Tarihçe 25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyetinin kuzey bölgesinde bir uçurumun dibinde üç kadın cesedi bulunur. Cesetler, Trujilo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Direniş Hareketi Clandestina’ nın militan kadın kadroları; Patria, Minerva ve Maria Teresa MIRABEL kardeşlere aittir. Trijilo diktatörlüğü bu ölümler için “trafik kazası” açıklaması yapar. Ancak kısa süre içerisinde üç kızkardeşin tecavüz edilerek katledildikleri açığa çıkar. MIRABEL kardeşlerin katledilmeleri Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırır. Bu durum, direniş hareketinin güçlenmesini sağlar. Bir yılın sonunda diktatörlük, anti-Trujilo hareketi tarafından düşürülür. Ve Mirabel Kardeşler, özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelirler. Patria Mirabel Reddet.. Diren.. Hayır de! Yerlisi, göçmeniyle tüm kadınları; “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarıyla işsizleştirme, yoksullaştırma saldırılarına, sosyal hak kesintilerine, zamlara, şiddete karşı, Minerva Mirabel Örgütlenme haklarına, siyasal hak ve özgürlüklere yönelik tüm saldırılara karşı birleşmeye, direnmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz. 25 Kasım da sokakları doldurmaya, şiddetsiz bir dünya talebimizi büyütmeye çağırıyoruz. Biz sustukça kölelik, biz sustukça geleceksizlik, biz sustukça şiddet, biz sustukça savaşlar, biz sustukça sömürü, biz sustukça çürüme derinleşecek. İZİN VERMEYELİM!.. Şiddetsiz bir dünya için Kadın dayanışmasını büyüt! Maria Terasa Mirabel 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli kadınlar, 25-Kasım’ı “Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan ederler. 1999 yılında ise BM tarafından kabul edilir. Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon) Kadın Komisyonu Sermayenin Devletin Ailenin Erkeğin Şiddetine Karşı Dayanışmaya!.. Şiddetsiz bir dünya için Reddet!.. Diren!.. Hayır de!.. Kasım 2008 Kadınlar! 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısı ile sizleri; Fiziksel şiddet… cinsel şiddet… ekonomik şiddet… psikolojik şiddet… aile içi şiddet… duygusal şiddet… siyasal şiddet… topluluk içi şiddet… vb. çevremizi saran tüm şiddet duvarlarına karşı savaş açmaya çağırıyoruz. Kadına yönelik şiddetin temelinde; kadınlarla erkeklerin hayatın her alanında eşit olduğunu reddeden erkek egemen bakış açısı, ideolojisi, psikolojisi, kültürel, sosyal yaşam alışkanlıkları ve gelenekleri bulunur. Ve bunlar, kendi kendine yok olmazlar. Komplike bir mücadele ile ortadan kaldırılabilir. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü işte bu nedenle önemlidir. Kadına yönelik şiddetin nedenleri ve sonuçlarının açığa çıkarılması, şiddet kültürünün ve biçimlerinin irdelenmesi, sorgulanması ve mahkûm edilmesi önemlidir. Önemlidir, çünkü kadının yaşadığı özgüven problemlerinin gerisinde yatan gerçek bu “ayrıntılarda” saklıdır. Önemlidir, çünkü şiddeti sadece erkekle sınırlı tutan, cinsler arası savaşıma kendisini kilitlemiş, egemenlik ilişkisinin el değiştirmesini istemenin ötesine geçmeyen labirentlerde doğru yolun bulunması zorunludur. Önemlidir, çünkü “özgürlükler dünyası” yalanları ile var olanla yetinmemizi telkin eden, talepsiz ve örgütsüz bırakarak geleceğimizi belirleme gücünü ellerinde tutmaya çalışan sistemin gerçek yüzü bu kareler arasında saklıdır. İşçi ve emekçi kadınlar, dostlar; Dostlar, kadın yoldaşlar; 2008 25 Kasım’ını “mali kriz, ekonomik kriz” tartışmaları, “çözüm” politikaları, emperyalist restleşmeler, işgal ve savaş çığırtkanlıkları içerisinde karşılıyoruz. Tarihsel deneyler göstermiştir ki emperyalist - kapitalist güçlerin içerisine girdiği her kriz, öncelikle işçi ve emekçileri vurmuştur. “Kriz” nedeniyle işsizleştirilen, ücretleri dondurulan, vergileri arttırılan, sosyal hakları tırpanlanan, zam saldırısına uğrayan, yoksullaştırılan, ödenekleri sermayeyi kurtarmak için kullanılan işçiler ve emekçiler olmuştur. Sermayenin krizi biz işçi ve emekçilerin boğazından kesilerek telafi edilmeye çalışılır. Olmadı.. savaşlar çıkarılır. Çocuklarımızın kanları üzerinden sermayenin palazlanma alanları açılır. Bu iddialarımızın anlaşılması için I. ve özellikle II. Dünya savaşı öncesine bir göz atılması yeterlidir. Bu yüzden ekonomik krizler yalnızca ekonomik değil aynı zamanda sosyal, politik olgulardır. İşçi ve emekçiler içerisinde “kriz”lerin ilk vurduğu kesim ise her zaman olduğu gibi yine kadınlar olacaktır. İşten ilk çıkarılanlar, sosyal hak kaybını ilk yaşayanlar, toplumsal çürümeden ilk etkilenenler kadınlar olacaktır. Şiddet kültürü gelişecek ve işsizliğin, yoksulluğun yaratacağı psikolojik sorunların, gerilimlerin sonuçlarını en çok kadınlar yaşayacaktır. Aile içi şiddet arttığı gibi mutfağın sorumlusu olarak görülen kadın, çocukların feryadının da ilk adresi olacaktır. Yeni savaş senaryoları, işgal gibi olgularla birleştirildiğinde kadınların yaşadığı şiddet daha da boyutlanacaktır. Göçmen emekçi kadınlar cephesinden ise yukarıda sıraladığımız tüm sıkıntılar ırkçılık ve ayrımcılık politikaları ile beslenecek ve daha da ağırlaşacaktır. Bu nedenle; sermayenin, devletin, ailenin ve erkeğin şiddetine karşı kadın dayanışmasını büyütmek ve örgütlemek her zamankinden daha da önemli hale gelmiştir.