AYIN MAKALESĠ Ünal AYDIN Oda BaĢkanı 2000-2005 YILLARINDA TOPLANAN VERGĠLER VE SARF ALANLARI Hangi ülkede olursa olsun vergi verenler açısından "ödenen vergiler nereye harcanıyor?" sorusu, vergi verme davranışını belirleyen en temel konuların başında gelmektedir. Artık günümüzde vergilerin toplanılmasından çok etkin ve verimli bir şekilde harcanması toplumların gündeminde önem kazanmaktadır. Mükelleflerin kişisel tüketimlerinden ya da yatırımlarından alınarak devlete vergi olarak aktarılan kaynakların etkin kullanılması da devlete düşen önemli sorumluluklardan birisidir. Gelişen demokrasi anlayışı ve küreselleşme, devletin yaptığı harcamalarda şeffaf olmasını, bunları kamuoyunun bilgisine sunması bir başka ifade ile hesap vermesini zorunlu hale getirmiştir. Bu anlayışla GİB 2000-2005 yılları arasında toplanan vergilerin hangi alanlarda kullanıldığı, bu dönemlerde vatandaşlardan toplanan vergilerin verimliliğinde sağlanan etkinlik ve harcama kalemlerinin yıllar itibariyle dağılımı konularında vatandaşları bilgilendirmek amacıyla bir bülten yayınlanmıştır. Bu yazının ilk bölümü bu bültenden özetlenmiştir. Bütçede yer alan gelirler vergi gelirleri ile vergi dışı gelirlerden oluşmaktadır. Ülkemizde 2000-2005 dönemi içinde merkezi yönetim bütçe gelir toplamı kısmında toplanan vergi gelirlerinin ve vergi dışı diğer gelirlerin bütçe gelir toplamı içindeki payları şöyledir. 1 Kamu gelirlerimizin % 80 gibi büyük bir bölümü tahsil edilen vergilerden oluşmakta iken vergi dışı diğer gelirlerin toplam gelir içindeki payının çok küçük bir oranda gerçekleştiği yukarıda görülmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse vergiler, devlet denilen büyük sistemin en temel kaynağıdır. Kamu gelirlerinin Gayri Safi Milli Hâsılaya oranı bize toplam vergi yükünü verir. Bir ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmişlik düzeyi ile toplam vergi yükü arasında yakın bir ilişki olduğu görülmektedir. Dünya uygulamasında vergi yükü yüksek olan ülkelerde yüksek refah düzeyinin de üst düzeyde olduğu, sosyal ve ekonomik nitelikli alt yapılarını kolayca oluşturabildikleri bir gerçektir. Buna karşın, toplam vergi yükünün düşük olduğu ülkeler ise, sosyal ve ekonomik altyapı ve gelir dağılımı yönünden kötü durumdadırlar. Gelişmiş ülkeler yıllardır GSMH'nın % 30 civarında bir kısmını vergi olarak almakta ve bunu devlet kanalıyla harcamaktadırlar. Türkiye'de vergi yükü yıllar itibariyle artış göstermektedir. 2000 yılında % 20 olan vergi gelirlerinin GSMH oranının 2005 yılında %30' a kadar çıktığı görülmektedir. Yani devlet, ekonomide sağlanan toplam kaynaklardan yıllar itibariyle artan oranda pay almaya başlamıştır. Bu da ülkemizin gelişmişlik düzeyine olumlu katkıda bulunmak amacıyla kamuya aktarılan kaynaklardaki artışı ifade etmektedir. Aynı zamanda kamu harcamalarının daha sağlam kaynaklarla finanse edilmesine imkân sağlamaktadır. 2 Devletin kamu faaliyetlerini ve kamu hizmetlerini yerine getirebilmesi için yapmış olduğu harcamalara "kamu harcamaları" denir. Devlet, kamu hizmetlerini yürütmek amacı ile yapacağı harcamaları bireylerden toplayacağı vergiler ile karşılar. Şayet kamu gelirleri kamu harcamalarını karşılamaz ise borçlanma yoluna başvurur. Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri yedi ana başlık altında toplanmaktadır. • Giderleri, • • • • • • Personel ve Sosyal Güvenlik Kurumları Devlet Primleri Mal ve Hizmet Alım Giderleri, Faiz Giderleri, Cari Transferler, Sermaye Giderleri, Sermaye Transferleri, Borç Verme. Personel giderleri, kamu personeli ile kamu personeli olmamakla birlikte mevzuatı gereğince ilgililere bordroya dayalı olarak yapılan ödemeleri (er-erbaş harçlıkları, öğrenci harçlıkları vb.) kapsamaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumları Devlet Primleri Gideri ise devletin işveren sıfatıyla sosyal güvenlik kurumuna ödeyeceği sigorta primlerini kapsamaktadır. 3 Personel kapsamına memurlar, sözleşmeli personel, geçici işçilerin yanı sıra T.B.M.M. üyelerine ödenmesi gereken ödenekler, Cumhurbaşkanına ödenen ödenekler ile istihbarat personeline ödenen ödenekler bu bölümde kaydedilmektedir. Personel ve sosyal güvenlik kurumları devlet primleri giderleri beş yıllık dönemde eşit düzeyde bir artış eğilimine sahiptir. Mal ve hizmet alım giderleri, mal ve hizmet karşılığında yapılan faturalı ödemeleri kapsamaktadır. Devletin, karşılığında herhangi bir mal veya hizmet almadığı karşılıksız ödemeler ile sermaye giderleri bu kapsam dışındadır. Öte yandan her türlü askeri amaçlı inşaat, tesis, mal ve malzemeler (askeri lojmanlar hariç) vb. alımlar mal ve hizmet alımları kapsamında değerlendirilmektedir. Mal ve hizmet alım giderleri, büro malzemesi alımları, kira, yakıt, elektrik ödemeleri ile parasal bakılmaksızın rutin bakımonarım ödemelerini, telefon vb. haberleşme giderlerini, yolluk giderlerini, taşıma giderlerini, düşük değerli veya bir yıldan az kullanım ömrü olan donanımlar için yapılan giderleri kapsamaktadır. 4 Uluslararası sınıflandırma standartlarında da "cari gider" olarak kabul edilen savunma harcamaları, sermaye için belirlenen limiti geçse dahi yatırım programlarında yer almamaktadır. Mal ve hizmet alım giderlerine dâhil edilmemektedir. Ancak, askeri lojmanlar sermaye bölümünde sınıflandırılmakta ve yatırım programına dâhil edilmektedir. Ayrıca, askeri lojmanlar dışında kalan inşaatlar, askeri amaçlı dayanıklı ve dayanıksız mallar ve donanımlarda bu bölümde yer almaktadır. Bütçe harcamalarımız içinde en önemli gider kalemini hiç kuşkusuz faiz harcamaları oluşturmaktadır. Borçlanmaya olan ihtiyacın çok yüksek oluşu daha yüksek faiz oranlarında borçlanmamıza neden olmuş ve borçlanma maliyetimiz yükselmiştir. Fakat aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi ekonomide yaşanan gelişmeler ve mali disiplinden taviz verilmemesi bütçe içinde faiz harcamalarına da yansımış ve faiz ödemelerinde zaman içinde azalmalar görülmüştür. Faiz harcamalarının son beş yıl içindeki seyri aşağıdaki gibidir; Faiz, ödünç alınan paranın kullanımı karşılığında yapılan ödeme olarak tanımlanır. Bu itibarla, faiz ödemeleri finansman bölümünde sınıflandırılan borç alınan paranın anapara geri ödemesinden ve borçlanma için ödenen komisyon ve ihraç giderlerinden ayrılır. 5 Devlet nam ve hesabına YTL veya dövize endeksli olarak yapılan iç borçlanmalar ile yine Devlet adına Hazine Müsteşarlığınca dış finansman sağlayan yabancı ülkeler, ülkelerce oluşturulan birlikler, resmi finansman fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ile uluslararası sermaye ve finansman piyasalarında faaliyet gösteren yatırım bankaları da dâhil olmak üzere bankalar, alıcı veya satıcı kredisi sağlayan kuruluşlar ile firmalardan sağlanan borçlanmalar karşılığında oluşan faiz giderleri ve peşin ödenen faiz anlamında olan iskonto giderleri bu başlık altında izlenir. Devlet borçlarına ilişkin faiz ödemeleri (iskonto giderleri dahil) bu bölümde yer almaktadır. Borçlanmaya ilişkin olarak ödenen komisyon ve ihraç giderleri ise mal ve hizmet alımları kapsamında olup, bu ödemeler sadece Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer almaktadır. Kamu kurumlarına ödenen iç borç faiz giderleri, diğer iç borç faiz giderleri, dış borç faiz giderleri, iskonto giderleri bu bölümde ele alınmaktadır. Faiz Giderleri-Faiz Hariç Bütçe Giderlerinin GSMH‟ya Oranı Yukarıdaki tabloda faiz harcamaları ile faiz dışı yapılan harcamaların karşılaştırılması yapılmıştır. 2000 yılında faiz harcamaları faiz dışında yapılan harcamalara yakın bir orana sahipken ilerleyen yıllarda faiz harcamalarının oranını azaldığı ve faiz dışında diğer alanlara yapılan artış içinde olduğu görülmektedir. 6 2000-2005 yılları arasında faiz giderlerinin izlediği seyir önce çıkan sonra inen bir doğrultudadır. 2001 yılında yüksek bir artışın ardından daha sonra artan oranda azalmalar görülmektedir. Bütçe içerisinde faiz giderlerinin azalması, faiz dışı bütçe harcamalarımızın artması ile paralellik göstermektedir. Yeni yapılan sınıflandırma çerçevesinde Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmelerinde cari transferler, sermaye birikimi hedeflemeyen ve cari nitelikli mal ve hizmet alımını finanse etmek amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler cari transferleri oluşturmaktadır. Yeni bütçeleme sistemimiz içerisinde cari transferler, görev zararlar hazine yardımları, kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler, hane halkına yapılan transferler, sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler ve mahalli idare ve fon paylarından oluşmaktadır. Devletin, hiçbir üretim faktörü kullanmadan sadece milli gelirin ekonomi içinde yer değiştirmesi yani üretimde bulunmadan sadece karşılıksız yapılan harcamalar bu kalemde ele alınmaktadır. 7 Cari transfer harcamalarımız ilgili dönemde rakamsal olarak sürekli bir artış göstermekle beraber reel olarak önce inişli bir grafik çizmiş daha sonra çıkışa geçmiştir. Bu doğrultuda 2000-2005 yılları arasında cari transferlerin dağılımı aşağıdaki gibidir. Cari Giderler bölümünde belirtilen limitlerin üzerinde kalan ve kullanım ömürleri bir yıl veya daha uzun süreli olan mal ve hizmet alımları sermaye giderlerini oluşturmaktadır. Bu ödemeler, her yıl bütçe kanunlarıyla belirlenecek asgari limitin üzerinde olmalıdır ve kullanım ömürleri bir yıl veya daha uzun olmalıdır. Sermaye harcamaları, sabit sermaye edinimleri, gayrimenkuller ya da gayri maddi aktiflerin edinimi için yapılan ve Devlet mal varlığını artıran ödemelerdir. Ayrıca, taşınmaz mal yapımı ile bakım-onarımının gerektirdiği yıkım ve enkaz temizleme işleri de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Mamul mal alımları, menkul sermaye üretimi sürecinde kullanılan hammaddeler ile ara mallar ve mamul malların alım giderleri ile projelerin fizibilitesi ve kontrollüğü için müşavir firma ve kişilere yapılan ödemeler ile gayri maddi hak alımları, gayrimenkul alımları ve kamulaştırılması, gayrimenkulün büyük onarım giderleri, stok alımları bu sınıflandırmada yer almaktadır. 8 Türkiye'de yatırım harcamaları konusunda 2000-2005 yılları arası rakamsal artışlar olmakla beraber artış oranları bazen azalma bazen yükseliş eğilimindedir. Bütçe dışına sermaye birikimi amaçlayan ve sermaye nitelikli mal ve hizmetlerin finansmanı amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler. Sermaye transferlerini oluşturmaktadır. Yurtiçindeki kurum ve kuruluşlara veya vatandaşlara sermaye birikimi amacıyla veya sermaye nitelikli mal ve hizmetlerin finansmanı amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler bu bölüme gider kaydedilecektir. Dış ülkelere, uluslararası kurum ve kuruluşlara veya yurtdışında bulunan eğitim kurumlarına sermaye birikimi amacıyla veya sermaye nitelikli mal ve hizmetlerin finansmanı amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler bu bölüme gider kaydedilecektir. Kamu harcamalarının yıllar itibariyle seyri şöyledir: 9 2000-2005 dönemi faiz hariç kamu harcamaları ele alındığında kamu harcamalarının artış eğilimi içerisinde olduğu görülmektedir. Personel harcamaları ve cari transfer harcamaları sürekli artış göstermektedir. Fakat mal ve hizmet alımı giderleri ile sermaye giderleri harcamalarında artışların daha küçük oranda gerçekleştiği görülmektedir. Ülkemizde bu dönem ele alındığında kaynakların faiz dışı harcamalara artan oranda yönlendirildiği görülecektir. Kamu net borç stoku, devletin o an itibariyle toplam borcunu ifade etmektedir. Kamu net borç stokunun GSMH'ya oranı ise devletin borcunu ödeyebilme gücünü ifade eder. Yıllar itibariyle ele alındığı zaman kamu harcamalarında artış söz konusudur. Kamu borç stokunda meydana gelen artışa rağmen GSMH' da daha yüksek oranda artış olduğu için gelirimizin içinde borcumuzun oranı azalmakta, Kamu Borç Stoku Oranı düşmektedir. Yani borcumuz artmakla beraber borcu karşılayabilme gücümüz daha fazla artmaktadır. 10 Türkiye'nin kamu borç stoku 2000-2005 yılları arasında artış göstermektedir. Türkiye'nin bütçe açıklarını kapatmak için iç borçlanma yoluna daha fazla gittiği görülmektedir. GSMH'da görülen artış kamu borç stokunda meydana gelen artıştan daha fazla olduğu için aslında ülkemizin borcunu karşılayabilme gücünün arttığı gözükmektedir. Değişen dünyada devletlerin, gerek egemen güç olmasından gerekse sosyal devlet olmasından ötürü, yürüttüğü kamu hizmetlerinde daha şeffaf olma ve daha kaliteli hizmet anlayışı içerisinde olması artık kaçınılmaz bir gereksinim olmuştur. Kamu hizmetlerinde istenilen kalitenin sağlanması için devletlerin kamu gelirlerine ihtiyacı vardır. Kamu harcamalarını karşılayacak olan kamu gelirleri içinde toplanan vergi gelirleri önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde kamu gelirleri iki farklı kalemden oluşmakta ve bunların içerisinde vergi gelirleri toplam kamu gelirlerinin % 80 'i gibi büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. 2000-2005 dönemi ele alındığında kamu gelirlerinin GSMH'ya olan oranı yıllar itibariyle bir artış içinde olduğu görülecektir. Bu da ekonomide sağlanan toplam kaynaklardan devletin artan miktarlarda gelir sağladığı anlamına gelmektedir. Gider bölümünde en fazla dikkat çeken harcama kalemi faiz giderleridir. Önceki yapılandırmada transfer harcamaları içerisinde gösterilen faiz harcamaları yeni sınıflandırma ile ana başlık olarak ele alınmıştır. Faiz giderlerinde göze çarpan nokta faizin artık bütçemiz içerisinde daha az yere sahip olmasıdır. Topladığımız gelirler içerisinde artan oranda diğer harcamalarımıza yer vermeye başladığımız görülmektedir. GİB raporundaki veriler böyle de, şu gerçeklerin de göz önünde tutulması gerekiyor: Hoşgörü ve farklılıkların bir arada yaşanabilmesi için uzlaşma kültürümüzü geliştirmemiz gerekiyor. Farklılıklardan düşmanlıklar değil, yeni sentezler üretmek bizi zenginleştirecektir. Ekonomik toplumsal hedefler iyi belirlenmeli, bu hedeflere ulaşmak için ayrıntılı planlar yapılmalı ve uygulanmalıdır. Belirlenecek kalkınma modelleri eğitimle desteklenmeli; yeni teknolojiler geliştirici araştırmalar teşvik 11 edilmeli, yenilikler yaratacak sistemler kurmalıyız. Katma değeri yüksek üretimler için yeni tasarım ve teknolojiler üretecek mühendislik çalışmalarına uygun zeminler yaratmalıyız. Üniversiteden beslenen, patenti olan sanayi ile Dünya pazarlarında daha güçlü rekabet edebilir hale gelmeliyiz. Gelir dağılımını daha adil hale getirerek, refah düzeyi yüksek orta sınıfın büyümesini sağlamalıyız. Doğayı koruyup geliştirme eğilimi daha yüksek bir nesil yetiştirmeliyiz. Yetenekli, bilgili ve genç olan insan kaynağımıza göre toplumsal hedeflerimizi belirlemeliyiz. Tüm bu amaçlara ulaşmada medya kuruluşlarımızın öneminin farkında olmalıyız. Nisan / 2007 itibariyle 78 milyar dolar uluslar arası sermayeye ait sıcak paranın piyasalarımızda dolaştığını, yüksek bir reel faizle bu sıcak paranın borsamız ve hazine borçlanma kâğıtlarımıza yatırılmış olduğunu unutmamalıyız. Ucuz döviz ve yüksek faiz uygulamaları ile reel sektördeki yatırımlarımızın durma noktasına geldiğini, ucuz döviz nedeniyle ithalatımızın coştuğunu ve bunun bedelini halkımızın ödediğini, 2002-2006 yılları arasında 80 milyar dolar cari işlem açığımızın oluştuğunu, bu cari açıkların reel sektörümüzün ürettiği malların ihracıyla değil de borçlanma ve özelleştirmelerle karşılandığını, ekonomimizin küresel sıcak paraya bağımlı hale geldiğini unutmamamız gerekiyor. Cumhuriyet tarihimizin ilk 80 yılında toplam 92 milyar dolar iç borç stoku oluşmuş iken son beş yılda iç borç stokumuz 204 milyar dolara ulaşmıştır. Dahası, artan iç borç stokunun çok önemli bir kısmı faiz ödemelerinden kaynaklanmıştır. 2002 yılı sonunda 222 milyar dolar olan iç ve dış borç stokumuz ise 2006 yılı sonunda 400 milyar dolara çıkmıştır. İlk % 20‟lik grubun yani 14.4 milyon kişinin milli gelirin %44,4‟üne sahip olduğu, bu gruba dahil bir kişinin milli gelirden aldığı ortalama payın 12.334 dolar olduğu, son %20‟lik beşinci grubun yani 14.4 milyon kişinin milli gelirin %6.1‟ine sahip olduğu, bu gruba dahil bir kişinin milli gelirden aldığı ortalama payın 1.694 dolar olduğu; açlık sınırının 848 .- YTL olduğu dikkate alınırsa gelir dağılımında düzeltme gereği daha iyi anlaşılacaktır. 12 2002 yılında 3,5 milyon olan işsiz sayısının 2006 yılı sonunda 4,5 milyon olduğu, bu süre içinde ekonomimizin yaklaşık % 33 büyüdüğü, yeni reel yatırım artışına dayalı büyüme yerine ithalata dayalı büyümelerin bu sonuca etkili olduğu, bu sonucun psiko sosyal olumsuzluklara yol açtığı ve suçları arttırdığı dikkate alınmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk‟ün “Yurtta Sulh,Cihanda Sulh” felsefesi paralelinde süregelen dış politikamızın müttefiklerimiz, komşularımız ve içimizdeki bazı ayrılıkçılar tarafından istismar edilir olduğu bir gerçektir. Bu gerçek çerçevesinde daha etkin, daha tutarlı, daha akılcı, daha atak dış politikalar geliştirip uygulamak gereği vardır. 2007 yılında yenilenen icra ve yasama organlarımızın bu gerçekler doğrultusunda Ülkemiz ve Milletimiz yararına hizmetler üreteceğine inanarak huzur buluyoruz. 13 AYLIK BÜLTEN DĠZĠNĠ Sayı: 79 Temmuz-Ağustos 2007 Ayda Bir Yayımlanır. Adres: Kıbrıs Şehitleri Cad. Kervan Apt. No:7 Alsancak/İZMİR Yazı DanıĢma ve Okuma Kurulu Hazırlayan Ünal AYDIN (YMM) Ayşe AKAY (Yazı İşleri (Genel Yayın Sorumlusu) Sorumlusu) Hasan Zeki SÜZEN (YMM) (Genel Yayın Sorumlusu) ODAMIZ BANKA HESAP NUMARALARI BANKA ADI ZİRAAT BANK.ALSANCAK ŞB. 5004 6969135 YAPI KREDİ BANK.MUSTAFABEY ŞB. 65248362 Not: Bültenimizde yayımlanan makaleler Odamızın görüşü olmayıp yazanların kişisel görüşleridir. 14 ODAMIZA GELEN YAZILAR FĠRELĠ YAġAM Hasan Zeki SÜZEN Yeminli Mali MüĢavir Fire ve zayiat kavramları vergi ve muhasebe mesleği ile uğraşanların yakından bildiği kavramlardır. Ticaret ve imalat faaliyetlerinde fiziksel yok oluşlar genelde fire, fiziksel yok olmamakla birlikte değeri düşen veya değersiz hale gelen artıklar zayiat olarak adlandırılır. Bu yazımızda firenin sosyal yaşama uyarlanmasını irdelemeye çalışacağız. Dalay Lama "Mutlu Olma Sanatı" isimli kitabında insanın dünyaya geliş amacının mutlu olmak olduğunu belirtir. Diğer taraftan, italyan ceza hukuku profesörlerinden Lombrozzo bazı insanların doğuştan suç işleme eğilimli olarak dünyaya geldiğini iddia eder. iddiasına dayanak olarak, suç işleme eğilimli kişilerin birbirine yakın benzer yüz tiplerine sahip olduğunu belirtir. Görüşler ne olursa olsun, insanların davranış biçimlerine yön veren doğuştan sahip olduğu genler ve yaşamında aileden başlayarak okul ve toplumda aldığı eğitimlerdir. Yani sosyal rendelerdir. Burada önemli olan bir kişinin davranış biçiminin niçin ortalama davranış biçimine aykırı düştüğüdür. Bu konuyu irdelemek için başta sosyal bilimciler ve pisikoanalizciler yüzlerce cilt kitap yazmışlardır. Son tahlilde, genlerden gelen etkiler hariç davranış biçimlerine sosyal ve ekonomik güdülerin yön verdiği anlaşılmıştır. Sosyal çevremize, insana ve doğaya baktığımızda onları tahrip edenlerin yine insan olduğunu görüyoruz, insan denen meçhul bir türlü çözülemeyen sosyal yaratıktır. Eski zamanlardan gelen bir atasözünde denildiği üzere, "insan insanın kurdudur". Peki bir insan diğer bir insana niçin zarar vermektedir. Bunun nedeni daha önce değindiğimiz gibi, sosyal ve ekonomiktir. Genlerinde olumsuz enerji yayma mekanizması olan marazi tipleri dikkate almıyoruz. 15 Aristo'nun deyimiyle insan sosyal bir hayvandır, ilgiye ve ilişkiye gereksinimi vardır, birlikte yaşamayı yeğler, insanın sosyal olarak kendine yetmesi normalde olanaksızdır, ilişki ve ilgi manevi bir gıda olup, vazgeçilmez niteliktedir. O halde insanlarla ilişkilerimizi öyle düzenlemeliyiz ki, bu ilişkiden herkes mutlu olsun, işte bu noktada muhasebede çok kullandığımız fire deyimini öne çıkarıyoruz. Esas olan insanın manevi gıdası ilişkinin sürekli ve iki taraf için verimli olmasıdır. Ancak, nedeni bulunamadığı için genlere yüklenen aykırı davranış biçimlerini nasıl hoşgörüyle karşılayacağız. Bunun için sosyal ilişkilerde de taraflar ilişkide bulundukları kişiler için bir fire oranı (hoşgörü oranı) pekala belirleyebilirler. Bu belirleme yapıldığı takdirde ilişkinin devamı sağlanır. Gerek ekonomik gerekse sosyal faaliyetler verimli bir biçimde sürdürülür. Önemli olan zeka, akıl ve düşüncenin uyumlu olmasıdır. Ancak yaradılıştan ve sosyal yaşamdan kaynaklanan nedenlerle üçlü süreç çoğu zaman koordineli çalışmamakta ve davranış bozukluklarına neden olmaktadır. Bize göre, gerek özel gerekse iş yaşamımızda ilişkide bulunduğumuz kişiler için bir fire oranı saptamalıyız. Eğer ilişkide bulunduğumuz kişinin gösterdiği davranış biçimi, ortalama davranış biçiminin dışına çıkıyorsa ve belirlediğimiz oranı aşmıyorsa ilişkiyi olağan sayıp, sürdürmek gerekir. Şarkılara bile geçtiği şekliyle "Hatasız kul olmaz" ya da iş yaşamında da bilindiği üzere "Hata yapmayan iş yapmıyor demektir" deyimleri görüşümüzü doğrulamaktadır. Herkesin yaşamdan keyif olması dileklerimle. 16 TÜRK TĠCARET KANUNU TASARISI ÇERÇEVESĠNDE MESLEK MENSUPLARININ (SMMM VE YMM’LERĠN) HAZIRLANMA SÜREÇLERĠ VE SORUMLULUKLARI Ekrem KAYI Yeminli Mali MüĢavir Bilindiği gibi 1957 yılından bu yana uygulanmakta olan mevcut Ticaret Kanunu, Dünya ve ülke ekonomisindeki büyük değişim ve dönüşümler karşısında bir çok yönüyle yetersiz kalmaya başlamıştır. Yaklaşık 50 yıllık bir uygulama geçmişinde; ekonomi hukuku alanında her şeye rağmen en istikrar kazanmış bir hukuk dalı olarak diğer hukuk dalları için de Türk Ticaret Hukuku her zaman önemli bir referans kaynağı olma özelliğini de hep korumuştur. Yeni Türk Ticaret Kanunu oluşturma çalışmaları 1999 yılında başlamış, oldukça kapsamlı ve geniş katılımlı çalışmalar neticesinde toplam 1535 maddeden oluşan bir taslak ortaya çıkmıştır. TBMM Adalet Komisyonunda da, uzun tartışma ve görüşmelerden sonra geçtiğimiz aylarda son şeklini alarak TBMM Genel Kurulu‟na sunulma aşamasına gelmiştir. Ancak, genel seçim atmosferine girilmesi ve TBMM‟nin de tatil kararı almasıyla birlikte, söz konusu Tasarının kanunlaşması genel seçim sonrası oluşacak yeni Meclise kalmıştır. Türk Ekonomi Hukuku alanında adeta reform niteliğindeki bu Tasarının; işletmelerin muhasebe, finansal raporlama ve denetim düzenine ilişkin getirdiği yenilik ve değişikliklerin irdelenmesi bu sunuşumuzun konusunu oluşturmaktadır. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı içerisinde yer alan bir çok müessesenin, karşılıklı olarak birbiriyle çok yakın bir bağı ve ilintisi olmakla birlikte, görüş ve değerlendirmelerimiz mümkün olduğunca konu başlığına bağlı kalınarak ortaya konulmaya çalışılacaktır. 17 A-Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Öngörülen Muhasebe Düzeni ve Hazırlanacak Finansal Tabloların Mahiyeti: Halen yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu, muhasebe düzen ve standardı konusunda ve finansal tabloların hazırlanmasında zorlayıcı ve emredici herhangi bir kural içermemektedir.Oysa Tasarı, bir çok ilgili maddesinde bu Kanuna tabi işletmelerin muhasebelerini ve finansal tablolarını tamamen uluslararası muhasebe ve raporlama standartlarına göre hazırlamalarını şart koşmaktadır. Uluslararası Muhasebe Standartlarını (UMS) Türkiye Muhasebe Standartlarına (TMS) dönüştüren TÜRKĠYE MUHASEBE STANDARTLARI KURULU’ na ve bu kurulun düzenleyici rolüne atıf yapılmaktadır. B- Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Öngörülen Denetim: Tasarıda, Anonim Şirketlerin ve Şirketler topluluğunun denetimi tamamen işletme dışına taşınmaktadır. Mevcut Kanundaki murakıplık müessesi kaldırılmakta, onun yerine bağımsız dıĢ denetim getirilmektedir. Büyük Anonim Şirketlerin denetimi, Bağımsız Dış Denetim firmaları tarafından, küçük ve orta boy anonim şirketlerin denetimi ise en az bir yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir tarafından yapılacaktır. Söz konusu bu denetimin Uluslararası Denetim Standartlarına göre yapılması öngörülmektedir. Denetçi seçimi önceden olduğu gibi genel kurul tarafından gerçekleştirilecektir. Seçimi takiben Ticaret Sicil Gazetesinde tescil ve ilan edilecektir. (Aynı denetçi en çok 6 dönem için seçilebilecek, 4 yıl ara vermeksizin aynı şirkette denetim yapamayacaktır.) Denetim, yıllık finansal tabloların ve konsolide finansal tabloların yanı sıra yıllık faaliyet raporunun denetimini de kapsamaktadır. Tasarıda 397-404. Maddeler arasında yer alan denetim müessesesi; muhasebe ve finansal tablo standartlarını Uluslararası Muhasebe ve Finansal Tablo Hazırlama ve Sunma Standartlarına, Finansal tablolar ile yıllık faaliyet raporların 18 denetlenmesini de tamamen Uluslararası Denetim Standartlarına bağlamıştır. Denetçiler üç ayrı rapor düzenleyerek şirket yönetim kuruluna sunacaklardır. (Finansal Tabloların Denetimi, Yıllık Faaliyet Raporu Denetimi ve Risk Analiz ve Değerlendirilmesine ilişkin Rapor) Denetimin amacı; denetlenen şirkete ait rapor konusu finansal tabloların, yıllık faaliyet raporu ve işlemlerinin TMS‟ye, kanuna ve ana sözleşmeye uygun olup olmadığının tespitidir. C- Denetçinin Sorumluluğu: Şirketin ve şirketler topluluğunun yıl sonu ve konsolide finansal tablolarını, yıllık faaliyet raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçiler, görevlerinin yerine getirilmesinde kusurlu hareket ettikleri taktirde, hem şirkete hem de pay sahipleri ile şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla sorumlu tutulmaktadırlar. Ayrıca Tasarının muhtelif maddelerinde denetçinin bazı işlemlerde ve sır saklama konusunda kusur ve ihmalinin saptanması halinde para cezası uygulanması da öngörülmektedir. D- Serbest Muhasebeci Mali MüĢavir ve Yeminli Mali MüĢavirlerin Hazırlanma Süreçlerine ĠliĢkin DüĢünceler: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı bu haliyle yasalaşırsa, meslek mensupları yönünden sorumluluğu ve de yoğunluğu da bir o kadar ağır yepyeni bir çığır açılmış olacaktır. Belki de zaman içinde, mevcut vergi ağırlıklı çalışmaların yerini alabilecek potansiyel işler söz konusu olabilecektir. Bilindiği gibi 1989 yılında yürürlüğe giren 3568 sayılı Yasa ile ruhsat sahibi olan meslek mensupları (Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, Yeminli Mali Müşavir) ülkemizde muhasebe düzeninin kurulup oturtulması, denetim, danışmanlık ve tasdik alanlarında çok önemli işlev görmektedirler. Özellikle 1992 yılında yayımlanan Tek Düzen Hesap Planı çerçevesinde çıkartılan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerinin icra edilmesinde çok büyük gayret 19 ve katkılar sarfedilmiştir. Ülkemizde muhasebe düzen ve disiplini belli bir seviyeye geldiyse, bunun sağlanmasında meslek mensuplarının özverili gayretleri tartışmasızdır. Türk Ticaret Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla birlikte öngörülecek belli geçiş sürecinde, Kanunun adeta omurgasını oluşturan yeni muhasebe düzeninin benimsenip yerleştirilmesi, denetim müessesesinin hayata geçmesi çok büyük ölçüde meslek mensuplarının özverili gayretleriyle mümkün olabilecektir. Bunun sağlanabilmesi için hazırlanma süreçlerinin çok önceden, rasyonel plan ve programlarla başlatılması kaçınılmazdır. Temas edilen hazırlanma süreçlerinin iki ayrı ana başlık altında izlenmesi daha doğru olacaktır. Bunlardan birincisi, meslek mensuplarının dışındaki her türlü dışsal hazırlıkların programlanıp yerine getirilmesidir. İkincisi ise, meslek mensuplarının içsel mesleki ve teknik hazırlıklarını yapmasıdır. Birinci kademedeki hazırlıklar çok önemli olup, meslek mensuplarının sağlıklı ve disiplinli hizmet sunabilmelerinin iklimsel ortamını hazırlayacak, çevresel mazeretleri ortadan kaldıracaktır. BĠRĠNCĠ KADEMEDEKĠ DIġSAL HAZIRLIKLAR 1- ĠĢletme Sahip ve DeğiĢim ve Evrimi Yöneticilerinin Mantalite İşletmelerin muhasebe servislerine genelde hak edilen önemin pek verilmediği bilinen bir gerçektir. Oysa muhasebe servisleri, işletmelerin adeta hem vitrinidir hem çöplüğüdür. Bu serviste hazırlanan finansal tabloların, gerçeği tam ve doğru bir şekilde yansıtabilmesi için, muhasebe girdisi belge ve bilgilerin işletmenin tüm gerçek faaliyetlerini içermesi gerekir. Kayıt dışı işlemlerin yoğunluk derecesi muhasebenin de finansal tabloların da güvenilirliğini çok yakından etkilemektedir. Şu veya bu nedenle devam eden kayıt dışı çalışma alışkanlığı ile, vergi kaçırmayı, vergi planlaması olarak gören anlayışlara tamamen son vermek gerekir. Kaldı ki, gelecek yıl devreye girecek Basel II kriterleri de işletme sahip ve yöneticilerini bu kararın oluşturulması konusunda bir yol ayrımına getirmektedir. Türkiye’ nin her bakımdan ĢeffaflaĢması, tamamen iĢ aleminin samimi etik evrimini 20 bir an önce tamamlayabilmesine bağlıdır. Ortağına, çalıĢanına, bankasına ve devletine karĢı daima dürüst olmayı ilke edinen bir anlayıĢın hakim kılınması her Ģeyden önce gelmektedir. 2- Türkiye Muhasebe Standartları Türkiye Muhasebe ve Denetim Kuruluna DönüĢtürülmesi Kurulunun, Standartları Uluslararası Muhasebe Standartlarının tamamı, Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından Türkçeye çevrilerek (TMS) ve (TFRS) rumuzları ile yayımlanmıştır. Uluslararası Denetim Standartlarının da aynı şekilde Türkçeye çevrilerek (TDS) rumuzu ile, Türkiye Denetim Standartlarına dönüştürülmesi gerekir. TDS ve TMS‟lerin oluşturulması, takibi, denetim ve yorumunun tek bir kurul bünyesinde bulunmasında sonsuz yararlar vardır. Aksi halde uygulamada yaşanabilecek koordinasyon kopukluğu ve iletişimsizlik beraberinde işlevsizliği, kurumlararası çatışmayı ve zaafiyeti davet eder. Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunun adı Türkiye Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu olarak değiştirilmeli ve ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri ile yeniden verimli ve etkin çalışan bir kurula dönüştürülmelidir. (Temsilci atanması gereken kuruluşların başlıcaları şöyle sıralanabilir: Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Türmob, TOBB, TBB vb) Yeniden takviye edilerek yapılandırılan Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu; muhasebe standart ve politikaları ile Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki denetimin tek otoritesi haline getirilmelidir. Sermaye Piyasası Kurulu‟nun SPK‟ya tabi kurumların muhasebe ve denetim standartlarına ilişkin görev ve yetkilerinin devam edeceği tabiidir. Ancak Türk Ticaret Kanununun öngördüğü, muhasebe standartları ile denetim standartlarının oluşturulmasında, kurumlararası yakın işbirliği ve görüş alış verişi zaruri olmalıdır. 21 3- Maliye Bakanlığı’nın TDHP konusundaki Görev ve Yetkileri Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kuruluna Devredilmelidir Ülkemizde muhasebe düzen ve disiplininin sağlanmasında Maliye Bakanlığı‟nın öncülüğü ve fonksiyonları tartışmasızdır. Maalesef, işletmeler muhasebe kayıtlarını, TDHP çerçevesinde, ödemeleri gereken verginin doğru tespit ve tayinini baz alarak sürdüregelmiştir. Finansal tabloların oluşturulmasında, Vergi Usul Kanunu değerleme hükümleri, defter ve kayıt nizamı birinci dereceden itibar edilen düzenlemeler olmuştur. Dipnot hazırlanması büyük ölçüde ihmal edilmiştir. Halbuki, TDHP ve buna ilişkin yayımlanan MSUGT‟de ticari kazancın doğru ve tam tespiti esas olmakla birlikte, Maliye Bakanlığının pek çok değerleme ve kayıt prensiplerine göz yummasıyla işletmeler daha çok mali karın tespitine yönelik muhasebe düzenini yeğlemişlerdir. Bu durum ise, işletmelerin muhasebe sistemlerinin vergi muhasebesine dönüşmesine yol açmıştır. Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu adı altında faaliyet gösterecek Kurulun düzenleme ve yönlendirmeleri ile TMS ye dönüştürülen UMS‟ler tüm işletmeler için zorunlu olmalıdır. Bu doğrultuda TDHP ve çerçevesi üzerinde gerekli revizyon ve tadilatlar yapılmalıdır. 4- Finansal Tablolarda ve Yeknesaklık Sağlanmalıdır Muhasebe Planında Ülkemizdeki ekonomi mevzuatının temelini oluşturacak Türk Ticaret Kanunu Tasarısı‟nın öngördüğü ve atıf yaptığı muhasebe standartlarının ve denetim standartlarının tek takipçi otoritesi Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu olmalıdır. Tüm firmaların muhasebe kayıtları, bu Kurulun yönlendirdiği muhasebe planına göre tutulmalı ve tek tip UFRS‟ye uygun finansal tablolar üretilmelidir. Diğer kuruluşların (SPK, EPDK, BDDK…) istediği finansal tablolar yasal muhasebe kayıtları dışında oluşturulmalıdır. 22 Bilanço ve Gelir Tablolarının hemen altına, dip notların finansal tabloların ayrılmaz bir parçası olduğu mutlaka yazılmalıdır. TTK kapsamında denetim yapacak Bağımsız Denetim Şirketleri ile meslek mensuplarına (SMMM ve YMM) bu alandaki denetim ruhsatını (TÜRMOB‟un da uygunluk görüşü alınarak) münhasıran Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu vermelidir. Diğer kurulların istediği denetim raporları için aranan kıstasların ayrıca sağlanması gerektiği tabiidir. 5- ġu ana Kadar YayımlanmıĢ olan Standartlar ile Bundan Sonra Yayımlanacaklar da Dahil Standartlar Daima Güncel Tutulmalı, Düzgün bir Türkçe ile ifadesi sağlanmalıdır TMSK‟ nın şu ana kadar yayımladığı standartların bir kısmında ciddi Türkçe zaafiyetleri dikkat çekmektedir. Yeniden üzerinde durulmalıdır. Ana dile hakimiyet en az yabancı dil kadar önem arzetmektedir. Alt komisyon çalışmalarında mutlaka mesleki jargona yakın Türkçe dil uzmanları da görevlendirilmelidir. 6- KOBĠLER için Daha Sade ve BasitleĢtirilmiĢ TMS’ler OluĢturulup Yayımlanmalıdır TTK Tasarısının atıf yaptığı uluslar arası muhasebe standartları ile denetim standartlarının yurt dışı uygulaması daha ziyade menkul kıymetleri borsalarda işlem gören şirketlere yöneliktir. Büyük şirketler bir şekilde yetişmiş insan kaynakları ile bu tip gelişmiş sofistike standartlara ayak uydurabilirken, küçük ve orta boy işletmeler uygulamada sıkıntı çekebilirler. Bu nedenle KOBİ‟ler için hazırlanmış olan basitleştirilmiş standartların bir an önce Türk KOBİ TMS‟lerine dönüştürülmesi sağlanmalıdır. 7- TMSK Bünyesinde, Standartların Takip ve Kontrolü için Etkin Bir Denetim Birimi OluĢturulmalıdır 23 Denetlenmeyen her şey bozulmaya mahkumdur. TTK kapsamında düzenlenen denetim raporları, standartlara uygun olup olmadığı, şirketlerin yeterince denetlenip denetlenmediği Denetçilerin çalışma usul ve esaslarına uygun davranıp davranmadıkları gibi hususlar yönünden periyodik olarak ciddi bir şekilde denetimin denetlenmesine ilişkin programlar uygulanmalıdır. ĠKĠNCĠ KADEMEDEKĠ ĠÇSEL HAZIRLIKLAR 1- SMMM ve YMM’lerin Eğitimi: 3568 sayılı Yasanın 1989 yılında yürürlüğe girmesiyle birlikte geçen yaklaşık 18 yıllık zaman zarfında, meslek çok önemli mesafeler katetmiştir. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki; SPK ve BDDK kapsamında bağımsız denetim yapan sınırlı sayıdaki meslek mensubunun dışında meslek mensuplarının büyük bir bölümü, ağırlıklı olarak Maliye Bakanlığının düzenlediği tebliğ ve yönetmelikler çerçevesinde vergisel hizmetlere yönelik olarak faaliyet göstermektedir. Diğer kamu kuruluşlarından gelen çok sınırlı denetim talepleri dışında, yoğunlaşma Maliye Bakanlığı‟nın belirlediği denetim ve tasdik hizmetleri üzerinde olmuştur. Meslek mensupları adeta Maliye Bakanlığı’nın denetim, inceleme ve kontrol yükünü omuzlayan bir topluluk haline gelmiĢtir. Dolayısıyla meslek mensuplarının bilgi ve tecrübe yoğunluğu da vergi mevzuatı ve tek düzen hesap planı uygulamaları üzerine odaklanmıştır. Bu şekilde bir yapılanmanın ve çalışmanın çağın gelişmelerine pek uygun düşmediği açıktır. Türk Ticaret Kanun Tasarısı henüz yasalaşmadan, ileride denetçilik görevine talip olacak meslek mensuplarının (UMS) ve (UDS) konusundaki bilgi açığını giderecek bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Olay, sadece bu konulara ilişkin sınırlı sürelerde düzenlenmiş seminerlere katılarak alınacak sertifikalarla öğrenmekten ibaret görünmemektedir. Azim ve sabırla, yayımlanmış standartları çok iyi takip ederek okumak, bunlarla ilgili seminer ve toplantıları interaktif bir şekilde izlemek gerekir. Hatta bu konuda meslek odalarının (SMMM ve YMM Odalarının) birlikte hareket ederek müşterek eğitim seminerleri ve toplantıları düzenlemeleri daha yararlı olacaktır. 24 Artık herkesin, içinde yaşanan koşul ve gelişmeler karşısında, nefes yarıştırma dönemi olmadığının bilincinde olması gerekir. Türk Ticaret Kanun Tasarısının muhtemel yasalaşmasıyla birlikte yeni bir dönem başlayacağı kesindir. Yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilmek için, her meslek mensubunun öncelikle tek tek kendisini yetiştirme konusunda gerekli hazırlığı yapması icab eder. Günümüzde hemen hemen hiçbir bilginin gizliliği kalmamıştır, bilgiye ulaşmak artık sorun değildir. Bunun için yapılması gereken tek şey, yeni gelişmeleri öğrenmeye karşı direnç göstermek yerine zaman ve para ayırarak çalışmaktır. Bireysel hiçbir hazırlık yapılmaksızın, sadece seminer ve toplantılardaki sınırlı zaman dilimlerinde dinleyerek (UMS) ve (UDS) öğrenmeye çalışmak boşunadır. Aksi halde gelişmeye ve öğrenmeye direnenler, mevcut birikimleri ile yapabildikleri işlerle yetinmek durumunda kalacaklardır. 2- Meslek Mensuplarının Organizasyon Yapıları Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, Anonim şirketlerin denetiminde ikili bir ayırım getirmektedir. Büyük şirketlerin denetiminin bağımsız denetim firmalarına, küçük ve orta boy şirketlerin denetimlerinin ise, en az iki yeminli mali müşavir ya da iki serbest muhasebeci mali müşavire verilmesi öngörülmektedir. Öncelikle, büyük şirket ve küçük ya da orta boy şirket ayrımının ölçütleri belirlenmeli veya diğer mevzuatlarda bu konuda yapılmış belirlemelere atıfta bulunulmalıdır. Meslek mensuplarının bireysel çalışma alışkanlığından vazgeçerek kurumsal çalışma aşamasına bir an önce geçmesi gerekir. Kurumsal çalışmanın sağlayacağı her türlü avantaj ve sinerji denetim kalitesine de yansıyacaktır. Meslek mensupları gerçek anlamda ortak çalışma ve kurumsallaşma iradesini ortaya koyup hayata geçirebildikleri takdirde, hem Türk Ticaret Kanunu Tasarısının denetçiden beklediği hizmetleri, hem de diğer denetim ve tasdik hizmetlerini sağlayacak teknik ve idari alt yapıyı süratle oluşturabilecek birikim ve yeteneğe sahiptir. 25 Çağımızın hızlı gelişmeleri; güç birliğini, dayanışmayı ve yardımlaşmayı gerektirmektedir. SMMM ve YMM‟lerin ileride ortak kurumsal yapılar içinde hizmet sunabilmelerinin yasal ve idari engelleri de ortadan kaldırılmalıdır. 3- Meslek Mensuplarının Tarafsızlığının Temini Bağımsızlığının ve Bağımsız dış denetimden beklenen faydanın sağlanması; işletme sahip ve yöneticilerinin etik evrim ve değişimi kadar, meslek mensuplarının her türlü baskı ve etkiden uzak (denetimin gerektirdiği kural ve düzenlemelere tabi olmanın dıĢında) tam bağımsızlık duygu ve düşüncesiyle tarafsız hareket edebilmesine bağlıdır. Ticaret Kanun Tasarısında denetçinin ya da denetim takımının altı dönemden sonra değiştirilmesinin öngörülmesi bağımsızlık için yeterli değildir. Kanımızca bağımsızlığın sağlanması için denetçilerin önündeki başlıca engeller ve bunların ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir. a- Denetim iĢinin uygulanabilir. verilmesinde havuz sistemi İş sahibi işletmeler, doğrudan meslek mensubu ile görüşmemeli, denetim talepleri TÜRMOB„un ve TMSK‟nun patronajında oluşturulacak bir komite tarafından değerlendirilerek, denetim talebinin gerektirdiği koşul ve alt yapıya sahip denetçi adayları kura ile belirlendikten sonra ilgili şirket ve denetçinin görüşmesi temin edilmelidir. TÜRMOB‟un önceden, kendisine bağlı odalar marifetiyle Türk Ticaret Kanun Tasarısının öngördüğü denetimi yapacak denetçi firma ve meslek mensuplarının ayrıntılı bilgi bankalarını oluşturması gerekir. Kapasiteleri, teknik ve idari alt yapıları belirlenen denetçi firmalar ve meslek mensuplarının, yapılarına ve birikim düzeylerine uygun olmayan iĢleri üstlenmelerine baĢtan müsaade edilmemelidir. b- Denetim ücret sözleĢmelerinin birer örneği TMSK ve TÜRMOB’a gönderilmelidir TÜRMOB tarafından yönlendirilen denetçi ile, ilgili firma yetkililerinin ön görüşmesini takiben ücret soru formları ile 26 birlikte ayrıntılı iş analiz ve programı oluşturulmalı ona göre asgari denetim işgücü saati ve ücreti belirlenmelidir. Sağlanan ön mutabakat hakkında TÜRMOB‟a ve TMSK‟ya bilgi verilmelidir. Kesin anlaşmayı müteakip düzenlenen sözleşmenin birer örneği ayrıca TMSK ve TÜRMOB‟a en kısa sürede gönderilmelidir. c- Haksız rekabete davranıĢlara verilmemelidir yol açabilecek tutum ve meydan Meslek mensuplarının, denetim mesleğine zarar verebilecek, diğer meslekdaşları hakkında yanlış ve haksız izlenim yaratabilecek tutum ve davranıştan uzak olmaları beklenir. Denetlenen şirketlerin mali tablolarının dipnotunda, denetçinin sarfettiği işgücü saati, anlaşma sağlanan denetim ücreti, ne kadarının ödenip ödenmediği konusunda not düşülmelidir. d- TÜRMOB VE TMSK meslek mensuplarının çalıĢmalarını, sürekli olarak bir program dahilinde izlemeli ve denetlemelidir Denetçilerin üstlendikleri işin gereğini yerine getirip getiremediklerinin sürekli izlenmesi ve denetlenmesi gerekir. Nitekim denetçiler de, TÜRMOB tarafından atansalar bile, iş analizleri sonucunda yerine getiremeyecekleri denetim sorumluluğunun altına girmemesi gerekir. e- Meslek mensuplarının çalıĢtırması yardımcı eleman Denetçilerin, denetim planında yer verilen yardımcı elemanlarının da, üstlenilen iş yükü ile uyumlu sayı ve nitelikte olması sağlanmalı, onlarda titiz bir eğitimden geçirilmelidir. Mesleki ruhsatı olmayanlar ile aday meslek mensubu olmayanlara denetim programlarında yer verilmemelidir. 27 f- Denetim notları ve çalıĢma kağıtları Denetlenen firmaya ilişkin çalışma kağıtlarının son derece düzenli, açık ve net olması sağlanmalıdır. Bu kağıtların sonradan formaliteyi yerine getirmek için hazırlanmaması gerekir. 4- Mesleki Risk Sigortası oluĢturulmalıdır Hali hazırda ülkemizdeki sigortacılık mevzuat ve düzenlemelerinin denetim mesleğinin denetçilere getirebileceği riskleri kavrama konusunda pek yeterli olmadığı görülmektedir. Bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması için TÜRMOB‟un gayret sarfetmeye devam etmesinde fayda vardır. Uluslararası sigortacılık düzenlemelerindeki benzeri mevzuat ülkemiz uygulamasına adapte edilirse, denetçinin bağımsızlığı konusunda önemli bir gelişme sağlanmış olacaktır. 5- Denetim Klavuzları Hazırlanmalıdır TÜRMOB‟un koordinasyonu ile ayrıntılı denetim klavuzları hazırlanmalı, zaman içinde klavuzların güncelliği gözden geçirilmelidir. 6- ġirketlerdeki Muhasebe Uygulayıcılarının Durumu Anonim Şirketlerde Muhasebe servisinde belgeli meslek mensubunun çalışması teşvik edilmelidir. Muhasebe uygulayıcılarının da eğitim ve gelişimi sağlanmalıdır. 7- Meslek Cezaları mensuplarına uygulanacak Disiplin Türk Ticaret Kanunu Tasarısında denetçiler için öngörülen disiplin cezalarının TÜRMOB „un disiplin ve ceza yönetmeliğine bağlanması daha doğru olur görüşündeyim. 28 Tavukların Yemi, Yememenin Yemini SAFFET KUMBAS Yeminli Mali MüĢavir A – BĠR-KĠ-ÜÇ (erkek) Akşama geleceğim, akşama geleceğim. An ah tar lar ne re de? (kadın) Anahtarlar pencerede, tavukta pişer tencerede.. Beynelmilel filmini izlemedim; ama bu nakaratları televizyonda çok dinledim. Küçük bir köyde veya kasabada kaçamak bir ilişkiyi anımsatan bu şarkı, eski zamanları ve aşklarını çağrıştırarak hüzünlü bir tebessümle nostalji yaratıyor olsa da; beni daha çok ilgilendiren, ilgimi çeken yönü, zevk ve ziyafet gecelerinin öncelikli ikramı pişmiş tavuğun başına gelenlerdir. Malumunuz, vergicilikte, altın yumurtlayan tavuk kesilmez deyişi; çok meşhur ve yaygındır. Bu yazımda zaman zaman bu masum ve mazlum hayvandan söz edeceğim. B - BĠR -OLAY Nasıl olduysa oldu, (29/2 ye göre 150 m2‟nin altında) konut kooperatiflerine inşaat taahhüt işi yapan bir firmanın iade/mahsup işlemlerini üstlenerek kabul ettim. Olayın seyri, sadece çarpıcı tarafları ön plana çıkartılarak aşağıda özetlenmiştir. Özü itibariyle yaşanmış ve gerçektir. Tabi ki, esasa taalluk etmeyen bazı küçük değişiklikler yapılarak satır başlarıyla sunulmuştur. Sütten dili yananların dikkat, tecrübe ve tedbiriyle, “ben üzüleceksem, başkası yansın” felsefesiyle, işe tarafsız ve acımasız başlanmıştır. İnşaat üç yılı aşkın uzunca bir süreyi kapsamaktaydı. KDV beyannamelerinde iade alınacak meblağların sehven giderlere atıldığı tespit edilmiş ve buradan çıkartılıp devir kdv.ye alınarak düzeltme yaptırılmış, dilekçeyle daireye de bilgi verilmiştir. Vergi dairesi, bu dilekçeye bina‟en YMM‟nin iade raporunu beklemeden, kurumlar vergisi yönünde cezalı tarhiyatı anında uygulamıştır. Böylece, iade miktarı, siftah % 20 kurumlar vergisi nispetinde, (ceza ve g.faizleri hariç) uzlaşma sonucu otomatikman azalmıştır. 29 Son dönem geçici verginin hesabında, YMM müdahalesiyle, hasılatlar artırılmıştır. Olumlu enflasyon farkı, ait olduğu hesapta bırakılmayarak, bilhassa kâra aldırılmıştır. Bilindiği gibi, devam eden inşaatlarda önceki yıllar mutlak zarar vardır. Bitim yılında bu zararın kârdan mahsubu gerekmektedir. YMM tarafından bu mahsup yaptırılmamıştır. Tabi, bu noktada, geçmiş yıllarda matrah artırımı denilen zorlama sebebiyle defterlerde zarar, beyanlarında ise kazanç şeklinde, çelişkiler olduğunu belirtmeliyim. Böyle durumlarda, devamlı hazine yararını gözetmek herkesin ve her kesimin menfaati icabıdır. Böylece, iade miktarı %20 civarında daha azaltılmıştır. Üç aylık ciddi bir çalışmayla, rapora yaklaşık yüz adet ek yapılmıştır. Büyük çoğunluğu karşı kontrol tutanağıdır. Ayrıca, ekler dışında, vergi dairelerinden alınan teyitler hıfzedilmiştir. Yazımıza cevap vermeyi geciktirenlerin (yazının ulaşmadığını söyleseler de) kdv.leri kesilerek iade talebinden anında düşülmüştür. İade miktarının %20 si daha böylece tenzil edilmiştir. Görüleceği gibi, YMM tarafından daha işin başında iade miktarı %50, %60 civarında azaltılarak rapor düzenlenmiş ve takdim edilmiştir. Rapor yazmak ürün yaratmaktır; zahmetlidir, kolay iş değildir; insanı bunaltır, esere saygı gerekir. Tavuklar bile yumurtlarken zorlanarak bağırmakta, farklı gıdaklamaktadır. Varsayalım ki, iade miktarı 200 milyar Eski TL olsun. Ciro 2,5 trilyon ETL, kurum matrahı da (YMM baskısıyla) 800 milyar ETL. ye yükseltilmiş ve % 20 hesabıyla K.Vergisi 160 milyar ETL. diyelim. Raporun takdimi sırasında, VD Müdürü doğrudan son sayfayı açarak, merakla sonuç bölümüne, iade miktarına bakmıştır. İade miktarı yüksek gelmiş olmalı ki, YMM‟ye “firmanın kurumlar vergisi beyanı nasıl?” şeklinde sual tevcih etmiştir. Gayri iradi, akla ilk geldiği gibi “muazzam” şeklinde cevap verilmiş, ardından “ne kadar muazzam?” sorusu ve “sekiz yüz” cevabını takiben, “vergi miktarı mı sekiz yüz ?” sorusu yöneltilmiştir. “Sekiz yüz vergi olursa, matrahı 4 trilyon ETL. dir. Firma tüm cirosunu beyan etse dahi 2,5 ETL. yi geçmez. Bu durumda, sıfır maliyetle ve sıfır kdv. ile inşaat tamamlanmış demektir. Dolayısıyla, yüklenilen kdv sıfır olunca, ortada iade falanda yoktur; raporu hiç işleme koymayalım.” şeklinde bir öneri/cevap akla gelse de “hayır, vergi değil matrah” cevabı verilerek yetinilmiştir. Ne de olsa, YMM‟nin üç ayda hazırladığı raporu, üç dakikada ve bir göz atmakla hatmetmek ve 30 hükmetmek, hem kabiliyet hem de kudrettir. Ne demişler, idareyle iyi ilişkiler geliştirmek ve devam ettirmek YMM‟nin mutlak lehine ve yararınadır. Konuları abartmamak gerekir. İki hafta sonra, güya raporun hata ve noksanlıklarını ihtiva eden bir yazı V.Dairesinden alınmıştır. Gereği neyse geciktirilmeden yapılmıştır. Eksiklerin tamamlandığı hataların giderildiği kibarca belirtilerek, altı sayfalık detaylı bir yazıyla cevap verilmiştir. Her nasılsa, yazışma, bu yazıyla durmuş veya son bulmuştur. Esasen, yazılarındaki eleştirilerin,incir çekirdeğini doldurmayacağını, mantıklı bir şekilde ihsas ettirmek bir bakıma mümkünse de, fiilen imkansızdır...Zira, bugünler için söylenmiş çok hoş atasözlerimizden bazılarını hatırlamak ve “yalama öküz kasap bıçağını yalarmış” diyerek, uzatmamak, alttan almak gerekir. Yazışmadan hemen sonra, dosya incelemeye sevk edilmiş, üç yıllık defter ve belgeler denetim birimlerinin taleplerine bina‟en ibraz ve teslim edilmiştir. Bir zaman geçince, iade raporunda, YMM yazılarının ulaşmadığı için yapılan kesintilerin SAMİYB sayılacağı ve kurumlar vergisi matrah farkı olarak nazara alınacağı ifade edilmiştir. Bu meblağlar, kesinti yapılan KDV.lerin, üzerinden hesaplandığı alış bedelleridir. Böylece, iade miktarı en az kurumlar vergisi nispetinde %20 daha azalacak demektir. Görüleceği gibi talep edilen iadenin neredeyse tamamı hiç olmuştur. Baştan beri, iade miktarı diyorum , doğrusu ise , mükellefin vergi borçlarına karşılık mahsup talebinden ibarettir. Bundan sonra, iade desem de mahsup anlaşılırsa sevinirim. Son olarak, bir hafta/on gün kadar önce, dosyadan sorumlu V.D. servis şefi telefonla aramamızı isteyerek sekretere not bırakmıştır. Telefon görüşmemizde şef “iadeyi/mahsubu yapmayı çok istiyorduk ama tasdik sözleşmenizin bir örneğini ocak ayında V.Dairesine göndermemişsiniz.” deyince, “tam tasdik olmadığı, sadece KDV iadesi için sözleşme yapıldığı, bununda hem düzeltme dilekçesinde hem de rapor ekinde belirtilerek bilgi verildiği” ifade edilmiştir. Bunun üzerine “KDV. sözleşmeniz 2007 yılında yapılmışsa, sadece bu yılın yüklenilen kdv.lerini dikkate alabiliriz, önceki yılların iadesini alamazsınız” şeklinde bilgi verilince (tabi, 2007 yatırım yılı olmayıp satış dönemi olduğu için inşaat bünyesindeki kdv iade miktarı haliyle çok düşüktür.) “bakarız, inceleriz” denilerek, görüşme noktalanmıştır. 31 “Ne yani, inşaata kazma vurulduğu anda YMMler mutlak sözleşme yapmak zorundalar mı ?” diyemezsiniz; çünkü, kurban (bağışlanma ve kurtuluş umudunu son ana kadar taşıdığı için) celladına karşı saygıda hata yapamaz, yapmamalıdır... B-ĠKĠ - GELĠNEN NOKTA İademizin son durumu ise, kaçak firarda, polis peşinde, asayiş berkemaldir. Mükellef elini vermiş kolunu kaptırmış, selam vermiş borçlu çıkmıştır. İndirilecek/iade/gider yöntemlerinden hiçbirini kullanamamış, yüklendiği kdv.ler, son tüketici gibi üzerinde kalmıştır. Dahası, YMM‟nin eften püften sebeplerle iadeyi azaltmak üzere kestiği faturalar, kurumlar vergisi yönünden sahte kabul edilerek VUK. 359. maddeye göre hapis cezası gündeme gelmiştir. Mükellef ve muhasebeci nezdinde YMM‟nin prestiji sarsılmıştır. Görüleceği gibi, (şayet, iade yetkisi sadece idarede olsaydı) hata ve noksanlık aramak üzere, lütfedip son sayfasından bakmaya başladıkları, kolay kolay düzenleyemeyecekleri böyle bir rapor/eser (sayesinde) esas alınarak, hem müessiri mahvedilmek istenmekte, hem de mükellefe vergi ve ceza uygulanmaktadır. Öyle ki, rapora mühür basman yetmez, beraberinde “doğruluğuna kalıbımı basarım” diyeceksin, denilmektedir. Çünkü, aranan kalıptır, yapılan kelle avcılığıdır. YMM kendi silahıyla kendisini vursun istenmektedir; ya da idare veya denetim çayın taşıyla çayın kuşunu vurmaktadır.Yeni vergi toplama yöntem ve taktiği bu ise, YMM raporundan mükellef zarar görmüş, idare ise yararlanmıştır. Rapordan kim yararlandıysa YMM ücretini de onun ödemesi gerekir. Uzun vadede vatandaşı küstüren, ülke ekonomisine zarar veren bu uygulamalar, kısa vadede sanki yararlıymış gibi sunulmakta, üstelik değeri olan YMM çalışmaları (hiçbir kıymeti harbisi yokmuş gibi) görmezden gelinerek idare ve denetim elemanlarının hanesine artı yazılmaktadır. YMM lerin görünmeyen yararları nedir diyenler, bu yaşadıklarımızı, (nedense) görmezden/duymazdan gelmektedirler. Esasen, bu tarz görev yapanların (denetim elemanlarında olduğu gibi) varlıkları (oksijene benzer hissedilmez yokluğu ise ölümcüldür.) yok edilince, eksiklikleri anlaşılmaktadır. 32 “Tavukları kim yemlerse yemlesin; yeter ki yumurtalar bana gelsin” zihniyetidir bu… Ne var ki, yemleyenler, yumurtlamayan tavuğun önce yemini, sonra da (yeminliyi, pardon) tavuğu kesmektedirler. Güç mutlaka cebir kullanmak değildir. Kedi fareyi yakaladığında ilk anda bir anlamda cebir uygulamıştır, fakat onunla oynamaya başladığında güç kullanıyor demektir. Gücün özünde gizlilik yani karanlık bulunur. Güç sahibi her şeyi görür, bilir, gözetler; fakat kendisi karanlıkta kalır. En önemli diğer bir edimi ise bağışlamaktır. Kurbanı dizlerinin üzerinde çökerterek biat ettirmek, böylece, otoritesini herkese ispatlamak ve kabul ettirmek, kurbanın bağışlanma umudunu son ana kadar taşımasına müsaade etmekle mümkündür. Firma yetkilileri ve muhasebeciler karşısında, YMM‟nin (bırakınız ücretini ödemeyi) maruz bırakıldığı bu durumlar hak reva mıdır? İşte, baştan beri anlatılan bu kudret karşısında, hiçbir gücü olmayan YMMler idare ve denetim makamlarından biraz daha yetki ve kollanma beraberinde saygı beklemektedirler. Hepsi hepsi bu …YMM mesleğini seçmiş pek çok yetenek ülkenin kaybolmuş zenginliğidir. Bilerek veya bilmeyerek, (bazı yetkiler mesleğimize çok görülerek) değerlerimiz yitirilmekte, ülke kıymetlerinden yararlanamamakta, yoksun kalmaktadır. B-ÜÇ-TAHLĠL VE DEĞERLENDĠRME Bilgiye ulaşmanın en belirgin yolu yöntemi, bilinmeyene uzanmak, karanlıkta kalana ışık tutmak, görünmeyeni görünür kılmaktır. Düşünmek, bir konuda odaklaşmak, tahlil yapmak, çok sayıda soru sormak ve sonuçlar çıkartmak demektir. Bu anlamda, abartısız yüzlerce soru, defalarca sorularak ve yanıtları aranarak bu mütevazı yazılar oluşmakta ve sunulmaktadır. Anlatmak resmetmektir. Yazmak, çok zahmetli, bir o kadar da zevkli bir uğraş, ancak, zor yazan ve zor beğenenler, yazdıklarının üstünkörü okunmasını istemezlermiş. Bu vurgulamayı özellikle yapmamın asıl sebebi, aşağıda belirteceğim tahlil ve değerlendirmelerin ardında yorucu fikir jimnastikleri yapıldığı bilinsin istedim, hiç kafa yormadan peşinen, '' hadi ya!'' denilmesin. 33 Değil ise, geçen süreçte, haklı haksız yapılan pek çok eleştiriye alışıyor insan, kasları güçleniyor, yazılanlar üzerinde ciddi manada düşünerek yapılan okur eleştirileri ise, mutlaka yazarın (şahsım söz konusu ise, yazanın demek daha doğru olur.) yararınadır. Bu açıklama veya uyarıdan sonra tahlillere geçebiliriz. Demek ki, bürokratların, vatandaşın/mükellefin kanuni haklarını yerine getirmeme lüksleri, yetkileri, suç işleme özgürlükleri veya ruhsatları vardır. Hükümetler ''vatandaşa vergi teşvikleri verelim ama bütçe müsait değil.” endişesiyle, düşünüp tartışırken; birden “bürokratlar nasıl aklımıza gelmedi” diyerek, “biz yasayı çıkartalım, basına beyanatlar vererek reklamımızı yapalım, nasıl olsa onlar bir şekilde ipe un sererek ödeme yapmazlar'' şeklinde, karar almış ve talimat vermiş olabilecekleri, doğrusu aklımıza gelmektedir. Oysa, bu tarz uygulamaların uzun vadede kimseye yararı yoktur. Firma sahiplerinden YMM sine kadar bu memlekette iş yapılmaz denilerek, (vatandaşı iş hayatına küstürerek, çalışma şevkini kırarak) işi terk ve kendi iç dünyasına dönüş başlamakta, dönüp dolaşıp, sonuçta yine altın yumurtlayan tavuklar kesilmektedir. KDV. 84 no'lu tebliğe baktığımızda, SAMİYB düzenleyenler, kullananlar, düzenleme sebebiyle incelemeye sevk edilenler, kullandıkları gerekçesiyle incelemeye sevk edilenler, incelemeye sevk edilenlerden mal ve hizmet satın alanlar, SAMİYB düzenlediği gerekçesiyle incelemeye sevk edilenlerden mal alanlar, defter belge ibraz etmeyenlerden/ adreslerinde bulunmayanlardan/KDV beyannamesi vermediği için incelemeye sevk edilen mükelleflerden mal alanlar, (ve benzeri nitelemelerle) sıralanıp devam ettiği görülmektedir. Nefes almak dahi kural ve normlara bağlanarak ve tek tek sayılarak detaylandırılırsa, estirilen bu rüzgardan, kişi bir şekilde mutlaka etkilenecektir. Bir zamanlar, sorgusuz sualsiz YMMleri yargılayan ve haksız rekabete sebebiyet veren kısıtlılar listesine benzeyen bu düzenlemeyle, her zamanki gibi idarenin çok kötü uygulamasıyla, ilgili ilgisiz pek çok mükellef, olumsuz tespitle kayıtlara girmekte, (kayıklara binmekte!!) bir daha bu listelerden çıkmamak üzere adeta damgalanmaktadır. Dahası, ciddiyeti son derece şüpheli bu bilgiler, YMMlerin tasdik raporlarına karşılık, idare tarafından keyfi olarak aleyhte kullanılmaktadır. 34 Üstelik, bu listelere katkıda bulunmak üzere, YMMlerin müşterilerini ihbar etmeleri beklenir de, ne hikmetse, var olan tespitler, sır gibi kendilerinden saklanarak istifadelerine sunulmaz. Normalde, bakanlığın hizmet sunması, tam tasdik yaptıran mükelleflerin tamamına bu listeleri telefon rehberleri gibi dağıtması ve sahte faturaya karşı bir nebze tedbir alması gerekmez mi? Oysa, tam tersine, vatandaş lehindeki yasa hükümlerini aleyhine çevirmek ve bürokrasinin elini güçlendirmek üzere, içeriği tartışmalı tebliğ/talimat/sirküler ve benzeri yayınlarla (sözde) uygulamaya yön verilmektedir. Mükellefin maydanoz satın aldığında, kendisine verilen faturanın sahte olup olmadığını bilemeyeceği, bu yüzden hapse giremeyeceği hususunda, uygulamanın ilk günlerinde, basında, feryat figan çok yazılar yazıldığını hatırlıyorum. Oysa, şimdilerde, aynı maydanoz, alanın da/satanın da/yiyenin de/dokunanın da/koklayanın da başına dert olduğu/ açtığı halde, ses/çıt çıkmadığına göre, kanıksanmış görünmektedir. Yukarıdaki sıralamadan bir örnek verelim. YMM‟nin tam tasdiğini yaptığı A, B‟den maydanoz alsın. B‟de adresinde bulunamayan C‟den maydanoz aldığı için incelemeye sevk edilmiş olsun. Muhtemelen C bu uyduruk sebeple sahteci ilan edilmiştir ve bundan kendisinin dahi haberi yoktur. Ancak, bundan böyle, bu tespit, yargı dahil tüm birimlerce kesin delil sayılacak, kaynağını araştırmadan ve sorgulamadan, doğrudan doğruya doğru kabul edilecek, farklı illerde yaşayan, olgulardan habersiz pek çok kişi çok üzülecek, mahkeme kapılarında yeni bir iş/uğraş edinmiş olacaktır. Peki, adresinde bulunamayan C‟nin B‟ye, B‟nin de A‟ya sattığı maydanozun faturalarının sıhhatinden A‟nın YMM‟si sorumlu olabilir mi ? İdareye göre, bal gibi olur. Çünkü, “YMM gereken dikkat ve özeni gösterseydi kolayca fark ederdi!” hatta, isteseydi C‟nin yeni adresini (sahipsiz mezar olsaydı) bile arar bulurdu! Görüleceği gibi bu hükümler problemin hallinden ziyade, birilerini mutlak sorumluluk kapsamına almaya yöneliktir. Akşamdan kapısı açık unutulan kümesin acıklı manzarası, sabahleyin tüm çıplaklığıyla görülecektir. Tilki, (hata ve ihmal kimde diye sormaz) yediğini yer, yemediğini boğar gider. Hatalar bitmez, tilkiler tükenmez.. Vay benim tavuklarıma! 35 Pek çok ürünün teslimi KDV. stopaj kapsamına alınmakta, böylece, yelpaze iyice genişletilmektedir. Bakanlığımız, kesinti yaparak verginin daireye yatırılma görev ve sorumluluğunu mükelleflere vermeyi, hasılatlarından kesinti yapılanları da, YMM‟siyle birlikte iade veya mahsup için vergi dairelerinde uğraştırmayı, (vatandaşın hak ve yetkilerini azaltırken, mevcut sorumluluklarını artırarak yenilerini yüklemeyi) nedense pek sevmektedir. Bu konuda yeni sahalar açmak üzere alt yapı çalışmalarına hız verilmektedir. Nitekim, şimdi de, kiracıların kiralarını mutlaka bankaya yatırmaları ve maliyenin tahsildarlığına vesile olarak ödemelerini stopaja tabi tutmaları şeklinde, yeni düzenlemelerin tartışıldığını ve yolda olduğunu öğreniyoruz. Keza, gelir vergisinden elde edilen bütçe gelirlerinin % 95 inin stopaj yoluyla tahsil edildiği söylenmektedir. Bu sistem dahilinde, mükellefi, SM yi, YMM yi birbirine kırdırmak, esas görevini hiç masrafsız başkalarının sırtına yüklemek, ıslık çalarak gününü gün ederek bugünün keyfini yarına bırakmadan iş görmek, yüzerken balık tutmak istenmektedir. Muhasebe ve denetim standartları, uluslararası finans tablolarının raporlama standartları uygulamasına ülkemizde başlanacaktır. Bugüne kadar, muhasebe kayıtlarının ve tablolarının doğruluğu sadece vergi yönünden önem arz etmekteyken, bundan böyle başat faktörler tamamen değişecek, muhasebe ilim/bilim değilse bile, adeta sanat addedilecek, vergi idaresi öneminin azalmasına rıza gösterip bu gelişmeye ayak uyduracak, söylemleri vardır. Nasıl olacak bu? Önce, Türkiye versiyonuna uygun olacak. Bizde amaç; olmak değil, görünmektir. Nitekim, idare matrah artırımı tehdidinden vazgeçmeyeceğine göre, defter kayıtları zararlı, beyannameler ise kârlı (Beyanname, defter uyumu nasıl sağlanacak? Zarar mahsup edilmeyecek mi?) olacaktır. Bu gibi bize mahsus durumları, ulus ötesine yedirme yutturma formüllerini (icat etmek üzere) şimdiden düşünmeliyiz.Sahi, bir zamanlar yazarkasa, enflasyon düzenlemesi ve benzeri konularda yaratılan suni fırtınaları hatırlayınız. Krizleri avantaja çevirmede mahir olanlar, yazarkasa ithalatı, kitap, cd satışları, fiyat oynamaları derken, piyasalara hareket getirmişlerdi. Şimdilerde, kuş gribi diye bir salgın/illet daha çıktı (ya da çıkartıldı) ki, tavuklar diri diri yakılmakta, tavuk yumurta fiyatları düşmekte, sonra da “hafif bir rüzgardı, geçti gitti” 36 denilerek, düşük fiyatla stok yapanların, yüksek fiyatla satmasına imkân ve zemin hazırlanmaktadır. Diğer bir husus, denetim standardı kavramı, anında (ehil olanı) YMMleri akla getirmesi gerekir. Oysa, ışık oyunlarıyla görüntümüz gölgelenmekte, kaba gürültüyle sesimiz kısılarak bastırılmak istenmektedir. Zira, işin sadece yetki ve cazibe yönüne bakarak, sorumluluklarını alışkın oldukları yöntemlerle bir şekilde tolere edeceklerini hesap eden pek çok hevesli vardır. Yokuş tırmanmadan, viraj dönmeden, hiçbir kuralı iplemeden, geçip gitmek isteyenler, tavuk kanatlarıyla kuşlar gibi uçmak isteyenler vardır. Bir zaman sonra, yasalarımızda mükellef lehine hiçbir hüküm olmadığına, varsa da uygulaması olamayacağına hükmediyor insan. Genelleştirme veya abartma uyarılarına karşın, birkaç örnek vermek isterim. Hasılatınızdan yapılan stopajlardan varsa kalanı, müteakip yıl kdv.nizden düşmek yasal hakkınızdır; ama yazdığınız mahsup dilekçesi yetmez, ödeme emrini anında tebellüğ ederseniz şaşırmayınız, ya da salt bu nedenle incelenmeyi göze almalısınız. Bu nokta da, alışları (SAMİYB tehlikesi) dışında, hasılatlarından da (yani müşterilerinin kanuni defterlerindeki hata ve eksiklerden) sınırsız sorumlu tek bir mükellef grubu (bir tek ülkemizde) vardır; hatırlatırım. Vergiciliğimiz beyan esasına dayanmaktadır. Öyle mi dersiniz? Beyanını beğendiremezsen (hele zarar varsa) matrah artırımı neymiş, anında öğrenirsin. ”İadeler veya mahsuplar yedi ya da on beş gün içinde yapılır.” “Tam tasdiğe tabi mükellefler ihbar olmadıkça incelenmeyecektir.” “Vatandaşın dilekçe hakkı vardır.” “'Mükellef hakları bildirgesi yayımlanmıştır.” v.b. gibi, vergi dairelerine gönderilen nüshaları silik çıktığı için okunmayan veya bürokratik oligarşinin çarklarında yoğrularak gereği yapılmış görüntüsü verilen bu bildirimler/bildiriler, kulağa hoş gelen fantezilerden ibaret kalmaktadır. Yüksek beyandan ötürü plaket verilen bir mükellef, hiç fark etmez, çok geçmeden VUK. 359 dan hapse girebilir. İşte, serbest bölgeler, oyunun ortasında kurallar değiştirilerek, pek çok muafiyet kaldırılmış veya ruhsat süreleriyle kısıtlanmıştır. Vergi yasalarımızda bilinen ve yıllardır uygulanan zamanaşımı sürelerini, yazıldığı gibi beş yıl sanan veya algılayan mükellefler yanılmaktadır. 37 Zira, geçmiş yıllarda takdir komisyonuna sevkiniz, vergi borcunuz içinde tahsildarın kendi cebinden sizin adınıza cüzi ödeme yapması tahakkuk ve tahsilat zamanaşımını keserek veya durdurarak uzatmaktadır. Özetle, on yıl da geçse, defter ve belgelerinizi muhafaza ediniz. Görüldüğü gibi, elleri titreyenler, altın yumurtlayacağını bilse bile, tavuklara yem (YMM‟ye yetki) veremez. C-BĠR-ĠDARE VE DENETĠM Geçenlerde, medyada yer alan bir haber sizin de dikkatinizi çekmiştir. Ülkemizin taşınmazlarının (büyük şehirlerde %25‟den %40‟a kadar ) pek çoğu devletin mülkiyetindedir. Devletimiz gayrimenkul , memurlarımız yetki yönünden zengindir. Yine de, Boğaz sırtlarında orman arazisine kaçak villa yapımı önlenememektedir. Sorumluluklar açısından bakıldığında, vekillerimizden memurumuza kadar bağımlı bağımsız, yetkili yetkisiz, başlı başsız, kıdemli kıdemsiz, yeminli yeminsiz, mühürlü mühürsüz, (yasama – yürütme - yargı) hepsinin dokunulmazlıkları vardır. Dokunulmazlıklar, Türkiye‟de çok tartışıldığı halde (TBMM‟deki siyasal partilerin ve milletvekillerinin tam bir uyum içinde olduğu) hiç yol alınmayan bir konudur. YMM mühürleri (hele ki, nefesle üfleyerek) basıldığında, TC. gayet güzel, net okunmaktadır. Öyleyse, devlet güvendiği ve mührünü taşımasına müsaade ettiği bu saygın elemanların yetkilerini artırarak onore etmeli ve kurda kuşa yem etmeden, yukarıda sayılanlara ilaveten sorumluluklarını sınırlandırarak kollamalı, öldürücü olmamalıdır. Maliye Bakanlığı 2006 yılı faaliyet raporunda, kendi eleştirisini bizatihi kendisi yaparak, “Bakanlık bünyesinde değişime karşı direnç olduğu, ekip çalışması kültürünün gelişmediği, bürokratik işlemler ve kırtasiyeciliğin çok fazla olduğunu,” bu cümlelerle vurgulamaktadır. Yine, Bakanlığımızın saygın kurullarından birinin dernek yönetimi, kısa bir süre önce Bakanlık uygulamalarını eleştirerek “yasal zemini olmayan uygulamaları alışkanlık haline getirenlere de her türlü yasal mekanizmayı devreye sokma kararlılığıyla „Kanun namına durun!‟ diyoruz.” şeklinde deklarasyon yayımlamıştır. 38 Günay Dinç‟in, “Adil Yargılama Hakkı” kitabından seçilen aşağıdaki paragrafı hiç yorumsuz sunarak, bu ayrımdaki açıklamalara son vermek isterim. “Kamu personelinin temelsiz suçlamalar nedeniyle görevlerini yapamaz duruma düşmelerini önlemeyi amaçlayan idari soruşturma aşamaları doğru işletilmediği zaman yargılanmama bağışıklığına dönüşmekle kalmamakta, devlet memurlarının suç işlemelerini özendiren bir etken olabilmektedir. En alt birimden başlayan bu tutum, karşılıklı dayanışma ve hoş görü anlayışı içinde, yargı organına kadar uzanabilmektedir. Olay bu boyutlara geldiği zaman devlet adeta bir suç aygıtı olmakta, toplumsal güvenin yerini genel bir inançsızlık almaktadır.” C-ĠKĠ- YMM MESLEĞĠ Bildiğiniz gibi, 3568 daha beşikte boğulmak istenmişti, olmadı; şimdi de, yetersiz beslenmeden buluğa eremeden eşikte eriyip gitmektedir. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. Bir yerlere geldik mi, yoksa sürüklendik mi, bilemiyorum. Sürekli ağlayarak biberon isteyen bebekler gibi yazılardan da bıktık usandık artık. Ne var ki, mesleğin mevcut durumunu fark etmemizi önleyen ve perdeleyen bazı hayallerin de (gerçekleri görmek adına) öncelikle yıkılması gerekiyor. Mesleğin başına gelenleri anmadan, anlamadan ve aldırmadan başarılı olamayız. Mesleğimiz, AB. üyeliğini bekleyen ülkemize benzemekte, ucu açık beklemektedir. A.Alatlı‟nın güzel benzetmesiyle, “gassalın elinde bir ceset gibi” bizlerden teslimiyet istenmektedir. “İstediğinizi söyleyiniz ama istenileni yapınız” denilmektedir. Oysa, karşıtların birbirlerini yok etmeden tamamlamaları gerekir; ayrıcalıkları azaltmanın yolu gücün paylaşılmasıdır. YMM mesleği, devletle vatandaş arasında uzlaşı sağlayan denetim birimidir. Esas fonksiyonunun denetim olduğu asla unutulmamalıdır. Böyle olunca da, oluşumunda ağırlığı devlet denetim birimlerinden gelenler oluşturmalıdır. Yazık ki, son yıllarda, bu kaynaklardan mesleğimize teveccüh kalmadığını öğreniyoruz. Sınavla girenlerin çoğunluğu ise, büro açmamakta faal konuma girmemekte, muhtemelen, huzurlu bir çalışma ortamının oluşumunu beklemektedir. Zira, son yıllarda, YMM sayısıyla birlikte, tam tasdik sözleşmesi yapanların sayısında da azalma vardır ; müşteri sıkıntısı yaşanmaktadır. 39 Bu durum, beraberinde, haksız rekabet ve farklı fiyat uygulaması gibi sorunlar getirmektedir. İzlendiğinde görülecektir; tavuklara yetersiz yem atarsanız yem(e)den önce birbirlerini (gagalarlar) yerler. Böyleyken bile, meslek amaçlanan yetki ve fonksiyonlara henüz ulaşamadığı halde, YMM eksikliği vardır. Bir yerin kıymet ve değeri, orada bulunanların kıymet ve değeriyle eş oranlıdır. Esasen, eksikliği tamamlamak çok kolaydır; mevcut fonksiyonlar azaltılarak meslek, rasgele alınacakların seviyesine düşürülebilir. O zaman da, bu sıfatı taşımak, hiçbirimiz için bir şey ifade etmeyecektir. Bu sebeple, arzumuz/isteğimiz, mesleğin daha da fonksiyonel hale gelmesi, denetim birimlerinin özendirilerek istikbalde bu mesleği şevkle yapmak üzere tercihlerinin sağlanması, yeterli çalışmayı yaparak hazırlıklı olanlardan da, sınavla mevcudun tamamlanması yönündedir. Vermek istediğim mesajı, kısaca, kıssadan hisse alarak açıklamak mümkündür. Vaktiyle, kuluçkaya yatan bir tavuğun altına bırakılan kartal yumurtasından çıkan yavru kartal, civciv kardeşleriyle beraber birlikte büyütülmüştür. Yetişkin hale gelince, bazen, ah çeker, “bende kartallar gibi uçabilsem” diyerek, özenirmiş. Tavuk kardeşleri gülerek “haddini bil, sen tavuksun” der, dalga geçerlermiş. Bizimkisi, kaderine razı olup, uçmayı hiç denemeden ömrünü tüketmiş gitmiş tabi. Hiç kimse, denemeden ve kendine odaklaşıp düşünmeden gerçek gücünü bilemez. Dahası, kırk gün, kırk gece, kırk kere, kırklayarak “sen tavuksun” diyen çok olur da, kimse kimseye “bir zamanlar kartaldın” demez; nedense… C-ÜÇ - ÖNERĠLER “Sanatçı ve yazarlar, varoluş alanlarının uçlarında ve sınırlarında gezen kimselerdir. Bu yüzden sıradan veya olağan değillerdir. Hep, varsayılan sınırlarının ötelerini soruştururlar. Bahsedilen alanlar yalnızca doğada bulunan somut alanlar olmayıp, daha çok onun kendi fantezisinin, bilinç veya bilinçaltının beslediği, sınırlarının ise sonsuzluğa uzandığı soyut alanlardır. Çoğu zaman insanlara ürkütücü ve soğuk gelen böyle yerlere ilgileri yüzünden sanatçılar, hep dışlanmışlar ve garipsenmişlerdir. Eleştirdikleri kadar eleştirilmişlerdir. 40 Onların soyut ve somut yerlerdeki gezilerinin amacı, bilinenlere belli mesafede durup onları yeniden algılamaya çabalamak, geniş algılama imkanlarını devreye sokmak, şeylere ve olaylara farklı bakabilmek ve bunları başkalarına göstermektir. Donuklaşmış görme ve algılama biçimlerini aşmak, bunları görece kılmaktır.” Kimindir, şimdi hatırlamadığım bu güzel satırlar benim değil , üstelik, satırların muhtevasında da ben yokum; benimkisi sadece bir merak, bir meramı anlatırken, bana uzak yıldızlara yakın olan sanatçı ve yazarlara özenmekten, onlar gibi yazmaya acizane gayret etmekten, sade bir hevesten ibarettir. Aynı öneri ve tavsiyeleri içimden geldi, sizlere de sundum. Aynı zamanda, fikirlerimizi sanatçılar kadar mükemmel ifade edemeyeceğimize göre, önerilerin (sizler tarafından) tamamlanmaya ve geliştirilmeye mutlaka ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyorum; benim bildiğimi sizlerinde bilmesini istedim. Önceki yazılarımdan mesleğe iliĢkin gerçek önerilerimi bilmektesiniz. Uzun vadeli fikirlerimde hiçbir değiĢiklik yoktur. ġimdi yapacağım öneriler ise, mesleğin fonksiyonunu kısa sürede hissettirmek amacına yöneliktir; uygulaması da, dar kapsamlı ve geçici bir süreyle sınırlı olmalıdır. YMM sayısıyla birlikte tam tasdik sözleĢme sayısında da azalmalar vardır. Dahası, mevcut tasdik sözleĢmelerinin büyük bölümünde, mükellefler, ayrıca SM çalıĢtırmamaktadırlar. Bu konuda anket çalıĢması yapılırsa, apaçık görülecektir. Esasen, muhasebe hizmetini de YMM den alan mükellef, ayrıca YMM sorumluluğundan da fazlasıyla istifade etmektedir. Öyleyse, hiç vakit kaybetmeden tam tasdik yerine ikame edecek, sürekli danıĢmanlık hizmeti vermek üzere özel sözleĢmeler yapmaya yönelmeliyiz. Zaten, pek çok meslektaĢımız, öteden beri bu yönde tercih yaparak, sorumluluğu makul ölçülerde, bizatihi sınırlama imkanı yaratmıĢlardır. Keza, baĢtan beri anlatıldığı üzere, mahsup ve iadelerde yaĢananlar hepimizin malumdur. Mükellef, dört milyarın altındaki iadelerini doğrudan doğruya, aĢtığında ise, isterse idareden talep edebilmektedir. 41 BaĢka bir deyiĢle, iade için YMM ye müracaat etme zorunluluğu zaten yoktur. Madem ki öyle, gel böyle diye bir tabir vardır. Mahsup veya iade raporlarımızı aynı ciddiyetle dört dörtlük yazdıktan sonra, patronumuz mükellefe takdim ederek ücretimizi alıp kenara çekilmeliyiz. Mükellef, hangi meblağda olursa olsun, tüm iadelerini idareden almak üzere dilekçesini yazmalı, “ben bu kadarını inceledim veya incelettirdim, gerekli kesintileri de yaptım; bundan sonrası idarenin takdirine kalmıĢtır.” diyerek, ekine de YMM raporunu iliĢtirerek takdim etmelidir. Tabi ki, mesleki baĢarı Ģansımız, birlik ve beraberliğe bağlıdır. Odalarımız YMM’leri bu öneriler doğrultusunda yönlendirmeli ve teĢvik etmelidir. A-BĠR-KĠ-ÜÇ Yeryüzünde yaratılan her canlının, kuvvetli bir yanı/tarafı mutlaka vardır. Tavukların da, ayakları vardır ama hızlı koşamaz, kanatları vardır fakat yeterli uçamaz, boyunları vardır lakin bıçağa uzanmış, eşelenip yemlenirler. Üstelik, yemden sonra gezinirken, makamıyla çıkarttıkları (gııı, gaaa, guuu ve benzeri) seslere bakılırsa, sanki hayatlarından memnun ve mutlu, şarkı söyler gibidirler. Tavuktan bu kadar çok söz ettikten sonra, horozu unutmak hoş olmazdı sanırım. Onun derdi daha başka tabi. Bir gün, horoza sormuşlar “tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar?” Bizimki biraz düşündükten sonra “valla bilemem, hiç aklım ermez, ben işime bakarım” demiş. Gördüğünüz gibi, tavuk hikayelerinin başı sonu yok. Mesleğimiz de öyle, şarkıdaki gibi. “Bitmez tükenmez bu dert, meslek diyorlar buna.” Bu şarkı burada bitmez, dön baba dönelim hacılara gidelim; one, two, three, başla… (erkek) Akşama geleceğim, akşama geleceğim.Hacı bab bay ev de mi? (kadın) Tavukları döndermişem, hacıyı da çarşıya göndermişem. 42 YaĢama Alanları Açmak………. Feridun ANDAÇ Bir sesin yalnızlığında hayata bakmayı ilke edinmişseniz, arayışlarınız bitmez. O ses ki besler sizi, taşıyıcısıdır zamanı n, dünle bugünün yanına ulaşacak olan rengidir üstelik. Bizleri hayata bağlayan duyguların barınağında yaşarken farkında olamadıklarımız kadar olup da göremediklerimiz karşımıza sorgulayıcı zamanın dilini çıkarır. Yani zaman zaman bir kıyıya ulaşmamızda etken olan, kimi kez de düşüncelerimizi kanatlandıran bu sorgulayıcı bakışla kendimize yeni yaşama alanları seçeriz. Dönüp yaşadığı her anı zaman süzgecinden geçirmeyen, dün olup bitene bakmayan birinin hayatla ilişkisinin anlamına kaygıyla bakar. Öyle ya, bizleri yönlendiren kendimize açtığımız yaşama/ çalışma alanlarının varlığını, hatta sürdürülebilirliğini görebilmek için bu kaçınılmazdır. Dar zamanların görünen yüzünü kendimize perde etmeden, diğer bir deyişle avuntu çarşılarında gezinmeyi bırakarak yol almayı bir yaşama ilkesine dönüştürmek sanki kurtarıcıdır! Evet, önümüzde duran, biriktirerek yol alırken açtığımız yaşama alanlarının öğreticiliğini düşünmek vazgeçilmezimiz olmalı. Kendimize başka ses ararken de yaptığımız bu değil mi dir? Çoğalarak yaşamak değil bu, paylaşım, yaşadıklarımızın anlamını bölüşmek.... İnsanoğlunun bu arayışı hiç bitmez, nereye gitse, ne işe tu-tunsa yolunun ibresi insana çıkar. Ne denli yalnızlaştırsanız da kendinizi insandan insana ulaşan sesin rengine takılıdır hep bakışlarınız... Bunları derken, önümde Anatole France'ın "Dostumun Kitabı" açık duruyor.... Lise yıllarımda evire çevire okuduğum bu kitabı şimdi daha dindirilmiş duygularla karşılıyorum... 43 Altı çizili satırları bir deftere oturup yazdığım anlar... Sanki oradaki anlatıcının/ yazarın bakışının yansısı, düşüncesinin izleri bana geçsin dercesine yazmaya tutunmuştum... Kitaplarla gelen, bir yazarın bize anlatacağı belki de budur; kendi birikiminin, deneyiminin aktaranı... Gene de derim ki; önü açık bir zamanda yaşamaktansa, yaşadığı anın derinliğini kavramak, güne anlam verebilmek, yaşadıklarından bir anlam/ değer çıkarmak bize yaşama alanlarımızın rengini/ biçimini getirir. Sonrası nedir diye sorarsanız, durup yaşadığımız bir ana sorgulayarak baktığımız anın sonrasındaki hayatın tam ortasında olduğumuzu düşünmek... Hangi yaşta olursanız olur, bizleri hayata bağlayan duygunun tınısı burada yatıyor diye düşünürüm. Bu duygu ritmiyle, tutup gene France'ın yazdıklarının bir bölümünü defterime aktarıyorum: "Hatırlamak tatlı şeydir. Gecenin sessizliği buna yol açar. Sessizlik, özleri bakımından ürkek, kaçıcı, olan ve gelip yaşayan dostlarının kulağına bir şeyler söylemek için karanlık ve yalnızlık isteyen ruhları uysallaştırır. Pencere perdeleri kapalı, kapı perdeleri de hali üzerine ağır kıvrımlarla dökülüyor. Bir tek kapı, yan açık vaziyette, gözlerim kendiliğinden o yana çevriliyor. Oradan donuk bir ışık sızıyor; muntazam ve yumuşak nefesler geliyor ve ben bunların hangisinin çocuklara, hangisinin anneye ait olduğunu fark edemiyorum." (**) Fark ederek yaşamak için her bir anın bize getirdiklerine dönüp bakmak kaçınılmaz... Ne dersiniz sevgili okurum? (13.08.2007 Tarihli Dünya Gazetesi) 44 KDV’DE TEVKĠFAT UYGULAMASI Cenk UZELLĠ Denetçi KDV tevkifatı (stopajı) niçin ihdas edilmiştir? Niçin kapsamı sürekli genişlemektedir? Bilindiği üzere özellikle bazı sektörlerde malı satan veya hizmeti yapan KDV mükelleflerinin, tahsil KDV‟lerini beyan etmeyerek veya indirilecek KDV‟lerini olduğundan fazla göstererek, vergi kaybına sebebiyeti verdikleri bilinmektedir. Kanun koyucu da vergi alacağının emniyet altına alınmasını sağlamak amacı ile Katma Değer Vergisi‟nin 9. maddesi ile Maliye Bakanlığı‟na “KDV‟nin kısmen veya tamamen işlemi yapana ödenmeyerek, işlemi yaptıran tarafından sorumlu sıfatıyla (2 no.lu KDV Beyannamesi ile) doğrudan vergi dairesine yatırılması mecburiyeti getirmeye” yetki vermiştir. Maliye Bakanlığı da, vergi emniyetini sağlamak amacı ile aşağıdaki tabloda değinildiği üzere çeşitli tarihlerde Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri yayımlamıştır. Katma Değer Vergisi tahsilâtındaki azalma da düşünülürse ilerleyen günlerde farklı sektörlere de vergi stopajı getirilmesi olasılıklar dâhilindedir. Ancak 30.06.2007 tarih 26568 nolu resmi gazete ile yayımlanan 105 Seri Nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği özellikle tekstil mükellefleri tarafından olumlu karşılanmıştır. 105 Seri Nolu KDV Tebliğinde “Fason olarak yaptırılan tekstil ve konfeksiyon işlerinde sorumluluk uygulaması 01.07.2007 tarihinden itibaren kaldırılmıştır.” Denilmektedir. Bu hüküm fason iş yaptıran vergi mükelleflerinin üzerinden bir yük kaldırılmıştır. Ayrıca yine aynı tebliğ ile alüminyum ve alüminyum levha teslimlerindeki tevkifat uygulamasına da çeşitli açıklamalar getirilmiştir. Tebliğ metninde “104 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (2.1) bölümünde yapılan düzenleme ile tevkifat kapsamına alınan alüminyum profil ve alüminyum levha teslimlerinde tevkifat uygulamasının, bu Tebliğin yayımını 45 izleyen ayın başından itibaren yapılacak teslimlerde geçerli olmak üzere, aşağıdaki şekilde yürütülmesi uygun görülmüştür. Buna göre, alüminyum profil ve alüminyum levha teslimlerinde KDV tevkifatı; - Bunları doğrudan slab, bilet, külçe gibi ham maddelerden imal edenler tarafından yapılacak ilk teslimleri ile - Bunları ithal edenler tarafından yapılacak ilk teslimlerinde, uygulanacak, profil ve levhanın ilk üreticileri ve ithalatçılarından sonraki safhalardaki teslimleri KDV tevkifatına tabi tutulmayacaktır. Öte yandan, 104 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin değişiklik yaptığı, 96 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (5.3) numaralı bölümü kapsamına giren ve levha ile profil dışında kalan diğer alüminyum mamullerinin her safhasında KDV tevkifatı uygulanacağı tabiidir.” Denilmektedir. Yukarıdaki bölümde de açıklandığı üzere Maliye bakanlığı vergi emniyetini sağlamak amacıyla çıkardığı KDV Tebliğleri ile kendisine vergi sorumluları belirlemekte ve bu vergi sorumluları vasıtası ile verginin tahsilini sağlamaktadır. Aşağıdaki tabloda Katma Değer vergisi Tevkifatına Tabi işlem türleri, tevkifat oranları, tevkifat yapacak olanlar ve tevkifata uğrayacak olanlar bir bütün halinde gösterilmiştir. KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat ĠĢlem Türü KDV Oranı Tebliği GVK‟nun 18‟inci maddesi kapsamındaki telif niteliği taşıyan satış ve hizmetlerin münhasıran GVK‟nun 94‟üncü maddesinde sayılan stopaj sorumlularına yapılması……….. 19 Tev kifat Yapaca k Olanlar Tev kifata Uğrayacak Olanlar Sürekli olarak telif Sürekli olarak meydana faaliyetlerinde getirdikleri GVK‟nun 18‟inci bulunanlardan, eser veya maddesi kapsamındaki telif telif hizmeti alan ve ürünlerini (şiir, hikaye, GVK‟nun 94‟üncü roman, makale, bilimsel maddesi kapsamında araştırma ve inceleme, stopaj sorumlusu olan bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, Mükellefler resim, heykel, nota) sadece stopaj sorumlularına 46 KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat ĠĢlem Türü KDV Oranı Tebliği Tev kifat Yapaca k Olanlar % 100 Tev kifata Uğrayacak Olanlar satanlar. (Bu tevkifat telif faaliyetlerinde bulunanların isteğine bağlı olup, KDV tevkifatına tabi tutulmak isteyenlerin vergi dairesine dilekçe vermeleri ve bu durumu stopaj sorumlusuna bildirmeleri gerekmektedir. Böylelikle yalnız telif faaliyetinde bulunan ve gelirleri stopaj suretiyle vergilenen kişiler sadece KDV yüzünden defter tutma ve KDV beyannamesi verme mecburiyetinden kurtulmuş olmaktadırlar.) Gayrimenkuller hariç 30, 31 GVK‟nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakların (mesela bir binek otomobilinin) mükellef olmayanlarca KDV mükelleflerine kiraya verilmesi işlemleri…. KDV mükellefi kiracılar olan KDV mükellefi olmayanlar. %100 - Profesyonel (futbol 30, 55 hariç) veya amatör spor klübü oyuncularının formalarına reklam konulması,……… - Gerçek usulde KDV mükellefi olmayanlar tarafından çıkarılan dergi, kitap gibi yazılı eserlere reklam verilmesi…… 30, 55 KDV mükellefleri KDV mükellefi olmayan ve söz konusu reklam işlemlerini yapanlar. %100 %100 Akaryakıt (*) Teslimleri. - Yapım işleriyle, bu işlere ilişkin 68 91, 95 %90 - Gerçek usule tabi KDV “İthalatçılar, rafineriler, mükellefleri, akaryakıt dağıtım firmalar ı, - Kamu kurum ve akaryakıt bayileri” dışında kuruluşları. kalan akaryakıt satıcıları. Genel bütçeye dahil Bu hizmetleri verenler. (KDV daireler, kat ma bütçeli tevkifatı yapmak zorunda 47 KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat ĠĢlem Türü KDV Oranı Tebliği mühendislik, mi marlık ve etüd proje hizmetleri …… 99 1/6 - Temizlik işleri …… 2/3 - Bahçe ve çevre bakım işleri ………... 1/2 - Makine, teçhizat, demirbaş ve taşıtlara ait tadil, bakım ve onarım hizmetleri ………….. 1/3 - Her türlü yemek servisi ……………… - Danışmanlık ve denetim ve yapı denetim hizmetleri… 1/2 1/2 İstisnadan vazgeçenler tarafından (KDV‟li olarak) teslim edilen hurda veya atık, metal (hurda metalden elde edilen külçeler dahil), plastik, lastik, kauçuk, kağıt ve cam …………. 91 Tev kifat Yapaca k Olanlar Tev kifata Uğrayacak Olanlar idareler, il özel idareleri, olan şir ket, kurum ve belediyeler ve bunların kuruluşlar, birbir lerine karşı teşkil ettikleri birlikler, ifa ettikler i hizmetler Döner sermayeli dolay ısıy la KDV tevkifatı kuruluşlar, yapmayacaklardır.) Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Üniversiteler (vakıf üniversiteleri hariç), Kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, Bankalar ve özel finans kurumları, Kamu iktisadi teşebbüsleri (Kamu İktisadi Kuruluşları, İktisadi Devlet Teşekkülleri), Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar Organize sanayi bölgeleri ile menkul kıymetler, vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar, “-Hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kote edilmiş şirketler (bu şirketler yalnızca “yapım işleri”, “temizlik, çevre ve bahçe bakım hizmetleri”, “özel güvenlik hizmetleri” ile “yemek servis hizmetleri”ne ait kat ma değer vergisini tevkifata tabi tutacaklardır.),” Bu hurda veya atıkları Bu hurda veya atıkları satan satın alanlar ve istisnadan vazgeç miş olan KDV mükellefleri 48 KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat ĠĢlem Türü KDV Oranı Tebliği Tev kifat Yapaca k Olanlar Tev kifata Uğrayacak Olanlar %90 Plastik hurda ve atıklarının işlenmesi suretiyle elde edilen pet kırıkları, plastik çapak, plastik granül ve benzerleri …………. 97 Bu malları satın alanlar Satış tutarı KDV dahil fatura kesme haddinin (2007 yılı için 560 YTL. nin altında ise tevkifat yapılmaz. %90 Özel Hizmetleri Güvenlik 104 4/5 İşgücü hizmetleri. 96 %90 Bu malları satanlar KDV mükellefi olanlar ve Özel güvenlik 91 ve 95 nolu KDV Genel satanlar. Tebliğleri İle KDV tevkifatı yapmak zorunda olan tüzel kişilikler KDV mükellefi olanlar hizmetini İşgücü hizmetini satanlar. [Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel 97 no.lu Tebliğle, bu idareler i, belediyeler ve hizadaki sağ sütunda bunların teşkil ettikleri yazılı olan kurum ve birlikler, döner sermayeli kuruluşların KDV kuruluşlar, kanunla kurulan mükellefiyetleri olmasa kamu kurum ve kur uluşlar ı, bile iş gücü alımlarında kamu kurumu niteliğindeki KDV tevkifatı yapmaları meslek kur uluşlar ı, esası getirilmiştir. üniversiteler (vakıf üniversiteleri hariç), kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, bankalar ve özel finans kurum ları, kamu iktisadi teşebbüsleri (Kamu İktisadi Kuruluşlar ı, İktisadi Dev let Teşekküller i), özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar, organize sanayi bölgeleri, menkul kıymetler – vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar, Hisse senetleri İMKB’ne kote edilmiş şirketler ile yar ıdan fazla hissesi tek başına ya da birlikte doğrudan yukarıda sayılan kur um ve kuruluşlara ait olan kurum, kuruluş ve işletmelerden satın alınan işgücü hizmetleri dolayısıyla KDV tevkifatı yapılmayacaktır.] 49 KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat ĠĢlem Türü KDV Oranı Tebliği Hurda metallerden elde edilenler dışındaki bakır, çinko ve alüminyum külçelerinin. 95 Tev kifat Yapaca k Olanlar Alıcılar %90 Alıcılar Bakır ve alaşımlarından, çinko 96, ve alaşımlarından, 104, alüminyum ve 105 alaşımlarından mamul; anot, katot, her çeşit takoz (biyet), slab, platina,kütük, granül, filmaşin, levha, boru, pirinç çubuk, lama, her % 90 türlü tel ve benzerlerinin teslimi. (Bakır teller tevkifat kapsamında olmakla beraber, bu teller kablo veya izoleli tel haline getirildiğinde KDV tevkifatı dışına çıkmaktadır.) Tev kifata Uğrayacak Olanlar Söz konusu ürünleri teslim edenler. [Genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareler i, belediyeler, köy ler, bunların teşkil ettikleri birlikler; üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kam u kurum ve kuruluşları, kam u kurumu niteliğindeki mesleki kuruluşlar, siyasi partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıklar ı, kamu menfaatine yararlı der nekler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar, sermayelerinin %51 veya daha fazlası kamuya ait işletmeler, özelleştirme kapsam ındaki kuruluşlar ve bu ürünlerin ilk üreticilerinin (cevherden üretim yapanlar ın) teslim inde KDV tevkifatı uygulanmayacaktır.] (Söz konusu bakır ürünlerinin ithalatçıları da 97 no.lu KDV Tebliği ile kesintiye uğrayacak olanlara dahil edilmiştir.) Satış tutarı KDV dahil fatura kesme haddinin (2007 yılı için 560 YTL. nin altında ise tevkifat yapılmaz. 50 (*) 68 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinde (7), ithalatçılar, rafineriler, akaryakıt dağıtım firmaları ve akaryakıt bayileri dışında kalan satıcılar tarafından yapılan akaryakıt ürünü teslimlerinde, teslim bedelleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin %90' ının alıcılar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilip ödeneceği belirtilmiştir. Söz konusu tevkifat uygulaması katma değer vergisi ödenmeksizin yurda getirilen petrol ürünlerinin gerçek usul e tabi katma değer vergisi mükellefleri ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan satışlar için geçerli olduğundan, ithalinde katma değer vergisi ödenmiş olan veya akaryakıt bayilerinden katma değer vergisi ödenerek satın alınan akaryakıt ürünlerinin tesliminde tevkifat uygulanmayacak, hesaplanan katma değer vergisinin tamamı genel esaslara göre beyan edilip ödenecektir. 51 YMM’LERĠN SORUMLULUKLARINDAN DOLAYI TAKĠBĠ Burhan GÜNDOĞDU I-GĠRĠġ Müteselsil sorumluluk birden çok kimsenin aynı zararı gidermekten birlikte sorumlu tutulmalarıdır. Burada özellik gösteren durum ise zarar görenin zararı gidermekten dolayı sorumlu olanlardan her birine ayrı ayrı, bir kısmına veya hepsine birden başvurabilmesidir. Yeminli mali müşavirlerin müteselsil sorumlulukları iki ayrı kanun maddesinde düzenlenmiştir. Bunlar 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu'nun 12 ve Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227. maddeleridir. Kanun koyucu ziyaa uğratılan vergiden dolayı YMM'leri de mükellefle birlikte müteselsilen sorumlu tutmuştur. Bu makalemizde YMM'lerin müteselsil sorumlulukları nedeniyle nasıl takip edileceklerini/edilmeleri gerektiğini açıklamaya çalışacağız. Makalemizde öncelikle müteselsil sorumluluğu ve YMM'lerin müteselsil sorumlulukları ile tarhiyat, tahakkuk, ihbarname, ödeme emri vb. kavramları açıklayacağız. Daha sonra YMM'lerin ödeme emriyle mi, ihbarname ile mi takip edilmeleri gerektiği konusunda açıklamalara yer verece ve uygulamayı anlatacağız. II- YMM'LERĠN MÜTESELSĠL SORUMLULUĞU A- MÜTESELSĠL SORUMLULUK Müteselsil; Arapça bir sıfat olup, "silsile"den gelmektedir. Teselsül eden zincir gibi birbirine bağlı olan, zincirleme anlamındadır. Teselsül ise aynı kelimenin isim halidir (1). Müteselsil sorumluluk ise bir zararın giderilmesi için birden çok kişinin herbirinin teker teker, bir kısmının veya hepsinin birden sorumlu tutulabilmesidir. Bir borç İlişkisinde borçlu ve alacaklı birer kişi olabileceği gibi, aynı borç ilişkisinde birden fazla borçlu veya birden fazla alacaklı da olabilir. Birden fazla borçlunun olması halinde borçlulardan her biri, borcun tamamından alacaklıya karşı sorumlu ise fakat alacaklı alacağını borçlulardan herhangi 52 birinden veya tümünden alabiliyorsa ya da birden fazla alacaklının varlığı halinde, alacaklılar birbirlerinden bağımsız olarak borcun ifasını isteyebiliyorlarsa, fakat borçlu borcundan alacaklılardan birine, bir kısmına veya tamamına yaptığı tek ödemeyle kurtuluyorsa burada "müteselsil borç ilişkisi" vardır. Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk biçimi ise müteselsil sorumluluktur. Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk biçimine müteselsil sorumluluk denir. Burada sorumlulardan herbiri zararı gidermekte ayrı ayrı yükümlüdürler. Diğer bir deyişle borçlular arasında "Tam Teselsül" vardır. Ancak zararı sorumlulardan birisi tazmin ederse zarar gören diğer sorumlulara başvuramaz. Zararı tazmin edenin diğer sorumlulara rücu edebileceği ise tabiidir. Öte yandan müteselsil sorumluluğun en önemli özelliklerinden birisi müteselsil sorumluluğun fer'i (tali) nitelikte olmamasıdır. Diğer bir deyişle hem vergi hukukunda hem de özel hukuk alanında alacaklı alacağın tahsil edilmesi amacıyla dilerse asıl borçluya dilerse bu borçtan dolayı sorumlu olan kişiye doğrudan doğruya başvurabilir. Zira bu sorumluluk biçiminde önemli olan zararın giderilmesidir. Zararın kim tarafından giderildiği ödendiği önemli değildir. Zaten Vergi Hukuku'nda müteselsil sorumluluk müessesenin getiriliş amacı da yergi alacağını güvence altına almaktır. Özellikle kayıt dışı ekonominin çok yaygın olduğu ülkemizde vergi kayıp ve kaçağını azaltmak amacıyla müteselsil sorumluluk müessesesi uygulamaya konulmuştur. Bu müesseseden beklenen ise Devlet'e ödenmeyen verginin ödenmesinin sağlanmasıdır. Burada önemli olan Devlet'in alacağının diğer bir deyişle zararının giderilmesidir. 53 B- YMM'LERĠN MÜTESELSĠL SORUMLULUĞU 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu'nun 12. maddesinin dördüncü fıkrasında, yeminli mali müşavirlerin yaptıkları tasdikin doğruluğundan sorumlu olacakları, yaptıkları tasdikin doğru olmaması halinde, tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları hükmüne yer verilmiştir. 3568 sayılı Yasa'nm uygulama usul ve esaslarının düzenlendiği Yönetmeliğin 20. maddesinde ise, "YMM'ler, ince' ledikleri ve sonucunda tasdik raporu düzenledikleri konu ve belgelerin gerçeği yansıtmaması ve doğru olmaması halinde, ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan Vergi Usul Kanunu ve 3568 sayılı Kanun hükümleri uyarınca mükellefle birlikte müĢtereken ve müteselsilen sorumludurlar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde Borçlar Kanununun "Tam Teselsül" hükümleri uygulanır." hükmü yer almaktadır. Yukarıdaki hükümler uyarınca beyanname ve eklerini tasdik eden yeminli mali müşavirler, tasdik ettikleri beyanname ve eklerinde yer alan bütün bilgilerle bunların dayanağını teşkil eden defter kayıtlan ve belgelerdeki bilgilerin doğruluğu ile beyannamesini tasdik ettikleri mükelleflerin sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanmasından sorumludurlar. Belgelerin yasal süresi içerisinde Muhasebe Sistemi. Uygulama Genel Tebliğlerine, genel muhasebe kurallarına, vergi mevzuatına ve ilgili diğer mevzuata uygun ve doğru olarak yasal defterlere kaydedilmesi ve mali tablolara aktarılması sorumluluk kapsamındadır. Bu bilgi ve belgeler esas alınarak mükelleflerin vergi ve benzeri mali yükümlülüklerinin doğru olarak hesaplanması yeminli mali müşavirlerin sorumluluğuna dahildir. Bu çerçevede yeniden değerleme, amortisman tutarları, yatırım indirimi, her türlü istisna ve muafiyet tutarları ve benzeri tutarların vergi mevzuatı çerçevesinde doğru olarak tesbit edilmesi, aktif ve pasif kıymetlerin Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun olarak değerlemelerinin yapılması kaydi envanterin sağlanması ve randıman tespitlerinin yapılması yeminli mali müşavirlerin sorumluluğundadır. 54 VUK'un mükerrer 227. maddesinde gelir veya kurumlar vergisi beyannamesini imzalayan ve tasdik raporunu düzenleyen yeminli mali müşavirlerin imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyama bağlı olarak salınacak vergi, ceza ve gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müteselsilen sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak burada sorumluluktan meslek mensubunun müteselsilen sorumlu tutulması iki koşula dayandırılmıştır. Birinci koşul, vergi beyannamelerinde yer alan bilgilerin defterlere uygunluğudur. Bu hükümle, vergi beyannamelerinin imzalanmasında meslek mensubunun yüklendiği görev ve sorumluluk yalnız defterlere dayanan bilgilerle sınırlandırılmaktadır. Bu sınırlamaya defterlerin onayları ile ilgili bilgiler gibi şekli olanlar da dahil olmak üzere muhasebe kayıtlarına uygun olarak hazırlanan vergi beyannamelerinin ekindeki finansal tablolar ile hesap özetleri de dahildir. İkinci koşul ise söz konusu defterler-deki kayıtların dayanaklarını oluşturan belgelere uygun olmasıdır. Buradan meslek mensubunca VUK'un mükerrer 227. maddesinde belirtilen hükümler çerçevesinde yapacağı şekli inceleme anlaşılmalıdır. Burada belgelere uygunluk dışında, defter kayıtlarının genel kabul görmüş muhasebe ilke ve kuralları ile vergi mevzuatına uygunluğunun araştırılması da gerekmektedir. III- YMM'LERĠN TAKĠP EDĠLME ġEKĠLLERĠ A- YMM'LERĠN ĠHBARNAME VEYA ÖDEME EMRĠ ĠLE TAKĠBĠ 1- Tarhiyat ve Tahakkuk Verginin tarhı, vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari işlemdir (VUK md. 20). Görüldüğü gibi tarhiyatı vergi dairesi yapmaktadır. Tahakkuk ise tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken safhaya gelmesidir (VUK md. 22). Tahakkuk fişi ile tarhiyat, ikmalen vergi tarhı, re'sen vergi tarhı, idarece vergi tarhı başlıca tarhiyat usulleridir. Biz konumuz gereği tarhiyat çeşitleri üzerinde durmayacağız. Sadece ihbarname ve ödeme emri üzerinde duracağız. 55 2- Ġhbarname İkmalen ve re'sen tarh edilen vergiler 'ihbarname" ile ilgililere tebliğ olunur (VUK md. 34). a- Ġhbarnamenin Muhteviyatı İhbarnamenin muhteviyatı VUK'nun 35. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. İhbarname aşağıda yazılı malumatı ihtiva eder: 1- İhbarnamenin sıra numarası; 2- İhbarnamenin tanzim tarihi; 3- Verginin nev'i; 4- Mükellefin soyadı, adı (Tüzel kişilerde unvanı); 5- Mükellefin açık adresi; 6- Vergilendirme dönemi; 7- Verginin matrahı; 8- Verginin hesabı; 9- Verginin miktarı; 10- Kısa ve açık bir ifade ile ikmalen veya re'sen vergi tarhını gerektiren sebepler; 11- Vergi mahkemesinde dava açma süresi; 12- Vergi mahkemesinde dava açma şekli. Takdir komisyonunun karan üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re'sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer sureti ihbarnameye eklenir. Görüldüğü üzere ihbarname de mükellefin adı, soyadı (unvanı), açık adresi yer alacaktır. Dolayısıyla ihbarname verginin mükellefi adına düzenlenecektir. Her ne kadar VUK'un 34. maddesinde ihbarname ilgililere tebliğ edilir ifadesi yer almaktaysa da burada ilgililerden kasıt, mükellef ve mükellef adına hareket edenlerdir. Yine Vergi Daireleri İşlem Yönergesi'nin 82. maddesinde beyan üzerinden tahakkuk fişi ile yapılan vergi tarh ve tahakkuku dışında kalan her türlü vergi tarhiyatının mükellefe ihbarname ile yapılacağı belirtilmiştir. Sonuç olarak ihbarname mükellef adına düzenlenecek ve mükellefe (varsa adına hareket edene) tebliğ edilecektir. Öte yandan ihbarname mükellef adına' düzenlendiğinden mükellef; mahkemede dava açma, ceza indirimi talep etme, tarhiyat sonrası uzlaşma vb. haklardan da yararlanacaktır. 56 3- Ödeme Emri Ödeme emri, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını Ödemelerini veya mal bildiriminde bulunmaları gerektiğini belirten bir belgedir (6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun md. 55/1). İdarenin yapacağı cebri tahsilatın ilk aşaması olan ödeme emri amme alacağının vadesinde ödenmemesi durumunda çıkartılır. Esasen ödeme emri borçluya borcunu ödemesi için yapılan bir tebligattır. Ödeme emirlerinde bulunacak hususlar 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesinin ikinci fıkra hükmü ile belirlenmiştir. Buna göre ödeme emirlerinde; Borcun asıl ve ferilerinin mahiyet ve miktarı, Borcun nereye ödeneceği, Süresinde ödenmediği takdirde borcun cebren tahsil edileceği, Süresinde ödeme yapılmadığında mal bildiriminde bulunulması gerektiği, Borçlunun mal bildiriminde bulunmadığı takdirde üç aya kadar hapsen tazyik edileceği, Gerçeğe aykırı bildirim halinde hapis ile cezalandırılacağı kaydedilir. Ayrıca 6183 sayılı Kanun'un 114. maddesinde yazılı vazifeleri borçluya bildirilir. Bu vazifeler yerine getirilmediğinde uygulanacak ceza belirtilir. Görüldüğü gibi kanun koyucu ne ödeme emrinin tanımında ne de muhteviyatında mükellef tabirini kullanmıştır. Bunun yerine borçlu terimi kullanılmıştır. Zaten ilgili Kanun'da amme alacaklarının tahsiline yöneliktir. Amme alacağı vergi alacağını da kapsamaktadır ve 6183 sayılı Kanun Sadece vergi tahsiline yönelik bir kanun değildir. Özetle ödeme emirleri, amme alacağının borçlusu durumunda bulunan herkes için çıkartılabilir. 4YMM'lerin Müteselsil Sorumluluk Uygulaması Kapsamında Ödeme Emriyle Takip Edilmeleri 01.03.1996 tarih ve 1996/1 Sıra No.lu YMM İç Genelgesi'nde Bakanlık, YMM'lerle ilgili müteselsil sorumluluk uygulamasının nasıl yapılacağı konusunda aşağıdaki açıklamayı yapmıştır. 18 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM'lik Kanunu Genel Tebliği, "B) Tasdik Raporu Tanzim Eden Yemin li Mali MüĢavirlerin Sorumluluğu" baĢlıklı bölümünde, "Müteselsil sorumluluğu vergi inceleme raporu ile tesbit edilen yeminli mali müĢavirler nezdinde yapılacak takibat, vergi 57 ve ceza tahakkukunun kesinleĢmesinden sonra baĢlatılacaktır. Vergi dairelerince yapılacak olan takibat tahakkuku kesinleĢen vergi ve cezaların tahsiline yönelik olacaktır. Bununla birlikte, yeminli mali müĢavirin bilgi ve rızası dıĢında, mükellefin tek taraflı tasarrufu sonucu kesinleĢen ve yeminli' mali müĢavir tarafından ödenen vergi ve cezalar için mükellefe rücu hakkı saklıdır. Sorumluluğu tesbit edilen yeminli mali müĢavirlerle ilgili takibat ise yeminli mali müĢavirin bağlı bulunduğu vergi dairesince yerine getirilecektir." açıklaması yer almaktadır. Bu düzenlemeye rağmen, vergi inceleme raporlarıyla belirlenen yeminli mali müşavirlerle ilgili müşterek ve müteselsil sorumluluğun, bazı vergi dairelerince, vergi ve ceza tahakkukunun kesinleşmesinden önce başlatılmasına sebep olacak şekilde işlem yapıldığı ve inceleme elemanlarınca da bu doğrultuda vergi inceleme raporu tanzim edildiği anlaşılmıştır. Maliye Bakanlığı vergi inceleme elemanlarınca yapılacak vergi incelemesi sonucunda bir matrah veya vergi farkının ortaya çıkması durumunda inceleme elemanları, yeminli mali müşavirlerin sorumluluklarının tespiti amacıyla, bulunan matrah veya vergi farkı ile yeminli mali müşavirlerin ilgili mevzuatta belirtilen sorumlulukları arasındaki ilişkiyi inceleme raporlarında net bir şekilde ortaya koyacaklardır. Yeminli mali müşavirlerin tasdik ettikleri bütün konu ve belgelerle ilgili olmak üzere, müşterek ve müteselsil sorumluluğu vergi inceleme raporu ile tespit edilen yeminli mali müşavirler nezdinde yapılacak takibat, vergi ve cezaya ilişkin tahakkukun kesinleşerek tahsil edilebilir hale gelmesinden sonra baş latılacak ve bu takibat vergi ve cezanın tahsiline yönelik olacaktır. Vergi ve cezanın tahakkukunun kesinleşmesinden sonra mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesi, kesinleşen vergi ve ceza miktarını yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesine bildirecektir. Yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesi, mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesi tarafından bildirilen vergi ve cezanın tahsili için bu vergi dairesi adına takibat yapacaktır. Vergi ve cezanın kesinleşmesinden sonra, vergi ve cezanın tamamının mükellef tarafından ödenmesi halinde, kesinleşen vergi ve ceza miktarının yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesine ayrıca 58 bildirilmesine ve tasdik raporunu tanzim eden yeminli mali müşavir adına takibat yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Gerek adına vergi salınan ve ceza kesilen mükellefin gerek yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesince söz konusu vergi ve ceza ile ilgili olarak yapılan tahsilatlar, vergi dairelerince en kısa zamanda karşılıklı olarak birbirlerine bildirilecektir. Bu durumda her iki vergi dairesince takibat, bakiye vergi ve ceza için yapılmaya devam edilecektir. Yukarıda yapılan açıklamalardan görüleceği üzere, YMM'ler için öngörülen müteselsil sorumluluk vergi alacağının ödenmemesi sonucu doğan bir sorumluluk biçimi haline gelmektedir. a- Müteselsil Sorumluluk Ödemeye ĠliĢkindir Çalışmamızın önceki bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, müteselsil sorumluluk bir zararın giderilmesinden birden fazla kişinin birlikte sorumlu tutulmasıdır. 3568 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde de, ortaya çıkacak vergi ziyaı ve kesilecek cezalardan mükellefle birlikte YMM'lerin müteselsilen sorumlu tutulacakları hüküm altına alınmıştır. Burada müteselsil sorumluluktan şunun anlaşılması gerekir. Devlet'in ziyaa uğratılan vergi dolayısıyla uğradığı zararın giderilmesinden mükellef ve YMM birlikte sorumludurlar. Diğer bir deyişle, YMM ve mükellef meydana gelen zararı gidermekle/ödemekle yükümlü tutulmuşlardır. Bir alacaklı alacağından dolayı müteselsil borçlulardan dilediğine başvurabilmektedir. Bu özelliği de müteselsil sorumluluğun zararı giderim (ödeme) niteliğini biraz daha ortaya koymaktadır. Hatta burada bir adım daha ileri gidilebilir ve Devlet'in alacağını tahsil etmek için asıl borçludan önce sorumlu YMM'ye de başvurabileceği de öne sürülebilir. Zira mağdur zararının giderilmesi için müteselsil sorumlulardan (asıl borçlu veya sorumlu) dilediğine başvurabilir. Vergi Hukuku'nda müteselsil sorumluluk müessesesinin getiriliş amacı vergi alacağını güvence altına almaktır. Anlaşılacağı üzere YMM'ler için öngörülen müteselsil sorumluluk müessesenin amacı da Devlet'in alacağının sorumlulara ödettirilmesidir. Yukarıda yaptığımız açıklamalar ışığında; vergi hukukunda yer alan müteselsil sorumluluk müessesesinin ödemeyle ilgili olduğunu açıklıkla belirtebiliriz. 59 b- Mükellef ile Sorumlu YMM'lerin KarĢılaĢtırılması Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu teretüb eden gerçek veya tüzel kişidir (VUK md. 8/1). Önceki bölümde de belirttiğimiz gibi müteselsil sorumluluk müessesesinin getiriliş amacı ise vergi alacağının güvence altına alınması ve Devlet alacağının ziyaa uğramamasıdır. Kanun koyucunun buradaki amacı asla yeni bir mükellefiyet tesisi olamaz. Vergi tahakkuku, verginin ödenmesi gereken safhaya gelmesidir. Vergi mükellef adına tarh ve tebliğ edilir ve bu aşamalardan sonra ödenecek aşamaya gelir. Müteselsil sorumluluk verginin ödenmesiyle ilgili olduğundan bu sorumluluk biçiminin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarıyla ilgisi bulunmamaktadır. Bir an için bu sorumluluğun ödemeye yönelik olmadığı düşünülerek, mükellef adına yapılan tarh ve tahakkuk işlemlerinin aynı zamanda ihbarname kuralına göre yeminli mali müşavir hakkında da uygulanması halinde aynı vergi türü, vergilendirme dönemi ve vergi miktarı için iki ayrı tahakkuk (mükerrer tahakkuk) ortaya çıkacak, her iki tahakkukun da tarh aşamasında, kullanılacak yasal haklar sırasında (dava açma, uzlaşma, ceza indirimi gibi) kamu alacağı farklı miktarlarda tahakkuk edebileceği gibi birinin tasdiki, diğerinin terkini ile de sonuçlanabilecektir. Kanun koyucunun böyle bir amaç taşıdığı düşülmeyeceğinden yeminli mali müşavirlerin sadece mükellef adına tahakkuk eden vergi ve cezanın ödenmesinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir (2). Özetle YMM'ler için öngörülen müteselsil sorumluluk ödemeye yöneliktir. c- Ödeme Emrine Ġtiraz Kendisine ödeme emri tebliğ edilen şahıs; Böyle bir borcu olmadığını, Borcu nakden veya mahsuben ödediğini, Borcun vadesinin gelmediğini, Borcun terkin edildiğini, Borcu kısmen ödediğini, Borcun zamanaşımına uğradığını öne sürerek ödeme emrine itiraz edebilir. Ödeme emrine itiraz etme süresi ödeme emrininin tebliğ edildiği tarihten itibaren 7 gündür. Şahıs alacaklı vergi dairesinin bulunduğu yer vergi mahkemesine 7 gün içinde itirazda bulunmalıdır. İtirazda bulunan şahıs 6183 60 sayılı Kanun'da sayılan teminatlardan birisini teminat olarak gösterdiği takdirde takip işlemi itiraz edilen borç tutarı için vergi mahkemesi karar verinceye kadar durur. İtirazında kısmen veya tamamen haksız çıktığı mahkeme kararıyla kesinleşen şahıs kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 7 gün içinde borcunu ödemek veya mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Haksız çıkan şahsın borcunun üzerine ayrıca %10 oranında haksız çıkma zammı yürütülür. 5- YMM'lerin Ġhbarname ile Takip Edilmeleri YMM'lerin müteselsil sorumluluk kapsamında ihbarname ile takip edilmeleri gerektiği konusunda Danıştay Kararlan müstekar hale gelmiştir. Danıştay aldığı çok sayıda Karar'da, "yeminli mali müşavir, tasdikin doğru olmaması nedeniyle ziyaa uğratılan vergi ve cezadan mükellefle birlikte sorumlu tutulduğundan, bu sorumluluğun ancak mükellef tarafından ödenmemiş ve mükelleften tahsil olanağı kalmamış vergi borçlarının tahsili için öngörüldüğünü söylemek mümkün değildir. Kanun koyucu bu amaçta olsaydı, maddeye "mükellefin varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve cezalar" nedeniyle yeminli mali müşavirlerin sorumlu tutulacağına işaret eden bir ibareye yer verirdi. Bu bakımdan, 3568 sayılı Kanun'un 12. maddesindeki açıklık karşısında, yeminli mali müşavirin hatalı tasdik işlemi sonucu saptanan vergi kaybı nedeniyle, önce vergi mükellefi adına yapılan tarhiyatın kesinleşmesini ve bundan sonra yeminli mali müşavirin takibi için gerekli işlemlerin yapılacağını kabule olanak yoktur." diyerek YMM'lerin tıpkı mükellef gibi ihbarname ile takip edilmeleri gerektiğini belirtmiştir. Öte yandan Danıştay, yeminli mali müşavirlerin vergi ve cezadan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulduklarından, mükellef tarafından ileri sürülebilecek iddia ve savunmaları idareye karşı ileri sürebilmeleri için verginin tarhından itibaren takip edilmeleri gerektiğini belirtmiştir. Ancak bu şekilde, yeminli mali müşavirlerin yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma haklarını kullanmalarına olanak sağlanmış olacaklarını belirten Danıştay, böylece YMM'lere, mükellefe ait olan haklan da kullanma imkanının yolunu açmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi ihbarname sadece mükellef adına düzenlenmektedir. Ayrıca müteselsil sorumluluk esasen ödemeye ilişkindir. 61 Öte yandan Danıştay'ın YMM'lere, mükellefe ait olan haklan kullandırması söz konusu olamaz. Biz bu nedenle Danıştay'ın bu görüşünü paylaşmıyoruz. Bizim düşüncemize göre YMM'ler müteselsil sorumluluk kapsamında ödeme emriyle takip edilmelidirler. 6- Ġhtiyati Tahakkuk ve Ġhtiyati Haciz 18 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM'lik Kanunu Genel Tebliği'nde müşterek ve müteselsil sorumluluğun nasıl tespit edileceği düzenlenmiştir. Buna göre müteselsil sorumluluk aşağıdaki şekilde tespit ve takip edilecektir. Maliye Bakanlığı vergi denetim elemanlarınca yapılacak vergi incelemesi sonucunda bir matrah veya vergi farkı ortaya çıktığı takdirde, denetim elemanları, yeminli mali müşavirlerin sorumluluklarının tespiti amacıyla, bulunan matrah veya vergi farkı ile yeminli mali müşavirlerin yukarıda belirtilen sorumlulukları arasındaki ilişkiyi inceleme raporunda net bir şekilde ortaya koyacaklardır. Yeminli mali müşavirin sorumlu tutulması gereken bir durumun tespit edilmesi halinde, söz konusu inceleme raporunun onaylı bir örneği Maliye Bakanlığı Gelirler İdaresi Başkanlığı'na gönderilecektir. Müteselsil sorumluluğu vergi inceleme raporu ile tespit edilen yeminli mali müşavirler nezdinde yapılacak takibat, vergi ve ceza tahakkukunun kesinleşmesinden sonra başlatılacaktır. Vergi dairelerince yapılacak olan takibat, tahakkuku kesinleşen vergi ve cezaların tahsiline yönelik olacaktır. Bununla birlikte, yeminli mali müşavirin bilgi ve rızası dışında, mükellefin tek taraflı tasarrufu sonucu kesinleşen ve yeminli mali müşavir tarafından ödenen vergi ve cezalar için mükellefe rücu hakkı saklıdır. Sorumluluğu tespit edilen yeminli mali müşavirle ilgili takibat ise yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesince yerine getirilecektir. Görüldüğü üzere, 18 Seri No.lu Tebliğ ile tahakkuk eden bir vergi alacağının nasıl takip edileceği düzenlenmiştir. İhtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da hüküm altına alınan ve henüz tahakkuk etmemiş amme alacakları için uygulanacak olan kanuni müesseselerdir. Bu nedenle YMM'ler için ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz uygulanmayacak şeklinde düşünülebilir. 62 Ancak Maliye Bakanlığı verdiği bazı Muktezalarda (3) ve Danıştay 11. Dairesi'nin Kararlarında (4) yeminli mali müşavirlerin müşterek ve müteselsil sorumluluklarından dolayı haklarında ihtiyati haciz uygulanacağı hükme bağlanmıştır (5). IV- SONUÇ Müteselsil sorumluluk birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin zararın giderimi için dileği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesini öngören hukuki bir müessesedir. YMM'ler yaptıkları tasdikin doğruluğundan ve tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalar ve gecikme faizlerinden sorumlu olacaklardır. YMM'lerin sorumluluklarından dolayı nasıl takip edilecekleri hususunda Maliye Bakanlığı uygulaması ile müstekar hale gelen Danıştay Kararları arasında ihtilaf mevcuttur. Maliye Bakanlığı müteselsil sorumluluğun ödemeye ilişkin olduğu, tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarıyla ilişkilendirilemeyeceği ve sorumlular için ihbarname düzenlenemeyeceğinden hareketle YMM'lerin müteselsil sorumlulukları kapsamında ödeme emriyle takip edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Danıştay ise kanun koyucunun 3568 sayılı Kanunun'un 12. maddesi ile öngördüğü tek amacın tahsilat olmadığından ve YMM'lerin mükellefin ileri sürebileceği iddia ve savunmaları idareye karşı ileri sürerek kendilerini savunma haklan olduğundan hareketle YMM'lerin hakkında müteselsil sorumluluk kapsamında yapılacak takiplerin ihbarname ile yakılması yönünde görüş belirtmiştir. Ancak biz müteselsil sorumluluk müessesesi esasen ödeme ile ilgili olduğundan ve ihbarname sadece mükellef adına düzenlenebileceğinden Bakanlığın uygulamasının doğru olduğu düşüncesindeyiz. Diğer bir deyişle YMM'ler nezdinde müteselsil sorumlulukları nedeniyle yapılacak takiplerin ödeme emriyle yerine getirilmesi gerektiği kanısındayız. (Temmuz 2007 Vergi Dünyası Dergisi) 63 BAĞ-KUR PRĠMLERĠNĠN GĠDERLEġTĠRĠLME ġEKLĠ VE GELĠR VERGĠSĠ BEYANNAMESĠNDEKĠ EKSĠKLĠK Hazırlayan: Kazım YILMAZ 1- Bağ-Kur Sigortalıları 1479 sayılı Kanunun 24'üncü maddesine göre Kanunla ve Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan aşağıda sayılanlar Bağ-Kur sigortalısı sayılırlar; a. Esnaf ve sanatkarlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar, b. Kollektif şirketlerin ortakları, c. Adi Komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları, d. Limited şirketlerin ortakları, e. Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, f. Donatma iştirakleri ortakları, g. Anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları, 2- Bağ-Kur Primlerinin 1479 Sayılı Kanuna Göre Vergi Matrahının Saptanmasında Ne ġekilde Dikkate Alınacağının Saptanması Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan 110 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde aşağıdaki açıklama yer almaktadır. "193 sayılı G.V.K.'nun safı ticari kazancın tespitinde indirilecek giderlere ilişkin 40. Maddesinde, teşebbüs sahipleri tarafından kendileri için emekli ve yardım sandıklarına veya sigorta şirketlerine ödenen emekli aidatı ve sosyal sigorta primlerinin, gider yazılmasını öngören bir hüküm yer almamakla 64 beraber, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 49/3. Maddesinde, sigortalılarca ödenen giriş keseneği ve sigorta primlerinin vergi uygulanmasında gider olarak yazılabileceği hükme bağlanmıştır. Bağ-Kur Kanununun bu hükmü karşısında, anılan kanun uyarınca ödenen giriş keseneği ve primlerinin teşebbüs sahipleri tarafından hesaplara gider olarak yazılması gerekmekte ise de, söz konusu Bağ-Kur giriş keseneği ve primlerinin doğrudan doğruya kayıtlara gider olarak intikal ettirilmesi halinde, özellikle ortaklıklarda her bir ortağın ortaklıktaki kar payının her zaman eşit olmayacağı, ödenecek giriş keseneği ve primlerin seçilen aylık gelir basamağına göre değişebileceği ve bu nedenlerle de safı ticari kazancın tespitinde bazı güçlükler ve sakıncalar doğurabileceği açıktır. Bu durumda; 1. Bağ-Kur giriş keseneği ve sigorta primlerinin G.V.K.'nun 89/1. Maddesi hükmüne paralel olarak, gelirin elde edildiği yılda ödenmiş olduğunun tevsik edilmesi kaydıyla, mükellefler tarafından ticari kazançları dolayısıyla verilecek yıllık beyannamede bildirilen gelirden indirilmesi, 2. Adi Komandit Şirketlerin komanditer ortakları ile Limited Şirket ortaklan hakkında da yukarıdaki esaslar dairesinde işlem yapılması; 3. Bağ-Kur Kanununun kapsamına giren serbest meslek erbabının, G.V.K.'nun 68/8. Maddesindeki hükmüne dayanarak hasılatlarından emekli aidatı ve sosyal sigorta primi indirmemiş olmaları şartıyla, anılan kanunun gereğince ödedikleri Bağ-Kur giriş keseneği ve primlerini gider yazmaları gerekmekte ise de, yukarıda belirtilenler karşısında, bu kimselerinde Bağ-Kur giriş keseneği ve primlerini serbest meslek kazançları ile ilgili olarak verecekleri yıllık beyannamelerinde gösterdikleri gelirden indirmeleri; uygun bulunmuştur." 65 Tebliğdeki düzenlemenin daha iyi anlaşılabilmesi için mantıksal yapısının biraz açıklanması gereği bulunmaktadır. (1) numara ile sayılan mükellef grubu, ticari kazanç elde edenlerdir. Ticari kazanç elde edenler; kendi adına ticari faaliyette bulunanlar, adi şirket ortaklan, kollektif şirket ortakları, adi komandit ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarıdır. Tebliğe göre, ticari kazancını beyan etmek zorunda olan bu kişiler Bağ-Kur primlerini yıllık beyannamede indireceklerdir. (2) numara ile sayılan mükellef grubu, adi komandit şirketlerin komanditer ortakları ile limited şirket ortaklarıdır. Bilindiği üzere, adi komandit şirketlerin komandite ortaklarının bu şirketlerden elde ettikleri kar payları faiz niteliğindedir. Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortakları ise anonim şirket ortakları gibidir. (TTK md 475) Ancak dikkat edilirse 1479 sayılı Kanunun 24'üncü maddesinde anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyeleri Bağ-Kur sigortalısı sayılmış, diğer ortaklar sigortalı sayılmamıştır. Aynı şekilde sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortakları da sigortalı sayılmamıştır. Adi komandit şirketlerin komanditer ortaklarının sigortalı sayılmalarının nedeni ise, bu ortakların sorumlulukları sınırlı olmakla birlikte şirketin niteliğinin sermaye şirketi olmaması ve bu ortakların elde ettikleri gelir menkul sermaye iradı olmakla birlikte kardan alınan pay olmasına karşın kurum nezdinde vergilenmediği için anonim şirketten alınan kar payından farklı olmasıdır. Bu ortaklar geçimlerini başka bir iş yapmadan bu kar paylarından sağlayabilirler ve bu durumda Bağ-Kur kapsamına alınmazlarsa sosyal güvenlik sistemi dışında kalabilirler. İşte limited şirket ortaklığı ile kollektif şirket ortaklığı arasında bir yerde bulunan bu ortakların sosyal güvenlik kapsamı dışında kalmamaları için Bağ-Kur kapsamına alınmışlardır. Tebliğde de bu özelliklerinden dolayı limited şirket ortakları ile birlikte sayılmışlardır. 66 (3) numara ile de serbest meslek erbabı sayılmıştır. Gelir vergisinden muaf olanların Bağ-Kur kapsamında olmakla birlikte tebliğde sayılmamalarının nedeni ise bunların vergi mükellefi olmamaları nedeniyle primleri indirecek vergi matrahlarının da olmamasıdır. Anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi ortaklarının tebliğde yer almamasının nedeninin bunların beyanname vermeyecekleri varsayımına dayandığını düşünüyoruz. Çünkü başka bir açıklaması olamaz. Bunların elde ettikleri gelirlerin kar payı olarak menkul sermaye iradı sayıldığı için bu şekilde düşünülmüş olabilmesi de mümkün değildir. Çünkü limited şirket ortaklarının elde ettikleri kar payları için de aynı durum geçerlidir. Yasada verilen bir indirim hakkının yok sayılması söz konusu olamaz. Bu belirlemeyi yaptıktan sonra, Bağ-Kur sigortalılarından vergi mükellefi olanların ödedikleri primlerin Bağ-Kur Kanunu uyarınca bu primleri vergi uygulamasında nasıl gider göstereceklerini ele alabiliriz. Kanundaki hüküm aynen şöyledir: "Bu kesenek ve primlerin tümü, yılı içinde ödenmek kaydıyla vergi uygulamasında gider olarak gösterilebilir. " Dikkat edilirse kanunda primlerin vergi matrahından ne şekilde indirileceği şeklinde bir kısıtlama yapılmamış, genel bir ifade ile "vergi uygulamasında gider olarak gösterilebilirle" olanağı kurala bağlanmıştır. Bu primlerin doğrudan kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmamalarına karşın gider olarak gösterilebilme olanağının saplanmış olmasının nedeni ise vergi uygulamasında giderlerin belirlenmesine kural eklemek değil, bu primlerin ödenmelerinin teşvik edilmesidir. Bu nedenle de gider olarak gösterilebilme "ödenmek" koşuluna bağlanmıştır. Konumuz açısından üzerinde durulması gereken bir nokta da bu primlerin kişisel olmasıdır. Yani sigortalı olanlar gerçek kişilerdir. 67 Bu nedenle bunların ödedikleri primlerin kurumlar vergisi mükellefi olan şirketlerin şirket kazancının tespitinde defterlere gider olarak kaydedilmesi söz konusu değildir. Kanun maddesinde gider gösterilme, primi ödeyen kişinin gelir vergisinin saptanmasında gider gösterilmedir. Şahıs şirketlerinde ortaklık paylan ile ortakların ödedikleri Bağ-Kur primi tutarları arasında bir bağ bulunmamaktadır. Ortaklık payı düşük olan ortağın Bağ-Kur priminin diğer ortaklara göre çok daha yüksek olabilmesi mümkündür ve bunun nedeni ortaklık payı değil, Bağ-Kur Kanunudur. Bu nedenle kişisel gider niteliğinde olan Bağ-Kur primlerinin şirket defterlerine gider yazılması söz konusu olmaz. Serbest meslek erbabında ise geliri elde eden ile primi ödeyen kişi genel olarak aynı kişidir. Ancak, Gelir Vergisi Kanununun 65'inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca "kollektif, adi komandit ve adi şirketler tarafından yapılan serbest meslek faaliyeti neticesinde doğan kazançlar da, serbest meslek kazanef'dır. Bu nedenle kazancı serbest meslek kazancı sayılan şirketlerle ticari kazanç sayılan şirketler arasında kazanç tespiti ve ortakların kişisel giderlerinin şirkete gider olarak yazılmama gereği açısından fark kalmamaktadır. Dolayısıyla serbest meslek erbabının da Bağ-Kur primlerinin kazancın tespitinde gider olarak indirilmesi, yani deftere gider yazılması yerine, kişisel vergi matrahının saptanması sırasında yani beyanname üzerinde indirilmesi en doğru uygulamadır. Bu açıdan da Tebliğde Bağ-Kur Kanununun gider gösterilmeye ilişkin hükmünün GVK'nun 68/8'inci maddesinden daha öne çıkarılması yerinde olmuştur. Emekli olmakla birlikte Bağ-Kur sigortalılığı gerektiren bir işin yapanların Bağ-Kur Kanununun ek 20'nci maddesi uyarınca ödedikleri destek primleri de Bağ-Kur Kanununa göre ödenen primler olduğundan vergi matrahının saptanmasında ayrı hükme tabi olmaları söz konusu değildir. 68 3- Bağ-Kur Primlerinin 5510 Sayılı Kanuna Göre Vergi Matrahının Saptanmasında Ne ġekilde Dikkate Alınacağının Saptanması 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sigorta Kanunu bütün sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında, bütün sosyal güvenlik sigortalarını da tek sigorta altında toplama iddiasında olan, ancak ülke gerçeklerine uymayan bir kanundur. Bu nedenle de bazı hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği, bazı hükümlerine de kamuoyundan büyük tepki geldiği için yürürlüğe konulamamıştır. Yürürlüğe girmesi de bu şekliyle mümkün değildir. Fakat mevcut bir yasal düzenleme olması nedeniyle dikkate alınması gereği bulunmaktadır. Anılan kanunun 88'inci maddesinde "Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarları, gelir vergisi ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazılamaz" hükmü yer almaktadır. Hüküm 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80'inci maddesinden aynen alınmıştır. 506 sayılı Kanun çalışanların sigortalarının düzenlendiği kanundur. Bu nedenle de primleri gider yazacak olan sigortalı değil, işverendir ve bu primler işverenin kazancının saptanmasında dikkate alınacağı için deftere kaydedilme gereği vardır. Düzenleme de buna göre yapılmış, "gider yazılma"dan bahsedilmiştir. Oysa yukarıda açıkladığımız üzere, Bağ-Kur primlerinin gider yazılması değil, sigortalının gelir vergisi beyannamesinde indirilmesi gereği bulunmaktadır. 5510 sayılı Yasanın 88'inci maddesinde yer alan bu hüküm, sigortaların özelliklerinin ve buna bağlı olarak vergi matrahının saptanmasında dikkate alınma şekillerinin farklı olması nedeniyle gereksinimi karşılamamaktadır. Aksi halde yasada "gider yazılamama" yasaklandığı, beyannamede indirilmenin yasaklanmadığı şeklinde bir yorum yapılıp, ödenmeyen primlerin de beyannamede indirilebileceği sonucuna varılabileceği gibi, primlerin sadece gider yazılmalarının söz konusu olduğu durumlarda ödenirlerse vergi matrahından indirilebilecekleri, aksi halde ödenseler dahi vergi matrahının saptanmasında dikkate alınamayacakları şeklinde bir yorum yapmak da mümkün olabilecektir. Bize göre bu yorumların ikisi de amaç ve sonuç açısından doğru olmayacaktır. Bu nedenle 5510 sayılı Kanunun yeniden yazımında bu durum göz önünde 69 bulundurularak, sigortalıların niteliklerine farklılığı dikkate alan bir düzenleme yapılması gereği bulunmaktadır. Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bu konuyu not etmesini istemeyi de bir görev ve hak olarak görüyoruz. 4- Gelir Vergisi Beyannamesindeki Düzenleme Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenerek basımı yapılan ve internet ortamında konulan gelir vergisi beyannamesinde üzerinde Bağ-Kur primine indirim olarak yer verilmemiş bu indirim, beyannamenin ekindeki ticari kazançlar, zirai kazançlar, serbest meslek kazançlarına ilişkin bildirim tablolarına konulmuştur. Bunlar dışındaki kazançlara ait bildirimlerde BağKur primi için indirim satırı konulmamıştır. Beyannamede gelir toplanırken bu indirimler yapıldıktan sonraki tutarlar dikkate alınmaktadır. Bu nedenle de beyanname üzerinden yapılacak diğer indirimlerin yer aldığı gelir bildirimi tablosunda Bağ-Kur primi yer almamaktadır. Bunun sonucunda menkul sermaye iradı beyan eden ve bu nedenle de Bağ-Kur sigortalısı olanlar fiilen Bağ-Kur primlerini indirememektedirler. Yukarıda açıkladığımız 1479 sayılı Kanunun 49/3'üncü maddesinde yer alan hüküm Maliye Bakanlığı'nın düzenlediği beyannamede fiili olarak ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Yine yukarıda açıkladığımız üzere, Maliye Bakanlığının 110 seri numaralı Gelir Vergisi genel Tebliğinde yaptığı açıklamada adi komandit ortaklıkların komanditer ortakları ile limited şirket ortaklarının da Bağ-Kur primlerini ticari kazanç sahiplerinde olduğu gibi beyannamede bildirecekleri gelirden indirecekleri belirtilmiştir. Bunların beyan edecekleri gelirler menkul sermaye iradı olduğuna göre, menkul sermaye iratlarına ilişkin bildirimde de Bağ-Kur primlerinin indirimi için satır açılması gerekirdi. Bu satırın açılmaması, anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının, limited şirket ortaklarının ve adi komandit şirketlerin komandite ortaklarının Bağ-Kur primlerinin indiriminin engellenmesi sonucunu doğurmaktadır ve 1479 sayılı Kanunun 49/3'üncü maddesine aykırı olduğu gibi, Bakanlığın kendi yayımladığı tebliğdeki açıklamaya da ters düşmektedir. 70 5- Sonuç Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenerek bastırılan ve internet ortamına konulan gelir vergisi beyannamesi ekinde Bağ-Kur primi indiriminin sadece ticari kazançlar, zirai kazançlar, serbest meslek kazançlarına ilişkin bildirim tablolarında yer alması 1479 sayılı Kanunun 49/3'üncü maddesine aykırı olduğu gibi, 110 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine de ters düşmektedir. Gelir Vergisi Kanununun 91'inci maddesinde Maliye Bakanlığına yıllık beyannamelerin şekil, içerik ve eklerini belirleme yetkisi verilmiştir. Maliye Bakanlığı beyannamenin şeklini, içerik ve eklerini bu yetkiye dayanarak belirlemektedir ama bu yetki sadece mükellefin yapacağı beyanın şeklini ve beyanda bildirilmesi istenen şeyler ile beyannameye eklenmesi istenen şeyleri belirlemeye ilişkindir. Bakanlığın vergi matrahını azaltıcı veya artırıcı belirleme yapma yetkisi bulunmamaktadır. Oysa beyannamenin şekil ve içeriğinde yapılan düzenleme vergi matrahını etkilemektedir. Bu nedenle beyannamenin yeniden ve buna göre düzeltilmesi gerekmektedir. Ayrıca Bağ-Kur priminin gösterilmesi gereken yer ayrı ayrı kazançlara ilişkin bildirimlerin yer aldığı ek değil, beyanname üzerindeki gelirin toplandığı ve indirimlerin yapıldığı gelir bildirimidir. (OLUġ Yayınları) 71 HUKUK KÖġESĠ ANONĠM ġĠRKETLERDE TOPLANTI VE KARAR NĠSAPLARI Nazlı SERTBULUT Avukat Anonim şirketlerin işleyişi sırasında bazı kararların alınabilmesi ve uygulanabilmesi için Türk Ticaret Kanunu'nda gerekli nisaplar hüküm altına alınmıştır. Yasa koyucu tarafından toplantı ve karar nisapları belirlenirken ortaklığın esas veya çıkarılmış sermayesi dikkate alınmaktadır. Nisapların belirlenmesinde paydaşların sayısından ziyade, pay adedi önem arz etmektedir. Mevzuatta nisaplar toplantı ve karar nisabı olmak üzere, iki grup halinde düzenlenmiştir. Toplantı Nisapları: Toplantı nisaplarını olağan toplantı nisapları ve özel toplantı nisapları olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Konuya ilişkin, Sermaye Piyasası Kanunu'nun 11/7. maddesinde, halka açık anonim ortakların, Türk Ticaret Kanunu'nun 388. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı hususlarda yapılacak genel kurul toplantılarında, ana sözleşmelerinde aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, Türk Ticaret Kanunu'nun 372. maddesindeki toplantı nisaplarının uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Anonim ortaklıklar için, özel toplantı yetersayısı gerektirmeyen ve ana sözleşmede aksine hüküm bulunmayan olağan işlerde, olağan (adi) nisap esası kabul edilmiştir. Olağan nisap, şirket sermayesinin en az dörtte birini temsil eden pay sahiplerinin olarak kabul edilmektedir, ilk toplantıda bu nisap sağlanamadığı takdirde tekrar toplantı yapılacaktır, ikinci toplantıda, belli bir nisap aranmamaktadır. Toplantıdaki ortakların temsil ettiği sermaye payı her ne olursa olsun toplantı yapılabilecektir. Mevcut ortakların çoğunluğu ile karar alınabilir. Ancak bazı durumlarda olağan (adi )nisaptan farklı ve ağırlaştırılmış nisabın arandığı durumların varlığı tabiidir. Bu konulara aşağıda ayrıca yer verilecektir. 72 Özel toplantı nisapları hususunda ise yasa koyucu tarafından karar verilecek konu ile bağlantılı olarak farklı ve detaylı bir düzenleme getirilmiştir. Bazı konularda tüm pay sahiplerinin oybirliği aranırken bazılarında toplantı nisapları ağırdan hafife doğru indirilmektedir. Bütün pay sahiplerinin oybirliğini gerektiren konular yasada; anonim ortaklığın tabiiyetinin değiştirilmesi, ortakların taahhütlerinin artırılması olarak düzenlenmiştir. Bu konularda karar alınabilmesi için toplantıda tüm pay sahiplerinin ya da temsilcilerinin hazır bulunması gerekir. Bunların dışında ağırlaştırılmış nisaplar vardır. Ağırlaştırılmış nisaplar; 1. ilk toplantıda 2/3; ikinci toplantıda 1 /2 nisabın arandığı konular 2. ilk toplantıda 1/2; ikinci toplantıda 1/3 nisabın arandığı konular olmak üzere ikiye ayrılır. 1. Ġlk toplantıda 2/3; ikinci toplantıda 1/2 nisabın arandığı konular; Anonim şirket amaç ve konusunun değiştirilmesi, türünün değiştirilmesi, şirketin feshine karar verilebilmesi konularıdır. Bunlar Türk Ticaret Kanunu'nun bazı hükümlerini değiştiren 4.7.1989 tarihinde yürürlüğe giren 3585 sayılı kanunla yeniden düzenlenmiş bulunmaktadır, ilk toplantıda 2/3 nisap elde edilemezse, yönetim kurulu genel kurulu ikinci kez toplantıya çağırır ve bu defa sermayenin 1/2 sine sahip olan pay sahipleri veya temsilcilerinin toplantıda hazır bulunması gerekir. 2. Ġlk toplantıda 1/2; ikinci toplantıda 1/3 nisabın arandığı konular; Esas sermayenin artırılması veya azaltılması, tahvil çıkarılması, birleşmede, şirketin tasfiyesinde aktiflerin toptan satılmasına karar verilebilmesi, taşınmazların toptan satışına karar verilebilmesi, esas sözleşmedeki diğer değişiklikleri(yönetim ve denetim kurulu üyeliklerinin artırılması veya azaltılması gibi) durumlardır. Bu durumlarda ilk toplantıda nisap sağlanamazsa, ikinci toplantı en geç bir ay içinde yapılabilir.ikinci toplantıya çağrı usulü TTK m. 368 hükmüne göre gerçekleştirilir.ikinci toplantıda da nisabın sağlanamadığı durumlarda, konudan vazgeçilebilir ya da ilk toplantıdaki nisapla yeniden başlanabilir. 73 Karar nisapları; Anonim ortaklıklarda karar alma organı olan genel kurulda karar alınabilmesi için gerekli nisaplar; Genel kurul toplantılarında alınacak kararlar eğer, şirketin tabiiyetini değiştirmek veya pay sahiplerinin taahhütlerini artırmak konularında ise bütün pay sahiplerinin veya temsilcilerinin toplantıda bulunarak oy vermeleri gerekir. Bunun dışındaki kararlar ise mevcut oyların çoğunluğuyla alınabilir. Her pay bir oy verdiği ilkesi neticesinde, karar çoğunluğunun da sermayeye dayalı olduğunun kabulü gerekir. Yasada belirtilen nisaplara uyulmaksızın karar alınması halinde kararların geçerliliği; Toplantı yetersayısı oluşmadan toplanan ve kararlar alan genel kurul kararlarının geçerliliği hakkında yasada özel bir düzenleme bulunmamakla beraber Genel kurul toplantı yeter sayısı oluşmadan karar alınması halinde, kararın alındığı genel kurul hiç toplanmamış sayılacağından, alınan kararlar da yoklukla maluldür. Toplantı yetersayısı toplantıya katılmaya hakkı olmayan kişilerin katılması şeklinde sağlanmışsa karar yine geçersiz olmakla birlikte durumun, mahkemeye başvurularak, tespit davası yoluyla tespiti yapılabilir. Karar eğer toplantıya katılmaya hakkı olup da, karar alınmasında oy hakkına sahip olmayanlar tarafından oy kullanılması suretiyle alınmışsa bu karar iptal edilebilir bir karardır. Ancak ortaklık bu kişilerin karara etkili olmadıklarını ispat ederek kararın iptalini önleyebilir. 74 T.C YARGITAY 11.HUKUK DAĠRESĠ E.2005/9997 K.2006/2773 T.17.3.2006 GENEL KURUL KARARININ ĠPTALĠ (Bir Kabul Oyu ile Kabul Edilen Anasözleşmenin Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Genel Kurul Kararının Yoklukla Malül Olduğu-Reddinin Doğru Olmadığı) KARAR NĠSABĠ (Bir Kabul Oyu İle Kabul Edilen Anasözleşmenin Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Genel Kurul Kararının Yoklukla Malül Olduğu Düşünülmeden İptali İsteminin Reddi Doğru Olmadığı) ÖZET: Anasözleşmenin göndermede bulunduğu yasa maddesinde belirtilen karar nisabının altında bir kabul oyu ile kabul edilen Anasözleşmenin maddesinin değiştirilmesine ilişkin genel kurul kararının yoklukla malûl olduğu düşünülmeden iptali isteminin reddi doğru olmamıştır. KARAR: Davacılar Y. ve G.P. vekili, müvekkillerinin %28,58 oranında paydaşı bulundukları davalı şirketin 17.08.2004 tarihinde toplanan 2003 yılı olağan genel kurulunun ( 10 Jnolu gündem maddesi görüşülerek şirket Anasözleşmesinin 3.5.8,9,10,11,12,14 ve 19 ncu maddeleri ile yapılan değişikliklerde sırası ile üçüncü kişilerin risklerine sınırsızca ipotek ve benzeri teminatlar verilerek ortak olma yolunun açıldığını, yönetim kurulu üyeliğinin keyfi biçimde düşürülmesine olanak tanındığını, SPKnun seri : IV, 29 ve 31 nolu tebliğleri ile azınlık pay sahiplerinin yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçiminde söz sahibi olmalarını ve yönetime katılmalarını teminen anasözleşme düzenlemeleri zorunluluğu öngören hükümlerine aykırı olarak birikimli oy sisteminin etkisini azaltmak amacı ile yönetim kurulu toplantı nisabının dörde düşürüldüğünü, şirketin temsilini belirsizleştirici ve genel kurulun yetkisini ortadan kaldırıcı değişiklik yapıldığını birikimli oy sistemini etkisiz kılmak için yönetimde murahhas üyelik 75 sisteminin getirildiğini, bir yıl olan denetçi görev süresinin üç yıla çıkarıldığını, TTKnun 388/2,3 fıkralarının uygulanması önlenerek TTKnun 372 nci maddesinde öngörülen genel kurul toplantı nisapları getirildiğini ileri sürerek, genel kurulun 10 ncu gündem maddesi ile değinilen anasözleşme değişikliklerine ilişkin alınan kararların iptalini talep ve dava etmiştir. Aynı mahkemenin birleştirilen 2004/318 esas sayılı davasında davacılar H. ve M. P. ile A. T. Üretim Paz. A.Ş. vekili, müvekkillerinin %\6 oranında paydaşı bulundukları davalı şirketin aynı genel kurul toplantısında alınan aynı kararların, birleştirilen 2004/32 esas sayılı davada ise davacı M. P. P. vekili, müvekkilinin ( 269.273 )pay sahibi bulunduğu davalı şirketin anılan genel kurul toplantısında 3.58, 9,10 ve II nolu anasözleşme maddelerinin değiştirilmesine ilişkin alınan kararların iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket vekili cevabında, davacılarca TTK.nun 381/son maddesi hükmünce teminat göstermesi gerektiğini, genel kurul kararlarının kısmen iptalini dava edilemeyeceğini, anasözleşme tadil tasarısının SPK tarafından onaylandığını, alınan kararların birikimli oy yöntemine aykırılık taşımadığı, iptali istenilen bir kısım değişikliğin şirketin iki gruba ayrılması ve bu grupların bir araya gelerek kararlar olmasının olanaksız hale gelmesi üzerine yönetimin işlenemezliğinin önlenmesini amaçladığını ve sorunluluktan kaynaklandığını, genel kurulun yasanın emredici kurullarına aykırı olmayan değişiklikler yapmaya yetkili olduğunu, birikimli oy yönetiminin çoğunluğun karar olmasını engelleyici biçimde yorumlanamayacağını, genel kurul ve yönetim kurulunun toplantı nisaplarında eski metnin sisteminden ayrılmadığını, murahhas üye ve denetçi seçimine ilişkin değişikliklerin anasözleşmenin eski haline uygun olduğunun savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, genel kurula katılarak iptalini istedikleri maddelere muhalif kalarak bu iradelerini genel kurul tutanağına geçirten davacıların dava haklarının bulunduğu, davalı şirketin 17.08.2004 tarihli genel kurulunda anasözleşmenin 3 ncü maddesinin 5 nci fıkrasının 8 nci bendi ile eski metinden farklı olarak yapılacak kefalet ve teminat işlemlerinden SPK 76 mevzuatına uygun olarak yatırımcıların aydınlatılmasıbilgilendirilmesi hususunun eklendiği ve bu değişikliğin şirket ve ortakları aleyhine bir durum yaratmadığı, davaya konu edilen diğer anasözleşme değişikliklerinin objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesiyle davaların kısmen kabulü ile davalı ç. A.Ş.nın 17.08.2004 tarihli genel kurul toplantısında gündemin 10 ncu maddesi görüşülerek anasözleşmenin 9,10, 11,12,14 ve 19 ncu maddelerinde yapılan değişikliklerin iptaline karar verilmiştir. 1-1984 yılında kurulan davalı Ç. A.Ş. Ana sözleşmesinin genel kurul toplantıları ve bu toplantılardaki karar nisabına ilişkin 19 ncu maddesi ile özel bir düzenleme yoluna gidilmemiş, genel kurul toplantıları ve bu toplantılardaki nisabın Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir. Davalı şirketin 2003 yılı Olağan Genel Kurulu 17.08.2004 tarihinde (8.000.000.000 )adet paydan (7.773.184.000 payın temsili ile toplanmış, asıl ve birleştirilen davalarda iptali istenilen 3.5.8, 9,10,11,12,14 ve 19 nolu Anasözleşme maddeleri ( 3.584.1 75.612) ret oyuna karşılık (4.189.008.388 )kabul oyu ile değiştirilmiştir. Sözü edilen Anasözleşme maddeleri katılanların yaklaşık %54 oyu ile değiştirilmiş bulunmaktadır. Anasözleşmeler yasa ile değiştirilemezler. Ancak, anasözleşmede öngörülen yöntem ve koşullarla ortaklık genel kurullarında alınan kararlarla değiştirilebilirler. Davalı şirketin kuruluşu sırasında yürürlükte olan TTK. nun 388 nci maddesi ile ilk iki fıkrada gösterilen ağırlaştırılmış toplantı ve karar nisapları dışında diğer anasözleşme değişikliklerinin ilk toplantıda şirket sermayesinin en az 3/4'ünün, ikinci toplantıda yarısının, üçüncü toplantıda ise 1/3 'ünün hazır bulunması koşulu ile müzakere edilebileceği ve hazır bulunanların 2/3 'ünün kabul oyu ile anasözleşme değişikliğinin mümkün olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan maddenin 2 nci ve onu izleyen maddeleri 16.06.1989 kabul, 04.07.1989 yürürlük tarihli 3585 sayılı Yasa ile değiştirilmiş, ağırlaştırılmış nisaba tabi konular dışında kalan olağan anasözleşme değişikliklerinde karar nisabı olarak mevcut oyların salt çoğunluğu esası kabul edilmiştir. 77 Davalı şirket Anasözleşmesinin genel kurul toplantıları ve bu toplantılardaki nisaplarla ilgili TTK. ya atıf yapan 19 ncu maddesinin 3585 sayılı kanun ile değiştirilen 388 nci maddesine uyarlandığına, yeni yasal düzenlemeye uygun değişikliklere gidildiğine dair dosyada bir kanıt bulunmadığına göre, davaya konu edilen ve ağırlaştırılmış nisaplara tabi olmayan anasözleşme değişikliklerine ilişkin karar nisabının yeterli toplantı nisabını kabulü zorunludur. Bu durum karşısında, anasözleşmenin göndermede bulunduğu yasa maddesinde belirtilen karar nisabının altında bir kabul oyu ile kabul edilen Anasözleşmenin 3.5.8 nci maddesinin değiştirilmesine ilişkin genel kurul kararının yoklukla malul olduğu düşünülmeden iptali isteminin reddi doğru olmamış, davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü gerekmiştir. 2-Karar nisabı bakımından ve bu gerekçe ile geçersiz olduklarına karar verilmek gerekirken yazılı nedenlerle iptallerine karar verilmiş olması doğru değil ise de karar yok hükmünde olan diğer anasözleşme değişikliklerinin sonucu bakımından doğru bulunmakla, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacılar yararına BOZULMASINA, . ( 2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, takdir edilen 450.00 YTL. duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine, 17.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 78 T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAĠRESĠ E.2004/5979 K.2005/2569 T. 21.3.2005 • LĠMĠTED ġĠRKETLERDE SERMAYE ARTIRIMI ( Ana Sözleşmede Daha Yüksek Bir Nisap Öngörülmemiş ise Sermayenin Üçte ikisini Temsil Eden Ortakların Kararının Yeterli Olacağı - Ortak Sayısının Göz Önüne Alınmayacağı) • SERMAYE ARTIRIMI ( Ana Sözleşmede Daha Yüksek Bir Nisap Öngörülmemiş ise Sermayenin Üçte ikisini Temsil Eden Ortakların Kararının Yeterli Olacağı/Ortak Sayısının Göz Önüne Alınmayacağı -Limited Şirketler) • KARAR NĠSAP SAYISI ( Limited Şirketlerde Sermaye Artırımı - Ortak Sayısının Göz Önüne Alınmayacağı/Ana Sözleşmede Daha Yüksek Bir Nisap Öngörülmemiş ise Sermayenin Üçte ikisini Temsil Eden Ortakların Kararının Yeterli Olacağı) ÖZET: Her sermaye artırımı bir ana sözleşme değişikliği olduğuna göre, sermaye artırımı için ana sözleşmede daha yüksek bir nisap öngörülmemiş ise TTK.'nun 513/1. maddesi uyarınca, sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararı yeterlidir. Madde sadece sermayeye ilişkin bir nisap öngörüldüğünden ortak sayısı göz önüne alınmayacaktır. KARAR: Davacılar vekili, davalı şirket ortağı bulunan müvekkillerinin muvafakati olmadığı halde şirket sermayesinin artırıldığını ileri sürerek, TTK.'nun 513/2 maddesine aykırı olan 21.06.2003 tarihli ortaklar kurulunun sermaye artırımına ilişkin kararın iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, ticari alanda faaliyet gösteren ve kar elde etmeyi amaçlayan müvekkil şirketin sermaye artırımı yapmasının kaçınılmaz olduğunu, davacıların 1. apel borçlarını ödediklerini, davanın yasal süresinde açılmadığını, usule ve yasaya aykırı bir durum olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacılara sermaye artırımı ile ilgili toplantının bildirildiği halde davacıların toplantıya katılmadıkları, ancak sonradan bu artırımın 1. apelini ödedikleri, TTK.'nun 513/2. maddesi uyarınca sermaye artırımı kararlarının ittifakla alınması gerektiği ve davalı şirket 79 anasözleşmesinde bunun aksine bir düzenlemenin yer olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, sermaye artışı ile ilgili 21.06.2003 tarihli genel kurul kararının iptaline karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Dava, limited şirketin sermaye artırımına ilişkin ortaklar kurulu kararının iptali istemidir. TTK.'nun 559 sayılı KHK. ile değişik 513. maddesi 1. fıkrası uyarınca, ana sözleşmede daha yüksek bir nisap öngörülmemiş ise anasözleşme, sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararıyla değiştirilebilir, ikinci fıkrasında ise ortakların mesuliyetini genişletme hakkındaki kararların, her halde ittifakla verilmesi gerektiği düzenlenmiştir. 513. maddenin eski ikinci fıkrasında "sermayeyi artırma veya ortakların mesuliyetini genişletme" sözcüklerine yer verildiği halde yeni ikinci fıkrada "sermayeyi artırma" ibaresi maddeden çıkarılmıştır. Şu halde yeni ikinci fıkra, sadece sermaye artırımı dışında kalan ve ortakların sorumluluğunu artıran değişikliklerde uygulanabilir. Her sermaye artırımı bir ana sözleşme değişikliği olduğuna göre, sermaye artırımı için ana sözleşmede daha yüksek bir nisap öngörülmemiş ise TTK.'nun 513/1. maddesi uyarınca, sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararı yeterlidir. Madde sadece sermayeye ilişkin bir nisap öngörüldüğünden ortak sayısı göz önüne alınmayacaktır. Somut olayda ise anasözleşmede bu hususta bir düzenleme yer almadığı gibi sermaye artırımına ilişkin 21.06.2003 tarihli ortaklar kararı, sermayenin onda yedisini temsil eden ortaklarca alınmıştır. Bu durum karşısında mahkemece, 27.06.1995 tarihi itibariyle 559 sayılı KHK. ile değişik 513/1. maddesi uyarınca değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 80 TÜRMOB VE YMM ODALARINDAN GELEN YAZILAR TÜRKĠYE SERBEST MUHASEBECĠ MALĠ MÜġAVĠRLER VE YEMĠNLĠ MALĠ MÜġAVĠRLER ODALARI BĠRLĠĞĠ Sayı : 2007/05710 Tarih : 11.06.2007 YMM ODASI BAġKANLIKLARINA Bilindiği üzere; 13.07.2007 tarih ve 24461 sayılı Resmi Gazetemde yayımlanan. Radyo Televizyon Yayın Kuruluşları Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Yeminli Mali Müşavirler Tarafından Tasdik Edilmesi Hakkındaki Genel Tebliğde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4 Sıra No'lu Tebliğce;"21.01.1995 tarihli ve 22159 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (1) Sıra No'lu "Radyo ve Televizyon Yayın KuruluĢları Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Yeminli Mali MüĢavirler Tarafından Tasdik Edilmesi Hakkında Genel Tebliğ'in yeminli mali müĢavir tasdik raporları ile ilgili yapılacak iĢlemleri düzenleyen IV. Bölümün ikinci paragrafı Maliye bakanlığı ile varılan mutabakat uyarınca aĢağıdaki Ģekilde değiĢtirilmiĢtir.Anılan tasdik raporlarının bir örneği yeminli mali müĢavirler tarafından aynı süre içinde ilgili yayın kurulusunun bağlı bulunduğu vergi dairesine gönderilmek; bir örneği de ilgili kuruluĢa verilmek zorundadır." ifadesine yer verilmek suretiyle yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Ancak; yeni düzenlemeye uyulmadığı ve bazı yeminli mali müşavirler tarafından Maliye Bakanlığı‟na reklam gelirleri tasdik raporlarının gönderilmeye devam edildiği öğrenilmiştir. Bilgi edinilmesini, reklam gelirleri tasdik raporlarının ilgili Vergi Dairelerine gönderilmesinin sağlanması hususunda, üyelerinize gerekli duyurunun yapılmasını rica ederim. Saygılarımla Mehmet TĠMUR Genel BaĢkan 81 Basel II 2009’a ertelendi Basel II olarak adlandırılan sermaye ölçümü ve sermaye standartlarını uluslararası düzeyde uyumlaĢtıracak uygulama 2009 yılına ertelendi. Uygulamanın ertelenmesinde muhasebe ve finansal raporlama standartlarını zorunlu kılacak olan Türk Ticaret Kanunu düzenlemesinin gerçekleĢmemiĢ olması ile iĢ dünyasından gelen itirazlar temel etken oldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu yaptığı yazılı açıklamayla Basel II uygulamasının 2009 yılına ertelendiğini açıkladı. Bilindiği üzere, Basel Bankacılık Komitesi tarafından yürütülen Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslararası Düzeyde Uyumlaştırılmasına ilişkin çalışmalar Haziran 2006'da yayımlanan kapsamlı doküman ile sonuçlandırılmıştı. Kamuoyunda kısaca Basel II olarak da adlandırılan bu çalışma, Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin 14 Haziran 2006 tarihli, 2006/48 ve 2006/49 sayılı Direktifleri (CRD) ile Avrupa Birliği (AB) müktesebatına dahil edilmişti. BDDK tarafından, Basel II‟nin Türkiye'de faaliyet gösteren bankalarca da uygulanması zorunluluğunun bir program dahilinde başlatılması öngörülmüş ve buna ilişkin bir yol haritası kamuoyuna açıklanmıştı. Süreç içinde söz konusu kapsamdaki çalışmaların AB müktesebatına dahil edilmesi ile de BDDK uygulamalarının AB müktesebatı esas alınarak yürütülmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştı. AB'nin ilgili direktiflerinde (CRD), Basel II dokümanında olduğu gibi, bankaların sermaye ye terliliklerini, kredi ve piyasa riskine ilaveten operasyonel risk unsurlarını da dahil ederek hesaplamaları kredi riskinin belirlenmesinde ise teminatın niteliğinin değil derecelendirme sonuçlarının esas alınması ve üye ülkelerin mevzuatlarını 2006 yılı sonunda tamamlayıp 1.1.2007'den itibaren uygulamaya geçmeleri öngörülmüştü. Ancak, birçok AB üyesi ülke henüz bu süreçleri tamamlamadı. 82 Halen, Türk bankacılık sisteminde sermaye yeterliliğinin hesaplaması 1 Kasım 2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik" esas alınarak yapılmakta. Söz konusu Yönetmelikte, bankalarımızın gelişmiş teknolojik alt yapıları, yetkinlikleri ve sermaye yeterlilik düzeylerinin kayda değer gelişimi dikkate alınarak, CRD ile gelen iki temel değişiklikten biri olan operasyonel risk unsuru da dahil edilmek suretiyle sermaye yeterliliğinin hesaplanmasına ilişkin uygulamanın Haziran 2007 itibarıyla başlatılması öngörülmüştü. BDDK'ca açıklanan yol haritasında belirlenen tarihin yaklaşık 6 ay öncesinde CRD'ye kısmen uyumlu sermaye yeterliliği hesaplamasına geçilmişti. Kredi riskinin derecelendirmeye dayalı hesaplanması ise reel sektör firmalarının uluslararası muhasebe ve finansal raporlama standartları ile uyumlu finansal tablolar hazırlamalarını gerektirmektedir. 07.03.2002 tarihinde ilk toplantısını yaparak faaliyete geçmiş olan Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu da söz konusu standartlar ile uyumlu Türkiye Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartlarının yayımını tamamlamıştır. Ancak, bahsekonu standartların uygulanmasını zorunlu hale getirecek hükümleri içeren yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısı yasalaşmamıştı. Nitekim, reel sektör kuruluşlarının temsilcileri tarafından da bu durum gerekçe gösterilerek söz konusu derecelendirme uygulamalarının ertelenmesi yönünde taleplerde bulunulmuştu. Diğer taraftan, halen kredi riskinin hesaplanmasında yüzde 0 risk ağırlığı uygulanmakta olan bankaların yabancı para cinsinden gerek devlet iç borçlanma senetlerinin ve gerekse Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdindeki alacaklarının da ülke kredi notuna dayalı olarak riske edilmesi gündeme gelecekti. 83 Söz konusu durum doğrudan bankaların bu çerçevedeki aktif kalemler için daha fazla sermaye tahsis etmeleri zorunluluğunu doğuracak ve nihayetinde, para ve maliye politikalarının uygulanmasını etkileyecekti. Banka üst düzey yöneticilerinin büyük çoğunluğundan da belirtilen gerçekçeler dile getirilmek suretiyle bu kapsamdaki uygulamanın ertelenmesi yönünde taleplerde bulunulmuştu. Belirtilen talepleri dikkate alan BDDK, bankaların sermaye yeterliliğinin ölçümünde esas alınacak kredi riskinin derecelendirmeye dayalı olarak hesaplanmasına ilişkin uygulamanın 2009 yılı başına ertelenmesi ve derecelendirme esaslı hesaplamanın sadece gösterge amaçlı yapılabileceği kararını verdi. (Türmob Bilanço Dergisi) 84 MALĠYE BAKANLIĞI ÖZELGELERĠ T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI BURSA VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Sayı : B.07.1.GIB.4.16.17.02-VUK-06 Konu : Altyapı katılım paylarının gider yazılıp yazılamayacağı hk. İlgide kayıtlı dilekçenizde;…………Vergi Dairesi Müdürlüğünün ……… vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu …….Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü'nün firmanıza kesmiş olduğu alt yapı katılım payı faturasının gider yazılarak mı, aktifleştirilmek suretiyle mi muhasebeleştirileceği konusunda bilgi talep edilmektedir. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nun 5'inci maddesinde, Organize Sanayi Bölgelerinin, kamu yararı gerekçesiyle adına kamulaştırma yapılabilen veya yaptırılabilen bir özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, 13'üncü maddesinin 2'inci bendinde de, katılım paylarının ödeme şekil ve şartlarının kuruluş protokolünde yer alacağı belirtilmiştir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 6'ncı maddesinde; "(1) Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. (2) Safı kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Zirai faaliyetle uğraşan kurumların bu faaliyetinden doğan kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun 59'uncu maddesinin son fıkra hükmü de dikkate alınır." hükümleri yer almaktadır. 85 Bu hükümlere göre kurum kazancı, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8, 9, 10 ve 11‟inci maddeleri göz önünde bulundurularak Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci maddesine göre belirlenmektedir. Diğer taraftan ; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci maddesinin ikinci fıkrasında, "Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41'inci maddeleri hükümlerine uyulur" denilmiştir. Öte yandan, Vergi Usul Kanunu'nun 269'uncu maddesinde, iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet bedelleri ile değerleneceği, gayrimenkullerin mütemmim cüzüleri ve teferruatının da gayrimenkuller gibi değerleneceği;262'nci maddesinde, maliyet bedeli, bir iktisadi kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin- toplamını ifade ettiği;270'inci maddesinde ise, gayrimenkullerde maliyet bedeline, satınalma bedelinden başka, makine ve tesisatta gümrük vergileri, nakliye ve montaj giderleri ile mevcut, bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve arsasının tesviyesinden mütevellit giderler dahildir. Noter, mahkeme, kıymet takdir, komisyon ve tellaliye giderleri ile Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergilerinin maliyet bedeline ithal edilmesi veya genel giderler arasında gösterilmesi hususunda mükellefler seçimlik hakka sahiptir. Buna göre, şirketinizce Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğüne ödenen altyapı harcamalarına katılım payının, sahibi bulunduğunuz taşınmazın iktisap edilmesi münasebetiyle yapılan müteferri giderler kapsamında değerlendirilerek gayrimenkulun maliyet bedeline dahil edilmesi ve aktifleştirilmesi gerekmektedir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 86 Tarih : 28.05.2007 Sayı : B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-89/5-9931 Konu : Öğrenci yurdu için yapılan nakdi bağışın gayrimenkul sermaye iradı kazancından indirilip indirilemeyeceği hk. İlgili Madde: GVK-89/5 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü Kadıköy/ĠSTANBUL Ġlgi: Tarihsiz dilekçeniz. İlgide kayıtlı dilekçenizde,…….Vergi Dairesi Müdürlüğünün ……..Vergi kimlik numarası ile gayrimenkul sermaye iradından doyalı mükellef olduğunuzu belirtip,………Öğrenci Yurdu için yapmış olduğunuz nakdi bağışın dilekçenize ekli ...Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün, ....Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneğine hitaben yazmış olduğu teknik raporda belirtilen 802.792,02 YTL.'lik meblağı 2007 yılında vereceğiniz beyannamenizdeki söz konusu gelirinizden indirim konusu yapıp yapamayacağınızı sormaktasınız. Bilindiği üzere, 5228 sayılı Kanunun 28.maddesiyle değiştirilen 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "Diğer İndirimler" başlıklı 89 uncu maddesinde gelir vergisi matrahının tespitinde, gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek ge¬lirlerden hangi indirimlerin yapılacağı tadadi olarak sayılmış olup 4 ve 5 inci bentlerinde; 87 "4.Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler ile kamu yararına çalışan dernekler ve Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin %5'ini (Kalkınmada öncelikli yöreler için %10'unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımlar. 5.Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezi inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdi ve ayni bağış ve yardımların tamamı" nın gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden indirileceği hükümlerine yer verilmiştir. Diğer taraftan konu ile ilgili olarak, 21 Seri Nolu Gelir Vergisi Sirkülerinde; “…. 3- Düzenleme Kapsamındaki BağıĢ ve Yardımlar Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurdu yapımı veya bu tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan bağış ve yardımların (harcamaların) herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın vergi matrahının tespitinde dikkate alınabilmesi, bu bağış ve yardımların aşağıda belirtilen kamu idare ve müesseselerine yapılması halinde mümkündür. - Genel bütçeye dahil daireler Katma bütçeli idareler İl özel idareleri Belediyeler Köyler 88 Kapsama dahil olan bağış ve yardımlar; Bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak kapasitesinden az olmamak üzere (kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak) öğrenci yurtlarının inşası için yapılan harcama, Bu tesislerin inşaası için yapılan bağış ve yardım, Mevcut okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurtlarının faaliyetlerine devam etmelerini sağlamak amacıyla yapılan bağış ve yardım, niteliğinde olmalıdır. Düzenlemedeki "okul" ifadesinden, doğrudan eğitimöğretim hizmetlerinin verildiği temel birimlerin anlaşılması gerekmekte olup, rehberlik ve araştırma merkezi, mesleki eğitim merkezi, is eğitim merkezi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve akşam sanat okulları da bu kapsamda değerlendirilecektir. Düzenlemedeki "sağlık tesisi" ifade sinden ise Sağlık Bakanlığı'nca sağlık tesisi kapsamında değerlendirilen kurum ve kuruluşların anlaşılması gerekmektedir. 4- Kapsam DıĢında Kalan BağıĢ ve Yardımlar Bir önceki bölümde açıklanan düzenleme sadece doğrudan kamu müesseselerine yapılacak bağış ve yardımlar açısından geçerlidir. Okul, sağlık tesisi veya öğrenci yurduna ilişkin olarak yapılmış olsa dahi, kamu idare ve müesseseleri dışında kalan kurum veya kuruluşlara yapılacak bağış ve yardımların vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı veya hangi limitler içinde yapılabileceği genel hükümler çerçevesinde değerlendirilecektir. Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinde belirtilen kuruluşlara yapılmak kaydıyla, vergi matrahının tespitinde dikkate alınacak bağış ve yardım tutarı, gelir vergisi mükellefleri için beyan edilecek gelirin %5'ini (kalkınmada öncelikli yörelerde %10'unu) aşamayacaktır. 89 5- BağıĢ ve Yardımın Ġndirim Konusu Yapılacağı Dönem Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurdu inşaası dolayısıyla yapılan harcamalar, harcamanın yapıldığı yıla ilişkin gelir vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacaktır. Söz konusu tesislerin inşaası veya faaliyetlerini devam ettirebilmelerine yönelik olarak yapılan bağış ve yardımların da bağışın yapıldığı yıl a ilişkin olarak beyan edilecek gelirden indirilebileceği tabiidir. 6- BağıĢ veya Yardımın Ayni Olması Yukarıda belirtilen bağış ve yardımların ayni olarak yapılması durumunda bağışlanan veya yardım konusu yapılan mal veya hakkın varsa mukayyet değeri, bu değer yoksa Vergi Usul Kanununun 267 inci maddesinin üçüncü sırasına göre takdir komisyonunca belli edilecek emsal bedeli indirime esas alınacaktır. 7- Düzenlemenin Geçerli Olduğu Dönem Okul ve öğrenci yurduna yapılacak bağış ve yardımların indirimine ilişkin düzenleme 24/04/2003 tarihinde, sağlık tesislerine yapılacak bağış ve yardımların indirimine ilişkin düzenleme ise 07/08/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, 24/04/2003 tarihinden itibaren okul ve öğrenci yurtlarına, 07/08/2003 tarihinden itibaren ise sağlık tesislerine ilişkin olarak yapılan bağış ve yardımlar/harcamalar herhangi bir sınırlama olmaksızın gelir vergisi matrahının tespitinde dikkate alınabilecektir. 8- Zarar Beyanında BağıĢ ve Yardımların Durumu Gelir vergisi mükellefleri yapacakları bağış ve yardımları yıllık beyanname ile bildirecekleri gelirlerden indirim konusu yapabilmektedirler. Dolayısıyla, zarar beyan eden gelir vergisi mükelleflerinin bağış ve yardımları indirim konusu yapmaları mümkün bulunmamaktadır. 90 Bu durumda, sirkülerin 3 üncü bölümü kapsamındaki bağış ve yardımların bir yılda indirim konusu yapılabilecek tutarı gelir vergisi mükelleflerinde Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesinin "Gelir Bildirimi" tablosunda yer alan "Mahsup Edilecek İndirimler ve Geçmiş Yıl Zararları Toplamı"ndan önceki tutar ile sınırlı olmaktadır. Gerek zarar beyanı gerekse gelirin yetersiz olması nedeniyle indirilemeyen bağış ve yardımların daha sonraki yıllarda indirim konusu yapılması veya zarar olarak devredilmesi ise mümkün değildir. 9- BağıĢ ve Yardımların Belgelendirilmesi Gelir vergisi mükelleflerince yapılan bağış ve yardımların ilgili kurumlardan alınacak belgelerle tevsik edilmesi yeterlidir. Dolayısıyla, bu kurum ve kuruluşlardan alınacak belgeler 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 inci maddesindeki yetkiye istinaden indirim için geçerli belge olarak kabul edilecektir..." açıklamaları yer almaktadır. Bu hüküm ve açıklamalara göre, ....Öğrenci Yurdu için yapmış olduğunuzu belirttiğiniz nakdi bağışınızla ilgili olarak, ilgi dilekçeniz ekinde yer alan ....Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün .../03/2007 tarih ve ……. sayılı... Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneğine hitaben yazdığı yazıda görüldüğü üzere, bu derneğin Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin 4 üncü bendinde belirtilen kamu yararına çalışan dernek olması durumunda, yıllık toplamı beyan edilecek gelirin %5'ini (kalkınmada öncelikli yöreler için %10'unu) aşmamak üzere bu derneğe yapılacak bağış ve yardımları indirmeniz mümkündür. Ancak, yaptığınız bu bağışın söz konusu derneğe değil de, aynı Kanunun 89 uncu maddesinin 5 inci bendinde sayılan kurumlardan birine yapılması halinde, bunun tamamını yukarıda açıklanan esaslar dahilinde gelir vergisi matrahınızın tespitinde, gelir vergisi beyannamesiyle bildireceğiniz gelirlerinizden indirmeniz mümkündür. Ayrıca bu şekilde yapılacak bağışlar için düzenlenen belgelerin istenilmesi halinde ibraz etmekle yükümlü olunacağı tabiidir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 91 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI Ġzmir Vergi Dairesi BaĢkanlığı (Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü) SAYI :B.07.1.GİB.4.35.17.01/KDV:02-1185/1413 KONU :İhraç kayıtlı teslimlerde KDV tevkifatı ĠZMĠR YEMĠNLĠ MALI MÜġAVĠRLER ODASI Kıbrıs ġehitleri Cad. No:7 Kervan Apt. K:4 D:8 35220 Alsancak/ĠZMĠR Ġlgi : Maliye Bakanlığı Gelir Ġdaresi BaĢkanlığına hitaben verilen 15/05/2007 tarih ve 2007/145 sayılı yazınız. Odanız üyesi Yeminli Malı Müşavir İbrahim Sadi ERK 'in Bakanlığımıza iletilmek üzere odanıza verdiği dilekçede bakır, çinko ve alüminyum alaşımları ile bunların mamul ara ürünlerinin ihraç kayıtlı teslimlerinde KDV tevkifatı yapılıp yapılmayacağı hususunda Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından görüş talep edilmesi üzerine anılan Başkanlıktan alınan 12/06/2007 tarih ve B.07.1.GİB.0.01.53/5309295/52521 sayılı yazıda; "Yasal dayanağını 3065 sayılı KDV Kanununun 9 uncu maddesinin oluşturduğu "KDV'de Sorumluluk Uygulaması"nda, KDV'ye tabı işlemlere ait bedeller üzerinden hesaplanan KDV'nin, vergi alacağının emniyet altına alınmasını sağlamak amacıyla, kısmen veya tamamen satıcıya ödenmeyerek alıcı tarafından doğrudan Hazineye aktarılması söz konusudur. KDV Kanunun (11/1-c) maddesinde ise, ihraç kayıtlı teslimlere ait KDV'nın ihracatçılar tarafından imalatçılara ödenmeyeceği ancak, tahsil edilmeyen bu KDV'nin imalatçılar tarafından beyan edileceği hükme bağlanmış olup, bu uygulamada ihracatçılar tarafından KDV ödenmemesi esastır. 92 Ancak, tevkıfat uygulaması ihracatçıların 2 Nolu KDV Beyannamesi ile KDV beyan edip vergi dairesine ödenmesini gerektirdiğinden, ihraç kaydıyla teslimlerin tevkifata tabi tutulması KDV Kanununun ( 11/1 -c) maddesi hükmünün uygulanamaması sonucunu doğuracaktır Buna göre, tevkıfat uygulaması kapsamına alman malların ihraç kayıtlı teslimlerinde, teslim bedelleri üzerinden hesaplanan KDV'nın tevkifata tabı tutulmaması, verginin tamamının satıcılar tarafından beyan edilmesi ve genel hükümler çerçevesinde tecil/iade işlemine tabı tutulması gerekmektedir." İfadesine yer verilmiştir. Bilgi edinilmesini ve söz konusu dilekçesine cevaben YMM İbrahim Sadi ERK‟e konu ile ilgili bilgi verilmesini rica ederim. M.Yavuz ÖNER Vergi Dairesi Başkanı a. Gelir İdaresi Grup Müdürü V. 93 Tarih : 16.05.2007 Sayı : KDV.MUK.B.07.1.GİB.4.34.17.01.17.3909 Konu : Serbest bölgede faaliyet gösteren firmaya istisna uygulaması, Ġlgili Madde : KDV-17 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü) ……………… 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1. maddesine göre, Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Kanunun 11/1-a maddesi ile ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetler ve karşılıklı olmak şartıyla uluslararası roaming anlaşmaları çerçevesinde yurt dışındaki müşteriler için Türkiye'de verilen roaming hizmetlerinin katma değer vergisinden istisna edildiği belirtilmiştir. Kanunun 12/2. maddeleri uyarınca da bir hizmetin yurtdışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için, - Hizmetler yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olmalıdır. Hizmetten yurtdışında faydalanıl-malıdır. Hizmet ihracı ile ilgili açıklamalar 17, 26 ve 30 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğlerinde yapılmıştır. Hizmet ihracında katma değer vergisi istisnasının uygulanabilmesi için 26 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin (K) bölümünde yer alan aşağıdaki dört şartın birlikte gerçekleşmiş olması zorunludur. 94 1 - Hizmet Türkiye'de yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olmalıdır. 2 - Fatura veya benzeri nitelikteki belge yurtdışındaki müşteri adına düzenlenmelidir. 3 - Hizmet bedeli, döviz olarak Türkiye'ye getirilmelidir. 4 - Hizmetten yurtdışında yararlanılmalıdır. Kanunun 17/4-1 maddesinde, serbest bölgelerde verilen hizmetlerin katma değer vergisinden istisna olduğu hükme bağlanmıştır. Benzer bir konu ile ilgili olarak Bakanlık Makamı'ndan alınan bila tarih ve ……………………………….. sayılı yazıda; "Buna göre, serbest bölgeler katma değer vergisi uygulaması bakımından ülke sınırları içinde kabul edildiğinden ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nda serbest bölgelerdeki müşteriler için yapılan hizmetlere istisna sağlayan bir düzenleme de yer almadığından ……….A.Ş. tarafından………… A.Ş.ne sunulan yeminli mali müşavirlik ve Ar-Ge harcamaları değerlendirme raporu ve düzenleme ve danışmanlık hizmetinin genel hükümler çerçevesinde katma değer vergisine tabi olacaktır." denilmektedir. Buna göre.Türkiye içinden serbest bölgedeki firmalara verilen hizmetler, hizmet ihracı kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, firmanızca, serbest bölgede faaliyet gösteren…………….. 'ne verilen "Türk Standartlarına uygunluk belgesi" hizmeti karşılığında alınan bedel genel oranda (%18) katma değer vergisine tabi olacaktır. Bilgi edinilmesini rica ederim. 95 Tarih Sayı Konu : 20.06.2007 : B.07.1.GİB.4.34.19.02/VUK-1/231-4 : Faturaların imzalı olarak matbaada bastırılması hk. Ġlgili Madde : VUK 231-4. Mad. T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Usul Müdürlüğü Ġlgi: 07.06.2007 tarihli dilekçeniz. İlgide kayıtlı dilekçenizden, araç kiralama işinden dolayı ……………Vergi Dairesi Müdürlüğünün………….vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, şirketinizin düzenlediği fatura sayısının çok olması nedeniyle yetkili kişilerce imzalanmasında güçlük yarattığı, bu nedenle faturaların anlaşmalı matbaalarda basımı aşamasında yetkili imzanın fatura üzerine bastırılmasının mümkün olup olmadığı hususunda görüşümüzü sorduğunuz anlaşılmaktadır. "Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 230 ve 231'inci maddelerinde faturanın şekli ve nizamına ilişkin esaslar düzenlenmiş olup, Kanunun 231'inci maddesinin 4'ncü fıkrasında faturaların baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların imzası bulunur. Hükmü yer almıştır. Yukarıdaki hükümde faturaların baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların imzasının bulunacağı belirtilmiş olup, faturaların imzalanma şekline ait herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu hükme göre, vergi uygulamaları bakımından faturada imzanın bulunması zorunludur. Ancak, iş yoğunluğu ve gün içerisinde düzenlenen fatura sayısının çok olması dikkate alınarak imzaya yetkili olanların imzalarının notere onaylattırılmak suretiyle fatura üzerine anlaşmalı matbaada bastırılarak kullanılması mümkün bulunmaktadır. Bilgi edinilmesini rica ederim. 96 Tarih : 25.06.2007 Sayı : B.07.1.GİB.4.34.19-02/VUK-1/231-4 Konu : Şirket aktifine kayıtlı arsa ve bina için 15 yıl süre ile tapu kütüğünde intifa hakkı tescil edilmesi karşılığı peşin olarak tahsil edilen bedelin hangi döneme ilişkin kurum kazancı olarak vergilendirileceği. Ġlgili Madde: KVK 6. Madde T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü Kadıköy/ĠSTANBUL İlgi : ../05/2007 tarihli dilekçeniz. İlgide kayıtlı dilekçenizde, Şirketiniz aktifine kayıtlı olan arsa ve üzerindeki bina için bir petrol dağıtım şirketi adına 15 yıl süre ile tapu kütüğünde intifa hakkı tescil ettirildiği ve Şirketinizce fatura düzenlenmek suretiyle söz konusu işlem karşılığı bedelin ve katma değer vergisinin peşin olarak tahsil edildiği belirtilerek, anılan kazancın faturanın düzenlendiği yılın kazancı olarak mı yoksa intifa hakkı süresi olan 15 yıla bölünmek suretiyle mi vergilendirileceği hususunda görüşümüz sorulmaktadır. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "Safi kurum kazancı" başlıklı 6'ncı maddesinde; "Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu'nun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. ..." hükmü yer almaktadır. Safî kurum kazancının tespiti için atıf yapılan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 37'nci maddesinde, ticari kazancın tarifi yapılırken, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hüküm altına alınmış ve ticari kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmıştır. 97 "Vergiyi Doğuran Olay" ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 19'uncu maddesinde; "Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar" şeklinde ifade edilmiştir. Tacirler arasındaki faaliyetlerin belgelendirilmesi amacıyla Vergi Usul Kanunu' nda yer alan fatura da tahakkuk esasına bağlı kalınarak düzenlenmektedir. Öte yandan, Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci maddesi ile; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır." hükmü getirilmiş, Vergi Usul Kanunu'nun 192'nci maddesinin dördüncü fıkrasında da, aktif toplamı ile borçlar arasındaki farkın, müteşebbisin işletmeye mevzu varlığını (öz sermayeyi) teşkil edeceği belirtilmek suretiyle kazancın tespitinde tahsil değil, tahakkukun esas alınacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre, kurum kazancı, ticari kazanç niteliği taşıdığından ve ticari kazanç gibi tespit edildiğinden elde etme yönünden tahakkuk esası geçerlidir. Tahakkuk ise gelirin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Bunun için geliri doğuran işlemin tekemmül etmesi gereklidir. Ticari faaliyet içerisinde satılan mal veya yapılan bir hizmet bedeli taraflarca belirlenip fatura kesildiğinde gelir veya gider tahakkuk etmiş kabul edilir. Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun "İntifa Hakkı ve Diğer İrtifak Hakları" başlıklı İkinci Ayırımında yer alan 794'üncü maddesinde; intifa hakkının, taşınırlar, taşınmazlar, haklar veya bir malvarlığı üzerinde kurulabileceği, aksine düzenleme olmadıkça bu hakkın, sahibine, konusu üzerinde tam yararlanma yetkisi sağlayacağı, 795'inci maddesinde; intifa hakkının, taşınırlarda zilyetliğin devri, alacaklarda alacağın devri, taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile kurulacağı, taşınır ve taşınmazlarda intifa hakkının kazanılması ve tescilinde, aksine düzenleme olmadıkça, mülkiyete ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 803'üncü maddesinde; intifa hakkı sahibinin, hakkın konusu olan malı zilyetliğinde bulundurma, yönetme, kullanma ve ondan yararlanma yetkilerine sahip olduğu belirtilmiştir. 98 Bu durumda, üçüncü kişi lehine intifa hakkı kuran gayrimenkul malikinin mülkiyet hakkının devam etmesi (bu kapsamda gayrimenkulu devredebilmesi, rehnedebilmesi ya da satabilmesi); malikin yükümlülüğünün sadece, intifa hakkı sahibinin söz konusu gayrimenkulden, bu hakkın tanındığı süreler dahilinde yönetme, kullanma ve yararlanmasına rıza göstermekten ibaret olması hususları dikkate alındığında, intifa hakkı suretiyle taşınmazın kullandırılması işleminin kiralama olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, intifa hakkı tesisinde satım akdinin en önemli unsuru olan "mülkiyetin nakli" söz konusu olmamaktadır. Devredilen onun mülkiyeti değil onu zilyetliğinde bulundurma, yönetme, kullanma ve ondan yararlanma yetkileridir. Kira akdi, kiralayanın kiracının ödediği veya ödeyeceği bir bedel mukabilinde bir şeyin ye-ya bir hakkın kullanılmasını belli bir süre için kiracıya terk etmeyi taahhüt ve iltizam etmesi olarak tarif edildiğine göre, intifa hakkının tesisinin de kira lama niteliğinde olduğunun kabulü gerekmekledir. Bu hüküm ve açıklamalara göre, Şirketiniz aktifine kayıtlı olan arsa ve üzerindeki bina için bir petrol dağıtım şirketi adına 15 yıl süre ile tapu kütüğünde intifa hakkı tescil ettirilmesi işleminin kiralama olarak değerlendirilmesi, bu kiralama karşılığı peşin olarak tahsil edilen kira gelirinin ticari kazancın tespitine ilişkin hükümlere göre kurum kazancına dahil edilmesi ve ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmektedir. Tahakkuk esası olarak da adlandırılan bu uygulamada, gelir ve giderin kurumlar vergisi matrahının belirlenmesinde dikkate alınabilmesi için, gelir unsurlarının tahsil edilmesi, gider unsurlarının da ödeme yapılması beklenmeksizin tahakkukun yeterli olduğu açıktır. Ancak, peşin ödemelerde gelir veya gider unsuru gelecek dönemlere ait tahakkukun hangi dönemde olduğuna veya olacağına bakılmaksızın, söz konusu gelir veya giderin dönemsellik ilkesi gereği ilgili bulunduğu dönemde dikkate alınması gerekmekledir. Bilgi edinilmesini rica ederim 99 Tarih : 26.06.2007 Sayı : B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-94/5 Konu : Yap-İşlet-Devret Modeli"ne göre üzerinde yapılan gayrimenkulun anlaşma süresi sonunda bedelsiz olarak gayrimenkul sahibine devredilmesi durumunda vergisel yükümlülüklerin ne olacağı hk. Ġlgili Madde: GVK-94/5 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü Merter-Güngören/ĠSTANBUL Ġlgi: Tarihsiz dilekçeniz. İlgide kayıtlı dilekçenizde, .... Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün .... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu, şirket ortaklarınızdan ... ait olan arsa üzerine, şirketiniz tarafından işyeri olarak kullanılmak üzere yapılacak inşaata ilişkin giderlerin şirketinizce karşılandığı, karşılığında da arsa sahibi ile aranızda yapılan sözleşmeye istinaden mal sahibine 30 yıl süre ile kira ödemesinde bulunmayacağınızı, ancak 30 yıl sonra söz konusu inşaatı .... devredeceğinizi belirterek, şirketinizin işyeri ile ilgili olarak kira ödemesi yapıp yapmayacağı ve kira ile ilgili olarak muhtasar beyanname verip vermeyeceği konularında görüşümüzü sormaktasınız. Bilindiği gibi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 6. maddesinde, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca, bu hüküm uyarınca tespit edilecek kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8. maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. maddesinde yer alan giderlerin indirilebileceği belirtilmiştir. 100 Diğer taraftan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 70. maddesinde gayrimenkul sermaye iradının tarifi yapılmış ve maddede 8 bent halinde yazılı mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu, 72. maddesinde de "Gayrimenkul sermaye iratlarında gayrisafi hasılatın 70. maddede yazılı mal ve hakların kiraya verilmesinden bir takvim yılı içinde o yıla veya geçmiş yıllara ait olarak nakden veya aynen tahsil edilen kira bedellerinin tutarı olduğu, Ayın olarak tahsil edilen kiraların Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre emsal bedeli ile paraya çevrileceği, Kiracı tarafından gayrimenkulu genişletecek veya iktisadi değerini devamlı surette artıracak şekilde gayrimenkule ilave edilen kıymetlerin, kira müddetinin hitamında bedelsiz (kıymetlerin emsal bedelinden düşük değerle devri halinde, aradaki fark bedel siz devir sayılır) olarak kiralayana devrolunduğu takdirde, mezkur kıymetlerin kiralayan bakımından bu tarihte aynen tahsil olunmuş addolunacağı", hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 94. maddesinde vergi tevkifatı yapmak zorunda olanlar sıralanmış olup, maddenin 5/a bendinde de 70. maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığında yapılan kira ödemelerinden % 20 oranında tevkifat yapılacağı" hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 272. maddesinde ise gayrimenkulun genişletilmesi veya iktisadi kıymetinin devamlı olarak arttırılması amacıyla yapılan giderlerin gayrimenkulun maliyet bedeline ekleneceği, bu giderlerin kira ile tutulan gayrimenkullerde kiracı tarafından yapılması durumunda özel maliyet bedeli ile aktifleştirileceği belirtilmiştir. 101 Aynı Kanunun özel maliyet bedellerinin itfası başlıklı 327. maddesinde ise, "Gayrimenkullerin ve gemilerin iktisadi kıymetini arttıran 272. maddede yazılı özel maliyet bedelleri, kira süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira süresi dolmadan, kiralanan şeyin boşaltılması halinde henüz itfa edilmemiş olan giderler, boşaltma yılında bir defada gider yazılır." hükmü yer almaktadır. Bu hükümlere göre, gayrimenkulun iktisadi kıymetini artırıcı harcamaların özel maliyet bedeli hesabına aktarıldığı tarihte "ayın şeklinde kira" peşin olarak ödenmiş sayılacağından bu tarihte yürürlükte olan gelir vergisi tevkifatı oranı üzerinden (emsal bedeli esas alınarak) gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir. Ancak emsal bedel, arsa sahibinin elde ettiği net geliri ifade edeceğinden, emsal bedelin brütleştirilerek bulunacak tutara tevkifat oranını uygulamak suretiyle tevkifat tutarı hesaplanacaktır. Bu şekilde hesaplanan tevkifatı da arsayı kiralayıp üzerine bina inşa eden şirketiniz sorumlu sıfatıyla Gelir Vergisi Kanunu'nun 98.maddesi gereğince beyan ederek aynı Kanunun 119. maddesinde belirtilen sürelerde ödeyecektir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 102 DANIġTAY KARARLARI T.C. DANIġTAY ÜÇÜNCÜ DAĠRE Esas No : 2006/1067 Karar No : 2006/2580 Temyiz Eden : Kemalpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü- İZMİR Karş Taraf :………………………………. istemin özeti : Kazancını ortaklarınca kurulan şirkete örtülü olarak dağıttığı görüşüyle davacı şirket adına 2001 yılı için re'sen salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve fon payına karşı açılan davada, düzenlenen vergi inceleme raporu ile, davacı şirketin ortakları tarafından kurulan ve Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren S.P.M. Otomotiv Endüstri ve Tic. A.Ş.'ne sattığı mallan, bu şirketin değer artırıcı hiç bir işlem yapmaksızın bir kaç gün içinde yurt dışındaki müşterilerine satmak suretiyle yüzde ondört kar ettiğinin tespit edilmesi üzerine,davacı şirketin serbest bölgede faaliyet gösteren bu şirket üzerinden ihracat yaptığı, böylece şirkete transfer ettiği kazancı gizlediği sonucuna varılmak suretiyle cezalı tarhiyat yapıldığının anlaşıldığı, Türk Ticaret Kanununda imalatçı firmaların pazarlama işi için ayrı şirket kurmalarına ve gerçek kişilerin farklı şirketlere ortak olmalarına engel bir hüküm bulunmadığı, dosyanın incelenmesinden tarhiyatın dayanağı olan inceleme raporunda emsal fiyat araştırması yapılmadığı gibi saptanan fiyatların serbest bölgede faaliyet gösteren diğer firmalar tarafından belirlenen fiyatlarla karşılaştırmasının da yapılmadığının anlaşıldığı, bu durumda sadece ortakların aynı olduğuna dayanılmak suretiyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığı sonucuna varılarak yapılan tarhiyatı yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle kaldıran İzmir 2.Vergi Mahkemesinin 29.11.2005 gün ve E:2005/467,K:2005/1136 sayılı kararının; otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın ürettiği malla diğer firmaların farklı teknolojiler kullanmak suretiyle ürettiği mallan karşılaştırmanın mümkün olmadığı, bir malın en iyi emsalinin o malın kendisi olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir. 103 Savunmanın özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Tetkik Hakimi : Kutlay Telli Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir. Savcı : Sefer Yıldırım Düşencesi : idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin birinci fıkrasında Belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. TÜRK MĠLLETĠ ADINA Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, 11.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi. 104 ĠZMĠR 2. VERGĠ MAHKEMESĠ BAġKANLIĞINCA DANIġTAY BAġKANLIĞINA SUNULMAK ÜZERE ASLĠYE HUKUK HAKĠMLĠĞĠNE KEMALPAġA TEMYĠZ EDEN (DAVALI) :Kemalpaşa Vergi Dairesi Müd. Kemalpaşa/İZMİR KARSI TARAF (DAVACI] : …………………….. DAVA KONUSU VERGĠNĠN/CEZANIN: Nev'i : K.Geç.v. Vergi Z.C. Miktan(YTL): 25.010,20 33.013,47 Dönemi 2003/7,9 2003/7,9 : TEMYĠZE KONU VERGĠ MAHKEMESĠ KARARININ : Tarihi : 29.11.2005 Esas No : 2005/472 Karar No : 2005/1141 MAHKEME KARARININ TEBELLÜĞ TARİHİ : 08/12/2005 DAVACININ VERGĠ NUMARASI : 787 000 9841 OLAY: Davacı şirketin 2003 dönemine ilişkin hesaplarının …………………tarafından incelenmesi sonucunda hakkında düzenlenen 27.12.2004 gün ve GKR-2004-770/35 sayılı Vergi İnceleme Raporuna istinaden tarh edilen vergi ve cezalara karşı tarhiyat sonrası uzlaşma talebinde bulunduğu,26.05.2005 tarihinde yapılan uzlaşma görüşmesinde mutabakat temin edilemediği, neticesinde olayın idari dava konusu edilmesi üzerine mahkemece aleyhimize verilen kararın temyiz edilmesinden ibarettir. 105 SAVUNMAMIZ VE HUKUKĠ DAYANAKLARI: Teferruatı tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme raporunda belirtildiği üzere; davacı şirketin 2003 hesap döneminin serbest bölgeler ile yapılan işlemler yönünden incelenmesi neticesinde, serbest bölgede faaliyet gösteren kardeş firmaya transfer edilen kazanç tutarı üzerinden eksik vergi ödenmesine neden olunduğunun tespiti üzerine yapılan tarhiyatla alakalı bulunmaktadır. Gerek davacı şirketin gerekse ticari ilişkide.bulunduğu Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren SPM Otomotiv Endüstri ve Tic. A.Ş. nin ortaklık yapısı ve hisse oranları inceleme raporunda cetvel şeklinde belirtilmiş olup, her iki şirketin ortaklan aynıdır. Keza, ege serbest bölgesinde faaliyet gösteren SPM Otomotiv Endüstri ve Tic. A.Ş ne mal ihraç etmiştir. Kardeş firma olan SPM Otomotiv Endüstri ve Tic. A.Ş 2003 yılında davacı şirketten 3.443.485,39.- USD tutarında mal almış ve aynı gün veya birkaç gün içerisinde hiçbir üretim sürecinden geçirmeden malın şeklinde veya üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan, aldığı malları aynen 3.929.868,67.- USD ye %14.12 gibi bir karlılık oranı ile yurt dışı müşterilere satmıştır. Alım satıma taraf olan söz konusu iki şirket örtülü kazanç dağıtımı yoluyla birbirlerine kazanç aktarmışlardır. Şöyle ki; emsaline göre düşük bedellerle mal satış sonucu kazancın vergisiz alanda (serbest bölgede) faaliyet gösteren şirkete aktarılması, Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinde tanımı yapılan örtülü kazanç dağıtımıdır ve yasaklanmıştır. Davacı şirketin serbest bölgedeki kardeş firmasına sattığı mallar, kardeş firma tarafından yurtdışındaki müşterilere aynı gün veya birkaç gün içerisinde hiçbir üretim sürecinden geçirilmeden, kalite ve özelliklerinde herhangi bir değişiklik yapılmadan, alış fiyatının % 14,86 fazlasına satılmıştır. Burada fiyat kıyaslamasına esas alman malın emsali değil, kendisidir. Bir malın itiraz edilemeyecek emsali kendisi olduğuna göre; kıyaslamada hata söz konusu değildir. Alım satım bedelinde ticari teamüllere aykırı başka bir deyimle alış satış arasında bariz bir nispetsizlik söz konusu ise sebebinin de mantıklı bir izahatı yoksa, burada başka bir emsal aramanın 106 doğru olmadığı, dolayısıyla, emsalin malın kendisi olduğu sonucu doğmaktadır. Burada ticaretin liberalizminden söz etmek ya da "mal benimdir? Kaça alıp sattığıma kim karışabilir! "mantığı doğru bir düşünce tarzı olmasa gerekir. Davacının usule ilişkin iddialarının davanın usulen reddini gerektirir bir niteliği olmadığı gibi, esasla ilgili olarak da her i ki şirket ortaklarının ayrı ayrı olduğu, keza, Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin ihlal edilmediği yönündeki iddiası da mesnetsizdir. Zira, şirket ortaklarının tıpa tıp aynısının olması halinde zaten ayrı bir şirket kurmaya ne hacet vardır. Ayrıca, Kurumlar Vergisi Kanununun örtülü kazancın konu edildiği 17 nci maddede de; karşılıklı ticari ilişkilerde şirket ortaklarının birbiri ile aynı olacağı yönünde bir zaruretten bahsedilmemektedir. Kaldı ki; olayımızda her iki şirket ortaklan birbirinden ya I kişi eksik ya 1-2 kişi fazladır. Davacı şirketin 2003 yılında örtülü olarak dağıttığı kazanç tutan 486.383.28.-USD karşılığı 731.899,51 .-YTL.dir. Şirketin 2003 yılı kurumlar vergisi beyannamesine göre; kar ve ilaveler toplamı:302.524,43.-YTL.dir. Bu tutardan diğer indirim ve istisnalar düşülmüş, dönem karı 289.493,53.-YTL olarak hesaplanmıştır. Dönem karından aynı tutarda geçmiş yıl zararının düşülmesi sonucu kurumlar vergisi matrahı sıfır (0) olarak beyan edilmiştir. Beyan edilen dönem karına örtülü olarak dağıtılan kazanç tutarının eklenmesi sonucu olması gereken dönem karı (289.493,53 + 731.899,51 = 1.021.393.05.-)YTL olarak bulunmuştur. Davacı şirketin 2002 yılı hesaplarının incelenmesi sonucu düzenlenen 27.12.2004 tarih ve GKR2004-770/34 sayılı kurumlar vergisi raporunda açıklandığı üzere gelecek yıllara devreden mali zararı 72.840,3l.-YTL dir. Bu tutarın 1.021.393,05.-YTL‟den düşülmesi sonucu indirime esas tutar 948.552,73.-YTL olarak hesaplanmıştır. Dolayısıyla 2004 yılına devreden zararı yoktur. 107 Davacı şirketin 2003 yılında örtülü olarak dağıtılan kazanç tutarı 486.383,28.-USD karşılığı 731.899,51.-YTL.dir. Bu tutarın geçici vergi dönemlerine göre dağılımında 3 nci geçici vergi döneminde 97.426,59.-YTL. matrah farkı üzerinden %30 kurum geçici vergi (29.227,97 - 4.217.77 = 25.010.20.-YTL) tarh edilmesi gerekmekte olup, mahsup dönemi geçtiğinden aslı aranmayıp, ceza kesilmiş ve ayrıca gecikme faizi hesaplanacaktır. Mahkeme; aleyhimize verdiği kararının gerekçesinde; "Türk Ticaret Kanununa göre şirketlerin ayrı tüzel kişiliklerin bulunduğu ve kişilerin farklı şirketlere ortak olmalarına engel düzenlemelerin bulunmadığı, imalatçı firmaların, pazarlama işi için ayrı şirket kurmaları ya da aynı holding bünyesinde imalat,reklam,pazarlama hususunda uzmanlaşmış ayrı şirketler kurmakta yasal engel bulunmadığı,örtülü kazanç dağıtımının şartlarından olan emsal fiyat araştırması yapılmadan salt ortakları aynı olduğu gerekçesiyle cezalı tarhiyat yapılamayacağı gibi yapılan incelemede saptanan fiyatların serbest bölgede faaliyet gösteren diğer firmalarca belirlenen fiyatlarla karşılaştın İması dahi yapılmadan varsayıma dayalı olarak örtülü kazanç dağıtımı olduğu sonucuna ulaşılması dikkate alındığında cezalı tarhiyatta mevzuata uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır."Denilmiştir. Doğrudur.Zaten her şirketin tüzel kişiliklerin ayrı ayrı olmak durumunda olacağı, kişilerin farklı şirketlere ortak olmalarına ve imalatçı firmaların pazarlama işi için ayrı şirket kurmalarına hiç bir kimsenin itirazının olmayacağı muhakkaktır. Tarhiyatın dayanağını oluşturan inceleme raporunda da bu anlamda bir husustan söz edilmemiştir. Bizim itirazımız davacı şirketin 2001 yılı içerisinde imal ettiği otomotiv parçalarını serbest bölgede faaliyet gösteren kardeş firması olan SPM Otomotiv End.ve Tic.A.Ş.'ne 2.488.637,16 Amerikan Dolarına sattığı,kardeş firmanın da davacı şirketten aldığı bu mallan aynı gün veya birkaç gün içerisinde,hiçbir üretim sürecinden geçirmeden, malın şeklinde veya evsafında değişiklik yapmadan yurt dışındaki müşterilere % 14,86 gibi bir karlılık oranı ile 2.858.495,51 Amerika Dolarına sattığınadır. 108 Yurt dışındaki müşteriler satın aldığı mala 2.858.495,51 Amerikan Doları ödemeye razıdırlar ve bu bedeli ödemektedirler. Dolayısıyla,bu malın emsal bedeli 2.858.495.51 Amerikan Dolarıdır.Konu örtülü kazanç dağıtımı yönünden incelendiğinde;emsal bedeli 2.858.495,51 Amerikan Doları olan malların davacı şirket tarafından ,serbest bölgedeki kardeş firmaya 2.488.637,16 Amerikan Dolarına satıldığı ve (2.858.495,51 USD-2.488.637,16 USD)=369.858,35 Amerikan Doları kazancın örtülü olarak transfer edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.Bir an için bu malın emsal bedelinin 2.488.637.16 Amerikan Doları olduğunu düşünelim.Böyle bir durumda;yurt dışındaki müşteriler,neden bu malı serbest bölgedeki kardeş firmadan 2.858.495,51 Amerikan Dolarına satın alsınlar ? Türkiye'de bu malı 2.488.637,16 Amerikan Dolarına satan bir şirket varken 2.858.495.51 Amerikan Dolarına satın alınması mantıklı mıdır? Tüm bunlar malın emsal bedelinin 2.858.495,51 Amerikan Doları olduğunu ve davacının kardeş firmasına emsaline göre düşük bedelle mal sattığını göstermektedir. Emsal bedel tespit edildikten sonra emsal bedel ile satış bedeli arasındaki fark alınmış;transfer edilen kazanç bulunmuştur. Yapılan îşlem serbest bölgedeki kardeş firma veya şubenin kazancını tespit etmek olsaydı; sadece mal alım satımından kaynaklanan kazanç değil, diğer kazançlar da dikkate alınırdı.Örneğin serbest bölgedeki kardeş firmanın.faiz geliri.kur farkı geliri,sabit kıymet satışı geliri gibi gelirleri de kazancın hesabında dikkate alınırdı.Yine yapılan işlem kardeş firmanın kazancını tespit etmek olsaydı:yaptığı giderler,(genel yönetim gideri, pazarlama satış dağıtım gideri, finansman gideri,kur farkı gideri v.b.) dikkate alınırdı. Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere; yapılan işlem emsal bedelin tespiti ve emsal bedel ile uygulanan bedel arasındaki farkı bularak, transfer edilen kazancı tespit etmektir. 109 Mahkemenin iddia ettiği anlamda emsal bulmak asla mümkün olmayacaktır. Zira bir yumurta ikizlerinde bile birçok farklılıklar bulmak ve emsal kabul etmemek mümkündür. Hele konu bir otomotiv sektörü ise bir tırmanın ürettiği malla diğer bir firmanın malını mukayese etmek pek de objektif olmasa gerektir. Bir malın emsalinin malın kendisi olduğu tezi daha gerçekçi ve doğru bir yaklaşımdır. Mahkeme kararındaki mantığı koyacak olursak 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 17.maddesinin hiçbir zaman uygulama şansının olmadığı, dolayısıyla maddenin ölü doğduğu anlamına gelir. SONUÇ VE ĠSTEM : Yukarıda belirtilen kanuni gerekçeler dikkate alınarak aleyhimize verilen mahkeme kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin davacıdan alınmasına karar verilmesini arz ve talep ederim. 14/12/2005 110 T.C. DANIġTAY ÜÇÜNCÜ DAĠRE Esas No : 2005/3326 Karar No : 2006/2382 Özet: Organize sanayi bölgesine yapılan arıtma tesislerinin bölgedeki gayrimenkullerin iktisadi değerini arttıracağı ve gayrimenkulun kullanım amacına uygun olarak uzun vadede sağlanacak faydayı da arttıracağından, davacı Ģirketin altyapı tesislerine katılım payı adı altında yaptığı ödemenin gayrimenkulun maliyetine ilave edilerek amortismana tabi tutulması gerektiği hakkında Ġstemin Özeti: 2002 takvim yılına ilişkin işlemleri incelenerek bulunan matrah farkı üzerinden davacı adına re'sen ve ikmalen salman vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve fon payını; organize sanayi bölgesine altyapı yatırımları için ödenen ve doğrudan gider yazılan katılım paylarının amortismana tabi tutulması gerektiği görüşüyle katılım paylarının amortismanı aşan kısmı, giderlerden tenzil edilmek suretiyle ikmalen vergilendirilmesi gereken matrah farkı olarak belirlenmiş ise de, davacı şirket tarafından, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için altyapı harcamalarına katılım payı adı altında yapılan ödemelerin, Gelir Vergisi Kanununun 40'inci maddesinin birinci fıkrasına bağlı (1) işaretli bent ve Kurumlar Vergisi Kanununun 13'üncü maddesi uyarınca genel giderlerden olması nedeniyle safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği, oto koltuk kılıfı üretiminde, gerekenden fazla hammadde kullanıldığından hareketle yapılan randıman incelemesiyle davacı şirketin her bir marka, model ve müşteri referansına göre yaklaşık 650 çeşit mamul ürettiği ve bu üretimde dört çeşit kumaş kullanıldığı halde vergi incelemesinde standart bir randıman hesaplaması yapıldığı ve inceleme yapılırken işletmenin fiili üretim kapasitesi, kullanılan teknoloji, üretimin her aşamasında oluşabilecek fire oranlarının da dikkate alınmadığı, toplam üretimin yanında incelemede bulunan kumaş farkının çok düşük oranda kaldığı ve yapılan incelemenin dönem kazancının noksan beyan edildiğine delil oluşturabilecek yeterlikte olmadığı gerekçesiyle kaldıran Bursa Vergi 111 Mahkemesinin 31.5.2005 gün've E:2004/84, K:2005/473 sayılı kararının; inceleme raporuyla tespit edilen matrah farkına göre re'sen ve ikmalen yapılan cezalı tarhiyatta yasaya aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir. Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Tetkik Hakimi ....'nin DüĢüncesi: Organize sanayi bölgesine yapılan arıtma tesislerinin bölgedeki gayrimenkullerin iktisadi değerini arttıracağı ve gayrimenkulun kullanım amacına uygun olarak uzun vadede sağlanacak faydayı da arttıracağından, davacı şirketin altyapı tesislerine katılım payı adı altında yaptığı ödemenin gayrimenkulun maliyetine ilave edilerek amortismana tabi tutulması gerektiği görüşüyle kararın bu kısma ilişkin hüküm fıkrasının bozulması, belgesiz satış hasılatından kaynaklanan matrah farkına göre yapılan cezalı tarhiyatın kaldırılması yönündeki hüküm fıkrasına ilişkin temyiz isteminin ise reddi gerektiği düşünülmektedir. Savcı ....'nın DüĢüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MĠLLETĠ ADINA Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü: 112 Oto koltuk kılıfı üretiminde %2 fire oluşacağına ilişkin veri göz önüne alındığında üretime sevk edilen kumaş miktarından hareketle yapılan randıman incelemesinde, fark olarak bulunan kumaş miktarının %2 fire oranından daha düşük kalması nedeniyle vergi mahkemesi kararının, tarhiyatın, hasılatın bir kısmının kayıt ve beyan dışı bırakılması nedeniyle re'sen yapılan kısmının kaldırılması yolundaki hüküm fıkrasında yukarıda yazılı nedenle hukuka aykırılık görülmemiştir. Tarhiyatın altyapı yatırımları için Organize Sanayi Bölge Müdürlüğüne ödenen katılım payının gayrimenkulun maliyetine eklenerek amortismana tabi tutulması gerekirken, tamamının doğrudan gider yazılması nedeniyle amortismanı aşan kısmının giderlerden tenzili suretiyle bulunan matrah farkı üzerinden yapılan kısmı vergi mahkemesince; altyapı tesisleri için ödenen katılım payının, Gelir Vergisi Kanununun 40'inci maddesinin 1'inci bendi ve Kurumlar Vergisi Kanununun 13'üncü maddesi uyarınca ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerden sayılacağı gerekçesiyle kaldırılmıştır. Demirtaş Organize Sanayi Bölgesinde biri 1995 yılında, diğeri 2000 yılında aktife alınan iki fabrikası bulunan ve her iki fabrika için %04 amortisman ayıran davacı kurumdan, organize sanayi bölgesi tüzel kişiliği tarafından 4562 sayılı Yasanın 20'nci ve 12'nci maddeleri ile Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinin 111 'inci maddesine dayanılarak hesaplanan ve istenen yaklaşık 100 milyar lira arıtma tesisi katılım payı ödendiği ve bu tutarın doğrudan gider kaydedildiğinde tartışma bulunmamaktadır. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 20'nci maddesinde; bölgedeki katılımcı kuruluşların arıtma tesisleri ve diğer altyapı tesislerine olan gereksinmelerini, münferiden karşılamayacakları, bu tesislerin bölge tüzel kişiliği bütçesinden ve onun yetki ve sorumluluğunda kurulup, işletilmesinin zorunlu olduğu ve katılımcılardan Yönetmelikteki usul ve esaslara göre katılım payı alınacağı kurala bağlanmıştır. Aynı şekilde bölge tüzel kişiliği tarafından katılımcılara imar planına uygun olarak üretilerek tahsis edilen veya satılan arsalar üzerine inşa olunacak yapıların her türlü ruhsat ve izinlerinin de bölge müdürlüğü tarafından verilmesi öngörülmüştür. 113 Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinin 11 l'inci maddesinde, kendilerine arsa tahsisi veya satışı yapılan katılımcılardan münferiden yapılamayacak arıtma tesisi yapımı nedeniyle istenecek katılım payının arıtma tesisi yatırım maliyetinin %25'i işletmeye tahsis edilen arsa büyüklüğüne, %75'inin ise tesisin teknik özelliği dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenen debi ve kirlilik yükü oranına göre hesaplanacağı ve bu bedelin tahsili için katılımcıya ait işletmenin faaliyete geçip geçmemesinin nazara alınmayacağı öngörülmüştür. Organize sanayi bölgelerine ait yerleşim planında yapılması öngörülen ve bölgede arsa sahibi katılımcılar tarafından münferiden yapılmasına olanak bulunmadığı için bölge tüzel kişiliği tarafından yaptırılan arıtma tesisi yatırım maliyetinin Uygulama Yönetmeliğinin 11‟inci maddesine göre hesaplanarak istenen kısmı, katılımcılar yönünden, bölgedeki üretim tesislerinin gereksinmesi olan ancak münferiden yapılamayacağı için 4562 sayılı Yasadaki kurallara uygun olarak kullanılmasını olanaklı kılan; normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışında kalıp, üretim tesislerinin iktisadi kıymetini yükseltici yönde etkileyen harcamalardandır. Vergi Usul Kanununun 269'uncu maddesinin birinci fıkrasında iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet bedelleri ile değerlenmesi ve ikinci fıkrasına bağlı 1'inci bentte gayrimenkullerin mütemmim cüzü ve teferruatının da gayrimenkuller gibi değerlenmesi gerektiği hükmüne yer verildikten sonra, 272'nci maddesinde normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışında, gayrimenkulu genişletmek veya iktisadi kıymetini devamlı olarak arttırmak maksadıyla yapılan giderlerin gayrimenkulun maliyet bedeline eklenmesi öngörülmüştür. Aynı Kanunun 313'üncü maddesinde de, işletmede bir yıldan fazla kullanılan, yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkuller ile 269'uncu madde gereği gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin değerinin bu kanun hükümlerine göre yok edilmesinin amortisman mevzuunu teşkil edeceği kurala bağlanmıştır. 114 Yukarıda değinilen Uygulama Yönetmeliğinin 111 'inci maddesinin birinci fıkrasında arıtma tesisi katılım payı tahsilinde, katılımcıya ait tesisin faaliyete geçip geçmeme-sinin etkili olmayacağı yolunda yapılan düzenleme de söz konusu katılım paylarının, kazancın elde edilmesi ve devamıyla ilgili olmadığını göstermektedir. Bütün bu düzenlemeler karşısında, arıtma tesisi katılım paylarının Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan göndermeye dayanılarak Gelir Vergisi Kanununun 40'ıncı maddesinin birinci fıkrasına bağlı (1) işaretli bentte yazılı genel giderlerden olduğu sonucuna ulaşılarak verilen kararın söz konusu hüküm fıkrasının bozulması gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen kabulü ile Bursa Vergi Mahkemesi'nin 31.05.2005 gün ve E:2004/84, K:2005:473 sayılı kararının; tarhiyatın, altyapı tesisleri için katılım payı adı altında yapılan Ödemelerin doğrudan gider gösterilmesinden kaynaklanan matrah farkı üzerinden ikmalen yapılan kısmının kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, hasılatın bir kısmının kayıt ve beyan dışı bırakılması nedeniyle bulunan matrah farkı üzerinden re'sen yapılan kısmının kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrası yönünden istemin reddi ile sözü edilen hüküm fıkrasının onanmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine 23.02.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi 115 DanıĢtay Yedinci Daire Kararı Esas No : 2001/3798 Karar No : 2004/2405 Konu : Sözleşmede belli para yazmasa dahi, sözleşme içeriğinden, basit matematiksel işlemlerle, içerdiği paranın belirlenebilmesi halinde, sözleşmenin nispi damga vergisine tabi olduğu hk. Ġlgili Kanun ve Madde : 488 Damga Vergisi Kanunu Md:10 Ġstemin Özeti : Bir inşaat firmasıyla imzaladığı inşaat yapım sözleşmesi nedeniyle damga vergisi hesaplayıp beyan etmediğinden bahisle, inceleme raporuna dayanılarak, davacı Kooperatif adına, 1998/Nisan dönemi için damga vergisi salınması ve ağır kusur cezası kesilmesine ilişkin işlemi; olayda, vergisi uyuşmazlık konusu sözleşmenin, belli bir parayı ihtiva etmediği gibi, bedelin hesaplanmasına olanak sağlayacak belli rakamları da içermediği; her ne kadar, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belirlediği yapı birim maliyet fiyatlarının ödemelerde esas alınacağı belirtilmiş ise de, sözleşmenin konusunun yıllara yaygın iş olması, yapı birim maliyet fiyatlarının her yıl için değişmesinin, yapılacak işin süresinin, davacı Kooperatifin ödemelerine göre belirleneceğinin öngörülmesinin, fiyatları Bakanlıkça belirlenmeyen imalatların piyasadan temin edilerek davacının kabulü ile ve müteahhit karı da eklenerek ödeneceğinin kararlaştırılmasının ve müteahhit tarafından işe devam edilmesi halinde her yıl için fiyatların %5 artırılacağının belirlenmiş olmasının, sözleşmede yazılı rakamlardan hareketle hesaplanacak bedeli belirsiz kıldığı; bu haliyle, 1998 yılı için ilan edilen yapı birim maliyet fiyatlarının, tespit edilen m2 ile çarpılması suretiyle bulunan bedelin, sözleşmenin kesin ve gerçek bedelini içermemesi sebebiyle varsayıma dayalı olduğu, ancak, maktu vergiye tabi tutulması gerekirken, sözleşme üzerinden nispi oranda vergi hesaplanmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal eden Kayseri Vergi Mahkemesinin 17.5.2001 günlü ve E:2000/1030; K:2001/413 sayılı kararının; inceleme raporu uyanca yapılan işlemin yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. 116 Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur. Tetkik Hakimi Abidin ĠldeĢ'in DüĢüncesi: Dosyanın incelenmesinden, yapılacak işin ebadının metre olarak ve ödemelere esas alınacak fiyatın ise, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belirlediği yapı birim maliyet fiyatı olarak belirtildiği sözleşme nedeniyle yapılan işlemin; Mahkemece, yazılı gerekçe ile iptal edildiği anlaşılmıştır. Oysa, anılan Bakanlığın belirlediği fiyatların her yıl değişmesinin, bedeli belirsiz kıldığı yolundaki gerekçeye, fiyatların her yıl enflasyona göre belirlenmesi dolayısıyla ilk yıl fiyatlarının esas alınmasının yeterli olması sebebiyle isabet bulunmamaktadır. Olayda, içerdiği matematiksel verilerden hareketle yapılan hesaplamayla belli parayı ihtiva ettiği tespit edilebilen sözleşme nedeniyle nispi oran üzerinden vergi hesaplanması gerekmekte ise de, sözleşmede yer alan m2 yerine, üstlenilen inşaat yapım işinin, inceleme tarihinde ortaya çıkan fiili durumuna göre tespit edilen m2'nin vergi matrahının hesaplanmasına esas alınmasında hukuka uyarlık görülmemiştir. Bu nedenle, vergiyi doğuran olay, sözleşme imzalanması olduğuna göre, üzerinde yazılı veriler esas alınarak yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. DanıĢtay Savcısı Bilgin Arısan'ın DüĢüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir. Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MĠLLETĠ ADINA Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü: 117 Dosyanın incelenmesinden; davacı Kooperatif ile ? İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi arasında imzalanan ve konusu "Kayseri ili, Talaş ilçesi, Kiçiköy Mevkii, Ada No:425, pafta No:83, 3-4 nolu parseller üzerine 22x22 ebatlı 10 katlı iki kütleden ibaret her blok 40 daire olmak üzere 80 daire inşaatın projeler ve resmi yerler hariç anahtar teslimi işi" olan, ödemelerin, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belirlediği yapı birim maliyet fiyatları esas alınarak yapılacağını içeren sözleşme nedeniyle, inceleme tarihindeki durum esas alınarak, inceleme elemanınca, ifade edilen inşaatın toplam m2'sinin, 1998 yılı için ilan edilen yapı birim maliyet fiyatı ile çarpımı suretiyle hesaplanan matrah üzerinden tesis edilen işlemin; Mahkemece, yazılı gerekçe ile iptal edildiği anlaşılmıştır. 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1'inci maddesinin birinci fıkrasında, anılan Kanuna ekli (I) sayılı tabloda,, yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; söz konusu tablonun 1'inci bölümünde ise, mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknamelerden belli bir parayı ihtiva edenlerin nispi, etmeyenlerin maktu damga vergisine tabi tutulacağı; 4'üncü maddesinin birinci fıkrasında, bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini için o kağıdın mahiyetine bakılacağı ve buna göre tabloda yazılı vergisinin bulunacağı; 10'uncu maddesinde, damga vergisinin nispi veya maktu olarak alınacağı, nispi vergide, kağıtların nevi ve mahiyetlerine göre bu kağıtlarda yazılı paranın, maktu vergide, kağıtların mahiyetlerinin esas alınacağı, belli para teriminin kağıtların ihtiva ettiği veya bunlarda yazılı rakamların hasıl edeceği parayı ifade edeceği kurallarına yer verilmiştir. Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 19'uncu maddesinin birinci fıkrasında vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiye bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre; imzalanması ile damga vergisine tabi olan bir kağıdın, nispi oranda vergilendirilebilmesi için, ya kağıda bağlanan işlem bedelinin (kağıdın içerdiği meblağın) kağıtta açıkça belirtilmiş olması, ya da bu bedelin matematiksel olarak hesaplanmasına olanak sağlayan rakamların kağıtta yer almış bulunması gerekmektedir. 118 Olayda, vergisi uyuşmazlık konusu sözleşmede, iki parsel üzerinde 22x22 metre ebatlı 10'ar katlı iki blok yapımı işinin bedelinin, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belirlediği yapı birim maliyet fiyatları ile belirleneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmede yapımı taahhüt edilen iş, sözleşmede yer alan ebatlara göre m2 olarak belli olduğundan; anılan Bakanlıkça ilan edilen yapı birim maliyet fiyatlarının sözü edilen m2 ile çarpılması suretiyle sözleşmenin ihtiva ettiği bedelin hesaplanması olanaklıdır. Dolayısıyla, içerdiği matematiksel verilerden hareketle belli parayı içerdiği saptanan sözleşme nedeniyle nispi vergi hesaplaması olanağı bulunduğundan; işlemin iptali yolundaki mahkeme kararındaki gerekçeye katılma olanağı bulunmamaktadır. Ancak, inceleme elemanınca yapılan hesaplamada, inceleme tarihinde fiilen tespit edilen m2 esas alınmıştır. Oysa, vergiyi doğuran olay, hukuki durumun tekemmülü olan sözleşmenin imzalanması ile meydana geldiğinden, sözleşmede yazılı 22x22 rakamları yerine, inceleme elemanına ifade edilen m2'nin esas alınması suretiyle hesaplama yapılması, yukarıda sözü edilen hukuki duruma uygun görülmemiştir. Bu nedenle, açıklanan husus göz önüne alınarak yeniden verilmek üzere mahkeme kararının bozulmasına, Mahkemece, bozma karan üzerine yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 12.10.2004 gününde oybirliği ile karar verildi. 119 DanıĢtay 4.Daire Tarih : 13.12.2006 Esas No : 2006/4200 Karar No : 2006/2616 GVK Md.42,44 MAHSUPTA DÜġÜRENĠN VERGĠ DAĠRESĠNĠN TEBLĠĞĠNDEN SONRA BAġLAYACAĞI Stopaj yoluyla ödenen vergilerin kurumlar vergisinden mahsup edilemeyen kısmının, mükellefe bir yazı ile tebliğ edilerek, bir yıl içinde müracaatı halinde kendisine iade edileceği, bir yıl içinde müracaat etmemesi halinde alacağının düĢeceğinin bildirilmesi gerektiği, söz konusu yazının tebliğ edilmemesi halinde bir yıllık hak düĢürücü sürenin baĢlamayacağı. Ġstemin Özeti: Davacının 2000 ve 2001 yıllarında Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca yıllara sari inşaat işinden dolayı kesinti yoluyla ödediği ancak kurumlar vergisi beyannamesinde mahsup edemediği tutarı diğer vergi borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; dava dilekçesinde, mahsubu gereken miktarın beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde keyfiyetin mükellefe yazı ile bildirilmesi, yazının tebellüğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde müracaat edilmemesi halinde iade hakkının düşeceği, Vergi Dairesince bu konuda bir bildirimde bulunulmadığından 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığının ileri sürüldüğü, söz konusu düzenlemenin amacının, iade alacağının varlığının ve ne tutarda olduğunun mükellefçe bilinmesini sağlamak olduğu, davacı tarafından, 19.07.2002 günlü feragat ve mahsup dilekçelerinin verilmesiyle iadesi gereken miktarların ıttılaına girdiği, aradan üç yıl geçtikten sonra verilen dilekçeyle 06.04.2006 günü yürürlüğe giren 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde yapılan düzenleme ile mahsup yoluyla iadelerde inceleme ve teminat şartlarının kalktığı ileri sürülerek 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı iddiasına itibar edilemeyeceği, öte yandan, 120 iade alacağından feragatin söz konusu olmayacağı iddia edilmekte ise de, feragat hak sahibi tarafından tek taraflı olarak bu hakkından vazgeçmesi olup, bunu engelleyen yasal bir düzenleme bulunmadığı, ihtilafın ilgili olduğu dönemler itibarıyla yürürlükte bulunan mevzuata göre yıl içinde tevkif edilip, kurumlar vergisinden mahsup edilemeyen tutarın 2000 YTL ile % 30'unun teminat ve inceleme raporu aranmaksızın mahsuben iade edilebildiği, tamamının mahsup ve iadesi isteniyorsa inceleme yada teminat mektubu gerektiği, davacı tercihini kullanarak defter ve belgelerinin incelenmesini istemediği, teminat göstermediği ve buna göre işlem tesis edildiği, ihtilaflı dönem için 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'ne göre hak iddia edilmesi mümkün olmadığından mahsup isteminin reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Yıllara sari inşaat ve onarma işiyle uğraşan davacının 2000 ve 2001 yılların da kesinti yoluyla ödediği ancak kurumlar vergisi beyannamesinde mahsup edemediği tutarı, diğer vergi borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin 21.10.2005 günlü ve 39747 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "Kesilen Vergilerin Mahsubu" başlıklı 44. maddesinin birinci fıkrasında, beyannamede gösterilen kazançlardan bu kanuna ve Gelir Vergisi Kanunu'na göre tevkifan kesilmiş olan vergilerin beyanname üzerinden hesaplanan Kurumlar Vergisinden mahsup edileceği, ikinci fıkrasında, mahsubu gereken miktarın beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde, keyfiyetin vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirileceği, aradaki farkın mükellefin iş bu yazıyı tebellüğ tarihinden itibaren bir yıl içinde müracaatı halinde kendisine iade olunacağı, bir yıl içinde müracaat etmeyen mükelleflerin bu farktan doğan alacaklarının düşeceği düzenlenmiştir. 121 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca, birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde kâr veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilip, tamamı o yılın geliri sayılarak vergilendirilir. Biten işlerle ilgili olarak bu şekilde yapılan vergilendirmede söz konusu işler nedeniyle alınan istihkaklardan tevkif yoluyla kesilen vergiler, beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilerek, artan bir tutar kalması halinde, bu tutar, kurumlar vergisi mükelleflerine Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 44. maddesine hükümlerine göre red ve iade edilir. Bu düzenlemeye göre, mahsuptan dolayı alacak haklarının düşmesi için mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden fazla olması, fazlalığın Vergi Dairesince yazı ile mükellefe bildirilmesi ve yazılı bildirimden itibaren 1 yıl içinde başvuruda bulunulması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Dosyanın incelenmesinden, inşaat taahhüt faaliyeti ile uğraşan davacı şirketin yıllara sari inşaat işleri ile ilgili olarak 2000 ve 2001 yılları kurumlar vergi beyannamelerinde mahsup edilemeyen tutarlar 169 ve 233 no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğlerinde yapılan düzenlemeler dikkate alınarak diğer vergi borçlarına mahsubu istemiyle başvurduğu, bu başvurular üzerine idarece, alacakların % 30'unun mahsubunun yapıldığı kalan tutarlar için noksanlıkların tamamlanması ve teminat mektubu istendiği, bunun üzerine davacı tarafından 19.07.2004 günlü kayda giren dilekçeler ile 2000 ve 2001 yılları için alacaklarının % 30'unun inceleme yazısı beklenilmeden ve teminat aranılmadan vergi borçlarına mahsubunun istendiği, mah¬suplardan sonra kalan tutarların mahsup konusu yapılmayacağının belirtildiği ve en son 27.06.2005 günü kayda giren dilekçe ile 252 no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 169 no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin yürürlükten kaldırıldığı ve iade alacağının miktarına bakılmaksızın mahsup talebinin yerine getirilmesi gerektiğinden söz edilerek kalan alacağın diğer vergi borçlarına mahsubu için başvurulduğu ve davalı idarenin 21.10.2005 gün ve 39747 sayılı işlemi ile, iade taleplerine ilişkin işlemlerin başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırdığı, 252 no.lu Genel Tebliğ'in yürürlüğe girmesinden sonra vazgeçilen alacakların tekrar mahsup ve iadeye konu edilemeyeceği, inceleme raporuna göre 122 bu alacağın Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 44. maddede yer alan bir yıllık hak düşürücü süre içinde istenmediği gerekçesiyle başvurunun reddi üzerine bu işleme karşı dava açıldığı anlaşılmaktadır. Davalı idare tarafından, davacı şirketin 19.07.2002 tarihinde kayda giren 44718, 44719 sayılı dilekçelerle 2000 ve 2001 yıllarında beyanname üzerinden mahsup edilemeyen ve iade edilmeyen alacaklarını tekrar talep konusu yapılmayacağını taahhüt ederek, alacaklarından feragat ettikleri iddia edilmekte ise de, davacı şirketin ilgili yıllarda beyanname üzerinden mahsup edemediği bir alacağı bulunduğu ihtilafsız olup, bu alacağından sözü edilen bildirimler esas alınarak vazgeçtiğinin kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, 06.04.2004 gün ve 25425 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 169 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği yürürlükten kaldırılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla halen alacağı bulunan davacının bu tebliğe göre talebinin yerine getirilmesinde yasal bir engel yoktur. Diğer yandan, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 44. maddede ki düzenleme dikkate alındığında davalı idare tarafından ileri sürülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin başlaması için, beyannamenin verildiği tarihten itibaren mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden fazla olması durumunda vergi idaresi tarafından yükümlüye bir bildirimde bulunulması gerekmektedir. Ancak dosyada davacı şirkete bu tür bir bildirim yapıldığına dair bir belge bulunmadığından 1 yıllık hak düşürücü sürenin davacı için başladığı ve bittiğini söylemek mümkün değildir. Bu durumda, davacının mahsup isteminin reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi. 123 YARGI KARARLARI DANIġTAY 4.DAĠRE Tarih : 22.02.2007 Esas No : 2006/1865 Karar NO : 2007/485 5422 KVK Md.15,17 ÖRTÜLÜ KAZANÇLA EMSAL ZORUNLULUĞU Aynı alanda faaliyet gösteren müesseseler nezdinde hiçbir emsal araĢtırması yapılmadan, serbest bölgede faaliyet gösteren kardeĢ firmaya satılan malların, kısa süre sonra kardeĢ firma tarafından % 75 fazla fiyatla yurt dıĢına satılması gerekçesiyle örtülü kazanç iddiasıyla matrah farkı bulunamayacağı. Ġstemin Özeti: Davacı şirket adına, 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu re'sen kurumlar vergisi, geçici vergi salınmış fon payı hesaplanıp, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Vergi Mahkemesinin kararıyla; 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 1. bendinde; şirketin kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat ve bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım, satım, imalat inşaat muamelelerinde ve hizmet ilişkilerinde bulunması halinde kazancın tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı, aynı Yasa'nın 15. maddesinin 3. bendinde ise, sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü kazançların kurum kazancının tespitinde indirilemeyeceğinin açıklandığı, 2002 yılı defter ve belgeleri serbest bölgeler ile yapılan işlemler yönünden sınırlı olarak incelenen davacı şirketin, ilgili dönemde Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren ve ortakları aynı zamanda davacı şirketin ortağı olan Eksim Dış Ticaret Limited Şirketi'ne ihraç edilen malların, anılan şirket tarafından aynı gün 124 veya birkaç gün içerisinde alış fiyatının çok üstünde fiyatlarla yurt dışındaki müşterilere satıldığı, (...) Dış Ticaret Limited Şirketinin üretim ruhsatının bulunmadığı ve sadece alım satım faaliyetinde bulunduğu dolayısıyla aldığı malları aynen sattığı ve malın değerini artırıcı bir işlem yapmadığı, inceleme elemanı tarafından kardeş firma olarak anılan (...) Dış Ticaret limited şirketinin hiçbir üretim yapmadan, malın değerini artırıcı hiçbir faaliyette bulunmadan aldığı malı aynen satmak suretiyle elde ettiği kazancın 230.372.72 Amerikan Doları olduğu ve buna göre karlılık oranının %73, 24 olduğu tespit edilerek, Ege Serbest Bölgesinde faaliyette bulunan kardeş firmanın, 2002 yılındaki mevzuata göre serbest bölgede vergi mevzuatının uygulanmaması nedeniyle elde ettiği kazanç üzerinden kurumlar vergisi ödemediği, mükellef kurumun ihraç konusu malları kendisinin yurt dışındaki müşterilere satması halinde söz konusu mallarla ilgili satış hasılatının 230.372.72 dolar artacağı, mükellef kurumun ortaklarının Ege Serbest Bölgesinde bir şirket kurarak emsaline göre düşük bedeller üzerinden bu şirkete satış yapmak suretiyle serbest bölgedeki kardeş firmaya transfer edilen kazanç kadar kurumlar vergisi matrahının azalttığından söz edilerek ilgili yılda davacı şirket tarafından 353.320.278.830 Liranın örtülü olarak dağıtıldığı kabul edilerek matrah farkı bulunduğu, yukarıda anılan Yasa hükmü gereğince şirketler tarafından örtülü kazanç dağıtımı yapıldığından söz edebilmek için sermaye şirketlerinin maddede sayılan gerçek ve tüzel kişilerle olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım satım ilişkilerinde bulunduğunun tespit edilmiş olmasının gerektiği, olayda davacı şirketin, serbest bölgede faaliyet gösteren kardeş firmaya sattığı malların kısa bir süre sonra bu firma tarafından ortalama % 75 oranında fazla fiyatla yurt dışına satılması nedeniyle örtülü kazanç dağıtımının var olduğundan bahisle tarhiyat yapılmışsa da, davacı şirketle aynı alanda faaliyet gösteren müesseseler nezdinde hiç bir emsal araştırması yapılmadığından ve sırf söz konusu malların davacı şirket tarafından kardeş firmaya satıldığı fiyatla, bu firma tarafından yurt dışındaki firmalara satıldığı fiyat arasında kıyaslama yapılması örtülü kazanç dağıtımının var olduğunu tespit için yeterli bulunmadığından, yapılan tarhiyatta yasal isabet görülmediği gerekçesiyle vergi, fon payı ve cezanın 125 kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı idare tarhiyatın yasaya uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesinin kararının onanmasına oyçokluğuyla karar verildi (*). (*) KARŞI OY: Davacı şirketin, serbest bölgede faaliyet gösteren ortaklarının ortak olduğu şirkete sattığı malların bu firma tarafından ortalama % 75 fazla bir fiyatla yurt dışına satılmış olması nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığı ileri sürülerek yapılan tarhiyatı kaldıran Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 1. bendinde; şirketin kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat ve bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım, satım, imalat inşaat muamelelerinde ve hizmet ilişkilerinde bulunması halinde kazancın tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı, aynı Yasa'nın 15. maddesinin 3. bendinde ise, sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü kazançların kurum kazancının tespitinde indirilemeyeceğinin açıklandığı, davacının Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren ve ortakları aynı zamanda davacı şirketin ortağı olan Eksim Dış Ticaret Limited Şirketi'ne sattığı, malların bu şirket tarafından alış fiyatının çok üstünde fiyatlarla yurt dışındaki müşterilere satıldığı ve karlılık oranının %73,24 olduğu, mükellef kurumun ihraç konusu malları kendisinin yurt dışındaki müşterilere satması halinde söz konusu mallarla ilgili satış hasılatının daha yüksek olacağı bu durumda da davacı şirketin ortaklarının kurduğu şirkete düşük fiyatla satış yapılarak bu firmaya aktarılan kazanç kadar matrah azaltılmış olup yapılan tarhiyat yasaya uygun görüldüğünden temyiz isteminin kabulüyle mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara karşıyım. 126 DANIġTAY 4.DAĠRE Tarih : 06.02.2007 Esas No : 2006/1969 Karar No : 2007/198 5422 Sk.Md.15,17 ÖRTÜLÜ KAZANÇTA EMSAL ARAġTIRMA ZORUNLULUĞU Aynı türden organizasyon içeren iĢletmeler bazında yapılacak araĢtırmalarla elde edilecek veriler dikkate alınmak suretiyle emsal araĢtırması yapılarak örtülü kazanç dağıtımının bulunup, bulunmadığının tespiti gerektiği. Ġstemin Özeti: 2002 yılı işlemleri incelenen davacı adına, inceleme raporuna dayanılarak re'sen gelir (stopaj) vergisi salınmış, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Vergi Mahkemesi'nin kararıyla; 2002 yılı işlemleri serbest bölgelerde yapmış olduğu işlemlerle ilgili olarak incelenen davacı hakkında düzenlenen raporda; yükümlünün Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren ortakları aynı olan (...) Dış Ticaret Limited Şirketi'ne emsaline göre düşük fiyatlarla mal sattığı, anılan şirketin satın aldığı malları herhangi bir üretim sürecinden geçirmeden aynı gün yüksek fiyatla yurt dışına ihraç ettiği tespitlerine yer verilerek davacının bu suretle örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu ileri sürülerek matrah farkı tespit edildiği, ancak beyan edilen dönem zararı ile yararlanılan yatırım indirimi dikkate alındığında beyanı gereken kurumlar vergisi matrahı kalmadığı, bu dönemde tespit edilen matrah farkına göre yararlandırılan yatırım indirimi tutarı üzerinden gelir (stopaj) vergisi tarhiyatı, örtülü kazanç dağıtımından söz edilebilmesi için alım, satım işleminin emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak yapılması gerektiği, davacı tarafından serbest bölgede faaliyet gösteren (...) Dış Ticaret Limited Şirketine satılan malların emsaline göre düşük bedelle satıldığına ilişkin tespitin, inceleme elemanının, bir malın itiraz edilemeyecek emsalinin yine o malın kendisi olduğu kanaati ile (...) Dış Ticaret Limited Şirketi tarafından söz konusu malın aynı gün %41 fazla bir fiyatla ihraç 127 edilmiş olmasına dayandırıldığı, aynı türden organizasyonu içeren işletmeler bazında yapılacak araştırmalarla elde edilecek veriler dikkate alınmak suretiyle emsal araştırması yapılarak örtülü kazanç dağıtımının bulunup bulunmadığının tespiti gerekirken, satışa taraf olan firmanın uyguladığı satış fiyatının esas alınması suretiyle sonuca varılmasında isabet görülmediği gibi, dosya içeriğinden, davacı tarafından (...) Dış Ticaret Limited Şirketine yapılan satışlardan başka diğer firmalara yapılan benzer nitelikteki emtia satışında uygulanan birim satış fiyatının emsaline göre göze çarpacak derecede düşük olmadığının anlaşılması karşısında örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle salınan vergi ve kesilen cezaların kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı idare, inceleme raporuna dayalı olarak yapılan tarhiyatın yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin reddine Vergi Mahkemesi'nin kararının onanmasına oyçokluğuyla karar verildi (**). KARġI OY: 2002 yılı işlemleri incelenen davacı adına, inceleme raporuna dayanılarak, serbest bölgede faaliyet gösteren ve ortakları aynı olan (...) Dış Ticaret Limited Şirketi'ne emsaline göre düşük fiyatlarla mal satmak suretiyle örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu ileri sürülerek tespit edilen matrah farkına göre yararlandırılan yatırım indirimi tutarı üzerinden salınan gelir (stopaj) vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasını kaldıran Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 1. fıkrasında, şirketin kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı, vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük faiz ve komisyonlarla ödünç para alınıp verilmesi halinde kazancın tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı, aynı Kanun'un 15. maddesinin 1. fıkrasının 3 numaralı bendinde de, sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü kazançların kurum kazancının tespitinde indirim olarak kabul edilmeyeceği hükümlerine yer verilmiştir. 128 DanıĢtay 4.Daire Tarih : 15.02.2007 Esas No : 2006/2709 Karar No : 2007/395 5422 KVK Md.17 ÖRTÜLÜ KAZANÇ ĠDDĠASI ĠÇĠN EMSAL ARAġTIRMASI GEREKTĠĞĠ Örtülü kazanç dağıtımından söz edilebilmesi için alım, satım iĢlemlerinin emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düĢük fiyat veya bedeller üzerinden yapıldığının, emsal araĢtırması yapılarak ortaya konması gerektiği. istemin Özeti: 2003 yılı işlemleri incelenen davacı adına, inceleme raporuna dayanılarak re'sen kurumlar vergisi salınmış, vergi aslı ve aslı aranmayan geçici vergi için vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Vergi Mahkemesi kararıyla; 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendinde, şirketin kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler, idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım, satım, imalat, inşaat muamelelerinde ve hizmet ilişkilerinde bulunması, 3. bendinde, şirketin 1 numaralı fıkrada yazılı kimselerle olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük faiz ve komisyonlarla ödünç para alması veya vermesi halinde, kazancın tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı hükmüne yer verildiği, 2003 yılı işlemleri serbest bölgelerde yapmış olduğu işlemlerle ilgili olarak incelenen davacı hakkında düzenlenen raporda; yükümlünün Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren ortakları aynı olan (...) Dış Ticaret Limited Şirketi'ne emsaline göre düşük fiyatlarla mal sattığı, anılan şirketin satın aldığı malları herhangi bir üretim sürecinden geçirmeden aynı gün yüksek fiyatla yurt dışına ihraç ettiği tespitlerine yer verilerek davacının 129 bu suretle örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu ileri sürülerek tespit edilen matrah farkı üzerinden tarhiyat yapıldığı, örtülü kazanç dağıtımından söz edilebilmesi için alım, satım işleminin emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak yapılması gerektiği, davacı tarafından serbest bölgede faaliyet gösteren (...) Dış Ticaret Limited Şirketine satılan malların emsaline göre düşük bedelle satıldığına ilişkin tespitin, inceleme elemanının, bir malın itiraz edilemeyecek emsalinin yine o malın kendisi olduğu kanaati ile (...) Dış Ticaret Limited Şirketi tarafından söz konusu malın aynı gün %51 fazla bir fiyatla ihraç edilmiş olmasına dayandırıldığı, aynı türden organizasyonu içeren işletmeler bazında yapılacak araştırmalarla elde edilecek veriler dikkate alınmak suretiyle emsal araştırması yapılarak örtülü kazanç dağıtımının bulunup bulunmadığının tespiti gerekirken, satışa taraf olan firmanın uyguladığı satış fiyatının esas alınması suretiyle sonuca varılmasında isabet görülmediği gibi, dosya içeriğindin, davacı tarafından (...) Dış Ticaret Limited Şirketine yapılan satışlardan başka diğer firmalara yapılan benzer nitelikteki emtia satışında uygulanan birim satış fiyatının emsaline göre göze çarpacak derecede düşük olmadığının anlaşılması karşısında örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle salınan vergi ve kesilen cezaların kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı İdare, inceleme raporuna dayalı olarak yapılan tarhiyatın yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesinin kararının onanmasına oybirliğiyle karar verildi. 130 SEÇĠLMĠġ BĠRKAÇ GÜZEL YAZI VE ġĠĠR ĠĢlerim çok. BaĢka hiçbir Ģeye bakamıyorum." Can DÜNDAR Bu lafı bir kişiden daha duyarsam, büyük ihtimalle katil olacağım. Mailime iki satır bile cevap yazmayanlar "çok yoğun"; bir şey anlatmak için söz verip haftalarca sesi çıkmayanlar "çok yoğun"; benden başka herkes ama herkes çok yoğun. "Aaa tabii; onun için konuşmak kolay. Evde oturup yazıyor sadece.Çalışmaktan haberi yok." İstesem ben de "çok yoğun" olabilirim. "Bugün şunu yetiştirmem lazım; yarın şuraya gidip yazı konusu bulmam lazım, birkaç ay içinde romanımı bitirme planım var, sarkmaması lazım, o lazım, bu lazım..." Hayatı boşvermek istedikten sonra "yoğun" olmaktan kolay mazeret yok ki. Hatta sadece yemek pişirip, alışverişe çıkıp, dizi izleyip yaşayarak da "yoğun" olabilirsiniz. "Sinemaya gidemem ki, bugün temizlik yapacağım." E yapma. "Ay seni arayacaktım, hep aklımdasın ama işlerden başımı kaldıramıyorum ki..." Kâinatın en saçma ve zekâ özürlü mazereti. Yani "kafama uçan daire düştü, hastanedeydim" deseniz daha inandırıcı olur. Normalde hiç kimse hayatının 24 saatini çalışarak geçirmez. En azından yemek yemek, uyumak ve tuvalete gitmek için ara vermeniz gerekir. Ve bu aralarda sevdiğiniz insanlarla en azından telefonda konuşabilirsiniz, değil mi? Ben bir insana vakit ayırmamanın mazereti olarak "çok çalışıyorum"u kesinlikle kabul etmiyorum. 131 Eğer biriyle aylarca görüşmüyor ve "işlerim var, ondan" diyorsanız, bunun iki anlamı vardır: a) Ben aynı anda iki işi yapamam. Doğal olarak çalışırken araya kimseyi katamam. Merdiven çıkarken çiklet de çiğneyemem. Hayatım allak bullaktır. Zaman nasıl değerlendirilir bilmiyorum. b) Seninle görüşmek istemiyorum. c) Ciddi anlamda işlerim yüzünden görüşemediğimizi sanıyorum. Bu mazerete gerçekten inanmışım. Kimi kandırıyorum ki? (Son şıkkı kabul edecek babayiğit pek bulunmaz.) Ve hiç kimse beni birinci şıkka inandıramaz. Çünkü biriyle görüşmek isterseniz, mutlaka vakit ayırırsınız. Bu aralar üst üste birkaç kişiyle bu "çok çalışıyorum da; başka bir şeye bakamıyorum" muhabbetini yaşadım; konuya o yüzden taktım. Bir insandan örnek vereceğim. Şu an için kendimi örnek veremem çünkü "evde çalışan yazar" olduğum için kimsenin beni iş konusunda ciddiye aldığı yok. Neyse canım, bana ne? Ben yazıyor muyum? Yazıyorum. Paramı alıyor muyum? Alıyorum. Gerisi beni hiç ilgilendirmiyor. Ama şunu da belirtmem gerek. Öğrencilik hayatım boyunca hiçbir zaman derslerin, sınavların, çalışmaların, zevklerimin önüne geçmesine izin vermedim. Benim için okul her zaman ikinci plandaydı. Eğer çok sevdiğim bir film oynuyorsa, yarınki sınava çalışmayı birkaç saat sonrasına erteledim ve filmi izledim; canım ertesi günü ödev yetiştirmeye oturmadan önce gezmek istediyse çıkıp gezdim; ders çalışmayı planladığım gece bir arkadaşım "haydi sinemaya gidelim" dediyse herşeyi olduğu gibi bırakıp sinemaya gittim. Çünkü benim için "sevdiğim insanlar" ve "kendime vakit ayırdığım hayatım" herşeyden önemliydi. Hayatımda hiç kimseyi "çalışmam gerek" diye geri çevirmedim. 132 Bir arkadaşa "hayır, eve gideceğim" dediysem, bu o anda eve gitmek istememden başka bir sebebe asla dayanmadı. En önemli işin başında da olsam, bir dostum "seninle konuşmaya ihtiyacım var" dediğinde ben tüm işleri bırakırım. Çünkü hiçbir şey, çevrenizdeki sevgi ve sahip olduğunuz yüreklerden daha önemli olamaz. Hayat kısacık, acayip bir şey. Hırslarla, kıskançlıklarla ve eşek gibi çalışmakla bitirilemeyecek kadar da değerli. Elbette boş boş oturun demiyorum. Çünkü hayat aynı şekilde, boş boş oturulmayacak kadar da değerli. Ama iş dediğiniz şey, sevdiklerinizle, kendinizle, hobilerinizle geçireceğiniz zamanın tamamını çalıyorsa, inanın bunda büyük bir terslik vardır. Kendini çalışmaya ciddi bir biçimde adayan ve sevdiklerine zaman ayıramayacak kadar işlerine gömülmeyi kendi özgür iradesiyle seçen kişiler de var tabii. Ben böylelerinin asla evlenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ve bu, kesinlikle tahammül edebileceğim bir kişilik tarzı değil. Neyse, geçeyim örnek kişime: Ben ortaokul hayatım boyunca Soma'da yaşadım. (Oradaki hayatım da alemdi aslında. Bir ara onu da yazayım...) Anlatacağım kişi, bir arkadaşımın babası. (Ailecek de görüşüyorduk; aynı apartmandaydık.) Adam her sabah en geç altıda işe gitmek zorundaydı. (Mühendisti galiba. Maden ocaklarına çıkıp oradaki işleri yürütüyordu.) Yani haftanın beş günü, ciddi anlamda "sabahın körü" diyebileceğiniz bir saatte işinin başında olmalıydı. Bu durumda erkenden yattığını ve hafta içi başka hiçbir şeye vakit ayıramadığını düşünürsünüz, değil mi? En azından benim hayatımdaki "yoğun insanlar" için bu çalışma tarzı "işe git, eve gel, yemek ye, uyu, işe git, eve gel, yemek ye, uyu" düzenini gerektiriyor. Ve hafta sonları da "hafta içinin yorgunluğunu bir türlü atamıyorum" diye evde yatarak geçirilirdi. Aşırı yoğun çalışma temposu yüzünden bunlara laf da söylenmezdi. Çünkü "çok çalışıyorum, görmüyor musun?" demeleriyle, her türlü tartışma anında biterdi. Peki arkadaşımın babası böyle mi yaşıyordu? Büyük harflerle cevap veriyorum: 133 HAYIR, ASLA... Akşam eve döndüğünde sosyal hayatı başlardı. Yemek bazen evde, bazen bizim de dahil olduğumuz dost topluluğuyla beraber dışarıda yenirdi. Sonra mutlaka birinin evinde toplanılır; eğlence gırla giderdi. Bu adam işinin dışındaki tüm vaktini sevdikleriyle geçirir ve karısına asla yalnızlık hissettirmezdi. Hemen hemen her hafta sonu mutlaka ya Dikili'ye ya da Aliağa'ya yemeğe giderdik. Asıl çarpıcı örneğimi daha vermedim. Haftanın her günü sabah altıda işte olan ve akşam hava kararınca eve gelen bu adam, (bazen cumartesileri de çalışıyordu galiba) evlilik yıldönümünde karısını Soma'ya iki saat uzaklıkta olan İzmir'e götürdü. Hayır, hafta sonu değil. BÜTÜN GÜN çalıştığı bir günün akşamında eğlenmek için gittiler ve gece yarısını geçe döndüler. Ertesi gün de bu adam tekrar sabahın köründe işine gitti!!! Hiç kimse bana hiçbir şey için "çok meşgulüm, çok yoğunum, vaktim yok da ondan" gibi bir mazeret sunmasın. Ben inanmıyorum. Eğer biri beni aramıyorsa, aramak istemediği içindir. Eğer benimle görüşmüyorsa, görüşmek istemediği içindir. Ben başka HİÇBİR mazereti kabul etmiyorum. Son örneğimin ardından bu yazıyı bitirebilirdi m. Çünkü gerçekten başka hiçbir lafa gerek yok. Vakit ayırmak istersen, istediğin herşeye ve herkese vakit ayırabilirsin. Ama müsaadenizle ben bu konuyla ilgili söylenmiş ve gerçekten çok hoşuma giden sözlerden de bir demet sunmak istiyorum. Bunları herkesin çerçeveleterek duvarına asması gerek. "İşim var, vaktim yok" diye saçmalamaya ve daha da korkuncu bu saçmalığa kendimiz de inanmaya başlarsak acilen okuyup kendimize geliriz: -İşinizin çok önemli olduğunu düşünüyorsanız, bu sinirlerinizin ciddi biçimde bozulduğunun en açık göstergesidir. (Bertrand Russell) 134 -Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektedir.(Edward Newton) -Bitap bırakan günlük yaşam, ancak bir aptalın karşılaşabileceği bir hayat krizidir. (Anton Çehov) -Eğer boş zamanınız yoksa, ruhunuzu kaybediyorsunuz demektir. (L. P.Smith) -Kalitenizin ölçüsü, boş zamanlarınızda ne yaptığınızdır. Medeniyetlerin kalitesi de insanlara sağladığı boş zaman ve bunun kalitesi ile ölçülür.(Irwin Edman) -Babam bana çalışmayı, fakat işin esiri olmamayı öğretti. Şimdi okumanın, hikaye anlatmanın, şakalaşmanın, konuşmanın ve gülmenin iş kadar; hatta ondan da önemli olduğunu biliyorum. (Abraham Lincoln) -Boş zamanı iyi değerlendirmek, çok ciddi bir sorumluluktur. (William Russell) VE BENİM FAVORİM: "Yeterli zamanım yok deme. Büyük insanların da günleri 24 saattir..." 135 YENĠLENMEK Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır.70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40'a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır: Ya ölümü seçecektir, Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz. 136 ÖZLEDĠM SENĠ.. Can YÜCEL özledim seni... ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. beynimi uyuşturuyor özlemin... çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum Yokluğun, Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp mütemadiyen bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları akşamları her işi bir kenara koyup seninle baş başa konuşmaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü.. Nasılda serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken Gitmeni asla istemediğim halde buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları söylemeden "git artık" demek "beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana nede zor seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek... 137 BĠRAZ DA GÜLELĠM OYUN iş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; -"Bu çocuk var ya,dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir: -"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: -"Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek: -"Gördün mü? Sana söylemiştim." der.Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir: -Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!" 138 TEMEL VE TÜP GEÇĠT Mısır hükümeti Kızıldeniz'in altına tüp geçit yaptırmak için ihale açar. ihaleye ingiltere'den, Amerika'dan, Japonya'dan birer firma ve Türkiye'den de Temelin firması olmak üzere dört firma katılır. Firmaları teker teker mülakata çağırırlar ve teknik bilgi isterler, ingiliz Firması: Biz iki taraftan da eşzamanlı olarak tüneli kazmaya başlarız ve denizin altında tam ortada buluşuruz. Tüneller arasında maksimum 1 metre fark olur, 30 metre enindeki tünelde de 1 metreyi rahatlıkla düzeltiriz, derler. Amerikan Firması: Biz de iki taraftan kazmaya başlarız ve tam ortada buluşuruz. Maksimum 50cm fark olur. derler. Japon Firması: Biz iki taraftan kazmaya başlarız ve tam ortada buluşuruz. Maksimum 20cm fark olur. derler. Sıra bizim Temel'e gelir. Temel: Biz de iki taraftan kazmaya başlarız. Ortada buluştuk buluştuk, buluşamadık iki tüneliniz olur. der!!! 139 Fıkra Bir Hıristiyan kasabasında görevli papaz günah çıkarmaya gelenlere vaaz verirken, bundan sonra bana günah çıkarmaya geldiğinizde aldattım kelimesini kullanmayın bundan çok bıktım onun yerine (düştüm) diye söyleyin demiş, gel zaman git zaman papaz emekli olmuş onun yerine genç bir papaz gelmiş ama her şeyden habersiz, yine günah çıkartmaya gelenler papaz efendi dün düştüm , gecen hafta düştüm, aradan bir ay geçmiş genç papaz artık valiye gitmenin zamanı geldi düşen düşene demiş,ve valinin yanına gitmiş.Vali bey su yolları bir kontrol etseniz düsen düşene, tabiki vali bey düşmenin hangi anlama geldiğini bildiği için kahkaha ile güler, papaz sinirlenir ve vali bey ne gülüyorsunuz daha dün karınız geldi üç defa düştüğünü söyledi demiş… 140 EYLÜLDE TADLAR ALAÇATI Kalabalıktan sonra huzur Alaçatı yazın en popüler mekanlarından biri. Eylülde okulların açılmasından sonra bu güzel Ege kasabası, sakin bir beldeye dönüĢüyor. Arnavut kaldırımlı sokaklar, cumbalı taĢ binalar, yel değirmenleri ve rüzgar güllerinin tadını çıkarmak için eylülden iyi zaman bulunamaz. Tarihi dokusu talana uğramamıĢ bu kasabada Ege yemeklerinin tadını da çıkarabilirsiniz. Örneğin ev yemeği için ġiĢarka’ya, romantik bir yemek için Tuval Restoran’a, Ege lezzetleri için Selanik göçmeni bir ailenin iĢlettiği tipik bir Alaçatı evinde bulunan Yıldız Restoran’a uğrayabilirsiniz. Üstelik eylül ayında deniz hálá sıcak, hava ise yaz ortasındaki kadar boğucu olmadığından denizin tadını da çıkarmak mümkün. 141 AMASRA Sahil yürüyüĢü Karadeniz’e doğru uzanmıĢ yarımada ve adalarıyla Amasra insana eylülde gel dedirtiyor. Günbatımında sahilde yürümek, akĢam balık ve salatadan oluĢan bir sofraya oturmak için senenin en güzel zamanı. Bir ev pansiyonunda kalınabilir. Bu pansiyonlarda televizyon dahil tüm ev araç ve gereçleri mevcut. Ġsterseniz mutfağı kullanıp yemeğinizi kendiniz de piĢirebilirsiniz. Bir de balık ziyafeti çekmelisiniz. Çok balık restoranı var Amasra’da, Canlı Balık içlerinde en ünlüsü. Liman manzaralı, küçük lokantanın balığı gibi salatası da ünlü Yat ve yelken turizmi için de elveriĢli olan Amasra’da çeĢitli doğa yürüyüĢü parkurlarını takip ederek harika manzaralar görebilirsiniz. 142 BOZCAADA Bağbozumu Ģenlikleri için Bozcaada’yı eylülde özel kılan 7-8 Eylül’deki bağbozumu Ģenlikleri. Festivalde herkes traktörlere binip iĢçilerle beraber bağlara giderek üzüm toplamanın inceliklerini öğreniyor. Ada Ģarapçılarının stantlarında Ģaraplar tadılıyor. Kalede konserler veriliyor. Ayrıca iki yarıĢma düzenleniyor. Birinde adanın üzüm güzeli diğerinde en iyi çavuĢ üzümü seçiliyor. ġenliklerden sonra sahilde bir balıkçı lokantasında balık mönülü, Ege otlu güzel bir akĢam yemeği yemek, kıyıdaki barların minderlerine yayılarak ay ıĢığını seyretmek veya hareketli müzik eĢliğinde dans etmek gibi seçenekler de var. Kısacası ada, bir jüri üyemizin söylediği gibi eylülde gerçek bir Egeli ada olur çıkar. 143 KAPADOKYA Peri bacalarında günbatımı Eylül ayının insanı çektiği yerlerin baĢını Kapadokya çekiyor çünkü sonbahara özgü renkler, peri bacaları ile birleĢerek harika manzaralar oluĢturuyor. Sabah serinliğinde balonla tur atarak baĢka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bu coğrafyayı kuĢ bakıĢı seyretmek, hayattan alınabilecek nadir zevklerden biri. Sadece bu da değil. Kızıl Çukur’da yürüyüĢ yapmak, güneĢin batıĢını seyretmek, eski bir Rum mahallesi olan Sinasos ya da Ģimdiki adıyla MustafapaĢa’da bir yemek yiyip, aralarında Asmalı Konak dizisinin çekildiği Old Greek House’un da bulunduğu tarihi taĢ evleri görmek de bu gezinin güzel anlarından biri olabilir. (Old Greek House aynı zamanda bir otel. Ev yemekleri çok lezzetli. 144 ĠSTANBUL BOĞAZI ANADOLU YAKASI Asude bir sonbahar Ġstanbul’da yaĢayan milyonlarca insanın eylülde bir kaçamak yapması için uzaklara gitmesine gerek yok. Boğazın Anadolu Yakası’nda biraz gezin, yeter. Anadolu yakasında sahil Ģeridinde uzun yürüyüĢler yapmak, sabah Çengelköy’de simit ve çayla kahvaltı etmek, Kanlıca iskelesi civarında oturup bir Ģeyler içmek, Kandilli’de Suna’nın Yeri’nde balık keyfi yapmak insana gürültülü bir kentte yaĢadığını unutturabilir. Kandilli’de vapur iskelesinin hemen yanındaki Suna’nın Yeri taze balıkları, kalamarı, sakin ortamıyla pahalı balıkçılara fark atabilecek bir mekan. Ne çok lüks, ne çok salaĢ. Fiyatlar, kiĢi baĢı 40-50 YTL arası. 145 KONYA Mevláná’nın 800. yıldönümü Mevlana’nın kenti Konya, eylül sonunda mistik bir seyahat adresi. Kent, onun öldüğü 17 Aralık’ta (1273) ġeb-i Arus (düğün günü) törenleri nedeniyle dünyanın dört bir yerinden gelen insanlarla dolup taĢar. Mevlana’nın doğum gününün ise 30 Eylül 1207 olduğu düĢünülür. Bu yıl 30 Eylül’de Mevlana’nın doğumunun 800. yılı, bütün dünyada kutlanıyor. Tabii Konya da bu kutlamalara katılıyor. O nedenle 30 Eylül, Konya’da olmak için ideal bir tarih. ġehirde pek çok etkinlik düzenlenecek; aralarında en muhteĢemi, 300 semazenin Atatürk Stadyumu’nda yapacağı sema gösterisi olacak. 146 YUSUFELİ Barhal Köyü’nü ziyaret Eylülün insanı çağırdığı 10 yeri belirlerken jüri üyelerinin büyük çoğunluğu "Mutlaka Karadeniz olmalı bu listede" dedi çünkü eylül Karadeniz’de havanın açık olduğu güzel bir zaman. Artvin’in Yusufeli ilçesi, Karadeniz’in doğal güzelliklerini görmek isteyenler için harika bir durak. Çoruh Nehri ile Barhal Çayı’nın kesiĢtiği noktada kurulan ilçe, doğa fotoğrafları çekmek, rafting yapmak isteyenler için ideal. Su seviyesi azaldığından amatör raftingciler eylül ayını tercih ediyor. 15-20 Eylül arası en uygun zaman. Barhal’da pansiyonlarda kalınabiliyor. Yusufeli’ne gelmiĢken yapılması gerekenlerin baĢında zaten Barhal Köyü’ne gitmek ve köyün ünlü kilisesini görmek geliyor. 147 YMM’LERĠN 2007 YILINDA DĠKKATE ALACAĞI HADLER KONU DAYANAĞI HADLER -SM ve SMM‟lerin 4 Nolu 37 -Net Satış:7.102.000.-YTL imzalayacağı Nolu SMM beyannameler için Tebliği -Aktif Top:3.551.000.-YTL sınır -Tam tasdik 31 ve 37 3.551.000.-YTL (Eski sözleşmesi Nolu YMM Dönemler Dahil) yapılmadan ihracatta Tebliği KDV iadesi rapor yazma sınırı -İndirimli orana tabi 31 ve 37 465.000.-YTL mallarda tam tasdik Nolu YMM sözleşmesi Tebliği yapılmadan rapor yazma sınırı -Yolcu beraberinde 31 ve 37 60.000.-YTL (Dış Ticaret satışta (ihraç) YMM Nolu YMM Şirketleri Hariç ) raporu ile alınabilecek Tebliği iade sınırı -KDV iadesine karşıt 29 ve 37 -Fatura Başına: inceleme sınır Nolu YMM 13.000.-YTL tebliği -Bir Mükellefin Aylık Alışlar Toplamı: 39.000.-YTL -Stopaj İadesi 29 ve 37 139.000 -YTL Nolu YMM Tebliği Yatırım İndirim 35 ve 37 Yatırım Harcaması Tutarı Raporu Nolu YMM 250.000.-YTL‟nin Üzerinde ise Yazmada Harcama Tebliği rapor düzenlenecek Tutarı -Kurumlar Vergisi 32 ve 37 130.000.-YTL İstisnaları Nolu YMM Tebliği -Tek Düzene göre ek 10 Nolu -Aktif Toplamı: 7.415.800.mali tablo düzenleme Muhasebe YTL alt sınırı Sistemi Uygulama -Net Satış Tutarı: 16.479.500 Tebliği YTL -7/A Seçeneğine göre 10 Nolu -Aktif Toplamı: muhasebesini tutacak Muhasebe 1.235.000-YTL olanlar Sistemi -Net Satış Tutarı: Uygulama 2.472.000.-YTL Tebliği 148