Bu eserin tam metnini indirmek için tıklayın

advertisement
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 213-221
Evren KAVUKCU1
MİNİMALİZMDE ESPAS ANLAYIŞI
Özet
1960‟lı yıllarda Pop Sanatın etkin olduğu dönemde kitle sanatının yeni bir
yorumuyla yüz yüze gelinmiştir. Minimalizm‟de Endüstriyel malzemelerle üç
boyutlu indirgemeci bir anlayışın sanat felsefesiyle yapıtlar üretilmiştir.
Minimalistler belli bir sanat disiplinine bağlı kalmamaları ayırıcı özelliklerinde
mantıklı ve akılcılığıyla rastlantısallığa yer vermeyen tavrılarıyla soyut
dışavurumculuğa karşı olmuşlardır. Büyük boyutlu yapıt üretmeleri ise bu anlayışla
paralellik göstermiştir. Ard Ressamca Soyutlama ise anlatımcı içeriği yok ederek,
büyük boyutlu yüzeylerde yalın bir biçimsellik felsefesiyle Minimalistleri
etkilemişlerdir. Heykel ve üç boyutlu çalışmalardaki değişim sadece Minimalistler
de görülmüştür. Amerika‟daki Minimalistler Avrupa Sanatının temel yapılarından
olan kuramsallığa karşıdırlar. Minimalistler resmi oluşturan elemanların
kompozisyon ilişkilerini düşünmemiş-lerdir. Bütüncül etkili bir yapı da dizisel
yinelemeye dayalı simetrik bir düzenle sonuca gitmişlerdir. Minimalist sergiler
titiz, özenli ve yalın galeri mekânları gerektirmiştir. Kentin çok katlı binaları,
büyük mekânlar, köprüler ve onları saran boşluk-espas algısıyla sonsuzluksınırsızlık arayışları görülmüştür. Minimalistler endüstriyel malzemeyle Duchamp
gibi anti sanat bir amaç taşımamışlardır.Farklı bakış açıları ve görsel etkileriyle o
gün olduğu gibi bugün ve geleceğin sanat felsefesi ve görselliğine ufuk
açacaklardır.
Anahtar Kelimeler: Minimalist, Espas, Mekân, Nesne, Biçim
1
Yrd.Doç., Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü Öğretim Üyesi.,
ewrencetin@hotmail.com
Evren Kavukcu
SENSE OF ESPAS IN MINIMALISM
Abstract
A new interpretation of mass art was faced in 1960's during when Pop Art
flourished. People produced work of art in minimalism with Industrial materials
and art philosophy of three dimensional reductive perception. Minimalists opposed
to abstract expressionism by not sticking to a specific art discipline according to
their distinctive characteristics and with their rationalist and mentalist attitude
which gives no place to randomness. Producing large scale work of art was parallel
with this perception. Destroying expressionist content, Post-painterly abstraction
had effect on Minimalists with a philosophy of simple formality on large scale
surfaces. Alterations in sculpture and three dimensional works were observed only
among Minimalists. Minimalists in America are opposed to speculativeness which
is the fundamental structure of European Art. Minimalists did not think of
compositional relation of elements which form the picture. They have reached
conclsuion with a symmetrical order based on sequential iteration in a holistic
effective structure. Minimalist exhibitions required meticulous, elaborate and
simple galleries. There was a search for multistorey buildings of city, large scale
places, bridges and the emptiness which wraps them - a search for eternity-infinity
with a sense of espas. Unlike Duchamp, minimalists had no anti-art aim with
industrial material. Just like in those days; they would expand horizon for today's
and tomorrow's art philosophy and visuality with their different perspective and
visual effects.
Keywords: Minimalist, Espas, Place, Object, Form
GİRİŞ
Espas;hem çevresinde dolaşılabilen,hem içine girilebilen,muhakkak surette katı formu
saran boşluktur.Espas kavramı sanat tarihinin önemli sorunsallarından biri olmuştur.Klasik
dönemden günümüze değişim gösteren bu kavram farklı açılımlara sebeb olmuştur.Klasik
dönemde daha çok perspektifle birlikte anılan espas kavramı 19.yy da farklı bir bakış acısıyla
ele alındığı görülmektedir.Empresyonizm‟le birlikte hava perspektifi(sfumato)ile farklı bir ivme
kazanmıştır.Modern sanatla birlikte tuval resimden uzaklaştığı üç boyutlu yapıtların ortaya
çıkışıyla espas kavramı üzerine sanatçıların daha çok eğildikleri görülmektedir.Modern sanatın
en önemli akımlarından biri olan Minimalizm‟de resim ve heykel arasındaki ayrımın ortadan
kalkmasıyla birlikte Minimal sanatçıların espas kavramına farklı bir ivme kazandırdıkları hiç
şüpesizdir.Minimalizm‟de üç boyutlu çalışan sanatçılar tuval yüzeyindeki espası terk ederek
gerçek espas kavramını öne çıkarmışlardır.
Antmen‟e göre; Düşünür Richard Wolheim tarafından içeriği en aza indirgenmiş sanat
olarak ilk kez 1961‟de „Minimal Sanat‟ terimi kullanılmıştır. „ABC Sanatı‟, „Soğuk Sanat‟,
Retçi Sanat‟, Dizisel Sanat‟ olarak adlandırılmalarla birlikte „Sert Kenar‟, Birincil Kurgular‟,
„Sistem Sanatı‟ olarak tanımlandırıldığı dönem „Pop Sanat‟ın etkisinin her yerde görüldüğü
dönemdir. Önde gelen Minimalist sanatçıları; Frank Stella (1936, Donald Judd (1928-1994),
Dan Flavin (1933-1996), Carl Andre (1935-), Sol Lewit (1928-2007) -)(kendini kavramsalcı
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 213-221
214
Minimalizmde Espas Anlayışı
olarak nitelendirmektedir), Richard Serra (1939-) ve Robert Morris ( 1931-) olarak
sayabiliriz.(Antmen, 2008:181-182)
1960‟lılarda Amerika‟da kitle sanatının etkili olduğu günlerde bir başka yorumla sanat camiası
yüz yüze gelmiştir. Minimal sanatçılar sanat eserlerinin çoğunda tuğla, sunta, kontrplak,
pleksiglas, alüminyum, çelik, gibi endüstriyel malzemelerle öncelikle üç boyutlu indirgemeci
bir anlayış gütmüşlerdir. Bu anlayışın öncesinde indirgemeci, yalınlaştırıcı bir davranış
biçimiyle eser üreten Agnes Martin, Robert Ryman, Ad Reinhardt gibi sanatçıların kullandıkları
endüstriyel malzemelerle birlikte belirli bir sanat disiplini kapsamında kalmamaları ayırıcı bir
niteliktir. Öncelikle üç boyut üzerinden çıkış yapmış olsalar da tuval resmiyle de çözümleme
arayışlarınıda sürdürdükleri görülmektedir. Anlatımcı içeriği yok ederek geniş-büyük boyutlu
yüzeylere yalın bir biçimsellikle hâkim olma anlayışını izlediğimiz Ard Ressamca Soyutlama
etkilerini minimalistlerde de görebilmekteyiz. Özellikle Reinhardt‟ın ilkelerinden yola çıkan
Minimalistler için doku ,çizgi,form ve objenin olmadığı bir anlatım dili seçmişlerdir.
Reinhardt‟ın 1960‟larda kendi sanatsal ilkelerinin 12 kurala indirgemiştir. Fineberg‟e göre 12
kural şöyleydi; “....doku yok,fırça çalışması yok,çizim yok,form yok,tasarım yok,renk yok,ışık
yok,uzam yok,zaman yok,boyut ya da ölçek yok,devinim yok ve son olarak obje yok”.
(Fineberg.J.2014;281)
Bu açıdan ele aldığımızda Ard Ressamca Soyutlama Minimalistleri etkilemiştir. Heykel ve üç
boyutlu çalışmalardaki anlayış değişimi sadece Minimalistlerde görülmüştür. Bu durum
resimden çok üç boyutluluğun öne çıktığı bir terim olmasında etken olmuştur. Minimalistler
mantıklı ve düşünsel derinliği temel alan akılcılığıyla, tesadüfiliğe yer vermeyen, rastlantısallığa
olan karşı tavrıyla soyut dışavurumculuk akımına tepkili bir duruş sergilemişlerdir. Aynı
zamanda büyük boyutlu yapıt üretmelerinin soyut dışavurumculukla olan paralelliğini de
vurgulamak gerekir.
Fineberg‟e göre Minimalizm şöyledir; Barbara Rose; “....kendisini önceleyen romantik,
biyografik soyut dışavurumcu stille son derece şiddetli bir zıtlık oluşturan boş, tarafsız, mekanik
şekilde kişisellikten uzaklık dolayısıyla izleyicileri duygusuzluk ya da içerik eksikliğiyle
ürperten bir sanatın yakın zamanda ortaya çıkışına dikkat çekti.”(Fineberg.J.2014;281)
Amerika‟da yaşayan Minimalistler Avrupa resminin temel yapısının temel ilkelerinden
kuramcı düzenlemeye karşıdırlar. Büyük boyutlu yalın yüzeyin bir bütün olarak algılanmasında
ki görsel etkiyle ilgilenmişlerdir. Bütün bir espas algısı Amerikan resminde 1945‟den beri süre
gelmekte olduğuna değinen Pierre Cabane, Ronald Bladen‟in şu sözlerine yer vermektedir.
“Ben en yüksek dalgaların, bir yüzücünün üstüne devrildikleri andaki gücüne ulaşmaya
çalışıyorum. Büyük Amerikan kentlerindeki dev metal köprülere hayranlık duyuyorum. Benim
yakalamak istediğim işte bu boyut…”(Batur,2009:355)
Pierre Cabane, soyut ekspresyonist anlayış sanatçılarından Pollock, Rothko ya da
Kline‟nın öne çıktığı anıtsal etkili bir yapılanmanın ve teknolojinin kendini gösterdiği bir
espasta minimalizmi görebilmekteyiz. Pollock bu anıtsal etkili devasalığı hareketin varlığıyla en
üst boyuta ulaştırdığını ve gündelik telaşın, koşuşturmanın, belki de heyecanların varolduğu bir
atmosferde duygu ve düşünce bağı kurduğunu buna da tuval yüzeyini boya ve renk akıtmasıçratma ile örterken fiziksel katılımın kendi kendini aştığı bir durumdan söz etmektedir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:9, Aralık 2016, s. 213-221
215
Evren Kavukcu
Bu anlayışta kentin dikey yapılanmasını oluşturan çok katlı binaların yanısıra
limanların, stadyumların ve metroların oluşturduğu devasa boyutlu görsel bir etki alanını
bulunan bu yapılanma onu saran boşluk-espas ile birlikte algılanır. Espasın yer yer sıkıştığı,
açıldığı, ufka ve gökyüzüne olan ilgisiyle kenti sonsuz bir etkiyle saran bu algı sonsuz espastır.
Minimalizmin devasalığının imalı olduğunu, modellerini daha insansı boyutlara
indirgese de, kentin yapısal baskısından, eziciliğinden daha ürkütücü bir insansılığa sahip
olduğunu vurgulayan Pierre Cabane şöyle devam etmektedir;“ Cool art, yaşamın yokluğu olan
bir yaşam örneğini, ya da en azından, en uç sınırlarının sonucunu benimsetir: Sürekli değişim
halindeki bir dünyada, Coll art, zamanı durdurur ve böylelikle sanatın çok eski ayartmalarından
birine erişmiş olur. Anıtsal hareketsizlik, modern yaşamın ürkünç gelişmeleri karşısında
duyulan bir panik mi, bir gerileme midir? Ya da bireysel duyarlığın en uç haklarının bir
savunması mıdır? Devinimsiz olan karşısında, bu kadar şaşırtıcı bir büyülenme kuşkusuz derin
bir kaygıyı ya da derin bir metafizik umutsuzluğu yansıtır, ama bu kaygıdan da kurtuluş yolu
yok değildir, geleceğin perspektifleri orada garip bir biçimde bir arada bulunurlar: Cool art
sanat ustaları, hiç kuşkulanmadan, ölmekte olan bir uygarlığın anıt mezarlarını inşa ederler.
Onlar bizleri piramitler çağına götürmekteler, ancak, mezar sanatı bütün zamanlarda insanı hem
bütünlüğü içinde hem de kendini en iyi biçimde dile getirmemiş midir?” (Batur,2009:355)
Minimalistler, renk-biçim ilişkileriyle beraber resmi oluşturan elemanların dengesini
düşünerek kompozisyonu oluşturmamışlardır. Bütüncül etkili bir kompozisyon, dizisel
yinelemeye dayalı simetrik bir düzenle sağlanmışlardır kompozisyonlarını.Minimaller İçin
önemli olan vurgu sanat yapıtının kendi öz varlığıdır.Bir sanat eseri kendi söyleminin olması
gerekliliği ile sanatçının kişilik izlerinin yok edilmesidir.Sanatçının herhangi bir endüstiriyel
fabrikadan elde edebileceği bir malzemeyi sanat nesnesini çevirmesi gerekmektedir.Endüstiriyel
bir malzemenin kompozisyonu ,mekan içindeki konumu ve espası çok önemlidir.
Minimalist sanatçı Judd eserlerinde kurguya verdiği öncelikle bilinir.Judd özellikle
temiz ve kusursuz bir obje kullanması,sergilediği mekanla eserin birlekteliğine dikkat
çekmektedir.Sanatçının 1963 „ten sonra dizi mantığıyla yaptığı heykellerine Spesifik nesne
adını vermiştir.Donald Judd, „Spesifik Nesne‟ nitelemesini resim ya da heykel olarak
sınıflandırılmayan üç boyutlu yapılar için getirmiştir.
Judd‟a göre ....işlerim resimden çok heykele benzemektedir ama aslında resme daha
yakındır der.
Judd‟a göre ; üç boyutluluk gerçek mekandır.Bu bağlamda gerçek espas kavramı ile
sınırların ortadan kalktığı daha güçlü ve belirgin eserler ortaya çıkmaktadır.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 213-221
216
Minimalizmde Espas Anlayışı
217
Arı, saf, yalın renkli biçimler kusursuz bir mekânda espasla kurmuş oldukları ilişki bizi,
kusursuz bir evrende sonsuzluk algısına taşımaktadır. Anlam ve duygu ilgilerinden uzak, yalın
ve azcı anlayışta sonsuz evren ilişkisine göndermede bulunan sanatçı Donald Judd, bütünlük
algısını matematiksel orantı ve aralıklardan oluşan doğaya ve figüre hiçbir referansta
bulunmadan elde etmiştir. Duvara yirmi santimetre aralıklarla yerleştirilmiş kırmızı kutular
adeta sonsuza uzanan ritmik bir düzenden alınmış bir kesit etkisindedir. Titiz, özenli ve
karmaşıklıktan uzak bir düşünsel algının gerçek boyuta yansıması gibidir. Bu anlayışta ki bir
çalışma yine yalın, özenli ve her şeyden arındırılmış bir mekânda ya da espasta ancak kendi
ifadesini bulabilecektir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:9, Aralık 2016, s. 213-221
Evren Kavukcu
Diğer bir önemli minimal sanatçı olan Carl Andre ise Judd‟un aksine eserlerini zeminde
kurgulamıştır. Andre‟ye göre sanat eserlerinin hep duvar yüzeyine asılmasına tepki olarak yer
zeminini kulanmaktadır.
Andre‟de diğer minimalist sanatçılar gibi tek bir biçimin yinelenmesi ile yatay
kullandığı üç boyutlu yapılarında hacimselliği en aza indirgeyen bir sanatçıdır.Sanatçıya göre
dikey elemanlardan kurtulmak zordu,ama kurtulmak zorundaydı.
218
Küçük öğelerin tekrarına dayalı devasa etkili yapıları çoğunlukla dikdörtgen, küp gibi
geometrik biçimlerin oluşturduğu ve zemine yerleştirilen üç boyutlu aklın öne çıktığı görsel etki
alanlarının sanatçısı Carl Andre‟dir. “Çelik Çinko Düzlem” adlı üç boyutlu nesne 30x30 cm‟lik
karelerden oluşan büyük bir kare yapısıyla zeminde sergilenmiştir. Klasik bir anlayış olan
duvarda sergilemeden vazgeçerek, yer-zemin yüzeyinde yerini almıştır. İzleyiciyle yerde
buluşacak bir anlayış devrimi yapmıştır. İngiltere‟de Tate Müze‟nin Andre‟nin „Eşdeğer‟ (1966)
adlı yapıtını 4000 Sterlin‟e satın alması tepkileri almasının yanı sıra sanatın kimliği üzerine
tartışmaları da başlatmıştır. „Eşdeğer‟ isimli eser 120 adet taş tuğladan oluşmaktadır. Yere
yerleştirilen çalışma tuğlaların düzenli, yakın bir yapılanmasıyla büyük ve tümün algılandığı bir
çalışmadır. Çalışmaların „Heykel‟ olarak nitelenmesi diğer minimalistlerce tepki çekmiş, kabul
görmemiştir. Yere yerleştirdiği çalışmalarının fark edilmeyecek durumuna vurgu yapan Ahu
Antmen‟e göre Andre‟nin “Biçim olarak heykel, yapı olarak heykel, mekân olarak heykel”
anlayışından yola çıktığını söyleyerek anlatımını şöyle sürdürmektedir. “Yapıtlarıyla sadece
heykel sanatının değil, heykelin sergilendiği mekânların yeniden tanımlanmasını öneren
Andre‟yi tarihsel süreçte heykelin geçirdiği aşamaların bir uzantısı olarak değerlendirmek
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 213-221
Minimalizmde Espas Anlayışı
mümkündür”(Antmen.2008:135) Andre‟nin matematiksel düzen, oran-orantı ve modül
uygulamalarıyla ortaya çıkan estetik ele alınarak yapılan yorumlarda klasik bir estetik
örtüşmeye de izleyiciyi götürmektedir.
Antmen‟e göre ... “Carl Andre „nin Tuğlalarının „sanatsallaşma‟sürecinde bir nesnenin
sergilendiği mekan,sergileme biçimi ve bir meta olarak statüsünün belirlediği
çerçevenin,bağlamının etkisi de iyice hissedilmeye başlanır.Başka bir deyişle Carl Andre‟nin
tuğlaları karşısında bir izleyici bir yandan ra etrafındaki bağlamı (metorofik olarak „Beyaz
Küp‟ü) ister istemez görmekte,sanatın sanat olma koşullarına ilişkin bir düşünsel pratiğe
girmektedir.”(Antmen.2013;13)
Geleneksel heykel yapma metodlarını terk eden Minimalistler, seri üretim nesneleri
kullanmışlardır. Bu anlayışta kişisel dışavurum izlerini taşıyan hiçbir duruma yer verilmemiştir.
Homojen yüzey ve arıtılmış renk anlayışında ritmik etkilerden oluşan bir bütün algılamasının
yerde sergilenmesinde daraltılmış bir espas ilişkisi algı boyutundadır.
219
Minimal sanatın temelini oluşturan sanatçı 1959 yapmaya başladığı siyah resimleri
serisiyle Stella için bir dönüm noktasıdır. Bu resimlerinde nesne olarak resim yaklaşımı ve basit
geometrik biçimleri kullanması onu minimalizmin öncüsü olarak görmemizi sağlar. Simetrik
olarak kullandığı belli bir ritime bağlı çizgilerin yassı bir yüzeyde buluşması söz konusudur.
Stella, dikkati resim yüzeyinde tutma amacı taşımıştır. Aza indirgemeyle mekân yanılsaması ve
nesnenin öne çıktığını görünce tuval yüzeyinde kullandığı düzenli ritmik çizgilerin yanındaki
boş alanları keserek „Biçimlenmiş/Şekilli Tuval‟ olarak adlandırılan anlayışıyla geleneksel tuval
biçimine müdahale etmiştir. Yanılsamalı mekân tuval dışına taşınarak üç boyutlu bir nesne
algısında gerçek mekân-espas ilişkisine girmiştir. Yanılsama alanı yüzey ve gerçek espasta yer
alan heykelin buluşması söz konusudur. „Biçimlendirilmiş Tuval‟ üç boyutlu nesne olarak
nitelendirilmiştir.
Minimalist „lerden önce yapısalcı Tatlinin üç boyutlu yapıtları toplumsal yarar
anlayışında akılcı bir tutum ve duygusallıktan uzak bir davranış sergilemiştir. Geleneksel
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:9, Aralık 2016, s. 213-221
Evren Kavukcu
kütlesel heykel anlayışından uzak, atık nesnelerle oluşturduğu üç boyutlu yapılarla gerçek
espasta arayış içindedir. Minimalist‟ler Yapısalcı‟ların işlevsellik anlayışından uzak ve nesneye
kişisel müdahalelere kesinlikle karşı durmuşlardır.
Seri üretim nesnesini yüceltme anlayışıyla birlikte anti-sanat tutumuyla öne çıkan
Dadaist Duchamp‟ın hazır-nesnesini minimalistler farklı bir boyutta ele almışlardır. Hazırnesneyi anti-sanat bir anlayışın anlatım dili olarak kullanmamışlardır. Bu bakış açısı
Minimalistler ve Yapısalcıların arasındaki anlayış farklılığının boyutunu ortaya koymaktadır.
Antmen‟e göre “Minimalistler, seri üretilmiş nesnelere yer verirken kişisel dışavurumdan
soyutlanmış bir biçimselliğe önem vermişler, mekânsal yanılsama yaratmaksızın gerçek mekânı
görünür kılmışlar, üç-boyutluluk söz konusu olduğu için heykelle ilişkilendirilen her türlü
geleneksel yöntemi (yontmak, modle etmek, yapıştırmak, vb.) reddederek malzemeyi
kullanmanın yeni yollarını aramışlardır.” (Antmen.2008:184)
220
Minimalist sanatçılardan bir başka dikkate değer isimde Anish Kapoor‟dur. Minimalist
olmasına karşın tek bir bilimsel yapı üzerinden hareket etmesi onu geometrik bir biçimin
tekrarlarıyla bir bütüne ulaşan diğer minimalistlerden ayırmıştır. Küp, küre ve üçgen gibi
biçimleri kendi yegâne-biricik anlamıyla değerlendirmiştir. Kapoor, kavramsal ilgilerde çok
anlamlılık bağlamında üç boyutlu yapılarını gerçekleştirmiştir. Kimi zaman katı form ve
renklerden oluşurken, kimi zamanda devasa boyutlu, anıtsal etkili ve çevresinde yer alan tüm
kent ve doğa örgüsünü, hareketli-hareketsiz tüm varlıkları geometrik, parlak ve tüm çevreyi
kapsayan yüzey yapısıyla bünyesinde yansıtan güçlü görsel etkiler, sürekli değişen, yaşayan bir
dünyanın başka bir anlatım dilini, kitle kültürünün yansıyan diğer bir yüzünü, estetik bir hazzı
barındırarak vermektedir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 213-221
Minimalizmde Espas Anlayışı
SONUÇ
İnsanlık tarihi sürecinde kimi zaman doğaya karşı korunma, kimi zaman büyü amaçlı,
kimi zaman mitolojik ve dini konular, toplumsal, teknolojik, bilimsel gelişmeler üzerinden
çıkışlar, sürekli devinen sanat hareketleri toplumları yönlendirmede ve onların ifade dili
olmakta, günümüze kadar çok sayıda eylemsel ya da düşünsel anlayışlarıyla sözünü en etkin
söyleyen davranış biçimleri ve hareketleri oluşturmuşlardır.
Minimalizm, toplumsal, bilimsel, teknolojik ya da sanat eylemlerinin en yoğun olduğu
bir dönemde sanatın yeni bir dili olarak sanat toplumunun önüne çıkmıştır. Teknolojik
ilgileriyle, düşünsel derinliği, akılcı, indirgemeci yaklaşımları ve kişiselliği yok sayan bir
birimin yinelenmesiyle devasa boyutlu öncelikle gerçek mekân-espas ilişkisinde yeni
sorgulama-çözümleme önerileriyle geleceğe ışık tutmuştur. Günümüz sanatında da etkilerini,
ilgilerini izlediğimiz milenyum çağının, düşünsel, teknolojik ve bilimsel etkilerinin, yeni sanat
eylemleri oluşturulmasında önemli yön gösterici olduğu inancı vardır. Farklı bakış açılarıyla,
yeni görsel etkileriyle, o zaman olduğu gibi bugün ve geleceğin, sanat felsefesi ve görselliğine
ufuk açacaklardır.
KAYNAKLAR
A.ANTMEN, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, Sel Yayıncılık,İstanbul,2008,
E.BATUR, Modernizmin Serüveni, Alkım Yayınevi, İstanbul 2009,
H.E. Giderer, Resmin Sonu, Ütopya Yayınevi, Ankara 2003,
J.THOMPSON,Modern resim nasıl okunur,hayalperest,ist,2014
A.ANTMEN,Beyaz küpün içinde ,sel,2013
C.HARRİSON-p.wood,sanat ve kuram,küre,2011
M.YILMAZ ,modernizmden postmodernizme sanat,ütopya,2006
H.B.KAHRAMAN,sanatsal gerçeklikler,olgular ve öteleri,2002,agora, m.regon,modern
sanat,hayalbaz,2009,
J.FİNEBERG,1940‟tan günümüze sanat,varlık stratejileri,2014,izmir
ELEANOR HEARTNEY ,sanat ve bugün,2012,ist,akbank
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:9, Aralık 2016, s. 213-221
221
Download