Ekonomik Yaklaşım, Cilt : 19, Özel Sayı, ss. 283-323 ĐLK GÜNAH HĐPOTEZĐ, DOLARLAŞMA VE DALGALANMA KORKUSU: Türkiye Ekonomisi Üzerine Bir Değerlendirme Hakan Naim ARDOR* Serdar VARLIK** Özet Bu çalışmada yazında ilk günah ve dolarlaşma olarak adlandırılan sorunlarla karşılaşan ülkelerde merkez bankalarının dalgalanma korkusu davranışları incelenmiş ve Türkiye Ekonomisinde 1999–2007 döneminde ilk günah ve dolarlaşma sorunlarının dalgalanma korkusu ile ilişkisi araştırılmıştır. Resmi olarak dalgalı kur rejimini uygulayan Yeni Piyasa Ekonomileri’nde(YPE) ilk günah ve dolarlaşma enflasyon sorunu merkez bankalarının döviz piyasasına fiili olarak müdahale etmesine neden olmaktadır. Başka bir ifade ile iktisadi karar birimlerinin döviz cinsinden yükümlülüklerini göz ardı edemeyen YPE merkez bankaları döviz rezervlerini ve faiz oranlarını kullanarak kur piyasasında gerçekleşen dalgalanmaların boyutlarını küçültmek istemekte ve dalgalanma korkusu ile hareket etmektedir. Bu nedenle YPE’lerde dalgalı kur rejimi uygulanmasına karşın, merkez bankaları para politikası faaliyetlerini sermaye hareketlerinden bağımsız bir biçimde yürütememektedir. Elde edilen bulgular Türkiye Ekonomisi için değerlendirildiğinde, 1999–2007 döneminde uluslararası ilk günah bir (UĐG1) ve dolarlaşma dizinlerinin yüksek düzeyde gerçekleştiği, uluslararası ilk günah üç (UĐG3) dizininin 2004 yılından, yurtiçi ilk günah (YĐG) dizinlerinin ise 2002 yılından başlayarak düştüğü tespit edilmiştir. Dolayısıyla 1999–2007 döneminde Türkiye Ekonomisi sermaye hareketlerinin durması ve/veya tersine dönmesi sonucunda kur piyasasında yaşanan dalgalanmaların yerleşiklerin bilânçolarında yaratabileceği hasarlara önemli ölçüde açıklık göstermektedir. Bu nedenle Şubat 2001 krizinden sonra resmi olarak dalgalı kur rejimi uygulanmasına karşın, TCMB * Yrd. Doç. Dr.,Gazi Üniversitesi, Đ.Đ.B.F. , Đktisat Bölümü Öğretim Üyesi. Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi, Đ.Đ.B.F. , Đktisat Bölümü. ** Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 284 kur piyasasına fiili olarak müdahale etmektedir. Uluslararası rezervler/M2Y oranı, RVER ve RVEI dizinlerinin hareketleri TCMB’nin dalgalanma korkusu ile hareket ettiğini göstermektedir. Bununla birlikte TCMB’nin kur piyasasında yaşanan büyük dalgalanmaları önleyebilmek için yüksek düzeyde döviz rezervi biriktirmesi, 2002– 2007 döneminde Türkiye Ekonomisinde can yeleği ile dalgalanmanın yaşandığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma, Dalgalanma Korkusu. ORIGINAL SIN, DOLLARIZATION AND FEAR OF FLOATING Abstract In this study, we examine fear of floating behaviors of central banks in countries which have encountered with original sin and dollarization problems at high level, and detect the relationship among original sin, dollarization and fear of floating for Turkish Economy at period of 1999–2007. Emerging market economies (EME) where floating exchange rate regimes are officially applied, original sin and dollarization cause to central banks actually intervene to exchange rate market. On the other hand, EME’s central banks which can not ignore foreign exchange denominated liability of economic agents, want to lessen dimension of huge fluctuations in exchange rate market by using foreign exchange reserves and interest rates and so these central banks act with fear of floating. By these reasons, although EMEs have applied floating exchange rate regimes, central banks can not perform monetary policy operations independent from capital flows. When these symptoms are being considered at the scope of Turkish Economy, we determine that UĐG1 and dollarization indexes materialized at highest level during 1999-2007, UĐG3 index and YĐG indexes decreased respectively beginning from 2002 and 2004. Consequently, Turkish Economy has reflected considerable exposures to the potential damages of huge fluctuations in exchange rate market which occur in balance sheet of residents at the end of sudden stop and/or reversal of capital flows. Therefore, although floating exchange rate regime has been applied since February 2001 crises, CBRT has intervened the exchange rate market actually. Movements of international rezerves/M2Y, RVER, RVEI indexes have proved that CBRT act with fear of floating. Nevertheless, to accumulate the foreign exchange reserves by CBRT in order to prevent the big fluctuations in exchange rate market imply floating with life jacket during 2002-2007 in Turkish Economy. Key Words: Original Sin, Dollarization, Fear of Floating. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 285 Giriş Enflasyon ile mücadelede döviz kurunu nominal çapa olarak seçen yükselen piyasa ekonomilerinde (YPE), 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların başında yaşanan ve oldukça hızlı bir biçimde yayılan finansal krizler, YPE’nin kur rejimi tercihlerinde ve para politikası stratejilerinde önemli değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. YPE’ler sabit kur rejimlerinden daha esnek ara rejimlere ve dalgalı kur rejimine yönelmişlerdir. Ancak YPE’ler ağırlıklı olarak dalgalı kur rejimine yönelseler de, ilk günah ve yüksek düzeyde dolarlaşma sorunları, döviz kurundaki değişimin enflasyon oranlarına geçiş/yansıma etkisi (pass through effect) ve para politikasının güvenirliliğinin azalması gibi nedenler ile YPE’indeki merkez bankaları dalgalanma korkusu ile hareket etmekte ve faiz politikası ile uluslararası rezervleri kullanarak döviz kuru piyasasına sıklıkla müdahale etmektedirler. Yapılan müdahaleler döviz kurunu fiili olarak sabitleştirirken, döviz kurunun düzeyi hakkında iktisadi karar birimlerine örtük bir biçimde güvence sağlayarak onları yurtdışından borçlanmaya ve yurtiçinde yabancı para birimi ile borçlanmaya daha fazla teşvik etmektedir. Bu ise sermaye hareketlerinin aniden durması veya tersine dönmesine bağlı olarak iktisadi karar birimlerinin bilânçolarında yaşanabilecek kırılganlıkları artırmaktadır. Sonuçta merkez bankaları döviz kuru piyasasında yaşanan dalgalanmalara duyarlılık göstermekte ve dalgalı kur rejimi uygulanmasına karşın merkez bankalarının sermaye hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası etkinliklerini yürütmesi önemli ölçüde sınırlanmaktadır. Bu çalışmada dalgalanma korkusunun nedenleri ilk günah ve dolarlaşma sorunları çerçevesinde incelenmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde ilk günah hipotezi, ikinci bölümünde ise dolarlaşma ve dolarlaşmanın çözülmesi kavramları ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde bazı görgül bulgular çerçevesinde merkez bankalarının dalgalanma korkusu davranışları incelenmektedir. Dördüncü bölümde ilk günah hipotezi ve dolarlaşma ile dalgalanma korkusu arasındaki ilişki üzerinde durulmaktadır. Beşinci bölümde ise dalgalanma korkusunu önlemenin yolları ele alınmaktadır. Altıncı bölümünde, ilk günah ve dolarlaşma sorunlarının yol açtığı dalgalanma korkusu Türkiye Ekonomisi özelinde, 1999–2007 yılları arasındaki dönem verileri bağlamında görgül bir biçimde incelenmektedir. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılacaktır. 1. Đlk Günah Hipotezi: Kavram ve Boyutları Đlk Günah Hipotezi, bir ülkedeki iktisadi karar birimlerinin uluslararası piyasalardan ulusal para birimi ile borç alamaması ve/veya yurtiçi piyasalarda uzun vadeli, sabit faizli borç ilişkilerinin yürütülememesi olarak tanımlanmaktadır. Đlk 286 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK Günah Hipotezinin geçerli olduğu bir iktisadi ortamda ulusal para birimi cinsinden getiri sağlayan yatırımlar yabancı para birimi ile finanse ediliyorsa para eşleşmezliği (currency mismatch) veya uzun dönem projeler kısa vadeli kredilerle finanse ediliyorsa vade eşleşmezliği (maturity mismatch) söz konusudur. Para eşleşmezliği ve/veya vade eşleşmezliği ise finansal kırılganlığa yol açmaktadır (Eichengreen ve Hausmann, 1999:11). Yukarıda verilen tanımdan da anlaşılacağı üzere Đlk Günah Hipotezi, uluslararası ve yurtiçi olmak üzere iki boyutta incelenmektedir. Bir ülke uluslararası piyasalardan ulusal para birimi ile borç alamıyorsa veya borçlanabildiği durumda da borçlanmayı yabancı para birimi üzerinden kısa vadeli ve/veya endekslenmiş bir faiz oranı ile gerçekleştiriyorsa uluslararası ilk günah (UĐG) sorunuyla; yurtiçi piyasalarda ulusal para birimi ile uzun vadeli ve sabit faizli borç ilişkileri yürütülemiyorsa yurtiçi ilk günah (YĐG) sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır (Mehl ve Reynaud, 2005:5). UĐG kavramı borcun tolere edilememesi (debt intolarance) ve para eşleşmezliği kavramlarından farkılıdır. Borcun tolere edilememesi YPE’nin dış borçlarının düzeyini gelişmiş ülke (GÜ) ölçütlerine uygun yönetememesi biçiminde tanımlanabilir (Reinhart vd, 2003:3). Oysa UĐG sorunu, dış borcu yönetememenin bir nedeni olarak dış borç sorununun yalnızca bir belirleyicisidir. Para eşleşmezliği sorunu, başta bankalar olmak üzere iktisadi karar birimlerinin yurtdışından yabancı para birimi ile düşük bir faiz oranından borç alması ve borçlanmayla sağladığı bu kaynağı yurtiçinde ulusal para birimi ile daha yüksek bir faiz oranından borç olarak vermesi veya ulusal para birimi cinsinden gelir sağlayan iktisadi etkinliklerin finansmanında kullanması sonucunda ortaya çıkabilir. Bu durumda döviz kurunda yaşanan dalgalanmalar para eşleşmezliği sorununu artırabilir. Sonuçta reel döviz kurunda yaşanan aşınma ülkenin net dış borcunun değerini artırırken, iktisadi karar birimlerinin bilânçolarını da olumsuz bir biçimde etkileyebilir1. UĐG sorununun yaşandığı bir ekonomide iktisadi karar birimlerinin bilânçolarında yabancı para birimi ile tanımlı yüksek düzeyde dış borç bulunmaktadır. Ancak ülkenin para eşleşmezliği ile karşılaştığı konusunda kesin bir şey söylemek güçtür. Para eşleşmezliği sorunu, UĐG sorununun bir sonucu olarak yaşansa da, ortaya çıkması 1 Bu süreç genellikle yabancı sermaye girişlerinin aniden durması (sudden stop) veya aniden tersine dönmesi sonucunda finansal krizlere neden olmaktadır. Kriz, Miller (1996), Krugman (1999) ve Brundside vd’nin (2000) belirttiği gibi para krizi biçiminde başlayıp bankacılık krizine dönüşebilir. Bununla birlikte kriz, Dooley (1997), Chang ve Velasco (1998a) ve Marion’un (1999) da belirttiği gibi sermaye yapısının bozuk, risk yönetiminin zayıf ve ihtiyati denetimin yetersiz olduğu bir bankacılık sisteminde bankacılık krizi biçiminde başlayarak para krizine dönüşebilir. Öte yandan kriz, Goldfajn ve Valdes (1997) Buch ve Heinrich (1999) ve Kaminsky ve Reinhart’ın da (1999b) belirttiği gibi para ve bankacılık krizlerinin karşılıklı etkileşimi sonucunda da gerçekleşebilir. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 287 kaçınılmaz bir durum değildir. Bir ülkede yaşanan para eşleşmezliği eşitlik (1)’de verilen formül ile ölçülmektedir. Para Eşleşmezliği= - ((Uluslararası Rezervler - Dış Borç)/Đhracat)*UĐG (1) (1) numaralı eşitlikten görülebileceği gibi para eşleşmezliği sorunu ile UĐG sorunu arasında doğru yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Para eşleşmezliği sorunu ağırlıklı olarak UĐG sorunundan kaynaklanmasına karşın, uluslararası rezervlerdeki artış ile önlenebilmektedir. Buna karşın yüksek düzeyde uluslararası rezerv biriktirmek, para eşleşmezliğinin maliyetleri kadar olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çünkü yüksek düzeyde rezerv tutmanın fırsat maliyeti, bu rezervlerin daha yüksek getirili varlıklarda değerlendirilmesidir (Eichengreen vd, 2003a:8-15). UĐG dizini (2) ve (3) numaralı eşitliklerde gösterildiği gibi iki biçimde ölçülmektedir. UĐG1=1- (Yurtiçi Yerleşiklerin Ulusal Para Birimi ile Yurtdışına Đhraç Ettiği Senetler/Yurtdışına Đhraç Edilen Toplam Senetler) (2) UĐG3=1- (Yurtdışı ve Yurtiçi Yerleşiklerin Ulusal Para Birimi ile Yurtdışına Đhraç Ettiği Senetler/Yurtdışına Đhraç Edilen Toplam Senetler) (3) UĐG dizinleri 0 ile 1 arasında değer almaktadır. Dizin değerinin 0 olması UĐG sorununun olmadığını, 1 olması ise UĐG sorununun en yüksek düzeyde yaşandığını göstermektedir. Daha kapsamlı olan UĐG3 dizininde formüle, yurtdışındaki yerleşiklerin finansman davranışları da eklenmektedir ve böylece para eşleşmezliğinin ölçülmesinde daha gerçekçi sonuçlara ulaşılmaktadır (Hausmann ve Panizza, 2003:960–961). UĐG dizinlerinin aldıkları değerler ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ve büyüklüğü, merkez bankalarının para politikası uygulamalarına duyulan güven ve döviz kuru rejim tercihleri olmak üzere üç temel değişkene bağlı olarak ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Hausmann ve diğerlerinin (2000:17–19) 1998–1999 yılları arasındaki dönemi kapsayan çalışmalarında ülkelerin gelişmişlik düzeyleri2 ve büyüklüğü3 ile UĐG1 dizini arasında ters yönlü bir ilişki bulunduğu saptanmıştır. Çalışmada UĐG1 dizini ile ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ve GSYĐH düzeyleri arasında sırasıyla, 0,64 ve -0,88 olmak üzere güçlü ilişki bulunmuştur. Çalışmaya göre ulusal para 2 3 Ülkenin gelişmişlik düzeyi kişi başına düşen GSYĐH ile ölçülmektedir. Ülkelerin büyüklüğü GSYĐH, dış ticaret hacmi ve yurt içi kredilerin büyüklüğü ile ölçülmektedir. 288 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK birimleri ile dış borç kullanabilme yeteneği en yüksek olan ülke grubu G34 ülkeleridir. G3 ülkelerini diğer sanayileşmiş ülkeler grubu5 (DSÜ) ve YPE’ler6 takip etmektedir. Ancak DSÜ ve YPE’lerde bu yetenek G3 ülkelerinin oldukça gerisinde kalmıştır. Dolayısıyla UĐG sorununa en fazla açık olan ülkeler gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) grubunda yer almaktadır7. Hausmann ve Panizza (2003:962–976) ise 1993–98 ve 1999–2001 yılları arasındaki dönemler için, finansal merkezler, Avro bölgesi, diğer gelişmiş ülkeler, kıyı bankacılığı bölgeleri, gelişmekte olan ülkeler, Latin Amerika, Orta Doğu ve Afrika, Asya ve Pasifik ve Doğu Avrupa kapsamında 45 ülke üzerinde yaptıkları incelemede benzer sonuçlara ulaşmışlardır. Çalışmanın sonuçlarına göre, UĐG1 dizini, ele alınan dönemlerde sırasıyla 0,58 ve 0,53 ile en düşük değeri finansal merkezlerde almıştır. UĐG3 dizini ise belirtilen dönemlerde sırasıyla 0,07 ve 0,08 olarak bulunmuştur. Çalışmada dikkat çeken nokta finansal merkezler dışındaki GÜ’lerde, UĐG dizinlerinin beklendiği kadar düşük gerçekleşmemesidir. Örneğin, Avro bölgesi ülkelerinde 1993–1998 yılları arasındaki dönemde UĐG1 dizini 0,86 ve UĐG3 dizini 0,53 olup finansal merkezlerdeki dizin değerlerinden oldukça yüksek çıkmıştır. Ancak Birliğin parasal bütünleşme sürecini tamamlaması bu dizin değerlerinin 1999–2001 yılları arasındaki dönemde önemli ölçüde düşmesine yol açmıştır. Söz konusu dönemde UĐG1 dizini 0,52, UĐG3 dizini ise 0,09 olarak bulunmuştur. Latin Amerika, Ortadoğu, Afrika, Asya Pasifik ve Doğu Avrupa ülkelerinde dizinler en yüksek değeri alarak ele alınan dönemlerde 0,9’un üzerinde gerçekleşmiştir. Ancak Doğu Avrupa ülkelerinde 1999–2001 dönemi için. UĐG3 dizini 0,84 bulunmuştur. Hausmann ve Panizza’nın (2003) yaptıkları çalışmanın sonuçları ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ve büyüklükleri artarken UĐG dizinlerinin düştüğünü göstermektedir. Hausmann ve Panizza’nın çalışmalarında UĐG dizinleri ile para politikasına duyulan güven arasında ters yönlü bir ilişki bulunmuştur. Özellikle enflasyon oranının yüksek olduğu ekonomilerde para politikası uygulamalarına duyulan güven zayıflamaktadır. Bu nedenle enflasyon riskinin yüksek olduğu ülkelerde iktisadi karar birimlerinin ulusal para birimleri ile dış borç alamadığı görülmektedir. Çünkü yabancı yatırımcılar kendi para birimleri veya uluslararası düzeyde hâkim para 4 ABD, Almanya ve Japonya. G3 dışında diğer sanayileşmiş ülkeler. 6 Çek Cumhuriyeti, Güney Kore, Filipinler, Endonezya, Hindistan, Polonya, Singapur, Güney Afrika Cumhuriyeti, Tayland, Brezilya, Şili, Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, Guatemala, Jamaika, Meksika, Paraguay, Peru ve Türkiye. 7 Güney Afrika Cumhuriyeti bu konuda bir istisnadır. Bu ülke, kendi para birimi ile önemli miktarda dış borç alabilmektedir. Kendi para birimi ile borçlanabilme yeteneğinin en yüksek olduğu ülke ise ABD’dir (Hausmann vd:2000:16). 5 Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 289 birimleri ile kısa vadeli borç vererek enflasyon riski karşısında korunmak istemektedirler. UĐG dizinlerinin düzeyini belirleyen faktörlerden bir diğeri de uygulanan kur politikasıdır. Đktisadi karar birimleri, merkez bankalarının döviz kuru istikrarını taahhüt ettiği ülkelerde borç işlemlerini yabancı para birimi ile yürütmeyi, merkez bankalarının faiz oranı istikrarını sağlamak istediği ülkelerde ise ulusal para birimi ile borçlanmayı tercih etmektedirler. Đktisadi karar birimleri merkez bankalarının döviz kuru istikrarını taahhüt ettiği ülkelerde yabancı para birimi ile yüksek düzeyde borçlanmaya yönelirken ahlaki risk8 tehlikesi yükselmektedir. Bu durumda iktisadi karar birimlerinin kur hareketleri karşısındaki kırılganlığını önlemek isteyen merkez bankaları dalgalanma korkusu içine düşebilirler. Đktisadi karar birimleri ulusal para birimi ile yurtiçinde uzun vadeli ve sabit faizli borç ilişkileri yürütemediklerinde YĐG dizinleri yükselmektedir. Bununla birlikte yükümlülük dolarlaşması9 da YĐG dizinlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Sonuçta iktisadi karar birimlerinin aktifleri yeterince likit değilse, kısa vadeli ve değişken faizli fonlara olan bağlılık, borçlananları likidite sıkıntısına sürüklemektedir. Bu ilişki (4), (5) ve (6) numaralı eşitliklerde verilen dizinler yardımıyla daha açık bir biçimde görülmektedir. YĐG1= DC/(DC+UVSF+KVSF+UVDF+UVENF) (4) YĐG2=(DC+KVSF+UVDF)/(DC+UVSF+KVSF+UVDF+UVENF) (5) YĐG3=(DC+UVDF+KVSF+UVENF)/(DC+UVSF+KVSF+UVDF+UVENF) (6) (Hausmann ve Panizza, 2003:963–964). (4), (5) ve (6) numaralı eşitliklerde UVSF, uzun vadeli sabit faizli iç borç stokunu, KVSF, kısa vadeli sabit faizli iç borç stokunu, UVDF, uzun vadeli, kısa vadeli faizlere endeksli iç borç stokunu, UVENF, uzun vadeli, enflasyona endeksli iç borç stokunu, DC, döviz cinsi ve dövize endeksli iç borç stokunu göstermektedir. Yapılan çalışmalar bazı makroekonomik göstergelerin YĐG1 dizinini önemli ölçüde etkilediğini göstermektedir. Mehl ve Reynaud’un (2005:21–25) 1994–2004 yılları arasındaki dönem için 33 ülkeyi kapsayan çalışmalarında enflasyon oranı, M1 olarak tanımlanan para arzı büyüklüğü, iç borç servisi/GSYĐH oranında ortaya çıkan 8 Herhangi bir sözleşme dolayısıyla yükümlü tarafın yapması gerekeni yapmaması veya yapmaması gerekeni yapmasının yol açabileceği risk. 9 Yükümlülük dolarlaşması bir ülkedeki bankacılık ve kamu kesimi olmak üzere tüm iktisadi karar birimlerinin yabancı para birimi cinsinden büyük miktarda yükümlülüklerinin bulunmasıdır (Serdengeçti, 2005:3). 290 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK artışın YĐG1 dizinini artırdığını; getiri eğrisinin eğiminde10, özel tasarruflar/GSYĐH ve mali fazla/GSYĐH oranlarında ortaya çıkan artışın ise YĐG1 dizinini düşürdüğü sonucuna ulaşmışlardır11. Öte yandan Mehl ve Reynaud (2005), Hausman ve Panizza’nın (2003:987) aksine, sermaye hareketlerini kontrol eden ülkelerde YĐG1 dizininin düşeceğine yönelik güçlü kanıtlar elde edememişlerdir. Mehl ve Reynaud’a göre sermaye hesabının serbestleştirilmesi özel tasarruflar/GSYĐH oranını arttırarak YĐG1 dizininin düşmesine yardımcı olacaktır. Yapılan incelemeler UĐG ve YĐG dizinleri arasında önemli bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu dizinler arasındaki karşılıklı etkileşim, merkez bankalarının dalgalanma korkusu davranışlarının sonuçları açısından önemlidir. Hausmann ve Panizza (2003:967–968) YPE’lerde YĐG dizinlerinin yükselmesi ile UĐG dizinlerinin yükselmesi arasında doğru yönlü bir ilişki bulunduğunu tespit etmiştir. Çünkü bir ülkede yerleşikler ulusal para birimi ile borç vermek istemiyorlarsa, yabancı yatırımcıların da ulusal para birimi ile borç vermek istemesi beklenmemelidir. Bununla birlikte YPE’ler için YĐG dizinlerinin düşük olması, UĐG dizinlerinin de düşük olacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin Şili, Filipinler, Macaristan, Đsrail, Hindistan, Slovakya ve Türkiye’de YĐG dizinleri düşmesine karşın UĐG dizinleri yüksek düzeyde gerçekleşmektedir (Hausmann ve Panizza, 2003:968 ). 2. Dolarlaşma ve Dolarlaşmanın Çözülmesi: Kavram ve Boyutları Dolarlaşma sorunu, bir ülkede yaşayanların ulusal paranın yanında veya onun yerine Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Doları veya başka bir yabancı para birimini iktisadi etkinliklerde yaygın bir biçimde kullanmaları sonucunda ortaya çıkmaktadır (Hanke ve Schuler, 2001:14). 10 Getiri eğrisi, bir ekonomide yatırımcıların gelecekte faiz oranlarının alacağı değer konusundaki düşüncelerini ve dolayısıyla da ekonomi hakkındaki beklentilerini yansıtır. Getiri eğrisinin eğiminin artması ekonomik genişleme, tersi ise daralma beklentilerini yansıtır. 11 Çalışmaya göre enflasyonda gerçekleşen %1’lik artış, YĐG1 dizinini %0,8 artırmaktadır. M1’deki artış ile YĐG1 dizini arasında pozitif ve önemli bir ilişki bulunmaktadır. Buna göre M1 %1 arttığında, YĐG1 dizini %0,26 yükselmektedir. Đstatistiksel olarak düşük bir öneme sahip olsa da, iç borç servisi/GSYĐH oranının YĐG1 dizini ile arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Bu oranda %1’lik artış, YĐG1 dizinini %1,9 artırmaktadır. Getiri eğrisinin eğimi ile YĐG1 dizini arasında negatif ve önemli bir ilişki bulunmuştur. 100 baz puanlık değişim, YĐG1 dizinini 20 baz puan azaltmaktadır. Özel tasarruflar/GSYĐH ve mali fazla/GSYĐH oranlarındaki %1’lik artışın YĐG1 dizininde sırasıyla, %0,8 ve %1’lik bir düşüşe neden olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte yabancı para birimine endeksli, kısa vadeli borçlanma kâğıtlarının ihraç edildiği ülkelerde YĐG1 dizinlerinin yükseldiği görülmüştür. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 291 Đktisat yazınında dolarlaşma kavramı tam dolarlaşma ve kısmi dolarlaşma olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Tam dolarlaşma, bir hükümetin yabancı bir parayı hâkim veya tek geçerli para birimi olarak benimsemesidir12(Hanke ve Schuler 2001:14). Tam dolarlaşma bir takım üstünlük ve zayıflıklara sahiptir. En önemli üstünlükleri, para politikasına duyulan güvenin zayıf olduğu ekonomilerde keyfi para politikası uygulamalarını sınırlaması, şeffaf olması ve para politikasına duyulan güveni artırmasıdır. Bu üstünlüklere bağlı olarak uygulamanın ilk dönemlerinde ekonomideki belirsizlikler azalırken, enflasyon oranı hızla düşmektedir (Sacs ve Larrain, 1999:86; Calvo, 1999:7). Tam dolarlaşmaya geçen bir ülkede bankacılık kesimi para eşleşmezliği sorunu ile karşılaşmamaktadır. Çünkü gelir akımları ve yükümlülükler aynı para birimi ile tanımlanmaktadır. Bu nedenle para krizinin bankacılık krizine dönüşmesine neden olan mekanizma ortadan kalkmaktadır (Broda ve Yayati, 2003:103; Yeyati ve Sturzeneger, 2003:34) Tam dolarlaşmanın iki önemli zayıflığı bulunmaktadır. Bankacılık kesimi vade uyumsuzluğu ile karşılaştığında, merkez bankası yeterli miktarda acil likidite desteği sağlayamayabilir. Çünkü merkez bankasının son borç başvuru mercii (SBBM) görevini yerine getirmesi döviz rezervleri ile sınırlanmıştır. Başka bir ifade ile vade eşleşmezliği yaşayan bankalara dolar rezervleri ölçüsünde likidite sağlanabilmektedir. Dolayısıyla merkez bankası uzun süre SBBM desteği verememektedir. Bununla birlikte merkez bankasının aldığı kararlar ABD Merkez Bankası’nın (FED) aldığı kararlar ile çeliştiğinde SBBM desteği uygulanamayabilir (Chang ve Velasco, 2003:67). Tam dolarlaşmanın ikinci zayıf yanı ise senjoraj13 gelirlerinin kaybedilmesidir (Sacs ve Larrain, 1999:86). Kısmi dolarlaşma (para ikamesi) ise iktisadi karar birimlerinin yüksek enflasyon ve belirsizlik ortamında ulusal paranın olası değer kaybından korunmak amacıyla, ulusal para birimi cinsinden finansal varlıklar yerine yabancı para birimi cinsinden finansal varlıkları tercih etmeye başlamasıdır (Serdengeçti, 2005:2–3). Kısmi dolarlaşma, varlık dolarlaşması, yükümlülük dolarlaşması, finansal dolarlaşma ve reel dolarlaşma olmak üzere dört grupta incelenmektedir. Đktisat yazınında dolarlaşmanın ilk aşaması olarak görülen varlık dolarlaşması, yabancı para biriminin ulusal para biriminin sahip olması beklenen hesap birimi, değişim aracı ve değer biriktirme fonksiyonlarından herhangi birini veya her birini yerine 12 Bu uygulama ilk defa Panama tarafından 1904 yılında ABD dolarının kullanılması şeklinde başlamıştır. Yakın dönemde El Salvador ve Ekvator’un resmi dolarlaşmaya geçtiği bilinmektedir 13 Paranın piyasadaki parasal değeri ile basılma maliyeti arasındaki fark dolayısıyla ortaya çıkan kazanç. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 292 getirdiği durumlarda ortaya çıkmaktadır. Varlık dolarlaşması genellikle yurtiçi yerleşiklerin varlık portföyleri içerisinde yabancı para birimi ile tanımlı varlıkları bulundurmaları sonucunda ortaya çıkmaktadır. 1990’lı yılların sonunda yaşanan Asya krizinin ardından yükümlülük dolarlaşması kavramının iktisat yazınında daha sık kullanıldığı görülmektedir. Yükümlülük dolarlaşması yerleşiklerin yerleşiklere ve/veya yabancılara yabancı para birimi cinsinden yükümlülüklerini ifade etmektedir. Başka bir ifade ile yükümlülük dolarlaşması iktisadi karar birimlerinin yabancı para birimi cinsinden büyük miktarda yükümlülüklerinin bulunmasıdır. Dikkat edilecek olursa varlık ve yükümlülük dolarlaşmasına iktisadi karar birimlerinin bilânçolarının farklı taraflarında rastlanmaktadır. Bu noktada iktisadi karar birimlerinin bilânçolarının aktif ve pasif tarafını kapsadığı için daha geniş bir kısmi dolarlaşma kavramı olarak görülen finansal dolarlaşma kavramı öne sürülmektedir. Finansal dolarlaşma (birleşik dolarlaşma) iktisadi karar birimlerinin hem varlıklarının hem de yükümlülüklerinin ağırlıklı olarak yabancı para birimi cinsinden tanımlı olması biçiminde ifade edilebilir. Đktisat yazınında yer alan kısmi dolarlaşma kavramlarından bir diğeri de reel dolarlaşmadır. Reel dolarlaşma yurtiçi fiyat ve ücretlerin yabancı bir para birimine endekslenmesi şeklinde tanımlanmaktadır (Serdengeçti, 2005:2–3; Akıncı vd, 2005:1–2). Yukarıda verilen kısmi dolarlaşma tanımı iktisadi karar birimlerinin bilânçolarının yalnızca aktif tarafına odaklanmaktadır. Reinhart vd (2003:7–9) ise bilânçoların aktif tarafına odaklanan bu tanımı, hanehalkı ve firmaların portföylerinde yabancı para birimi ile tanımlı varlıkların bulunması ve/veya özel ve kamu kesiminin yabancı para birimi ile tanımlı dış borçlarının bulunması biçiminde genişletmiştir. Başka bir ifade ile dolarlaşma kavramı iktisadi karar birimlerinin bilânçolarının pasif tarafı dikkate alınarak daha geniş bir biçimde tanımlanmıştır. Reinhart vd bu tanım çerçevesinde oluşturdukları birleşik/karma dolarlaşma dizini (composit index) ile kısmi dolarlaşmayı ölçmektedir. (7) numaralı göstermektedir. eşitlik birleşik dolarlaşma dizininin hesaplanmasını BD= (DTH/M2Y) + (Toplam Dış Borç Stoku/GSYĐH) + (Döviz Cinsi ve Dövize Endeksli Đç Borç Stoku/Toplam Đç Borç Stoku) (7) Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 293 (7) numaralı eşitlikte, BD, birleşik dolarlaşma dizinini, DTH, döviz tevdiat hesabını ifade etmektedir. BD dizini, içerdiği oranların 10 değerinde normalleştirilip toplanması sonucunda elde edilmektedir14. Reinhart vd (2003) dolarlaşma çeşitlerini yurtiçi ve yurtdışı dolarlaşma olmak üzere ikiye ayırmıştır. (8) numaralı eşitlik yurtiçi dolarlaşmayı (YD) göstermektedir. YD= (DTH/M2Y) + (Döviz Cinsi ve Dövize Endeksli Đç Borç Stoku/Toplam Đç Borç Stoku) (8) Yurtiçi dolarlaşmanın yaşandığı ülkeler her iki oranın %10’un altında olduğu ve bu oranlardan en az birinin %10’u aştığı ülkeler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. (9) numaralı eşitlik ise yurtdışı dolarlaşmayı (ÖD) göstermektedir. ÖD= Özel Kesimin Dış Borcu/Toplam Dış Borç (9) Ülkeler bu oranın %10’dan az olduğu ve en az %10 olduğu ülkeler olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Reinhart vd. (2003) bu göstergeleri kullanarak dolarlaşmanın yaşandığı ülkeleri dört grupta sınıflandırmıştır. Tablo 1: Dolarlaşma Çeşitlerine Göre Ülkelerin Sınıflandırılması Özel Kesimin Dış Borcu/Toplam Dış Borç (En Az %10) M2Y’nin en az %10’u veya toplam iç borcun en az (1) %10’u yabancı para birimi ile tanımlanmış M2Y’nin %10’undan daha azı veya toplam (3) iç borcun %10’undan daha azı yabancı para birimi Đle tanımlanmış Kaynak: Reinhart vd (2003:9) 14 Çalışmanın ekinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Özel Kesimin Dış Borcu/Toplam Dış Borç (%10’dan Az) (2) (4) 294 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK Yurtiçi ve yurtdışı yükümlülük dolarlaşmasının bir arada yaşandığı ülkeler (1) numaralı bölgede; yurt içi dolarlaşmanın ağırlıklı olarak yaşandığı ülkeler (2) numaralı bölgede; yurtdışı dolarlaşmanın ağırlıklı olarak yaşandığı ülkeler (3) numaralı bölgede; yurtiçi dolarlaşmanın düşük ve dış yükümlülüklere ise ağırlıklı olarak kamu kesiminin sahip olduğu ülkeler ise (4) numaralı bölgede gösterilmiştir. Öte yandan günümüzde uygulanan dezenflasyon politikaları ve yapısal düzenlemelerin ardından (örneğin yurtiçinde yabancı para birimi ile borçlanmaya getirilen sınırlamalar) birçok YPE’nin dolarlaşmanın çözülmesi (dedolarization) sürecine geçtiği söylenebilir. Đktisat yazınında dolarlaşmanın çözülmesi kavramı dolarlaşmanın fiili olarak ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Reinhart vd (2003:44) belirli bir dönemde DTH/M2 oranının en az %20 oranında düştüğü, dolarlaşmadaki düşüşün ardından dolarlaşma düzeyinin %20’nin altında oluştuğu ve örnek olarak seçilen dönemde %20’nin altında gerçekleştiği ülkelerde dolarlaşmanın çözülmesi sürecinin yaşandığını belirtmektedir. Galindo ve Leiderman (2005:17) ise başlangıçta mevduatların ve kredilerin %40’ından fazlasının yabancı para birimi ile tanımlı olduğu bir ekonomide dolarlaşmanın %20’ye veya %20’den daha aşağıya düşmesini ve bu düzeyin en az beş yıl sürdürülmesini dolarlaşmanın çözülmesi süreci olarak tanımlamıştır. 3.Dalgalanma Korkusu: Bazı Görgül Bulgular “Dalgalanma korkusu” (fear of floating), döviz kurunu resmi (de jure) olarak dalgalanmaya bırakan ekonomilerde merkez bankalarının döviz kurundaki dalgalanmalara duyarsız kal(a)maması ve kur piyasasına fiili olarak (de facto) müdahale etmesi biçiminde tanımlanabilir (Calvo ve Reinhart, 2000a). Dalgalanma korkusu ile hareket eden merkez bankaları uluslararası rezervleri kullanarak kur piyasasına doğrudan müdahale etmekte veya faiz politikası yoluyla döviz kurunun düzeyini etkileyerek kurdaki dalgalanmaları önlemek istemektedir. Dalgalanma korkusu ile hareket eden merkez bankalarını diğer merkez bankalarından ayıran en önemli özellik, bu merkez bankalarının bulunduğu ekonomilerde faiz oranlarının ve uluslararası rezervlerin oynak olmasıdır. Bununla birlikte gerek farklı kur rejimlerinde, gerekse farklı gelişmişlik düzeylerinde döviz kuru hareketleri ve buna bağlı olarak politika yapıcıların sergilediği davranışlar değişmektedir. Döviz kurları, nominal döviz kurunda değişim, değişimlerin oynaklığı ve uluslararası rezervlerin oynaklığı açısından farklı davranışlar göstermektedir. Yeyati ve Sturzengger, (2002:9) döviz kurunun oynaklığı (σe), döviz kuru değişimlerinin oynaklığı (σ∆e) ve rezervlerin oynaklığı (σr) gibi göstergeleri kullanarak, 1974– Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 295 2000 yılları arasındaki dönem için aylık verilerle, Uluslararası Para Fonu’na (UPF) üye 183 ülke üzerinde yaptıkları incelemede, sabit kur rejiminden dalgalı kur rejimine doğru, dalgalanma korkusunun azaldığını saptamışlardır. Dalgalanma korkusu ara döviz kuru rejimlerinde azalmasına karşın etkisini sürdürmektedir. Uluslararası rezervlerdeki oynaklık bu bulguyu kanıtlamaktadır.15 Gerek farklı kur rejimlerinde, gerekse farklı gelişmişlik düzeylerinde merkez bankalarının dalgalanma korkusu davranışları değişmektedir. Calvo ve Reinhart (2000a:15–25) farklı döviz kuru rejimleri altında16 dalgalanma korkusu davranışlarını, 39 ülke ve 1970–1999 yılları arasındaki dönem için aylık veriler kullanarak incelemiştir. Çalışmaya göre, GOÜ’lerde dalgalanma korkusu, GÜ’lere göre daha yüksektir. Döviz kuru en az sabit, en fazla dalgalı döviz kuru rejiminde oynaklık göstermektedir. Ayrıca merkez bankaları ara döviz kuru rejimlerinde de dalgalanma korkusu ile hareket etmektedir17. Ayrıca, çalışmada dalgalanma korkusu ile hareket eden merkez bankalarının daha fazla uluslararası rezerv biriktirdiği tespit edilmiştir. Bu durum “can yeleği ile dalgalanma”18 (floating with life jacket) olarak adlandırılmaktadır. Yukarıda işaret edildiği gibi dalgalanma korkusunun yaşandığı ekonomilerde uluslararası rezervlerin oynaklığı önemli ölçüde artmaktadır19. Öte yandan faiz oranının en fazla istikrar gösterdiği kur rejimi sınırlı esnek kur rejimi iken, en az istikrar gösterdiği ise yönetilen dalgalı kur rejimidir. GÜ’lerde faiz oranları gerek yönetilen dalgalı gerekse esnek kur rejimi altında daha dar bir aralıkta değişirken; yani daha az oynaklık gösterirken, YPE’lerde faiz oranları yönetilen dalgalı kur rejimi altında 15 Yeyati ve Sturzengger(2002) sabit kur rejimlerinde döviz kuru oynaklığının aylık %0,20, dalgalı kurda ise %2,31 olarak gerçekleştiğini tespit etmiştir. Sabit kur rejimlerinde uluslararası rezervlerdeki oynaklık %14,68 olarak gerçekleşirken, dalgalı kur rejimlerinde ise rezervlerdeki oynaklık %4,59’a düşmüştür. Ara rejimlerde de yüksek kur oynaklıkları gözlenmiştir. Kirli dalgalanmada %17,27 ve sürünen kurda ise %6,96’dır. Ara rejimlerde uluslararası rezervlerdeki oynaklık sırasıyla, %6,98 ve %8,67 olarak kaydedilmiştir. 16 Esnek, yönetilen dalgalı, sınırlı esnek ve sabit döviz kuru rejimi olarak dört döviz kuru üzerinde inceleme yürütülmüştür. 17 Endonezya’da 1978/1–1999/4 arasında kur rejimi olarak yönetilen dalgalanma uygulanırken, döviz kurundaki oynaklığın ± %2,5 bandında gerçekleşme olasılığı %99,1; yani bu aralığın dışına çıkma olasılığı çok düşük ve dalgalanmanın bu aralık içinde kalma olasılığı çok yüksekken, rezervlerin ± %2,5 bandında gerçekleşme olasılığı %41,5 ve faiz oranının ±%25 bandında gerçekleşme olasılığı ise %30,6 olarak hesaplanmıştır. 18 Can yeleği, merkez bankalarının yüksek miktarda uluslararası rezerv tutması anlamında kullanılmaktadır. 19 Yönetilen dalgalı döviz kuru rejimini uygulayan Japonya’da ± %2,5 bandı içinde Japonya’nın döviz rezervlerinin değişme olasılığı %74 civarındadır. Yani bu bant içinde kalma olasılığı daha yüksektir. Bu gösterge Meksika’da %28, Bolivya’da %12,5 ve kriz sonrasında Güney Kore’de %6 olarak kaydedilmiştir. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 296 daha geniş bir aralıkta, daha büyük oynaklıklar göstermektedir20. Faiz oranı oynaklığı düşük enflasyon oranına sahip YPE’lerde bile, GÜ’lerden yaklaşık olarak dört kat daha büyüktür. Tarihsel olarak yüksek enflasyon oranına sahip olan YPE’lerde faiz oranı oynaklığı daha fazladır. Sonuçta YPE’lerde yönetilen dalgalı kur rejimi altında faiz oranlarının yüksek düzeyde oynaklık göstermesi, para politikasının güvenirliliğine zarar veren önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Para politikasına duyulan güvenin azalması ise döviz kurunun ve faiz oranlarının birlikte yükselmesine neden olmaktadır. Hausmann ve diğerleri (2001:7–19) 1998/4–1999/4 dönemi için 30 ülkeyi kapsayan çalışmalarında benzer sonuçlara ulaşmışlardır. Uluslararası rezervler/M2, döviz kurunun oynaklık dizini (RVER) ve faiz oranının oynaklık dizini (RVEI) gibi göstergeleri kullanarak dalgalanma korkusunun ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değiştiği sonucuna ulaşmışlardır. Döviz kuruna aktif olarak müdahale edilen ekonomilerde, uluslararası rezervler/M2 oranı yükselmektedir. Şayet ülkeler dalgalı kur rejimi uyguluyorlarsa, döviz kuruna daha az müdahale edildiği için, yüksek düzeyde rezerv tutma gereksinimi hissedilmemekte ve bu oran oldukça düşük gerçekleşmektedir21. Hausman ve diğerlerinin (2001) çalışmalarında döviz kurunun oynaklık dizini (10) numaralı eşitlikte, faiz oranının oynaklık dizini ise (11) numaralı eşitlikte verilmiştir. RVER=σ σ(DEP)/σ σ(RES/M2) (10) (10) numaralı eşitlikte DEP, kurdaki aşınmayı, RES, uluslararası rezervleri göstermektedir. M2 parasal büyüklüğü sabittir. RVER döviz kurundaki aşınmanın standart sapmasının, uluslararası rezervler/M2 oranının standart sapmasına oranı biçiminde hesaplanmaktadır. Bu dizin bir ülkenin uluslararası rezervlerini kullanarak döviz kurlarına müdahale etme derecesini göstermektedir. Sabit kur rejiminde RVER 0 veya 0’a yakın bir değer alacaktır. Buna göre yüksek RVER, döviz kuruna daha az müdahale edildiği anlamına gelmektedir. RVEI= σ(DEP)/σ σ (Đ) 20 (11) Gerek esnek gerekse yönetilen dalgalı kur rejimleri altında faiz oranlarının aylık ± %0,5 bandı içinde gerçekleşme olasılığı ABD ve Japonya’da sırasıyla %80,7 ve %86,4 iken, ± %5 bandı içinde ise bu olasılık hemen hemen 0 düzeyine inmiştir. Buna karşın Meksika’da esnek kur rejiminin uygulandığı 1994–1999 döneminde ± %0,5 bandı içinde faiz oranlarının gerçekleşme olasılığı %9,4, ± %5 bandı içinde gerçekleşme olasılığı ise %28,3’tür. Yönetilen dalgalı kur rejimi altında ± %0,5 bandı içinde faiz oranlarının aylık değişme olasılığı Brezilya’da %20,4, Şili’de %11,1, Türkiye’de %5,1, Uruguay’da ise %8 iken, ±%5 aralığında Brezilya’da %22,2, Şili’de %43,2, Türkiye’de %55,7 ve Uruguay’da ise %52,3 olarak gerçekleşmiştir. 21 Çalışmada Türkiye ekonomisi için dalgalanma korkusu göstergeleri oluşturulurken M2 parasal büyüklüğü yerine, döviz tevdiat hesaplarını da içermesi nedeniyle M2Y kullanılmıştır. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 297 (11) numaralı eşitlikte Đ, nominal faiz oranını temsil etmektedir. Bu dizin, faiz oranlarını kullanarak döviz kuruna müdahale etme derecesini göstermektedir. Faiz müdahaleleri sınırlanan ülkeler, görece düşük faiz oranı oynaklığına ve yüksek döviz kuru oynaklığına sahiptir. Sonuçta RVEI dizini faiz müdahalelerinin sınırlı olduğu ekonomilerde daha yüksek gerçekleşmektedir. Bunun tam tersi, faiz politikası aracılığıyla kur hareketlerini kontrol etmek isteyen ülkeler için geçerlidir. Gelişmiş ekonomilerde RVER ve RVEI dizinleri daha yüksek gerçekleşmekte; yani döviz kuruna rezervler ve faiz oranı kullanılarak daha az müdahale edilmektedir. Oysa gelişmekte olan ülkeler grubunda uluslararası rezervler/M2 oranı yüksek, RVER ve RVEI dizinleri ise daha düşük çıkmaktadır. Đncelenen dönemde uluslararası rezervler/M2 oranı, GÜ’lerde ortalama olarak %12’dir. GOÜ’leri, YPE’ler ve diğer gelişmekte olan ülkeler (DGOÜ) olarak ayırdığımızda, YPE’lerde bu oranın %37, DGOÜ’lerde ise %21 olarak saptanmıştır (Hausman ve diğerleri, 2001: 19). Bu da Calvo’nun (2000a) yükselen piyasaların “can yeleği ile dalgalandığı” görüşüyle örtüşmektedir. Başka bir ifadeyle dalgalanma korkusunun yüksek olduğu ekonomilerde merkez bankalarının daha fazla uluslararası rezerv tuttuğu görülmektedir. RVER dizininin ortalama değeri, endüstriyel ülkelerde ve G3 ülkelerinde sırasıyla 5% ve %17,5’tir. Buna karşın, DGOÜ’lerde ve YPE’lerde, RVER dizini sırasıyla %0,8 ve %1,7 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan döviz kuru oynaklığının yüksek olduğu ülkelerde faiz oranı oynaklığı düşük gerçekleşmektedir. Çünkü RVEI dizini ne kadar büyük olursa, faiz politikası ile döviz kuruna müdahale etme derecesi o kadar az olacaktır. RVEI dizini ülke grupları açısından ortalama olarak en yüksek G3 ülkelerinde gerçekleşmiştir. Bu dizin en düşük değeri GOÜ’lerde almıştır. G3 ülkelerini dışarıda tutsak bile, RVEI dizin değeri endüstrileşmiş ülkeler grubu (%38) için ortalama olarak, YPE’lerde (%16) ve diğer GOÜ’lerde (%11) aldığı değerin iki katından daha fazladır. Özetle uluslararası rezervler/M2 oranı dalgalanma korkusunun yaşandığı ülkelerde daha yüksek bir değer alırken, RVER ve RVEI dizinleri döviz kurunun serbestçe dalgalanmasına izin verilen ülkelerde daha büyük, döviz kurunu yöneten ülkelerde ise daha düşük değerler almaktadır. Öte yandan Guimaraes ve Karacadağ (2004:22–24) döviz kuruna yapılan müdahalelerin döviz kurunun oynaklığını düşürmekten çok, artırdığını saptamışlardır. Örneğin, Meksika’da 1996–08/2003–07 yılları arasındaki dönemde döviz satışları ile oynaklığı azaltmak amaçlanmış, fakat pratikte satışların oynaklığı artırdığı görülmüştür. Türkiye için 2001–04/2003–10 dönemini kapsayan incelemede ise daha karmaşık bir sonuç elde edilmiştir. Döviz satışlarının kısa dönemde kurdaki oynaklığı düşürdüğü, uzun dönemde ise artırdığı saptanmıştır. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 298 4. Đlk Günah Đlişkilendirilmesi ve Dolarlaşmanın Dalgalanma Korkusu ile Finansal küreselleşme süreci, merkez bankalarını politika uygulamalarında bir ayrıma yöneltmiştir. Buna göre para politikası bağımsızlığına daha fazla önem veren ekonomilerde, hükümetler daha esnek kur rejimlerini tercih etmişlerdir. Buna karşın kur istikrarına daha fazla önem veren ekonomilerde ise kur hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası uygulanamamakta ve döviz kuru kontrol altında tutulmaktadır. UPF’nin 2006 yılında döviz kuru sistemleri için yaptığı fiili (de facto) sınıflandırma kullanılarak ülkelerin döviz kuru tercihleri incelendiğinde22 gerek GÜ’lerde gerekse GOÜ’lerde döviz kuru tercihlerinde iki kutuplu bir eğilimin yaşandığı görülmektedir. Ülkeler ya sabit kur rejimini ya da esnek kur rejimini tercih etmektedirler. Ara rejimlerden ise uzaklaşmaktadırlar. Gerek YPE’ler gerekse GÜ’ler ara rejimlerden uzaklaşırken, YPE’lerin dalgalı döviz kuruna, GÜ’lerin ise tam sabit döviz kuruna yöneldikleri dikkat çekmektedir23. Son 15 yıl içinde YPE’lerin kur rejimi tercihlerinde yaşanan değişim Grafik 1’de görülmektedir. Grafik 1’e göre 1991–2006 yılları arasındaki dönemde dalgalı kur rejimini tercih eden YPE’lerde bir artış, ara kur rejimlerini tercih eden YPE’lerde ise bir azalış olduğu dikkat çekmektedir. Sabit kur rejimini tercih eden YPE’lerin sayısında ise sınırlı bir artış olmuştur. Bu tercih değişiminde 1990’lı 22 UPF döviz kurlarını esneklik ve döviz kuru patikası için yapılan formel ve enformel taahhütlere göre ayırmaktadır. Buna göre döviz kuru rejimleri, tam sabit döviz kuru, ara rejimler ve esnek döviz kuru rejimleri olarak sınıflandırılmaktadır. Tam sabit döviz kuru; dolarlaşma, parasal birlik ve para kurulu olmak üzere üç başlık altında incelenmektedir. Ara rejimler kendi içlerinde yarı sabit kur ve ± %1 gibi çok dar bir bant içinde yönetilen sabit kur rejimleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Yarı sabit kur rejimleri ise geleneksel sabit kur, yatay bant, sürünen kur ve sürünen bant olmak üzere dört grupta sınıflandırılmıştır. Dalgalı döviz kuru ise serbest ve yönetilen dalgalanma olarak iki başlık altında incelenmiştir. Pratikte serbest dalgalanmaya rastlanmazken, serbest dalgalanmaya en yakın uygulamanın ABD’de olduğu görülmektedir. 23 Babula ve Ötker-Robe (2002:16–20) 1990’da 159 üyesi bulunan UPF içindeki 32 YPE’de, tam sabit kur rejimi uygulayan ülkelerin %6,7’lik bir paya sahip olduğunu, 2001’de UPF’ye üye olan ülke sayısı 186’ya çıkarken, bu oranın %15,6’ya yükseldiğini, bu 32 ülke içinde ara rejimleri seçen ülkelerin payının ise 1990’da %76,7 iken, 1996’dan sonra hızla düşerek %34,4’e gerilediğini tespit etmişlerdir. Dalgalı kur uygulayan YPE’ler ise 1990’da %16,7’lik bir paya sahipken, bu oran 2001’de %50’ye yükselmiştir. GÜ’lerde ise parasal birlik 1990’dan başlayarak ara rejimlerin (özellikle de bant uygulamaları) yerini almıştır. UPF’ye üye olan GÜ’lerin 1990’da %73,9’u herhangi bir ara rejimi uygularken, bu oran 2001’de %4,2’ye düşmüştür. 1990’da bu ülke grubu içinde tam sabit kur rejimi uygulamasına rastlanmazken, 2001’de bu oran %54,2’ye yükselmiştir. Öte yandan UPF üyesi ülkeler arasında genel eğilim, ara rejimlerin terk edilmesine yönelikken, ara rejim uygulayan ülkeler grubu içinde uç tercihlerin yaygınlaştığı dikkat çeken bir gelişme olarak kaydedilmektedir. Başka bir deyişle ara rejimden tam sabit ve/veya esnek kur rejimine geçiş, ara rejim içindeki uç uygulamalar üzerinden yapılmaktadır. Şöyle ki 1990’da UPF içinde sürünen bant rejimini uygulayan ülkelerin payı %2,7 iken, 2001’de bu oran %8,3’e yükselmiştir. Dar bir bant içinde yönetilen sabit kur uygulaması ise 1990’da %7,3 iken, 2001’de bu oran %22,2 olarak gerçekleşmiştir. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 299 yıllarda ve 2000’li yılların başında YPE’lerde yaşanan finansal krizler ve bu krizlerin gerisinde yatan nedenler etkili olmuştur. Grafik 1: YPE’lerde Döviz Kuru Tercihleri 1991–2006 25 21 20 20 16 15 Ülkeler 14 10 10 7 6 5 4 2 0 1991 S a b it K u r R e jim i 1999 A ra R e jim 2006 Zam an D a lg a lı K u r R e jim i Kaynak: 1991 ve 1999 yıllarına ait veriler Fisher (2001:2)’den ve 2006 yılı verileri ise UPF (2006)’dan elde edilmiştir. Grafik-1’den hareketle 1991–2006 döneminde YPE’lerin “sabit kalma korkusu” (fear of fixing) ile hareket ettiği söylenebilir. Ne var ki bu durum, dalgalanma korkusunun ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Özellikle merkez bankaları hükümetlerin resmi olarak açıkladıkları kur rejiminden sapmakta ve fiili olarak sabit kur rejimleri ve ara rejimler gibi daha katı uygulamalara yönelmektedir (Yeyati ve Sturzengger, 2002:11–12). Bunun sonucunda para politikası sabit kur rejimi ve ara kur rejimlerin üstünlükleri24 ve zayıflıkları25 çerçevesinde 24 Sabit kur rejimi açık ve şeffaf bir strateji olduğu için para politikası zaman tutarsızlık enflasyon sorunu ile teknik olarak daha az karşılaşmaktadır. Buna nedenle sabit kur rejiminde para politikasının güvenirlilik enflasyon sorunu azalmaktadır (Edwards ve Savastano, 1999:4–5; Sachs ve Larrain, 1999:81–82). Sabit kur rejiminin ikinci avantajı yüksek enflasyon oranlarını kısa bir süre içinde hızla düşürmesidir (Mishkin, 1998:83–87). 25 Sabit kur rejimi ulusal paranın değerine ilişkin belirsizlikleri azaltmaktadır. Sabit kur rejiminin sağladığı örtük güvence çok sayıda firmayı, bankayı ve banka dışı finansal kurumları döviz cinsinden aşırı derecede borçlanmaya yöneltmektedir. Başka bir ifade ile sabit kur rejimi altında sağlanan kur güvencesi, başta bankacılık kesimi olmak üzere finansal kesimin dolarize olmuş yükümlülüklerini arttırmaktadır. Bununla birlikte iktisadi karar birimlerini daha fazla dış borç kullanmaya teşvik etmektedir. Sonuçta parasal uyumsuzluk enflasyon sorunu artmaktadır (Mishkin, 2001:34–35; Calvo ve Reinhart, 1999:20; Ize ve Yeyati, 2003:326). Buna karşıt olarak döviz kurunun serbest bir biçimde dalgalanması halinde iktisadi karar birimleri yabancı para birimi ile daha az risk almaya yönelirken, iktisadi karar birimlerinin bilânçolarındaki parasal uyumsuzluk enflasyon sorunu önemli ölçüde azalmaktadır. Başka bir deyişle dalgalı kur rejimi iktisadi karar birimlerine döviz kurunun düzeyi 300 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK biçimlenirken, YPE’ler kontrol altında tutulan kur rejimlerine özgü olumsuzluklarla karşılaşmaktadır. Döviz kurunun kontrol altında tutulduğu kur rejimlerinde merkez bankalarının konjonktürden bağımsız bir biçimde para politikası uygulayabilmesi önemli ölçüde sınırlanmaktadır. Bu durum Đmkânsız Üçlü Hipotezi çerçevesinde incelenebilir. Đmkânsız Üçlü Hipotezi çerçevesinde Frankel (1999:7–10), tüm ülkeler için bütün zamanlarda mutlak olarak en iyi döviz kuru rejiminin olmadığını belirtmektedir. Buna göre finansal serbestleşmenin tamamlandığı ve finansal piyasaların bütünleştiği bir ekonomide, merkez bankalarının ya kur müdahaleleri ile döviz kuruna istikrar kazandırabileceğini ya da konjonktürden bağımsız bir biçimde faiz politikası uygulayabileceğini belirtmiştir. Bunların her ikisi bir arada uygulanamamakta ve bunlardan biri terk edilmek zorunda kalınmaktadır. Başka bir ifadeyle sermaye hesabını serbestleştiren bir ülkede döviz kurunun istikrarına önem veriliyorsa, Obstfeld ve Rogoff’un da (1995:4) belirttiği gibi sermaye hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası uygulanamamaktadır. Çünkü merkez bankası aynı anda hem döviz kurunu hem de faiz oranını kontrol edememektedir. Öte yandan 1990’ların ikinci yarısından sonra yaşanan finansal krizler, Đmkânsız Đkili Hipotezi’ni gündeme getirmiştir. Đmkânsız Đkili Hipotezi, sermaye hesabını serbestleştiren YPE’lerin, kur hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası uygulayamayacağını belirtmektedir. Velasco (2001:1) sermaye hesabını serbestleştiren ülkelerde hangi kur rejimi seçilirse seçilsin, merkez bankalarının sermaye hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası etkinliklerini sürdüremeyeceğini vurgulamaktadır. Çalışmanın konusu açısından bunun üç nedeni bulunmaktadır. Birincisi; UĐG sorunu ile dalgalanma korkusu arasında doğru yönlü bir ilişkinin bulunmasıdır. Mishkin, (1998:18) GÜ’lerin daha uzun vadede ulusal para hakkında örtük bir güvence vermediği için iktisadi karar birimlerini yabancı para birimi ile daha az risk almaya yöneltmektedir (Moenjak vd, 2004:38). Öte yandan ara rejimlerden tam sabit kur rejimlerine gidildikçe merkez bankalarının yurtiçi kredi hacmini genişleterek piyasanın likidite ihtiyacını giderme isteği (son borç başvuru mercii (SBBM)) önemli ölçüde sınırlanmaktadır. Aksi takdirde kur rejimi çökmektedir (Eichengreen, 1998:572–573; Velasco, 2000:5–6; Parrado, 2004:3). Khan (2003:10) bu durumun nedenini sabit kur rejiminde konjonktür karşıtı para politikalarının uygulanamamasına bağlamaktadır. Dolayısıyla merkez bankaları sabit kur rejimi altında, ödeme gücü bulunan bankaları krizin bulaşıcılık etkisinden yeterince koruyamamaktadır. Oysa Chang ve Velasco’nun (1998b:26–28) belirttiği gibi, dalgalı kur rejiminde SBBM desteği daha kolay uygulanabilmektedir. Ne var ki merkez bankaları teknik olarak uzun süre rezerv satmaya zorlanamayacağı için döviz kurunda bir aşınma meydana gelebilir. Ne var ki bu aşınma uzun sürmediği gibi, ekonomi kötümser beklentilerin kendi kendini beslediği bir kriz ortamına sürüklenmeyebilir. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 301 birimi ile dış borç kullanabildiğini, YPE’lerin ise dış borçlarının ağırlıklı olarak kısa vadeli ve yabancı para birimi cinsinden olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla YPE’ler, UĐG sorunu ile kalıtsal olarak daha fazla karşılaşmaktadırlar. Bunun sonucunda Grafik-1’de görüldüğü gibi YPE hükümetleri resmi olarak daha esnek kur rejimlerini seçmelerine karşın, merkez bankaları dalgalanma korkusu ile hareket etmektedir. Dalgalanma korkusu nedeniyle bu ülkelerde faiz oranları döviz kuru hareketlerinden bağımsız bir biçimde belirlenememekte ve döviz kuru fiilen sabitleşmektedir. Başka bir ifade ile dış borçların vadesi, gerçekleştirildiği para birimi ve miktarı, konjonktürden bağımsız bir biçimde para politikalarının uygulanmasını önemli ölçüde sınırlamaktadır. Çünkü ortaya çıkan bir para eşleşmezliği sorunu, finansal istikrarın bozulmasına neden olmaktadır. Bu noktada merkez bankaları bir ikilem ile karşılaşmaktadır. Çünkü Eichengreen ve diğerlerinin (2003b:25) de belirttiği gibi, döviz cinsinden yükümlülüklerin yüksek olması, likidite krizi esnasında SBBM görevinin yerine getirilmesini engellemekte ve merkez bankalarının finansal istikrarsızlıkla mücadele etmesini önemli ölçüde sınırlamaktadır. Đkincisi; dolarlaşma sorunudur. Yüksek düzeyde enflasyon yaşanan YPE’lerde yerleşikler para ikamesine yönelmektedirler. Sonuçta bankaların döviz tevdiat hesapları genişlemekte ve yabancı para birimi cinsinden yükümlülükleri artmaktadır. Bu nedenle YPE merkez bankaları döviz kurundaki yükselişin başta bankalar olmak üzere iktisadi karar birimlerinin bilânçolarında yarattığı tahribatı önlemek amacıyla, döviz kuruna istikrar kazandırmak istemektedir (Mishkin, 2004:4). Öte yandan, Leiderman ve diğerlerinin (2006:9) de belirttiği gibi dalgalanma korkusu, dolarlaşma sorununu besleyen önemli bir faktördür. Döviz kurunun düzeyi için örtük bir güvence sağlandığını düşünen iktisadi karar birimlerini, döviz cinsinden daha fazla risk almaya yöneltmektedir. Bunun sonucunda başta bankalar olmak üzere iktisadi karar birimlerinin yabancı para birimi cinsinden yükümlülükleri artmaktadır. Başka bir ifadeyle kur hareketlerine bağlı kırılganlıklar önlenmek istenirken, çelişkili bir biçimde döviz kuru hareketlerine bağlı sorunlar teşvik edilmektedir. Calvo ve Reinhart’ın (1999:21–22) da belirttiği gibi, merkez bankaları döviz kuruna istikrar kazandırmak istediğinde, iktisadi karar birimleri bu davranışı örtük bir güvence olarak algılayabilirler. Neticede uygulanan politika iktisadi karar birimlerinin karşılaşabilecekleri kırılganlıkları önlemekten çok, onları aşırı derecede risk alarak yabancı para birimi cinsinden borçlanmaya 302 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK yöneltmektedir26. Oysa döviz kuru serbest bir biçimde dalgalanıyorsa, kur riskiyle karşılaşabileceklerini bilen iktisadi karar birimleri riskli finansman davranışlarından vazgeçmektedirler. UĐG ve finansal dolarlaşma sorunu para eşleşmezliğini artırmakta ve finansal istikrarsızlığa neden olmaktadır. Para eşleşmezliği sorununu göz ardı edemeyen merkez bankaları dalgalanma korkusu ile hareket etmektedir. Ancak dalgalanma korkusu altında döviz kuru fiili olarak kontrol altında tutulduğu için, iktisadi karar birimlerinin yabancı para birimi ile borçlanması paradokssal olarak teşvik edilmekte ve likidite krizi sırasında merkez bankalarının SBBM desteği sağlaması önemli ölçüde sınırlanmaktadır. Çünkü SBBM kanalıyla yapılan likidite desteği döviz talebine yönelerek para krizine neden olmaktadır. Dalgalanma korkusu ile hareket eden merkez bankalarının kur istikrarını sağlamak için kullandığı araçlardan biri de faiz politikasıdır. Merkez bankaları kur hareketlerindeki dalgalanmalara, politika faiz oranını kullanarak cevap verebilirler (interest rate tweaking) (Calvo, 2006:11–16). Ancak Hausman ve Panizza (2003:968) faiz oranlarındaki istikrarsızlığın finansal istikrarı olumsuz yönde etkileyebileceğini vurgulamaktadır. Merkez bankaları faiz oranlarını sıklıkla değiştirirken, piyasadaki belirsizliğin artmasına ve borç vadesinin kısalmasına neden olabilirler. Başka bir ifadeyle para eşleşmezliğinin yüksek olduğu bir ekonomide, dalgalanma korkusu ile hareket eden bir merkez bankası, faiz oranlarında oynaklığın artmasına ve ekonomideki vade yapısının kısalmasına neden olmaktadır27. Öte 26 Örneğin Bird ve Ramkishen (2001:894–895), fiili olarak daha katı kur rejimlerine yönelen Doğu Asya ekonomilerinde, kur rejiminin sağladığı örtük güvencenin, kriz öncesinde toplam dış borcun ve kısa vadeli dış borcun GSMH’ya oranını yükselttiğini tespit etmiştir. Endonezya’da dış borç/GSMH oranı 1994’te %57 iken, 1997’de %63,9’a ve krizle birlikte 1998’de %149,4’e çıkmıştır. Bu oran Tayland’da 1994’te %44,9 iken, 1997’de %62’ye ve krizle birlikte %76,8’e yükselmiştir. Filipinler’de ise kriz öncesinde görece olumlu bir görüntü vardır. 1994’te %60,4 olan bu oran, 1997’de %55,3’e düşmüştür. Ancak krizle birlikte %73,32’e çıkmıştır. Öte yandan kısa vadeli dış borç/GSMH oranı özellikle Endonezya’da çok büyük bir artış göstermiştir. 1994’te %6,5 iken, 1997’de %27,5’e ve krizle birlikte %76,4’e çıkmıştır. Genel olarak bu oran Doğu Asya krizini yaşayan bütün ülkelerde artış eğilimi içindedir. Öte yandan döviz kuru oynaklığı düşerken, risk priminin ortalama olarak yüksek gerçekleşmesi, kur rejimi çerçevesinde sağlanan örtük güvencelerin riskli faaliyetleri beslediğini göstermektedir. Dünya Bankası’nın Finansal Gelişme Raporu’nda 1991/01–1997/07 yılları arasındaki dönemde risk priminin ortalama olarak Endonezya’da %11,5, Tayland’da %4 olarak, döviz kurunun oynaklığı ise sırasıyla %0,7 ve %1,2 olduğu belirtilmiştir. 27 Calvo ve Reinhart’ın da (1999:4–5), (2000a:9) belirttiği gibi kısa vadeli borç yapısının yüksek olduğu ekonomilerde, sermaye girişlerinin aniden durması ve/veya sermaye çıkışlarının yaşanması, krizlerin ortaya çıkmasına ve ekonomilerin ödeme güçlükleriyle daha sık karşılaşmasına neden olmaktadır. Ayrıca Calvo (1998:3–7) kısa vadeli borç yapısının yüksek olduğu ülkelerde sermaye hareketlerinin aniden durmasının reel kesim üzerinde yarattığı etkiyi şu biçimde özetlemektedir: Dış ticarete konu olan mallara yönelik talepteki daralma, dış ticarete konu olmayan malları da (emek ve emlak gibi) etkileyerek ağırlaşmaktadır. Dış ticarete konu olmayan mallar emek yoğun mallardır. Şöyle ki; dış ticarete konu olan mallara yönelik toplam talepteki bir düşüş, dış ticarete konu olmayan mallara Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 303 yandan faiz oranları yükselirken, artan fon maliyetleriyle karşılaşan bankalar, kredi anlaşmalarını sürdürmekte zorluk çekebilirler. Bunun sonucunda faiz oranları oynaklık gösterirken, yurt içi piyasalarda uzun vadeli borçlanma yeteneği sınırlanmaktadır. Böylece YĐG dizini ve vade uyumsuzluğu yükselmekte ve finansal istikrarsızlık artmaktadır28. Üçüncüsü; para politikasına duyulan güvenin korunmak istenmesidir. Eichengreen ve diğerleri (2003b:25) dış borç stokunun ve faiz oranı oynaklığının yüksek olduğu ekonomilerde, borç servisi ile ilgili belirsizliklerin arttığını ve ülkelerin kredi derecesinin düştüğünü belirtmektedir. Bu nedenle merkez bankaları faiz oranına istikrar kazandırmak istemekte (interest rate smoothing) ve para arzını değiştirmektedir. Ancak Calvo ve Reinhart (2000a:5–8), (2000b:21–28) merkez bankalarının faiz oranlarına istikrar kazandırmak amacıyla para arzını sıklıkla değiştirmesinin, para politikasına duyulan güvene zarar verebileceğini belirtmektedir. Bu durumda merkez bankalarının faiz oranlarına istikrar kazandırmak yerine döviz kuruna istikrar kazandırmayı tercih etmelerinin temel nedeni, para politikasına duyulan güvenin korunmak istenmesidir. Aksi takdirde para politikasına duyulan güvensizlik sermaye çıkışlarını tetiklerken, faiz oranları ve döviz kuru birlikte yükselmekte, para ve vade eşleşmezliği artmakta ve finansal istikrarsızlık etkisini göstermektedir. Öte yandan enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulayan merkez bankalarının döviz kuruna istikrar kazandırmak istemesi, enflasyon ve politika faiz oranlarında oynaklığı artırarak para politikasının güvenirliliğine önemli ölçüde zarar verebilir. Gali ve Jordi (2002:22) enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankalarının çıktı ve enflasyon açığını eş zamanlı olarak istikrarlı hale getirdiğini, nominal ve reel döviz kurunun ise daha büyük oynaklıklar gösterdiğini saptamışlardır29. Çünkü enflasyon hedeflemesi stratejisinde genel eğilim, döviz kurunun dalgalanmaya bırakılması şeklindedir. Ancak Leiderman ve diğerleri (2006:5), enflasyon (emek de ticarete konu olmayan bir maldır) olan talepte daha büyük bir düşüşle sonuçlanmaktadır. Bunun sonucunda işsizlik artmaktadır. 28 Lahiri ve Vegh (2000:1–3) ulusal paraya istikrar kazandırmak için faiz oranlarının yükseltilmesinin hâsılada oynaklık yaratarak ekonomiye daha yüksek maliyetler yükleyebileceğini belirtmiştir. 29 Fraga vd (2003:3–7) 20 ülke için (sekiz GÜ, oniki YPE ekonomisi) yaptıkları ve 1997–01/2002–02 yılları arası dönemi kapsayan çalışmalarında enflasyon hedeflemesi altında YPE’ler ve GÜ’lerin performansını incelemişlerdir. Buna göre enflasyon hedeflemesine geçildikten sonra YPE’lerde çıktı ve enflasyon oynaklığının düştüğünü, fakat GÜ’lerden yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Bu nedenle YPE’lerde para politikasına daha az güven duyulduğunu belirtmektedirler. Bu çalışmaya göre 1997– 01/2002–02 arası dönemde YPE’lerde enflasyonun, GSYĐH’nın, döviz kurunun ve faiz oranlarının oynaklığı GÜ’lerden daha yüksektir. GÜ’lerde enflasyon oranının oynaklığı ortalama olarak 1,24, döviz kuru oynaklığı 0,11, GSYĐH’nın 2,07, faiz oranının oynaklığı ise 1,27 olarak gerçekleşmiştir. YPE’lerde ise enflasyon oranının oynaklığı ortalama olarak 3,37, döviz kurunun oynaklığı 0,15, GSYĐH’nın oynaklığı 3,40 ve faiz oranının oynaklığı ise 5,47 olmuştur. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 304 hedeflemesi stratejisi uygulayan YPE merkez bankalarının, büyük kur dalgalanmalarının negatif etkileri karşısında döviz kuruna istikrar kazandırmak amacıyla hareket ettiğini belirtmektedir. Merkez bankaları bu amaçla “rüzgâra karşı durma” (leaning against the wind) politikaları uygulamaktadır. Bu noktada Khan (2003:8) enflasyon hedeflemesi stratejisi altında döviz kuruna istikrar kazandırmak isteyen politikaların enflasyonda daha büyük oynaklıklara neden olarak para politikasının güvenirliliğine zarar verdiğini vurgulamıştır30. 5. Dalgalanmayı Öğrenmek Resmi olarak esnek döviz kuru rejimini seçen YPE’lerde merkez bankalarının kur hareketlerinden bağımsız olarak para politikası etkinliklerini yürütebilmeleri, UĐG ve dolarlaşma sorununu önleyebilmelerine bağlıdır. Otoriteler bu amaçla bir takım politikaları devreye sokmaktadırlar. UĐG sorununu azaltmak için birinci eniyi politika, para eşleşmezliğine düşmeksizin, dış borçlanmanın sürdürülebilmesidir. Đkinci eniyi politika olarak dış borçlanma ve/veya yabancı para yükümlülükleri sınırlanabilir, daha esnek kur rejimlerine geçilebilir veya merkez bankaları döviz rezervlerini arttırabilir (Eichengreen vd, 2003a:15). Đkinci eniyi politikaların bir takım üstünlük ve zayıflıkları bulunmaktadır. Döviz tevdiat hesaplarına sınırlama getirilmesi bankacılık kesiminin karşılaştığı para eşleşmezliği sorununu önlemede başarı sağlayabilir. Benzer biçimde dış borçlanmanın sınırlanması kur hareketlerine bağlı kırılganlıkları önleyebilir (Broda ve Yeyati, 2003:103). Ancak dış borçlanmanın sınırlanması, üretken yatırımların finansmanında kullanılabilecek kaynakların sınırlanmasına neden olmaktadır (Eichengreen vd, 2003a:16). Daha esnek bir döviz kuru rejimine geçilmesi dalgalanma korkusunu önemli ölçüde azaltmaktadır. Bu noktada daha esnek bir kur rejimine geçilirken izlenen strateji dalgalanma korkusunu önlemek için uygulanan politikaların başarısını önemli ölçüde belirlemektedir. Hakura (2005:6–8) önce ara kur rejimlerinin kullanıldığını, ardından da serbest dalgalanmaya kademeli olarak geçildiğini tespit etmiştir. Bu noktada, kur rejimi geçişlerinin gönüllü olarak mı yoksa krizden çıkış 30 Örneğin Peru 2002 yılında enflasyon hedeflemesi stratejisini tercih etmiştir. 2003 yılına gelindiğinde para politikası uygulamalarında önemli bir başarı elde edildiği görülmektedir. Çünkü 2003 yılının sonuna gelindiğinde bankalararası para piyasasında faiz oranı ve enflasyon oranı %2,5’a gerilemiştir. Ancak dalgalanma korkusu sürmektedir. Kurun aşınma oranı oldukça sınırlıdır. Bunun sonucunda enflasyon oranı 2004 ve 2005 yıllarında tekrar yükselişe geçmiştir. Başka bir ifadeyle enflasyon hedeflemesi stratejisi uygularken merkez bankalarının dalgalanma korkusu ile hareket etmesi, enflasyon oranındaki düşüşü tersine döndürebilir (Leiderman vd, 2006:7–8). Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 305 amacıyla mı31 gerçekleştirildiği önem kazanmaktadır. Gönüllü geçişlerde ekonominin sahip olduğu kırılganlıklar azalırken, makroekonomik sorunlar sınırlı düzeyde yaşanmaktadır. Krizden çıkış şeklindeki geçişlere göre gönüllü geçişlerin hemen ardından daha yüksek büyüme32, daha düşük enflasyon ve daha düşük döviz kuru oynaklıkları gözlenmiştir. Öte yandan Duttagupta ve diğerlerinin (2004:9–16) de belirttiği gibi dalgalı kur rejimine geçilirken kur piyasasının etkinliği ve derinliği geliştirilmelidir. Bu amaçla likit ve etkin bir biçimde çalışan kur piyasası oluşturulmalı, merkez bankasının piyasadaki yapıcı rolü (resmi müdahaleler) sınırlanmalı, ihtiyati düzenlemeler ve kurumsal yönetim geliştirilmeli, piyasa faaliyetlerine zarar veren düzenlemeler ortadan kaldırılmalı, kur piyasasının şeffaflığını geliştirmek için alınan kararlar basitleştirilmeli, anlaşılır hale getirilmeli ve kur piyasası hakkında elde edilen bilgilerin kamuoyu ile paylaşımı yaygınlaştırılmalı, kur riskini önlemekte kullanılan finansal araçların (forward piyasasındaki kontrollerin kaldırılması yoluyla) geliştirilmesine izin verilmeli ve işlem maliyetlerini azaltacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bununla birlikte daha esnek döviz kuruna geçilirken kurala bağlı33 ve aşamalı bir strateji izlenmelidir. Çünkü kurumsal olarak alt yapısı oluşturulmayan bir geçiş stratejisi, Eichengreen ve diğerlerinin (2003a:16) de belirttiği gibi kur oynaklıklarına bağlı riskleri ve enflasyonist beklentileri hızla arttırabilir. Yüksek düzeyde uluslararası rezerv biriktirmek dalgalanma korkusunu azaltmaya yardımcı olmaktadır. Buna karşın uluslararası rezervlerdeki artış ülke ekonomisi için bir takım maliyetleri beraberinde getirmektedir. Uluslararası rezerv olarak tutulan kaynaklar, daha fazla getiri sağlayan varlıklarda değerlendirilebilir. Bu nedenle yüksek düzeyde uluslararası rezerv tutmanın kaynak tahsisine zarar verdiği ileri sürülmektedir (Calvo, 2006:17). UĐG sorununu önlemekte kullanılan diğer araçlar tam dolarlaşma ya da dolarlaşmanın çözülmesidir. Tam dolarlaşma ve dolarlaşmanın çözülmesi, gerek 31 Krizden çıkış şeklindeki geçişlerde, kur rejiminin değiştirilmesinde merkez bankalarının ne kadar aktif davranabileceği incelendiğinde, birinci kuşak para krizi kapsamında karakterize edilen krizlerde, sabit döviz kurunu terk etmenin merkez bankasının inisiyatifi dışında gerçekleştiği; yani merkez bankasının zorunlu kaldığı, ikinci kuşak krizlerde ise kur rejimini sürdürmenin veya terk etmenin merkez bankasının inisiyatifinde geliştiği söylenebilir. Çünkü merkez bankası kuru terk etmek ile sürdürmenin maliyetini karşılaştırarak karar vermektedir. Kur rejimini değiştirmek için daha aktif davranabilmektedir (Flood ve Marion 1998:31). 32 Gomez (2006:2) sabit kurdan dalgalı kura geçen YPE’lerin büyüme dinamiklerinde iki önemli değişimin yaşandığını belirtmiştir; büyümenin oynaklığı önemli ölçüde azalmış ve büyüme oranları yükselmiştir 33 Örneğin Brezilya, Meksika ve Türkiye’nin kurala bağlı geçiş stratejisi çerçevesinde döviz kuruna yapılacak müdahalelerin biçim, zaman ve miktarını önceden taahhüt etmesi esnek kur rejiminin başarı ile yürütülmesine ve şeffaflığa önemli ölçüde katkı sağlamıştır (Duttagupta vd, 2004:16). 306 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK doğrudan gerekse UĐG dizinini düşürerek dolaylı yollardan dalgalanma korkusunu önlemeye yardımcı olmaktadır. Eichengreen ve Hausmann (1999:4), Calvo ve Reinhart (1999:22) ve Reinhart (2000:8–9) ilk günah sorununun önlenebilmesi için ya tam dolarlaşmayı ya da dolarlaşmanın çözülmesini önermektedirler. Buna karşın kısmi dolarlaşmanın sürmesi, ilk günah sorununun önlenebilmesinin önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Dezenflasyon politikalarının başarılı olduğu ülkelerde ulusal paraya duyulan güven artmasına karşın, tarihsel olarak yüksek enflasyonun yaşandığı ülkelerde dolarlaşma sorunu varlığını sürdürmektedir. Reinhart vd (2003:40) enflasyon oranı tek haneli rakamlara düşmesine karşın, YPE’lerde dolarlaşma sorununun varlığını sürdürdüğünü saptamıştır. Başka bir ifadeyle, dolarlaşmayı düşürmek için enflasyonu düşürmek tek başına yeterli değildir. Kaldı ki, Reinhard ve diğerlerine göre(2003) göre cari dönemde yaşanan dolarlaşma, geçmişte yaşanan yüksek enflasyon oranlarının etkisi altında gerçekleşmektedir. Enflasyonu düşürmekte başarılı olan dezenflasyon politikaları dolarlaşmayı önlemekte yeterli düzeyde başarı gösteremediği için, dalgalanma korkusunun faiz oranı oynaklığı ve uluslararası rezervlerde oynaklık gibi olumsuz sonuçları ile mücadele etmek kısmi dolarlaşmayı tamamen önlemeyi gerektirmektedir. Kısmi dolarlaşmayı önlemek için dezenflasyon politikalarının yabancı para birimi ile borçlanmanın sınırlanması ve ihtiyati düzenlemeler gibi ikinci en iyi politikalarla desteklenmesi, YPE’ler gibi yüksek düzeyde dalgalanma korkusu yaşayan ekonomilerin dalgalanmayı öğrenmesine yardımcı olacaktır. Örneğin Calvo (1999:13) yurtiçinde yabancı para birimi ile borçlanmaya getirilen sınırlamaların kısmi dolarlaşmayı önemli ölçüde düşürdüğünü belirtmektedir. UPF (2004:92–93) ise yüksek düzeyde dolarlaşma yaşayan ülkelerde, parasal risklerin ihtiyati düzenlemeler ile azaltılabileceğini ve daha esnek kur rejimlerine geçilmeden önce, bir takım ihtiyatlı düzenlemelerin başlatılmasını, dalgalanmayı öğrenmek için gerekli bir şart olarak görmektedir34. Bununla birlikte enflasyon oranının yüksek olduğu ekonomilerde iktisadi karar birimleri ulusal para birimi ile dış borç alamamaktadır. Çünkü yabancı yatırımcılar kendi para birimleri veya uluslararası düzeyde hâkim olan para birimleri ile kısa vadeli borç vererek enflasyon riski karşısında korunmak istemektedir. Bu nedenle UĐG dizinlerini düşürmek fiyat istikrarının sağlanmasını gerektirmektedir. 34 Örneğin Şili, Eylül 1999’da sürünen bant uygulamasından, serbest dalgalanmaya geçmeden önce, 1986’dan itibaren başlattığı reform sürecini geliştirmiştir. Reform politikaları kapsamında, bankaların sahip olduğu parasal risklerinin sınırlanmasına yönelik kurallar empoze edilmiştir. Bu sayede dolarlaşma önemli ölçüde düşürülmüştür. Benzeri gelişmeler Hindistan’da yönetilen dalgalı kur uygulamasına geçilmeden önce başlatılmış ve geçişten sonrada sürdürülmüştür. Brezilya ise 1994 krizinden sonra katı bir finansal reform süreci başlatmıştır. Özellikle de 1999 krizinin sadece bir para krizi olarak atlatılması, bu uygulamalara bağlanabilir. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 307 Fiyat istikrarının sağlanması ise iktisadi karar birimlerinin para politikasına duyduğu güvenin arttırılmasına bağlıdır. Bu noktada merkez bankası bağımsızlığının sağlanması iktisadi karar birimlerinin para politikasına duyduğu güveni arttırırken, merkez bankasının itibarı yükselmekte ve UĐG dizinleri düşmektedir (Hausmann ve Panizza, 2003:972–973). 6. Türkiye Ekonomisinde Đlk Günah Hipotezi, Dalgalanma Korkusu: 1999–2007 Dönemi Dolarlaşma ve Türkiye Ekonomisinde kalıtsal olarak yüksek düzeyde UĐG sorunu yaşanmaktadır. Grafik 2, 1999–2007 yılları arasında eşitlik (2) ve (3)’e göre hesaplanan UĐG dizinlerinin gelişimini göstermektedir. Dönem boyunca UĐG1 dizini 1 değerini almıştır. Bu değer Türkiye’deki yerleşiklerin yurtdışından ulusal para birimi ile dış borç alamadıklarını göstermektedir. UĐG3 dizini ise 2004 yılından başlayarak belirgin bir düşüş eğilimine girmiştir. UĐG3 dizinindeki düşüş 2004 yılından başlayarak yurtdışındaki yerleşiklerin ulusal para birimi ile yurtdışından borçlanabildiğini göstermektedir. Grafik 2: Türkiye Ekonomisinde UĐG Dizinleri (1999–2007) 1,2 UĐGDizinleri 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar UĐG 1 UĐG 3 Kaynak: Hazine Müsteşarlığından (www.hazine.gov.tr) elde edilen veriler kullanılarak üretilmiştir. Grafik 3, 1999–2007 yılları arasında eşitlik (4), (5) ve (6)’ya göre hesaplanan YĐG dizinlerinin gelişimini göstermektedir. YĐG dizinleri Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden önce oldukça düşük düzeylerde gerçekleşmiştir. Bu durum 9 Aralık 1999’da imzalanan ve 2000 yılından başlayarak uygulamaya konulan enflasyonu düşürme programı çerçevesinde kısa vadeli iç borç stokunun belirgin bir Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 308 biçimde düşmesi ile açıklanabilir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin ardından YĐG dizinleri hızla yükselmiştir. Kriz döneminde döviz cinsi ve dövize endeksli, kısa vadeli sabit faizli, uzun vadeli enflasyona endeksli ve uzun vadeli olup kısa vadeli faizlere endeksli olan iç borç stoku çok hızlı biçimde yükselirken uzun vadeli sabit faizli iç borç stoku ise hızla düşmüştür. Gürcihan ve Yılmaz (2007:6) bu durumu takas ihaleleri kapsamında bankacılık kesiminin elinde bulunan kısa vadeli Türk Lirası cinsinden senetlerin uzun vadeli döviz cinsi ve dövize endeksli iç borçlanma senetleri ve değişken faizli Türk Lirası cinsinden senetlerle değiştirilmesi ile bankacılık kesiminin yeniden yapılandırılması kapsamında Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen bankaların döviz açık pozisyonlarının düzenlenmesi ve Türk Lirasına duyulan güvenin azalması nedeniyle döviz cinsi ve dövize endeksli iç borç senetlerindeki artış ile açıklamışlardır. Grafik 3: Türkiye Ekonomisinde YĐG Dizinleri 1,2 YĐG Dizinleri 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar YĐG 1 YĐG 2 YĐG 3 Kaynak: Hazine Müsteşarlığından (www.hazine.gov.tr) elde edilen veriler kullanılarak üretilmiştir. YĐG dizinleri 2002 yılından başlayarak belirgin bir düşüş eğilimi içine girmiştir. Bu durumun en önemli nedeni, Mayıs 2001’de açıklanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) çerçevesinde ekonomide oluşturulan güven ortamının uzun vadeli borçlanmayı teşvik etmesidir. 2002 yılından sonra kısa vadeli sabit faizli iç borç stoku ve döviz cinsi ve dövize endeksli iç borç stoku düşerken, uzun vadeli sabit faizli, uzun vadeli enflasyona endeksli ve uzun vadeli kısa vadeli faizlere endeksli iç borç stoku hızla yükselmiştir. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 309 BD Dizini Grafik 4: Türkiye’de Dolarlaşma Dizini (1999–2007) 20 18 16 14 12 10 8 6 4 2 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Y ılla r B D D iz in i Kaynak: T.C.M.B’den (www.tcmb.gov.tr) elde edilen veriler kullanılarak üretilmiştir. Genel olarak incelendiğinde Türkiye’de kısmi dolarlaşma dizininin yüksek (9–13) ve çok yüksek (14–30) olarak kabul edilen bir aralıkta hareket ettiği görülmektedir. Grafik 4’te de görüldüğü gibi 2000–2001 krizlerinden önce yüksek düzeyde fakat istikrarlı bir biçimde hareket eden BD dizini, 2001 krizinin ardından hızla artarak yükselmiş ve çok yüksek olarak kabul edilen aralık içine girmiştir. Krizin ardından GEGP çerçevesinde sağlanan güven ortamında BD dizininin belirgin bir biçimde düşmeye başladığı görülmektedir. 2005 yılına gelindiğinde BD dizini krizden önceki düzeyinin altına düşmüştür. Ancak bu tarihten sonra BD dizini tekrar yükselmeye başlamıştır. Bu durum 2004 ve 2005 yıllarında döviz kurunda yaşanan dalgalanmanın ardından enflasyon oranlarının hedeflenen düzeyden sapması ile açıklanabilir35. Enflasyon oranlarının 2005 yılından başlayarak yeniden yükselmesi Türk parasına olan güveni sarsmış ve BD dizininin yeniden yükselmesine neden olmuştur. Tablo 2, Türkiye Ekonomisinin belirtilen dönemde yıllar itibari ile dolarlaşma sorunu açısından hangi bölgede bulunduğunu göstermektedir. Tablo 2’den de görüldüğü üzere Türkiye Ekonomisi 1999 ve 2000 yıllarında yurtdışı dolarlaşmanın ağırlıklı olarak yaşandığı ülkeler grubunda yer almıştır. 2001–2006 yılları arasında ise Türkiye Ekonomisinin yurtiçi ve yurtdışı yükümlülük 35 Açık enflasyon hedeflemesine geçilen 2005 yılına kadar enflasyon oranları önemli ölçüde düşürülmüştür. Ancak enflasyon oranlarının tek haneli sayılara kalıcı olarak yerleştiği söylenememektedir. 2004 yılında %8,9 olarak gerçekleşen ÜFE 2005 yılında %10,07’ye çıkmıştır. 2006 yılında ise %9,29 olarak kaydedilmiştir. Bu ise enflasyon hedeflemesi stratejisinin daha ilk yılında başarısız olduğunu göstermektedir. 2006 yılı için yılsonu ÜFE hedefi %5, üst sınır %7 iken, ÜFE hemen hemen iki kat yüksek gerçekleşmiş ve üst sınır olan %7’yi aşmıştır. TEFE’nin ise 2005 yılından başlayarak hızla yükseldiği görülmektedir. 2006 yılının sonunda TEFE %11,12 olarak kaydedilmiştir. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 310 dolarlaşmasının bir arada yaşandığı ülkeler grubunda bulunduğu görülmektedir. Ancak 2001 yılından başlayarak döviz cinsinden ve dövize endeksli iç borç stokunun toplam iç borç stoku içindeki payının belirgin bir biçimde düşmesi ve özel kesim dış borcunun toplam dış borç içindeki payının hızla yükselmesi nedeniyle yurtiçi dolarlaşmanın düştüğü, yurtdışı dolarlaşmanın ise hızla yükseldiği görülmektedir. Bu gelişmelerin ardından 2007 yılına gelindiğinde Türkiye Ekonomisi yeniden üç numaralı bölgeye geri dönmüştür. 2007 yılında döviz cinsinden ve dövize endeksli iç borç stokunun toplam iç borç stoku içindeki payı %10, özel kesim dış borcunun toplam dış borç içindeki payı ise %64 olmuştur. Tablo 2: Türkiye Ekonomisinde Yurtiçi ve Yurtdışı Dolarlaşma (1999– 2007) Yıllar 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yurtiçi Dolarlaşma DC/Toplam Đç Borç DTH/M2Y Stoku 0,43 0,05 0,48 0,08 0,53 0,36 0,54 0,32 0,49 0,22 0,42 0,16 0,36 0,17 0,33 0,14 0,34 0,10 Kaynak: Hazine Müsteşarlığından verilerinden yararlanılarak hesaplanmıştır. Yurtdışı Dolarlaşma ÖSDB/Toplam Dış Borç Stoku 0,47 0,46 0,37 0,33 0,34 0,40 0,49 0,57 0,64 3 3 1 1 1 1 1 1 3 (www.hazine.gov.tr) edilen elde Bölge 2002–2007 döneminde dış borcun gelişimi incelendiğinde Türkiye Ekonomisinin, iktisat yazınında başta Krugman (1999:36–40) olmak üzere Aghion ve diğerlerinin (2000:27) öne sürdüğü üçüncü kuşak para krizlerine önemli ölçüde açık olduğu görülmektedir. Üçüncü kuşak para krizlerine açık olan bir ekonomiyi diğer ekonomilerden ayıran başlıca özellikler, kriz öncesinde özel kesimin (finansal kesim veya finansal olmayan özel kesimin) dış borcunun yüksek düzeyde bulunması ve %100 mevduat sigorta güvencesi gibi ahlaki risk tehlikesi taşıyan güvenlik ağı düzenlemeleridir. GEGP ile sağlanan güven ortamı çerçevesinde 2002–2007 döneminde Türkiye’de özel kesimin dış borçlarının arttığı görülmektedir. Bu durum, özel Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 311 kesimin Türk Lirası cinsinden dış borç alamaması ile birlikte düşünüldüğünde (UĐG1 dizini dönem boyunca 1 değerini almıştır), özel kesimin kur piyasasında yaşanan dalgalanmaların olumsuz etkilerine önemli ölçüde açık olduğunu göstermektedir. Grafik 5’te de görüldüğü gibi özel kesimin dış borcunun toplam dış borç içindeki payı 2002 yılından sonra hızla yükselmiş, kamu kesimi ve TCMB’nin dış borcunun toplam dış borç içindeki payı ise hızla düşmeye başlamıştır. 2006 yılından başlayarak kamu kesimi ve TCMB’nin dış borcunun toplam dış borç içindeki payının özel kesimin dış borcunun toplam dış borç içindeki payının altına düştüğü görülmektedir. Bu durum 2002 yılından sonra kamu kesiminin döviz cinsinden ve dövize endeksli iç borç stokundaki düşüş ve uzun vadeli iç borç stokundaki artış ile birlikte değerlendirildiğinde, 2002 yılından başlayarak kamu kesimi üzerindeki kur riskinin azalmaya başladığını göstermektedir. Grafik 5: Toplam Dış Borcun Kamu Kesimi+TCMB ve Özel Kesim Arasındaki Dağılımı (1999–2007) 80% 60% 40% 20% 0% 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar Kamu+T CMB Dış Borcu/T oplam Dış Borç Özel Sektör Dış Borcu/T oplam Dış Borç Kaynak: TCMB Özel kesimin dış borcunun toplam dış borç içindeki payı incelendiğinde finansal olmayan kesimin dış borcunun finansal kesime göre daha fazla olduğu görülmektedir. Grafik 6’da da görüldüğü gibi finansal kesim dış borçlarının (ÖFDB) toplam dış borç içindeki payı Kasım 2000 krizinden başlayarak 2002 yılına kadar hızla düşmüştür. Başka bir ifade ile Kasım 2000 krizinden sonra finansal kesim yabancı bankaların ve fonların güvenini kaybetmiştir. Buna karşın finansal olmayan kesim dış borcunun (ÖNFDB) toplam dış borç içindeki payı krize karşın ancak ihmal edilebilecek bir düzeyde düşmüş ve 2002 yılından sonra da hızla yükselmiştir. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 312 Grafik 6: Özel Kesim Dış Borcunun Toplam Dış Borç Đçindeki Dağılımı 45% 40% 35% 30% 25% Ö F D B / T o p la m D ış B o r ç Ö N F D B /T o p l a m D ı ş B o r ç 20% 15% 10% 5% 0% 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar Kaynak: TCMB Vadesi açısından özel kesimin dış borcu değerlendirildiğinde gerek finansal kesimin gerekse finansal olmayan kesimin dış borcunun ağırlıklı olarak uzun vadeli olduğu görülmektedir. Grafik 7’de de görüldüğü gibi özel kesim finansal kesim kısa vadeli dış borcunun (ÖFKV) toplam dış borç içindeki payı 2002 yılından sonra yükselmeye başlamış, 2005 yılından sonra düşüş eğilimi içine girmiştir. Özel kesim finansal kesim uzun vadeli dış borcu (ÖFUV) ise 2003 yılından başlayarak hızla yükselmiştir. Buna karşın özel kesim finansal olmayan kesimin uzun vadeli dış borcunun (ÖNFUV) toplam dış borç içindeki payı 2004 yılından başlayarak hızla yükselirken, özel kesim finansal olmayan kesimin kısa vadeli dış borcunun (ÖNFKV) toplam dış borç içindeki payı görece düşük ve istikrarlı bir düzeyde seyretmiştir. Grafik 7: Özel Kesim Dış Borcunun Vadesine Göre Toplam Dış Borç Đçindeki Dağılımı 35% 30% 25% ÖFKV/Toplam Dış Borç 20% ÖFUV/Toplam Dış Borç 15% ÖNFKV/Toplam Dış Borç 10% ÖNFUV/Toplam Dış Borç 5% 0% 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar Kaynak TCMB Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 313 Öte yandan kısmi dolarlaşma 2000–2001 krizlerinin ardından düşmesine karşın, yüksek (9–13) olarak tanımlanan aralıkta bulunmaktadır. Tablo 2’den de görüldüğü gibi DTH/M2Y oranı 2002 yılından sonra düşmeye başlamıştır. Ancak DTH/M2Y oranının yeterince düşük bir düzeyde bulunduğunu söylemek güçtür. Bu durum Türkiye gibi ülkelerin Reinhart ve diğerlerinin (2003) belirttiği geçmişte yüksek düzeyde enflasyon sorunu yaşayan ekonomilerin enflasyon ile mücadelede başarılı olmalarına karşın, dolarlaşma sorununu önlemekte aynı başarıyı elde edemediklerini ve Ize ve Yeyati’nin (2003) de belirttiği gibi bu ülkelerde dolarlaşma histerisinin36 yaşandığını göstermektedir. Bu gelişmeler yukarıda da vurgulandığı gibi 2001 krizinden sonra mevduatlara verilen %100 sigorta güvencesinin neden olduğu ahlaki risk tehlikesi ile bir arada değerlendirildiğinde, Türkiye Ekonomisinin üçüncü kuşak para krizlerine önemli ölçüde açık olduğunu göstermektedir. Özetle 2002–2007 döneminde özel kesimin dış borcunun toplam dış borç içindeki payının arttığı ve kur riskinin ağırlıklı olarak özel kesim üzerinde yoğunlaştığı söylenebilir. Bu durum sermaye hareketlerinin aniden durması ya da tersine dönmesine bağlı olarak döviz cinsinden borçlanan fakat döviz cinsinden gelir elde edemeyen özel kesimin malî yapısını olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Gerek yükselen petrol fiyatlarına bağlı olarak küresel likiditedeki artış gibi dış koşulların gerekse GEGP yarattığı güven ortamı gibi iç koşulların etkisiyle 2002 yılından başlayarak Türkiye Ekonomisine yönelik yabancı sermaye girişlerinin arttığı ve sermaye hareketlerindeki dalgalanma boyutlarının ise yükseldiği görülmektedir (Grafik 8). Bu durum Kasım 2001’den başlayarak dalgalı kur rejimine geçen Türkiye Ekonomisinde TCMB’nin sermaye hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası uygulayabilmesini önemli ölçüde sınırlamıştır. Başka bir ifade ile TCMB Đmkânsız Đkili Hipotezinin öngördüğü biçimde para politikasını sermaye hareketlerine bağlı kalarak yürütmektedir. Öte yandan, sermaye ve finans hesabında yaşanan gelişmelere paralel olarak 2002 yılının dördüncü çeyreğinden 2007 yılının sonuna kadar Türk parası ABD Doları ve Avro karşısında genel olarak değer kazanmış ve kurlardaki dalgalanma boyutu ise düşüş eğilimine girmiştir. 2002–2007 döneminde aylık yabancı sermaye girişleri dalgalı bir seyir izlemesine karşın, döviz kurları görece istikrarlı bir biçimde hareket etmiştir. 36 Enflasyon oranlarını düşürmelerine ve istikrarlı olarak kabul edilen makroekonomik göstergelere sahip olmalarına karşın, kısmi dolarlaşmanın yüksek düzeyde yaşandığı ülkelerin karşılaştığı durumdur. Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 314 Grafik 8: Türkiye’de Sermaye ve Finans Hesabı 10000 Milyon $ 8000 6000 4000 2000 0 -2000 -4000 19 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 1 99- 999- 000- 001- 002- 002- 003- 004- 005- 005- 006- 00710 10 10 4 7 1 4 7 1 4 7 1 Yıllar Sermaye ve Finans Hesabı Kaynak: TCMB TCMB 2002–2007 döneminde kur piyasasına müdahale edebilmek için önemli ölçüde döviz rezervi biriktirmiştir. TCMB, yabancı sermaye girişlerine paralel olarak döviz rezervlerini artırarak döviz kurlarının daha fazla düşmesini; sermaye çıkışlarında ise döviz arzını arttırarak döviz kurlarının daha fazla yükselmesini önlemiştir. Buna göre Şubat 2001 krizinin ardından resmi olarak dalgalı kur rejiminin uygulandığı Türkiye Ekonomisinde37, merkez bankasının kur piyasasında yaşanan dalgalanmalara fiili olarak müdahale etmesi, 2002 yılından sonra dalgalanma korkusunun yaşandığının bir göstergesidir. Ocak 2002’de 19,1 milyar ABD Doları olan döviz rezervleri 2007 yılının Aralık ayında, %283 artarak 73,3 milyar ABD Dolarına çıkmıştır. Bu durum da Türkiye Ekonomisinde Calvo ve Reinhart’ın (2000a; 2000b) belirttiği gibi can yeleği ile dalgalanmanın yaşandığını göstermektedir. Türkiye’deki yerleşiklerin yurtdışından ulusal para birimi ile dış borç alamadığı bir ortamda (UĐG1 dizininin en yüksek düzeyde gerçekleştiği bir ortamda) başta finansal olmayan özel kesimin dış borcundaki artış ve dolarlaşma enflasyon sorunu nedeniyle TCMB yüksek düzeyde döviz rezervi biriktirerek döviz kurlarının can yeleği ile dalgalanmasına izin vermiştir. Konumuz açısından değerlendirildiğinde can yeleği ile dalgalanmanın Türkiye Ekonomisi için iki önemli sonucu bulunmaktadır: Birincisi, sermaye girişlerine paralel olarak TCMB’nin döviz rezervlerindeki artış, parasal büyüklüklerin de yükselmesine neden olmuştur. 2002–2007 yılları arasında M1 %264, M2 %277 ve M2Y ise %165 oranında artmıştır. Parasal 37 2001 krizinden sonra resmi olarak dalgalı kur rejimine geçen Türkiye ekonomisinde TCMB’nin kur piyasasına önceden açıklanan kurallara bağlı kalarak müdahale edeceği, GEGP çerçevesinde kamuoyuna duyurulmuştur. GEGP’de TCMB’nin kur piyasasında yaşanan geçici dalgalanmaların olumsuz etkilerini önlemek amacıyla geçici olarak kur piyasasına müdahale edeceği, ciddi boyutlarda gerçekleşen dalgalanmalarda ise net uluslararası rezervlerin taban değerine uygun olarak kur piyasasına müdahale edeceği açıklanmıştır (Hazine, 2001:81). Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 315 büyüklüklerdeki bu artış 2002–2006 yılları arasında gecelik borçlanma faiz oranlarının hızla düşmesine neden olmuştur. Ocak 2002’de gecelik borçlanma faiz oranları %60 düzeyinde iken, 2006 yılının ilk çeyreğinde %13,5’e düşmüştür. 2004 yılının ikinci çeyreğinde kur piyasasında yaşanan dalgalanma karşısında TCMB gecelik borçlanma faiz oranlarını değiştirmezken, 2006 yılının ikinci çeyreğinde yaşanan dalgalanma karşısında gecelik borçlanma faiz oranları yükselmiş ve uluslararası rezervler düşmüştür. Gecelik borçlanma faiz oranları Mayıs 2006’da %13,25 iken Haziran ayında %15’e, Temmuz ayında ise %17,50’ye yükselmiş ve yılsonunda da aynı düzeyi korumuştur. Yaşanan dalgalanmanın ardından TCMB’nin döviz rezervleri, 59,5 milyardan 56,7 milyar ABD Dolarına gerilemiş, yılsonunda 60,8 milyar ABD Doları düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler bir arada değerlendirildiğinde, 2002–2007 döneminde, dalgalı kur rejimi uygulanmasına karşın TCMB’nin sermaye hareketlerinden bağımsız bir biçimde para politikası uygulayamadığı söylenebilir. Đkincisi; dalgalanma korkusu nedeniyle fiili olarak kontrol altında tutulan döviz kurları iktisadi karar birimlerini aşırı derecede döviz cinsinden borçlanmaya teşvik etmiştir. Bunun sonucunda 2002–2007 döneminde dış borç hızla yükselmiştir. Ancak dış borçtaki artışa karşın yüksek düzeyde uluslararası rezerv biriktirilmesi, Türkiye Ekonomisinde para eşleşmezliği sorununun 2002 yılından itibaren belirgin bir biçimde düşmesini sağlamıştır. Grafik 9: Türkiye Ekonomisinde Para Eşleşmezliği Dizinleri 3.5 3 2.5 2 1.5 1 0.5 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yıllar Para Eşleşmezliği 3 Para Eşleşmezliği 1 1-Para Eşleşmezliği 3 UĐG3 dizinine göre, Para Eşleşmezliği 1 ise UĐG 1 dizinine göre hesaplanmıştır. Kaynak: TCMB oluşturulmuştur. ve Hazine’den elde edilen veriler kullanılarak Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 316 Dalgalanma korkusunun yaşandığı ekonomilerde RVER ve RVEI dizinleri düşerken, uluslararası rezervler/M2Y oranı yükselmektedir. Türkiye Ekonomisinde RVER ve RVEI dizinleri ile uluslararası rezervler/M2Y oranında yaşanan gelişmeler TCMB’nin 2002–2007 döneminde dalgalanma korkusu ile hareket ettiğini açık bir biçimde göstermektedir. Grafik 10: Türkiye Ekonomisinde RVER Dizini 350000 300000 250000 200000 150000 100000 50000 0 -50000 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 RVER Kaynak: T.C.M.B’den (www.tcmb.gov.tr) elde edilen veriler kullanılarak üretilmiştir. Döviz kurunun ve uluslararası rezervlerin oynaklık düzeyini gösteren RVER ile döviz kurunun ve faiz oranının oynaklık düzeyini gösteren RVEI dizinleri 2001 krizinden sonra hızla düşmüştür. RVER dizinindeki düşüş TCMB’nin döviz rezervlerini kullanarak kur piyasasına müdahale ettiğini, RVEI dizinindeki düşüş ise TCMB’nin faiz oranlarını kullanarak döviz kurunun düzeyini önemli ölçüde etkilediğini göstermektedir. Öte yandan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin ardından hızla düşerek %44 düzeyine gerileyen uluslararası rezervler/M2Y oranı, 2002 yılına gelindiğinde %50 düzeyine ulaşmıştır. 2002–2007 döneminde uluslararası rezervler/M2Y oranının yüksek bir düzeyde, %45,5 ile %50,5 arasında değiştiği görülmektedir. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 317 Grafik 11: RVEI Dizini 2.5 2 1.5 1 0.5 0 -0.5 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 -1 RVEĐ Kaynak: T.C.M.B’den (www.tcmb.gov.tr) elde edilen veriler kullanılarak üretilmiştir. Sonuç Çalışmada iktisat yazınında ilk günah ve dolarlaşma sorunları ve bu sorunlara bağlı olarak YPE’lerde yaşanan dalgalanma korkusu incelenmiştir. Bu bağlamda YPE’lerden biri olan Türkiye Ekonomisi söz konusu sorunlar bağlamında 1999– 2007 yılları arası dönem verileri kullanılarak değerlendirilmiştir. Değerlendirme ilgili sorunlara ilişkin yazında kullanılan dizinler oluşturularak yapılmıştır. Hesaplanan dizinler ilk günah ve dolarlaşma sorunlarının ele alınan dönemde Türkiye Ekonomisinde yoğun biçimde yaşandığını göstermektedir. TCMB’ninde politika uygulamalarında dalgalanma korkusu ile hareket ettiği gözlenmiştir. KAYNAKÇA AKINCI, Özge, ÖZER, B. Yasemin, USTA, Bülent (2005), “Dolarlaşma Endeksleri: Türkiye’deki Dolarlaşma Sürecine Đlişkin Göstergeler”, T.C.M.B. Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü Çalışma Tebliği, no.05/17. ANDREA, Babula, ÖTKER, R. Đnci (2002), “The Evolution of Exchange Rate Regimes Since 1990: Evidence From De Facto Polices” IMF, Working Paper, no.02/155. GRAHAM, Bird, RAMKĐSHEN, S. Rajan (2001), “Banks, Financial Liberalization and Financial Crises in Emerging Markets”, World Economy, no.24(7)July. 318 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK BRODA, Christian, YEYATĐ, L. Eduardo (2003), “Dollarization and Lender of Last Resort”, Dolarization, edt. Eduardo Levy Yeyati ve Federico Sturzeneger, MIT Press, USA. BUCH, M. Claudia, HEĐNRĐCH, P. Ralph (1999), “Twin Crises and The Intermediary Role of Banks”, International Journal of Finance and Economics, vol.4, issue.4. CRAĐG, Burndside, EĐCHENBAUM, Martin, REBELO, Sergio (2000), “On The Fundamentals of Self-fullfilling Speculative Attacks”, NBER, Working Paper, no.7554. CALVO, A. Guillermo, REĐNHART, M. Carmen (1999), “When Capital Inflows Come to a Sudden Stop: Consequences and Policy Options”, http://www.publicpolicy.umd.edu/faculty/reinhart/imfbook.pdf CALVO, A. Guillermo, REĐNHART, M. Carmen (2000:b), “Fixing For Your Life”, NBER, Working Paper, no.8006. CALVO, A. Guillermo, REĐNHART, M. Carmen (2000:a), “Fear of Floating”, NBER, Working Paper, no.7993. CALVO, A. Guillermo, REĐNHART, M. Carmen (2000:b), “Fixing For Your Life”, NBER, Working Paper, no.8006. CALVO, A. Guillermo (2006), “Monetary Policy Challenges in Emerging Markets: Sudden Stop, Liability Dollarization and Lender of Last Resort”, NBER, Working Paper, no.12788. CHANG, Roberto, VELASCO, Andres (1998a), Financial Fragility and The Exchange Rate Regime, C.V. Starr Center for Applied Economics, Economic Research Reports RR, no.98–05. CHANG, Roberto, VELASCO, Andres (1998b), “Financial Crises in Emerging Markets: A Canonnical Model”, NBER, Working Paper, no.6606. DOOLEY, P. Michael (1997), “A Model of Crisis in Emerging Markets”, NBER, Working Paper, no.6300. DUTTAGUPTA, Ruppa, FERNANDEZ, Gilda, KARACADAĞ, Cem (2004), “From Fixed to Float: Operational Aspects of Moving Toward Exchange Rate Flexibility”, IMF Working Paper, no.04/126. EDWARDS, Sebastian, SAVASTANO, Miguel (1999), “Exchange Rates in Emerging Economies: What Do We Know? What Do We Need to Know?”, NBER, Working Paper, no.7228. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 319 EĐCHENGREEN, Barry (1998), “Exchange Rate Stability and Financial Stability”, Open Economic Review, no.9. EĐCHENGREEN, Barry, HAUSMANN, Ricardo (1999), “Exchange Rates and Financial Fragility”, NBER, Working Paper, no.7418. EĐCHENGREEN, Barry, HAUSMANN, Ricardo, PANĐZZA, Ugo (2003a), “Currency Mismatches, Debt Intolerance and Original Sin: Why They Are Not The Same and Why It Matters”, NBER, Working Paper, no.10036. EĐCHENGREEN, Barry, HAUSMANN, Ricardo, PANĐZZA, Ugo (2003b), “The Pain of Original Sin”, www.econ.berkeley.edu/~eichengr/ research/ospainaug21-03.pdf (Erişim Tarihi:08.02.2006). FĐSCHER, Stanley (2001), “Distinguished Lecture on Economics in Government, Exchange Rate Regimes: Is the Bipolar View Correct?” Journal of Economic Perspectives, no.15(2), ss.3-24. FLOOD, Roberto, MARĐON, Nancy (1998), “Perspectives On The recent Currency Crisis Literature”, NBER, Working Paper, no.6380. FRAGA, Armino, GOLDFAJN, Ilan, MĐNELLA, Andre (2003), “Inflation Targeting in Emerging Market Economies”, NBER, Working Paper, no.10019. FRANKEL, A. Jeffrey (1999), “No Single Currency Regime Is Right for All Countries or All Times”, NBER, Working Paper, no.7338. GALĐ, Jordi, MONACELLĐ, Tommaso (2002), “Monetary Policy and Exchange Rate Volatility in a Small Open Economy”, NBER, Working Paper, no.8905. GALĐNDO, Arturo, LEĐDERMAN, Leonardo (2005), “Living with Dollarization and The Route to Dedollarization”, Inter-American Development Bank, Working Paper, no.526. GOLDFAJN, Ilan, VALDES, O. Rodrigo (1997), “Capital Flows and The Twin Crises: The Role of Liquidity”, IMF, Working Paper, no.97/87. GOMEZ, Michael (2006), “Emerging Markets Watch Is It Safe”, PIMCO, September. GUĐMARAES, F. Roberto, KARACADAĞ, Cem (2004), “The Empirics of Foreign Exchange Intervention in Emerging Market Countries: The Cases of Mexico and Turkey, IMF, Working Paper, no.04/123. HAKURA, S. Dalia (2005), “Are Emerging Market Countries Learning to Float?”, IMF, Working Paper, no.05/98. 320 Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK HANKE, H. Steve, SCHULER, Kurt (2001), Gelişmekte Olan Ülkeler Đçin Para Kurulları: El Kitabı, Çev. Bekir Berat Özipek ve Metin Toprak, Liberte Yayınları, Ankara. HAUSMANN, Ricardo, PANĐZZA, Ugo, STEĐN, Ernesto (2000), “Why Do Countries Float the Way They Float”, Inter-American Development Bank, Working Paper, no.418. HAUSMANN, Ricardo, PANĐZZA, Ugo, STEĐN, Ernesto (2001), “Original Sin, Passthrough and Fear of Floating”, http://books.google.com/books?hl=tr&lr=&id=z8eDHxYbF8C&oi=fnd&pg=PA19& dq=Original+Sin,+Passthrough+and+Fear+of+Floating&ots=eyPsinSjMN&s ig=BEuog4V20Wfba7abkMIaLL2OvuA (Erişim Tarihi: 22.09.2006) HAUSMANN, Ricardo, PANĐZZA, Ugo (2003), “On the Determinants of Original Sin: An Empirical Investigation”, Journal of International Money and Finance, no.22. IZE, Alain, YEYATĐ, L. Eduardo (2003), “Financial Dollarization”, Journal of International Economics, no 59, ss.323–347. KAMĐNSKY, L. Graciela, REĐNHART, M. Carmen (1999), “The Twin Crises: The Causes of Banking and Balance-of-Payments Problems”, American Economic Review, no.89(3). KRUGMAN, Paul (1996), Balance Sheets, the Transfer Problem, and Financial Crises, Ma02139, Cambridge. KHAN, S. Mohsin (2003), “Current Issues in the Design and Conduct of Monetary Policy”, IMF, Working Paper, no.03/56. LAHĐRĐ, Amartya, VEGH, A. Carlos (2000), Fighting Currency Depreciation: Intervention or Higher Interest Rates? UCLA. LEĐDERMAN, Leonardo, MAĐNO, Rodolfo, PARRADO, Eric (2006), “Inflation Targeting in Dollarized Economies”, IMF, Working Paper, no.06/157. MARĐON, Nancy (1999), “Some Parallels Between Currency and Banking Crises”, International Tax and Public Finance, Vol.6. MEHL, Arnaud, REYNAUD, Julien (2005), “The Dterminants of Domestic Original Sın in Emerging Market Economies”, European Central Bank, Working Paper Series No.560/December. FREDERĐC, S. Mishkin (1998), “The Dangers of Exchange-Rate Pegging in Emerging-Market Countries”, International Finance, no.1:1. Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 321 FREDERĐC, S. Mishkin (1999), “Global Financial Instability: Framework, Events, Issues”, The Journal of Economic Perspectives, vol.13, no.4. FREDERĐC, S. Mishkin (2001), “Financial Policies and The Prevention of Financial Crises in Emerging Market Countries”, NBER, Working Papers, no.8087. FREDERĐC, S. Mishkin (2004), Can Inflation Targeting Work in Emerging Market Countries, IMF/April 15–16, Festshrift in Honor of Guillermo A.Calvo. MOENJAK, Thammarak, IMUDOM, Warangkana, VĐMOLCHALAO, Siripim (2004), “Monetary Policy and Financial Stability: Finding the Right Balance under Inflation Targeting”, Bank of Thailand Discussion Paper, DP/08/2004. OBSTFELD, Maurice, ROGOFF, Kenneth (1995), “The Mirage of Fixed Exchange Rates”, NBER, Working Paper, no.5191. PARRADO, Eric (2004), “Inflation Targeting and Exchange Rate Rules in an Open Economy”, IMF, Working Paper, no.04/21. REĐNHART, M. Carmen (2000), “The Mirage of Floating Exchange Rates”, American Economic Review, May. REĐNHART, M. Carmen, ROGOFF, Kenneth, SAVASTANO, Miguel (2003), “Addicted to Dollars”, NBER, Working Paper, no.10015. REĐNHART, M. Carmen, ROGOFF, Kenneth, SAVASTANO, Miguel (2003), “Debt Intolerance”, Brookings Paperss on Economic Activity, no.1. SACHS, Jaffrey, LARRAĐN, Felipe (1999), “Why Dolarization Is More Straitjacket Than Salvation”, www.focal.ca/pdf/dolarization.pdf (Erişim Tarihi: 12.06.2005) SERDENGEÇTĐ, Süreyya (2005), Dolarlaşma/Ters Dolarlaşma, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, http://gunaycaymaz.googlepages.com/ sunumeskisehir.pdf (Erişim Tarihi: 17.08.2006) ULUSLARARASI PARA FONU, (2004), World Economic Outlook: The Global Demographic Transition in Chapter II: Three Current Policy Issues: Learning to Float: The Experience of Emerging Market Countries Since the Early 1990’s, Washington DC. ULUSLARARASI PARA FONU, (2006), “De Facto Classification of Exchange Rate Regimes and Monetary Policy Framework”, http://www.imf.org/external/np/mfd/er/2006/eng/0706.htm (ErişimTarihi: 11.10.2007) Hakan Naim ARDOR- Serdar VARLIK 322 VELASCO, Andres (2000), “Exchange Rate Policies for Developing Countries: What Have We Learned? What Do We Still Not Know?” United Nations Conference on Trade and Development, no.5 June. VELASCO, Andres (2001), “The Imposible Duo? Globalization and Monetary Independence in Emerging Markets”, http://books.google.com/books?hl=tr&lr=&id=CRtC59nNZcC&oi=fnd&pg=PA69&dq=The+Impossible+Duo%3F+Globalization+a nd+Monetary+%C4%B0ndependence+in+Emerging+Markets&ots=xc5gi92HAV &sig=Dmz3WuHZZofhPkcf9g6c4aYf0Yg (Erişim Tarihi: 12.06.2005) YEYATĐ, L. Eduardo, STURZENEGER, Federico (2002), Classifying Exchange Rate Regimes: Deeds vs. Words, Business School, Universidad Torcuato Di Tella. EK Çalışmada kullanılan veriler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’ndan elde edilmiştir. Yurtiçi Đlk Günah Endeksleri (YĐG) Türkiye Cumhuriyeti Hazine Müsteşarlığı’nın http://www.hazine.gov.tr/stat/icborcistatistikleri.htm adresinden elde edilen veriler yardımıyla oluşturulmuştur. • Uzun vadeli sabit faizli iç borç stoku (UVSF): Sabit faizli iç borç stokundan Hazine bonoları çıkarılarak elde edilmiştir. • Kısa vadeli sabit faizli iç borç stoku (KVSF): Hazine bonoları kullanılmıştır. • Uzun vadeli, enflasyona endeksli iç borç stoku (UVENF): TCMB tarafından finanse edilen iç borç stoku. • Uzun vadeli, kısa vadeli faizlere endeksli iç borç stoku (UVDF): Değişken faizli tahvillerden TCMB tarafından finanse edilen iç borç stoku çıkarılarak elde edilmiştir. • Döviz cinsi ve dövize endeksli iç borç stoku (DC): Döviz cinsi ve dövize endeksli iç borç stokunu toplamından oluşmaktadır. Uluslararası Đlk Günah Endeksleri (UĐG) oluşturulurken kullanılan veriler TCMB’nin Elektronik Veri Dağıtım Sistemi’nden (EVDS) http://evds.tcmb.gov.tr/ elde edilmiştir. • Yurtdışına ihraç edilen toplam senetler • Yurtiçi yerleşiklerin ulusal para birimi ile yurtdışına ihraç ettiği senetler Đlk Günah Hipotezi, Dolarlaşma ve Dalgalanma Korkusu: … 323 • Yurtdışı ve yurtiçi yerleşiklerin, ulusal para birimi ile yurtdışına ihraç ettiği senetler Dalgalanma korkusu göstergeleri ve para eşleşmezliği göstergesi oluşturulurken TCMB’nin Elektronik Veri Dağıtım Sistemi’nden (EVDS) http://evds.tcmb.gov.tr/ yararlanılmıştır. • Uluslararası rezervler • Đhracat • Dış borç • Döviz kurunda % değişim • M2Y:Türkiye açısından daha açıklayıcı olacağı düşünülerek M2Y parasal büyüklüğü kullanılmıştır. • Nominal faiz oranı Dolarlaşma dizininin oluşturulurken her değer 10 değerinde normalleştirilip toplanmıştır. Sonuçlar düşük (0–3), orta (4–8), yüksek (9–13), ve çok yüksek (14– 30) olmak üzere dolarlaşma düzeylerini göstermektedir. Elde edilen değerler 10 değerinde normalleştirilirken, aşağıda yer alan “Dolarlaşma Dizinleri” tablosunda verilen yöntem izlenmiştir. Tablo: Dolarlaşma Dizinleri Elde Edilen Değerler Dizin Verileri xi=0 0 0<xi<0,1 1 0,1<xi<0,2 2 0,2<xi<0,3 3 0,3<xi<0,4 4 0,4<xi<0,5 5 0,5<xi<0,6 6 0,6<xi<0,7 7 0,7<xi<0,8 8 0,8<xi<0,9 9 0,9<xi 10