun zaman geçirerek önemli deneyimler elde etmektedir. Seramik eğitimi gören asistanların malzemenin sınırları konusunda görüşleri değişmekte, hazır ürünlerin kullanılmasıyla da yeni ele alışlar konusunda ufukları açılmaktadır. Pişmiş Toprak Sempozyumu bilimsel araştırmaların birikimlerini paylaşma konusunda iyi bir örnek teşkil etmektedir.2001 yılında 28 bildiri sunulmuş,2002 yılındaki sempozyumda ise 52 bildiri sunularak bir bildiriler kitabı yayınlanmıştır. Pişmiş Toprakla ilgili sanat, sanat tarihi, arkeoloji, teknik ve teknolojik araştırmaların sunulduğu bildiriler seramik alanındaki birikimleri desteklemesi açısından oldukça önemlidir. Sempozyum sanayi ile sanatı, bilimi ve toplumu buluşturmak üzere girişimlerde de bulunmaktadır. Sanatçılar zaman zaman sanayi tesislerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Sempozyum sahasına kurulan firma reyonları yanında, el sanatları ürünlerinin sergilendiği reyonlar kurularak ürünler tanıtılmakta ve satılmaktadır. Halkın yoğun ilgisi ile sürekli ziyaret edilen sempozyumun en ilgili ziyaretçileri çocuklardır. Sempozyum alanında serbest çalışma atölyeleri sayesinde özgürce çalışma ve oynama olanağı bulan çocuklar sempozyumun ileriye dönük yatırımlarının en somut ifadesi olmaktadır. Sanat ve çevre ilişkisine örnek olarak gösterebileceğimiz bir girişim üç yıldır sürdürülmeye çalışılmaktadır. Genel değerlendirmeleri incelediğimizde çok olumlu eleştiriler alan sempozyum kent ölçeğindeki güçleri bir araya getirerek, kalıcı eserler ve etkiler bırakarak işlerliğini ispatlamıştır. İyi bir model olabilecek yapısı ile Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu yaşatılabildiği sürece kente ve ülkemize kazandıracağı olumlulukları çok tur. Harekete geçildiği zaman eterli kaynaklara sahip olduğumuzu, eldeki olanaklar doğru değerlendirildiğinde daha sağlıklı bir çevre ve bu çevre ile bağlar kurulabileceğini Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu kanıtlamaktadır. Gelecekte Eskişehir’in pişmiş toprak heykel kenti kimliği ile uluslararası boyutta tanınması etkinliğin geleneksel hale dönüştürülmesi ile mümkündür. Yerel yönetimlerin kentin geleceği ve sanat çevre etkileşimi açısından önemli olan bu etkinliğe sahip çıkmaları yararlı olacaktır. Pişmiş Toprak Sempozyumu yerel evrensel ikileminin ülkemizdeki en doğru örneklerindendir. Evrensel vizyonun belirlenmesine yönelik içerik arayışının günümüzde kentlere yöneldiği görülmekte, gelecekteki uygarlık eğilimlerini yerel yönetimlerin belirleyeceği anlaşılmaktadır. Yüzyılımızda teknoloji, bilim, sanatın üretildiği kentler ülkelerin daha etkin temsilini üstleneceklerdir. Küreselleşme yarışında doğaçlama gelişen bu yönelimin gerçekte dünya rekabetinin sürekliliğine yönelik yeni arayışlar olduğu görülebilir. Çünkü küreselleşmenin kaçınılmaz açılımıyla gittikçe sıradanlaşana karşın yeni ve özgün kültür filizleri gelecekte ancak kent ölçeğinde yerel yönetimlerin elinde gelişebilir. Geleceği biraz sezebilen yerel yönetimlerin idarecileri kentlere özel sahici bir kültürü siyasi güncel çalkantılar üstünde düşünebilmelidir. Klasik söylemle yerelden evrensele metodunun çağımızda daha da geçerliliğini arttıracağı öngörülebilir. Bu perspektif doğrultusunda bakılırsa çalışmalarına 1999 yılında başlanılan Pişmiş Toprak Sempozyumunun hedeflerinin geçmişte doğru tespit edildiği, zamanla çok daha özellikli bir konuma erişeceği söylenilebilir. (Söylenebilir) Pişmiş Toprak, sanatı halka yakınlaştırırken halkın sanata yakınlaşması konusunda etkilidir Bu önemli, etkinlikte zamanla kendi çalışma sistemini oluşturan sempozyum, sanatın, özellikle seramik sanatının ön koşulu olan beceri, sezgi ve yoğun emekle gerçekleştirilmektedir. Yılların deneyimi sonucunda yapılanma ilkeleri belirlenmiş, sistemi oluşmuş ve oturmuş da olsa böylesine külfetli bir sempozyumun her yıl sürdürülmesi zor iştir. Hani “akıllı insan işi değil” denilen Pişmiş Toprak mücadelemiz, aslında hızla tükenen hayata akıl yerine ruhumuzun bilinçaltı cevabıdır. O yüzden “yavaş yavaş acele et” düsturuyla acele ederiz. Genel içinde ilginç sosyal ayrıntılarıyla bu organizasyon, büyük kentlerdeki sanat pazarına aykırı yapısıyla oldukça sıra dışıdır. Kıymetli anlamıyla yerel ve olabildiğince Eskişehir’e özeldir. Pişmiş Toprak çalışmalarının özellikle halka daha yakın bir sanat olgusu geliştirmesi çok önemlidir. Bu doğrultuda sürmesiyle azınlıklara özel sandığımız sanattan daha etkin toplumsal kazanımlar sağlayabilecektir. Somut emekle, yaratıcılıkla çoğalan benzersiz terakota heykel koleksiyonunun sergilendiği altı ayrı park başlı başına iddianın kendisidir. Sempozyum seramik sanatına,ve eğitimine yeni bir vizyon açmaktadır. Her başarılı sanat etkinliği, sanat eseri bilindiği gibi sanat eğitimi adına da önemli veri oluşturmaktadır. Pişmiş Toprak Sempozyumu da artık başlı başına bir sanat okuludur denilebilir. Her yıl ortalama elli öğrencinin severek katıldığı sempozyum bu güne kadar yaklaşık dört yüz kadar stajyer ağırlamıştır. Öğrencilerimiz ağır, stresli ve mesai hesabının yapılmadığı çalışmalarda usta çırak düzeninin ruhunu yakalayabilir, sanat adına farklı bir vizyon geliştirebilirler. Pişmiş Toprak Sempozyumu bekleneceği üzere seramik sanatının geleneği belirlediği bölgemizde daha kapsamlı çalışmaların yapılmasına vesile olması yönünde de öncü bir girişim ve rehberdir. Sanatın sürekli öğrenme olduğu görüşünden hareketle, öğrenci çıraklar ile toplamda tüm katılımcılar açısından deneysel kazanımları gelecekte daha da iyi anlaşılacaktır. Özellikle alanın sanatçılarının özgün teknikleri, eserlerin hacmi, sunumları ile zamana karşı yarışta çalışmaların rekor sürede tamamlanması sonucunda sempozyum rutin seramik olgusunun bilindik şablonunu bozmaktadır. Sanatta yeni biçim, teknik, içerik önerilerle rutini kırmak kadar yararlı bir arayışı el birliğiyle gerçekleştirebilmek, buna sempozyum dense de, gerçekte bir sanat okulu olduğu söylenebilir. .