ÖN SÖZ Kurumlar Sosyolojisi, toplumsal yapıyı oluşturan kurumların ne oldukları ve hangi işlevleri gördüklerini anlatmaktan öte, onların aralarındaki karşılıklı ilişkileri ya da etkileri inceleme ve araştırma çabasıdır. Bu açıdan bakıldığında kurumlar sosyolojisi, geniş bir çalışma alanı bulunan ve tümüyle uygulamaya dayanan bir disiplin olarak görülmelidir. Kurumlar arasındaki ilişkiler denildiği zaman söz konusu olan “eğitim ve hukuk”, “siyaset ve ekonomi”, “sanat ve eğitim” vb. arasındaki ilişkilerin genel olarak incelenmesi değildir. Konu bu şekilde ele alındığında, mekanik ve oldukça basit bir bakış açısı olurdu. Burada söz konusu olan kurumların kapsamında bulunan özel toplumsal ilişki biçimleridir. Örneğin “eğitim programlarıyla kapitalizmin gelişimi arasındaki ilişkiler”, “pazar ekonomisine katılan bir köyün aile yapısında gözlemlenen değişimler”, “yeni toplumsal sınıfların doğuşu ile yeni siyaset kuramlarının ortaya çıkışı” ya da “totaliter yönetimlerin doğuşu ile güçler birliği ilkesinin ortaya çıkışı” vb. gibi değişkenlerin aralarındaki etkileşimlerin incelenmesidir. Toplumsal yapı, bu yöndeki belki milyonlarca ilişki ağından, etkileşim biçimlerinden oluşur. Onların düzenli biçimde incelenebilmesi için öncelikle bağlı oldukları kurumsal yapılar içinde tasnif edilmeleri gerekir. Bu nedenle örneğin, hukuk-ekonomi ya da eğitimsiyaset ilişkisi gibi başlıklar açtık ve onlar arasındaki ilişkilere kendi özel boyutlarında örnekler vermeye çalıştık. Hiçbir kurumlar sosyolojisi kitabı, kurumlar arasındaki ilişkileri bütün boyutlarıyla açıklayamaz. Çünkü kurumlar sosyolojisi uygulamalı bir bilimdir ve her zaman yeni araştırmalara gereksinimi vardır. Kurumlar sosyolojisinde esas olan, kurumsal etkileşimleri sınayan saha araştırmaları yapmak ve sonuçları başkalarının yaptığı diğer araştırma bulgularıyla karşılaştırmaktır. Sosyoloji öğrencileri kurumlar sosyolojisi kitaplarını okumakla, toplumsal kurumlar arasındaki ilişkileri bütün boyutlarıyla göremezler. Bu kitapların yapmaları gereken tek şey, topxi lumsal yapının ne olduğunu ve hangi kurumsal ilişki ağlarından oluştuğunu açıklamak, kurumlar arasındaki ilişkilere ise yalnızca bilimsel araştırma bulgularından örnekler vermektir. Böylece kitap, kurumlar sosyolojisi çalışmalarına yol göstermiş ve görevini tamamlamış olur. Bundan sonra sosyoloji öğrencileri, kitaplarda daha önce gördükleri örneklerden yola çıkarak uygulamalı saha araştırmaları yaparlar ya da yapılmış saha araştırmalarını düzenli olarak takip ederek kurumsal yapılar arasında belki de okudukları kitaplarda hiç karşılaşmadıkları yeni ilişkileri ortaya çıkarırlar. Kurumlar Sosyolojisi dersini alan sosyoloji öğrencileri için atılması gereken ilk adım, toplum ve toplumsal yapı kavramlarının net olarak tanımlanmasıdır. Toplumsal yapı kavramını açıklamakta zorlanan bir öğrenciye kurumları ve onlar arasındaki ilişkileri göstermeye çalışmak boş bir çabadır. Kurumsal bir ilişkinin ne olduğu ya da kurum ve birlikler arasındaki ayrım noktaları da sosyoloji öğrencilerine net olarak açıklanmak zorunluluğu bulunmaktadır. Ülkemizde çok sayıda üniversitenin sosyoloji bölümlerinden mezun olan öğrenciler arasında henüz toplumsal kurumun tanımını bile yapamayacak kişiler azımsanmayacak kadar çoktur. Bu nedenle elinizdeki kitap toplum ve toplumsal yapı kavramlarını tanımlayarak konuya girmekte, sonrasında toplumsal kurum kavramına odaklanmaktadır. Toplumsal yapı içinde ekonomiden başlayarak eğitim, sanat ya da spora kadar çok sayıda kurumsal ilişki türünden söz edilebilir. Kitabımızda ise bunlar arasından örnek olarak yalnızca altı kurumsal ilişki türü ele alınmış, açıklanmış, son olarak bunlar arasındaki ilişki biçimlerine çeşitli örnekler verilmiştir. Kurumlar arasındaki ilişkilere örnekler verilirken ise yalnızca bilimsel saha araştırmalarının sonuçlarından yararlanılmıştır. Araştırma sonuçlarına dayanmayan bir açıklama biçimi olamaz. Saha araştırmalarına dayalı makale örnekleri, konunun anlaşılmasında sosyoloji öğrencisi üzerinde daha açıklayıcı olduğu gibi, ona bilimsel saha araştırmalarının ne olduğu ve nasıl yapıldığına ilişkin veriler sunar. Bu nedenle kitabımızda kurumlar arasındaki ilişkiler açıklanırken, uluslararası makale arama motorlarından ya da tez merkezlerinden yararlanılarak örnekler bulunmuş ve sonuçları paylaşılmıştır. Yeri gelmişken değinilmesi gere- xii ken konu şudur ki, ülkemizde kurumlar sosyolojisi alanında yapılan saha araştırmaları yetersizdir. Örneğin sosyal yapı araştırmaları ülkemizde 20. yüzyılın ortalarında gündemdeyken, bugün neredeyse tümüyle terk edilmiştir. Aynı şekilde, aile ve hukuk kurumları arasında nasıl ilişkiler bulunduğu, eğitimin siyasetten nasıl etkilendiği, toplumsal bir yapıda dinsel yorumların tarihsel süreç içinde nasıl değiştiği, boşanma nedenleri ya da eş seçimi ölçütleri vb. konularında örnek araştırmalar bulmakta oldukça zorlandığımızı itiraf etmemiz gerekir. Bu durum, bizleri kurumlar sosyolojisi alanında yeni saha araştırmaları gerçekleştirmeye yönlendirmelidir. Her bölümün sonuna yerleştirilen okuma parçaları, konunun uzmanı bilim adamı ve tarihçiler tarafından özel olarak hazırlanmış metinlerden oluşmaktadır. Kendilerinden, kurumlar arasındaki ilişki türlerine dair üniversite öğrencilerince kolaylıkla okunup anlaşılabilecek kısa metinler istedik. Kendileri ise kitabımızın ilgili bölümü için somut ve açıklayıcı örnekler düşünerek söz konusu okuma parçalarını hazırladılar. Mübeccel Belik Kıray’ın örnek metni ise kurumsal değişmeler açısından son derece açıklayıcı bulunarak Ereğli araştırmasından alınmıştır. Bu metinlerin öğrenci tarafından okunup değerlendirilmesi, ilgili bölümün onun düşüncelerinde yerleşip pekişmesi, yeni sorular ya da meraklar yaratması açısından önem taşımaktadır. Bunun dışında, bölüm sonlarına eklediğimiz soruların özelliği öğrenciden ezber bilgi değil, o bilgiyi kullanarak yorum yapmasını beklemektedir. Çünkü bilgi, ezberleyerek değil, yaşam içinde kullanılarak yerleşir, insan zihninde kalıcılaşır. Öğrencilerimizin söz konusu bölüm sorularını kendi aralarında hiçbir zorlama, yönlendirme ve baskıya bağlı kalmadan tartışmaları beklenmektedir. Bölüm sorularını yanıtlamakta zorlanan öğrencilerimizin, ilgili bölümü özetiyle birlikte yeniden okuması yerinde olacaktır. Elinizdeki kitap hacim olarak değil fakat nitelik olarak büyümeyi amaçlamıştır. Yalnızca niteliği amaçlayan az sayfalı kitapların hazırlanması ve yazılması kalın kitapların yazımından daha zordur, daha fazla emek ve zaman isterler. Ayrıca sosyoloji kitaplarının başarı ölçütü çok sayfalı olması değil, üzerine eğildiği temel disiplin alanını özümleyerek öğrenciye sunması, sonrasını yine öğrenciye bırakmasıdır. Kalın kitapla- xiii rın okunurluğu ve dolayısıyla etkisi daha düşük olduğu gibi, ortalama üç aylık ders dönemi içinde tümüyle işlenmesi ve bitirilmesi açısından zorluklar barındırmaktadır. Büyük bir kitap izlenimi vermek uğruna, bölümlerde gereksiz tekrarlar yapılmasını ve inceleme alanı dışına çıkılarak konunun uzatılmasını doğru bulmuyoruz. Bu yanlış tutum yalnızca ders kitaplarında değil, temel alan kitaplarının yazarlarınca da sıklıkla yapılmakta, okuyucunun cesareti kırılmaktadır. Doğrusu ise gerek alan kitaplarında ve gerekse ders kitaplarında verilmek isteneni öz olarak ve anlaşılır biçimde sunmak, gerisini okuyucuya bırakmaktır. Kitabın hazırlanması ve yazımı boyunca ilgi ve desteklerini her zaman üzerimde hissettiğim annem Jale Topses ve babam Gürsen Topses’e en içten teşekkürlerimi sunarım. Doç. Dr. Mehmet Devrim TOPSES 10.03.2016/Çanakkale xiv