Müslümanlar nereden nereye geldi?

advertisement
On5yirmi5.com
Müslümanlar nereden nereye geldi?
Hatipoğlu:”Mesele İslam'ın kendi ilkelerinde değil. Bu ilkeleri okumada da problem
yoktur. Problem ucuz Müslüman'ın çoğalmış olmasıdır.”
Yayın Tarihi : 2 Ocak 2015 Cuma (oluşturma : 10/20/2017)
Nihat Hatipoğlu Sabah gazetesindeki yazısında müslümanların dünü ve bugünkü durumunu
değerlendiriyor.
Bu gece Mevlit Kandili; Hz. Peygamber'in (s.a.v.) dünyaya geldiği günü kutluyoruz. İslam âlemi 1.5
milyara varan nüfusu, dünyayı bloke edebilecek kadar zengin mal varlığı ve dünyanın her yanında
kamuoyu oluşturabilecek nüfus dağılımıyla sersemletilmiş bir devi hatırlatıyor. Dışa açılmaması için
kendi iç problemleriyle meşgul ediliyor. Dünya piyasasında uğraşacağı alan daraltılıyor. Pazar şansı
kalmıyor. Bütün güç ve enerjisini içerde tüketiyor. Çünkü dünyayı idare eden silahsız güçler, böyle
istiyorlar. Hareket alanını onlar çiziyor. Rolleri onlar dağıtıyor.
***
Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde merkezin ve çevrenin en zinde gücünü Yahudiler
oluşturuyordu. Onlarla Medine vatandaşlık antlaşmasını imzaladı. "Putperestlere karşı Medine'yi
beraber koruyalım" dedi. Onlar da kabul ettiler. Tabii sonra da bu antlaşmaya sadık kalmadılar.
Hendek muharebesinde Medine'yi kuşatanlarla işbirliği yaptılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v.) onları etkisizleştirdi.
***
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Umre için gittiği Mekke'ye giremeyince, müşriklerle 'Hudeybiye' olarak
adlandırılan antlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. Şartları ağır olan bu antlaşma, Hz. Peygamber'e
(s.a.v.) büyük bir hareket alanı kazandırdı. Hz. Peygamber, düşmanını bloke edince Medine çevresine
İslam'ı yaydı. Güzel örneklerle davetçiler gönderdi. Karınca gibi ortalığa dağılan sahabe, müthiş
kazanımlarla geri döndü.
Kısa süre içinde müşrik veya farklı inançlara mensup onbinler gruplar halinde İslam'a girdiler.
Sonra Efendimiz (s.a.v.) zemini hazırlayınca Mekke'ye girerek orayı kansız-savaşsız teslim aldı.
Taifliler, direnişini bırakıp Müslüman oldu.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bu aşamada müthiş bir diplomasi uyguladığını görmek mümkündür. Hiçbir
işi şansa bırakmadı. Dünya liderlerine gönderdiği elçileri seçkin ve zeki insanlardan seçti.
Mektuplarında özel bir dil kullandı. Siyasi mektuplarını yazan sahabe ile dini hükümler ile ilgili
mektubu yazan sahabenin dili birbirinden çok farklıydı.
Kendisine karşı olanları (Hz. Vahşi, Hz. Halid, Hz. Amr bin el-As gibi) yanına çekmek için onlara özel
davetler gönderdi.
***
Sadece oturup dua etmedi. Sahabenin bir kısmına yabancı dil öğrenmeyi emretti. Tıp konusunda,
uzman olan gayrimüslimlerden tıp öğrenmeye teşvik etti. Özetle, tam bir sarmal uyguladı. Müdahale
etmediği, el atmadığı hiçbir boş alan bırakmadı.
Bazı liderlerle özel görüşmeleri sürdürdü. Habeş kralı Necaşi ile olağanüstü bir diplomat olan Hz.
Amr bin Ümeyye Damri vasıtasıyla dini tebliğini ulaştırdığı ifade ediliyor.
***
Yaptığı hiçbir şey sıradan değildi. Tek başına başladığı Mekke mücadelesi, 23 yılın ardından Arafat
meydanındaki ilk ve son genel toplantıda yüz yirmi bin insana hitap etmesiyle zirve gördü. Kolay
değil. Önce Ebu Cehil, Velid, Şeybe, Utbe, Uteybe, Umeyye gibi Mekke'nin güçlü mafyasını, aşiret
liderlerini ve zinde kuvvetlerini Bedir'de tasfiye etti.
Sonra Medine'deki münafıkları -ki en sinsi olanlar onlardı- kontrol altında tuttu ve civar kabile
reislerini kendine mümin yaptı. Sonra da Habeş, Yemen, Bizans, İran, Gassan, Gatafanın güçlü
liderlerini dine davet etti. Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt ve Putperest akideleri toz duman edecek İslam
vahyini kâinata takdim etti. İnanç pazarını bozdu. Pazarsız ve hesapsız bir dine davet etti. Rahip
veya hahamlarla özdeşleşen din tebliğcisi profilini bozdu.
Gerektiğinde kılıç tutan, gerektiğinde hayatını kaybetmiş düşman için üzülen, gerektiğinde
bütçesiyle devlet temeli atan, gerektiğinde bir çocuk için gözyaşı döken, Allah'ı özleyen, namazda
imamlık yapan, bazen 'beni İsa gibi uçurmayın' diyerek övgü dozunu sınırında tutan muhteşem bir
görüntü kazandırdı. Her yönüyle çalışılması, etüt edilmesi gereken müthiş bir hayat sürdü.
***
Rabbaniydi. Mütevazıydı. Azimliydi. Toprak kadar sakindi. Ürkmezdi. Korkmazdı. Huneyn günü tek
başına atını 12 bin kişinin üzerine sürecek kadar cesurdu. Eşi Hz. Aişe ile koşu yarışı yapacak kadar
nazikti.
Amcası Hz. Hamza'nın doğranmış vücudu üzerinde dakikalarca gözyaşı dökecek kadar
dokunaklıydı.
İstenen hiçbir şeye 'hayır' demeyecek kadar cömertti.
Taif dönüşü Mekkelilerin, "Mekke'ye seni sokmayacağız dedikleri bir ortamda kendisine Mekke'nin
kapılarını açıp himaye sözü veren putperest düşmanının -Mut'im bin Adiyy- (ki Bedir'de hayatını
kaybetmiştir) oğulları Bedir esirleri için aracı olarak kendisine geldiklerinde, onlara izzet ve ikramda
bulunmuş ve "Bugün beni Mekke'de himaye eden Mut'im sağ olsaydı ve bana 'bütün esirleri bırak'
deseydi onun hatırına herkesi serbest bırakırdım" diyecek kadar vefalıydı.
Ya bugünki Müslümanlar
Dün Müslümanlar, dünyanın politik mecrasını dizayn ediyorlardı. En azından ne yaptıklarını
biliyorlardı. Bugün ise garnitür gibi, dünya politikasında meze unsuru gibi görülüyorlar. Bu çark
hayra alamet değildir. Mesele İslam'ın kendi ilkelerinde değil. Bu ilkeleri okumada da problem
yoktur. Problem ucuz Müslüman'ın çoğalmış olmasıdır. İnanç genlerinde pürüz olanların
çoğalmasıdır. Yüce Rabbe ve Hz. Resul'e verilen yetkileri paylaştığı zehabına kapılan kerameti
kendinden menkul kişilerin çoğalmasındadır. İnsanları Allah'a ve Peygamber'e itaat yerine, liderlere
ve büyüklere itaate çağırmadadır. İslam ülkelerindeki aşiret liderlerinin uzatmaları oynarken bile,
uzamaya ve ellerindeki iktidarları kaybetmemeye çabalarındandır. Geleceğe ait bir planlarının
olmamasındandır.
Müslüman liderlerin not defterinde, diğer Müslüman liderlere dair bir güven, beraber hareket
edebilme kabiliyetine ait notların olmamasındandır.
Hz. Resul'ün siyreti doğru okunduğunda, ne tür siyasi- politik hamleler yaptığını gördüğümüzde ve
kopmuş tespihleri bir imamenin etrafında topladığımızda, inanın sahadaki topun seyri ters rüzgârla
diğer yarı sahada olacaktır. Ama bunu yapacak bir hamleyi başlattığınızda; elbet ne varlığınızın, ne
hayatınızın ve ne de ayakta kalabilmenizin garantisi olmayacaktır. Bu böyle bilinip böyle yola
çıkılmalıdır.
Mevlit Kandili bütün bunları hatırlatıyorsa kandil ismini daha da anlamlı kılacak bence.
Yazının devamını okumak için...
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Müslümanlar nereden nereye geldi?
Download