tmmob makina mühendisleri odası IV. ULUSAL MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ ye EĞİTİMİ SEMPOZYUMU RAPOR ve BİLDİRİLER KİTABI 01-02 KASIM 2001 İSTANBUL Yayın No: E/2001/288 tmmob makina mühendisleri odası Sümer Sok. No: 36/1 -A Kızılay / ANKARA Tel: (0312) 231 31 59 - 231 31 64 Fax: (0312) 231 31 65 ISBN : 975-395-480-8 Bu kitabın yayın hakkı MMO'ya aittir. Kitabın hiçbir bölümü değiştirilemez, MMO'nun izni olmadan kitabın hiçbir bölümü elektronik, mekanik fotokopi vs. yollarla kopya edilip kullanılamaz. Kaynak göstermek şartıyla kitaptan alıntı yapılabilir. Basım Yeri: Ceren Ofset Tel: (0212) 621 79 83-621 79 84 PENTaMED Basım Yayın Org. ve Tic. Ltd. Şti. Tel: (0216)418 69 60 •t» i TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu" 01-02 Kasım 2001 MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ İHTİSASLAŞTIRILMALIDIR İsmail Hakkı AKÇAY S.D.Ü. Müh. Mim.FakMakMüh Böl, İsparta, TÜRKİYE Tel: 0 535 664 17 71 -0 246 237 04 28 E-Posta : akcav@mmf.sdu.edu.tr İsmail Hakkı AKÇAY 10.10.1959 Çaykara / Trabzon da doğdu. 1967-1972 yıllarında Çaykara-Soğanlı Köyü'nde ilkokul öğrenimini, 1972-1975 yıllarında Çaykara İnönü Lisesi'nde ortaokul öğrenimini, 19751978 yılları arasında Trabzon Erkek Yatılı Öğretmen Lisesi Matematik Kolu'nda lise öğrenimi, 1978-1982 yıllarında Akdeniz Üniversitesi İsparta Mühendislik Fakültesi Makina Mühendislik Bölümü'nde lisans öğrenimi tamamladı.1983-1991 yıllarında İsparta Mühendislik Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1983-1985 yıllarında Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü'nde yüksek lisans öğrenimi tamamladıktan sonra, 1985-1991 yıllarında Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Makina Anabilim Dalı'nda doktora unvanını, Mayıs 1991 de Yardımcı doçentlik. Ekim 1996 Doçentlik unvanının kazandı. 1. GİRİŞ Evren varolduğu sürece, dünyadaki canlıların gereksinimleri de var olmuştur ve var olacaktır. Bu gereksinimlerin tamamının giderilmesi değişik zaman ve mekanlarda değişik usullerle gerçekleştirilmiştir. Gereksinimlerin var olandan daha kolay giderilmesi, insanlar tarafından hep araştırma konusu olmuştur. İnsanlık tarihine teknoloji penceresinden bakıldığında, insanoğlu sürekli yeni bir şeylerin peşinde koşmuş ve bu sayede pek çok buluşu gerçekleştirmiştir. Son yaşanan yüzyıldaki buluşlar, baş döndürücü bir hızla gelişmiş ve günümüzde de aynen devam etmektedir. Buluş denince ilk akla gelen bilim adamlarıdır. Bilim adamları ömürlerini bilime adamış şahsiyetler olup ancak üniversite gibi kurumlarda yetiştirilebilirler. Üniversite eğitim kurumlarının vereceği eğitim nasıl ise, eğitilen kişilerin bilim hayatları da o şekilde yön bulur. Eğer üniversiteler eğittiği kişileri ihtisasa yönelik anlamda yetiştirebilir ise, o kişiler teknik hayatlarında daha başarılı olurlar. Bu gün AB ve ABD gibi ülkelerde bulunan üniversiteleri göz önüne aldığımızda mühendislik fakültelerindeki toplam birbirinden farklı bölüm sayısı 200 ü aşmış durumda iken, Türkiye'de bu sayı 50 civarındadır. Bu da ülkemiz adına bir talihsizliktir. Avrupa ve ABD ülkelerinde pek çok sayıda teknik anlamda kayda değer küçücük konuların enstitüleri kurulmuş iken, Türkiye'de bu konuların normal bölümleri bile mevcut değildir. Bu da, Türkiye'de verilmekte olan teknik eğitimin, ihtisas anlamında değil de genel anlamda olduğunu gösterir. Türkiye'de verilmekte olan makine mühendisliği eğitimi, teknolojik gelişmişlik anlamında ya ilk etapta makine mühendisliklerinin birinci sınıfından sonra opsiyonel bir şekilde verilmeli -173- veya uzun vadeli olarak makine mühendisliği bölümü en az 10-15 sayıda (enerji mühendisliği bölümü, taşıt mühendisliği bölümü, iklimlendirme ve soğutma mühendisliği bölümü, tesisat mühendisliği bölümü, konstrüksiyon ve imalat mühendisliği bölümü gibi) yeni teknik bölümlere dönüştürülmelidir. İlk etapta uygulanması zor gibi görünen makina mühendisliği eğitimindeki ihtisaslaşma gerçekleştirildiği taktirde, Türkiye'de büyük bir teknoloji devriminin olacağı ve bu sayede Türkiye ancak dünya teknoloji devleri arasında yerini almış olacaktır. Sonuç olarak, ülke çapında hep birlikte el ele verip bu sorunların üstesinden gelinmesi gerekir. Aksi takdirde kötü anlamda nedeni ilgili ve yetkililerin olduğu istenmeyen ülke kaderine razı olunmalı. Makina Mühendisi : ODTÜ genel katalogunda, Makina Mühendisliği Eğitimi Programının Temel Mühendislik Bilimleri içinde sağlam bir temel oluşturarak öğrencileri profesyonel uygulama alanlarında yetiştirmek üzere hazırlandığı ifade edilmektedir. Profesyonellikten de şu anlam çıkarılabilir: Makina mühendisi, mühendislik konularını teknik ve sistematik bir şekilde düşünebilen, araştıran, tasarlayan, geliştiren ve imal edebilen şeklinde tanımlanabilir. Makina Mühendisinin Görevleri: Teknik ve sistematik bir şekilde düşünme, araştırma, geliştirme, tasarlama, kontrol, planlama, projelendirme, emniyet ve ekonomiklik, tesis kurma, çalıştırma, yönetim, geliştirme, imal etme, bakım ve onarım yapma şeklinde tanımlanabilir. Makina Mühendisliğini diğer mühendislik dallarından ayıran en önemli özelliklerinden biri, muhatap olunan sistemlerin statik değil dinamik bir yapıya sahip bulunmasıdır. Bu yapı, hız ve ivme gibi hareket kavramlarının getirdiği, çok sayıda elemandan oluşan mekanizmaların senkronize çalışma ortamını hızla gelişen teknolojilere adapte etme ve uygulama zorunluluğunu gerektirmektedir. Bu mekanizmalar topluluğunda yer alan elemanların bir arada uyum içinde çalışmalarını temin etmek ve daha üstün niteliklere sahip hale getirmek üzere teknolojik gelişmenin sağlanması hususu Makina Mühendisliğinin yapısına bir başka boyut kazandırmaktadır. 2. DÜNYA'DA MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ: Almanya'da teorik araştırmacı mühendis ile pratik uygulamacı mühendis şeklinde iki farklı tipte makine mühendis yetiştirildiği bilinmektedir.Buna karşılık Türkiye'de de normal makine mühendislik bölümleri ile teknik eğitim fakülteleri mevcuttur. Fakat uygulama ağırlıklı eğitim veren teknik eğitim fakültelerinden mezun olan öğrenciler Almanya'da olduğu mühendis olamamaktadır. İngiltere'de matematik ve fizik gibi temel dersler üniversite öncesi eğitimlerde verilmekte olup mühendislik fakültelerinde ise genç mühendis adaylarına mühendislik adına her şeyi öğretme yerine analitik düşünme kabiliyeti ile tasarım gücünü aşılamaktadır. İngiliz makina mühendislik eğitim sisteminde bir dönemde okutulan ders sayısı dört olup haftalık ders saati on beştir. Geriye kalan zamanlarda öğrenciler laboratuar ve kütüphanelerde ödevleri ile uğraşırlar [1]. İngitere'de Laughborough Üniversites'inde, Makina Mühendisliği bölümü içinde, Makina ve Malzeme Mühendisliği, Elektromekanik Mühendisliği, Mühendislik Bilimleri ve Teknolojisi gibi programlar yer almaktadır. Bu şekilde makina mühendisliği ağırlığı olan, interdisipliner bir eğitim söz konusu olmaktadır. Öğrenci ilk yarıyıldan itibaren istediği programı -174- v S ^* i " seçebilmektedir [ 1 ] . Makina mühendisleri geri kalmış ülkelerde bakım, onarım ve işletme görevlerini, az gelişmiş ülkelerde ise projelendirme, imalat ve kısmen de olsa geliştirme çalışmalarını yapar. İleri seviyedeki mühendislik hizmetleri ise branşlara göre uzmanlaşmayı ve gelişmelerle birlikte yenilenmeyi gerektirir. Tabi ki bir ülkenin bu üç konumdan herhangi birine sahip olması durumu o ülkenin aynı zamanda makine mühendisliği okullarında verilen mühendislik eğitiminin seviyesini gösterir. 3. TÜKİYE'DE MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ: Türkiye'de stratejisi ve hedefi sürekli olarak değişen ilköğretim ve lise öğretimi üzerine dört yılda beklenen niteliklere sahip mühendis yetiştirmek oldukça zordur. Endüstriyel ortamda yetişmemiş teknik hobileri olmayan gençlerden kaliteli makine mühendisleri yetiştirmek oldukça zordur. Ekonomik kalkınma hamlesi ve hızlı sanayileşme gayretleri içinde bulunan Türkiye'de, ilgili tüm kurumlar arasında işbirliğinin sağlamlaştırılması ve etkin bir koordinasyonun kurulması kaçınılmaz olmaktadır. Şekil 1 de ise iki örnek çalışmanın sonuçlan görülmektedir. Üretim Planlama ve Bakım konusu ile Araştırma ve Tasarım konularında görev alan mühendislere üniversitede kazandırılan bilgi, beceri ve yetenekler ile bu alanlarda iş gören kuruluşların mühendislerden bekledikleri bilgi, beceri ve yetenek farkları bir profil grafik şeklinde belirtilmiştir. 1 Genel teknoloji Ekip-grup çalışmasına ve 12 işbirliğine yatkınlığı , 2 Özel, kendi meslek alanı 3 Teoriyi kullanma ve uygulama yeteneği Bilgisayar kullanımı Problemleri bağımsız ve kritik-analiz yöntemleriyle 10 çözümleme yeteneği 4 İş ekonomisi ve işletme planlaması bilgisi Yeni fikirler 9 5 Yabancı dil bilgisi üretme Yönetim ve 8 e' liderlik niteliği 7 Yazılı ve 6 Sözlü anlatım ve ifade yeteneği \£ = Sanayide mühendisten beklenen bilgi ve yetenek profili M - Mühendise üniversitede verilen ve kazandırılan bilgi ve yetenek profili Şekil.l : Araştırma ve tasarım konusunda üniversitede mühendise kazandırılan ile sanayide beklenen arasında bilgi ve yetenek farkı [ 1 | . -175- Şekil. 1 den açıkça mühendislerin teoriyi kullanma ve uygulama yeteneği, planlama bilgisi ile yeni fikirler üretme haricinde dokuz maddede mühendislik okullarında verilen eğitimin hazır lisans kullanan Türk sanayisinde hiçbir işe yaramadığını görülmektedir. Esasında makina mühendislerinin sahip olmuş olduğu potansiyel teknik bilgi seviyesi sanayi isteklerinin kat kat üzerinde olması gerekir. Hem üstelik Türk sanayisinin pek çoğu eskimiş hazır lisans kullanmaktadır [4]. Bu da Türk üniversitelerinde mevcut olan makine mühendisliği bölümlerinde verilmekte olan klasik eğitimlerin yeterli olduğunu, uzmanlaşmaya gerek olmadığını ima eder gibi bir durumu yansıtmaktadır. Oysa şu soru akla gelebilir; Acaba teknolojik bilgi bakımından Türk üniversiteleri mi çok ilerde, yoksa Türk sanayi kuruluşları mı çok geride ? Bu soruya şöyle yanıt verilebilir; Pratikten yola çıkarak sanayide kullanılan teknolojilerin çok geride olduğu bilinmektedir. Türkiye sanayisinde yerli lisans kullanımı yok denecek kadar azdır. Bu durum da ülkeyi sürekli geri kalmışlığa mahkum etmeye yeter ve artar bile. Türkiye'de makine mühendisliği eğitiminde uygulanmakta olan eğitim ve öğretim planlan zaman aşımına uğradığından artık geçerliliğini yitirmiş olup dünyadaki gelişmiş olan ülkelerin teknolojik gelişmelerini bile takip edemeyecek konuma gelmiştir. Bu eğitim ve öğretim planları en kısa zamanda dünya standartları seviyesine yükseltilmelidir. Bugünkü eğitimin yetiştirdiği makina mühendisinin profili aşağıdaki gibidir; 1 - Kendine güvensiz ve dolayısı ile cesaretsiz, 2- Tek başına karar vermekten aciz, 3- Karşılaştığı teknik problemleri çözmekte yetersiz, 4- Hayal etme kabiliyeti gelişmemiş, 5- Okulda öğrendiği bilgilerden bir sentez yapamıyor. Ayrı ayrı öğrenmiş olduğu derslerin bilgilerinden bir yeni bilgi sentezi yapamıyor, 6- Karşılaştığı problemlere rasyonel çözüm yolları bulma yerine, göz kararı pratik çözümlerle yetiniyor [1]. Sonuçta Türkiye üniversitelerinde makina mühendisliği adına her bir şey öğretilmeye çalışılıyor fakat aslında derinlemesine hiçbir şey öğretilmiyor. 4. MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNDE İHTİSASLAŞMA: Nasıl bir makina mühendisliği öğretimi? Bu soruyu yanıtlamak için makina mühendisliği üzerine görüş birliğine varılmış aşağıdaki saptamalardan yola çıkalım [1]: * Makina mühendisliğinin bilim dalları, ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkısı bakımından birinci sırada yer almaktadır. * Makina mühendisliği, son on yılın ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmelerinden en çok etkilenen mühendislik dallarından biridir. * Endüstri ile ilişkiler açısından makina mühendisliğinin önemli bir potansiyeli vardır. -176- Bu nedenlerle özellikle ınakina mühendisliğindeki çağdaş gelişmeleri yakından izlemek, önümüzdeki yıllar için olabilecek değişme ve gelişmeleri tahmin etmek ve bütün bunların sonucunda eğitim/öğretim programlarındaki gerekli değişiklikleri gecikmeden yapabilmek çok önemli bulunmaktadır. YÖNTEM AÇISINDAN: • • • • • • • • Akılcı ve bilimsel düşünme yeteneği geliştirilmeli, Mesleğe hazırlamalı, Sorunları çözümleme/değerlendirme yeteneği geliştirilmeli, Düşünce ve bulgularını iletebilme becerisi verilmeli, Bilgi kaynaklarına ulaşım yöntemi verilmeli, alışkanlığı kazandırılmalı, Eğitim/öğretimin sürekli bir işlev olduğunu vurgulamalı, En yeni uygulamalardan öğretim süreci içinde haberdar olmasını sağlamalı, Uygulama ağırlıklı aktif eğitim/öğretim olmalı. KAYNAKLAR AÇISINDAN: • • • 200 kişilik değil 30 kişilik sınıflarda eğitim olmalı, Çağdaş araçlar kullanılmalı (bilgisayar, laboratuvar, kütüphane, ders kitabı, film, video bandı,saydam, kapalı devre TV, tepegöz, kaset, gösteri, gezi , kültür alışverişinin olacağı sosyal olanaklar, spor olanakları vb), Öğretim üyesi- öğrenci diyalogunun gerçek anlamda kurulduğu bir ortamda oluşturulmalı. ÖĞRETİM PROGRAMINDA YAPILMASI GEREKEN GENEL DEĞİŞİKLİKLER AÇISINDAN: • • • • • • • Bilgisayar yöntemlerinin kullanılması, Yeni dersler açılması, Belirli konularda paket program kullanımının öğretilmesi, Derslerin uygulamalarının bilgisayarla yapılması, Tüm projelerde bilgisayar kullanımı, Bilgisayarla CAD-CAM-CIM gibi uygulamalara girilmesi, Düşünme yönteminin bilgisayar algoritmaları yönünde geliştirilmesi. PİYASA ŞARTLARINDA İŞ YAPABİLMEK AÇISINDAN: • • • • • • • • • Az hatalı, ama hızlı karar verme / uygulama, Tasarım becerisini geliştirme , Teknik dili bilime ve bilgi kaynaklarını tanıma /ulaşabilme, İlgili standartları /kodları /yönetmelikleri bilme, Birim sistemlerini ve para sistemlerini kolay dönüştürebilme, Abak, tablo ve grafikleri hızlı kullanma, El kitaplarını kolay kullanabilme, Katalog arşivi oluşturma ve kullanabilme, Mühendislik yazılımlarını bilgisayarda kullanabilme. -177- YUKARIDAKİ ORTAMA CEVAP VERECEK MAKİNA MÜHENDİSİNİN PROFİLİ ; 1. Her girdiği yeni tip işe kolay intibak edecek, 2. İntibak ettiği her yeni tip işte, çalıştığı müddetçe kendinden yenilikler katıp bir gelişme temin edecek, 3. işte çalıştığı sürece, gelecek için bir araştırma yapabilecek, gelecektieki duruma göre gerekli tedbirleri alacak mümkünse geleceğe uygun bir teknoloji tasarlayacaktır, 4. Yapabilirse bir buluş peşinden koşacaktır, 5. Memleketin ekonomi ve endüstrileşme politikası üzerinde olumlu etkiler yapabilecek kadar bilgi ve görüş sahibi olacaktır. İhtisaslaşma (Uzmanlaşma, profesyonellik), sahasında konulara ve olaylara derinlemesine hakim olma demektir. Bir insan özellikle can güvenliği ileri seviyede olan makina mühendisliği gibi bir mesleğin her konusunda uzmanlık anlamında söz sahibi olamayacağına göre belli bir alanda fakat derinlemesine ihtisas sahibi olması daha uygundur. Tablo. 1 : Muhtelif sistemlerin parça ve oluşumundaki operasyon sayısı [1|. Operasyon Sayısı Nihai Mamul Parça Sayısı (İthal Parçalar Hariç) Otomobil (Tofaş-Şahin) Kamyon (Cargo2217) Otobüs (Otomarsan) İş makinası (Grayder) Takım tezgahı (4-tonluk) Yükleyici (Lastik tekerlekli) G3 Piyade tüfeği 2 070 7 795 23 619 5 812 3 558 5 640 192 19 140 56518 113 100 21 198 40 000 10 876 1 250 Tablo: 1 de verilen bilgiler ışığında yola çıkıldığında, en az parçaya sahip bir G3 piyade tüfeğinin bile 192 parçadan oluştuğu ve 1 250 sayıda teknik operasyon sonucu son şekliyle imal edilebildiği göz önüne alınacak olursa makina mühendisliği eğitiminde uzmanlaşmanın ne kadar önemli olduğunu anlamak hiç de zor olmayacaktır. Zaten dünyanın dev sanayilerine sahip olan ülkeler günden güne her konuda uzmanlaşmaya doğru gitmekte ve bu özellikleri de makina mühendislik eğitimlerine de uzmanlaşma anlamında ister istemez yansımaktadır. Tablo . 2 : Bazı Ülkelerde patent müracaatları ve verilen patentler 111. 1984 1985 1986 .... 1987 1983 Yıllar Patent Verilen İM V V V Müracaat ı patent M V M M 103703 56862 11284 67201 117006 71661 122433 70860 133807 82 952 ABD 94247 39897 47103 20913 45209 21758 83103 33377 86108 38995 B. Alm. 30413 20200 23666 56114 37530 58848 35549 68280 21176 25043 Fransa 28659 18867 70182 34480 73421 32929 82184 32828 İngiltere 34 691 28254 Japonya 252685 54701 282314 61800 305395 50100 322561 59900 344138 62400 385 726 283 898 320 600 410 593 300 Türkiye 511 3225 5324 3254 12787 2183 3490 9153 3158 2035 Yunanis. 3211 637 960 4037 2319 1724 1200 1852 1991 2268 Portekiz 1851 Kaynak Industrial Property Staüsücs (1983-84-85-86-87) -178- Tablo 2 de bazı ülkelerde kurum veya şahıslar tarafından yapılan patent müracaatları ile resmi makamlar tarafından bu kurum veya şahıslara verilen patent sayıları görülmektedir. Maalesef bu tabloda 70 milyonluk Türkiye'ye ait sayıların 10 milyonluk bir Yunanistan'dan bile ne kadar az olduğu (1/7 oranında) hemen göze çarpmaktadır. Türkiye'de toplam olarak 1989 tarihine kadar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nda 42 000'i milli ve 64 000'i yabancı 106 000 adet marka, 4 500'ü milli ve 18 500'ü yabancı 23 000 adet buluş tescil edilmiştir. Artık Türkiye adına bu konuda her şey apaçık meydanda olup daha fazla yorum yapmaya gerek yoktur. Bu durum da en kısa zamanda ulusal anlamda üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde üniversitelerde verilmekte olan makine mühendisliği eğitiminin modernleştirilmesi ve buna bağlı olarak sanayinin de yeni teknolojilerle üretim yapmaya yönlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için kesinlikle sahasında uzman makina mühendisleri yetiştirilmelidir. Ancak uzman makina mühendisleri sahası ile ilgili yeni teknolojileri bilimsel anlamda takip edebilir ve geliştirebilir. Bir madde, bir bakteri veya bir hücre yapısı üzerinde yıllarca çalışılmasına rağmen yine de müspet bir sonuca varılamamaktadır. İhtisaslaşma ile birlikte diğer ülkelerin teknolojilerini de takip etmek gerekir. Teknik olaylara teori bulma ve geliştirme dersleri ile bu dersleri destekleyici laboratuar çalışmalarına ağırlık verilmeli. Türkiye'de İTÜ ve YTÜ gibi okullarda mevcut olan makine fakültelerinin benzerlerini diğer üniversitelerde de kurulup makine mühendislik bölümleri en az 10-15 sayıda (enerji mühendisliği bölümü, otomotiv mühendisliği bölümü, iklimlendirme ve soğutma mühendisliği bölümü, tesisat mühendisliği bölümü, konstrüksiyon ve imalat mühendisliği bölümü, malzeme mühendisliği bölümü gibi) yeni mühendislik bölümlerine dönüştürülmelidir. Daha sonra da makina fakültelerinin alt mühendislik bölümlerinin eğitiminde temel derslerin eğitimi verildikten sonra o alt mühendislik bölümlerinin mühendislik sahası ile ilgili olarak seçilebilecek bir kolda ihtisaslaşmaya doğru gidilmelidir. Uzmanlaşmaya giden yolda en önemli olan faktörlerden birisi özel derslerle (seçmeli) takviye edilen branş (kol) dersleri sayısını artırmak gerekir. Çağdaş bir makine mühendisliği eğitimi klasik bir eğitim yapılanmasından çok bu tür yapılanmayı zorunlu kılar. Zira makina mühendisliği eğitimi çok geniş bir alana hitap etmektedir ve dolayısıyla her bir makina mühendisinin bu kadar geniş sahanın konularını derinlemesine bilmesi ve uygulaması imkansızdır [2]. İTÜ'NÜN MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ HAKKINDAKİ AMAÇLARI [ 1 ]; • • • • • Makina mühendisliği eğitimine yönelik dersler ansiklopedik dersler değil analitik düşünceyi geliştiren çözüme yönelik dersler olmalıdır, Hemen hemen tüm derslerde laboratuar çalışmalarına ağırlık ve önem verilmeli, Lisans, lisans üstü ve doktora tez çalışmalarında deneysel çalışmalara ağırlık verilmeli, Dersler ders notlan ile değil bir kitaba dayalı olarak anlatılmalı, Tüm mühendislik dersleri bilgisayar ve nümerik kontrollü destekli verilmelidir. -179- Bilgi yönetimi sürecinde görev alan ve makina mühendisleri mesleğinin alanlarından birinde derinlemesine uzmanlık sahibi olmaları arzu edilen kişilerin yetiştirilmeleri için eğitim yükü bir hayli kalabalık oluyor. Bunun için üniversitelerde 3. sınıf yerine 2. sınıftan başlayan uzmanlaşma eğitiminin sağlanmasını gerekmektedir [3]. 5. SONUÇLAR • • • • • • • • • • • • Teknik bilgileri kültürel öğelerle besleyemeyen bir mühendisin meslek hayatında başarılı olma şansı yoktur. Makina mühendisliğinin bilim dallan, ülkenin kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkısı bakımından birinci sırada yer almaktadır. Dolayısıyla makina mühendisliği eğitimi en son teknolojilere dayalı bilgilerle verilmelidir. Ders sayısı azaltılmalı fakat verilmesi uygun görülen derslerin haftalık ders saatleri artırılmalıdır. İyi bir mühendis kendi özel ilgi sahası yanında kendine yetecek derecede temel bilimleri (matematik, fizik, kimya ve hatta gerektiğinde biyoloji, astronomi vb.) de çok iyi bilen kişi demektir. Özellikle uygulamalı matematiği çok çok iyi bir şekilde bilmeli mühendislik problemleri çözümlerine uygulayabilmelidir. Kendi özel ilgi alanına da çok iyi bir şekilde hakim olmalı ve özel ilgi alanını muhakkak kazanması gerekli olan bir dava gibi algılamalı inanarak çalışmalıdır. Profesörlük ve doçentlik atamalarında bilimsel yayın yanında teknik kitapların da istenmiş olması makine mühendisliği eğitiminde uzmanlaşmaya giden yolu daha da kolaylaştıracağı aşikardır. Zaman içersinde makina mühendisleri yürütmekte olduğu bazı görevlerinin endüstri ve işletme mühendislerine devretti. Bundan dolayı çok yavaş da olsa ihtisaslaşmaya doğru gidilmektedir, fakat gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında pek de öneminin olmadığı açıkça görülmektedir. Ülke çıkarları açısından ihtisaslaşmayı tekno- kent veya tekno-park vb. aracı kuruluşlarla yeni teknolojik gelişmelere yansıtmak zorunlu bir uygulama olmalıdır. Gerek İTÜ, gerek Boğaziçi ve gerekse ODTÜ de okutulmakta olan uzmanlaşma anlamındaki opsiyonel zorunlu kol dersleri (% 7-8) ile zorunlu seçimli kol derslerinin (% 3-4) toplam dersler içerisinde yüzdesi yaklaşık % 10-11 civarındadır. Ayrıca ODTÜ de az ders çok kredi uygulaması mevcuttur. Bu ve buna benzer teknik durumlar uzmanlaşmaya doğru genişletilerek değerlendirilmelidir. Günümüzde mühendislik bilimlerinin gelişmiş ülkelerin tekelinde olduğu görülmektedir. Demir perde ülkelerinde temel bilimlerin ileri seviyede olduğu fakat teknolojilerinin ileri seviyede olmadığı görülmektedir. Gelişmiş dünya ülkeleri her sahada ve her konuda derinlemesine ihtisaslaşmaya doğru gitmekte ve her geçen gün ihtisaslaşmaya gidiş hızını artırmaktadır. Eskilerde olduğu gibi basit doğa modelleri esas alınarak yapılan keşifler artık geçmiş tarihlerde kalmıştır. Bu gün ise özellikle makine sahasında bir model geliştirme veya bir buluş yapabilmek için aylarca hatta yıllarca laboratuarlarda çalışmak gerekmektedir. İhtisaslaşmaya doğru giderken özellikle pratik sahada çok önemli rolleri olan ara elemanların (tekniker ve kalifiye ustalar) yetiştirilmesi de ihmal edilmemesi gerekir. Yeni teknolojilerin özellikle eski mezunlara transferi için bir yandan da meslek içi eğitimlere de devam edilmesi gerekir. i Düşünme, algılama, karar verme ve problem çözme yetenekleri gelişmiş, çevreye ve değişen koşullara uyum gösterebilen, sanata, araştırma-geliştirmeye, bilim ve teknoloji üretimine yatkın ve beceri düzeyi yüksek insan modelini hedefleyen programlar uygulanmalı. İster makine fakülteleri şeklinde olsun ister makine mühendislik bölümleri şeklinde olsun mutlaka ihtisaslaşmaya gidilmeli ve Makine Elemanları, Mukavemet ve Malzeme I, II gibi iki dönemlik dersler bir döneme indirilmeli ve bunların yerine Bilgisayar Uygulamalı dersler ile özellikle sayısal teorik araştırmaya yönelik Sonlu Elemanlar Yöntemi ikame edilmelidir. 6. KAYNAKLAR: [1] Özemir Y., 1989,"Birinci Ulusal Makine Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu", 1990, İstanbul. [2] TMMOB, MMO, 1997, "III. Ulusal Makine Mühendisliği Eğitimi ve Sempozyumu Rapor ve Bildiriler Kitabı", İstanbul. [3] " Türkiye Bilişim Stratejileri Çalışma Raporu", 2000, "Türkiye Bilişim Vakfı" [4]. TMMOB, MMO, 1999, "IV. VII. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu Bildiriler Kitabı", Bursa. -181- TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu" 01-02 Kasım 2001 EĞİTİMDE İKİLİ (DUAL) SİSTEM Muzaffer TAMER1 Mehmet Emin YURCf 'Dr. Müh., PİMAŞ A.Ş. Teknik Müşaviri ve İTÜ Öğretim Görevlisi, PİMAŞ A.Ş Fabrikası 41420 Çayırova - Gebze / TÜRKİYE Tel: (0262) 744 31 33/321 E-Posta: muzaffer.tamer@pimas.com.tr 2 Prof. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Makine Müh. Böl. Merkez Yerleşim, 80750 Beşiktaş - İstanbul / TÜRKİYE Tel: (0212) 259 70 70/2620 E-Posta: yurci@yildiz.edu.tr Dr. O.Muzaffer TAMER 1957 yılında 1.T.Ü Makine Fakültesini bitirdi. 1957-1958 tarihlerinde İ.T.Ü Makine Fakültesinde Asistanlık yaptı. 1958-1960 tarihleri arasında Berlin Teknik Üniversitesinde çalışmlarına devam etti. 1960-1965 yıllarında Siemens-SchuckertVVerke - Berlin çalıştı. 19651967 tarihlerinde K.Kteknik Dairesinde askerlik hizmetini yaptı. 1967-1980 yıllarında kendi kurduğu modern fabrikada çalışmalarını sürdürdü. 1980'den itibaren fabrikanın Pimaş A.Ş'ye devri ile Pimaş A.Ş.'de çalışmaya başladı. 1983'de İ.T.Ü Makine Fakültesinde Öğretim .Görevlisi oldu. Aynı fakültede doktorasını tamamladı. Makine Mühendisleri Odası Meslek İçi Eğitim Seminerlerini yürütmektedir. Birçok mecmuada teknik makaleleri yayınlanmıştır. Al • i. / Prof. Mehmet Emin YURCİ Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu olup; anılan Üniversitenin Makina Fakültesi Makina Malzemesi ve İmalat Teknolojisi Anabilim Dalında 1979 yılında Doçentlik; 1989 yılında da Profesörlüğe atanmıştır. Halen Başkanlığını yaptığı bu Anabilim Dalında, özellikle Talaşsız Şekil Verme konusunda yürütmüş olduğu doktora ve yüksek lisans tezleri, araştırma projeleri ile çeşitli yayınları ve Y.T.Ü yayınları arasında yer alan Talaşsız Şekil Verme ve Kalıp İmal Tekniği isimli iki kitabı bulunmaktadır. Prof. Mehmet Emin YURCI, Yıldız Teknik Üniversitesinde son dört yılı Rektör Yardımcılığı olmak üzere, 12 yıl süre ile muhtelif idari görevler; Senato ve Yönetim Kurulu Üyeliklerinde bulunmuştur. Kendisi, Y.T.Ü Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi olup; üç yıl süre ile Yönetim Kurulu Üyeliği de yapmıştır. Anılan Vakfın ortaklığı ile kurulan ISKAV vakfının kurucu üyesidir. Çeşitli dönemlerde, özellikle sanayi işbirliğine yönelik sempozyum, fuar, ve seminer organizasyonları ile birlikte; KOSGEB-Yıldız Teknoloji Geliştirme Merkezi'nin kuruluş çalışmalarında görev almıştır. Prof. Mehmet Emin YURCI, Karaelmas Üniversitesinin açılışından itibaren altı yıl süre ile ders, idari görev ve laboratuarlarının kuruluş çalışmalarında bulunmuştur. Ayrıca, İstanbul ve Kocaeli Üniversitelerinde dersler vermiştir. -182- â i ÖZET: Sanayinin olduğu yerde göreceli olarak çok sayıda mühendis; buna karşılık az sayıda ara eleman yetiştirmekteyiz. Bunun anlamı, kadro piramidinin tepe üstü konması demektir. Üstelik, söz konusu piramitten bu konumda dengede kalmasını beklemekteyiz. Böyle bir şey mümkün değildir. İşte bu sebepten dolayı, ara eleman olarak tabir ettiğimiz ara insan gücü açığının kapatılabilmesi ve sistemli olarak eleman yetiştirilebilmesi için ortaöğretim sistemimizde köklü bir değişiklik yapılması gerekmektedir. Her sene, ÖSS sınavlarından sonra önemli sayıda öğrencinin açıkta kaldığı bilinmektedir. Bunun, toplumumuz bünyesi içinde yer alan genç nüfus ile ailelerinde, sosyal, ekonomik ve moral değerler vb. yönlerden yaratmış olduğu yıkımın etkileri çok önemlidir. O halde, toplumuzun geleceği açısından mutlaka bir şeyler yapılmalı; daha fazla geç kalınmamalıdır. Konu ile ilgili reformun ne olabileceğini ortaya koymak için Almanya, İsviçre ve Avusturya vb. ülkelerde ne yapıldığını incelemek yeterlidir. Eğitimde dual sistem uygulaması, yalnızca anılan ülkelerle sınırlı kalmamakta; Amerika Birleşik Devletleri de altı yıldır bu eğitim sistemini kabullenmiş bulunmaktadır. Bu araştırmada, söz konusu eğitim sisteminin anılan ülkelerdeki uygulamaları ele alınmakta ve ayni zamanda ülkemizdeki eğitim sistemine uyarlanma biçimi de tartışılmaktadır. Anahtar Sözcükler: Mecburi Eğitim, Yükseköğretim, İkili Sistem, Ara Eleman, Meslek İçi Eğitim 1. GİRİŞ Ülkemizde, sanayinin ve diğer sektörlerin ihtiyacı olan ara elemanlar maalesef yeterli düzeyde ve sayıda yetiştirilememektedir. Bunun başlıca nedeni, ortaöğretimdeki çarpıklıktır. Lise ve Meslek Lisesi mezunlarının hepsi de üniversiteye girmek istemektedir. Halbuki, üniversitelerin kapasitelerinin bunu karşılamaktan çok uzak olduğu artık herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bir ülkede, sadece mühendise, doktora, avukata, iktisatçıya ve işletmeciye ihtiyaç yoktur. Ayni zamanda, eğitim görmüş tezgah operatörüne, kalıpçı ustasına, pencere montaj elemanına, hemşireye, hastabakıcıya, garsona, otel memuruna, kuaföre, bakkala vb. ihtiyaç vardır. 2. SANAYİDE EĞİTİMİN ÖNEMİ VE ÜLKEMİZDEKİ DURUM Ülkemizde halen mevcut olan eğitim sisteminde, bir taraftan işsizler ordusu yetiştirilirken, diğer taraftan da çalıştırılacak kalifiye eleman bulunamamaktadır. Genel kültür almış diplomalı işsizler ile eleman açığı birbirinin tamamen zıddı olan farklı iki olgudur. Bunların her biri diğerinin çözümü olabilecek iken, toplumumuz için iki ayrı probleme dönüşmektedir. Bugün eğitim sistemimizde, üniversiteye girebilme mücadelesinin eşit koşullar altında verilmediği hemen herkes tarafından kabul gören bir olgudur. Özellikle son yıllarda bir "üniversite kazandırma" sektörü oluşmuştur ve bu sektörden ancak mali durumu iyi olanlar çeşitli şekillerde hizmet alabilmektedir. Evvelce bir gencin geleceği iki sınav ile belirlenirken, bugün bu yaşamsal sınavın sadece bir kez yapılması yeterli görülmektedir. Ayrıca toplumumuzda, liseye giden her öğrencinin mutlaka üniversiteye de devam etmesinin gerektiği şeklinde yerleşmiş bir kanı ve yanlış yönlendirme de vardır. -183- ikKüresel piyasalarda başarılı olabilmek için sadece optimal imalat yeterli değildir. Buna ilaveten, müşteriye satış öncesi ve sonrasında bilgi ve hizmet vermek gerekmektedir. Bu da, teknolojiye tam bir hakimiyet kurmak ve bilimsel gelişmeleri günü gününe izlemek suretiyle gerçekleştirilebilir. Çağdaş bir sanayiyi eğitimden ayrı düşünmek asla mümkün değildir. Eğitim, her şeyden önce, konu ne olursa olsun sektör çalışanlarının ayni dili konuşmalarını sağlamaktadır. Ancak bugün ülkemiz sanayiinde, ne yazık ki eğitim görmüşler dahi ayni lisanı konuşamamaktadır. Her şeyden önce bu sorunun halledilmesi gerekmektedir. Bu ise, üniversitelere ve meslek örgütlerine düşen bir görevdir. İlgililer arasında, terimler üzerinde mutabakat sağlanarak hazırlanacak bir teknik sözlük öncelikle eğitim kurumlarına gönderilmeli ve kabul edilen tanımlamaların herkes tarafından ayni şekilde kullanılması sağlanmalıdır. Sonraki aşamada, bu sözlüklerin sektörler bazında çeşitlendirilmesi ve sayıca arttırılması sağlanabilir. Ülkemizde, herhangi bir işyeri açabilmek için sadece bir dilekçe ile işlemlere başlamak yeterli olmaktadır. Burada, girişimcinin hangi eğitimi aldığı ve ne kadar okuduğu önemli değildir. Örneğin bir otomobil veya bir otobüs ehliyetsiz asla kullanılamazken, bu araçların bakım ve onarımı için hiçbir eğitime ve belgeye gerek görülmemektedir. Arabaya yanlış bakım veya onarım yapılmasından dolayı herhangi bir kaza yapılmış olsa, bunun sorumlusu yine sürücü olmaktadır. Bir montör pencereyi duvara monte ederken kurala uygun bir mekanik bağlantı yapmasa ve rüzgarın etkisi ile pencere düşse veya pencerenin ftıgası iyi izole edilmediği için oluşan ısı köprüsü etkisiyle duvarda nem ve mantar meydana gelse sorumlu bulunamaz. Günlük haberlerden, birçok bakkal, kasap ve fırıncı vb. meslek erbabının temizlikten, hijyenden ve bakteriden pek haberleri olmadığını sık sık izlemekteyiz. Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye'de herkes her istediği işi yapabilmekte ve okulunda okumağa gerek duymamaktadır. Bugün Türkiye'de ara teknik elemanları yetiştiren eğitim kurumları, meslek yüksek okulları ile meslek liseleridir. Örneğin, tezgah operatörü, tesviyeci, kalıpçı, elektronikçi ve elektrikçi vb. bazı teknik elemanlar güçlükle bulunabilmektedir. Nümerik kontrollü tezgah operatörü vb. bazı elemanlar ise hiç bulunamamaktadır. Çeşitli sektörlere göre bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Eleman bulunamayan bu gibi alanlar için meslek okullarında yeni dalların açılması, yatırım yapılması ve her şeyden önce de öğretmenlerinin yetiştirilmesi gerekmektedir. Aslında, ülkemiz sanayiinde nümerik kontrollü tezgahların sayısının gün geçtikçe hızla arttığı; hatta yerli tezgah imalatının geliştiği bilinmektedir. Montaj yapan elemanlar da, çok az sayıda yetiştiği gibi bunların yeterli bilgi ve beceriye sahip olduklarını söyleyebilmek zordur. Bir montaj elemanının hatası, en itinalı bir şekilde ve tüm normlara uygun biçimde imal edilmiş bir cihazı müşteriye kötü göstermek için yeterlidir. Üstelik, montaj elemanı işini yaparken cihazla baş başadır. Genelde, fabrikada olduğu gibi kendisini kontrol edecek bir kalite kontrol mekanizması veya amir bulunmamaktadır. İşletmedeki tüm çalışanların emek, bilgi ve becerilerinin toplamı olan cihaz, kendi birikimlerine ve vicdanına emanet edilmiş olmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, kuruluşlar ihtiyaç duydukları elemanı genelde kendileri yetiştirme yolunu seçmekte veya buna mecbur kalmaktadır. Eğer firma yeni kurutuyorsa, güç bulunan elemanlar kurulu işletmelerden yüksek ücretlerle transfer edilmektedir. Bunun sakıncaları, çeşitli yönleri ile tartışılabilir ve bu tip transferler genelde yarardan ziyade zarar getirebilmektedir. Çıraklık okullarımızın da beklenen düzeyde eğitim verebildiğini söylemek zordur. Matematik, geometri, fizik, trigonometri, kimya vb. fen derslerini yeterince öğrenemeyen bir öğrencinin iyi -184- bir ara teknik eleman olabilmesi mümkün değildir. Mecburi eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla ve çırak okullarına bu eğitimden mezun olanların girmesiyle, amaca daha uygun elemanların yetiştirilmesi mümkün olabilir. Burada, atölye eğitiminin de yeterli laboratuar ve uygun işyeri koşullarında verilmesi çok önemlidir. Ayrıca, söz konusu okulların eğitim sürelerini biraz uzatmak da yararlı olabilir. Eğitim sistemimizdeki çarpıklığı saptamak için verilen ilanlara karşılık, gelen müracaatları incelemek yeterlidir. Örneğin, bir sanayi kolunda çalıştırılmak üzere mühendisler, eğitim görmüş ustalar ve meslek lisesi mezunu genç elemanlar alınmak üzere ilan verildiğinde, gelen müracaatların % 70'inin mühendis, % 10 - 15'inin her işi yapabileceğini iddia eden insanlar, % 10 - 15'inin meslek lisesi mezunu genç elemanlar ve % 0 - 2'sinin de, o alanda eğitim görmüş olan ustalardan oluştuğunu görmekteyiz. Küçük ve orta işletmelerin araştırma, geliştirme ve eğitim için ayırabilecekleri fazlaca kaynaklan yoktur. Burada, büyük ölçekli kuruluşların programlarında hata ve eksiklikler vardır. Çünkü, büyük kuruluşlar ile eğitim kurumlarının işbirliğinin sağlanması sayesinde bu sorun çözüme kavuşabilecektir. Konu ile ilgili olarak, işçi ve işveren örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Bu arada, firmaların genel ve mesleki eğitimleri yeterli olarak verdirebilmeleri için teşvik ve desteklerden yararlandırılmaları gerekmektedir. Eğitim sistemimizdeki düzensizlik bir master plan dahilinde ele alınarak belirli bir zaman içerisinde mutlaka düzeltilmelidir. Günlük ihtiyaçları karşılamak için yapılacak işler yarardan çok zarar getirecektir. Kısacası, eğitim sistemimizi en kısa süre içinde neşter altına yatırmamız gerekmektedir. Neşteri atacak olanlar, her şeyden önce eğitim işlerini çok iyi bilen, sorunları bizzat yaşayan, politik düşünmeyen, laik ve demokratik anayasal düzene, Atatürk İlke ve İnkılaplarına gönülden bağlı ve ilerici görüşteki kişi ve kuruluşlar olmalıdır. Görev verilecek kişi ve kuruluşlar, eğitim master planını oluşturacak iş programını saptamalı ve bunu uygulamaya konabilecek şekle getirmelidir. 3. YURT DIŞINDAKİ DURUM Günümüz teknolojilerinin anahtarı, tamamlanmış bir eğitim ve onun ileriye doğru geliştirilmesidir. Amaca uygun bir şekilde programlanmış olan eğitim, kuruluşlara küresel ölçekli rekabet gücü kazandırmakta ve bunu arttırmaktadır. Örneğin imalat prosesi göz önüne alındığında, bunun, mühendisi, işçisi, ustası ve tezgah operatörü ile bütünleşen tamamen bir ekip işi olduğu görülmektedir. Söz konusu ekipte aksayan bir birey, işini tam yapan diğer elemanların ortaya koymuş bulundukları olumlu katkıları; yani emek, beceri ve mesaiyi de ortadan kaldırabilmektedir. Doğal olarak, bu kayıplara elemanların kullanmakta oldukları tezgah ve donatımların iş saatleri ile sözleşmelerde öngörülen yaptırımların getireceği kayıpları da eklemek gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde, eğitim sorununun çözümü ikili (dual) sistem içinde bulunmuştur. Zorunlu eğitimi bitirenlerin üniversiteye gidip gidemeyeceğine belirli kriterlere göre kendi okulları karar vermektedir. Üniversiteye gidemeyecek olanlar, haftanın belirli günlerinde okullarında teorik derslerini görmekte; geri kalan zamanda ise mesleği ile ilgili olan bir kuruluşta çalışmaktadır. Böylelikle, söz konusu öğrenciler ikili sistem dahilinde eğitimlerini tamamlamış olmaktadır. -185- !<•' İkili eğitim sistemi ile ilgili olarak, yurt dışındaki durumu uygulamalardan bazı örnekler vermek suretiyle açıklamakta yarar vardır. Amerika Birleşik Devletleri, yakın zamanlara kadar kendisine yabancı olan Alman eğitim sistemini örnek alarak bu sorunu çözmeğe çalışmaktadır. Önceki Başkan Bili Clinton ile o dönemin Çalışma Bakanı olan Harward Üniversitesi eski profesörlerinden Robert Reich'in müşterek projesi olan bu programda, üniversiteye devam edemeyen gençlerinin % 70'ine daha kazançlı ve daha iyi bir gelecek sağlanması amaçlanmıştır. Bunun için de, yaşları 1 6 - 1 9 arasında değişen çocuklara, okul çağlarında iken ücretli olarak haftada 15-20 saatlik mesleki eğitim verilmektedir. Clinton, bu konu ile ilgili olarak eğitim için ayırdığı bütçe payını üç misli arttırarak, dört yıllık bir program için 1.2 milyar dolara çıkarmıştır. İşverenlerin de, eğitim gören öğrencilere 4 - 6 dolar arasında saat ücreti ödemesi gerekmektedir. Bu kapsamdaki Amerikan gençlerinin sayısı en azından beş milyondur. Bunlar, Almanya'da liseyi (High School) bitirdikten sonra hiçbir eğitim görmedikleri için oradaki statüye göre ikinci derecenin birinci kademesinde bulunan ve oldukça kötü bir kazançla çalışan yaşıtlarının durumundadır. Çalıştıkları işletmede, eğer şansları var ise, işveren tarafından programlı bir eğitime tabi tutulmadan kendi becerileri ile işlerine uyum sağlayabilirler. Her sene okullarını bitirmeden ayrılan bir milyon öğrencinin bu şekilde daha iyi motive edilebileceği düşünülmektedir. Ayrıca, bunlara mesleki yönden daha iyi bir perspektif kazandırılmış olmaktadır. İlk aşamada öğrencilerin % 10'unun bu sistemden faydalanacağı düşünülürse, 600.000 öğrencinin iyi eğitilmiş işçi veya teknikere dönüşeceği söylenebilmektedir. Siemens Şirketinin Başkanı olan Albert Hoser, Clinton'un bu planının gençlere daha rahat bir seçim imkanı vereceğini öne sürmektedir. Kendisi, 1950'li yıllarda Almanya'da Siemens'te bu eğitimi gördükten sonra işinde en üst seviyelere kadar yükselmiştir. Senelik cirosu beş milyar dolar olan Siemens'in Amerika'daki şirketi Florida ve Kentucky'de bu programı denemeğe başlamıştır. Eski Çalışma Bakanı Reich, politikacı, işveren ve eğitimcilere ısrarla " Amerika Birleşik Devletleri'nin, dünya piyasalarında ancak daha iyi bir eğitimle ve bunun sürekli olarak geliştirilmesiyle ayakta kalabileceğini" söylemektedir. Buna ilaveten, "öğretmenler ile işverenlerin eğitim programlarını planlı biçimde birleştirmeleri halinde, bundan herkesin karlı çıkacağını" ifade etmektedir. Ayrıca, "eğitim sonrası meslek içi eğitimin de önemle ele alınması ve düzeltilmesi gerektiğini, aksi halde Amerika Birleşik Devletleri'nin gelecek yüzyılda gelişmiş ülkeler ile rekabetinin çok zor olacağını" belirtmektedir. Bütün bunlar, eğitimin adeta sihirli bir değnek gibi nelere muktedir olduğunu; layıkı ile verilememesinin Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkeyi bile nasıl endişelere sevk edebildiğini ifade eden ve ibret alınması gereken sözlerdir. Clinton, uyguladığı eğitim programı için öncelikle 50 kişiden fazla işçi çalıştıran tüm kuruluşlardan senelik işçi giderlerinin % 1.6'sını ayırmalarını istemiştir. Bu uygulamaya karşı çıkanlar, ayni meblağı bu kez özel bir fona yatırmak zorunda idiler. Söz konusu fon ile de bölgesel uygulama merkezleri finanse edilmiştir. Proje, 21 milyon dolara mal olmaktadır. Böylelikle, Clinton tarafından, üç yıl içerisinde, ücreti daha iyi olan 2.5 milyon kişilik yeni işyeri kadroları oluşturuluyordu. Ancak, Clinton, bu konuda işverenlerin direnişi ile karşılaşması üzerine projesinin bir bölümünü ertelemiştir. Bununla birlikte, Reich tarafından, nihai hedefin yine de değişmediği; yani işverenlerin ayni meblağı kendi istekleri ile ödemelerinin sağlanması olduğu açıklanmıştır. Clinton'ın, daha sonradan vergi düzenlemeleri ile bu amacı gerçekleştirme çabaları içine girdiği görülmüştür. -186- i v'| E$jj> # // 4* ftj, ™*^ i İ-. ' t * ûfi , yt • *• < M %jr W| i ; < ,•t't &J> . i //' . İ jf; Sanayiciler ile eğitim kurumlarının işbirliğine dair bir başka örnek de İsviçre'den verilebilir. Bu ülkede, Sainte-Craix'deki eğitim merkezi mamullerini ve sahip olduğu işgücünü okulun finansmanı için pazarlamaktadır. İngiltere'de de, 1500'den fazla kalifiye yüksek mühendis bu eğitim sisteminde çalışmaktadır (Tending Company Scheme). Bu mütehassıs mühendisler, ayni zamanda diğer işyerlerinde de çalışmakta; edindikleri bilgi ve deneyimlerini gençlere aktarmaktadır. Böylelikle, hem ek kazanç ve hem de bilgi ve tecrübe artışı sağlamaları mümkün olabilmektedir. Almanya'daki Steinbeis-Stiftung isimli kuruluş, bu merkezler için bir başka örnektir. Burada, küçük ve orta ölçekli kuruluşlar için eleman yetiştirilmekte ve ayni zamanda araştırma ve geliştirme çalışmaları da yapılmaktadır. Avrupa'da "İşletme İçin Eğitim Programı" isimli bir seminere rapor hazırlamak için örneğin, Avrupa'dan Avionics ve Amerika Birleşik Devletleri'den de Corning Class Works vb. firmalar seçilerek kendilerinden görev istenebilmektedir. Örneğin Motorola firması, eğitim için ayırdığı 7 milyon dolarlık kaynağı yeterli görmeyerek bunu 120 milyon dolara çıkarabilmektedir. Bu meblağ, bir üniversiteyi rahatça finanse edilebilecek büyüklüktedir. Yurt dışındaki uygulamalara bakıldığında, üniversiteye gidebilmek için 12 senelik eğitimi tamamlamak gerekmektedir. Bu arada, 10. Sınıfta, öğrencinin üniversiteye devam edip edemeyeceğine kendi okulu tarafından belirli kriterler esas alınarak karar verilmektedir. Üniversiteye devam edebilecekler 12 yıllık eğitimlerini tamamlamakta ve bunun sonunda gidebileceği üniversiteye başvurmaktadır. Üniversitede boş kontenjan var ise, üniversite eğitimi hemen başlamakta; yok ise bir, iki ve üç yıllık bekleme süreleri söz konusu olabilmektedir. Öğrenci, bekleme süresi içinde, seçtiği dal ile ilgili veya ilgisiz bir işte çalışarak iş tecrübesi kazanmaktadır. Koşullara uygun bir şekilde lise öğrenimini tamamlayan bir gencin, istediği takdirde, mutlaka üniversiteye girme şansı olmaktadır. Üniversiteye girmeye hak kazanamayanlar ise, kısa devre mezunu olarak ara eleman yetiştiren meslek okullarına yönlendirilmektedir. Burada hemen bir karşılaştırma yapacak olursak, lise mezunu bir gencimiz ÖSS sınavında başarılı olamayınca bunu birbiri ardınca birkaç yıl denemektedir. Eğer bunların hiçbirinde başarılı olamazsa ortada kalmakta ve bu arada meslek öğrenmek için de yaşı oldukça ilerlemiş bulunmaktadır. Eğitim sistemine çözüm getirmiş olan ülkelerde, çeşitli sektörlerde yer alan firmaların her biri belirli sayıdaki öğrenciyi eğitmek zorundadır. Aslında firmalar bunu bir görev olarak kabul etmekte ve zevkle yapmaktadır. Firma, bir iki kişinin çalıştığı bir dükkan veya bir fabrika da olsa kural değişmemektedir. Bunların kapasitelerine göre, az veya çok ayırdıkları bir eğitim kontenjanı mutlaka vardır. Bu firmaların eğitime yaptıkları yatırım, her bakımdan görülmeğe değer niteliktedir. Firmaların buradaki kazancı sorulabilir. Kazanç çok büyüktür. Çünkü, firma eğitim gören elemanların en iyilerini öncelikli olarak kendi firmasında istihdam etmektedir. Burada asıl önemli olan husus, ülke genelinde, sanayinin ancak eğitimle gelişebileceği bilincinin yerleşmiş olmasıdır. Ara eleman olarak yetiştirilecek öğrenciler, ya İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından teste tabi tutularak belirli dallara yönlendirilmekte; ya da öğrencinin seçtiği dalda boş kontenjan var ise, o konu üzerinde eğitim almasına olanak verilmektedir. Öğrenciler, çalıştıkları firmanın büyüklüğüne ve olanaklarına bağlı olarak, üç senelik eğitimlerinin tamamını işyerinde görebildikleri gibi, haftanın belirli günlerinde dalları ile ilgili okullara giderek söz konusu eğitimin bir bölümünü burada tamamlayabilmektedir. Üç senelik eğitimi müteakip kalfalık unvanı alan bir eleman herhangibir işyerinde çalışabileceği gibi, ustalık okuluna veya gece üniversitesine de devam edebilmektedir. Özetle belirtmek gerekirse, söz konusu kısa devre mezunlarına da üniversite kapıları kapanmamakta; yalnızca eğitim yolu biraz değişik olmaktadır. -187- is• 4. EĞİTİM SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ Konunun uzmanları, ara eleman yetiştirilmesinde hata yapmaktan kaçınılması gerektiğini önemle vurgulamaktadır. Ara eleman yetiştirme hedeflerini seçerken birçok sorunla karşılaşılabilmektedir. Bunlar, aşağıdaki sorularla açıklanabilir. 1) Eğitimde hangi yol seçilmeli? 2) Nasıl tatbik edilmeli? 3) Alınan önlemler nasıl kontrol edilmeli? 4) Bu iş için giderleri kim karşılamalı? 5) Verilen eğitimden, öğrenci, işveren, ekonomi ve tüm toplumun iyi bir şekilde yaralanabilmesi için ne şekilde önlemler alınmalı? İyi bir yetiştirme sisteminde, işletmeler gerekli olan parasal desteği sağlamalı ve eğitim için işyerinde çalışma olanağını sağlamalıdır. Düzenleme esnasında bazı hatalar yapılabilir. Yetiştirme sistemini sadece teorik ders verilen okullara bağlamakla ilk büyük hata yapılmış olur. Bu sistem, alışılagelen bir eğitim programı değildir. Çünkü el ile çalışılan mesleklerde, işyerinde eğitim ve yetiştirmenin önemi büyüktür. Burada, bilgi ve deneyimin aktarılma esası kayış-kasnak mekanizmasına benzetilmektedir. Birçok ülkede, mecburi eğitimin fazlaca uzatılarak sadece teorik derslere ağırlık verilmesi pratik eğitime engel olmakta ve bu sakıncalı durum meslek hayatına da yansımaktadır. Eğitimin sadece işyerinde verilmesi de ikinci bir hatayı oluşturmaktadır. Bu tarz eğitim, başlangıçta işveren için belki yeterli faydayı ve elemanın iş görebilme yeteneğini sağlayabilir. Ancak eleman iş değiştirdiğinde, mesleğinin esaslarını tam olarak kavrayamamış ve belirli işi tam anlamadan ezbere öğrenmiş olduğundan, yeni işine adaptasyonu mümkün olmayabilir ve işsiz kalabilir. Öngörülen sistemde ise, her iki yönden de şansların eşit olduğu iddia edilerek, eğitimde oluşan dengenin meslek yaşamındaki başarının temelini oluşturacağı düşünülmektedir. Burada, prodüktivite ve rantabilite gibi kavramlar ön plana alınamamaktadır. işbölümü sırasında işçinin iş kabiliyetinin büyük bölümünü kaybetmesi ve bürokratik organizasyonların mevcut olduğu işyerlerinde, mesleklerin çok basit işlerin yapılması şekline indirgenmesiyle sakıncalı bir durum ortaya çıkmaktadır. Zamanla oluşan yapısal değişiklikler sonucu, bir sektördeki çok önemli bir iş diğer bir sektörde çok önemsiz bir göreve dönüşebilmektedir. Bu konuya, 18. Yüzyılda Adam Smith tarafından da dikkat çekilmiştir. Aslında uzun vadede işsizliğin çoğalması, işverenleri de rahatsız etmelidir. Çünkü bu durumda büyük zararlar veren grevler ortaya çıkabilmektedir. Eğitim sistemi kuruluşu sırasında yapılabilecek diğer bir hata, öncekilerin daha kompleksi ve aldatıcı olanıdır. Eğitim programında, mesleki görüş açısı sadece teknik görüş ile sınırlandırılacak olursa, bu eğitim sistemi asla yeterli bir yetiştirme düzeni olamaz. Günümüzde işverenler işçilerden, teknik konuların dışında, özgüven, uyum, bağımsız iş görme, iletişim yetenekleri ile yüksek sorumluluk duygusu beklemektedir. Ayrıca, bunlara ilaveten soru sorma ve her an öğrenmeğe hazır olma gibi özellikler de aranmaktadır. Çünkü, yukarıda da bahsedildiği gibi, zaman içinde kendisinden beklenen özellikler sürekli olarak değişmektedir. Son bir hata olasılığı da, büyük organizasyonlar halinde hazırlanan yüksek maliyetli eğitim programlarının içinde yer almaktadır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin, araştırma, geliştirme ve eğitim için ayırabilecekleri kaynakları çok sınırlıdır. Dolayısıyla, böylesine büyük harcama gerektiren eğitim programlarını alabilmelerine olanak yoktur. Konu ile ilgili tüm uğraşılara rağmen, yetiştirme sistemlerinin ihtiyacın gerisinde kalması eğitim işinin doğasından gelen bir özellik olmaktadır. Günümüzde, toplumsal değişimlerin çok hızlı olması -188- ve elemanlardan beklenen görevlerin sürekli olarak değişip farklı nitelikler göstermesi, eğitim sistemlerinin sürekli olarak geride kalmasına neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, çağa ayak uydurabilmek için sürekli meslek içi eğitimler ve seminerler yapılmaktadır. Mesleki alanda gerçekleşen her yenilik, zaman kaybetmeden ilgililere aktarılmaktadır. Ülkemizde konunun önemini kavramış olan bazı kuruluşlar, her ne kadar belirli dönemler için eğitimler planlasalar da, bunlar yeterli ve istikrarlı olamamaktadır. Ayrıca, bunlar daha ziyade yapıldıkları çevrede ve kağıt üzerinde kalmaktadır. 5. SONUÇLAR VE ÖNERİLER a) Eğitim sistemimizdeki düzensizlik bir master plan dahilinde ele alınarak belirli bir zaman içerisinde mutlaka düzeltilmelidir. b) Mecburi eğitim en kısa süre içinde 10 yıla çıkarılmalıdır. c) Üniversiteye giriş sınavı kaldırılarak, bunun yerine konacak bir değerlendirme sisteminin esaslarına göre öğrencinin üniversiteye devam edip edemeyeceğine karar verilmelidir. d) Üniversiteye devam edebilecek olanlar, 10. sınıftan sonra iki yıl hazırlık okumalıdır. Hazırlık bölümünde, öğrencinin seçebileceği dala (fen, sosyal bilimler, tıp vb.) göre eğitim verilmelidir. e) Üniversiteye devam edemeyecek olanlar, ikili sisteme göre ara eleman olarak yetiştirilmelidir. f) Ara elemanlar, istedikleri ve öngörülen belirli bir başarı oranını sağladıkları takdirde, kendi dallarında yükseköğrenim görebilmelidir. Burada, ikinci öğretim, açık öğretim, interaktif eğitim vb. olanaklardan yararlanılabilir. g) Bir işyeri açılırken, ilgiliden, çalışacağı konuda gördüğü eğitimi belgelemesi istenmelidir. Doğal olarak, bu uygulama belirli bir geçiş süresi dahilinde hayata geçirilmelidir. h) Üniversite öğretim üyeliğine geçişin ilk aşamasın: teşkil eden Yardımcı Doçentlik için sanayide veya kendi alanı ile ilgili sektörlerde 4-5 yıl çalışmış olma koşulu aranmalıdır. Bu koşul, Doçentlik ve Profesörlük aşamaları için de öngörülebilir veya istenen toplam iş tecrübesi süresi dilimlere ayrılabilir. i) Üniversite - Sanayi İşbirliği istenen düzeye getirilmelidir. j) Konuya bir çözüm getirebilmek için Almanya, Avusturya ve İsviçre vb. ülkelerde neler yapıldığına bakmak yeterlidir. Burada, doğal olarak ilgililer farklı öneriler getirebilir. Sonuçta, Ülkemizin önde gelen uzmanları şura, konferans vb. toplantılarda bir araya gelerek gerekli kararlan almalı ve bunlar belirli bir termin dahilinde, sapmalara meydan verilmeden istikrarlı bir biçimde uygulanmalıdır. k) Üniversiteler, meslek kuruluşları, sanayi ve ticaret odaları vb. kuruluşlar sık sık seminerler yapmalı ve sektörel bazdaki yenilikleri ilgililere iletmelidir. 1) Firmalar, meslek içi eğitim programlan düzenlemeleri için teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. m) İlgililer arasında, terimler üzerinde mutabakat sağlanarak hazırlanacak bir teknik sözlük öncelikle eğitim kurumlarına gönderilmeli ve kabul edilen tanımlamaların herkes tarafından ayni şekilde kullanılması sağlanmalıdır. REFERANSLAR: IH VDI-Z "Zeitschrift für Integrierte Produktion Technik" Dec. 12, 1992 [2] Tamer, M., "Kalıp" Teknoloji 1. Milli Kongresi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Ankara, 8-10 Mayıs 1984 [3] Aytaç, K., Federal Almanya Cumhuriyetinde Okul Sistemi, Engin Yayınevi, 1999, Ankara [4] Durakbaşa, M.N., Yurci, M.E., Nomak, A., "Üniversite Eğitiminde Kalite ve Kalite Yönetimi Sistemi Uygulama Modeli", TMMOB, Mühendislik Mimarlık Eğitimi Sempozyumu, 1999, İstanbul. -189- ' * TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu" 01-02 Kasım 2001 MAKİNA MÜHENDİSLİĞİNDE INTERNET'E DAYALI EĞİTİM Prpf.Dr.Eres SÖYLEMEZ Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Eres SÖYLEMEZ 1946 da Gaziantep'de doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesinden Lisans ve Y.Lisans Diplomalarını sırası ile 1969 ve 1970 yıllarında aldıktan sonra gittiği ABD'de Columbia Üniversitesi'nden 1974 yılında Doktora çalışmalarını bitirdi. Orta doğu Teknik Üniversitesinde Öğretim Üyeliğine Başladıktan sonra 1979 yılında Doçent, 1985 yılında ise Profesör olarak akademik çalışmalarını sürdürdü. 1990-95 yılları arasında TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-96 yılında Öğrenci Seçme, Yerleştirme Merkezi Başkanlığı yaptı. Halen Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölüm Başkanlığını yapmaktadır. ÖZET: İnternete dayalı eğitim son senelerde dünyada hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu eğitim bir öğretim üyesinin uzaktan -internet aracılığıyla- öğrenciye erişerek, karşılıklı etkileşim ile yapılabileceği gibi, bilgisayar olanakları kullanılarak hazırlanmış ders içeriğinin öğrencinin bulunduğu kuruluştaki ilgili öğretim üyesinin dersine destek amaçlı kullanmasını sağlamakla da olabilir. Eğitim daha geniş kapsamlı olabileceği gibi, derslerde anlatılması mümkün olmayan konuların da işlenmesini mümkün kılacaktır. Bilhassa ülkemizde olanakların sınırlı olduğu ortamda, internete dayalı eğitimin tek başına veya mevcut eğitime destek şeklinde kullanılması, eğitimde kaliteyi artırıcı etkisi olacağı gibi, meslek içi eğitim, özel ihtisas alanları için eğitim, uzaktan eğitim gibi konularda yeni olanaklar ortaya koyabilmektedir. Örneğin mekanizma tekniği eğitiminde en önemli unsur hareket olduğundan klasik tahta eğitiminde bu hareket kavramının verilebilmesi zor olmakta, pahalı ve sınırlı sayıda modellere bağlı kalınmaktadır. Ders kitapları da bu hareket kavramını, konuya yeni giren öğrenciye sadece resim ve sözcüklerle anlatabildiğinden sınırlı bir etki yapabilmektedir. Bu çalışmada makina mühendisliği eğitiminde internete dayalı eğitimin önemi ve olası etkisi ile özellikle hazırlanmış olan internete dayalı mekanizma tekniği eğitimi paketi açıklanacaktır. 1- GİRİŞ Özellikle son yıllarda teknolojinin çok hızlı gelişimi ile teknoloji kullanımı günlük yaşamın farklı alanlarında belirleyici ve etkin bir rol üstlenmeye başlamıştır. Bu değişimin en belirgin göstergelerinden biri de çeşitli karmaşık hesaplama işlerinden basit ofis işlemlerine, teknik tasarım ve çizimden sanatsal tasarıma, havalandırma sistemlerinden güvenlik sitemlerine kadar yaşantımızda çok önemli bir yer kaplayan ve zamanla vazgeçilmesi imkansız bir hal alan -190- bilgisayar kullanımı ve bununla birlikte kişisel haberleşmeden çeşitli forumlara, global bilgi aktarımından sanal ticarete kadar görece yeni olmakla birlikte şimdiden oldukça sağlam bir yer edinen internet kullanımıdır. Dünya çapında yıllara göre internet kullanımına ilişkin bir grafik Şekil l'de görülmektedir. Bu büyük değişimden klasik eğitim de payını almıştır ve başta ABD olmak üzere tüm dünyada internet üzerinden bilgisayar destekli eğitim hızlı bir şekilde artmaktadır. Örneğin Amerikan Makina Mühendisleri Odası (ASME) üyelerine bu hizmeti verebilmek için ASME Sanal Kampusu kurmuştur. Çeşitli sertifika programlarının yanında, bu günlerde Ülkemizde de söz konusu olan profesyonel mühendislik sınavları için kursları, bu sanal kampus ortamında düzenlemektedir (Konu http://www.asme.org/asmevirtualcampus internet adresinde görülebilir). Bu tür sınavlara çalışan mühendislerin gireceği düşünülür ise, konunun önemi açıkça görülecektir. Amerika Birleşik Devletleri Federal hükümeti 2001 yılında bu eğitimin yaygınlaştırılması için 2.3 Milyar dolar harcamaktadır [1]. Günüğmüz üniversiteleri ve toplumlarında bilişim teknolojilerini en iyi şekilde kullanan ve bu teknoloji yardımı ile eriştiği bilgiyi en etkili şekilde işleyerek yeni bilgiler üretebilen öğrenciler ve bilim adamı yetiştirebilme hedefi ön plandadır. Ülkemizde makina mühendisliği eğitimi için iletişim teknolojilerinin getirdiği olanaklar kullanılmalı, çalışan mühendislerimize de etkili ve sürekli eğitimin verilmesine çaba harcanmalıdır. y 500-1 milyon kipi 400- t '• 300- 200- * IH MJk 100- 01995 1996 IHIIIlliMlIllllllllıllllMiyiliUiilİMlU 1997 1998 sı 1 1 il 1999 2000 yyl Şekil 1- Dünyada, yıllara göre internet kullanımı [2]. 2- İNTERNET DESTEKLİ EĞİTİM: İnternet destekli eğitimin sağladığı çeşitli olumlu noktalara ve doğal olarak varolan olumsuz yönlerine geçmeden önce bu eğitim biçiminin ne gibi şekillerde uygulanabileceğine değinmek yararlı olacaktır. İnternet destekli eğitim, bir öğretim üyesinin uzaktan, internet aracılığı ile öğrenciye erişerek, tüm ders yükünün aktarımını bu şekilde gerçekleştirebileceği gibi, klasik sınıf eğitimine destek amacıyla dönüşümlü olarak da gerçekleştirilebilir. Diğer yandan, -191- öğrenciye internet üzerinden belli bir zaman aralığı tanınarak sınav vermek teknolojik olarak mümkün olduğu gibi genel olarak klasik sınav yöntemleri tercih edilmektedir. İnternet destekli eğitimin klasik eğitime göre sağladığı avantajlarını sıralamak istersek: • • • • • Elektronik ortamda iyi hazırlanmış bir dersin dinamik ve etkileşimli özellikleri sebebiyle yazılı materyallere göre ve de klasik tahta eğitimine göre öğrenim verimliliği açısından birçok üstün noktası vardır ve bunlar hazırlanmış olan eğitim paketinin açıklandığı bölümde örneklerle ele alınacaktır. Yine elektronik ortam üzerinden yürüyecek tartışma platformu ile fikir paylaşımı sağlanarak yaratıcı ve üretken bir ortam oluşturulacaktır. İnternet üzerinden verilen ders içeriği kitaptakinden farklı olarak sürekli yenilenebilir ve değiştirilebilir, bu güncellenebilme özelliği sayesinde çok daha etkin, örneklerin sürekli artıp değişebildiği ders notları oluşacaktır. Genç insanların zaten internet ve benzeri teknolojilere duyduğu yakınlık gözönünde bulundurularak öğrenimin çok daha çekici kılınacak, bunun dışında öğretim üyesinin ders ile birlikte öğrenciye sunduğu uluslararası bağlantılar sayesinde bu konuda dünyadaki gelişmeleri yakından takip etme fırsatı doğacaktır. İnternet üzerinden eğitimin en önemli özelliklerinden biri asenkron olması, yani dersi alan öğrencilerin kendilerine uygun olan zamanı ve mekanı kendilerinin belirleyebilmesidir ki, bu haliyle profesyonel yaşam içindeki kişilerin zaman ve yer kısıtlaması olamaksızın yalnız bilgisayar ve internet bağlantısı aracılığı ile bu uygulamadan faydalanmaları mümkündür. Yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz avantajların yanısıra, internet üzerinden verilen dersin olası olumsuz yönlerini de şöyle sıralayabiliriz: • • • • • Elektronik ortamda hazırlanan materyalin sunumu ve dağıtımı çok kolay olmakla birlikte, bu süreç klasik yayımdaki redaktör kontrolü gibi profesyonel basamakları atladığından çeşitli imla ve yazım hatalarına rastlanabilmektedir. İnternet üzerinden yapılacak olan sunumun elektronik ortamda hazırlanan tüm materyali kapsayabilir olması yanısıra, kullanıcı ve sunucu bilgisayarlar arasındaki veri transfer hızı buna birtakım sınırlamalar getirmektedir. Örneğin kitap için kullanılacak bir resimde resmin kalitesi tek önemli kriter iken internet üzerinden yapılacak sunumda kalite-boyut optimizasyonuna gerek olmaktadır. Uzaktan eğitimde dersi bırakma oranının sınıf içi eğitime göre daha fazla olduğu görülmüş, zaman ve mekan sınırı olmadığında derse ilginin azaldığı belirlenmiştir. Diğer yandan büyük emek harcanarak hazırlanan materyalin korunması teknik olarak da zor olmakla birlikte, özellikle ülkemizdeki gibi henüz internet ile ilgili yasal düzenlemelerin bulunmadığı durumlarda eser sahibinin haklarının korunması oldukça güç olmaktadır. Genç insanların internet ve benzeri teknolojilere duydukları yakınlığı belirttiğimize göre, olumsuz yönler arasında da birçok kişinin herhangi bir metni elektronik ortamda, yani bilgisayar monitöründen okumak yerine kağıt üzerinden okumayı tercih ettiklerini de belirtmemiz gerekir. -192- • Sınıf ortamında, öğretim görevlisi öğrencilerle yüzyüze, karşılıklı etkileşim içine girmekte ve dersi anlatırken yapmış olduğu mimikler bile öğrenim sürecinde çok önemli bir yer tutmaktadır, elbette internet üzerinden eğitimde bu birebir ilişkinin yokluğu gözardı edilemez. 3- İNTERNETE DAYALI MEKANİZMA TEKNİĞİ EĞİTİM PAKETİ Bu bölümde hazırlanmış olan eğitim paketi genel hatlarıyla ele alınacak ve bu paketin klasik eğitime göre sağladığı avantajlar örneklerle verilmeye çalışılacaktır. Şekil 2'de eğitim paketinin ana sayfası görülmektedir, kullanıcının ders ile ilgili tüm bilgilere ulaşabileceği bu giriş sayfası üzerinde amaca göre küçük değişiklikler yapılabileceği gibi genel hatlarıyla kullanıcı bu sayfa üzerinden ders notları dışında; ders programı, ödevler, duyurular, ilgili bağlantılar, ve elektronik tartışma ortamının yaratılabileceği forum gibi bağlantılara ulaşabilecektir. înteraktif Mekanizma Tekniği Dersi <"»"•" IMMK.HH «İM ».. I H Şekil 2- İnternet destekli eğitim için tipik bir ana sayfa örneği. Ders notlarını içeren tipik bir web sayfası Şekil 3'te görülmektedir. İnternet üzerinde hazırlanmış olan ders notlan "Mekanizma Tekniği" [3] ders kitabı esas alınarak hazırlanmış ise de, internet üzerinden sunulan ders klasik anlatımdan farklı olarak dinamik ve etkileşimli bir yapıya kavuşturulmuştur. Yazının geri kalan kısmında, bu özellikler hazırlanmış olan eğitim paketin içinden seçilen bazı örneklerle desteklenerek anlatılmaya çalışılacaktır. -193- 2.2 Kinematik Açıdan Hareketi Belirli Mekanizmalar "Kinematik açıdan hareketi belirli mekanizma" iki değişik şekilde olabilir: 1. Serbestlik derecesi bir olan (F = 1) mekanizmalar 2. Serbestlik derecesi birden fazla olan, ancak kontrol veya tahrik edilen parameter sayısının mekanizma serbestlik derecesine eşit olan mekanizmalar. Her iki tanımdada belirlenmiş olan parametre sayısı serbestlik derecesine eşit olduğundan, bağımsız parametre değerleri belirlendiği takdirde, mekanizmada bulunan uzuvların konumu bulunabilir. "Kinematik açıdan belirsiz mekanizmalar" ise. belirlenmiş olan parametre sayısının mekanizma serbestlik derecesinden az olduğu durumdur. Bu durumda mekanizmada bulunan uzuvlann hareketi sadece kinematik olarak değil, etki eden dış kuvvetler ve sistem dinamiği ile belirlenecektir. Bu tür mekanizmalar uygun tasarlandığı takdirde kinematik belirli bir mekanizma gibi hareketi incelenebilir Buna en tipik örnek taşıtlarda kullanılan diferansiyel sistemidir. Virajlarda iki tahrik tekerinin farklı hrzlarda dönmesi için sistem iki serbestlik derecelidir. İki tekere etki eden moment değerine göre mekanizmanın hareketi belirlenecektir. İki farklı örnek ise. yukarıda gösterilmektedir. Genellikle bu mekanizmalarda serbestliklerden birisi mekanizmanın motor ile tahrik edilmesidir Diğer serbestlik ise bir yay ve mandal mekanizması ile kontrol edilir ve mekanizmaya etki eden kuvvet ve momentler belirli bir değerin üstünde olduğunda mekanizma çıkış uzvu sabit kalacak şekilde hareket eder. Paketleme makınalarında ve preslerde bu tür mekanizmalar çoğunlukla kullanılır. Şekil 3- İnternet destekli mekanizma tekniği eğitimi dersinden tipik bir ders sayfası. Ele alacağımız ilk örnek Şekil 4'te görülen, mekanizmaların serbestlik derecelerinin incelendiği konu başlığı altında verilmiştir. Bu örnekte şekli verilen bir kazıcı kepçenin serbestlik derecesinin bulunması, Flash® paket programı kullanılarak adım adım ve etkileşimli bir biçimde öğrenciye anlatılmaktadır. Kullanıcı ilk karede kazıcı kepçenin teknik resmini görmekte, ve çalışma prensibiyle ilgili bilgi almaktadır, daha sonra düğme yardımıyla ikinci kareye geçerek, kazıcı kepçenin analizinin yapılmasını kolaylaştıracak teknik resim üzerine oturtulmuş şematik gösterimi inceleyebilecek ve son olarak da üçüncü karede, yalnızca şematik gösterim ve serbestlik derecesi hesaplarının olduğu kısmı görecektir. Bu tip bir anlatımı tahta üzerinde yapmak mümkün olamadığı gibi kitaplardaki yer sınırlamasından dolayı belli bir sayıda örneği geçmek mümkün değildir, elektronik ortamda ise kitaptaki gibi bir yer problemi yoktur ve bunun yanısıra örneklerin sürekli yenilenebilmesi ve sayıca çoğaltilabilmesi mümkündür. Üstelik bunlara ek olarak, serbestlik derecesi hesaplan sırasında teknik resmi ve şematik çizimi verilmiş olan kazıcı kepçenin katı modellenmiş hali Şekil 5'te görülmektedir, kazıcı kepçenin hareketini seçilmiş olan 4 farklı konum için şekildeki resimlerde görmek mümkündür, bu 4 resim toplam 20 resimden oluşan bir animasyonun parçası olup internet üzerinden eğitimde yeralması kaçınılmaz olan tipik bir örnek teşkil etmektedir. Elbette bu tip bir anlatım öğrencinin günlük hayatta gördüğü mekanizmalara çok -194- daha farklı bir gözle bakmasını ve teorik olarak verilenle pratiği birleştirmesi yönünde önemli bir yarar sağlayacaktır. Mekanizma tekniğinde en önemli unsur harekettir ve klasik tahta eğitiminde ya da kitaplarda bu hareket kavramını verebilmek çok zor ve kimi zaman da imkansız olmaktadır. Bu amaçla ancak özel olarak hazırlanmış, pahalı modeller kullanılmaktadır fakat bu modellerin sayıları çok sınırlı olduğundan yalnızca küçük bir grup örneğin anlatımında etkili olabilmektedirler. Şdilldr gMMİgi ! * ! ! tol >t bir lı-pçı »Tİ ıdtandınlilfl, VlMİ acmı, kın yıpmn oUrit lı»tMır. Skimi hırtta «tiren 3 pblon- id™lmnılHoll>«ıU» U|j(i ıllİMİİr tumbu MmiBaklıdır. gSrtilmfkftdir. Shieıtt uy<plım*ı!ı J ImtAMc.lHirsıbıillitliua eır«rwd» denme tatledila* BKKO BKKO ıltolf«ndl,t|n»lıırtk(lielf>lıi>ıcıllır. Pislon- Uzuvlar şekildi» jjıisterildlfjl gibt şematik diyagram ıııınmruİHiıdınlını^nr. Ba durumda: u/uv sııyısı: /=I2 niHİ's»! sayısı: j=15 (12 diîııtr 3 kayar ııiHt'snl) X=3 (düzU-iHSi'l ıııekHiıiznıa) derecesi "S dOr. Şekil 4- Serbestlik derecesinin bulunması konusu altında verilen kazıcı kepçe örneği. -195- Diğer yandan, internet üzerinden verilen eğitimde, daha önce de belirtildiği gibi dinamik özellik hareket kavramını öğrenciye etkili bir biçimde verebilecektir, bu şekliyle konuya yeni giren öğrenciye hareket kavramının sadece resim ve sözle anlatılabildiği görece sınırlı verimlilik sağlayan biçime etkili bir alternatif sunulmaktadır. Örneğin Şekil 6'da verilen oldham kavramasını ele alalım, klasik eğitimde bu ve benzeri örnekler için resim öğrenciye verilmekte ve hareket sözle anlatılmaya çalışılmaktaydı, doğal olarak bu yöntemle anlatım hem öğretim üyesi hem de henüz mekanizma tekniğine yabancı olan öğrenci için zor olmakta ve yeterli verim elde edilememekteydi. Şimdi tekrar Şekil 6'ya dönersek, şekilde oldham kavramasının bir döngüsel hareketini 20 resimle veren animasyondan sadece, aralıklarla alınmış 4 resim görülmektedir Şekil 5- Kazıcı kepçenin katı modellenmış halinin animasyonundan alınmış 4 resim. Bu animasyon temel olarak farklı resimlerin ardarda gösterilmesini sağlayan, Java programlama dili ile geliştirilmiş bir internet uygulamasıdır (applet), kullanıcı verilen düğmeler yardımı ile animasyonu istediği noktada durdurup başlatabilmekte ve hızını -196- değiştirebilmektedir. Bu tip bir etkileşim ile hareket kavramı etkin bir biçimde öğrenciye verilebilecektir. oldhaın kavraması oynat yavaş <J I i Dİdlıam kavraması j hızlı Jj son kare ; | yavaş oldiıanı kavraması il _L oynat I M hızlı il ilk kare hızlı oldham k a n a m a s ı ilk kare oynat yavaş ;| <j \sonkare< ilk kare oynat yavaş i A > hızlı son kare Şekil 6- Oldham-kavraması animasyonundan alınmış 4 resim. Internet destekli eğitimin kullanıcıya sağladığı bir diğer üstünlük bilgi dolaşımını sağlayan dosya transferidir. Bu özelliği anlatmak için yine ders notlan arasında geçen bir örneği ele -197- it > i *'• alacağız, Şekil 7-a'da bir saman balyalama mekanizmasının şematik şekli görülmektedir, ve kullanıcıdan -öğrenciden- F noktasının konum, hız ve ivme analizini yapması istenmektedir. Tahta üzerinde çözülüp anlatılan ya da kitapta ve internet sayfası üzerinde verilen çözüm elbette birbirinden farklı değildir, ancak fark şu noktalarda ortaya çıkmaktadır: F noktasının yörüngesi Şekil 7-b'de verilmiştir, Şekil 8'de ise bu mekanizmanın tüm uzuvların hareketini ve dolayısıyla matematiksel işlemler sonucu bulduğumuz yörüngeyi kolayca görebileceğimiz animasyondan alınmış resimler görülmektedir. Üzerinde mutlaka durulması gereken bir diğer önemli nokta da, Şekil 8'de görülen detay katı \ 70D (a) Şekil 7- Saman balyalama mekanizması (a), F noktasının yörüngesi (b). m m (b) model sayesinde öğrenciye, mekanizmaların analizinde kullandığımız iki boyutlu şematik çizimin aslında neleri gösterdiğinden, mekanizma uzuvları arasındaki bağlantıların nasıl olduğuna ve bu mekanizmanın nasıl üretilebileceğine kadar fikir verilebilmektedir. Bunun dışında ise kullanıcıya kendi bilgisayarına aktarıp, farklı parametreler ile çalışabilmesi için mekanizmanın teknik resmi (AutoCad ® *.dwg kütüğü olarak) ve problemin çözümünde kullanılan dosya (Excel ® *.xls kütüğü olarak) verilmektedir. Bu biçimiyle öğrenci problemi ve çözümünü bütün detaylarıyla irdeleme şansı olacağı gibi bu dosyalara ilaveler yapabilir, veya boyut parametrelerini değiştirerek farklı boyutlu mekanizmada hareketleri inceleme olanağı bulabilecektir. -198- ' Şekil 8- Saman balyalama mekanizmasının animasyonu 4- SONUÇ VE TARTIŞMA Ülkemizde her yaşta yaklaşık olarak 1 milyon nüfus bulunmakta ve liselerimizden yılda yaklaşık olarak 700.000 gencimiz mezun olmaktadır. Kaliteli mesleğe yönelik eğitim imkanlarını artırmak, üniversitelerimizde sınırlı imkanlarla verilmekte olan eğitimin kalitesini yükseltmek günümüzde önemli olduğu gibi önümüzdeki yıllarda öneminin daha fazla artacağı açıktır. Şu anda Orta doğu Teknik Üniversitesinde 40 dan fazla internete dayalı ders ve çeşitli sertifika programları bulunmaktadır. Önümüzdeki yıllarda sunulacak olan kaliteli ders sayısında önemli artışlar beklenmektedir. Hızla değişen ortama yeni ve eski meslektaşlarımızın ayak uydurabilmesi için etkili ve sürekli bir eğitime ihtiyaç olduğu açıktır. Mekanizma tekniği eğitimi için hazırlanmakta olan internet'e dayalı eğitim paketi şu anda genellikle makina mühendisliği eğitiminin üçüncü sınıflarında kapsanmakta olan konuları geniş bir şekilde içermektedir. Geliştirilmiş olan yöntemler kullanılarak aynı çerçevede "Makina Dinamiği", "Kinematik Sentez", "Kinematik Analiz" gibi ileri mekanizma tekniği konulan da internet'e dayalı İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanacaktır. Bu sayede genellikle görsel ağırlıklı olması gereken konular öğrencinin istediği kadar, istediği zaman ve istediği yerde bakabileceği şekilde elinde bulunabilecek ve simulasyonlar bilgisayar ortamında yapılarak öğrenciye normal ders ortamında gösterilemiyecek örnekler gösterilebilecektir. Hazırlanmış olan bu internete dayalı -199- eğitim paketi Orta doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine ders kitabı ile birlikte yardımcı ders malzemesi olarak sunulacağı gibi, isteyen diğer üniversitelerimize de hizmet verebilecektir. Diğer üniversiteler isterlerse hazırlanacak olan bir dersi uzaktan eğitim şeklinde ODTÜ tarafından verilen bir ders olarak alabilecekleri gibi, isterlerse o üniversitenin istediği konuları kapsayan içerik, o üniversite öğretim üyesinin bir ders kitabı gibi kendi insiyatifi ve bilgisini katarak kullanabileceği malzeme olarak öğrencilere sunulmak üzere verilecektir. Bu yeni imkandan faydalanarak daha fazla gencimize daha kaliteli eğitim imkanının doğacağına inanılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda bu uygulamaların artacağı beklenmelidir. KAYNAKLAR: 1. Hasselma, Nils (ABD senatosu Bilim Komitesine 9 Mayıs 2000 de sunumu) 2. www.nua.net. Copyright © 1995-2000 Nua Ltd. 3. Eres Söylemez, "Mekanizma Tekniği". Ağustos 2001, Ankara. 4. Eres Söylemez "Mechanisms", Ekim 1999, ODTÜ, Ankara. -200- TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu" 01-02 Kasım 2001 ENDÜSTRİNİN BEKLENTİLERİNE GÖRE MÜHENDİSLİK EĞİTİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI A. Kerim KAR akar@ens.marmara.edu.tr Hojin AHN hahn@eng.marmara.edu.tr Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü Göztepe Kampusu Kadıköy - İSTANBUL 81040 A.Kerim KAR 1951 yılında Rize'de doğdu. İ.T.Ü. Makine Fakültesini bitirdikten sonra A.B.D'de Massacchustts Teknoloji Enstitüsünde (M.I.T.) Yüksek Lisans ve Doktora yaptı. 1980-1983 arasında İ.T.Ü.'de öğretim üyeliğinden sonra yurtdışına çıktı. 1996 yılında Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesine döndü. Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak 1997 yılında programını hazırlayıp Makine Mühendisliği Bölümüne ilk öğrencilerini aldı. 1997-2000 yılları arasında Mühendislik Fakültesi Dekan Yardımcılığı yaptı. Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin 2000 yılı Avrupa Kalite Ödülü'nde Finalist olmasını sağlayan ekibin üyesiydi. Mühendislik sistemlerin optimizasyonu ve kontrolü, aksiyomatik tasarım, makine tasarımı konularında çalışmaktadır. Hojin AHN Kore asıllı bir A.B.D. vatandaşıdır. 1999 yılından beri Marmara Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini A.B.D'de Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nden (Caltech) almıştır. A.B.D.'de NASA'ya proje yapan havacılık ve uzay şirketlerinde çalışmıştır. Akışkanlar mekaniği ve endüstriyel uygulamaları konularında çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. ÖZET: Ondokuzuncu asırda şekillenmeye başlayan mühendislik eğitimi, ihtiyaçlara ve teknolojik gelişime uygun olarak alanlara ayrılmış ve değişik mühendislik dalları ortaya çıkmıştır. İlk başlarda birbirleriyle yakın temasta bulunan bu dallar zamanla bağımsız olarak çalışmaya başlamış ve aralarındaki farklar da teknolojik gelişmeye paralel olarak artmıştır. Bu dallardan birine giren bir mühendis adayının aldığı eğitim, ilk yıl haricinde doğal olarak çok büyük farklar göstermektedir. Teknolojinin uzmanlaşmaya duyduğu ihtiyaç nedeniyle, yakın disiplinlerden mezun ama nerdeyse birbirini anlayamayacak mühendisler yetişmektedir. Dünya pazarlarında rekabete dayanan ve baş döndürücü bir hızla değişen teknolojilere ayak uydurmaya çalışan kuruluşlar bu değişikliklerle başa çıkabilmek için yeniden yapılanmaya -201- gitmektedirler. Her ne kadar, medyada yeniden yapılanmalar hep işten çıkarmalarla gündeme getirilse de, yeniden yapılanma gerekçesinin altında kuruluş için bir ölüm kalım savaşı yatmaktadır. Bu bildiride, tüm bu gelişmelere göre, mevcut mühendislik eğitim siteminde yapılması düşünülen veya hayata geçirilen yeni düzenlemeler incelenecek ve mühendislik eğitiminin nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda bir takım öneriler sunulacaktır. 1. GİRİŞ Hızla değişen teknolojiler, uluslar arası katı rekabet, her gün kısalan ürün geliştirme süreleri, pek çok uluslar arası kuruluşun dahi müşteri memnuniyeti, kalite ve aktiflerin verimli kullanımı konusunda gerilerde kaldıklarını farketmesine yol açmaktadır. Süreçlerin reorganizasyonu ve otomasyonun yaygınlaştırılması bile yeterli iyileştirmeleri sağlayamamaktadır; çünkü bu kuruluşlar yeni teknolojileri eski rasyonel olmayan işlerini mekanize etmek için kullanmaktadırlar[l]. Örneğin, bilgisayarları mevcut prosesleri hızlandırmada kullandılar. Halbuki mevcut süreçler, organizasyon yapıları, denetim mekanizmaları, iş akışları bilgisayarlar mevcut olmadan önce, masrafları azaltmak ve organizasyonun gelişmesini ve organizasyon içindeki denetimi sağlamak üzere tasarlanmıştır. Şimdilerde ise organizasyonun yapısı, hayatta kalmak ve rekabet edebilmek için, hızlı bir şekilde yeni ürünler geliştirerek müşterinin isteklerini zamanında karşılamaya yönelik olmak zorundadır[2]. Gelişmiş ülkelerde ve onları takip eden gelişmekte olan ülkelerde kuruluşlar modern enformasyon teknolojilerinin gücünü kullanarak süreçlerini radikal olarak yeniden tasarlamaktadırlar. Amaçları, kuruluşun yapısının ve süreçlerinin enformasyon teknolojileri, demografı, iş rekabeti ve müşteri istekleri ile uyumlu hale getirilmesidir[l,3]. İş dünyasında bu gelişmeler olurken, üniversite dünyasında pek az değişim gözetlenmekte; iş dünyası ile paralel olarak değişimlere ayak uydurmaya kalkanlar çatık kaşlarla karşılaşmaktadırlar [8]. Mühendislik bölümlerinde bilgisayar kullanımı artarken, iş dünyasındaki değişimlere ayak uyduracak şekilde bölümlerin organizasyonlarında bir değişim görülmemektedir. Öğretilen teknoloji seviyesi ve uygulamalı araştırmalar açısından Türkiye'deki üniversiteler endüstrinin gerisinden gelmektedir. Bu hazin durum, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de benzer şekilde devam etmektedir[10]. Hâlâ bir öğrencinin ne bilmesi gerektiğine, bunların nasıl okutulacağına ve kimler tarafından okutulacağına akademisyenler karar vermektedir. Bu bildiride, farklı şekilde eğitilmiş mühendislere endüstrinin gösterdiği talep, teknolojideki değişimler, mevcut kaynaklardaki azalmalar ve mühendisliğin en iyi şekilde öğretilmesi konusundaki yenilikler nedeniyle, mühendislik okullarının endüstrinin ihtiyaçlarına daha hızlı ve uyumlu cevap verebilmesi için, yeniden yapılandırma prensiplerinin mühendislik fakültelerinin organizasyon ve bölüm yapısına uygulanması gerektiği önerilmektedir. Bu uygulama, bölüm yapılarının yeniden yapılandırılmasını, yeni bölümlerin kurulmasını veya bazı bölümlerin adlarının ve müfredatının değiştirilmesini ve, her şeyden öte, endüstrinin ihtiyaçlarının sürekli olarak takip edilmesini ve buna uygun olarak mühendislik bölümlerinin yapılarının, müfredatlarının sürekli olarak iyileştirilmesini gerektirecektir. 2. İŞLETMELERİN YENİDEN YAPILANMASI: Yeniden yapılanma (reengineering), eski bir MİT profesörü olan M. Hammer tarafından işletmelerde süreçlerin yenileştirilmesi ve ana süreçlerin yeniden tasarlanmasına verilen bir -202- isimdir[l,3]. İşletmelerde yenilikçi gelişmeyi hızlandırmak ve böylece müşterilere verilen hizmetin kalitesini arttırmak için enformasyon teknolojisini kullanarak bir işletmenin süreçlerinin yeniden yapılandırılmasıdır. Her ne kadar medyada işten çıkarmalar şeklinde lanse edilse de, mevcut bölüm duvarlarını yıkarak ve süreçleri müşterilere daha iyi hizmeti verecek ve müşteri memnuniyetini sağlayacak şekilde yeniden yapılandırarak ve aynı zamanda masrafları azaltıp kaliteyi arttırarak otomotiv, sigorta, iletişim ve bankacılık sektörlerinde başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Yeniden yapılanma, bir defada yapılıp bitecek bir görev değildir; değişen şartlara uyum sağlamak için devam eden bir süreçtir. Eğer özel ve kamu sektöründe çalışanların yaptığı işler ciddi bir şekilde incelenirse, bunların yaptığı işlerin bir çoğunun müşterilerin isteklerini karşılamaya yönelik olmadığı görülür (müşterileri kim olursa olsun bu değişmez). Mükemmel bir hizmet verme, kaliteli ürünler tasarlayıp üretme ve uygun bir fiyata satma yerine, çalışanların çoğu organizasyonun iç ihtiyaçlarından doğan yapay işlerle uğraşırlar. "Bu yaptıklarımızı niye yapıyoruz?" diye kendilerine sorarak yaptıkları veya yapmak zorunda oldukları işlere köklü değişiklikler yaparak esas memnun etmeleri gereken müşterilerine dönmelidirler. Organizasyonlardaki değişim hareketlerinin çoğu mevcudu ele alarak ve onu düzelterek başlar. Yeniden yapılanma eski süreçlerin daha verimli olması için ince ayar yapılması, basitleştirilmesi veya işletmenin küçültülmesi (downsizing) değildir. Aşağıdan yukarıya doğru başlayan bir sürekli iyileştirme işlemi de değildir. Yeniden yapılanmanın gerçek uygulaması sıfırdan başlayarak yapılır. Hiçbir kısıt yokmuş gibi ileriye bakarak ve geriye doğru gelerek çalışanlara ve işletmedeki bölümsel organizasyona yeni bir bakışı gerektirir. Hakikaten "Eğer yeni kurulmuş bir işletme olsaydık, burasını nasıl organize ederdik?" diye sorarak başlar. Ondan sonra işletmeyi bu vizyona göre şekillendirmeye başlar[l,3-7]. Yeniden yapılanma, ortak vizyon çerçevesinde, çalışanlar için yeni iş tanımlarının yazılmasını, yeni tanıma ve takdir sistemleri geliştirilmesini, düzenli bir bilgi akışı için bilgisayar sisteminin yenileştirilmesini, herkesin yeniden eğitilmesini ve müşterilerle olan tüm ilişkiler için detaylı değişikliklerin yapılmasını gerektirir. Yeniden yapılanma için bugünün pazar şartlarında müşteri memnuniyeti için, bugünün teknolojisini kullanarak, bugünün işlerini nasıl organize edeceğimiz önemlidir. "Dün çalışanlar işlerini nasıl yapıyordu ve işletme nasıl organize edilmişti?" sorusu yeniden yapılanma için önemsizdir. Fakat, yeniden yapılanma bir defalık bir işlem değildir. Hakikaten büyük bir kuruluş mevcut performansı ile hiçbir zaman tatmin olamaz ve onu sürekli olarak iyileştirmek ister. 3. MÜHENDİSLİK FAKÜLTELERİNİN ORGANİZASYONU: Bu bölümde, bugünün dünyasında toplumun beklentileri açısından mühendislik fakültelerinin durumunu inceleyecek ve bu fakültelerin bu beklentileri ne derece karşılayabildiğim detaylı olarak inceleyeceğiz. 3.1 Mühendislik Okullarının Organizasyonuna Bir Tarihsel Bakış: Tarihsel olarak modern üniversiteler, basit organizasyonlardan (mühendislik mektepleri, teknik okullar) başlayarak bugünün karmaşık yapılarına ulaşmışlardır[9-l 1]. Büyüdükçe ve ihtiyaç hissettikçe yeni bölümler kurdular. Bu bölümler tarih içinde belirli periyotlarda ortaya çıkan -203- özel ihtiyaçları sağlamak için kuruldular. Genellikle yeni ihtiyaçlar karşısında, fakültenin yeniden organizasyonu yerine yeni bölümler ve laboratuvarlar açıldı veya ihtiyaçlar ortadan kalkınca bölümle kapatıldı. Amerika Birleşik Devletlerinde gözden düşen nükleer enerji ve santrallar üzerine pek çok üniversitede bu bölümler küçültüldü veya tamamen ortadan kaldırıldı. Şu günlerde, yeniden enerji probleminin baş göstermesi üzerine, bu bölümlerin canlandırılması gündeme gelmektedir. Mühendislik fakülteleri genel mühendis yetiştiren okullar olarak başladılar; inşaat, makine elektrik ve ziraat mühendisi yetiştiren fakültelere ve bugünün makine, elektrik ve elektronik, bilgisayar, kimya, inşaat, çevre, nükleer, uzay ve uçak, metallurji ve malzeme mühendisi yetiştiren karmaşık fakülte yapılarına ulaştılar. Halbuki bu bölümlerden bazıları, uçak, inşaat, nükleer mühendislik bölümleri gibi, ürüne yönelik bölümlerdir. Makine, elektrik, kimya mühendisliği bölümleri gibi diğer bölümler ise fonksiyonel bölümlerdir[12]. Ürün bölümlerinde, bir çok konu verimsiz bir şekilde tekrar edilir; çünkü tüm mühendislik fonksiyonlarını kapsamaları gerekir. Bunu bazı üniversiteler ortak dersler açarak telafi etmeye çalışır. Ek olarak, ürün bölümlerindeki öğrencilerin sayısı, bu bölümlerin ilgilendiği ürünlerin satış performansına bağlı olarak artıp azalır. Fonksiyonel bölümlerde bu çok daha az görülür. 3.2 Mühendislik Okullarından Yeni Beklentiler: Bugün gerçek dünya problemleri artık bölüm duvarlarının içine sığmamaktadır. O nedenle resmi kurumlar ve özel kuruluşlar disiplinler arası araştırmaları desteklemektedir. Disiplinler arası sahalarda faaliyet gösteren bilimsel dergilerin sayısı hergün artmaktadır. Fakat müfredatlarda pek az değişiklik görülmektedir. Diğer bölümün sahasına tecavüz eden bir dersi vermek isteyen bir öğretim üyesi veya bölümler arası bir program isteyen bir öğrenci duvarlarla karşılaşacaktır. Bazı üniversitelerde bu konularda öğrencilerin önünde bazı seçenekler varsa da, bu seçenekleri aynı süre içinde tamamlamaları mümkün değildir. Buradaki konu uzmanlaşma veya genelleşme değildir. Buradaki problem, özel bir takım bilgilerin nasıl paketlenip verileceğidir. Endüstrideki yeni devrimin adı kalitedir [2,8,13]. Bu mühendislik fakültelerinin müşterilerine ve ürünlerine de uygulanabilir. Endüstriyel ürünler ve müşterilere uygulanan aşağıdaki kavramlar, mühendislik fakültelerinin müşteri ve ürünlerine de uygulanabilir: a) b) c) d) Öğrencilerin kalitesi, öğrencilerin bölümlerine girmeleriyle başlayan ve mezun olup endüstride çalışmaya başlamalarına uzanan süreci içine alacak şekilde topluma verdikleri kayıpla katkıyla ölçülebilir. Daha iyi eğitilmiş bir öğrenci (daha kaliteli bir öğrenci) cemiyete daha az kayıp veren öğrencidir[14]. Bugünün rekabet dünyasında sürekli kalite iyileştirme ve maliyet azaltma gerekli bir şarttır; kalitenin parasal eşdeğeri vardır. Sürekli kalite iyileştirme programının amacı, öğrencilerin performans ölçütlerinin belirlenen hedeften sapmalarını sürekli olarak azaltmaktır. Buradaki performans ölçütlerinden kastedilen, mezunların endüstrinin ihtiyaçlarının karşılama performanslarını belirleyebilen ölçütlerdir. Buradaki hedef değer, müşteri tarafından belirlenir. Mühendislik öğrencisinin topluma verdiği kayıp, onun performans ölçütünün hedeften sapmasıyla orantılıdır. -204- e) Bir ürünün maliyetinin %80'i, bu ürün için verilen tqplam kararların ancak %20'sini oluşturan ve tasarım sırasında alınan kararlarla belirlendiği gibi, mühendislik bölümlerinin ürünlerinin son kalite ve maliyetinin %80'i, organizasyon yapıları ve müfredat programlarının tasarlandığında belirlenmiş olur. 3.3 Mühendislik Fakültelerinin Toplumun Beklentilerine Cevabı: İdeal olarak toplumun beklentisi, fakültelerden mezun olan öğrencilerin, bir mesleği yürütecek bilgilerle donatılmış olmasıdır. Bazı mesleki bilgilerin beş yılda eskidiği (hatta bazı mesleklerde bunun iki yıl olduğu söylenmektedir) günümüzde bu beklentiyi uzun süreli olarak karşılamak kolay değildir. Genelde, mühendislik öğreniminin 4 yıl olduğu düşünülürse, bu neredeyse imkansızdır. Bunu sezen bazı yurtdışı üniversiteler, lisans ve yüksek lisans programlarını birleştirerek beş yıllık programlar sunmaktadırlar[15]. Bazı yurtdışı üniversitelerde ise, bir bölüme kaydolarak disiplinler arası bir mühendislik programını takip etmek mümkündür. Türkiye dahil olmak üzer bazı üniversitelerde iyi öğrencilere yan dal veya ikinci bir anadal yapma imkanı verilmektedir. Bazı yeni kurulan üniversiteler ise, klasik bölümlerden farklı bölümler açmaktadırlar (Sabancı Üniversitesi gibi). Fakat bu yapılanlar, istisnai örneklerdir; ortak örnekler değildir. Mühendislik fakültelerinin pazarın beklentilerine cevabı öğrencilere seçimlerinde geniş bir yelpaze sunacak şekilde sosyal ve mühendislik seçimli derslerini arttırmak veya aynı bölüm içinde pazar beklentilerini de karşılayacak şekilde düzenlenmiş opsiyonlar açmak olmuştur. Hâlâ bir öğrencinin danışmanı yardımıyla değişik bölümlerden dersleri harmanlayarak bir program yapması mümkün değildir. Bunu lisansüstü programlarda yapmak bir ölçüye kadar bazı üniversitelerde mümkündür. Üniversitelerdeki bölüm yapıları ve endüstrideki iş tanımları nedeniyle böyle bir programla mezun olan öğrencilerin iş açısından gelecekleri kısıtlı olmaktadır. Fakat pazardaki rekabet, şirketleri iş süreçlerine yeniden bakmaya zorlayacak ve müşteri olarak onlar da mühendislik fakültelerinin aynı şeyi yapmaya zorlayacaklardır. 4. MÜHENDSLİK OKULLARININ YENİDEN YAPILANMASI: Şirketlerin yeniden yapılanma ile ilgili tecrübelerinden, mühendislik fakültelerinin organizasyonlarının zaman içindeki oluşumlarından ve yeni mühendisleri bekleyen yeni hedeflerden faydalanarak mühendislik fakülteleri toplumun kendilerinden beklediğini vermek için yeniden yapılanması gerekir. 4.1 Mühendislik Fakültelerinin Yeniden Yapılanmasında Karşılaşılabilecek Sorunlar: Üniversiteleri ve fakülteleri yeniden yapılandırma kolay değildir[9-l 1,15]. Öğretim üyelerinin, öğrencilerin ve mezunların belli bir bölüme bağlılıkları çok güçlüdür. Mesleki kuruluşlar da bölüm çizgilerine göre ayrılmışlardır. Dolayısıyla, bölüm yapılarını geleneksel yapıdan ayırmak kolay değildir. Sanayiciler de, öğrencilerden şikayet ederler ama, genelde geleneksel bölümlerden mezun olanları işe alırlar. Bir uçak mühendisinin bir tersanede çalışması kolay görünen bir olay değildir. Zaten bölümlerin yapılarını kalelerini her saldırıya karşı korumak isteyen akademisyenler belirlerler. Bilgisayar teknolojisine yapılan ağır yatırımlar da, henüz yeterli katkıyı sağlamış görünmüyor. Üniversiteler bilgisayarları öğretim metotlarını iyileştirmek için kullandılar, yoksa öğretim -205- metotlarını bilgisayarla birlikte yeniden tasarlamadılar (birkaç güzel istisna haricinde). Bilgisayar Destekli Öğrenme (CAL) hâlâ yeterli bir seviyeye ulaşamadı. Bugün hemen her İngilizce yazılmış kitabın arkasında öğrencilerin nadiren kullandığı işlevsiz bir CD var. Ders kitapları, bilgisayarda yazılmalarına karşın, bilgisayar öncesi bir bakışla, yüksek öğrenci/öğretim üyesi oranında verimli olabileceği düşünülen bir eğitim sistemi için yazılmakta, öğrencilerin eğitimi kitaptan işlenen bölümlerle ve kurşunkalem ve kağıtla yapılan sınavlarla ölçülmektedir. 4.2 Mühendislik Fakültelerinin Yeniden Yapılanması Nasıl Başarılabilir: Yeniden yapılanma iş dünyasında ve üniversitelerde beraber yürütülmelidir. Mühendislik fakültelerinin yeniden yapılanması, onların müşterisi olan endüstrinin katkısı olmadan yapılamaz. Öte yandan, işletmeler de, üniversitelerin katılımı olmadan kendilerinin yeniden yapılanmasını tamamlayamazlar. Üniversiteler onların ihtiyaç duyduğu insan gücünü sağlayan tedarikçileridir ve yeniden yapılanma işlemlerini tamamlayabilmeleri için elemanlarını yeniden eğitecekleri yerlerdir. Yeniden yapılanmaya girecek bir mühendislik fakültesinin (ve dolayısıyla bir üniversitenin) önce müşterisinin ihtiyaç duyacağı yüksek teknik yeterliliğe sahip personel ihtiyacını süreçler bazında ciddi bir şekilde incelemesi gerekir. Bu aynı zamanda sanayinin de mühendislik okullarında nelerin ve nasıl okutulması gerektiğine ait fakültenin süreçlerine aktif olarak katılmasını gerektirecektir. Bu, istediği ürünleri istediği kalitede almak isteyen bir şirketin tedarikçisiyle işbirliğine girmesine benzemektedir. Gerekli süreçler belirlenince, bunlar, iyi bir tasarım için, en az çakışma olacak şekilde uygun bir düzenle bölümler şeklinde guruplanabilir[12]. Mühendislik fakültelerinin yeniden yapılanması bugün tamamlansa bile, mezunlarının aktif olarak yeniden yapılanmış işletmelere katılması en az 5 yıl alacaktır. Akademik kurumlarda, mevcut yapıların değiştirilmesi veya yeniden düzenlenmesi, işletmelerden daha uzun zaman alır (işletmelerin zaman sabiti üniversitelerden daha küçüktür). Bu arada, mühendislik fakültelerinin esnek bölümler arası programlar oluşturması gerekecektir. Mevcut programlardaki öğrencilere de kendilerini yeni şartlara yönlendirecek şekilde seçim şansı tanınmalıdır. Modern enformasyon teknolojisi sayesinde, çalıştığı kurumdan ayrılmadan bir mühendisin kendisini yenileyecek ve aynı zamanda lisansüstü bir derece almasını sağlayacak dersleri takip edebilmesi hiç de zor değildir. Kısmen de olsa, ülkemizde de uygulamaya başlayan bu programların, yurtdışından bile takip edilebilmesinin ve onaylanmasının önündeki hukuki engeller kaldırılmalıdır. Bu şekilde sürekli eğitim programlarının yaygınlaşması sağlanmalıdır. 5. SONUÇLAR: Yetiştirdikleri ürünlerini için endüstrinin beklentilerini karşılamaları için mühendislik fakültelerinin yeniden yapılanması gereklidir. Bu şekilde endüstrinin isteklerine hızlı bir şekilde cevap verebilecekler, endüstrinin ve küresel pazarın isteklerine daha uygun bir eğitim verebileceklerdir. Yetiştirdikleri yeni mezunlar da, ortaya çıkan pazar fırsatlarını daha iyi değerlendirebilecekler, yeni işlere atılabilecekler, yeni fikirler geliştirebilecekler ve bunları -206- mevcut ürünleri iyileştirmede daha hızlı ve verimli şekilde kullanabileceklerdir. Üniversitelerin yeniden yapılanmadaki başarıları, daha öncesinde hiç olmadığı gibi, endüstriyle kuracakları işbirliği ilişkilerine bağlıdır. Aksi halde, başlangıçtaki kaos çok fazla olabilir ve yeni mezunlar endüstrideki klasik pozisyonlara kabul edilmeyebilirler; bu da endüstride olduğu gibi, yeniden yapılanma işleminin başarısızlığa sürüklenmesine sebep olabilir. Yeniden yapılanmaya girecek mühendislik fakültelerinin endüstrinin yeniden yapılanma başarılarından ve başarısızlıklarından öğrenecek çok şeyleri vardır. Küresel olarak endüstrideki yeniden yapılanmadaki başarılı örneklerin fakülteler için iyi bir ilham kaynağı olacağı şüphesizdir. Fakat Türkiye'deki tüm üniversitelerde aynı bölümlerin olması gibi bir hukuksal zorunluluktan vazgeçilerek, ülkemizi ileriye götürecek değişimlerin önü açılmalıdır. Gelişmiş ülkelerdeki başarılı örnekleri aynı zamanda ve daha iyi olarak başarabilen kuruluşlarımızın olduğu bir devirde, gelişmiş ülkeleri yıllarca sonra takip edebilecek bir akademik yapıya mahkum olduğumuza inanmak istemiyorum. KAYNAKLAR 1. Hammer, M., "Reengineering Work: Don't Automate, Obliterate", Harvard Business Review, Temmuz-Ağustos 1990, Sayfa 104. 2. Besterfield, D., Besterfield-Mincha, C, Besterfield, G.H. ve Besterfield-Sacre, M., Total Quality Management, 2. Baskı, Prentice Hail, New York, 1999. 3. Hammer, M. ve Champy, J., Reengineering the Corporation : A Manifesto for Business Revolution, Harper Business, New York, 1993. 4. Manganelli, R.L. ve Klein, M. M., The Reengineering Handbook - A Step hy Step Guide to Business Transformation, Amacom, New York, 1994. 5. Stevvart, T.A., "Reengineering - The Hot New Management Tool", Fortune, 23 Ağustos 1993, sayfa 41. 6. Cypress, H.L., "Reengineering", OR/MS Today, Şubat 1994, Sayfa 18. 7. Hail, G., Rosentall, J. ve Wade, J., "How to Make Reengineering Really Woık", Harvard Business Review, Kasım-Aralık 1993, Sayfa 119. 8. Yetiş, N., Türe, E.T., Eyler, M.A., Kar, A.K., Cebeci, Ö.Z., Saatçi, A.M., Sakman, G., Application for The European Quality Award 2000 for Public Sector Organizations, Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Şubat 2000. 9. Janne, H. (çev. Bedri Karafakioğlu), Üniversite ve Çağdaş Toplumun İhtiyaçları, İ.T.Ü. Yayını, 1973. 10. Kerr, C, The Uses of the University, 4. Baskı, Harvard University Press, 1995. 11. Ben-David, J., American Higher Education, McGraw-Hill, New York, 1972. 12. Suh, N.P., Principles ofDesign, Oxford University Press, 1990. 13. Phadke, M.S., Quality Engineeing Using Robust Design, Prentice Hail, New York, 1989. 14. Wu, Y. ve Wu, A., Taguchi Methods for Robust Design, ASME Press, 2000. 15. Jencks, C. ve Riesman, D., 772e Academic Revolution, The University of Chicago Press, 1977. -207- TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu" 01-02 Kasım 2001 ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİ'NİN GEREKLİLİĞİ VE İŞLERLİĞİ Dr. Mutlu TUNÇ ve Y.Doç. Dr. K. Ferhat ÇELİK İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü Dr. Mutlu TUNÇ Mutlu Tunç, 1971 yılında İstanbul'da doğdu. 1988 yılında Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi'nden mezun olarak aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü'ne girdi. 1993 yılında Lisans eğitimini tamamlayarak 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Makine Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı'na başladı. Aynı tarihte İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1996 yılında Yüksek Lisans Eğitimini tamamlayan Tunç, aynı yıl İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Makine Mühendisliği Anabilim Dalı Doktora Programı'na girdi. Doktorasını Haziran 2000'de tamamlayan Tunç halen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. İki Fazlı Jet Akışları, Ayrık Girdap Yöntemi, Kavitasyonlu Akışlar, Yüksek Öğrenimde Kalite çalışma konularıdır. Y.Doç.Dr. Kutay Ferhat ÇELİK 1963 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü'nden 1986 yılında mezun oldu. Bir süre endüstride deneyim kazandıktan sonra University of Manchester Institute of Science and Technology'de İleri İmalat Teknolojileri üzerine 1990 yılında Yüksek Lisans yaptı. Aynı üniversitede 1996 yılında 3 Boyutlu Ekstrüzyon Kalıp Tasarım üzerine doktorasını tamamladı. CAD, CAM, Plastik Şekil Verme ve TPM üzerinde araştırmaları mevcuttur. ÖZET: Cumhuriyet tarihin en büyük ekonomik krizi ile yüz-yüze gelen ve bu krizi aşmaya çalışmakta olan ülkemizde, yaşananları sadece idari ve iktisadi nedenlerle açıklamak mümkün değildir. Bugünkü şartların oluşmasında ülkemizde "Bilgi Üretim ve Yönetim Kültürü" nün yerleşmemiş olmasının büyük etkisi bulunmaktadır. Teknolojik gelişmelerin temelini teşkil eden bilgi üretimi ve yönetiminin merkezinde üniversite yer aldığı halde, tek başına bu görevi başarma olasılığı düşüktür [1]. Üniversitesanayi işbirliği bu boşluğu doldurabilecek ve bilimsel araştırmaların teknoloji üretiminde etkin kullanılmasını sağlayacak önemli bir yapılanmadır. Hızla gelişen teknoloji, bilgi üretim ve yönetim kültürüne sahip gelişmiş ülkeler ile bu kültüre sahip olamamış ülkeler arasındaki -208- &.* boşluğu daha da büyütecek, bugün gelişmekte olan ülkeleri dahi geri kalmış ve bağımlı ülkeler sınıfına sokacaktır. Bu makalede, bilgi üretim ve yönetim kültürünün mühendislik eğitiminde ne derece önemli olduğu ve bu kültürün hem eğitim kurumlarına hem de sanayiye yerleştirilmesinin önemi üzerinde durulacaktır. 1. GİRİŞ İşletmelerin varlıklarını zorlu rekabet koşullarında sürdürebilmesi ve başarılı olabilmesi için rekabet stratejilerini küreselliğin gereklerine uygun olarak belirlemeleri ve piyasada hakimiyet kurmaya çalışan yabancı orijinli, güçlü ve köklü firmalarla da başa çıkabilmeleri gerekmektedir. Zira artık başarı sadece yurtiçi pazarlarda değil, dünya pazarlarında da firmaların kendi faaliyet alanlarında varlık gösterebilmesi ile ölçülmektedir. Benzer durum özel kuruluşlar için olduğu gibi Eğitim Kurumları için de aynen geçerlidir. Türk Üniversitelerinden mezun genç meslek sahiplerinin bu yarış içine girebilmeleri için çağdaş eğitim veren, rekabetçi ve güçlü bir eğitimden geçmiş olmaları ve yetenekleri doğrultusunda formasyon kazandırılmaları gerekmektedir. Dünya piyasalarında şiddeti gittikçe artan rekabet ortamında, pazarda varlık gösteremeyen şirketler baskı altında kalarak rakiplerinin egemenliğine girmeye mahkumdurlar. Günümüzde sürekli olarak zorlaşan rekabet ortamında ürün imalatında başarı, imalat süreçlerini iyileştiren özgün teknolojilerin geliştirilmesi ve pazarlanması ile mümkündür. Bunun sonucunda ürünün kalite, fiyat ve pazara sunum sürecinde sürekli gelişen iyileştirmeler mümkün hale gelecektir. Örneğin, aynı şartlarla (makina parkı, insan kaynakları, fabrika sahası v.s) donatılan iki firma göz önüne alındığında, bunlardan mevcut kapasite ile yetinmeyip, kalite ve verimliliği arttırıcı gelişmelerle donanımlarını iyileştiren firma pazar payını önemli ölçüde arttıracaktır. Bu geliştirmeleri yaparken kullanılan sistematik dahilinde elde edilen bilgi, araştırma ve tecrübeler sonucunda edinilmiş ve teknolojik gelişmenin alfabesini oluşturan temel öğedir. Özgün teknolojilerin geliştirilebilmesi için işletmelerin bilgi üretim ve yönetim kültürüne sahip olmaları zorunludur [3]. Aslında burada yönetimden kastedilen bilginin doğru uygulanması ve koordinasyonudur. Yani işletmelerin bu kültürü kendi üretim alanlarında teknolojik gelişmeleri sağlayacak şekilde etkin kullanmaları gereklidir. Bilgiyi üretebilen ve kullanabilen bir işletme kültürü oluşturabilmek için ise bu konuda eğitimli insan kaynaklan şarttır. Dolayısıyla, bilgi üretimi ve kullanımı konusunda ısrarlı, etkin ve bu formasyona sahip eğitim sisteminin üniversitelere yerleştirilmesi öncelikli olarak seçilmesi gerekli olan bir hedeftir. Çünkü teknoloji geliştirebilmek için verinin işlemlenmesi yeterli olmamakta, fakat bunun yanında veriyi elde etme, değerlendirme ve bilgiye dönüştürülerek uygulama yetisine sahip olmak gerekmektedir. Bu açıdan Üniversite-Sanayi işbirliği teknolojik gelişmelere alan yaratması açısından hayati bir önem taşımakta ve ihtiyacımıza cevap olmaktadır. Üniversite-Sanayi işbirliği bir çok kesim tarafından telaffuz edilmesine rağmen çoğu zaman doğru yorumlanamayan bir olgudur. Bu kavramdan sadece Üniversite elemanları tarafından işletmelere verilen danışmanlık hizmetinin anlaşılması son derece yanlıştır. Üniversite-Sanayi işbirliği, Üniversite ve Sanayinin ortak problemlerinin anlaşılması ve aşılması için bilginin üretilmesinde, kullanılmasında ve aktarılmasında kullanılabilecek en önemli kaynaklardan biridir. Dolayısıyla teknoloji üretiminde ve gelişmişliğinin sağlanmasında bilgi ve bilginin etkin kullanımının önemi ortaya çıkmaktadır. Üretilen bilgi ve deneyim üniversitelerin güncel teknolojileri izleyen, kullanan, -209- 'İr* geliştiren ve aktaran bir yapı kazanmalarını sağlayacaktır. Böylece rekabetçi ve güçlü bir eğitimden geçmiş, yetenekleri doğrultusunda formasyon kazandırılmış yeni mezun, genç meslek sahipleri yetiştiren üniversiteler çağdaş eğitim veren kurumlar haline gelebileceklerdir. Yani üniversiteler bilimsellikleri ve saygınlıklarını sadece sergiledikleri akademik çalışmalarla değil, aynı zamanda sanayinin problemlerinin çözümüne katkı sağlayarak haklı bir gururla segileyebileceklerdir. Bunu yapabilmek için sanayiyi iyi tanımak, proje teklifleriyle sanayi kuruluşlarına yeni açılımlar kazandıracak öneriler getirmek, yapılacak önerileri değerlendirmek ve projelerin yürütülmesinde ve sonuçlandırılmasında sanayi ile birlikte etkin, kesin ve uygun bir süreçte ortak çalışma platformlarını oluşturabilmek zorunludur. Bu bağlamda, ülkemizin her alanda üniversitelerin hem de özel sektörün oluşturulması konusunda büyük görevler rekabet ancak bu iki büyük gücün gerçekleşebi lecektir. çağdaş dünya ile rekabet edebilmesi için hem üzerine "Bilgi Üretim ve Yönetim Kültürü" nün düşmektedir. İddialı bir hedef olan çağdaş dünya ile birlikte, uyumlu, etkin ve sürekli çalışması ile Tüm bu gerçekler çeşitli ortamlarda tartışılmakta ancak üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde kaydedilen sınırlı orandaki gelişmeler yeterli ve etkin kurumsallaşmanın olmadığını göstermektedir. Bunun hem Üniversiteler hem de Endüstriyel kuruluşlar arasında bir takım kavramların oturmamış olması ile yakın bağlantısı vardır. Bu açıdan üniversiteler ve sanayi kuruluşlarını ayrı-ayrı irdelemekte fayda vardır. 2. ÜNİVERSİTE CEPHESİNDE BİLGİ ÜRETİMİ VE YÖNETİMİ Üniversitelerin bu konuda yetersiz kalmalarının nedenleri aşağıda verilen başlıklar altında toparlanabilir. 2.1- Mühendislik Eğitiminde Laboratuvar ve Pratik Çalışmalar Sanayi kuruluşları açısından üniversiteleri öne çıkartan ve değerini artıran etken, akademik faaliyetlerdeki düzeyinin ne olduğu değil, mezun ettiği öğrencilerinin eğitim seviyesi ve üretime olan katkısı, dolayısıyla piyasada ne kadar aranır olduğu ile ilgilidir. Firmaların insan kaynağı ararken öncelikli olarak deneyimi ön planda tutulmaları da aranan mühendis formasyonu hakkında fikir vermektedir. Mühendislik Fakültelerinde uygulanan ders programları ve içerikleri üniversiteden üniversiteye farklılık göstermektedir [2]. Bunun nedeni üniversitenin sahip olduğu gerek fiziksel ve gerekse de öğretim elemanı imkanlarının değişkenliğidir. Özellikle yeni açılan mühendislik bölümlerinde düzenlenen programlar öğretim üyelerinin branşlarına göre ağırlık kazanmakta ve mühendis adayı tüm konularda gerektiği gibi yetiştirilememektedir. Buna son derece kısıtlı laboratuvar imkanları da eklendiğinde istenilen mühendislik formasyonundan tamamıyla farklı, yetersiz bir meslek sahibi yaratılmaktadır. Temel mühendislik eğitimi alan lisans öğrencilerinin mezuniyet sonrası karşılaştıkları en önemli sorun, pratik eksikleri nedeni ile ortaya çıkan adaptasyon ve özgüven problemidir. Yeni mezun mühendislerin büyük bir kısmı, çok temel mühendislik uygulamalarını bile çalışma -210- ortamında tanımakta, bu yeni öğrenme sürecinde sıkıntı çekmekte ve mühendislik nosyonu ile üretim sürecine geçmeleri için uzun zaman gerekmektedir. Sözü edilen eksiklik, işverenler tarafından da bilinmekte ve kısa sürede yüksek fayda alamayacağına inandığı genç mühendisleri işe düşük ücretlerle başlatmakta ve bu ise mühendisin performansını olumsuz etkilemektedir. Günümüzde çoğu üniversitemizin teknik donanım yetersizliği dolayısıyla laboratuvar çalışmalarının eğitime desteği sınırlı ölçüde olmakta ve dolayısıyla bilginin üretimi sürecinin öğrenimi yetersiz kalmaktadır. Bilgiyi üretim sürecindeki bu eksiklik doğal olarak bilginin yönetimi sürecini de olumsuz şekilde etkilemektedir. Sadece yaz stajları şeklindeki pratik çalışmaların öğrencilere gerekli formasyonu kazan d ıram ad iğ ı da bilinen bir gerçektir. Makina mühendisliği, aynı zamanda diğer mühendislik dallarındaki gelişmeleri izleyen ve üretilen bilgiyi yorumlayarak teknolojik gelişime katkı sağlayan temel bir mühendislik dalıdır. Örnek olarak, elektrik-elektronik ve bilişim alanlarında kaydedilen gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkan mekatronik bilim dalı, sanayinin ihtiyaç duyduğu makina mühendisi formasyonunun içinde yer almaktadır [4]. Makina mühendisliği programlarında, elektrik, elektroteknik, bilgisayar programlama v.b. dersler yer almakla birlikte, bu derslerden elde edilen bilginin işlenerek, mekanik sistemlere uygulanması konusunda mühendisler eksik ve yetersiz kalmaktadır. Temel bir mekatronik alt yapısının mühendislik eğitimine dahil edilmesi, aranan mühendislik formasyonunun meslek sahiplerine kazandırılması açısından önemli bir ihtiyaçtır. Bu bilgi üretimi ve kullanımına dayalı eksikliklerin üniversite eğitimi esnasında giderilmesi ve istenen formasyonda mühendisler yetiştirilebilmesi için lisans öğrenimi süresince pratik çalışmalar yoğunlaştırılmah ve ciddiyetle takip edilmelidir. Bilgi üretimi ve uygulamasına yönelik çalışmalar, sanayi destekli öğrenci ve araştırma projeleri ile desteklenerek öğrencilere eğitimlerinin birinci yılından itibaren proje dersleri olarak verilmelidir. Stajyer öğrenciler sanayinin seyircisi değil elemanı olarak, üniversite ile sanayinin birlikte yürüteceği projelerde aktif roller üstlenmelidirler. Bu sayede hem mühendis adayı sanayi ortamında kendisinden beklenen mesleki faaliyetleri ve becerileri öğrenecek, ilgi alanlarını oluşturacak hem de işverenler ileride beraber çalışma şansı doğabilecek mühendisleri daha iyi tanıyacaklardır. Bilginin üretilmesi ve yönetiminin bir kültür haline getirilmesi ve devamlılığının sağlanması uygun bir sistematik gerektirmektedir. Bu sistematik, Toplam Kalite veya Toplam Verimli Bakım v.b. metotlar ile işletme bünyelerine adapte edilebilir. Çünkü bilgi bilinçli ve uygun bir yöntemle elde edildiği sürece kullanıma sunulmak üzere derlenip etkin hale getirilebilir. Bu nedenle lisans eğitimi sürecinde bu gibi sistematiklerin genç mühendislere kazandırılması ve uygulamalarının yapılması da önemlidir. Üniversiteler bu sistematiklerin sanayi kuruluşlarına öğretilmesi ve uygulamaların desteklenmesi sürecinde önemli rol oynamaktadırlar. Sanayi kuruluşları genelde kendilerinin ihtiyaç duyduğu konularda sürekli eğitim programlarını uygulamakla birlikte, teknoloji üretimi için gerekli alt yapının oluşturulmasında yetersiz kalmaktadırlar. Sanayi kuruluşlarının kendi alanlarında araştırma-geliştirme olanakları üniversitelerden daha iyi durumda olmasına rağmen, bilgi üretme ve yönetme kültürünü ve gerekli sistematikleri bünyelerinde oluşturamadıkları görülmektedir. -211- 2.2- Üniversitelerin ve Öğretim Üyelerinin Sıkıntıları: Üniversitelerin ve öğretim üyelerinin temel sıkıntıları herkesçe bilinmektedir. Hükümetlerin bütçe planlarında eğitime ayrılan katkı paylarını son derece düşük rakamlardan yeterli seviyeye çekmesi gerekmektedir. Bununla beraber, sürekli teknolojik gelişim ve artan rekabet ortamında sadece Devletin sınırlı imkanları kullanılarak çağdaş eğitim seviyesine ulaşılmasını beklemek doğru olmayacaktır. Üniversitelerin kendilerine kaynak yaratması, araştırma ve geliştirmeye yönelik potansiyellerini ve kaynaklarını verimli kullanmaları gerekmektedir. Bu nedenle üniversiteler, üstlendikleri görev ve sorumlulukları yerine getirmek için ihtiyaç duyulan sistemsel değişiklikleri gerçekleştirmek ve sanayiye açılmak zorundadırlar. Teknoloji üretme ve yönetme konusunda son derece geri kalmış olan ülkemizde, Üniversite bünyesindeki akademik kadronun sahip olması gereken özellikler arasında proje yönetimi ve endüstriyel ilişkiler ihmal edilmektedir. Özellikle mühendislik bilimlerinde öğretim üyeleri, öğrencilere salt teorik bilgi değil, aynı zamanda endüstri ortamında kullanacakları bilgi ve becerileri de vermekle yükümlüdürler. Bu nedenle uzmanlık konularına göre bu amaçla yapılan çalışmaların Üniversite yönetimlerince önemsenmesi ve teşvik edilmesi gerekmektedir. Sınırlı araştırma imkanları ve yoğun ders yükü altında ezilen genç akademisyenler, doçent veya profesör olabilmek için bilgiyi üreten ve uygulayan bir yapılanma yerine, tamamen akademik çalışmalara yönelmektedirler. Bu nedenle yeni yetişen akademisyenler sanayinin teknoloji üretkenliğine katkı sağlayamayan, mühendislik nosyonundan uzaklaşmış üniversite öğretim elemanları haline gelmektedir. Bunu önleyici girişimlerde bulunmak ve üniversitelerimize yeni bir kimlik kazandırmak gerekmektedir. Bilgiyi üreten ve yöneten bir yapılanma özellikle mühendislik dallarında sanayi destekli projelerin sayısında hızlı bir artış sağlayacaktır. Üniversitelerin maddi imkanlarının iyileşmesine yol açacak olan bu projeler ayrıca üniversitelerin daha ileri teknik donanımlara sahip olmasını sağlayacak, böylece aranan mühendis formasyonunda meslek sahiplerinin yetiştirilmesini sağlayacaktır. Endüstri ile ortak gerçekleştirilen projelerin artmasını engelleyen en önemli nedenlerden bir tanesi halen yürürlükteki Döner Sermaye uygulamalarıdır [5]. Döner Sermaye yasasına göre, Üniversitelere bağlı fakültelerin öğretim elemanlarının gerçekleştirdikleri projelerden kendilerine dönen miktar, proje bedelinin %33'üdür. Bu oran 100 TL'ya mal olacak herhangi hizmetin, öğretim elemanına yansıması için proje sahibinin Döner Sermaye Saymanlıklarına 300 TL yatırmasını gerektirmektedir. Bu şekilde oluşturulan proje maliyetleri göz korkutmaktadır. Bunun yerine kurulan vakıflar üzerinden sanayiye verilen hizmetlerde ise üniversitenin kazancı yeterli olmamakta fakat öğretim üyeleri memnun edilmektedir. Üniversite elemanlarının çalışmaları ile sağlanan girdiden pay almaları son derece doğaldır ancak bu miktarın hem üniversite hem de öğretim üyelerini tatmin eden daha cazip oranlara getirilmesi yararlı olacaktır. Ayrıca Döner Sermaye gelirlerinden kesilen yüzdelerin bir kısmının direkt olarak hizmeti yaratan bölümlere döndürülmesi yolu ile alınacak yeni teçhizatlarla bölümlerin iş yapabilme kabiliyeti yükseltilebilir ve daha büyük projelerin oluşturulmasına ortam hazırlanabilir. Bu tür bir gelişim aynı zamanda öğrenciler için de daha iyi altyapı olanakları sağlayacak ve bölümlerin geliştirilmesi için Üniversiteye düşen yükü de zaman içinde azaltacaktır. -212- 2.3- Çözüm Sürecindeki Farklılık: Üniversitelerin sanayi ile ortak proje kapsamında yerine getirmesi gereken önemli koşullardan bir tanesi sanayi kuruluşlarının isteklerine ve problemlere kısa zamanda uygulanabilir çözümler bulabilmesidir. Özel sektörle yapılan projeler akademik faaliyetlerden farklı bir doğaya sahiptir. Bu doğa gereği sanayi kuruluşları olabilecek en kısa sürede sorularına yanıt bulmak arzusundadırlar. Üniversitelerin bu konuda başarılı olabilmeleri için proje bazlı çalışmalara yönelik bir çalışma stratejisi oluşturulmuş olmaları gerekmektedir. Projelerin yürütülmesinde lokomotif güç olan genç araştırıcılar takım çalışması ve proje yürütme konularında deneyimli olmalı veya bu konularda temel eğitimler almalıdırlar. Genç araştırıcıların bu tür projelerde çalışmaları özendirilmeli ve projelerin yürütülmesinde idari kolaylıklar sağlanmalıdır. Özellikle mühendislik dallarında eğitimlerini sürdüren ve geleceğin öğretim elemanları ve araştırmacıları olacak gençlerin bu tür çalışmaların içinde yer alması, gelecekte öğrencilerine aktaracakları bilgi birikiminin karakteri açısından da son derece önemlidir. Proje yaklaşımı ayrıca bir çalışma yöntemi olarak proje yönetiminin Üniversite bünyesinde benimsenmesine, profesyonel çalışma koşullarının oluşmasına ve teknoloji üretimine önemli katkıları olacaktır. Çalışma gruplarının faaliyet alanları genel olarak çok büyük farklılıklar göstermediğinden, grubun bilgi alt yapısının kurulmasında veya güçlendirilmesinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde bitirme ve tez çalışmaları kullanılabilir. Böylece, özel sektöre verilen mühendislik hizmetlerinin sonuçlandırılmaları daha kısa sürelerde mümkün olabilecektir. Projelerle desteklenen bilgi üretim ve yönetimi bir kültür haline dönüşerek, grubun altyapısının sağlam temeller üzerine oturmasını sağlayacaktır. Bu formasyona sahip bir araştırmacı grubu, aynı zamanda sanayiye projelerle teklif veren, aktif bir teknoloji üreticisi vasfını da kazanabilecektir. 2.4 Üniversitelerdeki İdari Sorunlar: Bu konuda söylenebilecek ve tartışılacak birçok nokta olmakla birlikte burada sadece bilgi üretimi ve vönetimini ilgilendiren ana başlıklara dikkat çekilecektir. Üniversite bünyesinde sanayi işbirliği konusunda atılım yapılabilmesi için, gerçekleştirilecek proje çalışmalarına kolaylık sağlayacak önceliklerin Üniversite yönetimlerince benimsenmesi ve sağlanması gereklidir. Yönetimlerin görevi, konunun önemini ve hayatiyetini göz önüne alarak, bu konudaki girişimleri desteklemek ve teşvik etmektir. Proje çalışmaları için verilmesi gereken izinler, malzeme alımları, mekan yaratılması vb. konuların yönetimlerce Üniversitenin önemli bir önceliği olarak algılanması ve bu doğrultuda hareket edilmesi gereklidir. Mühendislik Fakültelerindeki akademik yükseltilmelerde başarıyla sonuçlandırılmış sanayi projelerinin katkısının artırılması, bilimsel yeterliliğin yanı sıra Üniversite tarafından ülkeye ve endüstriye sağlanan faydanın da artmasına yardımcı olacaktır. Aksi takdirde ağırlığın sadece akademik faaliyetlere verilmesi Üniversite elemanlarını sanayiden kopartacak, lisans seviyesindeki öğrencilerin de bu tür proje çalışmalarında bilgi ve tecrübe kazanma şanslarını önemli ölçüde azaltacaktır. -213- Üniversitelerimizdeki altyapı sorununun senelerdir tartışılmasına rağmen bu konuda gelişmeler çok yavaş olmaktadır. Özellikle kütüphane ve laboratuvar sorunu çoğu üniversitemiz için aşılamamıştır. Bilgi üretimi ve yönetimi için kütüphanelerin mevcut son bilgileri barındırabilecek veya ulaşılabilecek kadar zengin, laboratuvarların gerekli asgari denanıma sahip olmaları gerekmektedir. Bu koşullar altında, kütüphane sorunlarını büyük ölçüde aşmış olan köklü üniversitelerin kütüphanelerini diğer üniversitelerin lisans öğrencilerine açmaları gerekmektedir. Son olarak üniversitelerimizdeki mevcut yapılanma bilgi üretimi ve yönetimini teşvik eden, teknolojileri öğrenen ve geliştiren, yeni teknolojiler üreten bir Türkiye yaratmak için yetersiz kalmaktadır. Her geçen yıl, üniversite bünyesinde akademik kariyer yapmak isteyen genç mühendislerin sayısı azalmaktadır. Çoğu mühendislik fakültelerinin akreditasyon hakkında herhangi bir çalışması bulunmamaktadır. Akreditasyon çalışmaları üniversite, fakülte ve bölümlerin eksiklerinin belirlenmesi ve kalitenin artırılması için bir iş planının ortaya konması açısından önemlidir ve bu çalışmaları yürütecek özerk bir kuruma acil olarak ihtiyaç vardır. 3. SANAYİ CEPHESİNDE BİLGİ VE BİLGİ YÖNETİMİ 3.1 Sanayinin Üniversiteye Bakış Açısı: Günümüzün artan rekabet ortamında var olabilmek ve öne geçebilmek için üniversite ile işbirliği yapma fikri sanayi kuruluşlarının pek çoğunda kabul görmektedir. Bununla beraber, üniversite ile yapılacak ortak çalışmadan faydalı ve hızlı bir sonuç çıkmayacağı yolunda da yaygın bir kanı bulunmaktadır. Bu kanının oluşmasındaki temel etkenler: a. b. c. d. Daha önce girişilmiş fakat başarıya ulaşmamış proje çalışmaları (Kötü tecrübeler). Sanayi ile üniversite arasında gelenekselleşmiş bir işbirliği yaklaşımı bulunmadığı için sanayinin böyle bir girişimde bulunması kolay olmamaktadır. Girişimin başarısızlıkla veya tatmin edici olamadan sonlanması, yeni girişimlerin önünü tıkamakta ve adeta sanayi kuruluşları, üniversite içinde işine yarayacak grubu deneme yanılma yolu ile bulmak zorunda kaldığı hissine kapılarak ortak proje çalışmasına soğuk bakmaktadır. Sanayide çalışan eğitimli yönetici kesiminin kendi öğrencilik deneyimlerinden birimin faaliyetleri hakkında edinmiş oldukları izlenimler: Sanayide çalışan gerek yönetici, gerekse de mühendislik birimleri çalışanlarının büyük çoğunluğu kendi öğrencilik dönemlerindeki tecrübeleri doğrultusunda, ortak proje yapılacak birimleri yorumlamaktadırlar. Özellikle kendi iş hayatlarının başlarında çektikleri sıkıntılar nedeni ile mühendislik hizmetinin üniversitelerden alınamayacağına yönelik kanılar edinebilmektedirler. Sanayinin dinamizmine üniversite ortamının yetişemeyeceği ve üretilecek çözümlerin kullanılamadan geçersiz kalacağı yolundaki kaygılar. Proje çalışmasına aktarılacak maddi kaynağın ne oranda geri döneceğinin sorgulanması: Sanayi kuruluşları öncelikle imkanlarını aktaracağı ve destekleyecekleri proje çalışmalarından kendilerine kesin olarak ne gibi bir fayda sağlanacağını bilmek arzusundadır. Projeye başlama noktasında karar verme kıstası bu şekilde ortaya konmaktadır. Bu konudaki belirsizlikler veya yetersizlikler isteksizlik meydana getirmektedir. -214- • -4» ,1 . i e. f. g. 3.2. Üniversite ile yapılacak ortak çalışmalarda mevcut yapılanmadan nasıl faydalanılacağının bilinmemesi: Pek çok kuruluş üniversite ile yapacağı ortak çalışmayı genellikle danışmanlık hizmeti satın alma şeklinde yorumlamaktadır. Ortak proje üretme yolları, destek mekanizmaları ve faydaları hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadığı için, danışmanlık müessesinden daha ileri safhada bulunan proje oluşturmaya bu nedenle sıcak bakmamakta, danışmanları aracılığı ile üniversiteye açılımlarının tam olduğunu düşünmektedirler. Özellikle Ar-Ge'ye yönelik projelerin istihdam ettirdikleri insan kaynağı tarafından gerçekleştirilmesi yolundaki tercih: Kuruluşların genel yaklaşımı oluşan problemlerin çözümünün veya teknolojik atılımların bünyelerindeki çalışanları tarafından gerçekleştirilmesi yönündedir. Ancak özellikle teknolojik atılım konusunda bazı büyük işletmeler dışında atılım yapabilecek bilimsel Ar-Ge altyapısına sahip bir firma bulmak oldukça zordur. Bu konudaki açık Üniversiteden karşılanarak her iki tarafın da faydalarını gözeten bir işbirliğine gidilmesi mümkündür. Sanayi kuruluşlarının üniversite ile proje çalışmalarına destek verecek yeterli maddi imkanlara sahip olamaması veya bu imkanlara ulaşmak için gereken kurumların varlığından (örneğin KOSGEB) haberdar olmamaları. Karşılıklı Faydaların Doğru Tanımlanması: Daha önce de belirtildiği gibi, üniversite-sanayi işbirliği günümüzde bir gereklilik haline gelmiştir. Yukarıda belirtilen çekincelerden dolayı bu ilişkinin hızla gelişmesi mümkün olmamıştır. Oysa üniversite-sanayi işbirliği yaklaşımının biran önce her iki kesim tarafından da benimsenmesi ve hayata geçirilerek gelenekselleştirilmesi zorunludur. Karşılıklı çekinceler incelendiğinde, temel sorunun her iki kesimi de memnun edecek ve beraber gelişmeyi sağlayacak ortak bir söylemin oluşturulamamış olması olduğu ortaya çıkmaktadır. "Konunda en iyisi ol !" ve "Bilgini uygula, sonuçlarını değerlendir" v.b. söylemler ortak paydayı oluşturabilir. Bu söylemleri gerçekleştirebilmek için bilginin üretilmesi ve yönetimi gereklidir. Bugüne kadar yapılan girişimler gerekli motivasyonu sağlayamamıştır. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi, ortak çalışmanın zorunluluğunun tam kavranamamış olması, diğeri ise tarafların sorumluluklarını tam olarak belirleyen ve haklarını tanımlayan tam anlamıyla bir proje çalışmasının benimsenmemiş olmasıdır. Sözü edilen ortamın yaratılması için her iki tarafın ortak çabası gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, bu yolda atılan adımların kısa vadede çok büyük gelişmeler sağlamasını beklemek gerçekçi olmayacaktır, ancak temellerin sağlam bir zemine oturtulmasını ve gelişimin sürekliliği sağlayacak bir başlangıç olacaktır. Mühendislerin bilgi üretim ve yönetim kültürüne sahip formasyonda yetiştirilmelerine rağmen, çalışmakta oldukları işletmelerin teknoloji ve bilimsel gelişmelere olan ilgisi mühendislerin üretime katkı ve kendilerini geliştirmesi açısından son derece önemlidir. 4. SONUÇ: Teknoloji alıp kullanan bir ülke olmak yerine, teknoloji üreten bir Türkiye için mühendislik eğitiminde bilgi üretimi ve yönetiminin ön plana çıkartılması gerekmektedir. Bunun için -215- üniversitelerin kendilerine uygun yapılanmayı oluşturmaları gerektiği gibi, sanayi kuruluşlarının da elde edecekleri faydanın hizmet karşılığını üniversitelere proje danışmanlık ücreti, doktora veya yüksek lisans öğrenci burs katkısı, laboratuvar giderleri v.b. şeklinde vermeleri gereklidir. Oluşacak faydanın ortak paydası Bilgi'dir ve teknoloji üretmenin en önemli öğesidir. Önemli olan verilerin işlemlenmesi değil, bilginin yönetimidir. Gelişmiş ülkeler bugün sadece kendilerine gereken miktarda istihdam yaratan imalat sektörünü barındırmakta ve kendilerini bilgiyi yöneterek teknoloji pazarlayan bir yapılanma içerisine sokmaktadırlar. Gittikçe artan çevre duyarlılığı göz önüne alındığında, imalat sektörünün kar marijinlerinde önümüzdeki yıllarda bir azalma görüleceği kesindir. Bu nedenle, imalat yapan, bağımlı ve çevre sorunları ile boğuşan az gelişmiş bir ülke olmak yerine teknoloji satan, temiz ve gelişmiş bir ülke için hep beraber bilgiyi elde etmek ve yönetmek çabası içine girmeliyiz. •*İ ı * . KAYNAKLAR: [1] Kaykayoğlu, C. R., "Üniversite-Endüstri-Devlet Bilimsel İşbirliğinin Temelleri", III. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu, Rapor ve Bildiriler Kitabı, sf. 203-225, 16-17 Ekim 1997, İstanbul. [2] Üniversite web sayfaları. [3] Barclay, R. and Philip, C. M., "What is Knovvledge Management?", Knovvledge Praxis, http://www.media-access.com/whatis.html. [4] Michael B. B. Histand, Alciatore, D., "Introduction to Mechatronics and Measurement Systems", McGraw-Hill, 1998. [5] Altaç, Z. ve Par, B., "Mühendislik Eğitiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri", III. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu, Rapor ve Bildiriler Kitabı, sf. 77-82, 16-17 Ekim 1997, İstanbul. -216İ) ,tk TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu 01-02 Kasım 2001 TÜRKİYE'DE MAKİNA MUHEIVD.ISLIGI EGITIMI ve T.URKIY.E ENDÜSTRİSİNİN MAKİNA MÜHENDİSLERİNDEN BEKLEDİKLERİ Mat Yük.Müh. Ali Suat GENCER ALSTOMELEKTRİK ENDÜSTRİSİ A.Ş. OG Endüstri Müdürü Gebze- Kocaeli ssgencer@netone. com. tr Ali Suat GENCER 23.07.1969 yılında İstanbul'da doğdu. İlk öğrenimine İstanbul Bakırköy'de devam ettikten sonra Orta ve Lise öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. Makina Mühendisliğine Lise yıllarında aldığı uygulamalı derslerle ilgi duymaya başladı ve bu çizgisine İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi'nde devam etti. Üretim ve organizasyon konularında Türk Hava Yolları ve Almanya'da Federal Demiryollarında (Deutsche Bundesbahn A W) staj gördü. 1992 yılında Makine Mühendisi olarak Mezun olduktan sonra aynı yıl Yüksek Lisans için İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü'nde Robotik Programına olarak devam etti. Yüksek Lisans Öğrenimini 1995 yılında Çanakkale Çimento tesislerindeki harmanlama prosesinin tanılanması konusunda tamamladı. Yüksek Lisans süresi zarfında endüstride de çalışmalarda bulundu. 1994-1996 yıllarında Denizli'de bir kablo üreten tesisin kuruluşunda görev aldı. Bu çalışmalar esnasında üretimin temel konularının yanı sıra proseslerde verimlilik arttırıcı çalışmalar konularında (Takım çalışmaları, TKY, KAIZEN, malzeme akışında KANBAN) eğitim gördü ve bunları çalıştığı endüstriyel tesislerde uygulama fırsatı buldu. Halen aynı sistemlerin uygulanmakta olduğu ALSTOM Elektrik Endüstrisi A.Ş. de OG Salt Cihazları Endüstri Müdürü olarak görev yapmakta olan Ali Suat GENCER evli olup İngilizce, Almanca ve İsveççe bilmektedir. ÖZET: Bu çalışmada, Türkiye'deki Üniversitelerin Makina Mühendisliği eğitimi veren fakülte ya da bölümlerinde, Türkiye'nin gerçekte endüstriyel alanda ihtiyaç duyduğu Makina Mühendisi profilinin nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusu ele alınmıştır. Buna göre giriş bölümünde, endüstriyel bilincin önemi, diğer bölümlerinde endüstri toplumunun ne anlama geldiği ve nasıl oluştuğu ile bunun gereksinimlerini karşılayan makina mühendisi portresi ve nasıl yetiştirilmesi gerektiği konulan AB ülkelerindeki eşdeğer program ile bir benchmarking çalışması çerçevesinde incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise öneriler ve konuya endüstriyel kapsamlı bir genel bakış yer almaktadır. 1. GİRİŞ: Dünyada önceden Doğu Bloğu adıyla anılan ülkelerdeki kapalı ekonomik sistemin büyük oranda ortadan kalkması ile birlikte Pazar ekonomisinin sınırları daha da genişlemiş ve bununla -217- birlikte son 12 yıldır daha geniş nüfus kitlelerine hitap etmeye başlamıştır. Bu, dünya üzerindeki gelişmiş ülkeler adı verilen ülkelerde yer alan büyük finansman gücüne sahip olan firmaların faaliyet gösterdikleri alanları genişletme fırsatı sağlamıştır. Hatta özellikle son 5-6 yıllık zaman dilimi içerisinde ise, bu yüksek finansman gücüne sahip olan firmalar muadili olan rakipleri ile çok fazla sayıda küçük pazarda çalıştıklarını fark etmişler ve performanslarını yükseltmek amacıyla şirket evlilikleri adını verdiğimiz sektörel paylaşımlarla dünya pazarlarını parsellemişlerdir. Bu tür firmaların kökenlerine inildiğinde bunların genelde G7 adı verilen (Rusya'yı bunlardan ayrı tutmak gerekir) dünyanın sanayileşmiş ve gelişmiş 7 ülkesinden geldikleri görülmektedir. Diğer bir değişle bu firmaların üst yönetim kadroları, stratejilerini kuran beyin takımlarında görev yapan teknik ve ticari uzmanlar bu G7 ülkelerinin vatandaşlarıdırlar. Pekala bu ülkeler nasıl sanayileştiler ve nasıl geliştiler? Bu sorunun cevabını ülkeler üzerindeki eğitim politikalarını irdeleyerek ortaya çıkartmak gerekmektedir. Birçoğumuzun aklına hemen bu ülkelerin 18. yy sonlarına doğru buhar makinasının İngiltere'de keşfini müteakip üretim, ulaşım ve nakliye alanlarında kullanımı ile birlikte bir endüstri devriminin ortaya çıktığını ve bu sayede dünya üzerinde sömürgeler ele geçirerek yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile ucuz insan gücünü ülkelerine taşıyarak, bunları kullanarak geliştikleri gelecektir. Bütün bunlar yanlış değildir. Ancak hiçbir zaman Türkiye'nin bu endüstri devrimini yaşamadığı için bu gelişmiş ülkelerin arasına giremeyeceğini düşünmemeliyiz. Öncelikle bu endüstrileşmeye altyapı sağlayan her alandaki eğitim sistemlerimizi ve genel eğitim politikamızı değiştirmemiz gerekecektir. Öyleyse nasıl yapacağız? 2. ENDÜSTRİ TOPLUMU NEDİR VE NEDEN OLUNMALI? Endüstri Toplumu kavramı dünyada endüstride gelişmiş ülkelerin toplumları için ortaya atılmıştır. Çünkü bu toplumlar ülkelerindeki gelişmiş ve dünyadaki acımasız rekabet şartlarına sürekli olarak altyapı veren toplumlardır. Bu insanlar daima, endüstrinin ihtiyaç duyduğu ve önceden planlanmış şekilde ihtiyaç duyacağı şekilde bilinç kazanmakta ve her an yeni bir vizyon ortaya koyabilecek kapasiteye sahip insanlar olarak yetiştirilmektedirler. Endüstriyel anlamda yeni bir vizyon ortaya koyabilmek demek bu alanda lider olmak anlamına gelmektedir. Bu da bir sonraki aşamada endüstriyel liderliğin verdiği güç ile kendi endüstriyel ürün ve know-how (bu da bir sinerjik beyin ürünüdür) ile dünya pazarlarını fethetmek ve buradan elde edilen gelirler ile kendilerini finanse ederek ekonomilerini dünyaya kabul ettirmek anlamına gelir. Bugün çevremize baktığımızda (uluslararası basın-yayın organlarını takip ettiğimizde) karşımıza çıkan tablo endüstri toplumlarının dünyaya liderlik ettiğidir. Türkiye'de endüstri alanında faaliyet göstermekte olan yabancı firmaları inceleme altına aldığınızda şu tablo karşımıza çıkmaktadır: • • • • Üst düzey yönetici kadroları (merkezlerine raporlayan kişiler) kendi ülkelerindendir Üretimi yapılan ürünler kendi know-how larına dayanan ve kendi ar-ge ürünleridir Türkiye'deki tesislerde pazara sunulur hale getirilen ar-ge faaliyetleri yoktur ya da bu tesislerde üretim ile entegre halde değildir Ar-Ge yerine çoğunlukla teknoloji transferi yolunu seçmektedirler bu da sadece üretimin insan gücü tarafını ülkemizden temin ettikleri anlamına gelir -218- • • • Ürünlerinde kullandıkları hammaddenin ve yarı mamulün kritik bir bölümü, makineekipman kendi ülkelerinden temin edilmekte, böylece kendi ülkelerindeki ana ve yan endüstriyi de çalıştırmaktadırlar Kullanılan finansmanın denetimini kendi ülkelerinden gelen kişiler yapmaktadır Ara yönetim kademelerinde kendi ülkelerinin vatandaşı olan ancak Türkiye kökenli insanların bulunmasını tercih etmektedirler. Görmekteyiz ki böyle firmalar kendi ülkemizde, kendi ekollerini uygulamakla ve Türkiye ekonomisini yönlendirmektedirler. Bu da liderliklerini bize kabul ettirdikleri anlamına gelir. Bizim Türkiye olarak dışarıda faaliyet gösteren bir firmamız var mıdır? Maalesef bunun cevabı "hayır" dır ve KKTC'de ve diğer Türk Cumhuriyetlerinde bile bu noktaya henüz gelememişizdir. O halde dünyada liderlik edebilmek, en azından ekonomik bağımlı kalmamanın en kuvvetli çözümü sağlam bir endüstriyel altyapı kurmak ve endüstri toplumu olmaktan geçmekledir. 3. NASIL ENDÜSTRİ TOPLUMU OLUNMALIDIR? Endüstride gelişmiş olan ülkeleri analiz etmeye devam edersek, ekonomilerinin daima üretime ve buna bağlı olarak eğitimleri ile kurmuş oldukları düşük maliyetli, istenilen kalitede, yüksek rekabet ve ihracat potansiyeline dayandığı görülmektedir. Öncelikle bu gerek şartın ülke insanına anlatılması ve toplumun bu yönde bilinçlenmesi gerekiyor. Bu da ülkenin genel eğitim politikasının çizgilerini belirliyor. Ülkenin eğitim politikasının endüstriyi esas alması gerekmektedir. Bu ülkenin sadece endüstride çalışacak kişiler yetiştirmesi gerektiği anlamına gelmez. Tıp, tarım, balıkçılık, hayvancılık, tekstil, otomotiv, gıda, ulaşım, iletişim, eğlence, kimya, biyoloji,spor alanları dünyada rekabete açık lokomotif alanlardır. Bütün bunların temeli endüstriye dayanır. Örnek olarak tıp demek yalnız doktor yetiştirmek anlamına gelmez. bununla birlikte tıbba dayalı endüstriyi de düşünmek gerekir. Bugün doktorlarımızın kullandığı cihazlar, araç ve gereçler büyük oranda dışarıdan temin edilmektedir. Benzer durumlar diğer bütün sektörlerde de mevcuttur. Oysa ki doktorlarımız, eğitim kadrolarımız ve çeşitli alanlardaki mühendislerimiz oluşturacakları sinerji ile bu endüstriyel yapıyı oluşturabilir ve dünya pazarlarına bu cihaz, araç-gereçlerin sunulması gerçekleşebilir. İşte bu örnekten çıkaracağımız sonuç doğrultusunda eğitim politikamızda şu öğeler esas alınmalıdır: • • • • • • Öncelikle ülke ekonomisinin planlanan bir zaman dilimi sonunda geleceği konum düşünülmeli, buna göre sinerji oluşturacak meslek ihtiyaçları belirlenmelidir. Temel eğitimin ilk yılından itibaren öğrenciler ileride oluşturmaları gere!.en sinerjinin bilincinde (know-how kadar know-why da büyük önem taşır) olmak üzere takım çalışmalarına yönlendirilmelidirler. Burada grup ile takım arasındaki farka dikkat edilmelidir. Verimlilik kavramı aşılanmalı tüketim teşvik edilmemelidir. Öğrencilerin psikolojik yönleri uzmanlarca dikkate alınmalı ve kendilerine güvenin tamlığı sağlanmalıdır. Sınıf geçme-sınav psikolojilerinin yerini daha makro ve kolektif hedefe odaklanma almalıdır. Eğitim kadroları bunlara göre yeniden yapılandırılmalıdır. En az iki yabancı dil öğrenimi yapılmalı fakat diğer bütün dersler Türkçe olmalıdır. -219- tfiBasın ve yayın organlarının da bu çizgiye paralel çalışmalarının önemi büyüktür. En çok TV izlenen saatlerde, gazetelerde halkın makro hedeflere yönlendirilmeleri gerekmektedir. Bu da temel eğitim politikasından ayrı tutulmamalıdır. Oluşacak olan bu altyapının üzerine endüstriyel bilinç oturtulmalıdır. Bunun olması için de üretim ve verimlilik gibi kavramlar insanlarımıza yine basın ve yayın aracılığı ile aktarılmalıdır. 4. NASIL MAKİNA MÜHENDİSLERİ YETİŞTİRMELİYİZ? Ülkemizde endüstriyel altyapının en önemli öğelerinden biri olan Makina Mühendisliği eğitimi dört yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşmektedir. Bu dört yılın ilk iki yılı çok temel konularla, ancak son iki yılı ağırlıklı meslek konulan ile geçmektedir. Acaba bu son iki yıl bir mesleki kariyeri taşımak için, endüstriyel formasyonun kazanılması için yeterlimidir ve endüstri ile bütünleştirici konuların aktarılmasına fırsat kalıyor mu? Buna "evet" cevabını vermek zordur. O halde nasıl bir Makina Mühendisliği eğitim süreci yapılandırılmalıdır? Bu, AB ülkelerinde nasıl yapılmaktadır? AB ülkelerinde temel eğitimin son yıllarına doğru öğrenciler, endüstri ile ilgili olarak ihtiyaçları görüyorlar ve buna göre öğretmenlerinin ve ailelerinin yönlendirmeleri ile eğer teknik alanlarda çalışmak yolunu seçiyorlarsa ülkemizde Endüstri Meslek liseleri statüsündeki Meslek okullarına devam ediyorlar. Meslek okullarında gördükleri konular torna, tesviye, kaynak, döküm gibi temel üretim yöntemleri gibi üretimin temel konuları iş kalitesi ile AB ÜLKELERİNDE MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİM SÜRECİ TEMEL EĞİTİM 8 YIL KENDİNE GÜVEN, ÜLKE MİSYONU ALTYAPI 1 1 MESLEK OKULLARI 3 YIL TEMEL ÜRETİM TEKNİKLERİ KALİTE FELSEFESİNİN OLUŞUMU LİSE EĞİTİMİ 4 YIL SOSYAL EĞİTİM DOĞAL BİLİMLER EĞİTİMİ MESLEK YÜKSEKOKULU 2 YIL PLANLAMA-TAKİP BECERİLERİ ÜNİVERSİTELER 5 YIL TASARIM MODELLEME, GELİŞTİRME MESLEK YÜKSEKOKULU 2 YIL PROSES PLANLAMA MAKİNA MÜHENDİSİ -220- İ birlikte teşkil ediliyor ve bunlara ek olarak gördükleri konuların arasında çalışma saatlerinin önemi, verimlilik gibi maliyet kavramları veriliyor. Buradan sonra eğer kendi kariyerlerine devam etmek isterlerse iki yıl süreli Meslek Yüksekokullarına geçişlerine imkan veriliyor. Meslek Yüksekokullarında daha çok gelişmiş üretim teknolojilerinin yanı sıra üretim planlama ve takibi gibi konuların geliştirilmesi ön görülüyor. Bu yoldaki kariyerin bir sonraki adımı ise bu okullarda iki yıl daha fazla okunarak endüstriyel tesislerde görev almak üzere proses mühendisliği eğitimi alınıyor. Burada artık üretim kalitesi, maliyetlerin kontrolü ve teslimatların nasıl planlandığı görülüyor. Buna göre endüstride görev alacak bir Makina Mühendisinin profili belirlenmiş oluyor. Diğer bir deyişle Makina Mühendisleri kalite, maliyet ve teslimat gibi endüstrinin oturduğu üçlü sacayağın bilincine vakıf olarak mezun oluyorlar. Bununla birlikte Makina Mühendisleri lise öğreniminin devamında, liselerdeki derslerdeki yeteneklerine göre değerlendirilerek bitirme sınavlarındaki performansa göre Üniversitelere devam edebiliyorlar. Liselerde ispatlamış oldukları fen alanındaki altyapının üzerine Üniversitelerin Makina Mühendisliği bölümlerinde beş yıl süre ile ağırlıklı tasarım, modelleme, ürün geliştirme gibi konularda uzmanlaşarak mezun oluyorlar. Bunun ilk iki yılı yine temel bilim dersleri ve son üç yılı mesleki mühendislik dersleri ile gerçekleşiyor. Her iki profilde de stajlar büyük önem taşıyor ve proses mühendisliğini üstlenecek profildeki Makina Mühendisi adayları her yıl sonundaki stajlarını okullarının gösterdiği (bu okul-endüstri işbirliği çerçevesinde gerçekleşiyor) fabrikaların üretim tesislerinde bilfiil çalışarak, tasarım ve geliştirme profilindeki Makina Mühendisliği adayları için de yine okullarının gösterdiği tesislerdeki tasarım ofis ve laboratuarlarda uygulamalı tasarım ve simülasyonlarını yaparak gerçekleşiyor. Gördüğümüz gibi endüstriyel alanda gelişmiş olan ülkeler bugün ve geleceğe dönük ihtiyaçları olan Makina Mühendislerini, gerek endüstrinin içerisinde çalışacak üretimproses mühendislerini gerekse ar-ge faaliyetlerini gösterecek ve yönlendirecek olan mühendislerini konularının özlerine inerek uygulamaları ile birlikte çalışma hayatına hazır şekilde yetiştiriyorlar. Bu da Makina Mühendislerinin kendi alanlarında bir vizyon yaratmalarında kusursuz bir altyapı teşkil ediyor.Türkiye olarak bizim de Makina Mühendisliği eğitim sürecini kendi ülkemizin ekonomik beklentilerine göre endüstri ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden yapılandırmamız gerekmektedir. Üretim ve tasarımı birlikte düşünmeli ve sinerjik ortamı henüz okullarda iken öğrencilerimize sunmak gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Yükseköğrenimin ulusal eğitim programlarına paralelliğini sağlamalıyız. 5. SONUÇ Bir Makina Mühendisinin vizyonunda daima kalite, maliyet ve teslimat süresi kavramlarının bulunması gerekmektedir. Ülkemizdeki mevcut Makine Mühendisliği eğitimi sürecinde kalite kavramı kontrol gerektiren bir iş olarak görülmekte, oysa ki bu işin endüstriyel tesislerde üretimin sorumluluğunda olduğu ve üretilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Maliyet yine aynı şekilde mevcut sürecimizde sanki maliyeciler ya da iktisatçıların alanında olması gereken bir kavram gibi görünse de bu da üretimin sorumluluğundadır. Bir işi yapmak için gereken standart sürelerin belirlenmesi ve buna bağlı olarak üretim verimliliğinin ölçülerek kontrol edilmesi yine üretimde çalışan Makina Mühendislerinin alanındadır. Aynı şekilde ürünün müşteriye zamanında sunulmasının sağlanmasında, üretim önemli bir süreç teşkil eder ve -221- fi'-i • üretimden sorumlu Makina Mühendisi bu konuda diğer süreç sahipleri ile bir sinerji oluşturarak müşteriye tam zamanında ürün sunma sorumluluğunu taşımalıdır. Diğer bir deyişle üretimdeki Makina Mühendisleri tam zamanında yönetimin bilincinde olmalıdır ve buna uygun paralel malzeme (kanban vs.gibi) ve işgücü (adam-saat uygulamaları ile proses kapasite planlaması) akışlarını yönlendirecek kapasiteyi oluşturacak bir altyapıya sahip olmalıdır. Yine tasarım ve ar-ge alanlarında çalışacak olan Makina Mühendisleri de yaptıkları işlerde ergonomi, düşük maliyet, kalite kolay temin edilebilirlik, evrensellik gibi kavramları uygulama sorumluluğu altında olduklarını unutmamalıdırlar. Ülkemizdeki Üniversitelerin Makina Mühendisliği Fakültelerinden mezun olan Makina Mühendisleri bütün bu yukarıda sayılan formasyona sahip olduklarında ekonominin ön gördüğü endüstriyel altyapı oluşuyor demek olacaktır. Çalışmış oldukları iş yerlerinde günlük işlerinde kalite, maliyet , teslimat gibi kavramlara odaklanarak çalıştıklarında, işlerini zaman bazlı birer aksiyon planı çerçevesinde yapmaya başladıklarında ve bunun eğitimini çevrelerine de yaygınlaştırıyor olduklarında Türkiye'de de bir "endüstri toplumu" oluşuyor anlamına gelinecektir. Ülkemizdeki eğitim sürecinin en önemli açık noktalarından biri de maliyetlere doğrudan etki eden zaman kavramının öğrencilere aşılanmıyor olmasıdır. Bu bilincin eğitimin her bireyinde yerleşmiş olması gerekmektedir. Bütün yukarıda sayılan koşulları eğitimin her kademesi ve en önemlisi mesleki açıdan son noktası olan Üniversitelerimizde oluşturduğumuz zaman ülkemizin firmaları da kısa zamanda dünya üzerinde hak ettikleri yerleri almaya başlayacaklardır. -222- TMMOB Makina Mühendisleri Odası "IV.UIusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu" 01-02 Kasım 2001 TÜRKİYE'DE YÜKSEK ÖĞRETİMİN NİTELİĞİ VE İŞ DÜNYASININ BEKLENTİLERİ Bayram TOPAL1, İsmail GÜMÜŞ2 'Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Esentepe kampusu , Adapazarı, TÜRKİYE Tel. (0264)3460353 E-Posta : btopal@sakarva.edu.tr 2 Sakarya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Kapalı Spor Salonu yanı, Adapazarı, TÜRKİYE Tel. (0264)3460353 E-Posta : gumus@sakarya.edu.tr ÖZET: Bu çalışmada öncelikle Türkiye'de yükseköğretimin bilimsel ve mali açıdan geçmişten bugüne gösterdiği gelişmeler incelenmiştir. Türk yükseköğretiminin diğer uluslarla bilimsel ve mali yönden durumu gözden geçirilmiştir. Plansız bir büyüme ve yetersiz imkanlar sebebiyle yükseköğretim kalitesinde yeterince başarıya ulaşılamaması yeni çözüm arayışlarını beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada bir çıkış yolu olarak birçok ülkede ve ülkemizde bazı üniversitelerde hayata geçirilmeye çalışılan Toplam Kalite Yönetim (TKY) felsefesinin yükseköğretim kurumlarında yerleştirilmesi önerilmiştir. Böylece iç ve dış müşteri tatminini esas alan, öğrenci odaklı yönetim sisteminin yükseköğretimin niteliğinde önemli bir katkı sağlayacağı vurgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Eğitim Kalitesi, Toplam Kalite Yönetimi, Yükseköğretimin Niteliği 1. GİRİŞ Ülke kalkınmasında eğitimin önemli bir rolü vardır. Bilgi toplumu olarak ifade edilen çağımızda eğitim ve öğretimin rolü daha da artmış bulunmaktadır. Küreselleşmekte olan dünyada eğitim ulusal olmaktan çıkarak uluslar arası olmaya yönelmiştir. Bu durum eğitimde , özellikle yüksek öğretim kalitesinde gelişmiş batılı ülkelerin seviyesini yakalamayı zorunlu kılmaktadır. Ülkemizde yüksek öğretim kurumlan yapıları itibarıyla özel ve devlet üniversiteleri olarak iki gruba ayrılmaktadır. Özel üniversiteler devlet üniversitelerine göre daha rekabetçi bir ortamda bulunmaktadırlar. Ancak devlet üniversitelerinin de gelecekte daha rekabetçi bir ortama girmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple tüm yüksek öğretim kurumları kısa bir zaman içerisinde verdikleri hizmeti iyileştirmek zorunda kalacaklardır. Bir taraftan batılı standartların yakalanması, diğer taraftan rekabetçi bir eğitim ortamının oluşması yüksek öğretim kurumlarında toplam kalite yönetimi felsefesinin benimsenmesini ve uygulamaya konmasını hızlandıracaktır. -223- Eğitim hizmetlerinde hatanın yeri yoktur. Eğitim süreçlerinde yapılan hataların sonuçlan çok büyük zararlara yol açmaktadır. Dolayısıyla süreçlerin sıfır hataya ihtiyacı vardır. Toplam kalite yaklaşımı bu konuda kendisini ispatlamış bir yaşam felsefesidir. Toplam Kalite Yönetiminin yüksek öğretim kurumlarında uygulanması, kurum temelinde modrn liderlik anlayışının oluşturulmasına, kurumların sistemlerini daha iyi değerlendirmelerine ve sorunların ortaya çıkmadan önlenmesine fırsat tanımaktadır. İnsan faktörünü yeniden keşfeden bu yaklaşımda, yeni dünya düzenine uyum sağlayacak vasıfta insan gücünün yetiştirilmesi amacıyla akademik ve idari fonksiyonlarda sürekli iyileşme ve gelişme ile hizmetten yararlanan kesimin şimdiki ve gelecekteki istek ve ihtiyaçlarını karşılayarak en üst düzeyde tatmini amaçlanmaktadır. 2. TÜRKİYE'DE YÜKSEK ÖĞRETİM VE NİTELİĞİ Ülkemizde sayıları az da olsa çok eskiye dayanan, uzun bir geçmişi olan yükseköğretim değişen ve gelişen şartlara uyum sağlayarak, ülke ve toplum ihtiyaçlarını karşılamada önemli rol oynamış bulunmaktadır. Yükseköğretim kurumları uzun süreden beri yetiştirdiği insan gücü, oluşturduğu yeni bilgiler, ekonomik, teknik ve sağlık hizmetlerinden teknoloji transferine kadar bir çok önemli alanda ülkeye, dolayısıyla topluma hizmet sunmuşlardır. Ülkemiz yükseköğretimi, insanımıza ve insanlığa, ülkemize ve uluslara sağlık, mutluluk ve refahın paylaşımı için önemli katkılar sağladığı ancak bunun istenilen düzeyde olmadığını belirtirken yine de, kültürel değerlerini muhafaza etmiş, gelişmeleri yakından takip ederek kendini bir ölçüde yenilemiş ve toplumsal değişime eleştirilecek bir kısım yönleri olsa da öncülük etmiştir. 3. TÜRK YÜKSEKÖĞRETİM KURUMUNUN DURUMU Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının sayısı vakıf üniversiteleri ile birlikte 76 ya, öğrenci sayısı cumhuriyetin ilk yıllarında 2914 den 2000 yılında 1419927 ye yıllık mezun sayısı 321 den 198654 e, öğretim elemanı sayısı ise 307 den 63866 ya ulaşmıştır. Cumhuriyet döneminde üniversite, öğrenci ve öğretim üyesi sayısı oldukça hızlı bir artış göstermiş, yükseköğretim İstanbul'dan Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. Zaman zaman ekonomik ve sosyal şartların ağırlaşmasına rağmen okullaşma oranı hızlı bir şekilde artmıştır. Yükseköğretimin ülke düzeyinde yaygınlaşması çağdaş uygarlık düzeyini yakalama konusunda önemli bir mesafe olarak görülmektedir. Yüksek öğretim kurumlarının durumlarını mali ve bilimsel kriterler çerçevesinde ortaya koymak mümkündür. İzleyen paragraflarda bu iki açıdan Türk yükseköğretiminde meydana gelen gelişmeler ve ülkemizin diğer uluslarla karşılaştırmaları yapılacaktır. 3.1. Mali açıdan yüksek öğretimin durumu Türkiye ekonomisinin zayıf durumda olmasından yüksek öğretim kurumları da paylarını almaktadır. Ülkenin mali kaynaklarının kıtlığı yüksek öğretime ayrılan kaynağın da yetersiz olmasına sebep olmaktadır. Aşağıdaki tablolarda bu durumu açıkça ortaya koyan çeşitli bilgiler verilmiştir. -224- TABLO l.Yükseköğretime yapılan kamu ve özel sektör harcamalarının GSYİH' ye oranı (1995) Yüksek öğr. / GSYİH (%) Ülke Top. Eğitim / GSYİH (%) Danimarka 7.1 1.3 2.4 ABD 6.7 Fransa 6.3 1.1 1.2 Almanya 5.8 5.6 1.8 Şili 1.0 4.7 Japonya 4.1 1.0 Arjantin 3.7 Yunanistan 0.8 Hindistan 2.6 0.7 2.4 Türkiye 0.9 Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 107 Yukarıdaki tablodan Türkiye'de eğitim ve yüksek öğretimin GSYİH (Gayri safı yurt içi hasıla) içindeki payının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Buna birde ülkemizin GSYİH sının diğer gelişmiş ülkelere göre oldukça düşük olduğu eklendiğinde eğitimin dolayısıyla yüksek öğretimin ne derece sıkıntı içerisinde yürütüldüğü daha iyi anlaşılabilmektedir. TABLO 2. Yükseköğretime ayrılan bütçe ödeneklerinin yıllara göre değişimi (%) Yıllar Yükseköğretim bütçesinin Top. Eğitim bütç. Top. bütçe içindeki GSMH içindeki İçindeki payı (%) payı (%) payı (%) 1981 24 3.1 0.58 1984 3.7 0.53 25.7 1987 2.9 25.7 0.42 1990 3.9 22.8 0.56 0.69 1991 23.7 4.2 1992 22.9 4.3 0.84 4.1 0.9 1993 22.5 1994 25 3.8 1.1 1995 25.1 3.2 0.9 0.8 1996 26.4 2.6 1997 28.4 3.1 0.8 1998 25.4 2.9 0.86 1999 22.9 2.8 0.84 2000 0.8 22.8 2.2 Kaynak: YOK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 106 Eğitim sektörünün getirişi kısa sürede elde edilemediği için genellikle bu sektöre yapılan yatırımların geri dönüşünün olmadığı düşünülür. Bu sebeple bütçeden eğitime ayrılan payın yükseltilmesinde fazla istekli davranılmamaktadır. Yukarıdaki tabloda bütçeden yüksek öğretime ayrılan payların yıllar itibarıyla gelişimi izlenebilmektedir. 1980'lerde bütçede yüksek öğretime %3.1'lik pay ayrılırken, o tarihten bugüne bir çok yüksek öğretim kurumu açılmasına karşın 2000 yılında bu pay %2.2'lere kadar gerilemiştir. Bu tablo yüksek öğretimde yaşanan kaynak sıkıntısının büyüklüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. -225- TABLO 3. Öğrenci başına bütçe ödenekleri Yıllar Öğrenci başına cari eğitim harcaması (ABD Doları) Toplam Örgün eğitim 1487 1551 1981 1180 1984 1343 714 1987 947 1000 1522 1990 976 1520 1991 1157 1992 1761 2046 1256 1993 1994 889 1519 604 1995 1230 1996 1042 651 804 1997 1229 821 1998 1328 1999 1401 889 Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 108 Yeni üniversitelerin kurulması ile 1992, 1993 yıllarında 2000 $'ı bulan örgün yüksek öğretimde öğrenci başına eğitim harcaması daha sonra tekrar gerilemeye başlamış ve 1999 yılında 1401 $'a kadar düşmüştür. Bu rakam batılı ülkelerde 5000 $'ın altına düşmemektedir. Açık öğretim dahil edildiğinde bu rakam daha da düşmekte ve 1999 yılında 889 $ 'a kadar gerilemektedir. TABLO 4. Ülkeler itibarıyla öğrenci başına yapılan eğitim harcaması -(ABD Doları)- (1995) Ülkeler Öğrenci başına harcama ($) 16262 ABD isveç 13168 Malezya 11016 Avustralya 10590 10132 İsrail Almanya 8897 Japonya 8168 Danimarka 8157 İtalya 5013 Yunanistan 2716 Türkiye 1230 Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu" Mart 2000, S. 109 Yukarıdaki tablodan görüldüğü gibi yüksek öğretimde öğrenci başına eğitim harcamaları yönü ile gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde yer almaktayız. 1995 rakamları dikkate alındığında Türkiye'de ABD'nin %8'i, İsrail'in %12'si, Japonya'nın %15'i, İtalya'nın %25'i, Yunanistan'ın %45'i kadar öğrenci başına eğitim harcaması yapılmaktadır. Bu durum Türkiye'deki üniversitelerin mali açıdan ciddi bir sıkıntı içerisinde olduğunun bir göstergesidir. Bu mali sıkıntılar üniversiteleri teknik ve bilimsel yönlerine de olumsuz etkiler yapmaktadır. Ancak şunu da burada vurgulamak gerekir ki Türkiye'de üniversitelerde yapılan bilimsel -226- 7.JL I çalışma ve araştırmalar iş dünyasıyla yeterince paylaşılmamaktadır. Eğer üniversiteler sanayi ile iyi bir işbirliğine gidebilseler üniversitelerde yaşanan bugünkü kaynak sıkıntılarının büyük ölçüde azalacağı, diğer yandan ülke ekonomisinin bundan büyük bir kazanç sağlayacağı bilinen bir gerçektir. Ancak bu konuda yeterince teşvik yapılamadığı kanaatindeyiz. 3.2. Bilimsel açıdan yükseköğretimin durumu Bilimsel ve teknolojik gelişmişlik düzeyinin ölçülmesinde AR-GE faaliyetleri ,bilimsel ortamlarda yapılan yayın çalışmaları ve bu yayınlara yapılan atıf sayıları dikkate alınmaktadır. Türkiye'deki üniversitelerin bilimsel yönden durumları aşağıdaki tablolarda özetlenmiştir. TABLO 5. AR-GE Personel sayısı, GSYİH den AR-GE ye ayrılan pay ve yayın sayılarının ülkeler itibarıyla karşılaştırılması Ülke AR-GE Personeli GSYIH den AR- Yayınlanan yıl 1999 (milyon kişi başına) GE ye ayrılan % Sayı Dünya sıralaması 2.7 268765 1 ABD 3732 6309 68748 2 Japonya 2.9 63068 3 2843 2.3 Almanya 1.9 61213 4 2417 ingiltere 45484 Fransa 2584 2.2 5 3520 0.7 21891 8 Rusya 2.1 18573 11 2656 Hollanda 17138 Çin 350 0.5 12 0.8 12521 Hindistan 149 15 2.9 10918 Kore 2636 16 2812 2.9 6933 24 Finlandiya Türkiye 396 0.5 4491 25 Norveç 1080 1.7 4347 26 Yunanistan 774 0.5 4140 28 0.4 784 87 52 Malezya Kaynak: YÖK. "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 104 Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Türkiye'de AR-GE personeli sayısı gelişmiş ülkelerden oldukça geridedir. Buna paralel olarak GSYİH dan AR-GE ye ayrılan pay da oldukça düşüktür. Bu yönüyle Türkiye'nin gelişmiş ülkelerle araştırma, geliştirme faaliyetleri yönü ile bir yarışa girmesi imkansız gözükmektedir. Tabloda Türkiye'den Japonya'nın yaklaşık 20 kat, ABD ve Rusya'nın 10 kat, Kore'nin 6 kat daha fazla AR-GE personeli istihdam ettiği görülmektedir. Özellikle Japonya'nın bu konuya oldukça fazla önem verdiği anlaşılmaktadır. Türkiye bu konuda Hindistan ve Malezya gibi ülkelerden önde gözükmektedir. Bilimsel yayınlar açısından Türkiye'nin durumu incelendiğinde 1999 yılı itibarıyla Dünyada 25. sırada yer aldığı görülmektedir. 1999 yılında Türkiye'de yapılan yayın miktarı ABD'nin %1.7 si, Japonya'nın %6.5 i, Fransanı %10'u, Hindistan'ın %30'u kadardır.Bununla birlikte Norveç, Yunanistan ve Malezya gibi ülkelerden daha fazla bilimsel yayın yapıldığı anlaşılmaktadır. -227- TABLO( 5. SCI Tarafından taranan dergilerde yapılan Türkiye adresli yayınlar Dünyadaki % artış Dünya toplam Türkiye kökenli Türkiye Yıllar yayın sayısı % si % artış yayın sayısı. 0.047 427625 200 1975 584564 390 0.067 1980 493 29.7 0.081 20.9 609893 1985 0.14 13.6 658404 925 13.5 1990 0174 -6 619015 1080 16.8 1991 25.4 675620 1354 0.2 9.1 1992 694654 1492 10.2 0.215 2.8 1993 0.246 1994 726877 1789 19.9 4.6 756090 2333 30.4 0.309 4 1995 780101 2917 25.0 0.374 1996 3.2 804191 13.6 0.412 1997 3313 3.1 821435 3901 17.8 0.475 1998 2.1 861400 1999 4491 15.1 0521 4.9 Kaynak: YOK. "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 100 1970 li yıllarda Türkiye'de uluslar arası yayın yok denecek kadar az iken, bu 25 yıl içerisinde önemli ölçüde artma göstermiştir. Bugün uluslar arası içerisinde Türkiye'nin payı %0.5 lere kadar yükselmiştir. Uluslar arası Türkiye yetersiz de olsa bu kadar kaynak sıkıntısına rağmen bu rakamın gerekir. Dünya sıralaması 41 43 40 39 38 37 34 34 32 28 26 25 sayı aradan geçen bilimsel yayınlar yayın konusunda küçümsenmemesi Yüksek öüğretimde eğitimin kalitesini etkileyen bir diğer unsur öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısıdır. Aşağıdaki tabloda bu konuda bilgiler verilmiştir. TABLO 7. Lisans ve ön lisans düzeyindeki örgün öğretim programlarında öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayılarının alanlara dağılımı (1999-2000) Alan Öğrenci/öğretim üyesi oranı Lisans On lisans Dil ve edebiyat 51 Matematik ve fen bilimleri 30 5 Sağlık bilimleri 10 36 Sosyal bilimler 44 5 Uygulamalı sosyal bilimler 80 124 Teknik bilimler 31 72 Ziraat ve ormancılık 20 108 Sanat 23 111 Genel o r t a l a m a 32 45 Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S.47 Yukarıdaki tablodan Türkiye'nin öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı yönü ile batılı ülkelerin standartlarından geri kaldığımız anlaşılmaktadır. Öte yandan bazı branşlarda; özellikle sosyal branşlarda öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının oldukça fazla olduğu görülmektedir. Bugünkü şartlarda yüksek öğretimde öğretim üyesi sıkıntısının bazı branşlarda çok ciddi boyutlarda olduğu söylenebilir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının yüksek olması eğitim kalitesini doğal olarak menfi yönde etkilemektedir. -228- 4.YÜKSEK ÖĞRETİM KALİTE Toplam kalite yönetimi imalat ve hizmet sektörünün gelişmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Bu sistemin yükseköğretime uygulanması halinde performansın artacağı, globalleşen dünyada bir öğretim standardının oluşmasına yardımcı olacağı bilinmektedir. TKY nin diğer sektörlerde olduğu gibi, yüksek öğretimde uygulanması da uzun süreli, sabır isteyen ve yorucu bir çalışma gerektirir. Bu sistemde tepe yöneticisinden öğrenci, öğretim elemanı ve üniversite personeline kadar bütün taraflar bir bütünlük içerisinde olmalıdır. Merkez olarak müşteri ihtiyaç ve beklentilerini ele alan TKY yaklaşımı çerçevesinde, yükseköğretimin niüşterileri çok yönlüdür. Sürekli kalitenin geliştirilmesini amaçlayan kurumlar için öncelikle müşterinin iyi bir şeklide tanımlanması, istek ve ihtiyaçlarının ölçülebilir özelliklere dönüştürülmesi ve karşılanması gerekir. Yükseköğretimde öğretim elemanları ve kurumda çalışan diğer personel iç müşteri; öğrenci, işveren kurum ve kuruluşlar, öğrencinin ailesi ve toplum, mezunlar, diğer yükseköğretim kurumlan, akreditasyon kurumlan, burs veren veya bağışta bulunan kurumlar dış müşteri olarak kabul edilebilir. İsim yapmış üniversitelerin seçimi yanında, yükseköğretim kurumlarının müşterilerinin seçim kriterleri arasında, akademik programların içeriği, okulun yaşadıkları yere uzaklığı, burs ve fınansal yardım olanakları, ilgi duyulan akademik alandaki güçlü yanları, sportif ve sosyal faaliyetleri, giriş koşullan, öğrenci-öğretim elemanı oranları, kütüphane imkanları, eğitim ve genel masraflar ile mezunların işe, yüksek lisans ve doktora programlarına kabul edilme oranlarından söz edilebilir. Yukarıda belirtilen tüm müşteri grupları kurumun fonksiyonlarını dolaylı veya direk olarak etkileyebilecek güce sahiptir. Bunun yanında üniversite bünyesinde satın alma, muhasebe, bilgi işlem, personel gibi akademik alanlar dışında faaliyet gösteren birimlerin de kendi müşterilerini ve ihtiyaçlarını belirlemesi gerekmektedir. Örneğin, dekanlık muhasebe bölümünün bir müşterisidir. Zira dekanlığın rasyonel kararlar verebilmesi için doğru, tam ve zamanında fınansal bilgiye ihtiyacı vardır. Her ne kadar dış müşterilerin tedarikçilerini seçme haklan varsa da yukarıda bahsedildiği gibi birimler birbirlerinin hizmetlerinden yararlanmak zorundadırlar ve tedarikçilerini seçme hakkına sahip değillerdir. Üniversitede öğrenciyi öğretim elemanının müşterisi olarak değerlendirmek tabi ki klasik müşteri-tedarikçi ilişkisinden farklı bir yapıya sahiptir. Ne var ki öğrenci, öğretim elemanının dersini alan bir kimse olarak, uygun ders içeriği, etkili teknik ve yöntemlerin kullanımı ve verimli .öğrenim ortamlarını bekleme hakkına sahiptir. Bazı görüşlere göre öğrenci, "müşteri" olarak değil "ürün" olarak değerlendirilmektedir. Oysa ki ürün öğrencilerin öğrendikleri bilgi ve kazandıkları becerilerdir, öğrenme ise öğretim elemanı ve öğrenci arasındaki takım çalışmasıdır. 4.1. Türkiye'de Yükseköğretim Kalitesini Etkileyen Faktörler Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının kalitesini etkileyen pek çok faktör vardır. Bunları öncelikle üniversite-dışı ve üniversite-içi faktörler olarak iki grupta toplamak mümkün olup önemli görülenlerin bazıları aşağıda sıralanmıştır[l]. -229- a) b) Üniversite dışı faktörler: • Devletin yükseköğretim politikası, kaynak yetersizliği, ücretlerdeki yetersizlikler, • Üniversitelerdeki idari ve mali özerklik önündeki engeller, • En büyük işveren olarak kamu kurumlarında işe alınmalar, ücretler ve yükseltilmelerde izlenen politikalar (torpil müessesesi, işe göre adam değil adama göre iş politikası), • Parlamentonun, yeni yükseköğretim kurumlarının kuruluşunda ve öğrenci aflarında olduğu gibi, yükseköğretime olan müdahaleleri, • Yargı organlarının öğrencilerin sınav notlarına ve öğretim elemanlarının akademik yükseltilmeleri olan müdahaleleri, • Ortaöğretimdeki kalite sorunlarının yükseköğretime yansıması, • Yükseköğretime olan talep ile yükseköğretimdeki kontenjanlar arasında arz-talep dengesizliği. Û i Üniversite içi faktörler: • Üniversite yönetiminin işleyişi, • Üniversitenin kaynakları ve kaynak kullanım politikası, • Üniversitenin eğitim/öğretim politikası, • Üniversitenin bilimsel/teknolojik araştırma politikası, • Üniversitelerde toplam kalite yönetimi ve kalite denetim sisteminin bulunmayışı veya iyi işletilmeyişi. Türkiye'de kaliteyi olumsuz yönde etkileyen üniversite dışı faktörleri ortadan kaldırmak veya etkilerini azaltmak üniversitelerin tek tek ele alabilecekleri veya çözebilecekleri bir konu değildir. Bu problemlerin pek çoğu ülkenin sosyal, politik, ekonomik, kültürel yapısı ve geçmişin birikimleri ile çok yakından ilişkilidir. Bu üniversite dışı sorunlar bir çözüme kavuşturulmadan yükseköğretimdeki kalitenin istenilen düzeye getirilmesi çok güçtür. Ülkemizin çağdaş gelişmiş ülkelerle yakınlaşıp, özgürlükçü, demokratik bir ortamda serbestçe rekabet edebilmemiz için bu problemlerin bir çözüme kavuşturulması kaçınılmazdır. Bu da, ancak bütün yükseköğretim camiası ile devletin diğer kurum ve kurullarının işbirliğini gerektirmektedir Al Diğer taraftan Türkiye'de üniversite üzerinde bilim adamlarının uzlaşamadığı kurum YÖK'tür. Birçok bilim adamı YÖK'ün üniversitelerdeki demokratik ortamı kaldırdığını söylerken birçoğu da YÖK'Un üniversiteye bir disiplin ve hareketlilik getirdiği iddia eder. Gerçekte YÖK öncesi ve sonrası incelendiğinde sorunun YÖK olmadığı görülür. Çünkü Türkiye'de üniversitelerden bazıları hariç, ne YÖK öncesinde ne de YÖK sonrasında üretememişlerdir. Üretememe sadece üniversitenin değil, Türkiye'deki tüm kurumların sorunudur. Bunun nedeni de üniversite üyelerinin çalışmaması değil, mevcut sistemin tıkanmasıdır. Bu nedenle YÖK üzerindeki yapılan tartışmalar, bilimsellikten çok ideolojik nitelikte veya siyasi amaçlı olmuştur. Gelişmiş ülkelerde üniversiteler, bilim ve teknolojinin üretildiği yegane kurumlar olurken, Türkiye'de birçok devlet kurumu gibi milli gelirin tüketildiği bir kurum olmaktadır. Yine gelişmiş ülkelerde üniversiteler kendi finansmanını yaptığı projelerle sağlarken, Türkiye'de üniversitelerin finansmanı kamu tarafından sağlanmaktadır. Artık üniversitelerin kendi finansmanını kendilerinin sağlayabildiği bir sisteme ihtiyaç vardır. Ai -230I» • 4.2. Yükseköğretimde TKY'nin Uygulanabilirliği Yükseköğretimde performansın dünya standartlarına uygun şekilde gerçekleşmesi yeni dünya düzeninde aranan en önemli özelliklerdendir. Eğitimde evrensel standartların sağlanabilmesi için bir sistem içerisinde belirli bir işbirliği oluşturmak gerekir. Bu işlevi aktif hale getirebilmek için eğitimde toplam kalite yönetimine bir an önce geçilmesi gerekir. Toplam kalite yönetiminin eğitime uyarlanması değişim ve gelişimi yakalamada katkılar sağlayarak ve eğitime yeni boyutlar kazandıracaktır. Yükseköğretim kurumlarının eğitimle ilgili olan amacı, kalifiye insan gücü yetiştirmektir. Bu nedenle, eğitimde kalitenin sağlanması denildiğinde sadece derslerle ilgili süreçlerin iyileştirilmesi akla gelebilmektedir. Fakat sistem düşüncesi ile yaklaşım yapıldığında durum daha da farklılaşmaktadır. Eğitim süreçlerinde kalitenin sağlanması için, sadece söz konusu süreçlerin iyileştirilmesi yeterli olmamaktadır. Kurumun tüm süreçleri birbirleri ile etkileşim içerisindedir. Bu nedenle eğitimin iyileştirilmesi, yükseköğretim kurumundaki diğer faaliyetlerin iyileştirilmesinden de olumlu yönden etkilenecektir[2]. Yüksek öğretimde kalite yönetimi, eğitimin her aşamasında ve eğitimi etkileyen tüm alanlarda sağlanırsa kaliteli insan gücü yetiştirilebilir^]. Bu alanlarda aşağıda belirtilmiştir. • Fizik altyapı (bina, spor tesisleri, açık alan, vb.) • Akademik altyapı (laboratuar, kütüphane, dokümantasyon, iletişim, bilgi işlem) • Müfredat • Sınav ve değerlendirme sistemi • Akademik / idari personel temin ve geliştirme sistemi • Araştırma ve yayınlar • Kurumsal geliştirme planı (stratejik planlama) • Üniversite - sanayi - toplum ilişkileri Ku rumsal faaliyetlerin eğitim-öğretim ile yakınlık derecesi, aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Araştırma, yayın ve projeler Müfredatın Kalitesi Stratejik Planlama Fiziksel ve eğitsel altyapı Eğitim öğretim Sınav ve öğrenci değerlendirme sistemi İdari ve akademik Personel İnsan gücü temini Şekil 1. Kurumsal faaliyetlerin eğitim-öğretim ile yakınlık derecesi -231- Yükseköğretim Sanayi ve Toplum ilişkileri Toplam kalite yönetimine geçişte kurumlar aşağıda belirtilen altı modelden faydalanmaktadırlar. Bu modellerin yükseköğretime de uyarlanabilmesi mümkündür[4]. • TKY elemanları yaklaşımı, • Guru yaklaşımı, • Japon modeli yaklaşımı, • Firma modeli yaklaşımı (Benchmarking), • Hoshin planlaması yaklaşımı, • Malcolm Baldridge ödülü yaklaşımı. 'i İ 4.3. Önerilen TKY Modeli Eğitimde uygulanacak toplam kalitede yönetimi, yükseköğretimde insanın, ekipmanın, enerjinin, malzeme ve prosedürlerin istenilen sonucun elde edilebilmesi için en mükemmel ve en uygun biçimde değerlendirilmesi ve işlenmesine yönelik bir faaliyetler bütünüdür.. Bu .sistemde, etkinliği ve verimliliği maksimize etmek için bütünlük içerisinde uyumlu ve ahenkli çalışmak esastır[5]. Eğitime kalite kavramı ile yöntemleri, araç ve teknikleri en iyi şekilde kullanarak iç ve dış müşterilerin tatminini maksimize etmek kastedilmektedir. Kurulacak kalite yönetim sisteminin etkinliği, araç ve gereçlerin daha verimli bir şekilde kullanımı ile üretilen ürünün kalitesini yükseltecektir. Sanayi sektöründe uygulaması yaygın olan bu sistemin eğitim sektöründe de uygulanabilir olduğu görülmüştür. Eğitimde herhangi bir sorun varsa, bunu müşteri olarak kabul edilen öğrencide aramamak gerekir. Çünkü öncelikle kurulan sistemin istenilen düzeyde olmaması başarısızlığı arttırmaktadır. Genel olarak sanayi sektöründe olsun hizmet sektöründe olsun, kurulan ya da iyi işletilemeyen sistemden dolayı başarısızlık da %98'lere ulaşmaktadır. Bu nedenle çağdaş ve verimliliği esas alan sistemin kurulması gerekir. Bundan dolayı yükseköğretimde de öncelikle kurulu sistemin irdelenmesi ve açık şekilde belirlenmesi gerekir[6]. Aşağıda böyle bir sistem ve elemanları verilmiştir. Û Girdiler Öğretim elemanı Öğrenci Öğretim araç ve gereçleri Eğitim Uygulamalar Sınavlar Okul Sınıflar Kütüphane İnternet Kültür, Spor ve Sosyal faaliyetler Yöneticiler Seminerler Toplum üyeleri Projeler Laboratuar ve Çalışması Araştırmalar Yayınlar -232- Eğitilmiş insan Bilgili insan İşe yerleşmiş insan i Eğitim ve öğretim örgütlerinde temel girdiler belirlenmiş ve şekilde belirtilen tüm bu eğitim girdileri, proses aşamasından geçtikten sonra çıktı olarak topluma sunulmaktadır. Ancak bir eğitim sistemi üzerinde etkin olan çok önemli dış faktörler de söz konusudur. Bunlar devletin eğitici planları, üniversitenin hedefleri, plan ve politikalar ile fınansal kaynaklardır.Eğitim örgütleri bu çevre faktörlerini dikkate alarak hedeflerin belirlemeli, stratejilerini tespit etmeli ve bu hedeflere ulaştırabilecek aksiyonu oluşturulmalıdır. Bu aksiyonun oluşması TKY'nin uygulamaya konması ile mümkün olabilecektir. Toplam kalite anlayışı sadece bir üniteye mahsus, ya da belirli bir süre uygulamakla gerçekleşebilecek bir olay olmayıp, tüm üniteleri kapsayan uzun soluklu bir çalışma gerektirir. Tepe yönetiminden en alt birimdeki elemana kadar herkes tarafından kabullenilmesi gerekir. Çağdaş dünyada bilgili, becerili ve özel yetenekleri geliştirilmiş insana ihtiyacın yoğunlaştığı günümüzde, bu misyonu yükseköğretim kurumları üstlenmek durumundadır. Bu nedenle bilgi temelli "kalite" sisteminin eğitim ortamında da uygulamaya konması vazgeçilmez olmuştur. Toplam kalitenin böylece yükseköğretim kazandırılması halinde verimlilik artacak, kalite yükselecek ve müşteri tatmini mükemmelleşecektir. Aşağıda Yükseköğretimde uygulanabilecek bir TKY modeli verilmiştir. Her üniversite kendisi için uygun bir TKY sistemi geliştirerek uygulamaya koyabilir Üniversite ^ ^ ^ ^ Servis Ürün \r 1 \f Öğrenci i k y r Sanayi, Toplum i k Geri besleme Geri besleme ^r Öğrenme, yetişme ~—-~-_ Müfredatın içeriği _—— +~~—~ - — - * • Eğitim kalitesi r Müşteri Memnuniyeti Şekil 2. Yükseköğretim kurumlan için bir TKY modeli -233- . • — 5 İŞ DÜNYASININ YÜKSEK ÖĞRETİMDEN BEKLENTİLERİ Türkiye'nin yükseköğretim bilim ve teknoloji sistemi gelişmiş ülkelere göre oldukça farklıdır. Çünkü gelişmiş ülkelerde üniversite ile sanayi arasında dinamik bir bağ vardır ve üniversitelerde elde edilen bilgiler sanayiye aktarılarak teknolojik ürünlere dönüştürülmektedir. Bu ülkelerde uygulama ve geliştirme araştırmaları daha çok özel sektör tarafından finanse edilirken, Türkiye'de bilimsel araştırmaların büyük bir kısmı üniversiteler tarafından kamu finansmanı ile yürütülmekte ve elde edilen bilgiler sanayiye aktarılamayarak üniversite içerisinde kapalı kalmaktadır. Sadece okullarda verilen eğitim ile yeni alanlara uygun insan gücünün yetiştirilmesi oldukça zordur. Bu bağlamda üniversite sanayi işbirliğinin sağlanması her iki tarafın da çıkarlarına hizmet edecektir. Bu ilişkinin sağlanmasında üniversite eğitimi sırasında yapılan stajların katkısı büyüktür. Sanayi stajları özellikle teknik eğitim veren okullardaki öğrencilerin uygulama becerilerini geliştirmeleri, teknolojik gelişmelerden yararlanmaları, yönetim deneyimi kazanmaları ve gerçek iş ortamını tanımaları amacıyla yapılır[7]. Ancak bu konuda da yeterli performans sağlanamamaktadır. Bunun sebebi yine üniversite-sanayi işbirliğinin sağlanamamasıdır. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş, az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumları çok daha fazla etkilememektedir. İşin yapısal açıdan değişikliğe uğraması çalışanların daha yeterli yetişmesi sürekli kendilerini geliştirmelerini ve daha aktif rollere bürünmelerini gerektirmektedir. İş hayatının dinamik yapısına eğitim kurumlarının da ayak uydurması gerekmektedir. Bilim ve teknolojinin günümüzde ulaştığı boyutları ve kazandığı gelişme hızını geleneksel eğitim sistemi artık yakından takip edemez hale gelmiştir[8|. Üstün nitelikli, değişime ve yeniliğe açık işgücünün yetiştirilmesi yükseköğretim kurumlarının işlevleri arasındadır. Bu kurumların özellikle üretime yönelik alanlar için meslek kazandıran bölümleri, öğrencilerini, gelişmiş teknoloji dönüşümünü hazırlayabilmek için mesleki eğitim sistemlerinde köklü reformların gerçekleşmesini zorunlu hale getirmiştir. Teknolojik değişim sadece iş hayatındaki makinelerin değişmesi anlamına gelmez. Aynı zamanda işyerindeki davranışların ve iş anlayışının, düşünce sistemlerinin, beklentilerin ve değerlerin değişmesidir. Bu nedenle üniversite eğitimiyle sadece mesleğe yönelik eğitimin değil, aynı zamanda yeni düşünce sistemlerinin ve iş anlayışının da öğretilmesi gerekir[9]. Günümüzde gençlerin değişmelere uyabilecek ve katkıda bulunabilecek şekilde yetiştirilmeleri, bütün ulusların en fazla üzerinde durdukları konu olmaktadır. Yapılan bir çalışmadan edindiğimiz bilgilere göre tarafların yükseköğretimden, özellikle mühendislik eğitiminden beklentileri önem sırasına göre şöyle sıralanmaktadırflO]. -234- TABLO 8. Yükseköğretimin temel müşterilerinin yükseköğretimden beklentileri Öğrencilerin beklentileri iyi bir bilgisayar bilgisi Devamlı yenilenme ve gelişme Yaratıcı bir düşünce Araştırma yapabilme Geleceği görebilme Uluslar arası çalışabilme Planlama yapabilme Sürekli öğrenme becerisi Zamanı verimli kullanma Dünya için ürün tasarlayıp,geliştir. Öğreti üyelerinin beklentileri Devamlı yenilenme ve gelişme Problem çözebilme iyi bir bilgisayar bilgisi Araştırma yapabilme Yaratıcı bir düşünce Meslek etiğine saygı Yeni teknoloji bilgisi Sürekli öğrenme becerisi Zamanı verimli kullanma Planlama yapabilmek iş dünyasının beklentileri Planlama yapabilmek Uluslar arası çalışabilmek Araştırma yapabilmek Meslek etiğine saygı Sürekli öğrenme becerisi Yaratıcı bir düşünce Bilgisayar bilgisi Yeni teknoloji bilgisi Geleceği görebilmek Problem çözebilmek Yukarıdaki tablodan yükseköğretimden beklentiler konusunda tarafların ortak yönleri bulunmakla birlikte öncelikler konusunda farklı düşündükleri anlaşılmaktadır. Öğrenci kesimi yeni şeyler öğrenmek peşinde iken, işveren kesimi daha ziyade mesleğe yönelik eğitimi öncelikli hedef olarak görmektedir. Sakarya üniversitesinde farklı fakülte ve bölümlerden 300 öğrenci üzerinde yapılan anket çalışmasında öğrencinin üniversite kalitesini belirleyen faktörler konusundaki görüşleri alınmıştır. Öğrenciler her şeyden önce üniversitelerinde kaliteli bir eğitim aldıklarına inanmaktadırlar. Öğrenciye ölçeklendirilmiş 24 soru sorulmuş ve alınan cevaplardan yükseköğretimde kaliteyi belirleyici değişkenlerden öncelik sırasına göre öne çıkanları şöyle sıralanmıştır. • Üniversitenin kalitesini öğrencinin başarı durumu belirler. • İyi bir sınav sistemi kaliteyi artırır. • Üniversitenin yeterli eğitim araç ve gerecine sahip olması kaliteyi artırır. • Üniversite öncesi eğitim yükseköğretim kalitesini etkiler • Öğrencinin derse aktif katılımı eğitim kalitesi üzerinde etkilidir. • Öğretim elemanlarının bilimsel yeterliliği kaliteyi artırır. • Kütüphane imkanları eğitim kalitesini artırır. • Eğitimde fırsat eşitliği kaliteyi artırır. • Öğrencinin sosyo-ekonomik durumu kaliteyi etkiler • Seçmeli ders sistemi kaliteyi etkiler Yukarıdaki anket çalışmasından elde edilen verilere faktör analizi uygulanmış ve KMO (Kaiser-Meyer-Olkins ölçüsü) oranı 0.57 olarak elde edilmiş tir. Bu sonuca göre probleme faktör analizi uygulamanın mümkün olduğuna karar verilmiştir. Uygulanan faktör analizi ile yükseköğretimde kaliteyi belirleyen 11 faktör olduğu gözlemlenmiştir. Bu 11 faktörle kalite değişkeni yaklaşık %65 oranında açıklanabilmektedir. Elde edilen 11 faktör önem sırasına göre şöyle sıralanmıştır. 1. 2. 3. 4. 5. Faktör, öğrenci ve öğretim elemanlarının niteliği, (açıklama yüzdesi %8.4) Faktör, öğrenci ve üniversitenin imkanları, (açıklama yüzdesi %7.5) Faktör, laboratuar araç ve gereçleri, (açıklama yüzdesi %7.3) Faktör, öğrencinin ders ve stajlardaki aktivitesi. (açıklama yüzdesi %6.8) Faktör, derslere ilgi. (açıklama yüzdesi %5.9) -235- 6. 7. 8. 9. 10. 11. Faktör, bilimsel ve teknik gelişmeleri takip, (açıklama yüzdesi %5.4) Faktör, üniversitenin bilimsel ortamı, (açıklama yüzdesi %5) Faktör, öğrencinin istediği branşta eğitim görebilmesi, (açıklama yüzdesi %4.9) Faktör, üniversiteler arasındaki rekabet ortamı, (açıklama yüzdesi %4.8) Faktör, üniversite öncesi eğitim, (açıklama yüzdesi %4.4) Faktör, eğitimde fırsat eşitliği, (açıklama yüzdesi %4.2) 6. SONUÇ VE ÖNERİLER Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda daha hızlı ilerleyebilmesi için eğitimin, özel olarak yükseköğretimin önündeki engelleri kaldırması gerekmektedir. Böylece daha demokratik ve daha katılımcı bir eğitim sistemi ile ufku geniş nesillerin yetiştirilmesi mümkün olabilecektir. Bunu yapabilmek için öncelikle mevcut sistemin iyi bir şekilde analiz edilmesi ve eğitimin kalitesini artırmak için müşteri tatmini çerçevesinde yeni düzenlemelere gidilmesi faydalı olacaktır. Toplam Kalite Yönetimi bu anlamda oldukça faydalı bir araç niteliğindedir. Sürekli gelişmeyi, müşteri odaklılığı ve değişimi yakından takip etmeyi benimseyen TKY ile yükseköğretimde kaliteyi yakalarken, dünya ile entegrasyonda önemli bir adım da atılmış olacaktır. REFERANSLAR [1] M. Köksoy "Yükseköğretimde Kalite ve Türk Yükseköğretimi İçin Öneriler " İstanbul Kültür Üniversitesi yayını, İstanbul 1998, s.51-53 [2] J.F.,Volkwein,D.A., Carbone "The Lnpact of Departmental Research and Teaching Climates on Undergraduate Growth an Satisfaction" Journal of Higher Education, 1992,65, s. 147-167 [3] M. Tribus "Total Quality Managament in School of Busines and Engineering" Academic İnitiatives in Total Quality for Higher Education, 1995, s. 17-39 [4] E. Coate " Implementing Total Quality Management in A University Setting" A Conference on Quality Improvement in Higher Education, Birmingham 1991 [5] Z. Cafoğlu " Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi" Avni Akyol Ümit Kültür ve Eğitim Vakfı yayını, İstanbul 1996, s. 105 [6] A. Korkmaz, "Eğitimde Kalitenin Artırılmasında Toplam Kalitenin Etkileri" Türkiye,Türk Cumhuriyetleri ve Asya Pasifik Ülkeleri Uluslar Arası Eğitim Sempozyumu, Elazığ 1997, s.80 [7] S. Ünal "Yükseköğretim Sanayi İşbirliği, Sanayi Stajlarının Yeniden Yapılanması" Türkiye.Türk Cumhuriyetleri ve Asya Pasifik Ülkeleri Uluslar Arası Eğitim Sempozyumu, Elazığ 1997, s.330-331 [8] Z. Baloğlu "Türkiye'de Eğitim" TÜSİAD, İstanbul 1990, s.14 [9] Y. Renda "Değişen İş Yaşamı" TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi, Eylül 1996, s.54 [10] A. Ata " Yüksek Öğretimde Toplafn Kalite Yönetimi, Abet Kriterleri ve Makine Mühendisliğinde Uygulanması", İTÜ İşletme Fakültesi, Yüksek lisans tezi, 2000, s. 141-154 -236- it •