korkuyu getiren eşitsizlik - Bilkent University

advertisement
Damla YALÇIN
KORKUYU GETİREN EŞİTSİZLİK
Korkuyorum! Bazen insanlardan, bazen davranışlarından, bazen de
yapabileceklerinden. İçinde bulunduğumuz toplumun yapısını düşününce, haberleri
izledikçe veya bu denli iyi kurgulanmış ve amacı net bir biçimde okuyucuya geçirilmiş
kitapları okuyunca. Düşünüyorum bazen. Anlatılanların, gösterilenlerin doğru
olduğunu biliyorum, belki de inanmak istemiyorum. Neyden mi bahsediyorum?
Eşitlikten, adaletten bahsediyorum. Eşitlik derken de asıl olarak kadın-erkek
eşitliğinden bahsediyorum aslında. Çünkü geçmişten günümüze kadar süregelen,
belki de hâlâ varlığından emin olamadığım bir durum bu. Eşitlik nedir, neden eşitlik
diye bir kavram vardır veya neyle neyin eşitliğinden söz edilebilir? Sizce kadınlar ve
erkekler ne kadar eşitler veya eşitler mi? Ya da başka bir deyişle kadınlara yapılan
muameleyle erkeklere yapılan muamele farklı mı, farklıysa ne kadar farklı? Ben size
bu soruların cevabını verebilirim. Eşitlik diye bir kavram var fakat bu kavram
kadınlarla erkekler arasında tam olarak çalışmıyor. Biz kadınlar, erkeklere
gösterilenden farklı muamele görüyoruz maalesef. Tıpkı Vonda N. McIntyre’ın ‘Ay ve
Güneş’ adlı eserinde bu durumu işlediği gibi. Tıpkı Şehrzad gibi, Şehrzad’ın da
Fransa Kralı XIV. Louis tarafından ölümsüzlüğü bulmak uğruna kullanılması gibi.
Üzülüyorum ve düşünüyorum, bir canlının kadın olduğunun anlaşılmaması mı daha
kötü, yoksa ne olduğunun umursanmayıp köle muamelesi görmesi mi? İki durumun
birden Şehrzad’ın başına gelmesi aslında!
Nedenini bilmiyorum, fakat Şehrzad’ın (kralın ağzından deniz canavarının(!))
hikâyesinin anlatıldığı o kitabı okuyunca içimde bir şeyler koptu sanki. Karmaşık
duygular peşi sıra birbirini kovaladı. Sadece Şehrzad’tan da kaynaklanmıyordu bu
hislerim. Kralın doyumsuzluğundan, ölümsüzlüğü bulmak uğruna biri ölü diğeri canlı
iki deniz canavarını(!) kullanmak istemesi açığa çıkarmıştı bu duyguları. Biraz
öfkeydi, biraz burukluk, biraz da korku. Korku sanki diğerlerinden daha ağır
basıyordu. Ben de bir bayandım ve sanki kitabı okurken kendimi o zavallı, kaderleri
kralın ve papanın ellerine bırakılmış deniz canavarlarının yerine koymuştum.
Geçmişte ölümsüzlük uğruna o canlıların kullanılmak istenmesi, günümüzde
kadınlara yapılan muamelenin bir başka versiyonu-şekil değiştirmiş hali değil miydi?
Kendimden örnek vermek gerekirse, üzücüdür ki, bir bayan olarak gece geç
saatlerde dışarıda dolaşmaya korkuyorum veya sokaklarda mini etek giyip dolaşmak
beni rahatsız ediyor. Hadi diyelim, Şehrzad’ın yaşadığı dönemler bir nevi daha
eskiydi. Fakat şimdi, durumun geçmiştekilerden farksız olması ve günümüzde,
21.yüzyıl’da bile hâlâ var olması insanın içini ürpertiyor. Hele ki bir kadınsanız ve
erkekler gibi kafanıza estiği gibi dolaşmak, gezmek veya fikrinizi ezilme korkusu
olmadan söylemek istiyorsanız!
İnsanların ve toplumların bilmesi ve unutmaması gereken bir şey aslında
kadınlara değer vermek ve onlara özen göstermek. Kadınlardır toplumların gelişmişlik
düzeyini belli eden, o toplumu diğerlerinden farklı kılan. Bu nedenle değil midir ki
Atatürk kadınlara daha önceden hiç sahip olmadıkları ve belki de düşünmeye bile
korktukları hakları vermiş. Ben bir vatandaş olarak, daha da önemlisi bir bayan olarak
bu denli gelişmiş toplumlarda, kadınların erkeklerle eşit muamele gördüğü ve hatta
kadınların, kadın oldukları için dışlanması yerine düşünebilen, ruhları olan,
algılayabilen ve fikir yürütebilen bireyler oldukları için iyi muamele gördükleri bir
toplumda yaşamak isterdim. Cinsiyetime bakılarak değil de, yaşayan bir birey
olduğum için toplumda sayılmak isterdim. Tıpkı Şehrzad’ın da istediği gibi. Belki
Marie-Josèphe olmasaydı kimse Şehrzad’ın canavardan ziyade konuşabilen,
düşünebilen ve güzel hikâyeler anlatabilen bir kadın olduğunu anlamayacaktı.
Şehrzad’ın öyküsü, anlattığı hikâyeler kimseyi ilgilendirmeyecekti ve etkilemeyecekti.
Belki de Marie-Josèphe olmasaydı, kitabı okurken hissettiğim ve içimi kemiren o
çaresizlik hissini kimse ortadan kaldıramayacaktı. Aslında Marie-Josèphe sadece
Şehrzad’ın hayatını kurtarmadı, aynı zamanda benim hissettiğim korkuyu ve endişeyi
bir nevi de olsa azalttı ve hakkı yenmiş, her gün kocası tarafından dayak yiyen veya
insanlar tarafından hiç hak etmediği muameleye maruz kalan kadınların da sesi oldu
aslında. Kimisi duyabildi bu sesi, kimisi birazını işitti, kimisi de varlığından bile
haberdar olamadı ne yazık ki!
Download