Farmasötik kimya, kelime anlamıyla eczacılık kimyasıdır. İlaç olabilecek yeni bileşiklerin tasarımı, geliştirilmesi, sentezi, bu bileşiklerin kimyasal analizleri ve organizma ile olan etkileşimlerini inceleyen bir bilim dalıdır. İlaç molekülünün ilk tasarlanmasında piyasaya sunulmasına kadar geçiridiği tüm aşamalar farmasötik kimyanın konusudur. Medisinal Kimya, ilaç tasarımı, geliştirilmesi ve sentezinin yanı sıra daha çok ilacın aktivitesinde temel olan biyokimyasal prensiplere ve moleküler farmakoloji esaslarına dayanan bir bilim dalıdır. Farmasötik Kimya’nın Kapsamı: •İlaç etken maddesi sentezlemek •Sentez yöntemlerini saptamak ve uygulamak •Sentezlenen İlaç etken maddesinin yapısını aydınlatmak •İlaç etken maddesinin fiziksel, kimyasal ve fizikokimyasal özelliklerini belirlemek. •İlaç etken maddesinin in vitro ve in vivo deneylerle biyolojik aktivitesini Yaptırtmak, bu sonuçları değerlendirmek. •Biyolojik sistemlerdeki ilaç etken maddesinin metabolizma ürünlerini ve metabolize olmadan kalan kısmını saptayacak yöntemleri belirlemek. •İlaç etken maddesinin miktar tayinine ve tanısına yarayacak yöntemleri geliştirmek ya da bulmak. •Bir preparatta yer alan etken madde ya da maddelerin stabilitesini yani saklama koşullarına ve zamana bağlı olarak bozunup, bozunmadığını saptayacak yöntemleri araştırmak. •İlaç etken maddesinin kimyasal parçalanma yolunu ve bu parçalanmada oluşan bozunma ürünlerinin yapısını aydınlatmak ve miktar tayinleri yapmak. https://www.youtube.com/watch?v=todL1n4Tnb0 İLAÇ Hastalıkların teşhisi, tedavisi, profilaksisi (hastalıktan korunma) cerrahi girişimlerin kolaylaştırılması ve bazı fizyolojik olayların değiştirilmesi (doğum kontrolü gibi) amacıyla tıpta kullanılan ve biyolojik etkinliği olan saf kimyasal madde veya ona eşdeğer bitkisel veya hayvansal kaynaklı standart miktarda etkin madde ve yardımcı madde içeren kimyasal preparattır. İlaç Etken Maddesi Kimyasal sentez yolu ile ya da doğal kaynaklardan kazanılan, insan ve hayvan organizmasındaki hastalıkların engellenmesinde, geriletilmesinde, iyileştirilmesinde ve tanısında kullanılan, kimyasal yapısı ve özellikleri saptanmış olan maddelere ilaç etken maddesi denir. Tarihsel Gelişim Ok zehirleri, tütsüler, boyalar, bitkiler... 1762 Dover tozu Diyaforik (terletici etki) 1844 Kokain 1805 Morfin 1898 Heroin 1899 Aspirin 1928 Penisilin 1912 Fenobarbital 1903 Coca Cola’ da kokain’in yerine kafein 1920 Marijuana 1933 Amfetamin Tarihsel Gelişim 1935 Sülfonamit 1937 Antihistaminik 1951 Steroit sentezi 1955 Metildopa 1952 Klorpromazin 1964 Propranolol 1960 Benzodiyazepin 1990 Omeprazol 1971 Levodopa 1967 Amantadin 1975 Insulin 1998 Klopidogrel Son 3 yılda FDA tarafından onaylanan ilaçlar 2015 Lesinurad Selexipag Sugammadex Alectinib Sebelipase Alfa Elotuzumab Necitumumab İxazomib Daratumumab Osimertinib Cobimetinib Mepolizumab Asfotase Alfa Trabectedin Patiromer For Oral Suspension İdarucizumab Aripiprazole Lauroxil İnsulin Degludec İnjection Trifluridine And Tipiracil Cariprazine Uridine Triacetate Rolapitant Evolocumab Flibanserin Daclatasvir Sonidegib Alirocumab Brexpiprazole Sacubitril/Valsartan Lumacaftor 200 Mg/İvacaftor 125 Mg Cangrelor Eluxadoline Deoxycholic Acid İvabradine Cholic Acid Dinutuximab İsavuconazonium Sulfate Ceftazidime-avibactam Panobinostat Lenvatinib Palbociclib Parathyroid Horomone Secukinumab Edoxaban 2016 Nusinersen Rucaparib Crisaborole Bezlotoxumab Olaratumab Eteplirsen Lixisenatide Lifitegrast Ophthalmic Solution Sofosbuvir And Velpatasvir Gallium Ga 68 Dotatate Fluciclovine F 18 Obeticholic Acid Daclizumab Atezolizumab Pimavanserin Venetoclax Defibrotide Sodium Reslizumab İxekizumab Obiltoxaximab Brivaracetam Elbasvir And Grazoprevir 2017 Secnidazole Copanlisib Benznidazole Meropenem and Vaborbactam İnotuzumab Ozogamicin Glecaprevir And Pibrentasvir Enasidenib Sofosbuvir, Velpatasvir and Voxilaprevir Neratinib Maleate Guselkumab Betrixaban Delafloxacin Sarilumab Edaravone Durvalumab Abaloparatide Midostaurin Brigatinib Cerliponase Alfa Valbenazine Deutetrabenazine Ocrelizumab Dupilumab Niraparib Naldemedine Avelumab Safinamide Ribociclib Telotristat Ethyl Brodalumab Deflazacort Etelcalcetide Plecanatide İlaçların Sınıflandırılması •Kimyasal yapı: taşıdıkları kimyasal yapıya göre amino asitler, nitro bileşikleri, sülfonamitler gibi •Farmakolojik etki veya Terapötik kullanım: İlaç etki tarzına göre Merkezi sinir sistemi depresanları (Genel Anestezikler, SedatifHipnotikler, Merkezi Etkili Kas Gevşeticiler, Narkotikler) Antihistaminikler, Sitostatikler, Antiinfektif bileşikler ( Antibakteriyel, Antimikotik, Antiviral, Antiparaziter) Antineoplastikler Kalp-Damar sistemi ilaçları İlaçların Sınıflandırılması •Moleküler seviyede etki mekanizması: Henüz bütün ilaçların etki mekanizmaları bilinmediğinden, bu sınıflama tüm ilaçları kapsamayabilir. Enzimler üzerine etki eden ilaçlar enzim aktivatörleri, enzim inhibitörleri, enzim reaktivatörleri •Anatomik terapötik kimyasal özellikler: Öncelikle bütün ilaçlar 14 ana anatomik sınıfta toplanır; daha sonra her birini kendi içinde terapötik alt gruplara ayırır ve en son olarak da kimyasal alt sınıflamaya tabi tutar. Merkezi sinir sistemi → Psikoleptik → Trankilizan → Benzodiazepin türevi → Diazepam. İlaçların İsimlendirilmesi •Kod numarası: Genellikle ilacı ilk elde eden veya test eden laboratuvar, araştırıcı veya araştırma grubunun isminin ilk harfleri ile bunu takibeden bir sayıdan oluşur. SY 801 Kullanılış süresi kısıtlıdır; ilaca uygun bir isim bulununcaya kadar kullanılır. İlaçların İsimlendirilmesi •Kimyasal isim: Bileşiğin kimyasal yapısını tam olarak açıklayan, IUPAC (International Union of Pure and Applied Chemistry), CA (Chemical Abstract) gibi kuruluşların nomenklatür (isimlendirme) kurallarına göre yapılan isimlendirmedir. Uzun ve karmaşık olduğundan pratikte kullanımı kısıtlıdır. p-Asetilaminofenol 5-etil-5-fenil-2,4,6(1H,3H,5H)-pirimidintrion 5-Metoksi-2-{[(4-metoksi-3,5-dimetil-2-pridinil)metil]sulfinil}1H-benzimidazole İlaçların İsimlendirilmesi Ticari isim (Proprietary name): İlacı üreten firmanın kendi ürününe verdiği özel isimdir. İsmin ilk harfi büyük yazılır. Parol ve Luminal Eğer isimde birden fazla kelime varsa, her kelimenin ilk harfi büyük yazılır. Aynı ilaç çoğunlukla birden fazla firma tarafından üretilir ve her firma kendi ticari ismini verir. Ticari isim bazen bir tek ilacı değil, bir ilaç kombinasyonunu ifade eder. İlaçların İsimlendirilmesi Genel isim: İlaç isimlerinin her yerde aynı olması amacıyla yapılan çalışmalar sonucunda verilen isimlerdir. Dünya genelinde ortak bir anlaşmaya varılmadan önce kullanılan ismlerdir. asetaminofen, N-(4-hidroksifenil) asetamit, 40-hidroksiasetanilid, p-asetamidofenol, N-asetil-p-aminofenol, parasetamol İlaçların İsimlendirilmesi Resmi isim (Official name) Ticari olmayan isim (nonproprietary name) Jenerik isim: İlaca, ulusal veya uluslararası düzeyde iletişimde standardizasyonu sağlamak için, resmi kuruluşlar tarafından verilen isimdir; ticari üreticisinden bağımsızdır. Parasetamol Fenobarbital Jenerik isimler, her ülkede ulusal resmi kuruluşlar ve dünyada WHO tarafından saptanır ve onanır. İlaçların İsimlendirilmesi Uluslararası ticari olmayan isim (International Nonproprietary Names=INN) •basit, kısa ve tercihan tek kelime olmalı, •kolay söylenebilir ve yazılabilir olmalı •kullanımda olan diğer isimlerle karışabilecek yakınlıkta da olmamalı •anatomik, fizyolojik, patolojik veya terapötik bir çağrışım yapmamalı Eğer bileşik, belirli bir “farmakolojik ilaç grubu”na dahilse, INN bu farmakolojik grup ilişkisini, mümkünse, kullanılan özel eklerle göstermelidir. İlaçların İsimlendirilmesi Belli bir farmakolojik grupla ilişkiyi göstermek amacıyla kullanılması önerilen ekler WHO tarafından bir liste haline getirilmiştir. Ek İlaç grupları Örnek -ak -al -alol -apin -azepam -azosin -azon -baktam -bamat -barb -bendazol -dil -dipin estr -fenamik asit -fibrat -filin -ikam iyo-iyo- veya iyot-izin İbufenak grubu antienflamatuar ajanlar Aldehitler Labetalol tipi -blokörler Psikoaktif trisiklik bileşikler Diazepam grubu bileşikler Bir grup narkotik antagonist/agonistler Fenazon grubu antienflamatuar analjezikler -Laktamaz inhibitörleri Propandiol ve pentandiol serisi anksiyolitik ilaçlar Hipnotik aktiviteye sahip barbitürik asit türevleri Tiyabendazol grubu antihelmintikler Vazodilatörler Nifedipin grubu kalsiyum antagonistleri Estrojenik bileşikler Antranilik asit türevi antienflamatuar bileşikler Klofibrat türevi bileşikler Teofilin türevleri İzoksikam tipi antienflamatuar ilaçlar İyot içeren kontrast bileşikler Kontrast bileşikler dışında iyot içeren diğer bileşikler Difenilmetilpiperazin türevleri Sulindak, etodolak Kloralhidrat Nadolol Klozapin, loksapin Oksazepam Pentazosin Oksifenbutazon Sulbaktam Meprobamat Barbital Mebendazol Minoksidil, izordil Nitrendipin, nikandipin Dietilstilbesterol, dienestre Mefenamik asit Siprofibrat Aminofilin Piroksikam İyodipamit Liyotironin Meklizin Ek İlaç grupları Örnek -kain- (-cain-) -kain (-caine) -konazol -misin (-micin) -misin (-mycin) nal-oksazin -ol -olol -on -peron (peridol) -pramin -prenalin -presin -pril -profen -salsef-semit -siklin -silin -stigmin sulfa-tidin -toin -vir Lokal anestezik aktiviteli antifibrilat bileşikler Lokal anestezikler Mikonazol grubu sistemik antifungaller Mikromonospor türlerinden izole edilen antibiyotikler Streptomisin türlerinden üretilen antibiyotikler Normorfinle ilgili narkotik antagonist/agonistler Nalidiksik asit grubu antibakteriyel bileşikler Alkol ve fenoller Propranolol grubu -adrenerjik blokörler Ketonlar 4-Fluoro-4-piperidinobutirofenon türevleri, nöroleptikler İmipramin grubu bileşikler Bronkodilatörler, fenetilamin türevleri Vazokonstrüktör, vazopresin türevleri Kaptopril grubu antihipertansif bileşikler İbuprofen grubu antienflamatuar ajanlar Salisilik asit türevleri Sefalosporin türevi antibiyotikler Furosemit grubu diüretikler Tetrasiklin grubu antibiyotikler 6-Aminopenisillanik asit türevleri, antibiyotikler Antikolinesterazlar Sülfonamitler, antiinfektifler Simetidin grubu H2-reseptör antagonistleri Hidantoin türevi antiepileptikler Antiviral bileşikler Prokainamit Lidokain Ketokonazol Gentamisin Neomisin Nalokson, nalorfin Ofloksazin Etklorvinol, kannabinol Nadolol Nalokson, ketobemidon, bemidon Spiperon, haloperidol Dezipramin İzoprenalin Dezmopresin Enalapril Fenoprofen Flufenisal, salsalat Sefaleksin Torasemit Doksisiklin Nafsilin, oksasilin Neostigmin, piridostigmin Sulfadiazin Ranitidin Fenitoin Asiklovir İLAÇ TASARIMI VE YENİ İLAÇ GELİŞTİRME 5000 in üzerinde ilaç etken maddesi 20000 in üzerinde farmasötik ürün Yeni ilaç molekülleri geliştirmek üzere yapılan çalışmaların sayısı gittikçe artmaktadır. Terapötik etkileri iyileştirilmiş yeni ilaçlar tedaviye sunulmakta ve 20-30 yıl önce yaygın olarak kullanılan bir çok ilaç, bugün güncelliğini kaybetmekte veya tedaviden kalkmaktadır. Tıp ve biyolojik bilimlerdeki gelişmelerle, nedeni bilinmeyen bazı hastalıkların mekanizmaları açıklanmakta ve bu hastalıkları tedavi etmek üzere geliştirilen yeni ilaçlar tedaviye girmektedir. İlaç Geliştirme Aşamaları Yaklaşık 500 milyon $ 10-15 yıl İlaç Geliştirme Aşamaları Günümüzde, orijinal bir ilacın ortaya çıkışı, üretimi ve piyasada yer alabilmesi birbirini takip eden dört temel süreçten başarılı bir şekilde geçilmesi sonucunda mümkün olabilmektedir. Bunlar; 1. İlaç etken maddesi kimyasal bileşiğin tasarımı ve eldesi. 2. Etken maddenin in vitro ve in vivo farmakolojik aktivite testleri ve toksikoloji testleri (pre-klinik çalışmalar) 3. Etken madde ile ilgili klinik çalışmaların yürütülmesi. 4. İlaç olarak onayı ve imalatı. İlaç Geliştirme Aşamaları Araştırmalar sonucunda yeni ilaç etken maddesi olmaya aday özgün bir kimyasal bileşik elde edilerek, etkisi ve güvenliği hakkında yeterli bilgi sağlanır ise; Klinik çalışmaların başlanmasına izin verilir. Sürdürülen klinik araştırmalar sırasında, ilaç olmaya aday yeni etken maddenin kullanılan diğer ilaçlarla olası etkileşmeleri araştırılır. Farmasötik formu geliştirilir. Biyoyararlanım çalışmaları gerçekleştirilir. Stabilitesi saptanır. İlaç Geliştirme Aşamaları Edinilen klinik deneyimler sonucunda, yeni bir ilaç olarak kullanımı uygun görülen ve gerekli farmasötik preparatı hazırlanan müstahzarın piyasalarda satışa sunulması ancak onay vermeye yetkili bir sağlık kuruluşu tarafından gerekli kontrolleri yapıldıktan sonra mümkün olur. İlaç Geliştirme Aşamaları İlaç olmak üzere sentezi yapılan çok sayıda bileşik bu aşamalardan herhangi birinde elenir. Çünkü, sentezi yapılan bileşikler: Beklenen aktiviteyi göstermeyebilir, Gösterdiği aktivitenin gücü düşük olabilir, yani var olan ilaçlara göre bir üstünlük getirmeyebilir, Yeterince aktif olmasına rağmen, toksik olabilir veya istenmeyen, ciddi yan etkiler gösterebilir, Dayanıklı olmayabilir, Elde edilmesi çok zor veya pahalı olabilir, Farmasötik preparat haline getirilmesinde teknolojik güçlükler çıkabilir. İdeal İlaç Geliştirmek 1. Daha etkili (Daha geniş spektrumlu) 2. Daha az toksik 3. Daha az yan etkili İdeal İlaç Geliştirmek: 1. İstenen etki süreli 2. İstenen farmokinetik özelliklerini düzenleme Absorbsiyon, Dağılım, Metabolizma, Atılım İdeal İlaç Maksimum 4 basamaklı sentez yolağı ile elde edilebilmeli. •sentez basamakları ağır metalli katalizörler içermemeli, •çevre düşmanı atık oluşturmamalı, •kromatografik saflaştırma gerektirmemeli •saflığı en az %99 olmalı Nemli havada ve ışıkta bile 70 °C'ye kadar dayanıklı olmalı. Katı hal özellikleri tablet basımı için uygun olmalı •Polimorfizm ve higroskopik özellik göstermeyen, kristal yapıda olmalı. Suda çözünürlüğü yüksek olmalı. Kişiler arasında farklılık göstermeden %90 oral biyoyararlanım gösterebilmeli. 5 - 10 mg'da günde bir kez dozlada çok yüksek biyolojik aktivite ve farmakokinetik profil göstermeli. İlaçların Keşfi ŞANSESERİ MEKANİSTİK TASARIM BİYOLOJİK ETKİ TARAMA Hastalık Etmenin Tanımı KİMYASAL ÇEŞİTLEME Efektör Hedef Tanımı Tanımı Bilgisayar Destekli İlaç Tasarımı Teorik İlaç Etken Madde Tasarımı Sentezi YENİ İLAÇ ETKEN MADDESİ Biyolojik Etkinin Gözlenmesi Şanseseri İlaç Keşfi İlaçlar bazen şanseseri ya da sezgi yardımı ile bulunabilir. deneyimli ve şüpheci bir araştırıcılık ciddi gözlemler sabırlı bir çalışma şans Şanseseri İlaç Keşfi 1928 → Staphylococcus aureus bakterisi üzerinde çalışırken bir kaba bulaşan küfün orada bakteri üremesine engel olduğunu gözlemlemiş ve bu küfe penicillium notatum ismini vermiş. 1931 → Penisilinle ilgili yayınladığı makale yeterince ilgi çekmedi ve buluşun önemini kanıtlayamayınca penisilini bıraktı. 1938 → Florey ve Chain, küf mantarının ürettiği penisilini saflaştırmış ve çeşitli enfeksiyonlarda kullanmaya başlamışlardır. 1945 → Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü Şanseseri İlaç Keşfi Sentezlenmesi hedeflenen bileşikler Yanlışlıkla sentezlenen ancak hedeflenen bileşilerden daha etkili bulunan benzodiazepin türevi Biyolojik Etki Tarama Çok sayıdaki sentetik kimyasal bileşiğin veya doğal ürünün biyolojik aktivitelerini saptamak üzere belirli bir etki tarama (screening) testinden geçirilmesi Bilinen eleme yöntemi fazla sayıda bileşiği istenen etki için test etmektir. Günümüzde ideal ilaç tasarım yöntemi olarak görülmektedir. (High throughput screening) Biyolojik Etki Tarama Avantajları: • Çok çeşitli ve sayıdaki kimyasal bileşiğin aynı test sistemi üzerinden aktivitelerinin taranarak, etkinliklerinin birbirleri ile sağlıklı şekilde kıyaslanabilir. Dezavantajları: • Etki şekli doğru seçilmemiş ise bileşik etkili olabilecek iken etkisi bulunamadan elenebilir. • Etkili bulunan bir bileşik insan organizmasında etkisiz, ya da tam tersi olabilir. • Bu yöntemde hedefin yapısı ve hastalığın mekanizması aydınlatılamaz • Çok fazla zaman, emek ve masraf kaybına neden olur. Kimyasal Çeşitleme (Modifikasyon) Etkisi bilinen bir ilaç etken maddesi üzerinde etki değişikliklerini gözlemek amacıyla grup ya da atomlar üzerinde modifikasyonların yapılması. Kimyasal Çeşitleme (Modifikasyon) Kimyasal çeşitleme işlemi, genellikle, monovalen, bivalen ve/veya halka eşdeğerleri gibi izosterik gruplar kullanılarak, eldeki moleküler yapının türdeş (analog) veya benzeş (homolog) türevlerini oluşturacak modifikasyonlar ile gerçekleştirilir. 1. Monovalan atom ve gruplar a. -CH3 -NH2 b. -Cl -PH2 c. -Br -Pr (i) d. -I -Bu (t) 2. Bivalan atom ve gruplar a. -CH2-NHb. -COCH2-CONH3. Trivalan atom ve gruplar a. -CH= -N= b. -P= -As= 4. Tetravalan atomlar a. C -OH -SH -F -Cl -O-CO2- -S-COS- -Se- Si b. =C= 5.Halka ekivalanları a.-CH=CHb. -CH= c. -O- =N+= =P+= -S-N= -S- (Örneğin; benzen, tiyofen) (Örneğin; benzen, piridin) -CH2- -NH(Örneğin; tetrahidrofuran, tetrahidrotiyofen, siklopentan, pirolidin) Kimyasal Çeşitleme (Modifikasyon) Bu modifikasyon işlemi, sterik, elektronik ve/veya lipofilik özellikler açısından farklı fizikokimyasal nitelikler içeren yeni bazı türevlerin ortaya çıkmasını sağlayarak, aktivite için optimum moleküler nitelikleri taşıyan yapının ele geçirilmesini amaçlar. Kimyasal Çeşitleme (Modifikasyon) Bir deneme-yanılma yöntemi şeklinde gerçekleşen bu uygulamada, hedefin yapısı ile ilgili pek fazla bir bilgiye gereksinim duyulmaz. Eğer, modifikasyon işlemi sistematik bir kimyasal çeşitlendirme yöntemi içerecek şekilde yürütülürse, elde edilen bilgi birikimi, yapı ile etki arasındaki ilişkileri tanımlayabilecek bazı verilerin açığa çıkmasını da sağlayabilir. Mekanistik Tasarım Hastalıkla ilgili etmenin ve/veya hastalık-hedef-efektör üçgenindeki ilişkilerle ilgili bilgilerin araştırılıp, tanımlanarak açıklığa kavuşturulması ve elde edilen bu verilerin yeni ilaç etken maddesi bileşiklerin tasarım çalışmalarında kullanılması esasına dayanır. •Biyolojik yolak bilinmelidir. •Tüm çalışmalar moleküler düzeyde gerçekleştirilir. •Günümüzde ideal ilaç tasarım yöntemidir. Mekanistik Tasarım Reseptörler, enzimler, nükleik asitler, iyon kanalları, hücre membranı Hedefin etkili yüzeyini işgal eden, hedefi olumlu ya da olumsuz etkileyen doğal endojen maddeler, ilaçlar, substratlar Mekanistik Tasarım •X-ışınları kristalografi çalışmaları ile reseptörlerin •NMR verileri ile enzim-substrat etkileşmelerinin •Rekombinant DNA teknolojisi ve klonlama çalışmaları, reseptör ve enzimlerin primer yapılarının aydınlatılması Mekanistik Tasarım 1) Hastalık etmeni, sebepleri ve organizmayı nasıl etkilediği ile ilgili gerekli bilgi birikiminin sağlanması. 2) Problemin çözümü için yaklaşım geliştirilmesi (hedefin veya hastalık hedef- efektör üçgeninde yer alan bilgilerin araştırılması). 3) Etki göstermeye aday öncü moleküler yapların belirlenmesi ve geliştirilmesi. 4) Belirlenen bu moleküler yapıların sentezlenmesi ve biyolojik aktivitelerinin gözlenmesi. 5) Etkisi tanımlanan bu bileşiklerin yapı-etki ilişkilerinin analizlenerek, uygun ve yeterli aktivite gösterecek yeni önder moleküler yapı ve/veya yapıların tasarlanması. 6) Yeni tasarlanan moleküllerin sentezlenmesi ve biyolojik aktivitelerinin gözlenmesi, teorik bazda varılan çözümlemenin in vitro ve in vivo deney sonuçları ile kanıtlanması İlaç ve Organizma İlaçların aktivitesi yapılarının bir fonksiyonudur. Mayer-Overton ve Ferguson ilacın fizikokimyasal özelliklerinin aktivitelerinde önemli olduğunu göstermişlerdir (1898-1900). Ferguson Prensibi: Aktiviteden endobiyofazdaki konsantrasyon sorumludur. Ekzobiyofaz-endobiyofaz arasında dinamik bir denge vardır. Endobiyofazdaki konsantrasyon ekzobiyofazdaki konsantrasyona eşittir. İlacın aktivitesi termodinamik aktivitenin bir ifadesi olan doygunluk derecesine bağlıdır. Endobiyofaz Ekzobiyofaz Aktif İlaç Tipleri Ferguson prensibine, yani termodinamik aktivitelerine göre ilaçlar iki alt grupta toplanır: •Yapı-nonspesifik (yapı-özgül olmayan) ilaçlar •Yapı-spesifik (yapı-özgül) ilaçlar Bir ilacın vücuda girişinden etki yöresine, kendine uygun reseptöre veya kendine özel hücreye ulaşıncaya kadar geçen pek çok karmaşık olaya, farmakolojik aktivitenin cinsine ve etki mekanizmasının tipine bağlı olarak sınıflandırılır. Kimyasal yapıları birbirinden çok farklı birçok bileşik aynı genel farmakolojik özellikleri gösterebilir. Farmakolojik aktivite → Fizikokimyasal özellikler ile ilişkili (çözünürlük, partisyon katsayısı, pka…) Kimyasal yapıdaki ufak değişiklikler biyolojik aktivitede önemli değişikliklere neden olmaz. Etkiyi fizikokimyasal özellikler yönlendirir. Yüksek dozlarda etkilidirler. Uyku ilaçları, analjezikler, narkotik gazlar, antibakteriyeller vs. bu grupta incelenebilir. (Aspirin ve novaljin analjezik; eter, siklopropan ve CHCl3 genel anestezikler) Merkezi sinir sistemi depresanı, hipnotik etki ortak fizikokimyasal özellik Yapı Spesifik İlaçlar Bu ilaçların etkileri, fizikokimyasal özelliklerden tamamen bağımsız olmamakla birlikte, esas olarak kimyasal yapılarına bağlıdır. Biyolojik cevap, reseptörün üç boyutlu yapısıyla ilacın direkt etkileşmesi sonucu ortaya çıkar. Rezonans ve indüktif etkiler kadar kimyasal reaktivite, molekülün şekli, büyüklüğü, stereokimyasal düzenlenmesi ve fonksiyonel grupların dağılımı da aktivitede kesin rol oynar. Yapı Spesifik İlaçlar Genel bazı yapısal özellikler vardır. Bu temel yapı grubun bütün üyelerinde vardır. Moleküldeki değişiklikler bu temel yapı korunarak yapılır. Kimyasal yapıdaki ufak değişiklikler farmakolojik aktivitede antagonist etkiye kadar varabilen çok önemli değişikliklere yol açabilir. Bu ilaçlar çok küçük dozlarda etki gösterir. İlaç Aktivitesi Fizikokimyasal özellikler ADME İlaç-reseptör etkileşmeleri Fizikokimyasal Özellikler İlacların biyolojik sistemde etki yöresine taşınması, bu yöredeki konsantrasyonu, metabolizması ve biyolojik sistemlerle etkileşmesinde rol oynayan, ilacın yapısına bağlı önemli fizikokimyasal özellikler; Çözünürlük, Partisyon katsayısı, Yüzey aktivitesi, İyonizasyon derecesi, asitlik-bazlık Çözünürlük Etki yerinde ilacın aktif konsantrasyonunu sağlama ve sürdürme açısından önemli (çünkü organizmanın büyük bir oranı su iken ilaçların etkilerini göstermek üzere geçmek zorunda olduğu membranlar lipit karakterlidir) Çözünürlük, maddenin homojen dispersiyon oluşturabilme yeteneğidir. Su gibi polar veya yağlar gibi nonpolar ortamlarda çözünmeyi ifade eder. hidrofilik....................su seven lipofobik.....................lipid sevmeyen lipofilik.......................lipid seven hidrofobik..................su sevmeyen Çözünürlük Çözünürlük; 1. Çözücünün özelliklerine Polarite 2. Çözünen maddenin “ taşıdığı fonksiyonel gruplar molekül büyüklüğü iyonizasyon elektronik özellikler partikül büyüklüğü kristal yapısı Benzerler benzerlerde çözünür. Yani polar moleküller polar çözücülerde, nonpolarlar ise nonpolar çözücülerde kolay çözünür. Çözünürlük Teorik olarak bir madde hem polar, hem de nonpolar çözücülerde çözünebilir ama çözünürlük dereceleri farklıdır. Lipofillerle hidrofiller arasındaki çözünürlük ilişkisi Suda çözünürlük Yağda çözünürlük Hidrofilik bileşik Lipofilik bileşik Artan lipofilisite Çözünürlük Polarite artar Suda Çözünürlük artar Moleküle N ve O gibi heteroatomların veya bunları içeren fonksiyonel grupların girişi molekülün polaritesini artırır, dolayısıyla suda çözünürlüğünü artırır, yağdaki çözünürlüğünü azaltır. bu Molekülde alkil zinciri uzadıkça, C sayısı arttıkça yağdaki çözünürlük artarken, suda çözünürlük de giderek azalır. Polarite azalır Yağda Çözünürlük artar Çözünürlük Su molekülleri ile hidrojen bağları yapabilen polar bileşikler suda çözünürken; nonpolar bileşikler yaptıkları van der Waals ve hidrofobik bağlar sonucu organik çözücülerde çözünürler. Çözünürlük Küçük molekül ağırlıklı maddelerin sudaki çözünürlüğü büyük moleküllerden daha fazladır. İstisna: R-CO-NH2 tipindeki amidler, R-CO-N(R1)2 türevlerinden daha az çözünürler. Bir yapıya halojen girmesi de suda çözünürlüğü azaltır. Eğer halojen organik yapıya tuz şeklinde giriyorsa sudaki çözünürlük artar. Dallanmış zincir taşıyan bir madde, aynı molekül ağırlığında olan düz zincirli izomerlerinden daha iyi suda çözünür. Moleküldeki fonksiyonlu grup molekülün orta kısmına ne kadar yakın olursa sudaki çözünürlük o kadar fazla olur. Fenil halkasının çözünürlük üzerine etkisi 4 karbon atomu taşıyan alifatik bir zincirin etkisine eşdeğerdir. Partisyon Katsayısı Kimyasal bileşiğin lipid-su tabakaları arasına dağılan konsantrasyonu : Bir molekülün hücre içinde etki gösterebilmesi için hücre duvarını aşması gerekmektedir. Fosfolipid yaısındaki bu duvarı aşması için hem yağda çözünür özelliği hem de hücre içinde etkisini gösterebilmesi için hücre içi sulu ortamda çözünebilme özelliği gerekir. İlaç moleküllerinin suda ve yağdaki çözünürlüğü bir denge göstermelidir. Hücre duvarı Fosfolipid tabaka Partisyon Katsayısı Bir maddenin birbiri ile karışmayan iki faz yani sulu ve yağlı faz arasındaki dağılımının kantitatif ölçüsü Partisyon Katsayısıdır. LogP = log 1-oktanol vücudun yağlı dokularıyla büyük benzerlik içinde su fizyolojik pH’yı (pH=7.4) taklit etmek üzere hazırlanan tampon çözelti Partisyon katsayısı lipid ve su tabakasında çözünen nötral formdaki molekül konsantrasyonu Dağılım katsayısı lipid ve su tabakasında çözünen nötral/iyonize formdaki molekül konsantrasyonu Partisyon Katsayısı Partisyon katsayısı membranlardan geçiş özelliği yanında etki süreleri bakımından da önemlidir. Örneğin; tiyopental ve pentobarbital'in partisyon katsayıları çok farklıdır. Kükürt atomu tiyopental'e büyük bir nonpolarlık kazandırır ve yağdaki çözünürlüğü artırır. Bu nedenle vücuda verilince plazma konsantrasyonu hızla düşer ve vücudun yağ dokularında toplanır. Bu nedenle tiyopental'in etki süresi çok kısadır. Partisyon Katsayısı Bir bileşiğin partisyon katsayısı ne kadar büyükse, yağda çözünürlüğü, dolayısıyla lipid karakterli membranlardan geçişi ve aktivitesi o kadar fazla olur. !!!Ancak bileşiğin gereğinden fazla hidrofobik olmasının da sakıncaları vardır. Örneğin, partisyon katsıyısı çok yüksek bileşikler, yağ dokusu tarafından tutularak depolandıkları veya kolaylıkla serum allbuminlerine bağlandıkları için etki yöresine ulaşamazlar. Ayrıca, hidrofobik ilaçlar, metabolize olmaya çok daha yatkın olduklarından kolaylıkla metabolize olur ve hızla elimine edilirler. Yüzey Aktivite Bütün hücreleri kaplayan membranlar, organizmada çok büyük bir yüzey alanına sahiptirler ve hücrelerin bütünlüğünün korunması ve fonksiyonları açısından çok önemlidirler. Biyolojik reaksiyonlar, organizmada, hücre dışı veya içi sıvıda, yüzeylerde veya katılarla sıvıların yüzeyleri arasında meydana gelir. İlaç patojen bir organizmaya etkiliyse, etkisini gösterebilmesi için hücre membranına penetre olması gerekir. Deterjanlar, dezenfektanlar ve antibiyotikler etkilerini genellikle biyolojik yüzeylerle etkileşerek gösterirler. Yüzey Aktivite Yüzey Gerilimi M Ara yüzey M Sıvı içinde ve yüzeyde bulunan moleküllere etki eden kuvvetlerin farklı olmasının yüzeyde neden olduğu gerilime yüzey gerilim denir ve membranlar için önemli bir özelliktir. Sıvının yüzeyinde veya birbiri ile karışmayan iki fazın ara yüzeyinde belli konsantrasyonlarda ve özel bir düzenlenme ile konumlanarak, yüzey gerilimi düşüren veya bozan bu tip maddelere yüzey aktif ajanlar veya sürfaktanlar denir. Yüzey Aktivite Yüzey aktif bileşikler; yapılarında hem hidrofilik ve hem de hidrofobik bazı grupları belli oranlarda beraber taşıyan amfifilik bileşikler, yüzeylerde konumlanırlar. Nonpolar kısım Polar kısım Yağ Ara yüzey Su Etkileri, sıvının yüzeyinde belirli bir şekilde konumlanabilme yeteneklerine ve konsantrasyonlarına bağlıdır. Bu konumlanmalar, molekülün polar kısımları polar (su), nonpolar kısımları ise nonpolar (yağ) fazda bulunacak şekilde olur . Eğer tek bir sıvı varsa ve bu su ise, yüzeyde konumlanmaları, polar kısımları suya, nonpolar kısımları ise dışarıya, havaya doğru olacak şekildedir. Bu konumlanmaları etkileyen önemli güçler van der Waals kuvvetleri, iyonik dipoller ve hidrojen bağlarıdır. Yüzey Aktivite Yüzey aktif bileşikler, hidrofilik ve lipofilik gruplar taşırlar: A- Hidrofilik gruplar: Moleküle hidrofilik özellik kazandıran bu gruplar, azalan hidrofilisite sırasına göre üç grupta toplanabilirler: a. -OSO2ONa, -COONa, -SO2Na, =N+= , X, -OSO2H ve -SO2H b. -OH, -SH, -O-, =CO, -CHO, -NO2, -NH2, -NHR, -NR2, -CN, -CNS, - COOH, -COOR, -OPO3H2, -Cl, -Br, -I c. CH CH ve C C B- Lipofilik gruplar: Moleküle lipofilik özellik kazandıran alifatik hidrokarbon zincirleri, arilalkil grupları ve polisiklik hidrokarbonlar gibi gruplar. Yüzey Aktivite Yüzey aktif ajanlar, taşıdıkları fonksiyonel gruplara göre dört grupta toplanırlar: 1. Noniyonikler: Polioksietilen eter veya poliol esterleri gibi O Lipofilik grup O Hidrofilik grup (Polisorbat 80) 2. Katyonikler: Kuaterner amonyum tuzları, MA alifatik aminler + N Lipofilik grup Hidrofilik grup (Benzalkonyum klorür) Yüzey Aktivite 3. Anyonikler: Karboksil, sülfat, sülfonat veya fosfat gibi anyonlar O S O - O Lipofilik grup Hidrofilik grup (Sabunlaralkil sülfatlar) 4. Amfoterikler: Lipofilik grubun yanısıra biri karboksil, sülfat gibi anyonik, diğeri amin tuzu, kuaterner azot gibi katyonik olmak üzere iki hidrofilik grup + N Lipofilik grup (CH2)n Katyonik hidrofilik grup - COO Anyonik hidrofilik grup Yüzey Aktivite Yüzey aktif ajanlar, çözelti halinde, belli konsantrasyonlara kadar monomerler halinde bulunurlar; ancak bu konsantrasyonun aşılmasıyla agregatlar oluştururlar. Bunlara misel, misellerin oluşmaya başladığı konsantrasyona ise kritik misel konsantrasyonu (KMK) denir. YAA sadece monomer halde etki gösterdiklerinden KMK aktivite için önemli. Homolog serilerde karbon sayısı arttıkça, KMK hızla düşer. Yüzey aktif ajanların etkileri aditif değildir. Yüzey Aktivite Farmasötik uygulamaları: •Nonspesifik antibakteriyel ajanlardır. Katyonikler gibi kuvvetli olanlar ancak topik kullanılırlar: Dezenfektan fenol ve krezoller, yanık ve yara antiseptiği klorhekzidin. •Noniyonik yüzey aktif ajanlar, bazı oral farmasötik preparatların yapısına çözündürücü olarak girerler (miseler çözünürlük). İyonizasyon Derecesi İyonizasyon derecesi = Asit-Baz Özellikleri ve İyonizasyon Proton donörü (ortama proton salan) maddelere asit proton akseptörü (ortamdan proton alan) maddelere ise baz Bir asit-baz reaksiyonu: I AH + B (H2O) _ A + BH + + (H3O ) II ( Asit + Baz Konjüge baz + Konjüge asit ) Bu reaksiyonda iki asit-baz çifti vardır: 1. asit /konjüge baz çifti : AH/A2. baz/konjüge asit çifti : B/BH+ İyonizasyon Derecesi Henderson-Hasselbach eşitliği: İyonizasyon Derecesi İlaçlar iyonlaşma açısından üç grupta toplanırlar. 1) Tamamen iyonize olanlar: Bunlar elektrolitlerdir. Na+, K+, Cl2) Nonelektrolitler: Tamamen noniyonizedirler. Steroidler, ozlar 3) Kısmen iyonize, kısmen noniyonize halde bulunanlar: İlaçların büyük çoğunluğu bu grupta bulunur, zayıf asit veya zayıf baz karakterinde olabilirler. Zayıf asit karakterde olanlar: Barbitüratlar, salisilatlar Zayıf baz karakterde olanlar: Kateşolaminler, lokal anestezikler Non-iyonize ilaçlar Asidik özellikteki ilaçlar 5% 75% Bazik özellikteki ilaçlar 20% İyonizasyon Derecesi İlaçlar genelde hücre membranını noniyonize formda geçerler, fakat iyonize formda etki gösterirler. Yani ortamın pH'sı, maddenin iyonize veya noniyonize durumu membranlardan geçişlerini ve bileşiğin aktivitesini belirler. Oral alınan bir ilaç; asit ise → mideden baz ise → barsaklardan daha çok absorbe olur. Farmakokinetik Özellikler Vücudun ilaca yaptıkları ADME İlacın uygulandığı bölge Sistemik Dolaşım Etki yöresi Eliminasyon yöresi Diğer dokular Farmakokinetik Özellikler İlaç Konsantrasyonu (C) maksimum ilaç konsantrasyon ilacın maksimum konsantrasyona ulaşma süresi ilacın maksimum konsantrasyonunun yarısı ilaç konsantrasyonunun yarıya inmesi için gereken süre (yarılanma ömrü) ilaca toplam maruz kalma (eğri altında kalan alan) Cmax ½ Cmax tmax t½ Zaman (t) Farmakokinetik Özellikler İlaç Konsantrasyonu (C) Toksik etki Maksimum etki konsantrasyonu Cmax ½ Cmax Minimum etki konsantrasyonu tmax t½ Zaman (t) Absorbsiyon (Emilim) Absorbsiyon: İlacın vücut yüzeyinden veya uygulama bölgesinden sistemik dolaşıma alınması Oral yoldan alınan ilaçlar gastrointestinal mukozadan, lokal uygulanan ilaçlar da vücudun içinde veya dışında belli bir bölgeden absorbe olurlar. İlaç, daha sonra sistemik lenf veya kan dolaşım sistemleri aracılığı ile organizmanın diğer kısımlarına dağılır. İlacın etkili olabilmesi için vücuttaki etki bölgesine yeterince yüksek konsantrasyonda ulaşması gerekir. Bu nedenle ilaç damar içine veya direkt olarak etki bölgesine verilmedikçe, terapötik etki sağlamak için ilaç absorpsiyonuna gereksinim vardır. İlaçların Veriliş Yolları Biyolojik Membranlar Bir ilacın vücuda uygulandığı yerden absorpsiyonu, dağılımı ve atılımı gibi farmakokinetik olaylar için biyolojik membranlardan geçmesi gerekir. Oral yolla alınan ilaç Hedef Bölge Gastrointestinal Kanal Sistem Epiteli Dolaşım Sistemine ait Membranları Etki Göstereceği Organa ait Kapiler Membranları İlaç bir patojen mikroorganizmaya etkili ise, istenilen etkileri göstermek için patojenin hücre membranına penetre olmalıdır. Biyolojik Membranlar Biyolojik membranlar; proteinler ve lipitler olmak üzere iki grup molekülden oluşmuştur. → Proteinler, enzimler veya biyolojik katalizörler gibi davranır ve membrana özel fonksiyonel nitelikler kazandırır. → Lipitler ise membrana yapısal özellikler sağlar ve membranın geçirgenlik derecesini belirler. Biyolojik Membranlar İlaçlar Transsellüler Geçiş •Pasif difüzyon (A) •Kolaylaştırılmış difüzyon (B) •Aktif transport (C) •Endositoz, pinositoz ve fagositoz (D) Biyolojik Membran Parasellüler Geçiş (Porlardan geçiş) Biyolojik Membran Biyolojik Membran Pasif Difüzyon Geçişin yönü ve hızı membranın ayırdığı iki ortam arasındaki konsantrasyon farkına bağlıdır. Geçiş ilacın yüksek konsantrasyonda olduğu taraftan, düşük konsantrasyonda olduğu tarafa doğru olur. Membranın her iki tarafındaki konsantrasyonlar dengeye gelinceye kadar geçiş devam eder. Pasif Difüzyon Fick kuralı Difüzyon hızı= APD (Cdış - Ciç) d A: Membranın yüzey alanı P: Partisyon katsayısı d: Membranın kalınlığı D: İlacın difüzyon katsayısı Cdış - Ciç: Konsantrasyon farkı Pasif Difüzyon İlaçlar genelde hücre membranını noniyonize formda geçerler, fakat iyonize formda etki gösterirler. Yani ortamın pH'sı, maddenin iyonize veya noniyonize durumu membranlardan geçişlerini ve bileşiğin aktivitesini belirler. Kolaylaştırılmış Difüzyon Kolaylaştırılmış difüzyon; bir taşıyıcının araya girdiği pasif transport mekanizmasıdır. Gönderici kuvvet, pasif difüzyonda olduğu gibi iki farklı kompartman arasındaki konsantrasyon farkıdır. Geçiş, ilaç moleküllerinin yüksek konsantrasyonda oldukları taraftan düşük konsantrasyonda oldukları tarafa doğru bir taşıyıcı aracılığıyla olur. Aktif Transport Aktif transport, ilaç moleküllerinin bir taşıyıcı molekül yardımıyla, konsantrasyon farkına karşı membrandan geçmesidir. İlaç molekülü, membranın bir yüzünde taşıyıcı görevi gören doğal bir moleküle bağlanır ve düşük konsantrasyonda olduğu taraftan yüksek konsantrasyonda olduğu tarafa doğru taşınır. Taşıyıcı, membranın diğer tarafında ilaç molekülünü serbest bırakır ve yeniden ilaç molekülü ile bağlanmak üzere geldiği tarafa geri döner. Çeşitli şekerler, amino asitler ve suda çözünen bazı vitaminler aktif transport ile absorbe edilir. Aktif Transport •Aktif transportta ilaç molekülü konsantrasyon yokuşuna karşı taşınır. •Aktif transport enerji gerektiren bir olaydır. Metabolizma zehirleri ile enerji kaynaklarının tüketilmesi nedeniyle nonkompetitif olarak inhibe edilebilir. •Taşıyıcı moleküller belirli kimyasal yapıya sahip endojen maddeler, diğer doğal maddeler veya ilaçlar için spesifiktir. Aynı taşıyıcı ile taşınabilen iki molekül, taşıyıcı ile birleşmek için birbiri ile yarışa girer. Basit difüzyonda ilaçlar arasında bir yarış söz konusu değildir. •Aktif transportun hızı, düşük ilaç konsantrasyonlarında ortamdaki ilaç konsantrasyonu ile orantılıdır. Ortamdaki ilaç konsantrasyonu artarsa, belirli bir eşik değerden sonra transport mekanizması doygunluğa ulaşır ve taşıma hızı konsantrasyon ile ilişkili olarak artmaz. eşitliğine uyar: Aktif Transport Taşıyıcı aracılığı ile yapılan transportta maddenin transportu başka bir maddenin transportu ile kenetlenmemiş ise böyle bir transporta uniport, taşıyıcıya da uniporter denir. Transport diğer maddenin aynı yöndeki transportu ile kenetlenmişse buna simport (veya kotransport), ters yöndeki bir transportla kenetlenmiş ise buna antiport (veya kontratransport) denir. Endositoz; Pinositoz ve Fagositoz Endositoz; Yüksek molekül ağırlığına sahip maddelerin veya kolloidal taneciklerin hücre içine girmesidir. Pinositozda hücre membranının dış yüzünde oluşan bir çukurluk içine giren molekül veya tanecik, çevresindeki membran parçası ile tamamen sarılır (invajinasyon) ve oluşan pinositotik vezikül, membrandan koparak hücre içerisine girer. Fagositozda ise küçük madde partikülleri hücre içerisine alınır. Örneğin bakterilerin lökositler tarafından yutulması ve tutulması fagositoz ile olur. İlaç Absorpsiyonuna Etki Eden Faktörler İlacın fizikokimyasal (çözünürlük, LogP, pKa) ve stereokimyasal özellikleri Partikül büyüklüğü ve yüzey alanı Dozaj şekli, içerdiği dolgu maddeleri Tatbik edilen doz Tatbik yolu ve bölgesi Absorpsiyon yüzeyi ile temas süresi Absorpsiyon yüzeyinin alanı Absorpsiyon bölgesindeki pH Membranın bütünlüğü Absorpsiyon bölgesindeki damarlanma Dağılım İlaç kana geçtikten sonra vücut sıvılarında dağılarak etki bölgesine ulaşmalıdır. Vücut birçok dokudan oluşmuştur ve ilacın her birine afinitesi farklıdır. Organ ve dokulardaki kan akım hızı, membranların geçirgenliği plazma ile dokular arasındaki pH farkı vücutta ilaç dağılımını etkileyen önemli faktörlerdir. Dağılım İntrasellüler sıvı kompartmanı: Vücut ağırlığının yaklaşık % 75’ini teşkil eder. İntrasellüler sıvılar ile sıvı olmayan hücre komponentlerinden oluşur. Ekstrasellüler sıvı kompartmanı: Vücut ağırlığının yaklaşık % 22’sini oluşturur. Plazma, interstisyel sıvı kompartmanı ve transsellüler sıvılardan oluşur. Plazma: Vücut ağırlığının yaklaşık % 4’ünü oluşturur. İntravasküler sıvılardan oluşur. Kan hacminin yaklaşık yarısı plazmadır. 70 kg ağırlığındaki erişkinde 3-3.5 litre kadardır. İnterstisyel sıvı kompartmanı: Vücut ağırlığının yaklaşık % 16-20’sini oluşturur. Hücreler arası interstisyel boşluğu dolduran su, beyin-omurilik sıvısı (BOS) ve vücut boşluklarındaki diğer sıvılardan ibarettir. Transsellüler sıvılar: Vücut ağırlığının yaklaşık % 1.5’idir. Serebrospinal sıvı, göz sıvıları, sinovial sıvılar, perilenf ve endolenf gibi sinüs ve küçük boşluklardaki sıvılardır. Sanal Dağılma Hacmi Sanal Dağılma Hacmi (Vd): verilen dozdaki ilacın, plazmada bulunan miktara eşit konsantrasyonda dağılması mümkün olan sıvı hacmidir. Ekstrasellüler hacim (15lt) Plazma hacmi (3lt) Plazma İnterstisyel hacim İnterstisyel Hacim (12lt) İntrasellüler hacim Vd = İntrasellüler hacim (27lt) 70kg ağırlığındaki bir insanda 42 lt sıvı olduğu düşünülmekte Vücuttaki total ilaç miktarı (mg) Plazma konsantrasyonu (mg / mL) Dağılım İlacın vücuttaki çeşitli dokulara dağılımı ilacın molekül büyüklüğüne, plazma ve doku proteinlerine bağlanmasına, çözünürlüğüne ve fizikokimyasal özelliklerine de bağlıdır. Her ilacın dağılımı aynı değildir. Bazen ilacın dağılamama özelliğinden yararlanılır. Örneğin, dekstran gibi plazma artırıcı makromoleküller sadece plazmada dağılır, damar dışına çıkamaz. Bu nedenle dekstran çözeltisi, aşırı kan kaybının olduğu durumlarda damarlarda dolaşan sıvı hacmini normal sınırlarda tutmak için intravenöz infüzyonla plazma veya kan yerine verilir. Kan Beyin Bariyeri Merkezi sinir sistemi fazla kanlanan organlardan olmasına rağmen, ilaçların merkezi sinir sistemine geçişi sınırlı olup ilacın yağda çözünürlüğüne ve disosiyasyon sabitine bağlıdır. Kan-Beyin Bariyeri: Beyin ve omurilik dokusundaki kapilerler vücudun diğer yerlerinde bulunanlardan farklı bir yapıya sahiptir. Merkezi sinir sistemi kapiler endotel hücreleri arasında por bulunmaz. Bu endotel sıkı kavşaklı endoteldir. Dolayısıyla ilaç endotel hücrelerinin arasından geçemez; sadece transsellüler geçiş olur. Endotel yapısındaki bu farklılık, kan-beyin engelinin ve kanmerkezi sinir sistemi engelinin temelini oluşturmaktadır ve merkezi sinir sistemini ekzojen bileşiklerden korumaktan sorumludur. Ayrıca beyin kapilerleri, vücudun diğer yerlerindeki kapilerlerden farklı olarak, tek sıra astroit hücrelerinden oluşan bir glia tabakası ile sarılmıştır. Bu hücreler birbirine sıkı bir şekilde kenetlenmişlerdir. Astroitler, ilaç ve endojen maddeleri inaktive eden çeşitli enzimleri içerirler; bu nedenle hem geçiş engeli, hem de metabolik engel oluştururlar. Kan Beyin Bariyeri İlaçlar, kan-beyin engelini kanın pH’sı olan pH=7.4’teki partisyon katsayıları ile orantılı hızda geçerler. Partisyon katsayısı ↑ kan-beyin engelini kolay geçer Partisyon katsayısı ↓ pH=7.4’te iyonizasyonu yüksek olan hidrofilik ilaçlar merkezi sinir sistemine düşük oranda penetre olurlar. Proteinlere Bağlanma Kanın %6’sı proteinlerden oluşur ve bu proteinlerin % 50’si Albumin’dir Albumin MA: 69000 Dalton pH 7,4’te (-) yüklüdür. Hem anyonlarla hem de katyonlarla etkileşebilir. İyonize olabilen grupların varlığı, ilacın proteinlere karşı afinitesini artırır. Proteinlere Bağlanma İlaçların proteine bağlanması genellikle geri dönüşlü bir reaksiyon olarak düşünülür: P: Serbest protein konsantrasyonu İ: Serbest ilaç konsantrasyonu Pİ: Protein-ilaç kompleksi konsantrasyonu Plazma proteinlerine bağlanan ilaçlar, vücuttaki biyolojik membranları geçemezler. Proteinlere Bağlanma İlacın sadece kandaki proteine bağlanmamış kısmı kan-beyin engelini geçebilir ve merkezi sinir sistemine penetre olur. Kapiler membranları difüzyonla geçen ilacın kandan dokulara transfer hızı, serbest ilacın konsantrasyon farkına bağlıdır. Proteine bağlanan ilaç, genel dolaşım sisteminden çıkmadığı için, eliminasyon yapan olaylar (metabolizma veya itrah) tarafından kolay etkilenmez ve kanda genellikle ilaç deposu veya rezervuarı görevi yapar. Serbest ilaç molekülleri plazmadan uzaklaştıkça, denge gereği bağlı ilaç serbest ilaca disosiye olarak plazmaya salınır. Proteinlere Bağlanma Proteine bağlanmada, protein molekülü üzerindeki bağlanma noktaları için bir yarış söz konusu olabilir ve bağlı ilaç miktarı protein üzerindeki bağlanma noktası için yarışan diğer bir ilacın varlığı ile azaltılabilir. Serbest ilaç konsantrasyonunun artması, serbest ilacın kan ve doku düzeylerini artırdığından farmakolojik cevapta da bir artış olur. Metabolizma (Biyotransformasyon) İlaçların, organizmada çeşitli enzimlerin etkisiyle kimyasal değişikliklere uğramasına metabolizma veya biyotransformasyon denir. • İlacın yapısında meydana gelen bu kimyasal değişiklikler ilacın: *farmakolojik aktivite, *toksisite, *fizikokimyasal özellikler, *etki süresi ve *farmakokinetik özelliklerinde değişikliklere neden olur. •Bu nedenle yeni ilaç geliştirmede önemli ipuçları verir. Metabolizma (Biyotransformasyon) • Metabolizma, ilaçların vücuttan atılımı için çok önemli bir mekanizmadır. • Böbreklerden ancak çok küçük moleküller veya fizyolojik pH’da iyonize olabilen bileşikler atılabilir; lipofilik bileşikler ise tübüllerden reabsorbe olurlar. • Lipofilik bileşikler, yapılarında bir değişiklik olmazsa, organizmada uzun süre kalır ve yağ dokularında veya çeşitli dokularda birikirler ve ilaçların çoğu lipofilik karakterdedir. • Bu nedenle organizma, lipofilik bileşikleri vücuttan atılabilecek hidrofilik ürünlere çevirecek enzim sistemleri geliştirmiştir. • Bu enzimler, ilaç ve yabancı moleküllerin yanı sıra organizmanın hormonlar, safra asitleri ve transmiterler gibi endojen maddeleri için de önem taşımaktadır. Metabolizma (Biyotransformasyon) • Metabolizma sonucu ilacın dönüştüğü ürünlere metabolit denir. • Oluşan metabolit, ilaçtan daha az etkili veya etkisizdir (metabolizmanın amacı budur!). Yani metabolizma, bir detoksikasyon (detoksifikasyon) reaksiyonudur. Fakat bazı durumlarda: • Daha toksik olabilir (toksik metabolit). N CONHNH2 İzoniazit Asetilasyon N CONHNHCOCH3 Asetilizoniazit Hidroliz N COOH + CH3CONHNH2 İzonikotinik asit Asetilhidrazin hepatotoksik Ön-İlaç (Pro-drug) Metabolit ilaç molekülünden daha aktif olabilir (ön-ilaç) Ön ilaç; farmakolojik etkisini biyotransformasyondan sonra gösteren bileşiklerdir. .Karbonil redüksiyonu .Aromatik hidroksilasyon .Oksidasyon ÖN İLAÇ O İ nıklı bağ COOH Dayanıksız bağ HO CH2COOH T ///// ///// İ Fenbufen Aktif metabolit O CH3S CH3S T T Redüksiyon İ Reseptör CH3 F CH2COOH yok İ: ilaç T: taşıyıcı grup Farmakolojik etki Sulindak CH3 F CH2COOH Aktif metabolit Metabolizma Reaksiyonları Faz I reaksiyonları; moleküle hidroksil, karboksil, amino ve tiyol gibi polar bir fonksiyonel grup kazandırmaktır. Bu, hidroksilasyon reaksiyonlarında olduğu gibi moleküle yeni bir fonksiyonel grup katmak veya var olan bir fonksiyonel grubu değiştirmek (örneğin, esterlerin karboksilli asit ve alkollere hidrolizi, alkollerin asitlere oksidasyonu, aldehit ve ketonların alkollere redüksiyonu gibi) şeklinde olur. Faz II reaksiyonları; Konjügasyon yapan enzimlerle katalizlenirler, ilaç molekülüne, çoğu zaman da Faz I metabolitlerine, glükuronik asit, sülfat veya amino asit gibi küçük, polar endojen moleküllerin eklenmesiyle gerçekleşir. Bu reaksiyonlar, genellikle ilaç moleküllerini deaktive eder ve idrar veya safra ile atılabilen suda çözünür metabolitler haline dönüştürür. Eliminasyon (Atım) Vücutta değişmeden kalan ilaç ve metabolizma sonucu oluşan metabolitler, çeşitli şekillerde vücuttan atılırlar: 1. Böbreklerden atılım a. Glomerüler filtrasyon b. Tübüler sekresyon (salgılanma) c. Tübüler reabsorpsiyon (geriemilim) 2. Karaciğerden safra içine atılım 3. Akciğerlerden atılım 4. Salya içinde atılım 5. Süt içinde atılım Eliminasyon (Atım) Bir ilacın eliminasyon hızı, eliminasyon yarılanma ömrüyle (t1/2) verilir. Eliminasyon Yarılanma Ömrü (t1/2): Çeşitli yollardan eliminasyon sonucu ilacın plazmadaki konsantrasyonunun yarıya inmesi için geçen süredir. KLERENS (Cl) ve SANAL DAĞILIM HACMİNE (Vd) bağlıdır. t1/2=0.693(Vd /Cl) Klerens (Cl): Birim zamanda (dakikada) belirli bir ilaçtan veya maddeden tamamiyle temizlenen sanal plazma hacmidir. Birimi ml/dakika'dır. Böbreklerden Atılım Suda çözünen veya biyotransformasyon reaksiyonlarına yavaş giren ilaçların eliminasyonunda böbreklerden atım önemli rol oynar. Glomerüler filtrasyon Pasif diffüzyon ile serbest ilaç filtre edilebilir. Tübüler sekresyon (salgılanma) Anyonik ve katyonik özellikteki taşıyıcılar aracılığıyla aktif transportla gerçekleşir. Tübüler reabsorpsiyon (geriemilim) Pasif difüzyon ile glomerüler filtrasyona uğramış bileşikler yeniden absorbe edilebilir. Karaciğerden Atılım İlaç veya metabolitleri, karaciğer hücreleri tarafından safra kanalları içine salgılanarak ince bağırsağa geçerek feçesle vücuttan atılırlar. Safra içinde bağırsağa gelen ilaç, özellikleri uygun ise, buradan tekrar reabsorbe edilebilir. İlaç değişmemiş halde ise veya inaktif konjügat bağırsakta sindirim enzimleri ile hidroliz edilirse, serbest hale geçen ilaç tekrar geri emilebilir. Bu olaya enterohepatik siklus denir. Akciğerlerden Atılım Alveol membranı kapiler bakımından zengin olup, çok fazla kanlanan membranlardır. Bu nedenle gaz halinde olan veya düşük ısıda buharlaşabilen bileşikler, dolaşımla akciğere geldiklerinde basit difüzyonla alveol lümenine geçer ve ekspirasyon yoluyla dışarı atılır. Genel anestezide kullanılan gazların ve uçucu sıvıların, vücuda girişi ve çıkışı bu yoldan olur. Salya ve Süt İçinde Atılım Kandaki organik ilaçların serbest kısmı ve inorganik iyonlar tükrük bezlerinden pasif difüzyonla salya içine geçebilir ve bu yolla vücuttan atılır. Emziren kadınlarda, meme bezlerindeki süte pasif difüzyonla ilaç geçişi olur. Bir çok ilaç için az veya çok süte geçme söz konusu olduğundan, emziren annelerin mümkün olduğu kadar ilaç kullanmamaları yerinde olur.