Perspektif MÄRZ / MART 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sayı: 195 İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı “İnna li’llahi ve innâ ileyhi raciun” Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hakk’a yürüdü ALLAH RAHMET EYLESİN! ‘“İnna li’llahi ve innâ ileyhi raciun”’ MEKÂNI CENNET OLSUN Büyük devlet adamı, 54. T.C. Hükümeti Başbakanı, mazlum milletlerin ümit ışığı, Milli Görüş davasının lideri, değerli hocamız Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Ailesine, milletimize, İslam âlemine ve camiamıza sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. IGMG Merkez Yürütme Kurulu, 33 Bölge ve 517Cemiyet Başkanı adına Genel Başkan YAVUZ ÇELİK KARAHAN IGMG Gençlik Teşkilatı adına Mesut GÜLBAHAR IGMG Kadınlar Teşkilatı adına Zehra DİZMAN IGMG Kadınlar Gençlik Teşkilatı adına Nurcan ULUPINAR editör Selamların en güzeli ile ALLAH RAHMET EYLESİN Saadet Partisi ve Millî Görüş hareketi lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız Hakk’a yürüdü. Allah (c.c.) rahmet eylesin. Uzun ve çok bereketli ömründe, en hayırlı hizmetlere imza atan Erbakan Hocamız her şeyden önce Türkiye’deki siyasal anlayışta devrim yaptı. Dindarların aşağılandığı, dindar olmanın suç sayıldığı bir zamanda, dindarların başının dik olmasını sağladı. Siyasete getirdiği yeni ve farklı uslûbu ile muhalif partilerin de ilgisini çekti. Kurduğu partiler pek çok defa kapatılsa da, yılmadan, yeni oluşumlara gitti. Her yeni oluşumun getirdiği yeni program ve yeni bir solukla, liderlik yaptığı hareket mensuplarını, yeniden heyecanla çalışmaya sevketti. Önüne konulan siyasal ve hukukî engeller, siyasal hayatı boyunca başkaları tarafından yenilgi ve tükenmişlik olarak görülse de, o, bu dönemleri hep yeni bir başlangıç, yeni bir heyecan olarak değerlendirdi. Nitekim, her parti kapatma sonrasında mensuplarını teselli etmekle kalmamış, aynı zamanda, yeni bir başlangıç için heyecan vermiştir. Başında bulunduğu hareketin mensuplarını kendi uslûbunca yetiştirdi. Mensuplarına her zaman değer verdi, onlara yol gösterdi. Bu yüzdendir ki hepimizin üzerinde büyük emeği ve hayatımızda değerli bir yeri vardır. Allah (c.c.) kendisinden razı olsun. O, insanları küçümseyen siyasetçi kalıbını yıktı, her sınıftan insan ile birlikte olmayı siyasetin kuralı haline getirdiği gibi, halkın siyasete doğrudan katılımının yolunu açtı. Yerinin doldurulamayacağı her kesimden insanın ortak kanaatidir. Allah (c.c.) rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Perspektif IGMG AYLIK YAYIN ORGANI MÄRZ / MART 2011 Yıl/Jg.: 17, Sayı/Nr.: 195 Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de YAYINCI • HERAUSGEBER Islamische Gemeinschaft Millî Görüş • IGMG e.V. Amtsgericht Bonn, VR 6621 Vertreten durch den Vorstand: Osman Döring, Vorsitzender; Oguz Ücüncü, Generalsekretär; Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender Genel Yayın Yönetmeni / Chefredakteur: Oğuz Üçüncü (V.i.S.d.P) Dizgi-Layout: İlhan BİLGÜ Baskı · Druck: Yavuzsöhne-Duisburg Yayınlanan makale ve fikir yazılarının sorumlulukları yazarlarına aittir. Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG İLAN SERVİSİ · ANZEIGENSERVICE: Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555 E-Mail: tanitma@igmg.de ABONE SERVİSİ · ABONNEMENT: Islamische Gemeinschaft Millî Görüş Lastschriftabteilung: Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555 E-Mail: mitglied@igmg.de Yıllık abone ücreti: 59,-EURO Jahresabonnement: 59,-EURO IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten Gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah’a emanet olun. • Oğuz ÜÇÜNCÜ HESAP NO · BANKVERBINDUNG: BANK AUSTRIA: IBAN: AT 23 12 000 515 74 66 56 01 SWIFT: BKAUATWW içindek i le r gündem Erbakan Hocamız Hakk’a Yürüdü 5 Ortadoğu’da Halk, Zincirlerini Kırıyor 7 Küresel Düzende Ortadoğu Çatlağı 8 Toplumsal Patlamalardan Yeni Bir Bölgesel Düzen Çıkar Mı? 10 İhvan-ı Müslimin ve Mısır Devrimi 12 Mısır; isyanın (ya da itaatin) sebepleri 14 “Hutbeler önemli bir irşad aracıdır” 16 teşkilat islam ve hayat Kader 18 Ziyaret Geleneğimiz 22 “Bu sûre insanlara yeterdi” 24 İcmâ 26 Âhiret Yolculuğu 28 Dijital Küreselleşme 30 Oryantalizmden İslamofobiye Avrupa’da İslam Karşıtlığı 32 toplum dünya Gana 34 Idschmâ 36 Völker in Nahost befreien sich von ihren Ketten 38 islam und leben aktuell 5 ERBAKAN HOCAMIZ HAKK’A YÜRÜDÜ 8 KÜRESEL DÜZENDE ORTADOĞU ÇATLAĞI 32 ORYANTALİZMDEN İSLAMOFOBİYE AVRUPA’DA İSLAM KARŞITLIĞI gündem “İnna li’llahi ve innâ ileyhi raciun” Erbakan Hocamız Hakk’a Yürüdü “İnna li’llahi ve innâ ileyhi raciun” Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hakk’a yürüdü. Allah (cc) rahmet eylesin. Her insan gibi emr-i hak vaki olduğunda o da ruhunu teslim etti. Şimdi geride, 85 yıllık ömründe büyük bir gayretle, geceli gündüzlü çalışarak oluşturduğu, liderlik yaptığı, Türkiye’nin en etkin siyasal hareketini miras bıraktı. Hareket ve canlılığı daha genç yaşlarında başlamıştı. İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdiği için üniversiteye imtihansız giriş hakkı elde etmesine rağmen o, üniversiteye yine de imtihanla girmeyi tercih etti ve sınav sonrasında ikinci sınıftan üniversiteye başladı. Öğrencilik yıllarında hem arkadaşları tarafından çok sevilirdi hem de, her vesile ile onlara liderlik ve bazen de öğretmenlik yapardı. Üniversitelerde öğretim üyelerine “Hocam” hitabı herkes için geçerli ise de Merhum Erbakan için Hoca sıfatı daha farklı kullanılıyordu. Onun Hocalık sıfatı, aynı zamanda dindârlığını ve dinin sosyal hayattaki etkinliğine verdiği önemi niteliyordu. Öğrenci- leri için o bu yüzden her yönüyle derin bir Hoca idi. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi'nden 1948 yılında mezun oldu. Aynı yıl "Motorlar Kürsüsü"nde asistan oldu. Almanya'da Rheinisch-Westfälische Technische Hochschule Aachen: RWTH Aachen (Aachen Teknik Üniversitesi)'da doktorasını yaptı. 27 yaşında Türkiye’nin en genç doçentleri arasına girdi. Araştırmaları için tekrar Almanya’ya geldi. Almanya’nın ikinci dünya savaşında tamamıyla yıkılmasına rağmen hızlı bir kalkınma va sanayileşme sürecini yerinde gördüğü için, aynı kalkınma hamlelerinin Türkiye’de gerçekleşmesi adına, Gümüş Motor Fabrikaları’nı kurdu ve motor üretimine başladı. Fakat, daha sonra topyekün bir kalkınma anlayışının gerçekleşmesi için Türkiye Odalar Birliği Genel Sekreterliği’ne seçildi. Burada, hükümetle anlaşamadı ve hükümet görevi bırakması için kendisine ağır bir baskı uyguladı. Erbakan, buna benzer bir baskıyı Başbakan olduğu dönemde ve 28 Şubat diye bilinen adlî, askerî, siyasî basMÄRZ • MART 2011 • sayfa 5 gündem kıların alenen yapıldığı ve medyanın bir saldırı kampanyası yürüttüğü 1997 yılında da yaşadı. Ama Erbakan, bütün bu saldırıların amacı olan ülkede kaos ve anarşi çıkarma oyununa gelmedi. İktidar ortağı DYP’den destek göremeyince de istifa etmek zorunda kaldı. Odalar Birliği’nde Türkiye’nin önünün siyasal iktidar tarafından bizzat engellendiğini gören Erbakan, bunun üzerine Adalet Partisi’nden siyasete atılmak istedi ise de okul arkadaşı Süleyman Demirel tarafından veto edildi. Erbakan, yılmayan ve önündeki engellerin kendisi için bir motivasyon olarak kabul eden bir kişi olarak bu sefer, bağımsız aday oldu. Ve 1969 yılında bağımsız aday olduğu seçimde çok sayıda oy alarak milletvekili oldu. 1970 yılında ise bir siyasî hareket olarak, Millî Nizam Partisi’ni kurdu. Ve böylece Türkiye’de “Millî Görüş” hareketi başlamış oldu. “Önce ahlâk ve maneviyat” sloganı ile kitleleri harekete geçirdi. Fakat, laikliğe aykırı davranmak suçlaması ile parti kapatılınca yerine Millî Selâmet Partisi kuruldu. Millî Selâmet Partisi’nin seçimlerdeki başarısı, CHP ve AP gibi iki düzen partisini endişelendirdi. Dahası, hiç bir zaman koalisyon yapamazlar denilen bir anda, CHP ile başarılı bir koalisyon yapması, Erbakan ve Millî Görüş hareketinin önünü açtı. Erbakan, ağır sanayi hamleleri, okullarda din ve ahlâk dersleri ile İmam-Hatip Liseleri’nin açılış sürecini de hızlandırdı. Erbakan’ın resmî programında, genelde sosyal ve ekonomik kalkınma programı yer almasına rağmen, dindârlığıyla birlikte, dinin sosyal hayattaki konumuna önem vermesi, alışıla gelmişin dışında, özellikle CHP iktidarları döneminde aşağılanan halk kitleleri ile bire bir temas kurması, herkesi kucaklaması ve bir lider olmasına rağmen, hep halk biri gibi olması, ahlâk ve maneviyat derken, İslam ahlâkından bahsetmesi; “Milli Görüş” derken, etnik anlamdaki bir milliyetçiliğe karşı çıkıp “milletimizin görüşü ne ise, Millî Görüş odur” demesi, İslamî muhalefetin merkezi olmasına yol açtı. Tek başına çıktığı yolda, Türkiye’de arkasından giden milyonları bulan büyük bir kitlenin yanı sıra, hareketini bırakıp başka bir siyasal oluşum meydana getirenlerin dahi etkin siyasal hareketler olmasına vesile olan yolu açtı. Bu anlamda Türkiye tarihinin son 30 yılına vurduğu damga ile her zaman büyük hayranlık ve minnettârlık ile anılacak. İslam dünyasında da pek çok harekte ilham kaynağı oldu. Ülke yöneticileri ile de ilişkilerini sürdürmesine rağ- sayfa 6 • Perspektif men, diğer İslamî hareketlerle kurduğu irtibatı, onu İslam ülkelerinde de tanıttı. Önünün kesildiği her anda bir başka çözüm ile ortaya çıkan Erbakan, sadece kitlelere öncülük etmedi; O, öncülük ettiği kitleleri hem büyüttü, hem eğitti, hem bilinçlendirdi. Bunun için “Millî Görüş” hareketi mensupları, Erbakan’ı, yalnızca siyasi bir partinin başkanı olarak değerlendirmedi. Nitekim, 28 Şubat sürecinde Refah Partisi kapatılıp kendisi de siyasal yasaklı hale gelince daha sonra kurulan Fazilet ve Saadet Partisi’ne başkanlık eden liderlerin hepsi de onun gölgesinde kaldı. Üstelik, aralarında pek bir bağ olmasa bile Özal dönemi ANAP ve Fazilet Partisi kapatılınca yollarını ayıran Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti bile Erbakan etkisinden kurtulamadı. Erbakan’ın yıkılmak bilmeyen umudunun en önemli göstergesi, 12 Eylül darbesi sonrasında, siyasi yasaklar döneminde, Erbakan ile birlikte çalışmalar yapmış olan Turgut Özal’ın popülerliğinin zirvede olduğu bir dönemde “artık Millî Görüş bitmiştir” denilen bir anda, yasaklı olduğu halde Refah Partisi ile yeniden ortaya çıkması oldu. Erbakan, bu süreçte giderek oylarını yükselltti. 1988 yılı sonunda “Adil Düzen” programını gündeme getirdi. Bu programı hareket içinde büyük bir yankı uyandırdı. Programın tanıtımı için partinin tüm idarecileri ve binlerce üyesinin önemli bir bölümünü eğitim seminerlerine tabi tuttu. Başta ANAP olmak üzere, önce bu hareketi önemsemeyen diğer siyasal hareketler, 1992 yılındaki yerel seçimlerin verdiği ilk işaretle, endişelenmeye başladılar. Fakat 1994 yerel seçimleri partinin, hem söylemlerinin hem de idareci yetiştirdiğinin bir göstergesi oldu. Yolsuzluk ve hizmetsizlik ile anılan yerel idareler, RP’li belediyelerle önemli hizmetlere imza atınca, Ankara, İstanbul, Konya, Kayseri gibi büyük şehirlerden gelen oylar 1995 genel seçimlerinde de belirleyici oldu ve RP birinci parti olarak seçimlerden galip çıktı. Askerî, siyasî ve adlî baskılara rağmen Erbakan’ın bir yıllık başbakanlığı dönemindeki başarıları, Türk siyasal tarihinde derin izler bıraktı. 1998 yılına gelindiğinde ise RP kapatıldı ve Erbakan yeniden siyasal yasaklı hale geldi. Yasağın geçen sene kalkmasının ardından Erbakan Hoca, yeniden Saadet Partisı Genel Başkanı oldu. 27 Şubat 2011 tarihinde ise, arkasında dev bir miras bırakarak Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Allah (cc) gani, gani rahmet eylesin! Ortadoğu’da Halk, Zincirlerini Kırıyor İlhan Bilgü • ibilgu@igmg.de Ortadoğu halkları ayakta. Her birinin siyasal ve sosyal statüleri farklı olsa da hepsinin bir tek isteği var: Kokuşmuş, çeteleşmiş, işkence ve baskı üzerine kurulu korku imparatorluklarının yıkılarak, özgürlük ve adaletin söz sahibi olduğu bir yönetimin iş başına geçmesi. Fakat, bu hareketlerin güçlü bir siyasal liderlikten yoksun oluşu, yıkılan ya da yıkılmakta olan yönetimlerin başındaki isimlerin gitmesine rağmen, isteklerinin gerçekleşmesi için daha uzun bir sürecin de habercisi. Tunus’ta ve Mısır’da iktidar hâlâ o eski yönetimin tetikçilerinin elinde. Her ne kadar bazı değişiklikler gerçekleşti ise de, eski yönetimin kolayca tasfiye edilmesi mümkün görünmüyor. Ortalıkta bir çatışma olmaması, ayaklanan halkın isteklerinin yerine geldiğinin değil, aksine, eski rejim kalıntılarının halk isyanından ders çıkararak, halkın yanında görünme becerilerinin göstergesi. Halkın isyanı, yalnızca rejime isyan da değil. Bu isyan topyekün bir global sisteme isyan. Zira, ABD ve Batı dünyasının temsil ettiği bu global sistem, Ortadoğu ülkelerinde, halkına yabancı, onlara istedikleri gibi zulmedebilen ve istediklerini yapabilme gücü olan yönetimlerin ayakta durmasını sağlamaya yönelik bir sistemi oturtmuş durumda. Bu gerçeği, olayların başarı kazanma işaretleri verdiği günlerde global sistemin büyük oyuncularının tutumunda da görmek mümkün. Kokuşmuş Ortadoğu rejimlerinin en önemli özelliği, global sistemin oyun kurucuları önünde “saygın bir meşruiyet”e sahip olmalarıydı. Zaten, rejimin baş aktörleri de yalnızca ve yalnızca bu meşruiyeti umursuyorlardı. Meşruiyetin garanti altına alınmasının bedelini ise sokaklara inen halk ödüyordu. Devrilen, devrilmekte olan, sarsılan ve şimdilik sakinleşmiş görünen rejimlere baktığımızda, bu rejimlerin varlıklarını korumak için dört önemli mekanizmayı ABD ve Batı destekli olarak başarı ile kullandıklarını görüyoruz. 1 Önce; aile, etnik ve zaman zaman da dinî sadâkatini isbatlamış yakın bir grub oluşturuluyor. Bu grub, çoğu zaman resmî görevli olmadığı halde, mafyavarî bir yöntemle ülkeyi idare ediyor. Muhalifleri ortadan kaldırmak ve bazen de “adil” bir şekilde yargılanmalarını sağlamak amacıyla çok da gizli olmayan “terör kurumları” kuruluyor. Sonra, eğitimi ve techizatı global sistemin oyun kurucuları tarafından sağlanan, ancak yalnızca rejime sadâkatin geçerli olduğu bir askerî oligarşi oluşturuluyor. Bu oligarşinin önde gelenlerinin, rütbe ve madalya hastalığı da vardır ki, bu hastalığın tedavisi için de sistem rütbe ve madalya dağıtmaya doymuyor. Fakat, bu askerlerin dehasından, hiçbir “düşman ülke” korkmaz. Çünkü bu askerlerin, ülkeyi savunma görevi yoktur. En önemli görevleri, rejimi savunmaktır. Bu idarî ve askerî tedbirleri takiben, pek çok alanda çalışan askerî ve sivil bir casusluk şebekesi kurulur. Bu casusluk şebekesine mensub kişiler arasında, öldürdükleri insanların resimleri ve videoları ile kahramanlıklarını “gururla” sergileyen çok sayıda insan bulmak mümkündür. Rejime sadâkatla hizmet etmiş askerler, işkenceciler ve casuslar görevlerinin karşılığında, ülkenin ekonomik yapılanmalarının başına getirilir, ya da, oralardan ek kazanç elde ederler. Ekonomik kurallar ve kanunlar bu mekanizmaya göre düzenlenir. Halkın çoğunluğunun sefaleti karşısında, bu seçkin tabakanın kılı bile kıpırdamaz. Uluslararası dev şirketler de bu mekanizmada rejimin ekonomik güçleri ile işbirliği yapar. Bu dev şirketlerin literatüründe “rüşvet” kelimesi olmasa da, çıkarları uğruna, milyonlarca doları rejimin önde gelenlerine ödemekten çekinmezler. Zeynel Abidin bin Ali, Hüsnü Mübarek ve Muammer el Kaddafî 2 ailelerine bakın, ülkelerin herşeyi, istisnasız, bu ailelerin ve bu ailelerin güvendikleri kimselerin elindeydi. Mısır’ı Cemal Mübarek’siz; Libya’yı Seyfulislam, Hannibal ve Mu’tasım Kaddafî’siz; Tunus’u, Leyla Trablusî ve Muhammed Zeynel Abidin’siz düşünmek mümkün müydü? Böylesine bir aile şirketine dönüştürülmüş olan Ortadoğu ülkelerinde iktidar kavgası, en çok yerli halkı değil de, global oyun kurucularını düşündürüyorsa, terslik bu oyun kurucularınin sisteminde değil midir? Ve isyan eden halk, yalnızca karşılarında gördükleri iyi eğitim görmüş profesyonel yerli aktörlere mi isyan ediyor? Hayır! Bu isyan, topyekün kukla oyuncularla, oynatıcılara karşı bir isyandır. 1 2 http://www.rand.org/pubs/reprints/RP844.html Aslında, Kazzafî olarak yazılır. Ancak, Kaddafi diye meşhurdur. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 7 gündem Küresel Düzende Ortadoğu Çatlağı Yusuf Yerkel • yusufyerkel@hotmail.co.uk Son dönemde Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkan sistem eksenli transformasyonu, tarihin normalleşmesi olarak tanımlıyor T.C.Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. İkinci dünya savaşından sonra bölgede kurulan ulus-devlet eksenli otoriter yapılar aslında tarihin normal akışına set koyan ve dinamiklerini kendi toplumlarından almayan, meşruiyet krizi üreten yapılar ola gelmiştir. Bölgedeki düzen, özellikle sömürgecilik ve soğuk savaş şartlarında kurulmuş ve Batı’nın bölgesel stratejileriyle uyumlu bir denklem inşa edilmiştir. Bunun sonucu olarak yüzyıllar boyu birlikte yaşamış toplumlar özellikle suni milliyetçilik, mezhep ve etnik ayrımcılık dalgalarıyla birbirinden kopuk yaşamış ve bir güven bunalımının bölgede içselleşmesine sebebiyet verilmiştir. Batı’nın sömürgeci yapısı içerisinde jeo-politik ve jeo-ekonomik eksenli mekan-çevre algısında “çevre”yi oluşturan Ortadoğu bölgesi, 19. yüzyılda endüstri devrimiyle ivme kazanan ve bugüne kadar da devam edegelen sömürgeci merkezlere kaynak aktarımını sağlayacak özel ekonomik yapılar olarak inşa edilmiştir. 20. yüzyılın son çeyreğinde politik nitelikli yeni-oryantalizmin kavramsallaştırılması ile teorik bir zemin kazanan ve özelde Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezi ile soğuk savaş sonrası düzen arayışında çatışmacı ve tehdit odaklı bir diyalektik inşa edildi. Özelde 11 Eylül sonrasında çeşitli enstitüler, think-tank ve benzeri düşünce kuruluşları araçlarıyla, Ortadoğu bölgesi ve dolayısıyla da İslam coğrafyasının küresel düzeni tehdit eden merkez coğrafya olduğu algısı insanların zihinlerine son derece yüzeysel ve yanıltıcı yanılsamalarla kodlanmaya çalışıldımıştır. Bu yanılsamalar aslında İslam coğrafyasını, tarihin akışının dışına itmekte ve küreselleşme sürecinin ayrık otları gibi gösterilerek insanlığın genel serüvenin dışına sürülmeye çalışılmaktadır. Sosyal darvinizm çerçevesinde hiyearşik ve evrimsel süreç temelini referans alan Avrupa merkezci (Eurocentric) anlayış, entellektüellerin ve politika yapıcıların bölgeye dair toplumsal olayları anlamlandırma sürecinde hâlâ temel alınmaktadır. Arnold Toynbee’nin A Study of History adlı kitabında İslam medeniyetinin de bulunduğu bütün yerel medeniyetlerin son dönemlerini yaşamakta olduğunu ve Batı medeniyetinin etkisi karşısında zamanla kaçınılmaz bir şekilde tasfiye olacağını belirtmesi buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bölgedeki en ufak toplumsal hareketlenmeler “radikal” İslam terminolojisine indirgenip tarihinin normal akışına, jeo-politik tonu ağır basan yorumlar yapılırken, bölge dışından yapılan müdaheleleri küresel düzenin önemli ve gerekli yapı taşları olarak su- sayfa 8 • Perspektif nulmaktadır. Küreselleşmeyi sadece tek yönlü bir fenomen olarak anlamlandıran hakim söylem, bölgenin kendi içindeki dinamizmini hep tehlikeli görme eğiliminde olmuştur. Güvenlik ve istikrar söylemi adı altında otoriter rejimler, Batılı ülkeler tarafından desteklenmiş ve bu rejimlere Batı merkezli bir meşruiyet sağlanmıştır. Bu aslında, soğuk savaş mantığının bölgede hâlâ geçerli bir düzen olarak devam etmesine vesile olmuştur. Soğuk Savaş’ı güçlü bir şekilde hisseden Ortadoğu dışındaki coğrafî bölgeler dahi 90’lardan sonra kalkınma ve refahın nimetlerinden faydalanmaya başlamış ve küresel sistemin içerisinde kendilerine, yine kendi toplumsal dinamizleri ile uyumlu bir yer tayin etmeye başlamışlardır. Ortadoğu bölgesinde ise, böyle bir tarihsel dönüşüm ve normalleşmeden bahsedebilmek mümkün olmamıştır. Zira bölgede statükoyu koruma adına anormal şartlar sürdürülmeye devam edilmiş ve bölgedeki kültürel, ekonomi-politik ve siyasî dinamizm, rejimler tarafından çeşitli mekanizmalarla bastırılmaya çalışılmıştır. Uluslararası camia ise, Ortadoğu’daki çıkarları uğruna bu baskılara göz yummuş ve “evrensellik” iddiasında bulundukları değerleri sadece gerekli gördükleri yerlere ihraç etme eğiliminde olmuşlardır. Bu, aynı zamanda Batılı devletlerin jeo-politik ve jeo-ekonomik çıkarları ile bölgede yükselen özgürlük talepleri arasındaki ters orantıyı göstermesi bakımından önem arz etmektedir. İnsanlığın ortak mirası olan değerleri coğrafî ayrıma tâbi tutan Batı merkezli küresel düzen, Tunus ve Mısır’da yaşanan bu toplumsal patlama sonucunda bir kırılma ile karşı karşıya kalırken, bölgede, bölgenin kendi özelliklerini ve tarihî gerçekliklerini önceleyen yeni bir düzen inşasının gerekli olduğunu da ortaya çıkmaktadır. Batı cephesinin güçlü aktörleri, bu kırılmanın vermiş olduğu şaşkınlıktan ötürü bölgedeki gelişmeler hakkında çok kısık tonlu açıklamalar yapmış ve tarihin normalleşme süreci karşısında tedirgin bir bekleyiş içerisine girmişlerdir. Aslında bu toplumsal patlama, bugünkü küresel sürecin ve düzenin İslam toplumlarının tarihî ve coğrafî gerçekliğini dışlayarak ya da ihmal ederek başarıya ulaşamıyacağını da göstermiştir. İslam havzasındaki bu hareketlenme demografik anlamda genç nüfusun artması, eğitim düzeyinin yükselmesinin etkisiyle beklentilerin çoğalması, eşitsizliğin ve fakirliğin gittikçe yaygın hale gelmesi, ayrıca, bölge halkının onur ve haysiyetlerini tekrar kazanma isteğiyle çok yakın bir ilişkisi olduğunu belirtmek gerekiyor. Tunus’ta genç bir işsizin kendisini ateşe vermesiyle dalga dalga yayılan bu yangın bütün bölgeyi içine alabilecek bir potansiyele sahiptir. Nitekim, Mısır’da Mübarek’in devrilmesi, Libya’da iç savaşı andıran hadiselerin olması, Cezayir ve Bahreyn’de gösterilerin artması, Yemen’de Ali Abdullah Salih’in başkanlığa tekrar aday olmayacağını açıklaması, Ürdün’deki kabine değişikliği, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Arap dünyasına reform çağrıları, Ortadoğu’da statükonun çatırdağını ve toplumsal iradeye dayanan yeni bir düzen inşası talebinin kuv- vetlendiğini gösteriyor. Her ne kadar “evrensel” değerler Avrupa dışı alanlara yaygınlaşmamış olsa da modernleşmenin bir takım unsurları Ortadoğu coğrafyasında etkinlik kazanmış ve bir takım yeni kanallar açmıştır. Özellikle teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte iletişim araçların gelişmesi ve artık CNN, BBC gibi enformasyon merkezlerinin monolitik ve tek yönlü bir şekilde olayları tasvir edebilmesinin imkansızlığı, bizleri bir anlamda iletişim devrimiyBir zamanların yarı resmi gazetesi El Ehram, 25 Ocak'ta, rejimin, Mısır halkına direnmeyen le karşı karşıya bırakmıştır. Daha önpolislerini suçluyordu: "Polisin adamları nereye saklandı?" ce sadece resmî kanallar ve yarı resmî gazeteler varken şimdi yüzlerce özel telsını derinleştirmiş ve bölge halkının siyasî, ekonomik ve kültüevizyonun olması, ki bunun başında El-Cezire geliyor, bilginin rel ihtiyaçlarının otoriter yapılarla küresel sistemin dışında tuve haberin Batı ve devlet elinde tekelleşmesini kıran bir süreci tulmaya çalışılmıştır. beraberinde getirmiştir. Bu dışlanmayı güvenlik ve istikrar bahanesiyle ya da “radiBu ise artık topluma devlet merkezli bir enformasyon emkal” İslam yaftalamalarıyla kavramsal bir zemine oturturmaya poze etmenin önünü kesmekte ve artık toplumların kendileriçalışan ve bölgedeki olağanüstü hal kültürünü düzenin parçası ne anlatılanlardan farklı bir dünya olduğunun önünü açmaktahaline getiren cari küresel düzen paradoksal bir şekilde ürettidır. Diğer bir ifadeyle, gerçekleşen iletişim devrimi ve bilgi ve ği teknolojik imkanlarla kendi düzenindeki adaletsizliği gözler haber kaynaklarının çeşitlenmesi Batı’nın güçlü medya kuönüne sermiştir. Bugün bölgede yaşadığımız bu toplumsal patrumlarının inşa ettiği söyleme bir meydan okuma fırsatı açmakta lama ve meydan okuma sadece bölge içi bir meydan okuma deve enformasyon akışının tersine çevrilmesine ivme kazandırmaktadır. ğil aynı zamanda cari küresel düzenin “evrensel” değerlerinin Dahası Twitter ve Facebook gibi sosyal paylaşım ağları artık uygulamada ne kadar yerel ve seçici kaldığının çifte standardısıradan bir vatandaşın bile yaşadığı ve şahit olduğu olayları insannı gösteren bir çatlaktır. larla paylaşabilmeyi ve aynı zamanda kendi hikayesini ve söylemini “Evrensellik” ile jeo-ekonomik ve jeo-politik çıkar arasındaki herhangi bir sansüre ve filtreye maruz kalmadan anlatabilme imsıkışmış olan Batı ise kendi değerleriyle psiko-sosyo ve ontolokanı veriyor. Artık sıradan bir vatandaş bu sosyal paylaşım ağlarıyla jik düzeyde bir hesaplaşmayla karşı karşıyadır. Süngülerle taht güçlü olmaksızın devletin anlattığı hikayeye meydan okuyabiliyor. yapıp üzerine oturmaya çalışan cari düzenin artık insan haklaBu meydan okuma ise beraberinde bir direnç bilinci ortaya çıkarrı, adalet ve özgürlük ilkelerini yok sayıp bir “güvenlik” ve “istıyor. Özellikle Tunus ve Mısır olaylarında, Facebook ve Twitter’da paylaşılan videolar insanların direnç bilincini daha fazla keskinleştirmiş tikrar” oluşturamayacağı bir döneme girdiğini söyleyebiliriz. ve direniş kültürünün kitleselleşmesine neden olmuştur. Bu direnç kültürünün içselleşmesi ise Arap rejimlerinin sürdürülebilirliliğini temelden sarsan bir etki yaratmış ve manevra alanlarını çok ciddi anlamda daraltmıştır. Kısacası, bütün bu noktaları birleştirdiğimizde ortaya çıkan tabloda Batı merkezli küresel düzenin üretmiş olduğu “güvenlik ve “istikrar” yapılarının bir kırılma ve meşruiyet bunalımı ile karşı karşıya olduğunu görmekteyiz. 20. yüzyılın başlarından itibaren ve bugüne dek süre gelen düzende İslam coğrafyasındaki ham madde ve kaynakların kullanımı küresel sistemin sömürgeci yapısının ihtiyaçlarına göre planlanması ekonomik kaynaklar ile yerel ihtiyaçlar arasındaki bağı koparan yoğun bir ekonomik yabancılaşma sürecini beraberinde getirmiştir. Bu ekonomik yabancılaşma ise adalet travmaVe şimdi aynı gazete: “Halk, ülkenin temizlenmesini istiyor” MÄRZ • MART 2011 • sayfa 9 gündem Toplumsal Patlamalardan Yeni Bir Bölgesel Düzen Çıkar Mı? geçiş yaptılar. İkinci demokratikleşme dalgası, İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaştan galip çıkan liberal Batı ülkelerinin mağlup (Batı) Almanya, İtalya ve Japonya’da demokratik kurumları yeniden tesis etmesiyle yaşandı. Savaş sonrası dönemde Türkiye ve Yunanistan’da da demokrasiye geçiş yaşandı. Arjantin, Peru, Venezuela ve Kolombiya gibi Latin Amerika ülkelerinde, Malezya, Endonezya, Pakistan gibi Asya ülkelerinde de demokratik 2010 Aralık ayında Tunus ile başlayan ve 2011 Ocak tecrübeler yaşandı. 1974’de Portekiz’deki diktatörlüğün ayında Mısır’a sıçrayan toplumsal patlamalar sadece bu sona ermesi demokratikleşmenin üçüncü dalgasını tetikledi. iki devletin uzun yıllardır iktidarda olan liderlerini deBunu takip eden onbeş yıl boyunca, yani 1990’lara kavirmekle kalmayacak, aynı zamanda, yeni siyasî ve coğdarki dönemde Avrupa, Asya ve Latin Amerika’da otuz rafî imajinasyonun önünü açarak bölgesel ve küresel denkadar ülkede demokrasiye geçiş yaşandı. Sovyet sisteminin geleri ciddî şekilde etkileyecektir. Toplumsal patlama dalçökmesiyle, Doğu ve Orta Avrupa’da yaşananlar, bu dögasının Şubat sonu itibariyle Libya, Bahreyn, Yemen ve nemin en çarpıcı gelişmeleri olarak tarihe geçti. diğer Arap ülkelerine de yayıldığı düşünüldüğünde bu1989’da Polonya’da başlayan gelişmeler kısa sürede nu toplumdaki küçük bir grubun memnuniyetsizliği olaDoğu Almanya, Çekoslovakya, Romanya ve Bulgaristan’a rak değil, aksine, tüm boyutlarıyla bir sosyal patlama olasıçradı. Doğu bloku rejimlerinin birbiri ardına devrilmesi, rak görmek gerekir. Bu yazının yazıldığı Şubat sonu itidiktatörlerin arkasında bir süpergüç olmadığı zaman nabariyle diğer ülkelerdeki gösterilerin nasıl sonuçlanacağı sıl kağıttan kukla gibi savrulduklarını ortaya koyuyordu. daha belli olmamakla beraber, bu isyan ve toplumsal pat1990’lara girildiğinde Üçüncü Dalga’nın ardından onbeş lama dalgasının etkileri şimdiden bölgesel ve küresel siyıl gibi bir sürede dünyadaki bütün ülkelerin yaklaşık yayasette kendisini göstermekte ve uzun vadede de gösrısı demokratik rejimler tarafından yönetiliyor hale geltermeye devam edecektir. Bu yazı bu gösterilere nasıl yakmişti. 2010 yılının sonunda başlayan bu dördüncü dallaşılması gerektiği sorusu yanında uzun vadede bölgeganın boyutlarının ve etki alanının neresi olacağını hâlâ sel ve küresel dengeleri nasıl etkileyebileceğini analiz etkestirmek zor olmakla birlikle, ana merkezinin Ortadomeye çalışacaktır. ğu olduğunu vurgulamakta yarar var. Herşeyden önce vurgulanması Ayrıca bu demokrasi dalgası, özellikgereken nokta, Arap dünyasını le üçüncü demokrasi dalgasıyla karşısaran demokratikleşme dalgasıHerşeyden önce vurgulanması laştırılınca, bunun biraz da batıya rağnın son derece haklı ve meşru tagereken nokta, Arap dünyasını samen ve tamamen iç saiklerden kaylepler üzerine kurulmuş olduran demokratikleşme dalgasının naklanan bir demokratikleşme olduğudur. Bu hareket, Samuel Hunson derece haklı ve meşru talepğunu vurgulamak gerekir. Eğer isyan tington’un dönemlendirmesini ler üzerine kurulmuş olduğudur. dalgaları Mısır ve Tunus başta olmak kullanırsak, dünya siyasî literaüzere diğer ülkelerde demokratik bir Bu hareket, Samuel Huntingtürüne, dördüncü demokratiksistemin kurulmasıyla sonuçlanırsa, leşme dalgası olarak geçecektir. ton’un dönemlendirmesini kullabu gelişmeler bu boyutuyla uluslararası Huntington’a göre ilk dalga nırsak, dünya siyasî literatürüne, sistemin kontrolü dışında gerçekleşen 1828-1926 yılları arasında yaşandı dördüncü demokratikleşme dalilk demokratikleşme dalgası olarak ve bu dönemde Amerika ve Bagası olarak geçecektir. ayrıca bir önem kazanacaktır. tı Avrupa ülkeleri demokrasiye Mehmet Özkan • metkan82@hotmail.com sayfa 10 • Perspektif Mısır halkı Tahrir Meydanı’nda Bu demokratikleşme dalgasıcaktır. Bu açıdan bölgede en büyük nın bölgesel açıdan tam anlamıyla değişim ve dönüşümü İsrail yaşabir kazananı bir de kaybedeni olması mak zorunda kalacaktır. Çünkü muhtemeldir. Bu yenilenmeyle birbölgedeki yaşanan köklü değişim likte Ortadoğu’da Türkiye benzeİsrail’in bugünkü politikalarının ri İslam ve demokrasiyi aynı potasürdürülemez olduğunu gösterda eriten rejimlerin çıkması çok bümesinin yanında, eğer İsrail barışa yük ihtimal olmakla beraber, Türyönelik olarak yönelimini değişkiye’nin bir model olup olmayacağı tirmezse, bölgedeki izolasyonu dave eğer bir model ise nasıl bir moha da hızlanabilir. Bu açıdan badel olduğu da uzun süre tartışılacaktır. kıldığında bölgenin uzun vadede naBu değişimin en büyük kazananısıl şekilleneceği bir nevi İsrail’in alanın Türkiye olacağını gösteren bir cağı bu stratejik yönelimle de doğkaç temel gerçeklik vardır. İlk olarudan ilişkilidir. rak, eğer Türkiye türü iktidarlar işDünya siyaseti açısından babaşına gelirse, Türkiye’nin Arap dünkıldığında ise bu toplumsal patlayasına açılımı ve derinliği sadece ekoma dalgası 11 Eylül’den sonra dünnomik ilişkilerle kalmayacak aynı yadaki en önemli siyasî ve sosyal gezamanda ortak dış politika yaklaşımı lişme olarak tarihe geçecek ve kügibi bir çok alanı kapsayarak deresel jeopolitik dengeleri de yenirinleşebilir. Bu açıdan bakılınca den düzenleyecektir. Çin dahil, Hüsnü Mübarek belki de Ortadoğu’daki değişimdiktatörlere güvenip uzun vadele iş lerden en çok memnun gözüken devilişkisi içine giren küresel güçler, bu let Türkiye’dir. Türkiye’nin önemini ilişkinin sürdürülebilirliğini tartışartıracak bir diğer etken ise, Türkiye’nin gerek dış pomaya açacaktır. Özellikle Afrika ve Asya’da otoriter güçlitikada İsrail’e yönelik uyguladığı akılcı ve rasyonel polere güvenip uzun vadeli planlar yapanlar belki de daha litika, gerekse, bölgeye yaklaşımında kullandığı karşılıklı dikkatli davranıp yükselen yeni nesli tatmin etmenin yolkazanç ilkesinin büyük ihtimalle diğer bölge devletlerilarını arayacaklardır. ne örnek olacak olmasıdır. Bu durum Türkiye’nin bölAmerika ve Avrupa açısından en önemli sonucu ise, gedeki fikirsel ve öncü rolünü hem küresel güçler neziddia edildiğinin aksine Ortadoğu’da bu güçlerin etkidinde hem de bölgesel güçler nezdinde daha da pekişsinin çok da abartıldığı kadar güçlü olmadığını göstertirecektir. Bu durum hem Türkiye’nin dış politikadaki mesi olmuştur. Aksine bunların gücünün iktidarda olan özgüvenini artıracak hem de küresel alanda daha da göotoriter yönetimlerle ilişkiden ibaret olduğu olgusunun rünür kılacaktır. ortaya çıkması hem Amerikayı hem de Avrupayı yeni siFakat bölgedeki gelişmelerden en büyük rahatsızlıyasi formül ve ilişkiler ağı kurmaya sevk edecektir. Bu ğı duyan İsrail belki de kuruluşundan bu yana ilk defa açıdan bakıldığında bölgedeki son gelişmeler, Avrupa ve bir tarihî karar verme zorunluluğuyla karşı karşıya kalacaktır. Amerikanın yıllardır kurduğu Ortadoğu algısını, dış Bölgedeki halkların iktidarda söz sahibi olmaya başlapolitika yaklaşımını ve en önemlisi İslam dünyasına yakması, İsrail’in uyguladığı politikaların artık meşrulaştılaşımını toptan değiştirebilir, ki bu yeni bir entellektürılmasını çok daha zorlaştıracak ve İsrail’i yalnızlaştırael tartışma ve açılımları gerekli kılacaktır. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 1 1 gündem İhvan-ı Müslimin ve Mısır Devrimi İlhan Bilgü • ibilgu@igmg.de Mısır halkı, Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık dikta rejimini elbirliği ile topyekün devirdi. Bu devrim ile birlikte, ülkenin en büyük toplumsal hareketi olan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) teşkilatının hem devrim sürecindeki, hem de devrim sonrasındaki tutumu uluslararası alanda en fazla tartışılan konu olmaya devam ediyor. Zira, Modern Mısır devletinden daha köklü ve eski bir tarihi olan İhvan-ı Müslimin hareketi, 1920’lerden beri ülkenin bütün toplumsal ve siyasal katmanlarını etkileyen bir hareket olarak, sadece ülke içinde değil, ülke dışında da etkin bir hareket. Hemen hemen tüm Arab ülkelerinde farklı örgütlenme ve düşünce yapısına sahip olsa da İhvan, Arab dünyasındaki toplumsal gelişmelerin hep içinde yer aldı. Kral Faruk ile başlayan süreçten sonra, Cemal Abdunnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’in despotik siyasetinin önündeki en büyül engel ve muhalefet olarak tezahür eden İhvan hareketi, siyasal isteklerinin yanı sıra, verdiği sosyal hizmetlerle de dikkat çekti. Mısır’da iktidarı ele geçiren her rejimin amansız muhalifi olmadıysa da, rejimler bu hareketin amansız muhalifi oldu. Mübarek’in Cumhurbaşkanlığına vekil tayin ettiği Ömer Süleyman ise, İhvan’ın muhalefetini uluslararası ilişkilerde en üst düzeyde tutmuş, İsrail başta olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri ile Batılı müt- sayfa 12 • Perspektif tefiklerini İhvan ile korkutarak rejime en yüksek düzeyde dış destek bulmayı becerebilmişti.1 Böyle bir durumda, rejime karşı başlayacak olan bir ayaklanmada İhvan’ın yer almaması pek de mâkul görünmüyordu. Fakat, Ocak ayı başlarında hareketlenen halk direnişinde İhvan’ın yer almadığı da iddia edildi. Bu iddia ise, İhvan’ın, devrimin başarısına katkılarından ziyade, İhvan’ı halk devrimi ile tasfiye etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendirilebilir. Olayların akışı değerlendirildiğinde, İhvan’ın harekete sonradan katılması ya da, ta baştan bir bütün olarak desteklememiş olmasının da mazeretlerini bulmak mümkündür. Herşeyden önce, halk hareketinin başlaması ile tutuklama furyasının herhangi bir kuruluştan ziyade İhvan’a yönelik olarak başlatılması, İhvan’ı bu konuda isteksiz davranmaya sevketmiş ise de İhvan, harekete katılmak isteyenleri engellememiş, hatta, hareketin İskenderiye kanadı, Kaid İmam Camii İmam-Hatibi Şeyh Ahmed Mahallavî tarafından yönlendirilmiş, Tahrir Meydanı’nda 25 Ocak’ta planlanan Yevmu’l Gadab’a (Öfke Günü) katılım ise resmen desteklenmişti. Hareket, devrime katılanların iaşe ve korumalarını üstlenmiş; Mübarek yanlılarının Tahrir Meydanı’ndaki göstericilere saldırıları, dolayısıyla büyük bir katliam ancak İhvan’a mensub gençlerin direnişi ile önlenebilmiştir.2 İhvan, Tahrir Meydanı’nda ayin yapan Kıptî’lerin de korunmasını üstlenmiştir. İhvan, devrimi topyekün halka mal etmiş, harekte katılan Hristiyan Kıptîler de dahil olmak üzere, bağımsız 6 Nisan ve diğer gençlik hareketlerini özellikle kutlamış durumdadır. Bir zamanlar, “El İslam, Huve’l Hal” (Çözüm İslam’dır) sloganı ile ortaya çıkan ve İslamî bir sistem öneren İhvan’ın şimdiki tavrı ise elbette ki merak ediliyor. İhvan, uzun süre hapis Ortadoğu yatmış olan ve 1999 yılında Arab dünyönetimlerinin yasının en iyi bilimadamı olarak seişledikleri suçlar çilen Veteriner Prof. Dr. Muhammed saymakla bitmez. Bediî önderliğinde yeni bir yapılanMısır halkı rejimin ma ve siyasal tavırla, iktidara gelmeyi ilk hedef olarak görmekten uzaklasuçlarını şıp daha sivil bir hareket olma yolunda pankartlarla adımlar attı. Öyle ki, geçen yaz ayifşa ediyor. larında, Muhammed el Baradey’in kızı ve ailesi ile ilgili bir kampanyada, “özgürlük ve sivilleşme”nin bu tür kampanyalardan daha önemli olduğunu vurgulayan İhvan, rejimin de gayretleri ile, dindar grupların tepkisini çektoplumu harekete geçirebilecek, mişti. İhvan, bu tutumunu, devrim hapsedildiklerinde işkence ve bassürecinde ve sonrasında da pekişkılara sabredebilmeyi öğreten irşad tirmiş durumda. kadrolarına sahip bir hareket. 7 Buna rağmen İhvan liderleri, siyaİhvan, bazılarının anladığı gibi sal parti kurulduktan sonra, parla“İslamî bir düzen” önermiyor. Akmentoda çoğunluğa sahip olmamak sine, İslamî kanunların egemen oliçin her seçim bölgesinden aday gösduğu sivil ve demokratik bir yapı önetermemeyi de tartışıyor. riyor. Nitekim, İhavan Genel BaşDış dünyanın merak ettiği konukan Yardımcılarından ve yeni kuların başında İhvan ağırlıklı bir hürulan Özgürlük ve Adalet Partisi kümetin, İsrail ile yapılan anlaşmalara (Hizbu’l Hurriyye ve’l Adale) kusadık kalıp kalmayacağı geliyor. Barucu lideri Muhammed Saad el tı dünyası, yalnızca İsrail’in güvenliKetatnî 3 ve İhvan’ın Şer’î Danışma Şûrası üyelerinden İskenderiye Kağini esas alan Ortadoğu politikalarıid İmam Camii vaizlerinden 87 nın, bölge barışı için sürdürülebilir bir yaşındaki Şeyh Ahmed Mahallavî politika olmadığını anlamak duru4 bu konuda açıklamalarda bulunmundadır. İhvan bu konuda, kendi göma ihtiyacını da hissettiler. Buna görüşlerini Mısır halkına dayatmayacağını re İhvan, bir din devleti istemiyor. ilan ederken, devrimin halkın devriİhvan lideri Ama, İslamî kanunların geçerli olmi olduğunu, kendi görüşlerini saProf. Dr. Muhammed Bediî duğu, Kıptîler gibi azınlık dinî vunmakla birlikte halka kendi poligruplarla, dine nötr yaklaşan gruptiklarını empoze etmeyeceğini açıkların da haklarını koruyan anayasal bir düzen öneriyor. ladı. İhvan sözcülerinden İssam el Iryan,8 yaptığı açıklamada, anlaşmalara dokunmayacaklarını ima etmesine rağmen, GazÖteyandan, yeni kurulan partiye Hristiyan Kiptîlerin de ze kapılarının Mısır tarafından bloke edilmesine de karşı çıküye olarak aktif katılımı için çabalıyor.5 Ayrıca, yasaların son tahlilde anayasaya uygun olup olmadığına karar tıklarını söylemişti. Öyle anlaşılıyor ki, İsrail’in kuruluşunverecek grub veya kurumun, din alimlerinden oluşacak dan sonra, İsrail’e karşı özel savunma birlikleri kuran İhvan, olan bir heyet değil, Anayasa Mahkemesi olması gerekanlaşmaları içerik olarak kabul etmese dahi, savaş durumuna geçmeyecek. Ayrıca, BM tarafından önerilen 1967 öncesi tiğini söylüyorlar. sınırlarda “bağımsız bir Filistin” devleti kurulmasını da kaİhvan aslında bu tavrıyla, her ne kadar askıya alınsa da, mevcut Anayasa’nın 2. maddesine göre bir devbullenecek. İhvan’ın bu tutumu, Filistin Hamas hareketini de, “işgal altındaki topraklarda” direniş hakkı saklı kalmaklet öneriyor. Bu maddeye göre Mısır’da yasaların temel kaynağı İslam şeriatıdır. Aynı şekilde Mısır halkının çok la birlikte, daha ılımlı bir politika uygulamaya sevkedecektir. Hamas’ın bu noktaya gelmesi ise, ancak uluslararası topönemli bir bölümü, İslam’ı siyasal alanda bir problem olarak görmüyor. ABD Başkanı Barak Obama’nın Kahire lum tarafından Filistin halkının temsilcilerinden biri olarak konuşması sonrasında Mısır halkı arasında yapılan bir kabullenilmesi ve Abbas yönetiminin işgal kuvvetleri ile Ha6 mas karşıtı işbirliğinden vazgeçmesi neticesinde gerçekleankette Mısır halkının yüzde 60’ı demokrasiye dayalı bir İslamî düzen istiyordu. Aynı ankette, Mısır halkının şebilecektir. yüzde 64 oranında İhvan’ı desteklediği, sadece yüzde 16 oranında İhvan’a olumsuz baktığı da ortaya çıkarken, hal1 http://www.csmonitor.com/Commentary/Opinion/2011/0214/ kın yüzde 69’unun İhvan’ın demokrasiyi kabullendiğiWhy-Egypt-s-Muslim-Brotherhood-isn-t-the-Islamic-bogeyman ne inandığı sonucu çıkıyordu. Yani Mısır halkı, İhvan ta2 http://youm7.com/News.asp?NewsID=353297 3 rafından idare edilmeye veya İhvan’ın katılacağı bir hühttp://ikhwanweb.com/article.php?id=28065 4 http://www.ahram.org.eg/447/2011/02/18/12/63400.aspx kümete destek veriyor. 5 http://weekly.ahram.org.eg/2011/1036/eg501.htm 10 kişilik Anayasa Komisyonu’na İhvan’ın önde gehttp://www.ikhwanonline.com/Article.aspx?artid=79592&secid=211 len hukukçularından Subhi Salih’in de alınması ve top6 http://worldpublicopinion.org/pipa/articles/brmiddleeastnafrilumda buna karşı herhangi bir olumsuz tavrın bulunmayışı, cara/613.php?lb=brme&pnt=613&nid=&id= 7 İhvan’ın toplumsal konumunun reddedilemeyeceği yöhttp://english.aljazeera.net/indepth/opinion/2011/02/2011 28145954697300.html nünde uluslararası kamuoyuna da bir cevap niteliğindedir. 8 http://www.almasryalyoum.com/en/news/egypt%E2%80%99sZaten İhvan, başka siyasal hareketler, ya da, partilerle işbrotherhood-says-wont-impose-view-israel-treaty birliği yapmasa da, tek başına ülkeyi idare edebilecek, MÄRZ • MART 2011 • sayfa 1 3 gündem Mısır; isyanın (ya da itaatin) sebepleri taleplerinin bir ifadesi olduğundan şüphe etmekte daha cesur davranacağız. (Geçmişteki mevcut durumdan çıkar sağlayan kimi güçlerin, ortaya çıkan ya da çıkması muhtemel durumun da çıkarlarına pek ters düşmeyeceğine dair ortaya koydukları genel resmi aklımızın bir köşesinde tutmak suretiyle.) Bazen belirli bir davranış için birçok açıklama vardır ve Çeşitli durumlar/uyaranlar çeşitli gereksinimler doğurur, hangi açıklamanın doğru olduğunu belirlemek için de yol bu gereksinimler de sıradan insanların onları azaltma (ya gösterici ilkelere ihtiyacımız olur. Bu ihtiyaç ciddî bir düşünsel da giderme) yönünde davranışlarda bulunmalarına yol açar. çabayı gerektirmekle kalmaz, bu çaba sonrası edinilen ilkeKimi zaman, mevcut koşulların elverişsizliği belirli ölçüleri karşılaşılan her yeni soruya/soruna tatbik de ayrı bir çalerde ertelemelere yol açsa da er ya da geç olması gereken ba gerektirir. Ve bu çaba, takdir ve tahmin edileceği üzere (ya da olması beklenen) budur. İnsanlar sıkıntılara (olum‘‘yorucu’’dur. Bundan dolayı insan, diğer alanlarda olduğu suz uyaranlara) ancak gelecekte çektikleri sıkıntıları ‘‘unutgibi, toplumsal hayatın olgularını anlayabilmek için de zihturacak mükâfatlara’’ ulaşmayı umduklarında ve umduknini, belleğini en az yoracak olan, en kolay ve en kestirme ları ölçüde katlanırlar (tepkilerini ertelerler), umut pek çok yolu seçer. İnsan bilişsel olarak cimridir. Neredeyse bir kuzorluğu aşmada ya da ona katlanmada temel bir âmildir. ral olarak az düşünür ve bir kez bir şeye inandıktan sonra Bu meyanda sorulması gereken asıl soru, gündemi ziyadesiyle ondan vazgeçmek istemez. Mısır dolayımında yazılanların, meşgul eden ve sebepleri üzerine farklı kimi görüşlerin diverilen ayrıntıların kafa karışıklığına yol açmasına izin vele getirildiği Mısır halkının neden şimdi isyan ettiği değil, rilmediği takdirde, neden birkaç merkez etrafında dönüyor neden bu kadar uzun süre isyan etmediğidir. Binanaleyh 30 olduğunu yukarıdaki satırların kısmen de olsa açıkladığını yıllık ‘Mübarek Rejimi’nde, geçmişte şimdi olmayan ne oldüşünüyoruz. İnsanların/toplulukların karşılaştıkları her sımuştur da halk ayaklanmamıştır ya da şimdi, geçmişte olkıntı karşısında isyan edip, sıkıntılarına sebep olan organimayan ne olmuştur da halk ayaklanmıştır? (Sorumuzu ve zasyonları ortadan kaldırarak yerine yenilerini ikameye cevabını aradığımız zaman dilimini 30 yıl ile sınırlandırmamız, muktedir gruplar olarak düşünülmesi, Batı menşeli ve hatsebepler üzerinde düşünme çabamızı güncel olan ile irtita Batı’da dahi münferit sayılabilecek ‘‘devrimci’’ siyasal külbatlandırma arzumuzdan kaynaklanmaktadır, nitekim aytürünün kendimizi içine düşmekten alıkoyamadığımız kanı coğrafyada 5000 yıl geriye gidildiğinde de benzer sebep lıpyargısal yanılsamalarındandır. sonuç ilişkilerine ulaşılacağını düşündüğümüzü belirtmek İnsanlar belirli bir davranışı sonucu olumlu olduğu ya isteriz.) Velhasıl, soru(n), acaba sada bir gereksinimi doyurduğu için öğdece bir sabır sorunumudur, yani renirler, bazı davranışlardan kaçınmayı Mısır halkı artık umutları kalmaise onları olumsuz ya da acı verici bir soİnsanların/toplulukların karşılaşdığı, daha fazla sabredemediği nuç izlediği için. Bu kuralı tatbik pek tatıkları her sıkıntı karşısında isyan için mi isyan etmiştir? Bu sorulardan bii ki her zaman ya da koşulda mümkün edip, sıkıntılarına sebep olan orbirine beklentilerimizi(?) karşıladeğildir. Öyle olsa, Mısır halkını da içiganizasyonları ortadan kaldırayacak bir cevap bulmaya yaklaştıne alacak genişlikte bir vurguyla, bizim rak yerine yenilerini ikameye ğımız ölçüde bu isyanın ‘dış kaygeleneğimizde neden bu kadar az isyamuktedir gruplar olarak düşünülmesi, Batı menşeli ve hatta Banaklı’ bir güdüleyicisi olmadığına, nın olduğunu açıklamakta güçlük çekerdik. tı’da dahi münferit sayılabilecek tamamen Mısır’ın iç dinamiklerince Yani ‘‘biz’’deki, sıkıntılar karşısında se‘‘devrimci’’ siyasal kültürünün harekete geçirildiğine ikna olmabat etmekteki ya da haksızlıklar karşısında kendimizi içine düşmekten alıkoya meyletmekte kendimizi haklı gögösterilen sabırdaki bazen anlaşılması güç yamadığımız kalıpyargısal yanılreceğiz. Aksi takdirde bu isyanın ısrarı güdüleyen başka âmiller (kalıtsal, samalarındandır. yalnızca Mısır halkının ertelenmiş coğrafi, dini vs.) olsa gerektir. Ahmet Faruk Çağlar • a_faruk@hotmail.fr sayfa 14 • Perspektif İnsanlar kimi davranışları da tekönem kazanır. İnancın güdülediği nik olarak ‘‘model’’ adı verilen başka davranış biçimleri çoğu zaman sosinsanları gözleyerek ve onları taklit edeyolojik ya da psikolojik öngörülebirek öğrenirler. Sözgelimi; insanlar lirlik sınırlarının çok ötesinde (ya da siyasal tutumlarını ebeveynlerinin berisinde) sonuçlar doğurur. Yoksa tutumlarını gözleyerek belirleyebilirler. bir yandan bölge halklarına düşAvrupa’nın doğusundaki kültürler, gemanlıkları su götürmez kimi iktidarnel olarak, aileye bağlılığı, grup (celar ile ittifak içinde olup, yeryüzünün maat) normlarına uymayı ve bu uyubelki de en mazlum halkı aleyhinde mun korunmasını nispeten daha kuvanlaşmalara ve icraatlara imza atarken vetle vurgular. Tersi davranışlar en hadiğer taraftan dünyanın her yanından fif tabirle hoş karşılanmaz. Biz’de erinançları konusunda hassasiyet sahibi ken öten horozun başı kesilir, sürüöğrencilerin öğrenim görmekle den ayrılanı kurt kapar. Benzer olaövündükleri kimi kurumları bünyeHangi tutumun/kültürün rak, yine Avrupa’nın doğusunda, Jasinde barındırmayı açıklamak akatercihe şayan olduğu bir ponya’da bir atasözü ‘‘çıkıntı yapan demisyenler için nispeten kolaylaşırdı. çivi çakılır’’ uyarısında bulunur. TopMısır’da, inançlarına bu ölçüde bağbahs-i diğerdir. Hangi tutululukçu (cemaatçi) kültürlerde benlı bir halkın, tek vasıfları kuru ama kesmu, hangi sebeplerin oluşlik dahi büyük ölçüde cemaat üyelikin bir zekayla ‘üstlerine’ itaat olan yöturduğu üzerinde düşünmeyi ği açısından tanımlanır. Bütün ‘‘çağneticilerce bunca zaman (ve çoğu zagerektirir. Burada, kendi küldaşlaşma’’ çabalarımıza rağmen yuman zalimce) yönetilmiş olmasında, karıdaki şemalar bugün dahi Biz’dehalkın inançlarının ve emniyet ihtitürümüzün davranışlarının ki olguları (ve konumuz itibariyle yaçlarının suistimal edilişinin nasıl ve ‘‘standardı’’ oluşturduğunu yanıtlamaya çalıştığımız durumu) ne ölçüde etkili olduğunun analizine ya da en uygun davranışlar açıklamak için önemli ipuçları verir. yazımızın sınırlarını aştığı için şimdilik olduğunu düşünmek eğiliTersi bir tutumla Avrupa toplumlayeltenemeyecek, işaret etmekle yetiminde olduğumuzu söylerı ve kültürleri kişisel bağımsızlığı ve neceğiz. bireyselliğin önemini vurgular, Batı Ve sorumuzu tekrarlayacağız: mekle yetineceğiz. Ancak bu yazını başarı için evini terk eden, Malum isyana sadece Mısır halkının noktada Batı’nın ne zamankendine güvenen kahramanların öykendi iradesi sebep olmuş olabilir mi? dan beri bireyci bir kültür saküleriyle dolup taşar. Buna paralel bir Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız yıldığı ve ‘‘asıl gövdeden’’ aytutumla Amerikalılar ‘‘gıcırdayan teilkeler uyarınca bu soruya olumlu bir rıldığı sorusu akla gelebilir. kerleğin yağlandığına’’ dikkat çekercevap vermek, Türkiye’deki devlet içi ler, yani bir tekerlek ne kadar gıcırdarsa (meşru/gayri meşru) kimi örgüto kadar mükâfatlandırılır ya da en azınlenmelerin halihazırdaki tasfiyesine mevdan giderilmesini arzuladığı ihtiyaçcut iktidarın tek başına karar verdiğine ları giderilir. Hangi tutumun/kültürün tercihe şayan olduinanmak kadar safiyane olurdu. Geçen yüzyılın bazı teşkiğu bir bahs-i diğerdir. Hangi tutumu, hangi sebeplerin oluşlatları/teşkilatlanmaları verilen görevleri ifa etmiş ve artık turduğu üzerinde düşünmeyi gerektirir. Burada, kendi külbu dişliler ‘‘büyük makinedeki’’ görevlerini yerine getiretürümüzün davranışlarının ‘‘standardı’’ oluşturduğunu ya meyecekleri kadar aşınmış, hatta ‘‘büyük makineyi’’ yer yer da en uygun davranışlar olduğunu düşünmek eğiliminde olaksatmaya başlamıştır. Mısır’daki iktidar değişikliğine, dünduğumuzu söylemekle yetineceğiz. Ancak bu noktada Bayanın birçok coğrafyasında, zamanı geldikçe (ya da geçtiktı’nın ne zamandan beri bireyci bir kültür sayıldığı ve ‘‘asıl çe) değiştirilen ‘‘yedek parçalar’’ın yenileriyle değiştiriliyor gövdeden’’ ayrıldığı sorusu akla gelebilir. Cevabın belki de oldukları zâviyesinden bakmak açıklanamaz görünen pek birkaç asırdan eskiye dayandırılamayacak olmasının Batı’yı çok noktayı açıklamak noktasında önümüze önemli ipuçda içine alacak, daha kapsayıcı yargılarda bulunmak husuları koyacaktır. Mısır’daki isyan bağlamında kimilerini dasunda bizi cesaretlendirdiğini eklememiz gerekir. ha kalın puntolarla ifade etmeye çalıştığımız sebeplerin hanİnançların (bireysel ya da toplumsal) davranışlar üzegisinin ortaya çıkan yeni durumda ne kadar etkili olacağını rinde yukarıda bahsi geçen kimi davranış kurallarına denk zaman gösterecektir. Biz ‘‘önemsiz’’ olguları dahi belirleyen (belki de çok daha fazla) etkisi, söz konusu olan inançlarıbirçok sebebin olduğunu, tarihin bazen önemsiz görünen na sıkı sıkıya bağlı bir toplumsa, (Mısır bağlamında açıklaayrıntıların sonucu belirleyişinin örnekleriyle dolu olduğunu maya çalıştığımız davranış şekilleri için de) birincil bir sadece hatırlatacağız. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 1 5 teşkilat “Hutbeler önemli bir irşad aracıdır” İrşad Başkanı Ahmet Özden ile IGMG irşad çalışmaları hakkında bir söyleşi rehberidir. İtikadımız, ibadetimiz, fıkhımız ve muamelatımızın temelinde Kur’an ve Sünnet yatar. Onun için eğitim ve irşad çalışmalarımızdaki çıkış noktamız Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin sünnetidir. Bu sebeple mutat programlarımızın arasında Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması ve Alemlere Rahmet programları yer almaktadır. - Sayın Hocam, öncelikle temel bir soru yöneltmek Sizin de belirttiğiniz gibi Kur’an-ı Güzel Okuma Yarışması istiyoruz. Şöyle ki; İrşad Başkanlığı daha çok İmambir geleneğe dönüştü. Bu yarışma vesilesiyle özellikle lar’dan sorumlu olan birim olarak bilinir. Peki imamgençliğimizi Kur’an-ı Kerim’i usûlünce ve en güzel şekilların eğitimi, koordinesi ve tayini dışında İrşad Biride okumaya teşvik etmekle birlikte tekrar tekrar bu yüce mi hangi alanlarda hizmet veriyor? kitabın anlaşılması ve yaşanılması gereken bir hayat kita- Sizin de ifade ettiğiniz gibi, İrşad Başkanlığı denilinbı olduğuna vurgu yapmak istiyoruz. ce evvel emirde akla cami hizmetleri; özellikle de imam teYine malumunuzdur ki bu sene, Kur’an’ın nüzûlünün mini konusu akla geliyor. Ancak İrşad Başkanlığımızın meş1400. yılı. Bu bakımdan insanlarımızın daha çok Kur’an guliyyet alanı sadece imam tesbit ve tayini konusu değilokuması, onunla daha çok birlikte olması ve okuyup andir, bu mevcut meşguliyetlerinden sadece bir tanesidir. İrlaması için bölgelerimize ve dolayısıyla cemiyetlerimize her şad Başkanlığı olarak imam tesbit ve tavsiyelerinin yanı sıay düzenli olarak okunması gereken hatim miktarları verra, özellikle kendi imamımızı kendimiz yetiştirme gayredik. Geçtiğimiz ay ikibine yakın hatim okundu. Yine ti içerisindeyiz. Avrupa genelinde 34 bölge başkanlığımız önem verdiğimiz hususlardan bir diğeri ev sohbetleri. Ağırbünyesinde hizmet vermekte olan beş yüz kadar camimiz lıklı olarak hocalarımızın nezaretinde yapılan ev sohbetbulunmaktadır. lerinin sayısı aylık 1500’ün altına düşmemektedir. Bunun yanısıra birimimizin en önemli faaliyetleri ara- Alemlere Rahmet programı daha çok Peygambesında bu sene 23.sünü gerçekleştireceğimiz Kur’an-ı Kerimiz (sav) hakkındaki karikatür tartışmalarından rim’i Güzel Okuma Yarışması, şu sıralar bölgelerimizde orsonra yaygınlık kazandı diyebilir miyiz? ganize edilen Alemlere Rahmet Öyle demekle maksadımızı tam Hz. Muhammed (sav) progolarak ifade etmiş olmayız. Zira, nasıl ramları, ’Maide-i Kur’an’’ proggeleneğimizin bir parçası olarak Kur’an ramları ve yine cemiyet, bölge ve yarışmaları gerçekleştiriyorsak, Kutlu Domerkezi olarak gerçekleştirilen her ğum haftası veya bundan bağımsız olaDUA ve ZİKİRLER türlü irşad programları bulunrak büyük veya küçük çapta programmaktadır. lar da yapılıyordu zaten. Tabii ki bununla – Kur’an-ı Kerim’i Güzel birlikte malum tartışmalar, içinde yaOkuma Yarışması bir geleneğe şadığımız Avrupa toplumlarına bu çadönüştü. Neden böyle bir gelışmalar vesilesiyle, tabi olduğumuz ve leneğin sürdürülmesi ihtiyaç olaörnek aldığımız Peygamberi (sav) anrak görülmekte? latma fırsatını da verdi. – Bu elbette islamî, yani dinî Günlük hayatımızda dua ve zikirler demeti - Gündemde olan diğer bir konu bir cemaat olmamızdan kaynakise Cuma hutbeleri. Bu hutbelerin yelanmaktadır. Kur’an-ı Kerim imarel dilde okunması gerektiği ve böyDua ve Zikir kitabı nımızın temeli ve hayatımızın lece müslümanların entegrasyonun Ali Mete • amete@igmg.de sayfa 16 • Perspektif bir parçası olabileceği söylenmektup yoluyla gerekse de telefonlarla mekte, siz ne dersiniz? bize ulaşan insanlarımıza hocaları- Bizim için hutbeler önemli bir mız cevap vermektedir. Bunların bir irşad aracıdır. Hutbelerle Cuma cekısmı doğrudan cevaplandırılırken maati dediğimiz büyük bir kitleye ulaşbir kısmı kurulda mevcut olan diğer tığımız için daha çok imanî ve amehocaefendilerle istişare edildikten lî konuları ele alarak cemaatimizi irsonra cevaplandırılmaktadır. şad etmeye çalışıyoruz. Ayrıca günİlmî toplantılar ise şartlara göre demde olan gelişmeleri konu edinerek bazen Türkiye’de, ağırlıklı olarak cemaatimizi telkin ediyor ve inancımıza da Avrupa’da Genel Merkezimizde dayanmak suretiyle değerlendiryapılmaktadır. Bu toplantılarda alımelerde bulunarak bir gündem birnan kararlar, kamuoyu ile çeşitli liği oluşturmayı hedefliyoruz. yollarla paylaşılmaktadır. Henüz kaHutbenin dili konusunda bir rarı alınmamış bazı konular var ki, onşartımız bulunmamakta. 2004 yılından larla ilgili de önümüzdeki dönemde bu yana hutbelerimizi teşkilat siteyine bir araya gelinecek ve neticeye mizde Türkçe ve Almanca olarak yaulaşılacaktır diye ümid ediyoruz. yımlayarak herkesin istifadesine sunÖrneğin, İslamî kesim, helal gıdalar, maktayız. Bunun yanısıra Fransızca hazır gıdalardaki (jelatin, gliserin veya Flamence gibi dillere çevirilegibi) katkı maddeleri ve hükümleri rek Almanya dışı bölgelerimizde de ve talak (boşama) konusu karara bağHutbelerimizin Almanca veya kullanılmaktalar. Hutbelerimiz celanan konulardır. Kredili ve ipotekbaşka bir yerel dilde sunulmasımiyetlerimizin yapısı ve ihtiyacına göli alış-veriş, dinî açıdan (Ehl-i Kitap nın kanaatimizce iki faydası bure uygun görülen dillerde okunvs.) Avrupa’nın durumu gibi bazı kolunmaktadır. Evvela hutbenin maktadır. Ancak değişik dillerin konular, önümüzdeki toplantılarda nemesajı, yani içeriğinin yanısıra, nuşulduğu ülkelerde organize olticeye kavuşturulacaktır. Türkçe’de yer edinmiş din dilimimamız hasebiyle teşkilatımızın ortak - Peki, İrşad Başkanlığı’nın zin muhafaza edilmesi sağlandili Türkçe’dir. özdeşleştirildiği çalışma alanı maktadır. Diğer taraftan ise, değiHutbeler vasıtasıyla toplumsal kaolan imamlar konusuna geleşik dillerde okunulmasıyla, kullatılıma katkıda bulunulabilir mi solim..Özellikle Almanya’da imam nılan islamî kavramların o ülkerusuna gelince: İrşad Başkanlığı olaeğitimi bağlamında son dönemde nin dillerinde de yer edinmesine rak ana hedefimiz cemaatimizi irşad bir hayli tartışma ve gelişme var. yol açmaktadır. Bu da katılımın etmektir, yani Kur’an ve Sünnete uyÖzel veya devlet destekli projeler bir parçası olsa gerek. gun ve “İnsanların en hayırlısı insanlara yürütülmekte, İrşad Başkanlığı en faydalı olanıdır” hadisi düsturunimamlarımızın eğitimi alanında ne ca yaşamanın yollarını göstermektir. gibi çalışmalar yapıyor? Hutbelerimizin Almanca veya başka bir yerel dilde suSizin de ifade ettiğiniz gibi, Avrupa’nın genelinde, özelnulmasının kanaatimizce iki faydası bulunmaktadır. Evvela de de Almanya’da, Avrupalı imam yetiştirme konusunda hutbenin mesajı, yani içeriğinin yanısıra, Türkçe’de yer edinson zamanlarda bir hayli önemli gelişmelere şahit oluyomiş din dilimizin muhafaza edilmesi sağlanmaktadır. Diruz. Eskiden beri varolan ve kısıtlı da olsa İslam İlahiyatı ğer taraftan ise, değişik dillerde okunulmasıyla, kullanılan alanında çalışmalar yapan üniversitelerin arasına yeni baislamî kavramların o ülkenin dillerinde de yer edinmesizı merkezlerde bulunan üniversiteler de dahil oldu. Türne yol açmaktadır. Bu da katılımın bir parçası olsa gerek. kiye’de ilahiyat eğitimi almak üzere yönlendirilen ve bu ara- İrşad Başkanlığı ilahiyat alanında ihtisas birikimi da sayıları dört yüzlere yaklaşan bir potansiyel var. İrşad olan bir birim. İrşad programları ve hutbeler dışında birimi olarak bilhassa son konuda bizim de yönlendirmebu birikimden Müslümanlar nasıl istifade ediyor? lerimiz ve desteklerimiz mevcut. İrşad Başkanlığımıza bağlı olarak hizmet veren Din İstiBu noktadaki hedefimiz sosyal ve kültürel şartları, Avşare Kurulumuz, iki şekilde insanlarımıza hizmet sunmaya rupalı yerel dilleri bilen, şimdiki ve gelecek kuşaklarla ilişçalışıyor. Günlük olarak gelen sorulara cevap vermek surekiyi daha kolay kurabilen imam yetiştirmektir. Böyle dotiyle ve bir de zaman zaman yapılan ilmî toplantılar şeklinnanımlarla yetişecek imamlarımızın vizyon ve dinamizm de. Günlük hayatla ilgili soruların ilk muhatabı elbette sahibi önderler olmasını arzuluyoruz ve bunu da İslam Topimamlarımızdır. Gerek e-mail adreslerimize, gerek normal lumu Milli Görüş’ün başaracağına inanıyoruz. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 1 7 islam ve hayat Kader İnsanın Davranış Özgürlüğü Sorunu Kader ve irade kavramları açıklanırken, insanın sorumluluğunun izahını ve temellendirilmesini sağlayacak istikamette kurgulanmalı; başta ilim sıfatı olmak üzere Allah’ın diğer sıfatlarıyla ilgili beyanlarla birlikte mütalaa edildiklerinde, mantıkî tutarlılık ön planda tutulmalıdır. siyle veya daha güzeli, muntazam çalışan bir otomobil motorunun bütünüyle karbüratörünün, birbiriyle uyumlu olmak zaruretiyle örneklendirilebilir. Böyle bir motorun karbüratörü, motorun yapısına ve çalışma sistemine aykırı bir yapıda ve davranışta bulunamayacağı gibi, genel varlık içinde, gerek Allah’ın sıfatlarının gerekse insanın sıfatlarının, kâinatın sahip olduğu muazzam ahenk olgusu karşısında, birbirleriyle uyumsuzluk taşıKader ve irade kavramları açıklanırken, insanın soyamayacağı zarureti ortaya çıkar. O hâlde bugüne kadar rumluluğunun izahını ve temellendirilmesini sağlayacak irade, kader, sorumluluk, sıfatlar gibi hususların açıkistikamette kurgulanmalı; başta ilim sıfatı olmak üzere lanmasında sergilenen tutarsızlık ve çelişkili manzaraAllah’ın diğer sıfatlarıyla ilgili beyanlarla birlikte mütada, yukarıda arz edilen tarzda genel bir bakışın kullanılaa edildiklerinde, mantıkî tutarlılık ön planda tutulmalıdır. lamamış olmasının önemli etkisi olduğu kuvvetle muhBilindiği gibi, varlığı bir bütün hâlinde düşünmek mectemeldir. Konumuzla ilgili tarihî biburiyeti vardır. Allah’ın varlığıyla rikimin tümünde, anlatım tarzlarıbirlikte, insanın varlığı, bunların nın, verilen örneklerin farklılıkları dışındaki madde âleminin varİrade genel olarak en az iki şıktan göz ardı edilerek altındaki temel unlığı, özel ifadesiyle, Allah ile mâbirini tercih anlamında kullanılsurlara ulaşıldığında, yukarıda belirsiva, varlık olmaları açısından, maktadır. Mesela, “Bir şeyi irade tilen görünüm ortaya çıkacaktır. mutlak beraberlik hâlinde varettiği zaman, Onun (Allah’ın) emdırlar. Bu kavramlardan biri ri, o şeye ‘Ol!’ demesidir. O da heİrade olan Allah’ın sıfatları belirtilirmen olur.” (Yâsîn, 36/82) ayetinde İrade genel olarak en az iki şıktan ken kullanılan mantık, varlığın “Bir şeyi irade etmek” o şeyin “var birini tercih anlamında kullanılmakdiğer bir unsuru olan insanoğtadır. Mesela, “Bir şeyi irade ettiği zaolması” ile “var olmaması” şeklinlunun sıfatlarında kullanılan man, Onun (Allah’ın) emri, o şeye ‘Ol!’ mantıkla uyumluluk arz etmelidir. deki iki şıktan birincisinin tercihi demesidir. O da hemen olur.” (Yâsîn, Burada anlatılmak istenen husus, anlamındadır. 36/82) ayetinde “Bir şeyi irade etbir yönüyle, orman-ağaç ilişkiAhmet Arslan • ahmetasl@yahoo.com sayfa 18 • Perspektif mek” o şeyin “var olması” ile “var olması bu demektir. Şıklardan biolmaması” şeklindeki iki şıktan birinin önceden belirlenmiş (prederincisinin tercihi anlamındadır. terminasyon) veya önceden takdir Kelime olarak, ölçü, miktar, değer Tabiidir ki bu iki şıkkın her biri ayedilmiş (predestinasyon) olması gibi anlamlara gelen kader kelirı ayrı olabilir “mümkün” nitelikte durumunda ve buna bağlı olarak, mesi ve ondan türetilen fiil ve bulunmalıdır. Şıklardan birincisinasıl gerçekleşeceğinin önceden isimler birbirlerinden farklı olnin düşünülemediği “muhal” dubilinmesinde, irade kavramıyla makla birlikte, son tahlilde bu rumunda veya ikincisinin düşünübağdaştırılamayacak aykırılıklar anlamları ihtiva eden bir kullanılemediği “vacip” hükmünde, irabulunmaktadır. Kelam tarihinde ma sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de deden bahsetmek söz konusu olabu aykırılıkları ortadan kaldırmak bunun örnekleri mevcuttur. İmamaz. Kur’an-ı Kerim’deki irade keçabasıyla hemen hemen bütün nın şartı olarak kader, yaygın limesi ve müştakları incelendiği mantıkî alternatiflerin denendiğiolarak anlaşılan ve anlatılan net takdirde, kelimenin kullanıldığı ni müşahede ediyoruz. ifadesiyle, Kur’an-ı Kerim ayetlebağlam ne olursa olsun, tercih anBir grup, insanın irade ve fiillerinin dışındaki hadislerden deslamını ihtiva ettiği görülecektir. O rinin tamamen kendisi tarafından tek almaktadır. hâlde biz irade kavramını, ister Almeydana getirildiğini, bundan dolah’a, ister insana nispet edelim, her layı sorumlu tutulduğunu ve bu nokiki kullanımda da “tercih” (seçtada Allah’ın müdahalesi bulunme) kavramıyla ilişkilendirerek madığını ifade ederek önceden kullanacağız. Kur’an-ı Kerim’de herhangi bir takdir ve bilginin de irade, Cenabı Hakk’a nispet edilmevcut olmadığını belirtmiş ve mekte, özel ifadesiyle hem isim ve mantıkî bir uçta karar kılmıştır. hem de sıfat olarak yer almaktadır. Tabiidir ki mantıkî diğer uç bu Bu ifade, “usûl” terimiyle anlatırsak, görüşün tam zıddını teşkil etmekhakikat olarak kullanıldığında, kudtedir. Her şey Allah tarafından iraret, fiil, yaratma ve ilim sıfatlarıyde ve takdir edilerek yaratılır ve bunla telâzüm-i zarûrî (birbirinin varda kulun herhangi bir rolü ve katlığını zorunlu olarak gerektirmek, herhangi biri zikrekısı mevcut değildir. Bundan dolayı sorumluluğu da yokdildiğinde aynı anda diğerlerinin varlığının zorunlulutur. Mutlak tefviz ve mutlak cebr adını alan bu her iki ğu) ilişkisi içinde bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim ayetuç da, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden özenle seçerek yeleri, bütününe bakıldığında, Allah’ın iradesinin –tabii ki, terince destek alacak tarzda istidlallerde bulunmakta, aybütün mütelazımlarıyla birlikte– girişte de ifade edildikırı görüşü teyit eder mahiyetteki ayetleri ise ya te’vil etği gibi, mutlak, değiştirilemez, her şeyi kapsayan ve akmekte veya farklı vech-i istidlaller kullanmaktadırlar. sinin gerçekleşmesi düşünülemeyen nitelikte olduğunu belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim’de insana da irade nisKader pet edilmektedir. Bu sıfatla birlikte, iradeyi gerektiren Kelime olarak, ölçü, miktar, değer gibi anlamlara gefiillerin de insana nispet edildiği ve bundan dolayı da solen kader kelimesi ve ondan türetilen fiil ve isimler birrumlu tutulduğunu ifade eden onlarca ayet bulunmakbirlerinden farklı olmakla birlikte, son tahlilde bu anlamları tadır. Görüldüğü gibi insana nispet edilen iradenin gerihtiva eden bir kullanıma sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de buçek anlamda sorumluluğun temelini teşkil eden irade olanun örnekleri mevcuttur. İmanın şartı olarak kader, yaybilmesi için, irade edilen şeyin, her iki şıkkının, yani o gın olarak anlaşılan ve anlatılan net ifadesiyle, Kur’an-ı fiilin yapılmasının veya yapılmamasının, fail açısından Kerim ayetlerinin dışındaki hadislerden destek almako anda mümkün olması zorunluluğu vardır. İradenin hür tadır. “Biz her şeyi bir ölçüye (kadere) bağlı olarak yaMÄRZ • MART 2011 • sayfa 1 9 islam ve hayat rattık.” (Kamer, 54/49) ayetinde ise ya te’vil etmek ya da te’vilin bir açıkça görüldüğü gibi, varlık âlebaşka türü olarak, o devrin genelÖncelikle kader anlayışında, mindeki her şeyin ölçülebilir değerler geçer sosyal kültürünün bir ifadeinsanların fiillerinin, akıbetcinsinden bir ölçüsü vardır. Dolasi olduğu değerlendirmesiyle, tarihî lerinin ve şakî/saîd gibi niteyısıyla bu ifade, bugün yaygın anboyut içinde ele almak, en ihtiyatliklerinin Allah tarafından layıştaki kaderi kapsamamaktadır. lı yol olacaktır. Kader kavramının Kelamcıların sıklıkla başvurdukinsan sorumluluğunun temellenfert olarak yeri, zamanı ve biları bir anlatım vardır ki, bu anladirilmesini engellemeyecek, Alçimiyle ezelde belirlenmiş oltım, Allah’ın iradesini açıklamakta lah’ın sıfatları açısından problem çıduğu anlayışını, kısa ifadeyle kullanılır. Denir ki, her şey şu ankarmayacak ve insan zihninde çealın yazısını ihtiyatla karşılada taşımakta olduğu ölçülere sahiptir lişki rahatsızlığı uyandırmayacak, ma zarureti vardır. Şartlara (mukadderun bi mikdârihi). Bu ölaynı zamanda naslardan da destek bağlı değişken kader (eceli çüler bundan daha küçük de olaalabilecek tarzda ele alınması oldukça muallak) formülünde olduğu bilirdi, daha büyük de... Ama üçe zor ve hatta bir yönüyle imkânsız indirgenen bu ihtimallerden şu angörünse de, nispeten rahatlatıcı gibi çözümler de, netice itidaki ölçüleri tercih edilerek yarabir izah tarzını denemek istiyoruz. barıyla birincisinin açmazıntılmıştır. Ortada bir tercih bulunBu açıklamanın, bütünüyle bu dan kurtulamamaktadır. duğuna göre, bunun bir tercih edikompozisyon hâlinde olmasa bile, cisinin de bulunması gerekir. Çünbazı unsurlarının, tarihte muhtelif kü “tercih bilâ müreccih” aklen caâlimler tarafından ileri sürülmüş buiz değildir. lunduğunu biliyoruz. Burada “mukadder” kelimesi reel yapının taşıdığı ölçüler anlamında Kader mi Alınyazısı mı? kullanılmıştır. Kaderin, önceden taÖncelikle kader anlayışında, yin, belirleme (predeterminasyon) insanların fiillerinin, akıbetlerinin veya önceden takdir (predestinasve şakî/saîd gibi niteliklerinin Alyon) anlamında alınması ve naslalah tarafından fert olarak yeri, zarın, özellikle hadislerin, bu anlamı manı ve biçimiyle ezelde belirlendestekleyecek tarzda yorum ve istidlale tâbi tutulması, miş olduğu anlayışını, kısa ifadeyle alın yazısını ihtiyatinsan sorumluluğu kavramıyla bağdaştırılamayacağı gila karşılama zarureti vardır. Şartlara bağlı değişken kabi, Allah’ın adalet ve hikmet sıfatları başta olmak üzere der (eceli muallak) formülünde olduğu gibi çözümler diğer sıfatlarıyla olduğu kadar, birçok Kur’an ayetiyle de de, netice itibarıyla birincisinin açmazından kurtulabağdaştırılamaz karakter taşımaktadır. Bu bağlamda mamaktadır. Bunun yerine kader anlayışını şu tarzda ormütalaa edilen ecel, rızık gibi kavramlar için de durum taya koymak mümkündür. Bilindiği gibi fert olarak debundan farklı değildir. ğil de cins ve nevi olarak, mutlak mânâda, insan fiilleri İnsanların saîd (Allah katında mutlu, iyi insan) veiyi-kötü (hüsün-kubuh), bu fiillerin sonuçları da hayırya şakî (Allah katında cezalandırılacak, günahkâr, kötü şer şeklinde değer hükümleri taşımaktadır. insan) olacaklarının ezelde takdir edildiği bu durumun İşte bu fiillere bu vasıfları belirleyip takdir eden, inana karnında gerçekleştiği şeklindeki rivayetlerin, ya sıhsan aklı değil, bizzat Allah’tır. Mesela, hayra yardım ethatlerinde ya da muhtevaya bağlı olarak yorumlarında mek, kendiliğinden iyi değil Allah iyi dediği için iyidir. problemler vardır. Bu durumda özellikle hadis âlimleAllah bunu önceden takdir etmiş ve bildirmiştir. Akıl da rinin sıhhatinden en küçük tereddüt gösterdikleri bu çebunu kavrama yeteneğine sahiptir. Akıbetine mükâfat şit rivayetleri reddetmek, sahih ve sağlam görünenleri bağlanan fiil hayır, akıbetine ceza ve ikab (azarlama, bir sayfa 20 • Perspektif nevi cezalandırma) bağlanan fiil ise ya terke irca edilebilecek nihai iki şerdir. Mükâfat ve cezayı belirleyip alternatif önünde bulunduğunu Meselenin özeti olarak denitakdir eden ise Allah’tır. Hüsündeğil, önceden yazılmış bir senarlebilir ki; asıl olan mantıkî kubuh, hayır-şer kavramlarının bu yonun farkına varmadan rolünü bütünlük içinde, hem insan izahları Mâturîdî’nin Kitâbu’t-Tevoynayan aktör olduğunu anlatır hîd isimli eserinde yer almaktadır. ki, bu aktör, senaryoyu sahnede sponsorumluluğunu temellendiNitekim Âmentü’deki ve bil katane oynadığını ve kendi buluşlarecek hem de Allah’ın tenzih deri ifadesinin açıklaması olan rıyla tuluat yaptığını sanmaktadır. ve taziminde herhangi bir (hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ) Tabiidir ki bu formül, kişinin sokusura yol açmayacak biçimibaresi çok açık bir şekilde bunu anrumluluğunu temellendirmekten de, Allah’ın sıfatları bahsinin latmaktadır. Tevhid inancının esasuzaktır. Bir başka formül de kişilerin larını açıklayan “Âmentü” cümlebir fiili işledikten sonra, iyi ki böybir bütün olarak ele alınması sinde yer alan “ve bil kaderi” (kale yaptım yahut keşke böyle yapgereğidir. dere de inandım) unsurunu tefsir masaydım gibi ifadelerle o fiili hür edip açıklayan “hayrihi ve şerrihi miiradeleriyle kendilerine nispet etnallâhi Teâlâ” kısmında, “kader meleri ve sorumluluğu kabullendenince kastedilenin, hayrın hayır meleri şeklindedir. Bu formül de kaTanrısı, şerrin de şer Tanrısı şekderin önceden belirleme ve takdir linde düalist şirk anlayışı değil, her anlamlarının reddi hâlinde değer taikisinin de belirleyip takdir edici kayşır, aksi hâlde bir önceki problem, nağının sadece Allah olduğu vurgeçerliğini aynen sürdürmektedir. gulanmaktadır. Kader kavramının özetle bu Sonuç çerçevede ele alınması hâlinde, geMeselenin özeti olarak denileleneksel nitelikte birçok problem bilir ki; asıl olan mantıkî bütünlük ortadan kalkmış olacaktır. Tabiidir içinde, hem insan sorumluluğunu ki sistemin diğer kısımlarının da bu temellendirecek hem de Allah’ın tenanlayış istikametinde gözden gezih ve taziminde herhangi bir kuçirilmesi gerekmektedir. Kaza ve kader kelimeleri, basura yol açmayacak biçimde, Allah’ın sıfatları bahsinin zen eş anlamlı, bazen biri diğerinin yerine kullanılan, farkbir bütün olarak ele alınması gereğidir. lı anlamlı manzaralar arz etmektedir. Bununla birlikte bütün yönleriyle kader inancına ait Bununla birlikte kaderin önceden takdir, kazanın ise bahislerin bu açıdan değerlendirilmesine, tabiidir ki, bu yeri ve zamanı gelince gerçekleştirme şeklindeki kullafaaliyetlerde Kur’an ayetleri ve hadislerin istidlale tâbi nımları bilinen yaygın telakkilerdir. Biz bu farklı kullatutulması ve yorumlanması sırasında son derece kıymetli nımlar üzerindeki tartışmaları konumuzun açıklanmatarihî birikimin yanında çağımızın yeni ve güncel verisı noktasında önemli bulmuyoruz. Çünkü her iki anlalerinden de azamî ölçüde yararlanılmasına ihtiyaç varyışta da zaten esas problemi teşkil eden, önceden belirdır. Bu bakış açısıyla yüründüğü takdirde “Kader ve İnleme ve takdir unsuru bulunmaktadır. Kaderi bu anlasanın Davranış Özgürlüğü Sorunu” bahsinde insanın davmıyla kabul edenlerin, insan sorumluluğu açısından ranışlarında özgür olduğu, bundan dolayı sorumlu tugörünen sıkıntıyı gidermek için buldukları formül, kişitulduğu ve “alın yazısı” anlamında değil, yukarıda belirtilen nin kendi kaderinin ne olduğunu bilmediği, bu yüzden biçimdeki bir kader anlayışıyla buna paralel, Allah’ın ilim davranışlarını belirlemede sorumluluğun kendisine ait sıfatı anlayışının problem teşkil etmediği sonucuna vabulunduğu şeklindedir. Bu ise, kişinin bir fiili işleme verılacaktır. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 2 1 islam ve hayat Ziyaret Geleneğimiz Hulusi Ünye • mhulusiunye@hotmail.com Ziyaret, Arapça asıllı bir kelime olup, biriyle görüşmeğe, bir kimseyi görmeye varmak manâlarına gelir. Dinimiz İslâm, müminleri kardeşler olarak nitelendirir; onların birbirlerini sevmelerini, saymalarını ve birbirlerine yardımcı olmalarını emreder: “Müminler ancak kardeştirler” (Hucurât Sûresi, [49:10]), “İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın” (Maide Sûresi, [5:2]) ayetlerinde olduğu gibi. İnsanlar arasında sevginin yeşermesine yardımcı olan en önemli vesilelerden birisi ziyaretlerdir. Bu bakımdan İslâm Dini ziyaretlere büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber (as), bir hadis-i şerifinde: “Allah için bir hastayı veya bir Müslümanı ziyaret eden kişinin Cennetteki yerini hazırladığını haber vermiştir.” 1 Ziyaretin; hasta ve hastahane ziyareti, nezaket ziyareti, bayram ziyareti, mapushane ziyareti gibi çeşitleri vardır. Ayrıca dua ve ibadet amaçlı ziyaretler de vardır ki, kabir ziyaretinde bulunup dua etmek, Ka’be ve Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret ederek, Hac ve Umre yapmak ve Peygamber Efendimiz (as)’ı ziyaret etmek bunlar arasında bulunur. Hısım ve akrabaların ziyaret edilmesi başlı başına bir ziyaret çeşididir ki, buna “sıla-i rahim” de denilir. Ziyaretleşmelerin, sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi açısından son derece ehemmiyete sahip olduğunda şüphe yoktur. Yukarda da işaret edildiği gibi, ziyaretleşme hadisesi insanların birbirleri üzerindeki temel haklarından bir tanesi olduğunu Peygamberimizin rivayet edilen şu hadisinden de anlıyoruz: “Rasûlüllah (sav), Müslümanlara yedi şeyi yapmalarını emretmiş, yedi şeyden de kaçınmalarını istemiştir. Yapılmasını istediği şeyler şunlardır: Cenazenin arkasından gitmek, hastaları ziyaret etmek, dâvete icâbet etmek, mazluma yardım etmek, verilen sözü, yapılan yemini yerine getirmek, verilen selamı almak, aksırana dua etmek.” 2 Dikkat edilirse görülür ki, hadis-i şerifte, insan ilişkilerinde önemli olan hususları birer birer sayıyor ve insanî ilişkilerin canlı tutulması isteniyor. Bilhassa hasta ziyareti, yapılan davete icabet, cenaze merasiminde hazır olmak gibi hayatî önemi olan sosyal olaylarda insanların birbirinin yanında hazır olmaları tavsiye ediliyor. “Esiri kurtarınız, açı doyurunuz, hastayı ziyaret ediniz” 3 hadis-i şerifi de yukardaki hadisi destekleyen bir mesaj iletiyor. Gerek hasta ziyareti, gerekse diğer ziyaretler, toplumda sevgi ve güven duygularını pekiştirir; ferdleri, birlikte yaşa- sayfa 22 • Perspektif ma kültürünü kazanmış toplumların oluşmasına imkân sağlar. İnsanlar, ziyaretleşme sebebi ile birbirlerini daha yakından ve daha iyi tanıma fırsatlarını elde etmiş olurlar. Varsa birbirlerinin sıkıntı ve problemlerini öğrenmiş olurlar ve beraberce hal çareleri ararlar, kararları daha doğru verme imkânına sahip olurlar. Kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmezler; geleceğe güvenle bakan bir toplum haline gelirler. Sevinçli ve üzüntülü anlarında kardeşlerini yanlarında gören Müslümanlar, gerçek huzur kaynağını bulmuş olurlar. Ziyaretleşmeler, sadece dünyevî açıdan fayda temin etmenin yanında âhiret itibariyle de manen insana önemli getiriler sağlar. Sırf kardeşini memnun etmek için ziyarette bulunan müminden Allah (cc) razı olur ki bu da kazançların en faziletlisidir. Bir kudsi hadis-i şerifte Allah Rasulü (as) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve Celil olan Allah kıyâmette: ‘Ey Âdemoğlu! Ben hasta oldum da sen beni ziyaret etmedin!’ buyurur. Kul: ‘Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben sana nasıl hasta ziyareti yapabilirim?’ diye sorar. Allah (cc): ‘Sen bilmez misin ki, benim filanca kulum hasta olmuştu da sen onu ziyaret etmemiştin. Yine bilmez misin ki eğer sen onu ziyaret etseydin, muhakkak beni onun yanında bulacaktın (yani, benim sevabımı ve ikramımı onun yanına bulacaktın)’ buyurur” 4 Bir başka hadis-i şerifte de, Hz. Peygamber (sav): “Hasta ziyareti yapan kişi, (hastanın yanından) dönünceye kadar, kendisini cennete ulaştıracak bir yol üstündedir” 5 buyurmuştur. Bütün bunlar gösteriyor ki, ziyaretler, özellikle hasta ziyareti, Müslümanı, Allah rızasına ulaştıracak ahlâkî davranışlardan biridir. Bir Müslüman, fırsat buldukça, ana-baba gibi en yakın akrabalardan başlamak üzere, bütün yakınlarını, komşularını, tanıdıklarını, arkadaşlarını ve dostlarını ziyaret etmeye devam etmelidir. Bu anlamda bayram günleri, düğün, nişan, sünnet ve cenaze gibi olaylar çok iyi değerlendirilmelidir. Tebrik, geçmiş olsun veya taziye ziyaretleri aksatılmamalıdır. Eski Anadolu kültüründe ve aile yapısında üç kuşak bir arada ve bir evde yaşarlardı. Bu da aile ve akrabalık bağlarının canlı bir şekilde devamını sağlardı. Fakat zamanımızda sosyal şartların da zorlaması ile gençler evlenince yeni yuva kurmakta ve baba evini terketmektedirler. Ana ve babalarından ayrı yerlerde yaşayan insanlar her fırsatta büyüklerini ziyaret etmelidirler. Elbette diğer akrabalar da unutulmamalıdır. Bu ziyaretler “sıla-i rahim” sayılmış ve dinimizde üzerinde ehemmiyetle durulan görevlerden kabul edilmiştir. Peygamber Efendimiz (as), zaman zaman sebepli sebepsiz ashabını evlerinde ziyaret eder, ikramlarını kabul eder, onlara dua eder ve bazen onların evlerinde namaz kılardı.6 Sa- habe-i kiram da bu anlamda çok güyorsa sabırla dinlenmeli; onları sıkazel örnekler sergilemişlerdir. Örneğin, cak ve üzecek söz ve davranışlardan saEv ziyaretleri, cemaat ziyaHz. Selman (ra), Medâin’den Şam’a kınılmalı, güler yüz ve tatlı sözle göretleri, kardeş cemiyet ziyakadar gidip Ebû’d-Derdâ’yı ziyaret nülleri hoş edilmelidir. Tebrik, geçmiş retleri, düğün, nişan, sünnet edermiş; 7 Kûfe’den Medine’ye sırf kenolsun ve taziye ziyaretlerinde dua disini ziyaret etmek üzere gelen arkaedilmeli ve iyi dileklerde bulunulmave taziye ziyaretleri ve varsa daşlarına Abdullah b. Mes’ud (ra), “Siz lıdır. Ziyaret edilen kişi bir hasta ise, mapushane ziyaretleri evvel böyle devam ettiğiniz müddetçe huzur onu umutlandırıcı sözlerle teselli etemirde ihmal edilmemesi 8 içinde yaşarsınız.“ dermiş. Bu iki örmeli ve ona moral verilmelidir. Dokgereken ziyaretlerdir. nek şunu gösteriyor ki, o zamanın çok tor, hastanın yanına girilmesini, onunzor olan ulaşım şartlarına rağmen, la konuşulmasını yasaklamışsa bu yaSahabenin birbirini ziyaret etmek için sağa uyulmalıdır. Ziyaretlerde hediyeler uzun mesafeler katetmesi konunun önetakdim edilmeli, ihtiyacı varsa malî yarmine işarettir. Dayanışma ve yardımdımlarda bulunulmalıdır. Rasûlüllah laşmanin yaygın hale gelmesi ve top(sav), bir hastayı ziyarete gittiği zaman, lumun huzurla dolması ziyaret mesa“Bismillah” diyerek, elini hastanın ağfesinin uzatılmamasıyla doğru orantılıdır. rıyan yerine’ kor ve “Geçmiş olsun” buDinimizde ziyaretleşme konuyururdu.” Hz. Selman (ra) der ki: sunda gereken bir husus da, sadece Müs“Peygamber (sav), ben hasta iken zilümanların birbirini ziyaret etmesi yaretime gelmişti. Çıkarken şöyle budeğil, gayr-i müslimlerin de zaman zayurdu: “Selman! Allah şifâlar versin. Güman ziyaret edilmesi gerekliliğidir. nahını affetsin. Ölünceye kadar bedenine Enes b. Mâlik (ra)‘den gelen bir rivasıhhat, dinine kuvvet versin.” 10 Farklı ve uzak mesafelerde ikamet ediliyor ise veya başyete göre Peygamber Efendimiz (s.av.) bir Yahudi gencini haska sebeplerle bizzat gidilerek ziyaret edebilme imkânı yokta olduğu sırada ziyaret etmiştir. 9 Avrupa’da azınlık olarak yaşayan biz Müslümanların birsa, o takdirde, bir başkası aracılığı ile veya mektup, telefon, birimizi ziyaret etmemizin gerekliliği konusunda zerrece şek ya da internet gibi ulaşım vasıtaları ile selam, sağlık ve şifâ dive şüphe etmeye mahal yoktur kanaatindeyiz. Ev ziyaretlelekleri iletilebilir ki, bu da pek güzel bir davranış olur ve ziri, cemaat ziyaretleri, kardeş cemiyet ziyaretleri, düğün, niyaret yerine geçer. şan, sünnet ve taziye ziyaretleri ve varsa mapushane ziyaretZiyaretleşmede hediyeleşmek de güzeldir. Muhabbete leri evvel emirde ihmal edilmemesi gereken ziyaretlerdir. Bivesile olur. Nitekim Peygamber Efendimiz (as), “Hediyeleşireyselleşmenin en koyu iklimini yaşayan Avrupa’daki Müsniz ki, birbirinize sevginiz artsın” 11 “Size herhangi bir iyilikte bulunana mukabele ediniz. Verecek bir şey bulamazsanız, ona dua lümanlar, dinimizin bu noktadaki uygulamalarından hareketle, ediniz ki, kendisine mukabelede bulunduğunuz bilinmiş olsun” 12 cemaatleşmeyi gerçekleştirmek zorundadırlar. Bunu da zibuyurarak buna işaret buyurmuştur. Öyle ise, hem dinimizde yaretleşmelerle gerçekeleştirebileceklerini unutmamalıdırlar. hem de kültürümüzde çok önemli bir yere sahip olan ziyaretZaten sayı itibariyle az olan Müslümanlar, bir de birbirleriyleşme kültürünü aramızda canlı tutalım, birbirimizi arayıp sole ilişkiyi kesme noktasına ulaşırlarsa, Müslüman kimliğini taralım, gönüller kazanalım. “Sevelim, sevilelim; dünya kimseye kalşıma konusunda zorlanırlar. Cemaat olarak hareket etmeye son derece ehemmiyet veren bir dinin mensubu olan Müsmaz” diyen Yunus’un dizelerini kendimize düstur edinelim. lümanların, birbirinden kopuk ilişkiler içinde bir yaşam tarzı benimseleri yakışık almaz. 1 Hucurat, 49:10 Ziyaretleşme aynı zamanda bir nevi ibadet anlamı taşı2 Maide, 5:2 ması yönüyle, yerine getirilirken gözetilmesi gereken bazı ku3 Tirmizî, Birr 64 rallar vardır ki, onlara da riayet edilmelidir: Ziyaret için uy4 Buharî, Cenaiz, 2; Müslim, Selâm,4-6 gun zamanı kollamak gerekir. Uyku, yemek ve iş saatleri zi5 Tecrid, VIII, 404 6 yaretleşmeye uygun olan zamanlar değildir. Görüşmelerde Müslim, el-Birr ve’s Sıla, 43 7 Müslim, el-Birr ve’s-Sıla, 39 temiz ve derli toplu bir kıyafet giyilmeli; kir-pas içinde, da8 Buhârî, Edeb, 65 ğınık elbise ile ziyarete giderek ziyaret edilen insanlar rahat9 Buharî, Edeb, 65 sız edilmemelidir. İmkân olursa ziyaret önceden haber verilmeli 10 Y. Kandehlevî, Hayatu’s Sahabe, III, 1038 ve ziyaret belirlenen zamanda yapılmalıdır. Ziyarete gidile11 Tecrid, IV, 349, 350 cek insanın kapısı çalınmalı, haber verilmeli ve selamlaşarak 12 Y. Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, III, 1114 13 ve müsaade edildiği zaman içeri girilmelidir. Ziyareti yapılan Buhari, El-Edebü’l Müfred, 2/383, Hadis No: 612; Mecmau’z Zevaid ve Menbau’l Fevaid, Babu’l Hediyye, 4/146, Hadis No: 6716 insanın hal ve hatırı sorulmalı; sevinç ve kederi paylaşılma14 Ebu Davud Zekat 8 lıdır. Ziyaret uzun tutulmamalı; yaşlı insanlar ziyaret edili- MÄRZ • MART 2011 • sayfa 2 3 islam ve hayat “Bu sûre insanlara yeterdi” Asr Sûresinin Düşündürdükleri Ali Mete • amete@igmg.de “Asra yemin ederim ki; insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr Suresi, [108:1-3]) Asr Sûresi, Mekke döneminin ilk yılında inmiş olup üç ayetten oluşmaktadır. Sûre, adını ilk ayette geçen “asr” kelimesinden almıştır. Asr Sûresi kısa olmakla beraber Kur’an’ın özü olarak nitelendirilmiştir. Bu sebeple İmam Şafiî bu sûre hakkında: “Şayet Kur’an’da başka bir şey nazil olmasaydı bu sûre insanlara yeterdi. Çünkü o Kur’an’ın bütün bilgilerini içine almıştır,” demiştir. Taberani, Ebu Huzeyfe’den şöyle etmiştir. “Resûlullah (sav) ashabından iki kişi karşılaştıklarında biri diğerine Asr Sûresi’ni okumadan, sonra da biri diğerine selam vermeden ayrılmazlardı.” Asr Sûresi’nde Allah, nasıl bir insan istediğini ve bu insanın hangi meziyetlere sahip olması gerektiğini özlü bir şekilde ifade eder. Buna göre ziyanda bulunan insan, ancak iman ve bu imanı sâlih ameller ile ispatlayarak, yani hakkı ve sabrı tavsiye ederek kurtulabilir. dim”. İnsanın temel sermayesi ömrüdür. Bu sermaye güneşin altındaki buz gibi hızla erimektedir. Eğer insan bunun farkında olmadan bilinçsizce yaşarsa ömrünü ziyan eder ve bu onun hüsranına neden olur. Hızla geçen zamanı bu dört özellikten yoksun geçiren bir insan, dünyada ne işle meşgul olursa olsun, hayatını boşa harcamış kabul edilir. Kârlı çıkanlar ise ancak iman ve sâlih amel sahibi olanlardır. Dolayısıyla akıllı insan, zamanın Allah’ın bir nimeti olduğunu anlamış, kendisini zamanın içinde kaybetmemiş, zamana kul olmamıştır. Zamanın kendisi için yaratıldığını ve kendisine Allah tarafından bir imkân ve emanet olarak verildiğini kavramış, kendisine verilen zamanı Allah’ın, anne ve babanın, akrabalarının, eşinin, işinin, ilmin, bedenin vs. haklarını vermek için kullanılması gerektiğini anlamış insan, gerçekten ziyandan kurtulmuş olur. İman İman etmek; Allah’a ve onun bizlere göndermiş olduğu her şeye inanıp bunu dil ile söylemektir. Allah’ın bizden istediklerine ve inan dediklerine kesin olarak inanmaktır. Aslında iman Allah ile yapılmış bir sözleşmedir. Nasıl ki sözleşme yaparken kişiye bazı yükümlülükler, sorumluluklar ve şartlar sunulur ve kişi bu şartları kabul edip altına imza atarsa Allah’a iman etmek de aynı bunun gibidir. Allah’a iman etmekle insan Allah’ın emir ve yasaklaAsr ve Ziyan rına uyacağına, her şart ve zeminde Allah ve Resulunun yoAsr kelimesi; “hapsetmek, menetmek, sıkıp suyunu çılunu takip edeceğine, Resulullah’ın sünnetine uygun yakarmak” gibi anlamlara geldiği gibi “mutlak zaman” diye şayacağına söz vermektedir. Sonra da Kelime-i Şehadet getefsir edenler de vardır.Müfessirlere tirerek bir nevi imza atmış olur. göre, zamana ve önemine, ömrünü İmanı sayesinde insan, sadece düngereksiz işlerle geçirenlerin ziyaya nimetlerine ve dünya hayatının imAsr kelimesi; “hapsetmek, menetna uğrayacaklarına ve ondan ankânlarına dört elle sarılmaktan kurtumek, sıkıp suyunu çıkarmak” gibi cak Asr Sûresi’nde sayılan özellup, Allah katında iyi bir yer elde edeanlamlara geldiği gibi “mutlak liklere sahip olanların kurtulabilmek için çalışır. İyiliği sırf iyilik olduğu zaman” diye tefsir edenler de varcağı gerçeğine dikkat çekilmekiçin, Allah istediği için yapar. dır. Müfessirlere göre, zamana ve te. Hayata anlam veren imandır. İyiliönemine, ömrünü gereksiz işlerle Büyük müfessir Râzî şöyle ğin her türüsü, imandan dal budak sageçirenlerin ziyana uğrayacaklaanlatır: “Buz satan birisi pazarda rar. Meyvelerin hepsi buna bağlıdır. İman rına ve ondan ancak Asr Sûreşöyle bağırıyordu: ‘Sermayesi eriolmadan iyiliğin her dalı solmaya ve kusi’nde sayılan özelliklere sahip yen bu şahsa merhamet edin’. rumaya mahkûmdur. Nitekim olanların kurtulacağı gerçeğine Onun bu sözünü duyunca: ‘Bu Kur’an’da “Rabbini inkar edenlerin iyi davdikkat çekilmekte. söz Asr Sûresi’nin anlamıdır,’ deranışları fırtınalı bir günde şiddetli rüz- sayfa 24 • Perspektif garda savrulan küle benzer, yaptıkları iyi işler karşılığında ellerine hiçbir şey geçmez. İşte koyu sapıklık budur.” (İbrahim Suresi, [14:18]) Yine Allah Kur‘an‘da gerçek imanın ne olduğu şu ayetlerle açıklamıştır: “Mü’minler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir.” (Enfal Suresi, [8:2]) “Mü’minler onlardır ki Allah ve Resulüne inandılar, sonra şüphe etmediler.” (Hucurat Suresi, [49:15]) “Rabbimiz Allah deyip, doğru yolda sebat edenler.” (Fussilet Suresi, [41: 30]) Kur’an ve Sünnet’te farklı ve kesin ifadelerle hakkı tavsiye etmek emredilmiş, iyiliği emredip, kötülükten menetmek Mü’minlere farz kılınmıştır. Toplumda her fert sadece kendisi; hakkı, doğruyu ve adaleti yerine getirmekle kalmamalı, aynı zamanda başkalarına da tavsiye etmelidir. Bir toplumu manevi boşluktan ve ahlâki zafiyetten korumak ancak bu şekilde olur. Eğer bir toplumda bu anlayış yoksa, işte o topİnsanın hüsrandan kurtullum, hüsrandan kurtulamaz. ması için gerekli olan ikinci Asr Sûresi’nde hakkın tavsiye edilözellik sâlih ameldir. Sâlih mesinin yanında kişinin ve topluamel büyük küçük her türlü Sâlih amel mun hüsrandan kurtulması için, İnsanın hüsrandan kurtulması sabrın tavsiyesi de şart koşulmuşiyilik demektir. İman ettikiçin gerekli olan ikinci özellik sâlih tur. Buradaki tavsiye, Türkçe’deki ten sonra sıra onun tezahürü ameldir. Sâlih amel büyük küçük her tavsiyeden daha kuvvetli mana ifaolan sâlih amele gelmektetürlü iyilik demektir. İman ettikten de eder ki, bir şeyin yapılmasının isdir. İman ile amel ilişkisi kök sonra sıra onun tezahürü olan sâlih tenmesi anlamına gelir. Sabır sadece ve ağaç ilişkisi gibidir. amele gelmektedir. İman ile amel ilişdoğru olanı yaşarken uğrunda karkisi kök ve ağaç ilişkisi gibidir. Eğer şılaşılan bütün zorluk, musibet, zatoprakta kök olduğu halde ağaç rar ve mahrumiyetler karşısında meydana gelmiyorsa, bu onun topsebat etmek değildir. Sabır aynı rakta gömülü kalmış olması anlamına zamanda “İnsanın kendisini hak gelir. Sâlih amel onun topraktan üzerinde sabit kılmasıdır” da, yani çıkmış halidir. nefsin isteklerine karşı sabırlı olOnun için Kur’an’da verilen masıdır. Aynı şekilde sabır “Almüjdeler iman ile beraber sâlih amel lah’ın emirlerine sabretmek” anlaişleyenler için geçerlidir. Bu sûrede mına da gelir. Zamana kul olmak isbize sâlih amel olmadan sadece temeyen bir insan hüsrandan kuriman ile insanın hüsrandan kurtutulmak için iman ettikten sonra lamayacağı da anlatılmaktadır. ZaAllah’ın emirlerine riayet etmeli ten Kur’an da bir “amel kitabı”dır. Rave bu yolda sabırlı olmalıdır. sulullah’ın ahlâkı ve sahâbenin yaşayış Kur’an’da övülen ve tavsiye editarzı Kur’an’dır demek, Kur’an’ı bir hayat kitabı olarak anlen sabır, iman ve sâlih amel yolunda olan sabırdır ki; bu ladıkları anlamına gelir. bir bağlılık göstergesidir. Bakara Sûresi’nde Allah şöyle buSâlih amel işlemek demek, yapılan bütün ibadetlerde yurur: “Sabredenleri müjdele ki; onların kendilerine bir muihlaslı olmak demektir. Yani yaptığın bütün işleri sadece sibet geldiği zaman, ‘Biz herhalde Allah’a yönelmişiz ve mutAllah rızası için, sırf Allah istediği için yapmaktır. Yapılan laka ona dönüp varacağız’ derler. İşte Rablerinden mağrifet ibadetlerin olmazsa olmaz şartları huşû ve ihlastır. Kılınan ve rahmet hep onların üzerinedir.” (Bakara Suresi, [2:156namazı huşû ve ihlaslı olarak kılmak gerekir. Nitekim in157]) Ancak, haksızlığa ve yanlış olana rıza göstermek ya sanı kurtuluşa erdirecek ibadetinin çokluğu değil, ihlasla da her türlü kötülüğe katlanmak, kötülükler karşısında suyerine getirmesidir. sup kalmak sabır değildir. Karşılıklı olarak sabrı emretmek insanın gücünü arttırır. İnsanlar arasında toplumsal dayanışmayı Hakk ve sabır harekete geçirir, insanları sevgi, azim ve sebatla donatır. Eğer iman etmek ve sâlih amel işlemek yeterli olsayKısacası Kur’an’da, insanlığa her an erimekte olan ömür dı sûre burada biterdi. Fakat sûrenin devamında hakkı sermayesi karşısında ziyandan kurtulmanın yolunu en veve sabrı tavsiye etmenin gerekliliği ifade edilmektedir ki; ciz bir şekilde bu sûrede açıklamaktadır. İnsana düşen, hakkın ve sabrın emredilmesi sâlih amele birer örnek teşbu hakikatı derin derin düşünmek ve gereğini yerine gekil eder. tirmektir. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 2 5 islam ve hayat İcmâ Tarihî süreç içinde İslâm Hukuku’na temel kaynak olarak genellikle dört ana kaynak kullanıla gelmiştir: Kur’an, Sünnet, İcmâ ve Kıyas. Vahiy olarak Kur’an, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Sünneti ile beraber temel kaynağı teşkil ederler. Âlimlerin görüş birliğinde olma hali olan İcmâ ile, temel kaynaklarda var olan delillerin buna benzer olaylara emsal gösterilmesi demek olan Kıyas da fıkhın kaynaklarındandır. ra varmak“ mânasında kullanılmıştır. Hadislerde ise niyetin açıklanması bağlamında isti’mal edilir. Lügatte ise İcmâ, bir hususta görüş birliği etmek, yahut azim sahibi olmak mânasına gelmektedir. İslam fıkhı ıstılahında ise, İcmâ için değişik tarifler yapılmıştır. Ancak şu tarif diğerleri arasında en fazla yaygınlık kazanmış olan tarifdir: „İcmâ Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ebedî âleme irtihalinden sonra onun ümFıkıh (İslâm Hukuku) ilmi, günümüze uzun bir gelişmetinden olan müctehidlerin dinî bir hüküm hakkında, her me sürecinden geçerek gelmiştir. Bugün kendisinden fıdevirde, hep aynı görüşü savunmalarıdır. “ kıh oluşturulabilecek çeşitli kaynaklar ve usûller vardır. Faİcmâ’yı daha iyi anlamak için tarihî seyrine bir göz atkat, tarihî süreç içinde İslâm Hukuku’na temel kaynak olamak zaruret arzetmektedir. Efendimiz’in (s.a.v) 632 senesinde rak genellikle dört ana kaynak kullanıla gelmiştir: Kur’an, dar-ı bekâya irtihalinin ardından İslâm tarihinde yeni bir Sünnet, İcmâ ve Kıyas. Vahiy olarak Kur’an, Peygamber safha başlamıştır. Efendimiz, kendi zamanında insanların Efendimizin (s.a.v.) Sünneti ile beraber temel kaynağı teşsuallerine ve meselelerine aldığı ilahî destek sebebiyle kat’i kil ederler. Âlimlerin görüş birliğinde olma hali olan İcmâ cevaplar verebiliyordu. Efendimiz’den (s.a.v) geriye ise Kur’an, ile, temel kaynaklarda var olan delillerin buna benzer olaySünnet ve ictimaî hafıza kalmıştır. lara emsal gösterilmesi demek olan Kıyas da fıkhın kayMüslümanlar büyük bir mesele ile karşı karşıya kalmışlardı. naklarındandır. Fıkıh ilminin bir disiplin olarak hangi yönZira o dönemde hadisler günümüzde olduğu gibi düzenli temlerle iş göreceği meselesi ile ilgilenen sahaya ise Usûl’ül ciltler halinde bulunmuyordu ve herkesin istifadesine açık Fıkh (Fıkıh Usûlü) denir. Muhammed Hamidullah bu nedeğildi. O zaman herkes farklı sayıda hadis bilmekte idi ve denle İmam Şafiî’nin (öl. 820) belbu nedenle Efendimiz’i (s.a.v.) farklı bir ki de Hukuk’u bilim olarak ilk deaçıdan degerlendirmekte idiler. Efenfa tesis eden kişi olduğunu yazar. dimiz’den sonra ümmeti idare eden Vahiy olarak Kur’an, Peygamİcmâ, genellikle üçüncü delil olahalifeler ile diğer idareciler de, bizzat hüber Efendimizin (s.a.v.) Sünrak zikredilmektedir, ancak hem küm verme mecburiyeti ile karşılaştıkneti ile temel kaynağı teşkil geçmişte hem de günümüzde İclarından dolayı, içinden çıkamadıkları eder. Âlimlerin görüş birlimâ’nın meşruluğu ve neleri ihtimeselelerle alâkalı bir sünnet araştırması ğinde olma hali olan İcmâ va ettiği tartışma konusu olmuşyapmak zorundaydılar. Bir hususta birile, temel kaynaklarda var tur. den fazla rivayet olduğunda ise ictihad Burada kullandığımız mânayolu ile rivayetin lehine yahut aleyhine olan delillerin buna benzer sı ile İcmâ Kur’an’da geçmekarar verilirdi. Bununla alâkalı olarak Efenolaylara emsal gösterilmesi mektedir. Fakat, aynı kökten tüdimiz’in (s.a.v.) Şûra’ya danışması gibi demek olan Kıyas da fıkhın remiş kelimeler muhtelif ayetfiilleri halifeler tarafından da devam etkaynaklarındandır. lerde „bir hususta kat’i bir karatirilmiştir. Mehmet Genç • mehmet-genc@gmx.de sayfa 26 • Perspektif İslâm Hukuku’nun kanunlaştınırlarının dışına da çıkarmasıdır. rılmamış olması bir dizi zorlukları da İcmâ fikrini temellendirmek için beraberinde getirmekteydi. Normbaşka denemelerde de bulunullara ve düzenlemelere duyulan topmuştur. Mesela sosyo-politik dulumsal ihtiyaç yargının sürekliliğini rumlar ve Roma Hukuku’nun tesirde etkiliyordu. Hâkimlerin bir gün leri bu meyanda anılanlar arasındabaşka, ertesi gün daha başka bir hüdır. Buna rağmen, İcmâ fikrinin teküm vermesi hiç kimsenin yararına melinde fıkhî bağlam daha da öne çıkolacak bir tutum değildi. Süreklilik maktadır. Şunu da zikretmeden geçve (keyfîliğe karşı) hukukî güvence memeliyiz ki, çok sayıda fıkhî mesele meselesi nedeniyle, Efendimiz’in hakkında görüş birliği mevcut idi ve İctihad, dün olduğu gibi buebedî aleme göçmesinden sonra, bu görüş birliği olan hükümler, songün de hem bir takım imdaha önce verilmiş hükümler daha raki nesillere bu şekilde aktarılmışkânlar sunmakta, hem de bafazla önem kazanmış oldu. Böylece tı. Sonraki nesiller de, hataya düşme ilk olarak daha önce verilmiş hükmün riskini asgarî düzeye indirebilmek için, zı tehlikeler arzetmektedir. misâl teşkil etmesi için davayı çözüp Efendimiz’in (s.a.v.) zamanına kroBir âlimin hüküm inşa edeçözmediğine bakıldı. Bu bağlamda nolojik olarak daha yakın olan geçbilmesi, fıkhın esnekliği saMedine âlimleri ve ahalisi daha humişte verilmiş olan hükümlere sürekli yesindedir. Bununla beraber susî bir konuma sahib olmuşlardır. müracaat etme yolunu seçmişlerdir. Kur’an ve Hadis gibi önemli Efendimiz (s.a.v.), Medine topBu durum İmam Şafiî gibi birçok lumunun hem lideri hem de en yükâlimi, uygulamada mevcut olan bir kaynaklara bakarken keyfîlisek yargı mercii konumunda bulugeleneği yöntemsel-kuramsal bir ğe kaçma tehlikesi de söz konuyordu. Başka hiçbir yerde Mediçerçeveye oturtmaya itti. Âlimleri bunusudur. ne’de verdiği kadar hüküm vermena iten ve hiç de önemsiz sayılamamiştir. Efendimiz’in (s.a.v) Medine’de yacak bir başka neden ise müctebu kadar uzun süre yaşamış ve etki hidlerin nisbeten serbest bir şekilde etmiş olması daha sonraki nesillerictihat yapmaları nedeni ile temel mede Medine ahalisinin amellerine aytinleri (Kur’an ve Sünnet) bilerek ya rı bir önem verilmesine neden olda bilmeyerek tahrif etmeleri tehlimuştur. İmam Mâlik (öl. 795) Mekesi idi. dine’deki tarz-ı hayatın Efendimiz’in İctihad, dün olduğu gibi bugün (s.a.v.) sünnetini yansıttığı ve rivade hem bir takım imkânlar sunyetlerin süzgeçten geçirilmesinde makta, hem de bazı tehlikeler arönemli bir ölçüt olduğu görüşünü sazetmektedir. Bir âlimin hüküm inşa vunmaktadır. edebilmesi, fıkhın esnekliği sayeMedine halkının amellerinin sindedir. Bununla beraber Kur’an ve Sünnet’e eşdeğerde olduğunun kabullenilmesinin muhaHadis gibi önemli kaynaklara bakarken keyfîliğe kaçma tehliflerinden birisi, İmam Mâlik’in talebesi olan İmam Şafiîdir. likesi de söz konusudur. İctihad, en nihayetinde aklın kulİmam Şafiî, Medinelilerin amellerinin Sünnet’e eş değerlanılması demek olduğu için İcmâ ve Kıyas gibi konseptde olduğunun (dolayısıyla fıkha kaynaklık teşkil etmesilerin yardımı ile mümkün mertebe nesnel yöntemlere ve nin) kabul edilmesi durumunda, hadis rivayetlerinde uyşartlarla raptolunmak istenmiştir. Hukukî meselelerde tatgulanan aynı kıstasların Medinelilerin amelleri için de uybik edilen yöntemlerin farklılığı ise farklı fıkhî mezheplegulanması gerektiğini söyler. İmam Şafiî için, eğer belirli rin oluşmasına neden olmuştur. bir hüküm Sünnet’e dayanılarak verilememişse, bununla birlikte Medine’nin âlimleri ve ahalisinin bu konuda aynı Kaynaklar: hükme varmışsa İcmâ işte o zaman söz konusu olacaktır. İmam Şafiî, İcmâ fikrini, Medine’lilerin görüşlerinin fı• Dönmez, İbrahim Kâfi (2000): İcmâ; Bak.: İslam Ansiklopedisi, c. 21; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları kıhta delil olabileceği anlayışına karşı bir görüş anlayış ola• Hamidullah, Muhammad (1973); ‚Der Islam’; Gonca Yayınevi cak şekilde yeniden geliştirdi ve İcmâ’yı kuramsal ve yön• Şa’bân, Zekiyyüddîn (2008); İslâm Hukuk İlminin Esasları (Usûtemsel açıdan emniyete almaya çalıştı. Bu iki görüş arasındaki lül’ Fıkh); Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları temel fark ise İmam Mâlik’in kuramını Medineliler ile sı• Wehr, Hans (1968); ‚Arabisches Wörterbuch für die Schriftsprache der Gegenwart’; 4. değiştirilmemiş baskı; Wiesbaden; Harrassowitz nırlı tutması karşısında, İmam Şafiî’nin bunu Medine sıMÄRZ • MART 2011 • sayfa 2 7 islam ve hayat Âhiret yolculuğu İnsanın dünya hayatındaki son demleri İslam’da ölüm, insan için dünya hayatının sona ermesidir. Baki olan yalnızca Allah’tır (cc), hayat da ölüm de O’nun elindedir. Ölüm, geçici dünya hayatından sonsuz hayat olan âhirete geçiştir. Bu anlamda dünya hayatı, âhiret hayatı ile karşılaştırıldığında, kıyametin kopması ile biten çok kısa bir zaman dilimidir. Ölüm gerçektir, dünya hayatında tadacağımız son tecrübedir. “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile” (Nisa Suresi, 4:78). İnsanların yeryüzünde hayat sürmeleri Allah’ın (cc) Ayeti kerime ölümden kurtuluş olmadığını, nerede bir lütfudur. Bu anlamda insan bedeninin kendisine bir ne yapıyor olursak olalım, ölümün bizi bulacağının açıkemanet olduğunu bilmekle yükümlüdür. İnsan aynı zaça ifade etmektedir. Ömür bitmiş, vakit dolmuştur, manda hastalık durumunda sağlığı için herşeyi yapmaâhiret yolculuğunu zamanı gelmiştir. sı konusunda da geçerlidir. Müslüman bu çerçevede tıbKur’an’da da belirtildiği üzere ölümden2, sadece “fibı ve hekimleri bir araç olarak görür, çünkü “Hastalıkziki ölüm” anlaşılmamalıdır. Ölüm bu anlamda sadece ta sıhhatimi veren O’dur” (Şura Suresi 26:80) ayeti keruhun bedeni terk etmesi, serbest kalması değildir, esarimesine iman etmiştir. İnsanoğlu sağlığına kavuşmak için sen ölümle beraber hesap verme zamanı gelmiştir. Ayelinden geleni yapmalı, sonrasında Allah’a (cc) tevekrılışı ile ruh, beden üzerindeki gücünü kaybeder. Ölüm kül ederek, şifa beklemelidir. Nitekim Peygamber Efenile insan ait olduğu yere, Allah’a (cc) döner.3 dimiz, “Allah devasını vermediği hiçbir hastalığı yeryüzüİslam düşüncesine göre insanın ruhu bedenden ayne göndermemiştir”(Buhari) buyurmaktadır. rılır ve ancak bunlar mahşer gününde yeniden bir araÖmür, insana, Allah’a (cc) yakınlaşması, teslim olya geleceklerdir. ması için tanınmış kısa bir zaman İslam’a göre inanlar ölüme aşırı tepdilimidir. Ölüm ile Allah’ın (cc) ki göstermeden rıza göstermelidirinsanlardan hesap sorma döneler. Ölümün getirdiği üzüntü, sessizKur’an’da da belirtildiği üzemi başlar. ce içten içe yaşanmalıdır. re ölümden, sadece “fiziki İslam ölüm konusuna özel bir İnsan ölmeden önce kendisinin ya yer verir, ölümden sonraki hada çevresindekilerin yapabilecekleri şeyölüm” anlaşılmamalıdır. yata inanmak, iman şartları araler vardır. İnsanın son anı insan hayatının Ölüm bu anlamda sadece rusında yer alır. Hiçkimse faydaönemli anıdır, hazırlıklı olunmalıdır. hun bedeni terk etmesi, ser1 sız ve sebepsiz yaratılmamıştır İslam inancının temellerinden biri, kenbest kalması değildir, esasen ve hiçkimse için ölümden kurdi ölümünü hatırdan çıkarmamak, ölümle beraber hesap verme tuluş yoktur. Allah (cc) ayeti kehayatını ciddi bir muhaseben geçirmek, rimede “Muhakkak sen de ölekıyamet günü geldiğinde hesap verezamanı gelmiştir. ceksin, onlar da ölecekler” (Zümer ceğeni hiç akıldan çıkarmamaktır. Suresi 39:30) buyurmaktadır. Ölüm anı yaklaştığında âhirete intikal Meryem Özmen • menzil00@hotmail.de sayfa 28 • Perspektif edecek kişinin evinde bulunulur. BiVefat eden kişinin cesedi mümlinçli olarak o kişiye veda etmek kün olduğunca çabuk bir şekilde yıönemlidir, bu nedenle akrabalar, takanmalıdır. Yıkama vazifesinin aynıdıklara haber verilir. Ölümü yaknı cinsten kişiler olmak kaydıyla bu laşan kişinin etrafında çok sayıda inişi bilen yakınları ya da başkaları gersan toplanılır. Ölüm döşeğindeki kiçekleştirirler. Cesedin ağzı ve burşiden helallik almak için bu son fırnu dışında heryeri yıkanır. sattır. Kişinin dudakları kurumuş ise Ölü beden çoğunlukla beyaz bir bir yudum su verilir ya da ıslak bir bezden oluşan kefene sarılır. Ölübez ile silinir. mü hatırda tutmak için ölmeden önÖlüm döşeğindeki kişinin cence de kefen alınıp bir kenarda hanet gitmesi için dualar edilir, herzır tutulabilir. Peygamberimiz bu Her müslümanın, cenazesikes kendisini muhasebeye çeker. tür hareketleri yakınındaki insannin müslümanlar tarafından Ölüm döşeğindeki kişi yüzünü larda görmüş, izin vermiştir. taşınması ve defnedilmesi Mekke’ye doğru çevirir, kendisinin Defin işlemi, mümkünse aynı gün gücü yetmiyorsa çevresindeki inolacak şekilde hızlı bir surette gerhakkı saklıdır. Cenaze merasanlar bunu yaparlar. Kelime-i Şeçekleştirilir. Cenaze, cenaze nasimilerine katılmak büyük hadet getirilir ki, Peygamber Efenmazı için camiye getirilir ve orada sevaptır. dimiz (sav) “Ağır hastalarınıza cenaze namazı eda edilir. Cenaze ‘Lailahe illallah’ deyin. Çünkü Kedefnedilirken, tabutsuz, kefene salime-i Şehadet, inananları cehenrılı şekilde mezara konur ve üzerinemden korur” ve “Kimin son sözne toprak örtülür. leri ‘Lailahe illallah’ ise onun yeri Her müslümanın, cenazesinin cennettir” buyurmuşlardır. müslümanlar tarafından taşınmaÇevresindekiler sürekli Kur’an sı ve defnedilmesi hakkı saklıdır. Ceokurlar, özellikle de Kelime-i Şehadet naze merasimilerine katılmak büsürekli tekrar edilir. Telkin dediğimiz yük sevaptır. bu hadise çoğunlukla yanlış olarak, Allah (cc) rızasına en çok nail ölü defnedildikten sonra mezarı baolanlar ise defin işleminin tamaşında yapılır. Oysa Peygamberimında bulunan ve ölü için dua mizin bize öğrettiği telkin, ölüm döedenlerdir. İslam’da cesedin defşeğinde yapılanıdır. nedilmesi bir zorunluluktur ve bir Hasta olan kişi telkini dinlemeye mezara normalde sadece bir cenaze zorlanmaz, muhakkak dinlemesi de defnedilir. ondan beklenmez. Böyle bir talep Vefat sonrası, “O şimdi cennette de bulunmaz ya da birisini bute” ya da “Kurtulanlardan oldu” gina zorlayamaz. Peygemberimiz (sav) ayrıca hasta ve ölüm bi hükümlerde bulunmak doğru değildir. döşeğinde olan birisine rastgelindiğinde Yasin suresiPeygamberimiz (sav) kendisi dahî bu durumlarda “Runi okumayı da tavsiye etmişlerdir. humu kudret elinde bulundurana yemin olsun ki, Peygamber Vefatın ardından ölünün çenesi kapatılarak bir bezolmama rağmen, bana ne olacağını bilmiyorum” (Buhale bağlanır ve ayak başparmakları birbirine bağlanır. Mümri) buyurmaktadır. künse ölü evden çıkarılana kadar Kur’an okunur. Ruh İyi ameller ile âhirete göçenler için Allah’ın (cc) rahbedenden ayrılmış, ebedi aleme intikal etmiştir, bize dümet ve mağfireti ümit edilir. şen Kur’an okumak ve dua etmektir. “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O´ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım ara1 Mu’minûn Sûresi [23:115] sına katıl, Ve cennetime gir!” (Fecr Suresi, 89: 27-30) 2 İslam’da ölüm telakkisi ile ilgili olarak bakınız: Kur’an’ı Kerim’in bu ayetleri, sözün bittiği yerde Müshttp://www.igmg.de/islam/newsdetails-islam/2009/06/13/lelümanlara teselli vermektedir. Beklenmedik olaylar yaid-krankheit-und-tod-im-islam.html http://www.igmg.de/nachrichten/artikel/2008/07/02/der-gesandteşandığında, sevilen insanlar aramızdan ayrıldığında, bu gottes-ueber-den-tod.html kaybı kaldırabilmek için kişinin iç dünyasının güçlü ve 3 Bakara Sûresi [2:156] hazırlıklı olması gerekir. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 2 9 toplum Dijital Küreselleşme zıyla Washington Post gazetesinde yayınlanan bir haber, Türk dizilerinin Arab aileleri üzerindeki etkisini net bir biçimde ortaya koymaktadır. Müslüman toplumlarında yerleşik ahlâkî değerlere ters sahneler içermesinin yanı sıra bu ahlâkî değerleri hiç önemsemeyen bir hayat anlayışı empoze eden bu tarz diziler, küreselleşmenin getirdiği ulaşım ve iletişim imkanları ile cazip hale gelmekte, dizide canlandırılan kaBilgi ve iletişim alanındaki hızlanma 20. yüzyılın son on rakterler de örnek şahsiyetler olarak kabullenilmektedir. yılında ziyadesiyle ivme kazanmış ve gelişen bu olgunun belDijital Küreselleşmenin önemli ayaklarından birinin de ki de en önemli sonucu dijital küreselleşme olmuştur. 19. internet olduğu aşikâr. Bilgi akışı ve genel anlamdaki iletiyüzyılın sonlarında keşfedilip, 20. yüzyılın ortalarından itişim, internet ile hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Birkaç baren yaygınlaşmaya başlayan televizyon, kitle iletişim yıl önce keşfedilen Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaaraçlarının ilklerindendir. Her türlü kitleye hitap ederek, güşım siteleri, bugün genç kitlelerin internet kullanmasının en nümüzdeki en popüler iletişim araçlarından biri haline gelönemli sebeplerinden biri haline gelmiştir. Sosyal paylaşım miştir ve ulaştığı kitleyi etkileme gücü hayli yüksektir. sitelerinin son yıllarda ne kadar hızlı yayıldığını anlamak için Küresel arenada yaşanan hadiselerin anında ve canlı oladiğer kitle iletişim araçlarıyla yapılan basit bir kıyaslamaya rak yayınlanabilmesi dijitalleşmenin en büyük avantajlarından göz atmak yeterlidir. Radyo 38, Televizyon 13, İnternet ise biridir. Televizyon dünyasıyla ilgili olarak önce CNN ve BBC, 4 yılda 50 milyon insana ulaşmışken, Facebook bu rakama daha sonra da özellikle El-Cezîre televizyonu örneği konusadece iki yılda ulaşmıştır. Facebook bir ülke olmuş olsaymuzla irtibatı açısından önemlidir. 1996 yılında Katar dı Çin ve Hindistan’dan sonra 600 milyon üyesiyle dünyaEmirliği’nin destekleriyle kurulan ve 2001 yılına kadar tanın en büyük üçüncü ülkesi olurdu. nınmayan El-Cezîre televizyon kanalı, 11 Eylül olayları esSosyal medyanın ve buna endeksli olarak dijital kürenasında Usame bin Ladin’in konuşmalarını yayınlayarak odak selleşmenin gücüne aşinâ olmak için Mısır’da yaşanan halk noktası haline gelmiş ve bugün başta Orta Doğu olmak üzedevrimine göz atmak yeterlidir. 25 Ocak’da başlayan ayakre, tüm dünyada yaşanan olayları yansıtarak profesyonel bir lanmadan sonra Mısır hükümeti, halkının dünya geneline haber kanalı olarak işlevini sürdürmektedir. bilgi akımı sağlamaması için internet ve telefon ağlarını donDünyada olup biten hadiseleri yakından takip edebilmek durmuştu. Buna rağmen Amerikan internet grubu Googadına önemli bir rol oynayan televizyon, önemli bir bilgi kayle, Twitter şirketi ile işbirliği yaparak, Mısırlıların ülkedeki nağı olurken, canlı yayınlar, bazen internet engellemesine takılmadan cep de olayların iç yüzünün görünmesine telefonu aracılığıyla Twitter üzerinden engel de olabilir. Fakat, her hâlumesaj gönderebilmelerini sağlayacak Sosyal medyanın ve buna endekskârda küreselleşme sürecinde telbir sistem kurdu. Üç uluslararası telefon li olarak dijital küreselleşmenin evizyonlar pek çok olumsuzlukları numarasına mesaj bırakan Mısır halkı, Twitgücüne aşinâ olmak için Mısır’da da beraberinde getirmektedir. ter üzerinden dünyaya canlı bir şekilde yaşanan halk devrimine göz atSöylemek istediklerimizi daha son dakika gelişmelerini iletebildi. Dijimak yeterlidir. Göstericiler, Googaçık kılmak için bir örnek vermetal ortamdaki iletişim ağının güçlü olması, le, Twitter şirketi ile işbirliği yamiz gerekirse, Türkiye’de yayınböylece, ayaklanmanın kolektif güç haparak, Mısırlıların ülkedeki interlandıktan sonra Arab dünyasında line gelmesine ve devrimin başarıyla tanet engellemesine takılmadan gösterime giren Türk TV dizileri, mamlanmasına katkı sağlamış, haberleşme cep telefonu aracılığıyla Twitter ahlâkî dejenerasyona ivme kaaracılığı ile diğer ülkelerin destek veya enüzerinden mesaj gönderebilmelezandırmaktadır. ‘A Subversive Sodişelerini dillendirmelerine vesile olrini sağlayacak bir sistem kurdu. ap Roils Saudi Arabia’ başlıklı yamuştur. Taner Doğan • taner.dogan@web.de sayfa 30 • Perspektif Dijitalleşmenin ne kadar etkiTeknolojik gelişimler bireylerin li olabileceğini ise Kasım topluluklarda ilişkisini güçlen2010’dan itibaren ‘Wikiledirmiş ve küreselleşen dünaks’ adlı İsveç merkezli yüyada bilgi akışını, sınırsız, rütülen uluslararası bir hızlı ve kolay bir hale gekuruluş göstermiştir. tirerek “bilgi toplumu” Yayınladığı diplomefhumunu canlanmatik belgelerle dırmıştır. Dijital Amerikalı büyükmedya, gazete ve elçilerin buluntelevizyon gibi dukları ülkelerklasik medyanın deki siyasî gelişetkinliğini azalmeler ve siyasettırken, bireysel çiler hakkında olarak da dünya yaptıkları ilginç geneline sesini duyorumları gün yüyurabilmenin en züne çıkardı. Elinetkin araçlarından de bulundurduğu biri haline gelmiştir. 250 bin belgeden sırf 2008 yılında Ameriiki bin tanesini yayınlaka’da gerçekleşen ve masına rağmen, küresel Obama ile McCain’in kıarenada büyük bir ses uyanyasıya yarıştığı seçimlerin gadırdı ve Amerika’nin gizli yüzülibi Obama olmuştu. Birçok araşne ışık tuttu. Böyle bir hadisenin gertırma merkezine göre Obama, saDijital imkanlardan dolayı birçok bilçekleşmesi ancak bilgi akımının dinal dünyayı daha etkin kullandığından giye ulaşmanın basitleşip hızlanmajital vasıtalarla çok daha kolay bir şedolayı seçimleri başarıyla tamamsıyla birlikte, yanlış ve eksik bilgi akıkilde ulaştırılmasından dolayı lamıştır. Bu nedenle seçim esnasında mı da hayli artmıştır. Bundan on yıl mümkün olabilmiştir. Obama ekibinin kullandığı strateöncesine kadar araştırma yapmak Dijital küreselleşmenin gelişimi jiler ‘The Obama effect’ olarak adiçin kullanılan kütüphanelerin yerini ticaret sahasına da büyük ölçüde katlandırılmıştır. bilgisayar ekranları almıştır. Sanal orkı sağlamaktadır. İnternet aracılığı Konuya global bir perspektiften tama yüklenen bilgilerin, bilgi kirliliile uçak biletinden giyime, kitaplardan baktığımızda artık ne bilgisayardan, ğini had safhaya çıkarmasından dolateknik aletlere varana kadar milne telefondan, ne de diğer teknik aletyı internet, ilmî ve tutarlı bilgiye yonlarca ürüne kolayca sahip olmak lerden yoksun yaşamamızın söz koulaşmaya bazı tedbirlerle imkân sağmümkün hale gelmiştir. Hedef kitnusu olamayacağı tespitinde bululayabiliyorsa da, bilgileri tahlil etme lesine sunulan e-ticaret, şirketlerin nabiliriz. Dijital küreselleşme, birçok imkânı olmayanlar için yine de doğru de büyük ölçüde kâr elde ettikleri alanı işgal ederek, hayatımızın belbilgiye ulaşmakta tam anlamıyla güsahalardan biridir. Yer kirası, eleman ki de en önemli parçası haline gelmiştir. venilir bir araç değildir. ihtiyacı ve ek masraflar olmaksızın Bilhassa genç kitleler üzerindeki etmilyonlarca insana ulaşabilmek kisinden dolayı teknoloji; modernelektronik-ticaretin rahatlatıcı yanlik, çağdaşlık ve özgürlük kavramlalarından biridir. rı kullanılarak çekici hale getirilmektedir. Son 10 yılda ivDijital imkanlardan dolayı birçok bilgiye ulaşmanın me kazanmasına rağmen bugün gerek günlük yaşama katbasitleşip hızlanmasıyla birlikte, yanlış ve eksik bilgi kıları, gerekse zararları bakımından hızla ilerleyen dijital akımı da hayli artmıştır. Bundan on yıl öncesine kadar küreselleşmenin geleceği nasıl şekillendireceği merak koaraştırma yapmak için kullanılan kütüphanelerin yerini nusu olsa da bugünkü etkileri dikkate alınarak geleceğe dabilgisayar ekranları almıştır. Sanal ortama yüklenen bilir kimi tahminlerde bulunmak mümkündür. gilerin, bilgi kirliliğini had safhaya çıkarmasından dolayı internet, ilmî ve tutarlı bilgiye ulaşmaya bazı tedbirKaynalar: lerle imkân sağlayabiliyorsa da, bilgileri tahlil etme imkânı olmayanlar için yine de doğru bilgiye ulaşmakta tam • Winkel, Olaf - Kommunikation, neue Medien und Globalisierung • Binas, Susanne - Feindbild Globalisierung anlamıyla güvenilir bir araç değildir. MÄRZ • MART 2011 • sayfa 3 1 toplum Oryantalizmden İslamofobiye Avrupa’da İslam Karşıtlığı Yunus Mert • mertyunus@gmail.com Bugün Avrupa`da 15 milyondan daha fazla müslüman yaşamaktadır. Müslümanların Avrupa`da ki varlığı daha çok 60`lı yılların başından itibaren müslüman ülkelerden Batı`ya doğru gerçekleşen göçe dayanmaktadır. Lakin müslümanların 50 yıldan daha fazla bir süredir batılı toplumlarla beraber yaşamasına rağmen bu beraber yaşama deneyimi Avrupa`da var olan İslam algısının değişmesine çok fazla bir katkı sağlamamış, aksine var olan önyargıları daha da keskinleştirmiştir. Daha önce müslümanlara karşı var olan önyargılar yerini özellikle belli kesimlerde İslam düşmanlığı, Anti-İslamizm veya İslamofobi diye tabir edebileceğimiz yeni bir duruma bıraktı. Son yıllarda yapılan birçok bilimsel araştırma müslümanlara karşı artan ayrımcılığı göstermektedir. Müslümanlara karşı yapılan bu ayrımcılık, yaşamın belli alanlarında kendini hissettirmekte, bunun sonucu olarak zaman zaman şiddet olaylarıyla da karşılaşılmaktadır. Birlikte yaşamayı zorlaştıran faktörlerden biri de Avrupa`da tarihsel olarak var olan yanlış bir İslam algısıdır. Bu şekilde ötekileştirilen, kendilerini yaşadıkları toplumda yabancı hisseden müslümanların çoğu, uyum problemleri yaşamakta ve karşılıklı yanlış anlaşılmalar, birlikte yaşamayı zorlaştırmaktadır. Tabii ki bu durum, Avrupalı toplumların bütünü için sözkonusu değildir. Bu düşünce tarzına karşı teorik düzlemde keskin eleştiriler getiren bazı Avrupalı vicdan sahibi entellektüeller toplumsal sorumluluklarını yerine getirmekte ve Müslüman ilim adamlarıyla beraber İslamofobi ile ilgili bilimsel çalışmalar yürütmektedirler. İslamofobi teriminin kullanılmaya başlanmasının tarihi çok eskilere uzanmasa da, terimin içerdiği anlam, Avrupa`nın İslam`la karşılaştığı andan itibaren biçimlenen bir ilişkinin açığa çıkmasıdır. İslamofobi terimi, 1996 yılında İngiltere`de Runnymede Trust adlı bir kuruluş tarafından yayınlanan ‘‘Islamophobia: A Challenge for Us All” raporuyla popülerlik kazanmıştır. Bu rapor özellikle Avrupa`daki İslam karşıtlığının 11 Eylül`den önce de bariz bir şekilde var olduğunu göstermesi açısından önemlidir.1 Avrupa, İslam`ı tarih sahnesine çıktığı ve yayılmaya başladığı andan, özellikle de Haçlı Seferlerinden itibaren kendi karşısında teolojik ve politik bir tehlike olarak görmüştür.2 sayfa 32 • Perspektif Bugün Müslümanlarla Avrupalı toplumlar arasındaki çatışmanın sebeblerini güncel olaylarla açıklamaya çalışmak bu açıdan eksik olacaktır. Sorunun kökeni çok daha derinlerde yatan tarihsel bir çatışmanın sonucudur. Bu anlamda, Avrupa ile İslam arasındaki ilişkiyi bir güç ilişkisi olarak tasavvur edebiliriz. Elbette bu güç ilişkisini belirleyen sadece savaşlar olmamış, Batı3 aynı zamanda bilgiyi de bir güç aracı olarak kullanarak, sistematik bir şekilde ürettiği bilgi sayesinde kendi kurguladığı bir İslam anlayışı oluşturmuştur. Doğuyu, özellikle de İslam`ı araştıran oryantalistlerin çoğu karşılarında durdukları İslam Medeniyeti`ni Avrupa`ya naklederlerken daha çok, kendi hayal dünyalarında oluşturdukları, gerçeklerden ziyade kurgusal bir takım saptırmalarla resmetmişlerdir.4 Ziauddin Sardar bu durumu çok yerinde bir tespitle şöyle ifade eder: ‘‘Sonradan gerçek bilgiye ulaşılabilmesine rağmen bilinçli bir yanlış anlama ve bilgisizlik en başından beri Oryantalizm`in temel özelliklerinden biridir. Çünkü söz konusu olan Batı`nın neyi bilebildiğinden ziyade neyi bilmek istediğidir.”5 Kendini dünyanın merkezinde gören Batı Medeniyeti, yabancı bir toplumla karşılaştığında sadece kendi değerlerini ölçü kabul eder. Avrupa-Merkezci bir anlayışla doğru ve yanlışın tek ölçüsünün Batı Medeniyeti`nin belirlediği değerler olduğunu iddia eder. Son yıllarda Avrupa`da tartışılan başlıca konulardan biri olan‘‘Multikultiralismus” ve ‘‘Wertedebatte” tartışmaları bu durumun bir göstergesidir. Elli yıldan daha fazla bir süredir Müslümanların yoğun olarak Avrupa`da yaşamalarına rağmen hâlâ yabancı olarak görülmeleri ve en temel haklardan biri olan din özgürlüğü (ki Batı düşüncesinin ve aydınlanmanın temel değerlerinden biridir) konusunda sıkıntılar yaşamaları Avrupa ülkelerinin farklı etnik ve dini gruplara olan bakış açısının dışa vurumudur. Bu açıdan bugün İslam deyince batılı toplumların kafalarında oluşan resim, müslümanların çizdiği resimden ziyade, batılıların, özellikle de oryantalistlerin yardımıyla çizdiği resimdir.6 Oryantalizm, gördüğünden ziyade görmek istediğini tuvale resmeden bir ressam misali, kendi kurguladığı bir İslam anlayışını oluşturmak için çabalamıştır. Edward Said bu durumu‘‘ Doğunun Doğululaştırılması”7 olarak tabir eder. Bugünkü Batı`da var olan İslam algısının sebeplerini doğru tahlil edebilmek için Oryantalizm`in iyi araştırılması ve oryantalistlerin kurguladığı İslam algısının müslümanların İslam anlayışıyla nasıl bir tezad içinde olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü Oryantalizm, Batı`nın doğuyu şekillendirme ve hatta sömürmesindeki temel araçlarından biridir. Kolonyalizm zamanında yapılan sömürüyü ve katliam- ları meşrulaştırmak için bilim nasıl bir araç olarak kullanılmış ve sömürgeyi meşrulaştırmışsa, Oryantalizm de doğuyu ve İslam`ı ötekileştirmek için kullanılmıştır. Böyle bir süreklilik olmasına rağmen bu ilişki tarih boyunca linear (doğrusal) bir şekilde ilerlememiştir. Belli zamanlarda tamamen çıkar ilişkilerine dayanan sebeplerden dolayı Avrupa`nın İslam`ı birinci tehdit olarak görmediği zamanlar da olmuştur. Yani, Avrupa`nın düşman imajı değişken bir imajdır ve ihtiyaçlara binaen değişebilir. Özellikle Soğuk Savaş zamanında iki kutuplu bir dünyada komunizm tehlikesi karşısında Batı, İslam tehlikesini unutmuş görünmekte, hatta İslam dünyasıyla Sovyet Rusya tehlikesine karşı dostça ilişkiler kurmakta hiçbir sakınca görmemiştir. Bu durum Batı`da Müslümanlara karşı var olan önyargıların ve düşmanca tutumların bittiği anlamına gelmemektedir. Lakin, Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Berlin duvarının çökmesiyle İslam tekrar birinci tehlike olarak kurgulanmıştır. 90’lı yılların başlarından itibaren batılı medya ve basın-yayın organlarında nerdeyse organize bir şekilde artan İslam karşıtı yayınlar bu durumun bir göstergesidir. 1988 yılında dönemin NATO Komutanı John Galvin‘in sözleri tam da bu durumu açıklar niteliktedir: ‘‘Soğuk Savaşı kazandık. Şimdi yetmiş yıldır süren yanılgıdan sonra 1300 yıllık asıl tehlikeyle, yani İslam’la karşıkarşıyayız.“ 8 Burada vurgulanmak istenen bugün Avrupa`da bir histeri haline gelmiş olan İslam karşıtlığının kökeninin çok daha derinlerde yattığı ve Avrupa ile İslam arasında ki ilişkinin sistematik bir şekilde ilerlemediği, Batının düşman algısının tarihsel süreçte değişebileceğidir. Bu anlamda Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber Batı tekrar bilgiyi bir güç aracı olarak kullanmış ve yükselen bir değer olan İslam`ın karşısında yeni oryantalistler aracılığıyla stratejiler geliştirmiştir. Aynı zamanda Amerikan Dış İşleri Bakanlığı danışmanlığı da yapmış olan ünlü siyaset bilimci Samuel P. Huntington`ın Medeniyetler Catışması tezi, bu anlamda çok iyi hazırlanmış bir senaryonun bilimsel ayağını teşkil etmektedir. Yeni bir dünya düzeni kurulurken ortadan kalkan düşman imajının yerine İslam bir tehlike olarak kurgulanmıştır. Huntington ünlü tezinde, Batıyı; liberalizm, demokrasi, insan hakları, eşitlik, hukukun üstünlüğü gibi pozitif değerlerle yüceltirken, İslam`ı bu değerler karşısında bir tehlike olarak yansıtmış ve İslam ülkelerindeki gerilemeyi kültürel ve dinsel sebeplere dayandırarak açıklamaya çalışmıştır. Bu sürecin doruk noktasına ulaşması 11 Eylül saldırıları sonrasında olmuştur. Bugün İslam`ın terörizmle ve şiddetle eşdeğer görülmesi aslında modern oryantalistler ve özel- likle medya yoluyla oluşturulmuş bir kurgudan başka birşey değildir. Örneğin Almanya`da yapılan bir araştırmada ‘‘İslam kelimesini duyduğunuzda ne düşünüyorsunuz“ sorusuna, araştırmaya katılanların %93`ü kadının baskı altına alınması ve %83`ü terör şeklinde cevap vermiştir.9 Modern durumun şiddete dayalı yapısı ve bu tür şiddet olaylarının diğer dinlerde de var olduğu gözardı edilmekte ve sadece İslam, şiddet ve terörizmle bağdaştırılmaktadır. Bu tarihten itibaren İslamofobi global bir hal almış ve müslümanlara yapılan her türlü baskı ve ayrımcılık meşrulaştırılmıştır. Bu nokta özellikle dikkate değerdir, çünkü şimdiye kadar Batı`nın yücelttiği değerler olan demokrasi, insan hakları, eşitlik vb. değerler sözkonusu müslümanlar olduğu zaman rafa kaldırılabilmektedir. Din özgürlüğü Batı`nın da kabul ettiği demokrasinin temel prensiplerinden biri olmasına rağmen, İsviçre`de minare yapımını yasaklayan referandum bile yapılabilmiştir. Burada mühim olan nokta sonucun ne olduğundan ziyade bu konunun referandum konusu yapılabilmesidir. Hukukî açıdan hiçbir şekilde eşitlik ve din özgürlüğü ilkelerine uymayan bir çok uygulama böylece meşrulaştırılmıştır. Yapılması gereken Avrupa`lı aydınlar! ve medyanın belirlediği İslam-söyleminden (Islamdiskurs) bağımsız bir İslam-söylemi oluşturabilmektir. Müslüman ilim adamları suçlamalara cevap vermekten ziyade, İslam`ın temel değerlerini ve prensiplerini ortaya koymalı ve Oryantalizm`in kurguladığı Avrupa`da ki İslam algısının yanlışları gösterilmelidir. 1 Bkz. Canatan, Kadir, İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve tarihsel yaklaşım, 2007 S. 22 2 Bkz. Kalın, İbrahim, Batı`daki İslam Algısının Tarihine Giriş, 2003 S. 1 3 Burada kullanılan Batı kavramı coğrafi bir kavramdan ziyade bir düşünce tarzına atıf yapmaktadır. Doğu ve Batı kavramları ideolojilerden bağımsız olarak sadece coğrafi konumları itibariyle açıklanamazlar. 4 Tabi ki oryantalizm içinde doğu ve İslam hakkında olumlu yazılar yazan, en azından ön yargıları olmadan entellektüel bir çabayla araştırmalar yapan oryantalistler de olmuştur. Lakin literatürün geneline baktığımızda çoğunlukla olumsuz bir İslam algısı yerleşmiştir. Bu açıdan bu yazıda oryantalizmin bu yönüne işaret edilmekte ve vicdan sahibi oryantalistler bu kategoriye dahil edilmemektedir. 5 Sardar, Ziauddin, Der fremde Orient, 2002, S. 38 6 Edward Said, Orientalism, s. 49 vd. 7 Galvin, John: www.rosaluxemburgstiftung.de/fileadmin/rls_uploads/pdfs/.../135.pdf (11.01.2011) 8 http://www.faz.net/s/RubFC06D389EE76479E9E76425072B196C3/ Doc~E895DAE9FACE04C538B809F843A118A8C~ATpl~Ecommon~Scontent.html (11.01.2011) MÄRZ • MART 2011 • sayfa 3 3 dünya Başkent Akra’da bir cadde Gana Yusuf Ziya Altıntaş • yza301@hotmail.com Resmî adıyla Gana Cumhuriyeti, kabile bağlarının çok kuvvetli olduğu yaklaşık 24 milyon nüfuslu bir Batı Afrika ülkesi. Güneyinde Gine Körfezi ile Atlas Okyanusu yer alan ve başkenti Akra olan ülke, Fildişi Sahili, Burkina Faso ve Togo ile komşu. Afrika kıtasında bağımsızlığını kazanan ilk ülke olması nedeniyle bölgede farklı bir saygınlığı olan Gana, batı Afrika’nın en gelişmiş ve güvenli ülkelerinden biri olarak kabul ediliyor. Ülkenin eski adı Altın Sahili ve bu isim tahmin edileceği gibi Avrupalı sömürgeciler tarafından verilmiş. Gana devleti, adını 13’üncü yüzyılda Batı Afrika Sudanında kurulan Gᾱne İslam devletinden almakla birlikte, bugün toprakları içerisinde yer almayan bu devletle bir ilgisi bulunmuyor. Ancak Gana nüfusunun büyük kısmını meydana getiren Akanların dedelerinin Gᾱne bölgesinden gelip bugünkü Gana topraklarına yerleşmelerinin bu ismin seçilmesinde önemli rol oynadığı tahmin edilmektedir. Ayrıca Gana, kelime olarak savaşçı kral anlamına gelir. sayfa 34 • Perspektif Dinî ve Etnik Yapı Siyahî toplulukların oluşturduğu Gana’da en büyükleri Akan, Mosi, Eve, Gurma gibi kabileler yaşamaktadır. Bunların arasında sayıca ve kültürel açıdan en büyüğü olan ve ülkenin güney bölgesinde yaşayan Akanlar, nüfusun yarıdan biraz fazlasını oluşturmaktadır. Bahsi geçen büyük kabilelerin yanı sıra daha küçük kabileler ile sayıca az ve genellikle sahil bölgelerindeki büyük şehirlerde yaşayan Avrupalılar ile Suriye, Lübnan ve komşu ülkelerden gelenlerde bulunmaktadır. Dinî bakımdan nüfusun çoğunluğunu sömürgeci Avrupalıların misyonerlik faaliyetleri sonucunda Hristiyanlar oluşturmaktadır. Çoğunluğu Maliki mezhebine mensup olup genellikle ülkenin kuzey bölgelerinde yaşayan Müslümanların oranının yüzde 30 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkenin özelikle kırsal alanlarındaki halkın önemli bir kısmı da yerel inançlara sahiptir. İslam’ın Gana’ya, Müslüman tüccarlar vasıtasıyla ülkenin fakir bölgesi olan kuzeyden, Hristiyanlığın ise altın rezervlerinin çokluğuyla ünlü güneydeki sahillerden işgal yoluyla girdiği bilinmektedir. Bu nedenle günümüzde güneyde köle ticaretinde kullanılan kale ve zindan gibi mekânlara rastlanırken, kuzeyde ise Müslümanlar tarafından inşa edilen camiler dikkat çekmektedir. çocuğu, burnunun üzerindeki sineAltın Sahili ği kovamayacak kadar aciz bir çocuğu Bugünkü Gana devletinin sınırAfrika’nın imajı olarak lanse etme gayları içerisinde kalan topraklarda taİngilizcenin resmî dil ve eğiretindedirler sanki. Böyle bir gayret rihi süreçte çok çeşitli kabilelerin yatim dili olduğu Gana’da kırkiçerisinde olan insanların bir türlü Afşadığı ve bunların bazı devletler kurrika’dan ayrılamamaları ise işin düdukları biliniyor. Avrupalıların böltan fazla yerel dil konuşulur. şündürücü yönüdür. Sanki siz gelgeyle ilgilenmeleri ilk olarak 1471 yıHerkes İngilizcenin yanı sıra meyin de, biz sömürelim, sizler farlında köle ve altın ticareti yapan en az bir yerel dili konuşabilkına varana kadar biz tüm zenginlikleri Portekizli denizcilerin gelmesiyle mektedir. Sosyal hayatta yaşbitirelim dercesine. olurken, Portekizlileri 17’inci yüzyılda Danimarka, İsveç, Hollanda ve nilılara saygı çok önemlidir ve Gana’da Yaşam hayetinde İngilizler takip etmiştir. Ülmodern şehirlerdeki bireyİngilizcenin resmî dil ve eğitim kede 1874 yılında koloni kuran İnselleşmenin aksine, bu ülkedili olduğu Gana’da kırktan fazla yegilizler, Gana’yı Batı Afrika’ya giriş deki aileler çok kalabalık bir rel dil konuşulur. Herkes İngilizcekapısı olarak kullanmışlar, köle tihalde yaşarlar. nin yanı sıra en az bir yerel dili kocaretini de buradan yönetmişlerdi. nuşabilmektedir. Sosyal hayatta yaşAltın madeninin bulunması nedeniyle lılara saygı çok önemlidir ve modern Altın Sahili adı verilen bölge, 1957 şehirlerdeki bireyselleşmenin aksiyılında bağımsızlığını ilan edene kane, bu ülkedeki aileler çok kalabalık dar bu isimle anıldı. Daha çok bölbir halde yaşarlar. Yaklaşık 30 kişigenin sahil şeridinde hegemonyalalik gruplar halinde yaşayan Ganalı ailelerin hep birlikte olrını kurma ve daha çok altın, köle ve kakao ticaretinin pemaları onların aile bağlarının gücünü yansıtır. Ganalı kaşinde olan Avrupalı şirketler birbirleriyle sürekli rekabet dınların da hayat mücadelesinde oldukça etkin oldukları halinde olduklarından bölgeye otuzdan fazla kale inşa etgörülür. Düğün ve cenaze merasimlerinde bütün kabile ferttiler. Batı Afrika’da yapılan 44 kaleden tam 33’ünün Galeri bir araya gelir. Özellikle cenaze merasimleri bizimkina’da yapılmış olması, ticari anlamda ülkenin öneminin ve lerden oldukça farklıdır. Ortalama yaşam süresi 55-60 cikıtanın giriş kapısı olduğunun göstergesidir. Sömürgecivarında olan ülkede, bu yaşa gelmiş biri ölmüşse cenazelerin inşa ettikleri bu kaleler, gemilere yüklenip ticari mal sinde yas tutulmaz aksine bir düğün havasında gerçeklegibi Avrupa ve Amerika’ya nakledilen çaresiz kölelerin hapşir. Ganalılar ölümün de doğum gibi hayatın bir gerçeği sedildikleri zindanları ile bugün varlığını sürdürürken, söolduğunun farkına varmışlar. mürgeci geçmişin izlerinin sürüldüğü yapılar olarak son yılBu ülkede namaz kılmayanı Müslüman saymazlar. larda büyük ilgi görmektedir. Hatta öyle ki namaz kılıp da başka günahları işleyenlere dokunmazlarken, başka ibadetleri yapıp da namaz kılmaFakir Afrika İmajı yana Müslüman demezlermiş. Ramazan ve Kurban BayAfrika fakir midir gerçekten? Yer altı ve yer üstü kayramlarında bayram namazları birçok diğer Afrika ülkesinde nakları çok zengin olduğu halde acaba niçin bu halde? Afolduğu gibi camide değil, açık bir alanda kılınır. Müslümanların rika ile ilgili güzel binaların olduğu bir resim gösterseler oranı Gana’da çoğunluğu oluşturmamasına rağmen Ramazan bize hiç de çekici gelmez. Hâlbuki ağzıyla kuş tutsa misagelince bayram havasının her yerde hissedildiği görülür. li, ne kadar gelişse de insanların kafasındaki imajı bellidir Gana’da modern market yok denilebilir. Genelde yol Afrika’nın. Afrika deyince insanın aklına çöl gelir yoksulkenarlarındaki baraka türünde dükkânlardan alışverişleluk gelir. Ancak Gana’da yeşil alan, hatta yağmur ormanrini yapar insanlar. Birde Gana’da dükkânlarını başlarının ları görmek dahî şaşırtıcı değildir ve çok verimli arazilerin üstünde taşıyanlar oldukça fazladır. Bizim yabancı olmamevcut olduğu, su yönünden de zengin toprakların bulunduğu dığımız simitçilerin başları üzerinde taşıdıkları tezgâhlar bir gerçektir. gibi özellikle Ganalı kadınlar da ellerine ne geçerse bu şeHer zorluğun yanında bir kolaylık vardır aslında. Bu gözkilde satış yaparlar. Baş üstünde taşıma aslında yine Afrile bakılırsa batı ülkelerindeki kış şartlarının aşılabilmesi için ka genelinde oldukça yaygındır. batı insanının mutlaka çok çalışkan olması gerekir ve bu bir zorunluluktur. Afrika’yı bu gözle değerlendirdiğimizde ise cennetten bir köşe olarak görebiliriz. Ev olmasa biKaynaklar le bir bambu ağacının altında yatabilirsiniz ve kışın sokakta - “Gana”, “Gᾱne”, TDV İslam Ansiklopedisi, 13. Cilt, s.342-348 soğuktan ölmezsiniz. Tabi bu durumun bölge halkı üze- “Türkiye için gecikmiş keşif: Gana”, Cemal A. Kalyoncu, Aksiyon, sayı: 818 rinde bir tembellik oluşturması ise madalyonun öbür yü- “Abdünnasır İshak – Röportaj”, afrika.com.tr/pages/others/roportaj.htm zünü oluşturur. Diğer yandan bazı insanlar aç ve hasta bir MÄRZ • MART 2011 • sayfa 3 5 islam und leben Idschmâ Mehmet Genç • mehmet-genc@gmx.de Das Islamische Recht (Fikh) hat eine lange Entwicklung hinter sich. Es kennt heute verschiedene Quellen und Methoden, aus denen es das „Recht“ schöpft. So haben sich in der Geschichte im Allgemeinen vier wesentliche Quellen durchgesetzt. Der Koran als Offenbarungsschrift bildet mit der Tradition (Sunna) des Propheten Muhammad (saw) sowie dem Konsens (Idschmâ) und dem Analogieschluss (Kiyâs) die Basis des islamischen Rechts. Man spricht hier auch von den Methoden („Wurzeln“) des Islamischen Rechts (Usûl al-Fikh). Aus welchen Quellen oder ausgehend von welchen Prinzipien und Methoden kann man überhaupt Recht sprechen bzw. ableiten? Genau mit diesen Fragen beschäftigt sich die Usûl al-Fikh. Der Rechtsgelehrte Muhammad Hamidullah schreibt, dass vielleicht Schâfiî (gest. 820) zu den ersten gehörte, der die Rechtswissenschaft als eine eigene Wissenschaft etablierte. Der Konsens wird gewöhnlicher Weise als dritte Quelle des Islamischen Rechts verstanden. Sowohl in der Vergangenheit als auch in der Gegenwart ist die Frage nach der Legitimität und des konkreten Verständnisses des Konsenses umstritten. Im Koran kommt der Begriff Idschmâ als solcher nicht vor. In verschiedenen Versen kommen aber Wörter aus dem gleichen Infinitiv in der Bedeutung „einen festen Entschluss in einer Angelegenheit zu fassen“ vor. In den Hadithen tritt es meist im Kontext der Absichtserklärung (Niyya) auf. Im Wörterbuch wird der Begriff Idschmâ z. B. mit Übereinkunft, Übereinstimmung, Einmütigkeit, einmütiger Beschluss oder Konsensus übersetzt. Für die fachspezifische Bedeutung innerhalb des Islamischen Rechts existieren durchaus verschiedene Definitionsversuche, wobei im Allgemeinen folgende Definition verbreitet ist: „Idschmâ bedeutet, dass „Mudschtahîds (zur Rechtsfindung qualifizierte Gelehrte) aus der Umma Muhammads (saw), die nach seinem Tod zu irgendeiner Epoche über ein religiöses Urteil übereinstimmen.“ sayfa 36 • Perspektif Um den Idschmâ zu verstehen ist ein historischer Rückblick in seine Entwicklung unverzichtbar. Nach dem Tod des Propheten Muhammad (saw) im Jahre 632 n. Chr. begann eine neue Periode in der Geschichte des Islams. Denn es gab nun keinen Propheten mehr, der die Menschen rechtleiten konnte. Zu Lebzeiten des Propheten gab es durch den göttlichen Beistand, dem sich der Prophet sicher sein konnte, die Möglichkeit, zu allen Fragen und Problemen der Menschen eine konkrete Antwort zu geben. Was schließlich nach dem Tod des Propheten zurückblieb, war zum einen die Offenbarung (Wahy) Gottes in Form des Korans und zum anderen die Sunna des Propheten in Form von einzelnen Hadithen, gelebter Praxis und im kollektiven Gedächtnis der Gemeinschaft. Die Muslime standen jetzt vor einem Problem, denn die Sunna bzw. die einzelnen Hadithe des Propheten waren noch nicht wie heute in geordneten Bänden gesammelt und für alle zugänglich. So kannten die Muslime der damaligen Zeit alle eine andere Anzahl von Hadithen und sahen den Propheten somit aus einer je anderen Perspektive. Die Kalifen, also die Nachfolger (Kalifen) des Propheten sowie die anderen Beauftragten innerhalb der Herrschaftsstruktur mussten schließlich selbst Entscheidungen fällen. Dazu mussten sie zu dem jeweiligen Fall erst eine „Sunna-Recherche“ durchführen, um überhaupt zu einem Ergebnis kommen zu können. Falls es zu einem Thema unterschiedliche Überlieferungen gab, musste mittels „Idschtihâd“ (eigenständige Rechtsfindung) für oder gegen die Überlieferung entschieden werden. Zudem gehörten bekannte Vorgehensweisen des Propheten wie die der „Schûrâ“, also die Beratung, meist zur Praxis der jeweiligen Kalifen. Das Fehlen eines kodifizierten Islamischen Rechts brachte eine Reihe von Unsicherheiten mit sich. Dieses gesamtgesellschaftliche Bedürfnis nach Normen und Regelungen, die für eine Gesellschaft notwendig sind, beeinflusste schließlich auch die Kontinuitätsfrage in der Rechtsprechung. Beispielsweise wäre wohl keinem gedient, wenn ein Richter den gleichen Fall heute so und morgen ganz anders entscheiden würde. Die Frage der Kontinuität und der Rechtssicherheit (entgegen einer Willkür) führte dazu, dass ab der Zeit der ersten Generation nach dem Ableben des Propheten (Zeit der Sahâba), die in der Vergangenheit gefällten stände oder der Einfluss aus dem Die Praxis des Idschtihâd bieUrteile mehr Gewicht erhielten. So römischen Recht genannt. Nichtwurde erst geprüft, ob in der Verdestotrotz bleibt der islamrechtlitet, wie in der Vergangenheit, gangenheit ein entsprechender Fall che Kontext am wahrscheinlichsauch heute noch sowohl Changelöst wurde, um den aktuellen Fall ten. Dabei ist hervorzuheben, dass cen als auch Gefahren. Die eieventuell dementsprechend zu bevor allem über eine Reihe von isgenständige Meinungsfinhandeln. In diesem Zusammenhang lamrechtlichen Fragen ein gewisser dung eines Gelehrten macht wiesen einige Gelehrte der Stadt Konsens herrschte und dieser nagerade die Flexibilität des islaMedina sowie ihren Bewohnern eitürlich weiter tradiert wurde. So hamischen Rechts aus. Nur bene besondere Stellung zu. ben folgende Generationen, um der In Medina wirkte der Prophet Einigkeit der Umma willen als auch steht je nachdem die Gefahr als Führer und oberster Richter der zwecks größtmöglichen Absicheder Willkür im Umgang mit muslimischen bzw. der medinensirung vor (eigenen) Fehlern, soweit Beispielsweise dem Koran schen Gemeinschaft. An keinem anwie möglich auf vergangene, näher oder den Hadithen. deren Ort wird er wohl mehr entzur Prophetenzeit liegende bzw. schieden haben als in Medina. Dievorhandene Entscheidungen zuser Umstand, dass der Prophet eirückgegriffen. ne lange Zeit in Medina lebte und Dieser Umstand veranlasste eiwirkte, ließ in den folgenden Genenige Gelehrte wie etwa Imam Schârationen die Idee entstehen, dass fiî, die in der Praxis vorhandene die „Handlungen der Bewohner „Tradition“ in einen theoretischMedinas“ (Amal Ahlul-Madîna) eimethodischen Rahmen zu setzen. ne besondere Stellung innehaben. Imam Mâlik (gest. 795) Ein vielleicht nicht ganz unwichtiger Grund, der die Gesollte den Gedanken, dass zum einen die Praxis/Lebenslehrten dazu veranlasste, war die Befürchtung, dass aufgrund weise in Medina die Sunna des Propheten widergibt und der relativ freien Ausübung des Idschtihâd eine zu große zugleich ein besonderes Kriterium für die Überprüfung Gefahr existiert, dass der Mudschtahîd in die Texte zu der Authentizität der Sunna als auch ein Kriterium für die viel rein liest und den Text – sei es Koran oder Sunna – soPraxis der nachfolgenden Generationen dient, vertreten. mit bewusst oder unbewusst verfälscht. Einer der größten Gegner dieser „Medina-Theorie“ Die Praxis des Idschtihâd bietet, wie in der Verganwar einer seiner Schüler und „Begründer“ der gleichnagenheit, auch heute noch sowohl Chancen als auch Gefahren. migen sunnitischen Rechtsschule, nämlich Imam SchâDie eigenständige Meinungsfindung eines Gelehrten fiî. Dieser meinte, wenn man eine verbreitete Praxis der Memacht gerade die Flexibilität des islamischen Rechts aus. dinenser äquivalent zur Sunna (und damit als eine QuelNur besteht je nachdem die Gefahr der Willkür im Umle des Rechts) betrachten will, so müssen auch hier die gang mit Beispielsweise dem Koran oder den Hadithen. Kriterien, die für die Hadithe gelten, Anwendung finden. Der Idschtihâd der letztendlich nichts anderes als der EinFalls eine gewisse Praxis nicht auf diese Weise gefestigt satz des Verstandes ist, wurde mit Hilfe von Methoden werden kann, zugleich aber eine Übereinstimmung der und Konzepten wie u. a. des Idschmâ oder des Kiyâs verMuslime bzw. der Gelehrten von Medina über die Ausucht, soweit wie möglich an objektive Methoden und thentizität und Verbindlichkeit der Sache existiert, kommt Bedingungen zu binden. Die unterschiedliche Methodik, die Theorie des Idschmâ und seine genaue Ausformuliedie in der Frage des Rechts Anwendung fand, führte aufrung ins Spiel. grund unterschiedlicher Ansichten zu der Entwicklung Imam Schâfiî entwickelte die Idee des Idschmâ als eivon unterschiedlichen Rechtsschulen. ne Art Gegenentwurf auf die „Medina-Theorie“ weiter und versuchte das Konzept des Konsenses theoretisch Literatur: und methodisch abzusichern. Der grundlegende Unterschied zwischen diesen beiden Positionen ist, dass Imam Mâlik • Dönmez, İbrahim Kâfi (2000): İcmâ; In: İslam Ansiklopedisi, Bd. seine Theorie auf Medina und seine Bewohner bzw. Ge21; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları lehrten beschränkt und nicht wie Imam Schâfiî diesen auf • Hamidullah, Muhammad (1973); Der Islam; Gonca Yayınevi alle Gelehrten auch außerhalb Medinas ausweitet. • Şa‘bân, Zekiyyüddîn (2008); İslâm Hukuk İlminin Esasları (Usûlül’ Fıkh); Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Es gibt auch eine Reihe von anderen Ansätzen, die • Wehr, Hans (1968); Arabisches Wörterbuch für die Schriftsprache versuchen die Ursprünge des Idschmâ-Gedanken zu erder Gegenwart; 4., unveränd. Aufl.; Wiesbaden; Harrassowitz gründen. Beispielsweise werden sozio-politische UmMÄRZ • MART 2011 • sayfa 3 7 aktuell Völker in Nahost befreien sich von ihren Ketten İlhan Bilgü • ibilgu@igmg.de Im Nahen Osten sind die Völker in Aufruhr. Unabhängig vom gesellschaftlichen und politischen Status fordern sie dasselbe: Das Ende der auf Furcht und Folter basierenden Diktaturen, Freiheit und Gerechtigkeit. Trotz des Machtwechsels in Ägypten und Tunesien wird die Verwirklichung der erwünschten Reformen eine lange Zeit in Anspruch nehmen, da es in diesen Ländern an erfolgreichen, politischen Nachfolgern mangelt. Sowohl in Tunesien als auch in Ägypten liegt die Macht immer noch in den Händen der ehemaligen Regierungsmitglieder. Auch wenn einige Veränderungen eingetreten sind, wird es nicht einfach, die Regierung von den ehemaligen Regierungsmitgliedern zu befreien. Die momentane Ruhe in diesen Ländern zeugt nicht daher, dass die Forderungen des Volkes umgesetzt wurden, sondern eher daher, dass die restlichen Mitglieder der ehemaligen Regierungen ihre Lehren aus den Vorfällen gezogen haben und sich deshalb nach außen hin auf der Seite des Volkes zeigen. Die Volksaufstände sind nicht nur Massenproteste gegen die bestehenden Regime, sondern richten sich gegen das globale System. Denn die Despoten in den arabischen Ländern, die ihre Macht mit Mitteln der Unterdrückung aufrecht erhielten und noch erhalten, werden vom globalen System, das für die USA und den Westen steht, unterstützt. Das geht auch aus den Reaktionen der westlichen Länder zu Beginn der Proteste hervor. Eine Besonderheit, die Nahost-Regime gemein hatten, war ihre Legitimität in den Augen der Strippenzieher des globalen Systems. Die Hauptakteure der Regime legten im Grunde nur Wert auf diese Legitimität und das einfache Volk hatte darunter zu leiden. Bei Betrachtung der umgestürzten Regime sehen wir, dass sich diese mithilfe von vier Methoden, die auch von den USA und dem Westen unterstützt wurden, an der Macht hielten. 1 Als erstes wird eine Gruppe zusammengestellt, die aus nahestehenden Familienmitgliedern und Anhängern, die ihre ethnische und religiöse Loyalität unter Beweis gestellt haben, besteht. Diese sayfa 38 • Perspektif Gruppierung hat zwar keinen offiziellen Posten inne, nichtsdestotrotz sind sie in mafiaähnlichen Strukturen an der Regierung beteiligt. Um Oppositionelle aus dem Weg zu räumen und manchmal auf „gerichtlichem Wege“ zu verurteilen, wird eine „Terroreinheit“ gebildet. Danach wird eine militärische Oligarchie zusammengestellt, dessen Ausbildung und Ausrüstung zwar von den mächtigen Strippenziehern im Westen finanziert wird, die jedoch nur dem Regime gegenüber zu Treue verpflichtet sind. Die Mächtigen dieser Oligarchie sind besessen von Auszeichnungen und Medaillen, deshalb können ihnen nicht genug Medaillen und Auszeichnungen verliehen werden. Doch vor dem Potenzial dieser Armee schreckt kein Land zurück. Denn die Aufgabe des Militärs ist nicht die Verteidigung des Landes, sondern die Verteidigung des Regimes. Darüber hinaus wird eine Spionage-Einheit zusammengestellt, die in allen Bereichen arbeitet. In dieser Einheit gibt es viele, die sich auf Bildern und Videos neben ihren Opfern als Helden darstellen. Regimetreue Soldaten, Folterer und Spione werden an die Spitze des Finanzsektors versetzt oder es wird ihnen der Weg zu zusätzlichen Einnahmequellen geebnet. Wirtschaftliche Regeln und Gesetze werden nach diesen Methoden entworfen. Gegenüber dem Leiden der Mehrheitsbevölkerung ist die Elite blind. Internationale Firmen kooperieren mit den Wirtschaftsakteuren der Regime. Um ihre eigenen Interessen durchzusetzen, schrecken diese Firmen nicht davor zurück, Millionen Dollar an die Mächtigen der Regime zu zahlen. Wenn man sich die Familien von Zeynel Abidin bin Ali, Husni Mubarak und Muammer Gaddafi anschaut, sieht man, dass das Eigentum des gesamten Landes ausnahmslos diesen Familien und ihren Anvertrauten gehörte. Ein Ägypten ohne Mubarak, Libyen ohne Seyfulislam, Hannibal und Gaddafi und Tunesien ohne Leyla Trablusi sowie Muhammed Zeynel Abidin war unvorstellbar. Wenn die Umstürze in den arabischen Ländern eher die Sprippenzieher in Sorge versetzt als das Volk, weist das auf Fehler im bestehenden System hin. Protestieren die arabischen Völker nur gegen die gut gebildeten, professionellen Akteure in ihren eigenen Ländern? Nein! Dieser Aufstand richtet sich sowohl gegen die Strippenzieher als auch gegen ihre Marionettenregierungen. 1 http://www.rand.org/pubs/reprints/RP844.html Übersetzung: Fatma Yılmazer IGMG HADSCH-UMRA REISEN GmbH Bosch Str. 61-65, 50171 Kerpen Tel.: (02237) 656-310 • Fax: (02237) 656 319 Internet: www.igmghacumre.com Mail: info@igmghacumre.com BANKA: KREISSPARKASSE KÖLN BLZ: 370 502 99 • Hesap-Nr. 149277781 IGMG EĞİTİM MÜFREDATI Avrupa’da yaşayan okul öncesi çocuklarımızın, dinini, dilini ve kültürünü tanımaları ve kimliklerinin oluşması için hazırlanan kitabın içeriğini Ayetler, Hadisler, Dualar, Öğretici Oyunlar, Boyamalar, Türk Dili Etkinlikleri, Deneyli Etkinikler ve El Becerileri oluşturmaktadır. IGMG EĞİTİM MÜFREDATI Ana Sınıfı: 03-06 Yaş Grubu Hazırlık Sınıfı: 07-08 Yaş Grubu Temel Eğitim İlk Seviye: 09-12 Yaş Grubu Temel Eğitım Orta Seviye: 13-15 Yaş Grubu İhtisas Sınıfı: 16-18 Yaş Grubu ders konularını içermektedir. Cami ve Eğitim merkezlerimizde sınıf sisteminde uygulmaya konualcaktır Kitap Kulübü Merheimer Str. 229, D- 50733 Köln Telefon: + 49 (0) 221 / 73 90 441 8 Fax: + 49 (0) 221 / 72 30 61 Email: info@kitap-kulubu.de IGMG TEMEL EĞİTİM MÜFREDATI