Görmez: Camiyi bir üs olarak seçmişler

advertisement
On5yirmi5.com
Görmez: Camiyi bir üs olarak seçmişler
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Artık imsak tartışmaları Türkiye'de bilgi
sorunu olmaktan çıkmış, bir ahlak sorununa dönüşmüştür. Bu da bizi üzüyor" dedi.
Yayın Tarihi : 24 Temmuz 2013 Çarşamba (oluşturma : 10/20/2017)
Görmez,
Diyanet
İşleri
Başkanlığı gazetecilere
tarafından Ankara
Büyükşehir
Belediyesi
Gençlik Parkı
Tesislerinde
verilen
iftarın ardından
soruları
yanıtladı.
Sosyal
Bir gazetecinin Türkiye'deki inanışlarla ilgili ifadelerini hatırlatarak konuyu detaylandırmasını
istemesi üzerine Görmez, şunları söyledi:
"Hiçbir
tanımlamaya
girmeden
herhangi
vatandaşımız
inancı,
yaşadığı
mekanı
ne atfediyorsa
o ad
altında
hangi
fonksiyonu
icra
ettiyse,
içinde
hangi
erkanlar,
hangi
ritüeller
yapılmışsa
aynı
şekilde
yoluna
devam
etmesi.
Aksi takdirde
tanımlamalarla
işe
başladığımızda
orada
bir kendi
takım
anlaşmazlıklar
ortaya
çıkıyor
ve
içinden
çıkılmaz
birtarihte
halebir
geliyor." İnançların bir arada yaşaması ve kendini ifade edebilmesi konusundaki sözleri hatırlatılarak,
ateistlerin ifade özgürlüğü kapsamında İslam diniyle ilgili eleştirilerine yönelik bir soruya Görmez,
"Kur'an-ı Kerim, yüce Rabbimizin yeryüzünde herkese bir inanma ve inanmama özgürlüğü verdiğini
ifade eder. İfade aynen şöyledir "Dünyada dileyen inanır, dileyen de inkar eder". Dolayısıyla inkar
etme özgürlüğünü Yaratıcı tanımışsa benim tanımamamın bir anlamı olmaz. Benim söylediğim, kendi
inancını, düşüncesini, hiç kimsenin inancına, düşüncesine hakaret etmeden, küçük görmeden,
aşağılamadan, belli bir üslup içerisinde ifade etme hakkında sahip olmasıdır" değerlendirmesinde
bulundu.
Tekke ve zaviyelerin kapatılması hatırlatılarak "Temel konularda bir açılım sağlamak için kanunen
bir değişiklik ihtiyacı görüyor musunuz?" sorusuna karşılık Görmez, şöyle konuştu:
"Aslında pek çok araştırmacı, akademisyen, bu sorunların ortaya çıkış noktası olarak isimlerini
zikrettiğiniz tekkelerin, zaviyelerin, türbelerin yasaklanmasıyla başladığını ve dolayısıyla yine oraya
dönerek, şimdiki açılımları yapmak gerektiğini ifade ediyorlar. Ancak bu arada yapılan tartışmalar da
şunu gösteriyor ki tartışmayı tarihe götürerek devam ettirmenin, başka sorunları da beraberinde
getireceğini ortaya koyuyor. Kaldı ki tarihte bu fonksiyonları icra eden kuruluşlar tarihte kaldı.
Onları bugün güncellemek çok daha büyük sorunları da beraberinde getirebiliyor. Ben her iki
alternatifin de ele alınmaya değer olduğunu ifade etmek isterim. Yani ille de sadece tekke
zaviyeleri kaldırmak suretiyle bugünkü kolaylıkları sağlama yoluna değil oraya gitmeden de her
türlü kolaylığın sağlanabileceğini düşünüyorum." Görmez,
1940'lı
yıllarda
Fatih
Sultan
Mehmet,
Hazreti
Mevlana
büyük insanın
türbeleriyle
ilgili
hemen
bir istisna
getirilerek,
çokpekçok
büyük
insanın
türbelerinin
açıldığını
hatırlatarak,
şöyle
devam
etti: pekgibi
"Yani tek alternatif üzerinde durmak başka tartışmaları da beraberinde getiriyor. Onun için bir
konsensüse varılabilir de o maddeler üzerinde ittifak sağlanırsa ne ala. Ama eğer başka tartışmaları
beraberinde getiriyorsa o zaman başka yollar da bulunabilir diye düşünüyorum. Bunu da sadece belli
bir inancı, belli bir inanç kesimini değil, bütün bir büyük paket olarak, inanç özgürlüğünün önündeki
bütün sorunları birlikte ele almak gerektiğini düşünüyorum. Belli bir kesim değil, her kesim. Hem
tarihte birlikte yaşadığımız bir takım inanç grupları, hem bugünkü bir takım inanç gruplarının tamamı
birlikte değerlendirilerek, tamamıyla hukuk, inanç özgürlüğü ve insan hakları çerçevesinde meseleyi
ele almanın daha doğru olacağını düşünüyorum." Cami, hutbe ve vaazlarda kullanılan dilin yenilenmesi gerektiği yönündeki sözleri hatırlatılarak bu
doğrultuda çalışma yapıp yapılmadığına ilişkin bir soru üzerine Görmez, cami cemaatlerin
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla son iki yılda 42 bin cami görevlisinin çok ciddi bir hizmet içi
eğitimden geçirildiğini anlattı.
Görmez, şunları söyledi:
"Yeni bir dil, yeni bir üslup, yeni bir hizmet anlayışı bunu nasıl geliştirebiliriz diye, bilhassa yeni
kuşaklara nasıl hitap ederiz bunun üzerinde yoğunlaştık. Ama bunu köklü olarak çözebilmenin yolu
Türkiye'de din eğitimini, din eğitimi kurumlarının, imam hatip liselerindeki dili, üslubu, eğitim,
müfredatı programı, ilahiyat fakültelerimizdeki müfredatı, programı bütün bu açılardan yeniden ele
almak gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada diğer dost ve kardeş İslam ülkeleriyle mukayese
ettiğimizde kendimizi, aslında iyi bir noktadayız. Ancak dünya o kadar hızla değişiyor ki, gençlik o
kadar hızlı ilerliyor ki arkasından onlara yetişmek, onların hızına yetişerek kendimizi onlara
anlatabilmekte hala zorlanıyoruz. İşte belki bütün bilim adamlarının bunun üzerinde durması
gerekiyor ve bence sadece dini eğitimin sorunu değil Türkiye'de bütün eğitimin en ciddi
sorunlarından bir tanesidir diye düşünüyorum. Biz dijital ortamlarda beslenen gençliğe nasıl bir
eğitim vereceğimiz konusunda gecikmiş vaziyetteyiz. Din eğitiminde de gecikmeler yaşanıyor diğer
sahalarda da aynı gecikmeleri yaşıyoruz." Bir gazetecinin "Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl hazırlıklarını 74 bin hacıya göre yaptı ancak daha az
hacı adayı gidebiliyor. Bu durum Diyanet İşleri Başkanlığını ne kadar zarara uğratacak. Revaklara
ilişkin son durum nedir?" sorusuna Görmez, Arafat'tan inilmesinin ardından bir sonraki yılın
hacılarına ilişkin çalışmaları başlattıklarını yaptıklarını hatırlattı. Büyük bir zararın söz konusu
olacağını söyleyen Görmez, "Henüz hesap etmedik ama bizim en zor yıllarımızdan birisi. Tabii ciddi
bir öngörüsüzlük var onu her zaman ifade ediyorum. Yetkililere de ifade ettim.
Ancak şunu da unutmayalım aslında inşaatın zorluğu, revakları kurtarma çabasından kaynaklanıyor.
Bunu başkalarına ifade etmiyorlar ama bize ediyorlar. Yani eğer revakları o tarihi sütünlarıyla,
taşlarıyla korumak gibi bir düşünce olmasaydı bu inşaat çok daha hızlı bitebilirdi. Ama onları tek tek
muhafaza ederek başka yerlere taşıyıp daha sonra tekrar tavaf alanı içine yerleştirme projesi
zaman alıyor." Kabe'de yeni yapılan tavaf alanıyla ilgili bir soruya karşılık Görmez, "Şu anki mevcut hali bana gelen
bilgilere göre daha çok üst katını engelliler kullanacak, yani büyük revaklar yok olduğu için engelli
insanların daha çok el arabalarıyla kullanabilecek, herkes kullanmayacak ama bu haliyle kalmasını
herhalde hiç kimse kabul etmez" diye konuştu
"Torba Yasa'da yer alan camilerin etrafındaki müştemilatların gelirlerinin cami vakıflarına,
derneklerine bırakılmasıyla ilgili düzenlemeyi nasıl karşılıyorsunuz" sorusu üzerine ise Görmez, cami
müştemilatıyla ilgili yasanın Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kabul ettiği bir düzenleme olmadığını
söyledi. Camilerin arazisinin tamamen hazine arazisi olduğunu, binalarını vatandaşın parasıyla
yapıldığını ifade eden Görmez, şunları dile getirdi:
"Oradaki müştemilatın bütün gelirlerini sadece derneklere bırakmak doğru değildi. Diyanet İşleri
Başkanlığının önerdiği düzenleme, bunu Diyanet İşleri Başkanlığı marifetiyle öncelikle ilgili caminin
bütün ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu getiriyordu ve Diyanet'in ilgili o gelirleri, ilgili caminin
ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra hiçbir yerde değil sadece camilerin yapımında kullanma mecburiyeti
getiriyordu. Ancak tabi ki 16 bin cami derneği var Türkiye'de. Onların her biri bir kamu tüzel
kişiliğidir aynı zamanda. Onların da talepleri vardı, onların da her birisinin hizmetleri, faaliyetleri var.
Pek çokları bizim için aynı zamanda Kur'an kursları ve başka hizmetler de yapıyorlar. Neticede
derneklerin üzerinde durduğu düzenleme kabul gördü. Diyanet İşleri Başkanlığı sadece
muhabesebesini yapacak, zannediyorum sadece yüzde 10'u bırakıldı. Onun da hiçbir kıymeti
harbiyesi yok. Ben şahsen keşke o da Diyanet'e verilmeseydi daha uygun olurdu diye
düşünüyorum."
Görmez, Bezm-i Alem Valide Sultan Camisi'ne giren eylemcilere ilişkin bir soru üzerine, bu konudaki
görüşlerini daha önce değişik ortamlarda dile getirdiğini hatırlatarak, amaçlarının herhangi bir şeyi
örtmek ya da kapatmak olmadığını, sadece yaşanan olayda suçlama ile suiniyetin birbirine
karıştığını ve böylece tavır almanın güçleştiğini ifade etti.
Daha önce "rengi, dini, ırkı, hatta işlediği suç ne olursa olsun Allah'ın evine, mabede sığınan her
insan bize Allah'ın emanetidir" dediğini anımsatan Görmez, şöyle konuştu:
"Kabe için Cenabı Hakkın kullandığı bir ifade vardır, 'Oraya giren, güvendedir'. Kabe'nin şubeleri olan
camilere de herhangi bir insan zor bir zamanında sığındığı zaman biz onu güvende kabul ederiz.
Ama bizim itiraz ettiğimiz, kabul etmediğimiz şu oldu; çok önceden, olaylar başlamadan içinde
şiddeti barındıran bir hareket, o hareketi yapacak olan insanlar, bir camiyi önceden bir karargah
olarak, üs olarak, lojistik mekan olarak belirleyip, önceden çuvallarla eşyalarını oraşa taşıyıp hazırlık
yapmışlarsa bunu kabul edemeyeceğimizi açıkca ifade ettik. Bu iki hususu birbirinden ayırdık,
ayırmaya da devam ediyoruz. İçeriye gelince, tekrar tartışma başlatmak istemem, 3 günlük kamera kayıtlarımız elimizdedir. İçeride
her türlü, sadece yaralılar yok, sadece masum olarak oraya sığınanlar yok, herhangi bir Müslümanın
kabul edemeyeceği davranışlar da var. Bunların bir kısmını biz doğrusu paylaşmayı dahi zait kabul
ettik. Gönül isterki böyle birşey hiç olmasaydı, bunun üzerinden de bir cami üzerinden böyle bir
tartışma hiç yaşanmasıydı. Ama bu iki hususu daima birbirinden ayırdık, ayırmaya devam ediyoruz."
-Manevi iklimi sabote
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ramazan ayında yaşanan imsak tartışmalarına da değinerek,
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi önemli bir kurumun, 80'i aşkın ilahiyat fakültesinin olduğu, semanın,
göğün, güneşin, ayın, yıldızların bütün hareketlerinin canlı olarak izleyebildiği bir ülkede, dünyada 3
yıldır her ramazan ayında imsak vaktinin tartışılmasının ramazanın manevi iklimini sabote etmek
olarak değerlendirdiğini söyledi.
Başkanlık
olarak
bütün
ilim
adamlarını
ciddiye
aldıklarını,
imsak
tartışması
ilk
başladığında
Ankara
Üniversitesi
Fen
Fakültesi
Uzay
Bilimleri
bölümüyle
anlaşma
yaparak
çeşitli
yerlerinde
astronomik
aletlerle
gözlemler
yapmaya
başladıklarını
anlatan
Görmez,
50 farklı
gözlem
yapıldığını
ve bunların
sonuçlarının
ramazan
ayından
önce
kamuoyu
ile
paylaşıldığını
kaydetti.
Görmez,
şöyle
devam
etti: Türkiye'nin
"Diyanet İşleri Başkanlığı asla tarihin kıyısında, köşesinde kalmış şahıs ve marjinal görüşlerle amel
etmez. Tarihin ilmiğinden süzülmüş, doğru bilgileri, ortak bilgileri değerlendirerek toplumla paylaşır,
bunu yaparken de hem tarihi değerlendirir, hem de bütün İslam dünyasını dikkate olarak
değerlendirir. Tarih boyunca İslam bilginleri bir konuda ne demişler, bugün İslam dünyasının
muhtelif yerlerinde ne tür araştırmalar var, bütün bu değerlendirmeleri birleştirerek biz toplumla
paylaşıyoruz. Etrafımızda bu kadar sorunların yaşandığı, insanların katledildiği bir dönemde
ramazanın manevi ikliminin bütün toplumu kuşattığı zaman dilimini sürekli imsak tartışmalarıyla
geçirmek, zamanı bu şekilde tüketmek doğru değil. Artık imsak tartışmaları Türkiye'de bilgi sorunu
olmaktan çıkmış, bir ahlak sorununa dönüşmüştür. Bu da bizi üzüyor. Bizim esas aldığımız ölçü, çıplak gözle gözlem değildir. Çıplak gözle gözlem ile ortak bir takvim
yapma imkanına hiçbir millet sahip olmaz, çünkü bu havanın bulutlusu vardır, yazı vardır, kışı vardır.
Daha çok astronomik hareketleri dikkate alarak, Diyanet İşleri Başkanlığı ortak bir takvimde toplumu
birleştirmek için farklı kriterleri esas almıştır. Aslında 3. hicri asırdan itibaren bütün astronomları
Uluğbey'den Nasrettin Tusi'ye kadar ve cumhuriyet dönemindeki Kandilli Rasathanesi'nin başına
gelen, aynı zamanda bir din bilgini olan Fatin Gökmen'e kadar bütün bilgileri toplayarak,
değerlendirerek elde ettiği doğru bilgiyi toplumla paylaşır, asla şahıs ve marjinal görüşlerle amel
etmez."
AA
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Görmez: Camiyi bir üs olarak seçmişler
Download