Hasan El Benna - Risaleler Cilt 8 www.CepSitesiNet Degerli Okuyucu Bu Kitabin Txt İ Resimli Dosyadan Pdf Ye Çevrildiği İçin Malesefki Daha Fazla Düzenleme Yapilamamaktadir Kelime Hatalari Ve Eksik Yazilar Olabilmekte Hos Görünüze Sığınıyoruz HASAN ELBENNA HAKKINDA O Asrımızda islam davasının öncüsü olduğu için Hasan ElBennaya Imam ve Mürşidülam unvanları verilmiştir Başlattığı davayı yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de şehid deniliyor Hasan ElBenna Hicri 1324 Miladi 1906 yılında Mısırın İskenderiye şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi Babasının adı Ahmed dedesinin adı Abdurrahman ElBennadır Babası ilim sahibi ve büyük muderrislerdendi Hasan elBenna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan sonra yüksek tahsil için başkent Kahireye gitti ve Kahire üniversitesinin DarulUlüm Fakültesinden mezun oldu Yüksek tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya başladı Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış çek miktarda ayet ve hadis ezberlemişti Müslümanlığını severek yapıyordu Yüksek tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti Yeteri kadar islami bilgisi bulunduğu için daha çok islam ideolojisi dışındaki kitapları okuyor ve islam Bu bilgiler Zerkalinia ElAlam adlı kitabıyla Said Ramazan tevatır adlı eserindin derlenmiştir prensipleriyle mukayeseler yapıyordu İslam nizamı yanında bütün ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor ve onu içine sindire sindire yaşıyordu Hasan ElBenna islam dininin sahabe devrindeki yaşaniş şekline sonsuz hayranlık duyardı Islamın bugün de aynı şekilde yaşanmasını müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar kavuşmasını isterdi O hayata görüldüğü takdirde islam aleminin maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı vardı lslamı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islam dinini iyi öğrenmemiş olduklarını ve bu yüzden o inanca eremediklerin sık sık tekrarlardı Bu yönleriyle Onları mazur görmeye çalışarak lslamı birbirimize öğretmeliyiz Felaketler cehaletlerden doğar Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi öğrenmeye öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz derdi İmam Hasan ElBenna inandığı islam davasını gerçek Müslümanlara açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu Bunun için de halka inmek ve işe henüz bozulmamış olan halk tabakasından başlamak gerekiyordu ismailiyede öğretmenlik yaparken bu fikrini ilk defa kültürlü ve dindar olan yakın arkadaşlarına açtı Onları ikna etti Fikir birliğine vardılar Birlikte kahvelere gidiyorlar kahvede vakit öldüren muslümanlara son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar onlarla tatlı tatlı sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza götürmeye muvaffak oluyorlardı Sonra onlar da islamı ve müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dava kervanına katılıyorlardı Böylece adetleri çoğaldı 1929 yılında merkezi ismailiyede olmak üzere ihvanı Müslimin Müslüman Kardeşler adlı malum teşkilatı kurdular Hasan ElBenna 23 yaşındaydı Teşkilata başkan seçildi Kendisine Mürşidülam unvanı verildi Artık şehir şehir köyköy kasaba kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar sohbetler yapıyorlar ve islam davasının önemini müslumanlar arasında yaymaya çalışıyorlardı Her gittikleri yerde teşkilatın bir şubesi açıldı Teşkilat her gün biraz daha genişliyordu Müslümanların kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu davaya katmak için İsmailiyede bir de Müslüman Anneler Enstitüsü kuruldu Bu arada Hasan ElBennanın öğretmenlik görevi Kahireye nakledildi Dolayisiyle teşkilatın genel merkezi de Kahireye getirildi Müslüman Kardeşlerin son derece ihlas ve samimiyetle başlattıkları bu dava Kahirede büyük bir sevgiyle karşılandı Teşkilat çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısırın sömürge gibi kullanan İngilterenin dikkatini çekmeye başlamıştı lhvanı Müslimin Teşkilatı islamın iyi öğrenilmesine toplum dertlerinin islam prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem veriyordu Mısırın bir çok yerinde enstitüler okullar hastahaneler ve talim terbiye yerleri açtı Kahirede günlük lhvanı Müslimin gazetesi çıkarılıyordu Bu gazete Mürşidülam Hasan elBennanın minberi sayılıyordu Teşkilat gün geçtikçe genişledi ve Mısırın sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı İslam aleminde en kuvvetli teşkilat haline geldi O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu Kral ve Mısır hükümeti bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymağa başladı Müslümanların islam prensiplerine bağlanarak birlik haline gelmesi İngiltere Fransa Amerika gibi batılı ülkeleri daha çok düşündürüyordu İslam alemi gerçek manada Kurana sarılıp tek kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti özellikle İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı yapmağa başladı Hükümet teşkilatın faaliyetlerini engelliyor ve kapatmak için bahaneler arıyordu Kapatmak mümkün olmadı Fakat büyük lider Hasan elBenna 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir suikastla şehid edildi Şehid olduğunda henüz 43 yaşını doldurmamıştı Seyyid Kutuplar Muhammed Kutuplar Şeyh Fergaliler Abdulkadir Udehier Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islam mücahidi onun manevi medresesinde yetiştiler Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Tealadan sonsuz rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz SALI SOHBETLER GÜZİDE SAHABELERİN ÖRNEK HAYATLARI RESULULLAH HAKKINDA Ey inananlar And olsun ki sizin için Resulullah en güzel örnektir. Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine Ashab'ına ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve sefam olsun. Değerli kardeşler! Sizleri Allah katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım Allah'ın selasnı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Bu sohbettere başlayışımızı hayırlı uğurlu ve mübarek kılmasını Allah'tan {c.c.) niyaz ederiz. Zaman zaman yapacağımız toplantılarda sohbetlerimizden ve tecrübelerimizden faydalanacağınızı ummaktayım. Böylece kardeşlik ruhunun kuvvetleneceğine gönül ve duygular arasındaki yüce İslam? bağların sağlam-laşacağma inanıyoruz. Bu durumda müslümanlar Allah'ın (c.c.) seveceği ve razı olacağı amel ve taatta birleşerek tek bir güç haline gelmiş olurlar. Allah'tan (c.c.) bu toplantıları mübarek kılmasını ve toplantıların ilmi — gönül yumuşaması gibi — faideler sağlamasını niyaz ederiz. Bu toplantılarda sizlere sunacağım bilgilerden habersiz olduğunuzu ya da bunları bilmediğinizi söylemek yersiz olur. Konuşu -lanlar bilinen şeylerdir. Amacım kurtulmamızı sağlayacak noktalarla bizleri aynı şuurda birleştirecek hususları hatırlatmaktır. Bu toplantıların bize ilmi faydalar sağlayacağı umulur. Bu sayede aramızdaki bağları kuvvetlendirmesini kendisine olan sevgimizi artırmasını Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz. Rabbımız toplantılarımızda bize gerçeği bildirip O'na uymamızı gerçek olmayan batılı öğretip ondan uzak durma mızı nasip eylesin. Bize doğruyu ilham edip attığımız her adımı isabetli kılsın. Ey Allah'ım! Sana sığınır Sen'den hidayet diler ve mağfiretini isteriz. Sana tevbe eder Sana inanır ve Sana tevekkül ederiz. Ey Allah'ım! Bizi göz açıp kapayıncaya kadar hatta bir an bile nefsimize uydurma. Kardeşler! Geçen yıl yaptığım son konuşmalarımda Allah (c.c.)'ın Kitabı hakkında bazı fikirleri size aktarmıştım. — Daha önce dediğim gibi — bundaki gayemiz Kur'an'ı edebi yönden tefsir etmek ya da mana ve maksada ıstılahı yön vermek değil sadece Kur'an'a göz atmak ibret verici yönlerinden faydalanmak ve Allah'ın Kitabından birşeyler öğrenmemizi sağlayacak yollan bulmaktı. Kur'an incilerle dolup taşan bir deniz gibidir. Hangi yönden ele alırsanız sayısız hayırlar elde edersiniz. Aslında bizim anlatmak istediğimiz şeyler Kur'an'ı Kerim'in ihtiva ettiği toplu ve icmali beyanların ötesine geçmemektedir. Kardeşler! Bu maKsat ve gayeleri açıklığa kavuşturmada birbirimizle yardımlaşalım. Bu işin kolay olacağına inanıyorum. Kur'an'ı Kerim'den bilgi edinmek ve Kur'an ayetlerini anlamak için herbirimizin birer anahtar bulacağını umarım. Böylece her fırsatta bu anahtarı kendimizi aydınlatmak yolunda Kur'-an'ın nurlarından ve nadir güzelliklerinden istifade etmek İçin kullanırız. Kardeşler! Hedefimiz budur. Her birerlerinizin bu hedefe yöneldiğini ve Kur'an'ın hikmetleri üzerine eğilip düşündüğünü ve onunla amel etmekte olduğunu umarım. And olsun ki Kur'an'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık öğüt alan yok mudur? (2) Bu incelemelerimizin son inceleme olacağını iddia etmiyoruz. Çünkü Allah'ın Kitab'ına göz atanlar ve O'nunla amel etmek isteyenler her zaman Kur'aan-ı Kerim'in manalarının bitmeyen ve son bulmayan deniz dalgaları gibi kabarık olduğunu görürler. O Yüce Allah'ın kelamıdır. (2) (Kamer) 22. Başka bir konuya geçmeden önce şunu ifade etmek isterim ki Allahu Teala'nin Kitabı olan Kur'an her yerde ve her asırda tazeliğini muhafaza etmektedir. Ona her göz atışınızda yeni yeni manalar bulursunuz. Onu her incelemenizde ileriye dönük yepyeni şeyter keşfedersiniz. Kardeşlerim! Her zaman ve her yerde Kur'an'la başbaşa olmanızı tavsiye ederim. Böyle yaptığınız takdirde Kur'aanın size her gün yeni şeyler vereceğini biliniz. Şu toplantılarımızda Hz. Peygamber (s.a.v)'in asr-ı saadetine bir göz atmak istiyoruz. Dolayısiyle İslam tarihine göz atmış olacağız. İslam Tarihi birtakım hususiyetlere sahiptir. Ben bu hususiyetlerin hepsini anlatacak değilim. O devrenin ne tarihi yönünü araştıracağım ne ferdi olaylar üzerinde duracağım ne de tarihçilerin ihtilaf ettikleri hususları arzedeceğim. Kardeşler! Aslında yapacağımız kısa sohbetleri-mizdeki .gayemiz bu gibi meselelerin derinliklerine inmek değildir. O siret kitaplarını inceleyenlerin ve tarihçilerin işidir. Bizim hedefimiz ibret verici ve öğütleyici bazı noktalar üzerinde durmak ve günlük hayatımızda muhtaç olduğumuz faydalı bilgileri öğrenmektir. Yaşama yollarının tıkandığı şuur ve fikirlerin iflas ettiği günümüzde buna önemle ihtiyaç vardır. Kardeşler! Doğru yoldan sapmamak Hz. Peygamber (s.a.v.)'in siretinde ve bu davetin tarihinde bulunan gözle görünecek kadar açık bazı amellerden çıkarılan denenmiş öğütleri elde etmek için bizi aydınlatacak bir kandile şiddetle ihtiyacımız vardır. İnsanlığı kurtarmayı hidayeti ve irşadı hedef alan Hz. Muhammed (s.a.v)'in davetini ihtiva etmesi bakımından bu tarihi devirler büyük önerçı taşımaktadır. Allah (c.c.) Kitab'ında bu konuyu şöyle zikretmiştir Ey inananlar! And olsun ki sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar için Resulullah en güzel örnektir. (3) Kardeşler! Bir kimseye tereddüt etmeden tabi olabilmek için o kimsenin tanınıp bilinmesi davranışlarının ve yaptığı işlerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Peygamberlik siretini bu şekilde özet olarak cğ-renmemizdeki gayemiz de budur. Atacağımız her adımı isabetli kılmasını Allah (c.c.)'dan dileriz. O Semi' sıfatıyla işiten ve kendisine yapılan duaları kabul edendir. Kardeşler! Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'le de -vamlı olarak arkadaşlık yapan O'nun hal ve hareketlerine vakıf bulunan ve derslerinden etkilenen kimseler O'nun ashabı idi. Resulullah (s.a.v)'ın ashabı kendisinden çok etkilenmişlerdi. Onlar Hz. Peygamber'in hayatını inceleyip O'nun yaşayışından — mümkün olduğu kadar fazla — birşeyler öğrenmek için bütün güçlerini sarfediyorlardı. Seferde olanlar geri döndüklerinde arkadaşlarının Resuluilah (s.o.v.)'dan gördüklerini O'ndan duyduklarını Resuluilah (s.a.v.)'-ın yanında bulunmadıkları zaman meydana gelen olayları ve bu sırada inen Vahy-i İlahi'yi onlardan sorar öğrenirlerdi. Resuluilah (s.a.v.) hakkında bilgi edinmek istediklerinde de O'na en yakın olan kimselerden — O'na en yakın olanlar da zevceleriydi 4-sorarlardı. Söylediği sözleri ve yaptığı amelleri öğrenmek için genellikle zevcelerine baş vururlardı. Bir gün ashabdan iki kişi Hz. Ayşe (r.a.) annemize gelerek — Ey müminlerin annesi! Bize Resuluilah (S.a.vö)'in davranışlarından gördüklerinin en önemli olanlarını anlat. dediler. Hz. Ayşe — Size hangisini anlatayım? O'nun bütün davranışları önemliydi. cevabını verdi. Kardeşler! Hz. Ayşe kendisine Peygamber (s.a.v) hakkında soru soranlara O'nun durumunu anlatırken bakınız ne diyor — Gece karanlığı çöküp herkes sevdiğiyle baş-başa kalınca Resuluilah (s.a.v.) da tenha bir yere çekilerek Rabbi ile başbaşa kalır O'na ibadet etmeğe çalışır ve O'na duada bulunurdu. Hz. Ayşe onların (sual soranların) dikkatini bu noktaya çekerek Resuluilah (s.a.v.)'in sünnetlerinden bir kısmını anlatırken kendilerine Hz. Peygamber (s.a.v.)'le ilgili şu olayı da anlattı — Bir gece yatsı namazını müteakip eve dönen Resuluilah (s.a.v) kısa bir süre uyuduktan sonra kalktı ibadet etmek üzere abdestini aldı. Namaza durdu ve namazda ağlamaya başladı. Bu hal sabaha kadar devam etti. Akan gözyaşları damla damla dökülmeğe başlamıştı. Nihayet sabah ezanını okumak için gelen Bilal Resuluilah (s.a.v.)'ın bu halini görünce — Ya Resulallah! Allah geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde seni ağlatan şey nedir? diye sordu. Resuluilah (s.a.v.) O'na — Bu ne biçim söz ya Bilal? Bu gece. bana bir ayet nazil oldu. Onu okuyup da onunla amel etmeyenlerin vay haline... buyurarak şu ayeti okudu Onlar ayakta iken otururken yan yatarken Allah'ı anarlar göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru derler. Sonra da Resulullah (s.a.v.) — Bu ayeti kim okur da onun üzerinde düşünmezse ona yazıklar olsun dedi. Akıl sahibi kimselerin gök ve yeryüzü alemlerini düşünmeleri onlara gönül gözüyle bakmaları ve bu kainatta var olan yüceliği inceliği san'atın fevkaladeliğini zihinlerinde canlandırmaları ve Allah (c.c.)'ın yaratıkları üzerinde düşünerek bu yüce Yaratıcı'ya karşı kudsiyet ve saygı duygularına sahip olmaları gerekir. Bunları yaptığınızda Yaratıcı'nın yüceliğini kendinizde hissedeceksiniz. Bu duygunuzu uzuvların birbirleriyle olan ilişkisi oluşmalarındaki inceliği ve insanlara sağladıkları faydaları bakımından yaratıkların sırrını idrak etmek izleyecektir. Böylece durumunuz ilerleme kaydedecek ve yaratıcı olan Allah (c. c.)'ın yüceliğine ruhi ameli ve gerçek kanaat mertebesine erişeceksiniz. Tohum atılır O'nun kudretiyle biter O'nun kudretiyle olgunlaşır O'nun gücüyle meyve verir. Bütün bunlar belirli zamanlar ve değişmez ince ölçüler içinde gerçekleşir. ' Bu bilgiye sahip olan ve bu özellikleri ortaya koyma işini devam ettiren kimselerin Yaratıcı'nın azametine karşı imanları artar ve O'nun kudretine duyduklar hüşu fazlalaşır. Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş dağlarda da beyaz kırmızı siyah ve türlü renkte yollar va-retmişizdir. İnsanlar yerde yürüyenler ve davar -lar da böyle türlü türlü renktedirler Bilginlerin araştırmalarına göre bitkilerin çeşitleri bin iki yüz'e ulaşmıştır. Bunların biri diğerine benzemediği gibi kendilerine ait özel şartlar dahilinde doğar ve büyürler. Bu alanda araştırma yapan bilginler bitkilerin sırları hakkında kendilerini hala cahil kabul ediyorlar. Hayat ve onu saran sular cansızlar alemi ve çevresindeki gariplikler şaşkınlık veren bu muazzam intizam ve çağdaş insanın aklıyla ulaştığı kainatla ilgili ilimler bütün bunlar Allah (cc.)'ın. varlığını ispat eden delillerdir. Kardeşler! Şimdi de söz konusu olan bu iki sa-habi (Resulullah hakkında Hz. Ayşe (r.a.)'ya soru soran) ile ilgili konuşmamıza dönelim. Bu iki sahabi. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin yaşayışı ile ilgili pek çok bilgiye sahip olmalarına rağmen bilgilerini artırmak için Hz. Ayşe (r.a.)'ya gelerek Hz. Peygcmber (s.a.v.) hakkında bilmediklerini kendilerine anlatmasını istediler. İşte Ashab-ı Kiram Resulullah (s.a.v.)'ın attığı her adımı izlerler ve bu hususta son derece titizlik göstererek asla ihmalkarlık etmezlerdi. Bütün bu görüp duyduklarını çocuklarına ve çevresindekilerede anlatır onlara nasihatta bulunurlardı. Sa'd b. Ebi Vak'kas (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilir Bot. çocuklarımıza Kur'an surelerini ezberlettiğimiz gibi Peygamber (s.a.v.)'in savaşlarını da anlatıyoruz. Kardeşler! Selefimizin. Resulullah (s.a.v.)'in davranışlarını müşahede etme .sözlerini duyma ve yaptıklarını görme bakımından İslamiyet'le ilgili konulara verdiği bu önem — onların nail oldukları şerefe erişemeyen — biz müslümanları Hz. Peygamber (s.a.v.)'in siretini takip etmeye yöneltmektedir. Siyer kitaplarını okumaya ya da inceliklerini açıklığa kavuşturmaya gayret ettiğiniz ve kendinizi Onlar'a bağladığınız takdirde bundan çok faydalanacağınızı ummaktayız. Nitekim zamanla ruhunuzda bir incelik kalbinizde bir nurlanma ve gönlünüzde bir aydınlık duyarsınız. Böylece kendinizi yöneltme duygularınızı harekete geçirme ve ruhlarınızı beslemede büyük tesiri olan sevgi ve muhabbeti sağlamış olursunuz. Siyer kitaplarını okumanız ya da onları incelemeniz size üç fayda sağlar a) Ruhi fayda b) Nefsi fayda c) Duygulanma. Kardeşler! Bu faydalar yanında kendinizi onlarla yaşamış sözlerini dinlemiş ve amelleriyle ders halkalarına katılmış bir kişi gibi hissedersiniz. Kardeşler! İşte böylece siretin bölümlerinden herhangi birini okuduğunuzda kendileriyle bizzat görüşmekten mahrum kaldığınız kimselerle ruhi dostluk bağlarını kurmuş ve böylece duygularmızdaki yücelmenin iç aleminizdeki aydınlanmanın varlığını da hissetmiş olursunuz. Bütün bunların yanı sıra tıb yargı muamele ahlak ve hayati işlerinizde de ameli faydalar sağlarsınız. Siret kitaplarını okuduğunuzda Allah (c.c.) kanunlarının tamamlayıcısı olan Sünnet-i Seniye'yi de Kur'an'dan sağladığınız faydaya katmış olursunuz. Bir gün her müslüman kardeşimizin okuması gereken el-Mmhac es-Sekafi adlı eserden bir nüshayı Profesör Gamravi'ye gönderdiğimizde söylediği şu sözleri çok hoşuma gitti Birçok kitap ve maka -leleriin okunmasını lüzumlu görmüyorum. Bir müslüman kardeşin İslami kültür alması ve İsami terbiye ile eğitilmesi için bu kitap kafidir. Bu kimsenin Allah (c.c.)'ın Kitab'ına kapanması ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in Siret'ini çokça okuması kendisine yeter. Cünki O bu iki hususu gerçekleştirirse vakitte tasarruf etmiş ve okuduklarından zevk alarak doğru yoldan sapmaksızın fayda mahalline giden yolu da tutmuş olur Salı konuşmalarında size Hz Peygamber (s.a.v.)'-in Sireti'ni anlatmayı seçmemin sebebi de budur. Dediğim gibi tarihi olaylar ve sirette geçen vak'ala-rın derinliklerine inmeksizin ibret ve öğüt verici yerleri ele alacağız. Bu gece bu kadarla yetinirken kendim ve sizler için Allah (c.c.)'a istiğfar ederim. Salat ve selam Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'in Al'inin ve Ashab'ının üzerine olsun! ALLAH'I VE AHİRETİ GAYE EDİNENLER Allah (c.c.)'a hamd eder Efendimiz Hz. Muham-med (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine. Ashab'ına Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam getiririz. Değerli kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah (c.c.)'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Bizim için büyük değer taşıyan bu sohbetlerimizin birinden gen kalırsam özür dilerim. Çünki bize göre buluştuğumuz o güzide saatlerden daha sevimli ve daha çok arzulanan bir vakit yoktur. Allah (c.c.)'-dan meclisimizi meleklerin övündüğü meclislerden kılmasını niyaz ederiz. Zeyd b. Revaha (r.a.)'nın yaşadığı bir hatırayı dile getirmeden geçemiyeceğim Zeyd b. Revaha (r.a.) Ashabı Kiram'la toplanıp onları mescidin bir köşesine alarak Allah (c.c.)'ın Kitabı'nı inceliyorlardı. Re-sulullah (s.a.v.) mescide her uğradığında onların bu haline sevinip duada bulunarak şöyle buyuruyordu Allah (c.c.) ibn Revaha'yı bağışlasın. Çünki O meleklerin övündüğü meclisleri seviyor. Kardeşler! Onlar bu meclislerde Allah (c.c.)'a itaatta bulunmak ve O'nun rızasını kazanmak için toplanırlardı. Bu toplantıda Resulullah (s.a.v.)'ı yad edip kendilerine iyi örnek olması için O'nun siretini gözden geciriyorlardı. Allah ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Kardeşler! Bu kişilerin gönülleri böylesine yüce bir gaye uğrunda bir araya geliyor ve meleklerin övündüğü meclislerden biri olmaya layık oluyordu. Allah'ım! Bizi de Resulullah (s.a.v.)'ın halkarında Kıyamet günü geldiğinde Allah (c.c.) tarafından böyle bir ses gelir Benim için sevişenler nerede? Benim için ziyaretleşenler nerede? Benim gölgemden başka bir gölgenin bulunmadığı bir günde onları gölgemin altına alacağım. buyurduğu kimselerden kıl. Muhterem kardeşler! Bu güzel sohbet serisinin açılışını yapmış bulunuyoruz. Sohbetlerimizin ilk halkasını oluşturan bu gece sizlere Resulullah (s.a.v)'ın siretini sunmak istiyorum. Zaman ve mekan bakımından Resulullah (s.a.v.)'ın yetiştiği çevreye hep birlikte bir göz atalım Bildiğiniz gibi Resulullah (s.a.v) Hicaz'ın — Bey-tullah'ı bağrına basan — Mekke şehrinde büyüyüp seyahat ve yolculukları sebebiyle Arap yarımadasını Hicret sebebiyle de Medine civarını gezmiş dolaşmıştı. O kendisine verilen Peygamberlik görevine uygun bir yer olan bu pak ve temiz çevrede yetişmişti. Burada yaşayanlar daima kainatla yüz yüze gelmiş . ucu bucağı görünmeyen çöl gözler önüne serilmiş ve gökyüzü de uçsuz bucaksız çölü her taraftan kaplamıştı. İşte o insanlar kainatın çeşitli hadiseleriyle boğuşarak çetin mücadele verip soğuğu ve sıcağı gerçek manada yaşıyorlardı. Su ihtiyacını karşılamak için uzun mesafeler kat eder onu bulmak maksadıyla çölün her tarafına kuyular açarlardı. Bu sıkıntılar gıda maddelerini elde etmek için de vardı. Bütün bunlara rağmen yine de onlar hayatlarından memnundu ve hisleri son derece kuvvetli idi. Duygularını hudutsuz bir boşluğa salıyor fikir ve manalar üzerine akın ediyor hür düşünceleriyle baş başa kalıyor ve önlerinde hiç bir engel duramıyordu. Bu insanların hayatları ile ilgili işlerinde yetişmelerinde ve ahlaklarında kendilerini mümtaz kılan çevre işte budur. Bu çevre insana özel bir tabiat ye özel bir yön kazandırırdı. Resulullah (s.a.v.) de — lüks hayat ve arzulanan şeyleri elde etmek şöyle dursun — zaruri ihtiyaçların dahi büyük sıkıntılara katlanmak suretiyle sağlandığı bu çevrede büyüdü. Ayrıca bu topraklarda büyük rolü olan diğer bir faktör de gözden kac manialıdır İslam'dan önceki Cahiliyet devri arap-lorını son derece etkileyen bu faktör yaşadıkları topraklardaki Beytullah'ın varlığı ve onunla kucak kucağa yaşamaları idi. Harem-i Şerifin etrafında yaşayanların gönülerinde onun özel bir yeri vardı. Çünki onlar Harem-i Şerifin kendilerine güç kyanağı olduğuna inanıyor O'nun hizmetini paylaşıyor O'nu yüceltmede son derece gayret gösteriyor ve hacılara su temini işini de üzerlerine alarak buraya gelen gruplara ikramda bulunuyorlardı. Yaptıkları bu işlerle son derece övünürlerdi. Hatta İslam'a girmedikleri halde kendilerine atalarından intikal eden bu işlerle övünmeyi İslam'dan sonraki günlerde de sürdürdüler. Bunun için o davranışları ile ilgili olarak şu ayet nazil oldu Hacca gelenlere su vermeği Mescid-i Haram'ı onarmayı. Allah'a ve ahiret gününe inananla Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olamazlar Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. (2) Arablar'ın ahlak ve karakterleri böyle iken aralarında İslam Dini zuhur edip yayıldı onları bu ahlaktan çevirip kendilerinde mevcut olan gerçek cevheri ortaya koydu. Sonra da bu cevher İslam potasında işlenince ortaya en mükemmel bir cemiyet çıktı ve buna İslam Ümmeti dendi. (2) (Tevbe) 19. Bugünkü durumda ise medeniyet ve onun getirdiği aşırılığın içimize işlemesi bizde büyük bozukluklar meydana getirdi ahlakı çökertti ve bütün duygularımıza hakim oldu. Bundan böyle bu davayı ayakta tutabilme vasfına sahip olabilmemiz için medeniyetin getirdiği cereyanlara israfa ve aşırı tamaha karşı koyup kendimize insanların yaşadığı bu hayattan başka bir hayat seçmeliyiz. Herşeyden önce nefsimizle mücadele edelim. Yaratılışta her türlü kötülüklerden arınmış olan ruhumuzun değerlerini güçlendirelim. Zaten esas olan da her davayı gerçekleştirmek için Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.v) çağrısına icabet etmektir. Kardeşler! Si?e içinde yaşadığımız topluluktan daha güçlü olunuz der sizler ve kendim için Al-Joh'a (c.c.) tevbe ederim. Salat ve selam. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'e Al'i ve Ashab'ına olsun! ALLAH KİME PEYGAMBERLİK VERECEĞİNİ DAHA İYİ BİLİR Allah (c.c.)'a hama" Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'e Ehl-i Beyt'ine Ashab'ına ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun. Muhterem kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun! Yaptığımız bu toplantıyı Hak üzere kılmak takva ve iyilikte yardımlaşmak Allah ve Resulünün muhabbet potasında erimek kaymayan ve sapmayan sarsılmaz bir inançla O'na kulluk etmek için yapılan bir toplantı kılmasını Allah (c.c.)'tan niyaz ederiz. Kardeşler! Kesin bir zafer elde eden bu Müslüman topluluğu başarısını sadece iman gücüyle birlik ve beraberliğinin sarsılmaz oluşuyla ruhlarının birleşmesiyle ve herhangi bir menfaat gözetmeksizin Allah (c.c.) yolunda gönüllerinin derinliklerine nüfuz eden sonsuz sevgileriyle kazanmışlardır. Gönüllerinin arasındaki birliği sağlayan bu sevgi—değişik kabilelerden olmalarına rağmen — onları aynı hukuka bağlı tek bir vücud haline getirdi. Kardeşler! İlk zaferin sırrı buydu Allah (cc.)'ın izniyle son zaferin sırrı da bu olacaktır! İnanınız ki her hafta aranızda bulunduğum sürece bu duygula-ların kokusunu teneffüs ediyor onların her tarafı kapladığını ve içimi doldurup taştığını hissediyorum. Daha önce selefimizin gayretleriyle sağlanan zaferin bundan sonra da sizin gayretlerinizle sağlanmasını Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz. Onlar bu başarıya ne sayılarının çokluğu ne de geniş bilgileriyle ulaşmışlardı. Onlar Allah (c.c.)'m kendilerine lüfettiği iman gücüyle bu zaferi kazanmışlardır. Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'ın doğup. Peygamber olarak gönderildiği güne kadar geçen hcyatmı kısaca sizlere anlatmak istiyorum. O'nun da herkes gibi normal bir ferd olduğunu ve Allah (c.c.)'ın o büyük davanın ağır yükünü O'na henüz yüklemeden önce geçirdiği hayatının ilk devrelerini özetlemeye çalışacağım. Allah (c.c.) bu davayı O'na yüklemekle Resulullah (s.av.).ı diğer insanlardan daha üstün kılmıştır. Resulullah (s.a.v.)'ın o dönemdeki hayatının bütün safhalarını size anlatmayacağım. O'nun siretiyle ilgili olayları tek tek anlatmak uzun zaman alır ve imkanlarımızı aşar. Biz ilerlememizde yaşayışımızda kendimize ışık tutacak nitelikte görebildiğimiz öğüt ve ibret verici açıkseçik olan yönleri ele alacağız. Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yaşadığı devreye bir göz atmamız bizi doğumundan az önceki veya Peygamberliğinden evvelki hayatıyla ilgili ona noktalara götürecektir. Özellikle dini fikri ve ruhi vahşetin yayıldığı o dönemde olupbitenlere bir göz atacak olursak bütün dünyanın beklenen bu davete ve gözlenen bu insana nasıl ihtiyaç duyduğunu anlarız. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yaşıdığı bu devrede halk Yahudi Hıristiyan veya İranlılarla Araplar gibi putperest idi. İranlılar ateşe tapıyorlardı aralarında hatalı prensipler yaygın hale gelmişti. Araplar ulu-hiyyet sıfatını verdikleri taşlara tapıyorlardı. Rumlar da Hıristiyanlık sancağını taşıyorlardı. Yahudiler ise Arap kabileleri arasında yaşıyor inanç ve dinlerim koruyorlardı. Bu dinler dengelerini kaybetmişlerdi. Bu dönemde Hıristiyanlıktan kopan pek çok fırkanın aralarında meydana gelen ihtilaflar Rum Hıristiyanlığını rahatsız etmişti. Çünki bu fırkalar birbirlerini hata etmekle suçluyor her fırka diğerine savaş açıyor ve şiddet kullanmaya baş vuruyordu. Devlet bazen bu fikri destekliyor bazen de karşı koyuyordu. Hıristiyanlık inancı insanlara henüz yerleşmiş değildi. Yahudiler'in durumu da aynı idi ne belirli bir fikre ne de belirli bir topluluğa sahiptiler Yahudilik sadece zayıf ve küçük kabileler arasında yaşıyor ve Hıristiyanlarla arasındaki ihtilaf sürüp gidiyordu. Araplar'a gelince onların bir kısmı isteklerini gerçekleştirmek istediklerinde putlara inanır ancak alışkanlıklarına şehev? arzularına ters düştüğünde de onlara boyun eğmez ve inanmazlardı. Bunun gibiler pek çoktur. Bazıları bu putlarla alay ediyor ve onlara asla inanmıyorlardı. Diğer bazıları ise bu putların kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarını sanarak sapıklık içinde körü körüne onlara inanıyorlardı. Bu son grubun putperestliği gerçekten ruhlarına yerleşen bir inanç olmayıp taklitçilikten ibaretti. Kardeşler! Gerek İran'da gerek Hıristiyan aleminde gerek Yahudiler'de ve gerekse Arap toplumunda mevcut olan bu ruhi bunalımlar istikrarsız ve endişeli hayat Resulullah (s.a.v.)'ın bütün insanlara peygamber olarak gönderileceği haberi her tarafa yayı-lıncaya kadar devam etmişti. Yahudi ve Hıristiyanlar beklenen Peygamberin kendilerinden olmasını umarken Araplar da O'nun kendi aralarından çıkacağını zannediyorlardı. Hatta Umeyye bin Ebi es-Salt beklenen Peygamber'in kendisinin olmasını diliyor ve umuyordu. Kardeşler! Bu düşünceler herkesi yeni bir dinin ve yeni bir davetin ortaya çıkmasını bekleme havasına sokmuştu. Beklenen Peygamber kendilerine gej-diğinde Yahudi hahamlarının hased ederek ve öfkelenerek O'nu inkar etmeleri çok garipth Bundan daha garip olanı Ümeyye bin Ebi es-Salt'ın gururuna yediremeyip O'nun peygamberliğini reddetmesi ve Sakif kabilesi dışından gelen bir Peygamber'e inanmam! diyerek kabileler ve Arap mahalleleri arasında dolaşıp geri dönünce Müslüman olmak istemesi. Bedir Savaşı'nın ölüleri arasında dolaşırken kendisine El-Velid bin el-Muğire ve Ukbe bin Re-bia da bu ölülerin arasındadır. denildiğinde bu defa Bunları kaybettikten sonra yaşamanın bir manası kalmadı. şeklinde konuşması ancak Müslüman olmadan geri dönüp Allah'ın Dini'ne girmeden ölmesidir. bildikleri gelince O'nu inkar ettiler. Allah'ın laneti inkar edenlerin üzerine olsun Kardeşler! Gerilere döndüğümüz zaman insanlık aleminin Risalet-i Muhammediye'ye ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Resulullah (s.a.v.) dünyaya gelip bu yeni hayata başladığında bütün dünyanın bu aziz Peygamberi layıkiyle ağırlaması için Allah (c.c.) O'-na bazı sebepler halk etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) hayata başlamanın eşiğinde iken karşılaştığı olayların en bariz olanlarını şöyle sıralayabiliriz Kendisine bakmakla yükümlü olan büyüklerini peş-peşe kaybetti. Nitekim henüz dünyaya gelme- • den babasını altı aşında iken annesini sonra da aradan iki yıl geçmeden dedesini yitirdi ve nihayet amcası Ebu Talib'in himayesine girdi. Kardeşler! Bütün bu olaylarda Resulullah (sav.) için pek çok ikramlar mevcuttur. Allah (cc) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in insanların himaye ve terbiyesinde değil kendi himaye ve terbiyesinde büyüyüp gelişmesini murad etmiş ve O'nu hissi davranacak kimselerin terbiyesine bırakmamıştır. O'nun. böyle müstakil olarak büyümesi kendisine hayatta karşılaşacağı zorulklara göğüs germesini öğretecekti. Allah (c.c.) Peygamberinin olgunluğunu tamamlamak ve üzücü olaylar karşısında ümitsizliğe düşmemesini sağlamak için hayata başladığı ilk günlerden itibaren O'na. bazı ağır yükler yüklemiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) birçok olaylarla karşılaşmış ve bunlar O'nun hayatını açık bir şekilde etkilemiştir. Mesela. Şam'a yaptığı ilk yolculuk ufkunu genişletmiş ve rahib'in O'nun Peygamber olarak gönderileceği... müjdesini duymuştu. Şüphesiz bu yolculuğu O'nu büyük ölçüde etkilemiş ülkeleri ve insanlarını tanımak hususunda bilgisini artırmıştı. Böylece seyahat ve yolculukların insana verdiği olgunluktan da payını almıştı. Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'in karşılaştığı olaylardan biri de Kureyşliler ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Ficar savaşı na katılması ve savaşın başından sonuna kadar amcalariyle birlikte savaşma-sıdır. Resulullah (s.a.v.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur Amcalarımla birlikte Ficar savaşına katıldım ve ok attım. Bu ileride insanlara yapacağı tebliğde mücadelelerde ve karşılaşacağı zor durumlarda O'nun için bir deneme niteliğini taşıyordu. Kardeşler! Bir başka olay da Resulullah'ın Fu-dul andlaşması nda hazır bulunmasıdır. Bu andlaş-mada Kureyş'in ileri gelenleri Mekke'de veya bir başka yerde davet edil meşeler bile haksızlığa uğrayanın yardımına koşma hususunda karar almışlardı. Rivayet edildiğiı>e göre Bir adam güzel kızı ile birlikte Mekke'ye gelir. Kureyş'in ileri gelenlerinden birisi bu kızı zorla alır. Durumu gören bir başkası haykırarak Fudul and-laşmasını yapanlar nerede? diye feryad eder. Bunun üzerine Hilfü'l-Fudul'a katılanlar kılıçlarıyle koşarak gelirler ve yardım isteyen adama Emrinde-yiz!... derler. Diğer taraftan Ktzı çıkarmasmı aksi halde öldüreceklerini.. söylerler. Bunun üzerine odam kızı dışarıya çıkarır. Diğer bir rivayete göre de El-As bin Vail es-Sehmi borcunu zamanında ödemez. Alacaklı olan defalarca istediği halde yine de vermez. Bunun üzerine alacaklı Ebi Kubeys dağının tepesine çıkarak Hilfü'l-Fudul'a katılanlardan yardım talebinde bulunmak üzere onlara seslenir. Hilfü'l-Fudul'a katılanlar da bir araya gelerek borçlu olan elAs bin Vöil'i sıkıştırırlar ve borcunu ödeyinceye kadar O'nun arkasını bırakmazlar. Bir başka rivayete göre Resululiah (s.a.v.) Hilfü'L-Fudul hakkında cCa-hiliyet Devrinde bir andlaşmaya şahid oldum. İslamiyet'te de böyle bir andlaşmaya çağırılırsam hemen icabet ederim. buyurmuştur. Kardeşler! Bu hadise Resulullah (s.a.v.)'i son derece etkilemiş olacak ki İslamiyet'te bile onunla öğün-müştür. Resulullah (s.a.vö)'ın bu dönemde yaşadığı olaylardan biri de Kabe'nin inşasında Kureyşliler'in kendisini hakem tayin etmeleridir. Gerçekte bu olay doğrudan doğruya olmasa bile Resulullah (s.a.v.)'m liderlik vasfına sahip olduğunu ve kendisini herkese kabul ettirdiğini gösterir. Resulullah (s.a.v.) doğduğu günden kendisine Risalet'in geldiği güne kadar geçen zamanda dikkati çeken birçok olayları yaşamıştı. Çeşitli zorluklarla karşılaşmış ve çetin günler geçirmişti Karşılaştığı her sıkıntıyı sabır ve tahammülle yenmeyi başarmıştı. Allah (c.c.)'ın Peygamber'i için murad ettiği yüce terbiye de buydu. Resulullah (s.a.v.)'ın boş ve değersiz işlere karşı mücadele vererek sağladığı yüce hayat bu hayattır. O putlara tapmadı şarab içmedi diğer çocuklar gibi gülüp eğlenmedi ve yaramazlık etmedi. Bu gibi boş şeylerden arınmış pak ve yüce bir ruha sahipti. Daima güzel ahlakın ve saf bir hayrın peşinde idi. Hatta aralannda yaşadığı insanlar bile O'na eJ-Emin lakabını vermişlerdi. Allah (c.c) Resullerini böyle seçer ve kullarından dilediğini kendisine dost edinir. Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed. (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine ve Ashab'ına olsun! HASAN EI^BENNA MEDİNE-t MÜNEVVERE DE Bir hatrılatma Müslüman Kardeşler Hac mevsiminde Medine-i Münevvere'de birçok toplantı yapmışlar burada seslerini duyurmuşlar ve acık bir şekilde etkilerini göstermişlerdir. Mürşld lider Hasan el-Benna burada şu değerli konuşmasını yapmıştır Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine Ashab'ına ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet edenlere de sala t ve selam olsun. Değerli kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah (c.c.)'in selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun. İçinde Resulullah .(s.a.v.)'ın bulunduğu Medine-i Münevvere'de sizlerle karşılaşmak ne güzel şey! Bu şehrin toprağı havası gök kubbesi ve içinde var olan her şeyi bereketlidir. Daha başka bir ifadeyle bu şehir hayır bereket ve nur kaynağıdır. Kardeşler! Biz buraya sizlerle tanışmak ve Kur1-an-ı Kerim'in davet ettiği birliği sağlamak için gelmiş bulunuyoruz. Hanif olan bu dinin bizleri cahilliğin karanlıklarından çıkarıp hidayet ve marifet ışığına götürdüğüne dikkatinizi çekmek isterim. ...Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apcçtk bir kitap gelmiştir. Allah rızasını gözetenleri onunla selamet yollarına eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir. (1) Bütün dünya şaşkınlık içindeydi bozuk inançlar yayılmış cehalet karanlığı her tarafı sarmış temelsiz gerçek dışı olan işler alabildiğine yaygın bir hale gelmişti. İslam dini gelince beşeriyetin yolunu aydınlatıp gerçeğe varan yolu gösterdi. Yapısını Allah'tan sakınmak ve O'nun hoşnud-luğu içfn yapan kimse mi daha hayırlıdır yoksa yapısını kayacak bir yer kıyısına yapıp da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi?... (2) İslam Dini gelince birtakım esaslar koymuş ve binasını güçlü tedi yemel üzerine oturtmuştur. Size bu temelleri sırasıyla anlatmaya çalışacağım Birincisi imon'dır. İmanımız kuvvetlendikçe gücümüz o nisbette artar ve bu durumda zafer daima bizimle olur. ...Zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu. (3) Hani Rabbin meleklere Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi iman edenlere sebat ilham edin diye variyetti. Ben inkar edenlerin kalplerine korku salacağım artık onların boyunlarını vurup parmaklarını doğrayın dedi. (4) And olsun ki siz düşkün bir durumda iken Bedr'de Allah size yardım etmişti Allah'tan sakının ki şükretmiş olasınız. İnananlara ¦ Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi diyordun. Evet şayet sabrederseniz sakınırsanız ve onlar da hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle imdad edecektir. (5) Kuvvetli bir iman gönüllerimize yerleştiği an bütün zorluklar kolaylaşacaktır. Hz. Musa (a.s.) az sayıda olan kavmi ile yola çıkmış Firavun ve ordusu onların arkalarından yetişmişti. İki topluluk birbirini gördüğünde Musa'nın adamları yakalandık dediler. (6) İşte Fakat Hz. Musa (a.s.)'ın kalbi imanla doldu ve Musa Hayır Robbim benimle beraberdir bana elbette yol gösterecektin dedi. Güçlü olan imanımız silahımız olsun! Kardeşler! Bildiğiniz gibi. Resulullah (s.a.v.) o mağarada iken dostu Hz. Ebu Bekir (r.a.) O'na acımış ve üzülmüştü. iman gücünün en kamil sembolü olan Resulullah (s.a.v.) ise arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e Üçüncüleri Allah (c.c.) olan iki kişi hakkında neler tahmin edersiniz? dedi. ...Üzülme Allah (c.c.) bizimledir... (8) Bunun üzerine Allah (c.c.) yüce övgüsünü ihtiva eden şu ayetler'ini indirmiştir Peygamber'e yardım etmezseniz bilin ki inkar edenler O'nu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah O'na yardım etmişti. Arkadaşı Ebu Bekir'e Üzülme Allah bizimledir diyordu Allah da O'na güven vermiş görmediğiniz askerlerle O'nu desteklemiş inkar edenlerin sözünü aiçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür. Hakim'dir. (9) Zamanımızda denilebilir ki onlar birer Peygamberdir. Onlar nerede biz nerede!? Ben de buna cevap olarak derim ki Allah (c.c.) Resullerine ikramda bulunduğu gibi onlara uyanlara ve geride bıraktıktan yolu izleyenlere de ikram eder. Ashab-ı Kiram hakkında Onlar ki bir takım kimseler kendilerine Düşmanlarınız size karşı bir ordu topladılar onlardan korkun dediler. Bu ise onların imanını artırdı ve Allah bize yeter O ne güzel Vekil'dir! dediler. Bu yüzden kendilerine bir fenalık dokunmadan Allah'tan nimet ve bollukla geri döndüler Allah'ın rızasına uydular. AHah büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir. (10) dendiğinde bunu daha geniş tutarak şöyle buyurdu Doğrusu Biz Peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahidlerin şahidiik edecekleri günde yardım ederiz. (11) İkincisi İlimdir. Milletler ilimle mutluluğa kavuşur ve onunla yücelir. Bir milletin ilimsiz kalkınması imkansızdır. Gayr-i müslimler egemenliklerini ancak ilimle elde etmişler biz ise sadece cehaletten ötürü gerilemişizdir. İlimle cehalet bir değildir! ...Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (12) Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu Hanginiz çöle ya da uzak bir yere gidip semiz bir deve bulup günaha girmeden ve zahmet çekmeden onu getirip sahip olmak ister? Bunu hepimiz arzu ederiz ya Resulcrilah dediler. Bunun üzerine ResuluHah (s.a.v.) onlara Sizden birinizin mescide gidip Allah'ın Ki-tabı'ndan bir ayet öğrenmesi onun için bir deveden daha hayırlıdır. İki ayet öğrenmesi iki deveden üç ayet öğrenmesi üç deveden ve öğrendiği her ayet karşılığı olan her deve sayısından daha hayırlıdır! Kardeşler! Ben. dünya ve ahiretle ilgili olan ilmin her iki çeşidini de arzu ediyorum. Hatta bir milletin dünya hayatı ile ilgili bir ilme ihtiyacı varsa bu milletin ilim taleb etmesi farz-ı kifaye'dir. Kur'an-ı. Kerim Allah (c.c.)'ın şu ayefiyle buna işaret etmektedir Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş dağlarda da beyaz kırmızı siyah ve türlü renkte yollar var etmişizdir. İnsanlar yerde yürüyenler ve davarlar 6a böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kulları arasında O'ndan korkanı ancak bilginlerdir... (13) Hikaye edilir ki bir adam. ticaretle uğraşması için çocuğuna sermaye verir ve onu serbest bırakmak ister. Oğlu ticaret maksadiyle yola çıkar. Yolda güçsüz ve aciz bir tilki görüp onun nereden yiyip içtiğini merak eder. O tilkinin durumunu düşünürken bir de ne görsün? Avını avlamış bir arslan gelir ve avından doyuncaya kadar yeyip ihtiyacını gördükten sonra avın geride kalanını tilkiye atar. Tilki de önüne atılan artığı yer. Bu genç kendi kendine Ne diye kendimi yoruyorum? Allah kullarının rızkını tekeffül etmiştir. der. Babasrnın arzusuna uygun hiçbir şey getirmeden geri dönerek babasına gördüğünü anlatır. Babası da O'na Senin — kazancından tilkinin de faydalandığı — bir arslan olmanı istemiştim. Yoksa bir tilki olmanı değil!.. der. Üçüncüsü Mal'dır. Mal dünya hayatının süsü -dür. Milletlerin hayat sigortası ve kalkınma aracıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurdu -. Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı beyinsizlere vermeyin... Bütün ferdlerin ve milletlerin meslekleri ve ka-zançlarıyle Jünyanın refahı için gayret göstermeleri gerekir. Bir rrui'minin başkasına yük olmaması ve insanlara avuç açmaması lazımdır. Cünki veren el alan elden daha hayırlıdır. Allah (c.c) rızık temin etmek için gayret sarfedilmesini emretmiş ve şöyle buyurmuştur ...öyleyse yerin sırtlarında dolaşın Allah'ın verdiği rızıktan yiyin sonunda dönüş O'nadır. (15) Sahabe (r.a.) fakir idi. Ancak Allah (c.c.) onları hiç kimseye muhtaç etmedi. Kisra Kayser ve Rum hazinelerini onların önüne serdi. Dünya nimetlerini kafirlere bırakıp Resulullah (s.a.v.)'ın Dünya ve içindekiler değersizdir. ve Eğer dünya Allah katında bir sinek kanadı kadar değer taşısaydı kafire bir bardak su dahi vermezdi. sözünü yanlış yorumlayarak dünyayı terk etmen ve dünya nimetlerini kafirlere bırakıp kendini o nimetlerden mahrum etmen de doğru değildir. Kardeşlerim! Gerçek zühd toprakla altın aynı değerde oluncaya kadar dünyaya malik olman ve elde ettiğin maHan tereddüt etmeden Allah (c.c.) yolunda sarf etmendir. Ancak kazancının helal ve meşru yollardan olması lazımdır. Resu-iullah (s.a.v.) Amr bin As'a şöyle buyurdu Hayırlı mal hayırlı ve salih kişiye nasib olur. Abdurrahman bin Avf mü'minlerin anası Hz. Ayşe (r.a.)'nin yanına geldi ve Hz. Ayşe O'na şaka ile — Ya Abdurrahman! Cennet'e emekleyerek gi-reoeğini malının bolluğunun ve hesabının çokluğu -nun seni arkadaşlarından geri bırakacağını zannediyorum dedi. Abdurrahman — Vallahi istersem Cennet'e koşarak giderim cevabını verince Hz. Ayşe (r.a.) — Bu nasıl olacak?diye sordu. Abdurrahman da — Mısır kafilesini duydun mu? dedi. Hz. Ayşe (r.a.) ¦ —- Evet! karşılığını verdi. Abdurrahman — Onun hepsi fakir ve yoksullar iç"in sadakadır. deyince Ayşe (r.a.) bu defa _ öyleyse Cennet'e koşarak gireceksin dedi. Kardeşim! Zühd yapacağım diye dünyaya tamamen yüz çevirip onu kafirlere terketme. Cünki kafirler o nimetlerden güç bulup sana karşı savaş açıyorlar. Dördüncüsü Sağlık'tır. Sağlık başımın tacıdır. Onun kadrini ondan mahrum olanlar bilir. Kuvvet ve afiyet insanı tamamlayan şeylerdir. Hele bunlar hakkında bir düşünün... Cünki Resuiullah (s.a.v.) bizlere bu hususta yol gösterdi kanunlar koydu ve şöyle buyurdu Bedenin sende hakkı vardır. Resulullah (s.a.v.) herkesten daha sağlıklı ve daha güçlü idi üç kişiyle güreşir ve onları yenebilirdi. Kur'an-ı Kerim şu ayetiyle O'nun gücüne işaret etmektedir ...Doğrusu Allah size O'nu seçti bilgice ve vü-cudça gücünü artırdı... (16) Resulullah (s.a.v.) Allah (c.c.)'tan dünya ve ahi-ret afiyetini taleb edip şöyle yalvarırdı Allah'ım! (16) (Bakara) 247. Bedenimde bana afiyet ver. Allah'ım! Kulağımda bc-na afiyet ver. Allah'ım! Gözlerimde bana afiyet ver. Resulullah (s.a.v.) şöyle de dua ederdi Allah'ım! Üzüntü ve kederden Sana sığınırım acizlik ve tembellikten Sana sığınırım korkaklık ve cimrilikten Sena sığınırım borçtan ve kişilerin kahrından Sana sığınırım. Resulullah (s.a.v.) Müslümanlar'a sıhhat ve güçlerini nasıl koruyabileceklerini izah etmiştir. Beşincisi Cihad gücüdür Cihad gerçekte düşmana karşı koybailmek için bir ön çalışma ve hazırlıktır. Allah (c.c) cihadı üzerimize farz kılmış ve onu İslam'ın zirvesinde tutmuştur. Nitekim Allah (c.c.) cihad hakkında şöyle buyurmuştur a Allah uğrunda gereği gibi cihad edin... (17) Resulullah (s.a.v.) müminleri cihade teşvik ederek şöyle buyurmuştur Allah yolunda öldürüleyim sonra dirileyim. Tekrar öldürüleyim sonra ditileyim. Tekrar öldürüleyim sonra dirileyim. Tekrar öldürüleyim. Cabir bin Abdullah (r.a.) der ki Uhud Savaşında Amr'ın oğlu Abdullah şehid olunca Resulullah (s.a.v.) Ey Cabir Allahü Teala'nın babana ne dediğini sana haber vereyim mi? dedi. Evet dedim. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki Allah (c.c.) başkalarına ancak perde arkasından konuştu. Fakat babanla karşı karşıya konuştu ve Ey kulum! Dile benden vereyim sana dedi. Baban Ey Rabbim! Beni dirilt ikinci kez senin yolunda öldürüleyim dedi. Allahü Teala ı İnsanların tekrar dünyaya dönmiyecek-lerini ezelde takdir ettim dedi. Baban Ey Rabbim! Bunu geride bıraktıklarıma bildir dedi. Allahü Teala şu ayet-i celileyi indirdi Sakın Allah yolunda can verenleri ölüler sanmayın. Kardeşler! Cihad Müslümanlar için aziz bir dilektir ve onların içinde hala yaşamaktadır. Bu şerefe nail olmak için en değerli mallarını onun yolunda feda etmişlerdir. Fakihler fıkıh kitaplarında ona Babü'l-Cihad adını vermişlerdir. Uzman kişiler Denizlerin anahtarı kimin elindeyse zafer onundur! demektedirler. Selefimiz bu anahtara sahip bulunuyordu. Cebelitarık Süveyş Çanakkale Singapur Hürmüz vb. boğazlar ellerindeydi. Altıncısı Güçlülük ve şahsiyet'tir Güçlü olmak müminin en belirgin sıfatlarından biridir. Müminler bu sıfatlarıyle insanlar arasında hayırlı bir ümmet olarak yerlerini almışlardır. Resulullah (s.a.v.) Her kim ki zorlanmaksızın kendi isteğiyle şahsiyetinden tavfz verirse O benim ümmetimden değildir! buyurdu. Ümmetinin güçlü ve onurlu olması O'nun hoşuna giderdi. (18) (Al-i tmran) 169. Yedincisi Adalettir Adalet hoş görülü olman kendine kardeşine ve bütün insanlara karşı dürüst davranmandır. Kardeşler! Sırat-ı Müstakim denilen doğru yol budur. İnsanlar üç kısımdır. diyen bazı kimselerin bu sözü hoşuma gidiyor. Bunlar insanları üç gruba ayırırlar a) Gerçeği arayanlar ve onu bulanlar. Fakat ondan sapanlar. b) Gerçeği arayanlar oncak ona' ulaşamayanlar. c) Gerçeği arayanlar onu bulanlar ve sapmadan Hak üzere kalmaya karar kılanlar. Birinci grup helak olmaya mahkumdur. İkinci grup mazeret sahibidir. Üçüncü grup ise Allah'ın izniyle kurtulacaktır. Sözlerime son verirken sizler ve kendim için Allah (c.cO'tan mağfiret diler salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beyt'i ve As-hab'ına olsun derim. HASAN el-BENNA MEDİNE-İ MÜNEVVERE'DE (II) Bir hatırlatma Müslüman kardeşler Medine-i Münevvere'dek Şer*i İlimler Medresesi'nde tanışma toplantısı tertiplemiş ve bu toplantıya Resulullah (s.a.v.)'ın Mescidi'-ni ziyarete gelenlerin yanısıra Müslüman Kardeşlerden de büyük bir topluluk katılmıştı. Mürşid İmam Hasan el-Benna bu toplantıda şu konuşmayı yapmıştır Bismillahirrahmanirrahim. Allah (c.c.)'a hamd Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beyt'ine Ashabına Kıyamet'e kadar İslam'a hizmet eden ve O'nun uğrunda cihatta bulunanlara da salat ve selam olsun. Değerli kardeşler! Davetimize samimi ve güzel duygularla icabet etmekle bizleri çok mutlu ettiniz. Bu ilginizin karşılığında Allah (c.c.)'ın yardımına sığınarak sizlere birşeyler anlatmaya çalışacağım. Sözlerime hakkımızda hayırlı olan bir dua ile başlamak istiyorum Allah (c.c.)'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun! Bu dakikalarınız çok değerlidir. Çünki içinde yaşadığımız bu dakikalarda Allah (c.c.)'ın kelamın'dan ve O'nun Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)'in sünnet-i seniyesinden ve geride bıraktığı hatıralardan söz edeceğiz. Allah (c.c.)'tan bu sohbetimizi kabul edilen amellerden kılmasını ve hasıl olacak ecirden de bizleri payidar kılmasını niyaz ederiz. Çünki bu toplantının hedefi Allah (c.c.'a itaatta bulunmak ve O'nu sevmektir. Allah (c.c) bir Hadis-i Kudsis'inde şöyle buyuruyor Benim için sevişenler benim için meclisler kuranlar benim için ziyaretleşenler ve benim için karşılıklı yardımlaşanlar rizamı hak etmişlerdir. Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde onları Celal'imle gölgem altına alacağım. Kardeşler! İşte sizler çeşitli ve uzak ülkelerden sevgi ile dolu olarak biraraya geldiniz. Allah (c.c.)'a olan itaatiniz ve O'nun rizasını kazanma arzunuz sizleri buraya toplamıştır. Kardeşler! Sizler pak olan bu topraklarda ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hareminde biraraya gelmiş bulunuyorsunuz. Bu size birbirinizle tanışma kaynaşma ve birlik kurma fırsatını vermiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur Allah'ın kullan arasında öyle kimseler vardır ki onlar ne peygamber ve ne de şehitlerdendir. Fakat Allah katındaki mevkilerinden türü kıyamet gününde hem peygamberler nem şehıtler ve hem de başkaları onlara gıpta edeceklerdir. Resulullah (s.a.v.)'ın yanında bulunanlar Ya ResU-lallah! Onlar kimdir bize söyler misin? dediler. Re-sululalh Onlar aralarında akrabalık ve maddi alışveriş olmaksızın Allah rızası için sevişenlerdir. Yemin ederim ki onların yüzleri nurdur nur içindedirler. Diğer insanlar korktuklarında onlar korkmaz ve üzüldüklerinde onlar üzülmezler. buyurdu ve şu ayet'i okudu İyi bilin ki Allah'ın dostlarına korku yoktur onlar üzülmeyeceklerdir. (1) Kardeşler! Aramızda bir akrabalık bağı bulunmaksızın hatta daha önce bir tanışma olmaksızın burada toplanmış bulunuyoruz. Bizi biraraya getiren gerçek sebep İslam'da mevcut olan kardeşlik inanç ve Hak'tan başkası değildir. Bu toplantı Kur'an-ı Ke-rim'in gösterdiği tanışma nevinden yapılan bir toplantıdır. Bu çağrıyı ifade eden diğer bir ayet şöyledir Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında n değerliniz O'na kcrşı gelmekten en çok sokınonınızdır... (2) Biz gerçeği müzakere etmek ve onu birbirimize tavsiyede bulunup doğru yolda yürümek için top- landık. Bu hususta yardımcı olabilmemiz için bizi başarılı kılmasını Allah (c.c.)'tan niyaz ederiz. Kardeşler! Bu mübarek şehirde bu büyük gecede yapılan şu toplantıda aranıza katılma mutluluğuna erme fikri hemen aklıma geliverdi. Aslında yapılması gereken de buydu. Şu anda biz geçen yıla veda edip yeni yılı karşılıyoruz. Yaptığımız işleri dile getirerek kendimizi hesaba çekmemiz geçen ytlın üzerimizde kalan hakkı olduğu gibi jslam'a ve Müs-lümanlar'a faydalar sağlayacak yeni proje ve işlerle hazırlıklı olarak karşılaşmamız da yeni yılın hakkıdır. Bu konuları dile getirmek için Vahy'in indiği. En-sar ve Muhacirler'in sığındığı. ResUlullah (s.a.v.)'ın şehri olan Medine-i Münevvere'den daha iyi bir yer olur mu? Burası bana birçok şeyler ilham ediyor ve bu münasebet yankısı çok büyük olan Hicret olayını hatırlatıyor işte bizler bugün hicret yıllarından bir yenisini daha karşılayıp o sırada karşılaştıkları belalara göğüs geren cihadda kusur etmeyen ve yapılması gereken işleri yapmaktan geri kalmayan o değerli kişileri ve ulvi hislerini yad ediyoruz. Muhterem kardeşler! insanları İkiye ayırmamız mümkündür a) İnsan var ki kainatın sırrını İdrak edemiyor ve hayatta yapması gereken vazifesinin ne olduğunu bilmiyor. Bu insana için yaratıldın ne işledin ve niçin hayattasın? Sorusunu yöneltince size Ne Bırak beni ben seni dinlemiyorum cevabını verir. Bu kimse hayatta olup biten şeylerden hiçbirisinin manasını anlamaz. O tıpkı ateş yakmak için odun olmaktan başka bir işe yaramayan ve meyve vermeyen kuru bir ağaç gibidir. Allah (c.c.) Kur'an-ı Ke-rim'de söyle buyurur And olsun ki cehennem için de birçok cin ve insan yarattık onların kalpleri vardır ama anlamazlar gözleri vardır ama görmezler kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir. (3) Hikmetini Allah (c.c.) bilir ama bu tip insanların sayıları oldukça kabarıktır. b) Bir başka insan da kainatın sırrına vakıf olmayı ve hayatta yapması gereken görevini öğrenmeyi arzulamakta bunu gerçekleştirmek üzere gönül rahatlığı ve güven içinde faaliyetini sürdürmektedir. Allah (c.c) bu iki tip insan hakkında şöyle buyuruyor Kadınlora oğullara kantar kantar altın ve gümüşe nişanlı atlar ve develere ekinlere karşı aşın sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır. Ey Muhammed de ki Bundan daha iyisini size haber vereyim mi? Allah'a karşı gelmekten sakınanlara Bab'lerinin katında altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalackları cennetler tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Rab-bimiz! Biz şüphesiz inandık bunun için günahlarımızı bize bağışla ve bizi ateşin azabından koru! diyen sabreden doğru olan gönülden kulluk eden sarfeden ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyen kullan Allah görür. (4) Birinci tipteki kimse yolunu yanlış seçmiş se sapıklık batağına gömülerek kaybolmuştur. İkinci tipte olanın da Allah basiretini aydınlattı gerçeğe ulaşma yolunda hidayet kandilleri O'na ışık tuttu ve dünya nimelterinin ahiret nimetlerine eşit olmayacağını öğrendi Hak'kı tanıdı ve hayatta yapılması gereken vazifesinin herşeyi ile Allah'a yönelmek olduğunu bildi. Cinleri ve insanları ancak baha kulluk etmeleri için yaratmışımdır. Ey Muhammedi De ki öyleyse Allah'a koşuşun doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyar Bu durumda olan kimseler kalpleriyle ve duy-gulariyle Allah (c.c.)'ın itaatına koşmuş bütün işlerini halisane bir şekilde sırf Allah (c.c.) rızası için yapmışlardır. (4) -(Al-i imran) 14-17. (5) (Zariyat) 56. (6) (Zariyat) 50. Kardeşler! Geçen yıla veda edip yeni yıla girerken geçmişin geleceğe devrettiklerine bir göz atarak titizlikle üzerinde duralım derim. Okullarda yeni ders yılı başladığında öğrencilere yeni defterler dağıtmak adettendir. Tabii ki bu defterler öğrencilere temjz olarak teslim edilir. Bunları kontrol etme ve temiz kullanmayı sağlama görevi hocaya düştüğünden bu hususta öğrencilerini uyarır ve yapacakları vazifeleri onlara yazdırır. Vazifesini yerine getirmeyi ihmal eden her öğrenciye ceza verir. İşte hepimizin elinde birer defter vardır ve her defterde 360 kağıt mevcuttur. Hergün bunlardan birini yazıp doldurmaya başlayacağız. Bu defterleri işlerken gayet titiz davranmalı ve temiz bir biçimde doldurmalıyız. Çünkü muallimimiz çok dikkatli ve eleştirici olup herşeyi görendir. Yerde olsun gökte olsun O'ndan saklı hiçbir şey yoktur ...içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker... O bir söz atmaya dursun mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır. Her nisanın boynuna işlediklerini dolarız ve Kıyamet günü açılmış bulacağı kitab'ı önüne çıkarırız. Kitabını oku bugün kendi hesabını kendin göreceksin. (9) Kardeşler! Size hatırlatma bakımından çok ö-nemli bir husus da şudur Vaz'i düzende çizme ya da silme işi mümkün olmaz. Fakat Allah (o.o.) Kerim'dir bağışlamayı sever kullarına karşı merhametlidir. İşledikleri suçları tekrar işlememeğe kararlı oldukları takdirde tövbe edenlerin tövbelerini kabul buyurur 4 Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? Onar yaptlıklarında bile bile direnmezler. Onların hareketlerinin karşılığı Rab'lerin-den bağışlanma ve içlerinde ırmaklar akan içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır! (10) Kullarının tevbesini kabul eden kötülükleri affeden O'dur. (11) Kardeşler! Geçmişe bir göz atıp hayır ve şer olarak yaptıklarınızla kendinizi hesaba çektiğinizde yaptığınız iyi işler" için Allah'a hamd ve işlediğiniz kötülüklerden ötürü de O'na tövbe ediniz. Hak sahiplerine haklarını iade ediniz ve Allah (c.c.) hakkındaki taksiratınızı bağışlaması için O'na sığınınız. Yalnız geleceğe bakış açısına gelince Gelecekte günah istememeye kararlı olunuz. Zamanınızı azimli bir şekilde iyi işler görmeye ve ibadet etmeye hasrediniz. Pratik hayatımızda bize faydalı olabilecek önemli bazı olayları ve dikkati çeken durumları süratle gözden geçirmemizi istiyorum.. Bu olayların en önemli olanı tamamiyle öğüt ibret ve tecrübelerle dolu o mutlu Hicret olayıdır. Eğer Müslümanlar Hicret'in getirdiklerinden bazılarını almış olsalardı insanlara öncülüklerini sürdürebilirlerdi. Resulullah (s.a.v.)'ın Hicret'i iki gerçeği ortaya koymuşfur a) Mekke'de ferdi ıslah b) Medine'de toplu ıslah. Mekke'de bir inanç oluşturulmuş ve İslam davasının temelleri atılmıştı. Bu bazen gizli ve bazen de aleni olarak gerçekleşmişti. Müşrikler Hz. Peygamberin davetine karşı savaş açıyor mukavemet gösteriyor ve davetin' yayıl-' masına engel oluyorlardı. Fakat Allah (c.c) inanan Müminleri insanlar için. hayırlı bir topluluk olarak göndermişti ki onları davalarından alıkoyacak hiçbir güç olamıyacaktı. Medine'de ise durum tamamen bunun tersine idi. Resulullah (s.a.v.) inananları tek tek olgunlaştırdıktan sonra onlarla büyük bir topluluk meydana getirdi ve onları iki önemli yönde geliştirdi İman'la dolup taşan kalplerle Allah'a tevekkülü ve Hak yol üzere olduklarını öğretti. Allah (c.c) onlara bu gerçeği Cebrail (as.) vasıtasiyle şu ayetle bildirdi Ey Muhammedi Allah'a güven şüphesiz sen apaçık gerçek üzerindesin. (12) Onlar hiçbir zaman kahr edilmeyen (Allah (a c.)'a içinde hiçbir batıl şey bulunmayan Kitab'ına ve elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ve O'nun bu daveti duyurduğuna inanmışlardı. Selef-i Salih'in imanı gerçekten sarsılmaz bir imandı. Taptıkları putları yıktılar içtikleri şarabı döktüler. Eskiden birbirleriyle kavgalı oldukları halde kuvvetli imanları onları barıştırdı yaşlarının geçmesine rağmen yeniden terbiye gördüler. Bütün bunlar imanları sayesinde gerçekleşebilmiştir. Gerçekten iman kalbe yerleşince sahibini mutlaka doğru yola sevkeder. Allah (c.c.)'a inanan bu kişiler Mekke'den nefret ettiklerinden değil Allah (c.c.)'ın dinini desteklemek ve Resulullah (s.a.v.)'ın davetini yaymak için oradan ayrılmışlardır. Kardeşler! Ben Allah'a inanan bu kişilerin gelişmelerinin hepsini anldtmak istemiyorum sadece bunların değerli şahsiyetlerini hülasa etmek ve Peygamber (s.a.v.)'e yardım etme yolundaki maddi ve manevi fedakarlıklarına üzülmediklerini söylemek istiyorum. Onlar. İslam davasını mertçe yüklendiler ve Allah (c.c.)'ın Dini'ni muhkem bir biçimde yaydılar. Onların bütün düşünce ve işleri İslam davasını duyurmaktı. Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyuruyor Ey Peygamber! Allah'ın yardımı sana ve sana uyan mü'minlere yeter. (13) İranlılar'ın komutanı Rüstem İslam ordusu öncülerinden bir Müslüman Arap'la karşılaştığında O'-na — Sizi ülkenizden çıkarıp buralara getiren şey nedir? diye sordu. Müslüman Arap da — Biz dünya malı için yola çıkmadık. Zayıftık Allah bizi güçlendirdi sapmıştık Allah bizi hidayete erdirip İslam davasını tebliğ etmemizi emretti. Siz de eğer bizim girdiğimiz dine girerseniz eşit duruma gireriz ve aramızda hiçbir fark kalmaz. Aksi halde aramızdaki savaş devam eder. cevabını verdi. Rüstem — Şu ordulara bak! dedi. Müslüman Arap alaylı bir biçimde Rüstem'in ordularına bakarak — Ey Rüstem! Sen insanlarla- değil kaderle savaşıyorsun. Çünki biz Allah'ın kaderiyiz Allah bizi size musallat kılmıştır. dedi. Kardeşler! Bu imanın bir kısmı eğer bizde ol saydi içimizde yeniden İslami yaşayışı canlandırmaya ve hayat zorluklarını yenmeye gücümüz yeterdi.. Salih kişilerden biri Mısır'da bir kalede hapsedildi.- Bazı talebeleri kendisini ziyaret edip durumuna üzüldüklerini söyleyince O c— Hapsedilmemin karşılığı Cennet öldürülmemin karşılığı da şehadettir. dedi. Kardeşlerim! Bakınız bu değerli kişiler hapishaneyi nasıl bir ganimet telakki ediyorlar! Şu halde bu mertebeye ermek için iman gerek sabır gerek sadakat gerek vefa gerek birlik gerek sevgi ve başkalarının ihtiyacınf kendi ihtiyacına tercih etmek gerek! Bütün bunlar İslam Dini'nirı getirdiği ahlak kurallarıdır. İslami topluluk da bu ahlak kuralları üzerine kurulmuştur. Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gö-nülerine imanı yerleştirmiş olan kimseler kendilerine hicret edip gelenleri severler onlara verilenler karşısında bir çekememezlik hissetmezler kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önce tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler işte onlar saadete erenlerdir. (14) Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'m Mekke'ye gelişini tasavvur ediyorum O Medine'yi askeri birlikler haline getirmişti. Kadın erkek tek bir kalenin etrafında toplanıp hep birlikte hareket ediyorlar ibn (14) (Haşr) 9. Ümmi Mektum'un ezanını duyduklarında günde beş defa namaza duruyorlar ve dini vecibelerini yerine getiriyorlardı. Daima söz ve iş birliği içinde idiler. Herhangi bir konuda ihtilafa düştüklerinde hemen Kur'an'dan ayetler iniyor ve aralarındaki ihtilafı izale ediyordu. Ey Muhammedi Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının'sözünü Allah iş itmiştir esasen Allah konuşmalarınızı işitir. Doğrusu Allah işiten'dir görendir. (15) Kardeşler! İslam topluluğunu meydana getiren Müslümanlar arasındaki bağlar en üst dereceye ulaşmış ve herkes İslam'ın getirdiği düzene boyun eğmişti. Onlar bu İslam nizamına karşı yakınlık ve ün-siyet duyuyorlardı. Çünki içinde yaşadıkları bu düzeni ve bu düzenin sahibini seviyorlardı. Allah (c.c.) onları en iyi hediyelerle mükafatlandırsın! Allah (c.c) bizleri ve işlerimizi de onlarınki gibi başarılı kılsın! O işitici ve duaları kabul edicidir. Salat ve selam Efendimiz Hz. Muharrimed (s.a.v.)'e Ehl-i Beyt'ine ve Ashab'ına olsun. (15) (Mücadele). 1. HZ. EBU BEKİR (R.A.)'NIN HAYATINDAN ÖRNEKLER Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed'e Ehl-I Beyt'ine. Ashab'ına ve Kıyamet'e kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun. Muhterem Kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katmdan gelen İslam'ın pak güzel ve mübarek selam ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun! Kardeşler! insanlar arasındaki iyi münasebetler daima temiz gönülleri biraraya getirir ve onları güzel fikirlerde birleştirir. Allah (c.c.)'tan söylediklerimiz ve işittiklerimizclen faydalanmamızı niyaz ederiz. Akşamt'n yatsı arasında geçen zaman çok değerli ve mübarek bir zamandır. Sallh kimselere göre bu zaman Allah (c.c.)'a sığınanların beklediği zamandır. Çünkü insanlar gündüzün sıkıntı ve yorgunluğundan gecenin ünsiyet ve sükunetine bu zaman içinde sığınırlar. Halvete girmeleri ve Allah (c.c.)'a yönelmeleri bu an'da"başlar. Akşamla yatsı arası mübarektir. Oünki. insanlar kendilerini bu saatte hesaba çeker ve amellerinin muhasebesini de bu saatte yaparlar. Bu an gündüzü geride bırakıp gecenin başladığını gösteren mübarek bir an'dır. Resulullah (s.a.v.). akşam ezanını duyduğunda şunları söylerdi Ey Allah'ım! Bu an gündüzün geride kaldığı gecenin başladığı. Sana edilen dua sedalarının yükseldiği ve ibadetlerin yapıldığı an'dır beni affet! Kardeşler! Gündüzün geride kalmasiyle gecenin başladığı bu an çok mübarektir. İnanan kalpler bu zaman içinde Allah (c.c.)'a yönelir ve kulluk vazifelerini ifa etmeye çalışırlar. Salih kişilerin zikretmek ve Allah (c.c.)'la ünsiyet kurmak için akşamla yatsı arasını seçmeleri bu sebebe dayanmaktadır. Onlar bu zamanı canla başla değerlendirme çabası içine girerler ve Rslulullah (s.a.v.)'ın Kul namazını kıldıktan sonra diğer namaz vaktini beklediği süre içinde de namazda sayılır. sözüne layık olmaya çalışırlardı. Bizler de sürekli namazda olalım diye yatsıyı bekliyoruz. Üstelik biz bir ilim meclisindeyiz. Dikkat edecek olursak burada sadece Allah (c.c.) sevgisiyle biraraya gelen ve Allah (c.c.) rızası için yardımlaşan hayır'a davet edildiğinde ona uyan birbirlerini ziyaret edip O'nun için sevişen bu inanan kalplerin — o temiz meclisleri de buna eklersek ne kadar birleşmiş ve tek saf haline gelmiş olduğunu görürüz. Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'ın sireti hakkında yaptığımız seri konuşmalarımızda O'nun insanlara İslam'ın nurunu nasıl yansıttığını onlara Din'i nasıl tebliğ ettiğini doğru yolu nasıl gösterdiğini böylece insanlar için çıkarılan en hayırlı bir ümmet olduklarını ve onlara mutluluk yolunu nasıl beyan ettiğini O'na bağlı kaldıkları sürece asla doğru yoldan sapmayacaklarını söylediğini ve Kur'an-ı Kerim ile Sün-net-i Seniye'sini bıraktıktan sonra Allah (c.c.)'ın rahmetine kavuştuğunu anlatmıştık. Şimdi de Resulullah (s.a.v.)'la sohbet şerefine nail olan O'ndan sonra İslam davasının mes'uliyetini yüklenen ve iman yüklü kalplerle dolu olan o devreye bir göz atmamız çok yerinde olur. Bu serimize İslam'da ilk halife olan Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in hayatını anlatmakla başlayalım. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Kureyş'li olup soy bakımından Resulullah (s.a.v.)'ın da bağlı bulunduğu bir kabilenin oğullarından biridir. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in her ne kadar Resulullah (s.a.v.)'in doğup büyüdüğü Ha-şim kabilesinden olmayıp Temim kabilesinden olduğu sabit ise de aslında her rki kabile de Kureyş kabilesinde birleşmektedir. Her iki ailenin de kendine has gelenek ve görenekleri vardı. Temim kabilesinin kendi aralarında uyguladıkları garib bir düzenleri vardı diyet ödeme ve cezalandırma usulleri... Onlardan biri adam öldürdüğünde — diyetin değeri ne olursa olsun — aralraında yardımlaşarak bir mal toplar ve onu. diyeti ödemekle yükümlü kimseye verirleMi. Yine birine bir ceza kesildiğinde onu da öderlerdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) bu ailenin şerefi sayılırdı. O. hem Cahiliyye devrinde ve hem de İslamiyet'e girdikten sonra bu şerefini korumuştur. Hz. Ebu Bekir (r.a.) birçok özelliklere de sahipti şeref ve şahsiyetini koruyan bir esnaf mai mülk ve ahlakiyle zengin bir kimseydi. Fıtrat ve mizacı itibariyle hiç şarap içmemiştir ve putlara taptığı da görülmemiştir. O kendisini bu gibi çirkin şeylerden daima uzak tutardı. Hiç yalan söylememiş ve güzel ahlakiyle tanınmıştı. İslam'dan önce de Resulullah (s.a.v.)'ın candan dostuydu. Bu dostluğun temeli kuvvetli bir ihtimalle meslek hayatlarında ve yaşayışlarında mizaç bakımından birbirlerine benzemelerine dayanmaktadır. Resulul-iah (s.a.v.) Kureyşliler arasındaçok sevilen bir gençti. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in de kendi kabilesi içerisinde büyük bir yeri vardı ve orada iyi huyu ile tanınmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) gibi O da ticaretle uğraşmıştı. Yaşları birbirine yakındı. Yaş ve soy yakınlığı meslek bakımından aynı işlerle uğraşmaları aralarındaki münasebetleri kuvvetlendirmişti. Bunun içindir ki Hz. Peygamber (s.a.v.)'in davetine ilk icabet eden O olmuş ve Resulullah (s.a.v.) da Onu başkalarından daha yüksek tutmuştu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) diğer insanlardan daha yüce vasıflara sahipti. Şahsiyetinin büyük olmasının sırrı da bunda idi. İsabetli işler yapan mülhem bir halife ve hayatında karşılaştığı her durumdan başarı ile çıkabilen bir şahsiyetti. O ahlakin ve imanın en mükemmel derecesine ulaşmıştı. Resulullah (s.a.v.). O'nun imanını şöyle değerlendiriyor Eğer E!u Bekir'in imanı bir kefeye diğer müsiümanların imanı da öbür kefeye konulacak olursa Ebu Bekir'in imanı daha ağır gelirdi. O imanının kuvvetli ve itilasının sarsılmaz olması sebebiyle Resulullah (s.a.v.)'tan sonra bütün Müslümanlar in başındaydı. Müslümanlar arasında Hz. Ebu Bekir (r.a.)'den daha cesur ve daha bilgili olanlar vardı. Fakat O'nun kadar İman-ı kamil olan yoktu. Kur'an-ı Kerim O'nun birçok durumuna işaret etmiştir Elinde bulunandan verenin Allah'a karşı gelmekten sakınanın en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız. (1) Diğer bir ayet'te Arınmak için malını veren en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur. O yaptığı iyiliği başkasına karşılık olarak değil ancak Yüce Rabbi'nin hoşnud-luğunu gözeterek yapmıştır. Elbette kendisi de hoşnud olacaktır. (2) Bir başka ayet'te "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenler... Onlara melekler ölümleri anında "Korkmayınız üzülmeyiniz size söz verilen cennetle sevinin" diyerek inerler. (3) Daha başka bir ayette de ...mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah O'na yardım etmişti. Arkadaşı Ebu Bekir'e "Üzülme Allah bizimledir" diyordu... (4) buyurmuştur. Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resuluilah (s.a.v.)'a ilk inanan Müslüman olmuştur. Resululiah (s.a.v.) hakkında hiçbir şüpheye düşmemiş ve davetini tereddütsüz kabul etmiştir. O'nun bu durumu Resuluilah (s.a.v.) tarafından.şöyle dile getirilmiştir İslam'a davet ettiğim herkes mutlaka duraklamış ve tereddüt etmiştir. Ancak Ebu Bekir bin Kuhafe bunlardan müstesnadır. Bazılarına göre Hz. Ebu Bekir (r.a.). bir tüccardı. Tüccar olan kimsenin temkinli davranması gerekirdi. Fakat O Resuluilah (s.a.v.)'a inanmakta hiç tereddüt etmemiş kendisinin ve ticaretinin geleceğini düşünmemiş aksine bütün meşgalesini tek bir şeyde toplamıştı o da dostu Hz. Muhammed (s.a.v)" in inanılmaya ve doğrulanmaya layık olduğunu kabullenmekti. Rsiulullah (s.a.v.) hakkındaki şiarı Onun yalan söylediğini hiç görmedim demesi olmuştur. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın bu- imanı işlediği her işte kendini göstermiştir. Müşrikler İsra olayını yalanlarken Hz. Ebu Bekir (r.a.) şöyle diyordu Yemin ederim ki eğer bunu Muhammed (s.a.v.)'in kendisi dediyse doğrudur. O bana gecenin veya gündüzün bazı vakitlerinde gökten kendisine Vahy indiğini haber verir ben de O'na inanırım. Bu İsra olayı hayret ettiğiniz şeyterin çok ötesinde bir gerçektir. İşte Bedir savaşında Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in takındığı tavır Herkes savaş hazırlığı içine girmiş Resuluilah (s.a.v.) da sürekli olarak dua ediyor ve şöyle diyordu Ey Allah'ım! Eğer bu topluluğu helak edersen yeryüzünde Sana ibadet edecek bir kimse kalmıyacaktır. Duasında ısrar eden Resululiah (s.a.v.)'ın sırtından cübbesi düşünce Hz. Ebu Bekir (r.a.) O'nun yanına gelerek Ya Resulallah! Kendini bu kadar yorma. Çünki Allah sana olan vadini yerine getirecektir. Yemin ederim ki Allah seni hiç utandırmayacaktır. dedi. Öbür yandan Ridde Ehli'ne zekat vermekten sakınanlara ve' peygamberlik iddiasında bulunanlara karşı takındığı tavır — Medineliler'in pek azı O'nun yanında yer almasına rağmen — gevşemedi >zayıf düşmedi ve ayrıca arkadaşlarına danışmayı da ihmal etmedi. Danıştığı kişilerden biri de Hz. Ömer (r.a.) idi. Hz. Ömer (r.a.) O'na Ya Eba Bekir! Evine gir kapıyı arkasından kapa. Gerçekler sana ayan oluncaya kadar Rabbine ibadet et. deyince Hz. Ebu Bekir (r.a.) de O'na Daha önce Resuluilah. (s.a.v.)'a Ödedikleri develerinin ayağına bağladıkları ip parçasını bile vermekten sakınacak olurlarsa onlara karşı savaş açarım. cevabını vermişti. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in imanını ortaya koyan olaylardan biri de Hudeybiye günüdür. Müslümanlar Mekke'ye varmayı garantileyip o beldeye yaklaştıkları ve Kabe'nin de belirdiği bir sırada tekrar Medine'-ye geri dönmeleri teklifi ile karşılaşınca Resulullah (s.a.v.)'a gelerek Dinimizde zilleti kgbui etmeyiz. dediler. Aralarında bulunan Hz. Ömer tt.a.) şöyle der di Ya Resulallah! Onlar batıl biz Hafc üzere değil miyiz? Biz mümin onlar müşrik değiller "mi? Biz dinimizde ta'viz vermeyiz! Resulullah (s.a^v.) da O'na Bana gelen emir budur! diye buyurunca Hz. Ömer ir.a.) Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e gelerek O'na Resulul-ıuh (s.a.v.) bize Mekke'ye gireceğimize dair söz vermemiş miydi? diye sordu. Hz. Ebfl Bekir (r.a.) de O'na Sema bu yıl için mi söz vermişti? Yazık sana ya Ömer! Sen Muhammed (s.a.v.)'in-sözünü tut. Çün-ki O gerçekten Allah'ın Resulüdür. dedi. Kuvvetli imanı hudutsuz güveni coşkun duygusu İslama davette İsra olayında Bedir savaşında Mekke'nin fethinde ve hatta Resulullah (s.a.v.)' m vefatında kendini göstermiştir. O Müslümanlar arasında Resulullah (s.a.v.)'ın en çok sevdiği bir kişiydi. Resulullah (s.a.v.) O'nun hakkında şöyle buyurdu Eğer insanlar arasında kendime dost edin-seydim. Ebu Bekir'i seçerdim. Bunu Allah katında bir araya gelebilmemiz için dostluk kardeşllik ve iman adına yapardım. Resulullah (s.a.v.)'in ilk davetçisi olan Hz. Ebu Bekir [r.a) davranışıyle diğerlerine de örnek teşkil etmiştir. İslam'da ilk hatiplik unvanı da O'nundur. Bu dava uğrunda canını malını ortaya koymuş samimi Müslüman olan yedi köleyi satın almış ve onları azad etmiştir. Malını İslam yolunda harcaması hususunda Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur Ebu Bekir'in malından faydalandığım kadar hiçbir kimsenin malından faydalanmadım. O bir gün Resulullah (s.a.v.)'a gelip bütün malını O'na verir. Resulullah (s.a.v.) da kendisine Malından çocuklarına ne dıraktın? diye sorar. O da Resulullah (s.a.v.)'a Onlara Allah ve Resulünü bıraktım! cevabını verir. Kardeşlerim! O bütün bunların üstünde İslam davasını yayma yolunda kavmi tarafından yapılan birçok eza ve cefaya tahammül etmiştir. Utbe bin Rabia ve Kureyşli bazı kafirler O'nu bayıltıncaya kadar dövmüşlerdi. Ayıldığı zaman Resulullah'a ne oldu? diye sordu. Resulullah'a birşey olmadı. dediler. Bunun üzerine Resulullah'ı görünceye kadar yiyecek ve içecek hiçbir şey tatmıyacağıma yemin ederim! dedi. Erkam'ın evinde bulunan Resululiah (s.a.v.)'a gelmeden için rahat etmemişti. Resulullah (s.a.v.)'a varınca O'ndan annesinin İslam'a girmesi için dua etmesini istedi. Resulullah (s.a.v.) dua etti ve Ebu Bekir (r.a.)'in annesi de Müslüman oldu. Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in imanı son derece derin ve yüce idi. imanın nuru ve hidayeti O'n-da açık bir şekilde görülüyordu. Üstelik O diğer Müs-lümanlar'dan daha çok ibadet eder yaptığı işleri onlardan daha güzel yapardı. Allah (c.c.)'a yaklaşmakta kendilerinden daha kuvvetliydi. Allah (c.c) yoidan çıkmakta olan bir gurup Müslümanı O'nun gayretleri sayesinde kurtardı ve İslam'ı kendisiyle güçlendirdi. Allah (c.c) O'ndan razı olsun ve O'na rahmet eylesin! Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Eht-i Beytine ve Ashab'ına olsun! HZ. EBU BEKİR (R.A.)İN HAYATINDAN ÖRNEKLER (II) Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammecf (ş.a.v.)'e Ehl-i Beyt'ine Ashab'ına-ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun! Değerli kardeşler! Sizleri Allah katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım Allah (c.c.) selamı bereketi ve rahmeti üzerinize olsun! Konferansın daha rahat ve daha geniş bir yerde elmasını istedik fakat durum ve vaziyet bize ancak bu imkanı verdi özür dilerim. Kardeşler! Gerçeği söylemek gerekirse bu kalabalıkta bir bereket ve bu şuurlu yaklaşmada da manevi bir kaynaşma vardır. Biz — Allah'ın izni ve ina-yetiyle — bu gönüllerin kaynaşması iyilik ve tqkva-da birleşmesi ve Allah (cc.)'a itaatta birbirlerine destek olmaları sayesinde bu birliğimizi gerçekleştirmiş oluyoruz. (Allah (c.c.) için sevme ve O'nun rızası içir birbirimize yaklaşma duygusu bunlardan biridir. Biz bu duygularla ünsiyet bulur zihin rahatlığına ve vicdan huzuruna kavuşuruz. Kardeşler! Din-i Mübin'imizde bu mana'yı gösteren latif işaretler vardır. Bakınız Resulullah {s.a.v.) arkasında saflar halinde duran Ashab'ına *— imamlık edeceği sırada — nasıl sesleniyor Omuzlarınızı birteştirin ve ellerinizi kardeşlerinizin ellerine değdirin. Bu bir sevgi bağıdır. Ancak Resulullah (s.a.v.) bu sözleriyle sevgi bağının ötesinde daha yüce ve daha değerli gayeleri amaçlıyordu. Bu da gönüllerin birbirine bağlanması ve ruhların kaynaşması.idi. Resulullah (s.a.v.) manevi meseleleri hissi misallerle ifade eder ve onlann kolayca anlaşılmasını sağlardı Mesela imamlığını yaptığı diğer bir namazda da cemaatına şöyle seslenmişti Boşlukları doldurunuz safları düzgün tutunuz. Birbirlerinizden uzak kalmayınız aksi halde gönüleriniz de birbirinden uzaklaşır. Resulullah (s.av.)'ın bu sözünde gönüller birbirinden uzaklaşıp ayrı düştüğünde şeytan'ın devreye gireceğini ve vesvese verme şansını elde edeceğini gösteren beliğ bir ifade vardır. Çekişmeyin yoksa başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider Kardeşleri Toplantımızı meydana getiren bu kalabalıkta dayanışmanın gönülleri birbirlerine yaklaştırma ve aynı fikir etrafında birleştirmenin payı vardır. Yer darlığı önemli değildir önemli olan gönüllerin geniş ve müsamahakar olmasıdır. Hepimiz tek bir kalp gibi tek bir prensip ve tek bir gaye üzerinde olalım Kardeşler! Tekrar esas konumuz olan Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in siretine dönelim Bir önceki konuşmamızda Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in gerçekten büyük bir şahsiyete sahip olduğunu bütün yüce sıfatları şahsında topladığını hiddete geldiğinde yumuşadığında duygulandığında ve her türlü tasarrufunda olgun olduğunu söylemiştik. O'nun böylesine büyük şahsiyet sahibi olmasınrn sırrını araştıracak olursak görürüz ki bu sır çokça namaz kılmasında oruç tutmasında ve gecelerini ibadetle geçirmesinde değildir. Çünki herkes O'nun gibi namaz kılar oruç tutar ve geceleri de ibadet ederdi. O'nu bu şahsiyete kavuşturan sır kalbinde yerleşen köklü iman kuvvetidir. Bütün Müslümanların imanına üstün gelen ve hep başarıyla dolu olan bir iman... Cünki O kalbiyle ve herşeyi ile alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ayönelmiş ve sadık bir imana sahip olmuştu. O'nun imanı Allah (c.c.)'ın Hadis-i Kudsi'de buyurduğu şu gerçeklere tamamiyle uymaktaydı Ben O'nun duyduğu kulak gördüğü göz kendini savunduğu ei ve üzerinde yürüdüğü ayağı olurum. Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.) nefsinden ve malından sıyrılmış kendini Rabb'ine adamış ve Rabbani bir kişiliğe bürünmüştü. Resulullah (s.a.v.)'a söylediği şu sözlerini dikkatle okuyunuz Anam babam Sen'sin ya Resulullah! Biz küfrün bataklığından iman nuruna ancak Senin sayende kavuştuk ya Re-sulallah! Resulullah (s.a.v.) da O'nun iyiliklerini anarak şöyle buyurdu İnsanlardan bana en çok iyiliği dokunan Ebu Bekir'dir. Hz. Ebu Bekir (ra.)'in bütün davranışları muhkem ve dakik idi. O gerçek bir mü'mini temsil ediyordu. Meltem kadar yumuşak demir kadar sert ve son derece cömertti. Bütün bu özellikleri kalbinde yerleşen güçlü iman'a dayanmaktadır. O herşeyi-ni alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) için feda etmişti. Kardeşler! Şimdi de Hz. Ebu Bekir (r.a.)'i bir halife olarak ete alalım Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisinden sonra halife olacak kimseyi seçme hususunda ümmetini mecbur tutmamıştı. Fakat sağlığında Hz. Ebu Bekir (r.a.)'i imam olarak mihraba geçirmesi Müslümanların kendilerine halife olarak kimi seçeceklerine dair bir işaretti. Çünki namaz din'in şiarı ve imamlık da önderliğin bir nişanesidir. Resulullah (s.a.v) bu davranı-şıyle Hz.. Ebu Bekir (r.a.)'i kendinden sonra gelecek halife adayı olarak göstermiş oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) hayata gözlerini yumup Allah (c.c.)'a vasıl olunca defin işi tamamlandı. Müslümanlar'ın sükuna kavuşmalarını takiben Ensar Sa'ide oğullarından Sakife kabilesiyle toplanarak Sa'd bin Ubade'yi çağırıp hilafet için kendisine biat etmeyi tasarladı. Muhacirler bu durumu öğrenince Hz. Ömer (r.a.)'e ve Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e geldiler Müslümanlar'ın halifelikle ilgili olarak faaliyete geçtiğini haber verdiler. Bunun üzerine ikisi birlikte hemen Ebu Ubeyde'ye uğrayıp O'nu da yanlarına alarak Sakif kabilesine gittiler ve onların halifelik konusunu ele aldıklarını aralarındaki tartışmanın sürdüğünü henüz Sa'd için biatta bulunmadıklarını ve konu ile ilgili kesin bir karara varamadıklarını gördüler. Çok hassas ve kritik olan bu durumda Hz. Ebu Bekir (r.a.) şahsiyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur. O Araplar'ın Kuryeşliler dışında bir başkasına boyun eğmeyeceklerini biliyordu. Bu açıdan yola çıkarak Ensar'ı övmeye başladı ve faziletlerini dile getirerek İslam'a ilk girme şerefinin onlara ait olduğunu söyledi. Bu Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in ihlas liyakat ve zeka bakımından şahsiyetini oluşturan yönlerinden bazılarıdır. O Ensar'a şöyle seslendi Ey Ensar! Size sığınan din kardeşlerinize kucak açtınız onlara yardımda bulunup gayret sarfettiniz ve düşmanla cihad ettiniz. Allah da sizi din'ine ve Resulüne destek olarak seçip O'nun Hicret etmesini emretti. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in zevceleri ve As-hab'ının birçoğu sizdendir. Bize göre — ilk muhacirleri istisna etmek üzere — yerinizi tutan yoktur. Bizler birer emir sizler ise birer vezirsiniz. Size danışmadan hiçbir iş yapmayız. Hz. Ebu Bekir (r.a.) sonra da onlara muhacirlerin hizmetlerini hatırlatmış İslam'a ilk hizmeti geçenlerin muhacirler olduğunu Kabe'nin komşusu bulunduklarını üstelik Ku-reyş'li olduklarını ve Araplar'ın bu kabilenin dışından bir kimseye boyun eğmeyeceklerini.. söylemişti. Bu Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in güzel bir siyasete sahip ve ileri görüşlü olduğunu gösterir. O Sakif kabilesi mensuplarını te'siri altına almış Ensar'la Muhacirler arasında çıkan köktü tartışmadan sonra kabaran öfkelerini dindirmişti. Ensar ve Muhacirler arasındaki hilafı etraflıca anlatmak isterim. Kardeşler! Ensar hilafeti bir dünya makamı olarak istemetnişti. Onlar bu dinin ancak kendi gayretleri ve kendi kılıçlariyle memleketlerinde zuhur edip yayıldığı bilincinde oldukları için hilafete sahip çıkmak istemişlerdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) onlara gerçeği söyleyip durumu aydınlığa kavuşturunca kendisinin fikrini kabul etmişler ve dinin menfaatini düşünerek liderlik iddialarını unutmuşlardı. Hz. Ebu Bekir (r.a.) hemen onlara Ben size Ömer ile Ebu Ubeyde'yi teklif ediyorum. Bu iki kişiden hangisini istiyorsanız O'na biat ediniz! dedi. Hz. Ömer (r.a.) söz alarak Ya Eba Bekr! Dinimiz için Resulullah (s.a.v.)'in seçtiği kişi olarak Sen'in önüne kim geçer?! Dünya işlerimiz için. Sen'in liderliğine razı olmayacak mıyız?! Ya Eba Bekr uzat elini! dedi. O da elini uzattı ve Hz. Ömer (r.a.) O'na biat etti. Arkasından Sen Muhacirier'in en faziletlisi mağaradaki iki kişiden ikincisi ve Resulullah (s.a.v.)'ın halifesisin. diyerek Ebu Ubeyde de O'na biat etti. Sonra da bütün Müslümanlar onlar gibi Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e biat ettiler. Böylece muhtemel fitne ortadan kalkmış oldu. Kardeşler! Bu olay ibret ve öğüt verici bir olaydır. Çünki ortaya çıkan bu ihtilaf hilafet görevi için değil İslam davasının yükünü layikiyle yüklenmek ve mes'uliyetini en güzel bir şekilde üstlenmek içindir. Ebu Bekir (r.a.)'in müdahalesi olmasaydı ve gergin olan havayı yumuşatıcı konuşma yapılmasaydı Ensar İslam davası yolunda gösterdiği gayretlerini Muhacirler de İslamiyet'i ilk kabul ettiklerini savunacak ve kardeş olan Ensar ve Muhacirler ara -sındaki bu ihtilaf sürüp gidecekti. Kardeşler Ensar ile Muhacir'ler arasında baş-gösteren anlaşmazlık ne nefsani arzular ve ne de gönüllerde mevcut olan kinden dolayı idi. Onlar Allah (c.c.) için ihtilaf etmiş Allah (c.c.) için birleşmiş ve Allah (ç.c.)'ın yardımıyla doğruyu bulmuşlardı. Sevmeleri de buğz etmeleri de sadece Allah (c.c.) rızası için idi ortada tasallut arzusu mevcut değildi. Onların bu tutum ve davranışları anlaşmalarını ve birleşmelerini kolaylaştırmıştır. Sakif kabilesinden hoşnud memnun ve dost olarak ayrıldılar. Hz. Ebu Bekir (r.a.). de Resulullah (s.a.v.)'den sonra ilk halife oldu ve Müslümanlara programını sundu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) beklenmedik bir anda fevkalade prensiplerini ilan edip şöyle diyordu Ey insanlar! En hayırlınız olmadığım halde başınıza reis seçildim. Beni hak üzere görürseniz bana yardım ediniz. Eğer batıla saplandığımı görürseniz beni hakka döndürünüz. Allah (c.c.)'a itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz. G'na asi olduğum takdirde bana itaat borcunuz yoktur. Şuhu da biliniz ki benim yanımda en kuvvetliniz hakkını alıp kendisine verinceye kadar zayıf ölanınızdır. En zayıfınız da tarafına geçirdiği hakkı kendisinden alıncaya kadar kuvvetli ölanınızdır. Kardeşler! Cağımız insanının düşünüp tasarladığı ve henüz ulaşamadığı bu prensipleri Hz. Ebu Bekir (r.a.) gerçekleştirmiş ve Müslümanların nefislerine yerleştirmişti. Resulullah (s.a.v.)'dan sonra ortaya çıkan bu hilafet görevinin ağır sorumluluğu yanısıra Hz. Ebu Bekir (r.a.) yine de ticaret işine devam ederek geçimini sağlamaya çalışırdı. Pazarın kurulduğu bir gün satılık elbiseleri sırtına yüklenip pazara giderken Hz. Ömer (r.a.)'le karşılaşır. Hz. Ömer (r.a.) O'na — Bu nedir? Nereye gidiyorsunuz? der. Hz. Ebu Bekir (r.a.) de — Pazara gidiyorum! cevabını verir. Hz. Ömer (r.a.) . • —Sen Müslümanların işlerini yürütmek için tıaşa getirilmedin mi? Onların malından sana ve çocuklarına yetecek kadar ücret verilecektir. Sen mescidine dön! diye karşılık verir. Daha sonra Hz. Ömer (r.a.) müslümanları bir yere topladı ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) ayağa kalkıp şunları söyledi Ey Nas! Çoluk çocuğum için bir meslek edinerek onların geçimlerini sağlıyordum. Şimdi ise sizin işlerinizi yürütmekle meşgulüm Beytü'l-Mal'dan.bana maaş bağlayın! Toplantıya katılan Müslümanlar Ey Resulullah'ın Halifesi! Resulullah (s.a.v.) Ebu Ubeyde'yi bu ümmetin emini olarak bırakmıştı. O hem senin ve hem de bizim İçin karar versin. dediler. Bunun üzerine Ebu Ubeyde (r.a.) Sana orta halli bir adamın geçinebileceği miktarda maaş yazlık-kışlık elbise ve bineceğin bir hayvan verilmesini uygun buluyorum. dedi. Bunun üzerine O'na. ikiyüzdirhem tahsis ettiler. Ancak. Hz. Ebu Be^ kir [r.a.) bu miktara itiraz ederek Ben bundan daha fazla kazanıyorum. deyince bu miktarı beşyüz dirheme çıkardılar. Kardeşler! İşte bu hayret verici bir manzara ve kahramanlık sahnelerinden bir tablodur! İnsanlık bunun bir benzerini ne zaman gerçekleştirecek?! Hz. Ebu Bekir (r.a.) halife olduğunda bütün zamanının Müslümanlar'a ait olduğu bilincindeydi. O olgun bir halife ve emin bir hakimdi Müslümanlar'ın menfaatlerini en iyi şekilde korur askerler fakirler ve zayıflarla ilgili meseleleri en küçüğünden en büyüğüne kadar bilir çarelerini bulmaya çalışır ve Müslümanlar için en uygun olanı yapardı. Hz. Ömer (r.a.) O'nun hakkında şöyle diyor Kendisine hizmet edecek kimsesi bulunmayan yaşlı bir kadın komşuma yardım etmek istedim ve bu maksatla yanına gittiğimde bana Bir adam bana hizmet etmede senden daha erken davrandı. dedi. Yaşlı komşumun hizmetine benden önce koşan bu adamı merak ettim ve öğreninceye kadar komşumun evini kontrol altına aldım. Bir gün öğle namazından sonra yaşlı kadının hizmetinde bulunan kişiyi evinden çıkıncaya kadar gözledim bir de ne göreyim?! O Hz. Ebu Bekir imiş. Kardeşler! İşin ilginç yanı Hz. Ebu Bekir (r.a.) halifeliğinin ilk günlerinde ortaya çıkan bir fitne ile karşı karşıya gelmişti. Bu fitne her tgrafa yayılınca Hz. Ömer (r.a.) halife Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e Evine kapan meded gelinceye kadar Rabb'ine ibadet et! dedi. Ama Hz. Ebu Bekir (r.a.) kısa bir zaman içinde duruma hakim olup sükuneti sağladı. Hz. Ayşe(r.a.)bu nazik durumu şöyle tasvir ediyor Hz. Ebu Bekir'in yaşadığı o günü hiç unutamıyorum O devesine binmiş bir vaziyette şöyle diyordu Yemin ederim ki eğer onlar daha önce Resulullah (s.a.v.)'a ödediklerini — bu develerini bağladıkları ip bile olsa — bana vermemekte ısrar edecek olurlarsa şu kılıç elimde kaldığı sürece onlarla savaşacağım. Hz. Ebu Bekir (r.a.) bu fitneyi bastırmak kökünü kesmek ve herşeyi normale döndürmek için son derece gayret göstermişti. Kardeşlerim! Anlatmak istediğimiz Hz. Ebu Bekir (r.a.) işte budur! O devamlı huşu içinde idi ve gözyaşları hiç eksik olmazdı. Allah (c.c.)'ın düşmanlarına karşı bir günde tam onbin sancak çıkarmış Müslümaniar'ın liderleri bu yolculuğunda O'na katılmış ve O da yürüyerek onlara öncülük etmiştir. O'nun bu halini gören Usa-me Ya bineğine binersin ya da iner senin gibi yürürüm. dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) de O'na Bana ne oluyor ki Allah yolunda ayaklarım tozu dumana katmasın! cevabını verdi. Sonra da Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hz. Ömer (r.a.) için Usame'den izin isteyerek Müslümaniar'ın işlerinde bana yardımcı olması için O'na müsaade eder misin? demişti. Kardeşler! Bu Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in Müslü-manlar'a verdiği ameli bir derstir. O'nun tecrübelerinden faydalanan Müslüman orduları seferlerini sürdürüp başgösteren fitnelerin ateşini döndürür ve burunları kanamadan güven içinde geri dönerlerdi. Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in — şahsında tecelli eden ve insanların değerini bilen — yüce ba-siretini Allah'ın nuruyla bakan imanını komutanlığın-daki azametini Müslümanların bütün işlerini hikmetle halledişini bir düşününüz Hz. Ebu Bekir (r.a.) işte bu yüce kişidir. Annelerin kendisinden daha yumuşak ve daha azimli bir çocuk doğurmadığı ilk halifedir. Bizi O'nun muhabbetine layık ve O'nu bizim için iyi bir örnek kılmasını Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz. Çünki Allah duaları işiten ve onları kabul edendir. Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e Ehl-i Beyt'ine ve Ashab'ı üzerine olsun! II HZ. EBU BEKİR (R.A.)IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (III) Allah (c.c.)'a hamd efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine Ashab'ına ve kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun. Kardeşlerim! Sizi Allah katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Kardeşler! İnsanın uyum sağlayıp alıştığı şey hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. diye bir söz vardır. Biraraya gelip sohbet ettiğimiz bu gece de hayatımızın bir parçası oldu. Biz ona alıştık o da bize!. Bu güzide topluluğa kavuşmak ve aydın yüzleri görmek için bu gecenin gelmesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Çünki buraya gelen simalar Allah (c.c.) rızası için buluşup O'nu anıyorlar. Bu gece toplantı yapmadan geçerse ona olan şevk ve özlemimiz uzamış olacaktır. Adet haline getirdiğimiz Salı gecelerinde daima toplanıp sevişmemizi ve onu hem dünyamız hem de ahiretimiz için faydalı işler yapmamıza vesile kılmasını Allah (c.a.)'dan niyaz ederiz. Kardeşler! Geçen sohbetimizde Efendimiz Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in siretine tahsis ettiğimiz serilerden birinde O'nun mahir kumandan hünerli fatih son derece abid katkısız zahid ve çok mütteki olduğuna söylemiştik. O aslında ruhi gıdasını Vahy'in getirdiği gerçeklerden almış Kur'an edebi ile terbiye görmüş ve mihrab'ın iki duvarı arasında ibadetini sürdürmüştü. İşte muzaffer kumandan ve kamil bir asker olan Hz. Ebu BüKir (r.a.) budur! Savaş meydanında sancağı yere düşmemiş ve başarısızlık da O'nun yüzünü karartmamıştır. Bütün bunlar Hz. Ebu Bekir (r.a.) için garib şeyler değildir. Cünki İslam tam bir olgunluktur ibadetle kumandanlığı dünya ile ahireti yanyana getirir. O Müslümanı dünya ve ahirette efendi yapan bir dindir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) de İslam'ın lider ve mümtaz durumuna getirdiği müslümanlardan biridir. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in dikkati çeken yanı şudur Halifelik dönemi takriben iki yıl yedi ay gibi çok kısa bir zaman sürmesine rağmen O mahdut olan bu süre zarfında müsiümanları zafer sevinci ve üstün liderlik kıvancı içinde yaşatmıştı. İslam daveti bu dönemde temellerine oturmuş ve herşey aslına dönmüştür. İslami düşünce hakim duruma getirilmiş bu düşünce ve ilim güvence altına alınmış Kur'an'ın birarada toplanması gerçekleşmiştir. O günkü kalkınma faaliyetinde esas olan ilmi fıtri itikadi ve teknik hareketleri üç ana noktada toplayabiliriz a) İslam davasını yaymak b) İslami düşünceyi teminat altına almak c)O devrin — Doğu'daki İran İmparatorluğu ile Batı'daki Roma İmparatorluğu dahilbütün dünya devletlerini Hakk'a davet etmek. Kardeşler! Halifelik görevini yürüten bu müteva-zi lider hasır üstünde uyur ve dünya hayatının cazibesine asla değer vermezdi. O daima ahiret hayatı ile ilgili işlerle meşgul olurdu. İşlerini böylesine hakkaniyet ve titizlikle yürüten bu halife dünya devletlerine karşı meydan okumayı elbette hak etmişti. İşin ilginç yani henüz iki yaşını doldurmamış bir devletin halifesi olarak bu iki büyük devleti Arap Ya -rımadası'ndan çıkarmayı başarmasıdır. Hz. Ebu Bekir (r.a.) hazırladığı planı hakimane bir taktikle uygulamış ve bu iki büyük devleti mağlup etmekle hedefe ulaşmayı başarmıştı. O bütün bunları savaş araçları ve gereçleriyle değil iman ruhu güzel ahlakı ve İslam davasına karşı samimiyeti ihlası ve ilahi destek sayesinde gerçekleştirmiştir. Rabbin meleklere Ben sizinleyim inananları destekleyin diye vahyetti Ben inkar edenlerin kalplerine korku salacağım artık onların boyunlarını doğrayın dedi. (1) Müslüman ordularının sahip olduğu silahlar bunlardı! Onları devamlı olarak destekleyen güç de bu İlahi yardım olmuştu. Kardeşler! Napolyon'un övündüğü hususlardan biri askeriye kanununu çıkarmasıydı. Fakat iftihar ettiği bu kanunun hükmü fazla sürmemişti. Ama Hz. Ebu Bekir (r.a.) asırlar boyunca değerini kaybetmeyen yüce bir iş başarmıştı. Bu da Allah (c.c.)ın korumasını vadettiği Kur'an?ı Kerim'in cem' edilmesi dir Katiyetle bilinsin ki Kur'an'ı Biz indirdik ve onu her yönüyle koruyacak olan da Biziz. (2) Ayrıca Hz. Ebu Bekir (r.a.) ordu ile ilgıiı uzun vadeli ve sağlam esaslar getirmişti. Bu esaslar çağımızda yapılan savaşlarda da geçerliliğini korumuştur. Fethedilen yerlerden hiçbirinin İslam idaresinden kurtulmak için müslümanlardan hürriyet istediği vaki olmamıştır. Bu da Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in takip ettiği iyi siyasetin meyvesidir. Allah (c.a) Kur'an-ı Kerim'inde müslümanlara Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah Kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. şeklinde yakınlarında bulunan inkarcılarla savaş -malarını emredince Hz. Ebu Bekir (r.a.) de İran ve Romalılara karşı savaş açmayı düşünmüştü. O zaman kendisinde Kur'an-ı Kerim'in ihtiva ettiği terbiye sırlarından biri açıkça görülmüştü. Çünki O Müslüman-lar'ı düşmanlara karşı bütün güçlerini kullanmaya davet ettiğinde haksız tecavüzlere mani olmak için onlara şöyle seslenmişti Gücünüz ve sertliğiniz size merhamet ve adaleti unutturmasın! ...Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin adil olun bu Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır... Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in getirdiği ordu kanunlarında katılığa yer verilmekle beraber adaletli ve ölçülü hareket etmek ön planda tutulmuştur. Müslümanlar'ın zaferden zafere koşmalarının sırrı da budur. ...And olsun ki Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir güçlüdür. Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar zekat verirler iyiliği emrederler münkeri nehyederler... (5) İran ve Roma gibi iki büyük devletle savaşmak üzere yola çıkan Hz. Ebu Bekir (r.a.) ne memleketini genişletme hevesine kapılmış ne makam ve saltanat arzusunda bulunmuş ne Irak'ın kasabaları ve Şam'ın develerine tamah etmiş ve ne de tasallut hırsını tatmin gayesini gütmüştü. Bütün bunlar O'nun aklına dahi gelmemişti. Müslümanlar insanlara İslamjyet'i tebliğ etmeden önce onlara karşı ne kılıç kaldırır ne de ok atarlardı. Onlar ya İslam'a girmeyi ya da cizye vermeyi seçmek için düşmanlarına yeteri kadar düşünme fırsatı verirlerdUJsicmiyet'i kabul etmeyen düşmanlarından cizyeyi can ve mallarını koruma karşılığında alırlardı. Hatta müslümanlar onların memleketlerini terk edip himayeleri kalkınca alınan cizye sahiplerine geri verilirdi. Humus şehrini terk ettiklerinde kumandanları cizyeyi toplayarak reislere geri verdi ve onlara şunları söyledi •Biz bunu sizi himaye etme karşılığında almıştık. Sizi terk edince bu cizyede hakkımız kalmadı. Humus'iular da O'na Bunu bizden bir hediye olarak kabul ediniz. dediler. Ama Müslümanlar'ın kumandanı v(Biz bunu kabul edemeyiz! cevabını verdi. Hu-mus'iülar ise Bunu nasıl söylersiniz? Halbuki Peygamber'iniz hediye kabul etmişti. karşılığını vermişlerdi. Bunun üzerine Müslümanlar'ın kumandanı Hz. Peygamber (s.a.v.) masum idi O'nun için hediye bizim için rüşvettir. dedi. Onlar da Tekrar bize dönünceye kadar bunu sizin için saklıyacağız. dediler. Kardeşler! Şüpheli malı reddetmek ve insanlara verilen sözü yerine getirmek İslam'ın ruhunda ve özünde mevcuttur. Mescid-i Haram'ın yanında andiaştıklarınızın dışında. . Size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Allah sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever. (6) Hatta Kur'an ayetleri bunun da ötesine giderek Hakk'a daveti dinlemek için gelen muhariplere güven sağlamak mecburiyeti olduğunu ifade etmektedir Ey Muhammedi Puta patanlardan biri sana sığınırsa O Allah'ın sözünü dinleyinceye kadar kctul et. Sonra onu güven içinde olacağı yere ulaştır... (7) Sonra da Allah (c.c) şu ayet'le sebebi belirtir ...Çünki onlar bilgisiz bir topluluktur. (8) İslam davasının savaşın ardından gerçekleştirmek istediği iki gayesi vardır a) İslam davasını güven altına almak b) İslam dinini korumak. Dünyaları uyarmak üzere kulu Muhcmmed'e hakkı batıldan ayırdeden Kur'an'ı indiren Allah yücelerin yücesidir. (9) Ey Peygamber! Biz seni şahid müjdeci uyarıcı Allah'ın izniyle O'na çağıran nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir. (10) Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun... (11) Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in bu ülkelere karşı meydan okuması İslam davasını te'minat altına almanın insanları İslam'la mutlu kılmanın ve fethedilen bu ülkelerde İslam dinini yaymanın dışında hiçbir gayeyi hedef almamıştı. İslam'ın bu kadar kısa bir zaman içinde yayılmasındaki sır da budur Az asker olmasına rağmen Eşsiz fedakarlıklar... Da-vetçilerinin samimiyeti ve imanlarının gücüyle süslenen müthiş fetihler... Denilir ki İslam ordusu ülkelerinden çekilirken Yahudiler Müslümanlar'ın kumandan'ına mükemmel bir sofra hazırlarlar. Kumandan Bütün askerlerime de böyle sofra kurdunuz mu? diye sorar. Yahudiler de Hayır! cevabını verirler. Kumandan ise • cSıkın-tılı günleri benimle paylaşsınlar mutlulukta onlardan ayrılayım ha! diyerek şaşkınlığını ifade eder. islam orduları girdikleri ülkeleri içtimai ilmi ve kültürel bakımdan da fethettiler faydasız ilimlerin yerine faydalı ilimler getirdiler. Fikirlere ve dillere tam hürriyet verdiler. İçtimai fetihler askeri fetihlerden daha devamlı ve süreklidir. İslam orduları bu davranışlariyle gönülleri isiah etmiş ve böylece cemiyeti oluşturan fertlerin düzelmesini sağlamışlardı. Bakınız Resulullah (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde ne buyuruyor İyi dinleyin! Vücutta bir et parçası vardır ki onun düzelmesiyle bütün vücut düzelir bozulmasıyla da bütün vücut bozulur. Dikkat edin o kalptir! Allah'ın Resulü ne güzel söylemiş! Kardeşler! İslami fikirler maddi ve askeri olmak-ton daha çok içtimai fetihlerle yerleşir. Bu tür fetihler gün geçtikçe artmış ve o ülkelerde yerleşmişti. Mısır. Şam Irak ve diğer ülkeler İslam'ın getirdiği içtimai düzeni yaşıyor ve bundan başka bir düzen tanımıyorlardı. İslam'dan önce Araplar'ın Roma ve İranlılar'dan son derece korkmaları oldukça garip ve dehşet vericidir. İranlılar'ın Araplar'a hakir gözle bakmaları öylesine ileri gitmişti ki Resulullah (s.a.v.) İran Şahına bir mektup gönderdiğinde o Resulullah (s.a.v.)'ın mektubunu parçalayıp yerlere atmıştı. Bu ülkeler Araplar'a bu gözle bakıyorlardı. Araplar'ın islam'dan önceki mevkileri bu idi. İslam'dan sonra olgunlaşıp benliklerine kavuşunca düşmanlarına karşı savaş açıp onları yendiler ve zillete düşürdüler. Hayret verici bu cür'et yaşanan bu yeni hayat ve kuvvetli olan o duygu şüphesiz ki Kur'an-ı Kerim'in inananlara kazandırdığı hususiyetlerdir. Allah (c.c) Kur'an indirmekle Arap Milleti'nin kalbini aydınlattı onlara kuvvetli bir iman bahşetti ve gerçeği söylemede kimseden korkmaz hale getirdi. Onlar ki bir takım kimseler kendilerine Düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini topladılar onlardan korkmalısınız! dedikleri zaman bu haber onların imanını artırır ve Allah bize kafidir O ne güzel muhafızdır. derler. (12) Müslümanlar Süleyman bin Abdülmelik'in kıssasını hiç duymadılar mı? O İstanbul'un fethini kararlaştırır ve bunu "gerçekleştirmek için tam iki yıl denizlerin üstünde hayatını geçirir. Fetih'i gerçekleştireceği bir anda Bizanslılar O'ndan mühlet isterler. Bu isteği uygun bulup onlara mühlet verir. Verilen bu mühlette Bizanslılar yiyecek kumanyalarını toplayıp kaleye sığınırlar. Bunu öğrenen Süleyman bin Abdülmelik bu şehri feyhedinceye kadar buradan ayrılmıyacağına and içer. Ancak Ömer bin Ab-dülaziz idarenin başına geçip Halife olunca askerlerin evlerine dönmelerine izin verir. Bir Arab'ın adını dahi ağzına almaktan korktuğu bu şehrin fethedilmesi için O son derece ısrar eder. Sonunda yine Müslümanlar tarafından bu fethin gerçekleşmesi Allah (c.c.)'m Müslümanlar'a bahşettiği büyük bir lütuftur. Allah (c.c.) onların zaaflarını güce dinsizliklerini imana çevirmiş ve onlar da Allah (c.c.)'a ve O'nun Kudret'ine inanmışlardı. Girdikleri her savaştan zaferle döndüklerinde mutlu hayatlarını kaybettiklerinde de şehid olurlardı. e De ki Bize iki iyiden gazilik ve şehidlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?... (13) Müslümanlar'in savaşları yapılan savaşlara örnek teşkil ediyordu. İşte Hz. Ebu Bekir (r.a.) ordusunun başında bulunan kumandanlara şöyle öğüt veriyordu İşkence yapmayın gaddar olmayın kadın çocuk ve yaşlıları öldürmeyin yiyecek ihtiyacınızdan fayla hayvan kesmeyin yaralılara dokunmayın ağaç kesmeyin ve uğrayacağınız yerlerdeki ibadethanelerinde bulunanları kendi hallerine bırakın öldürmeyin. Yalanı olmayan katkısız pak bir dava!... Yapılan savaşların pek çok olmasına rağmen Müslümanlar hiçbir zaman adalet ölçülerini aşmadılar. Bu davada zulüm yoktur zorbalık yoktur yalancılık yoktur!.. MüsK>naniar zaferlerini iman gücü ve fazilet dolu güze! ahlaklariyle kazanmışlardı. Allah (c.c.) onlara yardım etti onları güçlendirdi ve düşmanlarına -karşı onlara zafer yazdı. Bizden öncekilere hidayet ettiği gibi bize de hidayet yolunu göstermesini Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz. Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in. Ehl-i Beyt'inin ve Ashabının üzerine ol -sun! HZ. EBU BEKİR (R.A.)İN HAYATINDAN ÖRNEKLER (IV) Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed'e Ehl-i Beyt'ine Ashab'ına ve kıyamet'e kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun. Kardeşler! Sizi Allah katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Kardeşler! Allah (c.c.) şöyle buyurur Umutsuzluğa düşmelerinin ardından yağmuru indiren rahmeti yayan O'dur. Ama bazı kimselerin Resulullah (s.a.v.)'a isnad ederek rivayet ettiği Allah (c.c.) bir kavme gazap ettiğinde yaz aylarında onlara yağmur yağdırır. şeklindeki Hadis'in sahih olacağını zannetmiyorum. Çünki Resulullah (s.a.v.)'ın Hadisleri arasında böyle bir Hadis'e rastladığımı hatırlamıyorum. Bu Hadis'i görüp ezberleyen varsa. O O'nu görmeyene karşı bir delil olabilir. Biz O'nu Allah (c.c.)'tan bizim için bereketlerinden bir bereket ve rahmetlerinden bir rahmet kılmasını niyaz ederiz. Kardeşler! Güzel sohbetlerde bulunmak hayırlı işleri görüşmek ve Allah (c.o.)'m rızasını kazanmak için bizi biraraya getiren bu gece gönüllerimizi öylesine tesiri altına almış ki özel menfaatleri aksatmasına ve işlerine engel olmasına rağmen sevişen gönüller yine de her hafta bir araya gelmek için can atıyor. Allah (c.c) bu toplantılarımızı bizim için hem dünyada ve hem de ahirette saadet vesilesi kılsın ve bizleri Allah rızası için sevişenter zümresinden eylesin deriz. Resulullah (s.a.v.)'ın haklarında buyurduğu şu Hadis'e muhatap olan kimselerden olalım ki Kıyamet günü gelince Allah (c.c.) tarafından gelen bir ses Benim için sevişenler nerede? Benim için ziyaretleşenler nerede? Benim için meclisler kuranlar nerede? Gölgemin dışında hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün Ben onları Celal'im ve Azamet'im gölgesine alacağım. diye seslenir. Kardeşler! Geçen toplantımızda Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile ilgili olarak yaptığımız konferans serisinin son halkasını Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın geride bıraktığı eserlerden biri olan Kur'an-ı Kerim'in toplanmasını ve tek mushaf haline getirilmesini gözden geçirerek bu mevzuyu tamamlayacağımıza söz vermiştik. Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.) Allah (c.c.)'m yardımı ile elde ettiği zafer ve fetihlerle İslam Dev-leti'nin varlığını ortaya koymak için imkanlar sağladığı gibi İslami bir toplum meydana getirmedeki esaslardan biri ve bu toplumun kalkınmasında kuvvetli bir faktör olan Kur'an-ı Kerim'den faydalanma yolunu da açmıştı kardeşler! Kalkınmanın en şereflisi Allah (c.c.) tarafından gönderilen Resulullah'ın gerçekleştirdiği kalkınmalardır. Çünki bunlar ma'sum olan kalkınmalardır insan ruhunu islah etme esasına dayanmaktadırlar. Fakat İslami kalkınma bütünüyle Vahy'e bağlıdır. Kur'an-ı Kerim gönülleri uyarmış ve aralarında sarsılmaz bağlar kurmuş onlara yeni bir huy kazandırmış ve yepyeni bir hayat vermiştir. Bütün bunlar Kur'an'ın ayetlerinde lafızlarında ve harflerinde açık bir şekilde görülmektedir. Kur'an-ı Kerim kalkınma esaslarını bütün yönleriyle ihtiva etmiştir. Üstelik O kendisine karşı meydan okuyanları susturan bir mucizedir Kıyamet'e kadar da böyle kalacaktır değişmeyecektir. Tebdile de uğramayacaktır. Geçmişte ve gelecekte onu batıl kılacak yoktur. Kur'an-ı Kerim Allah (c.c.)- tarafından korun -muş ve ebediyet'e kadar da korunacaktır. Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik O'nun koruyucusu elbette Biziz. (3) Müslümanlar'ın kalkınması Kur'an-ı Kerim'in onlara son derece nüfuz etmesi sonucunda gerçekleşmiştir. O Müslümanlarda görülen ilerlemenin mihveri en samimi bir şekilde inanan şu gönüller üzerine Allah (c.c.) tarafından saçılan feyz gönderilen hidayet ve indirilen rahmet kaynağıdır. O kendisine inanan gönülleri dağlamış ve ^Allah (c.c.)'in istediği yo e tevcih etmiştir. Kardeşler! Bu kalkınma ne sadece siyasi ne içtimai ve ne de iktisadi faktörlerle gerçekleşmiştir. Bilakis Kur'aan-ı Kerim bu manaları Müslümanlar'ın gönüllerine yerleştirmiş ve onlara bunun bir İslam hamlesi olduğu bütün kaynaklarının Kur'an-ı Kerim'de bulunduğu duygusunu vermiştir. Bu sebeple işlerini düzene koymada Kur'an-ı Kerim'i esas almaları ve kalkınmalarında O'nu kaynak kabul etmeleri tabiidir. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in Kur'an'la ilgili çalışmaları da bu kalkınmanın sırrını teşkil eden hususlardan biri olmuştu. O bütün gücünü sarf ederek Kur'an-ı Kerim'in tamamını bir arada toplama işini gerçekleştirmişti. Kardeşlerim! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in yaptığı bu işi değerlendirebilmemiz için biraz gerilere dönelim Kur'an-ı Kerim Vahy yoluyle Efendimiz. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e iniyor Cebrail (a.s) O'na Vahy'i çeşitli şekillerde okuyordu. Vahy Resulullah (s.a.v.)'a ya tam uyanık bir durumda ve beşeri heyetinde gelirdi Hira dağında olduğu gibi Ey Muhammed! Oku yaratan Rabbinin adiyle. O insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku. ... (4) Ya da ruhuna iner O'nunla kaynaşıp tek vü-cud olur. Allah (c.c.) dilediği ayetlerini O'nun ruhuna sevkeder harfler ve kelimeler olarak bildirir ve sonra da Cebrail bu Ayet'leri okur. Peygamber (s.a.v.) de söylenenleri kavrardı. Kardeşler! Resulullah (s.a.v.) Vahy'i ve Kur'an'ı Cebrail (a.s.) aracılığıyla böyle almıştı. O kendisine Vahy edileni henüz tamamlanmadan acele edip ezberlemeye çalışırdı. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu Ayetlerini indirdi Ey Muhammedi Kur'an sana vahyetiilirken vahy bitmezden önce unutmamak için tekrardan acele edip durma...... (5) Ey Muhammed! Cebrail sana Kur'an okurken unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme yalnız dinle. Doğrusu o vahy olunanı kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. Biz onu '4) ((Alak) 1 2. <5> (Ta-Ha) 114. Cebrail'e okuttuğumuz zaman onun okumasını dinle...(6) Kardeşler! Bazı ariflerin dediğine göre Resulullah (s.a.v.) ruhani bir durumda iken Cebrail (a.s.) O'na Kur'an ayetleri'ni indirdiğinde bu İlahi ayetlerin nurları Resulullah (s.a.v.)'ın kalp aynasından Cebrail (a.s.)'in gönlüne yansıyordu. Resulullah (s.a.v.) bu durumda kendisine gelen Vahy ile sevinç ve neşesini yenemeyip. CebraiH (a.s.)'den önce davranır inen ayetleri okumaya çalışırdı. Bunun üzerine Allah (aç) acele etmemesini isnad'ın doğru olması için Cebrail'den bizzat dinlemesini böylece Vahy'i hem ruhuyle ve hem de Cebrail'i dinlemek suretiyle almış olacağını tavsiye ederek Resulüne ...Rabbim! İlmimi artır de. (7) buyurdu. Sonda O'na teminat vererek Ey Muhammedi Sana Kur'an'ı Biz okutacağız asla unutmayacaksın. (8) ayetini indirdi. İnen ayetlerin yüce manaları Resulullah (s.a.v.)'ın gönlüne tam olarak yerleşmiş ve en ufak bir mana bile eksik kalmamıştır. O kendisine inen ayetler'i ezberler bunları Ashab'ına tekrar tekrar okur ve ezberlemelerini sağlardı. Ezberlediklerine dair tam kanaat getirince de ezberlemiyen diğer Müslümantar'a (5) (Kıyamet) 16-18. (7) (Ta-Ha) 114. <8) (A'ia) 6. şu ayetler'i ezberletmelerini onlara vazife olarak verirdi. Biri Resulullah (s.a.v.)'a gelip Müslüman olunca O nu Ashab'ından birisine teslim eder ve Buna Kur'an öğret! derdi. Bir kadın Resulullah (s.a.v.)'a gelerek kendisiyle evlenmesini ister Resulullah (s.a.v.) bu teklifi kabul etmez. Bu kadını Ashab'ından bazılarına arze-der. Talib'i çıkınca kız tarafı evlenme arzusunda bulunan kişiden kadının mehrini ister. Ancak bu kimse kendisinde mehir verecek birşey bulamaz. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) O'na Ezberlediğin ayetler karşılığında O'nu sana veriyorum. der. Resu -lullah (s.a.v.)'m bu davranışı Kur'anı Kerimi ezberlemeyi teşvik gayesini taşıyordu. Resulullah (s.a.v) devrinde Kur'an-ı Kerim'i ezberlemek için takip edilen metod şu idi Önce Resulullah (s.a.v.) ezberler sonra da Ashab'ına ezberlemelerini emrederdi. Resu-iullah (s.a.v.) falan Sureyi bana okudu ve falan Su-re'yi ezberledim. şeklinde söylenen sözlere Ashab tarafından rivayet edilen sözler arasında rastlamamız mümkündür. Kardeşler! Kur'an-ı Kerim'i ezberleme ve O'nu yayma yolları sadece bunlar değildir. Namaz da bu amaca hizmet eden yollardan biriydi Resulullah (s.a.v.) namazda Kur'an okur ve cemaat'ın ezberle- meşini sağlamak için de okumayı uzatırdı. Cuma Hutbesi de Kur'an ayetlerinin yayılması ve ezberlenmesi için bir vesile olmuştu. Bütün bunların dışında Resulullah (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'in yazılmasını emreder bir veya birden fazla ayet nazil blduuğnda Bu ayet'i falan Sure'nin şu ayetinden sonra ve şu ayetinden önce yerleştirin! buyururdu. Resulullah (s.a.v.)'ın Vahy Katipleri vardı Zeyd bin Sabit Ali bin Ebi Talib ve Muaviye bunlardan bazılarıdır. Vahy Ka-tipleri'nin bir çoğu Resulullah (s.a.v.) hayatta iken kendilerine birer tam Mushaf edinmişlerdi Bu durum Allah (c.c.) tarafından Kur*an-ı Kerim'in indirilmesi tamamlanıncaya kadar devam etmiş O'nu Cem' etme işi de — Allah (c.c.)'ın inayetiyle — Resulullah (s.a.v.) tarafından gerçekleştirilmişti. Kur'an'ın cem'i hususunda Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in yaptığı tek şey O'nun dağınık sure ve ayetlerini toplayarak tek Mushaf haline getirmek olmuştu. Kur'an-ı Kerim'in inmesi hıfzı cem'i ve Yedi vecih üzere mütevatir muhtelif kıraatlarla okunması Resulullah (s.a.v.) zamanında .tamamlanmıştı Resulullah (s.a.v.) Kur'an'ı bir kaç lehçe ile okur ve aynı şekilde Ashab'ına ez-berletirdi. Kur'an-ı Kerim'in inmesi tamamlanınca Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu Cebraii her yıl bir defa Kur'an'ı bana arzederdi. Bu yıl ise iki defa arz etti. Adet'in hilafına olan bu durum hayatımın son günlerini yaşadığımı ifade etmektedir. Cebrail (a.s.)'-ın Kur'an'ı Resulullah (s.a.v.fa aynı yılda iki kez ar-zetmesi Resulullah (s.a.v.)'ın hayatının son bulacağına bir işaretti. Hafız ve Kurra'lar . mücahitlerin özünü teşkil ediyorlardı. Resulullah (s.a.v.) savaşa çıkanlardan hafız olanlara çok değer verirdi. O bir kısım askeri savaşa sevkederken onlara şöyle demişti Aranızda Bakara suresini ezberleyen var mıdır? En küçükleri olan bir genç Evet ya Resulullah ben ezberledim! dedi. Resulullah (s.a.v.) da O'na Sen onlardan daha itaatkarsın. diye karşılık verince aralarından biri Unutkan olduğum için Kur'an-ı Kerim'i ezberlemeyi bir türlü başaramıyorum. diye yekindi. Resulullah (s.a.v.) bu defa O'na Kur'an'ı ezberleme işini terketmen O'nu zayi etmen demektir. dedi. Kardeşlerim! Görüyorsunuz ki Hz. Muhammed (s.a.v.) hafızlara büyük değer vermiş ve fetihler için yola çıkan mücahidler arasında mümtaz mertebeye sahip bulunduklarını ifade buyurmuştur. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in Halifelik döneminde birçok hafız şehid edilmişti. Yemame Vak'ası'nda da müşriklerin sayısı kırk bin iken bunlara karşı savaşa gelen Müslümanlar'ın sayısı on iki bin idi. Müslümanlar Hz. Halid (r.a.) kumandasında. Beni Hanife'-lerle birlikte savaş alanına çıktılar. Hz. Halid Ya Ale Ensar ya Ale Muhacirin! diye seslendi. Onlar iki koldan toplandılar. Sonra da Beni Hanifelerin kumandanı Salim sancağı teslim alıp yüksek sesle şöyle haykırdı Ey Kur'an Ehli! Yapacağınız hücumlarla Kur'an'ın emirlerini yerine getirin. Bunun üzerine mücahid Hafız ve Kurralar bütün güçleriyle hücuma geçtiler arkalarından da diğer Müslümanlar düşmana karşı hamlede bulundular. Bu Vak'a'da yetmiş kurra şehid edildi. Fakat Allah (cc.) tarafından gelen yardımla düşman Müslümanların karşısında mağlup oldu. Bu savaşta Salim' in sebat göstermesi O'nun Kur'an Ehlinden olmasına bağlanmaktadır. O Müslümanları Kur'an ayetlerini okuyarak teşvik ediyor ve harekete geçiriyordu. Savaş meydanlarında ilk safları Hafızlar oluştururdu. Yemame savaşında yetmişHafız şehid edilmişti. Nitekim diğer savaşlarda da nice Hafızlar şehid düşmüştü. Bu durumu gören Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in müsteşarı Hz. Ömer (r.a.). Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e Ey Re-sulullah'ın Halifesi! Çok sayıda Kurra şehid edildi. Bu devam ederse geride Hafız kalmayacaktır. Müslümanlara Allah (c.c.)'ın Kitabı'nı öğretecek eleman bulunmayacaktır. Bana kalırsa Resulullah (s.a.v.) zamanında yazılan Kur'an parçalarının toplanmasını bir kitab haline getirilmesini emretmeniz ve bu vazifeyi Zeyd bin Sabit'e vermeniz uygundur. Çünki O kuvvetli Hafızdır. dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'ın yapmadığı bir işi ben nasıl yaparım? deyince Hz. Ömer (r.a.) konunun son derece önemli olduğunu savunarak ısrarla üzerinde durdu. Allah (cc) Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in basiretini açtı ve Zeyd bin Sabit'i çağırtarak Ya Zeyd! Sen Ensar'dan birisin Kur'an-ı Ke-rim'i ezberledin ve Resulullah (s.a.v.) ile arkadaşlık ettin. Ayrıca Hafız ve Kurralar'ın başına gelenleri biliyorsun! Durum böyle devam edip gideceğinden ve Müslümanlar Kur'an'la ilgili olarak birşeyler öğrenmek istediklerinde baş vuracakları bir Hafız bulamayacaklarından endişe ediyorum. Kur'an ayetlerinden dağınık olanları toplamanı istiyorum. dedi. Bunun üzerine Zeyd bin Sabit Ey Resulullah'ın Halifesi! Resulullah (s.a.v.)'ın yapmadığı bir işi nasıl yapacaksın?! karşılığını verdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) teklifinde israr edince Zeyd bin Sabit'in aklı bu teklife yattı ve kabul etti. Hz. Ebu Bekir (r.a.) başka bir Hafız daha çağırtarak O'na ve Zeyd bin Sabit'e Mescid'in kapısında oturun gelip geçenlerden yanlarında Kur'an ayetleri bulunanlan araştırın. Kur'an ayetlerini getirenlerden Resulullah (s.a.v.)'ın huzurunda yazdıklarına dair iki şahid isteyin şahid getirmedikleri takdirde kabul etmeyin! diye emir verdi. Müslümanlar Kur'an ayetlerini hurma dalları ve kemikler üzerine yazarlardı. Yapılan duyuruya uyarak Müslümanlardan biri yüzlerce kişinin ezberinde olan şu iki ayeti getirdi İnsanlardan Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir. (9) Ey inananlar! And olsun ki içinizden size sıkmtıya uğramanız kendisine ağır gelen... bir peygamber gelmiştir. (10) Ancak tek bir şahid getirebildim bir başkasını hatırlayamıyorum deyince Zeyd bin Sabit ile beraberinde bulunan Hafız tavsiyeye uyarak kabul etmediler. Fakat bu şahid'in Huzeyme bin Sabit olması Allah (c.c.)'ın büyük lutfuydu. Çünki O'nun şa-hidliği iki şahidin yerini tutuyordu. Bu Resuiuüah (s.a.v.)'ın O'na tanıdığı bff hususiyetti. İşte Hz. Ebu Bekir (r.a.) Kur'an-ı Kerim'i tek Mushaf haline getirme işini çok sıkı tedbirler alarak yürütmüştü. Hz. Osman (r.a.) da Halife olunca bu işin eksik kalan tarafını tamamlamıştı. O Kur'aan-ı Kerim'in kı-raatları üzerinde bazı ihtilafların var olduğunu görmüştü. Değişik şekillerde okunan bu kıraatlerin hepsi doğru olmasına rağmen Müslümanlar bunun sebeb-i hikmetini bilmediklerinden aralarında anlaşmazlığa düşmüşler hatta birbirlerini kafirlikle suçlayacak kadar ileri gitmişlerdi. Bir gün Huzeyfe Hz. Osman (r.a.)'a gelerek Ya Emire'l-Mü'minin! Vakit geçirmeden Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in toplatıp yazdırdığı sahifeleri temin ederek hemen diğer şehirlere dağıtmanız gerekiyor. dedi. Bunun üzerine Hz. Osman (r.a.) hemen Zeyd bin Sabit ve Said bin As'ın da katıldığı bir komisyon kurdu ve bu komisyona mevcut nüshaları çoğaltma görevini verdi. Ayrıcc onlara şu açıklamayı yaptı İhtilaf konusu olmayan kelimeleri tek tip olarak yazın değişik lehçelere ait kelimeleri ise yazı ile belirtmek mümkünse belirtin. Kardeşler! Yapılan bu çalışma sonunda Hz. Osman (r.a.) Kur'an'daki yedi kıraati tesbit etme imkanını bulmuştu. Sonra da Ashab-ı Kiram'ı toplamış onlara bu Mushaf'ın dışında başka bir Mushaf okumamalarını emretmişti. Böylece dağınık olan Kur'an sahifeleri birarada toplanmış ve değişik lehçeler tesbit edilmiş oldu. Kardeşler! Gerçekten ne yeryüzüne inen dinlerden ve ne de semavi kitaplardan biri Allah (c.c.)'-ın İslam Ummeti'ne indirdiği Kur'an'm karşılaştığı şeyle karşılaşmıştır! Kur'an'm tek Mushaf haline getirilmesi yolunda yapılan işlerin sağlam bir şekilde yürütüldüğünü garantileyen birçok husus vardır a)Araplar'ın ümmi olmaları kendilerini ezberciliğe zorluyordu. Dolayısiyle ilmi hüviyet ve kültürlerini bu yolla elde ediyorlardı. Bu sebepledir ki tarih boyunca Onlar kuvvetli hafızaya sahip temiz gönüllü bir millet olarak tanınmıştı. b) Kur'an-ı Kerim'i ezberlemek O'nu tilavet etmek ve okumak için büyük teşvik görüyorlardı. Re-sululiah (s.a.v.) Müslümanlar'ı Kur'an-ı Kerim'le yakından ilgilenmelerini teşvik ederek şöyle buyurmuştur Allah (c.c.)'in evlerinden birinde toplanıp O'nun Kitab'mı okuyan ve aralarında O'nun ma'nalannı öğrenen bir topluluk mutlaka sükunete kavuşur içleri merhametle dolar onları melekler ve Allah (c.c) kendilerini katında mevkii olan kimseler zümresine ilhak eder Kur'an'ı ezberleyen her kimse peygamberliği gönlüne yerleştirmiş olur. Ancak ne var ki bu kimseye Vahy gelmemiştir. Kıyamet günü Kur'ön okuyan kimseye şöyle denilecektir Oku yüksel. Çünki. katımızdaki yerin okuyacağın son ayet'e göre değer kazanacaktır. aResulullah (s.a.v.) diğer bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur Her kim Kur'an'ı namazda iken ayakta okursa okuduğu her harf için ona yüz sevab yazılır. Her kim bunu oturarak okursa okuduğu her harf için Allah (c.c.) O'na elli sevab bahşeder. Her kim Kur'an'ı namazın dışında okursa her harf için ona on sevab yazılır. Her kim ecir talebinde bulunarak Allah (c.c.)'ın Kitabı'ndan bir şeyler dinlerse dinlediği her harf için O'na bir sevab yazılır. Her kim Kur'an'ı boştan sonuna kadar okuyup O'nu hatmederse er veya geç Allah (c.c.) katında onun duası kabul olunur. Bir diğer Hadis'inde de Kur'an'a sımsıkı sarılın. Nefsim yed'i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki O'nu elden kaçırmak bağlı deveyi kaçırmaktan daha tehlikelidir. buyurur. c) Kur'an'ı ezberledikten sonra unutanlar kötü akıbete uğramakla korkutuluyordu . Resulullah (s.a.v.) bir Hadis'inde şöyle buyurur Bütün günahlar gözümün önüne serildi. Kur'-an-ı Kerim'i ezberledikten sonra O'nu unutanların günahlarından daha büyük bir günah görmedim. Bir diğerinde de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur Her kim Kur'an'ı ezberler sonra da hiçbir mazereti olmadan unutursa her ayet'i karşılığında O'-nun sevaplarından bir sevap düşülecek ve O Kıyamet Günü çaresiz bir davalı olarak ortaya çıkacaktır. d) Kur'an-ı Kerim kılınan namazlarda irad edilen hutbelerde devamlı okunuyor ve ameli hayatta sürekli olarak uygulanıyordu. Rivayet edildiğine göre Sa'd bin Muaz Hazretleri Düşmana Enfal Suresini okuyarak hücum edin. derdi. e) Yalan'dan korkutuluyorlardı. Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlardır... (11) c...Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim. (12) (11) (Nahl) 105. (12) (Al-i İmran) 61. Resulullah'a sorulan sorular ve kendisinin verdiği cevaplar şöyledir — Mü'min cimri olabilir mi? — Evet olur. — Korkak olabilir mi? — Evet olur. — Yalancı olabilir mi? — Hayır Mü'min yalancı olamaz! Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur Her kim benim hakkımda yalan söylerse Cehennemdeki yerine hazırlansın! Kardeşler! Şaka bile olsa yalan söylemek. Mü' -min'in ahlak ve karakterine aykırı düşer. Bir gün Resulullah (s.a.v.) Ümm-ü Atıyye'yi ziyaret eder. Ümm-ü Atıyye'nin çocuğuna Gel vereyim! dediğini duyar ve Resulullah (s.a.v.) Ona ne vereceksin? diye sorar. Ümm-ü Atiyye de Meyve vereceğini söyler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Eğer O'na dediğini vermezsen üzerine bir yalan yazılmış olur. karşılığını verir. Resulullah (s.a.v.)'ın Ashabı adil doğru ve emin olarak tanınmışlardı. Onların bu güzel huylarını bütün Müslümanlar kabul ettiği gibi. Allah (c.c.) da bu-na şahittir. O bunlar hakkında şöyle buyurur ...Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canlarım vermiş kimi de beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir. (13) Kardeşler! Bütün bunların ötesinde Allah (c.c) Kitab'ını koruyacağını vaad etmiş ve şöyle buyurmuştur Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik O'nun koruyucusu elbette Biziz. (14) Bütün bu gerçeklerin karşısında rahatsız olanların batıl sözleri ve doğru yoldun saptırmak isteyenlerin bu endişelerinin değeri ne olabilir?! ...Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır... (15) Kur'an-ı Kerim'e verilen bu önem başka hiçbir kitab'a verilmemiştir. Allah (c.c.)'ın rahmeti Efendimiz Hz. Muham-med (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine ve Ashab'ına olsun. HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.AJNIN HAYATINDAN ÖRNEKLER Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e Ashab'ına ve kıyamete kadar O'nun davetine hizmet edenlere de salat ve selam olsun. Muhterem kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım Allah'ın selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Bazı kardeşlerimiz bu teşkilata üye olanlardan bir grubun namazlarını cemaatle kılmadıklarını müşahede etmişlerdir. Bu teşkilata giren herkesin namazını aksatmadan en mükemmel şekilde eda etmesi gerekir. Allah (c.c.)'a hamd olsun ki bu kardeşlerimizin hepsi teşkilatımıza girmiş ve kendilerini bu davanın hizmetine adamışlardır. Mes'uliyetini yüklendikleri davanın gereğini yapmazlarsa günaha girmiş olurlar. Bundan daha kötüsü Allah (c.c.)'ın onlara farz kıldığı namazı gevşetmeleri ve ihmalkar davranmalarıdır. Oysa Allah (c.c) tembel tembei namaz kılanları yermiştir. Hal bu iken hiç namaz kılmayanlar için ne buyurulur Bu teşkilata gelen bazı misafirler teşkilatın vazifelerini tam olarak yerine getirmedikleri kanaatin-dedirler. Onların bu şekilde düşünmeleri teşkilatın programını bilmemeleri ve yöneticilerini tanımamalarından ileri gelmektedir. Böyle bir düşünce nasıl olur?! Allah (o.o.) bir Hadis-i Kudsisinde şöyle buyurur Kulum Bana kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmesinden daha iyisiyle yaklaşamaz. İbnü'l-Haç bazı kitaplarında şöyle der Bana göre Sünnet Namazlan'nı kılmak ve Sahib-i tertib o!mak ulema ve dava sahipleri için vacip seviyesindedir. Çünki onlar namazlarını vakitlerinde kılma-yıp tertibi kaybedecek olurlarsa halk tabakası onların ibadetteki gevşek haline bakıp farz'ı dahi terk edebilirler. Kardeşler! Gerçekten bu üzerinde titizlikle durmamız gereken bir tablodur. Birbirimize gerçekleri sabırla tavsiye etmemiz gerekir. Namaz hususunda mazeret beyan etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu geceki sohbetimiz çok değerli ve aydınlık doludur. Çünki bu gece İslam Dinine büyük hizmetler veren berrak bir şahsiyeti bulunan Hz. Ömer (r.a.)'-in Sireti'nden söz edeceğiz. Şüphesiz Hz. Ömer (r.a.) İslam davetini yayanlar arasında üçüncü sırayı almaktadır. Bu üç kişiden birincisi davet sahibi Hz. Muhammed (s.a.v.) ikincisi. Peygamber (s.a.v.)'in mağaradaki arkadaşr ve kendisinden sonra ümmetine ilk halife seçilen Hz. Ebu Bekir (r.a.)'dir. Üçüncüsü de Hz. Ömer (r.a.)'dir. O soyu Kureyş kabilesine dayanan samimi bir Kureyş'-lidir. Hz. Ömer (r.a.) Ka'b bin Luey kökünde Resu-lullah (s.a.v.)'la birleşir. O Kureyş'li bir Areptır hem Araplığın ve hem de Kureyş kanadının özelliklerine sahiptir. Kureyş Kabilesi Cahiliyet Devrinde Arap'lar arasında seçkin bir mevkiye sahip ve lider durumundaydı. Allah (c.c) peygamberlik görevi için yarattıklarının arasından Adem oğullarını Adem oğullarından Arapları Araplardan Kureyş Kabilesini ve bu bu Kabilenin bir kolu olan Haşimoğullarını seçti. Hz. Ömer (r.a.) bu soydan gelmiş Arab ırkının sahib bulunduğu özelliklere varis olmuş ve her Kureyş'li genç gibi yetişmişti. Bu gençler hayatlarına çobanlıkla başlar sonra da ticarete atılırlardı. Hz. Ömer (r.a.) de babası Hattcb'a çobanlık ederek hayata atılmıştı. Hatta halife olunca etrafındakilere bakarak şöyle bir latifede bulunmuştu Babamın sürüsünü güden bir çoban olduğumu biliyorsunuz! Şimdi ise ben Allah (c.c.) 'dan başka bana hükmeden kimse göremiyorum!. Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) ne rütbenin büyüklüğüne ne makamın yüceliğine ve ne de malın çokluğuna bakardı. Fakat O Hak ile batılı adalet terazisinde tartmaya çalışırdı. Bakınız şu mısralarla ide alini nasıl dile getiriyor Gördüğün herşey fanidir kalmaz yerinde Allah Baki'dir mal ve çocuk gider durmaz elinde! Hz. Ömer (r.a.) bu mısralarını ne riya maksadıyla ve ne de yeryüzünde saltanat kurmak için söylemişti. O bu sözleri İslam davetiyle gurur duyduğunu belirtmek Allah (c.c.)'ın kendisine verdiği nimetlere karşı şükranda bulunmak ve Resulullah (s.a.v.)'ın sancağı altına girme sevincini ifade etmek için söylemişti. Hz. Ömer (r.a) yaptığı bir latife sonunda kendisinin malla gurur duymuş ve makamla övünmüş olması zannından korktuğu için bu beyti söylemek zorunda kalmıştı. Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) Beytü'l-Mal'de ne varsa hak sahiplerine dağıtır ve orada ihtiyat olarak hiçbir şey bırakmazdı. Bir gün Müslümanlardan biri O'na Bu malın birazını ihtiyat olarak bıraksanız bizim için bir kuvvet olmaz mıydı? der. Hz. Ömer (r.a.) O'na şu cevabı verir Yazıklar olsun sana! Bu sözü sana şeytan söyletti. Fakirdik zengin olduk ve güçlendik. Eğer imanımızı korursak o bize herşeyi sağlar! Hz. Ömer (r.a.) Ebu Ubeyde'yi ziyarete giderken bir yük kafilesine rastlar. Devesinden iner sonra da onlarla birlikte yola devam eder. Yol arkadaşlarından biri O'na Bu hal ne! Biz büyük zatların bulunduğu bir ülkeye gidiyoruz. Ya Ömer vallahi bu ülkenin adamları seni bu halde görürlerse sana değer vermezler! der Hz. Ömer (r.a.) buna karşılık Yazıklar olsun sana! Biz insanların en zelili idik Allah'a ve Resul'üne iman ettikten sonra yeni bir şahsiyet kazandık. iman'ın dışındaki şeylere önem verecek olursak tekrar zillete düşeriz. cevabını verir. Hz. Ömer (r.a.) Ebu Ubeyde'nin evine varır ve orada eski bir hasır kuru yiyecek biraz tuz ve biraz da su görür ve şöyte der Ya Eba Ubeyde! Sen hariç hepimiz dünya cazibelerine kapılmışız! Hz. Ömer (r.a.) sağlam iman güzel ahlak ve fa-zilet sahibiydi. Uyanıktı ve zekalıydı. Bütün işleri büyük bir rahatlık ve hikmetle çevirirdi. Müslüman olduğunda yirmi yaşında bir delikanlı idi. O aslı. soyu gençliği ve dindarlığıyle övünürdü. Resulullah (s.a.v.) Hz. Ömer (r.a.)'de büyük kabiliyetlerle dolu bir canlılık iyi işler başaracak yüce bir ruh ve eşsiz bir mevhibe buldu. Aynı özellikleri Ebu Cehil'de de bulmuştu. Bunun içindir ki Resulullah (s.a.v.) en çok sevdiği Ömer bin Hattab veya Amr bin Hişam (Ebu Ce-hil)'dan biriyle İslam'ı aziz kılması için Rabb'ine gönülden yalvarmıştı. Kardeşlerim! Resulullah (s.a.v.)'ın duasında bu iki kişiden yalnız birinin Müslüman olmasını taleb etmesindeki sırrı bir türlü anlayamadım! Bu Allah (c.c.) tarafından Resulullah (s.a.v.)'a gelen bir ilham olmalıdır. Hz. Ömer (r.a.)'in Ebu Cehil'den daha şerefli olduğunu ortaya koymak için bu iki kişiden yalnız birisinin Müslüman olması üzerinde düa etmek ilahi ilhamın bir tevcihatı olsa gerek! Her ne kadar Hz. Ömer ve Ebu Cehil'in ikisi de İslam davasına karşı düşmanlıklarını izhar etmişlerse de Hz. Ömer (r.a.) Ebu Cehil'in yaptığı gibi İslam davasına zarar verecek davranışlarda bulunmamıştır. Allah (c.c) Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)'in duasını Hz. Ömer (r.a.) için kabul edip O'nu hidayet nuruyla mutlu kılmayı murad edince Hz. Ömer (r.a.)'in gönlüne müjdeieyici hisler akmaya başlamıştı. Sonunda Allah (c.c) O'nu İslam'a yöneltmiş ve O-nun gönlünü iman nuru ile aydınlatmıştı. Kardeşler! Hz. Peygamber (s.a.v.)'in davetinin-insanların içine nasıl nüfuz ettiğini onları zulmetten nura çıkarmak için cazibesi altına nasıl aldığını Hz. Ömer (r.a.)'in kendisinden dinleyelim Hz. Muhammed'i korkutmak istedim- Namaz kılmak için Beytullah'a gitmek üzere yola çıkınca O'nu takip ettim ve Kabe'nin arkasına saklandım. O'nu hedef tutarak bir vaziyet aldım aramızda sadece Kabe örtüsü vardı. Ben elimde kılıçla O'nu öldürmeye hazır vaziyette karşısına çıktım. Peygamber (s.a.v.) de olduğu yerde durdu ve Gerçekleşecek olan! Nedir o gerçekleşecek gün? Gerçekleşecek olanın ne olduğunu sana ne bif-dirir? Ayetini okumaya -başladı.- ve Onlardan arda kalmış bir şey görür müsün? Ayetine kadar okumaya devam etti. Bu ayetler beni son derece etkilemişti her ayet kalbime saplanan bir ok gibiydi. Peygamber (s.a.v.) bu ayetleri okumayı bitirdikten sonra kendisine a— Bu okuduğun nedir? diye sordum. O hemen — Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki Kur'an şerefli bir elçinin getirdiği sözdür. (3) Ayet'ini okudu. — Belki de bu bir şair sözüdür. dedim. Bu sefer de — O şair sözü değildir ne az inanıyorsunuz! (4) Ayeti'ni okudu. — öyleyse O bir kahin sözüdür. dedim. — Kahin sözü de değildir ne az düşünüyorsunuz! (5) Ayeti ile karşılık verdi. Bunun kendisine nereden geldiğini sorunca <— Kur'an alemlerin Rabb'inden indirilmedir. Ayetini okudu. — Bunun gerçek olduğunu nasıl bilirim? dedim. Bu sefer de — Eğer Muhammed Bize karşı olsaydı. Biz O'nu kuvvetle yakalardık sonra O nun şah damarını koparırdık. Hiç biriniz de O'nu savunamazdınız. Ayetlerini okuyarak karşılık verdi. İçimden kenti' kendime — Bütün bunların hak olduğuna ve beşer sözü olmadığına şehadet ederim. dedim. Kardeşler! Bu olay Hz. Ömer (r.a.)'in ruhunda bir inkılap meydana getirmiş ve iç alemini tamamen değiştirmişti. Zaten insanda böyle bir değişiklik ol-mayınoa. Semavi davetlerin başarılı olması mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim Ömer bin Hattab (r.a.)'ın nefsini aydınlatmış ve bu davete karşı açık olan gönlü müteessir olmuştu. Gönüllerde uyanma ve yapılan davete karşı bir duygulanma yoksa bu gönüller tıpkı bir ölüye benzerler. Açılan yara nasıl ölüye tesir etmiyorsa körleşen gönüllerin de İlahi daveti kabul etmesi mümkün değildir. Kardeşlerim! Ruhlarımız — şehevi arzularımıza ve dünya malına karşı aşırı dereoede tamahlarımıza esir olup gerçekleri görmez hale gelmiştir. Ama Hz. Ömer (r.a.) ve benzerlerinin şirk üzere olmalarına rağmen gönülleri tamah ve nefsani arzulardan tamamen uzaktı. Dolayı-siyle Kur'an-ı Kerim inince bu boşluğu doldurmuş gönüllere hayat vermiş ve duygulan harekete geçirmiştir. Sonunda da Hak batılı yenmiş ve böylece zafer Hak'a inananların olmuştur. Kardeşler! İndiği günden beri bir harfi dahi bozulmayan Kur'an-ı Kerim elimizdedir. O duygularımıza şöyle sesleniyor Mü'minler saadete ermişlerdir. O'nlar namazda huşu içindedirler. Aramızda bu ayetleri okuyup duygulanan o yü-ce ruhu yaşayan namazını huşu ile kılan eğlencesinden vazgeçen zekatını veren zevcesinin dışında olanlara karşı şehvetini koruyan uhdesine konulan emanetleri sahiplerine iade eden verdiği sözü yerine getiren ve aksatmadan vakit namazını kılanınız var mıdır? Kardeşler! Menar'da okuduğum şu satırları size aktarmadan geçemiyeceğim Daha önce Hıristiyan olup sonradan İslamiyet'i kabul eden Dr. Abduh İbrahim bir gün Menar dergisinin sahibine gelip O'na Mü'minler saadete ermişlerdir. Ayetini ve diğer ayetleri sonuna kadar okuduğunu belirtir. Şunları söyler Bu ayetleri kendime uygulamaya çalıştım. Ancak kendimi ne bu ayetlerden etkilenir ne de onlarla amel eder buldum. Hal böyle olunca şimdi ben. mü'min değil miyim? der. Menar sahibi O'na güven vererek şu izahatta bulunur Okuduğunuz bu ayetler'de geçen vasıflar örnek olma liyakatini gösteren kimselerin vasıflarıdır. Bu vasıflar belirli merhaleler katedildikten sonra derece derece elde edilir. Huşu derecesi tefekkür ile başlar en üst düzeye gelinceye kadar kademe kademe gelişip yükselir Bu dereceye yükselen bazı kimseler vardır ki namaz kılarken yanıbaşlarındaki duvar yıkıldığı halde farkında olmamışlardır. Bu gibi kimselerin çocukları onların namaza durmalarını fırsat bilir oyun oynamaya başlarlar. Sen de bu duyduklarını tatbik edersen okuduğun ayet' -lerde gördüğün sıfatları kendine mal edebilirsin. Kardeşim! Allah (c.c.)'a tevekkül et O'nun yolunda gayret gösterip en yüksek mevkilere ulaşmaya çalış. Kardeşler! Ömer bin Hattab (r.a.)'daki bu canlılık ve bu şevk Kur'an-ı Kerim'den kaynaklanmıştı. Böylesine canlı gönüllere ve böylesine duygulara ne kadar ihtiyacımız vardır!... Bilmediklerimizi öğrenmemiz ve öğrendiklerimizle de amel etmemiz için Allah (c.c.)'a dua ve niyaz ederiz. Salat ve selam Efendimiz Beyt'ine ve Ashab'ına olsun! Hz. Muhammed (s.a.v.)'e. Ehl-i HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.A.)'IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (II) Alla h (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beyt'ine Ashab'ına ve kıyamet'e kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun! Muhterem kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak ve mübarek olan selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Kardeşleri Bizlere daima hayır sağlayan mutluluk getiren ve ünsiyet temin eden bu geceye tekrar kavuşmuş bulunuyoruz. Gerçek ünsiyet ruhlar orasında gerçekleşmiş olan ünsiyettir. Gerçek mutluluk da. gönüllerde ve vicdanlarda yerleşen mutluluktur. Gerçek mutluluğun gönüllerde olduğunu bilmeyen insanlar ise mutluluğu gönüllerin dışında arıyorlar. Gönüllerin mutlu olması ve güven içinde bulunması ancak Allah (c.c.)'a inanmak O'nu sevmek ve davetine icabet etmekle gerçekleşir. Daha önceki sohbetimizde mü'minlerin emiri Hz. Ömer Faruk (r.a.)'un siretiyle ilgili olarak ilk konuşmamızı yapmış ve Allah (c.c.)'ın O'nu şirk'in uçurumundan çıkarıp. İslam'a dahil etmekle nimetini bahşetmiş olduğunu söylemiştik. Allah (c.c.)'a iman-etme yolunda gönlüne akan ilk iman nurunun nasıl parıldadığını anlatıp sonra da hidayete ermesinin sırrının Kur'an ayetleri olduğunu öğrenmiştik. Kur'an'ın gayb aleminden gelen manevi elektriksel gücü ihtiva ettiğini bütün aydınlıkların nurların kaynağı olduğunu ve insanlığın iyi huyla güzel ahlak çarkını en üstün bir şekilde çevirdiği gerçeğini açıkça görmüştük. . Kardeşler! Araplar'ın gönülleri Kur'an-ı Kerim'in cereyanına kapılmış ve bu onların ruhlarına nüfuz etmişti. Onlar Kur'an'ın hakikatlerine gönül vermişler O'nunla gönülleri arasındaki perde kalkmış ve bütün ümitlerini Kur'an'a bağlamışlardı. Gönülleri de Kur'an nuruyla aydınlanmış ve O'nun emirlerine göre hareket edip tesiri altında kalmışlardı. Kur'an'dan yayılan nurlar gönüllerine hayat vermiş ve İslam davasına ciddi bir hizmette bulunmak için onları harekete geçirmişti. Allah ayetleri birbirine benzeyen ve mükerre-ren gelen Kitab'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Reylerinden korkanların bu kitab'tan tüyleri ürperir sonra Allah'ı anmakla hem derileri ve hem de kalbleri sükuna kavuşur... O'nların imanları gün geçtikçe fazlalaşıyor ve kat kat artıyordu. Gönüllerini iman nuru sarmış duygularına da canlılık getirmişti. Kitaplarda okuduğumuza göre Hz. Ömer (r.a.). bir duvarın kenarından geçerken gecesini ihya eden bir Müslüman'ın okuduğu şu ayetleri dinler Tur'a yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitab'a ma'mur bir ev olan Kabe'ye yükseltilmiş tavan gibi göğe kaynayacak denize and olsun ki Rabbımn azabı hiç şüphesiz gelecektir. O'nu geri çevirecek yoktur. (2)) Hz. Ömer (r.a.) bayılıp yere düşer. Çünki Kur'-ani gerçekler O'nun gönlünü son derece etkiler. Bu yüzden O bir ay hasta yatmış ve Müslümanlar da kendisini ziyaret etmişti. Kur'an-ı Kerim'in gönüleri etkilemesi bazen öyle şiddetlenirdi ki etkilenen kişi ruhunu teslim ederdi. Bir rivayete göre Ebu Evfa Kur'an-ı Kerim'den Ey örtüye bürünen Muhammedi Kalk da uyar. Rabb'ini yücelt. Giydiklerini temiz tut. (3) Ayetlerini okur. ...işte o gün inkarcılara kolay olmayan zorlu bir gündür. Ayetlerine gelince mihrabda olduğu yere düşüp bir daha kalkamaz. Kardeşler! İman edenler Kur'an'ın hidayetiyle ve O'nun hükümlerine teslim olarak iman etmişlerdi. Hz. Ömer (r.a.)'in kalbi de Kur'an'ın etkilediği kalplerden birisiydi. O Kur'an hidayeti iie dinsizliği ter-ketmiş ve Müslüman olmuştu. Pekçok gönül Kur'an'ın tesiri altında kalıp İslam'ın davetine icabet ederken bazıları da aradaki perdeyi kaldıramamış Kur'an'ın hidayetine nail olamamış ve O'nun nimetlerinden mahrum kalmıştır. Allah {c.c.) şöyle buyurur Ey Muhammedi Kur'an okuduğun zaman sesin ile ahirete inanmayan kimseler arasına görünmeyen bir perde çekeriz. Kur'an'ı anlarlar diye kalplerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Kur'an'da Rab-bini tek olarak andığın zaman onlar ürkerek ardlarına dönerler. (5) Bu ikinci grup insanların gönülleri Kur'an'ın nuru ile aydınlanmamış ve iman edenlerin izinden gitme şansına sahip olamamışlardı. Allah (c.c.) bu iki grup insan hakkında şöyle buyurur Ölü iken dirilip insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Kafirlere işledikleri güzel gösterilmiştir. (6) Netice olarak Kur'an-ı Kerim bazı gönülleri etkilemiş ve onlara hidayet yolunu göstermişti. Diğer bazılarını ise etkilememişti. Bunlar sapıklık içinde hayatlarını heder etmişlerdi. ...Allah dilediğini nuruna kavuşturur... (7) ...Allah büyük nimet sahibidir... (8) Kardeşler! Şimdi de Hz Ömer (r.a.)'i bir Mü'-min olarak ele alalım ve O'nun siretini bu yönden ince eyelim Hz. Ömer (r.a.) Cahiliyye Devrinde olduğu gibi Müslüman olduktan sonra da güçlü idi. O'nun imanını vasfeden bir cok Hadis-i Şerif vardır. Resulullah (s.a.v.) rüyasında Ashab'ının elbise giydiğini ve bazılarının elbisesinin göğüslerine bazılarınınki-nin dizlerine ve diğerlerinin ise ayaklarına kadar uzandığını görür. Rüyasını anlatan Resulullah (s.a.v.) Hz. Ömer (r.a.)'e hitap ederek Ya Ömer! Seni elbisesini yerde sürükler gördüm. der. Bunun üzerine Hz Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'a Bunun te'vili nedir ya Resulallah? diye sorar. Resulullah (s.a.v.) da Ben bunu imanla te'vil ettim. şeklinde cevap verir. Bu da Hz. Ömer (r.a.)'in imanının kendisi dışındakilerin imanlarından daha kuvvetli olduğunu gösterir. Müslümanlar iman bakımından değişik derecelere sahiptir. Hz. Ömer (r.a.)'deki iman gücü şu sözünde Icıkca görülür Müslüman olmadan önce oturduğum meclislerin hepsinde iman ettikten sonra da oturdum! Bir gün Hz. Ömer (r.a.) dayısı As bin Vail'e gelir ve karşılıklı konuşmaya başfarlar — Niçin geldim biliyor musun? — Hayır bilmiyorum! t— Allah (c.c.)'a ve O'nun Rasulü Hz. Muham-med'e iman ettiğimi sana haber vermek için gel -dim. — Bu işi yapmamalıydın... — Yaptım bile! Bundan sonra Hz. Ömer kapıyı dayısının yüzüne çarpar ve arkasından Ebu Cehil'e gidip dayısına söylediklerini aynen ona tekrarlar. Bunun üzerine Ebu Cehil O'na önce küfreder sonra da kapıyı yüzüne çarpar. Hz. Ömer (r.a.) hemen Kureyşliler'in oturduğu bir topluluğa gelip onlara şöyle seslenir Ben AJlah'a ve O'nun elcisi Hz. Muhammed'e iman ettim. Hz. Ömer (r.a.) Müslüman olduğunu ilan edince orada bulunanlar ayaklanarak Hz. Ömer (r.a.).'i dövmeye kalkışırlar. Bu arada Utbe de kalkarak parmaklarını O'nun gözlerine sokmaya çalışır. Hz. Ömer (r.a.)'in dayısı As duruma müdahale ederek — Bırakın O'nu. O benim himayemdedir. deyince Hz. Ömer {r.a.) dayısına — Senin himayeni reddediyorum ben Allah'ın himayesinde im! şeklinde karşılık verir. O döğüşmeye devam ederek herkes gibi hem- döver- hem de dövülür. Bir gün Resulullah (s.a.v.)'a Biz hak üzere düşmanlarımız ise batıl üzere değil midir? demişti Resuiullah (s.a.v.) da O'na Evet biz Hak üzereyiz. oeyince Hz. Ömer Peki ne duruyoruz onlara gö-rüneüm! demiş ve birinin başında kendisi diğerinin başmda da Hz. Hamza olmak üzere iki saf halinde çıkıp bir Kureyş topluluğu yanından geçmişlerdi. Bunlan gören Kureyşliler'in yüzlerini karamsarlık bürümüş ve Muhammed ikiye bölünmüş diyerek keniisrini teselli etmeye çalışmışlardı. Kardeşler! Hicret'le ilgili hadiseleri gözden geçirdiğimizde Resuiullah (s.a.v.)'ın Ashab'ının gizlice Hz. Ömer'in ise aleni olarak hicret ettiğini ve Ku-reyşliler'e uğrayıp onlara Allah (c.c) gördüğüm şu yüzleri yere sürtecektir. İçinizde annesine eviat acısı çektirmek çocuğunu yetim bırakmak isteyen varsa arkamdan gelsin de şu vadide karşılaşalım! diyerek meydan okuduğunu ve cesaret edip arkasından kimsenin gidemediğini görürüz. O iman ettiği gün sahip olduğu gücünü hayatının sonuna kadar muhafaza etmiş ve en ufak bir acizlik dahi göstermemiştir. Kardeşler! Sizlere anlatmaya çalışacağım güçlü iman sahibi Hz. Ömer işte bu Ömer'dir! Bu kadar güçlü iman sahiplerine ne kadar ihtiyacımız vardır! Hz. Ömer (r.a.) herkes tarafından korku duyulan bir şahsiyete sahipti. Böyle bir şahsiyet güçlü olmanın ürünüdür. Hz. Ömer (r.a.)'den herkes korkardı. Şeytan bile O'nu gördüğünde ne yapacağını şaşırırdı. Resuiullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor Şeytan Ömer'i görür görmez hemen yolunu değiştirirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ömer (r.a.)'e karşı saygı duyar O'nu över ve yüceltirdi. Hz. Ayşe (r.a.) Resuiullah (s.a.v.)'ın da bulunduğu bir sırada Eğer falanca kadın yemek yemez-se onu yüzüne çarpacağım. der. Kadın yemeği yemeyince kalkıp onu yüzüne çarpar. Bu sırada Hz. Ömer (r.a.) kapıyı çalar ve Resuiullah (s.a.v.) Haydi kalkın ve yüzünüzü yıkayın! der. Bir gün kadınlar Resuiullah (s.a.v.)'ın etrafında oturup nafaka hakkında O'na sorular sordukları sırada Hz. Ömer'in sesini duydular ve derhal soru sormaktan vaz geçtiler. Onların bu halini gören Hz. Ömer (r.a.) Yazıklar olsun size benden korkuyorsunuz da Resuiullah (s.a.v.)'dan korkmuyorsunuz ha! diye haykırdı. Hz. Ömer (r.a.) azametli ve heybetli olmasına karşılık son derece alçakgönüllü idi. O'nun bu yönünü gösteren birçok olay mevcuttur. Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) isabetli görüşe sahipti. Kur'an-ı Kerim'in pekçok ayetleri O'nun görüşüne uygun bir şekilde nazil olmuştu. Suçsuz ve ma-sum olduğu halde Hz. Ayşe (r.a.)'in itham edildiği ifk olayında Resulullah (s.a.v.) Ashab'ı ile istişarede bulunmuştu. Bu konuda Hz. Ömer (r.a.)'in görüşüne başvurduğunda O — Ya Resulellah! Sizi kim evlendirdi? diye sormuş O da — Bizi Allah evlendirdi. cevabını vermişti. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) — Allah'ın sana hile ettiğini mi düşünüyorsun?! karşılığında bulunarak Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Bu büyük bir bühtandır. demişti. Bunun üzerine şu ayetler nazil oldu O'nu işittiğinizde Bu konuda konuşmanız yakışık almaz haşa. bu büyük bir iftiradır demeniz gerekmez miydi? Eğer Mü'min kişilerdenseniz Allah buna benzer bir şeye bir daha dönmemenizi tavsiye eder. (9) Hz. Ömer (r.a.)'in görüşünü destekler mahiyette ayetler indiği gibi bazı ayetler de ya ifadesinde kullandığı lafızlardan bir kısmı ile ya da tamamiyle İnmişti. Resulullah (s.a.v.) zevcelerinden incinmiş bir ay kendilerinden uzak kalmıştı. Bunu öğrenen Hz. Ömer (r.a.)'in Peygamber (s.a.v.)'e gelerek Eğer Hafsa'nın boynunu uçurmamı emretseydin hemen uçururdum. Ya Resulallah üzülme! Seni kırdıklar için onları boşayacak olursan umulur ki Rabb'in seni destekler. Ben Ebu Bekir ve mü'minlerden sa-lih olan kimseler seninle beraberiz. Sonra da Melekler sana müzahir olur. demesi üzerine şu ayet nazil olmuştu Ey Peygamberin Eşleri! Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz kaymış olan kalbleriniz düzelmiş otur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak birşey yapmağa kalkışırsanız bilin ki Allah onun dostu bundan başka Cebrail iyi mü'minier ve melekler de yardımcısıdır. Ey Peygamberin Eşleri! Eğer o sizi boşar-sa Rabbı ona sizden daha iyi olan kendini Allah'a veren inar*in... eşler verebilir. (10) Sonra nutfeyi donmuş kana çevirdik... (11) ayeti ile başlayan ayetler ...sonra onu başka bir yaratık yaptık... (12) Ayetinin sonuna kadar nazil olduğunda Hz. Ömer (r.a.) ...yaratanların en güzeli olan Allah ne Uludur! (13) demiş ve bu ayet aynen inmişti. Hz. Ömer (r.a.) edinelim. demiş Bu Hz. İbrahim'in makamıdır. Onu namazgah ...İbrahim'in makamını namaz yeri edinin dedik... (14) Ayeti nazil olmuştu. Kardeşlerim! Hicab Ayeti inmeden önce Hz. Ömer (r.a) Hane-i saadet'te Resululiah (s.a.v.)'la yemek yerken eli Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in zevcesi Ümmü'l-Mü'minin'in eline değince *• Ah Resulullah hakkınızdaki görüşü dinleseydi sizi şu gözlerim görmeyecekti. dedi. Hemen Hicab Ayeti nazil oldu Ey Peygamber! Eşlerine kızlarına ve mü'minle-rin kadınlarına dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle bu onların tanınmasını ve bundan dolayı ipcitilmemelerini sağlar... (15) Hz. Ömer (r.a.) bir gün Ey Allah'ım! Şarap hakkında bizi aydınlat. diye dua edince . İçki kumar putlar ve fal okları şübhesiz şeytan işi pisliklerdir bunlardan kaçının. (16) ayeti ile ...Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi? (17) Ayetine kadar olan ayetler nazil olmuştu. Resulullah (s.a.v.) gönlünü almak maksadiyle Abdullah bin Ubey için dua edince Hz. Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'a Bu münafık için nasıl dua edersin?! Ki o Eğer Medine'ye dönecek olursak güçlü olan güçsüz olanı Ora'dan kovacaktır. demişti. deyince şu ayet nazil olmuştu Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma mezarı başında da durma! Çünki onlar Allah'ı ve Peygamberini inkar ettiler fasık olarak öldüler. (18) Resulullah (s.a.v.) gönlünün fazlasiyle yumuşak şefkatli ve merhametli olması sebebiyle davetine karşı koyanların bağışlanmalarını isterdi. Hatta bazen duada o kadar ileri gitmişti ki Belki Allah onları ba-ğişlar. diye ettiği duanın sayısı yetmiş'i aşmıştı. İs-löm davasına karşı olanların bağışlanmalarını isteyen Resulullah (s.a.v.)'ın dualarına dayanamayan Hz. Ömer (r.a.)'in Peygamber (s.a.v.)'e hitaben Onlar için bağış talebinde bulunsan da bulunmasan da Allah (c.c) onları hiç bağışlamayacaktır. demesi üzerine şu ayet nazil olmuştu Ey Muhammedi Onlara ister bağış dile ister dileme birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları bağışlamayacaktır... (19) Resulullah (s.a.v.). Bedir savaşında esir alınanlar hakkında Ashab'ının görüşüne baş vurduğunda Hz. Ebu Bekir (r.a.) fidye alınmalını uygun görürken Hz. Ömer (r.a.) bunların korku ve tehdit altında tutulmasını teklif etmişti. Resulullah (s.a.v.)'in Hz. Ebu Bekir'in görüşünü benimsemesi üzerine şu ayet nazil olmuştu Yeryüzünde savaşırken düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz oysa Allah ahireti kazanmanızı ister... (20) Bu ayetin kendi görüşü hilafına indiğini gören Hz. Ebu Bekir (r.a.) ağlayıp Eğer gökten bir azab inseydi Ömer'den başkası kurtulamazdı. dedi. Kardeşler! Eğer Allah (c.c) peygamberine büyük ölçüde merhamet duygusunu bahşetmeseydi mutlaka Hz. Ömer (r.a.)'in görüşünü kabul ederdi. Fakat O muhayyer bırakıldığı iki şeyden daima en kolay olanını seçmiştir. Şahsiyetinden söz ettiğimiz Hz. Ömer {r.a.). kendisine Halifelik vazifesi verildiği zaman Müslüman-lar'a şöyle seslenmişti Beni Resulullah (s.a.v.) zamanında olduğum kadar şiddetli zannetmeyin. Çün-ki ben Resulullah (s.a.v.) in emrinde vazife yapan bir askerdim. Ebu Bekir (r.a.) halife olunca aynı va-zifeyi. O'nun zamanında da yürüttüm. Şimdi ise. Halifelik vazifesine getirilmiş bulunmaktayım. Hal böyle olunca Hakk'ın karşısında kendimi hepinizden daha zayıf buluyorum. Görüldüğü gibi Hz. Ömer (r.a.) isabetli bir görüşe sahipti. Gönlü pırıl pırıl idi. Resulullah (s.a.v.)'ı severdi O'nunla ilgili olarak söylediği sözlerden biri de Sen bana babamdan çocuğumdan ve bütün insanlardan daha sevimlisin! sözüdür. Resulullah (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde Sizden biriniz beni kendi nefsinden daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.* deyince Hz. Ömer (r.a.) hemen Allah'a yemin ederim ki sen bana kendi nefsimden daha sevimlisin! diyerek Resulullah (s.a.v.)'a karşı olan sevgisini izhar etmeğe çalıştı. Hz. Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'e edeb dışı davrananlara karşı çok sert davranırdı. Günlerden bir gün bir Yahudi ile münafık arasında tartışma çıkar. Münafık — Abdullah bin Ubeyy'e gidelim. Yahudi ise — Muhammed'e gidelim. der. Nihayete Peygamber (s.a.v.)"e gitmeyi kararlaştırırlar ve O'na gelirler. Peygamber (s.a.v.) Yahudi'nin haklı olduğunu söyleyince münafık bu defa da Ömer'e gidelim! der ve O'na gelip durumu anlatırlar. Münafık'ın Peygamber (s.a.v.)'in hükmünü kabul etmediğini öğrenen Hz. Ömer (r.a.) O'nu ölümle cezalandırır. Müşrikler'den esir alınanlar arasında Sehl bin Hanif'i gören Hz. Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'a — Ya Resulallah! O seni hicvederdi. der. Resuluilah (s.a.v.) — Ya Ömer! Bırak O'nu belki senin de memnun olacağın bir hale gelir. diye karşılık verir Esir düşen Sehl bin Hanif de iman edip iyi bir Müslüman olur. Ridde olayında şerefli bir durum alır ve Mekkeliler'e şöyle seslenir Ey Mekkeliler! İslam Dinini ilk kabul eden siz oldunuz. İslam'dan ilk ayrılan da siz olmayınız! Sehl bin Hanif'in kıvanç verici bu tavrını gören Hz. Ömer (r.a Resuluilah (s.a.v.) haklı çıktı der Bir defasında Hz. Ömer (r.a.) Beytü'l-Mal'den Ashab'a derecelerine-göre paylarını dağıtırken Ömer'e dört bin Abdullah bin Ömer'e dört bin ve Üsame bin Zeyd'e beş bin yazın! deyince Abdullah bin Ömer Usame'yi neden bana tercih ettin? diye sordu. Hz. Ömer (r.a.) de oğlu Abdullah'a Resuluilah (s.a.v.) O'nun babasını senin babandan daha çok severdi. Üsame de Resuluilah (s.a.v.)'a senden daha sevimlidir. diye karşılık verdi. Kardeşlerim! Hz. Ömer (r.a.)'le ilgili buna benzer pekçok misal mevcuttur. O'nun her hareketi bir incelik ve fevkaladelik taşıyordu. Güçlü iman ve sarsılmayan ihlasıyla Müslümanlar'a eşsiz örnek olmuştu. Hakkı ortaya koyma yolunda kimseden korkmaz ve çekinmezdi. Allah O'ndan razı olsun! Salat ve selam Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'e Al'ine ve Ashab'ına olsun! HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.A.)'IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (İH) Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed <s.a.v.)'e Al'ine Ashab'ına ve Kıyamete kadar İslam davasına hizmet edenlere de salat ve selam olsun! Değerli kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından ge-ien İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah (c.c.)'ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Müslüman kardeşlerin düşünce ve hedefleri herkes tarafından anlaşılmaya başlamıştır. Bu düşünce onların akıllarına yatmış ve gönüllerinde şekillenmiştir. Bazı kardeşlerimiz tarafından tertiplenen bir toplantıda hazır bulunmuştuk. Bu toplantıda kardeşlerimizin bir kısmı konuşmuş fikir teatisinde bulunmuş ve Müslüman Kardeşlerin hedeflerini en güzel bir şekilde dile getirmişlerdi. Yapılan bu konuşmalar bana güven verdi ve bende sarsılmaz bir duygu meydana getirdi. O zaman müslüman kardeşler arasında kuvvetli bir bağın var olduğunu hissettim ve davayı anladıklarına da çok sevindim. Fakat bu ameli hareketler ruhi bir kaynaşma olmadıkça ve gönüllerle ruhlar arasında ünsiyet sağlanmadıkça bizleri gerçek gayeye götüremez. Resulullah (s.a.v.) bir Ha-dis-i Şerifinde şöyle buyuruyor İman etmedikçe Cennet'e girme hakkına sahip olamazsınız. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. İslam daveti ihtiva ettiği gerçeklerle tabii bir şekilde yayılmıştı. Oysa diğer semavi davetler böyle olmamış ve propaganda yoluyla yayılma imkanını bulmuştu. İslam davetinin yayılmasında işinde dürüst ve dinine sadık bir müslümanın herhangi bir yere gitmesi kafi geliyordu. Çünki İslam dinini gerçekten yaşayan müslümanı görenlerin gönülleri bu dine meylediyor yaratılış itibariyle iç "duyguları ona yatıyor ve hiç zorlanmaksızın kendi istekleriyle müslüman oluyorlardı. Ey Muhammed! Hakk'a yönelerek kendini. Allah'ın yaratılışta verdiği dine ver... İslam dini gönülleri islah eden ve nefisler üzerinde hakimiyet kurup onları aydınlığa kavuşturan bir dindir. ...Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır! Ben bu münasebeti fırsat bilerek konuyu destekler mahiyette gecemizi Ömer bin el-Hattab (r.a.)'-ın siretine devam etmekle değerlendirmek istiyorum. Vakıa burada kendimizde eksik kalan bir hususun tamamlanmasını arzu ettiğimiz bir yön var. İlk müslümanlarm hayatlarını incelediğimizde İslami terbiyenin bunlar üzerinde açrk bir şekilde tecelli ettiğini görürüz. Nitekim İslam terbiyesi İlk Müslü-manlar'ın ruhlarına nüfuz etmiş ve günlük yaşayışlarını olgun bir şekilde yönlendirmede büyük rol oynamıştır. İslam daveti mensupları tarafından bilinmesinin tanınmasının ve anlaşılmasının ötesinde onların üzerinde yepyeni bir ruh vücuda getirmiştir. İslam davetini kabul ettikleri gün duygulan ve karakterleri değişmiştir. İlk yaşayışlarından tamamen uzak yeni bir hayata kavuşmuşlardır. Bir adam. Re-sululiah (s.a.v.)'a gelir iman etmeme rağmen cimriliğim ve korkaklığım devam etmektedir. der. Hz. Ömer (r.a.) araya girerek adama Kendi kendini rezil ettin! diye karşılık verir. Bunun üzerine Resu-lullah (s.a.v.) Dünyada rezil olmak ahirette rezil olmaktan daha ehvendir. buyurur. Bu adam için dua eder ve adam da cimri iken cömert korkak iken cesur olur. Kardeşler! İslam daveti ilk günlerinde gönüllere- ruhlara ve duygulara nüfuz edip mensuplarını tamamen yeni bir nesil haline getirmişti. Müslüman Arap Milleti İslam'dan önceki Arap Milleti'nden tamamen değişik bir millet haline gelmişti islam dininin iman edenler üzerinde yaptığı tesiri gösterme hususunda Hansa'yı misal olarak verebiliriz. Hansa bütün çocukiarmı Kadisiye savaşı'na gönderir ve çocukların hepsi de Allah (c.c.) yolunda yaptıkları bu savaşta şehid düşerler. Bunu duyan anne Çocuklarımın Kendi yolunda şehid düşmeleri şerefini bana bahşettiği için Allah (c.c.)'a hamd eder ve Cennette bizi biraraya getirmesini niyaz ederim. der. Bu yaşlı kadını değiştiren ve böylesine büyük bir acıya karşı kendisine sabır gücü veren nedir? O'nun duygularını değiştiren ve O'na sabır gücü veren gerçek yeni inancı intisab ettiği yeni din ve sağlam düşünceye sahip olmasıydı. Gerçek itikadı O'na Bu çocuklarım ölmediler! dedirtmiştir. O yavrularının Allah Katında yaşadıklarına ve ölmediklerine inanıyordu. Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın bilakis Rab'leri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler. Allah'tan bir nimeti ve bolluğu yara isabet ettikten sonra Allah'ın ve Peygamberin çağrısına koşan mü'minlerln ecrini Allah'ın zayi etmediğini görerek müjdelemek isterler. (3) Bu anne Müslüman olmadan önce. imansız ve itikatsız yaşadığı günlerde kendisi için değerli olan herşeyi kaybettiğinde üzülür ve kederlenirdi. Fakat iman ettikten sonra O'nu hiçbir şey üzmez oldu. Zaten tevhid nuru ile aydınlanınca O'nu ne üzebilirdi ki?! O' Allah'tan Huld Cennetinde çocuklarıyle bir-orada olmaktan başka birşey dilemiyordu. Allah (c!c) bir Ayetinde şöyle buyurmaktadır ... Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez... (4) Bir diğer Ayet'inde de Kendini arıtan saadete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır. (3) buyurmuştur. İslam'ın getirdiği bu esaslar milletlerin teşek-ve tesisinde güçlü bir faktör olmuştur. Bunun için bir toplumu meydana getirmede ve bu toplumda -ahlakı yerleştirmede kuvvetli temeller aramamız gerektiğini her münasebette söylemişimdir. Üzülerek ifade edeyim ki böyle bir topluma kavuşmamız İçin şansımız pek azdır. İçimizdeki zayıfy imanın yerini güçlü iman kötü işlerin yerini iy{ işler almadık-'&& -parçalanmalarına rağmen- Batılı milletlere kar-gj ğalip gelebileceğimizi zannetmeyin. Çünkü onlar ahlak kurallarına tamamen uymuş ve mesai saatlerine sadık kalmışlardır. Bu durumlarr yapılan muamelelerde kendilerine güven sağlamış böylece dünya işlerinde başarı elde etmişlerdir. Biri bana Saatini tamir ettirmek üzere ecnebi bir saatçiye gittiğini saatini tamir edilmesi için kendisine verdiği gün ve saatte tamir edip hazırladığını anlatmıştı. Avrupa ülkelerinde herkes gazetesini alır parasını bu maksad için hazırlanan kutuya atar. Bu durum tramvap ve benzeri vasıtalar için de geçerlidir. Kardeşlerim! Bütün bunlar İslam dini esaslarında ve İslam ahlakının ruhunda mevcuttur. İnsanoğlunun övünebileceği özellik ve mesuliyet duygusu da budur. Eğer Müslümanlar bu ahlakı kendilerine mal edebilselerdi iç açjcı olmayan bu halden daha iyi bir durumda olabilirlerdi. Kötülüklere ve günah olan işlere son vermedikçe kıldığımız namaz çektiğimiz teşbih ve okuduğumuz Kur'an'ın bize fayda sağlamayacağı açık bir gerçektir. Bir Hadis- Şerifte Her kim ki namazı kendisini kötü ve günah işlerden alıkoymuyorsa bu kimsenin namazı namaz değildir. buyurulmuştur. Bu demek değildir ki namazı terkedelim ve ibadetlerden vaz geçelim... Bilakis bu ibadetleri farz kılınışlarındaki hikmetleri gözönünde bulundurarak tam bir ihlas ve samimiyetle yerine getirmemiz gerekmektedir. Allah (e.a) farz kıldığı şeyleri yüce hikmetlere bağlamış değerli amaçlara üiaşma vesilesi kılmıştır. Allah (c.c.) bütün bunları nefsimizi değiştirmek chlakımızi olgunlaştırmak ve değerimizi korumak için emretmiştir. ...Oysa Ailah bilir sizler bilmezsiniz. {8) Kardeşler! Yaşadığımız bu ahlaktan sıyrılarak faziletli güzel ahlaka bürünmeliyiz. Ahdimize vefa gösterip sözlerimizde doğru olmalıyız. İşlerimizde samimi davranmalıyız. Zorluklara karşı göğüs gerip sabırlı olmalıyız. Bizi olgunlaştıracak fazilet kaynak larından yararlanmalıyız. Allah (c.c.) için sevmeli ve O'nun için buğz etmeiiyiz. İki yüzlü ve münafık olmamalıyız. Çünkü bu mertliğe ve kamil bir mü'minin ölçülerine ters düşer. Allah (C.C.) bir Ayet-i Celile-sinde şöyle buyurur İnsanlcrdan Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş kimi de beklenıekiedir. Ahdierini hiç değiştirmemişlerdir. (7) Bu kısa konuşmamızdan sonra yine müiminle-rin emiri Hz. Ömer (r.a.)'e dönelim. Daha önce kendisini mü'minlerin emiri ve hakim olarak ele almış O'nun tam şuurlu ve son derece uyanık bir hakim olduğunu en küçük şeyden haberdar olduğunu idaresi altında bulunan yerlerin uzak ve dağınık olmasına rağmen her tarafı kontrol" edebildiğini son derece hassas ve iieri görüşlü olmasının istediğini ortaya koymada kendisine yardımcı olduğunu söylemiştik. Ayrıca idaresinde yaşayanların moüarı-nı koruma işinde gayet titiz ve insanlar aracında adil olduğunu tam bir zühd ve kamil bir takva sahibi bulunduğunu ifade etmiştik. O herşeyi elde etme imkanına sahipti. Eğer isteseydi dilediğine kavuşabi-lirdi. Fakat O hayatını sürdürebilecek kadarına razı olur ve mütevazi yuvayı konforlusuna tercih ederdi. Resulullah (s.a.v.)'ı örnek alarak Allah (c.c.) katındaki derecelere nai! olmak için bundan fazlasına tamah etmezdi. Bu ahiret yurdunu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır. (8) Hz. Ömer (r.a!)'n zühd hayatı ile ilgili pekçok hatırası vardır Bizans kralının elçisi Hz. Ömer (r.a.)'in hilafet makamına gelir Emir'iniz nerededir?* diye sorar. Kendisi Hz. Ömer (r.a.)'in bulunduğu yere görürüiür. O'nu bir kerpici yastık edinmiş bir ağacın altında uyurken bulurlar. Hz. Ömer (r.a.)'in bu halini gören elçi Adaletli oldun kendini emniyete aldın ve uyudun ya Ömer!! der. Hz. Ömer (r.a.) bir defasında Şam'a geldiği zaman beraberinde bulunanlar kendisinden iyi elbiseler giyinip süslenmesini ve büyük bir merasimle şehre girmesini istediler. Ancak O yapılan bu teklife iltifat etmedi kalbini dolduran imanıyla övünerek şehre üzerinde mevcut olan elbiselerle girdi. Tarihçiler bu olayla ilgili olarak şunları söylemektedirler Şam Patriği. Kudüs'ün anahtarlarını bizzat Hz. Ömer' e teslim edeceğini ve sulh anlaşmasını yalnız onunla imzalayacağını şart koşmuş ve bunu Amr bir As'-a bildirrhişti. Çünkü Patrik Beytü'l-Makdis'in anahtarlarını teslim alacak olan şahsın vasfını Hristiyan-ların kitabı'nda devesi üzerinde falan kıyafetle gelecek.. diye okumuştu. Bunun gerçek olup olmadığını öğrenmek maksadiyle anahtarların teslimi ve muahedenin imzalanması için mü'minlerin Emir'i Ömer bin el-Hattab'ın bizzat gelmesini şart koşmuştu. O'nu kitapta okuduğu vasıfta görünce anahtarları kendisine teslim etmişti. Bu olay Hz. Ömer (r.a.)'in engin ferasetini en güzel ve en doğruyu Allah (c.c.)'ın kendisine ilham ettiğini gösterir. Namaz vakti gelince Hz. Ömer (r.a.) Hıristiyanarın kilisesinden uzak bir yere çekilerek namazını kıldıktan sonra onlara güven verdi ve kendilerine karşı iyi muamelede bulundu. Herkes O'na memnuniyetini-ifade ederek şükranlarını bildirdi. Birgün Hz. Ömr (r.a.) Müslümanlar'ın işleriyle meşgul iken Hafsa (r.a.) O'na uğrar ve — Kendinize biraz daho iyi baksanız biraz daha müreffeh yaşasanız olmaz mı? diye sorar. Hz. Ömer (r.a.) cevaben — Allahaşkına doğru söyle! Ömer'in önemi mi yoksa Resulullah (s.a.v.)'m önemi mi daha büyüktür?! der. Hafsa (r.a.) — Tabii ki Resulullah (s.a.v.)'ın önemi daha büyüktür! diye karşılık verince Hz. Ömer kendisine — Hz. Peygamber (s.a.v.) hiç yatağını değiştirmiş miydi? sorusunu yöneltir. Hafta (r.a.) — Hayır! diye eevap verir. Hz. Ömer (r.a.) bu defa —Hiç sofrada yermk yedi mi? deyince. Hafta (r.a.) — Hayır! der. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) — Dostum Hz. Peygamber (s.a.v.) benden ra-zt olarak ahirete intikal eyledi. O'nun halifesi Hz. Ebu Bekir (r.a.) de aynı şekilde benden razı idi. Yemin ederim ki Hz. Peygamber (s.a.v.) ve halifesinin yaşadığı hayat biçimini kesinlikle değiştirmeyeceğim. Bırak da o'nların erdiği mertebeye ben de ereyim! şeklinde konuşur. Hz. Ömer (r.a.)'in zühdü ve sıkıntılı hayatı bedeni ve ruhi güç için bir örnek teşkil etmişti. İnsanları zayıf düşüren ve onları helak eden şey en çok arzu-iorına esir olmaları ve aşırı derecede eğlenceye dalmalarıdır. Hz. Ömer (r.a.) ise ne arzularına esir düşmüş ve ne de eğlenceye dalmıştı. O hiçbir zaman uyuşuk olmamış başkalarına boyun eğmemiş ve dün-yc hayatının cazibesine kapılmamıştı. Bununla be-rober dilenciliği yasaklıyor - çalışmayı ve meslek edinmeyi teşvik ediyor ve halka şöyle sesleniyordu Ey nas! Herkes rızkını kazanmayı ihmal etmesin. Biliyorsunuz ki gök ne altın ve ne de gümüş yağdırır. Zühd başkaları çalışırken senin dünyayı bir tarafa itip sadece ibadetle meşgul olman değildir. Gerçek z(ihd çalışıp didinmeniz ve rızık kazanma yollarına tevessül etmenizdir. Hz. Ömer (r.a.) bir defasında mescide girer burada ibadet eden birini görür ve O'na — Geçimin nereden sağlanıyor? diye sorar. Adam —• Bana kardeşim yardım ediyor. der. Hz. Ömer (r.a.) (— Kardeşin senden daha mı hayırlıdır?! Çık kendi rızkını kendin kazan. Versinler ya da verme-sinicr başkalarına avuç açmaktansa alnınızın teriyle odun toplayıp geçiminizi temin etmeniz sizin için daha hayırlıdır. diyerek adama öğüt verir. Hz. Ömer {r.a.) idaresinde çalışanlara kendilerini bolca geçindirecek miktarda maaş verirdi. Bunun sebebini soranlara İnsanların mallarına tamah etmemeleri için *böyle yapıyorum. diye cevap vermişti. Hz. Ömer (r.a.)'e göre görünüşteki zühd kişinin ruhunda mevcut olan zühdün bir göstergesidir. O daima bu açıdan hareketle dünya ve ahiret işlerini değerlendiriyordu. Kardeşler! Bütün bunları anlatmamız herkesin Hz. Ömer (r.a.) gibi olmasını istiyoruz demek değildir. Biz bunları O'na uymak isteyenler için üstün örnek olsun diye ifade ettik. Hz. Ömer (r.a.)'in zarif davranışlarından biri de usta bir eğitimci olmasıydı. O emrinde çalışanları söyledikleri her söz ve yaptıkları her tasarruf için hesaba çekerdi. Cöbir bin Abdiiloh (r.a.)'ın her gün et satın aldığını gören Hz. Ömer {r.a.) O'na Her gün et almakta Allah'tan korkun. Çünki buna müptela olmak şaraba müptela olniak gibidir. dedi. Hz. Ömer (r.a.) birgün bazı memurlarına öğüt vererek kendilerine İnsanlara önce Allah'ın Ki-tab'ını sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Sünnet'ini öğretin. demiş ve bu hususta nasıl bir metod takip edeceklerini göstermişti. O Müslümanlar'ı ilgilendiren her ko.nuda son derece dikkatli hareket ederdi. Birçok fazileti ve güzel huyu kendinde toplayan bir şahsiyete sahipti. Kardeşler! Konuşmama son verirken kendim ve sizler için Allah (c.c.)'tan mağfiret niyaz ederim. Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Al'ine ve Ashab'ma olsun! HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.A.)'IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (IV) Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Al'ine Ashab'ma ve Kıyamete kadar O'nun davasma hizmet edenlere de salat ve selam olsun! Değerli kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak ve mübarek selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Kardeşler! Kalplerimizi birleştiren ve ruhlarımızı kaynaştıran bu gecemiz için sizlere güzel dilekler getirdim. Bildiğiniz gibi bu gece Allah (c.c.) için sevişen gönüller biraraya geliyor mühim meseleleri tartışıyor ve Allah (c.c.)'a kullukta bulunmanın dışında hiçbir şeyi gaye edinmiyor. Resulullah (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor Bir ses kıyamet gününde şöyle seslenecek Benim için sevişenler nerede? Benim için ziyaretleşenler nerede? Benim için meclisler ku""~!ar nerede? Celal'imin dışında başka bir gölgenin bulunmadığı bir günde onları gölgeme alacağım. Allah (c.c.)'dan bizi kendisi için sevişen ve kendisine itaatta bulunmak üzere biraraya gelip meclisler kuran kullarından kılmasını niyaz ederiz. Peygamber (s.a.v.) bu sevgiyi ve bu bağları Hadislerinde ifade buyurmuştur. Nitekim bir Hadisinde Müzminlerin birbirlerini sevmede karşılıklı şefkat ve merhamet göstermede tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücudun uzuvlarından biri rahatsız olunca diğer uzuvları da rahatsız olur duyduğu acıyı duyar ve uykusuz kaldığı geceler de uykusuz kalır. der Diğer bir Hadis'inde de İslam camiasında mü'-minin mü'mine bağlılığı taşları birbirine kenetli yalçın duvar gibi metindir. ve bir diğerinde ise Müslüman müsiümanın kardeşidir. O'na zulmetmez.>> buyurur. İşte bu sevgi ve bu bağ mü'minlerin gönüllerinde derin muhabbet meydana getirmiş ve aralarında tam bir birlik sağlamıştı. Böylece birbirlerine karşı samimi bağlar kurmuşlar gönülleri karşılıklı sevgi ve muhabbet ile dolmuş ve hakikatta birleşmişlerdi Kardeşler! Daha önce de dediğimiz gibi Müslümanlar mal ve sayı bakımından yeterli ducutma gelmişlerdir. Onlar sadece birleşmeye cek haline gelmeye ve gönülleri birbirine bağlamaya muhtaçtırlar. İlk müslümanlar zaferi ancak güçtü imana sağlam inanca ve söz birliğine sahip olmakia elde etmişlerdi. Günümüz Müsiümaniarı'nın zaaf noktası kendi kişiliklerine hazırladıkları planlara ve güçlü olduklarına inanmamalarıdır. Biz her şeyden önce duygularımızı harekete geçirecek hak ve adaleti gerçekleştirmede yardımcı olacak bağları temin edecek bir inanca muhtacız. Olgunluk ve yücelikten uzak boş şeylere değil Allah (c.c.)'ın Kitabı'nda mevcud olan gerçeklerin tesiri altında kalan uyanık gönüllere muhtacız. ...gerçeği öğrenmelerinden gözleri yaşla dolarak Rabbimiz! İnandık bizi de şahitlerden yaz. derler. Bu gece yapacağımız sohbette Ömerü'l-Faruk (r.a.)'i bir fetih olarak ele alacağımıza söz vermiştik. Bu vadimizi yerine getirmek üzere Hz. Ömer (r.a.)'in — bir fatih olarak — kişiliği üzerinde duracağız. Daha önceki konuşmalarımızda Hz. Ömer (r.a.)'in kişiliğini bir sahabi ve bir devlet reisi olarak ele almıştık. Ayrıca birinci Halife Ebu Bekir es'-Sıddik (r.a.)'-in siretinden söz ederken Hz. Peygamber (s.a.v.)'in halifesi olarak müslümanları nasıLidare ettiğini ha-iifeliği sırasında her tarafın nasıl güvenle dolduğunu İslam'ın sesini her tarafa nasıl duyurduğunu müs-lümanları fitne ve fesaddan uzak tutarak onları nasıl bir güvene kavuşturduğunu dile getirmiştik. Bütün bunları gerçekleştirdikten sonra da İran ve Bizans İmparatorlukları'na karşı savaş açtığını müslüman-lara bir şahsiyet kazandırdıktan sonra hayata yeda ederek Rbbine vasıl olduğunu ve görevi de Uz. Ömer ir.a.)'e devrettiğini söylemiştik. Hz. Ömer (r.a.)'in devraldığı görevde en ufak bir ihmalde bulunmadığını ümitsizliğe düşmediğini ve aksine - bilindiği gibi son derece azimli ve uyanık olduğunu da söylemiştik. Bizans'a karşı yapılan harekette Hz. Ebu Bekir (r.a.) Halid bin Velid kumandasında Bizanslılarla savaşmak üzere bir orduyu yola çıkarmıştı. Ordu Şam'a vardığında Şam'ı surlarla kuşatılmış buldu. Hz. Ömer {r.a.) halife olunca Hz. Halid'den kumandanlık görevini almış ve O'nun yerine Ebu Ubeyde bin Cer-rah'ı tayin etmişti. Bu kıssayı hepimiz biliyoruz. Hz. Ömer (r.a.) kumandanlığı Hz. Halid'den alıp Ebu Ubeyde'ye verirken bu işi ne hislerine kapılarak ne bir kin sebebiyle ve ne de bir intikam maksadiyle yapmıştı. O bu işi sadece Allah rızası için yapmıştı. Çünki O Müslümanlar'ın hakimiydi. Hz. Ömer el-Fa-ruk (r.a.) gibi şahsiyetli ve gerçek iman sahibi bir hakimin yapacağı en doğru iş bu olabilirdi. Nitekim kargaşalıkları önlemek işleri Allah (c.c.)'ın razı olacağı ve kendisinin uygun göreceği yöne çevirmek iyi bir idarecinin yapması gerekli olan bir davranıştır*. Hz. Hlid'in bir kumandan olarak zaferden zafere koşması ve yaptığı bütün harekatlarda herkesi dehşete düşürecek kadar kahraman bir asker oluşu Hz. Ömer (r.a.)'in dikkatini çekmişti. (Müslümanların bir kısmı zaferin tek sebebinin Hz. Halid'-(r.a.)'in eşsiz kumandanlığı ve kahramanlığı olduğuna inanmaya başlamışlardı.) Durumu gören Hz. Ömer (r.a.) insanlar arasında bir fitnenin vüku bulabileceğinden korkmuş bu yüzden kumandanlığı O'ndan alarak Ebu Ubeyde'ye vermişti. Hz. Halid (r.a.) de bu kararı yerinde bularak makul karşılamış ve gönül rızası ile kumandanlık görevini bir başkasına devretmişti. Sonra da bir asker olarak savaşan Müslümanlar'ın saflarına katılmış en tehlikeli yer ve en korkunç durumlarda kılıcıyla düşmanlara karşı savaşını sürdürmüştü. Hatta bu hususta kendisine — Neden kendini böylesine tehlikeli ve zor durumlara atıyorsun?! denildiğinde Kumandan iken ordunun yenilgiye uğramasından korkardım. Ama şimdi savaşan askerlerden önce veya sonra ölsem benim için önemli değildir. Eğer savaşa katılmayacak olsaydım Allah (c.c.) katında mazeretim ne olurdu?! Allah (c.c.) Müslü-manlar'a kumandanlarını mübarek kılsın! diye karşılık vermişti. Güçlü iman sahibi sadık mü'minlerln durumu işte budur! En şiddetli musibetler bile kendilerin! etkilemez ve en yüce mevkiler onları değiştirmezdi. Hz. Halid (r.a.) şöhretin ardından koşan kimselerden değildi. Aksine O. ilgililere danışmadan hiçbir işte kendi kendine karar almayan pak ve güçlü kişiliğe sahipti. Hz. Musa (a.s.) Rabb'inden kardeşini kendi işinde yardımcı kılmasını taleb etmiş ve şöyle demişti Ailemden kardeşim Harun'u bana vezir yap beni onunla destekle Onu görevimde ortak kıl. Bu gibi mevhibelere sahip olan kimselerin Hakk'-ın potasında erimeleri gayet tabii ve normaldir. Çün-ki Hakk'ın potasında erimek Aynü'l-Bekadır. Hz. Halid'in son nefeslerini tüketmekte olduğu haberi Hz. Ömer (r.a.)'e ulaştığında ailesine karşı Hz. Halid'in iyiliklerini itiraf ederek şöyle demişti Anneler Halid gibi bir evlat doğurmamıştır. Allah rahmet eylesin! Hz. Ebu Bekir insanları değerlendirmede benden daha isabetliydi. ömrünün son günlerinde Hz. Halid'e Çocuklarına vasi kim olacak? şeklinde bir soru tevcih edildiğinde Hz. Ömer çocuklarımın vasisidir. diye karşılık vermişti. Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) bir kumandan olarak Müslümanlarla Bizanslılar arasında devam edege-len savaş ateşini yakmakla işe başlamış sonra da Hz. Halid'i kumandanlık görevinden azledip yerine Ebu Ubeyde'yi tayin etmiş ve Müsenna bin Harise'yi de İran cephesinde görevlendirmişti. Bu savaşta İranlı'lar başta Rüstem olmak üzere en mahir ku-mandanlarıyla Müslümanlarla savaşmışlardı. Müslümanlar bu haberi Hz. Ömer (r.at)'e ulaştırıp Müslüman ordularına yetiş! dediler. Hz. Ömer (r.a.)'i bir düşünce aldı. Zira Araplar İranlılardan korkuyorlardı. Çünkü İranlı'lar Yemen. Hfra ve Arap yarımadası'nin büyük bir kısmını istila etmişlerdi. Hz. Ömer (r.a.) bu durum karşısında düşüne düşüne kendini kaybeder hale gelmişti. O. Müslümanlar'ın ileri gelenlerini toplayarak onlara bizzat İran cephesine katılacağını bildirince bütün Müslümanlar bu karara sevindiler. Ancak ileri görüşlü olanlar buna karşı çıktılar. Hz. Ali (r.a.) Sen ne yapmak istiyorsun? diye sorunca Hz. Ömer (r.a.) Ben de savaşan Müslümanlar'a katılmak istedim! şeklinde karşılık vermişti. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) Eğer İranlılar bunu öğrenecek olurlarsa karşımıza daha büyük güçle çıkarlar. Şayet yenilecek olursan Müslümanlar güçlerini tamamen kaybetmiş olurlar. diyerek Hz. Ömer (r.a.)'i ikaz etmiş ve Kendisinin Medine'de kalıp bu iş için yerine Müslümanlardan birini göndermesini teklif etmişti. Hz. Ömer (r.a.) yapılan bu teklifi makul karşılayarak bu görev için uygun kim olabilir? diye düşünürken Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.) çıkagelmişti. Hz. Ömer (r.a.) hemen Vallahi. O'nu buldum! demiş ve Sa'd bin Vakka6'ı İran cephesine kumandan tayin edip sonra da seferberlik ilan etmişti. Hz. Ömer (r.a.) yeni tayin ettiği kumandana Ya Sa'd! Resulullah'ın dostu olman sana gurur vermesin. Allah (c.a) kötülüğü kötülükle değH iyilikle imha eder. Seni İran cephesine kumandan tayin ettim kendini hayra ve karşılaşacağın sıkıntılara karşı sabra alıştır! şeklinde öğüt vermiştir. Sa'd (r.a.) bu öğütlere uyarak görevini en mükemmel bir şekilde yerine getirmiş zulümde çok ileri giden bu devlete karşı zafer kazanmıştı. Böylece İran Kuvvetlerini kökünden silmişti öte yandan Hz. Halid (r.a.) Bizans kuvvetlerini püskürtmüş Suriye topraklarından çıkararak Bizans hudutlarına dalmış askerleriyle beraber İstanbul boğazına kadar ulaşmayı başarmıştı. Ayrıca Müslümanlar Mısır Trablus ve birçok Afrika ülkesini ard arda fethetmiş batıya doğru Burka doğuya doğru ise İran körfezi hudutlarına kadar varmışlardı. Hülasa Hz. Ömer (r.a.)'in devri İslam'ın iftihar ettiği ve tarihte eşi görülmeyen bir devirdir. Salat ve selam Efendimiz Hz. (sa.v.)'e Al'ine ve Ashab'ına olsun! Muhammed Not Osman bin Affan (r.a.) Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.) Halid bin Velid (r.a.) ve Ömer bin Abdülaziz (r.a.)'e ait güzide hayat hikayeleri bu kitaba sığmadığı için dokuzuncu risalenin baş tarafına alınmıştır. Sekizinci kitabın sonu Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliğin 5maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir Son Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ ByIgleoo ]] tarafından www.CepSitesiNet – www.MobilMp3Net – www.ChatCepCom Siteleri için hazırlanmıştır EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı enerji ile daha iyi işler yapabilsin Herkese saygılarımı sunarım Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek adreslerinden takip ediniz Not Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa bize öneriniz varsa yada elinizdeki kitapları paylaşmak için bizimle iletişime geçin Teşekkürler Ne Mutlu Bilgi için Bilgece yaşayanlara By-Igleoo www.CepSitesiNet