SELEF-İ SALİH‟İN AKÎDESİ ................................................................................................................................................... 2 Ehl-i Sünnet Ve‟l-Cemaat İtikadı ...................................................................................................................................... 2 Akîdenin Tanımı ................................................................................................................................................................ 2 “Selef”in Sözlük Ve Terim Anlamı ................................................................................................................................... 2 Selef-i Salih‟in Akîdesi‟nin Uyulmaya En Layık Oluğu Nedendir? ................................................................................. 2 Selef-i Salih‟in İtikad Usûlü .............................................................................................................................................. 3 1) İmanın Şartları ............................................................................................................................................................... 3 • Allah‟a İman: .................................................................................................................................................................. 3 Rububiyyet Tevhidi: .......................................................................................................................................................... 3 Uluhiyyet Tevhidi: ............................................................................................................................................................. 3 İsim ve Sıfat Tevhidi: ........................................................................................................................................................ 3 • Meleklere İman: .............................................................................................................................................................. 4 • Kitaplara İman:................................................................................................................................................................ 4 • Peygamberlere İman: ...................................................................................................................................................... 4 • Ahiret Gününe İman: ....................................................................................................................................................... 4 • Kadere İman: ................................................................................................................................................................... 5 2) İmanın Tarifi ................................................................................................................................................................. 5 3) Tekfir Meselesi .............................................................................................................................................................. 5 4) Vaad Ve Vaîd ................................................................................................................................................................ 6 5) Velâ Ve Berâ ................................................................................................................................................................. 6 1- Mutlak Velâ‟yı (Dostluğu) Hakedenler: ........................................................................................................................ 6 2- Bir Bakıma Velâyı Hakeden, Bir Bakıma Berâya (Kendilerinden Uzaklaşmaya) Layık Olanlar: ................................ 6 3- Mutlak Olarak Berâ‟yı (Kendisinden Uzak Kalmayı) Hakedenler: .............................................................................. 7 6) Kerâmet ......................................................................................................................................................................... 7 7) Delilleri Değerlendirmede Yöntem ............................................................................................................................... 8 8) Yöneticilere İtaat ........................................................................................................................................................... 8 9) Sahabenin Durumu ........................................................................................................................................................ 9 10) Bid‟at Ve Ehli ............................................................................................................................................................. 9 11) Emr-i Maruf Nehy-i Münker ....................................................................................................................................... 9 Son Olarak: ........................................................................................................................................................................ 9 SELEF-İ SALİH’İN AKÎDESİ Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat İtikadı Hamd, Alemlerin Rabbi Allah‟a mahsustur. Salâtu Selâm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in, ehlinin, sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun. Bu risalede kısaca Selef-i Salih‟in akîdesini açıkladık. Böyle bir risalenin hazırlanmasını gerekli kılan, İslam ümmetinin bugün içinde bulunduğu bölünmüşlük ve ayrılık hali; mevcut her grup ve cemaatin, kendi metoduna çağırmakta ve kendi cemaatini hak yol üzere görmekte oluşudur. İnsanlar, düştükleri bu keşmekeş içinde ne yapacaklarını, kime uyup, kimi örnek alacaklarını bilemez hale, inançlarını yitirme noktasına gelmişlerdir. Elbette gerçek İslam‟ın tamamen yok olduğu söylenemez. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir grup, Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar, hak üzere muzaffer olmaya devam edecek, onları desteksiz bırakanlar ve onlara muhalefet edenler, onlara zarar veremeyeceklerdir.” 1[1] İşte bu noktada, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem„in getirdiği İslam‟a sarılan; sahabe, tâbiin ve etbâu‟ttabiin neslinde örneği görülen bu topluluğu “Fırkatu‟n-Naciye‟yi (Kurtuluşa eren fırka) ve “Taifetu‟l-Mansura‟yı (Allah‟ın yardımına mazhar Taife) tanımamız gerekir. Selef-i Salih‟in Allah hepsinden razı olsun doğal bir uzantısı olan bu grup, Ehl-i Sünnet ve‟l Cemaat olarak da anılır.2[2] Akîdenin Tanımı Sözlük Anlamı: Akd kökündendir. Düğüm, sağlamlaştırmak, kıvamına getirmek, sıkıca bağlamak anlamına gelir. Terim olarak: İçinde hiçbir şüphenin bulunmadığı kesin inanç demektir. “Selef”in Sözlük Ve Terim Anlamı Sözlükte: Geçen, önceden olan, önde olan demektir. Önde geçen hakkında “Selefe‟ş-Şey‟u Selefen” O şey öne geçti, denilir. Selef; geçmiş cemaattir. Allahu Teâla şöyle buyurdu: “Onları, sonradan gelenlerin geçmişi (Selefi) ve bir ibret örneği kıldık.” (Zuhruf, 43/56) Yaşça ve faziletçe sizden önde olan babalarınız ve dedeleriniz sizin selefinizdir. İşte bu nedenle ilk Müslümanlar Selef-i Salih olarak isimlendirilirler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabesi ve güzel bir şekilde onlara tabi olanlar, bu ümmetin selefidirler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem„in ashabının ve onlara güzel bir şekilde uyanların davet ettiği şeyin benzerine davet eden herkes de selef‟in yolu üzerindedir. İmanlarındaki sadakatleri ve ibadetlerindeki ihlasları nedeniyle onlar, kendilerine uyulmaya en layık olan insanlardır. Allahu Teâla İslam mesajının tüm yeryüzüne tebliği için onları seçmiştir. Selef-i Salih‟in İmamı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ihtilaf halinde başvuru kaynakları, Allah‟ın Kitabı ve Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem„in sünnetidir. Allahu Teâla şöyle buyurdu: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu, Allah’a ve Rasûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa, 4/59) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem„den sonra selefin en hayırlısı, sıdk ve ihlas üzere, dini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem„den alan Sahabe-i Kiram‟dır. Allahu Teâla onları şöyle vasfetmiştir: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. (Ahzab, 33/23) Selefi Salih‟e uyan ve onların metodunu takip eden diğer dönemlerdeki müslümanlara da selefe nisbet olarak Selefî denilir. 3[3] Selef-i Salih’in Akîdesi’nin Uyulmaya En Layık Oluğu Nedendir? Çünkü genelde tüm müslümanların, özelde de alimler ve davetçilerin saflarını birleştirmenin yegane yolu bu akîdeye sahip olmaktır. Selef itikadının dayanağı Allahu Tealâ‟nın vahyi, Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem„in Sünneti ve Sahabeyi Kiramdan oluşan ilk müslümanların yoludur. Bunun dışındaki bir birlikteliğin akibeti, müslümanların bugün şahit olduğumuz ayrılık ve başarısızlık hallerinden başkası olamaz. “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.” (Nisa, 4/115) 1[1] 2[2] 3[3] Buhârî. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Selef yolu, müslümanı dolaysız olarak Allah ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem‟e ve onların sevgisine bağlar. Zira Selef‟in itikadının kaynağı, hevanın oyunlarından ve kısıtlı insan aklının kusurlarından uzak olarak, Allah ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem‟in buyruklarına dayanır. Bu akîde gayet kolaydır. Anlaşılır bir akîdedir ve nettir. Selef itikadını benimseyen kimse şüphe, vehim ve şeytanların vesveselerinden uzaktır. Çünkü bu akîdeye inanan bir kişi bu ümmetin Peygamberi‟nin Ashab-ı Kiram-ı -Allah hepsinden razı olsun-nın gösterdiği yol gösterdiği yol üzerinde yürür. 4[4] Selef-i Salih’in İtikad Usûlü Ehli Sünnet ve‟l Cemaat, itikadî, amelî ve ahlakî konularda, Allah‟ın Kitabı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sahih sünnetinden dayanak edindikleri sabit ve açık usullere göre hareket etmişlerdir. Ehl-i Sünnet, Dinin ana esaslarına dair, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından açıklanan kaidelere bağlıdır. Dini konularda kimsenin kendi görüşlerine göre icatlarda bulunup, onu dinden bir şey olarak takdim etme hakkı yoktur. Ehl-i Sünnet, şer‟î naslara sarılarak bid‟atlerden kaçınmıştır. Ehl-i Sünnet ve‟l-Cemaat dinin ana esasları olarak bağlı olduğu asıllar şöyledir5[5]: 1) İmanın Şartları Allah‟a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe, hayır ve şerri ile kadere iman. 6[6] • Allah’a İman: Yani, Tevhid‟in üç çeşidine inanmak, bunu ikrar ve bununla amel etmek. 7[7] Rububiyyet Tevhidi: Allah‟ı, yaratma, rızık verme, diriltme, öldürme fiillerinde birlemek ve O‟nun her şeyin Rabbi ve Sahibi olduğuna inanmak. Tevhidin bu türünde Kureyş kâfirleri ile çeşitli din ve inanca mensup kimselerin büyük çoğunluğu muhalif kanaat belirtmezler. Hepsi kainatın yaratıcısının tek başına Allah olduğuna iman ederler. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, onlara: Göklerle yeri kim yarattı diye sorsan, onlar elbette: Allah, diyeceklerdir.” (Lukman, 31/25) “De ki: Yer ve oradakiler kimindir? Eğer biliyorsanız (söyleyin). Onlar: Allah’ındır, diyeceklerdir. Sen de ki: O halde siz iyice düşünüp ibret almaz mısınız? De ki: Yedi göğün ve büyük arşın Rabbi kimdir? Allah’tır, diyeceklerdir. De ki: O halde korkmaz mısınız? De ki: Herşeyin hakimiyeti elinde bulunan, himaye eden fakat kendisine karşı kimsenin himaye altına alınmasına imkân tanımayan kimdir? Eğer biliyorsanız (cevab verin). Onlar: Allah’tır diyeceklerdir. De ki: Öyle ise nasıl olur da aldanıyorsunuz? Hayır biz, onlara hakkı getirdik, onlar ise muhakkak yalancıdırlar.” (el-Mu‟minûn, 23/84-90) 8[8] Uluhiyyet Tevhidi: Allahu Teâlâ hak ilahtır ve ondan başka kendisine ibadet edilen tüm ilahlar batıldır. Ayrıca sadece Allah‟a ibadet etmek, hiçbir şeyi ve kimseyi O‟na ortak koşmamak Uluhiyyet Tevhidi‟nin gereğidir. Allahu Teâlâ‟ya sevgi, korku ve ümit ile ibadet edilir. Bunlardan birinin eksikliği sapıklığa yol açar. Dinin başı, sonu, içi ve dışı ulûhiyetin tevhididir. Rasûllerin ilk ve son çağrısı budur. Bunun için Rasûller gönderilmiş, Kitablar indirilmiş, cihad maksadıyla kılıçlar çekilmiş; mü‟minlerle kâfirler, cennet ehli ile cehennem ehli birbirinden ayrılmıştır. O halde ehl-i sünnet ve‟l-cemaat‟in yöntemi şudur: Onlar yüce Allah‟a ibadet eder ve O‟na hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Allah‟tan başkasından dilekte bulunmazlar, ancak Allah‟tan yardım dilerler. Ancak yüce Allah‟ın imdatlarına koşmasını isterler. Yalnızca yüce Allah‟a tevekkül ederler. O‟ndan başkasından korkmazlar. Yüce Allah‟a itaat, ibadet ederek ve salih ameller ile yakınlaşmaya çalışırlar. Yüce Allah:”Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (en-Nisâ, 4/36) diye buyurmaktadır. 9[9] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 6[6] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 7[7] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 8[8] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 9[9] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 4[4] 5[5] İsim ve Sıfat Tevhidi: Selef-i Salih, Allah‟ın vahdaniyetine şahitlik eder ve Alemlerin Rabbi‟nin, vahiyle gelen veya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in diliyle bildirilen tüm sıfatlarını, mahlukata benzetmeksizin, tekyif, ta‟til, tahrif, tebdil ve temsile sapmaksızın aynen kabul ederler. Onların tüm bu konularda uydukları kaide Allahu Teâlâ‟nın şu kavlidir: “O’nun benzeri hiç bir şey yoktur. O işitendir, görendir.” (Şûra, 42/11) Onlar Allah‟ın yedi kat göklerin üstünde, Arşının üzerinde kullarından ayrı olduğuna inanırlar. Fakat bunun keyfiyeti (nasıl olduğu) bilinemez. Allah ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Allah‟ın iki eli de açıktır ve dilediği gibi infak eder. Fakat ellerinin keyfiyetini (nasıl olduğunu) bilemeyiz. Çünkü Allahu Teâlâ bunun keyfiyetini bildirmemiştir. Ayrıca Allahu Subhanehu ve Teâlâ‟nın kendi Kitabında ve Rasûlunun diliyle bildirdiği İşitme, Görme, İlim, Kudret, Kuvvet, İzzet, Kelam gibi sıfatlarına inanırlar. Allahu Teâlâ ahirette görünecek ve müminler gözleriyle O‟na bakacaklardır. Onlar, Allah‟ın ahirette kullarının arasını ayırmak için geleceğine de inanırlar. 10[10] • Meleklere İman: İcmalî olarak tüm meleklere inanırlar. Tafsilî olarak ise, delil ile sabit olan tüm meleklere ve onların Allah‟ın, kendisine ibadet ve emirlerini yerine getirmek için nurdan yaratmış olduğu mahluklar olduğuna inanırlar. Allahu Teâlâ melekler hakkında şöyle buyurmuştur: “O’ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O’nun emri ile hareket ederler.” (Enbiya, 21/27). Allah onları bizden gizlemiştir, bu nedenle onları göremeyiz. 11[11] • Kitaplara İman: Allah‟ın beşeriyetin hidayeti için indirmiş olduğu din ve nur kaynağı kitaplara iman ederler. Tevrat, İncil, Zebur, İbrahim ve Musa‟nın sahifeleri bu ilahi kitaplardandır. Tüm bu kitapların en büyüğü ve tamamını nesh eden en son ilahî kitap ise Kur‟an-ı Kerim‟dir. Kur‟an, Allah‟ın indirilmiş kelamıdır. Harfleri ve anlamlarıyla mahluk değildir. Allah konuştuğu kelamını Cibril‟e ilka etmiş, Cibril de onu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem„in kalbine indirmiştir. Kur‟an, Allah‟ın kıyamet gününe kadar korumayı vaad ettiği, mushaflarda yazılı, hıfızlarda ezberlenen ve dillerde okunan kitaptır. Selef-i Salih, Kur‟an‟ın öğretimine, ezberlenmesine, okunmasına ve tefsirine son derece önem verir, onunla Allah‟a ibadet ederler. Mücerret re‟y ile Kur‟an tefsiri yapılmasını caiz görmezler. Çünkü bu hiçbir ilmi delile dayanmaksızın Allah‟ın kelamı hakkında söz söylemektir. Bilakis onlar Kitab‟ı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟den geldiği sabit görünen naslarla tefsir ederler. 12[12] • Peygamberlere İman: Onlar Allahu Teâlâ‟nın ismini zikrettiği ve zikretmediği ilk peygamberlerden son peygambere kadar tüm peygamberlere iman ederler Yüce Allah bu peygamberlerden Kur‟an-ı Kerim‟de Âdem, Nuh, İdris, Hud, Salih, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Lut, Şuayb, Yunus, Mûsâ, Harun, İlyas, Zekeriya, Yahya, Elyesa, Zülkifl, Dâvûd, Süleyman ve Eyyub‟u toplu olarak ta Esbâtı (Yakub aleyhisselam‟ın oğullarını) İsa ve Muhammed‟i aleyhimussalâtu vessellâm söz konusu etmiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem‟dir. Tüm peygamberlere iman mücmel bir iman, peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem‟e ve O‟nun peygamberlerin sonuncusu olduğuna iman ise tafsili bir imandır. Yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in uyanıkken bedeni ile semaya, oradan da Allah‟ın dilediği yüksekliklere çıktığına inanırlar. 13[13] • Ahiret Gününe İman: Selef-i Salihîn; Mesih Deccal, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in zürriyetinden, çıkacak Mehdi, Meryem oğlu İsa‟nın inip Deccali öldürmesi ve yeryüzüne İslam Şeriati ile hükmetmesi, güneşin batıdan doğması, Dabbetu‟l Arz‟ın çıkması, Yecüc ve Mecüc‟ün çıkması gibi kıyamet alametlerine inanırlar. Ve yine Allah ve Rasulu‟nun haber verdikleri ölümden sonra ve ahirette gerçekleşecek olan kabir azabı ve nimetine, Münker ve Nekir meleklerinin sorgulamalarına, kabirden dirilişe, tüm insanların yalın ayak ve çıplak olarak Rabbu‟l Alemin‟in huzurunda toplanmalarına, Allahu Teâlâ‟nın kıyamet gününde kullarıyla tercümansız olarak konuşmasına, haşir ve hesabın hak olduğuna iman ederler. İnsanların amellerinin ölçüldüğü iki kefesi, ve dili olan Mizan haktır. Amellerine göre insanların sağ ve sol taraflarından amel defterleri verilecektir. Sırat köprüsü Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 12[12] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 13[13] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 10[10] 11[11] Cennet ve Cehennem üzerine kurulmuştur. Cennet ve cehennem hiç yok olmayacak iki mahluktur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in Havuz‟u kıyamet Arasat‟ındadır ve suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, kokusu miskten daha güzel ve kapları gökyüzündeki yıldızlardan daha çoktur. Ondan bir kere içen ebedi olarak bir daha hiç susamaz. Fakat dinde bidat çıkaranlar bu suyu içmekten mahrum kalacaklardır. Şefaat haktır ve Tevhid ehlinden bir grup cehenneme girip, günahları yüzünden bir süre yanıp, azap gördükten sonra, şefaat ile cehennemden çıkıp cennete girecektir. 14[14] • Kadere İman: Hayır ve şerri ile beraber kadere iman ederler. Yani Allah, olan ve olacak olan her şeyi bilir. Bunları takdir etmiş ve Levh-i Mahfuz‟da yazmıştır. Meydana gelen tüm hayr, şer, iman, küfür, itaat ve isyan Allah‟ın dilemesi, takdiri ve yaratması ile var olmuştur. Allahu Teâlâ itaati sever ve isyandan hoşlanmaz. Dilediğini hidayete erdirir ve dilediğini de saptırır. Fakat saptırdığı hiç kimsenin bu konudaki itirazı ve özrü kabul edilemez. İnsan inanç ve eylemlerini, zorlama olmaksızın, kendi iradesi ile seçer. Allah‟ın her dilediği olur ve dilemediği hiçbir şey olmaz. 15[15] 2) İmanın Tarifi Selef-i Salih‟in akîdesinde İman; kalp ile tasdik, sözlü ikrar ve azaların amelinden oluşur. İtaat ile artar, günahla eksilir. Amel olmadıkça iman kâmil olamaz. Niyetsiz söz ve amel olmaz. Sünnete uygun olmadıkça da ne söz, ne amel ne de niyet olur. Bütün ashab-ı kiram, tabîin, muhaddis, fukahâ ve dinin önder imamları ile onların peşinden gidenlerin oluşturduğu, onlara güzelce uyanlar hep bu kanaatte idiler. Selef ile halef‟ten bu hususta haktan sapanların dışında onlara muhalefet eden kimse yoktur. Ehl-i sünnet der ki: Ameli imanın dışına çıkartan bir kimse mürcie‟dendir. Ondan olmayan şeyleri onun içine sokan kimse ise bid‟atçidir. İmam Vekî‟ b. el-Cerrah -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle derdi: “Ehl-i sünnet der ki: İman söz ve ameldir.” Ehl-i sünnet‟in imamı Ahmed b. Hambel -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: “İman artar ve eksilir. Artması amel ile eksilmesi de ameli terketmekledir.” Hasan-ı Basri de -Allah‟ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: “İman ne birtakım süslenmelerle, ne de temennilerledir ama iman kalbe yerleşen ve amellerin doğruladığı şeydir.” İman sözlükte tasdik etmek, boyun eğdiğini ortaya koymak ve ikrarda bulunmak demektir. Şer‟an gizli ve açık bütün itaatlerdir. Gizli amellere kalbin amelleri örnek gösterilebilir. Bu da kalbin tasdik etmesi ile olur. Zahir (açık) ameller ise bedenen yapılan farz ve mendub fiillerdir. Kısacası iman kalbte yer eden amel tarafından da doğrulanan, meyveleri Allah‟ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak sureti ile açıkça ortaya çıkan şeydir. Eğer ilim amelden uzak kalacak olursa, bunun bir faydası yoktur. Amelden uzak ilimin herhangi bir kimseye faydası olsaydı, Allah‟ın lanetine uğramış, İblis‟e fayda vermesi gerekirdi. O yüce Allah‟ın ortağı olmaksızın bir ve tek olduğunu, sonunda mutlaka O‟na dönülüp bunda herhangi bir şüphenin bulunmadığını biliyordu. Fakat yüce Allah kendisine: Adem‟e secde et! diye emir verince, o da büyüklük tasladı ve diretti. Kâfirlerden oldu. Allah‟ın vahdaniyetini bilmiş olmasının ona bir faydası dokunmadı. Çünkü amelden ayrı bir ilmin âlemlerin Rabbinin terazisinde hiçbir ağırlığı yoktur. İşte selef te bunu böylece anlamışlardır. İman da Kur‟ân-ı Kerîm‟de amelden soyut olarak kullanılmamıştır. Aksine pekçok âyet-i kerîme‟de salih amel imana atıf edilerek, birlikte zikredilmiştir. 16[16] 3) Tekfir Meselesi Dinden bilinmesi zaruri olan şeylerden birini inkar etmedikçe, büyük günah dahi olsa, günahı yüzünden kimseyi tekfir etmezler. Onlara küfür değil, fısk ve iman noksanlığı hükmü verirler. Bu hal üzere ölen bir kimsenin işi Allah‟a kalmıştır. Dilerse bağışlar dilerse de cezalandırır. Onlara göre küfür iki çeşittir. Dinden çıkaran büyük küfür ve dinden çıkarmayan küçük küfür. Şerî bir delil olmaksızın, bir söz ve fiil nedeniyle müslümanları tekfir etmeyi caiz görmezler. Şartlar tahakkuk edip, engeller tükenmedikçe belirli bir şahsı tekfir etmezler. Tekfir hususunda türü ile şahsı birbirinden ayırdetmemiz son derece gerekli bir şeydir. Şöyle ki küfür olan herbir şey dolayısıyla muayyen şahıslar tekfir edilemez. Bir sözün veya fiilin küfür olduğuna hüküm vermek ile o sözü söyleyen kimsenin veya o fiili işleyenin kâfir olduğuna hükmetmek arasında fark gözetmek gerekir. Mesela yüce Allah‟ın zatının heryerde olduğunu söylemek küfürdür. Çünkü Allah bilindiği gibi göktedir. Allah‟ın sözünün 14[14] 15[15] 16[16] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. mahluk olduğunu söylemek de küfürdür. İlahi sıfatları kabul etmemek küfürdür... Bu gibi hususlar hakkında hüküm vermek tür ya da söz hakkında hüküm vermek kabilindendir. Ancak durum muayyen bir kişi ile alakalı olunca, işte o vakit durmak ve o kimseye soru sorup, onunla tartışmadan önce aleyhine küfür hükmünü vermemek gerekir. Zira böyle bir kimseye göre bu husustaki hadis sabit olmamış olabilir, yahut te‟vilci bir kimse olabilir. Nassları anlayamayan bir kimse olabilir, cahil bir kimse olabilir. Tartışmadan sonra şüphe ortadan kalkar ve ona karşı delil ortaya konulacak olursa, artık bundan sonra durum farklı bir hal alır. Zira te‟vil eden kimse ile cahil kimsenin hükmü; inad eden ve bilerek günaha yönelen kimsenin hükmü ile aynı değildir. 17[17] 4) Vaad Ve Vaîd Kulların akibetlerinin önceden bilinemeyeceğine inanırlar. Bununla beraber mümin ve müttaki kullardan İslam üzere vefat edenlerin -Allah‟ın dilemesiyle- cennete, kafir ve münafıkların ise cehenneme gireceklerine inanırlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in haber verdikleri hariç muayyen olarak kimse hakkında kesin olarak cennette veya cehennemde olduğu hükmünü vermezler. Ancak salih kulların cennette olmaları ümit edilirken, günahkarların da cehenneme girmelerinden korkulur. Salih amel sahibi olan dahi cennetin kimseye vacib olmadığına inanırlar. Ancak Allah, kullarını kendi fazlu keremi ve lütfu ile cennete sokar. Her mahlukun belli bir eceli vardır ve hiç kimse, Allah‟ın izni ve takdir ettiği eceli gelmeksizin ölmez. Başta cennet ile müjdelenen on sahabi (Aşere-i mübeşşere) olmak üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in cennette olduklarına tanıklık ettiği herkese onlar da tanıklık ederler. Cennetlik olduklarına dair ashab-ı kiram‟dan pekçok kimse hakkında böyle bir tanıklık sabit olmuştur. Ükâşe b. Mihsan, Abdullah b. Selâm, Yâsir ailesi, Bilâl b. Ebi Rebâh, Cafer b. Ebi Talib, Amr b. Sabit, Zeyd b. Hârise, Abdullah b. Revaha, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‟ın kızı Fatıma, Hadice bnt. Huveylid, Âişe, Safiyye, Hafsa, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‟in bütün hanımları ve daha başkaları... Allah hepsinden razı olsun. Cehennemliklerden olduklarına dair nassların bulunduğu kimseler hakkında da biz böylece şahidlik ederiz. Abdu‟l-Uzza b. Abdu‟l-Muttalib adını taşıyan Ebu Leheb, onun hanımı Ummu Cemil künyeli Harb kızı Arva ve haklarında böyle bir tanıklığın sabit olduğu diğerleri gibi. 18[18] 5) Velâ Ve Berâ Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek akîdelerinin esaslarından biridir. Yani sevgi ve dostluk (velâ) mü‟minleredir; buğz ve kendilerinden uzak oluş müşriklerle ve kâfirleredir. Ehl-i sünnet ve‟l-cemaat veli edinmek ile kendilerinden uzaklaşmak (teberri) bakımından insanları üç kısma ayırırlar19[19]: 1- Mutlak Velâ’yı (Dostluğu) Hakedenler: Bunlar Allah‟a ve Rasûlüne iman eden, Allah‟a dinlerini hâlis kılarak dinin belli başlı hükümlerini yerine getiren kimselerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ”Sizin (asıl) veliniz ancak Allah’tır, O’nun peygamberidir ve namazını kılan ve rükû halinde iken zekâtını veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı, Rasûlünü ve mü’minleri veli edinirse, şüphe yok ki Allah’ın hizbi galib geleceklerin ta kendileridir.” (el-Mâide, 5/55-56) 20[20] 2- Bir Bakıma Velâyı Hakeden, Bir Bakıma Berâya (Kendilerinden Uzaklaşmaya) Layık Olanlar: Bazı farzları ihmal eden, küfre kadar ulaşmayan haramları işleyen, isyankâr müslüman gibi kimselere nasihatte bulunmak, onların bu tutumlarına karşı tepki göstermek gerekir. Masiyetlerine karşı susmak caiz değildir. Aksine onlara tepki gösterilir, onlara iyilikler emredilir, kötülükler yasaklanır. Masiyetlerinden vazgeçip, kötülüklerinden tevbe edinceye kadar onlara gerekli hadler ve ta‟zir cezaları uygulanır. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem- içki içmiş olduğu halde getirilen ve ashab‟tan birisi tarafından kendisine lanet okunan Abdullah b. Hımar‟a böyle uygulama yapmıştır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona lanet edilince: “Ona lanet etmeyin, çünkü o Allah’ı ve Rasûlünü sever” diye buyurmuştur.21[21] Bununla birlikte de ona gereken cezayı uygulamıştır. 22[22] 3- Mutlak Olarak Berâ’yı (Kendisinden Uzak Kalmayı) Hakedenler: Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 19[19] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 20[20] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 21[21] Buhârî. 22[22] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 17[17] 18[18] İster yahudi, ister hristiyan yahut mecusi olsun, müşrik ve kâfir kimseler böyledir. Aynı şekilde bu hüküm küfre götüren işleri yapan müslümanlara da uygulanır. Allah‟tan başkasına dua etmek, O‟ndan başkasından yardım istemek, O‟ndan başkasına tevekkül etmek, Allah‟a, Rasûlüne ya da dinine sövmek, dinin bu çağa uygun olmadığı inancı ile dini hayattan ayırmak ya da -kendilerine karşı delili ortaya koyduktan sonra- bu tutumlar içerisinde bulunanlara karşı müslümanların cihad etmeleri ve onları sıkıştırmaları gerekir. Yeryüzünde fesad çıkarmak üzere onları terkedemezler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert davran. Varacakları yerleri cehennemdir onların. O ne kötü dönüş yeridir!” (et-Tahrîm, 66/9) “Allah’a ve âhiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah ve Rasûlü ile sınır mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin. İsterse bunlar babaları yahut oğulları yahut kardeşleri ya da soydaşları olsunlar...” (el-Mücadele, 58/22) Ehl-i Sünnet Ve‟l-Cemaat dost edinme ve düşman bilmenin şer‟an farz olduğuna inanırlar. Hatta bunu “la ilâhe illallah” şahitliğinin gereklerinden biri olarak görürler. Müslümanın buna riayet etmesi gerekir. 23[23] 6) Kerâmet Evliyanın kerametlerini tasdik ederler. Keramet, kitap ve sünnetin de delalet ettiği gibi Allah azze ve celle‟nin bazı dostlarına ikram olarak onlar üzerinde gösterdiği olağan üstü hallerdir. Bazı fırkalar gibi kerameti inkar etmezler. Fakat bu, birtakım şerî kriterlere tabidir. Her harikulade olay keramet değildir, istidrac da olabilir. Sihir gibi şeytanî ve deccalî birtakım olağanüstü haller ile keramet birbirinden çok farklıdır. Bunların kaynağı küfür ve isyan iken, kerametin kaynağı Allah‟a itaattir. Keramet: Bazan olağanüstü bir iş olabilir. Ancak kerametle birlikte ne meydan okumak ne de peygamberlik iddiası sözkonusudur. Yüce Allah şeriat ahkâmına bağlı salih birtakım kulları vasıtasıyla Allah‟tan onlara bir ikram olmak üzere bu hali gösterebilir. Kehf suresi ile başkalarında belirtildiği gibi geçmiş ümmetlerde de görülmüştür. Bu ümmetin başlangıç neslinde ashab ve tabiîn döneminde de görülmüştür. Nitekim Ömer b. elHattab (r.a)‟ın: “Ey Sâriye dağa doğru yönel” diye seslenmesinde ve başka birçok olayda görüldüğü gibi. Sahih sünen kitabları ile rivayet yoluyla nakledilenlerde yüce Allah‟ın kitabı ve peygamberinin sünneti ile amel eden salih kullarına, onlara lutfetmek üzere vermiş olduğu pek çok kerametler nakledilmektedir. Binlerce ilim adamının, güvenilir kimselerin rivayet edip, tanık oldukları olaylar da bu türdendir. Bizim ümmetimizde bu kerametler arasında tevâtür yoluyla nakledilenleri vardır ve bu kerametler görülmektedir. Yüce Allah‟ın dilediği vakte kadar da görülmeye devam edecektir. Gerçekte kerametlerin meydana gelmesi, peygamberlerin bir mucizesidir. Çünkü bir kimse ancak peygamberine tabi olmanın, onun getirdiği din ve şeriat üzere yaşamanın bereketi ile keramet gösterebilir. Keramet aklen mümkün olan işlerdendir. Yüce Allah‟ın mü‟min kuluna vermiş olduğu, önünde ilim ufuklarını açması, belki de işitegeldiğimiz ve okuduğumuz maddi bütün olağanüstü olaylardan daha değerli ve daha büyüktür. Geçmişlerimizin açıkça belirttikleri keramet türlerinin en önemlisi Allah‟ın kitabı ve rasûlünün sünneti üzere dosdoğru yürümek, bunlara itaat etmek, hükümlerine razı olmak, ilim ve amelde tevfıke mazhar olmaktır. Bazı müslümanların keramet göstermeyişleri onların imanlarının zayıf olduğuna delil olarak görülemez. Çünkü keramet birtakım sebebler dolayısıyla meydana gelir. Bazıları: 1- Kulun imanını pekiştirmek. Bundan dolayı birçok sahabe imanlarının kuvveti ve yakînlerinin mükemmelliği dolayısıyla keramete ihtiyacı duymamıştır. 2- Bir diğer sebeb düşmana karşı delil ortaya koymaktır. Keramet şer‟î birtakım ilkelerle kayıtlıdır ve birtakım şartları vardır. Bazıları şunlardır: Şer‟î bir hükmü, dini bir kaideyi haram kılmamalıdır. Yaşayan birisi tarafından gösterilmelidir ve bir ihtiyaç dolayısıyla olmalıdır. Bu şartları taşımayacak olursa, o da keramet olmaz. Ya bir hayaldir, ya bir vehimdir yahut şeytanın telkinlerindendir. Keramet ile herhangi bir şer‟î hüküm sabit olmaz. Herhangi bir şer‟î hüküm de onunla yürütülemez. Çünkü şer‟î hükümlerin Allah‟ın kitabı, Rasûlünün sünneti ve icma gibi bilinen birtakım kaynakları vardır. Yüce Allah kerameti takva sahibi bir müslüman vasıtası ile gösterecek olursa, o kimsenin bu ilahi lutuf dolayısıyla Allah‟a şükretmesi ve kerametini gizlemesi onu insanların önünde başkalarına karşı övünmek ve böbürlenmek için bir araç edinmemesi gerekir. Çünkü böyle bir tutum kişiyi helak noktalarına getirir. Şeytan bu yolla onları istidrâca (fark ettirmeden, yavaş yavaş azaba yaklaşmak) götürdüğü için dünya ve âhiretini kaybetmiş nice insanlar vardır. Bunun sonucunda da bu kerametler o kimselerin sırtına bir yük olmuştur. Şunu belirtelim ki; Rahman olan Allah‟ın veli kullarının yüce Allah‟ın birçok âyet-i kerîme‟de sözkonusu ettiği birtakım sıfatları vardır. Bu sıfatlar el-Furkan, 25/63-74. âyet-i kerîmelerde birarada sözkonusu edilmiştir. Peygamber de bunları pekçok hadis-i şerif‟te zikretmiştir. Örnek olmak üzere bu sıfatların bazılarını şöylece sıralayabiliriz: Allah‟a, meleklerine, peygamberlerine, kitablarına, âhiret gününe, hayrı ile şerri ile kaza ve kadere iman etmek. Allah‟tan korkmak, peygamberinin sünneti ile amel etmek, ahiret günü için hazırlanmak demek olan takva sahibi olmak. Allah için sevmek, Allah yolunda buğzetmek. Bu veli kullar, görüldüklerinde 23[23] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Allah‟ı hatırlatırlar. Bunlar yeryüzünde yumuşak yürürler. Cahiller onlara hitab ettiğinde esenlikli söz söylerler. Gecelerini Rablerine ayakta namaz kılarak, secde ederek geçirirler. “Rabbimiz, bizden cehennem azabını uzaklaştır!” diye dua (ve ibadet) ederler. Harcadıklarında ne israf yaparlar, ne cimrilik ederler. Allah ile birlikte başkasına dua etmezler. Hak ile olması hali dışında Allah‟ın haram kıldığı canı öldürmezler. Zina etmezler, yalan şahitlikte bulunmazlar. Boş şeylere yolları uğrayacak olursa onlar şereflice geçer giderler. Rablerinin âyetleri kendilerine hatırlatılacak olursa, sağır ve kör olarak yıkılıp gitmezler. Onlar: Rabbimiz eşlerimizden, soyumuzdan, sopumuzdan bizim için göz aydınlığı olacaklar bağışla, bizi takva sahiblerine önder kıl! diye dua ederler... ve buna benzer kitab ve sünnette sabit olmuş daha başka sıfatları da vardır. 24[24] 7) Delilleri Değerlendirmede Yöntem İstidlal konusunda zahiren ve batınen, Allah‟ın kitabı ve Rasulünün sünneti ile amel ederler. Genelde sahabenin özelde ise Raşid halifelerin görüşlerine itibar ederler. Kıyas, zevk, keşf, şeyh veya imamın sözü gibi herhangi bir nedenle, Kitab ve Sahih Sünnete karşı muhalif kalmazlar. Hiç kimsenin sözünü Allah ve Rasulünün sözlerinin önüne geçirmezler. Onlara göre sarih akıl sahih nakile uygundur. Allah‟ın kitabı ve Rasûlünün sünnetinden sonra, ümmetin alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri hususlarla amel ederler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟den başka kimsenin masumiyetine inanmazlar. Kitab ve sünnete muvafık olmadıkça kimsenin görüşlerine taassuba varan bir bağlılık göstermezler. Her müctehidin isabet ve hata edebileceğine inanırlar. İlim Ehl-i tarafından bilinen ictihad şartlarına haiz olmadıkça müctehidlik yapılmasına izin vermezler. İctihadî meselelerdeki farklılıklarını düşmanlık ve ayrılık vesilesi yapmaz, bilakis birbirlerini sever, birbirlerini destekler ve birbirlerinin arkasında namaz kılarlar. Müslümanları muayyen bir fakihin mezhebini taklid etmekle yükümlü görmezler. Bilakis delilin kuvvetine göre dileyen dilediği mezhepten bir diğerine intikal eder. Bununla birlikte bir mezhebi taklid, taklid yolu ile değil de tabi olmak suretiyle oluyorsa, bir sakınca görmezler. Avamın mezhebi müftüsünün mezhebidir. İmamların delillerini idrak edebilen ilim talebelerinin ise o deliller ile amel etmeleri caizdir. Bir meselede delil ve tercih durumuna göre bir imamın mezhebinden diğer bir imamın mezhebine intikal edebilirler ve bu şekilde müctehid değil müttebi olmuş olurlar. İctihad, dört imam ve diğer müctehid fakih ve muhaddislerin yaptıkları gibi, şeri hükümleri, Kitab ve Sünnetteki delillerinden çıkarmak demektir. 25[25] 8) Yöneticilere İtaat Allah‟a isyan ile emretmedikleri sürece müslüman idarecilere itaat edilmesi gerektiği görüşündedirler. İsyan ile emrettikleri zaman onların bu emirlerine itaat edilmez. Fakat diğer konularda onlara itaate devam edilir. İslam ile hükmettikleri sürece arkalarında namaz kılınır, emirleri altında cihada iştirak edilir, onların hayır ve istikamet bulmaları için dua yapılır ve nasihat edilir. Açığa vurduklarından görülen doğrulukları oldukça, müslüman idarecilere, küfür olmamak kaydıyla şer‟î bir muhalefette bulunmalarından ötürü baş kaldırmayı haram görürler. O halde maruf olan hususlarda yöneticilere itaat etmek ehl-i sünnet ve‟l-cemaat‟in kabul ettiği esaslardan büyük bir esastır. Bundan dolayı selef imamları bunu itikadi esaslar arasına sokmuşlardır. İçinde bu hususa dair açıklamanın ve buna dair bilgilerin bulunmadığı bir akaid kitabı hemen hemen yok gibidir. Bu her müslüman için şer‟î bir farizadır. Çünkü İslam devletinde disiplinin var olması için bu temel bir esastır. Ehl-i sünnet ve‟l-cemaat‟in görüşüne göre müslüman yöneticilerin arkasında beş vakit namazı cuma ve bayram namazlarının kılınacağı, onların yönetimi altında iyiliğin emredilip münkerden sakındırılacağı, cihad edileceği, haccedileceği, iyi ya da kötü olmalarının durumu etkilemeyeceği görüşündedirler. Yine onlara salih olmaları ve doğru yolda yürümeleri için dua edileceği, zahiren sahih çizgi üzerinde olmaları halinde onlara nasihat edileceği görüşündedirler. Küfürden daha aşağı mertebede herhangi bir aykırılık işledikleri takdirde kılıçla onlara karşı çıkmayı haram kabul eder ve bunlara sabredileceği görüşündedirler. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- apaçık bir küfürleri ortaya çıkmadıkça masiyet olmayan hususlarda onlara itaat etmeyi fitne zamanında savaşa katılmamayı, birlik iken ümmeti bölmek isteyen kimselerle çarpışmayı emretmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: “Sizin en hayırlı yöneticileriniz kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven, kendilerine dua ettiğiniz ve size dua eden yöneticilerdir... Kötü yöneticileriniz ise kendilerine buğzettiğiniz, size buğzeden, kendilerine lanet okuduğunuz ve size lanet eden yöneticilerdir. Ey Allah’ın Rasûlü! Biz kılıçla bunlara karşı çıkmayalım mı? diye sorulunca, şu cevabı verdi: Aranızda namazı kıldırdıkları sürece hayır. Eğer sizler yöneticilerinizden hoşuna gitmeyecek bir şey görecek olursanız, onların yaptıklarını hoş görmeyiniz, fakat itaatten de el çekmeyiniz.” 26[26] 9) Sahabenin Durumu Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 26[26] Muslim. Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 24[24] 25[25] Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in ashabını severler ve onları eleştirmekten veya yermekten şiddetle kaçınırlar. Selef‟e göre; sahabenin tamamı adildir ve onlar bu ümmetin en efdalidirler. Onların iman ve faziletlerine tanıklık, asıl, kati ve dinden bilinmesi zorunlu olan hususlardandır. Onları sevmek din ve iman, onlardan nefret etmek ise küfür ve nifaktır. Bir yıl, bir ay, bir gün veya bir saat dahi olsa, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sohbetine iştirak etmiş veya onu görmüş ve İslam üzere vefat etmiş olan her müslüman sahabidir. Sahabe arasında geçen olaylar konusunda yorum yapılmaz ve bu iş Allah‟a havale edilir. Onlardan isabet etmiş olan iki ecir, hata etmiş olan ise bir ecir kazanmıştır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in “Ashabıma sövmeyin. Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd’e hatta yarım müdd’e bedel olmaz.” 27[27] Bid‟atçiler, Rafiziler ve Haricilerin aksine onlar sahabeyi saygı ve sevgi ile anarlar. Selef-i Salih‟e göre sahabeler hatadan masum değillerdir. İsmet, Allah‟ın dinini tebliği için seçtiği peygamberler içindir ve Allahu Teâlâ bu ümmetin fertlerini değil, fakat topyekün cemaatini hataya düşmekten korumuştur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟den sonra ümmetin en hayırlısı Hülefai Raşidin‟dir ki onlar şu dört sahabedir. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r. anhüm). Sahabesiyle beraber Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in Ehl-i Beytini de severler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ehli Beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım.”28[28] Tüm müslümanların anneleri olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in hanımları da Ehl-i Beyttendirler ve tüm kötülüklerden uzak tertemizdirler. Onlar dünyada olduğu gibi ahirette de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in hanımlarıdırlar. 29[29] 10) Bid’at Ve Ehli Dinde olmayan şeyler icad eden bid‟at ehline buğz ederler. Onları sevmez, onlarla oturmaz, arkadaşlık yapmaz, sözlerini dinlemez ve onlarla dini konularda tartışmazlar. Onlara göre bid‟at, tevhidin kemaline terstir ve şirke götüren bir vesiledir. Bid‟at, Allah‟ın meşru kılmadığı şey ile O‟na ibadet etmektir. İbadet veya dinde bid‟at yoluyla şirke açılan her kapının (=zerianın) mutlaka kapatılması gerekir. Bid‟at ehlinin alametlerinden biri de hadis ehlini küçük görmeleri ve onları zahiri, haşevi ve müşebbihe gibi lakaplarla anmalarıdır. Selef onların bu ittihamlarının tamamını reddetmiştir ve gerekli cevapları vermişlerdir. Selef‟in bid‟at Ehl-i hakkında bir çok sözleri vardır. 30[30] 11) Emr-i Maruf Nehy-i Münker İyiliği emredip kötülükten nehyederler. Çünkü ümmetin hayrı ve toplumun korunması, ancak bu görevin ifa edilmesiyle gerçekleşir. “Emri bi‟l maruf ve nehyi ani‟l münker” olarak ifade edilen bu vecibe, İslam‟ın en önemli şiarlarınden birisidir. Her müslüman gücü nispetinde bu vecibeyi yerine getirmekle mükelleftir. Selef-i Salihin iyiyi emir, kötülüğü nehiy şiarı ile beraber İslam‟ın Cuma ve cemaat şiarlarını da titizlikle yerine getirirler. Farz namazları ilk vakitlerinde kılarlar. Çünkü ilk vakti son vaktinden daha faziletlidir. Namazda huşû ve itminana titizlikle riayet ederler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünneti gereği gece namazlarını tavsiye ederler. Tüm müslümanlarla nasihatleşir, iyilik ve takva üzere yardımlaşırlar. Bela ve sıkıntılara sabredip, hoşnutluk ve rahatlıklarında şükrederler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‟in “Müminlerin iman bakımından en kamil olanları ahlak bakımından en güzel olanlarıdır” buyruğu gereği güzel ahlak ve davranış sahibi olmak için çalışırlar. Sılayı rahim yapar, aralarında selamı yayar, yoksul, ihtiyaç sahibi ve yetimlere acır, onlara yardım ellerini uzatırlar. 31[31] Son Olarak: İşte İslam ümmetinin ilk neslinin saf ve selim akîdesi budur. Bu akîdenin kaynağı Kitab, Sünnet ve selef imamlarının sözleridir. Ümmetin ilk neslinin kalpleri bu akîde ile dirilmiştir. Bu Selef-i Salih, Fırkatu‟n Naciye, Ehl-i Hadis, Ehl-i Sünnet ve‟l Cemaat, Dört İmam‟ın, Cumhuru Fukaha, Cumhuru Muhaddisîn‟in ve ilmiyle amil alimlerin, bugüne kadar ve kıyamete kadar onların yolunu takip edenlerin akîdesidir... Sonradan gelip onların sözlerini değiştirenlerin durumları sizi aldatmasın. Allah‟ın Kulları! Seçkin Selef-i Salihimizin benimsediği sahih ve sade akîdemize dönmeli, onların sükut ettikleri konularda sükut etmeli, ibadetlerimizi onlar gibi eda etmeli, Kitab, Sünnet, ümmetin selefinin ve imamların icmasına ve yeni meselelerde de sahih kıyasa sarılmalıyız. 32[32] 27[27] Buhârî. Müslim. 29[29] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 30[30] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 31[31] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 32[32] Abdullah Yolcu, Selef-i Salihin Akidesi, Guraba Yayınları El Broşürleri. 28[28]