KUR’AN NEDİR? Kur’an, evvelkilerin masalı değildir. “(Bu âyetler) evvelkilerin masallarıdır. Onları (peygamber bir başkasına) yazdırmıştır. Sabah akşam onlar kendisine (ezberlemesi için) okunmaktadır.” dediler. De ki: “Onu, göklerin ve yerin sır(la)rını bilen (Allah) indirdi. (Çünkü) O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Furkan :5-6) KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ KUR’AN’A OLAN İHTİYACIMIZ (İLGİLİ AYETLER) Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla İman edenlerin Allah’ı anma ve hak olarak inen (Kur’an’)a karşı kalplerinin ürpermesi/saygıyla yumuşaması zamanı gelmedi mi? (Mü’minler,) sakın bundan önce kendilerine kitap verilip de (onunla alakayı keserek) üzerlerinden uzun zaman geçmiş, kalpleri artık katılaşmış kimseler gibi olmasınlar, çünkü onlardan çoğu (Allah’ın emrinden çıkmış) fâsık (olmuş)lardır. (Hadid/ 16) Onlar Kur’an(’ın söyledikleri) üzerinde düşünmezler mi? Yoksa kalpler(inin) üzerinde kilitler mi var? (Muhammed/24) Biz Kur’an’dan, inananlar için, şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. (Kur’an) zalimlerin de (inkârlarından dolayı) ancak ziyanını artırır. (İsra/82) Şüphe yok o (Kur’an), senin için de, ümmetin için de bir öğüttür. İleride (hepiniz, ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız. (Zuhruf/ 44) Andolsun ki biz, size içinde zikriniz (şan, şeref, ahkâm ve öğüdünüz) bulunan bir Kitab indirdik. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? (Enbiya/10) (Resülüm!) Biz Kur’an’ı sana zahmet çekmen için değil, ancak (Allah’tan) korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik. (Tâhâ /2) İşte bu (Kur’an), mübarek bir kitaptır ki, onu biz indirdik; ona uyun ve onunla korunun/aykırı davranmaktan sakının ki merhamete eresiniz. (Enam /155) (Ey insanlar!) Rabbinizden size indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’)e uyun, onun dışında/onsuz birtakım velîlere/‘önder ve dostlara’ uyup peşlerinden gitmeyin.(1) Ne az öğüt alıyorsunuz! (A'raf Suresi 3) KUR’AN’A ÇEKEN YOLLAR Andolsun Biz Kur’ân’ı düşünüp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mudur? (Kamer Suresi Ayet: 17,22,32,40) O halde düşünüp öğüt almak için neler yapmalıyız? İşaretler koymak, cebimizde küçük bir defter veya cep bilgisayarı: Okuma sırasında işaretler koyabilir, sayfanın kenarına notlar alabilirsiniz. Hele küçük bir defteriniz ya da cep bilgisayarınız olur da oraya notlar alırsanız daha bir güzel olur. Hatırda da kalsın, satırda da... Meâlini öğrendiğiniz veya orijinalini ezberlediğiniz âyetin sûre ismini ve âyet numarasını bilirseniz, bunun çok faydasını görürsünüz. Pano veya levha: Panoya büyük yazılarla her gün bir âyet veya duvara her gün yeni bir âyet, levha olarak asılabilir. Belli zamanlarda veya uygun zamanlarda anlamı hakkında konuşulur. (www.kuranimiz.net) HADİS-İ ŞERİFLERLE HAFTANIN DUASI "KELÂM KELÂMULLAH, MÜBELLİĞ RESÛLULLAH." (SÖZ ALLAH'IN SÖZÜ, TEBLİĞ EDEN ALLAH'IN ELÇİSİDİR) İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yaşantısında Kur’ân’dan hiçbir şey bulunmayan kişi harabe bir ev gibidir.” (Tirmizi, Dârimî) Şüphesiz ki emanet, insanların kalblerinin ta derinliklerine kök salıp yerleşti. Sonra Kur’an indi. Bu sayede insanlar Kur’an’dan ve sünnetten emaneti öğrendiler. (Müslim, Îmân ,230) Ebû Mûsa el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buhârî, Müslim,Ebû Dâvud, Tirmizî, İbni Mâce) Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü Kur’ân getirilecek ve şöyle diyecek: Ey Rabbim beni okuyup benimle hayatını yaşayan bu kulunu giydir, o kimseye keramet tâc’ı giydirilecek sonra Kur’ân diyecek: artır ya rabbi. İkram olarak elbise de giydirilecek sonra Kur’ân diyecek ki Ey Rabbim ondan razı ol. Allah’ta ondan razı olacak. Denilecek ki: Ey kul oku ve yüksel böylece okuduğu her bir ayetle iyilik, sevap ve mükâfatları artırılacaktır.” (Tirmizi, Dârimî) GÜLLERİN EFENDİSİ GÜNLERİN EFENDİSİ HAKKINDA ŞÖYLE BUYURDULAR: HAYATI İSLAM’LA BÜTÜNLEŞTİRMEK “Ey iman edenler! Hepiniz (çekişmeyi bırakıp Kur’an’ın prensiplerinde toplanarak İslam ile, toplumsal ve evrensel) barışa/güvenliğe (tam anlamıyla İslam’a) girin, şeytanın (ve benzerlerinin) izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara; 208) Vahiy adına en doğru ve güvenilir bilgi kaynağı olan Kur’an, bütün insanları İslam’ın aydınlığına davet etmekte ve onlara tam mutluluğa ermenin yollarını göstermektedir. Ayrıca her çeşit kötülüklerden korunmak için, hayatı İslam’la güzelleştirmek gerektiği mesajını vermektedir. Kaynaklarda belirtildiğine göre yukarıdaki ayet, Kur’an mesajına inandıklarını söyledikleri halde onu, ihtiva ettiği bütün manalarıyla pratiğe dökmekte ve hayatlarını İslam’la bütünleştirmekte gevşeklik gösterenler hakkında inmiştir. Demek ki ayet, insanları, İslam’ı özgün şekliyle, ebedi ilkeleriyle ve yüce prensipleriyle yaşamaya çağırmaktadır. İslam, Allah’ın (cc) iradesini yansıtan, hayatın bütününü kucaklayan tam ve mükemmel bir sistemdir. Çünkü Peygamber’e (sas) gelen ve onun tarafından hayata geçirilen Kur’an vahyi, hiçbir konuyu eksik ve kapalı bırakmamıştır. O, hayatın bütün yönlerini düzenleyen hükümleri içerdiği için, İslami kişiliğin ve kültürün temelini de oluşturur. İslam’ın en bariz özelliği, hayatın bütün alanlarını kapsayan bir sistem olması, çağdaş dünyanın karşılaştığı çeşitli problemlere çözümler sunması, birtakım kıstaslar çerçevesinde aklın ve içtihadın kullanılmasına geniş bir alan bırakmasıdır. Şu halde İslam, insanın taşıması gereken sıradan bir isim değil, aksine güven, huzur ve hepsinden de öte bir hayat kaynağıdır. İnsan, Allah’ın (cc) yarattığı bir varlıktır. O, Allah’a (cc) ibadet etme ve O’nun halifesi olma liyakatini gösterebilmesi için özgür irade, akıl ve duygusal değerlerle donatılmış, “yaratılış” gayesini gerçekleştirebilmesi için de kendisine belirli bir süre tanınmıştır. Ayrıca dünyanın bütün nimetleri, onun emrine verilmiştir. Demek ki her insan, Kur’an’ın mümini olmasa da onun muhatabıdır. İşte Kur’an’ın muhatap aldığı insan, onun ayetlerini düşünerek okursa iman değerine ulaşır. Kur’an’ın hükümlerini bilgili, iradeli ve şuurlu olarak uygulayan kimse de sağlam bir kişilik kazanır. Müslüman, iradeli ve şuurlu biçimde Allah’a (cc) teslim olan, ilahi iradeyi temsilen konulmuş ilkelere uyan ve bunlar karşısında sorumluluk duyan insandır. Peygamber’in (sas) tarif ettiği gibi: “Elinden ve dilinden bütün Müslümanların selamette kaldığı/kötülük görmediği kimsedir.” Görüldüğü gibi Allah’a (cc) teslimiyet, İslam’ı yaşamayanların değil, hayatlarını İslam’la bütünleştirip davranışlarını ibadet haline getirenlerin vasfı olmaktadır. Çünkü yaratılış gayesinin Allah’a (cc) ibadet olduğunu bilen insan, O’na karşı ilgisiz ve saygısız olmayı kendisine yakıştıramayacaktır. Şu halde, insanı, Müslüman bir şahsiyet, İslam’ı da bir hayat sistemi haline getirmek gerekmektedir. Bilindiği gibi, İslami bir kişilik kazanıp bu kişiliği koruyan kimseler, İslam’ı yaşanılabilir hale getirebilirler. İşte insan bu amaçla çalışacak, yiyeceklerini üretecek, dünyayı işleyerek kentler, kültür ve medeniyetler oluşturacaktır. Yüce Allah (cc) bütün bu gerçekleri, dinin bir gereği, insanoğlunun da var oluş nedeni saymaktadır. Bu durum karşısında İslam insanı, hayata pozitif ve aktif olarak katılan, hayırlı yenilikler içeren sosyal değişikliklere öncülük eden dinamik bir şahsiyet olmalıdır. Hemen belirtelim ki, İslami hedeflerin gerçekleşmesi, İslam’ı tam olarak hayata katacak aktif insan ve toplumun bulunmasına bağlıdır. Çünkü İslam insanı, ulaşabildiği her yerde, toplumun bütün hücrelerinde dini, hayata geçirmekle görevlidir. Zayıf insanlarla ve sorumsuz kişilerle sağlıklı bir sistem kurup hayatı İslam’la bütünleştirmek ve güzelleştirmek mümkün değildir. Hz. Muhammed’in (sas) Allah’tan (cc) getirdiği dini kendi hayatı ile pratiğe aktarması, hem İslam devletinin, hem de İslam’ın insanlık için ortaya koyduğu dünya sisteminin örneğini oluşturur. Onun sunduğu ve savunduğu dünya, bir barış ve huzur dünyasıdır. Ne var ki barış için savaşın bitmesi, düşmanlıkların da sona ermesi gerekmektedir. İslam, farklı etnik yapıları kendi sosyal düzeni içinde bir araya getiren evrensel bir dindir. Bu sistemde insanlara dayanışma bilincini veren temel değer ise, her şeyin üstündeki İslam kardeşliğidir. Böyle bir ortamda fertler, yüksek değerlerde özgür, vasıta değerlerde ve temel haklarda eşit olurlar. Her türlü olumsuzluktan kurtulmanın makul ve meşru yolu, Kur’an ve sünnetin her şeyi aşan otoritesinin, müspet biçimde yeniden ortaya konulmasıdır. İlim, ibadet, gayret ve ciddiyetten yoksun dindarlık ile günümüzde de gelecekte de İslam’ın hayatı yönlendirici ve umut verici rolüne bir katkıda bulunmak mümkün değildir. Müslümanların artık savunmacı ve sığınmacı ruh halinden kurtulup hayatlarına yön verecek olan toplumsal projeleri temellendirmeleri gerekmektedir. Ne var ki İslam’ın bugünkü hayatımıza nasıl taşınacağı, sosyal ve kültürel açıdan İslami hayatı nasıl pratize etmek gerektiği konusu, bu alana yönelmiş ilmi mesaileri ve gayretleri beklemektedir. İslam’ın inancı, ibadetleri, ahlakı ve ahkamı bir bütündür. Bu bütünlüğü bozan olgu ve uygulamalar, İslami değildir. İnsan, kendisine bahşedilen ömrü, yaratılış gayesini gerçekleştirecek tarzda kullanmalı ve onu kazançla sona erdirmelidir. Bu da hayatı İslam’la bütünleştirip onu eksiksiz uygulamakla gerçekleşir. Zaten insan, yaşadığı hayatın hesabını Allah’a (cc) verecek, Kur’an’ın da belirttiği gibi, Hesap Günü de her sorumlu cana, kendi kitabı okutulacak, yeryüzündeki öz benliği gösterilecektir. O gün insana: “Oku kitabını, bugün sana hesap görücü olarak kendi nefsin yeter!” (diyeceğiz). Müminler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan Kur’an, davasından emin olanlara saadet yolunu gösterir. Kur’an, bir teoloji kitabı değildir. O, Allah’ın, (cc) insan hayatındaki, bütün varlık ve oluştaki icraatını açıklayan değişmez vahyidir. Muhatap alıp seslendiği her benliği harekete geçiren Allah kelamıdır. Kur’an, çağrısını duymamakta ısrarlı olanlar için, uzakta kalan bir sestir. Hz. Muhammed (sas), Kur’an’ın ihtiva ettiği ilahi sistem ve bizzat yaşadığı hayatla alemlere rahmet; İslami bir hayata talip olanlar için de örnek olarak gönderilmiş son peygamberdir. Akli ve irade sahibi her insan, Kur’an’ı anlamak ve hayatını onun ışığında yürütmekle mükelleftir. Bu yükümlülük, Allah’ın (cc) teşri buyurduğu sistemi, Resulünün duyurduğu ve uyguladığı şekilde yaşamakla yerine getirilebilir. İslam, ona gönülden bağlananların dünya ve ahiret saadetini temin edecek tek kurtarıcı yoldur. O, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. İnsanca yaşamak Kuran’ca yaşamakla eş anlamlıdır. İslam’ı bir bütün olarak benimseyip yaşamadan, gerçek Müslüman olunamaz. Bunun için, hayatı yaşanabilir ve anlamlı kılan İslam’ın, sosyal hayattan tecrit edilmesi doğru olmaz. Yanlışı tespit etmekten daha önemli olan şey, onun düzeltilmesidir. İslam toplumlarında yaşanan krizin temel sebebi, Müslümanların pratik hayatlarını yanlış esaslara dayandırmaları; Kur’an ve Sünnetin genel prensiplerini büyük ölçüde ihmal etmeleridir. Hemen belirtelim ki, yaşanan olumsuzlukların değinilen hatadan kaynaklandığını düşünemeyen toplumların, yanlışı düzeltme imkanı yoktur. Şu halde yanlışı düzeltmenin ilk şartı, onun İslam’dan değil, insan hatasından kaynaklandığının bilinmesidir. Ayrıca toplumsal sorumluluk, dünya hayatı için geçerli olduğundan, toplumda işlenen kötülükler sadece yapanları değil, toplumun tümünü ilgilendirir; bedelleri de çoğu kez dünya hayatında ödenir. Demek ki Müslümanların sıkıntıları, İslam’ı yaşamaktan değil, İslam dışı bir hayat tarzı benimsemiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Müslümanların sağlıklı bir toplum oluşturabilmeleri için, hayatın gerçekleri karşısında hedeflerini belirleyip bu hedefleri gerçekleştirecek yöntemleri geliştirmeleri; Kur’an ve Sünnet’in genel prensipleri doğrultusunda fikir ve çözüm üretmeleri gerekir. Hayatın dinamik akışına gerektiği gibi cevap veremeyen toplumlar, krize girerler. Eğer bu kriz döneminde doğru fikirler ve bunları hayata taşıyacak sağlıklı çözümler üretilemezse, çöküşü yaşamak kaçınılmaz olur. Kur’an açısından, İslam’ı hayattan ayırmak mümkün değildir. İslam’ın, Hz. Peygamber’in önderliğinde bütün hayatı kuşatıcı nitelikte tecelli etmesi de bunu kanıtlamaktadır. BAŞARININ YOLU Acaba dünyada başarılı olmak istemeyen var mıdır? Galiba yoktur, hemen hemen herkes başarıyı, üstün başarıyı şiddetle arzular ama onu kolay yoldan elde etmeye çalışır, zora geldi mi cayar, bırakır işin peşini. Siz öyle yapmamalısınız; başarının yolunun çetin, uzun, zahmetli, meşakkatli olduğunu baştan bilmeli, çok çalışmaya, ter dökmeye, emek sarf etmeye şimdiden hazır olmalısınız. Şunu da belirteyim ki "başarı" sözü, renksiz şeffaf bir kelimedir, konusuna göre renk ve değer kazanır. Söz gelimi, derste, sporda, sanatta, hayır yolunda başarı iyidir, hoştur, makbuldür de; kötü yönden yasak konuda, günah yolunda, başarı hiç de iyi değildir; öylesi olmaz olsun. Mesela bir soygun düşünüp başarmak, bir intikam planlayıp adam öldürmek ya da mal telef etmek.. gibi. Demek oluyor ki önce çalışmak, başarı kazanmak istediğimiz dalı, alanı, işi, yönü güzel ve doğru düşünmeli, gerekirse büyüklere, bilenlere, olgun ve tecrübeli kişilere danışmalısınız... Sonunda pişman olacağınız yanlış bir yol tutturmamanız, ziyana uğramamanız için tabii ki... İkinci olarak, yapacağınız işin uygun metodu, tekniği, yolu, yöntemi, usulü nedir diye, düşünmeli, araştırarak, konuyla ilgili kitapları okuyarak, ustalara bakılarak öğrenilir. Bazen bir işin yapılmasında çeşitli yöntemler de bulunabilir; siz onların en sevimli en kestirme olanını seçin! Mesela: Belki dikkat etmezsiniz(?), ama öğrencilikte bir sanattır; onda da çalışmanın ödev yapmanın hızlı ve verimli okumanın, iyi ve doğru yazmanın, çabuk ezberlemenin... belli metotları ve teknikleri vardır. Ne yazık ki bir çok öğrenci bunları bilmez, aramaz ve kullanmaz. Siz yapacağınız her çalışmanın önce metodunu düşünün, sorun, araştırın, bulun! Göreceksiniz ki gelişi güzel çalışan başkalarından daha başarılı olacak, yarışta büyük fark yapacak, arayı açacaksınız! Başarının en önemli şartı ise, azimli, kararlı, devamlı olmaktır. Hayatta diplomasız kişiler de azim sayesinde başarılı olabilir; ama nice çok zeki çok akıllı kişi vardır ki azimsiz olduğundan yükselememiş perişan olmuştur. Her işte karşınıza birtakım güçlükler çıkabilir; bunlardan asla yılmamalısınız. Devamlı damlayan damlaların taşı oyduğunu, halının sabırla ilmik ilmik dokunduğunu, yolların adım adım yürüye yürüye bittiğini hiç unutmamalısınız. Koşuda, ilk metrelerde insan tıkanır gibi olur, ama azmedip devam edince nefesi açılır. Bence kişi, bir işe karar verince onu asla yarım bırakmama konusunda kendi kendine "şeref sözü" vermeli, bu prensibi hayatında iyice benimsemelidir. Sporda yarışı yarı yolda terk etmek çok ayıptır. Bir de, Kur’an-ı Kerim’de: "Bir işin yapılmasına azmedip kesin karar verdikten sonra Allah’a dayan, tevekkül et!" buyuruyor. Tevekkül her türlü tedbir aldıktan sonra Allah’a sığınmak ondan maddi ve manevi destek istemektir. Allah tevekkül edenleri sever ve onlara üstün başarılar nasip eder. Siz de tevekkül ederek büyük moral gücü kazanın! Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol. Son olarak şunu da bilmelisiniz ki başarının sonu yoktur; çünkü hayat devamlı bir değişim, gelişim, atılım ve uğraşmadır. Onun için kişi bir başarı kazanınca durmamalı, onunla yetinmemeli, gevşememeli, başarısına mağdur olmamalı, daima daha ilerilere doğru koşmalı, daha yükseklere yücelmeğe çalışmalıdır. Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır. Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.