ıv. ulusal makina mühendisliği eğitimi sempozyumu

advertisement
tmmob
makina mühendisleri odası
IV. ULUSAL
MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ
ye
EĞİTİMİ
SEMPOZYUMU
RAPOR ve BİLDİRİLER KİTABI
01-02 KASIM 2001
İSTANBUL
Yayın No: E/2001/288
tmmob
makina mühendisleri odası
Sümer Sok. No: 36/1 -A Kızılay / ANKARA
Tel: (0312) 231 31 59 - 231 31 64
Fax: (0312) 231 31 65
ISBN : 975-395-480-8
Bu kitabın yayın hakkı MMO'ya aittir.
Kitabın hiçbir bölümü değiştirilemez, MMO'nun izni olmadan kitabın hiçbir bölümü
elektronik, mekanik fotokopi vs. yollarla kopya edilip kullanılamaz. Kaynak göstermek şartıyla kitaptan alıntı yapılabilir.
Basım Yeri: Ceren Ofset
Tel: (0212) 621 79 83-621 79 84
PENTaMED Basım Yayın Org. ve Tic. Ltd. Şti.
Tel: (0216)418 69 60
•t»
i
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu"
01-02 Kasım 2001
MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ
İHTİSASLAŞTIRILMALIDIR
İsmail Hakkı AKÇAY
S.D.Ü. Müh. Mim.FakMakMüh Böl, İsparta, TÜRKİYE
Tel: 0 535 664 17 71 -0 246 237 04 28 E-Posta : akcav@mmf.sdu.edu.tr
İsmail Hakkı AKÇAY
10.10.1959 Çaykara / Trabzon da doğdu. 1967-1972 yıllarında Çaykara-Soğanlı Köyü'nde
ilkokul öğrenimini, 1972-1975 yıllarında Çaykara İnönü Lisesi'nde ortaokul öğrenimini, 19751978 yılları arasında Trabzon Erkek Yatılı Öğretmen Lisesi Matematik Kolu'nda lise
öğrenimi, 1978-1982 yıllarında Akdeniz Üniversitesi İsparta Mühendislik Fakültesi Makina
Mühendislik Bölümü'nde lisans öğrenimi tamamladı.1983-1991
yıllarında İsparta
Mühendislik Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1983-1985 yıllarında Selçuk
Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü'nde yüksek lisans
öğrenimi tamamladıktan sonra, 1985-1991 yıllarında Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Makina Anabilim Dalı'nda doktora unvanını, Mayıs 1991 de Yardımcı doçentlik.
Ekim 1996 Doçentlik unvanının kazandı.
1. GİRİŞ
Evren varolduğu sürece, dünyadaki canlıların gereksinimleri de var olmuştur ve var olacaktır.
Bu gereksinimlerin tamamının giderilmesi değişik zaman ve mekanlarda değişik usullerle
gerçekleştirilmiştir. Gereksinimlerin var olandan daha kolay giderilmesi, insanlar tarafından
hep araştırma konusu olmuştur. İnsanlık tarihine teknoloji penceresinden bakıldığında,
insanoğlu sürekli yeni bir şeylerin peşinde koşmuş ve bu sayede pek çok buluşu
gerçekleştirmiştir. Son yaşanan yüzyıldaki buluşlar, baş döndürücü bir hızla gelişmiş ve
günümüzde de aynen devam etmektedir.
Buluş denince ilk akla gelen bilim adamlarıdır. Bilim adamları ömürlerini bilime adamış
şahsiyetler olup ancak üniversite gibi kurumlarda yetiştirilebilirler. Üniversite eğitim
kurumlarının vereceği eğitim nasıl ise, eğitilen kişilerin bilim hayatları da o şekilde yön bulur.
Eğer üniversiteler eğittiği kişileri ihtisasa yönelik anlamda yetiştirebilir ise, o kişiler teknik
hayatlarında daha başarılı olurlar. Bu gün AB ve ABD gibi ülkelerde bulunan üniversiteleri göz
önüne aldığımızda mühendislik fakültelerindeki toplam birbirinden farklı bölüm sayısı 200 ü
aşmış durumda iken, Türkiye'de bu sayı 50 civarındadır. Bu da ülkemiz adına bir talihsizliktir.
Avrupa ve ABD ülkelerinde pek çok sayıda teknik anlamda kayda değer küçücük konuların
enstitüleri kurulmuş iken, Türkiye'de bu konuların normal bölümleri bile mevcut değildir. Bu
da, Türkiye'de verilmekte olan teknik eğitimin, ihtisas anlamında değil de genel anlamda
olduğunu gösterir.
Türkiye'de verilmekte olan makine mühendisliği eğitimi, teknolojik gelişmişlik anlamında ya
ilk etapta makine mühendisliklerinin birinci sınıfından sonra opsiyonel bir şekilde verilmeli
-173-
veya uzun vadeli olarak makine mühendisliği bölümü en az 10-15 sayıda (enerji mühendisliği
bölümü, taşıt mühendisliği bölümü, iklimlendirme ve soğutma mühendisliği bölümü, tesisat
mühendisliği bölümü, konstrüksiyon ve imalat mühendisliği bölümü gibi) yeni teknik
bölümlere dönüştürülmelidir.
İlk etapta uygulanması zor gibi görünen makina mühendisliği eğitimindeki ihtisaslaşma
gerçekleştirildiği taktirde, Türkiye'de büyük bir teknoloji devriminin olacağı ve bu sayede
Türkiye ancak dünya teknoloji devleri arasında yerini almış olacaktır. Sonuç olarak, ülke
çapında hep birlikte el ele verip bu sorunların üstesinden gelinmesi gerekir. Aksi takdirde kötü
anlamda nedeni ilgili ve yetkililerin olduğu istenmeyen ülke kaderine razı olunmalı.
Makina Mühendisi : ODTÜ genel katalogunda, Makina Mühendisliği Eğitimi Programının
Temel Mühendislik Bilimleri içinde sağlam bir temel oluşturarak öğrencileri profesyonel
uygulama alanlarında yetiştirmek üzere hazırlandığı ifade edilmektedir. Profesyonellikten de şu
anlam çıkarılabilir: Makina mühendisi, mühendislik konularını teknik ve sistematik bir şekilde
düşünebilen, araştıran, tasarlayan, geliştiren ve imal edebilen şeklinde tanımlanabilir.
Makina Mühendisinin Görevleri: Teknik ve sistematik bir şekilde düşünme, araştırma,
geliştirme, tasarlama, kontrol, planlama, projelendirme, emniyet ve ekonomiklik, tesis kurma,
çalıştırma, yönetim, geliştirme, imal etme, bakım ve onarım yapma şeklinde tanımlanabilir.
Makina Mühendisliğini diğer mühendislik dallarından ayıran en önemli özelliklerinden biri,
muhatap olunan sistemlerin statik değil dinamik bir yapıya sahip bulunmasıdır. Bu yapı, hız ve
ivme gibi hareket kavramlarının getirdiği, çok sayıda elemandan oluşan mekanizmaların
senkronize çalışma ortamını hızla gelişen teknolojilere adapte etme ve uygulama
zorunluluğunu gerektirmektedir. Bu mekanizmalar topluluğunda yer alan elemanların bir arada
uyum içinde çalışmalarını temin etmek ve daha üstün niteliklere sahip hale getirmek üzere
teknolojik gelişmenin sağlanması hususu Makina Mühendisliğinin yapısına bir başka boyut
kazandırmaktadır.
2. DÜNYA'DA MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ:
Almanya'da teorik araştırmacı mühendis ile pratik uygulamacı mühendis şeklinde iki farklı
tipte makine mühendis yetiştirildiği bilinmektedir.Buna karşılık Türkiye'de de normal makine
mühendislik bölümleri ile teknik eğitim fakülteleri mevcuttur. Fakat uygulama ağırlıklı eğitim
veren teknik eğitim fakültelerinden mezun olan öğrenciler Almanya'da olduğu mühendis
olamamaktadır. İngiltere'de matematik ve fizik gibi temel dersler üniversite öncesi eğitimlerde
verilmekte olup mühendislik fakültelerinde ise genç mühendis adaylarına mühendislik adına
her şeyi öğretme yerine analitik düşünme kabiliyeti ile tasarım gücünü aşılamaktadır. İngiliz
makina mühendislik eğitim sisteminde bir dönemde okutulan ders sayısı dört olup haftalık
ders saati on beştir. Geriye kalan zamanlarda öğrenciler laboratuar ve kütüphanelerde ödevleri
ile uğraşırlar [1].
İngitere'de Laughborough Üniversites'inde, Makina Mühendisliği bölümü içinde, Makina ve
Malzeme Mühendisliği, Elektromekanik Mühendisliği, Mühendislik Bilimleri ve Teknolojisi
gibi programlar yer almaktadır. Bu şekilde makina mühendisliği ağırlığı olan, interdisipliner
bir eğitim söz konusu olmaktadır. Öğrenci ilk yarıyıldan itibaren istediği programı
-174-
v S
^*
i
"
seçebilmektedir [ 1 ] . Makina mühendisleri geri kalmış ülkelerde bakım, onarım ve işletme
görevlerini, az gelişmiş ülkelerde ise projelendirme, imalat ve kısmen de olsa geliştirme
çalışmalarını yapar. İleri seviyedeki mühendislik hizmetleri ise branşlara göre uzmanlaşmayı
ve gelişmelerle birlikte yenilenmeyi gerektirir. Tabi ki bir ülkenin bu üç konumdan herhangi
birine sahip olması durumu o ülkenin aynı zamanda makine mühendisliği okullarında verilen
mühendislik eğitiminin seviyesini gösterir.
3. TÜKİYE'DE MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ:
Türkiye'de stratejisi ve hedefi sürekli olarak değişen ilköğretim ve lise öğretimi üzerine dört
yılda beklenen niteliklere sahip mühendis yetiştirmek oldukça zordur. Endüstriyel ortamda
yetişmemiş teknik hobileri olmayan gençlerden kaliteli makine mühendisleri yetiştirmek
oldukça zordur.
Ekonomik kalkınma hamlesi ve hızlı sanayileşme gayretleri içinde bulunan
Türkiye'de, ilgili tüm kurumlar arasında işbirliğinin sağlamlaştırılması ve etkin bir koordinasyonun
kurulması kaçınılmaz olmaktadır.
Şekil 1 de ise iki örnek çalışmanın sonuçlan görülmektedir. Üretim Planlama ve Bakım konusu ile
Araştırma ve Tasarım konularında görev alan mühendislere üniversitede kazandırılan bilgi, beceri ve yetenekler
ile bu alanlarda iş gören kuruluşların mühendislerden bekledikleri bilgi, beceri ve yetenek farkları bir profil
grafik şeklinde belirtilmiştir.
1 Genel teknoloji
Ekip-grup çalışmasına ve 12
işbirliğine yatkınlığı
,
2 Özel, kendi meslek alanı
3 Teoriyi kullanma ve
uygulama yeteneği
Bilgisayar
kullanımı
Problemleri bağımsız ve
kritik-analiz yöntemleriyle 10
çözümleme yeteneği
4 İş ekonomisi ve işletme
planlaması bilgisi
Yeni fikirler 9
5 Yabancı dil bilgisi
üretme
Yönetim ve 8 e'
liderlik niteliği
7 Yazılı ve 6 Sözlü
anlatım ve ifade yeteneği
\£ = Sanayide mühendisten beklenen bilgi ve yetenek profili
M - Mühendise üniversitede verilen ve kazandırılan bilgi ve yetenek profili
Şekil.l : Araştırma ve tasarım konusunda üniversitede mühendise kazandırılan ile
sanayide beklenen arasında bilgi ve yetenek farkı [ 1 | .
-175-
Şekil. 1 den açıkça mühendislerin teoriyi kullanma ve uygulama yeteneği, planlama bilgisi ile
yeni fikirler üretme haricinde dokuz maddede mühendislik okullarında verilen eğitimin hazır
lisans kullanan Türk sanayisinde hiçbir işe yaramadığını görülmektedir. Esasında makina
mühendislerinin sahip olmuş olduğu potansiyel teknik bilgi seviyesi sanayi isteklerinin kat kat
üzerinde olması gerekir. Hem üstelik Türk sanayisinin pek çoğu eskimiş hazır lisans
kullanmaktadır [4].
Bu da Türk üniversitelerinde mevcut olan makine mühendisliği bölümlerinde verilmekte olan
klasik eğitimlerin yeterli olduğunu, uzmanlaşmaya gerek olmadığını ima eder gibi bir durumu
yansıtmaktadır. Oysa şu soru akla gelebilir; Acaba teknolojik bilgi bakımından Türk
üniversiteleri mi çok ilerde, yoksa Türk sanayi kuruluşları mı çok geride ? Bu soruya şöyle
yanıt verilebilir; Pratikten yola çıkarak sanayide kullanılan teknolojilerin çok geride olduğu
bilinmektedir. Türkiye sanayisinde yerli lisans kullanımı yok denecek kadar azdır. Bu durum
da ülkeyi sürekli geri kalmışlığa mahkum etmeye yeter ve artar bile.
Türkiye'de makine mühendisliği eğitiminde uygulanmakta olan eğitim ve öğretim planlan
zaman aşımına uğradığından artık geçerliliğini yitirmiş olup dünyadaki gelişmiş olan ülkelerin
teknolojik gelişmelerini bile takip edemeyecek konuma gelmiştir. Bu eğitim ve öğretim
planları en kısa zamanda dünya standartları seviyesine yükseltilmelidir.
Bugünkü eğitimin yetiştirdiği makina mühendisinin profili aşağıdaki gibidir;
1 - Kendine güvensiz ve dolayısı ile cesaretsiz,
2- Tek başına karar vermekten aciz,
3- Karşılaştığı teknik problemleri çözmekte yetersiz,
4- Hayal etme kabiliyeti gelişmemiş,
5- Okulda öğrendiği bilgilerden bir sentez yapamıyor. Ayrı ayrı öğrenmiş olduğu derslerin
bilgilerinden bir yeni bilgi sentezi yapamıyor,
6- Karşılaştığı problemlere rasyonel çözüm yolları bulma yerine, göz kararı pratik çözümlerle
yetiniyor [1].
Sonuçta Türkiye üniversitelerinde makina mühendisliği adına her bir şey öğretilmeye
çalışılıyor fakat aslında derinlemesine hiçbir şey öğretilmiyor.
4. MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNDE İHTİSASLAŞMA:
Nasıl bir makina mühendisliği öğretimi? Bu soruyu yanıtlamak için makina mühendisliği
üzerine görüş birliğine varılmış aşağıdaki saptamalardan yola çıkalım [1]:
* Makina mühendisliğinin bilim dalları, ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkısı
bakımından birinci sırada yer almaktadır.
* Makina mühendisliği, son on yılın ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmelerinden en
çok etkilenen mühendislik dallarından biridir.
* Endüstri ile ilişkiler açısından makina mühendisliğinin önemli bir potansiyeli vardır.
-176-
Bu nedenlerle özellikle ınakina mühendisliğindeki çağdaş gelişmeleri yakından izlemek,
önümüzdeki yıllar için olabilecek değişme ve gelişmeleri tahmin etmek ve bütün bunların
sonucunda eğitim/öğretim programlarındaki gerekli değişiklikleri gecikmeden yapabilmek çok
önemli bulunmaktadır.
YÖNTEM AÇISINDAN:
•
•
•
•
•
•
•
•
Akılcı ve bilimsel düşünme yeteneği geliştirilmeli,
Mesleğe hazırlamalı,
Sorunları çözümleme/değerlendirme yeteneği geliştirilmeli,
Düşünce ve bulgularını iletebilme becerisi verilmeli,
Bilgi kaynaklarına ulaşım yöntemi verilmeli, alışkanlığı kazandırılmalı,
Eğitim/öğretimin sürekli bir işlev olduğunu vurgulamalı,
En yeni uygulamalardan öğretim süreci içinde haberdar olmasını sağlamalı,
Uygulama ağırlıklı aktif eğitim/öğretim olmalı.
KAYNAKLAR AÇISINDAN:
•
•
•
200 kişilik değil 30 kişilik sınıflarda eğitim olmalı,
Çağdaş araçlar kullanılmalı (bilgisayar, laboratuvar, kütüphane, ders kitabı, film, video
bandı,saydam, kapalı devre TV, tepegöz, kaset, gösteri, gezi , kültür alışverişinin olacağı
sosyal olanaklar, spor olanakları vb),
Öğretim üyesi- öğrenci diyalogunun gerçek anlamda kurulduğu bir ortamda oluşturulmalı.
ÖĞRETİM PROGRAMINDA YAPILMASI GEREKEN GENEL DEĞİŞİKLİKLER
AÇISINDAN:
•
•
•
•
•
•
•
Bilgisayar yöntemlerinin kullanılması,
Yeni dersler açılması,
Belirli konularda paket program kullanımının öğretilmesi,
Derslerin uygulamalarının bilgisayarla yapılması,
Tüm projelerde bilgisayar kullanımı,
Bilgisayarla CAD-CAM-CIM gibi uygulamalara girilmesi,
Düşünme yönteminin bilgisayar algoritmaları yönünde geliştirilmesi.
PİYASA ŞARTLARINDA İŞ YAPABİLMEK AÇISINDAN:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Az hatalı, ama hızlı karar verme / uygulama,
Tasarım becerisini geliştirme ,
Teknik dili bilime ve bilgi kaynaklarını tanıma /ulaşabilme,
İlgili standartları /kodları /yönetmelikleri bilme,
Birim sistemlerini ve para sistemlerini kolay dönüştürebilme,
Abak, tablo ve grafikleri hızlı kullanma,
El kitaplarını kolay kullanabilme,
Katalog arşivi oluşturma ve kullanabilme,
Mühendislik yazılımlarını bilgisayarda kullanabilme.
-177-
YUKARIDAKİ ORTAMA CEVAP VERECEK MAKİNA MÜHENDİSİNİN PROFİLİ ;
1. Her girdiği yeni tip işe kolay intibak edecek,
2. İntibak ettiği her yeni tip işte, çalıştığı müddetçe kendinden yenilikler katıp bir gelişme
temin edecek,
3. işte çalıştığı sürece, gelecek için bir araştırma yapabilecek, gelecektieki duruma göre
gerekli tedbirleri alacak mümkünse geleceğe uygun bir teknoloji tasarlayacaktır,
4. Yapabilirse bir buluş peşinden koşacaktır,
5. Memleketin ekonomi ve endüstrileşme politikası üzerinde olumlu etkiler yapabilecek
kadar bilgi ve görüş sahibi olacaktır.
İhtisaslaşma (Uzmanlaşma, profesyonellik), sahasında konulara ve olaylara derinlemesine
hakim olma demektir. Bir insan özellikle can güvenliği ileri seviyede olan makina
mühendisliği gibi bir mesleğin her konusunda uzmanlık anlamında söz sahibi olamayacağına
göre belli bir alanda fakat derinlemesine ihtisas sahibi olması daha uygundur.
Tablo. 1 : Muhtelif sistemlerin parça ve oluşumundaki operasyon sayısı [1|.
Operasyon Sayısı
Nihai Mamul
Parça Sayısı
(İthal Parçalar Hariç)
Otomobil (Tofaş-Şahin)
Kamyon (Cargo2217)
Otobüs (Otomarsan)
İş makinası (Grayder)
Takım tezgahı (4-tonluk)
Yükleyici (Lastik tekerlekli)
G3 Piyade tüfeği
2 070
7 795
23 619
5 812
3 558
5 640
192
19 140
56518
113 100
21 198
40 000
10 876
1 250
Tablo: 1 de verilen bilgiler ışığında yola çıkıldığında, en az parçaya sahip bir G3 piyade
tüfeğinin bile 192 parçadan oluştuğu ve 1 250 sayıda teknik operasyon sonucu son şekliyle
imal edilebildiği göz önüne alınacak olursa makina mühendisliği eğitiminde uzmanlaşmanın ne
kadar önemli olduğunu anlamak hiç de zor olmayacaktır. Zaten dünyanın dev sanayilerine
sahip olan ülkeler günden güne her konuda uzmanlaşmaya doğru gitmekte ve bu özellikleri de
makina mühendislik eğitimlerine de uzmanlaşma anlamında ister istemez yansımaktadır.
Tablo . 2 : Bazı Ülkelerde patent müracaatları ve verilen patentler 111.
1984
1985
1986
.... 1987
1983
Yıllar
Patent Verilen
İM
V
V
V
Müracaat ı patent
M
V
M
M
103703 56862 11284 67201 117006 71661 122433 70860 133807 82 952
ABD
94247 39897
47103
20913 45209 21758 83103 33377 86108 38995
B. Alm.
30413
20200 23666 56114 37530 58848 35549 68280
21176 25043
Fransa
28659
18867 70182 34480 73421 32929 82184
32828
İngiltere 34 691 28254
Japonya 252685 54701 282314 61800 305395 50100 322561 59900 344138 62400
385
726
283
898
320
600
410
593
300
Türkiye 511
3225
5324
3254 12787
2183
3490
9153
3158
2035
Yunanis. 3211
637
960
4037
2319
1724
1200
1852
1991
2268
Portekiz 1851
Kaynak Industrial Property Staüsücs (1983-84-85-86-87)
-178-
Tablo 2 de bazı ülkelerde kurum veya şahıslar tarafından yapılan patent müracaatları ile resmi
makamlar tarafından bu kurum veya şahıslara verilen patent sayıları görülmektedir. Maalesef
bu tabloda 70 milyonluk Türkiye'ye ait sayıların 10 milyonluk bir Yunanistan'dan bile ne
kadar az olduğu (1/7 oranında) hemen göze çarpmaktadır.
Türkiye'de toplam olarak 1989 tarihine kadar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nda 42 000'i milli
ve 64 000'i yabancı 106 000 adet marka, 4 500'ü milli ve 18 500'ü yabancı 23 000 adet buluş
tescil edilmiştir.
Artık Türkiye adına bu konuda her şey apaçık meydanda olup daha fazla yorum yapmaya gerek
yoktur. Bu durum da en kısa zamanda ulusal anlamda üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde
üniversitelerde verilmekte olan makine mühendisliği eğitiminin modernleştirilmesi ve buna
bağlı olarak sanayinin de yeni teknolojilerle üretim yapmaya yönlendirilmesi gerekmektedir.
Bunun için kesinlikle sahasında uzman makina mühendisleri yetiştirilmelidir. Ancak uzman
makina mühendisleri sahası ile ilgili yeni teknolojileri bilimsel anlamda takip edebilir ve
geliştirebilir.
Bir madde, bir bakteri veya bir hücre yapısı üzerinde yıllarca çalışılmasına rağmen yine de
müspet bir sonuca varılamamaktadır. İhtisaslaşma ile birlikte diğer ülkelerin teknolojilerini de
takip etmek gerekir.
Teknik olaylara teori bulma ve geliştirme dersleri ile bu dersleri destekleyici laboratuar
çalışmalarına ağırlık verilmeli.
Türkiye'de İTÜ ve YTÜ gibi okullarda mevcut olan makine fakültelerinin benzerlerini diğer
üniversitelerde de kurulup makine mühendislik bölümleri en az 10-15 sayıda (enerji
mühendisliği bölümü, otomotiv mühendisliği bölümü, iklimlendirme ve soğutma mühendisliği
bölümü, tesisat mühendisliği bölümü, konstrüksiyon ve imalat mühendisliği bölümü, malzeme
mühendisliği bölümü gibi) yeni mühendislik bölümlerine dönüştürülmelidir.
Daha sonra da makina fakültelerinin alt mühendislik bölümlerinin eğitiminde temel derslerin
eğitimi verildikten sonra o alt mühendislik bölümlerinin mühendislik sahası ile ilgili olarak
seçilebilecek bir kolda ihtisaslaşmaya doğru gidilmelidir.
Uzmanlaşmaya giden yolda en önemli olan faktörlerden birisi özel derslerle (seçmeli) takviye
edilen branş (kol) dersleri sayısını artırmak gerekir. Çağdaş bir makine mühendisliği eğitimi
klasik bir eğitim yapılanmasından çok bu tür yapılanmayı zorunlu kılar. Zira makina
mühendisliği eğitimi çok geniş bir alana hitap etmektedir ve dolayısıyla her bir makina
mühendisinin bu kadar geniş sahanın konularını derinlemesine bilmesi ve uygulaması
imkansızdır [2].
İTÜ'NÜN MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ HAKKINDAKİ AMAÇLARI [ 1 ];
•
•
•
•
•
Makina mühendisliği eğitimine yönelik dersler ansiklopedik dersler değil analitik
düşünceyi geliştiren çözüme yönelik dersler olmalıdır,
Hemen hemen tüm derslerde laboratuar çalışmalarına ağırlık ve önem verilmeli,
Lisans, lisans üstü ve doktora tez çalışmalarında deneysel çalışmalara ağırlık verilmeli,
Dersler ders notlan ile değil bir kitaba dayalı olarak anlatılmalı,
Tüm mühendislik dersleri bilgisayar ve nümerik kontrollü destekli verilmelidir.
-179-
Bilgi yönetimi sürecinde görev alan ve makina mühendisleri mesleğinin alanlarından birinde
derinlemesine uzmanlık sahibi olmaları arzu edilen kişilerin yetiştirilmeleri için eğitim yükü
bir hayli kalabalık oluyor. Bunun için üniversitelerde 3. sınıf yerine 2. sınıftan başlayan
uzmanlaşma eğitiminin sağlanmasını gerekmektedir [3].
5. SONUÇLAR
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Teknik bilgileri kültürel öğelerle besleyemeyen bir mühendisin meslek hayatında başarılı
olma şansı yoktur.
Makina mühendisliğinin bilim dallan, ülkenin kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkısı
bakımından birinci sırada yer almaktadır. Dolayısıyla makina mühendisliği eğitimi en son
teknolojilere dayalı bilgilerle verilmelidir. Ders sayısı azaltılmalı fakat verilmesi uygun
görülen derslerin haftalık ders saatleri artırılmalıdır.
İyi bir mühendis kendi özel ilgi sahası yanında kendine yetecek derecede temel bilimleri
(matematik, fizik, kimya ve hatta gerektiğinde biyoloji, astronomi vb.) de çok iyi bilen kişi
demektir. Özellikle uygulamalı matematiği çok çok iyi bir şekilde bilmeli mühendislik
problemleri çözümlerine uygulayabilmelidir. Kendi özel ilgi alanına da çok iyi bir şekilde
hakim olmalı ve özel ilgi alanını muhakkak kazanması gerekli olan bir dava gibi algılamalı
inanarak çalışmalıdır.
Profesörlük ve doçentlik atamalarında bilimsel yayın yanında teknik kitapların da istenmiş
olması makine mühendisliği eğitiminde uzmanlaşmaya giden yolu daha da kolaylaştıracağı
aşikardır.
Zaman içersinde makina mühendisleri yürütmekte olduğu bazı görevlerinin endüstri ve
işletme mühendislerine devretti. Bundan dolayı çok yavaş da olsa ihtisaslaşmaya doğru
gidilmektedir, fakat gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında pek de öneminin olmadığı açıkça
görülmektedir.
Ülke çıkarları açısından ihtisaslaşmayı tekno- kent veya tekno-park vb. aracı kuruluşlarla
yeni teknolojik gelişmelere yansıtmak zorunlu bir uygulama olmalıdır.
Gerek İTÜ, gerek Boğaziçi ve gerekse ODTÜ de okutulmakta olan uzmanlaşma
anlamındaki opsiyonel zorunlu kol dersleri (% 7-8) ile zorunlu seçimli kol derslerinin (%
3-4) toplam dersler içerisinde yüzdesi yaklaşık % 10-11 civarındadır. Ayrıca ODTÜ de az
ders çok kredi uygulaması mevcuttur. Bu ve buna benzer teknik durumlar uzmanlaşmaya
doğru genişletilerek değerlendirilmelidir.
Günümüzde mühendislik bilimlerinin gelişmiş ülkelerin tekelinde olduğu görülmektedir.
Demir perde ülkelerinde temel bilimlerin ileri seviyede olduğu fakat teknolojilerinin ileri
seviyede olmadığı görülmektedir.
Gelişmiş dünya ülkeleri her sahada ve her konuda derinlemesine ihtisaslaşmaya doğru
gitmekte ve her geçen gün ihtisaslaşmaya gidiş hızını artırmaktadır. Eskilerde olduğu gibi
basit doğa modelleri esas alınarak yapılan keşifler artık geçmiş tarihlerde kalmıştır. Bu gün
ise özellikle makine sahasında bir model geliştirme veya bir buluş yapabilmek için aylarca
hatta yıllarca laboratuarlarda çalışmak gerekmektedir.
İhtisaslaşmaya doğru giderken özellikle pratik sahada çok önemli rolleri olan ara
elemanların (tekniker ve kalifiye ustalar) yetiştirilmesi de ihmal edilmemesi gerekir.
Yeni teknolojilerin özellikle eski mezunlara transferi için bir yandan da meslek içi
eğitimlere de devam edilmesi gerekir.
i
Düşünme, algılama, karar verme ve problem çözme yetenekleri gelişmiş, çevreye ve
değişen koşullara uyum gösterebilen, sanata, araştırma-geliştirmeye, bilim ve teknoloji
üretimine yatkın ve beceri düzeyi yüksek insan modelini hedefleyen programlar
uygulanmalı.
İster makine fakülteleri şeklinde olsun ister makine mühendislik bölümleri şeklinde olsun
mutlaka ihtisaslaşmaya gidilmeli ve Makine Elemanları, Mukavemet ve Malzeme I, II gibi
iki dönemlik dersler bir döneme indirilmeli ve bunların yerine Bilgisayar Uygulamalı
dersler ile özellikle sayısal teorik araştırmaya yönelik Sonlu Elemanlar Yöntemi ikame
edilmelidir.
6. KAYNAKLAR:
[1] Özemir Y., 1989,"Birinci Ulusal Makine Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu", 1990,
İstanbul.
[2] TMMOB, MMO, 1997, "III. Ulusal Makine Mühendisliği Eğitimi ve Sempozyumu Rapor
ve Bildiriler Kitabı", İstanbul.
[3] " Türkiye Bilişim Stratejileri Çalışma Raporu", 2000, "Türkiye Bilişim Vakfı"
[4]. TMMOB, MMO, 1999, "IV. VII. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu Bildiriler
Kitabı", Bursa.
-181-
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu"
01-02 Kasım 2001
EĞİTİMDE İKİLİ (DUAL) SİSTEM
Muzaffer TAMER1
Mehmet Emin YURCf
'Dr. Müh., PİMAŞ A.Ş. Teknik Müşaviri ve İTÜ Öğretim Görevlisi, PİMAŞ A.Ş
Fabrikası 41420 Çayırova - Gebze / TÜRKİYE
Tel: (0262) 744 31 33/321 E-Posta: muzaffer.tamer@pimas.com.tr
2
Prof. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Makine Müh. Böl. Merkez
Yerleşim, 80750 Beşiktaş - İstanbul / TÜRKİYE
Tel: (0212) 259 70 70/2620 E-Posta: yurci@yildiz.edu.tr
Dr. O.Muzaffer TAMER
1957 yılında 1.T.Ü Makine Fakültesini bitirdi. 1957-1958 tarihlerinde İ.T.Ü Makine
Fakültesinde Asistanlık yaptı. 1958-1960 tarihleri arasında Berlin Teknik Üniversitesinde
çalışmlarına devam etti. 1960-1965 yıllarında Siemens-SchuckertVVerke - Berlin çalıştı. 19651967 tarihlerinde K.Kteknik Dairesinde askerlik hizmetini yaptı. 1967-1980 yıllarında kendi
kurduğu modern fabrikada çalışmalarını sürdürdü. 1980'den itibaren fabrikanın Pimaş A.Ş'ye
devri ile Pimaş A.Ş.'de çalışmaya başladı. 1983'de İ.T.Ü Makine Fakültesinde Öğretim
.Görevlisi oldu. Aynı fakültede doktorasını tamamladı. Makine Mühendisleri Odası Meslek İçi
Eğitim Seminerlerini yürütmektedir. Birçok mecmuada teknik makaleleri yayınlanmıştır.
Al
•
i.
/
Prof. Mehmet Emin YURCİ
Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu olup; anılan Üniversitenin Makina Fakültesi Makina
Malzemesi ve İmalat Teknolojisi Anabilim Dalında 1979 yılında Doçentlik; 1989 yılında da
Profesörlüğe atanmıştır. Halen Başkanlığını yaptığı bu Anabilim Dalında, özellikle Talaşsız
Şekil Verme konusunda yürütmüş olduğu doktora ve yüksek lisans tezleri, araştırma projeleri
ile çeşitli yayınları ve Y.T.Ü yayınları arasında yer alan Talaşsız Şekil Verme ve Kalıp İmal
Tekniği isimli iki kitabı bulunmaktadır.
Prof. Mehmet Emin YURCI, Yıldız Teknik Üniversitesinde son dört yılı Rektör Yardımcılığı
olmak üzere, 12 yıl süre ile muhtelif idari görevler; Senato ve Yönetim Kurulu Üyeliklerinde
bulunmuştur. Kendisi, Y.T.Ü Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi olup; üç yıl süre ile Yönetim
Kurulu Üyeliği de yapmıştır. Anılan Vakfın ortaklığı ile kurulan ISKAV vakfının kurucu
üyesidir. Çeşitli dönemlerde, özellikle sanayi işbirliğine yönelik sempozyum, fuar, ve seminer
organizasyonları ile birlikte; KOSGEB-Yıldız Teknoloji Geliştirme Merkezi'nin kuruluş
çalışmalarında görev almıştır.
Prof. Mehmet Emin YURCI, Karaelmas Üniversitesinin açılışından itibaren altı yıl süre ile
ders, idari görev ve laboratuarlarının kuruluş çalışmalarında bulunmuştur. Ayrıca, İstanbul ve
Kocaeli Üniversitelerinde dersler vermiştir.
-182-
â
i
ÖZET:
Sanayinin olduğu yerde göreceli olarak çok sayıda mühendis; buna karşılık az sayıda ara
eleman yetiştirmekteyiz. Bunun anlamı, kadro piramidinin tepe üstü konması demektir.
Üstelik, söz konusu piramitten bu konumda dengede kalmasını beklemekteyiz. Böyle bir şey
mümkün değildir. İşte bu sebepten dolayı, ara eleman olarak tabir ettiğimiz ara insan gücü
açığının kapatılabilmesi ve sistemli olarak eleman yetiştirilebilmesi için ortaöğretim
sistemimizde köklü bir değişiklik yapılması gerekmektedir. Her sene, ÖSS sınavlarından sonra
önemli sayıda öğrencinin açıkta kaldığı bilinmektedir. Bunun, toplumumuz bünyesi içinde yer
alan genç nüfus ile ailelerinde, sosyal, ekonomik ve moral değerler vb. yönlerden yaratmış
olduğu yıkımın etkileri çok önemlidir. O halde, toplumuzun geleceği açısından mutlaka bir
şeyler yapılmalı; daha fazla geç kalınmamalıdır. Konu ile ilgili reformun ne olabileceğini
ortaya koymak için Almanya, İsviçre ve Avusturya vb. ülkelerde ne yapıldığını incelemek
yeterlidir. Eğitimde dual sistem uygulaması, yalnızca anılan ülkelerle sınırlı kalmamakta;
Amerika Birleşik Devletleri de altı yıldır bu eğitim sistemini kabullenmiş bulunmaktadır. Bu
araştırmada, söz konusu eğitim sisteminin anılan ülkelerdeki uygulamaları ele alınmakta ve
ayni zamanda ülkemizdeki eğitim sistemine uyarlanma biçimi de tartışılmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Mecburi Eğitim, Yükseköğretim, İkili Sistem, Ara Eleman, Meslek İçi
Eğitim
1.
GİRİŞ
Ülkemizde, sanayinin ve diğer sektörlerin ihtiyacı olan ara elemanlar maalesef yeterli düzeyde
ve sayıda yetiştirilememektedir. Bunun başlıca nedeni, ortaöğretimdeki çarpıklıktır. Lise ve
Meslek Lisesi mezunlarının hepsi de üniversiteye girmek istemektedir. Halbuki, üniversitelerin
kapasitelerinin bunu karşılamaktan çok uzak olduğu artık herkes tarafından bilinen bir
gerçektir.
Bir ülkede, sadece mühendise, doktora, avukata, iktisatçıya ve işletmeciye ihtiyaç yoktur. Ayni
zamanda, eğitim görmüş tezgah operatörüne, kalıpçı ustasına, pencere montaj elemanına,
hemşireye, hastabakıcıya, garsona, otel memuruna, kuaföre, bakkala vb. ihtiyaç vardır.
2.
SANAYİDE EĞİTİMİN ÖNEMİ VE ÜLKEMİZDEKİ DURUM
Ülkemizde halen mevcut olan eğitim sisteminde, bir taraftan işsizler ordusu yetiştirilirken,
diğer taraftan da çalıştırılacak kalifiye eleman bulunamamaktadır. Genel kültür almış diplomalı
işsizler ile eleman açığı birbirinin tamamen zıddı olan farklı iki olgudur. Bunların her biri
diğerinin çözümü olabilecek iken, toplumumuz için iki ayrı probleme dönüşmektedir.
Bugün eğitim sistemimizde, üniversiteye girebilme mücadelesinin eşit koşullar altında
verilmediği hemen herkes tarafından kabul gören bir olgudur. Özellikle son yıllarda bir
"üniversite kazandırma" sektörü oluşmuştur ve bu sektörden ancak mali durumu iyi olanlar
çeşitli şekillerde hizmet alabilmektedir. Evvelce bir gencin geleceği iki sınav ile belirlenirken,
bugün bu yaşamsal sınavın sadece bir kez yapılması yeterli görülmektedir. Ayrıca
toplumumuzda, liseye giden her öğrencinin mutlaka üniversiteye de devam etmesinin gerektiği
şeklinde yerleşmiş bir kanı ve yanlış yönlendirme de vardır.
-183-
ikKüresel piyasalarda başarılı olabilmek için sadece optimal imalat yeterli değildir. Buna
ilaveten, müşteriye satış öncesi ve sonrasında bilgi ve hizmet vermek gerekmektedir. Bu da,
teknolojiye tam bir hakimiyet kurmak ve bilimsel gelişmeleri günü gününe izlemek suretiyle
gerçekleştirilebilir. Çağdaş bir sanayiyi eğitimden ayrı düşünmek asla mümkün değildir.
Eğitim, her şeyden önce, konu ne olursa olsun sektör çalışanlarının ayni dili konuşmalarını
sağlamaktadır. Ancak bugün ülkemiz sanayiinde, ne yazık ki eğitim görmüşler dahi ayni lisanı
konuşamamaktadır. Her şeyden önce bu sorunun halledilmesi gerekmektedir. Bu ise,
üniversitelere ve meslek örgütlerine düşen bir görevdir. İlgililer arasında, terimler üzerinde
mutabakat sağlanarak hazırlanacak bir teknik sözlük öncelikle eğitim kurumlarına gönderilmeli
ve kabul edilen tanımlamaların herkes tarafından ayni şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
Sonraki aşamada, bu sözlüklerin sektörler bazında çeşitlendirilmesi ve sayıca arttırılması
sağlanabilir.
Ülkemizde, herhangi bir işyeri açabilmek için sadece bir dilekçe ile işlemlere başlamak yeterli
olmaktadır. Burada, girişimcinin hangi eğitimi aldığı ve ne kadar okuduğu önemli değildir.
Örneğin bir otomobil veya bir otobüs ehliyetsiz asla kullanılamazken, bu araçların bakım ve
onarımı için hiçbir eğitime ve belgeye gerek görülmemektedir. Arabaya yanlış bakım veya
onarım yapılmasından dolayı herhangi bir kaza yapılmış olsa, bunun sorumlusu yine sürücü
olmaktadır. Bir montör pencereyi duvara monte ederken kurala uygun bir mekanik bağlantı
yapmasa ve rüzgarın etkisi ile pencere düşse veya pencerenin ftıgası iyi izole edilmediği için
oluşan ısı köprüsü etkisiyle duvarda nem ve mantar meydana gelse sorumlu bulunamaz.
Günlük haberlerden, birçok bakkal, kasap ve fırıncı vb. meslek erbabının temizlikten,
hijyenden ve bakteriden pek haberleri olmadığını sık sık izlemekteyiz. Kısaca ifade etmek
gerekirse, Türkiye'de herkes her istediği işi yapabilmekte ve okulunda okumağa gerek
duymamaktadır.
Bugün Türkiye'de ara teknik elemanları yetiştiren eğitim kurumları, meslek yüksek okulları ile
meslek liseleridir. Örneğin, tezgah operatörü, tesviyeci, kalıpçı, elektronikçi ve elektrikçi vb.
bazı teknik elemanlar güçlükle bulunabilmektedir. Nümerik kontrollü tezgah operatörü vb. bazı
elemanlar ise hiç bulunamamaktadır. Çeşitli sektörlere göre bu gibi örnekleri çoğaltmak
mümkündür. Eleman bulunamayan bu gibi alanlar için meslek okullarında yeni dalların
açılması, yatırım yapılması ve her şeyden önce de öğretmenlerinin yetiştirilmesi
gerekmektedir. Aslında, ülkemiz sanayiinde nümerik kontrollü tezgahların sayısının gün
geçtikçe hızla arttığı; hatta yerli tezgah imalatının geliştiği bilinmektedir. Montaj yapan
elemanlar da, çok az sayıda yetiştiği gibi bunların yeterli bilgi ve beceriye sahip olduklarını
söyleyebilmek zordur. Bir montaj elemanının hatası, en itinalı bir şekilde ve tüm normlara
uygun biçimde imal edilmiş bir cihazı müşteriye kötü göstermek için yeterlidir. Üstelik, montaj
elemanı işini yaparken cihazla baş başadır. Genelde, fabrikada olduğu gibi kendisini kontrol
edecek bir kalite kontrol mekanizması veya amir bulunmamaktadır. İşletmedeki tüm
çalışanların emek, bilgi ve becerilerinin toplamı olan cihaz, kendi birikimlerine ve vicdanına
emanet edilmiş olmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, kuruluşlar ihtiyaç duydukları elemanı
genelde kendileri yetiştirme yolunu seçmekte veya buna mecbur kalmaktadır. Eğer firma yeni
kurutuyorsa, güç bulunan elemanlar kurulu işletmelerden yüksek ücretlerle transfer
edilmektedir. Bunun sakıncaları, çeşitli yönleri ile tartışılabilir ve bu tip transferler genelde
yarardan ziyade zarar getirebilmektedir.
Çıraklık okullarımızın da beklenen düzeyde eğitim verebildiğini söylemek zordur. Matematik,
geometri, fizik, trigonometri, kimya vb. fen derslerini yeterince öğrenemeyen bir öğrencinin iyi
-184-
bir ara teknik eleman olabilmesi mümkün değildir. Mecburi eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla ve
çırak okullarına bu eğitimden mezun olanların girmesiyle, amaca daha uygun elemanların
yetiştirilmesi mümkün olabilir. Burada, atölye eğitiminin de yeterli laboratuar ve uygun işyeri
koşullarında verilmesi çok önemlidir. Ayrıca, söz konusu okulların eğitim sürelerini biraz
uzatmak da yararlı olabilir.
Eğitim sistemimizdeki çarpıklığı saptamak için verilen ilanlara karşılık, gelen müracaatları
incelemek yeterlidir. Örneğin, bir sanayi kolunda çalıştırılmak üzere mühendisler, eğitim
görmüş ustalar ve meslek lisesi mezunu genç elemanlar alınmak üzere ilan verildiğinde, gelen
müracaatların % 70'inin mühendis, % 10 - 15'inin her işi yapabileceğini iddia eden insanlar, %
10 - 15'inin meslek lisesi mezunu genç elemanlar ve % 0 - 2'sinin de, o alanda eğitim görmüş
olan ustalardan oluştuğunu görmekteyiz. Küçük ve orta işletmelerin araştırma, geliştirme ve
eğitim için ayırabilecekleri fazlaca kaynaklan yoktur. Burada, büyük ölçekli kuruluşların
programlarında hata ve eksiklikler vardır. Çünkü, büyük kuruluşlar ile eğitim kurumlarının
işbirliğinin sağlanması sayesinde bu sorun çözüme kavuşabilecektir. Konu ile ilgili olarak, işçi
ve işveren örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Bu arada, firmaların genel ve mesleki
eğitimleri yeterli olarak verdirebilmeleri için teşvik ve desteklerden yararlandırılmaları
gerekmektedir.
Eğitim sistemimizdeki düzensizlik bir master plan dahilinde ele alınarak belirli bir zaman
içerisinde mutlaka düzeltilmelidir. Günlük ihtiyaçları karşılamak için yapılacak işler yarardan
çok zarar getirecektir. Kısacası, eğitim sistemimizi en kısa süre içinde neşter altına yatırmamız
gerekmektedir. Neşteri atacak olanlar, her şeyden önce eğitim işlerini çok iyi bilen, sorunları
bizzat yaşayan, politik düşünmeyen, laik ve demokratik anayasal düzene, Atatürk İlke ve
İnkılaplarına gönülden bağlı ve ilerici görüşteki kişi ve kuruluşlar olmalıdır. Görev verilecek
kişi ve kuruluşlar, eğitim master planını oluşturacak iş programını saptamalı ve bunu
uygulamaya konabilecek şekle getirmelidir.
3.
YURT DIŞINDAKİ DURUM
Günümüz teknolojilerinin anahtarı, tamamlanmış bir eğitim ve onun ileriye doğru
geliştirilmesidir. Amaca uygun bir şekilde programlanmış olan eğitim, kuruluşlara küresel
ölçekli rekabet gücü kazandırmakta ve bunu arttırmaktadır. Örneğin imalat prosesi göz önüne
alındığında, bunun, mühendisi, işçisi, ustası ve tezgah operatörü ile bütünleşen tamamen bir
ekip işi olduğu görülmektedir. Söz konusu ekipte aksayan bir birey, işini tam yapan diğer
elemanların ortaya koymuş bulundukları olumlu katkıları; yani emek, beceri ve mesaiyi de
ortadan kaldırabilmektedir. Doğal olarak, bu kayıplara elemanların kullanmakta oldukları
tezgah ve donatımların iş saatleri ile sözleşmelerde öngörülen yaptırımların getireceği kayıpları
da eklemek gerekmektedir.
Gelişmiş ülkelerde, eğitim sorununun çözümü ikili (dual) sistem içinde bulunmuştur. Zorunlu
eğitimi bitirenlerin üniversiteye gidip gidemeyeceğine belirli kriterlere göre kendi okulları
karar vermektedir. Üniversiteye gidemeyecek olanlar, haftanın belirli günlerinde okullarında
teorik derslerini görmekte; geri kalan zamanda ise mesleği ile ilgili olan bir kuruluşta
çalışmaktadır. Böylelikle, söz konusu öğrenciler ikili sistem dahilinde eğitimlerini tamamlamış
olmaktadır.
-185-
!<•'
İkili eğitim sistemi ile ilgili olarak, yurt dışındaki durumu uygulamalardan bazı örnekler
vermek suretiyle açıklamakta yarar vardır.
Amerika Birleşik Devletleri, yakın zamanlara kadar kendisine yabancı olan Alman eğitim
sistemini örnek alarak bu sorunu çözmeğe çalışmaktadır. Önceki Başkan Bili Clinton ile o
dönemin Çalışma Bakanı olan Harward Üniversitesi eski profesörlerinden Robert Reich'in
müşterek projesi olan bu programda, üniversiteye devam edemeyen gençlerinin % 70'ine daha
kazançlı ve daha iyi bir gelecek sağlanması amaçlanmıştır. Bunun için de, yaşları 1 6 - 1 9
arasında değişen çocuklara, okul çağlarında iken ücretli olarak haftada 15-20 saatlik mesleki
eğitim verilmektedir. Clinton, bu konu ile ilgili olarak eğitim için ayırdığı bütçe payını üç misli
arttırarak, dört yıllık bir program için 1.2 milyar dolara çıkarmıştır. İşverenlerin de, eğitim
gören öğrencilere 4 - 6 dolar arasında saat ücreti ödemesi gerekmektedir. Bu kapsamdaki
Amerikan gençlerinin sayısı en azından beş milyondur. Bunlar, Almanya'da liseyi (High
School) bitirdikten sonra hiçbir eğitim görmedikleri için oradaki statüye göre ikinci derecenin
birinci kademesinde bulunan ve oldukça kötü bir kazançla çalışan yaşıtlarının durumundadır.
Çalıştıkları işletmede, eğer şansları var ise, işveren tarafından programlı bir eğitime tabi
tutulmadan kendi becerileri ile işlerine uyum sağlayabilirler. Her sene okullarını bitirmeden
ayrılan bir milyon öğrencinin bu şekilde daha iyi motive edilebileceği düşünülmektedir.
Ayrıca, bunlara mesleki yönden daha iyi bir perspektif kazandırılmış olmaktadır. İlk aşamada
öğrencilerin % 10'unun bu sistemden faydalanacağı düşünülürse, 600.000 öğrencinin iyi
eğitilmiş işçi veya teknikere dönüşeceği söylenebilmektedir.
Siemens Şirketinin Başkanı olan Albert Hoser, Clinton'un bu planının gençlere daha rahat bir
seçim imkanı vereceğini öne sürmektedir. Kendisi, 1950'li yıllarda Almanya'da Siemens'te bu
eğitimi gördükten sonra işinde en üst seviyelere kadar yükselmiştir. Senelik cirosu beş milyar
dolar olan Siemens'in Amerika'daki şirketi Florida ve Kentucky'de bu programı denemeğe
başlamıştır. Eski Çalışma Bakanı Reich, politikacı, işveren ve eğitimcilere ısrarla " Amerika
Birleşik Devletleri'nin, dünya piyasalarında ancak daha iyi bir eğitimle ve bunun sürekli olarak
geliştirilmesiyle ayakta kalabileceğini" söylemektedir. Buna ilaveten, "öğretmenler ile
işverenlerin eğitim programlarını planlı biçimde birleştirmeleri halinde, bundan herkesin karlı
çıkacağını" ifade etmektedir. Ayrıca, "eğitim sonrası meslek içi eğitimin de önemle ele
alınması ve düzeltilmesi gerektiğini, aksi halde Amerika Birleşik Devletleri'nin gelecek
yüzyılda gelişmiş ülkeler ile rekabetinin çok zor olacağını" belirtmektedir. Bütün bunlar,
eğitimin adeta sihirli bir değnek gibi nelere muktedir olduğunu; layıkı ile verilememesinin
Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkeyi bile nasıl endişelere sevk edebildiğini ifade eden ve
ibret alınması gereken sözlerdir.
Clinton, uyguladığı eğitim programı için öncelikle 50 kişiden fazla işçi çalıştıran tüm
kuruluşlardan senelik işçi giderlerinin % 1.6'sını ayırmalarını istemiştir. Bu uygulamaya karşı
çıkanlar, ayni meblağı bu kez özel bir fona yatırmak zorunda idiler. Söz konusu fon ile de
bölgesel uygulama merkezleri finanse edilmiştir. Proje, 21 milyon dolara mal olmaktadır.
Böylelikle, Clinton tarafından, üç yıl içerisinde, ücreti daha iyi olan 2.5 milyon kişilik yeni
işyeri kadroları oluşturuluyordu. Ancak, Clinton, bu konuda işverenlerin direnişi ile
karşılaşması üzerine projesinin bir bölümünü ertelemiştir. Bununla birlikte, Reich tarafından,
nihai hedefin yine de değişmediği; yani işverenlerin ayni meblağı kendi istekleri ile
ödemelerinin sağlanması olduğu açıklanmıştır. Clinton'ın, daha sonradan vergi düzenlemeleri
ile bu amacı gerçekleştirme çabaları içine girdiği görülmüştür.
-186-
i
v'|
E$jj>
#
//
4*
ftj,
™*^
i
İ-.
'
t
*
ûfi ,
yt
•
*•
< M
%jr
W| i
;
<
,•t't
&J>
.
i
//'
.
İ
jf;
Sanayiciler ile eğitim kurumlarının işbirliğine dair bir başka örnek de İsviçre'den verilebilir. Bu
ülkede, Sainte-Craix'deki eğitim merkezi mamullerini ve sahip olduğu işgücünü okulun
finansmanı için pazarlamaktadır. İngiltere'de de, 1500'den fazla kalifiye yüksek mühendis bu
eğitim sisteminde çalışmaktadır (Tending Company Scheme). Bu mütehassıs mühendisler, ayni
zamanda diğer işyerlerinde de çalışmakta; edindikleri bilgi ve deneyimlerini gençlere aktarmaktadır.
Böylelikle, hem ek kazanç ve hem de bilgi ve tecrübe artışı sağlamaları mümkün olabilmektedir.
Almanya'daki Steinbeis-Stiftung isimli kuruluş, bu merkezler için bir başka örnektir. Burada, küçük
ve orta ölçekli kuruluşlar için eleman yetiştirilmekte ve ayni zamanda araştırma ve geliştirme
çalışmaları da yapılmaktadır. Avrupa'da "İşletme İçin Eğitim Programı" isimli bir seminere rapor
hazırlamak için örneğin, Avrupa'dan Avionics ve Amerika Birleşik Devletleri'den de Corning Class
Works vb. firmalar seçilerek kendilerinden görev istenebilmektedir. Örneğin Motorola firması,
eğitim için ayırdığı 7 milyon dolarlık kaynağı yeterli görmeyerek bunu 120 milyon dolara
çıkarabilmektedir. Bu meblağ, bir üniversiteyi rahatça finanse edilebilecek büyüklüktedir.
Yurt dışındaki uygulamalara bakıldığında, üniversiteye gidebilmek için 12 senelik eğitimi
tamamlamak gerekmektedir. Bu arada, 10. Sınıfta, öğrencinin üniversiteye devam edip
edemeyeceğine kendi okulu tarafından belirli kriterler esas alınarak karar verilmektedir.
Üniversiteye devam edebilecekler 12 yıllık eğitimlerini tamamlamakta ve bunun sonunda
gidebileceği üniversiteye başvurmaktadır. Üniversitede boş kontenjan var ise, üniversite eğitimi
hemen başlamakta; yok ise bir, iki ve üç yıllık bekleme süreleri söz konusu olabilmektedir. Öğrenci,
bekleme süresi içinde, seçtiği dal ile ilgili veya ilgisiz bir işte çalışarak iş tecrübesi kazanmaktadır.
Koşullara uygun bir şekilde lise öğrenimini tamamlayan bir gencin, istediği takdirde, mutlaka
üniversiteye girme şansı olmaktadır. Üniversiteye girmeye hak kazanamayanlar ise, kısa devre
mezunu olarak ara eleman yetiştiren meslek okullarına yönlendirilmektedir. Burada hemen bir
karşılaştırma yapacak olursak, lise mezunu bir gencimiz ÖSS sınavında başarılı olamayınca bunu
birbiri ardınca birkaç yıl denemektedir. Eğer bunların hiçbirinde başarılı olamazsa ortada kalmakta
ve bu arada meslek öğrenmek için de yaşı oldukça ilerlemiş bulunmaktadır.
Eğitim sistemine çözüm getirmiş olan ülkelerde, çeşitli sektörlerde yer alan firmaların her biri
belirli sayıdaki öğrenciyi eğitmek zorundadır. Aslında firmalar bunu bir görev olarak kabul
etmekte ve zevkle yapmaktadır. Firma, bir iki kişinin çalıştığı bir dükkan veya bir fabrika da
olsa kural değişmemektedir. Bunların kapasitelerine göre, az veya çok ayırdıkları bir eğitim
kontenjanı mutlaka vardır. Bu firmaların eğitime yaptıkları yatırım, her bakımdan görülmeğe
değer niteliktedir. Firmaların buradaki kazancı sorulabilir. Kazanç çok büyüktür. Çünkü, firma
eğitim gören elemanların en iyilerini öncelikli olarak kendi firmasında istihdam etmektedir.
Burada asıl önemli olan husus, ülke genelinde, sanayinin ancak eğitimle gelişebileceği
bilincinin yerleşmiş olmasıdır. Ara eleman olarak yetiştirilecek öğrenciler, ya İş ve İşçi Bulma
Kurumu tarafından teste tabi tutularak belirli dallara yönlendirilmekte; ya da öğrencinin seçtiği
dalda boş kontenjan var ise, o konu üzerinde eğitim almasına olanak verilmektedir. Öğrenciler,
çalıştıkları firmanın büyüklüğüne ve olanaklarına bağlı olarak, üç senelik eğitimlerinin
tamamını işyerinde görebildikleri gibi, haftanın belirli günlerinde dalları ile ilgili okullara
giderek söz konusu eğitimin bir bölümünü burada tamamlayabilmektedir. Üç senelik eğitimi
müteakip kalfalık unvanı alan bir eleman herhangibir işyerinde çalışabileceği gibi, ustalık
okuluna veya gece üniversitesine de devam edebilmektedir. Özetle belirtmek gerekirse, söz
konusu kısa devre mezunlarına da üniversite kapıları kapanmamakta; yalnızca eğitim yolu
biraz değişik olmaktadır.
-187-
is•
4. EĞİTİM SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ
Konunun uzmanları, ara eleman yetiştirilmesinde hata yapmaktan kaçınılması gerektiğini önemle
vurgulamaktadır. Ara eleman yetiştirme hedeflerini seçerken birçok sorunla karşılaşılabilmektedir.
Bunlar, aşağıdaki sorularla açıklanabilir.
1) Eğitimde hangi yol seçilmeli?
2) Nasıl tatbik edilmeli?
3) Alınan önlemler nasıl kontrol edilmeli?
4) Bu iş için giderleri kim karşılamalı?
5) Verilen eğitimden, öğrenci, işveren, ekonomi ve tüm toplumun iyi bir şekilde yaralanabilmesi
için ne şekilde önlemler alınmalı?
İyi bir yetiştirme sisteminde, işletmeler gerekli olan parasal desteği sağlamalı ve eğitim için
işyerinde çalışma olanağını sağlamalıdır. Düzenleme esnasında bazı hatalar yapılabilir. Yetiştirme
sistemini sadece teorik ders verilen okullara bağlamakla ilk büyük hata yapılmış olur. Bu sistem,
alışılagelen bir eğitim programı değildir. Çünkü el ile çalışılan mesleklerde, işyerinde eğitim ve
yetiştirmenin önemi büyüktür. Burada, bilgi ve deneyimin aktarılma esası kayış-kasnak
mekanizmasına benzetilmektedir. Birçok ülkede, mecburi eğitimin fazlaca uzatılarak sadece teorik
derslere ağırlık verilmesi pratik eğitime engel olmakta ve bu sakıncalı durum meslek hayatına da
yansımaktadır. Eğitimin sadece işyerinde verilmesi de ikinci bir hatayı oluşturmaktadır. Bu tarz
eğitim, başlangıçta işveren için belki yeterli faydayı ve elemanın iş görebilme yeteneğini
sağlayabilir. Ancak eleman iş değiştirdiğinde, mesleğinin esaslarını tam olarak kavrayamamış ve
belirli işi tam anlamadan ezbere öğrenmiş olduğundan, yeni işine adaptasyonu mümkün olmayabilir
ve işsiz kalabilir. Öngörülen sistemde ise, her iki yönden de şansların eşit olduğu iddia edilerek,
eğitimde oluşan dengenin meslek yaşamındaki başarının temelini oluşturacağı düşünülmektedir.
Burada, prodüktivite ve rantabilite gibi kavramlar ön plana alınamamaktadır.
işbölümü sırasında işçinin iş kabiliyetinin büyük bölümünü kaybetmesi ve bürokratik
organizasyonların mevcut olduğu işyerlerinde, mesleklerin çok basit işlerin yapılması şekline
indirgenmesiyle sakıncalı bir durum ortaya çıkmaktadır. Zamanla oluşan yapısal değişiklikler
sonucu, bir sektördeki çok önemli bir iş diğer bir sektörde çok önemsiz bir göreve
dönüşebilmektedir. Bu konuya, 18. Yüzyılda Adam Smith tarafından da dikkat çekilmiştir. Aslında
uzun vadede işsizliğin çoğalması, işverenleri de rahatsız etmelidir. Çünkü bu durumda büyük
zararlar veren grevler ortaya çıkabilmektedir.
Eğitim sistemi kuruluşu sırasında yapılabilecek diğer bir hata, öncekilerin daha kompleksi ve
aldatıcı olanıdır. Eğitim programında, mesleki görüş açısı sadece teknik görüş ile sınırlandırılacak
olursa, bu eğitim sistemi asla yeterli bir yetiştirme düzeni olamaz. Günümüzde işverenler işçilerden,
teknik konuların dışında, özgüven, uyum, bağımsız iş görme, iletişim yetenekleri ile yüksek
sorumluluk duygusu beklemektedir. Ayrıca, bunlara ilaveten soru sorma ve her an öğrenmeğe hazır
olma gibi özellikler de aranmaktadır. Çünkü, yukarıda da bahsedildiği gibi, zaman içinde
kendisinden beklenen özellikler sürekli olarak değişmektedir.
Son bir hata olasılığı da, büyük organizasyonlar halinde hazırlanan yüksek maliyetli eğitim
programlarının içinde yer almaktadır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin, araştırma, geliştirme
ve eğitim için ayırabilecekleri kaynakları çok sınırlıdır. Dolayısıyla, böylesine büyük harcama
gerektiren eğitim programlarını alabilmelerine olanak yoktur.
Konu ile ilgili tüm uğraşılara rağmen, yetiştirme sistemlerinin ihtiyacın gerisinde kalması eğitim
işinin doğasından gelen bir özellik olmaktadır. Günümüzde, toplumsal değişimlerin çok hızlı olması
-188-
ve elemanlardan beklenen görevlerin sürekli olarak değişip farklı nitelikler göstermesi, eğitim
sistemlerinin sürekli olarak geride kalmasına neden olmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, çağa ayak uydurabilmek için sürekli meslek içi eğitimler ve seminerler
yapılmaktadır. Mesleki alanda gerçekleşen her yenilik, zaman kaybetmeden ilgililere
aktarılmaktadır. Ülkemizde konunun önemini kavramış olan bazı kuruluşlar, her ne kadar belirli
dönemler için eğitimler planlasalar da, bunlar yeterli ve istikrarlı olamamaktadır. Ayrıca, bunlar
daha ziyade yapıldıkları çevrede ve kağıt üzerinde kalmaktadır.
5.
SONUÇLAR VE ÖNERİLER
a)
Eğitim sistemimizdeki düzensizlik bir master plan dahilinde ele alınarak belirli bir zaman
içerisinde mutlaka düzeltilmelidir.
b) Mecburi eğitim en kısa süre içinde 10 yıla çıkarılmalıdır.
c) Üniversiteye giriş sınavı kaldırılarak, bunun yerine konacak bir değerlendirme sisteminin
esaslarına göre öğrencinin üniversiteye devam edip edemeyeceğine karar verilmelidir.
d) Üniversiteye devam edebilecek olanlar, 10. sınıftan sonra iki yıl hazırlık okumalıdır. Hazırlık
bölümünde, öğrencinin seçebileceği dala (fen, sosyal bilimler, tıp vb.) göre eğitim verilmelidir.
e) Üniversiteye devam edemeyecek olanlar, ikili sisteme göre ara eleman olarak yetiştirilmelidir.
f) Ara elemanlar, istedikleri ve öngörülen belirli bir başarı oranını sağladıkları takdirde, kendi
dallarında yükseköğrenim görebilmelidir. Burada, ikinci öğretim, açık öğretim, interaktif
eğitim vb. olanaklardan yararlanılabilir.
g) Bir işyeri açılırken, ilgiliden, çalışacağı konuda gördüğü eğitimi belgelemesi istenmelidir.
Doğal olarak, bu uygulama belirli bir geçiş süresi dahilinde hayata geçirilmelidir.
h) Üniversite öğretim üyeliğine geçişin ilk aşamasın: teşkil eden Yardımcı Doçentlik için sanayide
veya kendi alanı ile ilgili sektörlerde 4-5 yıl çalışmış olma koşulu aranmalıdır. Bu koşul,
Doçentlik ve Profesörlük aşamaları için de öngörülebilir veya istenen toplam iş tecrübesi süresi
dilimlere ayrılabilir.
i)
Üniversite - Sanayi İşbirliği istenen düzeye getirilmelidir.
j)
Konuya bir çözüm getirebilmek için Almanya, Avusturya ve İsviçre vb. ülkelerde neler
yapıldığına bakmak yeterlidir. Burada, doğal olarak ilgililer farklı öneriler getirebilir. Sonuçta,
Ülkemizin önde gelen uzmanları şura, konferans vb. toplantılarda bir araya gelerek gerekli
kararlan almalı ve bunlar belirli bir termin dahilinde, sapmalara meydan verilmeden istikrarlı
bir biçimde uygulanmalıdır.
k) Üniversiteler, meslek kuruluşları, sanayi ve ticaret odaları vb. kuruluşlar sık sık seminerler
yapmalı ve sektörel bazdaki yenilikleri ilgililere iletmelidir.
1) Firmalar, meslek içi eğitim programlan düzenlemeleri için teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.
m) İlgililer arasında, terimler üzerinde mutabakat sağlanarak hazırlanacak bir teknik sözlük
öncelikle eğitim kurumlarına gönderilmeli ve kabul edilen tanımlamaların herkes tarafından
ayni şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
REFERANSLAR:
IH VDI-Z "Zeitschrift für Integrierte Produktion Technik" Dec. 12, 1992
[2] Tamer, M., "Kalıp" Teknoloji 1. Milli Kongresi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Ankara, 8-10
Mayıs 1984
[3] Aytaç, K., Federal Almanya Cumhuriyetinde Okul Sistemi, Engin Yayınevi, 1999, Ankara
[4] Durakbaşa, M.N., Yurci, M.E., Nomak, A., "Üniversite Eğitiminde Kalite ve Kalite Yönetimi
Sistemi Uygulama Modeli", TMMOB, Mühendislik Mimarlık Eğitimi Sempozyumu, 1999,
İstanbul.
-189-
' *
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu"
01-02 Kasım 2001
MAKİNA MÜHENDİSLİĞİNDE INTERNET'E DAYALI
EĞİTİM
Prpf.Dr.Eres SÖYLEMEZ
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü
Prof. Dr. Eres SÖYLEMEZ
1946 da Gaziantep'de doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesinden Lisans ve Y.Lisans
Diplomalarını sırası ile 1969 ve 1970 yıllarında aldıktan sonra gittiği ABD'de Columbia
Üniversitesi'nden 1974 yılında Doktora çalışmalarını bitirdi. Orta doğu Teknik Üniversitesinde
Öğretim Üyeliğine Başladıktan sonra 1979 yılında Doçent, 1985 yılında ise Profesör olarak
akademik çalışmalarını sürdürdü. 1990-95 yılları arasında TÜBİTAK Savunma Sanayii
Araştırma Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-96 yılında Öğrenci Seçme, Yerleştirme
Merkezi Başkanlığı yaptı. Halen Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölüm
Başkanlığını yapmaktadır.
ÖZET:
İnternete dayalı eğitim son senelerde dünyada hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu eğitim bir
öğretim üyesinin uzaktan -internet aracılığıyla- öğrenciye erişerek, karşılıklı etkileşim ile
yapılabileceği gibi, bilgisayar olanakları kullanılarak hazırlanmış ders içeriğinin öğrencinin
bulunduğu kuruluştaki ilgili öğretim üyesinin dersine destek amaçlı kullanmasını sağlamakla
da olabilir. Eğitim daha geniş kapsamlı olabileceği gibi, derslerde anlatılması mümkün
olmayan konuların da işlenmesini mümkün kılacaktır. Bilhassa ülkemizde olanakların sınırlı
olduğu ortamda, internete dayalı eğitimin tek başına veya mevcut eğitime destek şeklinde
kullanılması, eğitimde kaliteyi artırıcı etkisi olacağı gibi, meslek içi eğitim, özel ihtisas alanları
için eğitim, uzaktan eğitim gibi konularda yeni olanaklar ortaya koyabilmektedir. Örneğin
mekanizma tekniği eğitiminde en önemli unsur hareket olduğundan klasik tahta eğitiminde bu
hareket kavramının verilebilmesi zor olmakta, pahalı ve sınırlı sayıda modellere bağlı
kalınmaktadır. Ders kitapları da bu hareket kavramını, konuya yeni giren öğrenciye sadece
resim ve sözcüklerle anlatabildiğinden sınırlı bir etki yapabilmektedir. Bu çalışmada makina
mühendisliği
eğitiminde internete dayalı eğitimin önemi ve olası etkisi ile özellikle
hazırlanmış olan internete dayalı mekanizma tekniği eğitimi paketi açıklanacaktır.
1-
GİRİŞ
Özellikle son yıllarda teknolojinin çok hızlı gelişimi ile teknoloji kullanımı günlük yaşamın
farklı alanlarında belirleyici ve etkin bir rol üstlenmeye başlamıştır. Bu değişimin en belirgin
göstergelerinden biri de çeşitli karmaşık hesaplama işlerinden basit ofis işlemlerine, teknik
tasarım ve çizimden sanatsal tasarıma, havalandırma sistemlerinden güvenlik sitemlerine kadar
yaşantımızda çok önemli bir yer kaplayan ve zamanla vazgeçilmesi imkansız bir hal alan
-190-
bilgisayar kullanımı ve bununla birlikte kişisel haberleşmeden çeşitli forumlara, global bilgi
aktarımından sanal ticarete kadar görece yeni olmakla birlikte şimdiden oldukça sağlam bir yer
edinen internet kullanımıdır. Dünya çapında yıllara göre internet kullanımına ilişkin bir grafik
Şekil l'de görülmektedir. Bu büyük değişimden klasik eğitim de payını almıştır ve başta ABD
olmak üzere tüm dünyada internet üzerinden bilgisayar destekli eğitim hızlı bir şekilde
artmaktadır. Örneğin Amerikan Makina Mühendisleri Odası (ASME) üyelerine bu hizmeti
verebilmek için ASME Sanal Kampusu kurmuştur. Çeşitli sertifika programlarının yanında,
bu günlerde Ülkemizde de söz konusu olan profesyonel mühendislik sınavları için kursları, bu
sanal kampus ortamında düzenlemektedir (Konu http://www.asme.org/asmevirtualcampus
internet adresinde görülebilir). Bu tür sınavlara çalışan mühendislerin gireceği düşünülür ise,
konunun önemi açıkça görülecektir. Amerika Birleşik Devletleri Federal hükümeti 2001
yılında bu eğitimin yaygınlaştırılması için 2.3 Milyar dolar harcamaktadır [1]. Günüğmüz
üniversiteleri ve toplumlarında bilişim teknolojilerini en iyi şekilde kullanan ve bu teknoloji
yardımı ile eriştiği bilgiyi en etkili şekilde işleyerek yeni bilgiler üretebilen öğrenciler ve bilim
adamı yetiştirebilme hedefi ön plandadır. Ülkemizde makina mühendisliği eğitimi için iletişim
teknolojilerinin getirdiği olanaklar kullanılmalı, çalışan mühendislerimize de etkili ve sürekli
eğitimin verilmesine çaba harcanmalıdır.
y
500-1
milyon kipi
400-
t '•
300-
200-
*
IH
MJk
100-
01995
1996
IHIIIlliMlIllllllllıllllMiyiliUiilİMlU
1997
1998
sı
1
1
il
1999
2000
yyl
Şekil 1- Dünyada, yıllara göre internet kullanımı [2].
2- İNTERNET DESTEKLİ EĞİTİM:
İnternet destekli eğitimin sağladığı çeşitli olumlu noktalara ve doğal olarak varolan olumsuz
yönlerine geçmeden önce bu eğitim biçiminin ne gibi şekillerde uygulanabileceğine değinmek
yararlı olacaktır. İnternet destekli eğitim, bir öğretim üyesinin uzaktan, internet aracılığı ile
öğrenciye erişerek, tüm ders yükünün aktarımını bu şekilde gerçekleştirebileceği gibi, klasik
sınıf eğitimine destek amacıyla dönüşümlü olarak da gerçekleştirilebilir. Diğer yandan,
-191-
öğrenciye internet üzerinden belli bir zaman aralığı tanınarak sınav vermek teknolojik olarak
mümkün olduğu gibi genel olarak klasik sınav yöntemleri tercih edilmektedir.
İnternet destekli eğitimin klasik eğitime göre sağladığı avantajlarını sıralamak istersek:
•
•
•
•
•
Elektronik ortamda iyi hazırlanmış bir dersin dinamik ve etkileşimli özellikleri sebebiyle
yazılı materyallere göre ve de klasik tahta eğitimine göre öğrenim verimliliği açısından
birçok üstün noktası vardır ve bunlar hazırlanmış olan eğitim paketinin açıklandığı
bölümde örneklerle ele alınacaktır.
Yine elektronik ortam üzerinden yürüyecek tartışma platformu ile fikir paylaşımı
sağlanarak yaratıcı ve üretken bir ortam oluşturulacaktır.
İnternet üzerinden verilen ders içeriği kitaptakinden farklı olarak sürekli yenilenebilir ve
değiştirilebilir, bu güncellenebilme özelliği sayesinde çok daha etkin, örneklerin sürekli
artıp değişebildiği ders notları oluşacaktır.
Genç insanların zaten internet ve benzeri teknolojilere duyduğu yakınlık gözönünde
bulundurularak öğrenimin çok daha çekici kılınacak, bunun dışında öğretim üyesinin ders
ile birlikte öğrenciye sunduğu uluslararası bağlantılar sayesinde bu konuda dünyadaki
gelişmeleri yakından takip etme fırsatı doğacaktır.
İnternet üzerinden eğitimin en önemli özelliklerinden biri asenkron olması, yani dersi alan
öğrencilerin kendilerine uygun olan zamanı ve mekanı kendilerinin belirleyebilmesidir ki,
bu haliyle profesyonel yaşam içindeki kişilerin zaman ve yer kısıtlaması olamaksızın
yalnız bilgisayar ve internet bağlantısı aracılığı ile bu uygulamadan faydalanmaları
mümkündür.
Yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz avantajların yanısıra, internet üzerinden verilen dersin
olası olumsuz yönlerini de şöyle sıralayabiliriz:
•
•
•
•
•
Elektronik ortamda hazırlanan materyalin sunumu ve dağıtımı çok kolay olmakla birlikte,
bu süreç klasik yayımdaki redaktör kontrolü gibi profesyonel basamakları atladığından
çeşitli imla ve yazım hatalarına rastlanabilmektedir.
İnternet üzerinden yapılacak olan sunumun elektronik ortamda hazırlanan tüm materyali
kapsayabilir olması yanısıra, kullanıcı ve sunucu bilgisayarlar arasındaki veri transfer hızı
buna birtakım sınırlamalar getirmektedir. Örneğin kitap için kullanılacak bir resimde
resmin kalitesi tek önemli kriter iken internet üzerinden yapılacak sunumda kalite-boyut
optimizasyonuna gerek olmaktadır.
Uzaktan eğitimde dersi bırakma oranının sınıf içi eğitime göre daha fazla olduğu
görülmüş, zaman ve mekan sınırı olmadığında derse ilginin azaldığı belirlenmiştir.
Diğer yandan büyük emek harcanarak hazırlanan materyalin korunması teknik olarak da
zor olmakla birlikte, özellikle ülkemizdeki gibi henüz internet ile ilgili yasal
düzenlemelerin bulunmadığı durumlarda eser sahibinin haklarının korunması oldukça güç
olmaktadır.
Genç insanların internet ve benzeri teknolojilere duydukları yakınlığı belirttiğimize göre,
olumsuz yönler arasında da birçok kişinin herhangi bir metni elektronik ortamda, yani
bilgisayar monitöründen okumak yerine kağıt üzerinden okumayı tercih ettiklerini de
belirtmemiz gerekir.
-192-
•
Sınıf ortamında, öğretim görevlisi öğrencilerle yüzyüze, karşılıklı etkileşim içine girmekte
ve dersi anlatırken yapmış olduğu mimikler bile öğrenim sürecinde çok önemli bir yer
tutmaktadır, elbette internet üzerinden eğitimde bu birebir ilişkinin yokluğu gözardı
edilemez.
3- İNTERNETE DAYALI MEKANİZMA TEKNİĞİ EĞİTİM PAKETİ
Bu bölümde hazırlanmış olan eğitim paketi genel hatlarıyla ele alınacak ve bu paketin klasik
eğitime göre sağladığı avantajlar örneklerle verilmeye çalışılacaktır. Şekil 2'de eğitim paketinin
ana sayfası görülmektedir, kullanıcının ders ile ilgili tüm bilgilere ulaşabileceği bu giriş sayfası
üzerinde amaca göre küçük değişiklikler yapılabileceği gibi genel hatlarıyla kullanıcı bu sayfa
üzerinden ders notları dışında; ders programı, ödevler, duyurular, ilgili bağlantılar, ve
elektronik tartışma ortamının yaratılabileceği forum gibi bağlantılara ulaşabilecektir.
înteraktif Mekanizma Tekniği
Dersi
<"»"•"
IMMK.HH
«İM ».. I H
Şekil 2- İnternet destekli eğitim için tipik bir ana sayfa örneği.
Ders notlarını içeren tipik bir web sayfası Şekil 3'te görülmektedir. İnternet üzerinde
hazırlanmış olan ders notlan "Mekanizma Tekniği" [3] ders kitabı esas alınarak hazırlanmış ise
de, internet üzerinden sunulan ders klasik anlatımdan farklı olarak dinamik ve etkileşimli bir
yapıya kavuşturulmuştur. Yazının geri kalan kısmında, bu özellikler hazırlanmış olan eğitim
paketin içinden seçilen bazı örneklerle desteklenerek anlatılmaya çalışılacaktır.
-193-
2.2 Kinematik Açıdan Hareketi Belirli Mekanizmalar
"Kinematik açıdan hareketi belirli mekanizma" iki değişik şekilde olabilir:
1. Serbestlik derecesi bir olan (F = 1) mekanizmalar
2. Serbestlik derecesi birden fazla olan, ancak kontrol veya tahrik edilen parameter sayısının mekanizma
serbestlik derecesine eşit olan mekanizmalar.
Her iki tanımdada belirlenmiş olan parametre sayısı serbestlik derecesine eşit olduğundan, bağımsız parametre
değerleri belirlendiği takdirde, mekanizmada bulunan uzuvların konumu bulunabilir.
"Kinematik açıdan belirsiz mekanizmalar" ise. belirlenmiş olan parametre sayısının mekanizma serbestlik
derecesinden az olduğu durumdur. Bu durumda mekanizmada bulunan uzuvlann hareketi sadece kinematik olarak
değil, etki eden dış kuvvetler ve sistem dinamiği ile belirlenecektir. Bu tür mekanizmalar uygun tasarlandığı
takdirde kinematik belirli bir mekanizma gibi hareketi incelenebilir Buna en tipik örnek taşıtlarda kullanılan
diferansiyel sistemidir. Virajlarda iki tahrik tekerinin farklı hrzlarda dönmesi için sistem iki serbestlik derecelidir. İki
tekere etki eden moment değerine göre mekanizmanın hareketi belirlenecektir.
İki farklı örnek ise. yukarıda gösterilmektedir. Genellikle bu mekanizmalarda serbestliklerden birisi mekanizmanın
motor ile tahrik edilmesidir Diğer serbestlik ise bir yay ve mandal mekanizması ile kontrol edilir ve mekanizmaya
etki eden kuvvet ve momentler belirli bir değerin üstünde olduğunda mekanizma çıkış uzvu sabit kalacak şekilde
hareket eder. Paketleme makınalarında ve preslerde bu tür mekanizmalar çoğunlukla kullanılır.
Şekil 3- İnternet destekli mekanizma tekniği eğitimi dersinden tipik bir ders sayfası.
Ele alacağımız ilk örnek Şekil 4'te görülen, mekanizmaların serbestlik derecelerinin incelendiği
konu başlığı altında verilmiştir. Bu örnekte şekli verilen bir kazıcı kepçenin serbestlik
derecesinin bulunması, Flash® paket programı kullanılarak adım adım ve etkileşimli bir
biçimde öğrenciye anlatılmaktadır. Kullanıcı ilk karede kazıcı kepçenin teknik resmini
görmekte, ve çalışma prensibiyle ilgili bilgi almaktadır, daha sonra düğme yardımıyla ikinci
kareye geçerek, kazıcı kepçenin analizinin yapılmasını kolaylaştıracak teknik resim üzerine
oturtulmuş şematik gösterimi inceleyebilecek ve son olarak da üçüncü karede, yalnızca şematik
gösterim ve serbestlik derecesi hesaplarının olduğu kısmı görecektir.
Bu tip bir anlatımı tahta üzerinde yapmak mümkün olamadığı gibi kitaplardaki yer
sınırlamasından dolayı belli bir sayıda örneği geçmek mümkün değildir, elektronik ortamda ise
kitaptaki gibi bir yer problemi yoktur ve bunun yanısıra örneklerin sürekli yenilenebilmesi ve
sayıca çoğaltilabilmesi mümkündür. Üstelik bunlara ek olarak, serbestlik derecesi hesaplan
sırasında teknik resmi ve şematik çizimi verilmiş olan kazıcı kepçenin katı modellenmiş hali
Şekil 5'te görülmektedir, kazıcı kepçenin hareketini seçilmiş olan 4 farklı konum için şekildeki
resimlerde görmek mümkündür, bu 4 resim toplam 20 resimden oluşan bir animasyonun
parçası olup internet üzerinden eğitimde yeralması kaçınılmaz olan tipik bir örnek teşkil
etmektedir. Elbette bu tip bir anlatım öğrencinin günlük hayatta gördüğü mekanizmalara çok
-194-
daha farklı bir gözle bakmasını ve teorik olarak verilenle pratiği birleştirmesi yönünde önemli
bir yarar sağlayacaktır.
Mekanizma tekniğinde en önemli unsur harekettir ve klasik tahta eğitiminde ya da kitaplarda
bu hareket kavramını verebilmek çok zor ve kimi zaman da imkansız olmaktadır. Bu amaçla
ancak özel olarak hazırlanmış, pahalı modeller kullanılmaktadır fakat bu modellerin sayıları
çok sınırlı olduğundan yalnızca küçük bir grup örneğin anlatımında etkili olabilmektedirler.
Şdilldr gMMİgi ! * ! ! tol >t bir lı-pçı »Tİ
ıdtandınlilfl, VlMİ acmı, kın yıpmn
oUrit lı»tMır. Skimi hırtta «tiren 3 pblon-
id™lmnılHoll>«ıU» U|j(i
ıllİMİİr tumbu MmiBaklıdır.
gSrtilmfkftdir. Shieıtt uy<plım*ı!ı J
ImtAMc.lHirsıbıillitliua
eır«rwd» denme
tatledila*
BKKO
BKKO
ıltolf«ndl,t|n»lıırtk(lielf>lıi>ıcıllır.
Pislon-
Uzuvlar şekildi» jjıisterildlfjl gibt şematik diyagram
ıııınmruİHiıdınlını^nr. Ba durumda:
u/uv sııyısı: /=I2
niHİ's»! sayısı: j=15 (12 diîııtr 3 kayar ııiHt'snl)
X=3 (düzU-iHSi'l ıııekHiıiznıa)
derecesi "S dOr.
Şekil 4- Serbestlik derecesinin bulunması konusu altında verilen kazıcı kepçe örneği.
-195-
Diğer yandan, internet üzerinden verilen eğitimde, daha önce de belirtildiği gibi dinamik
özellik hareket kavramını öğrenciye etkili bir biçimde verebilecektir, bu şekliyle konuya yeni
giren öğrenciye hareket kavramının sadece resim ve sözle anlatılabildiği görece sınırlı
verimlilik sağlayan biçime etkili bir alternatif sunulmaktadır. Örneğin Şekil 6'da verilen
oldham kavramasını ele alalım, klasik eğitimde bu ve benzeri örnekler için resim öğrenciye
verilmekte ve hareket sözle anlatılmaya çalışılmaktaydı, doğal olarak bu yöntemle anlatım hem
öğretim üyesi hem de henüz mekanizma tekniğine yabancı olan öğrenci için zor olmakta ve
yeterli verim elde edilememekteydi. Şimdi tekrar Şekil 6'ya dönersek, şekilde oldham
kavramasının bir döngüsel hareketini 20 resimle veren animasyondan sadece, aralıklarla
alınmış 4 resim görülmektedir
Şekil 5- Kazıcı kepçenin katı modellenmış halinin animasyonundan alınmış 4 resim.
Bu animasyon temel olarak farklı resimlerin ardarda gösterilmesini sağlayan, Java
programlama dili ile geliştirilmiş bir internet uygulamasıdır (applet), kullanıcı verilen düğmeler
yardımı ile animasyonu istediği noktada durdurup başlatabilmekte ve hızını
-196-
değiştirebilmektedir. Bu tip bir etkileşim ile hareket kavramı etkin bir biçimde öğrenciye
verilebilecektir.
oldhaın kavraması
oynat
yavaş
<J
I
i
Dİdlıam kavraması
j
hızlı
Jj
son kare
;
|
yavaş
oldiıanı kavraması
il _L
oynat
I
M hızlı
il
ilk kare
hızlı
oldham k a n a m a s ı
ilk kare
oynat
yavaş
;|
<j
\sonkare<
ilk kare
oynat
yavaş
i
A
>
hızlı
son kare
Şekil 6- Oldham-kavraması animasyonundan alınmış 4 resim.
Internet destekli eğitimin kullanıcıya sağladığı bir diğer üstünlük bilgi dolaşımını sağlayan
dosya transferidir. Bu özelliği anlatmak için yine ders notlan arasında geçen bir örneği ele
-197-
it
>
i
*'•
alacağız, Şekil 7-a'da bir saman balyalama mekanizmasının şematik şekli görülmektedir, ve
kullanıcıdan -öğrenciden- F noktasının konum, hız ve ivme analizini yapması istenmektedir.
Tahta üzerinde çözülüp anlatılan ya da kitapta ve internet sayfası üzerinde verilen çözüm
elbette birbirinden farklı değildir, ancak fark şu noktalarda ortaya çıkmaktadır: F noktasının
yörüngesi Şekil 7-b'de verilmiştir, Şekil 8'de ise bu mekanizmanın tüm uzuvların hareketini ve
dolayısıyla matematiksel işlemler sonucu bulduğumuz yörüngeyi kolayca görebileceğimiz
animasyondan alınmış resimler görülmektedir. Üzerinde mutlaka durulması gereken bir diğer
önemli nokta da, Şekil 8'de görülen detay katı
\
70D
(a)
Şekil 7- Saman balyalama mekanizması (a), F noktasının yörüngesi (b).
m
m
(b)
model sayesinde öğrenciye, mekanizmaların analizinde kullandığımız iki boyutlu şematik
çizimin aslında neleri gösterdiğinden, mekanizma uzuvları arasındaki bağlantıların nasıl
olduğuna ve bu mekanizmanın nasıl üretilebileceğine kadar fikir verilebilmektedir. Bunun
dışında ise kullanıcıya kendi bilgisayarına aktarıp, farklı parametreler ile çalışabilmesi için
mekanizmanın teknik resmi (AutoCad ® *.dwg kütüğü olarak) ve problemin çözümünde
kullanılan dosya (Excel ® *.xls kütüğü olarak) verilmektedir. Bu biçimiyle öğrenci problemi
ve çözümünü bütün detaylarıyla irdeleme şansı olacağı gibi bu dosyalara ilaveler yapabilir,
veya boyut parametrelerini değiştirerek farklı boyutlu mekanizmada hareketleri inceleme
olanağı bulabilecektir.
-198-
'
Şekil 8- Saman balyalama mekanizmasının animasyonu
4- SONUÇ VE TARTIŞMA
Ülkemizde her yaşta yaklaşık olarak 1 milyon nüfus bulunmakta ve liselerimizden yılda
yaklaşık olarak 700.000 gencimiz mezun olmaktadır. Kaliteli mesleğe yönelik eğitim
imkanlarını artırmak, üniversitelerimizde sınırlı imkanlarla verilmekte olan eğitimin kalitesini
yükseltmek günümüzde önemli olduğu gibi önümüzdeki yıllarda öneminin daha fazla artacağı
açıktır. Şu anda Orta doğu Teknik Üniversitesinde 40 dan fazla internete dayalı ders ve çeşitli
sertifika programları bulunmaktadır. Önümüzdeki yıllarda sunulacak olan kaliteli ders
sayısında önemli artışlar beklenmektedir. Hızla değişen ortama yeni ve eski meslektaşlarımızın
ayak uydurabilmesi için etkili ve sürekli bir eğitime ihtiyaç olduğu açıktır. Mekanizma tekniği
eğitimi için hazırlanmakta olan internet'e dayalı eğitim paketi şu anda genellikle makina
mühendisliği eğitiminin üçüncü sınıflarında kapsanmakta olan konuları geniş bir şekilde
içermektedir. Geliştirilmiş olan yöntemler kullanılarak aynı çerçevede "Makina Dinamiği",
"Kinematik Sentez", "Kinematik Analiz" gibi ileri mekanizma tekniği konulan da internet'e
dayalı İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanacaktır. Bu sayede genellikle görsel ağırlıklı olması
gereken konular öğrencinin istediği kadar, istediği zaman ve istediği yerde bakabileceği şekilde
elinde bulunabilecek ve simulasyonlar bilgisayar ortamında yapılarak öğrenciye normal ders
ortamında gösterilemiyecek örnekler gösterilebilecektir. Hazırlanmış olan bu internete dayalı
-199-
eğitim paketi Orta doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine ders kitabı ile birlikte yardımcı ders
malzemesi olarak sunulacağı gibi, isteyen diğer üniversitelerimize de hizmet verebilecektir.
Diğer üniversiteler isterlerse hazırlanacak olan bir dersi uzaktan eğitim şeklinde ODTÜ
tarafından verilen bir ders olarak alabilecekleri gibi, isterlerse o üniversitenin istediği konuları
kapsayan içerik, o üniversite öğretim üyesinin bir ders kitabı gibi kendi insiyatifi ve bilgisini
katarak kullanabileceği malzeme olarak öğrencilere sunulmak üzere verilecektir. Bu yeni
imkandan faydalanarak daha fazla gencimize daha kaliteli eğitim imkanının doğacağına
inanılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda bu uygulamaların artacağı beklenmelidir.
KAYNAKLAR:
1. Hasselma, Nils (ABD senatosu Bilim Komitesine 9 Mayıs 2000 de sunumu)
2. www.nua.net. Copyright © 1995-2000 Nua Ltd.
3. Eres Söylemez, "Mekanizma Tekniği". Ağustos 2001, Ankara.
4. Eres Söylemez "Mechanisms", Ekim 1999, ODTÜ, Ankara.
-200-
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu"
01-02 Kasım 2001
ENDÜSTRİNİN BEKLENTİLERİNE GÖRE
MÜHENDİSLİK EĞİTİMİNİN YENİDEN
YAPILANDIRILMASI
A. Kerim KAR
akar@ens.marmara.edu.tr
Hojin AHN
hahn@eng.marmara.edu.tr
Marmara Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi
Makina Mühendisliği Bölümü
Göztepe Kampusu
Kadıköy - İSTANBUL 81040
A.Kerim KAR
1951 yılında Rize'de doğdu. İ.T.Ü. Makine Fakültesini bitirdikten sonra A.B.D'de
Massacchustts Teknoloji Enstitüsünde (M.I.T.) Yüksek Lisans ve Doktora yaptı. 1980-1983
arasında İ.T.Ü.'de öğretim üyeliğinden sonra yurtdışına çıktı. 1996 yılında Marmara
Üniversitesi Mühendislik Fakültesine döndü. Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak
1997 yılında programını hazırlayıp Makine Mühendisliği Bölümüne ilk öğrencilerini aldı.
1997-2000 yılları arasında Mühendislik Fakültesi Dekan Yardımcılığı yaptı. Marmara
Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin 2000 yılı Avrupa Kalite Ödülü'nde Finalist olmasını
sağlayan ekibin üyesiydi. Mühendislik sistemlerin optimizasyonu ve kontrolü, aksiyomatik
tasarım, makine tasarımı konularında çalışmaktadır.
Hojin AHN
Kore asıllı bir A.B.D. vatandaşıdır. 1999 yılından beri Marmara Üniversitesi Makine
Mühendisliği Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Lisans, Yüksek Lisans ve
Doktora derecelerini A.B.D'de Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nden (Caltech) almıştır.
A.B.D.'de NASA'ya proje yapan havacılık ve uzay şirketlerinde çalışmıştır. Akışkanlar
mekaniği ve endüstriyel uygulamaları konularında çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
ÖZET:
Ondokuzuncu asırda şekillenmeye başlayan mühendislik eğitimi, ihtiyaçlara ve teknolojik
gelişime uygun olarak alanlara ayrılmış ve değişik mühendislik dalları ortaya çıkmıştır. İlk
başlarda birbirleriyle yakın temasta bulunan bu dallar zamanla bağımsız olarak çalışmaya
başlamış ve aralarındaki farklar da teknolojik gelişmeye paralel olarak artmıştır. Bu dallardan
birine giren bir mühendis adayının aldığı eğitim, ilk yıl haricinde doğal olarak çok büyük
farklar göstermektedir. Teknolojinin uzmanlaşmaya duyduğu ihtiyaç nedeniyle, yakın
disiplinlerden mezun ama nerdeyse birbirini anlayamayacak mühendisler yetişmektedir. Dünya
pazarlarında rekabete dayanan ve baş döndürücü bir hızla değişen teknolojilere ayak
uydurmaya çalışan kuruluşlar bu değişikliklerle başa çıkabilmek için yeniden yapılanmaya
-201-
gitmektedirler. Her ne kadar, medyada yeniden yapılanmalar hep işten çıkarmalarla gündeme
getirilse de, yeniden yapılanma gerekçesinin altında kuruluş için bir ölüm kalım savaşı yatmaktadır.
Bu bildiride, tüm bu gelişmelere göre, mevcut mühendislik eğitim siteminde yapılması düşünülen
veya hayata geçirilen yeni düzenlemeler incelenecek ve mühendislik eğitiminin nasıl
yapılandırılması gerektiği konusunda bir takım öneriler sunulacaktır.
1. GİRİŞ
Hızla değişen teknolojiler, uluslar arası katı rekabet, her gün kısalan ürün geliştirme süreleri, pek
çok uluslar arası kuruluşun dahi müşteri memnuniyeti, kalite ve aktiflerin verimli kullanımı
konusunda gerilerde kaldıklarını farketmesine yol açmaktadır. Süreçlerin reorganizasyonu ve
otomasyonun yaygınlaştırılması bile yeterli iyileştirmeleri sağlayamamaktadır; çünkü bu kuruluşlar
yeni teknolojileri eski rasyonel olmayan işlerini mekanize etmek için kullanmaktadırlar[l]. Örneğin,
bilgisayarları mevcut prosesleri hızlandırmada kullandılar. Halbuki mevcut süreçler, organizasyon
yapıları, denetim mekanizmaları, iş akışları bilgisayarlar mevcut olmadan önce, masrafları azaltmak
ve organizasyonun gelişmesini ve organizasyon içindeki denetimi sağlamak üzere tasarlanmıştır.
Şimdilerde ise organizasyonun yapısı, hayatta kalmak ve rekabet edebilmek için, hızlı bir şekilde
yeni ürünler geliştirerek müşterinin isteklerini zamanında karşılamaya yönelik olmak zorundadır[2].
Gelişmiş ülkelerde ve onları takip eden gelişmekte olan ülkelerde kuruluşlar modern enformasyon
teknolojilerinin gücünü kullanarak süreçlerini radikal olarak yeniden tasarlamaktadırlar. Amaçları,
kuruluşun yapısının ve süreçlerinin enformasyon teknolojileri, demografı, iş rekabeti ve müşteri
istekleri ile uyumlu hale getirilmesidir[l,3].
İş dünyasında bu gelişmeler olurken, üniversite dünyasında pek az değişim gözetlenmekte; iş
dünyası ile paralel olarak değişimlere ayak uydurmaya kalkanlar çatık kaşlarla karşılaşmaktadırlar
[8]. Mühendislik bölümlerinde bilgisayar kullanımı artarken, iş dünyasındaki değişimlere ayak
uyduracak şekilde bölümlerin organizasyonlarında bir değişim görülmemektedir. Öğretilen teknoloji
seviyesi ve uygulamalı araştırmalar açısından Türkiye'deki üniversiteler endüstrinin gerisinden
gelmektedir. Bu hazin durum, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de benzer şekilde devam
etmektedir[10]. Hâlâ bir öğrencinin ne bilmesi gerektiğine, bunların nasıl okutulacağına ve kimler
tarafından okutulacağına akademisyenler karar vermektedir.
Bu bildiride, farklı şekilde eğitilmiş mühendislere endüstrinin gösterdiği talep, teknolojideki
değişimler, mevcut kaynaklardaki azalmalar ve mühendisliğin en iyi şekilde öğretilmesi
konusundaki yenilikler nedeniyle, mühendislik okullarının endüstrinin ihtiyaçlarına daha hızlı ve
uyumlu cevap verebilmesi için, yeniden yapılandırma prensiplerinin mühendislik fakültelerinin
organizasyon ve bölüm yapısına uygulanması gerektiği önerilmektedir. Bu uygulama, bölüm
yapılarının yeniden yapılandırılmasını, yeni bölümlerin kurulmasını veya bazı bölümlerin adlarının
ve müfredatının değiştirilmesini ve, her şeyden öte, endüstrinin ihtiyaçlarının sürekli olarak takip
edilmesini ve buna uygun olarak mühendislik bölümlerinin yapılarının, müfredatlarının sürekli
olarak iyileştirilmesini gerektirecektir.
2. İŞLETMELERİN YENİDEN YAPILANMASI:
Yeniden yapılanma (reengineering), eski bir MİT profesörü olan M. Hammer tarafından
işletmelerde süreçlerin yenileştirilmesi ve ana süreçlerin yeniden tasarlanmasına verilen bir
-202-
isimdir[l,3]. İşletmelerde yenilikçi gelişmeyi hızlandırmak ve böylece müşterilere verilen hizmetin
kalitesini arttırmak için enformasyon teknolojisini kullanarak bir işletmenin süreçlerinin
yeniden yapılandırılmasıdır. Her ne kadar medyada işten çıkarmalar şeklinde lanse edilse de,
mevcut bölüm duvarlarını yıkarak ve süreçleri müşterilere daha iyi hizmeti verecek ve müşteri
memnuniyetini sağlayacak şekilde yeniden yapılandırarak ve aynı zamanda masrafları azaltıp
kaliteyi arttırarak otomotiv, sigorta, iletişim ve bankacılık sektörlerinde başarılı bir şekilde
uygulanmıştır. Yeniden yapılanma, bir defada yapılıp bitecek bir görev değildir; değişen
şartlara uyum sağlamak için devam eden bir süreçtir.
Eğer özel ve kamu sektöründe çalışanların yaptığı işler ciddi bir şekilde incelenirse, bunların
yaptığı işlerin bir çoğunun müşterilerin isteklerini karşılamaya yönelik olmadığı görülür
(müşterileri kim olursa olsun bu değişmez). Mükemmel bir hizmet verme, kaliteli ürünler
tasarlayıp üretme ve uygun bir fiyata satma yerine, çalışanların çoğu organizasyonun iç
ihtiyaçlarından doğan yapay işlerle uğraşırlar. "Bu yaptıklarımızı niye yapıyoruz?" diye
kendilerine sorarak yaptıkları veya yapmak zorunda oldukları işlere köklü değişiklikler yaparak
esas memnun etmeleri gereken müşterilerine dönmelidirler.
Organizasyonlardaki değişim hareketlerinin çoğu mevcudu ele alarak ve onu düzelterek başlar.
Yeniden yapılanma eski süreçlerin daha verimli olması için ince ayar yapılması,
basitleştirilmesi veya işletmenin küçültülmesi (downsizing) değildir. Aşağıdan yukarıya doğru
başlayan bir sürekli iyileştirme işlemi de değildir. Yeniden yapılanmanın gerçek uygulaması
sıfırdan başlayarak yapılır. Hiçbir kısıt yokmuş gibi ileriye bakarak ve geriye doğru gelerek
çalışanlara ve işletmedeki bölümsel organizasyona yeni bir bakışı gerektirir. Hakikaten "Eğer
yeni kurulmuş bir işletme olsaydık, burasını nasıl organize ederdik?" diye sorarak başlar.
Ondan sonra işletmeyi bu vizyona göre şekillendirmeye başlar[l,3-7].
Yeniden yapılanma, ortak vizyon çerçevesinde, çalışanlar için yeni iş tanımlarının yazılmasını,
yeni tanıma ve takdir sistemleri geliştirilmesini, düzenli bir bilgi akışı için bilgisayar sisteminin
yenileştirilmesini, herkesin yeniden eğitilmesini ve müşterilerle olan tüm ilişkiler için detaylı
değişikliklerin yapılmasını gerektirir. Yeniden yapılanma için bugünün pazar şartlarında
müşteri memnuniyeti için, bugünün teknolojisini kullanarak, bugünün işlerini nasıl organize
edeceğimiz önemlidir. "Dün çalışanlar işlerini nasıl yapıyordu ve işletme nasıl organize
edilmişti?" sorusu yeniden yapılanma için önemsizdir. Fakat, yeniden yapılanma bir defalık bir
işlem değildir. Hakikaten büyük bir kuruluş mevcut performansı ile hiçbir zaman tatmin
olamaz ve onu sürekli olarak iyileştirmek ister.
3. MÜHENDİSLİK FAKÜLTELERİNİN ORGANİZASYONU:
Bu bölümde, bugünün dünyasında toplumun beklentileri açısından mühendislik fakültelerinin
durumunu inceleyecek ve bu fakültelerin bu beklentileri ne derece karşılayabildiğim detaylı
olarak inceleyeceğiz.
3.1 Mühendislik Okullarının Organizasyonuna Bir Tarihsel Bakış:
Tarihsel olarak modern üniversiteler, basit organizasyonlardan (mühendislik mektepleri, teknik
okullar) başlayarak bugünün karmaşık yapılarına ulaşmışlardır[9-l 1]. Büyüdükçe ve ihtiyaç
hissettikçe yeni bölümler kurdular. Bu bölümler tarih içinde belirli periyotlarda ortaya çıkan
-203-
özel ihtiyaçları sağlamak için kuruldular. Genellikle yeni ihtiyaçlar karşısında, fakültenin
yeniden organizasyonu yerine yeni bölümler ve laboratuvarlar açıldı veya ihtiyaçlar ortadan
kalkınca bölümle kapatıldı. Amerika Birleşik Devletlerinde gözden düşen nükleer enerji ve
santrallar üzerine pek çok üniversitede bu bölümler küçültüldü veya tamamen ortadan
kaldırıldı. Şu günlerde, yeniden enerji probleminin baş göstermesi üzerine, bu bölümlerin
canlandırılması gündeme gelmektedir.
Mühendislik fakülteleri genel mühendis yetiştiren okullar olarak başladılar; inşaat, makine
elektrik ve ziraat mühendisi yetiştiren fakültelere ve bugünün makine, elektrik ve elektronik,
bilgisayar, kimya, inşaat, çevre, nükleer, uzay ve uçak, metallurji ve malzeme mühendisi
yetiştiren karmaşık fakülte yapılarına ulaştılar. Halbuki bu bölümlerden bazıları, uçak, inşaat,
nükleer mühendislik bölümleri gibi, ürüne yönelik bölümlerdir. Makine, elektrik, kimya
mühendisliği bölümleri gibi diğer bölümler ise fonksiyonel bölümlerdir[12]. Ürün
bölümlerinde, bir çok konu verimsiz bir şekilde tekrar edilir; çünkü tüm mühendislik
fonksiyonlarını kapsamaları gerekir. Bunu bazı üniversiteler ortak dersler açarak telafi etmeye
çalışır. Ek olarak, ürün bölümlerindeki öğrencilerin sayısı, bu bölümlerin ilgilendiği ürünlerin
satış performansına bağlı olarak artıp azalır. Fonksiyonel bölümlerde bu çok daha az görülür.
3.2 Mühendislik Okullarından Yeni Beklentiler:
Bugün gerçek dünya problemleri artık bölüm duvarlarının içine sığmamaktadır. O nedenle
resmi kurumlar ve özel kuruluşlar disiplinler arası araştırmaları desteklemektedir. Disiplinler
arası sahalarda faaliyet gösteren bilimsel dergilerin sayısı hergün artmaktadır. Fakat
müfredatlarda pek az değişiklik görülmektedir. Diğer bölümün sahasına tecavüz eden bir dersi
vermek isteyen bir öğretim üyesi veya bölümler arası bir program isteyen bir öğrenci
duvarlarla karşılaşacaktır. Bazı üniversitelerde bu konularda öğrencilerin önünde bazı
seçenekler varsa da, bu seçenekleri aynı süre içinde tamamlamaları mümkün değildir. Buradaki
konu uzmanlaşma veya genelleşme değildir. Buradaki problem, özel bir takım bilgilerin nasıl
paketlenip verileceğidir.
Endüstrideki yeni devrimin adı kalitedir [2,8,13]. Bu mühendislik fakültelerinin müşterilerine
ve ürünlerine de uygulanabilir. Endüstriyel ürünler ve müşterilere uygulanan aşağıdaki
kavramlar, mühendislik fakültelerinin müşteri ve ürünlerine de uygulanabilir:
a)
b)
c)
d)
Öğrencilerin kalitesi, öğrencilerin bölümlerine girmeleriyle başlayan ve mezun olup
endüstride çalışmaya başlamalarına uzanan süreci içine alacak şekilde topluma
verdikleri kayıpla katkıyla ölçülebilir. Daha iyi eğitilmiş bir öğrenci (daha kaliteli bir
öğrenci) cemiyete daha az kayıp veren öğrencidir[14].
Bugünün rekabet dünyasında sürekli kalite iyileştirme ve maliyet azaltma gerekli bir
şarttır; kalitenin parasal eşdeğeri vardır.
Sürekli kalite iyileştirme programının amacı, öğrencilerin performans ölçütlerinin
belirlenen hedeften sapmalarını sürekli olarak azaltmaktır. Buradaki performans
ölçütlerinden
kastedilen,
mezunların
endüstrinin
ihtiyaçlarının
karşılama
performanslarını belirleyebilen ölçütlerdir. Buradaki hedef değer, müşteri tarafından
belirlenir.
Mühendislik öğrencisinin topluma verdiği kayıp, onun performans ölçütünün hedeften
sapmasıyla orantılıdır.
-204-
e)
Bir ürünün maliyetinin %80'i, bu ürün için verilen tqplam kararların ancak %20'sini
oluşturan ve tasarım sırasında alınan kararlarla belirlendiği gibi, mühendislik
bölümlerinin ürünlerinin son kalite ve maliyetinin %80'i, organizasyon yapıları ve
müfredat programlarının tasarlandığında belirlenmiş olur.
3.3 Mühendislik Fakültelerinin Toplumun Beklentilerine Cevabı:
İdeal olarak toplumun beklentisi, fakültelerden mezun olan öğrencilerin, bir mesleği yürütecek
bilgilerle donatılmış olmasıdır. Bazı mesleki bilgilerin beş yılda eskidiği (hatta bazı
mesleklerde bunun iki yıl olduğu söylenmektedir) günümüzde bu beklentiyi uzun süreli olarak
karşılamak kolay değildir. Genelde, mühendislik öğreniminin 4 yıl olduğu düşünülürse, bu
neredeyse imkansızdır. Bunu sezen bazı yurtdışı üniversiteler, lisans ve yüksek lisans
programlarını birleştirerek beş yıllık programlar sunmaktadırlar[15]. Bazı yurtdışı
üniversitelerde ise, bir bölüme kaydolarak disiplinler arası bir mühendislik programını takip
etmek mümkündür. Türkiye dahil olmak üzer bazı üniversitelerde iyi öğrencilere yan dal veya
ikinci bir anadal yapma imkanı verilmektedir. Bazı yeni kurulan üniversiteler ise, klasik
bölümlerden farklı bölümler açmaktadırlar (Sabancı Üniversitesi gibi). Fakat bu yapılanlar,
istisnai örneklerdir; ortak örnekler değildir.
Mühendislik fakültelerinin pazarın beklentilerine cevabı öğrencilere seçimlerinde geniş bir
yelpaze sunacak şekilde sosyal ve mühendislik seçimli derslerini arttırmak veya aynı bölüm
içinde pazar beklentilerini de karşılayacak şekilde düzenlenmiş opsiyonlar açmak olmuştur.
Hâlâ bir öğrencinin danışmanı yardımıyla değişik bölümlerden dersleri harmanlayarak bir
program yapması mümkün değildir. Bunu lisansüstü programlarda yapmak bir ölçüye kadar
bazı üniversitelerde mümkündür. Üniversitelerdeki bölüm yapıları ve endüstrideki iş tanımları
nedeniyle böyle bir programla mezun olan öğrencilerin iş açısından gelecekleri kısıtlı
olmaktadır. Fakat pazardaki rekabet, şirketleri iş süreçlerine yeniden bakmaya zorlayacak ve
müşteri olarak onlar da mühendislik fakültelerinin aynı şeyi yapmaya zorlayacaklardır.
4. MÜHENDSLİK OKULLARININ YENİDEN YAPILANMASI:
Şirketlerin yeniden yapılanma ile ilgili tecrübelerinden, mühendislik fakültelerinin
organizasyonlarının zaman içindeki oluşumlarından ve yeni mühendisleri bekleyen yeni
hedeflerden faydalanarak mühendislik fakülteleri toplumun kendilerinden beklediğini vermek
için yeniden yapılanması gerekir.
4.1 Mühendislik Fakültelerinin Yeniden Yapılanmasında Karşılaşılabilecek Sorunlar:
Üniversiteleri ve fakülteleri yeniden yapılandırma kolay değildir[9-l 1,15]. Öğretim üyelerinin,
öğrencilerin ve mezunların belli bir bölüme bağlılıkları çok güçlüdür. Mesleki kuruluşlar da
bölüm çizgilerine göre ayrılmışlardır. Dolayısıyla, bölüm yapılarını geleneksel yapıdan
ayırmak kolay değildir. Sanayiciler de, öğrencilerden şikayet ederler ama, genelde geleneksel
bölümlerden mezun olanları işe alırlar. Bir uçak mühendisinin bir tersanede çalışması kolay
görünen bir olay değildir. Zaten bölümlerin yapılarını kalelerini her saldırıya karşı korumak
isteyen akademisyenler belirlerler.
Bilgisayar teknolojisine yapılan ağır yatırımlar da, henüz yeterli katkıyı sağlamış görünmüyor.
Üniversiteler bilgisayarları öğretim metotlarını iyileştirmek için kullandılar, yoksa öğretim
-205-
metotlarını bilgisayarla birlikte yeniden tasarlamadılar (birkaç güzel istisna haricinde).
Bilgisayar Destekli Öğrenme (CAL) hâlâ yeterli bir seviyeye ulaşamadı. Bugün hemen her
İngilizce yazılmış kitabın arkasında öğrencilerin nadiren kullandığı işlevsiz bir CD var. Ders
kitapları, bilgisayarda yazılmalarına karşın, bilgisayar öncesi bir bakışla, yüksek
öğrenci/öğretim üyesi oranında verimli olabileceği düşünülen bir eğitim sistemi için
yazılmakta, öğrencilerin eğitimi kitaptan işlenen bölümlerle ve kurşunkalem ve kağıtla yapılan
sınavlarla ölçülmektedir.
4.2 Mühendislik Fakültelerinin Yeniden Yapılanması Nasıl Başarılabilir:
Yeniden yapılanma iş dünyasında ve üniversitelerde beraber yürütülmelidir. Mühendislik
fakültelerinin yeniden yapılanması, onların müşterisi olan endüstrinin katkısı olmadan
yapılamaz. Öte yandan, işletmeler de, üniversitelerin katılımı olmadan kendilerinin yeniden
yapılanmasını tamamlayamazlar. Üniversiteler onların ihtiyaç duyduğu insan gücünü sağlayan
tedarikçileridir ve yeniden yapılanma işlemlerini tamamlayabilmeleri için elemanlarını yeniden
eğitecekleri yerlerdir.
Yeniden yapılanmaya girecek bir mühendislik fakültesinin (ve dolayısıyla bir üniversitenin)
önce müşterisinin ihtiyaç duyacağı yüksek teknik yeterliliğe sahip personel ihtiyacını süreçler
bazında ciddi bir şekilde incelemesi gerekir. Bu aynı zamanda sanayinin de mühendislik
okullarında nelerin ve nasıl okutulması gerektiğine ait fakültenin süreçlerine aktif olarak
katılmasını gerektirecektir. Bu, istediği ürünleri istediği kalitede almak isteyen bir şirketin
tedarikçisiyle işbirliğine girmesine benzemektedir. Gerekli süreçler belirlenince, bunlar, iyi bir
tasarım için, en az çakışma olacak şekilde uygun bir düzenle bölümler şeklinde
guruplanabilir[12].
Mühendislik fakültelerinin yeniden yapılanması bugün tamamlansa bile, mezunlarının aktif
olarak yeniden yapılanmış işletmelere katılması en az 5 yıl alacaktır. Akademik kurumlarda,
mevcut yapıların değiştirilmesi veya yeniden düzenlenmesi, işletmelerden daha uzun zaman
alır (işletmelerin zaman sabiti üniversitelerden daha küçüktür). Bu arada, mühendislik
fakültelerinin esnek bölümler arası programlar oluşturması gerekecektir. Mevcut
programlardaki öğrencilere de kendilerini yeni şartlara yönlendirecek şekilde seçim şansı
tanınmalıdır.
Modern enformasyon teknolojisi sayesinde, çalıştığı kurumdan ayrılmadan bir mühendisin
kendisini yenileyecek ve aynı zamanda lisansüstü bir derece almasını sağlayacak dersleri takip
edebilmesi hiç de zor değildir. Kısmen de olsa, ülkemizde de uygulamaya başlayan bu
programların, yurtdışından bile takip edilebilmesinin ve onaylanmasının önündeki hukuki
engeller kaldırılmalıdır. Bu şekilde sürekli eğitim programlarının yaygınlaşması sağlanmalıdır.
5. SONUÇLAR:
Yetiştirdikleri ürünlerini için endüstrinin beklentilerini karşılamaları için mühendislik
fakültelerinin yeniden yapılanması gereklidir. Bu şekilde endüstrinin isteklerine hızlı bir
şekilde cevap verebilecekler, endüstrinin ve küresel pazarın isteklerine daha uygun bir eğitim
verebileceklerdir. Yetiştirdikleri yeni mezunlar da, ortaya çıkan pazar fırsatlarını daha iyi
değerlendirebilecekler, yeni işlere atılabilecekler, yeni fikirler geliştirebilecekler ve bunları
-206-
mevcut ürünleri iyileştirmede daha hızlı ve verimli şekilde kullanabileceklerdir. Üniversitelerin
yeniden yapılanmadaki başarıları, daha öncesinde hiç olmadığı gibi, endüstriyle kuracakları
işbirliği ilişkilerine bağlıdır. Aksi halde, başlangıçtaki kaos çok fazla olabilir ve yeni mezunlar
endüstrideki klasik pozisyonlara kabul edilmeyebilirler; bu da endüstride olduğu gibi, yeniden
yapılanma işleminin başarısızlığa sürüklenmesine sebep olabilir. Yeniden yapılanmaya girecek
mühendislik
fakültelerinin
endüstrinin
yeniden
yapılanma
başarılarından
ve
başarısızlıklarından öğrenecek çok şeyleri vardır. Küresel olarak endüstrideki yeniden
yapılanmadaki başarılı örneklerin fakülteler için iyi bir ilham kaynağı olacağı şüphesizdir.
Fakat Türkiye'deki tüm üniversitelerde aynı bölümlerin olması gibi bir hukuksal zorunluluktan
vazgeçilerek, ülkemizi ileriye götürecek değişimlerin önü açılmalıdır. Gelişmiş ülkelerdeki
başarılı örnekleri aynı zamanda ve daha iyi olarak başarabilen kuruluşlarımızın olduğu bir
devirde, gelişmiş ülkeleri yıllarca sonra takip edebilecek bir akademik yapıya mahkum
olduğumuza inanmak istemiyorum.
KAYNAKLAR
1. Hammer, M., "Reengineering Work: Don't Automate, Obliterate", Harvard Business
Review, Temmuz-Ağustos 1990, Sayfa 104.
2. Besterfield, D., Besterfield-Mincha, C, Besterfield, G.H. ve Besterfield-Sacre, M.,
Total Quality Management, 2. Baskı, Prentice Hail, New York, 1999.
3. Hammer, M. ve Champy, J., Reengineering the Corporation : A Manifesto for
Business Revolution, Harper Business, New York, 1993.
4. Manganelli, R.L. ve Klein, M. M., The Reengineering Handbook - A Step hy Step
Guide to Business Transformation, Amacom, New York, 1994.
5. Stevvart, T.A., "Reengineering - The Hot New Management Tool", Fortune, 23
Ağustos 1993, sayfa 41.
6. Cypress, H.L., "Reengineering", OR/MS Today, Şubat 1994, Sayfa 18.
7. Hail, G., Rosentall, J. ve Wade, J., "How to Make Reengineering Really Woık",
Harvard Business Review, Kasım-Aralık 1993, Sayfa 119.
8. Yetiş, N., Türe, E.T., Eyler, M.A., Kar, A.K., Cebeci, Ö.Z., Saatçi, A.M., Sakman, G.,
Application for The European Quality Award 2000 for Public Sector Organizations,
Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Şubat 2000.
9. Janne, H. (çev. Bedri Karafakioğlu), Üniversite ve Çağdaş Toplumun İhtiyaçları,
İ.T.Ü. Yayını, 1973.
10. Kerr, C, The Uses of the University, 4. Baskı, Harvard University Press, 1995.
11. Ben-David, J., American Higher Education, McGraw-Hill, New York, 1972.
12. Suh, N.P., Principles ofDesign, Oxford University Press, 1990.
13. Phadke, M.S., Quality Engineeing Using Robust Design, Prentice Hail, New York,
1989.
14. Wu, Y. ve Wu, A., Taguchi Methods for Robust Design, ASME Press, 2000.
15. Jencks, C. ve Riesman, D., 772e Academic Revolution, The University of Chicago
Press, 1977.
-207-
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu"
01-02 Kasım 2001
ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİ'NİN GEREKLİLİĞİ VE
İŞLERLİĞİ
Dr. Mutlu TUNÇ ve Y.Doç. Dr. K. Ferhat ÇELİK
İstanbul Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi
Makina Mühendisliği Bölümü
Dr. Mutlu TUNÇ
Mutlu Tunç, 1971 yılında İstanbul'da doğdu. 1988 yılında Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki
Lisesi'nden mezun olarak aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Makine
Mühendisliği Bölümü'ne girdi. 1993 yılında Lisans eğitimini tamamlayarak 1994 yılında
İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Makine Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Programı'na başladı. Aynı tarihte İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine
Mühendisliği Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1996 yılında Yüksek
Lisans Eğitimini tamamlayan Tunç, aynı yıl İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Makine Mühendisliği Anabilim Dalı Doktora Programı'na girdi. Doktorasını Haziran 2000'de
tamamlayan Tunç halen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği
Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. İki Fazlı Jet Akışları, Ayrık Girdap
Yöntemi, Kavitasyonlu Akışlar, Yüksek Öğrenimde Kalite çalışma konularıdır.
Y.Doç.Dr. Kutay Ferhat ÇELİK
1963 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği
Bölümü'nden 1986 yılında mezun oldu. Bir süre endüstride deneyim kazandıktan sonra
University of Manchester Institute of Science and Technology'de İleri İmalat Teknolojileri
üzerine 1990 yılında Yüksek Lisans yaptı. Aynı üniversitede 1996 yılında 3 Boyutlu
Ekstrüzyon Kalıp Tasarım üzerine doktorasını tamamladı. CAD, CAM, Plastik Şekil Verme ve
TPM üzerinde araştırmaları mevcuttur.
ÖZET:
Cumhuriyet tarihin en büyük ekonomik krizi ile yüz-yüze gelen ve bu krizi aşmaya çalışmakta
olan ülkemizde, yaşananları sadece idari ve iktisadi nedenlerle açıklamak mümkün değildir.
Bugünkü şartların oluşmasında ülkemizde "Bilgi Üretim ve Yönetim Kültürü" nün
yerleşmemiş olmasının büyük etkisi bulunmaktadır.
Teknolojik gelişmelerin temelini teşkil eden bilgi üretimi ve yönetiminin merkezinde
üniversite yer aldığı halde, tek başına bu görevi başarma olasılığı düşüktür [1]. Üniversitesanayi işbirliği bu boşluğu doldurabilecek ve bilimsel araştırmaların teknoloji üretiminde etkin
kullanılmasını sağlayacak önemli bir yapılanmadır. Hızla gelişen teknoloji, bilgi üretim ve
yönetim kültürüne sahip gelişmiş ülkeler ile bu kültüre sahip olamamış ülkeler arasındaki
-208-
&.*
boşluğu daha da büyütecek, bugün gelişmekte olan ülkeleri dahi geri kalmış ve bağımlı ülkeler
sınıfına sokacaktır. Bu makalede, bilgi üretim ve yönetim kültürünün mühendislik eğitiminde
ne derece önemli olduğu ve bu kültürün hem eğitim kurumlarına hem de sanayiye
yerleştirilmesinin önemi üzerinde durulacaktır.
1.
GİRİŞ
İşletmelerin varlıklarını zorlu rekabet koşullarında sürdürebilmesi ve başarılı olabilmesi için
rekabet stratejilerini küreselliğin gereklerine uygun olarak belirlemeleri ve piyasada hakimiyet
kurmaya çalışan yabancı orijinli, güçlü ve köklü firmalarla da başa çıkabilmeleri
gerekmektedir. Zira artık başarı sadece yurtiçi pazarlarda değil, dünya pazarlarında da
firmaların kendi faaliyet alanlarında varlık gösterebilmesi ile ölçülmektedir. Benzer durum
özel kuruluşlar için olduğu gibi Eğitim Kurumları için de aynen geçerlidir. Türk
Üniversitelerinden mezun genç meslek sahiplerinin bu yarış içine girebilmeleri için çağdaş
eğitim veren, rekabetçi ve güçlü bir eğitimden geçmiş olmaları ve yetenekleri doğrultusunda
formasyon kazandırılmaları gerekmektedir. Dünya piyasalarında şiddeti gittikçe artan rekabet
ortamında, pazarda varlık gösteremeyen şirketler baskı altında kalarak rakiplerinin
egemenliğine girmeye mahkumdurlar. Günümüzde sürekli olarak zorlaşan rekabet ortamında
ürün imalatında başarı, imalat süreçlerini iyileştiren özgün teknolojilerin geliştirilmesi ve
pazarlanması ile mümkündür. Bunun sonucunda ürünün kalite, fiyat ve pazara sunum
sürecinde sürekli gelişen iyileştirmeler mümkün hale gelecektir. Örneğin, aynı şartlarla
(makina parkı, insan kaynakları, fabrika sahası v.s) donatılan iki firma göz önüne alındığında,
bunlardan mevcut kapasite ile yetinmeyip, kalite ve verimliliği arttırıcı gelişmelerle
donanımlarını iyileştiren firma pazar payını önemli ölçüde arttıracaktır. Bu geliştirmeleri
yaparken kullanılan sistematik dahilinde elde edilen bilgi, araştırma ve tecrübeler sonucunda
edinilmiş ve teknolojik gelişmenin alfabesini oluşturan temel öğedir. Özgün teknolojilerin
geliştirilebilmesi için işletmelerin bilgi üretim ve yönetim kültürüne sahip olmaları
zorunludur [3]. Aslında burada yönetimden kastedilen bilginin doğru uygulanması ve
koordinasyonudur. Yani işletmelerin bu kültürü kendi üretim alanlarında teknolojik gelişmeleri
sağlayacak şekilde etkin kullanmaları gereklidir. Bilgiyi üretebilen ve kullanabilen bir işletme
kültürü oluşturabilmek için ise bu konuda eğitimli insan kaynaklan şarttır. Dolayısıyla, bilgi
üretimi ve kullanımı konusunda ısrarlı, etkin ve bu formasyona sahip eğitim sisteminin
üniversitelere yerleştirilmesi öncelikli olarak seçilmesi gerekli olan bir hedeftir. Çünkü
teknoloji geliştirebilmek için verinin işlemlenmesi yeterli olmamakta, fakat bunun yanında
veriyi elde etme, değerlendirme ve bilgiye dönüştürülerek uygulama yetisine sahip olmak
gerekmektedir.
Bu açıdan Üniversite-Sanayi işbirliği teknolojik gelişmelere alan yaratması açısından hayati
bir önem taşımakta ve ihtiyacımıza cevap olmaktadır. Üniversite-Sanayi işbirliği bir çok kesim
tarafından telaffuz edilmesine rağmen çoğu zaman doğru yorumlanamayan bir olgudur. Bu
kavramdan sadece Üniversite elemanları tarafından işletmelere verilen danışmanlık hizmetinin
anlaşılması son derece yanlıştır. Üniversite-Sanayi işbirliği, Üniversite ve Sanayinin ortak
problemlerinin anlaşılması ve aşılması için bilginin üretilmesinde, kullanılmasında ve
aktarılmasında kullanılabilecek en önemli kaynaklardan biridir. Dolayısıyla
teknoloji
üretiminde ve gelişmişliğinin sağlanmasında bilgi ve bilginin etkin kullanımının önemi ortaya
çıkmaktadır. Üretilen bilgi ve deneyim üniversitelerin güncel teknolojileri izleyen, kullanan,
-209-
'İr*
geliştiren ve aktaran bir yapı kazanmalarını sağlayacaktır. Böylece rekabetçi ve güçlü bir
eğitimden geçmiş, yetenekleri doğrultusunda formasyon kazandırılmış yeni mezun, genç
meslek sahipleri yetiştiren üniversiteler çağdaş eğitim veren kurumlar haline gelebileceklerdir.
Yani üniversiteler bilimsellikleri ve saygınlıklarını sadece sergiledikleri akademik çalışmalarla
değil, aynı zamanda sanayinin problemlerinin çözümüne katkı sağlayarak haklı bir gururla
segileyebileceklerdir. Bunu yapabilmek için sanayiyi iyi tanımak, proje teklifleriyle sanayi
kuruluşlarına yeni açılımlar kazandıracak öneriler getirmek, yapılacak önerileri değerlendirmek
ve projelerin yürütülmesinde ve sonuçlandırılmasında sanayi ile birlikte etkin, kesin ve uygun
bir süreçte ortak çalışma platformlarını oluşturabilmek zorunludur.
Bu bağlamda, ülkemizin her alanda
üniversitelerin hem de özel sektörün
oluşturulması konusunda büyük görevler
rekabet ancak bu iki büyük gücün
gerçekleşebi lecektir.
çağdaş dünya ile rekabet edebilmesi için hem
üzerine "Bilgi Üretim ve Yönetim Kültürü" nün
düşmektedir. İddialı bir hedef olan çağdaş dünya ile
birlikte, uyumlu, etkin ve sürekli çalışması ile
Tüm bu gerçekler çeşitli ortamlarda tartışılmakta ancak üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde
kaydedilen sınırlı orandaki gelişmeler yeterli ve etkin kurumsallaşmanın olmadığını
göstermektedir. Bunun hem Üniversiteler hem de Endüstriyel kuruluşlar arasında bir takım
kavramların oturmamış olması ile yakın bağlantısı vardır. Bu açıdan üniversiteler ve sanayi
kuruluşlarını ayrı-ayrı irdelemekte fayda vardır.
2.
ÜNİVERSİTE CEPHESİNDE BİLGİ ÜRETİMİ VE YÖNETİMİ
Üniversitelerin bu konuda yetersiz kalmalarının nedenleri aşağıda verilen başlıklar altında
toparlanabilir.
2.1-
Mühendislik Eğitiminde Laboratuvar ve Pratik Çalışmalar
Sanayi kuruluşları açısından üniversiteleri öne çıkartan ve değerini artıran etken, akademik
faaliyetlerdeki düzeyinin ne olduğu değil, mezun ettiği öğrencilerinin eğitim seviyesi ve
üretime olan katkısı, dolayısıyla piyasada ne kadar aranır olduğu ile ilgilidir. Firmaların insan
kaynağı ararken öncelikli olarak deneyimi ön planda tutulmaları da aranan mühendis
formasyonu hakkında fikir vermektedir.
Mühendislik Fakültelerinde uygulanan ders programları ve içerikleri üniversiteden üniversiteye
farklılık göstermektedir [2]. Bunun nedeni üniversitenin sahip olduğu gerek fiziksel ve
gerekse de öğretim elemanı imkanlarının değişkenliğidir. Özellikle yeni açılan mühendislik
bölümlerinde düzenlenen programlar öğretim üyelerinin branşlarına göre ağırlık kazanmakta
ve mühendis adayı tüm konularda gerektiği gibi yetiştirilememektedir. Buna son derece kısıtlı
laboratuvar imkanları da eklendiğinde istenilen mühendislik formasyonundan tamamıyla farklı,
yetersiz bir meslek sahibi yaratılmaktadır.
Temel mühendislik eğitimi alan lisans öğrencilerinin mezuniyet sonrası karşılaştıkları en
önemli sorun, pratik eksikleri nedeni ile ortaya çıkan adaptasyon ve özgüven problemidir. Yeni
mezun mühendislerin büyük bir kısmı, çok temel mühendislik uygulamalarını bile çalışma
-210-
ortamında tanımakta, bu yeni öğrenme sürecinde sıkıntı çekmekte ve mühendislik nosyonu ile
üretim sürecine geçmeleri için uzun zaman gerekmektedir. Sözü edilen eksiklik, işverenler
tarafından da bilinmekte ve kısa sürede yüksek fayda alamayacağına inandığı genç
mühendisleri işe düşük ücretlerle başlatmakta ve bu ise mühendisin performansını olumsuz
etkilemektedir.
Günümüzde çoğu üniversitemizin teknik donanım yetersizliği dolayısıyla laboratuvar
çalışmalarının eğitime desteği sınırlı ölçüde olmakta ve dolayısıyla bilginin üretimi sürecinin
öğrenimi yetersiz kalmaktadır. Bilgiyi üretim sürecindeki bu eksiklik doğal olarak bilginin
yönetimi sürecini de olumsuz şekilde etkilemektedir. Sadece yaz stajları şeklindeki pratik
çalışmaların öğrencilere gerekli formasyonu kazan d ıram ad iğ ı da bilinen bir gerçektir.
Makina mühendisliği, aynı zamanda diğer mühendislik dallarındaki gelişmeleri izleyen ve
üretilen bilgiyi yorumlayarak teknolojik gelişime katkı sağlayan temel bir mühendislik dalıdır.
Örnek olarak, elektrik-elektronik ve bilişim alanlarında kaydedilen gelişmelerin sonucu olarak
ortaya çıkan mekatronik bilim dalı, sanayinin ihtiyaç duyduğu makina mühendisi
formasyonunun içinde yer almaktadır [4]. Makina mühendisliği programlarında, elektrik,
elektroteknik, bilgisayar programlama v.b. dersler yer almakla birlikte, bu derslerden elde
edilen bilginin işlenerek, mekanik sistemlere uygulanması konusunda mühendisler eksik ve
yetersiz kalmaktadır. Temel bir mekatronik alt yapısının mühendislik eğitimine dahil edilmesi,
aranan mühendislik formasyonunun meslek sahiplerine kazandırılması açısından önemli bir
ihtiyaçtır.
Bu bilgi üretimi ve kullanımına dayalı eksikliklerin üniversite eğitimi esnasında giderilmesi ve
istenen formasyonda mühendisler yetiştirilebilmesi için lisans öğrenimi süresince pratik
çalışmalar yoğunlaştırılmah ve ciddiyetle takip edilmelidir. Bilgi üretimi ve uygulamasına
yönelik çalışmalar, sanayi destekli öğrenci ve araştırma projeleri ile desteklenerek öğrencilere
eğitimlerinin birinci yılından itibaren proje dersleri olarak verilmelidir. Stajyer öğrenciler
sanayinin seyircisi değil elemanı olarak, üniversite ile sanayinin birlikte yürüteceği projelerde
aktif roller üstlenmelidirler. Bu sayede hem mühendis adayı sanayi ortamında kendisinden
beklenen mesleki faaliyetleri ve becerileri öğrenecek, ilgi alanlarını oluşturacak hem de
işverenler ileride beraber çalışma şansı doğabilecek mühendisleri daha iyi tanıyacaklardır.
Bilginin üretilmesi ve yönetiminin bir kültür haline getirilmesi ve devamlılığının sağlanması
uygun bir sistematik gerektirmektedir. Bu sistematik, Toplam Kalite veya Toplam Verimli
Bakım v.b. metotlar ile işletme bünyelerine adapte edilebilir. Çünkü bilgi bilinçli ve uygun bir
yöntemle elde edildiği sürece kullanıma sunulmak üzere derlenip etkin hale getirilebilir. Bu
nedenle lisans eğitimi sürecinde bu gibi sistematiklerin genç mühendislere kazandırılması ve
uygulamalarının yapılması da önemlidir. Üniversiteler bu sistematiklerin sanayi kuruluşlarına
öğretilmesi ve uygulamaların desteklenmesi sürecinde önemli rol oynamaktadırlar. Sanayi
kuruluşları genelde kendilerinin ihtiyaç duyduğu konularda sürekli eğitim programlarını
uygulamakla birlikte, teknoloji üretimi için gerekli alt yapının oluşturulmasında yetersiz
kalmaktadırlar. Sanayi kuruluşlarının kendi alanlarında araştırma-geliştirme olanakları
üniversitelerden daha iyi durumda olmasına rağmen, bilgi üretme ve yönetme kültürünü ve
gerekli sistematikleri bünyelerinde oluşturamadıkları görülmektedir.
-211-
2.2-
Üniversitelerin ve Öğretim Üyelerinin Sıkıntıları:
Üniversitelerin ve öğretim üyelerinin temel sıkıntıları herkesçe bilinmektedir. Hükümetlerin
bütçe planlarında eğitime ayrılan katkı paylarını son derece düşük rakamlardan yeterli seviyeye
çekmesi gerekmektedir. Bununla beraber, sürekli teknolojik gelişim ve artan rekabet ortamında
sadece Devletin sınırlı imkanları kullanılarak çağdaş eğitim seviyesine ulaşılmasını beklemek
doğru olmayacaktır. Üniversitelerin kendilerine kaynak yaratması, araştırma ve geliştirmeye
yönelik potansiyellerini ve kaynaklarını verimli kullanmaları gerekmektedir. Bu nedenle
üniversiteler, üstlendikleri görev ve sorumlulukları yerine getirmek için ihtiyaç duyulan
sistemsel değişiklikleri gerçekleştirmek ve sanayiye açılmak zorundadırlar.
Teknoloji üretme ve yönetme konusunda son derece geri kalmış olan ülkemizde, Üniversite
bünyesindeki akademik kadronun sahip olması gereken özellikler arasında proje yönetimi ve
endüstriyel ilişkiler ihmal edilmektedir. Özellikle mühendislik bilimlerinde öğretim üyeleri,
öğrencilere salt teorik bilgi değil, aynı zamanda endüstri ortamında kullanacakları bilgi ve
becerileri de vermekle yükümlüdürler. Bu nedenle uzmanlık konularına göre bu amaçla yapılan
çalışmaların Üniversite yönetimlerince önemsenmesi ve teşvik edilmesi gerekmektedir.
Sınırlı araştırma imkanları ve yoğun ders yükü altında ezilen genç akademisyenler, doçent veya
profesör olabilmek için bilgiyi üreten ve uygulayan bir yapılanma yerine, tamamen akademik
çalışmalara yönelmektedirler. Bu nedenle yeni yetişen akademisyenler sanayinin teknoloji
üretkenliğine katkı sağlayamayan, mühendislik nosyonundan uzaklaşmış üniversite öğretim
elemanları haline gelmektedir. Bunu önleyici girişimlerde bulunmak ve üniversitelerimize yeni
bir kimlik kazandırmak gerekmektedir. Bilgiyi üreten ve yöneten bir yapılanma özellikle
mühendislik dallarında sanayi destekli projelerin sayısında hızlı bir artış sağlayacaktır.
Üniversitelerin maddi imkanlarının iyileşmesine yol açacak olan bu projeler ayrıca
üniversitelerin daha ileri teknik donanımlara sahip olmasını sağlayacak, böylece aranan
mühendis formasyonunda meslek sahiplerinin yetiştirilmesini sağlayacaktır.
Endüstri ile ortak gerçekleştirilen projelerin artmasını engelleyen en önemli nedenlerden bir
tanesi halen yürürlükteki Döner Sermaye uygulamalarıdır [5]. Döner Sermaye yasasına göre,
Üniversitelere bağlı fakültelerin öğretim elemanlarının gerçekleştirdikleri projelerden
kendilerine dönen miktar, proje bedelinin %33'üdür. Bu oran 100 TL'ya mal olacak herhangi
hizmetin, öğretim elemanına yansıması için proje sahibinin Döner Sermaye Saymanlıklarına
300 TL yatırmasını gerektirmektedir. Bu şekilde oluşturulan proje maliyetleri göz
korkutmaktadır. Bunun yerine kurulan vakıflar üzerinden sanayiye verilen hizmetlerde ise
üniversitenin kazancı yeterli olmamakta fakat öğretim üyeleri memnun edilmektedir.
Üniversite elemanlarının çalışmaları ile sağlanan girdiden pay almaları son derece doğaldır
ancak bu miktarın hem üniversite hem de öğretim üyelerini tatmin eden daha cazip oranlara
getirilmesi yararlı olacaktır. Ayrıca Döner Sermaye gelirlerinden kesilen yüzdelerin bir
kısmının direkt olarak hizmeti yaratan bölümlere döndürülmesi yolu ile alınacak yeni
teçhizatlarla bölümlerin iş yapabilme kabiliyeti yükseltilebilir ve daha büyük projelerin
oluşturulmasına ortam hazırlanabilir. Bu tür bir gelişim aynı zamanda öğrenciler için de daha
iyi altyapı olanakları sağlayacak ve bölümlerin geliştirilmesi için Üniversiteye düşen yükü de
zaman içinde azaltacaktır.
-212-
2.3-
Çözüm Sürecindeki Farklılık:
Üniversitelerin sanayi ile ortak proje kapsamında yerine getirmesi gereken önemli koşullardan
bir tanesi sanayi kuruluşlarının isteklerine ve problemlere kısa zamanda uygulanabilir çözümler
bulabilmesidir. Özel sektörle yapılan projeler akademik faaliyetlerden farklı bir doğaya
sahiptir. Bu doğa gereği sanayi kuruluşları olabilecek en kısa sürede sorularına yanıt bulmak
arzusundadırlar. Üniversitelerin bu konuda başarılı olabilmeleri için proje bazlı çalışmalara
yönelik bir çalışma stratejisi oluşturulmuş olmaları gerekmektedir. Projelerin yürütülmesinde
lokomotif güç olan genç araştırıcılar takım çalışması ve proje yürütme konularında deneyimli
olmalı veya bu konularda temel eğitimler almalıdırlar. Genç araştırıcıların bu tür projelerde
çalışmaları özendirilmeli ve projelerin yürütülmesinde idari kolaylıklar sağlanmalıdır.
Özellikle mühendislik dallarında eğitimlerini sürdüren ve geleceğin öğretim elemanları ve
araştırmacıları olacak gençlerin bu tür çalışmaların içinde yer alması, gelecekte öğrencilerine
aktaracakları bilgi birikiminin karakteri açısından da son derece önemlidir. Proje yaklaşımı
ayrıca bir çalışma yöntemi olarak proje yönetiminin Üniversite bünyesinde benimsenmesine,
profesyonel çalışma koşullarının oluşmasına ve teknoloji üretimine önemli katkıları olacaktır.
Çalışma gruplarının faaliyet alanları genel olarak çok büyük farklılıklar göstermediğinden,
grubun bilgi alt yapısının kurulmasında veya güçlendirilmesinde lisans ve yüksek lisans
düzeyinde bitirme ve tez çalışmaları kullanılabilir. Böylece, özel sektöre verilen mühendislik
hizmetlerinin sonuçlandırılmaları daha kısa sürelerde mümkün olabilecektir. Projelerle
desteklenen bilgi üretim ve yönetimi bir kültür haline dönüşerek, grubun altyapısının sağlam
temeller üzerine oturmasını sağlayacaktır. Bu formasyona sahip bir araştırmacı grubu, aynı
zamanda sanayiye projelerle teklif veren, aktif bir teknoloji üreticisi vasfını da
kazanabilecektir.
2.4
Üniversitelerdeki İdari Sorunlar:
Bu konuda söylenebilecek ve tartışılacak birçok nokta olmakla birlikte burada sadece bilgi
üretimi ve vönetimini ilgilendiren ana başlıklara dikkat çekilecektir.
Üniversite bünyesinde sanayi işbirliği konusunda atılım yapılabilmesi için, gerçekleştirilecek
proje çalışmalarına kolaylık sağlayacak önceliklerin Üniversite yönetimlerince benimsenmesi
ve sağlanması gereklidir. Yönetimlerin görevi, konunun önemini ve hayatiyetini göz önüne
alarak, bu konudaki girişimleri desteklemek ve teşvik etmektir. Proje çalışmaları için verilmesi
gereken izinler, malzeme alımları, mekan yaratılması vb. konuların yönetimlerce Üniversitenin
önemli bir önceliği olarak algılanması ve bu doğrultuda hareket edilmesi gereklidir.
Mühendislik Fakültelerindeki akademik yükseltilmelerde başarıyla sonuçlandırılmış sanayi
projelerinin katkısının artırılması, bilimsel yeterliliğin yanı sıra Üniversite tarafından ülkeye ve
endüstriye sağlanan faydanın da artmasına yardımcı olacaktır. Aksi takdirde ağırlığın sadece
akademik faaliyetlere verilmesi Üniversite elemanlarını sanayiden kopartacak, lisans
seviyesindeki öğrencilerin de bu tür proje çalışmalarında bilgi ve tecrübe kazanma şanslarını
önemli ölçüde azaltacaktır.
-213-
Üniversitelerimizdeki altyapı sorununun senelerdir tartışılmasına rağmen bu konuda gelişmeler
çok yavaş olmaktadır. Özellikle kütüphane ve laboratuvar sorunu çoğu üniversitemiz için
aşılamamıştır. Bilgi üretimi ve yönetimi için kütüphanelerin mevcut son bilgileri
barındırabilecek veya ulaşılabilecek kadar zengin, laboratuvarların gerekli asgari denanıma
sahip olmaları gerekmektedir. Bu koşullar altında, kütüphane sorunlarını büyük ölçüde aşmış
olan köklü üniversitelerin kütüphanelerini diğer üniversitelerin lisans öğrencilerine açmaları
gerekmektedir.
Son olarak üniversitelerimizdeki mevcut yapılanma bilgi üretimi ve yönetimini teşvik eden,
teknolojileri öğrenen ve geliştiren, yeni teknolojiler üreten bir Türkiye yaratmak için yetersiz
kalmaktadır. Her geçen yıl, üniversite bünyesinde akademik kariyer yapmak isteyen genç
mühendislerin sayısı azalmaktadır. Çoğu mühendislik fakültelerinin akreditasyon hakkında
herhangi bir çalışması bulunmamaktadır. Akreditasyon çalışmaları üniversite, fakülte ve
bölümlerin eksiklerinin belirlenmesi ve kalitenin artırılması için bir iş planının ortaya konması
açısından önemlidir ve bu çalışmaları yürütecek özerk bir kuruma acil olarak ihtiyaç vardır.
3.
SANAYİ CEPHESİNDE BİLGİ VE BİLGİ YÖNETİMİ
3.1
Sanayinin Üniversiteye Bakış Açısı:
Günümüzün artan rekabet ortamında var olabilmek ve öne geçebilmek için üniversite ile
işbirliği yapma fikri sanayi kuruluşlarının pek çoğunda kabul görmektedir. Bununla beraber,
üniversite ile yapılacak ortak çalışmadan faydalı ve hızlı bir sonuç çıkmayacağı yolunda da
yaygın bir kanı bulunmaktadır. Bu kanının oluşmasındaki temel etkenler:
a.
b.
c.
d.
Daha önce girişilmiş fakat başarıya ulaşmamış proje çalışmaları (Kötü tecrübeler).
Sanayi ile üniversite arasında gelenekselleşmiş bir işbirliği yaklaşımı bulunmadığı için
sanayinin böyle bir girişimde bulunması kolay olmamaktadır. Girişimin başarısızlıkla veya
tatmin edici olamadan sonlanması, yeni girişimlerin önünü tıkamakta ve adeta sanayi
kuruluşları, üniversite içinde işine yarayacak grubu deneme yanılma yolu ile bulmak
zorunda kaldığı hissine kapılarak ortak proje çalışmasına soğuk bakmaktadır.
Sanayide çalışan eğitimli yönetici kesiminin kendi öğrencilik deneyimlerinden birimin
faaliyetleri hakkında edinmiş oldukları izlenimler:
Sanayide çalışan gerek yönetici, gerekse de mühendislik birimleri çalışanlarının büyük
çoğunluğu kendi öğrencilik dönemlerindeki tecrübeleri doğrultusunda, ortak proje
yapılacak birimleri yorumlamaktadırlar. Özellikle kendi iş hayatlarının başlarında
çektikleri sıkıntılar nedeni ile mühendislik hizmetinin üniversitelerden alınamayacağına
yönelik kanılar edinebilmektedirler.
Sanayinin dinamizmine üniversite ortamının yetişemeyeceği ve üretilecek çözümlerin
kullanılamadan geçersiz kalacağı yolundaki kaygılar.
Proje çalışmasına aktarılacak maddi kaynağın ne oranda geri döneceğinin sorgulanması:
Sanayi kuruluşları öncelikle imkanlarını aktaracağı ve destekleyecekleri proje
çalışmalarından kendilerine kesin olarak ne gibi bir fayda sağlanacağını bilmek
arzusundadır. Projeye başlama noktasında karar verme kıstası bu şekilde ortaya
konmaktadır. Bu konudaki belirsizlikler veya yetersizlikler isteksizlik meydana
getirmektedir.
-214-
• -4»
,1 .
i
e.
f.
g.
3.2.
Üniversite ile yapılacak ortak çalışmalarda mevcut yapılanmadan nasıl faydalanılacağının
bilinmemesi:
Pek çok kuruluş üniversite ile yapacağı ortak çalışmayı genellikle danışmanlık hizmeti
satın alma şeklinde yorumlamaktadır. Ortak proje üretme yolları, destek mekanizmaları ve
faydaları hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadığı için, danışmanlık müessesinden daha
ileri safhada bulunan proje oluşturmaya bu nedenle sıcak bakmamakta, danışmanları
aracılığı ile üniversiteye açılımlarının tam olduğunu düşünmektedirler.
Özellikle Ar-Ge'ye yönelik projelerin istihdam ettirdikleri insan kaynağı tarafından
gerçekleştirilmesi yolundaki tercih: Kuruluşların genel yaklaşımı oluşan problemlerin
çözümünün veya teknolojik atılımların bünyelerindeki çalışanları tarafından
gerçekleştirilmesi yönündedir. Ancak özellikle teknolojik atılım konusunda bazı büyük
işletmeler dışında atılım yapabilecek bilimsel Ar-Ge altyapısına sahip bir firma bulmak
oldukça zordur. Bu konudaki açık Üniversiteden karşılanarak her iki tarafın da faydalarını
gözeten bir işbirliğine gidilmesi mümkündür.
Sanayi kuruluşlarının üniversite ile proje çalışmalarına destek verecek yeterli maddi
imkanlara sahip olamaması veya bu imkanlara ulaşmak için gereken kurumların
varlığından (örneğin KOSGEB) haberdar olmamaları.
Karşılıklı Faydaların Doğru Tanımlanması:
Daha önce de belirtildiği gibi, üniversite-sanayi işbirliği günümüzde bir gereklilik haline
gelmiştir. Yukarıda belirtilen çekincelerden dolayı bu ilişkinin hızla gelişmesi mümkün
olmamıştır. Oysa üniversite-sanayi işbirliği yaklaşımının biran önce her iki kesim tarafından da
benimsenmesi ve hayata geçirilerek gelenekselleştirilmesi zorunludur.
Karşılıklı çekinceler incelendiğinde, temel sorunun her iki kesimi de memnun edecek ve
beraber gelişmeyi sağlayacak ortak bir söylemin oluşturulamamış olması olduğu ortaya
çıkmaktadır. "Konunda en iyisi ol !" ve "Bilgini uygula, sonuçlarını değerlendir" v.b.
söylemler ortak paydayı oluşturabilir. Bu söylemleri gerçekleştirebilmek için bilginin
üretilmesi ve yönetimi gereklidir. Bugüne kadar yapılan girişimler gerekli motivasyonu
sağlayamamıştır. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi, ortak çalışmanın zorunluluğunun tam
kavranamamış olması, diğeri ise tarafların sorumluluklarını tam olarak belirleyen ve haklarını
tanımlayan tam anlamıyla bir proje çalışmasının benimsenmemiş olmasıdır. Sözü edilen
ortamın yaratılması için her iki tarafın ortak çabası gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, bu
yolda atılan adımların kısa vadede çok büyük gelişmeler sağlamasını beklemek gerçekçi
olmayacaktır, ancak temellerin sağlam bir zemine oturtulmasını ve gelişimin sürekliliği
sağlayacak bir başlangıç olacaktır.
Mühendislerin bilgi üretim ve yönetim kültürüne sahip formasyonda yetiştirilmelerine rağmen,
çalışmakta oldukları işletmelerin teknoloji ve bilimsel gelişmelere olan ilgisi mühendislerin
üretime katkı ve kendilerini geliştirmesi açısından son derece önemlidir.
4.
SONUÇ:
Teknoloji alıp kullanan bir ülke olmak yerine, teknoloji üreten bir Türkiye için mühendislik
eğitiminde bilgi üretimi ve yönetiminin ön plana çıkartılması gerekmektedir. Bunun için
-215-
üniversitelerin kendilerine uygun yapılanmayı oluşturmaları gerektiği gibi, sanayi
kuruluşlarının da elde edecekleri faydanın hizmet karşılığını üniversitelere proje danışmanlık
ücreti, doktora veya yüksek lisans öğrenci burs katkısı, laboratuvar giderleri v.b. şeklinde
vermeleri gereklidir. Oluşacak faydanın ortak paydası Bilgi'dir ve teknoloji üretmenin en
önemli öğesidir.
Önemli olan verilerin işlemlenmesi değil, bilginin yönetimidir. Gelişmiş ülkeler bugün sadece
kendilerine gereken miktarda istihdam yaratan imalat sektörünü barındırmakta ve kendilerini
bilgiyi yöneterek teknoloji pazarlayan bir yapılanma içerisine sokmaktadırlar. Gittikçe artan
çevre duyarlılığı göz önüne alındığında, imalat sektörünün kar marijinlerinde önümüzdeki
yıllarda bir azalma görüleceği kesindir. Bu nedenle, imalat yapan, bağımlı ve çevre sorunları
ile boğuşan az gelişmiş bir ülke olmak yerine teknoloji satan, temiz ve gelişmiş bir ülke için
hep beraber bilgiyi elde etmek ve yönetmek çabası içine girmeliyiz.
•*İ
ı * .
KAYNAKLAR:
[1] Kaykayoğlu, C. R., "Üniversite-Endüstri-Devlet Bilimsel İşbirliğinin Temelleri", III. Ulusal
Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu, Rapor ve Bildiriler Kitabı, sf. 203-225, 16-17
Ekim 1997, İstanbul.
[2] Üniversite web sayfaları.
[3] Barclay, R. and Philip, C. M., "What is Knovvledge Management?", Knovvledge Praxis,
http://www.media-access.com/whatis.html.
[4] Michael B. B. Histand, Alciatore, D., "Introduction to Mechatronics and Measurement
Systems", McGraw-Hill, 1998.
[5] Altaç, Z. ve Par, B., "Mühendislik Eğitiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri", III. Ulusal
Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu, Rapor ve Bildiriler Kitabı, sf. 77-82, 16-17
Ekim 1997, İstanbul.
-216İ) ,tk
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV. Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu
01-02 Kasım 2001
TÜRKİYE'DE MAKİNA MUHEIVD.ISLIGI EGITIMI ve
T.URKIY.E ENDÜSTRİSİNİN MAKİNA
MÜHENDİSLERİNDEN BEKLEDİKLERİ
Mat Yük.Müh. Ali Suat GENCER
ALSTOMELEKTRİK ENDÜSTRİSİ A.Ş.
OG Endüstri Müdürü
Gebze- Kocaeli
ssgencer@netone. com. tr
Ali Suat GENCER
23.07.1969 yılında İstanbul'da doğdu. İlk öğrenimine İstanbul Bakırköy'de devam ettikten
sonra Orta ve Lise öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. Makina Mühendisliğine
Lise yıllarında aldığı uygulamalı derslerle ilgi duymaya başladı ve bu çizgisine İstanbul Teknik
Üniversitesi Makine Fakültesi'nde devam etti. Üretim ve organizasyon konularında Türk Hava
Yolları ve Almanya'da Federal Demiryollarında (Deutsche Bundesbahn A W) staj gördü. 1992
yılında Makine Mühendisi olarak Mezun olduktan sonra aynı yıl Yüksek Lisans için İstanbul
Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü'nde Robotik Programına olarak devam etti.
Yüksek Lisans Öğrenimini 1995 yılında Çanakkale Çimento tesislerindeki harmanlama
prosesinin tanılanması konusunda tamamladı. Yüksek Lisans süresi zarfında endüstride de
çalışmalarda bulundu. 1994-1996 yıllarında Denizli'de bir kablo üreten tesisin kuruluşunda
görev aldı. Bu çalışmalar esnasında üretimin temel konularının yanı sıra proseslerde verimlilik
arttırıcı çalışmalar konularında (Takım çalışmaları, TKY, KAIZEN, malzeme akışında
KANBAN) eğitim gördü ve bunları çalıştığı endüstriyel tesislerde uygulama fırsatı buldu.
Halen aynı sistemlerin uygulanmakta olduğu ALSTOM Elektrik Endüstrisi A.Ş. de OG Salt
Cihazları Endüstri Müdürü olarak görev yapmakta olan Ali Suat GENCER evli olup İngilizce,
Almanca ve İsveççe bilmektedir.
ÖZET:
Bu çalışmada, Türkiye'deki Üniversitelerin Makina Mühendisliği eğitimi veren fakülte ya da
bölümlerinde, Türkiye'nin gerçekte endüstriyel alanda ihtiyaç duyduğu Makina Mühendisi
profilinin nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusu ele alınmıştır. Buna göre giriş bölümünde,
endüstriyel bilincin önemi, diğer bölümlerinde endüstri toplumunun ne anlama geldiği ve nasıl
oluştuğu ile bunun gereksinimlerini karşılayan makina mühendisi portresi ve nasıl
yetiştirilmesi gerektiği konulan AB ülkelerindeki eşdeğer program ile bir benchmarking
çalışması çerçevesinde incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise öneriler ve konuya endüstriyel
kapsamlı bir genel bakış yer almaktadır.
1. GİRİŞ:
Dünyada önceden Doğu Bloğu adıyla anılan ülkelerdeki kapalı ekonomik sistemin büyük
oranda ortadan kalkması ile birlikte Pazar ekonomisinin sınırları daha da genişlemiş ve bununla
-217-
birlikte son 12 yıldır daha geniş nüfus kitlelerine hitap etmeye başlamıştır. Bu, dünya
üzerindeki gelişmiş ülkeler adı verilen ülkelerde yer alan büyük finansman gücüne sahip olan
firmaların faaliyet gösterdikleri alanları genişletme fırsatı sağlamıştır. Hatta özellikle son 5-6
yıllık zaman dilimi içerisinde ise, bu yüksek finansman gücüne sahip olan firmalar muadili
olan rakipleri ile çok fazla sayıda küçük pazarda çalıştıklarını fark etmişler ve performanslarını
yükseltmek amacıyla şirket evlilikleri adını verdiğimiz sektörel paylaşımlarla dünya pazarlarını
parsellemişlerdir. Bu tür firmaların kökenlerine inildiğinde bunların genelde G7 adı verilen
(Rusya'yı bunlardan ayrı tutmak gerekir) dünyanın sanayileşmiş ve gelişmiş 7 ülkesinden
geldikleri görülmektedir. Diğer bir değişle bu firmaların üst yönetim kadroları, stratejilerini
kuran beyin takımlarında görev yapan teknik ve ticari uzmanlar bu G7 ülkelerinin
vatandaşlarıdırlar. Pekala bu ülkeler nasıl sanayileştiler ve nasıl geliştiler? Bu sorunun cevabını
ülkeler üzerindeki eğitim politikalarını irdeleyerek ortaya çıkartmak gerekmektedir.
Birçoğumuzun aklına hemen bu ülkelerin 18. yy sonlarına doğru buhar makinasının
İngiltere'de keşfini müteakip üretim, ulaşım ve nakliye alanlarında kullanımı ile birlikte bir
endüstri devriminin ortaya çıktığını ve bu sayede dünya üzerinde sömürgeler ele geçirerek yer
altı ve yer üstü zenginlikleri ile ucuz insan gücünü ülkelerine taşıyarak, bunları kullanarak
geliştikleri gelecektir. Bütün bunlar yanlış değildir. Ancak hiçbir zaman Türkiye'nin bu
endüstri devrimini yaşamadığı için bu gelişmiş ülkelerin arasına giremeyeceğini
düşünmemeliyiz. Öncelikle bu endüstrileşmeye altyapı sağlayan her alandaki eğitim
sistemlerimizi ve genel eğitim politikamızı değiştirmemiz gerekecektir. Öyleyse nasıl
yapacağız?
2. ENDÜSTRİ TOPLUMU NEDİR VE NEDEN OLUNMALI?
Endüstri Toplumu kavramı dünyada endüstride gelişmiş ülkelerin toplumları için ortaya
atılmıştır. Çünkü bu toplumlar ülkelerindeki gelişmiş ve dünyadaki acımasız rekabet şartlarına
sürekli olarak altyapı veren toplumlardır. Bu insanlar daima, endüstrinin ihtiyaç duyduğu ve
önceden planlanmış şekilde ihtiyaç duyacağı şekilde bilinç kazanmakta ve her an yeni bir
vizyon ortaya koyabilecek kapasiteye sahip insanlar olarak yetiştirilmektedirler. Endüstriyel
anlamda yeni bir vizyon ortaya koyabilmek demek bu alanda lider olmak anlamına
gelmektedir. Bu da bir sonraki aşamada endüstriyel liderliğin verdiği güç ile kendi endüstriyel
ürün ve know-how (bu da bir sinerjik beyin ürünüdür) ile dünya pazarlarını fethetmek ve
buradan elde edilen gelirler ile kendilerini finanse ederek ekonomilerini dünyaya kabul
ettirmek anlamına gelir. Bugün çevremize baktığımızda (uluslararası basın-yayın organlarını
takip ettiğimizde) karşımıza çıkan tablo endüstri toplumlarının dünyaya liderlik ettiğidir.
Türkiye'de endüstri alanında faaliyet göstermekte olan yabancı firmaları inceleme altına
aldığınızda şu tablo karşımıza çıkmaktadır:
•
•
•
•
Üst düzey yönetici kadroları (merkezlerine raporlayan kişiler) kendi ülkelerindendir
Üretimi yapılan ürünler kendi know-how larına dayanan ve kendi ar-ge ürünleridir
Türkiye'deki tesislerde pazara sunulur hale getirilen ar-ge faaliyetleri yoktur ya da bu
tesislerde üretim ile entegre halde değildir
Ar-Ge yerine çoğunlukla teknoloji transferi yolunu seçmektedirler bu da sadece üretimin
insan gücü tarafını ülkemizden temin ettikleri anlamına gelir
-218-
•
•
•
Ürünlerinde kullandıkları hammaddenin ve yarı mamulün kritik bir bölümü, makineekipman kendi ülkelerinden temin edilmekte, böylece kendi ülkelerindeki ana ve yan
endüstriyi de çalıştırmaktadırlar
Kullanılan finansmanın denetimini kendi ülkelerinden gelen kişiler yapmaktadır
Ara yönetim kademelerinde kendi ülkelerinin vatandaşı olan ancak Türkiye kökenli
insanların bulunmasını tercih etmektedirler.
Görmekteyiz ki böyle firmalar kendi ülkemizde, kendi ekollerini uygulamakla ve Türkiye
ekonomisini yönlendirmektedirler. Bu da liderliklerini bize kabul ettirdikleri anlamına gelir.
Bizim Türkiye olarak dışarıda faaliyet gösteren bir firmamız var mıdır? Maalesef bunun cevabı
"hayır" dır ve KKTC'de ve diğer Türk Cumhuriyetlerinde bile bu noktaya henüz
gelememişizdir. O halde dünyada liderlik edebilmek, en azından ekonomik bağımlı
kalmamanın en kuvvetli çözümü sağlam bir endüstriyel altyapı kurmak ve endüstri toplumu
olmaktan geçmekledir.
3. NASIL ENDÜSTRİ TOPLUMU OLUNMALIDIR?
Endüstride gelişmiş olan ülkeleri analiz etmeye devam edersek, ekonomilerinin daima üretime
ve buna bağlı olarak eğitimleri ile kurmuş oldukları düşük maliyetli, istenilen kalitede, yüksek
rekabet ve ihracat potansiyeline dayandığı görülmektedir. Öncelikle bu gerek şartın ülke
insanına anlatılması ve toplumun bu yönde bilinçlenmesi gerekiyor. Bu da ülkenin genel eğitim
politikasının çizgilerini belirliyor. Ülkenin eğitim politikasının endüstriyi esas alması
gerekmektedir. Bu ülkenin sadece endüstride çalışacak kişiler yetiştirmesi gerektiği anlamına
gelmez. Tıp, tarım, balıkçılık, hayvancılık, tekstil, otomotiv, gıda, ulaşım, iletişim, eğlence,
kimya, biyoloji,spor alanları dünyada rekabete açık lokomotif alanlardır. Bütün bunların temeli
endüstriye dayanır. Örnek olarak tıp demek yalnız doktor yetiştirmek anlamına gelmez.
bununla birlikte tıbba dayalı endüstriyi de düşünmek gerekir. Bugün doktorlarımızın kullandığı
cihazlar, araç ve gereçler büyük oranda dışarıdan temin edilmektedir. Benzer durumlar diğer
bütün sektörlerde de mevcuttur. Oysa ki doktorlarımız, eğitim kadrolarımız ve çeşitli
alanlardaki mühendislerimiz oluşturacakları sinerji ile bu endüstriyel yapıyı oluşturabilir ve
dünya pazarlarına bu cihaz, araç-gereçlerin sunulması gerçekleşebilir.
İşte bu örnekten çıkaracağımız sonuç doğrultusunda eğitim politikamızda şu öğeler esas
alınmalıdır:
•
•
•
•
•
•
Öncelikle ülke ekonomisinin planlanan bir zaman dilimi sonunda geleceği konum
düşünülmeli, buna göre sinerji oluşturacak meslek ihtiyaçları belirlenmelidir.
Temel eğitimin ilk yılından itibaren öğrenciler ileride oluşturmaları gere!.en sinerjinin
bilincinde (know-how kadar know-why da büyük önem taşır) olmak üzere takım
çalışmalarına yönlendirilmelidirler. Burada grup ile takım arasındaki farka dikkat
edilmelidir.
Verimlilik kavramı aşılanmalı tüketim teşvik edilmemelidir.
Öğrencilerin psikolojik yönleri uzmanlarca dikkate alınmalı ve kendilerine güvenin
tamlığı sağlanmalıdır. Sınıf geçme-sınav psikolojilerinin yerini daha makro ve
kolektif hedefe odaklanma almalıdır.
Eğitim kadroları bunlara göre yeniden yapılandırılmalıdır.
En az iki yabancı dil öğrenimi yapılmalı fakat diğer bütün dersler Türkçe olmalıdır.
-219-
tfiBasın ve yayın organlarının da bu çizgiye paralel çalışmalarının önemi büyüktür. En çok TV
izlenen saatlerde, gazetelerde halkın makro hedeflere yönlendirilmeleri gerekmektedir. Bu da
temel eğitim politikasından ayrı tutulmamalıdır. Oluşacak olan bu altyapının üzerine
endüstriyel bilinç oturtulmalıdır. Bunun olması için de üretim ve verimlilik gibi kavramlar
insanlarımıza yine basın ve yayın aracılığı ile aktarılmalıdır.
4. NASIL MAKİNA MÜHENDİSLERİ YETİŞTİRMELİYİZ?
Ülkemizde endüstriyel altyapının en önemli öğelerinden biri olan Makina Mühendisliği eğitimi
dört yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşmektedir. Bu dört yılın ilk iki yılı çok temel konularla,
ancak son iki yılı ağırlıklı meslek konulan ile geçmektedir. Acaba bu son iki yıl bir mesleki
kariyeri taşımak için, endüstriyel formasyonun kazanılması için yeterlimidir ve endüstri ile
bütünleştirici konuların aktarılmasına fırsat kalıyor mu? Buna "evet" cevabını vermek zordur.
O halde nasıl bir Makina Mühendisliği eğitim süreci yapılandırılmalıdır? Bu, AB ülkelerinde
nasıl yapılmaktadır?
AB ülkelerinde temel eğitimin son yıllarına doğru öğrenciler, endüstri ile ilgili olarak
ihtiyaçları görüyorlar ve buna göre öğretmenlerinin ve ailelerinin yönlendirmeleri ile
eğer teknik alanlarda çalışmak yolunu seçiyorlarsa ülkemizde Endüstri Meslek liseleri
statüsündeki Meslek okullarına devam ediyorlar. Meslek okullarında gördükleri konular torna,
tesviye, kaynak, döküm gibi temel üretim yöntemleri gibi üretimin temel konuları iş kalitesi ile
AB ÜLKELERİNDE MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİM SÜRECİ
TEMEL EĞİTİM
8 YIL
KENDİNE GÜVEN, ÜLKE MİSYONU
ALTYAPI
1
1
MESLEK OKULLARI
3 YIL
TEMEL ÜRETİM TEKNİKLERİ
KALİTE FELSEFESİNİN OLUŞUMU
LİSE EĞİTİMİ
4 YIL
SOSYAL EĞİTİM
DOĞAL BİLİMLER EĞİTİMİ
MESLEK YÜKSEKOKULU
2 YIL
PLANLAMA-TAKİP BECERİLERİ
ÜNİVERSİTELER
5 YIL
TASARIM
MODELLEME, GELİŞTİRME
MESLEK YÜKSEKOKULU
2 YIL
PROSES PLANLAMA
MAKİNA MÜHENDİSİ
-220-
İ
birlikte teşkil ediliyor ve bunlara ek olarak
gördükleri konuların arasında çalışma saatlerinin önemi, verimlilik gibi maliyet kavramları
veriliyor. Buradan sonra eğer kendi kariyerlerine devam etmek isterlerse iki yıl süreli Meslek
Yüksekokullarına geçişlerine imkan veriliyor. Meslek Yüksekokullarında daha çok gelişmiş
üretim teknolojilerinin yanı sıra üretim planlama ve takibi gibi konuların geliştirilmesi ön
görülüyor. Bu yoldaki kariyerin bir sonraki adımı ise bu okullarda iki yıl daha fazla okunarak
endüstriyel tesislerde görev almak üzere proses mühendisliği eğitimi alınıyor. Burada artık
üretim kalitesi, maliyetlerin kontrolü ve teslimatların nasıl planlandığı görülüyor. Buna göre
endüstride görev alacak bir Makina Mühendisinin profili belirlenmiş oluyor. Diğer bir deyişle
Makina Mühendisleri kalite, maliyet ve teslimat gibi endüstrinin oturduğu üçlü sacayağın
bilincine vakıf olarak mezun oluyorlar. Bununla birlikte Makina Mühendisleri lise öğreniminin
devamında, liselerdeki derslerdeki yeteneklerine göre değerlendirilerek bitirme sınavlarındaki
performansa göre Üniversitelere devam edebiliyorlar. Liselerde ispatlamış oldukları fen
alanındaki altyapının üzerine Üniversitelerin Makina Mühendisliği bölümlerinde beş yıl süre
ile ağırlıklı tasarım, modelleme, ürün geliştirme gibi konularda uzmanlaşarak mezun oluyorlar.
Bunun ilk iki yılı yine temel bilim dersleri ve son üç yılı mesleki mühendislik dersleri ile
gerçekleşiyor.
Her iki profilde de stajlar büyük önem taşıyor ve proses mühendisliğini üstlenecek profildeki
Makina Mühendisi adayları her yıl sonundaki stajlarını okullarının gösterdiği (bu okul-endüstri
işbirliği çerçevesinde gerçekleşiyor) fabrikaların üretim tesislerinde bilfiil çalışarak, tasarım ve
geliştirme profilindeki Makina Mühendisliği adayları için de yine okullarının gösterdiği
tesislerdeki tasarım ofis ve laboratuarlarda uygulamalı tasarım ve simülasyonlarını yaparak
gerçekleşiyor. Gördüğümüz gibi endüstriyel alanda gelişmiş olan ülkeler bugün ve geleceğe
dönük ihtiyaçları olan Makina Mühendislerini, gerek endüstrinin içerisinde çalışacak üretimproses mühendislerini gerekse ar-ge faaliyetlerini gösterecek ve yönlendirecek olan
mühendislerini konularının özlerine inerek uygulamaları ile birlikte çalışma hayatına hazır
şekilde yetiştiriyorlar. Bu da Makina Mühendislerinin
kendi alanlarında bir vizyon
yaratmalarında kusursuz bir altyapı teşkil ediyor.Türkiye olarak bizim de Makina Mühendisliği
eğitim sürecini kendi ülkemizin ekonomik beklentilerine göre endüstri ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde yeniden yapılandırmamız gerekmektedir. Üretim ve tasarımı birlikte düşünmeli
ve sinerjik ortamı henüz okullarda iken öğrencilerimize sunmak gerektiğinin bilincinde
olmalıyız. Yükseköğrenimin ulusal eğitim programlarına paralelliğini sağlamalıyız.
5. SONUÇ
Bir Makina Mühendisinin vizyonunda daima kalite, maliyet ve teslimat süresi kavramlarının
bulunması gerekmektedir. Ülkemizdeki mevcut Makine Mühendisliği eğitimi sürecinde kalite
kavramı kontrol gerektiren bir iş olarak görülmekte, oysa ki bu işin endüstriyel tesislerde
üretimin sorumluluğunda olduğu ve üretilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Maliyet yine aynı
şekilde mevcut sürecimizde sanki maliyeciler ya da iktisatçıların alanında olması gereken bir
kavram gibi görünse de bu da üretimin sorumluluğundadır. Bir işi yapmak için gereken
standart sürelerin belirlenmesi ve buna bağlı olarak üretim verimliliğinin ölçülerek kontrol
edilmesi yine üretimde çalışan Makina Mühendislerinin alanındadır. Aynı şekilde ürünün
müşteriye zamanında sunulmasının sağlanmasında, üretim önemli bir süreç teşkil eder ve
-221-
fi'-i •
üretimden sorumlu Makina Mühendisi bu konuda diğer süreç sahipleri ile bir sinerji
oluşturarak müşteriye tam zamanında ürün sunma sorumluluğunu taşımalıdır. Diğer bir deyişle
üretimdeki Makina Mühendisleri tam zamanında yönetimin bilincinde olmalıdır ve buna uygun
paralel malzeme (kanban vs.gibi) ve işgücü (adam-saat uygulamaları ile proses kapasite
planlaması) akışlarını yönlendirecek kapasiteyi oluşturacak bir altyapıya sahip olmalıdır. Yine
tasarım ve ar-ge alanlarında çalışacak olan Makina Mühendisleri de yaptıkları işlerde
ergonomi, düşük maliyet, kalite kolay temin edilebilirlik, evrensellik gibi kavramları uygulama
sorumluluğu altında olduklarını unutmamalıdırlar.
Ülkemizdeki Üniversitelerin Makina Mühendisliği Fakültelerinden mezun olan Makina
Mühendisleri bütün bu yukarıda sayılan formasyona sahip olduklarında ekonominin ön
gördüğü endüstriyel altyapı oluşuyor demek olacaktır. Çalışmış oldukları iş yerlerinde günlük
işlerinde kalite, maliyet , teslimat gibi kavramlara odaklanarak çalıştıklarında, işlerini zaman
bazlı birer aksiyon planı çerçevesinde yapmaya başladıklarında ve bunun eğitimini çevrelerine
de yaygınlaştırıyor olduklarında Türkiye'de de bir "endüstri toplumu" oluşuyor anlamına
gelinecektir. Ülkemizdeki eğitim sürecinin en önemli açık noktalarından biri de maliyetlere
doğrudan etki eden zaman kavramının öğrencilere aşılanmıyor olmasıdır. Bu bilincin eğitimin
her bireyinde yerleşmiş olması gerekmektedir. Bütün yukarıda sayılan koşulları eğitimin her
kademesi ve en önemlisi mesleki açıdan son noktası olan Üniversitelerimizde oluşturduğumuz
zaman ülkemizin firmaları da kısa zamanda dünya üzerinde hak ettikleri yerleri almaya
başlayacaklardır.
-222-
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
"IV.UIusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu"
01-02 Kasım 2001
TÜRKİYE'DE YÜKSEK ÖĞRETİMİN NİTELİĞİ VE İŞ
DÜNYASININ BEKLENTİLERİ
Bayram TOPAL1, İsmail GÜMÜŞ2
'Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Esentepe kampusu , Adapazarı,
TÜRKİYE
Tel. (0264)3460353 E-Posta : btopal@sakarva.edu.tr
2
Sakarya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Kapalı Spor Salonu yanı, Adapazarı,
TÜRKİYE
Tel. (0264)3460353 E-Posta : gumus@sakarya.edu.tr
ÖZET:
Bu çalışmada öncelikle Türkiye'de yükseköğretimin bilimsel ve mali açıdan geçmişten bugüne
gösterdiği gelişmeler incelenmiştir. Türk yükseköğretiminin diğer uluslarla bilimsel ve mali
yönden durumu gözden geçirilmiştir. Plansız bir büyüme ve yetersiz imkanlar sebebiyle
yükseköğretim kalitesinde yeterince başarıya ulaşılamaması
yeni çözüm arayışlarını
beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada bir çıkış yolu olarak birçok ülkede ve ülkemizde bazı
üniversitelerde hayata geçirilmeye çalışılan Toplam Kalite Yönetim (TKY) felsefesinin
yükseköğretim kurumlarında yerleştirilmesi önerilmiştir. Böylece iç ve dış müşteri tatminini
esas alan, öğrenci odaklı yönetim sisteminin yükseköğretimin niteliğinde önemli bir katkı
sağlayacağı vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Eğitim Kalitesi, Toplam Kalite Yönetimi, Yükseköğretimin Niteliği
1. GİRİŞ
Ülke kalkınmasında eğitimin önemli bir rolü vardır. Bilgi toplumu olarak ifade edilen
çağımızda eğitim ve öğretimin rolü daha da artmış bulunmaktadır. Küreselleşmekte olan
dünyada eğitim ulusal olmaktan çıkarak uluslar arası olmaya yönelmiştir. Bu durum eğitimde ,
özellikle yüksek öğretim kalitesinde gelişmiş batılı ülkelerin seviyesini yakalamayı zorunlu
kılmaktadır.
Ülkemizde yüksek öğretim kurumlan yapıları itibarıyla özel ve devlet üniversiteleri olarak iki
gruba ayrılmaktadır. Özel üniversiteler devlet üniversitelerine göre daha rekabetçi bir ortamda
bulunmaktadırlar. Ancak devlet üniversitelerinin de gelecekte daha rekabetçi bir ortama
girmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple tüm yüksek öğretim kurumları kısa bir zaman içerisinde
verdikleri hizmeti iyileştirmek zorunda kalacaklardır. Bir taraftan batılı standartların
yakalanması, diğer taraftan rekabetçi bir eğitim ortamının oluşması yüksek öğretim
kurumlarında toplam kalite yönetimi felsefesinin benimsenmesini ve uygulamaya konmasını
hızlandıracaktır.
-223-
Eğitim hizmetlerinde hatanın yeri yoktur. Eğitim süreçlerinde yapılan hataların sonuçlan çok
büyük zararlara yol açmaktadır. Dolayısıyla süreçlerin sıfır hataya ihtiyacı vardır. Toplam
kalite yaklaşımı bu konuda kendisini ispatlamış bir yaşam felsefesidir.
Toplam Kalite Yönetiminin yüksek öğretim kurumlarında uygulanması, kurum temelinde
modrn liderlik anlayışının oluşturulmasına,
kurumların sistemlerini daha iyi
değerlendirmelerine ve sorunların ortaya çıkmadan önlenmesine fırsat tanımaktadır. İnsan
faktörünü yeniden keşfeden bu yaklaşımda, yeni dünya düzenine uyum sağlayacak vasıfta
insan gücünün yetiştirilmesi amacıyla akademik ve idari fonksiyonlarda sürekli iyileşme ve
gelişme ile hizmetten yararlanan kesimin şimdiki ve gelecekteki istek ve ihtiyaçlarını
karşılayarak en üst düzeyde tatmini amaçlanmaktadır.
2. TÜRKİYE'DE YÜKSEK ÖĞRETİM VE NİTELİĞİ
Ülkemizde sayıları az da olsa çok eskiye dayanan, uzun bir geçmişi olan yükseköğretim
değişen ve gelişen şartlara uyum sağlayarak, ülke ve toplum ihtiyaçlarını karşılamada önemli
rol oynamış bulunmaktadır. Yükseköğretim kurumları uzun süreden beri yetiştirdiği insan
gücü, oluşturduğu yeni bilgiler, ekonomik, teknik ve sağlık hizmetlerinden teknoloji transferine
kadar bir çok önemli alanda ülkeye, dolayısıyla topluma hizmet sunmuşlardır. Ülkemiz
yükseköğretimi, insanımıza ve insanlığa, ülkemize ve uluslara sağlık, mutluluk ve refahın
paylaşımı için önemli katkılar sağladığı ancak bunun istenilen düzeyde olmadığını belirtirken
yine de, kültürel değerlerini muhafaza etmiş, gelişmeleri yakından takip ederek kendini bir
ölçüde yenilemiş ve toplumsal değişime eleştirilecek bir kısım yönleri olsa da
öncülük
etmiştir.
3. TÜRK YÜKSEKÖĞRETİM KURUMUNUN DURUMU
Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının sayısı vakıf üniversiteleri ile birlikte 76 ya, öğrenci
sayısı cumhuriyetin ilk yıllarında 2914 den 2000 yılında 1419927 ye yıllık mezun sayısı 321
den 198654 e, öğretim elemanı sayısı ise 307 den 63866 ya ulaşmıştır. Cumhuriyet döneminde
üniversite, öğrenci ve öğretim üyesi sayısı oldukça hızlı bir artış göstermiş, yükseköğretim
İstanbul'dan Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. Zaman zaman ekonomik ve
sosyal şartların ağırlaşmasına rağmen okullaşma oranı hızlı bir şekilde artmıştır.
Yükseköğretimin ülke düzeyinde yaygınlaşması çağdaş uygarlık düzeyini yakalama konusunda
önemli bir mesafe olarak görülmektedir.
Yüksek öğretim kurumlarının durumlarını mali ve bilimsel kriterler çerçevesinde ortaya
koymak mümkündür. İzleyen paragraflarda bu iki açıdan Türk yükseköğretiminde meydana
gelen gelişmeler ve ülkemizin diğer uluslarla karşılaştırmaları yapılacaktır.
3.1. Mali açıdan yüksek öğretimin durumu
Türkiye ekonomisinin zayıf durumda olmasından yüksek öğretim kurumları da paylarını
almaktadır. Ülkenin mali kaynaklarının kıtlığı yüksek öğretime ayrılan kaynağın da yetersiz
olmasına sebep olmaktadır. Aşağıdaki tablolarda bu durumu açıkça ortaya koyan çeşitli bilgiler
verilmiştir.
-224-
TABLO l.Yükseköğretime yapılan kamu ve özel sektör harcamalarının GSYİH' ye oranı (1995)
Yüksek öğr. / GSYİH (%)
Ülke
Top. Eğitim / GSYİH (%)
Danimarka
7.1
1.3
2.4
ABD
6.7
Fransa
6.3
1.1
1.2
Almanya
5.8
5.6
1.8
Şili
1.0
4.7
Japonya
4.1
1.0
Arjantin
3.7
Yunanistan
0.8
Hindistan
2.6
0.7
2.4
Türkiye
0.9
Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 107
Yukarıdaki tablodan Türkiye'de eğitim ve yüksek öğretimin GSYİH (Gayri safı yurt içi hasıla)
içindeki payının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Buna birde ülkemizin GSYİH sının
diğer gelişmiş ülkelere göre oldukça düşük olduğu eklendiğinde eğitimin dolayısıyla yüksek
öğretimin ne derece sıkıntı içerisinde yürütüldüğü daha iyi anlaşılabilmektedir.
TABLO 2. Yükseköğretime ayrılan bütçe ödeneklerinin yıllara göre değişimi (%)
Yıllar
Yükseköğretim bütçesinin
Top. Eğitim bütç.
Top. bütçe içindeki
GSMH içindeki
İçindeki payı (%)
payı (%)
payı (%)
1981
24
3.1
0.58
1984
3.7
0.53
25.7
1987
2.9
25.7
0.42
1990
3.9
22.8
0.56
0.69
1991
23.7
4.2
1992
22.9
4.3
0.84
4.1
0.9
1993
22.5
1994
25
3.8
1.1
1995
25.1
3.2
0.9
0.8
1996
26.4
2.6
1997
28.4
3.1
0.8
1998
25.4
2.9
0.86
1999
22.9
2.8
0.84
2000
0.8
22.8
2.2
Kaynak: YOK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 106
Eğitim sektörünün getirişi kısa sürede elde edilemediği için genellikle bu sektöre yapılan
yatırımların geri dönüşünün olmadığı düşünülür. Bu sebeple bütçeden eğitime ayrılan payın
yükseltilmesinde fazla istekli davranılmamaktadır. Yukarıdaki tabloda bütçeden yüksek
öğretime ayrılan payların yıllar itibarıyla gelişimi izlenebilmektedir. 1980'lerde bütçede
yüksek öğretime %3.1'lik pay ayrılırken, o tarihten bugüne bir çok yüksek öğretim kurumu
açılmasına karşın 2000 yılında bu pay %2.2'lere kadar gerilemiştir. Bu tablo yüksek öğretimde
yaşanan kaynak sıkıntısının büyüklüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
-225-
TABLO 3. Öğrenci başına bütçe ödenekleri
Yıllar
Öğrenci başına cari eğitim harcaması
(ABD Doları)
Toplam
Örgün eğitim
1487
1551
1981
1180
1984
1343
714
1987
947
1000
1522
1990
976
1520
1991
1157
1992
1761
2046
1256
1993
1994
889
1519
604
1995
1230
1996
1042
651
804
1997
1229
821
1998
1328
1999
1401
889
Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 108
Yeni üniversitelerin kurulması ile 1992, 1993 yıllarında 2000 $'ı bulan örgün yüksek
öğretimde öğrenci başına eğitim harcaması daha sonra tekrar gerilemeye başlamış ve 1999
yılında 1401 $'a kadar düşmüştür. Bu rakam batılı ülkelerde 5000 $'ın altına düşmemektedir.
Açık öğretim dahil edildiğinde bu rakam daha da düşmekte ve 1999 yılında 889 $ 'a kadar
gerilemektedir.
TABLO 4. Ülkeler itibarıyla öğrenci başına yapılan eğitim harcaması -(ABD Doları)- (1995)
Ülkeler
Öğrenci başına harcama ($)
16262
ABD
isveç
13168
Malezya
11016
Avustralya
10590
10132
İsrail
Almanya
8897
Japonya
8168
Danimarka
8157
İtalya
5013
Yunanistan
2716
Türkiye
1230
Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu"
Mart 2000, S. 109
Yukarıdaki tablodan görüldüğü gibi yüksek öğretimde öğrenci başına eğitim harcamaları yönü
ile gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde yer almaktayız. 1995 rakamları dikkate alındığında
Türkiye'de
ABD'nin
%8'i, İsrail'in %12'si, Japonya'nın %15'i, İtalya'nın %25'i,
Yunanistan'ın %45'i kadar öğrenci başına eğitim harcaması yapılmaktadır. Bu durum
Türkiye'deki üniversitelerin mali açıdan ciddi bir sıkıntı içerisinde olduğunun bir göstergesidir.
Bu mali sıkıntılar üniversiteleri teknik ve bilimsel yönlerine de olumsuz etkiler yapmaktadır.
Ancak şunu da burada vurgulamak gerekir ki Türkiye'de üniversitelerde yapılan bilimsel
-226-
7.JL
I
çalışma ve araştırmalar iş dünyasıyla yeterince paylaşılmamaktadır. Eğer üniversiteler sanayi
ile iyi bir işbirliğine gidebilseler üniversitelerde yaşanan bugünkü kaynak sıkıntılarının büyük
ölçüde azalacağı, diğer yandan ülke ekonomisinin bundan büyük bir kazanç sağlayacağı
bilinen bir gerçektir. Ancak bu konuda yeterince teşvik yapılamadığı kanaatindeyiz.
3.2. Bilimsel açıdan yükseköğretimin durumu
Bilimsel ve teknolojik gelişmişlik düzeyinin ölçülmesinde AR-GE faaliyetleri ,bilimsel
ortamlarda yapılan yayın çalışmaları ve bu yayınlara yapılan atıf sayıları dikkate alınmaktadır.
Türkiye'deki üniversitelerin bilimsel yönden durumları aşağıdaki tablolarda özetlenmiştir.
TABLO 5. AR-GE Personel sayısı, GSYİH den AR-GE ye ayrılan pay ve yayın sayılarının ülkeler
itibarıyla karşılaştırılması
Ülke
AR-GE
Personeli GSYIH den AR- Yayınlanan yıl 1999
(milyon kişi başına)
GE ye ayrılan % Sayı
Dünya
sıralaması
2.7
268765
1
ABD
3732
6309
68748
2
Japonya
2.9
63068
3
2843
2.3
Almanya
1.9
61213
4
2417
ingiltere
45484
Fransa
2584
2.2
5
3520
0.7
21891
8
Rusya
2.1
18573
11
2656
Hollanda
17138
Çin
350
0.5
12
0.8
12521
Hindistan
149
15
2.9
10918
Kore
2636
16
2812
2.9
6933
24
Finlandiya
Türkiye
396
0.5
4491
25
Norveç
1080
1.7
4347
26
Yunanistan
774
0.5
4140
28
0.4
784
87
52
Malezya
Kaynak: YÖK. "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 104
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Türkiye'de AR-GE personeli sayısı gelişmiş ülkelerden
oldukça geridedir. Buna paralel olarak GSYİH dan AR-GE ye ayrılan pay da oldukça düşüktür.
Bu yönüyle Türkiye'nin gelişmiş ülkelerle araştırma, geliştirme faaliyetleri yönü ile bir yarışa
girmesi imkansız gözükmektedir. Tabloda Türkiye'den Japonya'nın yaklaşık 20 kat, ABD ve
Rusya'nın 10 kat, Kore'nin 6 kat daha fazla AR-GE personeli istihdam ettiği görülmektedir.
Özellikle Japonya'nın bu konuya oldukça fazla önem verdiği anlaşılmaktadır. Türkiye bu
konuda Hindistan ve Malezya gibi ülkelerden önde gözükmektedir.
Bilimsel yayınlar açısından Türkiye'nin durumu incelendiğinde 1999 yılı itibarıyla Dünyada
25. sırada yer aldığı görülmektedir. 1999 yılında Türkiye'de yapılan yayın miktarı ABD'nin
%1.7 si, Japonya'nın %6.5 i, Fransanı %10'u, Hindistan'ın %30'u kadardır.Bununla birlikte
Norveç, Yunanistan ve Malezya gibi ülkelerden daha fazla bilimsel yayın yapıldığı
anlaşılmaktadır.
-227-
TABLO( 5. SCI Tarafından taranan dergilerde yapılan Türkiye adresli yayınlar
Dünyadaki
% artış
Dünya toplam Türkiye kökenli Türkiye
Yıllar
yayın sayısı
% si
% artış
yayın sayısı.
0.047
427625
200
1975
584564
390
0.067
1980
493
29.7
0.081
20.9
609893
1985
0.14
13.6
658404
925
13.5
1990
0174
-6
619015
1080
16.8
1991
25.4
675620
1354
0.2
9.1
1992
694654
1492
10.2
0.215
2.8
1993
0.246
1994
726877
1789
19.9
4.6
756090
2333
30.4
0.309
4
1995
780101
2917
25.0
0.374
1996
3.2
804191
13.6
0.412
1997
3313
3.1
821435
3901
17.8
0.475
1998
2.1
861400
1999
4491
15.1
0521
4.9
Kaynak: YOK. "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S. 100
1970 li yıllarda Türkiye'de uluslar arası yayın yok denecek kadar az iken, bu
25 yıl içerisinde önemli ölçüde artma göstermiştir. Bugün uluslar arası
içerisinde Türkiye'nin payı %0.5 lere kadar yükselmiştir. Uluslar arası
Türkiye yetersiz de olsa bu kadar kaynak sıkıntısına rağmen bu rakamın
gerekir.
Dünya
sıralaması
41
43
40
39
38
37
34
34
32
28
26
25
sayı aradan geçen
bilimsel yayınlar
yayın konusunda
küçümsenmemesi
Yüksek öüğretimde eğitimin kalitesini etkileyen bir diğer unsur öğretim üyesi başına düşen
öğrenci sayısıdır. Aşağıdaki tabloda bu konuda bilgiler verilmiştir.
TABLO 7. Lisans ve ön lisans düzeyindeki örgün öğretim programlarında öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayılarının alanlara dağılımı (1999-2000)
Alan
Öğrenci/öğretim üyesi oranı
Lisans
On lisans
Dil ve edebiyat
51
Matematik ve fen bilimleri
30
5
Sağlık bilimleri
10
36
Sosyal bilimler
44
5
Uygulamalı sosyal bilimler
80
124
Teknik bilimler
31
72
Ziraat ve ormancılık
20
108
Sanat
23
111
Genel o r t a l a m a
32
45
Kaynak: YÖK, "Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu", Mart 2000, S.47
Yukarıdaki tablodan Türkiye'nin öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı yönü ile batılı
ülkelerin standartlarından geri kaldığımız anlaşılmaktadır. Öte yandan bazı branşlarda;
özellikle sosyal branşlarda öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının oldukça fazla olduğu
görülmektedir. Bugünkü şartlarda yüksek öğretimde öğretim üyesi sıkıntısının bazı branşlarda
çok ciddi boyutlarda olduğu söylenebilir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının yüksek
olması eğitim kalitesini doğal olarak menfi yönde etkilemektedir.
-228-
4.YÜKSEK ÖĞRETİM KALİTE
Toplam kalite yönetimi imalat ve hizmet sektörünün gelişmesinde önemli bir rol
üstlenmektedir. Bu sistemin yükseköğretime uygulanması halinde performansın artacağı,
globalleşen dünyada bir öğretim standardının oluşmasına yardımcı olacağı bilinmektedir.
TKY nin diğer sektörlerde olduğu gibi, yüksek öğretimde uygulanması da uzun süreli, sabır
isteyen ve yorucu bir çalışma gerektirir. Bu sistemde tepe yöneticisinden öğrenci, öğretim
elemanı ve üniversite personeline kadar bütün taraflar bir bütünlük içerisinde olmalıdır.
Merkez olarak müşteri ihtiyaç ve beklentilerini ele alan TKY yaklaşımı çerçevesinde,
yükseköğretimin niüşterileri çok yönlüdür. Sürekli kalitenin geliştirilmesini amaçlayan
kurumlar için öncelikle müşterinin iyi bir şeklide tanımlanması, istek ve ihtiyaçlarının
ölçülebilir özelliklere dönüştürülmesi ve karşılanması gerekir. Yükseköğretimde öğretim
elemanları ve kurumda çalışan diğer personel iç müşteri; öğrenci, işveren kurum ve kuruluşlar,
öğrencinin ailesi ve toplum, mezunlar, diğer yükseköğretim kurumlan, akreditasyon
kurumlan, burs veren veya bağışta bulunan kurumlar dış müşteri olarak kabul edilebilir. İsim
yapmış üniversitelerin seçimi yanında, yükseköğretim kurumlarının müşterilerinin seçim
kriterleri arasında, akademik programların içeriği, okulun yaşadıkları yere uzaklığı, burs ve
fınansal yardım olanakları, ilgi duyulan akademik alandaki güçlü yanları, sportif ve sosyal
faaliyetleri, giriş koşullan, öğrenci-öğretim elemanı oranları, kütüphane imkanları, eğitim
ve genel masraflar ile mezunların işe, yüksek lisans ve doktora programlarına kabul edilme
oranlarından söz edilebilir.
Yukarıda belirtilen tüm müşteri grupları kurumun fonksiyonlarını dolaylı veya direk olarak
etkileyebilecek güce sahiptir. Bunun yanında üniversite bünyesinde satın alma, muhasebe,
bilgi işlem, personel gibi akademik alanlar dışında faaliyet gösteren birimlerin de kendi
müşterilerini ve ihtiyaçlarını belirlemesi gerekmektedir. Örneğin,
dekanlık muhasebe
bölümünün bir müşterisidir. Zira dekanlığın rasyonel kararlar verebilmesi için doğru, tam ve
zamanında fınansal bilgiye ihtiyacı vardır. Her ne kadar dış müşterilerin tedarikçilerini seçme
haklan varsa da yukarıda bahsedildiği gibi birimler birbirlerinin hizmetlerinden yararlanmak
zorundadırlar ve tedarikçilerini seçme hakkına sahip değillerdir. Üniversitede öğrenciyi
öğretim elemanının müşterisi olarak değerlendirmek tabi ki klasik müşteri-tedarikçi
ilişkisinden farklı bir yapıya sahiptir. Ne var ki öğrenci, öğretim elemanının dersini alan bir
kimse olarak, uygun ders içeriği, etkili teknik ve yöntemlerin kullanımı ve verimli .öğrenim
ortamlarını bekleme hakkına sahiptir. Bazı görüşlere göre öğrenci, "müşteri" olarak değil
"ürün" olarak değerlendirilmektedir. Oysa ki ürün öğrencilerin öğrendikleri bilgi ve
kazandıkları becerilerdir, öğrenme ise öğretim elemanı ve öğrenci arasındaki takım
çalışmasıdır.
4.1. Türkiye'de Yükseköğretim Kalitesini Etkileyen Faktörler
Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının kalitesini etkileyen pek çok faktör vardır. Bunları
öncelikle üniversite-dışı ve üniversite-içi faktörler olarak iki grupta toplamak mümkün olup
önemli görülenlerin bazıları aşağıda sıralanmıştır[l].
-229-
a)
b)
Üniversite dışı faktörler:
•
Devletin yükseköğretim politikası, kaynak yetersizliği, ücretlerdeki yetersizlikler,
• Üniversitelerdeki idari ve mali özerklik önündeki engeller,
•
En büyük işveren olarak kamu kurumlarında işe alınmalar, ücretler ve
yükseltilmelerde izlenen politikalar (torpil müessesesi, işe göre adam değil adama
göre iş politikası),
• Parlamentonun, yeni yükseköğretim kurumlarının kuruluşunda ve öğrenci
aflarında olduğu gibi, yükseköğretime olan müdahaleleri,
• Yargı organlarının öğrencilerin sınav notlarına ve öğretim elemanlarının
akademik yükseltilmeleri olan müdahaleleri,
• Ortaöğretimdeki kalite sorunlarının yükseköğretime yansıması,
•
Yükseköğretime olan talep ile yükseköğretimdeki kontenjanlar arasında arz-talep
dengesizliği.
Û
i
Üniversite içi faktörler:
•
Üniversite yönetiminin işleyişi,
•
Üniversitenin kaynakları ve kaynak kullanım politikası,
• Üniversitenin eğitim/öğretim politikası,
•
Üniversitenin bilimsel/teknolojik araştırma politikası,
• Üniversitelerde toplam kalite yönetimi ve kalite denetim sisteminin bulunmayışı
veya iyi işletilmeyişi.
Türkiye'de kaliteyi olumsuz yönde etkileyen üniversite dışı faktörleri ortadan kaldırmak veya
etkilerini azaltmak üniversitelerin tek tek ele alabilecekleri veya çözebilecekleri bir konu
değildir. Bu problemlerin pek çoğu ülkenin sosyal, politik, ekonomik, kültürel yapısı ve
geçmişin birikimleri ile çok yakından ilişkilidir. Bu üniversite dışı sorunlar bir çözüme
kavuşturulmadan yükseköğretimdeki kalitenin istenilen düzeye getirilmesi çok güçtür.
Ülkemizin çağdaş gelişmiş ülkelerle yakınlaşıp, özgürlükçü, demokratik bir ortamda serbestçe
rekabet edebilmemiz için bu problemlerin bir çözüme kavuşturulması kaçınılmazdır. Bu da,
ancak bütün yükseköğretim camiası ile devletin diğer kurum ve kurullarının işbirliğini
gerektirmektedir
Al
Diğer taraftan Türkiye'de üniversite üzerinde bilim adamlarının uzlaşamadığı kurum YÖK'tür.
Birçok bilim adamı YÖK'ün üniversitelerdeki demokratik ortamı kaldırdığını söylerken
birçoğu da YÖK'Un üniversiteye bir disiplin ve hareketlilik getirdiği iddia eder. Gerçekte YÖK
öncesi ve sonrası incelendiğinde sorunun YÖK olmadığı görülür. Çünkü Türkiye'de
üniversitelerden bazıları hariç, ne YÖK öncesinde ne de YÖK sonrasında üretememişlerdir.
Üretememe sadece üniversitenin değil, Türkiye'deki tüm kurumların sorunudur. Bunun nedeni
de üniversite üyelerinin çalışmaması değil, mevcut sistemin tıkanmasıdır. Bu nedenle YÖK
üzerindeki yapılan tartışmalar, bilimsellikten çok ideolojik nitelikte veya siyasi amaçlı
olmuştur.
Gelişmiş ülkelerde üniversiteler, bilim ve teknolojinin üretildiği yegane kurumlar olurken,
Türkiye'de birçok devlet kurumu gibi milli gelirin tüketildiği bir kurum olmaktadır. Yine
gelişmiş ülkelerde üniversiteler kendi finansmanını yaptığı projelerle sağlarken, Türkiye'de
üniversitelerin
finansmanı kamu tarafından sağlanmaktadır. Artık üniversitelerin kendi
finansmanını kendilerinin sağlayabildiği bir sisteme ihtiyaç vardır.
Ai
-230I» •
4.2. Yükseköğretimde TKY'nin Uygulanabilirliği
Yükseköğretimde performansın dünya standartlarına uygun şekilde gerçekleşmesi yeni dünya
düzeninde aranan en önemli özelliklerdendir. Eğitimde evrensel standartların sağlanabilmesi
için bir sistem içerisinde belirli bir işbirliği oluşturmak gerekir. Bu işlevi aktif hale
getirebilmek için eğitimde toplam kalite yönetimine bir an önce geçilmesi gerekir. Toplam
kalite yönetiminin eğitime uyarlanması değişim ve gelişimi yakalamada katkılar sağlayarak
ve eğitime yeni boyutlar kazandıracaktır.
Yükseköğretim kurumlarının eğitimle ilgili olan amacı, kalifiye insan gücü yetiştirmektir. Bu
nedenle, eğitimde kalitenin sağlanması denildiğinde sadece derslerle ilgili süreçlerin
iyileştirilmesi akla gelebilmektedir. Fakat sistem düşüncesi ile yaklaşım yapıldığında durum
daha da farklılaşmaktadır. Eğitim süreçlerinde kalitenin sağlanması için, sadece söz konusu
süreçlerin iyileştirilmesi yeterli olmamaktadır. Kurumun tüm süreçleri birbirleri ile etkileşim
içerisindedir. Bu nedenle eğitimin iyileştirilmesi, yükseköğretim kurumundaki diğer
faaliyetlerin iyileştirilmesinden de olumlu yönden etkilenecektir[2].
Yüksek öğretimde kalite yönetimi, eğitimin her aşamasında ve eğitimi etkileyen tüm alanlarda
sağlanırsa kaliteli insan gücü yetiştirilebilir^]. Bu alanlarda aşağıda belirtilmiştir.
• Fizik altyapı (bina, spor tesisleri, açık alan, vb.)
• Akademik altyapı (laboratuar, kütüphane, dokümantasyon, iletişim, bilgi işlem)
• Müfredat
•
Sınav ve değerlendirme sistemi
• Akademik / idari personel temin ve geliştirme sistemi
•
Araştırma ve yayınlar
•
Kurumsal geliştirme planı (stratejik planlama)
•
Üniversite - sanayi - toplum ilişkileri
Ku
rumsal faaliyetlerin eğitim-öğretim ile yakınlık derecesi, aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Araştırma, yayın ve projeler
Müfredatın Kalitesi
Stratejik
Planlama
Fiziksel ve
eğitsel
altyapı
Eğitim
öğretim
Sınav ve öğrenci
değerlendirme
sistemi
İdari ve
akademik Personel
İnsan gücü temini
Şekil 1. Kurumsal faaliyetlerin eğitim-öğretim ile yakınlık derecesi
-231-
Yükseköğretim
Sanayi ve
Toplum
ilişkileri
Toplam kalite yönetimine geçişte kurumlar aşağıda belirtilen altı modelden
faydalanmaktadırlar. Bu modellerin yükseköğretime de uyarlanabilmesi mümkündür[4].
•
TKY elemanları yaklaşımı,
• Guru yaklaşımı,
• Japon modeli yaklaşımı,
• Firma modeli yaklaşımı (Benchmarking),
•
Hoshin planlaması yaklaşımı,
•
Malcolm Baldridge ödülü yaklaşımı.
'i
İ
4.3. Önerilen TKY Modeli
Eğitimde uygulanacak toplam kalitede yönetimi, yükseköğretimde insanın, ekipmanın,
enerjinin, malzeme ve prosedürlerin istenilen sonucun elde edilebilmesi için en mükemmel ve
en uygun biçimde değerlendirilmesi ve işlenmesine yönelik bir faaliyetler bütünüdür.. Bu
.sistemde, etkinliği ve verimliliği maksimize etmek için bütünlük içerisinde uyumlu ve ahenkli
çalışmak esastır[5].
Eğitime kalite kavramı ile yöntemleri, araç ve teknikleri en iyi şekilde kullanarak iç ve dış
müşterilerin tatminini maksimize etmek kastedilmektedir. Kurulacak kalite yönetim sisteminin
etkinliği, araç ve gereçlerin daha verimli bir şekilde kullanımı ile üretilen ürünün kalitesini
yükseltecektir. Sanayi sektöründe uygulaması yaygın olan bu sistemin eğitim sektöründe de
uygulanabilir olduğu görülmüştür. Eğitimde herhangi bir sorun varsa, bunu müşteri olarak
kabul edilen öğrencide aramamak gerekir. Çünkü öncelikle kurulan sistemin istenilen düzeyde
olmaması başarısızlığı arttırmaktadır. Genel olarak sanayi sektöründe olsun hizmet sektöründe
olsun, kurulan ya da iyi işletilemeyen sistemden dolayı başarısızlık da %98'lere ulaşmaktadır.
Bu nedenle çağdaş ve verimliliği esas alan sistemin kurulması gerekir. Bundan dolayı
yükseköğretimde de öncelikle kurulu sistemin irdelenmesi ve açık şekilde belirlenmesi
gerekir[6]. Aşağıda böyle bir sistem ve elemanları verilmiştir.
Û
Girdiler
Öğretim elemanı
Öğrenci
Öğretim araç ve gereçleri
Eğitim
Uygulamalar
Sınavlar
Okul
Sınıflar
Kütüphane
İnternet
Kültür, Spor ve Sosyal faaliyetler
Yöneticiler
Seminerler
Toplum üyeleri
Projeler
Laboratuar ve Çalışması
Araştırmalar
Yayınlar
-232-
Eğitilmiş insan
Bilgili insan
İşe yerleşmiş insan
i
Eğitim ve öğretim örgütlerinde temel girdiler belirlenmiş ve şekilde belirtilen tüm bu eğitim
girdileri, proses aşamasından geçtikten sonra çıktı olarak topluma sunulmaktadır. Ancak bir
eğitim sistemi üzerinde etkin olan çok önemli dış faktörler de söz konusudur. Bunlar devletin
eğitici planları, üniversitenin hedefleri, plan ve politikalar ile fınansal kaynaklardır.Eğitim
örgütleri bu çevre faktörlerini dikkate alarak hedeflerin belirlemeli, stratejilerini tespit etmeli
ve bu hedeflere ulaştırabilecek aksiyonu oluşturulmalıdır. Bu aksiyonun oluşması TKY'nin
uygulamaya konması ile mümkün olabilecektir. Toplam kalite anlayışı sadece bir üniteye
mahsus, ya da belirli bir süre uygulamakla gerçekleşebilecek bir olay olmayıp, tüm üniteleri
kapsayan uzun soluklu bir çalışma gerektirir. Tepe yönetiminden en alt birimdeki elemana
kadar herkes tarafından kabullenilmesi gerekir.
Çağdaş dünyada bilgili, becerili ve özel yetenekleri geliştirilmiş insana ihtiyacın yoğunlaştığı
günümüzde, bu misyonu yükseköğretim kurumları üstlenmek durumundadır. Bu nedenle bilgi
temelli "kalite" sisteminin eğitim ortamında da uygulamaya konması vazgeçilmez olmuştur.
Toplam kalitenin böylece yükseköğretim kazandırılması halinde verimlilik artacak, kalite
yükselecek ve müşteri tatmini mükemmelleşecektir.
Aşağıda Yükseköğretimde uygulanabilecek bir TKY modeli verilmiştir. Her üniversite kendisi
için uygun bir TKY sistemi geliştirerek uygulamaya koyabilir
Üniversite
^
^
^
^
Servis
Ürün
\r
1
\f
Öğrenci
i
k
y
r
Sanayi, Toplum
i k
Geri
besleme
Geri
besleme
^r
Öğrenme, yetişme
~—-~-_
Müfredatın içeriği
_——
+~~—~
- — - * •
Eğitim kalitesi
r
Müşteri Memnuniyeti
Şekil 2. Yükseköğretim kurumlan için bir TKY modeli
-233-
.
•
—
5 İŞ DÜNYASININ YÜKSEK ÖĞRETİMDEN BEKLENTİLERİ
Türkiye'nin yükseköğretim bilim ve teknoloji sistemi gelişmiş ülkelere göre oldukça
farklıdır. Çünkü gelişmiş ülkelerde üniversite ile sanayi arasında dinamik bir bağ vardır ve
üniversitelerde elde edilen bilgiler sanayiye aktarılarak teknolojik ürünlere
dönüştürülmektedir. Bu ülkelerde uygulama ve geliştirme araştırmaları daha çok özel
sektör tarafından finanse edilirken, Türkiye'de bilimsel araştırmaların büyük bir kısmı
üniversiteler tarafından kamu finansmanı ile yürütülmekte ve elde edilen bilgiler sanayiye
aktarılamayarak üniversite içerisinde kapalı kalmaktadır.
Sadece okullarda verilen eğitim ile yeni alanlara uygun insan gücünün yetiştirilmesi
oldukça zordur. Bu bağlamda üniversite sanayi işbirliğinin sağlanması her iki tarafın da
çıkarlarına hizmet edecektir. Bu ilişkinin sağlanmasında üniversite eğitimi sırasında
yapılan stajların katkısı büyüktür. Sanayi stajları özellikle teknik eğitim veren okullardaki
öğrencilerin uygulama becerilerini geliştirmeleri, teknolojik gelişmelerden yararlanmaları,
yönetim deneyimi kazanmaları ve gerçek iş ortamını tanımaları amacıyla yapılır[7]. Ancak
bu konuda da yeterli performans sağlanamamaktadır. Bunun sebebi yine üniversite-sanayi
işbirliğinin sağlanamamasıdır.
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş, az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumları çok
daha fazla etkilememektedir. İşin yapısal açıdan değişikliğe uğraması çalışanların daha
yeterli yetişmesi sürekli kendilerini geliştirmelerini ve daha aktif rollere bürünmelerini
gerektirmektedir. İş hayatının dinamik yapısına eğitim kurumlarının da ayak uydurması
gerekmektedir. Bilim ve teknolojinin günümüzde ulaştığı boyutları ve kazandığı gelişme
hızını geleneksel eğitim sistemi artık yakından takip edemez hale gelmiştir[8|.
Üstün nitelikli, değişime ve yeniliğe açık işgücünün yetiştirilmesi yükseköğretim
kurumlarının işlevleri arasındadır. Bu kurumların özellikle üretime yönelik alanlar için
meslek kazandıran
bölümleri,
öğrencilerini, gelişmiş teknoloji
dönüşümünü
hazırlayabilmek için mesleki eğitim sistemlerinde köklü reformların gerçekleşmesini
zorunlu hale getirmiştir.
Teknolojik değişim sadece iş hayatındaki makinelerin değişmesi anlamına gelmez. Aynı
zamanda işyerindeki davranışların ve iş anlayışının, düşünce sistemlerinin, beklentilerin ve
değerlerin değişmesidir. Bu nedenle üniversite eğitimiyle sadece mesleğe yönelik eğitimin
değil, aynı zamanda yeni düşünce sistemlerinin ve iş anlayışının da öğretilmesi gerekir[9].
Günümüzde gençlerin değişmelere uyabilecek ve katkıda bulunabilecek şekilde
yetiştirilmeleri, bütün ulusların en fazla üzerinde durdukları konu olmaktadır.
Yapılan bir çalışmadan edindiğimiz bilgilere göre tarafların yükseköğretimden, özellikle
mühendislik eğitiminden beklentileri önem sırasına göre şöyle sıralanmaktadırflO].
-234-
TABLO 8. Yükseköğretimin temel müşterilerinin yükseköğretimden beklentileri
Öğrencilerin beklentileri
iyi bir bilgisayar bilgisi
Devamlı yenilenme ve gelişme
Yaratıcı bir düşünce
Araştırma yapabilme
Geleceği görebilme
Uluslar arası çalışabilme
Planlama yapabilme
Sürekli öğrenme becerisi
Zamanı verimli kullanma
Dünya için ürün tasarlayıp,geliştir.
Öğreti üyelerinin beklentileri
Devamlı yenilenme ve gelişme
Problem çözebilme
iyi bir bilgisayar bilgisi
Araştırma yapabilme
Yaratıcı bir düşünce
Meslek etiğine saygı
Yeni teknoloji bilgisi
Sürekli öğrenme becerisi
Zamanı verimli kullanma
Planlama yapabilmek
iş dünyasının beklentileri
Planlama yapabilmek
Uluslar arası çalışabilmek
Araştırma yapabilmek
Meslek etiğine saygı
Sürekli öğrenme becerisi
Yaratıcı bir düşünce
Bilgisayar bilgisi
Yeni teknoloji bilgisi
Geleceği görebilmek
Problem çözebilmek
Yukarıdaki tablodan yükseköğretimden beklentiler konusunda tarafların ortak yönleri
bulunmakla birlikte öncelikler konusunda farklı düşündükleri anlaşılmaktadır. Öğrenci kesimi
yeni şeyler öğrenmek peşinde iken, işveren kesimi daha ziyade mesleğe yönelik eğitimi
öncelikli hedef olarak görmektedir.
Sakarya üniversitesinde farklı fakülte ve bölümlerden 300 öğrenci üzerinde yapılan anket
çalışmasında öğrencinin üniversite kalitesini belirleyen faktörler konusundaki görüşleri
alınmıştır. Öğrenciler her şeyden önce üniversitelerinde kaliteli bir eğitim aldıklarına
inanmaktadırlar. Öğrenciye ölçeklendirilmiş 24 soru sorulmuş ve alınan cevaplardan
yükseköğretimde kaliteyi belirleyici değişkenlerden öncelik sırasına göre öne çıkanları şöyle
sıralanmıştır.
• Üniversitenin kalitesini öğrencinin başarı durumu belirler.
•
İyi bir sınav sistemi kaliteyi artırır.
• Üniversitenin yeterli eğitim araç ve gerecine sahip olması kaliteyi artırır.
• Üniversite öncesi eğitim yükseköğretim kalitesini etkiler
• Öğrencinin derse aktif katılımı eğitim kalitesi üzerinde etkilidir.
•
Öğretim elemanlarının bilimsel yeterliliği kaliteyi artırır.
• Kütüphane imkanları eğitim kalitesini artırır.
•
Eğitimde fırsat eşitliği kaliteyi artırır.
• Öğrencinin sosyo-ekonomik durumu kaliteyi etkiler
• Seçmeli ders sistemi kaliteyi etkiler
Yukarıdaki anket çalışmasından elde edilen verilere faktör analizi uygulanmış ve KMO
(Kaiser-Meyer-Olkins ölçüsü) oranı 0.57 olarak elde edilmiş tir. Bu sonuca göre probleme
faktör analizi uygulamanın mümkün olduğuna karar verilmiştir. Uygulanan faktör analizi ile
yükseköğretimde kaliteyi belirleyen 11 faktör olduğu gözlemlenmiştir. Bu 11 faktörle kalite
değişkeni yaklaşık %65 oranında açıklanabilmektedir. Elde edilen 11 faktör önem sırasına göre
şöyle sıralanmıştır.
1.
2.
3.
4.
5.
Faktör, öğrenci ve öğretim elemanlarının niteliği, (açıklama yüzdesi %8.4)
Faktör, öğrenci ve üniversitenin imkanları, (açıklama yüzdesi %7.5)
Faktör, laboratuar araç ve gereçleri, (açıklama yüzdesi %7.3)
Faktör, öğrencinin ders ve stajlardaki aktivitesi. (açıklama yüzdesi %6.8)
Faktör, derslere ilgi. (açıklama yüzdesi %5.9)
-235-
6.
7.
8.
9.
10.
11.
Faktör, bilimsel ve teknik gelişmeleri takip, (açıklama yüzdesi %5.4)
Faktör, üniversitenin bilimsel ortamı, (açıklama yüzdesi %5)
Faktör, öğrencinin istediği branşta eğitim görebilmesi, (açıklama yüzdesi %4.9)
Faktör, üniversiteler arasındaki rekabet ortamı, (açıklama yüzdesi %4.8)
Faktör, üniversite öncesi eğitim, (açıklama yüzdesi %4.4)
Faktör, eğitimde fırsat eşitliği, (açıklama yüzdesi %4.2)
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda daha hızlı ilerleyebilmesi için eğitimin, özel olarak
yükseköğretimin önündeki engelleri kaldırması gerekmektedir. Böylece daha demokratik ve
daha katılımcı bir eğitim sistemi ile ufku geniş nesillerin yetiştirilmesi mümkün olabilecektir.
Bunu yapabilmek için öncelikle mevcut sistemin iyi bir şekilde analiz edilmesi ve eğitimin
kalitesini artırmak için müşteri tatmini çerçevesinde yeni düzenlemelere gidilmesi faydalı
olacaktır. Toplam Kalite Yönetimi bu anlamda oldukça faydalı bir araç niteliğindedir. Sürekli
gelişmeyi, müşteri odaklılığı ve değişimi yakından takip etmeyi benimseyen TKY ile
yükseköğretimde kaliteyi yakalarken, dünya ile entegrasyonda önemli bir adım da atılmış
olacaktır.
REFERANSLAR
[1] M. Köksoy "Yükseköğretimde Kalite ve Türk Yükseköğretimi İçin Öneriler " İstanbul
Kültür Üniversitesi yayını, İstanbul 1998, s.51-53
[2] J.F.,Volkwein,D.A., Carbone "The Lnpact of Departmental Research and Teaching
Climates on Undergraduate Growth an Satisfaction" Journal of Higher Education, 1992,65,
s. 147-167
[3] M. Tribus "Total Quality Managament in School of Busines and Engineering" Academic
İnitiatives in Total Quality for Higher Education, 1995, s. 17-39
[4] E. Coate " Implementing Total Quality Management in A University Setting" A
Conference on Quality Improvement in Higher Education, Birmingham 1991
[5] Z. Cafoğlu " Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi" Avni Akyol Ümit Kültür ve Eğitim Vakfı
yayını, İstanbul 1996, s. 105
[6] A. Korkmaz, "Eğitimde Kalitenin Artırılmasında Toplam Kalitenin Etkileri" Türkiye,Türk
Cumhuriyetleri ve Asya Pasifik Ülkeleri Uluslar Arası Eğitim Sempozyumu, Elazığ 1997, s.80
[7] S. Ünal "Yükseköğretim Sanayi İşbirliği, Sanayi Stajlarının Yeniden Yapılanması"
Türkiye.Türk Cumhuriyetleri ve Asya Pasifik Ülkeleri Uluslar Arası Eğitim Sempozyumu,
Elazığ 1997, s.330-331
[8] Z. Baloğlu "Türkiye'de Eğitim" TÜSİAD, İstanbul 1990, s.14
[9] Y. Renda "Değişen İş Yaşamı" TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi, Eylül 1996, s.54
[10] A. Ata " Yüksek Öğretimde Toplafn Kalite Yönetimi, Abet Kriterleri ve Makine
Mühendisliğinde Uygulanması", İTÜ İşletme Fakültesi, Yüksek lisans tezi, 2000, s. 141-154
-236-
it •
Download