Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel DönüflümlerTürk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay Özet Serbest piyasa ekonomisini biçimlendiren Klasik İktisadi Düşünce ile onun devamı niteliğindeki Neo-Klasik İktisadi Düşünce, ellili yıllardan itibaren daha da geliştirilerek Keynesyen Düşünce’nin yetmişli yılların ortalarında etkinliğini yitirmesi ile son otuz yıldır dünya ekonomisinin egemen iktisat düşüncesi halini almıştır. Günümüz dünyası ekonomisini tanımlayan Yeni Dünya Düzeni veya 67 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) K ü reselleşme süreci, klasik düşünce okullarının son halkasını oluşturan New-Neo Klasik İktisat Düşüncesi’nin biçimlendirdiği bir sonuçtur. Türk ekonomisine bakıldığında; seksenli yıllard a n günümüze gerçekleştirilen yapısal reformlar, mikro anlamda bireyler ve işletmelerin, makro anlamda da ulusal ekonominin ve devletin bu yeni düzene göre biçimlendirilmesine yönelik önermeleri içermektedir. Cumhuriyet’in hemen öncesinde gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923) ile yeni Türk devletinin iktisadi düzeni ve sistemi şekillendirilmeye çalışılmıştır. 1923–1929 döneminde piyasa koşullarının egemen olacağı iktisadi düzenin, kısaca kapitalizmin yerleştirilmesi için iktisadi, siyasi ve idari reformlar gerçekleştirilirken, otuzlu yıllar zorunluluklar nedeniyle Atatürk önderliğinde Türk tipi bir devletçilik politikasını öne çıkarmıştır. Büyük savaş bir kapanma dönemidir. İkinci Dünya Savaşını izleyen 1950–1960 döneminde; yeniden liberalleşme arayışları vardır. Bu dönemde piyasa ekonomisinin ve özel sektörün güçlendirileceği, batı dünyasının ekonomik düzeni ile bütünleşmenin hedeflendiği reformlar ve politikalar uygulanmaya çalışılmıştır. Altmışlı ve yetmişli yıllar planlı dönem veya karma ekonomi dönemi biçiminde tanımlanır. Türkiye’nin kalkınmasına yönelik yapısal reformlar, Hollandalı Nobel ekonomi ödülü sahibi J. Tinbergen’in öncülüğünde yürütülen çalışmaların sonucunda ortaya çıkan ve 1963 yılından itibaren uygulanan beşer yıllık kalkınma planları kapsamında gerçekleştirilmiştir. Dünya ekonomisindeki dönüşümün ve Türk ekonomisindeki tıkanmaların bir sonucu olarak 24 Ocak 1980 tarihinde iktisadi istikrar kararlar uygulamaya konularak planlı dönem sona 68 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay erdirilmiş ve büyük liberalleşme dalgası başlatılmıştır. 1980–1988 döneminde dış ticarette, 1989 yılından itibaren finansal liberalleşme hareketlerine uygun ortamın sağlanması için gerçekleştirilen yapısal reformlarla Türk ekonomisi yeni bir ivmenin içerisine girmiştir. Ancak, iktisadi krizler ve yüksek oranlarda seyreden enflasyon sürekli gündemdedir. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, 1994 krizi sonrasında da Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) önerdiği yapısal reformlar söz konusudur. Yapısal reform uygulamalarındaki yetersizlikler ve önlenemeyen istikrarsızlık 1 Ocak 2000’de yeni bir IMF İstikrar Paketi’ni ortaya çıkarmış; buna rağmen, yanlış iktisat politikaları Türk ekonomisini 21 Şubat 2001’de bir kez daha krize sürüklemiştir. 2001 Mayıs’ında uygulamaya konulan ve günümüzde de etkilerini sürdüren Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) kapsamındaki reformlarla hem yapısal dönüşüm, hem de istikrar yüksek maliyetlerle kalıcı kılınmaya çalışılmıştır. Türkiye’de piyasa ekonomisinin işlerliği ve iktisadi istikrar adına uygulanan yapısal reformlarda iki dışsal unsur öne çıkmaktadır. Bunlar; 1958 yılında tam üyelik için müracaat edilen, günümüzde de aday ülke olarak ilişkileri sürdürülen Avrupa Birliği’ne (AB) uyum süreci ve IMF öncülüğünde sürdürülen istikrar paketleridir. Giriş Osmanlı İmparatorluğu’nda liberal düşüncenin iktisadi ve politik alanlardaki somut etkileri, 1838 Balta Limanı Antlaşması ve hemen bir yıl sonrasında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile görülür. 1800’lü yılların sonları ile 1900’lu yılların başlarında İttihat ve Terakki Fırkası’nın iktidara gelmesiyle birlikte sürdürülen liberal ekonomi politikalarından arzu edilen sonuçlar alınamamıştır. Liberal politikaların önerdiği dış 69 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) t i c a retin serbestleştirilmesi politikalarının sonucunda gümrüklerin İngiliz ve Fransız firmalar ile Osmanlıda yerleşik azınlıkların lehine uygulanması Ahilik Sistemine dayalı Osmanlı üretim düzenini olumsuz etkilemiş ve Ahilik Sistemi zaman içerisinde yok olmuştur. Ulusal ve uluslararası düzeyde serbestliğe dayalı iktisadi liberalizm ya da diğer bir anlatımla İngiliz Klasik İktisat Düşüncesi’ne yönelik tepkiler bu ve benzeri nedenlerle artarken, Alman romantiklerinin milliyetçi düşünceleri ve uyguladıkları milli iktisat politikalarının başarıları Osmanlı’da taraftar toplamıştır. Bu süreç, bir yandan Türk milliyetçiliğinin gelişimini uyarırken, diğer yandan milli iktisat politikaları Osmanlı’da 1914–1918 döneminde uygulanmıştır. İttihat ve Terakki hükümetinin ikinci döneminde uygulanan milli iktisat politikalarının teorik temelleri Alman A. Müller ve F. List’in görüşlerine dayanır. Sözü edilen düşünce akımı İngiliz mallarına karşı gümrük duvarlarının yükseltilmesini ve bu korumacı ortamda milli sermayedarın (ulusal girişimci) yetiştirilmesi ilkesine dayanmaktadır (Schmölders,1988:112 ve Savaş,1997:424–425). Osmanlı İmparotorluğu’nun çökmesi ve Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan yeni Türk Devleti’nin uyguladığı iktisat politikalarının yönü liberal politikalarla şekillendirilmiştir. Ancak bu tercih, dönemlere göre farklılık göstermekle birlikte, otuzlu ve kırklı yılların zorunluluktan doğan farklılaşması dışında süreç hep liberal politikaların etkinliği altındadır. Aşağıda Türk Ekonomisi, 1923 yılında cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dönemler itibariyle incelenirken iktisat politikaları düzen, yapı ve süreç politikaları1 şeklinde ele alınacaktır. Bu 1 İktisat politikalarının düzen, yapı ve süreç politikaları şeklindeki ayrım için bkz. Tuchtfeldt, 1988:4 ve Erkan, 1990. 70 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay doğrultuda bir yandan piyasa sisteminin yerleştirilmesi ve geliştirilmesi, diğer yandan iktisadi istikrarın sağlanmasına yönelik yapısal reformlar ve politikalar sonuçlarıyla birlikte açıklanmaya çalışılacaktır. 1. 1923–1945 Döneminde Ulusal Gelişme Modeli’ni Belirleyen Yapısal Reform Uğraşları Yeni Türk devletinin iktisat politikalarının ve bu politikalara yön veren Mustafa Kemal’in ekonomi politikası uygulamaları ve bireyin özgürleşmesi yönündeki uğraşları 1923–1938 döneminde yaşanmıştır. Atatürk’ün ölümü ve hemen bir yıl sonrasında başlayan dünya savaşı, doğal olarak Türk Ekonomisi’nin daha da kapanmasına neden olmuştur. Cumhuriyet’in kuruluşundan önce Osmanlı kapitülasyonların etkisi altındadır ve bunlar Lozan Antlaşması ile kaldırılacaktır. Atatürk, 1 Mart 1922’de Meclis’te yaptığı bir konuşmada yabancıların bağımsızlık öncesi elde ettikleri imtiyazları belirttikten sonra şöyle demektedir. “...Artık serbest ve bağımsız bir iktisadi hayata atılan Türkiye için ekonomik hayatını boğmakta olan kapitülasyonlar yoktur” (Nebioğlu, 1986:58). Bu ve benzeri görüşlerin şekillendirdiği gelişme modeli aşağıda dönemler itibariyle açıklanmaktadır. Atatürk dönemindeki iktisat politikaları ve bu bağlamda kapitalist bir ekonomi oluşturma çabaları; 1923–1929 döneminde özel girişimci veya özel sektör öncelikli iken, ulusal ve uluslararası koşulların getirdiği sonuçlar 1930–1938 döneminde kamu (devlet) girişimciliğine, diğer bir anlatımla kamu sektörü önceliğine yöneltilmiştir. Kamu sektörünün öncelikli olduğu bu dönem, devletçi ekonomi olarak tanımlanırken sosyalist ekonomi modelinden uzaktır. 71 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) a) Atatürk Döneminde Liberal Ekonominin Tesisi ve Yapısal Reformlar (1923–1929) Cumhuriyetin ilanından önce ve aynı zamanda Lozan görüşmelerinin kilitlendiği bir dönemde düzenlenen İzmir İktisat Kongresi’nin (17 Şubat–4 Mart 1923) açılışında yaptığı konuşmada Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu zor koşulları belirterek, iktisadi ve siyasi alanda elde edilen zaferlerin iktisadi zaferlerle bütünleştirilmesi gerektiğini belirtir. Bu doğrultuda çalışmalara başlayan İzmir İktisat Kongresi, ziraat, sanayi, ticaret ve işçi kesimlerinden katılan 1135 delege ile toplanmıştır. Kongre sonucunda 12 maddelik “Misak-i Milli Esasları” kabul edilerek bu sonuçlar, TBMM Başkanlığı’na ve Bakanlar Kurulu’na sunulmuştur. Bu esaslar özetle, Türkiye’nin kendi ulusal sınırları içerisinde bağımsız yaşayacağını, milli egemenliğin her şeyin üzerinde olduğundan hareketle Türk insanının çok çalışkan olduğunu, kesimler arasında herhangi bir çatışma olmadığını, Türklerin servetlerinin farkında olduğu ve bunları korumak için çok çalışacağını vurgulamaktadır. Öte yandan bildirinin dokuzuncu maddesinde, kendi toprağına, milletine, dinine, hayatına ve kurumlarına düşman olmayan milletlerle dost olacağına ve bu yöndeki “ecnebi sermayeye” olumlu yaklaşacağı ifade edilmektedir (Afetinan, 1989). Atatürk dönemi için çokça tartışılan yabancı sermaye konusunu Ökçün şöyle açıklamaktadır. “Bir başka deyimle, Cumhuriyet Rejimi genel olarak yabancı sermayeye değil, kapitüler ayrıcalık arayan yabancı sermayeye iyi gözle bakmamıştır ve kapitüler ayrıcalık aramayan yabancı sermaye de Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’ye girmiştir” (Ökçün, 1971:5). Ancak buna karşın, aynı eserde belirtildiği üzere, Lewis ve Karpat farklı yorumlar yapmaktadır. Atatürk’ün ve 72 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay dönemin İktisat Vekili Mahmut Esat’ın açış konuşmasında da yabancı sermaye düşmanlığı yoktur ve bu konuşmalar Misak-ı Milli’ye girmiş hükümlerdendir. Buradan da anlaşılacağı gibi yeni dönemin ve yeni Türk devletinin iktisat politikalarında yabancı sermaye gerekli bir girdidir. Çünkü ülkenin hangi koşullara sahip olduğu ortadadır. Ökçün’ün yukarıda kaynak gösterdiğimiz araştırmasında, 1920–1930 yılları arasında Osmanlı ve sonrasında Türkiye’de kurulan anonim şirketlerin sermayelerinin yaklaşık yüzde 40’ı yabancı sermayeye aittir. Diğer taraftan, cumhuriyetin ilk yıllarında, özellikle sabit sermaye yatırımlarının (demiryolları, elektrik ve havagazı işletmeleri gibi) millileştirme politikaları da uygulanmıştır. Burada dikkate alınması gereken ölçüt, imtiyaz elde etme amacını güden yatırımlard ı r. Atatürk’ün ekonomi politikaları buna karşıdır. Geri kalmış bir tarım toplumunun bütün özelliklerini sergileyen Türk ekonomisinin ilk yıllarında devlet desteğiyle girişimci bir sınıf yani özel sektör yaratma çabası vardır. Milli İktisat Dönemi’nin korumacı ve sanayileşmeci politikaları Lozan Antlaşması’nın sonucunda ortaya çıkan gümrük politikaları nedeniyle uygulama imkânı bulamamıştır (Boratav, 1992:280). 17 Şubat 1923’de İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nin sonuçları doğrultusunda piyasa koşullarının egemen olacağı iktisadi düzenin, kısaca kapitalizmin yerleştirilmesi için siyasi ve idari reformlar yanında iktisadi alanda da uygun politikalar izlenmiş ve reformlar gerçekleştirilmiştir. Bunlar iki noktada toplanabilir: I. Ulusal girişimcileri özendirici yasal ve kurumsal teşvikler: Ülke ekonomisinin tarım sektörünün ağırlığına (yaklaşık %50) karşın sanayinin desteklenebilmesi için kurdurulan özel sermayeli İş Bankası (1924) ile Sanayi ve Maadin Bankası (1927) ve 1927 yılında 73 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu en önemli yapısal reform çalışmalarıdır. Diğer yandan ulusal girişimciliği özendirme yönünde atılan temel adımlar, Boratav’ın (1992) ifadesiyle de “en etkili ve yaygın yöntem devlet tekellerinin imtiyazlı özel şahıs ve şirketler” tarafından işletilmesidir. Kibrit ve çakmak, ispirto ve alkollü içkiler, barut ve patlayıcı maddeler, petrol-benzin ithali ve dört büyük limanın işletilmesi ile ilgili tekeller hep imtiyazlı şirketlere verilmiş ve bu politikaları kurumsal teşvikler olarak değerlendirmek mümkündür. II. Kapitalist bir süreç için gerekli olan kurumsal yapılanma ve mülkiyet rejimi: Liberal ekonomi politikalarının uygulanabilmesi ve piyasa mekanizmasının sağlanabilmesi için gerekli düzenlemeler için Aşar Ve rgisi örnek gösterilebilir. Tarım sektörünün üzerindeki yüklerin kaldırılmasını ifade eden bu verg i n i n kaldırılması sanayi sektörüne sermaye aktarımının geciktirilmesine neden olduğu söylenebilir. Bu süreç Japon kalkınmasının kökenleri ile kıyaslandığında tam tersi gerçekleşmiştir. Yukarıdaki reform niteliğindeki çalışmalarla birlikte; toplumda sosyokültürel alandaki yeni yapılanmaların yarattığı isteğe karşın, izlenilen liberal ekonomi politikalarda hedeflenen başarılar sağlanamamıştır. Çünkü teknoloji, parasal ve beşeri sermaye ile girişimci becerisindeki eksiklikler bu politikaların başarılı olmasını etkilemiştir. Özetle bu dönem; • ekonomik düzenin yerleştirilmesine yönelik politikaların yetersizliğine rağmen kapitalizmin temel kurumlarının oluşturulması, • 74 ekonomik istikrarın sağlanması ile Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay • sektörel destekler ve elde edilen sonuçlar yönünden başarılıdır. Örneğin; 1923–1929 döneminde sanayi üretimi ortalaması %8,5, tarımsal üretim ortalaması %16,2 ve milli gelirdeki ortalama artış %10,9’dur. Diğer taraftan bu dönem dış dünyaya kapalı da değildir. Milli gelir içerisinde ihracat ve ithalatın payı sırasıyla %11 ve %15 düzeylerinde olup bu rakamlar o dönem için küçümsenecek rakamlar değildir (Altay, 2000:50). Keyder (1982) çalışmasında 1923–1929 döneminde tarımsal üretimin yüzde 20’sinin ihraç edildiğini bildirmektedir. Boratav (1992) bu rakamı biraz abartılı bulmakla birlikte, aynı oranın 1908–1914 dönemi ortalamasına göre yüzde 14 olduğunu yazmaktadır. Ancak kesin olan şey, henüz sanayileşmenin başlarında olan Türkiye Ekonomisi’nde ihracatı oluşturan ana kalemler tarımsal ve mineral hammaddelerdir. İncelenen bu dönem, bir yandan ekonomik sistem olarak kapitalizmin inşası, diğer yandan da ekonomik gelişmenin sağlanmasına yönelik liberal politikaların uygulandığı bir dönemdir. Boratav’ın belirttiği üzere açık ekonomi koşullarında inşa vardır; ancak buna yönelik reformlar ve liberal iktisat politikaları ulusal iradenin kontrolü ile belirlenmiş, uygulanmış ve sürdürülmüştür. b) Atatürk Döneminde Devletçi Uygulamalar ve Yapısal Reform Uğraşları (1930–1938) Liberal politikalar 1923–1929 döneminde nispeten başarılı olsa da bazı içsel ve dışsal gerekçeler bu dönemde kamu girişimciliğini veya Türk tipi bir devletçilik modelini ortaya çıkarmıştır. Devletçilik modelinin ortaya çıkışı öncesinde yaklaşık iki yıllık bir dönemde korumacı politikalar mevcut olup, devletçilik modeli bunun üzerine oturtulmuştur. 75 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) Bu dönem Türk ekonomi yazınında çoğunlukla Devletçi Ekonomi Dönemi olarak tanımlanır. Ancak bu model hem Sosyalist Devletçi Modelden, hem de Keynesci kamu müdahale politikalarından farklıdır. Çünkü merkezi planlama anlayışının olmaması ve özel sektörün güçsüzlüğü nedeniyle devletin girişimci olarak piyasalarda yer alması ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) kuruluşu sosyalist modelden farklılığı getirmektedir. Keynesyen müdahale politikalarında kamu işletmeciliğinin öne çıkarılması yerine para ve maliye politikaları ile piyasaya doğrudan ve dolaylı müdahaleler söz konusudur. Dolayısıyla Atatürk döneminin ikinci yarısındaki politikalar Türk ekonomisin özgün bir niteliğini göstermektedir. Bu yeni dönemi uyaran ve kamu sektörünün öne çıkarılmasını destekleyen unsurlar şöyle sıralanabilir (Parasız, 1998:29; Boratav, 1992:280). • 1923–1929 döneminde uygulanan liberal iktisat politikalarından arzu edilen başarıların sağlanamaması, • 1929 Dünya Ekonomik Krizinin dünya, dolayısıyla ulusal ekonomileri olumsuz etkilemesi, • Klasik iktisat politikalarının arz fazlalığı şeklinde ortaya çıkan krizi yaratması ve devletin ekonomiye müdahalesini savunan iktisadi yaklaşımların tartışılması, • Sovyetler Birliği’nde uygulanan plana dayalı iktisat politikalarının nispi başarıları ile bu sonuçların ülkede entellektüel düzeyde taraftar toplaması, • Lozan Antlaşması’ndaki gümrük tarifeleri için konulan sınırlanmaların 1928 yılında sona ermesi, 76 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay • Osmanlı borçlarının ilk taksit ödemesinin 1929 yılında başlaması. Türkiye Cumhuriyeti, Lozan’da önüne getirilen savaş tazminatlarını kabul etmemekle birlikte Osmanlı’nın 300 Milyon (Altın) Lira olarak belirtilen ve yeni Türk Devleti’nin ödemesi gerektiği dayatılan borçların 86 Milyon lirasını kabul eder. 1929 yılında başlayan ödemeler 1954 yılında sona ermiştir. 1881 yılında Muharrem Kararnamesi ile kurulan Osmanlı’nın vergi gelirlerine el koyma yetkisine sahip Düyun-u Umumiye ise Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte çökmüştür. Bu koşullar altında uygulanan kamu (devlet) girişimciliği ekonominin farklı sektörlerinde oluşturulan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) aracılığıyla yürütülmüştür. Devlete ait büyük ölçekli fabrika ve işletmelerin kuruluşu, 1933 yılında başlayan ve ikincisi 1936 yılında başlatılan beş yıllık sanayi planları kapsamında gerçekleştirilmiştir. Ekonomideki olumlu gelişmeleri yaratan temel dinamikler, özel sektörün gelişmesini de içine alan korumacı ve dış ticareti denetleyici politikalarla başlatılıp, 1932 yılından itibaren devletçilikle sürdürülen politikalardır. Aynı yıllarda ortaya çıkan Kadrocular da Kemalist ideolojiyi sistemleştirme çabası göstermişlerdir2. Devletçilik, bir ilke olarak ekonomik faaliyetler ile üretim ilişkileri ve sermaye birikiminin belirlenmesinde öne çıkmıştır. Ancak devletçilik uygulaması kapitalist gelişme modelinin bir parçası olup dış dünya ile ülke içindeki zorluklardan kaynaklanan bir sonuçtan doğmuştur. Özetle, devletçilik uygulaması sosyalist modelin devletçiliği değildir. Çünkü 1923 yılında başlatılan özel sektörün desteklenmesi politikaları 2 Kadro Hareketi, Kadro Dergisi etrafında 1932–1934 döneminde Türk devriminin ideolojisini sistemleştirme, daha doğrusu Kemalizmi oluşturma görevini üstlenmiştir (Ertan,1994:XIV). 77 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) devam etmektedir. Diğer taraftan bu dönemdeki dışa açıklık oranı da sanıldığı gibi Türk ekonomisinde bir kapanmayı değil, en azından dünya ekonomisindeki o yıllardaki gerilemeye rağmen sabit kaldığını göstermektedir (Akat,1984:29-30). İncelenen dönemde sanayi üretimi ortalama %5 artmış, milli gelirdeki payı ise dönem sonunda yaklaşık %15’e yükselmiştir. Buna karşın tarım sektörü bir önceki döneme göre daha yavaş büyümüş (%0,4), milli gelir içerisindeki payı da %50’den %45’e gerilemiştir. Sanayileşme bu dönemde gerçek anlamda bir politika değişkeni olarak alınmış ve ithal ikameci politikalar ağırlıklı biçimde tüketim malları üretecek şekilde kurgulanmıştır. Bunun temelleri 1933 yılında kabul edilip, 1934 yılında uygulamaya sokulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile atılmış ve ilk planın süresi dolmadan hazırlanıp 1936 yılından başlayarak uygulanan İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile de geliştirilmiştir. İncelenen dönemin en önemli reformlarından diğer ikisi parasal hareketlerin kontrol altına alınmasını sağlayan yasal düzenleme ile bir ülke ekonomisinin vazgeçilmez otoritelerinden merkez bankasının kurulmasıdır. Bunlar sırasıyla; • 20 Şubat 1930 tarihin de çıkarılan, döviz ve dış ticaretin kontrolünü sağlayan Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ile • 11 Haziran 1930 tarihinde 1715 sayılı yasayla kurulan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’dır. Sözü edilen gelişmelerle birlikte Aşar Vergisi’nin kaldırılmasından sonra uygulanan Yol Vergisi, Lozan Antlaşması’nın hükümleri kapsamındaki dış ticarete yönelik düzenlemeler ile takas sistemi kapsamındaki Kliring (İkili) Anlaşmalar ve yeni kurulan kamu bankaları 78 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay dönemin ekonomiyi geliştirme adına uyguladığı diğer temel reform çalışmaları ve politikalarındandır. c) Savaş Yılları Türk Ekonomisinde Yapısal Reformlar (1939–1945) İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye, harp ekonomisi veya Erkan’ın (1987) deyişiyle kumanda ekonomisi koşullarını yaşamıştır. Dönemin ekonomik sorunlarını Boratav (1992) aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır: “Azalan üretim ve ithalat koşullarında oluşan darlıkların ve önlenemeyen enflasyonist baskıların halk yığınlarının tahammül sınırını aşmasını önlemek ve büyük kentlerin beslenmesini, ısınmasını ve giyimini sağlamak”. Bu doğrultuda 1940–1945 dönemi ortalaması dikkate alındığında; • milli gelir % 6,3 • sanayi üretimi % 5,6 ve • tarımsal üretim %7,2 oranında gerilemiştir. Dönemin en belirgin uygulamaları, 1942 yılı Kasım’ında kabul edilen Varlık Vergisi Kanunu ile 1944 yılında kabul edilen Toprak Mahsulleri Vergisi’dir. Varlık Vergisi, ırk ve din ayrımına dayalı bir vergi uygulaması olup, 114.000 vergi mükellefinden 315 Milyon Lira toplanmış, 1400 vergi mükellefi vergilerini ödeyemedikleri için Aşkale’ye sevk edilmiştir (Boratav,1992:307). 1943 yılı verileri dikkate alındığında toplanılan bu vergi milli gelirin %3,5’ine, kamu harcamalarının ise %38’ine denk gelmektedir. Savaş yılları izlenilen kontrollü politikaları sonucunda elde edilen gelirler ağırlıklı biçimde tarımsal ürünlerin t i c a retinden sağlanmış, ücretlilerin milli gelirden aldığı pay gerilemiştir. 1940 yılında ihracat 81, ithalat 50 milyon US$ olup, dönem 79 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) sonunda bu büyüklükler sırasıyla 168 ve 97 milyon US$ olarak gerçekleşmiştir. Savaş sonrası dönemi tanımlayan 1946–1950 dönemi Türkiye’de siyasal anlamda çok partili yaşama geçiş, iktisadi anlamda da liberal politikalara yeniden dönüş sürecidir. Savaş henüz sona ermeden Amerika’da gerçekleştirilen Bretton –Woods ekonomik konferansında batı dünyasının iktisadi şekillendirilmesinin temelleri atılmıştır. Buna göre dünya ekonomik düzeninin ödemeler dolaşımı, dış ticareti, gümrük ve diğer para-kredi işlemleri gibi alanları yenilenmiştir. Bu doğrultuda ortaya çıkan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (WB) gibi ulus ötesi kurumlar aracılığıyla dünya ekonomisinin yeniden şekillendirilmesi sürecine Türkiye’de dâhil olmuştur. Tercihini kapitalist düzenin yerleştirilmesi ve bu doğrultuda açık ekonomi koşullarında fiyat istikrarını sağlayarak büyüyen bir ekonomiden yana koyan Türkiye, maalesef ekonomik istikrarını ilerleyen y ı l l a rda sürdürememiştir. Seksenli yıllardan itibaren ana yönelim olarak bu hedef yeniden Türk Ekonomisinin merkezinde yer alacaktır. 2. Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme Çabaları Altında Liberal Politikalar ve Yapısal Reformlar (1945–1962) İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ekonomik düzen yeniden oluşturulmaya çalışılırken, iktisat politikalarına yön veren temel paradigma olan Keynesyen görüş, sabit döviz kuru altında yetmişli yılların başlarına kadar uygulama olanağı bulmuş ve yapısal reformlar Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de Dünya Bankası ve Marshall Planı kapsamında hız kazanmıştır. Türkiye batı dünyasının iktisadi ve siyasi tercihinden yana tavır koymuş ve tercihini liberal ve demokratik 80 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay dönüşümden yana kullanarak yapısal reformlar ve politikalarını özel sektör öncelikli belirlemiştir. Savaş sonrası döneminin gelişmelerine koşut biçimde hazırlanıp, dönemin iktisat politikalarına yön veren 1947 Kalkınma Planı, ulaştırma, tarım ve enerji gibi altyapı yatırımları ile kırsal kesimin kalkındırılmasına öncelik verecek şekilde hazırlanmıştır (KepenekYentürk: 2005:94). 1923–1950 arasında iktidarda olan Cumhuriyet Halk Fırkasının (Partisinin), 1950 yılında iktidarı Demokrat Parti’ye bırakmasıyla birlikte Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır. Yeni dönemle birlikte özellikle altyapı yatırımları hızlanmış, ancak 1950–1960 döneminde bu faaliyetler yapısal bir dengeleme, zamanlama ve bir program kapsamında ortaya konamamıştır (Kılıçbay, 1984: 112). Diğer taraftan altyapı yatırımlarının bütçe imkânına bağlı olduğu düşünüldüğünde ellili yılların ikinci yarısındaki iktisadi sıkıntılar bu anlamda birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Sanayileşme açısından bu dönem incelendiğinde; sistemli bir sanayileşme politikasının olmadığı görülmektedir. İçe dönük sanayileşme modelinin desteklenmesi ile birlikte ithalatta bir canlanma olmuş, ancak üretim dışa dönük olmadığı için ihracat sanayi ürünleri yerine geleneksel ihraç malları olan tarımsal ve mineral hammaddeler lehine gelişmiştir. Bu dönemde sanayinin veya sanayicinin desteklenmesine yönelik ciddi anlamda yasal ve kurumsal bir gelişme de yoktur (Kepenek-Yentürk;2005:112). Dünya Bankası’nın öncülüğünde, TCMB ile Hazine’nin katkıları ve özel sektör bankalarının ortaklığında Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası kurulmuştur. Buna karşın yasal destekleme yöntemlerine müracaat edilmemiştir. 1927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun süresi 1942 yılında dolmuş ve kırklı yıllar81 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) daki gibi bu dönemde de yeni bir teşvik kanunu hazırlanmamıştır, ta ki 1963 yılına kadar. Dolayısıyla Kılıçbay’ın belirttiği sistemli bir sanayileşme politikası yoktur önermesinin haklılık payı vardır. Bu dönemle ilgili çalışma yapan iktisat tarihçilerinin ortak paydası, özellikle 1946’dan sonra Türk siyasi yaşamının ilklerinden olan çok partili yaşama geçiş ve ilerleyen dönemlerde köylerden kentlere yönelen göç h a reketleri ve ithalatla desteklenen tüketimdeki aşırı genişleme sanayicilerin özendirilmesini bir reform uygulamasından çok kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç olarak ortaya koymaktadır. Cumhuriyetle birlikte başlatılan ve ilerleyen dönemlerde de sürdürülen döviz kazandırıcı işlemlerle kazanılan kamunun döviz varlıkları, artan ithalatı başlangıç dönemlerinde finanse etmiş, ancak ellili yılların ikinci yarısından itibaren süreç tersine işlemeye başlamıştır. Örneğin, ilk beş yıl büyüme ortalaması yüzde 11 iken, ikinci dönem -3,1’e kadar gerilemiştir. Dönem sonunda Türk Ekonomisi ilk kez kur ayarlaması ve istikrar tedbirleri ile karşılaşmıştır. Enflasyonla mücadele ve ihracatı arttırabilme hedeflerine dönük biçimde 1958 yılında Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ortaklaşa alınan istikrar tedbirleri kapsamında Türk Lirası (TL) değer yitirmiş 1US$=2,8 TL’den 1US$=9 TL’ye düşürülmüştür. Tarımsal alandaki iktisadi gelişmelerin bir anlamda öncüsü sayılabilecek en önemli yapısal reform, hem 1945–1950 dönemi, hem de 1950 yılında iktidara gelecek parti için çok önem kazanacak 11 Haziran 1945 tarih ve 4738 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’dur. Piyasa ekonomisinin kurumsal temellerinden birisini oluşturan özel mülkiyet rejimi sözü edilen kanun kapsamında iyi bir politika aracı olarak kullanılabilirdi. Fakat ilgili kanunun uygulanması genel anlamda kamu arazilerinin çiftçilere dağıtımı şeklinde gerçekleşmiştir. Bu kapsamda 82 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay yaklaşık 350.000 aileye 18 milyon dönüm toprak verilmesine rağmen, kanunda belirtilen kooperatifleşme, topraksız ve az topraklı köylünün tarımsal üretimini arttırma ve desteklenmesi yönündeki hükümler uygulanmamıştır. Dolayısıyla savaş sonrası tarım sektörünün reformu anlamında çok büyük bir imkân ve zaman yitirilmiştir. Tarımsal reform çalışmaları o yıllarda gerçekleştirilmiş olsaydı, bugün hem ülkede iç göç hareketlerinin olumsuz etkileri daha az olurdu, hem de tarımsal üretim daha fazla arttırılabilirdi. Kamu sektöründe üretilen mal ve hizmetlerin fiyatları daha düşük tutularak sanayiye sermaye desteği sağlanmış, diğer taraftan artan kamu yatırımları özel sektörün gelişimini desteklemiştir. Bu dönemde kurulan kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) sırasıyla şunlardır. 1950 yılında Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK), 1952 yılında Gübre, Et ve Balık Kurumu (EBK), 1953’de Türkiye Çimento Sanayi ile Azot Kurumu, 1954 de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), 1954 yılında Devlet Malzeme Ofisi (DMO), 1955 de Selüloz ve Kağıt Kurumu (SEKA) ile 1957 yılında kurulan Türkiye Kömür İşletmeleri’dir (TKİ). Gerek bu dönemde kurulan kamu işletmeleri, gerekse otuzlu yıllarda kurulanlar seksenli yıllardan itibaren özelleştirme kapsamına alınarak yerli ve yabancı sermaye kuruluşlarına satılmışlar veya bir kısmı da piyasalarda serbestliği sağlama adına kapatılmışlardır. İncelenen bu dönemdeki en önemli gelişmelerden birisi de Türkiye’nin Roma Antlaşması’nın 238. maddesi uyarınca AET’ne “ortak üye” olmak amacıyla 31 Temmuz 1959 tarihinde Topluluklar Konseyi’ne müracaat etmesidir. AET Bakanlar Konseyi’nin 11 Eylül 1959’da Türkiye’nin talebini olumlu karşılaması ile ilişkiler resmen başlamıştır. 83 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) Ellili yılların ikinci yarısından itibaren başlayan ekonomik istikrarsızlık ilerleyen yıllarda siyasi çalkantıları beraberinde getirmiş ve 27 Mayıs 1960 tarihinde askeri yönetim iktidarı ele geçirmiştir. Altmışlı yılların başlarında hazırlanıp 1961 yılında kabul edilen yeni anayasa ile merkezi bir planlama otoritesinin kurulması (Devlet Planlama Teşkilatı-DPT) ve onun hazırlayacağı beşer yıllık kalkınma planları yeni dönemin öncül gelişmeleri olmuştur. 3. Planlı Ekonomi ve Bunu Etkileyen Yapısal Reformlar (1963–1980) Planlı dönem öncesinde kalkınmanın özel sektör veya devlet aracılığı ile geliştirilmesi hep tartışma konusu edilmiştir. Ancak dönem dönem pragmatik bir tutum içinde her iki kesimden de yararlanılmıştır. Örneğin 1930’larda devlete, 1950’lerde özel sektöre öncelik verilmesi temel politika olmuştur. Üstelik bu uygulamalara rağmen ülkenin kalkınma sorunları henüz çözülmemişti. İşte bu ortamda ve 1961 Anayasası’nın “sosyal devlet” anlayışıyla uyum içerisinde, kaynakları daha etkin kullanabilmek adına kalkınma plana bağlanmıştır (Erkan, 1987:235). Ellili yılların özel kesime ve dışa açık modeli yerine, kamu işletmelerine ağırlığın verildiği, karma ekonomik sistem tercihinin geçerli olduğu bir dengeleme politikası yeni dönemin iktisat politikalarının özünü oluşturmuştur (Kılıçbay, 1984:118). Türk ekonomisindeki bu yeni yönelimin gerekçeleri iki noktada ifade edilebilir. Bunlardan birincisi ellili yılların ikinci yarısındaki enflasyon, döviz sıkıntısı ve üretimdeki gerileme, diğeri de uygulanan politikaların belli bir program ve stratejiden yoksun olması ile istikrar hedefinden uzaklaşılmasıdır. Bu gerekçeler, Kepenek-Yentürk (2005) çalışmasında belirtilen bürokrasinin planlama özlemiyle birleşerek 84 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay ekonomide planlama anlayışını öne çıkarmış ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştur. Böylece iktisat politikaları ve uygulamaları belirli bir program, strateji, bilimsel yöntem ve tekniklerle sürdürülmüştür. DPT öncülüğünde kamu ve özel sektörün katılımı ile hazırlanan kalkınma planları 22 ve sonrasında 15 yıllık perspektifler ışığında beşer yıllık dönemler için hazırlanmıştır. Genellikle planların hedefleri şöyle olmuştur: • Fiyat istikrarı hedefi ile hızlı büyüme birlikte dikkate alınmıştır, • Adil ve eşit gelir dağılımı ile milli tasarrufları arttırma hedefi vardır, • İthal ikamesi politikasını izlemek ve Türk Lirasının dış değerini korumak, • Ücretleri artırarak sosyal dengeleme ve destekleme politikalarını savunmak, • Taban fiyat politikaları ile tarımsal gelirleri arttırmak, • Kamu harcamalarını arttırma isteğinin vergi politikaları ve denk bütçe ile sürdürülmesi, • KİT’lerin verimli çalışmasını desteklemek ve fiyat düzenleyicisi olmaları yönünde politikaları sürdürmektir (Kılıçbay,1984:127) Ancak açıklıkla belirtmek gerekir ki, yukarıdaki hedefler arasında çatışmalarda kaçınılmaz olmuştur. Sayılan bu hedefler doğrultusunda hazırlanıp uygulanılan planlar, kamu sektörü için emredici, özel sektör için yol gösterici olmuştur. Dolayısıyla ekonomik gelişme ve karma ekonomik sistem için gerekli yapısal reformlar bu kapsamda değerlendirilmiştir. 85 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) Planlı dönem yetmişli yılların ortalarına kadar Türk Ekonomisinde istikrarlı ve yüksek büyümenin yaşandığı bir dönem olarak tanımlanabilir. Dönem başı olan 1963 yılında 1968 yılı üretici fiyatları ile milli gelir artış hızı yüzde 9,7, 1966’da yüzde12, 1971’de yüzde 10,2 iken 1980 yılında aynı oran yüzde -0,4’e gerilemiştir. Toptan Eşya Fiyatları Endeksine (TEFE) göre enflasyon sırasıyla 1964 yılında 1,2, 1966’da 4,8, 1971’de 6,7 ve sonrasında iki haneli rakamlarla tanışan Türk ekonomisinde 1971 yılında enflasyon 15,9 ve 1980 yılında o döneme kadar tarihinin en yüksek oranı olan yüzde 107,2’dir. Yetmişli yılların başları Türk ekonomisinin yanısıra dünya ekonomisi içinde bunalımlı yıllar olacaktır. Çünkü; 1. 1970 yılında ABD’nin Bretton Woods para sistemine son vermesi ve altına dayalı sabit kur rejiminden serbest (dalgalı-esnek) döviz kuruna geçmesi, 2. 1973 ve 1974 yıllarındaki petrol krizi, 3. Özellikle Avrupa ekonomisinde çok yoğun görülen stagflasyon olgusu gibi nedenler dünya ekonomisinin yeni yönünün uyarıcıları olmuştur. Bu süreç Kaynesyen iktisat politikaları ile sürdürülen sosyal refah devleti anlayışı yerine, müdahalelerden kaçınan jandarma devlet olgusunu ve bunu teorik temellerinin şekillendirdiği New-Neo Klasik İktisat Politikalarını gündeme getirmiştir. Artık küresel ekonomi koşulları yeni dünya düzeni tanımlaması altında yetmişli yılların sonlarından itibaren dünya ekonomisinde, 24 Ocak 1980 İstikrar Programı aracılığıyla da Türkiye’de egemen olacaktır. 86 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay İncelenen dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğu’nda da önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır. Örneğin Avrupa Para Birimi (ECU) ve Sistemi gibi. Türkiye - Topluluk görüşmeleri 1960–1963 yılları arasında da sürdürülmüş ve 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanıp 1 Aralık 1963’de yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ile her iki taraf açısından yeni bir dönem ve yükümlülük süreci aralanmıştır. Bu Anlaşma, Türkiye’yi AET ile Gümrük Birliğine götürecek ve ileride tam üye durumuna sokabilecek bir ortaklık belgesidir. Bu nedenle Türkiye, yükümlüklerini büyük bir özveri ile yerine getirmiş ve bugün de getirmeye devam etmektedir. Ancak aynı özveri Avrupa Birliği içinde geçerlidir ve bunların karşılanması gerekir. Örneğin mali yükümlülükler gibi. 4. Dünya Ekonomisi ile Yeniden Bütünleşme Süreci ve Finansal Reformlar (1980–1999) 24 Ocak 1980 istikrar kararları ile Türk ekonomisinin temel paradigması başta olmak üzere ekonomik düzen politikaları, kalkınma stratejileri, devletin rolü ve bürokratik mekanizmalar değişime uğramıştır. Keynesyen iktisadi düşüncenin egemen olduğu dönemler, yerini NewNeo Klasik politikalara bırakmıştır. Örneğin, monetarist para politikaları ile devletin sosyal ve ekonomik fonksiyonları yerine klasik iktisadın temel önermelerinden olan devletin küçültülmesi politikaları siyasi ve ekonomi otoritelerince uygulamaya geçirilmiştir. Ekonomik düzen ve sistem politikaları kapsamında “Karma Ekonomi” yerine “Serbest Piyasa Ekonomisi” temel yaklaşım olmuştur. Kalkınma strateji tercihi doğrultusunda ihracata yönelik sanayileşme stratejisi, altmışlı ve yetmişli yıllarda uygulanan ithal ikameci sanayileşme stratejisinin yerini almıştır. 87 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) İstikrar Kararları ile birlikte küresel ekonomiye uyum süre c i başlatılmıştır3. Seksenli yıllardaki yapısal reform faaliyetleri ve uygulanan iktisat politikaları bu nedenle uyumu gerçekleştirmeye yönelik kararlardır. Kararlar yetmişli yılların ortalarından itibaren IMF öncülüğünde yürütülen klasik istikrar paketlerinin temel unsurlarını içermektedir. Bu bağlamda 24 Ocak 1980 İstikrar Paketi’nin amaçları; • ödemeler dengesinin düzeltilmesi, • enflasyonun kontrol altına alınması ve • etkin bir kaynak dağılımını sağlayacak bir fiyat sisteminin oluşturulması ile • sorunsuz yürütülen bir dış borç düzeninin kurulmasını içermektedir. Araçlarına bakıldığında; • para ve döviz piyasalarında faiz oranları ve döviz kuru fiyatları başta olmak üzere enflasyon oranının altındaki fiyatları ayarlamak (örneğin, negatif faiz politikası yerine pozitif faiz gibi), • dış ticarette kontroller gibi piyasa dengesini olumsuz etkileyecek kamu müdahalelerinin kaldırılması, • kamu açıklarının kaldırılması ve • ücretlerin dondurulması uygulamaları görülmektedir. 3 Kadro Hareketi, Kadro Dergisi etrafında 1932–1934 döneminde Türk devriminin ideolojisini sistemleştirme, daha doğrusu Kemalizmi oluşturma görevini üstlenmiştir (Ertan,1994:XIV). 88 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay Amaçların belirtilen araçlarla gerçekleştirilebilmesi için özellikle yapısal reform kararlarına da ihtiyaç duyulmuş ve bu kapsamda; • Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) rasyonelleştirilmesi, • dış ticaretin ve finansal kesimin serbestleştirilmesi (liberalleştirilmesi), • vergi sistemi reformu sayılmıştır. Dikkatle incelendiğinde yeni dönem; küresel ekonomik düzene entegrasyonla birlikte piyasa ekonomisinin gerçek anlamda kurulmasına dönük ilk ciddi önlemlerin alınmasını, kamu sektörünün küçültülmesini ve ekonomiye müdahale araçlarının daraltılmasını içermektedir. Alınan kararların uygulanabilmesi ve arzu edilen amaçlara ulaşabilmek için gerekli sosyo-ekonomik ortam ile siyasal istikrar ortamı 12 Eylül 1980 tarihinde sivil iktidarı deviren askeri yönetim tarafından sağlanmıştır. Askeri yönetimle birlikte 1980–1983 döneminde, Kazgan’ın (1994) ifadesiyle tipik bir istikrar programı uygulanması vardır. 1984–1988 dönemi, yeniden demokrasiye geçişle birlikte ekonomide kamu müdahalelerinin en aza indirgenebilmesini sağlayan yapısal reformların yanında ihracata yönelik sanayileşme stratejisi ile başlatılan dış ticarette serbestleştirme politikaları vardır. 1989 yılındaki Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nda yapılan değişikliklerle; TL’nin konvertibilitesi, finansal serbestleştirme ve özelleştirme süreci aşamasına geçilmiştir (Kazgan,1994:185). Finansal serbestleştirme seksenli yılların sonlarından itibaren Türk ekonomisinin en temel unsurlarındandır. Tarım, sanayi ve bilişim sektörü bu toplantının başka bir oturumunda tartışıldığı için finans kes89 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) imine yönelik yapısal reformlar yazarın geçmiş çalışmaları da dikkate alınarak daha detaylı incelenmektedir. a) Finans Kesiminin Liberalleştirilmesine Yönelik Reform ve Politikalar Bu süreç 24 Ocak 1980 İstikrar Tedbirleri’nden itibaren para-kredi ve sermaye piyasalarında aşağıdaki şekilde sürdürülmüştür (Altay,2006): I. Faiz hadleri serbestleştirilerek, genel olarak pozitif reel faiz uygulaması geçerli kılınmıştır. II. Yeni yasal ve kurumsal düzenlemelerle T.C. Merkez Bankası’nın yetkileri genişletilip, mali sisteme müdahale araçları çeşitlendirilmiştir. III. Kamu otoritesi olarak Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) oluşturulmuştur. 24 Ocak 1980 sonrasında piyasa faiz oranlarındaki yükselme, reel gelirleri düşen kesimlerin ek gelir arayışlarına yanıt vermiş ve bu şekilde finansal ilişkiler hızla gelişmeye başlamıştır. Söz konusu gelişmeler sağlıksız bir biçimde yaşanmıştır. Çünkü; I. Bu finansal ilişkiler, yasal-kurumsal hiçbir düzenlemenin olmadığı bir ortamda, kendiliğinden ortaya çıkmışlardır, II. Finansal ilişkiler içerisinde borç-alacak ilişkisi, ortaklık yaratan sermaye ilişkisi aleyhinde büyümüştür, III. Sermaye ilişkisinin yanısıra, borç-alacak ilişkilerinde de genel kabul görmüş finansal kurallara uyulmamıştır, 90 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay IV. Devlet, gelişmelerde düzenleyici ve denetleyici bir rol oynamak yerine, yalnızca izleyici olarak kalmıştır. Yukarıda açıklanan gelişmelerin ilk sonucu, 28 Temmuz 1981’de kabul edilen ve 30 Temmuz 1981 günü yürürlüğe giren 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu olmuştur. Kanun kapsamında, denetleme ve kamuoyunu aydınlatma ilkeleri ağırlık taşımaktadır. Kanun’un çıkarılmasından bir yıl sonra, 1982 yılında sermaye piyasalarının düzenleme, gözetim ve denetiminden sorumlu bir kamu otoritesi olarak Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) oluşturulmuştur. Sermaye piyasalarında önemli yenilikler gerçekleştirilmesine rağmen seksenli yılların ilk yarısında hisse senedi piyasasında beklenen ölçüde gelişme sağlanamamıştır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) 1986 yılında faaliyete geçirilmesine kadar, bu piyasa için yeterli alt yapının olmaması gelişmenin önündeki temel engeldir. 24 Ocak 1980 kararları ile başlatılan finansal sektörün liberalleştirilmesi uygulamalarının iki temel hedefi, iç talebi kısarak artan ölçüde ihraç edilebilir ürün fazlası yaratmak ve iç tasarruf artışıyla cari işlemler açığını kapatmak suretiyle büyüyen dış borç servislerini karşılamaktı. Bu temel felsefe içinde para ve sermaye piyasalarına adeta tali bir işlev atfedilmişti. Bunun bir nedeninin, bankerler krizi ile yıpranmış piyasaya fazla güvenilmemesi olduğu söylenebilir. Buradaki önceliğin piyasadan bir şey beklemek yerine ona çeki düzen vermek olması gayet doğaldır. Ancak, borsanın kuruluşu ile yasal düzenlemelerin gecikmesi verimliliği olumsuz etkilemiştir. Alt dönemler itibariyle yaşanılan bu olumsuzluklar şunlardır: *1980–1985 yılları arasındaki dönemde toplam tasarrufların gerilemesi önlenememiş, 91 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) *1986–1990 döneminde artmaya başlayan özel tasarruf fazlası kamu iç borçlanmasına yöneltilmeye başlanmıştır. *1986–1990 döneminde, İMKB’nin yeniden faaliyete geçmesine rağmen, kamu rasyonel olmayan bir finansal yaklaşımla büyük projelerini kısa vadeli ve yüksek maliyetli fonlarla finanse etmeye başlamış ve dolayısıyla sermaye piyasalarının doğru bir çizgide gelişebilmesi engellenmiştir. *Seksenli yıllar biterken yüksek getirili ve özel vergi teşvikli kamu iç borçlanmasının uymadığı bir ekonomi, diğer bir tanımla rant ekonomisi ortaya çıkmıştır. 1980’li yıllarda uygulanan ekonomi politikalarının para ve sermaye piyasaları açısından analizinde, dış ticaret ve kambiyo rejiminin liberalleşmesi kapsamında gerçekleştirilen Türk Parasının Kıymetini Koruma Yasası’nda yapılan değişiklikler ayrı bir öneme sahiptir. 1984 yılından itibaren, Türk vatandaşlarının kaynağı sorulmadan döviz bozdurabilmeleri ya da döviz tevdiat hesabı açtırabilmeleri ile dövize endeksli borçlanma aracı ihracı ve sermaye hareketlerinin serbest bırakılması mümkün kılınmıştır. Bu sayede, ülkeye yabancı sermaye girişinde bir artış görülmekle birlikte, ekonomide dolarizasyon ve sıcak paranın egemen olacağı bir sürecin sinyallerinin görüldüğü söylenebilir. Kambiyo rejiminin yumuşatılması, vergi düzenlemeleri ile yeterince desteklenmiş ve sermaye piyasalarında yabancı portföy yatırımcıları açısından elverişli bir zemin yaratılmıştır. Seksenli yıllar finans sektöründeki yapısal reform uğraşları dikkate alındığında bu gelişmeler sermaye piyasaları açısından dört alt grupta incelenebilir (Dura, 1993: 16): 92 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay • 1980–1982 dönemi, Sermaye Piyasası Kanunu’nun çıkarılması ve Kurul’un oluşturulması dönemini kapsamaktadır. • 1982–1986 yılları arasında sermaye piyasalarının kurumsal alt yapısı düzenlenmeye çalışılmış ve İMKB kurulmuştur. Ayrıca, birincil ve ikincil piyasalarda aracılık edecek kurumların faaliyet tanımları ve yetkileri düzenlenmiştir. Kamu işletmelerinin (KİT’lerin) özelleştirilmeleri ve özel firmaların halka arzlarını düzenleyecek menkul kıymet ihraçlarının yöntem ve şekilleri belirlenmiştir. • 1986–1989 dönemi, geçen altı yılda kurulan altyapının sonuçlarının alındığı yıllardır. Bu dönemde nispeten menkul kıymetlerin kullanımı yaygınlaşmış, aracı kuruluşlar ve yatırım fonları gibi kurumlara işlerlik sağlanmıştır. Bankalar açısından çok önemli bir gelişme sermaye piyasası birimlerini kurmalarıdır. Fon talep eden kuruluşlar olarak firmalar, muhasebe standartlarını Sermaye Piyasası Kurulu düzenlemelerine uygun hale getirmişlerdir. • 1989–1991 dönemi, sermaye piyasası araçlarında ve piyasa hacminde yaşanan sayısal gelişmelerin yanı sıra, işletmelerin halka arzlarında hisse senetlerinin nominal değerleri yerine piyasa değeri yönteminin kullanımı yaygınlaşmıştır. Diğer önemli bir niteliksel gelişme, 32 Sayılı kararla birlikte, yabancıların ulusal piyasalardan hisse senedi almalarının mümkün olabilmesidir. Yukarıda sözü edilen Yasa’nın uygulanması sırasında Türkiye’de ve dünyada görülen hızlı gelişmeler sonucunda, 1992 yılında, bu kez sermaye piyasalarının daha geniş kapsamlı bir reformlar demeti içinde yeniden ele alınması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 93 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) b) Türk Finans Piyasalarındaki Yenilenme Gerekçeleri Türk finans piyasalarındaki yenilenme gerekçelerini kısaca açıklamakta yarar vardır. I. Kamu Finansmanında Gözlemlenen Sorunlar: Özellikle 1984 sonrasında uygulanan ekonomi politikaları, kamu borçlanmasını ve borçlanma gereğini sürekli arttırmış ve kamu kesiminin kaynakları daha çok yutmasına neden olmuştur. Kamu, banka kaynaklarının kendine yönelmesini, yüksek reel faiz uygulayarak sağlama yoluna gitmiştir. Bu ortamda, uygulanan düşük kur politikası dış borçlanmanın cazibesini arttırarak, kamu finansmanı üzerinde büyük bir baskı yaratmıştır. Alt yapı gibi uzun vadeli yatırımlar giderek daha çok kısa vadeli ve yüksek maliyetli finansal kaynaklardan sağlanmaya başlanmıştır (Türel,1993:161). Kaynakların bu şekilde kamuya akması nedeniyle özel sektöre verilebilecek kredi hacminde daralma baş göstermiştir. II. Banka Egemenliği: Kamu borçlanma gereğinin hızlı artışına bağlı olarak bankalar, finans kesiminin adeta tek ekseni haline gelmiştir. Ancak bankaların iç yapılarındaki, yüksek faize dayalı batık krediler, iştirak ve gayrimenkul yatırımlarının artması, yüksek enflasyonda karlılıklarını koruma kaygısı, devletin munzam karşılık, disponibilite, fon ve vergi yükleri gibi sorun ve bozulmalar dönemin önemli bir sıkıntı kaynağı olmuştur. Dış ticaret ve kambiyo rejiminin liberalleştirilmesine koşut olarak ortaya çıkan, döviz kazandırıcı cazip alternatiflere rağmen bankaların fon aktarma maliyetleri sürekli yüksek kalmıştır. 94 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay III. Finans Kesiminde Rekabet Eksikliği: Bankalar haricindeki finans kuruluşlarının daha emekleme çağında olduğu bir ortamda, gerek bankalar arası gerekse diğer finans kuruluşları arası rekabetin gelişmemiş olması fon aktarma maliyetlerini arttıran diğer bir etkendir. Sermaye piyasaları tam olarak gelişmediği için menkul kıymet borsaları ve finansal araçlar da yeterince çeşitlenip, zenginleşmemiş ve bunlar arasında rekabet ortaya çıkamamıştır. Uluslararası piyasalarda bankalar, varlıklarını ve yükümlülüklerini oluşturan kalemlerde, diğer finans kurumları ve sermaye piyasalarıyla yoğun bir rekabet içerisindedir. Pasif kalemlerdeki rekabet, sigorta şirketleri ve diğer finansal kurumların bankaların en büyük fon kaynağı olan mevduatlara yönelmesinden kaynaklanmaktadır. Türk bankacılık sektöründe gerek finansal kurumlar, gerekse bankacılık piyasası içerisinde rekabetin yeterince gelişemediği görülmektedir. Bunun iki nedeni, bankacılık sisteminin oligopolcu yapısı ile kamu bankalarının sistem içerisindeki alt oligopolcu bir yapı arz etmesidir. Durum böyle olunca sistemde rekabetten söz etmek mümkün görünmemektedir. IV. Dünyadaki Hızlı Gelişmelere Uyum Sağlama: Özellikle, 1987 krizinin ardından gelişmiş sermaye piyasalarında gözlemlenen deregulation süreci ile emerging market denilen gelişmekte olan piyasalardaki özelleştirme ve halka açılma salgısının ateşlediği globalleşme olgusu, bu hızlı gelişmelere ayak uyduracak adımların atılmasını gerektirmiştir. Ancak tüm bu koşulların yanı sıra, finans kesiminde yenilenme arayışlarını hazırlayan en önemli faktör, serbest piyasa ekonomisi anlayışında ve bunun en önemli destekleyicisi konumundaki finans piyasalarının öneminin kavranmasıyla ilgilidir. Sermaye piyasalarının 95 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) serbest piyasa düzenine yönelen ekonominin alt yapı eksikliklerinin giderilmesindeki önemi artık kavranmaya başlanmıştır. Ayrıca, doksanlı yılların başından itibaren krize hızla sürüklendiği belli olan ülkemiz için, sermaye piyasalarının diğer yapısal reformlarla birlikte (kamu kesimi, yerel yönetimler, vergi ve sosyal güvenlik reformları gibi) kalıcı çözümler üretilmesindeki anahtar rolü önemsenmektedir. Finansal kesimde sürdürülen yenilenme uğraşlarının altında, sermaye piyasalarının ekonomik ve sosyal tüm alanlarda yaratıcı alternatifler sunma yeteneğinin anlaşılması yatmaktadır. Bu bağlamda özellikle, bölgesel kalkınma, gelir dağılımı adaletsizliği, konut soru n u , özelleştirme, küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansman sorunları gibi önemli konularda sermaye piyasalarının işlevinin kavranmaya başladığı görülmektedir. c) Finansal Piyasalardaki Reform Uğraşlarının Amaçları ve Sonuçları: Finans kesiminde yenilenme, ekonominin belirlenen hedeflere ulaşmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Reform, öncelikle sermaye piyasalarının yeniden yapılandırılmasına yönelmiş ve bu çerçevede ilk adım olarak 1982 tarihli Sermaye Piyasası Yasası değiştirilmiştir. Finans kesimindeki yenilenmenin amaçları şöyle sıralanabilir: I. Sermaye piyasalarında açıklığı, istikrarı ve güveni sağlamak, II. Sermaye piyasalarında piyasa mekanizmasının işleyişini yaygınlaştırıp, etkinleştirmek için; • İzin sisteminden kayıt sistemine geçilmesi, • Gereksinim duyulan finansal araçların ekonomiye kazandırılması, • Enformasyon miktar ve kalitesinin arttırılması, 96 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay III. Üretim, yatırım, ihracat ve özelleştirmeye ilişkin finansal altyapıyı güçlendirmek için; • Sermaye piyasalarından özel sektörün daha etkin yararlanmasının sağlanması, • KİT’lerin mali bünyelerinin düzeltilmesi, • Bölgesel kalkınmanın kaynak sorunlarının sermaye piyasaları aracılığı ile çözülmesi, IV. Yeni finansal araç kurum ve piyasalar ile bunlar arasındaki rekabeti geliştirmeyi ve bu suretle; • Mali piyasaların zenginleşmesinin ve derinleşmesinin sağlanması, • Reel kredi maliyetlerinin düşürülmesi, • Fon aktarma maliyetlerinin azaltılması, • Faktör fiyat ve paylarında dünya ile bütünleşmenin gerçekleştirilmesi, V. Sermayeyi tabana yayma doğrultusunda; • Gelir dağılımının düzeltilmesi, • Ekonomide demokrasinin ve sosyal güvenliğin sağlanması ile IV. Finansal yapı ve uygulamalarda ileri ülke standartları ile bütünleştirilmesi amaçlanmıştır. Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda ilerleyen bir ülke açısından yapılan bu çalışmalar sermaye piyasalarının uyumu için başlangıç adımlarıdır. Türkiye’nin sermaye piyasaları alanında yürüttüğü yenilikler, AB ile uyum dışında ekonomik gelişmişlik ve re k a b e t 97 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) olanaklarını Birlik ülkeleri seviyesine taşıması bakımından da önem kazanmaktadır (Tezcanlı-Erdoğan, 1996:281). Yukarıda sözü edilen amaçlara ulaşılabilmesi için gerekli araçlar aşağıdaki gibi belirlenmiştir: i-Yeni finansal enstrümanlar. Örneğin, varlığa dayalı menkul kıymetler, oydan yoksun hisse senetleri, A tipi yatırım fonu katılma belgeleri, altına ve gayrimenkule dayalı menkul kıymetler gibi. ii-Yeni finans kurumları. Örnek verilecek olursa, risk sermayesi kurumu, genel finans ortaklıkları, portföy yönetimi ve yatırım danışmanlığı, takas ve saklama kurumu, gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve rating kuruluşları gibi. iii-Yeni finansal piyasalar. Örneğin, altın borsası, vadeli işlem ve opsiyon borsaları, bölgesel borsalar ve elektronik tezgah üstü piyasalar vb. gibi belirlenmiştir. Para ve kredi piyasalarındaki gelişmeler dikkate alındığında da Türk bankacılık sistemi, küreselleşme eğilimleri ve 1980 sonrası finans piyasalarında yapılan reformlarla ihtisas bankacılığına doğru yönlendirilmeye çalışılmıştır. Ancak sistem, Kıta Avrupa’sının üniversal ( e v rensel) bankacılık sisteminden kopmamıştır (Türel, 1993:209). Türkiye’de bankacılık özetle, seksenli yılların başlarında ABD ve İngiltere’de uygulanan piyasaya dayanan ihtisas bankacılığına doğru kaydırılmaya çalışılmasına rağmen kurumlara dayalı evre n s e l bankacılık modeli etkisini günümüzde de sürdürmektedir. Ancak günümüzde küresel yabancı bankalar temel aktör olmuşlardır. Ülkemizde yatırım ve kalkınma bankacılığının ki özel sektörün yoğun biçimde faaliyet gösterdiği yatırım bankaları bütün destekleri görmesine rağmen, bankacılık sistemindeki etkinlikleri çok azdır. Türk finans 98 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay piyasalarında bankacılık sektörü, doksanlı yıllar boyunca kısa vadeli fonlarla kamu kaynaklarına yatırım yaparak çalışmıştır. Diğer taraftan ilerleyen kısımda da anlatılacağı üzere 2000–2007 döneminde sürdürülen istikrar programlarının ana konularından birisi sürekli biçimde finans (mali) kesimi reformu olmuştur. Türk finans kesiminin bankacılık sektörü ağırlıklı olması ve uygulanan istikrar programlarının gereği “güçlü ekonomi güçlü bankacılık” sloganları ile yürütülen bankacılık piyasasına yönelik faaliyetlerin sonucunda 1994–2007 yıllarında Türk bankacılık sektörünün gelişimi banka grupları dikkate alınarak aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. TABLO 1: TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ (1994–2007) Kaynak: TBB ve BDDK Yıllık Raporlarından derlenmiştir. (www.tbb.org.tr, www.bddk.org.tr). 99 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verileri dikkate alınarak oluşturulan yukarıdaki Tablo’da görüldüğü üzere doksanlı yılların ortalarından itibaren artan banka sayısı 1999 yılında 81’e ulaşmış, ancak 2000–2007 döneminde uygulanan IMF merkezli ve yönlendirmeli istikrar programlarının sonucunda banka sayısı 46’ya gerilemiştir. Bugün gelinen noktada Türk Bankacılık sektörü uluslararası bankalar açısından cazip görünmekte ve banka birleşme ve satın almaları hızlanmaktadır. Finans sektörünün diğer alt kesimlerini oluşturan sigortacılık ve menkul kıymet piyasalarında da yabancıların payı sürekli artış halindedir. Örneğin Ekim 2007 itibariyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda (İMKB) yabancı payı yaklaşık yüzde 72 seviyesindedir. Para piyasaları incelendiğinde de seksenli yıllar boyunca TCMB’nin g i d e rek artan etkinliği ve ağırlığı görülmektedir (Keyder, 2002). Seksenli yılların ikinci yarısında getirilen yapısal reformlarla; • TL ve döviz piyasaları Merkez Bankası gözetiminde geliştirilmeye çalışılmış, • bankalararası para piyasası (INTERBANK) 1986 yılında oluşturulmuş ve bu işlemler disipline kavuşturulmuş, • altın piyasasının liberalleştirilmesi yolunda önemli mesafeler alınmış ve Döviz Karşılığı Altın Piyasası 1986 yılında TCMB bünyesinde faaliyetlerine başlamış ve Altın Borsası’nın 1993 yılında kurulmasına kadar önemli bir boşluğu doldurmuş, • 1987 yılından itibaren TCMB, açık piyasa işlemlerine başlamıştır. Kısaca T.C. Merkez Bankası’nda Döviz ve Efektif Piyasaları, Döviz 100 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay Karşılığı Altın Piyasası, Bankalararası Para Piyasası (interbank) gibi önemli piyasalar oluşturulmuş, para piyasalarını çok etkin kullanabilmek adına gerekli olan Açık Piyasa İşlemleri aracı uygulamaya sokulmuştur. Ayrıca TCMB nezdinde 1989 yılında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kurulmuştur. Adı geçen Fon, 2000 yılı başında uygulamaya konulan istikrar programı kapsamında 9 Aralık 1999 tarihli IMF’ne verilen Niyet Mektubu’nda bankacılık sektörünün gözetim ve denetimi amacıyla oluşturulmak üzere taahhüt edilmiş, daha sonra gerekli yasal düzenlemeler yapılarak 31.08.2000’de faaliyete geçmiştir. BDDK’nın kurulması ile birlikte, TMSF bu kuru m a bağlanmıştır. Ayrıca, bankaları denetlemekle yükümlü ve Hazine Müsteşarlığı’na bağlı görev yapan Bankalar Yeminli Murakıpları BDDK’na bağlanmıştır. 2003 yılında da TMSF özerk bir kurum olarak yeniden oluşturu l m u ş t u r. Yapılan düzenlemeler, bankacılık sektöründe tek düzenleyici ve yönetici kurumun ortaya çıkarılmasına yöneliktir. Özerk bir kurum olarak BDDK’nın doğuşu ile birlikte, TCMB ve Hazine Müsteşarlığı’nın bankacılık sektörüne ilişkin doğrudan görevleri sonlandırılmıştır. Aslında bankacılık sektörünün düzenlenmesine ve denetlenmesine yönelik bu oluşum aynı dönemlerde diğer piyasalarda da yaşanmıştır. Örneğin petrol piyasası, şeker piyasası ve diğer bazı piyasalarda olduğu gibi... İncelenen dönemin başlangıç yılı 1980’de yaklaşık %107 olan enflasyon oranı uygulanmaya başlanılan 24 Ocak 1980 İstikrar Paketi ile birlikte 1981 yılında %36’ya gerilemiş ve seksenli yılların sonlarına kadar bu oran çoğunlukla yüzde ellinin altında kalmıştır. 1989 yılından itibaren enflasyon oranı yüzde altmışları geçerken, iktisadi büyüme 101 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) istikrarsız bir sürece girmiş ve dış açıklar hep sorun olmuştur. Aşağıdaki Tablo 2’den de görüldüğü üzere ekonomideki temel göstergeler doksanlı yıllar boyunca da istikrarsız bir seyir izlemiştir. 1994 yılı kriz yılıdır. 1980 yılı dışında enflasyon oranının yüzde yüzlerin üzerinde yaşandığı yıl, 1994 olmuştur. Tablodan da görülebileceği üzere aynı yıl Türk ekonomisi % 6 küçülmüştür. Kaynak: Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, (http://www.muhasebat.gov.tr/ekogosterge/index.php Türk ekonomisinin içsel koşulları ile birlikte dikkate alınması gereken temel unsurlardan birisi de Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileridir. Çünkü doksanlı yılların ortalarında 1 Ocak 1996 tarihinde Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği antlaşması imzalanmıştır. Bu yeni dönemle birlikte gerek Türk dış ticaretinde, gerekse ekonominin diğer alanlarındaki yapısal reform uğraşları AB’ne tam üyelik hedefi doğrul- 102 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay tusunda da yürütülmeye başlanmıştır. Seksenli ve doksanlı yıllarda Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine bakıldığında bu dönemde Birliğin kendi iç dönüşümü kadar genişleme sürecide karşımıza çıkar. Türkiye’nin önündeki Avrupa Birliği hedefi doğrultusunda yapısal reformlar bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. 1980 sonrasındaki ekonomik ve siyasi süreç içerisinde; serbest piyasa ekonomisi, demokrasiye geçiş ve dünya ekonomisi ile bütünleşme çabaları doğrultusunda Türk Hükümeti, 14 Nisan 1987 tarihinde Topluluğa tam üyelik talebinde bulunmuştur. Ancak Topluluk, kendi iç pazarının oluşumunu tamamlamadan, diğer bir ifade ile 1993 yılından önce yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini 18 Aralık 1988’de Türkiye’ye bildirmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Topluluğa katılmadan ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerini tamamlaması gerektiği açıklanmıştır. Avrupa Topluluğu’nun bütünleşme hareketleri, 7 Şubat 1992 tarihli Maastricht Antlaşması ile yeni bir döneme girmiştir. Yeni dönemle birlikte, 1 Ocak 1993’ten itibaren Topluluk içerisinde tek pazara geçiş ve üye ülkelerin sınırlarının kaldırılması süreci başlamıştır. Diğer taraftan, tek para ve siyasi birlik antlaşmaları yapılmıştır. Maastricht Antlaşması’nın 1 Kasım 1993’de yürürlüğe girmesinden sonra AET, AB’ne dönüşmüştür. Ekonomik birlik, artık siyasi ve sosyal birlikle bütünleşecektir. Yeni dönem Türkiye-AB ilişkilerinde olduğu kadar, AB’nin kendisi açısından da çok önemlidir. AB’nin genişleme süreci ve yönü konusundaki önemli bir diğer gelişme 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde alınan kararlardır. Zirve sonucunda, ülkelerin ekonomik performanslarının Kopenhag Kriterleri olarak tanımlanan belirli ekonomik göstergelere uymak zorunda oldukları açıklanmıştır. AB’nin geçirdiği bu dönüşüm, Türkiye’nin Ankara Anlaşması kapsamında AB ile gireceği “Gümrük Birliği” sürecini de 103 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) hızlandırmıştır. Gümrük Birliği, ekonomik bütünleşme teorisinde ortak pazar ve iktisadi birlik öncesi bir birleşme sürecini tanımlamaktadır. Bununla, birlik üyelerinin kendi aralarındaki ticarette uygulayacakları gümrük tarifeleri ve kotaların kaldırılmasının yanı sıra üçüncü ülkelere karşı ortak ve tek bir tarifenin uygulanması anlaşılır. Türkiye ekonomisinin ki, aynı zamanda toplumun tüm alanlarını yakından ilgilendiren AB ile ilişkiler doksanlı yılların ortalarında Gümrük Birliği s ü reci ile devam ettirilmiştir. Türkiye-AB arasındaki Gümrük Birliği’nin gerçekleştirilme kararı, Ortaklık Konseyi’nce 6 Mayıs 1995 tarihinde alınmıştır. Karar yaklaşık yedi ay sonra 13 Aralık 1995’de, Avrupa Parlamentosu’nda onaylanmış ve Gümrük Birliği 1 Ocak 1996’da fiilen başlamıştır. Gümrük Birliği yanında Türkiye ekonomisinin gelişim trendi ve Kopenhag Kriterleri’ne uyum yönündeki reform çabaları aslında, Türkiye ekonomisinin istikrara kavuşturulması için yürütülen politikalar olarak da görülebilir. Türk ekonomisinin gerek finansal, gerekse reel kesimindeki yapısal reformlar ve izlenilen iktisat politikaları istikrarın sürdürülebilmesini doksanlı yılların sonu dikkate alındığında çok olanaklı kılmamıştır. 1997 yılında Güney Doğu Asya’dan başlayıp önce Rusya’ya sonrasında da ülkemizi etkisi altına alan ekonomik kriz 1999 yılında yeni bir istikrar paketini ve bu kapsamda yapısal reformları gündeme getirmiştir. Serbest piyasa ekonomisinin işlerliği ekonomik istikrar ortamında mümkün olabilmekte, ancak rekabetin varlığı da yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye, Rekabet Kanunu’nu 1994 yılında çıkarabilmiş, kanunun yürürlüğü ise Rekabet Kurulu üyelerinin 1995 yılında atanması ile mümkün olabilmiştir. Örneğin aynı kanun Almanya’da 1957’de sosyal piyasa ekonomisinin birinci döneminde çıkarılabilmiştir (Erkan, 1997:115). Ekonomik düzenin ya da diğer bir 104 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay anlatımla serbest piyasa ekonomisinin tesisi için 1948 yılında Para Reformu gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle, özellikle 2000 yılı başından itibaren IMF ile sürdürülen istikrar paketleri gerek ekonomik istikrar, gerekse serbest piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi açısından da ayrı bir önem taşırken AB’ne tam üyelik için iktisadi istikrar olmazsa olmaz koşullardandır. Çünkü Kopenhag Ölçütleri’nden birisi işleyen piyasa ekonomisidir. İşleyen piyasa ekonomisinin temeli de bilindiği üzere istikrarlı bir ekonomiye dayanmaktadır. 5. Dünya Ekonomisi İle Bütünleşmenin Güçlendirilmesi ve AB Tam Üyelik Sürecinde Yapısal Reformlar (1999–2007) Türk ekonomisinin hem dünya ekonomisi, hem de Avrupa Birliği ile bütünleşme süreci finansal, reel ve kamu kesimlerine yönelik reform uğraşları IMF ile birlikte sürdürülmüştür. Doksanlı yılların sonunda enflasyonla mücadele orta vadeli bir program kapsamında Türkiye’nin yeniden gündemindedir. Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 1998 ve 1999 yıllarında devam ettirilen görüşmeler Yakın İzleme Anlaşması’na dönüşmüş ve sonuçta 9 Aralık 1999 günü Fon’a Niyet Mektubu sunularak hazırlanan program uygulanmaya başlanmıştır. Bu tarihten hemen iki gün sonra 10-11 Aralık 1999 tarihinde AB Helsinki Zirvesi’nden Türkiye için tam üyelik yolunda “Aday Ülke” olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla Türkiye-AB arasındaki ilişkiler yakınlaştıkça, aynı zamanda yapısal reform uğraşları da hızlanmaktadır. IMF öncülüğünde 2000 yılında uygulanmasına başlanılan istikrar paketi, orta vadeli bir paket olup sabit döviz kuru rejimini içermekte105 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) dir. Orta vadeli bu paket üç yıllık bir dönemi kapsarken temel hedefler sırasıyla; • ekonominin yapısal sorunlarının çözümlenmesini, • kamu borçlanma gereğinin düşürülmesini ve • 2002 yılı sonunda da enflasyonun (TÜFE) yüzde 7’ye çekilmesini içermiştir. T.C. Merkez Bankası (TCMB) üç yıllık dönemde enflasyonu; • 2000 sonunda %25’e, • 2001’de %10-12’ye, • 2002’de %5-8 bandına indirmeyi hedef olarak belirlemiştir. Ancak bu hedefler tutturalamamıştır. P rogramda enflasyonu düşürmek için kullanılacak çapa (anchor) döviz kuru olup, ilk 18 aya ait kurlar TCMB tarafından önceden b e l i r l e y e rek bunları piyasalara aylık olarak duyuru l m a s ı n ı kararlaştırmıştır. Daraltıcı maliye ve para politikası temel iktisat politikası araçlarıdır. Ayrıca yıllardır hep gündemin birinci sırasında yer alıp, fakat bir türlü başarıya ulaşamayan özelleştirme de bu programla tekrar gündeme gelmiş, verimli çalışmayan Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) kapatılması, birleştirilmesi ve satılması ile mevcut atıl istihdamın ortadan kaldırılması programın başarısı için önemli sayılmıştır. Programla birlikte uygulamaya geçirilmesi gereken önemli yapısal reformlar, tarım, sosyal güvenlik, kamu mali yönetimi ve vergi reformudur. 106 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay ***Tarım reformu ile piyasadaki fiyat istikrarını bozarak kaynak dağılımını olumsuz etkileyen mevcut tarımsal destekleme politikaları yerine daha etkin doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesi öngörülüyordu. ***Sosyal güvenlik reformu ile asgari emeklilik yaşı 58-60’a çekilecek, emekliliğe hak kazanabilmek için gerekli asgari prim ödemesi artırılacaktı. Reform yapılmadığı takdirde sosyal güvenlik sistemi açığının GSMH’nın %3’ü seviyesindeki boyutundan 2050 yılına kadar %16’sına çıkması beklenmekteyken reform sonrası bu eğilimin tersine döneceği düşünülmekteydi. ***Kamu mali yönetiminde şeffaflığın sağlanması için bütçenin fiili kapsamının genişletilmesi gerekiyordu. Bunun için 61 bütçe fonundan 20’si 2000 Şubat ayına kadar kapatılacak, bütçe içi ve dışı yeni fonlar oluşturulmayacak, hükümet başta devlet garantileri olmak üzere var olan tüm yükümlülüklerinin bir stokunu çıkararak kamuoyuna duyuracaktı. *** Vergi reformunda da, net ve basit bir yasa ile geniş tabanlı, düşük ve tahmin edilebilir marjinal vergi oranları üzerine kurulu bir yapı hedeflenmişti. Yapısal reformlarda; • uygulanan bütçe uyum politikalarını orta vadede sürdürülebilir hale getirme, • kamu sektörü borcuna ilişkin faiz ödemelerinin yükünü düşürme ile • şeffaflık ve ekonomik etkinliği artırma hedeflenmiştir. 107 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) İstikrar paketi ağırlıklı biçimde kamu yönetiminin iktisadi faaliyetlerinin düzenlenmesine yönelik hükümleri içerirken sanayi sektörü ve KOBİ konuları dışlanmıştır. Uygulanmaya başlanan istikrar programı özellikle döviz kurlarının planlanan doğrultuda artmasına karşılık enflasyonun aylık olarak beklenenden daha hızlı gelişmesi TL’nin reel olarak değerlenmesine, bu yüzden ihracatın ve reel sektörün önemli sorunlarla karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. 2000 sonunda Türk ekonomisi %6,3 oranında büyümesine rağmen, tarım sektöründe büyüme %3,9 olarak gerçekleşmiştir. Sanayideki büyüme %6 olarak gerçekleşmiş fakat bu büyüme sermaye malı üretiminden çok tüketim malları üretimindeki artıştan kaynaklanmıştır. Hizmetler sektöründeki büyüme %8,9 olarak gerçekleşerek son 10 yıldaki ikinci en büyük büyüme hızına ulaşmıştır. Doğrudan yabancı yatırımlar çok arzulanmasına ve bunun için uluslararası tahkimde kabul edilmesine karşın net doğrudan yabancı yatırımlar 982 milyon US$ gibi düşük bir düzeyde gerçekleşmiştir. İstikrar programı uygulanırken Kasım 2000’de yaşanılan ve gecelik faiz oranlarının yüzde ikibinler seviyesine ulaşması ile yaşanılan Likidite Krizi’nden sonra Aralık 2000 tarihinde IMF’ye yeni bir Niyet Mektubu sunulmuştur. Bu mektupta yapısal reformlar alanında belirlenen temel hedefler şunlardır: • Bankaların satışına ilişkin bilgi sağlanması, ayrıntılı bilgiye erişim hakkı verilmesi. • Satışa sunulacak bankalarla ilgili teklif verilmesi ve alıcıların seçimi. • 108 Etibank ve Bank Kapital'in mali açıdan yeniden yapılandırılarak, Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi, • Kamu kuruluşu olan Türkiye Elektrik Kurumu Anonim Şirketi’nin (TEAŞ) elektrik üretim, dağıtım ve satış şirketi olarak ayrılarak yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasal düzenleme, • Tarım sektöründe Doğrudan Gelir Desteği Sistemi ile ilgili pilot uygulama başlatılması ve yaygınlaştırılması, • Kredi sübvansiyonlarının kaldırılması, • Gübre ve diğer girdi sübvansiyonlarının sabit tutulması. • Tarımsal ürünlere yönelik destekleme alımları ile ilgili kanun çıkarılması. • Tüm dolaylı destek politikalarından kademeli olarak vazgeçilmesi, • Buğday destek alım fiyatlarının hedeflenen enflasyon seviyesini aşmayacak bir oranda artırılması ve dünya fiyatları ile arasındaki farkın en fazla %20 olması, • Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin diğer şeker fabrikalarının Özelleştirme İdaresinin portföyüne transfer edilmesi, • Şeker Kanunu'nun onaylanması, • TEKEL’i yeniden yapılandıran bir kararname ve TEKEL’in tüm tütün işleme birimlerini Özelleştirme İdaresi portföyüne devrine izin veren Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının çıkarılması, • Gümrük düzenlemeleri, 109 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) • Dış borçların zamanında ödenmesi, • Uluslararası cari işlemlere yönelik kısıtlama getirilmemesi, • Ödemeler dengesine yönelik kısıtlama getirilmemesi, • Merkez Bankası Kanununda Merkez Bankası'na ödemeler dengesi istatistiklerini derleme görevini verecek şekilde değişiklik yapılması, Yukarıda sıralanan hedefler ülkemizde piyasaların deregülasyonu için atılmış çok önemli adımlardır. Ancak burada dikkate alınmayan bir kesimi belirtmekte yarar vardır. Bu, gerek ABD, gerekse AB için desteklenmekten hiçbir zaman vazgeçilmeyen Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ) konusudur. Türk imalat sanayinin yaklaşık yüzde doksanını oluşturan bu kesim ciddi finansman sorunları ile karşı karşıya olmasına rağmen, bunları destekleyen kamu sermayeli Halk Bankası’nın özelleştirilmesinin istenmesi de bir paradoks olarak kabul edilebilir. Yapısal reformlarla birlikte 2000 yılı başında hedeflenen Tüketici Fiyatları Endeksi’nde (TÜFE) % 25, Toptan Eşya Fiyatları Endeksi’nde de (TEFE) % 20’lik hedeflere ulaşılamamış ve bu oranlara yıl sonunda sırasıyla TÜFE % 39, TEFE % 32,7 olarak gerçekleşmiştir (bkz. Tablo 3). Döviz kurlarında 1$+0,77Euro’dan oluşan döviz sepeti %20 değer kazanmış, GSMH’daki artış % 4’ü aşarak % 6,3 olmuştur. İhracat 27,775 milyar US$, ithalat 54,503 milyar US$ olarak gerçekleşirken ihracatın ithalatı karşılama oranı %51’dir. Türk Ekonomisi bu göstergelerle 2001 yılına Kasım likidite krizinin gölgesinde girmiş ve 21 Şubat 2001 tarihinde büyük bir iktisadi kriz 110 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay yaşamıştır. Türk ekonomisini yeniden krize sürükleyen unsurlar; • yapısal reformların tamamlanamaması, • programın başında düzeltici bir devalüasyonun yapılamaması, • yüksek tüketim eğiliminin dikkate alınmaması, • kısa dönemli sermaye girişlerine karşı gereken önlemlerin alınamaması, • dönem başında bankacılık reformunun yapılamaması şeklinde sayılabilir (Kepenek-Yentürk, 2005:591-592). 21 Şubat 2001 Krizi ile birlikte sabit döviz kuru terkedilmiş ve esnek kur politikasına geçilmiştir. Bütün bunların sonucunda 2001 Mayıs–2007 Aralık dönemindeki tüm iktisat politikalarını belirleyen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) hazırlanarak Mayıs ayında uygulamaya konulmuştur. Yeni programın temel amacı, sabit kur rejiminin terk edilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı ortadan kaldırmanın yanısıra kamu yönetimi ile ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmaktır. Bu doğrultuda program aşağıdaki temel unsurları içermektedir: • Öngörülen hedeflere ulaşılması ve ekonominin yeniden yapılandırılması konusunda kesin bir siyasi taahhüdü ve desteği içermektedir, • Kamuda kaynak tahsisi sürecinde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, rasyonel olmayan müdahalelerin bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde önlenmesi, iyi yönetişimin güçlendirilmesi ve yolsuzlukla mücadelenin önlenmesi hedeflenmektedir, 111 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) • Bütün bunlarla, katlanılan fedakârlıkların boşa gitmesinin önlenmesi ve piyasalarda güven ortamının yeniden sağlanması amaçlanmaktadır. Yeni program bu temel unsurlar kapsamında; • Esnek kur sistemi içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı bir biçimde sürdürmeyi, • Bankacılık sektöründe, kamu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırılmayı, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurmayı, • Kamu finansman dengesini güçlendirmeyi, • Toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakârlığın tüm kesimlerce adil bir biçimde paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikası sürdürmeyi ve • Bütün bunları etkinlik, esneklik ve şeffaflık ile sağlayacak yapısal unsurların yasal altyapısını oluşturmayı kendisine alt hedefler olarak seçmiştir. Program’da serbest piyasa ekonomisinin işlerliği ve kamunun müdahalesinin en aza indirilmesini hedefleyen yapısal reformlar dört ana alanda yoğunlaşmıştır. *Mali Sektörün Yeniden Yapılandırılması: • Bankaların mali bünyelerinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması gerekçesinden hareketle Bankalar Kanunu’na ilişkin yasal süreç 112 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay başlatılmış ve gerekli değişiklikler yapılmıştır. • Bu kapsamda bankacılık piyasasının düzenlenmesi ve denetlenmesine yönelik faaliyetlerde bulunmak üzere Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) oluşturulmuştur. • Bunu takiben, seksenli yılların ortalarında mevduat sahibinin korunması için T.C. Merkez Bankası bünyesinde oluşturulmuş TMSF, önce BDDK’ye bağlanmış, daha sonra ayrı bağımsız bir kamu otoritesi şeklinde düzenlenmiştir. *Ekonomide Rekabeti ve Etkinliği Artıracak Düzenlemeler; • Şeker Kanunu • Tütün Kanunu • Doğalgaz Kanunu • Türk Telekom’un Özelleştirilmesi • Sivil Havacılık Kanunu *Sosyal Dayanışmayı Güçlendiren Düzenlemeler • İş Güvencesi Yasası: Avrupa Birliği Ulusal Programında kısa vadeli öncelikler arasına alınmıştır. • Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası: Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında toplum kesimleri arasında uzlaşma ve işbirliğinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Kamu kesimi, işçi, işveren ve diğer sivil toplum örgütlerini bir araya getiren konseyle ilgili yasa çıkarılmıştır. 113 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) *Reel Ekonomiye Yönelik Önlemler • İhracatın artırılmasına yönelik ilave tedbirler alınacaktır. • Bütçeden ve diğer kaynaklardan sağlanacak finansmanlar çerçevesinde Eximbank’ın kredi imkânları artırılacaktır. • İhracatta KDV ödemeleri hızlandırılacaktır. • Desteklerle ilgili uygulamalarda bürokratik işlemler azaltılacaktır. Uygulanmaya konulan yapısal reformların nihai amacı, ekonomide fiyat istikrarını ve sürdürülebilir bir gelişme ortamını sağlayarak, dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında ülkenin rekabet gücünü geliştirmektir. Aynı dönemlerde AB ile ilişkilerde yeni bir dönemece girilmiştir. AB Konseyi, 10–11 Aralık 1999’da Helsinki’de yaptığı toplantıda Türkiye’nin ekonomik ve diğer alanlarda gösterdiği olumlu gelişmeleri dikkate alarak, Türkiye’yi aday ülke olarak tanımlarken, bir “Katılım Ortaklığı Belgesi” hazırlaması kararını da almıştır. AB Komisyonu, “bir yol haritası” anlamında tanımladığı ve Türkiye’nin tam üyelik stratejisini tek taraflı olarak belirlediği Katılım Ortaklığı Belgesi ile kısa ve orta vadeli öncelikleri, ara hedefleri, siyasi ve ekonomik ölçütler ışığında, katılım hazırlıklarının hangi koşullar altında gerçekleşeceğini ve Üye Devletin, Birlik müktesebatını üstlenme, uygulama ve hayata geçirmeye ilişkin yükümlülüklerini tanımlamakta ve izleme mekanizmaları oluşturabilmektedir. Bu amaçla, Ortaklık Komitesi altında sekiz komite kurulmuştur. Türkiye, AB’nin bu girişimi karşısında Katılım Ortaklığı Belgesi’ni dikkate alarak bir “Ulusal Program” hazırlamakla ve bunu kabul etmekle yükümlü kılınmıştır. Bu doğrultuda Türk Hükümeti, bir Ulusal Program hazırla114 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay yarak bunu kabul ettiğini beyan etmiş ve Program’ı 17 Nisan 2001 tarihinde Avrupa Birliği’ne sunmuştur. AB normlarına her yönüyle hazırlanma sürecini kısa ve orta vadelere yayarak yeni bir sayfa açan Türkiye, 3 Ekim 2005'te Müzakere Çerçeve Belgesinin AB Konseyi tarafından kabul edilmesi ile resmen müzakere sürecine başlamaya hak kazanmıştır. Günümüzde ilişkiler müzakere süreci ile devam etmektedir. IMF öncülüğünde sürdürülen istikrar paketleri ve AB’ne tam üyelik yolunda gerçekleştirilen yapısal reformların sonuçları aşağıdaki tablodaki temel ekonomik büyükler aracılığı ile izlenebilir. Kaynak: Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, (http://www.muhasebat.gov.tr/ekogosterge/index.php) Tablo 3, 1999–2006 gerçekleşmeleri ve 2007-2008 dönemini öngörüleri ile birlikte göstermektedir. Enflasyon oranlarındaki gerilemelerin yanı sıra kişi başına düşen milli gelir artışı olumlu bir seyir izlemekte, ancak tablonun son satırında yer alan cari işlemler dengesi açığı çok hızlı bir 115 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) şekilde büyümektedir. Diğer taraftan ekonominin genel finansman dengesi dikkate alındığında da, yaşanılan nispi istikrarın altında önemli ölçüde borçlanma politikaları bulunmaktadır. Örneğin Ekim 2003 yılındaki iç borç stoku 144 milyar US$ iken, Ekim 2007’de 258 milyar US$’a yükselmiştir. Aynı tarihler dikkate alındığında dış borçlar 130 milyar US$’dan 226 milyar US$’a yükselmiştir. Yukarıdaki tabloda dikkate alınması gereken önemli bir diğer unsur da ortalama döviz kurunun seyrine ilişkindir. 2005 yılında Türk Lirası’ndan (TL) altı sıfır atılmış ve Yeni Türk Lirası (YTL) dolaşıma sokulmuştur. Bununla birlikte Ekim 2007 YTL/$ ortalaması dikkate alındığında, döviz kuru 2001 seviyesinin, diğer bir ifade ile 1,223 seviyesinin altındadır. Bunun dış ticarete etkileri ve genelde de cari açık üzerine etkileri tartışılabilir. İşçi dövizleri gelirlerinde 2003 yılında başlayan gerilemenin altında da Avrupa Birliği’nde Euro’nun dolaşıma geçmesinin sonuçları ve bu bağlamda Türk vatandaşlarının yoğun biçimde yaşadığı üye ülkelerde yaşanılan iktisadi sorunlar gösterilebilir. Sonuç 2007 yılı sonlarına gelindiğinde Türk Ekonomisi, birikimli bir şekilde geçmişten günümüze gerçekleştirilmiş yapısal reformlar ve sürdürülen iktisat politikaları ile bir yandan istikrarı, diğer yandan işleyen bir serbest piyasa ekonomisini sağlamaya çalışırken, bütün bunlar yaklaşık otuz yıldır iki uluslararası merkez aracılığıyla sürdürülmektedir. Bunların birincisi Washington merkezli IMF ve WB, diğeri de Brüksel merkezli AB’dir. Ancak yirmiye yakın istikrar paketi ve AB’ne uyum yönünde gerçekleştirilen paketlerdeki yapısal reformlara rağmen henüz ekonomik istikrar gerçek anlamda kalıcı kılınamamış, enflasyon, işsizlik, dış ticaret açığı ve gelir dağılımı sorunları çözümlenememiştir. Önümüzdeki dönemlerde dikkate alınması gereken ekonomik istikrar hedeflerinde özellikle işsizlik, cari açık ve gelir dağılımı öncelikli 116 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay olmalıdır. Dünya Bankası kaynakları ile gerçekleştirilecek yoksulluğu önleme, işsizliği azaltma projeleri ve reform önerileri gibi projelerle bu sorunların önlenmesi zor görünmekle birlikte sürdürülebilir olmaktan da uzaktır. Çünkü finansman kaynakları dışsaldır ve istikrar paketlerinin bedelleri ayrı sorunları getirmektedir. Bu nedenle; belirtilen sorunların çözümüne yönelik tedbirler temel öncelikli iktisadi hedefler olarak alınmalıdır. Diğer taraftan, doksanlı yıllar ile iki binli yılların başlarından itibaren yürütülen reform çalışmaları finans sektöründe yabancı payının artmasına neden olmuştur. Bankacılık sektöründe yabancı payının çok hızlı artışı ve çok kısa bir dönemde yüzde kırklara ulaşması Türk Bankacılığı kavramını da tartışılır hale getirmiştir. Sermaye piyasaları açısından bakıldığında da Ekim 2007 itibariyle, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda yüzde yetmişler seviyesinde yabancı payı söz konusudur. Sigortacılık sektöründe de durum pek farklı olmamıştır. O halde Türkiye gibi ülkeler açısından aşağıdaki soruyu sormak herhalde yanlış olmayacaktır: Acaba yapısal reformlar, ulusal ekonomilerin gelişmesini mi, yoksa küresel sermayenin yeni pazarlar edinmesini mi önermektedir? Mustafa Kemal Atatürk 17 Şubat 1923’de İzmir İktisat Kongresinin açış konuşmasında Nutuk’taki geçtiği şekli ile şöyle demektedir. “Efendiler, iktisadiyat sahasında düşünürken ve konuşurken zanolunmasın ki, biz ecnebi sermayesine hasım bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz çok vasidir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Binaenaleyh kanunlarımıza riayetkâr olmak şartıyla ecnebi sermayelerine lazım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız ve şayanı arzudur ki, ecnebi sermayesi bizim sayimize ve servet-i sabitemize inzimam etsin. Bizim için ve onlar için faideli neticeler versin; fakat eskisi gibi değil.” Türk ekonomisi için sanırım öncelikli hedef günümüzde de böyle 117 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) olmalıdır. Ulusal iradenin belirlediği ve yürüttüğü iktisat politikaları ile işleyen bir piyasa ekonomisi, dünya ekonomisinde rekabet edebilen istikrarlı bir ekonomi ve Avrupa Birliği üyesi bir Türkiye. Gelişmiş ülke ekonomilerinde, örneğin Almanya’da olduğu gibi… YARARARLANILAN KAYNAKLAR AFETİNAN, AYŞE (1989); İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat–4 Mart 1923, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu- Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Dizi-Sa. 46a, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. ALTAY, N. OĞUZHAN (2000); “Türkiye’de İktisadi Dönüşümlerin Sosyo-Ekonomik Sonuçları Üzerine Bir Deneme”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 2. ALTAY, N. OĞUZHAN (2006): Türk Bankacılık Sistemi, EÜ İİBF Yayınları No:5, Ege Üniversitesi Matbaası, İzmir. ATATÜRK, MUSTAFA KEMAL, NUTUK, Cilt 1- 2, Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Ankara. AYSAN, MUSTAFA (1987); “Atatürk’ün Ekonomik Görüşü”, Atatürk Yolu, Ed. Turhan Feyzioğlu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu- Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. BORATAV, KORKUT (1992); Türkiye Tarihi 4-Çağdaş Türkiye 1908–1980, Yay. Haz. Sina Akşin, Cem Yayınevi, İstanbul. DURA, NEJAT (1993); “Yeni Sermaye Piyasasının Getirdikleri”, 1993 Yılı Başında Türk Sermaye Piyasası, Seminer, Panel, Tebliğler, 9.04.1993, İKV-SPK, İstanbul. ERKAN, HÜSNÜ (1987); Sosyal Piyasa Ekonomisi, Silm Ofset, İzmir. ERKAN, HÜSNÜ (1990); Ekonomi Politikasının Temelleri, Aydın 118 Doç. Dr. N. O¤uzhan Altay Yayınevi, İzmir. EROĞLU, HAMZA (1987); “Milli Egemenlik”, Atatürk Yolu, Ed. Turhan Feyzioğlu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek KurumuAtatürk Araştırma Merkezi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. ERTAN, TEMUÇİN FAİK (1994); Kadrocular ve Kadro Hareketi, T.C. Kültür Bakanlığı, Başvuru Kitapları Dizisi:29, Milli Kütüphane Basımevi, Ankara. ERTUNA, CANER-N.O. ALTAY (1996); Ege Finans Merkezi İzmir, İzmir Ticaret Odası Yayını, Tükelmat Matbaası, İzmir. KEPENEK, YAKUP, N. YENTÜRK (2005); Türkiye Ekonomisi, 18. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul. KILIÇBAY, AHMET (1984); Türkiye Ekonomisi, T. İş Bankası Yayınları, Ankara. KEYDER, ÇAĞLAR (1982); Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye (1923–1929), Yurt Yayınları 3, İstanbul. KEYDER, NUR (2005); Para, Teori–Politika–Uygulama, 10. Baskı, Bizim Büro Basımevi, Ankara. NEBİOĞLU, OSMAN (1986); Bir İmparatorluğun Çöküşü ve Kapitülasyonlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No 276, Ekonomi Dizisi 20, TİSA Matbaası, Ankara. ÖKÇÜN, GÜNDÜZ (1968); I. İktisat Kongresi Belgeler-Açıklamalar, Ankara. ÖKÇÜN, GÜNDÜZ (1971); 1920–1930 Yılları Arasında Kurulan Türk Anonim Şirketlerinde Yabancı Sermaye, AÜ SBF Yayınları No 324, Ankara. 119 Cumhuriyetin Kuruluflundan Bugüne Türk Ekonomisinde Temel Dönüflümler - Türk Ekonomisinde Temel Yap›sal Reformlar (1923-2007) PARASIZ, İLKER (1998); Türkiye Ekonomisi-1923’ten Günümüze İktisat ve İstikrar Politikaları, Ezgi Kitapevi Yayınları, Bursa. SAVAŞ, VURAL (1997); İktisatın Tarihi, Avcıol Basım-Yayın, İstanbul, 1997. SCHMÖLDERS, GÜNTER (1988); “Historische Schule”, Ed: O. Issing, Geschichte der Nationalökonomie, 2. Auflage, Verlag Franz Vahlen, München. SPK (1988), Sermaye Piyasası Mevzuatı, SPK Yayın No: 1, 2. Baskı, Ankara. TEZCANLI MERAL V. ve O. ERDOĞAN (1996); Avrupa Birliği Sermaye Piyasalarının Entegrasyonu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İMKB-Araştırma Yayınları/No: 8, Denge Matbaacılık, İstanbul. TOBB, Planlı Dönemde Rakamlarla Türkiye Ekonomisi, MN Ofset, Ankara. TOPRAK, ZAFER (1982); Türkiye’de “Milli İktisat” (1908–1918), Yurt Yayınları 2, İstanbul. TUCHTFELDT, EGON (1988); “Grundlagen der Wirtschaftspolitik”, Ed: O. Issing, Allgemeine Wirtshaftspolitik, 2. Auflage, Verlag Franz Vahlen, München. TUNÇAY, METE (1982); Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923–1931), Yurt Yayınları 1, İstanbul. TÜREL, OKTAR (1993); “Türkiye’de Finans Sisteminin Geleceği Üzerine Düşünceler”, içinde: Türkiye’de Kamu Maliyesi, Finansal Yapı ve Politikalar, Türkiye Araştırmaları İktisat Politikası Seçenekleri 2, İ, Önder, O. Türel, N. Ekinci, C. Somel, Genel Editörler: T. Berksoy, K. Boratav, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul. 120