CEVAPSIZ SORULAR Cevapsızdım, cevapsızdın, cevapsızdı… Bir soruydu karşılığı olmayan, bir soruydu cevabı verilmeyen. “Her sorunun bir cevabı var mı, ya da her cevabın bir sorusu olmalı mı?” Cevapsız kaldım… Anlamı olmalı, bir yolu olmalı, bir boyutu olmalı Ama yok. Bulamadım. Bulmalı mıydım? Bir soru bu, söylenmesi kolay cevap verilmesi zor. Bir soru bu, cevabı olan ama cevap veremediğim. Ne, neden, nasıl, niçin? Diye sordum akabinde kaç, nerede? Diye devam etti. Cevap bulmalı mıydım yoksa cevap olmalı mıydım? Bulamadım, olamadım… Ne zaman bulmalıydım, nerde olmalıydım. Neyle olmalıydım? Burada değil de nerde, şimdi değil de ne zaman, bu soruyla değil de hangisiyle? Bir yerden başlanılmalı mı? Bilmiyorum… Daha fazlasını mı istemeliyim? Sanmıyorum. Soruyorum soruyorum, düşünüyorum düşünüyorum, konuşuyorum konuşuyorum, yazıyorum yazıyorum… Odamda, masamda, kalemim ucunda her yerde… Bitmiyor. Bitmiyor cevapsız sorular. Bitiremiyorum. Bitirmeli miyim? Bir soruyla başlayan birçok soruyla devam eden neydi? Neydi beni bu kadar düşündüren? Düşündüm. Buldum… Kendiliğimiz, kendiliğiniz, kendilikleri. Şimdi anladım, şimdi buldum, şimdi cevapladım. Descartes'ı bildim, Descartes'ı yazdım, ve; Descartes'ı okudum... ”Cogito ergu sum” Yani; “Her şeyden kuşku duyabilirim, ama kuşku duyduğumdan kuşku duyamam; ne var ki, kuşku duymak düşünmektir ve öyleyse şu kesindir: düşünüyorum, öyleyse varım” MUHAMMED DEMİR UZUNKÖPRÜ MİMAR MUSLİHİDDİN MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ FELSEFE ÖĞRETMENİ