Fatma Ceyda NALBANT 21501742 ÖLÜMÜN EŞİĞİNDE Çoğumuz yaşamımızın bir noktasında hayatı sorgulayacak bir şey yaşarız. Köşemize çekilip yalnız kaldığımızda, “doğmak” ve “ölmek” kavramlarının üstüne yoğunlaşırız. Neden geldik bu dünyaya? Öldükten sonra ne olacak, bedenimiz toprağa karıştıktan sonra? İşte bu noktada inancımız devreye girer. Kimine göre dünyadaki iyiliklerimizin karşılığını alacağımız, kötülüklerimizin cezasını çekeceğimiz, genelde “öbür dünya” diye adlandırdığımız bir yere gidecek ruhlarımız. Kimileri ise şimdiki hayatımızda ne kadar iyi bir insan olduğumuza göre reenkarnasyona uğrayıp başka bir formda başka bir hayata başlayacağımıza inanır. Fakat hepimiz mutlaka kendi inancımızın söylediklerine, kutsal Fatma Ceyda NALBANT 21501742 kitaplarımızda yazanlara inanmayı seçiyoruz. Seçmekten ziyade kabul edilmiş bir bilgiye inanma, sığınma gereği hissediyoruz. Çünkü içten içe hepimizi bilinmeyenin korkusu sarıyor. Ölüm korkusunu hissetmenin yaşı olmaz. Zamanı olmaz. Doğamız gereği hayatta kalmak isteriz, dünyevi zevklerden mahrum kalma korkusu sarar içimizi. Şahsen bir insanın kendini ölüme hazırlayabileceği düşüncesine de katiyen inanmıyorum. Bir doktorun bana altı ay ömrümün kaldığını söylemesiyle, aniden bir kalp krizi geçirmeye başladığımda aynı şeyleri hissedeceğime inanıyorum; aynı korkuyu, üzüntüyü, eksikliği belki de pişmanlığı. Tabii bu konularda kesin konuşmak mümkün değil. Yakın bir zamana kadar ölüm korkum olmadığını düşünürdüm. Çocukluğumdan beri etrafımdaki çok sevdiğim insanları kaybetmemin ve erken yaşlarda “ölüm” kavramıyla ciddi anlamda yüzleşmemin beni bu konularda olgunlaştırdığını düşünürdüm. Fakat son bir yıldır, erişkinliğe adım adım yaklaşırken, ne kadar yanıldığımı anladım. Tabii bu geçeği anlamam bir anda olmadı. Artık birilerinin, bana yabancı olsa bile, ölüm haberlerini aldığımda daha derin bir üzüntü duymaya başladım. Üzüntümü empati yapmak takip ediyordu: Acaba sevdikleri neler hissediyor? Acı çekerek mi öldü yoksa huzur içinde mi? Peki ya şimdi nerede? Toprağın altında gömülü olduğunu bilsem bile bununla yetinmek istemiyordum. Böylesine gelişmiş varlıklar günün birinde toprağa girip çürümeye yüz tutacak ve hikâyemiz burada bitecek miydi yani? Bunun için mi altmış, yetmiş ve hatta şanslı olanlarımız seksen yıl boyunca bin bir türlü şey yaşayıp, deneyimliyordu? Hayır, mutlaka bunun bir devamı olmalıydı. Soyut ya da somut olması mühim değildi. Zaman geçtikçe anladım bu isteğimin içimdeki ölüm korkusu yüzünden olduğunu. Bir gün, işinizden çıkıp evinizin yolunu tuttunuz. Yolda giderken izlemek istediğiniz filmin afişini gördünüz. Fakat filme ayıracak vaktiniz olmadığını düşündünüz. Eşiniz eve geldiğinde ikiniz de birazcık anlayışlı olamadığınız için gereksiz bir konu yüzünden Fatma Ceyda NALBANT 21501742 tartıştınız. Daha sonra akşam haberlerinde en fazla bir yıllık ömrü kaldığını öğrenen kanser hastasının hayata nasıl tutunduğunu gösteren haberi izlediniz. O hasta için üzülüp yatağınıza girdiniz. Ve bir gününüz daha böyle bitti. Peki, hiç düşündünüz mü o hastanın yerinde olabileceğinizi? Öbür gün bir baş ağrısıyla hastaneye gidip bir aylık ömrünüz kaldığını öğrenseniz ne hissedersiniz? İlk önce başkaldırı, “Neden ben?” soruları daha sonra kabullenme, üzüntü ve en son pişmanlık. Hayatınız boyunca vaktim yok deyip ertelediğiniz her şeyi bir aya sığdırmaya çalışırsınız. İzleyemediğiniz filmleri, okuyamadığınız kitapları ya da sevdiklerinizle geçirebileceğiniz güzel vakitler yerine tartışarak geçirdiğiniz vakitlerin pişmanlığını duyarsınız. Aynı durumda olan Şimdi Ya Da Asla filminin başkarakterleri Edward ve Carter, ölüm gerçeğiyle yüzleştikleri anda pişmanlık duymamak için “ölmeden önce yapılacaklar listesi” hazırlarlar. Bu duygu ve düşüncelerimin çoğu bilinçaltımın derinliklerinden bu film sayesinde çıktı. Filmin bende de “ölmeden önce yapılacaklar listesi” oluşturma isteği uyandırması, filmden ne kadar çok etkilendiğimin kanıtı oldu. Fakat biraz düşününce senaristin ve yönetmenin vermek istedikleri mesajın ve teşvik ettikleri şeyin bu olmadığını fark ettim. Bence ölüm korkusunun temelinde yatan sebep, ne kadar uzun yaşamış olursanız olun hissedeceğinizi bildiğiniz o son pişmanlık duygusudur. Ve maalesef herkes ne kadar ömrünün kaldığını öğrenme ve buna göre ölmeden önce yapılacaklar listesi oluşturma şansına sahip değildir. Bu film sayesinde hayatımın son anlarında kesinlikle hissetmemek istediğim duygunun pişmanlık olduğunun farkına vardım. Ne yaparsak yapalım, zaman akmaya devam edecek ve geçen zamanımızı asla geri getiremeyeceğiz. Bu yüzden yaşadığımız her anın değerini bilip, tadını çıkarmalıyız.