12 - 17 Ekim 1989 PROGRAM 1. AÇIUŞ 12 Ektm 1989 Perşembe. Soat: 13.00 TDV Kocatepe Camii Konferans Salonu 13 Ekim 1989 Cuma. Saat: 14.00. Ver: M.E.B. Şura Solonu ~ Beşevler (Eski YOksak Ö{lretmen Okulu Sqlonu) Dr. HalisAlbayrak 14 Eklm 1989 Cumartesi. Saat; 14.00 Odalar Blrli{ll Solonu Bakanirklar Tiirk Ocogı Solonu Somanpozon Fehml Koru Dr. Tayyar Beşir Ayvazoğlu Ahmet Gürtaş Nevzat Kösoğlu lll Prof.Dr. Necati Öner lll Ekrem Üçyiğit Odatar BlrUğ! Salonu Bakanlıklar Mlnf IKOtöphone So!onıu SOn Dural\:: Boh.çe!ıevıer ~ım;:ııı;~~~~~~~~Soaı ı6oo Bahçelievler Son Durak Allıkulaç lll Prof.Dr. Hayrani lll Yavuz Sahadır Prof .Dr. ismail Cerrahoğlu lll Prof .Dr. Esot Coşan S. Ahmet Güner Vll. KAPANlŞ VE DEGERLENDIRME 17EI<Im 1989SOiı,Sootl5 . 00 V. KUR'AN-i KERIM 15 El<lm 1989 Pazar. Saat 15.00 IV. TASAWUF VE ISLAM Vl. INSAN VARLU~I KARŞlSlNDA ISLAM 14 El<lm 1989 Cumoıtesl. Saat• 19.30 ll. MEVLID Prof.Dr. Orhan Arslan Hl TARIH IÇINDE ISLAM Altıntaş lll Atilla Özdur Anbarcıo()lu Prof.Dr. Yüksel Bozer Prof.Dr. Mustafa Faydalll Ayvaz Gökdemir lll Ergun Göze lll Halil Güler Prof.Dr. Abdurrahman Güzel lll Hamdl Mert Prof.Dr. Mellha Prof.Dr. Süleyman Hayri Boloy lll Dr. Haluk Nurbaki Doç.Dr. Yaşar Nuri Öztürk Prof.Dr. Mehmet Hatipoğlu Ahmet lll Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak Prof.Dr. Se dot Topçu Prof.Dr. Bohaeddln Kabaklı AcarOkan Mümtaz'er TOrköne Yediyıldız lll Namık Kemal Zeybek MMID KIRAATI : ~moll Coşar iNSAN-I KAMiL OLARAK HZ. MUHAMMED (S.A.V) Doç. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hamdolsun o Allah'a ki bir avuç toprağa kendinden bir neflıa üfleyerek ona insan Ve saHit ve selam o resuller sultanı Cenab-ı Peygambere olsun ki miraçda insanoğlunun Allah'a yaklaşabileceği en ileri noktaya vardıktan sonra, tekrar insana hizmet etmek için, insana ışık tutmak için bu çileli dünyaya geri dönmüştür. demiştir. Kıymetli dinleyenler, programda benimle varılan mutabakattan biraz daha farklı bir isimle ilan edilmiş benim konuşmam. İnsan-ı kfunil olarak Hz. Muhammed diye. Ben tasavvuf yönünden Hz. Peygamber gibi düşünmüştüm. Ama konuşmamı, notlarımı ona göre değiştirdim. İnsan-ı kamil olarak Hz. Peygamber nasıl anlatılabilir? Esasında bu konu "yaşadığı gibi yaşa görürsün" diyerek bitirilecek bir konudur. Bir izah zarureti, bir hitap zarureti burada elbette birşeyler söylemeyi gerektirecektir. Evvela Hz. Peygamberi insan-ı kamil olarak biz nasıl aniayabiliriz sorusuna cevap bulmak için, insan-ı kamil meselesini anlamak, anlatmak lazınıki bu başlıbaşına bir konudur. Ona hiç giremeyeceğiz. Bir tek noktaya işaret etmek istiyorum; bu tasavvufun en ağır ve en hayati kavramı insan-ı kamil kavramı, son zamanlarda Doğu ve Batı'da çok ilginç etüdlerin konusu yapılmıştır. Ve hala hararetli bir şekilde bu çalışmalar devam ediyor. Çünkü batı'da da eskiden beri bir örnek insan, seçkin insan, üstün insan realitesi vardır. Aslında bütün toplumlarda bu· var. Ve çağımızda özellikle felsefede Nietzche tarafından üstün insan, veya üst insan şeklinde bütün felsefecilerin dikkatini çekecek boyutlarda bu mesele gündeme getirildi. Ve sanıyorum Batı düşüncesinin üzerinde en çok yazdığı, en çok tartıştığı konulardan biri halindedir. Nedir üstün insan, ideal insan? Bütünüyle batı tefekkürünün Nietzsche'de kıristalleşen üstün insanı, tasavvufun 10 asn aşkın bir zamandır geliştirdiği insanı-ı kamil kavramıyla temelde bazı farklar arz eder. Bunları detaylandırmak burada münıkün değil. Üstün insanla insan-ı kamil'in en bariz farkı, ilkinin bir tahakküm, tagallüp, tasallut ve tekebbür kudreti halinde tasavvur edilmesidir. Halbuki İnsan-ı kamil bir merhamet, şevkat ve sevgi unsurudur.Pratik, manada meseleye baktığımızda en büyük fark şudur; Batı insanının idealinde kristalleşen üstün insan, ayaklarını başkalarının tepesine basan ve meziyeti bu olan bir tiptir neticede. Halbuki, insan-ı kamil, tasavvufun İslam'ın insan-ı kamil-i ayaklarını bütün insanlar gibi yere basan ve insanlarla göz göze kucak kucağa ve omuz omuza beraber yaşayan bir varlıktır, - - KUTLU DOGUM - - - - - - - - - - - - - - - - - ıoı-- Onun meziyeti insanlarla kaynaşmasıdır. İnsanları fildişi kulesinden seyretmesi değil. Böyle bir konuşma içerisinde insan-ı kamil ile diğer üstün insan anlayışlarının farkı bundan verilebilir. O halde insan hayatı için bir rahmet, şevkat ve sevgi unsuru -bu üç kelimenin alçizmek lazım- bu üç unsuru şahsiyeti ile insan hayatında temsil eden insan-ı kamil, genelde insanlık tarihi içinde, özel olarak da İslam tarihi içerisinde bakıldığında karşımıza en mükemmel şekliyle bir hayati keyfiyetler halinde, bir aksiyonlar bütünü halinde, bir arneli örnek halinde Hz. Peygamber çıkıyor. Esasen insan-ı kilmili tasavvuf düşüncesi anlatırken Hz. Peygamber'i anlatır, yapmak istediği odur. Nedir insan-ı karnilin faruk vasıfları, belirgin özellikleri; bir başka anlamda, nedir cenab-ı peygamberin ideal bir insan olarak hakim özellikleri. tını Burada konuşacağımız süreye niyetirrize göre çok uzun bir liste tertip edebilirsiniz. Ben burada 5 nokta üzerinde duracağım kısaca. Hz. Peygamber, siz onu aynı zamanda insan-ı kamil manasında alacaksınız, onları zaten eşitledik. Her şeyden önce Emin vasfını taşıyan bir varlıktır. Ünvanı Emin'dir. Kendisine güvenilen ve kendisinin de kendisinden emin olduğu insan demektir. Şahsın iç dünyasında, bu Emin sıfatı Hz. Peygamber'de temsil ettiği imanın yürüdüğü yolun hiçbir kayda ve şarta mağlup düşmeden yürümesi ve hedefe gidilmesi hadisesidir. En şiddetli sıkıntıların hayatını kuşattığı anda müşrikler amcasını kendisine gönderiyor ve bu işten vazgeçsin ne isterse vereceğiz diyorlar. Biliyorsunuz söylediği şudur: "Güneşi bir tarafıma, ayı bir tarafıma, koysalar ben temsil ettiğim davadan vazgeçmem" işte şahsın iç dünyasında enıniyetin emin olma hadisesi Hz. Peygamber'in diliyle bu. Bunun muhipteki teseliisi de başkalarının ondan emin olmasıdır. Ve sanıyorum ki günümüz İslam dünyasında genelde bütün insanlıkta temsil kabiliyetinin ve temsil edenlerin sergiledikleri en büyük zaaf bir imanın mümessillerinin başkalarm.a güven duygusu verememeleridir. Hz. Peygamber'in hayatı bize şu­ nu gösteriyor. Bunlar çok köşe başı noktalarıdır. Teoride kağıt üzerinde makro planda ifadeye koyduğunuz ne kadar yüksek ne kadar hakikat olursa olsun sizin hitap ettiğiniz insanlara güven vermeniz gerekir, bu güveni de sadece söylediklerini yaşamak diye kayıtlamak yeterli değildir. Siz söylediğinizi yaşarsınız ama acaba yaşadığm.ız bana güven veriyor mu? Bir de bu tarafı var. Hz. Peygamber'in hayatı bize gösteriyor ki muhitte emniyeti sağlamak emin olduğunuzu kendinizin dışındaki dünyaya anlatmak için iki tecellisi var bir söylediğinizi yaşayacaksınız, iki bu ikincisi günümüz dünyasında çok daha mühim yaşadığınız şeyin insanlığın istikbali bakımından bir hayra ve aydınlığa vesile olacağını insanlığa aniatmanız lazım. O da bir güven hadisesidir. Biraz daha pratikleştireyim. Hz. Peygamber'in hayatında şu var; imanı bakımından ona karşı olan insanlar da ona güveniyor, işte meselenin püf noktası buradadır. Siz zannediyorsunuz ki biz zannediyoruz ki Ebu Cehil, Ebu Lehep Hz. Peygamber'in küçük adam olduğu düşüncesindey­ diler, hayır kesinlikle. Asr-ı Saadeti iyi tetkik edin. Ebu Cehil ve Ebu Lehep Hz.Peygamber'in büyüklüğünü sizden ve bizden çok daha iyi biliyorlardı da neydi hadise, hadise imanlarına katılmıyordu hesapları yüzünden, fakat bir şey var. Hz.Peygamber'in güvenilir olduğunu onların kendilerinden de güvenilir insan olduğunu - - 102 - - - - - - - - - - - - - - - - - KUTLU DOGUM - - her zaman itiraf ediyorlar. Bir örnek vereyim İslam'ın kılıcından senelerce çektiğı sonraki hayatı ayn bir hadise Ebu Süfyan Mekke devri gibi Müslümanların işkenceler altın­ da inledikleri bir zamanda hadise cereyanediyor. Kızı Ümmi Rabibe ki Hz.Peygamber'in hanımlanndan biridir. Habeşistan'da Hz. Peygamber'le nikahlanıyor. Haber Ebu Süfyan'a geliyor en şiddetli düşmanıdır Hz.Peygamber'in ve söylediği şudur: "Takdir ederim Ümmi Rabibe'yi Muhammed gibi ulaşılmaz değerlerin sahibi birisine evlilik teklifine nasıl hayır diyecekti? Ebu Süfyan bunun farkında, kılıcından Müslüman kanı damlıyor, ama bunun farkında. İşte insan-ı kamil veya ideal insan budur. İmanma iştirak etmeseniz de onun emin insan olduğunu bilirsiniz. En büyük düşmanlan, en azılı putperestler en değerli şeylerini gidip ona emanet ediyorlar, düşmanıdırlar ona biliyorlar onu fakat onun kendisine emanet edilen şeye hıyanet etmeyeceğini de biliyorlar. Tasavvuf tarihinde bu insan-ı kamilin emin sıfatını taşıma keyfiyeti hayranlık verici aneknotlara sebep teşkil etmiştir, vücut vermiştir. Bir tanesi batınma geliyor şimdi söyleyeyim. İlk tasavvuf büyüklerinden Bişre'l-hafi kendisine 30-40 yıl hizmet etmiş müridini, talebesini bir gün kovuyor, Hayret! talebesi "Beni neden kovuyorsun" diyor. Ona söylediği şudur: "Sen diyor düşmanıann bile senden emin olmadıkça, bizim yolumuzda bir mertebe olamazsın. Halbuki senin iç dünyana bakıyorum, senden dostlann bile emin olamaz. Bu bir abide tesbittir ve İslam'ın ruhunu yakalayan bir tesbittir. Hz. Peygamber'in şahsiyetinin özünü yakalayan bir tesbittir. Kamil insan odur ki düşmanla­ n bile ondan emin olur. Dostlann bile kendisinden emin olmadığı bir insan hatta onlan yaşasa bile bu ona güv..::n vermeyecektir.Evvela insan olmak lazım, söylediklerinizi ondan sonra dinleyecekler. İkinci nokta insan-ı kamilin veya Hz.Peygamber'in şahsiyetin­ deki mühim .ıoktalardan birisi de evrenselliktir. Bu evrensellik meselesi son zamanlarda moda oldu. Kelime, gayet güzel arınonisi olan bir kelime, eskiden cihan şumüllük diyorduk, bu daha tatlı, iyice yerleşti evrensellik, evrensellik tabi dinleyenler üzerinde bir etki yarattığı için herkes kullanıyor. Hani biraz sonra öyle birşey yok işte ama kullanıyor. Nedir bu evrensellik? Pratik bir ifadeyle bütün insanlığı bir bilmek evrenselliğin özü budur, esasında dünyada üç tane mensubu olan bir fıkirde kendini evrensel olarak empoze eder. Oradaki evrensellik ayaklan egoizme kaptırmış bir evrenselliktir. Nedir o tüm insanlar benim gibi düşünsünler bu evrensillik değildir. Herkes ister bütün insanlar benim gibi düşünsün. Her davanın, her heyecanın, her sistemin biricik gayesi budur. Ne oluyor evrensellik o zaman? Sizin gibi düşünenierin doldurduğu bir dünyada evrensellikzaten kendiliğinden vardır. Kelimenin manası kalmıyor orda. Zaten insanlık mozaiğinde sizin renklerinizin ve standartlarınızin dışındakilere de saygı duymaklazım. Yunus'un ifadesini kullanırsak 72 milleti bir bilmektir. O bir bilmek sizin davanızı inkar anlamına gelmiyor. Aceleci hükümler bunlan birbirine böyle kanştırır. Hayır öyle değil, fakat insanlığı bu manada kucaklamazsanız insanlığın nüfuzunuz mümkün olmaz. Hz. Peygamberin evrenselliği bütün insanlığı bir bilmesi keyfiyetiyle ortaya çıkar. Tasavvuf buradan hareketle Peygamberi Ruh-u Azam diye vasıflandırmıştır. En büyük ruh demektir. Nedir Ruh-u Azam Kur'an-ı Kerim bunun çerçevesini veriyor sufi tefekkürü bütün anlayışlan olduğu gibi Kur'an-ı Kerim'in ayetlerine dayandırmaktadır. Tevbe suresinin son iki ayetlerinden birisidir. Hz. Peygamber'i anlatırken Cenab-ı Hak ey - - KUTLU DOGUM - - - - - - - - - - - - - - - - - 1 0 3 - - insanlar size dokunan sizi rencide eden sizi sızlık .verir sıkıntı verir. rahatsız eden herşey Peygambere de rahat- İsmail Hakkı Buresevi Türk mütefekkir ve sufisi bu noktayı anlatırken diyor ki: Hz. Peygamber bütün insanlığı sevinçleriyle ve kederleriyle kendi vücudunda temsil eden bir külli vücud demektir. Onun için insanoğlunun hangi iklim ve köşede ve hangi zamanda ayağına bir diken batsa Hz. Peygamber onun acısını vücudunda hisseder. Nitekim yine Bursevi şunları anlatıyor eserinde, böyle olduğu içindir ki kendisini taş yağ­ muruna tutan putperesHere dahi benim kavmim diye hitap etmiş ve onlar için de iyilik ve güzellik dilemiştir. Demekki onlar da onun vücudunda birdir, hücre durumundadır. İşte everenselliğin boyutları ve özü buradadır. Bunu insanlara yanlışlarının başlarına getireceği akıbetieri birbirine karıştırmamak icab eder. Hz. Peygamber'in nezir vasfı var. Uyarıcıdır, korkutucudur.. Elbette insan psikolojisinin vasfında bu da var. Fakat ffuık vasıf insanlığı bir bütün bilmek ve insanlığın sevinçlerini kederlerini kendi vücudunda duyabilmektir. Bu kaçınılmaz şart. Bu evrensellik yanıyla Hz. Peygamber ilk insandan itibaren bütün insanlığın mira- sını temsil eden bir külll vücuttur aynı zamanda. Bakın İslam'ın getirdiği anlayışta hiç- bir peygamberin inkan yokturtam tersine diğer peygamberlerin mümtesili, bağiısı olduğu insanların bizzat kendi peygamberine istinat ettikleri eksikleri hatta iftiralan İslam tasbih eder. İslam dışında hiçbir sistemde böyle bir şey göremezsiniz. Çünkü Hz. Peygamber de bu insanlığı bir bütün olarak medeniyetlerin, insanlığın bir fikir ve gönül ınİ­ rasının bütünlüğünün temsil kabiliyetinin olduğu görülür. Onun için geçmiş mirasın inkarı yoktur İslam'da. Ne vardır onların gözden geçirilmesi tashihi ve insanlığa tekrar kazandırılması vardır. Bakın Kur'an-ı Kerim'e bir musahhihdir, aynı zamanda Kur'an-ı Kerim yeni değer­ ler de getiriyor. Muhakkak fakat insanlığı bir bütün olarak ele alıyor. Peygamberlerin bıraktığı mirastaki yozlaşmalan tashih ediyor ve ismini saymadığı şahısların sayılarını da tespit etmeden Allah'tan aydınlık alıp insanlığa ulaştırılmış büyük bir kadroyu açık tutuyor. Bir kaç tane. örnek veriyor. İnsanlığın önünü tıkayan hiçbir bağnazlığa hiçbir egoizme gitmiyor. Koca bir insanlık mirasıdır. Bunu bütünüyle değerlendirmek lazım­ dır. Üçüncü unsur Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimize rahmet dediği unsurdur. Ben bunu merhametde demedim sevgi de demedim. Bir sürü manası var batıliteratürünü okuduğunuz zaman özellikle bu oryantalizmin mümessillerini orada çok rahatsız edici bir hatada görürsünüz. Derler ki: Kur'an-ı Kerim'de Allah bir korku ve ürperti unsuru olarakveriliyor, Kur'an-ı Kerim'de sevgi yok, Kur'an-ı Kerim'de şevkat yok; bu tamamenyanlıştır. Kur'an-ı Kerim'de sevgi en ileri ve en ileri manada var. Şevkat en ileri boyutta var. Kur'an-ı Kerim sevgi, şevkat ve merhameti aynı anda karşılayacak bir tabir kullanı­ yor. Daha ilk ayetlerinden itibaren rahmet ve Hz. Peygamber bizim için burada bu önemli bütün varlıkların rahmetidir. Yani sevgi unsuru, şevkat unsuru ve merhamet unsurudur. Yalnız insanlığın değil, bütün varlıkların rahmetidir. O halde Hz. Peygamber cihan şumullük manasında evrenselliği de aşan bir keyfiyet taşıyıcısıdır. Bir kozmik benliktir. Çünkü Hallac'ın çok güzel şekilde ifade ettiği gibi - - 104 - - - - - - - - - - - - - - - - - - KUTLU DOGUM - - yeryüzü sakinlerine değil yıldızlara da Peygamber olarak gönderilmiştir. Şimdi günlerde 21. yüzyıla girerken kozmik şuurdan bahsediliyor. Yani yaşadığımız dünya planını, yaşadığımız, içinde bulunduğumuz üç boyutlu aleminşartlarını aşan bir evrenselliktir bu. İnsanlık oralara doğru turnanıyor ve insanlık oralara doğru tır­ ınandıkça da görecektir ki o boyutlara da kendisini tutan ve yeni boyutlara doğru yol aldıracak yine Hz. Peygamber ve O'nun boyutlarıdır. Ama Hz. Peygamberi bu manada müslümanların çok iyi anlamaları, sonra da anlatmaları lazım. Rahmet Allah'ın hakim vasfıdır. Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti rahmat verahim sıfatından bahsediyor, -ulühiyetin hakim vasfı Kur'an bunu gösteriyor- ileride Allah'ın ralınıeti herşeyi kuşatmıştır ve gazabının önündedir. Aynen bunun gibi Allah'ın en büyük Peygamberi Resulü Kibriyada alemierin rahmetidir ve çok tipiktir. Kur'an-ı Kerim esmii-yi hüsnii Allah'ın tipik sıfatla­ rından üç tanesini Hz. Peygamber için kullanıyor. Bunlar Rahim, Rauf ve Rahman. Şim­ di bakın o esmii-yı hüsniida herşey var, kainat sufü tefekküre göre esmii-yi hüsniinın zuhurundan ibarettir. Esmii-yı hüsnaya baktığınızda yüzde doksanın üzerinde rahmet, lütuf, merhamet cömertlik ifade eden isimler görürsünüz. intikam ifade eden bir kelime var: Elmüntakim. Bu esmii-yi hüsniidan yine rahmet, merhamet, bağış ifade eden üç tanesi Resulü Ekrem için kullanmıştur. Bu da dikkat çekici noktalardan birisidir. o yalnız bakın yaşadığımız Dördüncü nokta Hz. Peygamber'in şahsiyetinde Kur'an-ı Kerim'in irşat görevi dedihizmet zevkidir ve Kur'an-ı Kerim irşat görevi için ücret beklememeyi gerekli görür. Yasin suresinde "Sizden ücret beklemeyenleri izleyin onlardır yalnız onlardırsizi doğruya götürecek olan". Tabii bunlar üzerinde uzun uzun durmak lazım ... ği karşılıksız Son nokta olarak Hz. Peygamber'in diğer tabirle insan-ı kilmilin şahsiyetinde hakim hususiyetlerdenbiri gerçekçilik. Nedir gerçekçilik? Bir defa insana bakınca gerçekçi olmak lazım ve Hz. Peygamber böyledir. Örnekler sayısız, bir melek insantasavvuruyla zatenvardı, Allah insanları meleklerden sonra yarattığına göre hadi şeytan insan imajına da saplanıp kalmak bir bedbin felsefeyle insani bir şeytan gibi görmek bunun da sonu çıkmazdır. Ortada bir nokta vardır. Hz. Peygamber'in temsil ettiği bir nokta insanı inişleri çıkışları, eksikleri gedikleriyle bir bütün bilmek ve sevmek. Kütüb-ü Sitte'de yer alan bir hadiste diyor ki: Eğer siz günah işlemeseydiniz Allah sizi siler süpürür, tabir öyledir. Sizi yok eder ve yerinize günah işleyen bir topluluk getirirdi. Çünkü insanın tekamülü ona bağlı, siz bir melek nesil idealiyle işe girişirseniz hayat sizi serer ve çıkınaza gidersiniz. Gerçekçiliğin üç şeyi bu ikincisi tabulara, insan hayatına yer vermemek, Kur'an-ı Kerim'de tabu yok, yasak var, emir var, ama tabu yok. en kesin emirler, en kesin yasaklar hayati zamret prensibiyle bizzat Kur'an'ın tabiri İstira prensibiyle insan hayatının çıkınaza gireceği nokta yumuşatılmış kırılmıştır. İslamiyet tabu getirmiyor. Çünkü emirler de ve yasaklar da gaye değildir gaye Allah'ın vuslatıdır. Bunlar da birer basamak vasıtadır.Hz. Peygamber'in hayatında bunun sayısız örnekleri var araştırusanız göreceksiniz .. Gerçekçiliğin bir uzantısı da şudur. Hz. Peygamber'in hayatında vardır. Bir mü'min hayatında da olması gerekir, insanlığı geleceği esas alarak değerlendirmek lazımdır. Bu günün hesaplarıyla değil. Ne demek bu, biraz muğlak kalabilir. Buna pratik bir örnek vereyim size. Hz. Peygamber'in hayatındanoTaif meselesi demin de söyledim, gidiyor insanlara güzellikleri anlatıyor, aydınlığı anlatıyor, aldığı - - KUTLU DOGUM - - - - - - - - - - - - - - - - - 105 - - tutuluyor kanlar içinde kalmıştır vücudu. Günlerce yol yürümüş, davet ediyor adamları taş yağmuruna tutuyorlar insanlar O'nu. Yanında yol arkadaşı diyor ki sen onlara ne dedin, onlar sana ne yaptı beddua et onlara, bunlar melundur. Kanlar içinde Peygamberi görüyor ne yapacak, yapmam diyor. Nasıl yapmazsın yap işte, ben yapmam diyor ve onlara hidayet diliyor. O zaman ısrar ediyorlar söylediği şudur: Beni zorlamaym, ben onlara beddua etmeyeceğim. Çünkü onların arkaya bırakacakları nesillerden Allah'ın birliğini kabul edecek insanlar gelecektir diyor. İşte insanlığın bugünkü hatalarım ve sürçmelerini esas alıp insanlığın üzerine çullanınamanın zarureti vardır. insanlığı istikbalde üretebileceği aydınlıkları düşünerek ele almak gerekir Hz. Peygamber Efendimizin bir vasfı da bu. cevap taş yağmuruna dağları tırrnanmış, güzelliğe Hepinizi Allah'a emanet ediyorum. - - 106 - - - - - - - - - - - - - - - - - KUTLU DOGUM - -