Ekonomik Durum Yılın ilk çeyreğinde, ABD Doları’nın hızlı bir şekilde değer kazanması küresel pazarları en çok etkileyen faktör oldu. ABD iş ve konut pazarındaki iyileşmeler ile Fed’in açıklamaları ABD Doları’nın güçlenmesini pekiştirdi. Ayrıca Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları’nın genişlemeci politikaları Dolar’ın gücünü destekledi. Bu arada Mart ayından itibaren küresel piyasalar dar bir banda hareket etti. Gelişmiş ülkelerdeki merkez bankaları yılın ilk iki ayına göre daha az aktifti. Fed’in hareketleri ve açıklamaları piyasalara şekil vermeye devam etti. Ekim ayında başlayan emtia fiyatlarındaki sert düşüş Mart ayında sona ererek, bir miktar yükseldi. Buna rağmen emtia fiyatları son yılların ortalamalarının çok daha aşağısındaki seviyelerde gerçekleşti. 2015 yılında gelişmiş ülkelerde ekonomik görünüm iyileşirken, gelişmekte olan ülkelerde kötüleşti. Petrol fiyatlarındaki düşüş, yapısal reformların eksikliği ve jeopolitik risklerin tümü bu kötüleşmede rol oynadı. Bunun sonucunda IMF, Hindistan dışındaki tüm gelişmekte olan ülkelerin büyüme tahminlerinde aşağı yönlü revizyona gitti. IMF bu sene için Çin’deki büyüme beklentisini %6,8 seviyesine çekerek, son yılların en düşük büyüme tahmini gerçekleştirdi. Biz küresel ekonomideki gelişmelerin Türkiye için hem bazı tehditler hem de fırsatlar getirdiğine inanıyoruz. Bir taraftan düşük petrol fiyatları ve Avrupa’daki parasal genişleme Türkiye’nin dış finansmanına yardımcı olurken; diğer taraftan güçlü Dolar, gelişmekte olan ülkelerdeki zayıf büyüme görünümleri ve bölgesel jeopolitik riskler Türkiye için bir zorluk oluşturuyor. Bu nedenlerle biz küresel ekonomiye karşı ihtiyatlı duruşumuzu koruyoruz. Türkiye’de finansal piyasalar Şubat’tan beri oldukça dalgalı bir dönemden geçti. Her ne kadar Türkiye düşen petrol fiyatlarından faydalansa da ABD Doları’nın güçlenmesi ve Merkez Bankası’nın politika faizi hakkındaki endişeler piyasalarda ciddi bir satışa yol açtı. Bunun sonucunda, Nisan ayında Türk Lirası Dolara karşı en düşük seviyesine geldi. Finansal piyasaların politika faizi konusunda tetikte olmalarının ana sebebi Merkez Bankası’nın piyasaları enflasyonun resmi hedefi olan %5 seviyesine ulaşacağına ikna etmeden genişleyici bir yaklaşıma sahip olması oldu. Merkez Bankası politika faizini Ocak ayında 50 baz puan indirdikten sonra Şubat ayında da 25 baz puan yükseltmesine rağmen, enflasyon Ocak ayındaki %7,24 seviyesinden Nisan ayında %7,91 seviyesine yükseldi. Enflasyonun petrol fiyatlarının dibe vurduğu bir dönemde yükselmesi piyasaları daha da hayal kırıklığına uğrattı. Enflasyonun yükselmesindeki ana sebep ise zayıf TL ve gıda fiyatlarındaki artış oldu. Merkez Bankası’nın bu gelişmelere olan ilgisizliği ise Türkiye ekonomisi için kısa vadede büyük bir risk teşkil etmekte. 2014’ün son çeyreğindeki ılımlı büyümeden sonra, 2015 yılının ilk çeyreğinde da asıl göstergeler ekonomik aktivite için benzer bir resme işaret etti. Ekonomi güveni hem hane halkı hem de iş alanında alışılmadık ölçüde zayıf gerçekleşti. Otomotiv ve konut pazarı dışında, iç talebin oldukça sönük bir şekilde büyüdüğü gözlendi. Özel sektör yatırımları 2013 yılından beri düşmeye devam ediyor. Bu nedenle bu zamana kadar gerçekleşen iç talep hala hükümetin %4 büyüme beklentisini destekleyecek kadar güçlü değil. Aşağı yönlü riskler olmasına rağmen, biz Koç Holding olarak %3,5 büyüme tahminimizi şimdilik koruyoruz. İhracat hayal kırıklığı yaratarak yılın ilk çeyreğinde %7,5 düştü. Beklenildiği gibi Rusya ve Orta Doğu’ya olan satışlar oldukça azaldı. Ancak beklenmedik bir şekilde Avrupa’ya olan ihracat da Avrupa ekonomisinin ılımlı ve kademeli gelişimine rağmen düşüş gösterdi. Bunun en önemli nedeni Dolar’ın Euro’ya karşı değer artışından kaynaklandı. Türkiye’nin ihracatı Dolar olarak raporlandığı için, gerçek resmi olması gerekenden düşük seviyede gösterdi. İhracat düşerken, ithalat petrol fiyatlarındaki düşük ve zayıf iç talep sayesinde daha hızlı azaldı. Bu da dış ticaret ve cari işlemler açığında daralmaya yol açtı. 2011 yılında %10, 2013 yılında %8 seviyesi kadar yüksek olan cari işlemler açığı/GSYH oranının, 2015 sonunda %5,5 seviyesine gelmesini tahmin ediyoruz. Son olarak, küresel pazarlardaki oynaklık, Haziran ayındaki seçimler ve çevremizdeki jeopolitik riskler nedeniyle makroekonomik risklere karşı ihtiyatlı bir duruş sergilemenin elzem olduğunu düşünüyoruz.