Dem. No:

advertisement
lblı
\
Dem. No:
Tas. No:
L
Çağ1m1zda Sosyal Değişme ve Islam
2002 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri
Yayın
No: 377
Sempozyumlar ve Paneller Serisi: 37
©Bütün Haklan Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir
1. Baskı, Şubat 2007, Ankara, 1.000 adet
ISBN 978-975-389-494-4
07.06,Y.0005.377
Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT
Kapak ve Iç Tasanm: TN Iletişim
Kufi Besmele: Hişam ei-Garavl
Uygulama: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin
25.02.2003/1104-14 sayılı karanyla basılmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Tıcaret Işletmesi'nin dizgi,
fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKIYE DIYANET VAKFI
Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi
OSTIM Örnek Sanayi Sitesi
1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle 1 Ankara
Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32
e-posta: tdvyayin@diyanetvakfi.org. tr
Kur' an ve Değişim
Prof. Dr. Ömer DUMLU
Dokuz Eylül Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi
vonuşmama
Kur'an'la ilgili olarak bir iki önemli nohanın altını çizerek baş-
1."-l.amak istiyorum. Şüphesiz çağdaş bir araştıncı Kur'an'a eğilmesi durumunda, daha ilk ayetlerden itibaren onların tarihi ortanıını ve çözüm getirdiği meseleyi
iyice araştırarak taşıdığı önemi ve anlamı kavramaya çalışmak zorundadır. Onun
için de önce Kur'an'ın nazil olduğu çevreden daha geniş çevreleri, toplum, din, adet
ve kurumları tanımalı ve değerlendirmelidir. 1 İkinci önemli nokta ayetlerin indiği
dönemi, yani cahiliye anlayışını çok iyi araştırmak ve sonra da gerek Kur'an'ın mesajının ve gerekse Hz. Peygamber'in uygulamalarını ortaya koymak gerekir. Üçüncü ve son bir noha da Hz. Peygamber'in bu dirıe inananlara ömrünün sonunda
bir de vasiyyetini hatırlatmak gerekir. O da, "Benden sonra size iki şey bırakıyo­
rum. Şayet onlara sarılırsanız sapıtmazsınız: Kur'an ve benim sünnetim" (Bkz.
Tirmizi, 3788). Bu bağlamda Kur'an'ın indiği dönemden bugüne kadar nasıl
geldiğini iyi bilmek gerekir.
Şimdi bu tespitler çerçevesinde konumuza geçebiliriz. Hiç kuşkusuz Kur'anı Kerim, insanoğluna ve özellikle de inananlara kutsal ve zaruri bir görev olarak
dünyayı sadece anlamak değil "değiştirmek" ve "geliştirmek" yükürnlülüğünü
de yüklemektedir. 2 Bu nedenle önce kısaca değişim kelimesi üzerinde durmak
istiyorum. Bu kavram Arapça'da daha ziyade tağayyür, tebeddül ve inkılap kelimeleri ile geçer. Her üç kavramın dilimizde kullanımı eskise bile yine de zaman
zaman kullanılmaktadır. Batı dillerinden özellikle Fransızca'da changement ve
modification kelimeleri ile değişim kelimesi verilir. Bütün bu kelimelerin anı Ethem Ruhi Fığlalı, Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler, s. 19-20.
2Ethem Ruhi Fığlalı, Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler, s. 45.
-,_
\~;~:~
170 1 Çağımııda Sosyal Değişme ve Islam
lamları
birbirine yakındır ve değişme, bir durumdan başka bir duruma geçme,
değiştirme, değişiklik gibi anlamlara gelir. Tağayyür kelimesi zaman içerisinde
bir halden başka bir hale geçiş durumunu ifade de etmektedir. Bu kelimenin orijinal anlamları arasında kıskanmak, gayrete gelmek, benzemek, farklılık göstermek de vardır. İnkılap kelimesi ise farklı olarak tersine çevirme, devrim, anlamlarına gelmektedir. Ama yine bu kelimelerin özünde de değişrnek ve değiştirmek
anlamı ağırlıktadır.
Değişim
genel olarak "hoşnut olunmayan bir durumdan daha iyi bir duruma
tanımlanmaktadır. Ama değişim, hem gelişmeyle ve hem de gerilemeyle yakından ilgilidir. Başka bir ifade ile değişim hem olumlu ve hem de
olumsuz anlamları içerebilir. Eğer olumlu anlamları ve işleri içeriyorsa gelişme;
olumsuz anlamları ve işleri vurguluyorsa gerileme demektir. Dolayısıyla bu anlamda tanım eksiklik arzetmektedir. Biz ilk anlamı göz önüne alarak konuyu
Kur'an açısından ele almaya çalışacağız. Zira Kur'an değİşıneyi olumlu yönde
sunmakta, değişmenin ve gelişmenin karşısında olan engellere de dikkat çekmektedir.
Kur'an'a değişimle ilgili olarak üç noktadan bakabiliriz. Bunlar:
a) Kur'an indiği dönemde Arap cahiliye toplumunda nasıl bir değişiklik ve
dolayısıyla gelişme meydana getirmiştir?
b) İnsanların kendinefislerini değiştirmedikçe Allah'ın bir toplumu değiştir­
meyeceği genel yasası (sünnetullah).
c) Değişme, gelişme ve gerileme ile ilgili örnekler sunması ve bunların önündeki engellere dikkat çekmesi.
Şimdi öncelikle ilk ikisini doğrudan, üçüncüsünü de aralara serpiştirerek
bunları sırayla Kur'an bağlamında ele almak istiyoruz.
a. Hz. Muhammed'in, yaşadığı ve Kur'an'ı tebliğ ettiği dönemde insanları
fikren ve ilmen geliştirdiği, vefatından sonra devleti idare edecek ve devlet baş­
kanlığı yapacak çapta bütün dünyayı hayrette bırakacak şekilde, geride yüzlerce
insan bıraktığını unutmamak gerekir.
Burada şunu sormalıyız. Acaba Kur'an o günkü toplumda fikren neyi değiş­
tirmiş ve onların gelişmelerini nasıl sağlamıştır? Buna kısa ve kesin olarak şu cevap verilebilir: Allah anlayışını değiştirmiş ve ahiret fikrirıi kabul ettirmiştir. Bu
anlayış cahiliye insanının, insan ve dünya fikrini ve bakışını alt-üst etmiştir. Zira Cahiliye insanının anlayışına göre ahiret yoktur; ama Allah vardır. Fakat bu
Allah diğer ilahlardan herhangi birisi gibidir. Yani kendi kendisi ile meşguldür
ve hele insanlara ve bu dünyaya hiç mi hiç karışmamaktadır. Dolayısıyla bizi sorumlu tutmamaktadır. Böylece yapılan her kötülüğün yanına kalacağı anlayışı
toplumda hakim duruma gelmiştir. Ama Kur'an öncelikle toplumda yer etmiş
olan bu fikri temelinden değiştirmeye başladı. Bununla birlikte ahiret inancını
geçiş" 3
3 Cevdet
diye
Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasalan, s. 20.
Tebli1)ler ve Müzakereler 1 171
vurguladı4
ve böylece dünyada yapılan en küçük iyilik ve kötülüğün karşılığını
belirtti5• Böylece Hz. Mulıaınmed (sav), Cahiliye devri
denen İslam öncesi Arap coğrafyasını ve hatta insanlığın inanç sistemini temelinden sarsmış ve tarihin akışına girerek ona müdahale etmiş, değiştirmiş ve insanı süreklilik yani istikrar içinde bir inanç ve alılak dairesinde yaşamaya çağırmıştır.
İslam'ın Allah fikri, te v h i d prensibi etrafİnda, "De ki: O Allah birdir. Herkes Allah'a muhtaçtır. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiç bir şey O'na denk değildir"
(İhlas, 112/1 -4) ifadeleriyle çerçevelenıniştir. 6
Allah anlayışını bu şekilde ikame etmeye memur olan Hz. Mulıaınmed'in Mekke' de müşrik Araplan dine daveti de tevhid anlayışı çerçevesinde şu hususları vurguluyor ve bu konulardaki yanlışlıklan değiştirmeyi hedetliyordu:
1. Hz. Mulıaınmed (sav), Allah'ın Resulüdür; bütün insanlara hak yolu anlatmak ve insanlan kıyamet günü ve ezeli azabın tehlikesine karşı uyarma görevi ile
insanın-göreceğini açıkça
görevlendirilmiştir.
2. Araplar arasındaki puta tapma alışkanlığı kaldırılmıştır. Tek kudret ve rahınet
sahibi, ancak İhlas Suresi'nde tavsif olunan Allah'tır. O her şeyi ve her caniıyı yaratır. İnsan hayatının bağımlı olduğu tabii güçleri kontrol eder. Ancak bedevilerin
inandığı gayr-i şahsi, hatta belki de kötü niyetli Zaman'dan (dehr) farklı olarak Allah, insanoğlunun iyiliğini ve refahını ister. Buna mukabil insanın da sosyal adaleti gözeterek fakirleri sömürmemesi, cirnriliği, mala düşkünlüğü, ticari ve toplumsal
alılaksızlığı terk etınesi, servetini ihtiyaç içinde olanlara harcaması gerekir. Aksi halde kulun ahirette karşılaşacağı azab çetin olacaktır.
3. Cahiliyye taassubu yerine İslam' ı yerleştirmeyi hedetleıniştir7 •
4. Bu dünya hayatından sonra başlayacak ebedi bir hayat vardır. Herkes öldükten sonra diriltilecek ve dünyadaki hareketlerinin hesabı kendisinden sorulacaktır.
Anıeli iyi olanlar mükafatlandırılacak, kötü olanlar ise cezaya carptınlacaklardır.
5. Kız çocuklanna karşı duruınlaru:iı değiştirmiştirS.
6. Okuma-yazma konusuna son derece önem venniş ve ilk emir olarak da
4 Geniş
bilgi için bkz. Toshihiko İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, s.93 vd.; 119 vd.
"Kim zerre ağırlığınca bir iyilik yapmışsa onun karşılığıru görür.Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük
yapmışsa onun da karşılığıru görür". (Zilzal99/7-8)
6 Ethem Ruhi Fığlalı, Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler, s. 5.
7 İslam cahliyye dönemine ait gurur ve kibrin yerine hilm ve teslim (İslam) olmayı getirmiştir. Bu da
onun değişimi demektir. Zira cahiliyye dönemi incelendiğinde bugiin bizim ilmin zıddı diye ifade ettiğimiz cehalet aslında o dönemde hılrnin, alçak gönüllüğiin karşıtı olarak kullanılıyordu. İslam cahiliyye dönemi insarunın bu gururuna öldürücü bir darbe in dirmiştir ve adeta İzutsunun ifadesiyle bu yaraya bir neşter çalınıştır (Bkz. İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, s. 251-273.
8 Buna şu ayetleri örnek olarak gösterebiliriz: "Onlardan birisine kızı olduğu müjdesi verilince, yüzü sirnsiyah kesilir. Üzüntüden kaskatı olur. Kendisine verilen müjdenin kötülüğiinden dolayı toplumundan
gizlenir. Onu alçakça yarunda büyütsün mü, yoksa gizlice toprağa gömsün mü, diye düşünür. Dikkatle bakın, ne kötü hüküm veriyorlar! Ahirete inanmayanların böyle kötü örnekleri vardır. En yüce örnekler Allah'a aittir. O'nun her şeye giicü yeter ve her işinde hikmet vardır" (Nahl, 16/58-60); "Diri diri gömülen kız çocuklarına sorulduğunda, hangi suçtan dolayı öldürüldüğii!" (Tekvir, 81/8-9).
5
172 1 Ça9ımızda Sosyal DeQişme ve lsıam
"oku" demiştir9 • ·
7. Birlik ve beraberlik no hasmda son derece çarpıcı hususlara dikkat çekmiştir10 •
8. Genel olarak söyleyecek olursak Kur'an o günkü Arap toplumunun örf ve
adetleri, tarihi, sosyal, kültürel, ahlaki ve dini durumu ile ilgili sorunlar ve bu sorunlara doğrudan cevaplar ve çözümler getirmiştir.
Onun içindir ki, Kur'an-ı Kerim'in indirildiği dönemin ve coğrafyasının şartla­
rını tam olarak tanmınadan, Kur'an'ın içeriği ve amacı gereğince kavranamaz. Mesela Mekke ve Medine'nin şartlan birbirinden çok farklı olduğu için Kur'an-ı Kerim'in mesajı da Mekke ve Medine dönemlerinde gerek içerik ve gerek üslup açı­
smdan farklılık gösterir.
Nitekim Yüce Allah, Mekke'de ilk inen ayet ve surelerde topluniun çözüm bekleyen hayati meselelerinin şirk (puta tapma), ahirete inanmama, fakirierin sömürülmesi, ticari ve toplumsal ahlaksızlık, topluma karşı sorumsuz davranışlar olduğunu açık ve kısa ifadelerle, ama anlamı derin ve düşündürücü üslupla sıkça söyler.
Bu hususlan gündemegetirirken de, bölge insanının şu ya da bu biçimde aşina olduğu, kültür hafızasmda yeri bulunan meselleri, yani geçmiş peygamberlerin kıssa­
larmı örnek olarak kullanır 1 1•
Medine'de ise İslam, çok kültürlü ve çok dinli bir ortamın dini dir. Burada Müslümanlar, Yahudi ye Hıristiyanlarla daha yakın temasta bulundular, içiçe yaşadılar.
Hatta çok kısa sürede Medine'de kurulan şehir devletinin yönetiminde söz sahibi
oldular ve diğer din mensuplanyla "Medine Sözleşmesi" diye meşhur olan "birlikte yaşama" anlaşmasını hazırladılar ve uyguladılar. Dolayısıyla burada inen ayetler
ve süreler, bir şehir devletinde o günkü şartların gerektirdiği idari, hukuki, askeri
düzenle~elerle ilgili hususları içerir. Bu açıdan bu ayet ve sureler daha uzun ve da- .
ha farklı bir üslupla indirilmiştir. Ayrıca bu dönemde indirilen ayetlerin amacının
ve anlamının tam olarak anlaşılabilmesi için ayetlerin indiriliş sebeplerinin çok iyi
bilinmesi ve tespit edilmesi gerekir. Böylece Kur'an-ı Kerin1'de bildirilen bir olayın
hangi toplumsal ve kültürel şartlarda, hatta çoğu zaman belli bir olaydan sonra veya olayla ilgili olarak ve ne için, kim ya da kimler için hangi amaçla indirildiğini anlamak ve ona göre yorumlamak mün1kün olur12 •
O halde "değişim" veya "değişme" dediğimiz hadisenin temellerini ve özelliklerini kendi tarihi toplumunda ve arka planmda çok yönlü sosyal, kültürel, ahlaki ve
ekonomik boyutları içinde yakalamalıyız.
İşte bütün bu değişme ve gelişmelere İzutsu'nun ifadesiyle "ahlaki ve dini inkı­
lap" diyebiliriz. 13
Alak, 96/1: "Yaratan Rabbinin adıyla oku!"
Bunlardan sadece birinin mealini vereceğim: "Hepiniz birli1.'1e Allah'ın buyruklarına sıkı
nın, ayrılığa düşmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ... " (Ali İmran 3/103)
ı ı Ethem Ruhi Fığlalı, Din l'e Laiklik Ostüne Düşünceler, s. 8.
ı 2 Ethem Ruhi Fığlalı, Din l'e Laiklik Ostüne Düşünceler, s.B-9.
ı3 İzitsu, Kur'an'da Allah l'e İnsan, (Çev. Süleyınan Ateş) s. 19.
9
10
sıkıya bağla-
TebfiQier ve Mfızakereler 1 173
O günün toplumu çok kısa zamanda önemli başarılar elde etti. Ama bütün
bunları Kur'an'ı ve Sünneti iyi bir şekilde değerlendirip yaşamlanna borçlu.olduklarını söyleyebiliriz. Biz de fikri gelişmemizi bu iki temel kaynağa dayandır­
mak durumundayız. Bakınız Hz. Muhammed'den sonraki dönemlerde, bu dine
inananlar Kur'an ve Sünnet' e bağlı kaldıkları ve bunların anlamlarını anladıkla­
n ve yorumladıkları dönemlerde fikren ve ilmen gelişmişler, böylece hem kendi
·ülkelei-ini ve hem de dünyayı marnur etme yolunda büyük bir başanya ulaşmış­
lardır. Ancak üzülerek ifade edelim ki, bu iki temel kaynaktan uzaklaştıkça fikren ve ilmen gerileme başlamış, böylece hem bu dine inananlar zarar görmüş ve
hem de dolaylı olarak insanlık zarar görmüştür. Bugün Kur'an'ın ve İshlm'ın o
ihtişamlı günlerini hep arıyorur ve kendi kendimize zaman zaman bazı sorular
soruyoruz. Niçin bu hale düştük, neden birtakım oyunlara geldik, nerede hata
ettik, Müslümanlar bugün nasıl bir kimlikle tarih sahnesindedirler? İslam geliş­
meye ve ilerlemeye müsait midir? Vahiy ile akıl, bilim ile teknoloji arasında bir
çelişki var mıdır? Batının bütün acımasız ve kirli oyunlarına rağmen iyi birer
Müslüman olmak mümkün müdür? Hz. Muhammed'in insanlığa bıraktığı bu
mesajın yeniden anlaşılması ve yeniden yorumlanması gerekir mi? 14
İşte bu ve benzeri sorular bugün İslam dünyasının karşısında durmakta ve
cevap beklemektedir. Bu sorulara elbette çeşitli cevaplar verilmektedir. Özellikle 18. asırda başlayan ve 19, 20 ve 21. asırlarda devam eden süreç içinde İslam
dünyasının hemen her yerinde bu ve benzeri sorulara cevaplar aranması ve hatta bu soruların sorulması bile önem arzetmektedir 15 .
Aslında temel sorun Kur'an ve Sünneti hayatımızdan uzaklaştırmamız ve bu iki
temel kaynağı yeterince yorumlayamadığımız ve dolayısıyla ahlak-inıan-amel dengesini de kuramanıızdır. Buna bağlı olarak Mtislümanlann sorumluluklarını tam
anlamı ile yerine getirınemeleridir. Dolayısıyla düşünce ve düşünceyi ifade etme
hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve teşebbüs hürriyeti 16 gibi toplumun gelişmesi­
nin temeli olan esaslardan uzaklaşılırıış olmasıdır. Bunun yanında bana değiDeyen
yılan bin yaşasın, nemelazımcılık gibi anlayışlarm toplumda yer etmesi ve daha baş­
ka yarılış davranışlar fikri ve ilmi gelişmeyi olumsuz yönde etkilemişlerdir.
b. Burada Kur'an'ın üzerinde durduğu ikinci noktaya yani "insanlann kendi
nefislerini değiştirınedikçe Allah'ın bir toplumu değiştirıneyeceği genel yasası (sünnetullah)"na bir göz atmak istiyoruz.
konuda, bu ve benzeri sorular için bkz., Ethem Ruhi Fığlalı, "Değişim Sürecinde İslam", İslami Araş­
cilt 6, sayı 4, s. 222.
15 Değişim Sürecinde İslam, John Esposıto, John Donohue, çevirenler Ali Yaşar Aydoğan, Aydın Ünlü, İn­
san Yayınları, İstanbull991. Bu eserde İslam dünyasının hemen pek çok yerinde isim yapan alimierin görüşlerine yer verilınek1:edir. Bunlar arasında Cemaleddin Afgani (s. 24), Muhammed Abduh (s. 30), Reşit
Rıza (s. 59), Taha Hüseyin (s. 77), Muhammed İkbal (s. 95) Mehmet AkifErsoy gibi ilim ve fikir adamlarının görüşlerine yer verilınek1:edir.
16 Turgut Özal, "Değişim Sürecinde İslam -Değerlendinne- ", İslami Araştırma/an, cilt 6, sayı 4, s. 230.
14 Bu
tırmalar,
---.,~
'>:~~J3~S:>;."
174 1 Çağımızda Sosyal De()işme ve Islam
Kur'an toplumlarla ilgili olarak genel yasalar koymaktadır. Bu yasalara "sünnetullah" diyebiliriz1i. Bu yasalarda yani sünnetullahta Allah'ın hiçbir değişiklik yapmayacağı ve O'nun adeta bu değişikliği insanlara bıraktığı, şayet insanlar bu noktada bir gayret içerisinde olurlarsa onlara yardım edeceğini söyleyebiliriz. Sünnetullah'ın değişmeyeceği fikri ayetlerde belirtilmektedir ve onlardan bazılan şunlardır:
"Senden önce gönderdiğimiz peygamberleriıllize de uyguladİğımız yasa budur.
Sen bizim yasarnııda herhangi bir değişiklik bulamazsın" (İsra, 17/76).
"Bu, Allah'ın daha öncekilere de uyguladığı bir yasasıdır ve Allah'ın yasasında
asla bir değişiklik bulamazsın." (Ahzap, 33/62)
"Eğer inkar edenler sizinle savaşıriarsa arkalarma dönüp kaçacaklardır. Sonra
da ne bir dost ne de yardımcı bulamayacaklardır. Bu, Allah'ın öteden beri uyguladığı yasasıdır. Allah'ın yasasında asla bir değişiklik bulamazsın." (Fetih, 48/22-23)
Bu ve benzeri ayetlerden hareketle çok önemli bir hususun altını çizmemiz gerekir: İnsanlar, Allah'ın insaniann lehine koyduğu yasalara uyrnamarnlan nedeniyle kendi sonlannı hazırlamışlardır. Bunu açıkça belirten birkaç ayeti burada zikretmek istiyorum:
"Biz sizden önce de zulmettiklerinde nice nesilleri helak ettik. Peygamberleri
apaçık belgeleri kendilerine getinnişti de onlar buna inanmamışlardı. Biz günalıkar
toplumlan işte böyle cezalandırırız. Sonra nasıl davranacağınızı görmemiz için onlarm ardından yeryüzüne sizleri halife kıldık" (Yunus, 10/13-14).
"Bunlar kentlerin haberlerindendir. Onlan sana anlatıyoruz. O kentlerden bir kısmı
hala ayaktadır; bir kısmı ise harap olup gitıniştir. Biz onlara haksızlık etınedik; fakatonlar kendi kendilerine haksızlık ettiler. Rabbinin eınri gelince, Allah'tan başka yalvardık­
lan tannlan da onlardan hiçbir azabı savamadı. Onlara yalvarmalan zararlarını artır­
maktan başka bir şeye yaramadı. İşte halkı zalinı kentleri Rabbin yakalayınca böyle yakalar. O'nun yakalaması da çok acı ve çok şiddetlidir. Bütün bunlarda ahiret azabından
korkanlara, kesinlikle ibret ve öğüt vardır. Bu kıyamet günü insaniann toplanacağı bir
gündür; bu gün, herkes tarafından görülecek bir gündür" (Hud, 11/100-103).
"Bunlardan önce de yalanlamıştı: Nuh toplumu, Ressiller ve Semud kavmi, Ad
kavmi, Firavun toplumu ve Lut'un kardeşleri, Eykeiiler ve Tubba kavmi. Hepsi
peygamberlerini yalaniadılar da azabım gerçekleşti" (Kaf, 50/12-14).
Kur'an'da toplurnlann yok oluş nedenleri arasında suç işleme, fitne ve fesatçı­
karma, zulmetıne, küfür (inkar etıne), peygamberleri ve dolayısıyla onlann getirdiklerini yalanlama, günah işleme gibi hem ahlaki ve hem de dini kavramlarla da
vurgulanmaktadır1 8
Burada değişimin temel yasasını belirten iki ayet zikretmek ve bu ayetler çerçevesinde konuşmak istiyorum.
~ ~.dı ı ui.J ~~ı... ı~~ ~.Jl ~ ~~ J..w ı.,>.ıi.ıı ~ p.ıiiıı u~ .ru:ı
Bu kavramla ilgili olarak bkz., Ömer Özsoy, Sünnetullah (Bir Kur'an ifadesinin Kavramlaşması), Ankara
1994.
18 Ömer Özsoy, İlhami Güler, Konulanna Göre Kur'an, s. 705.
17
Tebfığler ve Müzakereler
1 175
"Bu böyledir. Çünkü, Allah bir topluma verdiği nimeti, onlar kendi hallerini deher şeyi duyan ve bilendir." Enfal8/53.
ğiştirmedikçe değiştirmez. Şüphesiz Allah
~~fo. ı...~ 'i .&ı ı:ıı .&ı JoAıu-ı .u~~ u-ı., .ı.:.~:~~ u-ı~~ 4.l
Jı., 6A .u.,J 6A M-1 ı...., 4J Jjo4 ~ ıı:-.joWI ~fo. .&ı Jı.;l ı:ıı., ~~ı... ı~
"İnsanın önünden ve ardından izleyicileri vardır. Allah'ın emriyle onu gözetler-
insanlar kendi içlerindekini değişti.ımedikçe Allah hiçbir toplumu
Allah bir topluma kötülük dileyince artık hiçbir kimse bunu geriye çeviremez. Onların Allah'tan başka hiçbir yardımcıları da yoktur" (Ra'd, 13/11).
Birinci ayette ( u4 aJj ) ifadesiyer almaktadır. Bu ifadeyi "Bu böyledir. Çünkü ... " veya "Bu.... sonucudur" şeklinde tercüme etmek mümkündür. Buna göre
ayet bir sonuç ve neden bildirmektedir. Yani "neden bu böyle oldu" demektir. Ayeti öncesiyle ve sonrasıyla okuduğumuzcia buradaki nedeni çok açık bir biçimde görürüz: "Bu cezanız, daha önce kendi e~erinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Allah
kullarına kesinlikle haksızlık etmez" (Enfal, 8/51).
Ama ayette bu kadan ile yetinilmez. Ayetler sibak (öncesi) ve siyakı (sonrası) ile ele
alındığında görülece1.1:ir ki, olaya bir de Firavun ailesi örnek verilerek ve hatırlatma yapılarak hem ayetten önce ve hem de sonra zikredilerek konu daha da netleştirilmekte­
dir: "Firavun ailesi ve ondan öncekilerin halleri gibi. Onlar Bizim ayetlerirnizi inkar ettiler. Bu yüzden Allah onlan günahlan sebebiyle cezalandırdı. Kuşkusuz Allah, güçlüdür, azabı şiddetlidir" (Enfal, 8/52). "Tıpkı Firavun ailesi ve ondan öncekilerin halleri
gibi. Onlar Rablerinin ayetlerini yalanladılar da Biz onlan günahlan sebebiyle helak ettik ve Firavun ailesini denizde boğduk. Onlann hepsi zalim insanlardı" (Enfal, 8/54).
İkinci ayetegelince burada Allah yasasını br cümle ile şöyle belirtmektedir: "İn­
sanlar kendi içlerindekini değiştirmedikçe Allah hiçbir toplumu değiştirmez"
(Ra'd, 13/11).
Bu ayetle ilgili olarak önce şunu söylemeliyim: Bu ifadenin olumlu ve olumsuz
olmak üzere iki anlamı vardır. Yani insanlar kendi nefislerini fesat ve yozlaşmalar­
dan korumaya devam ettikçe, Allah onlan yardım ve esirgemesinden yoksun kıl­
maz. Buna·karşılık yine Allah, bilerek-isteyerek günah işleyen kimseler kendi içlerindeki eğriliği, olumsuz eğilimleri değiştirerek bunu hak etmedikçe, onlara rahmet
ve inayerini nasip etmez. En geniş anlamıyla bu ifade hem bireysel, hem de toplumsal hayata yön ve biçim veren; taşıyıciarının ahlaki niteliklerine ve "iç dünyaların­
daki ruhi/manevi" biçirnlenmelere göre uygarlıkları yükselten ya da alçaltan ilahi
sebep-sonuç ilke ya da ilişkisini yani, sünnetullahı dile getirmektedir19 •
Dikkatimizi yoğunlaştırmarnız gereken mesele, bir kavim, bir toplum olarak
bize özgü olan değişirnin gereğidir. Gerçekleştirmemiz gereken bu değişim öncelikle 'nefslerde' varolana ilişkindir. Burada tüm ağırlığı ve kapsarnıyla insan probleıni
çıkıyor karşımıza. İnsanın tarihi ve geleceği, ilerlemesi ve gerilemesi problemiyle .
ler.
Kfışkusuz
değiştirmez.
ı9 Muhammed
Esed, Kur'an Mesajı, Meal-Tefsir, s. 487.
176 1 Çağımııda Sosyal Değişme ve Islam
yüzyüzeyiz. Gerçekte ise Allah insana 'nefsinde olanı' değiştirme ve bir durumdan
diğerine geçebilme yeteneği verrniştir. 20 Unutmamak gerekir ki insan problemi hep
varolagelmiştir ve devam da edecektir. Ama değişim ve dolayısıyla gelişmenin öncelikle fertle başladığını da daima hatırlamamız gerekir21 • Sonra da fertten topluma
doğru yayılır. Aslında son din İslam'ın gelişini ve yayılışını göz önüne alırsak bunu
daha açık bir biçimde görebiliriz.
Burada ayette yer alan nefs kelimesi üzerinde kısaca durmak istiyorum. Kur'an
nefsin hakikatini keşfetme noktasında pek durmaz. Ama onu bize çeşitli yönleri ile
tanıtır. Nefsten bahseden ayetlede şu ifadeler dikkatimizi çeker: Nefs-i Levvame2 2,
nefs-i emmare23 ve nefs-i mutmainne. 24 Hatta nefs-i mutmainne tanımlanırken
"sen O'ndan, O da senden hoşnut olarak!" ifadesi ile Allah'ın razı ve memnun olduğu bir nefis diye tanımlanır. Ancak Kur'an daha çok nefislerde olanı değiştirme
uğraşı üstünde durmaktadır.
'İşte burada sorular başlar: Nefsle birlikte varolan şey orijinal midir (yani başın­
dan beri nefsle birlikte mi vardır) yoksa tüm bu şeyler nefse sonradan mı konmuş
ya da yerleşmiştir? Bu şeyleri ortadan kaldınp başka bir şeye dönüştürmek nasıl
mümkün olacaktır? İnsanın bu alanda karşılaşacağı zorlukların derecesi nedir?
Allah insandan, nefsini arındırmaya veya azdırmaya muktedir bir varlık olarak
sözetmektedir: (Liıı.....~ &o ~.:~~ .i!J ~lSJ- &o ~ı .i!) "Nefsini arındıran kurtulmuştur; azdıransa ziyanda" (Şems, 91/9-10)
Peki nedir şu halde kurtuluşa götürücü niteliğiyle nefsi arındırrnanın ilkeleri ve
ziyana sokucu niteliğiyle nefsi azdıran faktörler?
Göründüğü kadarıyla nefste "fiicur ve takrya" yeteneği dışında orijinal bir şey
yoktur. Nefs denen, yapısı şaşkınlık uyandıran bu yaratığı Allah, tahaya da fiicura
da eğilimli muazzan1 bir istidat olarak yaiatınıştır. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:
"(And olsun) nefseve onudüzenleyeneki nefse fiicurunu da takvasını da ilhan1 etmiştir." (Şems, 91/7-8)2 5
Bu ayette geçen kavranılara klasik tefsir geleneğimizde hayır ve şerre meyilli anlamı verilrniştir.2 6 Ama fiicur'a aşırılık ve takvaya da başarılı olmak anlamı da verilmektedir. 27 Bu da aslında bu kavranıların çok çeşitli anlarnlara geldiğini ve yoruma
°Cevdet Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasalan, 43.
ayeti hatırlatmak gerekir: "Ey İnananlar, siz kendinizi düzeltıneye bakm. Sizler doğru yolda olduğunuz sürece, yoldan sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Allah size neler yaptı­
ğınızı haber verecek'tir." (Maide, Sil OS)
21 "Çok kma}1Cı olan nefse and içerim ki kesinlikle tekrar diriltileceksiniz" (Kıyame, 75/2).
13 "Ben nefsimin hiçbir kusuru olmadıgı.ru söylemiyorum. Çünkü nefs, Rabbimin acıması olmasa, sürekli
kötülüğü emnider. Kuşkusuz Rabbim çok bağışla)1a, çok merhamet edendir" (Yusuf, 12/53).
24 "Ey güven içerisinde olan kişi (nefs)! Rabbine dön, sen O'ndan, O da senden hoşnut olarak!" (Fecr,
2
ı ı Burada şu
89/27-28)
Said, Biı·eysel ve Toplumsal Değişmenin Yasa/an, 44.
XXX, 210.
17 Bkz. Kuşeyri, Letaif, III, 733.
15 Cevdet
26 Taberi,
Teb fiğler ve Müıakere!er 1 177
açık olduğunu
göstermektedir. J\ma her bakımdan insanın kendi içindekileri degüce sahip olduğunu bilmemiz gerekir.
Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Değişme ve gelişme sürecinde
İslam'ın yeri nedir? Başka bir deyişle özellikle "ilahi dinlerin" bu sureçteki yerleri nelerdir? Bu son soruya verilecek cevap, öyle zannediyorum ki insanların tarih sahnesine çıkışlan ve hatta Kur'an'a göre yaratılışı ile birlikte başlamıştır. Diyebiliriz ki, Allah insanı yaratıp ona "isimleri" 28 öğretmesi ile gelişme başlamış­
tır. Aslında bu olay bir noktayı da vurgulamaktadır. Değişme, gelişme önce ilin1
ve fikir planında olmalıdır. Burada şunu belirtelim ki, Adem ile Havva'nın, İb­
lis'in sözüne kanarak yasak ağaçtan yemelerF 9 bir bakıma herşeyi hazır bulma
devrinin kapandığının ve çalışıp çabalama dönemine girildiğinin bir göstergesidir. Bu dönemden sonra insanlık, "fikri" gelişmenin yanısıra maddi gelişmeyi de
beraberce yiirütme zarureti ile karşı karşıya kalmıştır.
Bizler, ilk insan Hz. Adem ile Havva'nın yaşadığı sade bir hayattan çok daha karmaşık bir döneme geldik. Bu süreç içerisinde şu kadar insan yaşamış ve
bunlar çeşitli medeniyetler kurmuş ve geliştirmişlerdir. Bugün onların izlerine
rastlanılmakta ve onlardan arda kalan izler bizi zaman zaman hayrete düşür­
mektedir. Kur' an, "wô:ı.;'il ~ I.J..>.!-'"' J.i" "yeryüzünde dolaşın" 30 gerçeği ile bizi baş başa bırakınaktadır. Bu kalıntılardan ve kutsal kitaplardan elde edebildiğimiz bilgiler ışığı altında meseleye baktığımızda, insanların değişme ve geliş­
me sürecinde dinin önemli biryeri olduğu kendiliğindenortaya çıkmaktadır.
Zira kalıntılarda dini motifler görülmekte ve insanların da bazendine karşıta­
vırları da sergilenmektedir. Kur'an'da da peygamberlerin yaşadıkları dönemlerde bugün insanları hayrete. düşürecek ölçüde medeniyetlerin varlığı haber
verilmektedir. Ama buradaki dinden kastımız, tahrif edilmemiş, bidatlerle üstü örtülmemiş, hak ve hakikatleri olduğu gibi ortaya koyan ve hatta genel kuralların yanında zaman zaman özel kurallarla hem ferdi ve hem de toplumu geliştiren bir yapıya sahip olan dindir. Bu din -ki özellikle vahiy kaynaklı dinleri
kasdediyorum- Allah'ın, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği dindir ve Falı­
mddin Razi'nin de Kur'an'dan esinlenerek dediği gibi, 31 peygamberler, helal
lokma yeme ve salihamellerde bulunmada ittifak ettikleri gibi, tevhidde ve Allah'a karşı ısyan etmemede de müttefiktirler. Bu dinde Allah insanlardan, sadece kendisini tanımalarını ve bu tanıyış sayesinde hem bu dünya ve hem de
ahiret mutluluğunun yolunun kendilerine gösterileceğini vurgularken, onların
zararına olacak davranışları ve bunlardan uzak durmalarını da belirtmiştir. İl­
ginçtir ki, bütün peygamberler geldikleri dönemlerde asla insanların gelişmeğiştirecek
2/31. Allah, Adem'e varlıklann isimlerini öğretip, sonra onlan meleklere göstererek, "Eğer iddiiseniz, bunlann isimlerini Bana söyleyiniz" dedi.
29 Bakara, 2/35-36; A'raf, 71/19-22.
30 Ali İmran, 3/137; Enfal, 8/11; Nahl, 16/36; Ankebut, 29/20; Rum, 30/42.
31 Bkz., Razi, Tefsir, s. 104.
28 Bakara,
anııda doğru
178 1Ça1)ımızda Sosyal De!lişme ve ısıarn
lerini engelleyici bir tavır içine girmemişlerdir. Aksine onların üstün medeniyetler kurmaları yolunda gayret sarfetmişlerdir ve hatta kendileri bizzat çalış­
mışlardır.
Artıkmucizeler döneminin bittiğini unutmamak gerekir. İnsanlığa hizmette bi-
lim ön sırayı almıştır. Eğer biz Müslümanlar dine hizmet için bilimden nasıl yararbilebilseydik bundan sağlayacağımiz yararların, tutup "İslam ilim dinidir" gibi oyalayıcı sloganlada yetinmekten çok daha fazla olduğunu anlardık Fakat bazılarımız hala bilime güvenmiyor, hatta onu itharn ediyor. Bilimle uğraşma­
yı becerebilseydik görürdük ki bilim daha yetkin bir yöntemle hedefe varmayı sağ­
lamakta ve varılan sonuçlar İslam'ın bayrağını yükseltmek için çocukça çırpınma­
lardan daha çok yarar sağlayacaktır32.
Yukarıda anlamlarını kaydettğiıniz iki ayete dikkatlice baktığımızda insanlığa ve
özellikle de bu Kur'an'a inananlara yönelik çok önemli hususların vurgulandığını
rahatlıkla görürüz. Öncelikle insanın "emanet" olarak üstlendiği görevi gereği bir
yükümlülÜğü vardır. Bu yükümlülük onun yaşadığı bu dünyayı anlamak, anlamlı
hrue getirmek, gerekli değişiklikleri yapmak ve geliştirmektir. inanan insanın ayrı­
ca sorumluluğu daha çoktur. Çünkü "müıninlerin, insanlık için çıkartılmış en hayırlı ümmet olması!" 33 ve bu özelliği taşunası ona bir kat daha sorumluluk yüklemektedir.
Ayette değişme ve gelişme fertten başlatılınaktadır. Sonra da toplumda değişim­
den söz edilmektedir. Ama toplumdaki değişikliği oluşturabilmek için de "toplum
mühendisleri"ne ihtiyaç vardır. Çünkü "Toplumun ve ilişkiler ağının sağlamlığını
sınamaJs yine topluma ait yasaları bilen kimse için mümkündür. Ayrıca bu kimseler toplumsal rahatsızlıkları teşhis etmek üzere toplumun ortaya koyduğu değerle­
ri analiz edip mevcut gelişmeleri yorumlayabilirler. Toplumsal yasaların uzmanı
olan kimse için toplum içinde kökleşmiş görüşleri kavramak ve gereğince onları
değiştirecek uygulamalara girişrnek imkan dahilindedir." 34
1anacağımızı
Burada önemli bir nokta daha var. O da toplumların hem değişmeleri ve geliş­
meleri ve hem de geri kalıp tarih salınesinden silinmeleri ve yok olmalarını insanların kendilerinin hazırlamaları gerçeğinin altının çizilmesidir. Çünkü statükocu
olan ve dışa anlamlı bir şekilde açık olmayan toplumlar yok olmakla daima yüz yüze kalırlar. Zira ayette Allah bu yasayı şöyle belirtınektedir: "Rabbin, kasabaların
halkı ıslah olmuşken, haksız yere onları yok etmez." (Hud; ll/117)
Buna Hz. Peygamber'in hadisi de işaret etmektedir. Kendisine "içimizde salihler varken de mi helılk olacağız?" diye sorulduğunda, "Evet" demiştir. "Kötülük ço- ·
ğaldığında bekleyin bunu." Demek ki nasıl nimet ve musibet geneli içine alıyorsa,
32Cevdet Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasalan, 19.
33 "Sizler, iyiliği emreden, kötülükten alı koyan ve Allah'a inanlar olduğunuz sürece insanlık için yaratılmış
en hayırlı bir toplum olursunuz. Şayet kitap sahipleri de inansalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Onlardan inananlar varsa da çoğu yanlış yoldadır." (Ali İmran, 3/1 10)
34 Cevdet Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasalan, 16-17.
Tebfı!)ler ve Müzakereler
1 179
toplumun dÜnyadaki muhasebesi de toplumsal olacaktır doğal olarak. Toplumun
konusunda bunu anlamak gerekrnektedir35 •
Allah'ın kendisine özgü kıldığı değişimi, kavme yani topluma özgü kıldığı deği­
şirnden önce meydana getireceğini urnrnak ayetin metnine ters düşecektir. Ötesi,
insanın yerini, sorumluluğunu ve kendisine verilen ernaneti yok saymak anlamına
gelece!<fu; zira Allah insana yeryüzündeki hilafet makarnını bahşetrniştir. Çünkü
değişim alanlan arasındaki bu sınırlama ve neyin önce neyin sonra vuku bulması
gerektiği konusundaki bu tertip insanoğlunu tarihin olaylarını değerlendione konusunda sorumlu tutmakla ilgilidir. Bu açıdan insanın tarihin akışına olan etkisi ve
tarihin olaylan karşısındaki sorumluluğunu irdelernek rnürnkündür3 6•
Ayetlerden 'belirli bir bireyin kastedildiği anlamını çıkannak mümkün değildir.
Öyle olsaydı Allah, "Şüphesiz Allah kendini değiştirrnedikçe hiç bir insanın dunnnunu değiştirrnez" derdi. Kadın ya da erkek, mü'min ya da kafir diye bir niteleme de yok.
Kadınıyla, erkeğiyle, seçkiniyle avarnıyla belirli bir toplum ya da ümmetin tüm rnuhtevasını kapsayan özelliklere sahip bir kavim ya da topluluktur söz konusu edilen' 37 •
Belki burada şöyle bir soru karşımıza çıkabilir: Toplumsal sorumluluk karşısın­
da ferdin durumu ne olacaktır? Zira ahirette her insanın hesabı ayn ayn görülecektir. Toplum hep birden sorumlu tutulabilir mi? Bu soruya şöyle cevap veririm:
Dünyadaki muhasebe toplumsal, ahiretteki muhasebe ise bireyseldir. Zira ahirete
ilişkin sorumluluk bireyseldir. Bu birçok ayet-i kerirnede gösterilmiştir. Ama ben
sadece birinin rnealini okuyacağım. Allah şöyle buyuruyor: "Hiç bir günalıkar baş­
kasının yükünü yüklenrnez; insana kendi yapıp ettiklerinden (sa'y) başkası yoktur.
Ve ne yapıp ettiği de yakında görülecektir." (Necrn, 38-40)
Toplumsal sorurnluluğa yani toplumun türnden yargılanmasına gelince, bunu da
Allah şöyle belirtmektedir: "İçinizden yalnız zalirnlere isabet etmekle kalmayacak
olan fitneden çekinin ve bilin ki Allah'ın cezalandınnası çok şiddetlidir" (Enfal, 45)
Kur'an'ın indiği dönernden başlayarak çok kısa bir sürede toplurnun hızla
gelişmesinin nedenlerinden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
ı. Kur'an'a bağlı oluşlan ve bunu hayatianna mal etmeleri,
2. Kur'an'ı parça bir anlayışla anlamamaları,
3. Peygamber' e bağlı oluşları, onun dediklerini harfiyyen yapmaları,
4. Aklı kullanmalan ve dolayısıyla bilgiye açık olınaları,
5. Ellerine geçirdikleri eserleri en ince aynntısına kadar okuyup tenkid edebilmeleri ve böylece doğruyu yakalama şansına sahip olınalan,
6. İshlrn medeniyeri 12 asra yakın bir süre, belirgin tutarlı olan bir düzen, bir
tanınması
35 Buhari,
Fiten, 4; Müslim, Fiten, ı, 33
('i ı.!J'i:ı .._._,.ı:,.. .löi,ıöw! ıJw..ı ~ .iıı ı;... ı,r.'JI ı:ıl ~ ~ ~ CP
36 Cevdet
Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasalan, 36.
Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasalan, s.29-30.
., .ıllf.ll Jıi to-ı.. .,ı (.ı;:I.W •.~:M ().,ıl... ~ ., • •:ı.. ~ ı::~., ı::~ f-lJ u- f~ı @ . ..,..;aı .ıi ~ u- .....-u J...J .iıı 'i! .ı..ıı
.~ı.].!. ı:ıı,.... J.i ~ı \.l:ıi)
37 Cevdet
180 1 Çai)ımızda Sosyal Değişme ve Islam
cl ünya görüşü ve Müslümanlarm hayatiarına anlam ve yön veren bir yaşam tarzı sağlaması.
Gelişen
bir dünyada yaşıyoruz. Bu gelişmeye ayak uydurmanın tek yolu kimliğimizi kaybetmeden bu gelişmelere ayak uydurmaktır. Şöyle bir çevremize bakalım. Dünyada dengeler hızlı bir biçimde değişmekte ve bu değişikliğe gerek ilmi ve gerekse teknik ve iktisadi açıdan ayak uydurabilenler; başka bir ifadeyle
ayakları üzerinde dimdik duranlar bu mücadelede varlıklarını devam ettirebilmektedir. Bu uyumu sağlamayanlar da pek çok problemlerle karşı karşıya kalacaklardır.
İslam dünyası bu değişim ve gelişimin dışında kendini hissedemez. İslam ülkeleri ellerindeki imkanları en iyi bir şekilde verimli olarak kullanmak mecburiyetindedir. İslam'ın önem verdiği değerleri gözardı edemeyiz. Bunun için de en
sağlam yoluri İslam'ı her yönüyle araştırılınası gerektiğidir. Zira bu yapılmadığı
takdirde maalesef İslam dünyasının her yöresinde değişik başlıklada çok farklı
İslam anlayışları ortaya çıkacaktır. Halbuki Kur'an'ın indiği devreden kısa bir
süre sonra İslam'ın dünyanın dört bir tarafına yayılmasının neden veya nedenleri, Kur'an'ın bağlılarına kazandırdığı iç ve dış dinarnizınİ Müslümanlar yakalamak mecburiyetindedirler. Bakınız Kur'an: "Muhammed, Allah'ın Resul'üdür. Onunla beraber olanlar, düşmanlara karşı çetin, birbirlerine merhametlidirler" derken38 , Hz. Peygamber de ınİminleri benzetmelerle tanınılamaktadır. İlk benzetmesinde Allah Resnlü (s.a.v.)
~ ~ .w..ı u4l:Jl.S ı:ı.oj.<ıll ı:ı.o.J-olı c:ıı
"Münıinler, bir kısmı bir kısmına destek olan yapılar gibidir" buyumıaktadır39 •
İkinci tür benzetmesinde ise şöyle buyurınaktadır:
~ı ıJt.S ~l.a:i.J I"'J'-'"-' ~lji c) ~.)All c~Ji Fo.J ~~ı~ ~'J,....) Jı.9
o~ jll.wı .ı.J ı_PI.ı:i 1~ ~lljl
"Müminler birbirine karşı merhamet etmede, sevgi gösterınede, temayül etmede, bir organı şikayetçi olduğunda diğer organlannın sabah akşam bu şikayete karşı­
lık verdiği bir beden gibi görürsün." 40 Bugün ise durum çok vahimdir. Müminlerin
hiç de böyle olmadığı ve bu ruhtan uzaklaştıkları görülınektedir. Bırakın münıin­
lerin bir organ gibi olmasını, adeta birbirlerine düşman gibidirler. Bunun nedenleri
arasında onların Kur'an ruhunğan uzaklaşmaları veya uzaklaştırılınaları yatmaktadır.
İslam dünyasının önemli problemlerinden birisi, kalkınmadır. Bunun yolu
da doğru dürüst çalışmaktan geçmektedir. Helal kazanmak, atılırncı bir ruha sahip olmak ve bunu yaparken de sadece kendini düşünmek değil Allah'ın istediği gibi hareket etmek gerekınektedir. Kur'an bu noktada tarihten bir örnek vererek biz müminlerin dikkatini çekınektedir: Hz. Musa döneminde yaşayan ve
38 Fetih,
48/29.
Salat 88; Mezalim 5.
4° Buhari, Edep, 27.
39 Buhari,
TebfıQier ve Müzakereler
1 181
çok zengin olan Karun, önceleri Allah'ın kendisine verdiği malın mülkün değe­
rini bilip, O'nun yolunda harcama noktasında hareket ederken, sonraları bunu
unutup, servetini sadece kendi bilgisi sayesinde elde ettiğini iddia ediyordu. Fakat zamanla bu düşüncesi yüzünden sapıttı ve helak oldu. 41 Böyle bir anlayış sadece kişileri belli bir süre için mutlu etmektedir. Halbuki kişinin sadece kendisini düşünmesi Kur'an açısından sakıncalıdır. Çalışmanın önemi ise Kur'an'da
gösterilmiştir. Ben iktisatçı değilim. Ancak iktisatçılar tarafından yapılan açıkla­
ma ve değerlendirmeleri zaman zaman takip etmekteyim. Onlar sağlıklı kazanmanın ve gelişmenin üretirnden geçtiğini her fırsatta vurgulamaktadırlar. Üretim olmadan kalkınmanın mümkün olmayacağı dile getirilmektedir. Aslında
bunu söylemek için iktisatçı olmak da gerekmez.
Kur'an bağlamında değişim ve gelişimi engelleyen faktörlere gelince; bunlar:
ı. Mal-mülkün ve gücün elden gideceği endişesi,
2. Ataların yolunu körü körüne takip etme,
3. Bilimden ve bilimsellikten uzaklaşılması,
4. Eleştiri kültürünün gelişmemesi ve dolayısıyla hemen her alanda körü körüne taklit ~tme alışkanlığının yaygınlaşması. Bu konuda İbn Haldun'un şu sözlerini aktarmak istiyorum: "Nasıl duydularsa öyle ilettiler. Olay ve durumların sebepleri üstüne düşünmediler; riayet etmediler buna. Ademoğullarında tahkik az,
taklit ise köklü irsidir. Fenler üzerine çöreklenen asalaklık enine boyuna bir hal almıştır." (İbn Haldun, Mukaddirne, terc. Uludağ I, 201)
5. Toplumdaki zıtlaşmalar ve bundan dolayı sağlıklı düşünememe. İnsanların
birbirlerini dinlememe ve anlamama noktasında direnme.
6. Allah her topluma çeşitli nimetler vermiştir. Toplumların ellerinde bulunan bu nimetleri yeterince değerlendirme noktasında hata etmeleri ve bu hatalarında ısrar etmeleri.
7. Hürriyetin özellikle fikri alanda yetersiz ve hatta kimi zaman da çok kısıt­
lı olmasından dolayı fikirlerin açıkça söylenmemesi ve belki çok önemli ip uçlarının kaybolup gitmesi.
8. Kişilerin ihtiraslarından dolayı toplumu doğru şekillendirememe, kendi arzu
ve istekleri doğrultusunda çoğu zaman yarılış yönlendirilmesi.
9. Bununla birlikte, İslam geleceği şu son çağlarda (19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl­
da) kendisine yönelik en büyük siyasi ve ideolojik meydan okumalada karşı karşıya
kalmıştır. Burada temel soru, İslam'ın çağdaşlığın siyasi, toplumsal ve ekonomik ihtiyaçlarına cevap verip vermiyeceği sorusudur. 42 Zira gelişme elbette tek taraflı olmaz. Fikri ilmi gelişmenin yanısıra, iktisadi; siyasi gelişme de olınalıdır.
41
42
Kasas, 28/76-84.
John Esposito, John Donohue, Değişim Sürecinde İslam, s.24.
Download