Dergiyi Görüntüle - İzmir Yeminli Mali Müşavirler Odası

advertisement
AYIN MAKALESĠ
Ünal AYDIN
Oda BaĢkanı
2000-2005 YILLARINDA TOPLANAN VERGĠLER
VE SARF ALANLARI
Hangi ülkede olursa olsun vergi verenler açısından "ödenen
vergiler nereye harcanıyor?" sorusu, vergi verme davranışını
belirleyen en temel konuların başında gelmektedir.
Artık günümüzde vergilerin toplanılmasından çok etkin ve
verimli bir şekilde harcanması toplumların gündeminde önem
kazanmaktadır. Mükelleflerin kişisel tüketimlerinden ya da
yatırımlarından alınarak devlete vergi olarak aktarılan
kaynakların etkin kullanılması da devlete düşen önemli
sorumluluklardan birisidir.
Gelişen demokrasi anlayışı ve küreselleşme, devletin
yaptığı harcamalarda şeffaf olmasını, bunları kamuoyunun
bilgisine sunması bir başka ifade ile hesap vermesini zorunlu
hale getirmiştir. Bu anlayışla GİB 2000-2005 yılları arasında
toplanan vergilerin hangi alanlarda kullanıldığı, bu dönemlerde
vatandaşlardan toplanan vergilerin verimliliğinde sağlanan
etkinlik ve harcama kalemlerinin yıllar itibariyle dağılımı
konularında vatandaşları bilgilendirmek amacıyla bir bülten
yayınlanmıştır. Bu yazının ilk bölümü bu bültenden
özetlenmiştir.
Bütçede yer alan gelirler vergi gelirleri ile vergi dışı
gelirlerden oluşmaktadır.
Ülkemizde 2000-2005 dönemi içinde merkezi yönetim
bütçe gelir toplamı kısmında toplanan vergi gelirlerinin ve vergi
dışı diğer gelirlerin bütçe gelir toplamı içindeki payları şöyledir.
1
Kamu gelirlerimizin % 80 gibi büyük bir bölümü tahsil
edilen vergilerden oluşmakta iken vergi dışı diğer gelirlerin
toplam gelir içindeki payının çok küçük bir oranda gerçekleştiği
yukarıda görülmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse vergiler,
devlet denilen büyük sistemin en temel kaynağıdır.
Kamu gelirlerinin Gayri Safi Milli Hâsılaya oranı bize toplam
vergi yükünü verir. Bir ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmişlik
düzeyi ile toplam vergi yükü arasında yakın bir ilişki olduğu
görülmektedir. Dünya uygulamasında vergi yükü yüksek olan
ülkelerde yüksek refah düzeyinin de üst düzeyde olduğu, sosyal
ve ekonomik nitelikli alt yapılarını kolayca oluşturabildikleri bir
gerçektir. Buna karşın, toplam vergi yükünün düşük olduğu
ülkeler ise, sosyal ve ekonomik altyapı ve gelir dağılımı
yönünden kötü durumdadırlar. Gelişmiş ülkeler yıllardır
GSMH'nın % 30 civarında bir kısmını vergi olarak almakta ve
bunu devlet kanalıyla harcamaktadırlar.
Türkiye'de vergi yükü yıllar itibariyle artış göstermektedir.
2000 yılında % 20 olan vergi gelirlerinin GSMH oranının 2005
yılında %30' a kadar çıktığı görülmektedir. Yani devlet,
ekonomide sağlanan toplam kaynaklardan yıllar itibariyle artan
oranda pay almaya başlamıştır. Bu da ülkemizin gelişmişlik
düzeyine olumlu katkıda bulunmak amacıyla kamuya aktarılan
kaynaklardaki artışı ifade etmektedir. Aynı zamanda kamu
harcamalarının daha sağlam kaynaklarla finanse edilmesine
imkân sağlamaktadır.
2
Devletin kamu faaliyetlerini ve kamu hizmetlerini yerine
getirebilmesi
için
yapmış olduğu
harcamalara
"kamu
harcamaları" denir. Devlet, kamu hizmetlerini yürütmek amacı
ile yapacağı harcamaları bireylerden toplayacağı vergiler ile
karşılar. Şayet kamu gelirleri kamu harcamalarını karşılamaz ise
borçlanma yoluna başvurur.
Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri yedi ana başlık altında
toplanmaktadır.
•
Giderleri,
•
•
•
•
•
•
Personel ve Sosyal Güvenlik Kurumları Devlet Primleri
Mal ve Hizmet Alım Giderleri,
Faiz Giderleri,
Cari Transferler,
Sermaye Giderleri,
Sermaye Transferleri,
Borç Verme.
Personel giderleri, kamu personeli ile kamu personeli
olmamakla birlikte mevzuatı gereğince ilgililere bordroya dayalı
olarak yapılan ödemeleri (er-erbaş harçlıkları, öğrenci harçlıkları
vb.) kapsamaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumları Devlet Primleri Gideri ise
devletin işveren sıfatıyla sosyal güvenlik kurumuna ödeyeceği
sigorta primlerini kapsamaktadır.
3
Personel kapsamına memurlar, sözleşmeli personel, geçici
işçilerin yanı sıra T.B.M.M. üyelerine ödenmesi gereken
ödenekler, Cumhurbaşkanına ödenen ödenekler ile istihbarat
personeline ödenen ödenekler bu bölümde kaydedilmektedir.
Personel ve sosyal güvenlik kurumları devlet primleri
giderleri beş yıllık dönemde eşit düzeyde bir artış eğilimine
sahiptir.
Mal ve hizmet alım giderleri, mal ve hizmet karşılığında
yapılan faturalı ödemeleri kapsamaktadır. Devletin, karşılığında
herhangi bir mal veya hizmet almadığı karşılıksız ödemeler ile
sermaye giderleri bu kapsam dışındadır.
Öte yandan her türlü askeri amaçlı inşaat, tesis, mal ve
malzemeler (askeri lojmanlar hariç) vb. alımlar mal ve hizmet
alımları kapsamında değerlendirilmektedir.
Mal ve hizmet alım giderleri, büro malzemesi alımları, kira,
yakıt, elektrik ödemeleri ile parasal bakılmaksızın rutin bakımonarım ödemelerini, telefon vb. haberleşme giderlerini, yolluk
giderlerini, taşıma giderlerini, düşük değerli veya bir yıldan az
kullanım ömrü olan donanımlar için yapılan giderleri
kapsamaktadır.
4
Uluslararası sınıflandırma standartlarında da "cari gider"
olarak kabul edilen savunma harcamaları, sermaye için
belirlenen limiti geçse dahi yatırım programlarında yer
almamaktadır.
Mal ve hizmet alım giderlerine dâhil
edilmemektedir. Ancak, askeri lojmanlar sermaye bölümünde
sınıflandırılmakta ve yatırım programına dâhil edilmektedir.
Ayrıca, askeri lojmanlar dışında kalan inşaatlar, askeri
amaçlı dayanıklı ve dayanıksız mallar ve donanımlarda bu
bölümde yer almaktadır.
Bütçe harcamalarımız içinde en önemli gider kalemini hiç
kuşkusuz faiz harcamaları oluşturmaktadır. Borçlanmaya olan
ihtiyacın çok yüksek oluşu daha yüksek faiz oranlarında
borçlanmamıza neden olmuş ve borçlanma maliyetimiz
yükselmiştir. Fakat aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi
ekonomide yaşanan gelişmeler ve mali disiplinden taviz
verilmemesi bütçe içinde faiz harcamalarına da yansımış ve faiz
ödemelerinde zaman içinde azalmalar görülmüştür.
Faiz harcamalarının son beş yıl içindeki seyri aşağıdaki
gibidir;
Faiz, ödünç alınan paranın kullanımı karşılığında yapılan
ödeme olarak tanımlanır. Bu itibarla, faiz ödemeleri finansman
bölümünde sınıflandırılan borç alınan paranın anapara geri
ödemesinden ve borçlanma için ödenen komisyon ve ihraç
giderlerinden ayrılır.
5
Devlet nam ve hesabına YTL veya dövize endeksli olarak
yapılan iç borçlanmalar ile yine Devlet adına Hazine
Müsteşarlığınca dış finansman sağlayan yabancı ülkeler,
ülkelerce oluşturulan birlikler, resmi finansman fonları,
uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ile uluslararası sermaye ve
finansman piyasalarında faaliyet gösteren yatırım bankaları da
dâhil olmak üzere bankalar, alıcı veya satıcı kredisi sağlayan
kuruluşlar ile firmalardan sağlanan borçlanmalar karşılığında
oluşan faiz giderleri ve peşin ödenen faiz anlamında olan
iskonto giderleri bu başlık altında izlenir.
Devlet borçlarına ilişkin faiz ödemeleri (iskonto giderleri
dahil) bu bölümde yer almaktadır. Borçlanmaya ilişkin olarak
ödenen komisyon ve ihraç giderleri ise mal ve hizmet alımları
kapsamında olup, bu ödemeler sadece Hazine Müsteşarlığı
bütçesinde yer almaktadır.
Kamu kurumlarına ödenen iç borç faiz giderleri, diğer iç
borç faiz giderleri, dış borç faiz giderleri, iskonto giderleri bu
bölümde ele alınmaktadır.
Faiz Giderleri-Faiz Hariç Bütçe Giderlerinin GSMH‟ya Oranı
Yukarıdaki tabloda faiz harcamaları ile faiz dışı yapılan
harcamaların karşılaştırılması yapılmıştır. 2000 yılında faiz
harcamaları faiz dışında yapılan harcamalara yakın bir orana
sahipken ilerleyen yıllarda faiz harcamalarının oranını azaldığı
ve faiz dışında diğer alanlara yapılan artış içinde olduğu
görülmektedir.
6
2000-2005 yılları arasında faiz giderlerinin izlediği seyir
önce çıkan sonra inen bir doğrultudadır. 2001 yılında yüksek bir
artışın ardından daha sonra artan oranda azalmalar
görülmektedir. Bütçe içerisinde faiz giderlerinin azalması, faiz
dışı
bütçe
harcamalarımızın
artması
ile
paralellik
göstermektedir.
Yeni yapılan sınıflandırma çerçevesinde Merkezi Yönetim
Bütçe Gerçekleşmelerinde cari transferler, sermaye birikimi
hedeflemeyen ve cari nitelikli mal ve hizmet alımını finanse
etmek amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler cari transferleri
oluşturmaktadır.
Yeni
bütçeleme
sistemimiz
içerisinde
cari
transferler,
görev
zararlar hazine yardımları,
kar amacı
gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler, hane halkına
yapılan transferler, sosyal güvenlik kurumlarına yapılan
transferler
ve
mahalli
idare ve
fon paylarından
oluşmaktadır.
Devletin, hiçbir üretim faktörü kullanmadan sadece milli
gelirin ekonomi içinde yer değiştirmesi yani üretimde
bulunmadan sadece karşılıksız yapılan harcamalar bu kalemde
ele alınmaktadır.
7
Cari transfer harcamalarımız ilgili dönemde rakamsal
olarak sürekli bir artış göstermekle beraber reel olarak önce
inişli bir grafik çizmiş daha sonra çıkışa geçmiştir. Bu
doğrultuda 2000-2005 yılları arasında cari transferlerin dağılımı
aşağıdaki gibidir.
Cari Giderler bölümünde belirtilen limitlerin üzerinde kalan
ve kullanım ömürleri bir yıl veya daha uzun süreli olan mal ve
hizmet alımları sermaye giderlerini oluşturmaktadır. Bu
ödemeler, her yıl bütçe kanunlarıyla belirlenecek asgari limitin
üzerinde olmalıdır ve kullanım ömürleri bir yıl veya daha uzun
olmalıdır.
Sermaye
harcamaları,
sabit
sermaye
edinimleri,
gayrimenkuller ya da gayri maddi aktiflerin edinimi için yapılan
ve Devlet mal varlığını artıran ödemelerdir.
Ayrıca, taşınmaz mal yapımı ile bakım-onarımının
gerektirdiği yıkım ve enkaz temizleme işleri de bu kapsamda
değerlendirilmektedir.
Mamul mal alımları, menkul sermaye üretimi sürecinde
kullanılan hammaddeler ile ara mallar ve mamul malların alım
giderleri ile projelerin fizibilitesi ve kontrollüğü için müşavir
firma ve kişilere yapılan ödemeler ile gayri maddi hak alımları,
gayrimenkul alımları ve kamulaştırılması, gayrimenkulün büyük
onarım giderleri, stok alımları bu sınıflandırmada yer
almaktadır.
8
Türkiye'de yatırım harcamaları konusunda 2000-2005
yılları arası rakamsal artışlar olmakla beraber artış oranları
bazen azalma bazen yükseliş eğilimindedir.
Bütçe dışına sermaye birikimi amaçlayan ve sermaye
nitelikli mal ve hizmetlerin finansmanı amacıyla yapılan
karşılıksız ödemeler. Sermaye transferlerini oluşturmaktadır.
Yurtiçindeki kurum ve kuruluşlara veya vatandaşlara
sermaye birikimi amacıyla veya sermaye nitelikli mal ve
hizmetlerin finansmanı amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler bu
bölüme gider kaydedilecektir.
Dış ülkelere, uluslararası kurum ve kuruluşlara veya
yurtdışında bulunan eğitim kurumlarına sermaye birikimi
amacıyla veya sermaye nitelikli mal ve hizmetlerin finansmanı
amacıyla yapılan karşılıksız ödemeler bu bölüme gider
kaydedilecektir.
Kamu harcamalarının yıllar itibariyle seyri şöyledir:
9
2000-2005 dönemi faiz hariç kamu harcamaları ele
alındığında kamu harcamalarının artış eğilimi içerisinde olduğu
görülmektedir.
Personel
harcamaları
ve
cari
transfer
harcamaları sürekli artış göstermektedir. Fakat mal ve hizmet
alımı giderleri ile sermaye giderleri harcamalarında artışların
daha küçük oranda gerçekleştiği görülmektedir.
Ülkemizde bu dönem ele alındığında kaynakların faiz dışı
harcamalara artan oranda yönlendirildiği görülecektir.
Kamu net borç stoku, devletin o an itibariyle toplam
borcunu ifade etmektedir. Kamu net borç stokunun GSMH'ya
oranı ise devletin borcunu ödeyebilme gücünü ifade eder. Yıllar
itibariyle ele alındığı zaman kamu harcamalarında artış söz
konusudur. Kamu borç stokunda meydana gelen artışa rağmen
GSMH' da daha yüksek oranda artış olduğu için gelirimizin
içinde borcumuzun oranı azalmakta, Kamu Borç Stoku Oranı
düşmektedir. Yani
borcumuz artmakla beraber borcu
karşılayabilme gücümüz daha fazla artmaktadır.
10
Türkiye'nin kamu borç stoku 2000-2005 yılları arasında
artış göstermektedir. Türkiye'nin bütçe açıklarını kapatmak için
iç borçlanma yoluna daha fazla gittiği görülmektedir. GSMH'da
görülen artış kamu borç stokunda meydana gelen artıştan daha
fazla olduğu için aslında ülkemizin borcunu karşılayabilme
gücünün arttığı gözükmektedir.
Değişen dünyada devletlerin, gerek egemen güç
olmasından gerekse sosyal devlet olmasından ötürü, yürüttüğü
kamu hizmetlerinde daha şeffaf olma ve daha kaliteli hizmet
anlayışı içerisinde olması artık kaçınılmaz bir gereksinim
olmuştur. Kamu hizmetlerinde istenilen kalitenin sağlanması
için devletlerin kamu gelirlerine ihtiyacı vardır. Kamu
harcamalarını karşılayacak olan kamu gelirleri içinde toplanan
vergi gelirleri önemli bir yere sahiptir.
Ülkemizde kamu gelirleri iki farklı kalemden oluşmakta ve
bunların içerisinde vergi gelirleri toplam kamu gelirlerinin % 80
'i gibi büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. 2000-2005 dönemi
ele alındığında kamu gelirlerinin GSMH'ya olan oranı yıllar
itibariyle bir artış içinde olduğu görülecektir. Bu da ekonomide
sağlanan toplam kaynaklardan devletin artan miktarlarda gelir
sağladığı anlamına gelmektedir.
Gider bölümünde en fazla dikkat çeken harcama kalemi
faiz giderleridir. Önceki yapılandırmada transfer harcamaları
içerisinde gösterilen faiz harcamaları yeni sınıflandırma ile ana
başlık olarak ele alınmıştır. Faiz giderlerinde göze çarpan nokta
faizin artık bütçemiz içerisinde daha az yere sahip olmasıdır.
Topladığımız
gelirler
içerisinde
artan
oranda
diğer
harcamalarımıza yer vermeye başladığımız görülmektedir.
GİB raporundaki veriler böyle de, şu gerçeklerin de göz önünde
tutulması gerekiyor:
Hoşgörü ve farklılıkların bir arada yaşanabilmesi için
uzlaşma kültürümüzü geliştirmemiz gerekiyor. Farklılıklardan
düşmanlıklar
değil,
yeni
sentezler
üretmek
bizi
zenginleştirecektir.
Ekonomik
toplumsal
hedefler
iyi
belirlenmeli, bu hedeflere ulaşmak için ayrıntılı planlar yapılmalı
ve uygulanmalıdır. Belirlenecek kalkınma modelleri eğitimle
desteklenmeli; yeni teknolojiler geliştirici araştırmalar teşvik
11
edilmeli, yenilikler yaratacak sistemler kurmalıyız. Katma değeri
yüksek üretimler için yeni tasarım ve teknolojiler üretecek
mühendislik çalışmalarına uygun zeminler yaratmalıyız.
Üniversiteden beslenen, patenti olan sanayi ile Dünya
pazarlarında daha güçlü rekabet edebilir hale gelmeliyiz. Gelir
dağılımını daha adil hale getirerek, refah düzeyi yüksek orta
sınıfın büyümesini sağlamalıyız. Doğayı koruyup geliştirme
eğilimi daha yüksek bir nesil yetiştirmeliyiz. Yetenekli, bilgili ve
genç olan insan kaynağımıza göre toplumsal hedeflerimizi
belirlemeliyiz.
Tüm
bu
amaçlara
ulaşmada
medya
kuruluşlarımızın öneminin farkında olmalıyız.
Nisan / 2007 itibariyle 78 milyar dolar uluslar arası
sermayeye ait sıcak paranın piyasalarımızda dolaştığını, yüksek
bir reel faizle bu sıcak paranın borsamız ve hazine borçlanma
kâğıtlarımıza yatırılmış olduğunu unutmamalıyız. Ucuz döviz ve
yüksek faiz uygulamaları ile reel sektördeki yatırımlarımızın
durma noktasına geldiğini, ucuz döviz nedeniyle ithalatımızın
coştuğunu ve bunun bedelini halkımızın ödediğini, 2002-2006
yılları arasında 80 milyar dolar cari işlem açığımızın oluştuğunu,
bu cari açıkların reel sektörümüzün ürettiği malların ihracıyla
değil de borçlanma ve özelleştirmelerle karşılandığını,
ekonomimizin küresel sıcak paraya bağımlı hale geldiğini
unutmamamız gerekiyor.
Cumhuriyet tarihimizin ilk 80 yılında toplam 92 milyar
dolar iç borç stoku oluşmuş iken son beş yılda iç borç stokumuz
204 milyar dolara ulaşmıştır. Dahası, artan iç borç stokunun çok
önemli bir kısmı faiz ödemelerinden kaynaklanmıştır. 2002 yılı
sonunda 222 milyar dolar olan iç ve dış borç stokumuz ise
2006 yılı sonunda 400 milyar dolara çıkmıştır.
İlk % 20‟lik grubun yani 14.4 milyon kişinin milli gelirin
%44,4‟üne sahip olduğu, bu gruba dahil bir kişinin milli gelirden
aldığı ortalama payın 12.334 dolar olduğu, son %20‟lik beşinci
grubun yani 14.4 milyon kişinin milli gelirin %6.1‟ine sahip
olduğu, bu gruba dahil bir kişinin milli gelirden aldığı ortalama
payın 1.694 dolar olduğu; açlık sınırının 848 .- YTL olduğu
dikkate alınırsa gelir dağılımında düzeltme gereği daha iyi
anlaşılacaktır.
12
2002 yılında 3,5 milyon olan işsiz sayısının 2006 yılı sonunda
4,5 milyon olduğu, bu süre içinde ekonomimizin yaklaşık % 33
büyüdüğü, yeni reel yatırım artışına dayalı büyüme yerine
ithalata dayalı büyümelerin bu sonuca etkili olduğu, bu sonucun
psiko sosyal olumsuzluklara yol açtığı ve suçları arttırdığı
dikkate alınmalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk‟ün “Yurtta Sulh,Cihanda Sulh”
felsefesi paralelinde süregelen dış politikamızın müttefiklerimiz,
komşularımız ve içimizdeki bazı ayrılıkçılar tarafından istismar
edilir olduğu bir gerçektir. Bu gerçek çerçevesinde daha etkin,
daha tutarlı, daha akılcı, daha atak dış politikalar geliştirip
uygulamak gereği vardır.
2007 yılında yenilenen icra ve yasama organlarımızın bu
gerçekler doğrultusunda Ülkemiz ve Milletimiz yararına
hizmetler üreteceğine inanarak huzur buluyoruz.
13
AYLIK BÜLTEN DĠZĠNĠ
Sayı: 79 Temmuz-Ağustos 2007
Ayda Bir Yayımlanır.
Adres:
Kıbrıs Şehitleri Cad. Kervan Apt. No:7
Alsancak/İZMİR
Yazı DanıĢma
ve Okuma
Kurulu
Hazırlayan
Ünal AYDIN (YMM)
Ayşe AKAY (Yazı İşleri
(Genel Yayın Sorumlusu)
Sorumlusu)
Hasan Zeki SÜZEN (YMM)
(Genel Yayın Sorumlusu)
ODAMIZ BANKA HESAP NUMARALARI
BANKA
ADI
ZİRAAT BANK.ALSANCAK ŞB.
5004
6969135
YAPI KREDİ BANK.MUSTAFABEY ŞB.
65248362
Not: Bültenimizde yayımlanan makaleler Odamızın görüşü
olmayıp yazanların kişisel görüşleridir.
14
ODAMIZA GELEN YAZILAR
FĠRELĠ YAġAM
Hasan Zeki SÜZEN
Yeminli Mali MüĢavir
Fire ve zayiat kavramları vergi ve muhasebe mesleği ile
uğraşanların yakından bildiği kavramlardır. Ticaret ve imalat
faaliyetlerinde fiziksel yok oluşlar genelde fire, fiziksel yok
olmamakla birlikte değeri düşen veya değersiz hale gelen
artıklar zayiat olarak adlandırılır. Bu yazımızda firenin sosyal
yaşama uyarlanmasını irdelemeye çalışacağız.
Dalay Lama "Mutlu Olma Sanatı" isimli kitabında insanın
dünyaya geliş amacının mutlu olmak olduğunu belirtir. Diğer
taraftan, italyan ceza hukuku profesörlerinden Lombrozzo bazı
insanların doğuştan suç işleme eğilimli olarak dünyaya
geldiğini iddia eder. iddiasına dayanak olarak, suç işleme
eğilimli kişilerin birbirine yakın benzer yüz tiplerine sahip
olduğunu belirtir.
Görüşler ne olursa olsun, insanların davranış biçimlerine
yön veren doğuştan sahip olduğu genler ve yaşamında
aileden başlayarak okul ve toplumda aldığı eğitimlerdir. Yani
sosyal rendelerdir. Burada önemli olan bir kişinin davranış
biçiminin niçin ortalama davranış biçimine aykırı düştüğüdür.
Bu konuyu irdelemek için başta sosyal bilimciler ve
pisikoanalizciler yüzlerce cilt kitap yazmışlardır.
Son tahlilde, genlerden gelen etkiler hariç davranış
biçimlerine sosyal ve ekonomik güdülerin yön verdiği
anlaşılmıştır.
Sosyal
çevremize,
insana
ve
doğaya
baktığımızda onları tahrip edenlerin yine insan olduğunu
görüyoruz, insan denen meçhul bir türlü çözülemeyen sosyal
yaratıktır.
Eski zamanlardan gelen bir atasözünde denildiği üzere,
"insan insanın kurdudur". Peki bir insan diğer bir insana niçin
zarar vermektedir. Bunun nedeni daha önce değindiğimiz gibi,
sosyal ve ekonomiktir. Genlerinde olumsuz enerji yayma
mekanizması olan marazi tipleri dikkate almıyoruz.
15
Aristo'nun deyimiyle insan sosyal bir hayvandır, ilgiye ve
ilişkiye gereksinimi vardır, birlikte yaşamayı yeğler, insanın
sosyal olarak kendine yetmesi normalde olanaksızdır, ilişki ve
ilgi manevi bir gıda olup, vazgeçilmez niteliktedir. O halde
insanlarla ilişkilerimizi öyle düzenlemeliyiz ki, bu ilişkiden
herkes mutlu olsun, işte bu noktada muhasebede çok
kullandığımız fire deyimini öne çıkarıyoruz. Esas olan insanın
manevi gıdası ilişkinin sürekli ve iki taraf için verimli
olmasıdır. Ancak, nedeni bulunamadığı için genlere yüklenen
aykırı davranış biçimlerini nasıl hoşgörüyle karşılayacağız.
Bunun için sosyal ilişkilerde de taraflar ilişkide bulundukları
kişiler için bir fire oranı
(hoşgörü oranı) pekala
belirleyebilirler. Bu belirleme yapıldığı takdirde ilişkinin
devamı sağlanır. Gerek ekonomik gerekse sosyal faaliyetler
verimli bir biçimde sürdürülür.
Önemli olan zeka, akıl ve düşüncenin uyumlu olmasıdır.
Ancak yaradılıştan ve sosyal yaşamdan kaynaklanan
nedenlerle üçlü süreç çoğu zaman koordineli çalışmamakta ve
davranış bozukluklarına neden olmaktadır.
Bize göre, gerek özel gerekse iş yaşamımızda ilişkide
bulunduğumuz kişiler için bir fire oranı saptamalıyız. Eğer
ilişkide bulunduğumuz kişinin gösterdiği davranış biçimi,
ortalama davranış biçiminin dışına çıkıyorsa ve belirlediğimiz
oranı aşmıyorsa ilişkiyi olağan sayıp, sürdürmek gerekir.
Şarkılara bile geçtiği şekliyle "Hatasız kul olmaz" ya da iş
yaşamında da bilindiği üzere "Hata yapmayan iş yapmıyor
demektir" deyimleri görüşümüzü doğrulamaktadır.
Herkesin yaşamdan keyif olması dileklerimle.
16
TÜRK TĠCARET KANUNU TASARISI ÇERÇEVESĠNDE
MESLEK MENSUPLARININ
(SMMM VE YMM’LERĠN) HAZIRLANMA SÜREÇLERĠ VE
SORUMLULUKLARI
Ekrem KAYI
Yeminli Mali MüĢavir
Bilindiği gibi 1957 yılından bu yana uygulanmakta olan
mevcut Ticaret Kanunu, Dünya ve ülke ekonomisindeki büyük
değişim ve dönüşümler karşısında bir çok yönüyle yetersiz
kalmaya başlamıştır. Yaklaşık 50 yıllık bir uygulama
geçmişinde; ekonomi hukuku alanında her şeye rağmen en
istikrar kazanmış bir hukuk dalı olarak diğer hukuk dalları için
de Türk Ticaret Hukuku her zaman önemli bir referans
kaynağı olma özelliğini de hep korumuştur.
Yeni Türk Ticaret Kanunu oluşturma çalışmaları 1999
yılında başlamış, oldukça kapsamlı ve geniş katılımlı çalışmalar
neticesinde toplam 1535 maddeden oluşan bir taslak ortaya
çıkmıştır. TBMM Adalet Komisyonunda da, uzun tartışma ve
görüşmelerden sonra geçtiğimiz aylarda son şeklini alarak
TBMM Genel Kurulu‟na sunulma aşamasına gelmiştir. Ancak,
genel seçim atmosferine girilmesi ve TBMM‟nin de tatil kararı
almasıyla birlikte, söz konusu Tasarının kanunlaşması genel
seçim sonrası oluşacak yeni Meclise kalmıştır.
Türk Ekonomi Hukuku alanında adeta reform niteliğindeki
bu Tasarının; işletmelerin muhasebe, finansal raporlama ve
denetim düzenine ilişkin getirdiği yenilik ve değişikliklerin
irdelenmesi bu sunuşumuzun konusunu oluşturmaktadır. Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı içerisinde yer alan bir çok müessesenin,
karşılıklı olarak birbiriyle çok yakın bir bağı ve ilintisi olmakla
birlikte, görüş ve değerlendirmelerimiz mümkün olduğunca
konu başlığına bağlı kalınarak ortaya konulmaya çalışılacaktır.
17
A-Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Öngörülen
Muhasebe Düzeni ve Hazırlanacak Finansal
Tabloların Mahiyeti:
Halen yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu, muhasebe
düzen ve standardı konusunda ve finansal tabloların
hazırlanmasında zorlayıcı ve emredici herhangi bir kural
içermemektedir.Oysa Tasarı,
bir çok ilgili maddesinde bu
Kanuna tabi işletmelerin muhasebelerini ve finansal tablolarını
tamamen uluslararası muhasebe ve raporlama standartlarına
göre hazırlamalarını şart koşmaktadır.
Uluslararası Muhasebe Standartlarını (UMS) Türkiye
Muhasebe
Standartlarına
(TMS)
dönüştüren
TÜRKĠYE
MUHASEBE STANDARTLARI KURULU’ na ve bu kurulun
düzenleyici rolüne atıf yapılmaktadır.
B- Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Öngörülen
Denetim:
Tasarıda, Anonim Şirketlerin ve Şirketler topluluğunun
denetimi tamamen işletme dışına taşınmaktadır. Mevcut
Kanundaki murakıplık müessesi kaldırılmakta, onun yerine
bağımsız dıĢ denetim getirilmektedir. Büyük Anonim
Şirketlerin denetimi, Bağımsız Dış Denetim firmaları tarafından,
küçük ve orta boy anonim şirketlerin denetimi ise en az bir
yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir
tarafından yapılacaktır. Söz konusu bu denetimin Uluslararası
Denetim Standartlarına göre yapılması öngörülmektedir.
Denetçi seçimi önceden olduğu gibi genel kurul tarafından
gerçekleştirilecektir. Seçimi takiben Ticaret Sicil Gazetesinde
tescil ve ilan edilecektir. (Aynı denetçi en çok 6 dönem için
seçilebilecek, 4 yıl ara vermeksizin aynı şirkette denetim
yapamayacaktır.)
Denetim, yıllık finansal tabloların ve konsolide finansal
tabloların yanı sıra yıllık faaliyet raporunun denetimini de
kapsamaktadır. Tasarıda 397-404. Maddeler arasında yer alan
denetim müessesesi; muhasebe ve finansal tablo standartlarını
Uluslararası Muhasebe ve Finansal Tablo Hazırlama ve Sunma
Standartlarına, Finansal tablolar ile yıllık faaliyet raporların
18
denetlenmesini
de
tamamen
Uluslararası
Denetim
Standartlarına
bağlamıştır.
Denetçiler
üç
ayrı
rapor
düzenleyerek şirket yönetim kuruluna sunacaklardır. (Finansal
Tabloların Denetimi, Yıllık Faaliyet Raporu Denetimi ve Risk
Analiz ve Değerlendirilmesine ilişkin Rapor)
Denetimin amacı; denetlenen şirkete ait rapor konusu
finansal tabloların, yıllık faaliyet raporu ve işlemlerinin TMS‟ye,
kanuna ve ana sözleşmeye uygun olup olmadığının tespitidir.
C- Denetçinin Sorumluluğu:
Şirketin ve şirketler topluluğunun yıl sonu ve konsolide
finansal tablolarını, yıllık faaliyet raporlarını, hesaplarını
denetleyen denetçiler, görevlerinin yerine getirilmesinde
kusurlu hareket ettikleri taktirde, hem şirkete hem de pay
sahipleri ile şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla
sorumlu tutulmaktadırlar.
Ayrıca Tasarının muhtelif maddelerinde denetçinin bazı
işlemlerde ve sır saklama konusunda kusur ve ihmalinin
saptanması
halinde
para
cezası
uygulanması
da
öngörülmektedir.
D- Serbest Muhasebeci Mali MüĢavir ve Yeminli
Mali MüĢavirlerin Hazırlanma Süreçlerine ĠliĢkin
DüĢünceler:
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı bu haliyle yasalaşırsa, meslek
mensupları yönünden sorumluluğu ve de yoğunluğu da bir o
kadar ağır yepyeni bir çığır açılmış olacaktır. Belki de zaman
içinde, mevcut vergi ağırlıklı çalışmaların yerini alabilecek
potansiyel işler söz konusu olabilecektir.
Bilindiği gibi 1989 yılında yürürlüğe giren 3568 sayılı Yasa
ile ruhsat sahibi olan meslek mensupları (Serbest Muhasebeci,
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, Yeminli Mali Müşavir)
ülkemizde muhasebe düzeninin kurulup oturtulması, denetim,
danışmanlık
ve
tasdik
alanlarında
çok
önemli
işlev
görmektedirler. Özellikle 1992 yılında yayımlanan Tek Düzen
Hesap Planı çerçevesinde çıkartılan Muhasebe Sistemi
Uygulama Genel Tebliğlerinin icra edilmesinde çok büyük gayret
19
ve katkılar sarfedilmiştir. Ülkemizde muhasebe düzen ve
disiplini belli bir seviyeye geldiyse, bunun sağlanmasında
meslek mensuplarının özverili gayretleri tartışmasızdır.
Türk Ticaret Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla
birlikte öngörülecek belli geçiş sürecinde, Kanunun adeta
omurgasını oluşturan yeni muhasebe düzeninin benimsenip
yerleştirilmesi, denetim müessesesinin hayata geçmesi çok
büyük ölçüde meslek mensuplarının özverili gayretleriyle
mümkün olabilecektir. Bunun sağlanabilmesi için hazırlanma
süreçlerinin çok önceden, rasyonel plan ve programlarla
başlatılması kaçınılmazdır. Temas edilen hazırlanma süreçlerinin
iki ayrı ana başlık altında izlenmesi daha doğru olacaktır.
Bunlardan birincisi, meslek mensuplarının dışındaki her türlü
dışsal hazırlıkların programlanıp yerine getirilmesidir. İkincisi
ise, meslek mensuplarının içsel mesleki ve teknik hazırlıklarını
yapmasıdır. Birinci kademedeki hazırlıklar çok önemli olup,
meslek
mensuplarının
sağlıklı
ve
disiplinli
hizmet
sunabilmelerinin iklimsel ortamını hazırlayacak, çevresel
mazeretleri ortadan kaldıracaktır.
BĠRĠNCĠ KADEMEDEKĠ DIġSAL HAZIRLIKLAR
1- ĠĢletme Sahip ve
DeğiĢim ve Evrimi
Yöneticilerinin
Mantalite
İşletmelerin muhasebe servislerine genelde hak edilen
önemin pek verilmediği bilinen bir gerçektir. Oysa muhasebe
servisleri, işletmelerin adeta hem vitrinidir hem çöplüğüdür. Bu
serviste hazırlanan finansal tabloların, gerçeği tam ve doğru bir
şekilde yansıtabilmesi için, muhasebe girdisi belge ve bilgilerin
işletmenin tüm gerçek faaliyetlerini içermesi gerekir. Kayıt dışı
işlemlerin yoğunluk derecesi muhasebenin de finansal tabloların
da güvenilirliğini çok yakından etkilemektedir.
Şu veya bu nedenle devam eden kayıt dışı çalışma
alışkanlığı ile, vergi kaçırmayı, vergi planlaması olarak gören
anlayışlara tamamen son vermek gerekir. Kaldı ki, gelecek yıl
devreye girecek Basel II kriterleri de işletme sahip ve
yöneticilerini bu kararın oluşturulması konusunda bir yol
ayrımına getirmektedir. Türkiye’ nin her bakımdan
ĢeffaflaĢması, tamamen iĢ aleminin samimi etik evrimini
20
bir an önce tamamlayabilmesine bağlıdır. Ortağına,
çalıĢanına, bankasına ve devletine karĢı daima dürüst
olmayı ilke edinen bir anlayıĢın hakim kılınması her
Ģeyden önce gelmektedir.
2- Türkiye
Muhasebe
Standartları
Türkiye Muhasebe ve Denetim
Kuruluna DönüĢtürülmesi
Kurulunun,
Standartları
Uluslararası Muhasebe Standartlarının tamamı, Türkiye
Muhasebe Standartları Kurulu tarafından Türkçeye çevrilerek
(TMS) ve (TFRS) rumuzları ile yayımlanmıştır.
Uluslararası Denetim Standartlarının da aynı şekilde
Türkçeye çevrilerek (TDS) rumuzu ile, Türkiye Denetim
Standartlarına dönüştürülmesi gerekir.
TDS ve TMS‟lerin oluşturulması, takibi, denetim ve
yorumunun tek bir kurul bünyesinde bulunmasında sonsuz
yararlar vardır. Aksi halde uygulamada yaşanabilecek
koordinasyon kopukluğu ve iletişimsizlik beraberinde işlevsizliği,
kurumlararası çatışmayı ve zaafiyeti davet eder.
Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunun adı Türkiye
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu olarak
değiştirilmeli ve ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri ile
yeniden verimli ve etkin çalışan bir kurula dönüştürülmelidir.
(Temsilci atanması gereken kuruluşların başlıcaları şöyle
sıralanabilir: Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu, Türmob, TOBB, TBB vb)
Yeniden takviye edilerek yapılandırılan Türkiye Muhasebe
(ve Denetim) Standartları Kurulu; muhasebe standart ve
politikaları
ile Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki
denetimin tek otoritesi haline getirilmelidir.
Sermaye Piyasası Kurulu‟nun SPK‟ya tabi kurumların
muhasebe ve denetim standartlarına ilişkin görev ve yetkilerinin
devam edeceği tabiidir. Ancak Türk Ticaret Kanununun
öngördüğü, muhasebe standartları ile denetim standartlarının
oluşturulmasında, kurumlararası yakın işbirliği ve görüş alış
verişi zaruri olmalıdır.
21
3- Maliye Bakanlığı’nın TDHP konusundaki Görev ve
Yetkileri Türkiye Muhasebe (ve Denetim)
Standartları Kuruluna Devredilmelidir
Ülkemizde muhasebe düzen ve disiplininin sağlanmasında
Maliye Bakanlığı‟nın öncülüğü ve fonksiyonları tartışmasızdır.
Maalesef, işletmeler muhasebe kayıtlarını, TDHP çerçevesinde,
ödemeleri gereken verginin doğru tespit ve tayinini baz alarak
sürdüregelmiştir. Finansal tabloların oluşturulmasında, Vergi
Usul Kanunu değerleme hükümleri, defter ve kayıt nizamı
birinci dereceden itibar edilen düzenlemeler olmuştur. Dipnot
hazırlanması büyük ölçüde ihmal edilmiştir.
Halbuki, TDHP ve buna ilişkin yayımlanan MSUGT‟de ticari
kazancın doğru ve tam tespiti esas olmakla birlikte, Maliye
Bakanlığının pek çok değerleme ve kayıt prensiplerine göz
yummasıyla işletmeler daha çok mali karın tespitine yönelik
muhasebe düzenini yeğlemişlerdir. Bu durum ise, işletmelerin
muhasebe sistemlerinin vergi muhasebesine dönüşmesine yol
açmıştır.
Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu adı
altında
faaliyet
gösterecek
Kurulun
düzenleme
ve
yönlendirmeleri ile TMS ye dönüştürülen UMS‟ler tüm işletmeler
için zorunlu olmalıdır. Bu doğrultuda TDHP ve çerçevesi
üzerinde gerekli revizyon ve tadilatlar yapılmalıdır.
4- Finansal Tablolarda ve
Yeknesaklık Sağlanmalıdır
Muhasebe
Planında
Ülkemizdeki ekonomi mevzuatının temelini oluşturacak
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı‟nın öngördüğü ve atıf yaptığı
muhasebe standartlarının ve denetim standartlarının tek takipçi
otoritesi Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu
olmalıdır. Tüm firmaların muhasebe kayıtları, bu Kurulun
yönlendirdiği muhasebe planına göre tutulmalı ve tek tip
UFRS‟ye uygun finansal tablolar üretilmelidir. Diğer kuruluşların
(SPK, EPDK, BDDK…) istediği finansal tablolar yasal muhasebe
kayıtları dışında oluşturulmalıdır.
22
Bilanço ve Gelir Tablolarının hemen altına, dip notların
finansal tabloların ayrılmaz bir parçası olduğu mutlaka
yazılmalıdır.
TTK kapsamında denetim yapacak Bağımsız Denetim
Şirketleri ile meslek mensuplarına (SMMM ve YMM) bu alandaki
denetim ruhsatını (TÜRMOB‟un da uygunluk görüşü alınarak)
münhasıran Türkiye Muhasebe (ve Denetim) Standartları Kurulu
vermelidir.
Diğer kurulların istediği denetim raporları için
aranan kıstasların ayrıca sağlanması gerektiği tabiidir.
5- ġu ana Kadar YayımlanmıĢ olan Standartlar ile
Bundan
Sonra
Yayımlanacaklar
da
Dahil
Standartlar Daima Güncel Tutulmalı, Düzgün bir
Türkçe ile ifadesi sağlanmalıdır
TMSK‟ nın şu ana kadar yayımladığı standartların bir
kısmında ciddi Türkçe zaafiyetleri dikkat çekmektedir. Yeniden
üzerinde durulmalıdır. Ana dile hakimiyet en az yabancı dil
kadar önem arzetmektedir. Alt komisyon çalışmalarında
mutlaka mesleki jargona yakın Türkçe dil uzmanları da
görevlendirilmelidir.
6- KOBĠLER için Daha Sade ve BasitleĢtirilmiĢ
TMS’ler OluĢturulup Yayımlanmalıdır
TTK Tasarısının atıf yaptığı uluslar arası muhasebe
standartları ile denetim standartlarının yurt dışı uygulaması
daha ziyade menkul kıymetleri borsalarda işlem gören şirketlere
yöneliktir. Büyük şirketler bir şekilde yetişmiş insan kaynakları
ile bu tip gelişmiş sofistike standartlara ayak uydurabilirken,
küçük ve orta boy işletmeler uygulamada sıkıntı çekebilirler. Bu
nedenle KOBİ‟ler için hazırlanmış olan basitleştirilmiş
standartların bir an önce Türk KOBİ TMS‟lerine dönüştürülmesi
sağlanmalıdır.
7- TMSK Bünyesinde, Standartların Takip ve
Kontrolü
için
Etkin
Bir
Denetim
Birimi
OluĢturulmalıdır
23
Denetlenmeyen her şey bozulmaya mahkumdur. TTK
kapsamında düzenlenen denetim raporları, standartlara uygun
olup olmadığı, şirketlerin yeterince denetlenip denetlenmediği
Denetçilerin çalışma usul ve esaslarına uygun davranıp
davranmadıkları gibi hususlar yönünden periyodik olarak ciddi
bir şekilde denetimin denetlenmesine ilişkin programlar
uygulanmalıdır.
ĠKĠNCĠ KADEMEDEKĠ ĠÇSEL HAZIRLIKLAR
1- SMMM ve YMM’lerin Eğitimi:
3568 sayılı Yasanın 1989 yılında yürürlüğe girmesiyle
birlikte geçen yaklaşık 18 yıllık zaman zarfında, meslek çok
önemli mesafeler katetmiştir. Ancak şunu da kabul etmek
gerekir ki; SPK ve BDDK kapsamında bağımsız denetim yapan
sınırlı
sayıdaki
meslek
mensubunun
dışında
meslek
mensuplarının büyük bir bölümü, ağırlıklı olarak Maliye
Bakanlığının düzenlediği tebliğ ve yönetmelikler çerçevesinde
vergisel hizmetlere yönelik olarak faaliyet göstermektedir. Diğer
kamu kuruluşlarından gelen çok sınırlı denetim talepleri dışında,
yoğunlaşma Maliye Bakanlığı‟nın belirlediği denetim ve tasdik
hizmetleri üzerinde olmuştur. Meslek mensupları adeta
Maliye Bakanlığı’nın denetim, inceleme ve kontrol
yükünü omuzlayan bir topluluk haline gelmiĢtir.
Dolayısıyla meslek mensuplarının bilgi ve tecrübe yoğunluğu da
vergi mevzuatı ve tek düzen hesap planı uygulamaları üzerine
odaklanmıştır. Bu şekilde bir yapılanmanın ve çalışmanın çağın
gelişmelerine pek uygun düşmediği açıktır. Türk Ticaret Kanun
Tasarısı henüz yasalaşmadan, ileride denetçilik görevine talip
olacak meslek mensuplarının (UMS) ve (UDS) konusundaki bilgi
açığını giderecek bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Olay,
sadece bu konulara ilişkin sınırlı sürelerde düzenlenmiş
seminerlere katılarak alınacak sertifikalarla öğrenmekten ibaret
görünmemektedir. Azim ve sabırla, yayımlanmış standartları
çok iyi takip ederek okumak, bunlarla ilgili seminer ve
toplantıları interaktif bir şekilde izlemek gerekir. Hatta bu
konuda meslek odalarının (SMMM ve YMM Odalarının) birlikte
hareket ederek müşterek eğitim seminerleri ve toplantıları
düzenlemeleri daha yararlı olacaktır.
24
Artık herkesin, içinde yaşanan koşul ve gelişmeler
karşısında,
nefes yarıştırma dönemi olmadığının bilincinde
olması gerekir.
Türk Ticaret Kanun Tasarısının muhtemel yasalaşmasıyla
birlikte yeni bir dönem başlayacağı kesindir. Yeni dönemin
ihtiyaçlarına cevap verebilmek için, her meslek mensubunun
öncelikle tek tek kendisini yetiştirme konusunda gerekli hazırlığı
yapması icab eder. Günümüzde hemen hemen hiçbir bilginin
gizliliği kalmamıştır, bilgiye ulaşmak artık sorun değildir. Bunun
için yapılması gereken tek şey, yeni gelişmeleri öğrenmeye
karşı direnç göstermek yerine zaman ve para ayırarak
çalışmaktır. Bireysel hiçbir hazırlık yapılmaksızın, sadece
seminer ve toplantılardaki sınırlı zaman dilimlerinde dinleyerek
(UMS) ve (UDS) öğrenmeye çalışmak boşunadır. Aksi halde
gelişmeye ve öğrenmeye direnenler, mevcut birikimleri ile
yapabildikleri işlerle yetinmek durumunda kalacaklardır.
2- Meslek Mensuplarının Organizasyon Yapıları
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, Anonim şirketlerin
denetiminde ikili bir ayırım getirmektedir. Büyük şirketlerin
denetiminin bağımsız denetim firmalarına, küçük ve orta boy
şirketlerin denetimlerinin ise, en az iki yeminli mali müşavir ya
da iki
serbest muhasebeci
mali
müşavire verilmesi
öngörülmektedir. Öncelikle, büyük şirket ve küçük ya da orta
boy şirket ayrımının ölçütleri belirlenmeli veya diğer
mevzuatlarda bu konuda yapılmış belirlemelere atıfta
bulunulmalıdır.
Meslek mensuplarının bireysel çalışma alışkanlığından
vazgeçerek kurumsal çalışma aşamasına bir an önce geçmesi
gerekir. Kurumsal çalışmanın sağlayacağı her türlü avantaj ve
sinerji denetim kalitesine de yansıyacaktır. Meslek mensupları
gerçek anlamda ortak çalışma ve kurumsallaşma iradesini
ortaya koyup hayata geçirebildikleri takdirde, hem Türk Ticaret
Kanunu Tasarısının denetçiden beklediği hizmetleri, hem de
diğer denetim ve tasdik hizmetlerini sağlayacak teknik ve idari
alt yapıyı süratle oluşturabilecek birikim ve yeteneğe sahiptir.
25
Çağımızın hızlı gelişmeleri; güç birliğini, dayanışmayı ve
yardımlaşmayı gerektirmektedir. SMMM ve YMM‟lerin ileride
ortak kurumsal yapılar içinde hizmet sunabilmelerinin yasal ve
idari engelleri de ortadan kaldırılmalıdır.
3- Meslek
Mensuplarının
Tarafsızlığının Temini
Bağımsızlığının
ve
Bağımsız dış denetimden beklenen faydanın sağlanması;
işletme sahip ve yöneticilerinin etik evrim ve değişimi kadar,
meslek mensuplarının her türlü baskı ve etkiden uzak
(denetimin gerektirdiği kural ve düzenlemelere tabi
olmanın dıĢında) tam bağımsızlık duygu ve düşüncesiyle
tarafsız hareket edebilmesine bağlıdır. Ticaret Kanun
Tasarısında denetçinin ya da denetim takımının altı dönemden
sonra değiştirilmesinin öngörülmesi bağımsızlık için yeterli
değildir. Kanımızca bağımsızlığın sağlanması için denetçilerin
önündeki başlıca engeller ve bunların ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir.
a- Denetim
iĢinin
uygulanabilir.
verilmesinde
havuz
sistemi
İş sahibi işletmeler, doğrudan meslek mensubu ile
görüşmemeli, denetim talepleri TÜRMOB„un ve TMSK‟nun
patronajında
oluşturulacak
bir
komite
tarafından
değerlendirilerek, denetim talebinin gerektirdiği koşul ve alt
yapıya sahip denetçi adayları kura ile belirlendikten sonra ilgili
şirket ve denetçinin görüşmesi temin edilmelidir. TÜRMOB‟un
önceden, kendisine bağlı odalar marifetiyle Türk Ticaret Kanun
Tasarısının öngördüğü denetimi yapacak denetçi firma ve
meslek mensuplarının ayrıntılı bilgi bankalarını oluşturması
gerekir. Kapasiteleri, teknik ve idari alt yapıları belirlenen
denetçi firmalar ve meslek mensuplarının, yapılarına ve
birikim düzeylerine uygun olmayan iĢleri üstlenmelerine
baĢtan müsaade edilmemelidir.
b- Denetim ücret sözleĢmelerinin birer örneği TMSK
ve TÜRMOB’a gönderilmelidir
TÜRMOB tarafından yönlendirilen denetçi ile, ilgili firma
yetkililerinin ön görüşmesini takiben ücret soru formları ile
26
birlikte ayrıntılı iş analiz ve programı oluşturulmalı ona göre
asgari denetim işgücü saati ve ücreti belirlenmelidir. Sağlanan
ön mutabakat hakkında TÜRMOB‟a ve TMSK‟ya bilgi
verilmelidir. Kesin anlaşmayı müteakip düzenlenen sözleşmenin
birer örneği ayrıca TMSK ve TÜRMOB‟a en kısa sürede
gönderilmelidir.
c- Haksız rekabete
davranıĢlara
verilmemelidir
yol
açabilecek
tutum ve
meydan
Meslek
mensuplarının,
denetim
mesleğine
zarar
verebilecek, diğer meslekdaşları hakkında yanlış ve haksız
izlenim yaratabilecek tutum ve davranıştan uzak olmaları
beklenir.
Denetlenen şirketlerin mali tablolarının dipnotunda,
denetçinin sarfettiği işgücü saati, anlaşma sağlanan denetim
ücreti, ne kadarının ödenip ödenmediği konusunda not
düşülmelidir.
d- TÜRMOB
VE
TMSK
meslek
mensuplarının
çalıĢmalarını, sürekli olarak bir program dahilinde
izlemeli ve denetlemelidir
Denetçilerin üstlendikleri işin gereğini yerine getirip
getiremediklerinin sürekli izlenmesi ve denetlenmesi gerekir.
Nitekim denetçiler de, TÜRMOB tarafından atansalar bile, iş
analizleri
sonucunda
yerine
getiremeyecekleri
denetim
sorumluluğunun altına girmemesi gerekir.
e- Meslek
mensuplarının
çalıĢtırması
yardımcı
eleman
Denetçilerin, denetim planında yer verilen yardımcı
elemanlarının da, üstlenilen iş yükü ile uyumlu sayı ve nitelikte
olması sağlanmalı, onlarda titiz bir eğitimden geçirilmelidir.
Mesleki ruhsatı olmayanlar ile aday meslek mensubu
olmayanlara denetim programlarında yer verilmemelidir.
27
f- Denetim notları ve çalıĢma kağıtları
Denetlenen firmaya ilişkin çalışma kağıtlarının son derece
düzenli, açık ve net olması sağlanmalıdır. Bu kağıtların
sonradan formaliteyi yerine getirmek için hazırlanmaması
gerekir.
4- Mesleki Risk Sigortası oluĢturulmalıdır
Hali hazırda ülkemizdeki
sigortacılık mevzuat ve
düzenlemelerinin denetim mesleğinin denetçilere getirebileceği
riskleri kavrama konusunda pek yeterli olmadığı görülmektedir.
Bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması için TÜRMOB‟un
gayret sarfetmeye devam etmesinde fayda vardır. Uluslararası
sigortacılık düzenlemelerindeki benzeri mevzuat ülkemiz
uygulamasına
adapte
edilirse,
denetçinin
bağımsızlığı
konusunda önemli bir gelişme sağlanmış olacaktır.
5- Denetim Klavuzları Hazırlanmalıdır
TÜRMOB‟un koordinasyonu ile ayrıntılı denetim klavuzları
hazırlanmalı, zaman içinde klavuzların güncelliği gözden
geçirilmelidir.
6- ġirketlerdeki Muhasebe Uygulayıcılarının Durumu
Anonim Şirketlerde Muhasebe servisinde belgeli meslek
mensubunun
çalışması
teşvik
edilmelidir.
Muhasebe
uygulayıcılarının da eğitim ve gelişimi sağlanmalıdır.
7- Meslek
Cezaları
mensuplarına
uygulanacak
Disiplin
Türk Ticaret Kanunu Tasarısında denetçiler için öngörülen
disiplin cezalarının TÜRMOB „un disiplin ve ceza yönetmeliğine
bağlanması daha doğru olur görüşündeyim.
28
Tavukların Yemi, Yememenin Yemini
SAFFET KUMBAS
Yeminli Mali MüĢavir
A – BĠR-KĠ-ÜÇ
(erkek) Akşama geleceğim, akşama geleceğim.
An ah tar lar
ne re de?
(kadın) Anahtarlar pencerede, tavukta pişer tencerede..
Beynelmilel filmini izlemedim; ama bu nakaratları
televizyonda çok dinledim. Küçük bir köyde veya kasabada
kaçamak bir ilişkiyi anımsatan bu şarkı, eski zamanları ve
aşklarını çağrıştırarak hüzünlü bir tebessümle nostalji yaratıyor
olsa da; beni daha çok ilgilendiren, ilgimi çeken yönü, zevk ve
ziyafet gecelerinin öncelikli ikramı pişmiş tavuğun başına
gelenlerdir. Malumunuz, vergicilikte, altın yumurtlayan tavuk
kesilmez deyişi; çok meşhur ve yaygındır. Bu yazımda zaman
zaman bu masum ve mazlum hayvandan söz edeceğim.
B - BĠR -OLAY
Nasıl olduysa oldu, (29/2 ye göre 150 m2‟nin altında)
konut kooperatiflerine inşaat taahhüt işi yapan bir firmanın
iade/mahsup işlemlerini üstlenerek kabul ettim. Olayın seyri,
sadece çarpıcı tarafları ön plana çıkartılarak aşağıda
özetlenmiştir. Özü itibariyle yaşanmış ve gerçektir. Tabi ki,
esasa taalluk etmeyen bazı küçük değişiklikler yapılarak satır
başlarıyla sunulmuştur.
Sütten dili yananların dikkat, tecrübe ve tedbiriyle, “ben
üzüleceksem, başkası yansın” felsefesiyle, işe tarafsız ve
acımasız başlanmıştır. İnşaat üç yılı aşkın uzunca bir süreyi
kapsamaktaydı.
KDV
beyannamelerinde
iade
alınacak
meblağların sehven giderlere atıldığı tespit edilmiş ve buradan
çıkartılıp devir kdv.ye alınarak düzeltme yaptırılmış, dilekçeyle
daireye de bilgi verilmiştir. Vergi dairesi, bu dilekçeye bina‟en
YMM‟nin iade raporunu beklemeden, kurumlar vergisi yönünde
cezalı tarhiyatı anında uygulamıştır. Böylece, iade miktarı, siftah
% 20 kurumlar vergisi nispetinde, (ceza ve g.faizleri hariç)
uzlaşma sonucu otomatikman azalmıştır.
29
Son dönem geçici verginin hesabında, YMM müdahalesiyle,
hasılatlar artırılmıştır. Olumlu enflasyon farkı, ait olduğu
hesapta bırakılmayarak, bilhassa kâra aldırılmıştır. Bilindiği gibi,
devam eden inşaatlarda önceki yıllar mutlak zarar vardır. Bitim
yılında bu zararın kârdan mahsubu gerekmektedir. YMM
tarafından bu mahsup yaptırılmamıştır. Tabi, bu noktada,
geçmiş yıllarda matrah artırımı denilen zorlama sebebiyle
defterlerde zarar, beyanlarında ise kazanç şeklinde, çelişkiler
olduğunu belirtmeliyim. Böyle durumlarda, devamlı hazine
yararını gözetmek herkesin ve her kesimin menfaati icabıdır.
Böylece, iade miktarı %20 civarında daha azaltılmıştır.
Üç aylık ciddi bir çalışmayla, rapora yaklaşık yüz adet ek
yapılmıştır. Büyük çoğunluğu karşı kontrol tutanağıdır. Ayrıca,
ekler dışında, vergi dairelerinden alınan teyitler hıfzedilmiştir.
Yazımıza cevap vermeyi geciktirenlerin (yazının ulaşmadığını
söyleseler de) kdv.leri kesilerek iade talebinden anında
düşülmüştür. İade miktarının %20 si daha böylece tenzil
edilmiştir. Görüleceği gibi, YMM tarafından daha işin başında
iade miktarı %50, %60 civarında azaltılarak rapor düzenlenmiş
ve takdim edilmiştir. Rapor yazmak ürün yaratmaktır;
zahmetlidir, kolay iş değildir; insanı bunaltır, esere saygı
gerekir. Tavuklar bile yumurtlarken zorlanarak bağırmakta,
farklı gıdaklamaktadır.
Varsayalım ki, iade miktarı 200 milyar Eski TL olsun. Ciro
2,5 trilyon ETL, kurum matrahı da (YMM baskısıyla) 800 milyar
ETL. ye yükseltilmiş ve % 20 hesabıyla K.Vergisi 160 milyar
ETL. diyelim. Raporun takdimi sırasında, VD Müdürü doğrudan
son sayfayı açarak, merakla sonuç bölümüne, iade miktarına
bakmıştır. İade miktarı yüksek gelmiş olmalı ki, YMM‟ye
“firmanın kurumlar vergisi beyanı nasıl?” şeklinde sual tevcih
etmiştir. Gayri iradi, akla ilk geldiği gibi “muazzam” şeklinde
cevap verilmiş, ardından “ne kadar muazzam?” sorusu ve “sekiz
yüz” cevabını takiben, “vergi miktarı mı sekiz yüz ?” sorusu
yöneltilmiştir. “Sekiz yüz vergi olursa, matrahı 4 trilyon ETL.
dir. Firma tüm cirosunu beyan etse dahi 2,5 ETL. yi geçmez. Bu
durumda, sıfır maliyetle ve sıfır kdv. ile inşaat tamamlanmış
demektir. Dolayısıyla, yüklenilen kdv sıfır olunca, ortada iade
falanda yoktur; raporu hiç işleme koymayalım.” şeklinde bir
öneri/cevap akla gelse de “hayır, vergi değil matrah” cevabı
verilerek yetinilmiştir. Ne de olsa, YMM‟nin üç ayda hazırladığı
raporu, üç dakikada ve bir göz atmakla hatmetmek ve
30
hükmetmek, hem kabiliyet hem de kudrettir. Ne demişler,
idareyle iyi ilişkiler geliştirmek ve devam ettirmek YMM‟nin
mutlak lehine ve yararınadır. Konuları abartmamak gerekir.
İki hafta sonra, güya raporun hata ve noksanlıklarını ihtiva
eden bir yazı V.Dairesinden alınmıştır. Gereği neyse
geciktirilmeden yapılmıştır. Eksiklerin tamamlandığı hataların
giderildiği kibarca belirtilerek, altı sayfalık detaylı bir yazıyla
cevap verilmiştir.
Her nasılsa, yazışma, bu yazıyla durmuş
veya son bulmuştur. Esasen, yazılarındaki eleştirilerin,incir
çekirdeğini doldurmayacağını, mantıklı bir şekilde ihsas ettirmek
bir bakıma mümkünse de, fiilen imkansızdır...Zira, bugünler için
söylenmiş çok hoş atasözlerimizden bazılarını hatırlamak ve
“yalama öküz kasap bıçağını yalarmış” diyerek, uzatmamak,
alttan almak gerekir.
Yazışmadan hemen sonra, dosya incelemeye sevk edilmiş,
üç yıllık defter ve belgeler denetim birimlerinin taleplerine
bina‟en ibraz ve teslim edilmiştir. Bir zaman geçince, iade
raporunda, YMM yazılarının ulaşmadığı için yapılan kesintilerin
SAMİYB sayılacağı ve kurumlar vergisi matrah farkı olarak
nazara alınacağı ifade edilmiştir. Bu meblağlar, kesinti yapılan
KDV.lerin, üzerinden hesaplandığı alış bedelleridir. Böylece, iade
miktarı en az kurumlar vergisi nispetinde %20 daha azalacak
demektir. Görüleceği gibi talep edilen iadenin neredeyse
tamamı hiç olmuştur. Baştan beri, iade miktarı diyorum ,
doğrusu ise , mükellefin vergi borçlarına karşılık mahsup
talebinden ibarettir. Bundan sonra, iade desem de mahsup
anlaşılırsa sevinirim.
Son olarak, bir hafta/on gün kadar önce, dosyadan
sorumlu V.D. servis şefi telefonla aramamızı isteyerek sekretere
not bırakmıştır. Telefon görüşmemizde şef “iadeyi/mahsubu
yapmayı çok istiyorduk ama tasdik sözleşmenizin bir örneğini
ocak ayında V.Dairesine göndermemişsiniz.” deyince, “tam
tasdik olmadığı, sadece KDV iadesi için sözleşme yapıldığı,
bununda hem düzeltme dilekçesinde hem de rapor ekinde
belirtilerek bilgi verildiği” ifade edilmiştir. Bunun üzerine “KDV.
sözleşmeniz 2007 yılında yapılmışsa, sadece bu yılın yüklenilen
kdv.lerini dikkate alabiliriz, önceki yılların iadesini alamazsınız”
şeklinde bilgi verilince (tabi, 2007 yatırım yılı olmayıp satış
dönemi olduğu için inşaat bünyesindeki kdv iade miktarı haliyle
çok düşüktür.) “bakarız, inceleriz” denilerek, görüşme
noktalanmıştır.
31
“Ne yani, inşaata kazma vurulduğu anda YMMler mutlak
sözleşme yapmak
zorundalar mı ?” diyemezsiniz; çünkü,
kurban
(bağışlanma ve kurtuluş umudunu son ana kadar
taşıdığı için) celladına karşı saygıda hata yapamaz,
yapmamalıdır...
B-ĠKĠ - GELĠNEN NOKTA
İademizin son durumu ise, kaçak firarda, polis peşinde,
asayiş berkemaldir. Mükellef elini vermiş kolunu kaptırmış,
selam
vermiş
borçlu
çıkmıştır.
İndirilecek/iade/gider
yöntemlerinden hiçbirini kullanamamış, yüklendiği kdv.ler, son
tüketici gibi üzerinde kalmıştır. Dahası, YMM‟nin eften püften
sebeplerle iadeyi azaltmak üzere kestiği faturalar, kurumlar
vergisi yönünden sahte kabul edilerek VUK. 359. maddeye göre
hapis cezası gündeme gelmiştir. Mükellef ve muhasebeci
nezdinde YMM‟nin prestiji sarsılmıştır. Görüleceği gibi, (şayet,
iade yetkisi sadece idarede olsaydı) hata ve noksanlık aramak
üzere, lütfedip son sayfasından bakmaya başladıkları, kolay
kolay düzenleyemeyecekleri böyle bir rapor/eser (sayesinde)
esas alınarak, hem müessiri mahvedilmek istenmekte, hem de
mükellefe vergi ve ceza uygulanmaktadır. Öyle ki, rapora
mühür basman yetmez, beraberinde “doğruluğuna kalıbımı
basarım” diyeceksin, denilmektedir. Çünkü, aranan kalıptır,
yapılan kelle avcılığıdır. YMM kendi silahıyla kendisini vursun
istenmektedir; ya da idare veya denetim çayın taşıyla çayın
kuşunu vurmaktadır.Yeni vergi toplama yöntem ve taktiği bu
ise, YMM
raporundan mükellef zarar görmüş, idare ise
yararlanmıştır. Rapordan kim yararlandıysa YMM ücretini de
onun ödemesi gerekir. Uzun vadede vatandaşı küstüren, ülke
ekonomisine zarar veren bu uygulamalar, kısa vadede sanki
yararlıymış gibi sunulmakta, üstelik değeri olan YMM çalışmaları
(hiçbir kıymeti harbisi yokmuş gibi) görmezden gelinerek idare
ve denetim elemanlarının hanesine artı yazılmaktadır. YMM lerin
görünmeyen yararları nedir diyenler, bu yaşadıklarımızı,
(nedense) görmezden/duymazdan gelmektedirler. Esasen, bu
tarz görev yapanların (denetim elemanlarında olduğu gibi)
varlıkları (oksijene benzer hissedilmez
yokluğu
ise
ölümcüldür.) yok edilince, eksiklikleri
anlaşılmaktadır.
32
“Tavukları kim yemlerse yemlesin; yeter ki yumurtalar bana
gelsin” zihniyetidir bu… Ne var ki, yemleyenler, yumurtlamayan
tavuğun önce yemini, sonra da (yeminliyi, pardon) tavuğu
kesmektedirler.
Güç mutlaka cebir kullanmak değildir. Kedi fareyi
yakaladığında ilk anda bir anlamda cebir uygulamıştır, fakat
onunla oynamaya başladığında güç kullanıyor demektir. Gücün
özünde gizlilik yani karanlık bulunur. Güç sahibi her şeyi görür,
bilir, gözetler; fakat kendisi karanlıkta kalır. En önemli diğer bir
edimi ise bağışlamaktır. Kurbanı dizlerinin üzerinde çökerterek
biat ettirmek, böylece, otoritesini herkese ispatlamak ve kabul
ettirmek,
kurbanın bağışlanma umudunu son ana kadar
taşımasına müsaade etmekle mümkündür. Firma yetkilileri ve
muhasebeciler karşısında, YMM‟nin
(bırakınız ücretini
ödemeyi) maruz bırakıldığı bu durumlar hak reva mıdır? İşte,
baştan beri anlatılan bu kudret karşısında, hiçbir gücü olmayan
YMMler idare ve denetim makamlarından biraz daha yetki ve
kollanma beraberinde saygı beklemektedirler. Hepsi hepsi bu
…YMM mesleğini seçmiş pek çok yetenek ülkenin kaybolmuş
zenginliğidir.
Bilerek
veya
bilmeyerek,
(bazı
yetkiler
mesleğimize çok görülerek) değerlerimiz yitirilmekte, ülke
kıymetlerinden yararlanamamakta, yoksun kalmaktadır.
B-ÜÇ-TAHLĠL VE DEĞERLENDĠRME
Bilgiye ulaşmanın en belirgin yolu yöntemi, bilinmeyene
uzanmak, karanlıkta kalana ışık tutmak, görünmeyeni görünür
kılmaktır. Düşünmek, bir konuda odaklaşmak, tahlil yapmak,
çok sayıda soru sormak ve sonuçlar çıkartmak demektir. Bu
anlamda, abartısız yüzlerce soru, defalarca sorularak ve
yanıtları aranarak bu mütevazı yazılar oluşmakta ve
sunulmaktadır. Anlatmak resmetmektir. Yazmak, çok zahmetli,
bir o kadar da zevkli bir uğraş, ancak, zor yazan ve zor
beğenenler, yazdıklarının üstünkörü okunmasını istemezlermiş.
Bu vurgulamayı özellikle yapmamın asıl sebebi, aşağıda
belirteceğim tahlil ve değerlendirmelerin ardında yorucu fikir
jimnastikleri yapıldığı bilinsin istedim, hiç kafa yormadan
peşinen, '' hadi ya!'' denilmesin.
33
Değil ise, geçen süreçte, haklı haksız yapılan pek çok eleştiriye
alışıyor insan, kasları güçleniyor, yazılanlar üzerinde ciddi
manada düşünerek yapılan okur eleştirileri ise, mutlaka yazarın
(şahsım söz konusu ise, yazanın demek daha doğru olur.)
yararınadır. Bu açıklama veya uyarıdan sonra tahlillere
geçebiliriz.
Demek ki, bürokratların, vatandaşın/mükellefin kanuni
haklarını yerine getirmeme lüksleri, yetkileri, suç işleme
özgürlükleri veya ruhsatları vardır. Hükümetler ''vatandaşa
vergi teşvikleri verelim ama bütçe müsait değil.” endişesiyle,
düşünüp tartışırken; birden “bürokratlar nasıl aklımıza gelmedi”
diyerek, “biz yasayı çıkartalım, basına beyanatlar vererek
reklamımızı yapalım, nasıl olsa onlar bir şekilde ipe un sererek
ödeme yapmazlar'' şeklinde, karar almış ve talimat vermiş
olabilecekleri, doğrusu aklımıza gelmektedir. Oysa, bu tarz
uygulamaların uzun vadede kimseye yararı yoktur. Firma
sahiplerinden YMM sine kadar bu memlekette iş yapılmaz
denilerek, (vatandaşı iş hayatına küstürerek, çalışma şevkini
kırarak) işi terk ve kendi iç dünyasına dönüş başlamakta, dönüp
dolaşıp, sonuçta yine altın yumurtlayan tavuklar kesilmektedir.
KDV.
84
no'lu
tebliğe
baktığımızda,
SAMİYB
düzenleyenler, kullananlar, düzenleme sebebiyle incelemeye
sevk edilenler, kullandıkları gerekçesiyle incelemeye sevk
edilenler, incelemeye sevk edilenlerden mal ve hizmet satın
alanlar, SAMİYB düzenlediği gerekçesiyle incelemeye sevk
edilenlerden mal alanlar, defter belge ibraz etmeyenlerden/
adreslerinde bulunmayanlardan/KDV beyannamesi vermediği
için incelemeye sevk edilen mükelleflerden mal alanlar, (ve
benzeri nitelemelerle) sıralanıp devam ettiği görülmektedir.
Nefes almak dahi kural ve normlara bağlanarak ve tek tek
sayılarak detaylandırılırsa, estirilen bu rüzgardan, kişi bir
şekilde mutlaka etkilenecektir. Bir zamanlar, sorgusuz sualsiz
YMMleri yargılayan ve haksız rekabete sebebiyet veren kısıtlılar
listesine benzeyen bu düzenlemeyle, her zamanki gibi idarenin
çok kötü uygulamasıyla, ilgili ilgisiz pek çok mükellef, olumsuz
tespitle kayıtlara girmekte, (kayıklara binmekte!!) bir daha bu
listelerden çıkmamak üzere adeta damgalanmaktadır. Dahası,
ciddiyeti son derece şüpheli bu bilgiler, YMMlerin tasdik
raporlarına karşılık, idare tarafından keyfi olarak aleyhte
kullanılmaktadır.
34
Üstelik, bu listelere katkıda bulunmak üzere, YMMlerin
müşterilerini ihbar etmeleri beklenir de, ne hikmetse, var olan
tespitler, sır gibi kendilerinden saklanarak istifadelerine
sunulmaz. Normalde, bakanlığın hizmet sunması, tam tasdik
yaptıran mükelleflerin tamamına bu listeleri telefon rehberleri
gibi dağıtması ve sahte faturaya karşı bir nebze tedbir alması
gerekmez mi? Oysa, tam tersine, vatandaş lehindeki yasa
hükümlerini
aleyhine
çevirmek
ve
bürokrasinin
elini
güçlendirmek üzere, içeriği tartışmalı tebliğ/talimat/sirküler ve
benzeri yayınlarla (sözde) uygulamaya yön verilmektedir.
Mükellefin maydanoz satın aldığında, kendisine verilen
faturanın sahte olup olmadığını bilemeyeceği, bu yüzden hapse
giremeyeceği hususunda, uygulamanın ilk günlerinde, basında,
feryat figan çok yazılar yazıldığını hatırlıyorum. Oysa,
şimdilerde, aynı maydanoz, alanın da/satanın da/yiyenin
de/dokunanın da/koklayanın da başına dert olduğu/ açtığı
halde, ses/çıt çıkmadığına göre, kanıksanmış görünmektedir.
Yukarıdaki sıralamadan bir örnek verelim. YMM‟nin tam tasdiğini
yaptığı A, B‟den maydanoz alsın. B‟de adresinde bulunamayan
C‟den maydanoz aldığı için incelemeye sevk edilmiş olsun.
Muhtemelen C bu uyduruk sebeple sahteci ilan edilmiştir ve
bundan kendisinin dahi haberi yoktur. Ancak, bundan böyle, bu
tespit, yargı dahil tüm birimlerce kesin delil sayılacak, kaynağını
araştırmadan ve sorgulamadan, doğrudan doğruya doğru kabul
edilecek, farklı illerde yaşayan, olgulardan habersiz pek çok kişi
çok üzülecek, mahkeme kapılarında yeni bir iş/uğraş edinmiş
olacaktır. Peki, adresinde bulunamayan C‟nin B‟ye, B‟nin de
A‟ya sattığı maydanozun faturalarının sıhhatinden A‟nın YMM‟si
sorumlu olabilir mi ? İdareye göre, bal gibi olur. Çünkü, “YMM
gereken dikkat ve özeni gösterseydi kolayca fark ederdi!” hatta,
isteseydi C‟nin yeni adresini (sahipsiz mezar olsaydı) bile arar
bulurdu! Görüleceği gibi bu hükümler problemin hallinden
ziyade, birilerini mutlak sorumluluk kapsamına almaya
yöneliktir. Akşamdan kapısı açık unutulan kümesin acıklı
manzarası, sabahleyin tüm çıplaklığıyla görülecektir. Tilki, (hata
ve ihmal kimde diye sormaz) yediğini yer, yemediğini boğar
gider. Hatalar bitmez, tilkiler tükenmez.. Vay benim
tavuklarıma!
35
Pek çok ürünün teslimi KDV. stopaj kapsamına
alınmakta,
böylece,
yelpaze
iyice
genişletilmektedir.
Bakanlığımız, kesinti yaparak verginin daireye yatırılma görev
ve sorumluluğunu mükelleflere vermeyi, hasılatlarından kesinti
yapılanları da, YMM‟siyle birlikte iade veya mahsup için vergi
dairelerinde uğraştırmayı, (vatandaşın hak ve yetkilerini
azaltırken,
mevcut
sorumluluklarını
artırarak
yenilerini
yüklemeyi) nedense pek sevmektedir. Bu konuda yeni sahalar
açmak üzere alt yapı çalışmalarına hız verilmektedir. Nitekim,
şimdi de, kiracıların kiralarını mutlaka bankaya yatırmaları ve
maliyenin tahsildarlığına vesile olarak ödemelerini stopaja tabi
tutmaları şeklinde, yeni düzenlemelerin tartışıldığını ve yolda
olduğunu öğreniyoruz. Keza, gelir vergisinden elde edilen bütçe
gelirlerinin % 95 inin stopaj yoluyla tahsil edildiği
söylenmektedir. Bu sistem dahilinde, mükellefi, SM yi, YMM yi
birbirine kırdırmak, esas görevini hiç masrafsız başkalarının
sırtına yüklemek, ıslık çalarak gününü gün ederek bugünün
keyfini yarına bırakmadan iş görmek, yüzerken balık tutmak
istenmektedir.
Muhasebe ve denetim standartları, uluslararası finans
tablolarının raporlama standartları uygulamasına ülkemizde
başlanacaktır. Bugüne kadar, muhasebe kayıtlarının ve
tablolarının doğruluğu sadece vergi yönünden önem arz
etmekteyken, bundan böyle başat faktörler tamamen
değişecek, muhasebe ilim/bilim değilse bile, adeta
sanat
addedilecek, vergi idaresi öneminin azalmasına rıza gösterip bu
gelişmeye ayak uyduracak, söylemleri vardır. Nasıl olacak bu?
Önce, Türkiye versiyonuna uygun olacak. Bizde amaç; olmak
değil, görünmektir. Nitekim, idare matrah artırımı tehdidinden
vazgeçmeyeceğine göre, defter kayıtları zararlı, beyannameler
ise kârlı (Beyanname, defter uyumu nasıl sağlanacak? Zarar
mahsup edilmeyecek mi?) olacaktır. Bu gibi bize mahsus
durumları, ulus ötesine yedirme yutturma formüllerini (icat
etmek üzere) şimdiden düşünmeliyiz.Sahi, bir zamanlar
yazarkasa, enflasyon düzenlemesi ve benzeri konularda
yaratılan suni fırtınaları hatırlayınız. Krizleri avantaja çevirmede
mahir olanlar, yazarkasa ithalatı, kitap, cd satışları, fiyat
oynamaları
derken,
piyasalara
hareket
getirmişlerdi.
Şimdilerde, kuş gribi diye bir salgın/illet daha çıktı (ya da
çıkartıldı) ki,
tavuklar diri diri yakılmakta, tavuk yumurta
fiyatları düşmekte, sonra da “hafif bir rüzgardı, geçti gitti”
36
denilerek, düşük fiyatla stok yapanların, yüksek fiyatla
satmasına imkân ve zemin hazırlanmaktadır. Diğer bir husus,
denetim standardı kavramı, anında (ehil olanı) YMMleri akla
getirmesi
gerekir. Oysa, ışık oyunlarıyla görüntümüz
gölgelenmekte, kaba gürültüyle sesimiz kısılarak bastırılmak
istenmektedir. Zira, işin sadece yetki ve cazibe yönüne
bakarak, sorumluluklarını
alışkın oldukları yöntemlerle bir
şekilde tolere edeceklerini hesap eden pek çok hevesli vardır.
Yokuş tırmanmadan, viraj dönmeden, hiçbir kuralı iplemeden,
geçip gitmek isteyenler, tavuk kanatlarıyla kuşlar gibi uçmak
isteyenler vardır.
Bir zaman sonra, yasalarımızda mükellef lehine hiçbir
hüküm olmadığına, varsa da uygulaması olamayacağına
hükmediyor insan. Genelleştirme veya abartma uyarılarına
karşın, birkaç örnek vermek isterim. Hasılatınızdan yapılan
stopajlardan varsa kalanı, müteakip yıl kdv.nizden düşmek
yasal hakkınızdır; ama yazdığınız mahsup dilekçesi yetmez,
ödeme emrini anında tebellüğ ederseniz şaşırmayınız, ya da salt
bu nedenle incelenmeyi göze almalısınız. Bu nokta da, alışları
(SAMİYB
tehlikesi)
dışında,
hasılatlarından
da
(yani
müşterilerinin kanuni defterlerindeki hata ve eksiklerden)
sınırsız sorumlu tek bir mükellef grubu (bir tek ülkemizde)
vardır; hatırlatırım. Vergiciliğimiz beyan esasına dayanmaktadır.
Öyle mi dersiniz? Beyanını beğendiremezsen (hele zarar varsa)
matrah artırımı
neymiş, anında öğrenirsin. ”İadeler veya
mahsuplar yedi ya da on beş gün içinde yapılır.” “Tam tasdiğe
tabi
mükellefler
ihbar
olmadıkça
incelenmeyecektir.”
“Vatandaşın dilekçe hakkı vardır.” “'Mükellef hakları bildirgesi
yayımlanmıştır.”
v.b. gibi, vergi dairelerine gönderilen
nüshaları
silik çıktığı için okunmayan veya bürokratik
oligarşinin çarklarında yoğrularak gereği yapılmış görüntüsü
verilen bu bildirimler/bildiriler, kulağa hoş gelen fantezilerden
ibaret kalmaktadır. Yüksek beyandan ötürü plaket verilen bir
mükellef, hiç fark etmez, çok geçmeden VUK. 359 dan hapse
girebilir. İşte, serbest bölgeler, oyunun ortasında kurallar
değiştirilerek, pek çok muafiyet kaldırılmış veya ruhsat
süreleriyle kısıtlanmıştır. Vergi yasalarımızda bilinen ve yıllardır
uygulanan zamanaşımı sürelerini, yazıldığı gibi beş yıl sanan
veya algılayan mükellefler yanılmaktadır.
37
Zira, geçmiş yıllarda takdir komisyonuna sevkiniz, vergi
borcunuz içinde tahsildarın kendi cebinden sizin adınıza cüzi
ödeme yapması tahakkuk ve tahsilat zamanaşımını keserek
veya durdurarak uzatmaktadır. Özetle, on yıl da geçse, defter
ve belgelerinizi muhafaza ediniz. Görüldüğü gibi, elleri
titreyenler, altın yumurtlayacağını bilse bile, tavuklara yem
(YMM‟ye yetki) veremez.
C-BĠR-ĠDARE VE DENETĠM
Geçenlerde, medyada yer alan bir haber sizin de
dikkatinizi
çekmiştir.
Ülkemizin
taşınmazlarının
(büyük
şehirlerde %25‟den %40‟a kadar ) pek çoğu
devletin
mülkiyetindedir. Devletimiz gayrimenkul , memurlarımız yetki
yönünden zengindir. Yine de, Boğaz sırtlarında orman arazisine
kaçak villa yapımı önlenememektedir. Sorumluluklar açısından
bakıldığında, vekillerimizden memurumuza kadar
bağımlı
bağımsız, yetkili yetkisiz, başlı başsız, kıdemli kıdemsiz, yeminli
yeminsiz, mühürlü mühürsüz, (yasama – yürütme - yargı)
hepsinin dokunulmazlıkları vardır. Dokunulmazlıklar, Türkiye‟de
çok tartışıldığı halde (TBMM‟deki siyasal partilerin ve
milletvekillerinin tam bir uyum içinde olduğu) hiç yol alınmayan
bir konudur. YMM mühürleri (hele ki, nefesle üfleyerek)
basıldığında, TC. gayet güzel, net okunmaktadır. Öyleyse,
devlet güvendiği ve mührünü taşımasına müsaade ettiği bu
saygın elemanların yetkilerini artırarak onore etmeli ve kurda
kuşa
yem
etmeden,
yukarıda
sayılanlara
ilaveten
sorumluluklarını sınırlandırarak kollamalı, öldürücü olmamalıdır.
Maliye Bakanlığı 2006 yılı faaliyet raporunda, kendi
eleştirisini bizatihi kendisi yaparak, “Bakanlık bünyesinde
değişime karşı direnç olduğu, ekip çalışması kültürünün
gelişmediği, bürokratik işlemler ve kırtasiyeciliğin çok fazla
olduğunu,” bu cümlelerle vurgulamaktadır. Yine, Bakanlığımızın
saygın kurullarından birinin dernek yönetimi, kısa bir süre önce
Bakanlık uygulamalarını eleştirerek “yasal zemini olmayan
uygulamaları alışkanlık haline getirenlere de her türlü yasal
mekanizmayı devreye sokma kararlılığıyla „Kanun namına
durun!‟ diyoruz.” şeklinde deklarasyon yayımlamıştır.
38
Günay Dinç‟in, “Adil Yargılama Hakkı” kitabından seçilen
aşağıdaki paragrafı hiç yorumsuz sunarak,
bu ayrımdaki
açıklamalara son vermek isterim.
“Kamu personelinin temelsiz suçlamalar nedeniyle
görevlerini yapamaz duruma düşmelerini önlemeyi amaçlayan
idari soruşturma aşamaları doğru işletilmediği
zaman
yargılanmama bağışıklığına dönüşmekle kalmamakta, devlet
memurlarının
suç
işlemelerini
özendiren
bir
etken
olabilmektedir. En alt birimden başlayan bu tutum, karşılıklı
dayanışma ve hoş görü anlayışı içinde, yargı organına kadar
uzanabilmektedir. Olay bu boyutlara geldiği zaman devlet adeta
bir suç aygıtı olmakta, toplumsal güvenin yerini genel bir
inançsızlık almaktadır.”
C-ĠKĠ- YMM MESLEĞĠ
Bildiğiniz gibi, 3568 daha beşikte boğulmak istenmişti,
olmadı; şimdi de, yetersiz beslenmeden buluğa eremeden
eşikte eriyip gitmektedir. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik.
Bir yerlere geldik mi, yoksa sürüklendik mi, bilemiyorum.
Sürekli ağlayarak biberon isteyen bebekler gibi yazılardan da
bıktık usandık artık. Ne var ki, mesleğin mevcut durumunu fark
etmemizi önleyen ve perdeleyen bazı hayallerin de (gerçekleri
görmek adına) öncelikle yıkılması gerekiyor. Mesleğin başına
gelenleri anmadan, anlamadan ve aldırmadan başarılı olamayız.
Mesleğimiz, AB. üyeliğini bekleyen ülkemize benzemekte, ucu
açık beklemektedir. A.Alatlı‟nın güzel benzetmesiyle, “gassalın
elinde bir ceset gibi” bizlerden teslimiyet istenmektedir.
“İstediğinizi söyleyiniz ama istenileni yapınız” denilmektedir.
Oysa, karşıtların birbirlerini yok etmeden tamamlamaları
gerekir; ayrıcalıkları azaltmanın yolu gücün paylaşılmasıdır.
YMM mesleği, devletle vatandaş arasında uzlaşı sağlayan
denetim birimidir. Esas fonksiyonunun denetim olduğu asla
unutulmamalıdır. Böyle olunca da, oluşumunda ağırlığı devlet
denetim birimlerinden gelenler oluşturmalıdır. Yazık ki, son
yıllarda, bu kaynaklardan mesleğimize teveccüh kalmadığını
öğreniyoruz. Sınavla girenlerin çoğunluğu ise, büro açmamakta
faal konuma girmemekte, muhtemelen, huzurlu bir çalışma
ortamının oluşumunu beklemektedir. Zira, son yıllarda, YMM
sayısıyla birlikte, tam tasdik sözleşmesi yapanların sayısında da
azalma vardır ; müşteri sıkıntısı yaşanmaktadır.
39
Bu durum, beraberinde, haksız rekabet ve farklı fiyat
uygulaması
gibi
sorunlar
getirmektedir.
İzlendiğinde
görülecektir; tavuklara yetersiz yem atarsanız yem(e)den önce
birbirlerini (gagalarlar) yerler. Böyleyken bile, meslek
amaçlanan yetki ve fonksiyonlara henüz ulaşamadığı halde,
YMM eksikliği vardır. Bir yerin kıymet ve değeri, orada
bulunanların kıymet ve değeriyle eş oranlıdır. Esasen, eksikliği
tamamlamak çok kolaydır; mevcut fonksiyonlar azaltılarak
meslek, rasgele alınacakların seviyesine düşürülebilir. O zaman
da, bu sıfatı taşımak, hiçbirimiz için bir şey ifade etmeyecektir.
Bu sebeple, arzumuz/isteğimiz, mesleğin daha da fonksiyonel
hale gelmesi, denetim birimlerinin özendirilerek istikbalde bu
mesleği şevkle yapmak üzere tercihlerinin sağlanması, yeterli
çalışmayı yaparak hazırlıklı olanlardan da, sınavla mevcudun
tamamlanması yönündedir.
Vermek istediğim mesajı, kısaca, kıssadan hisse alarak
açıklamak mümkündür. Vaktiyle, kuluçkaya yatan bir tavuğun
altına bırakılan kartal yumurtasından çıkan yavru kartal, civciv
kardeşleriyle beraber birlikte büyütülmüştür. Yetişkin hale
gelince, bazen, ah çeker, “bende kartallar gibi uçabilsem”
diyerek, özenirmiş. Tavuk kardeşleri gülerek “haddini bil, sen
tavuksun” der, dalga geçerlermiş. Bizimkisi, kaderine razı olup,
uçmayı hiç denemeden ömrünü tüketmiş gitmiş tabi. Hiç kimse,
denemeden ve kendine odaklaşıp düşünmeden gerçek gücünü
bilemez. Dahası, kırk gün, kırk gece, kırk kere, kırklayarak “sen
tavuksun” diyen çok olur da, kimse kimseye “bir zamanlar
kartaldın” demez; nedense…
C-ÜÇ - ÖNERĠLER
“Sanatçı ve yazarlar, varoluş alanlarının uçlarında ve
sınırlarında gezen kimselerdir. Bu yüzden sıradan veya olağan
değillerdir. Hep, varsayılan sınırlarının ötelerini soruştururlar.
Bahsedilen alanlar yalnızca doğada bulunan somut alanlar
olmayıp, daha çok onun kendi fantezisinin, bilinç veya
bilinçaltının beslediği, sınırlarının ise sonsuzluğa uzandığı soyut
alanlardır. Çoğu zaman insanlara ürkütücü ve soğuk gelen
böyle yerlere ilgileri yüzünden sanatçılar, hep dışlanmışlar ve
garipsenmişlerdir. Eleştirdikleri kadar eleştirilmişlerdir.
40
Onların soyut ve somut yerlerdeki gezilerinin amacı,
bilinenlere belli mesafede durup onları yeniden algılamaya
çabalamak, geniş algılama imkanlarını devreye sokmak, şeylere
ve olaylara farklı bakabilmek ve bunları
başkalarına
göstermektir. Donuklaşmış görme ve algılama biçimlerini
aşmak, bunları görece kılmaktır.”
Kimindir, şimdi hatırlamadığım bu güzel satırlar benim
değil , üstelik, satırların muhtevasında da
ben yokum;
benimkisi sadece bir merak, bir meramı anlatırken, bana uzak
yıldızlara yakın olan sanatçı ve yazarlara özenmekten, onlar
gibi yazmaya acizane gayret etmekten, sade bir hevesten
ibarettir. Aynı öneri ve tavsiyeleri içimden geldi, sizlere de
sundum. Aynı
zamanda, fikirlerimizi
sanatçılar
kadar
mükemmel ifade edemeyeceğimize göre, önerilerin (sizler
tarafından) tamamlanmaya ve geliştirilmeye mutlaka ihtiyacı
olduğunu çok iyi biliyorum; benim bildiğimi sizlerinde bilmesini
istedim.
Önceki
yazılarımdan
mesleğe iliĢkin
gerçek
önerilerimi bilmektesiniz. Uzun vadeli fikirlerimde hiçbir
değiĢiklik yoktur.
ġimdi yapacağım
öneriler ise,
mesleğin fonksiyonunu kısa sürede hissettirmek amacına
yöneliktir; uygulaması da, dar kapsamlı ve geçici bir
süreyle sınırlı olmalıdır. YMM sayısıyla birlikte tam tasdik
sözleĢme sayısında da azalmalar vardır. Dahası, mevcut
tasdik sözleĢmelerinin büyük bölümünde, mükellefler,
ayrıca SM çalıĢtırmamaktadırlar. Bu konuda
anket
çalıĢması
yapılırsa,
apaçık
görülecektir.
Esasen,
muhasebe hizmetini de YMM den alan mükellef, ayrıca
YMM sorumluluğundan da fazlasıyla istifade etmektedir.
Öyleyse, hiç vakit kaybetmeden tam tasdik yerine ikame
edecek, sürekli danıĢmanlık hizmeti vermek üzere özel
sözleĢmeler yapmaya yönelmeliyiz. Zaten, pek çok
meslektaĢımız, öteden beri bu yönde tercih yaparak,
sorumluluğu makul ölçülerde, bizatihi sınırlama imkanı
yaratmıĢlardır.
Keza, baĢtan beri anlatıldığı üzere,
mahsup ve iadelerde yaĢananlar hepimizin malumdur.
Mükellef, dört milyarın altındaki iadelerini doğrudan
doğruya,
aĢtığında
ise,
isterse
idareden
talep
edebilmektedir.
41
BaĢka bir deyiĢle, iade için YMM ye müracaat etme
zorunluluğu zaten yoktur. Madem ki öyle, gel böyle diye
bir tabir vardır. Mahsup veya iade raporlarımızı aynı
ciddiyetle dört dörtlük yazdıktan sonra, patronumuz
mükellefe takdim ederek ücretimizi alıp kenara
çekilmeliyiz. Mükellef, hangi meblağda olursa olsun, tüm
iadelerini idareden almak üzere dilekçesini yazmalı,
“ben bu kadarını inceledim veya incelettirdim, gerekli
kesintileri de yaptım; bundan sonrası idarenin takdirine
kalmıĢtır.” diyerek, ekine de YMM raporunu iliĢtirerek
takdim etmelidir. Tabi ki, mesleki baĢarı Ģansımız, birlik
ve beraberliğe bağlıdır. Odalarımız YMM’leri bu öneriler
doğrultusunda yönlendirmeli ve teĢvik etmelidir.
A-BĠR-KĠ-ÜÇ
Yeryüzünde yaratılan her canlının, kuvvetli bir yanı/tarafı
mutlaka vardır. Tavukların da,
ayakları vardır ama hızlı
koşamaz, kanatları vardır fakat yeterli uçamaz, boyunları vardır
lakin bıçağa uzanmış, eşelenip yemlenirler. Üstelik, yemden
sonra gezinirken, makamıyla çıkarttıkları (gııı, gaaa, guuu ve
benzeri) seslere bakılırsa, sanki hayatlarından memnun ve
mutlu, şarkı söyler gibidirler. Tavuktan bu kadar çok söz
ettikten sonra, horozu unutmak hoş olmazdı sanırım. Onun
derdi daha başka tabi. Bir gün, horoza sormuşlar “tavuk mu
yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar?” Bizimki biraz
düşündükten sonra “valla bilemem, hiç aklım ermez, ben
işime bakarım” demiş.
Gördüğünüz gibi, tavuk hikayelerinin başı sonu yok.
Mesleğimiz de öyle, şarkıdaki gibi. “Bitmez tükenmez bu dert,
meslek diyorlar buna.” Bu şarkı burada bitmez, dön baba
dönelim hacılara gidelim; one, two, three, başla…
(erkek) Akşama geleceğim, akşama geleceğim.Hacı
bab bay ev de mi?
(kadın)
Tavukları döndermişem, hacıyı da çarşıya
göndermişem.
42
YaĢama Alanları Açmak……….
Feridun ANDAÇ
Bir sesin yalnızlığında hayata bakmayı ilke edinmişseniz,
arayışlarınız bitmez. O ses ki besler sizi, taşıyıcısıdır zamanı n,
dünle bugünün yanına ulaşacak olan rengidir üstelik.
Bizleri hayata bağlayan duyguların barınağında yaşarken
farkında olamadıklarımız kadar olup da göremediklerimiz
karşımıza sorgulayıcı zamanın dilini çıkarır. Yani zaman zaman
bir kıyıya ulaşmamızda etken olan, kimi kez de düşüncelerimizi
kanatlandıran bu sorgulayıcı bakışla kendimize yeni yaşama
alanları seçeriz. Dönüp yaşadığı her anı zaman süzgecinden
geçirmeyen, dün olup bitene bakmayan birinin hayatla ilişkisinin
anlamına kaygıyla bakar. Öyle ya, bizleri yönlendiren kendimize
açtığımız
yaşama/ çalışma
alanlarının
varlığını, hatta
sürdürülebilirliğini görebilmek için bu kaçınılmazdır.
Dar zamanların görünen yüzünü kendimize perde
etmeden, diğer bir deyişle avuntu çarşılarında gezinmeyi
bırakarak yol almayı bir yaşama ilkesine dönüştürmek sanki
kurtarıcıdır!
Evet, önümüzde duran, biriktirerek yol alırken açtığımız
yaşama alanlarının öğreticiliğini düşünmek vazgeçilmezimiz
olmalı. Kendimize başka ses ararken de yaptığımız bu değil mi
dir? Çoğalarak yaşamak değil bu, paylaşım, yaşadıklarımızın
anlamını bölüşmek....
İnsanoğlunun bu arayışı hiç bitmez, nereye gitse, ne işe
tu-tunsa yolunun ibresi insana çıkar. Ne denli yalnızlaştırsanız
da kendinizi insandan insana ulaşan sesin rengine takılıdır hep
bakışlarınız...
Bunları derken, önümde Anatole France'ın "Dostumun
Kitabı" açık duruyor.... Lise yıllarımda evire çevire okuduğum
bu kitabı şimdi daha dindirilmiş duygularla karşılıyorum...
43
Altı çizili satırları bir deftere oturup yazdığım anlar... Sanki
oradaki anlatıcının/ yazarın bakışının yansısı, düşüncesinin izleri
bana geçsin dercesine yazmaya tutunmuştum...
Kitaplarla gelen, bir yazarın bize anlatacağı belki de budur;
kendi birikiminin, deneyiminin aktaranı...
Gene de derim ki; önü açık bir zamanda yaşamaktansa,
yaşadığı anın derinliğini kavramak, güne anlam verebilmek,
yaşadıklarından bir anlam/ değer çıkarmak bize yaşama alanlarımızın rengini/ biçimini getirir. Sonrası nedir diye sorarsanız,
durup yaşadığımız bir ana sorgulayarak baktığımız anın
sonrasındaki hayatın tam ortasında olduğumuzu düşünmek...
Hangi yaşta olursanız olur, bizleri hayata bağlayan duygunun
tınısı burada yatıyor diye düşünürüm.
Bu duygu ritmiyle, tutup gene France'ın yazdıklarının bir
bölümünü defterime aktarıyorum:
"Hatırlamak tatlı şeydir. Gecenin sessizliği buna yol açar.
Sessizlik, özleri bakımından ürkek, kaçıcı, olan ve gelip yaşayan
dostlarının kulağına bir şeyler söylemek için karanlık ve yalnızlık
isteyen ruhları uysallaştırır. Pencere perdeleri kapalı, kapı
perdeleri de hali üzerine ağır kıvrımlarla dökülüyor. Bir tek
kapı, yan açık vaziyette, gözlerim kendiliğinden o yana
çevriliyor. Oradan donuk bir ışık sızıyor; muntazam ve yumuşak
nefesler geliyor ve ben bunların hangisinin çocuklara, hangisinin
anneye ait olduğunu fark edemiyorum." (**)
Fark ederek yaşamak için her bir anın bize getirdiklerine
dönüp bakmak kaçınılmaz... Ne dersiniz sevgili okurum?
(13.08.2007 Tarihli Dünya Gazetesi)
44
KDV’DE TEVKĠFAT UYGULAMASI
Cenk UZELLĠ
Denetçi
KDV tevkifatı (stopajı) niçin ihdas edilmiştir? Niçin kapsamı
sürekli genişlemektedir?
Bilindiği üzere özellikle bazı sektörlerde malı satan veya hizmeti
yapan KDV mükelleflerinin, tahsil KDV‟lerini beyan etmeyerek
veya indirilecek KDV‟lerini olduğundan fazla göstererek, vergi
kaybına sebebiyeti verdikleri bilinmektedir. Kanun koyucu da
vergi alacağının emniyet altına alınmasını sağlamak amacı ile
Katma Değer Vergisi‟nin 9. maddesi ile Maliye Bakanlığı‟na
“KDV‟nin kısmen veya tamamen işlemi yapana ödenmeyerek,
işlemi yaptıran tarafından sorumlu sıfatıyla (2 no.lu KDV
Beyannamesi ile) doğrudan vergi dairesine yatırılması
mecburiyeti getirmeye” yetki vermiştir.
Maliye Bakanlığı da, vergi emniyetini sağlamak amacı ile
aşağıdaki tabloda değinildiği üzere çeşitli tarihlerde Katma
Değer Vergisi Genel Tebliğleri yayımlamıştır. Katma Değer
Vergisi tahsilâtındaki azalma da düşünülürse ilerleyen günlerde
farklı sektörlere de vergi stopajı getirilmesi olasılıklar
dâhilindedir.
Ancak 30.06.2007 tarih 26568 nolu resmi gazete ile yayımlanan
105 Seri Nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği özellikle tekstil
mükellefleri tarafından olumlu karşılanmıştır. 105 Seri Nolu KDV
Tebliğinde “Fason olarak yaptırılan tekstil ve konfeksiyon
işlerinde sorumluluk uygulaması 01.07.2007 tarihinden itibaren
kaldırılmıştır.” Denilmektedir. Bu hüküm fason iş yaptıran vergi
mükelleflerinin üzerinden bir yük kaldırılmıştır.
Ayrıca yine aynı tebliğ ile alüminyum ve alüminyum levha
teslimlerindeki tevkifat uygulamasına da çeşitli açıklamalar
getirilmiştir. Tebliğ metninde “104 Seri No.lu KDV Genel
Tebliğinin (2.1) bölümünde yapılan düzenleme ile tevkifat
kapsamına alınan alüminyum profil ve alüminyum levha
teslimlerinde tevkifat uygulamasının, bu Tebliğin yayımını
45
izleyen ayın başından itibaren yapılacak teslimlerde geçerli
olmak üzere, aşağıdaki şekilde yürütülmesi uygun görülmüştür.
Buna göre, alüminyum profil ve alüminyum levha teslimlerinde
KDV tevkifatı;
- Bunları doğrudan slab, bilet, külçe gibi ham maddelerden imal
edenler tarafından yapılacak ilk teslimleri ile
- Bunları ithal edenler tarafından yapılacak ilk teslimlerinde,
uygulanacak, profil ve levhanın ilk üreticileri ve ithalatçılarından
sonraki
safhalardaki
teslimleri
KDV
tevkifatına
tabi
tutulmayacaktır.
Öte yandan, 104 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin değişiklik
yaptığı, 96 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (5.3) numaralı
bölümü kapsamına giren ve levha ile profil dışında kalan diğer
alüminyum mamullerinin her safhasında KDV tevkifatı
uygulanacağı tabiidir.” Denilmektedir.
Yukarıdaki bölümde de açıklandığı üzere Maliye bakanlığı vergi
emniyetini sağlamak amacıyla çıkardığı KDV Tebliğleri ile
kendisine vergi sorumluları belirlemekte ve bu vergi sorumluları
vasıtası ile verginin tahsilini sağlamaktadır.
Aşağıdaki tabloda Katma Değer vergisi Tevkifatına Tabi işlem
türleri, tevkifat oranları, tevkifat yapacak olanlar ve tevkifata
uğrayacak olanlar bir bütün halinde gösterilmiştir.
KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat
ĠĢlem Türü
KDV
Oranı
Tebliği
GVK‟nun 18‟inci
maddesi kapsamındaki
telif
niteliği
taşıyan
satış ve hizmetlerin
münhasıran
GVK‟nun
94‟üncü
maddesinde
sayılan
stopaj
sorumlularına
yapılması………..
19
Tev kifat Yapaca k
Olanlar
Tev kifata Uğrayacak
Olanlar
Sürekli
olarak
telif Sürekli
olarak
meydana
faaliyetlerinde
getirdikleri GVK‟nun 18‟inci
bulunanlardan, eser veya maddesi kapsamındaki telif
telif hizmeti alan ve ürünlerini
(şiir,
hikaye,
GVK‟nun
94‟üncü roman,
makale,
bilimsel
maddesi
kapsamında araştırma
ve
inceleme,
stopaj sorumlusu olan
bilgisayar yazılımı, röportaj,
karikatür,
fotoğraf,
film,
Mükellefler
resim, heykel, nota) sadece
stopaj
sorumlularına
46
KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat
ĠĢlem Türü
KDV
Oranı
Tebliği
Tev kifat Yapaca k
Olanlar
% 100
Tev kifata Uğrayacak
Olanlar
satanlar.
(Bu
tevkifat
telif
faaliyetlerinde
bulunanların
isteğine bağlı olup, KDV
tevkifatına
tabi
tutulmak
isteyenlerin vergi dairesine
dilekçe vermeleri ve bu
durumu stopaj sorumlusuna
bildirmeleri
gerekmektedir.
Böylelikle
yalnız
telif
faaliyetinde
bulunan
ve
gelirleri
stopaj
suretiyle
vergilenen kişiler sadece KDV
yüzünden defter tutma ve
KDV
beyannamesi verme
mecburiyetinden
kurtulmuş
olmaktadırlar.)
Gayrimenkuller
hariç 30, 31
GVK‟nun
70.
maddesinde
belirtilen
mal
ve
hakların
(mesela
bir
binek
otomobilinin) mükellef
olmayanlarca
KDV
mükelleflerine
kiraya
verilmesi işlemleri….
KDV
mükellefi
kiracılar
olan KDV mükellefi olmayanlar.
%100
-
Profesyonel (futbol 30, 55
hariç) veya amatör
spor
klübü
oyuncularının
formalarına
reklam
konulması,………
- Gerçek usulde KDV
mükellefi olmayanlar
tarafından çıkarılan
dergi, kitap gibi yazılı
eserlere reklam
verilmesi……
30, 55
KDV mükellefleri
KDV mükellefi olmayan ve
söz konusu reklam işlemlerini
yapanlar.
%100
%100
Akaryakıt
(*)
Teslimleri.
- Yapım işleriyle, bu
işlere ilişkin
68
91, 95
%90
- Gerçek usule tabi KDV “İthalatçılar,
rafineriler,
mükellefleri,
akaryakıt dağıtım firmalar ı,
- Kamu kurum ve
akaryakıt bayileri” dışında
kuruluşları.
kalan akaryakıt satıcıları.
Genel
bütçeye
dahil Bu hizmetleri verenler. (KDV
daireler, kat ma bütçeli
tevkifatı yapmak zorunda
47
KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat
ĠĢlem Türü
KDV
Oranı
Tebliği
mühendislik,
mi marlık ve etüd
proje hizmetleri ……
99
1/6
- Temizlik işleri ……
2/3
- Bahçe ve çevre
bakım işleri ………...
1/2
- Makine, teçhizat,
demirbaş ve taşıtlara
ait tadil, bakım ve
onarım hizmetleri
…………..
1/3
- Her türlü yemek
servisi ………………
- Danışmanlık ve
denetim ve yapı
denetim hizmetleri…
1/2
1/2
İstisnadan vazgeçenler
tarafından
(KDV‟li
olarak) teslim edilen
hurda veya atık, metal
(hurda metalden elde
edilen külçeler dahil),
plastik, lastik, kauçuk,
kağıt ve cam ………….
91
Tev kifat Yapaca k
Olanlar
Tev kifata Uğrayacak
Olanlar
idareler, il özel idareleri, olan
şir ket,
kurum
ve
belediyeler ve bunların kuruluşlar, birbir lerine karşı
teşkil ettikleri birlikler,
ifa
ettikler i
hizmetler
Döner
sermayeli dolay ısıy la
KDV
tevkifatı
kuruluşlar,
yapmayacaklardır.)
Kanunla kurulan kamu
kurum ve kuruluşları,
Kamu
kurumu
niteliğindeki
meslek
kuruluşları,
Üniversiteler
(vakıf
üniversiteleri
hariç),
Kanunla kurulan veya
tüzel kişiliği haiz emekli
ve
yardım sandıkları,
Bankalar ve özel finans
kurumları,
Kamu
iktisadi
teşebbüsleri
(Kamu
İktisadi
Kuruluşları,
İktisadi
Devlet
Teşekkülleri),
Özelleştirme
kapsamındaki kuruluşlar
Organize sanayi bölgeleri
ile
menkul kıymetler,
vadeli işlemler borsaları
dahil bütün borsalar,
“-Hisse senetleri İstanbul
Menkul
Kıymetler
Borsasına kote edilmiş
şirketler (bu şirketler
yalnızca “yapım işleri”,
“temizlik, çevre ve bahçe
bakım hizmetleri”, “özel
güvenlik hizmetleri” ile
“yemek
servis
hizmetleri”ne ait kat ma
değer vergisini tevkifata
tabi tutacaklardır.),”
Bu hurda veya atıkları Bu hurda veya atıkları satan
satın alanlar
ve istisnadan vazgeç miş olan
KDV mükellefleri
48
KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat
ĠĢlem Türü
KDV
Oranı
Tebliği
Tev kifat Yapaca k
Olanlar
Tev kifata Uğrayacak
Olanlar
%90
Plastik
hurda
ve
atıklarının
işlenmesi
suretiyle elde edilen
pet
kırıkları,
plastik
çapak, plastik granül
ve benzerleri ………….
97
Bu malları satın alanlar
Satış tutarı KDV dahil fatura
kesme haddinin (2007 yılı
için 560 YTL. nin altında ise
tevkifat yapılmaz.
%90
Özel
Hizmetleri
Güvenlik
104
4/5
İşgücü hizmetleri.
96
%90
Bu malları satanlar
KDV mükellefi olanlar ve Özel
güvenlik
91 ve 95 nolu KDV Genel satanlar.
Tebliğleri
İle
KDV
tevkifatı
yapmak
zorunda
olan
tüzel
kişilikler
KDV mükellefi olanlar
hizmetini
İşgücü hizmetini satanlar.
[Genel bütçeye dahil daireler,
katma bütçeli idareler, il özel
97 no.lu Tebliğle, bu
idareler i,
belediyeler
ve
hizadaki sağ sütunda
bunların
teşkil
ettikleri
yazılı olan kurum ve
birlikler,
döner
sermayeli
kuruluşların
KDV
kuruluşlar, kanunla kurulan
mükellefiyetleri olmasa
kamu kurum ve kur uluşlar ı,
bile iş gücü alımlarında
kamu kurumu niteliğindeki
KDV tevkifatı yapmaları
meslek
kur uluşlar ı,
esası getirilmiştir.
üniversiteler
(vakıf
üniversiteleri hariç), kanunla
kurulan veya tüzel kişiliği
haiz
emekli
ve
yardım
sandıkları, bankalar ve özel
finans
kurum ları,
kamu
iktisadi teşebbüsleri (Kamu
İktisadi Kuruluşlar ı, İktisadi
Dev let
Teşekküller i),
özelleştirme
kapsamındaki
kuruluşlar, organize sanayi
bölgeleri, menkul kıymetler –
vadeli işlemler borsaları dahil
bütün
borsalar,
Hisse
senetleri
İMKB’ne
kote
edilmiş şirketler ile yar ıdan
fazla hissesi tek başına ya da
birlikte doğrudan yukarıda
sayılan kur um ve kuruluşlara
ait olan kurum, kuruluş ve
işletmelerden satın alınan
işgücü hizmetleri dolayısıyla
KDV
tevkifatı
yapılmayacaktır.]
49
KDV Tev kifatına Tabi Ġlgili Tev kifat
ĠĢlem Türü
KDV
Oranı
Tebliği
Hurda metallerden elde
edilenler
dışındaki
bakır,
çinko
ve
alüminyum
külçelerinin.
95
Tev kifat Yapaca k
Olanlar
Alıcılar
%90
Alıcılar
Bakır
ve
alaşımlarından,
çinko 96,
ve
alaşımlarından, 104,
alüminyum
ve 105
alaşımlarından mamul;
anot, katot, her çeşit
takoz
(biyet),
slab,
platina,kütük, granül,
filmaşin, levha, boru,
pirinç çubuk, lama, her
% 90
türlü
tel
ve
benzerlerinin teslimi.
(Bakır teller tevkifat
kapsamında
olmakla
beraber, bu teller kablo
veya izoleli tel haline
getirildiğinde
KDV
tevkifatı
dışına
çıkmaktadır.)
Tev kifata Uğrayacak
Olanlar
Söz konusu ürünleri teslim
edenler. [Genel ve katma
bütçeli
daireler,
il
özel
idareler i, belediyeler, köy ler,
bunların
teşkil
ettikleri
birlikler; üniversiteler, döner
sermayeli kuruluşlar, kanunla
kurulan kam u kurum ve
kuruluşları, kam u kurumu
niteliğindeki
mesleki
kuruluşlar, siyasi partiler ve
sendikalar, kanunla kurulan
veya tüzel kişiliği haiz emekli
ve yardım sandıklar ı, kamu
menfaatine yararlı der nekler,
Bakanlar
Kurulunca
vergi
muafiyeti tanınan vakıflar,
sermayelerinin
%51 veya
daha fazlası kamuya ait
işletmeler,
özelleştirme
kapsam ındaki kuruluşlar ve
bu ürünlerin ilk üreticilerinin
(cevherden
üretim
yapanlar ın) teslim inde KDV
tevkifatı uygulanmayacaktır.]
(Söz konusu bakır ürünlerinin
ithalatçıları da 97 no.lu KDV
Tebliği
ile
kesintiye
uğrayacak
olanlara
dahil
edilmiştir.)
Satış tutarı KDV dahil fatura
kesme haddinin (2007 yılı
için 560 YTL. nin altında ise
tevkifat yapılmaz.
50
(*)
68 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinde (7),
ithalatçılar, rafineriler, akaryakıt dağıtım firmaları ve akaryakıt
bayileri dışında kalan satıcılar tarafından yapılan akaryakıt
ürünü teslimlerinde, teslim bedelleri üzerinden hesaplanan
katma değer vergisinin %90' ının alıcılar tarafından sorumlu
sıfatıyla beyan edilip ödeneceği belirtilmiştir.
Söz konusu tevkifat uygulaması katma değer vergisi
ödenmeksizin yurda getirilen petrol ürünlerinin gerçek usul e
tabi katma değer vergisi mükellefleri ile kamu kurum ve
kuruluşlarına yapılan satışlar için geçerli olduğundan, ithalinde
katma değer vergisi ödenmiş olan veya akaryakıt bayilerinden
katma değer vergisi ödenerek satın alınan akaryakıt ürünlerinin
tesliminde tevkifat uygulanmayacak, hesaplanan katma değer
vergisinin tamamı genel esaslara göre beyan edilip ödenecektir.
51
YMM’LERĠN SORUMLULUKLARINDAN DOLAYI TAKĠBĠ
Burhan GÜNDOĞDU
I-GĠRĠġ
Müteselsil sorumluluk birden çok kimsenin aynı zararı
gidermekten birlikte sorumlu tutulmalarıdır. Burada özellik
gösteren durum ise zarar görenin zararı gidermekten dolayı
sorumlu olanlardan her birine ayrı ayrı, bir kısmına veya
hepsine birden başvurabilmesidir. Yeminli mali müşavirlerin
müteselsil
sorumlulukları
iki
ayrı
kanun
maddesinde
düzenlenmiştir. Bunlar 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik,
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Kanunu'nun 12 ve Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227.
maddeleridir. Kanun koyucu ziyaa uğratılan vergiden dolayı
YMM'leri de mükellefle birlikte müteselsilen sorumlu tutmuştur.
Bu makalemizde YMM'lerin müteselsil sorumlulukları nedeniyle
nasıl takip edileceklerini/edilmeleri gerektiğini açıklamaya
çalışacağız. Makalemizde öncelikle müteselsil sorumluluğu ve
YMM'lerin müteselsil sorumlulukları ile tarhiyat, tahakkuk,
ihbarname, ödeme emri vb. kavramları açıklayacağız. Daha
sonra YMM'lerin ödeme emriyle mi, ihbarname ile mi takip
edilmeleri gerektiği konusunda açıklamalara yer verece ve
uygulamayı anlatacağız.
II- YMM'LERĠN MÜTESELSĠL SORUMLULUĞU
A- MÜTESELSĠL SORUMLULUK
Müteselsil; Arapça bir sıfat olup, "silsile"den gelmektedir.
Teselsül eden zincir gibi birbirine bağlı olan, zincirleme
anlamındadır. Teselsül ise aynı kelimenin isim halidir (1).
Müteselsil sorumluluk ise bir zararın giderilmesi için birden çok
kişinin herbirinin teker teker, bir kısmının veya hepsinin birden
sorumlu tutulabilmesidir.
Bir borç İlişkisinde borçlu ve alacaklı birer kişi olabileceği gibi,
aynı borç ilişkisinde birden fazla borçlu veya birden fazla
alacaklı da olabilir. Birden fazla borçlunun olması halinde
borçlulardan her biri, borcun tamamından alacaklıya karşı
sorumlu ise fakat alacaklı alacağını borçlulardan herhangi
52
birinden veya tümünden alabiliyorsa ya da birden fazla
alacaklının varlığı halinde, alacaklılar birbirlerinden bağımsız
olarak borcun ifasını isteyebiliyorlarsa, fakat borçlu borcundan
alacaklılardan birine, bir kısmına veya tamamına yaptığı tek
ödemeyle kurtuluyorsa burada "müteselsil borç ilişkisi" vardır.
Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu
tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya
sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk
biçimi ise müteselsil sorumluluktur.
Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu
tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya
sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk
biçimine müteselsil sorumluluk denir. Burada sorumlulardan
herbiri zararı gidermekte ayrı ayrı yükümlüdürler. Diğer bir
deyişle borçlular arasında "Tam Teselsül" vardır. Ancak zararı
sorumlulardan birisi tazmin ederse zarar gören diğer
sorumlulara
başvuramaz. Zararı
tazmin edenin diğer
sorumlulara rücu edebileceği ise tabiidir. Öte yandan müteselsil
sorumluluğun en önemli özelliklerinden birisi müteselsil
sorumluluğun fer'i (tali) nitelikte olmamasıdır. Diğer bir deyişle
hem vergi hukukunda hem de özel hukuk alanında alacaklı
alacağın tahsil edilmesi amacıyla dilerse asıl borçluya dilerse bu
borçtan dolayı sorumlu olan kişiye doğrudan doğruya
başvurabilir. Zira bu sorumluluk biçiminde önemli olan zararın
giderilmesidir. Zararın kim tarafından giderildiği ödendiği önemli
değildir.
Zaten Vergi Hukuku'nda müteselsil sorumluluk müessesenin
getiriliş amacı da yergi alacağını güvence altına almaktır.
Özellikle kayıt dışı ekonominin çok yaygın olduğu ülkemizde
vergi kayıp ve kaçağını azaltmak amacıyla müteselsil
sorumluluk
müessesesi
uygulamaya
konulmuştur.
Bu
müesseseden beklenen ise Devlet'e ödenmeyen verginin
ödenmesinin sağlanmasıdır. Burada önemli olan Devlet'in
alacağının diğer bir deyişle zararının giderilmesidir.
53
B- YMM'LERĠN MÜTESELSĠL SORUMLULUĞU
3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu'nun 12.
maddesinin dördüncü fıkrasında, yeminli mali müşavirlerin
yaptıkları tasdikin doğruluğundan sorumlu olacakları, yaptıkları
tasdikin doğru olmaması halinde, tasdikin kapsamı ile sınırlı
olmak üzere, ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek
cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen
sorumlu olacakları hükmüne yer verilmiştir. 3568 sayılı Yasa'nm
uygulama usul ve esaslarının düzenlendiği Yönetmeliğin 20.
maddesinde ise, "YMM'ler, ince' ledikleri ve sonucunda
tasdik raporu düzenledikleri konu ve belgelerin gerçeği
yansıtmaması ve doğru olmaması halinde, ziyaa
uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan Vergi Usul
Kanunu ve 3568 sayılı Kanun hükümleri uyarınca
mükellefle
birlikte
müĢtereken
ve
müteselsilen
sorumludurlar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde
Borçlar Kanununun "Tam Teselsül" hükümleri uygulanır."
hükmü yer almaktadır. Yukarıdaki hükümler uyarınca
beyanname ve eklerini tasdik eden yeminli mali müşavirler,
tasdik ettikleri beyanname ve eklerinde yer alan bütün bilgilerle
bunların dayanağını teşkil eden defter kayıtlan ve belgelerdeki
bilgilerin doğruluğu ile beyannamesini
tasdik ettikleri
mükelleflerin sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge
kullanmasından sorumludurlar. Belgelerin yasal süresi içerisinde
Muhasebe Sistemi. Uygulama Genel Tebliğlerine, genel
muhasebe kurallarına, vergi mevzuatına ve ilgili diğer mevzuata
uygun ve doğru olarak yasal defterlere kaydedilmesi ve mali
tablolara aktarılması sorumluluk kapsamındadır. Bu bilgi ve
belgeler esas alınarak mükelleflerin vergi ve benzeri mali
yükümlülüklerinin doğru olarak hesaplanması yeminli mali
müşavirlerin sorumluluğuna dahildir. Bu çerçevede yeniden
değerleme, amortisman tutarları, yatırım indirimi, her türlü
istisna ve muafiyet tutarları ve benzeri tutarların vergi mevzuatı
çerçevesinde doğru olarak tesbit edilmesi, aktif ve pasif
kıymetlerin Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun olarak
değerlemelerinin yapılması kaydi envanterin sağlanması ve
randıman tespitlerinin yapılması yeminli mali müşavirlerin
sorumluluğundadır.
54
VUK'un mükerrer 227. maddesinde gelir veya kurumlar vergisi
beyannamesini imzalayan ve tasdik raporunu düzenleyen
yeminli mali müşavirlerin imzaladıkları beyannamelerde veya
düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter
kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere
uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyama bağlı
olarak salınacak vergi, ceza ve gecikme faizlerinden mükellefle
birlikte müteselsilen sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır.
Ancak burada sorumluluktan meslek mensubunun müteselsilen
sorumlu tutulması iki koşula dayandırılmıştır. Birinci koşul, vergi
beyannamelerinde yer alan bilgilerin defterlere uygunluğudur.
Bu hükümle, vergi beyannamelerinin imzalanmasında meslek
mensubunun yüklendiği görev ve sorumluluk yalnız defterlere
dayanan
bilgilerle
sınırlandırılmaktadır.
Bu
sınırlamaya
defterlerin onayları ile ilgili bilgiler gibi şekli olanlar da dahil
olmak üzere muhasebe kayıtlarına uygun olarak hazırlanan
vergi beyannamelerinin ekindeki finansal tablolar ile hesap
özetleri de dahildir. İkinci koşul ise söz konusu defterler-deki
kayıtların dayanaklarını oluşturan belgelere uygun olmasıdır.
Buradan
meslek
mensubunca
VUK'un
mükerrer
227.
maddesinde belirtilen hükümler çerçevesinde yapacağı şekli
inceleme anlaşılmalıdır. Burada belgelere uygunluk dışında,
defter kayıtlarının genel kabul görmüş muhasebe ilke ve
kuralları ile vergi mevzuatına uygunluğunun araştırılması da
gerekmektedir.
III- YMM'LERĠN TAKĠP EDĠLME ġEKĠLLERĠ
A- YMM'LERĠN
ĠHBARNAME VEYA ÖDEME EMRĠ ĠLE
TAKĠBĠ
1- Tarhiyat ve Tahakkuk
Verginin tarhı, vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah
ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu
alacağı miktar itibariyle tespit eden idari işlemdir (VUK md. 20).
Görüldüğü gibi tarhiyatı vergi dairesi yapmaktadır. Tahakkuk
ise tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken safhaya
gelmesidir (VUK md. 22). Tahakkuk fişi ile tarhiyat, ikmalen
vergi tarhı, re'sen vergi tarhı, idarece vergi tarhı başlıca
tarhiyat usulleridir. Biz konumuz gereği tarhiyat çeşitleri
üzerinde durmayacağız. Sadece ihbarname ve ödeme emri
üzerinde duracağız.
55
2- Ġhbarname
İkmalen ve re'sen tarh edilen vergiler 'ihbarname" ile ilgililere
tebliğ olunur (VUK md. 34).
a- Ġhbarnamenin Muhteviyatı
İhbarnamenin muhteviyatı VUK'nun 35. maddesinde ayrıntılı
olarak düzenlenmiştir. İhbarname aşağıda yazılı malumatı ihtiva
eder:
1- İhbarnamenin sıra numarası;
2- İhbarnamenin tanzim tarihi;
3- Verginin nev'i;
4- Mükellefin soyadı, adı (Tüzel kişilerde unvanı);
5- Mükellefin açık adresi;
6- Vergilendirme dönemi;
7- Verginin matrahı;
8- Verginin hesabı;
9- Verginin miktarı;
10- Kısa ve açık bir ifade ile ikmalen veya re'sen vergi tarhını
gerektiren sebepler;
11- Vergi mahkemesinde dava açma süresi;
12- Vergi mahkemesinde dava açma şekli.
Takdir komisyonunun karan üzerine tarh edilen vergilerde
kararın ve re'sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer
sureti ihbarnameye eklenir. Görüldüğü üzere ihbarname de
mükellefin adı, soyadı (unvanı), açık adresi yer alacaktır.
Dolayısıyla ihbarname verginin mükellefi adına düzenlenecektir.
Her ne kadar VUK'un 34. maddesinde ihbarname ilgililere tebliğ
edilir ifadesi yer almaktaysa da burada ilgililerden kasıt,
mükellef ve mükellef adına hareket edenlerdir. Yine Vergi
Daireleri İşlem Yönergesi'nin 82. maddesinde beyan üzerinden
tahakkuk fişi ile yapılan vergi tarh ve tahakkuku dışında kalan
her türlü vergi tarhiyatının mükellefe ihbarname ile yapılacağı
belirtilmiştir. Sonuç olarak ihbarname mükellef
adına
düzenlenecek ve mükellefe (varsa adına hareket edene) tebliğ
edilecektir.
Öte
yandan
ihbarname
mükellef
adına'
düzenlendiğinden mükellef; mahkemede dava açma, ceza
indirimi talep etme, tarhiyat sonrası uzlaşma vb. haklardan da
yararlanacaktır.
56
3- Ödeme Emri
Ödeme emri, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün
içinde borçlarını Ödemelerini veya mal bildiriminde bulunmaları
gerektiğini belirten bir belgedir (6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun md. 55/1). İdarenin yapacağı
cebri tahsilatın ilk aşaması olan ödeme emri amme alacağının
vadesinde ödenmemesi durumunda çıkartılır.
Esasen ödeme emri borçluya borcunu ödemesi için yapılan bir
tebligattır. Ödeme emirlerinde bulunacak hususlar 6183 sayılı
Kanun'un 55. maddesinin ikinci fıkra hükmü ile belirlenmiştir.
Buna göre ödeme emirlerinde;
Borcun asıl ve ferilerinin mahiyet ve miktarı,
Borcun nereye ödeneceği,
Süresinde ödenmediği takdirde borcun cebren tahsil
edileceği,
Süresinde ödeme
yapılmadığında
mal
bildiriminde
bulunulması gerektiği,
Borçlunun mal bildiriminde bulunmadığı takdirde üç aya
kadar hapsen tazyik edileceği,
Gerçeğe aykırı bildirim halinde hapis ile cezalandırılacağı
kaydedilir. Ayrıca 6183 sayılı Kanun'un 114. maddesinde yazılı
vazifeleri borçluya bildirilir. Bu vazifeler yerine getirilmediğinde
uygulanacak ceza belirtilir. Görüldüğü gibi kanun koyucu ne
ödeme emrinin tanımında ne de muhteviyatında mükellef
tabirini kullanmıştır. Bunun yerine borçlu terimi kullanılmıştır.
Zaten ilgili Kanun'da amme alacaklarının tahsiline yöneliktir.
Amme alacağı vergi alacağını da kapsamaktadır ve 6183 sayılı
Kanun Sadece vergi tahsiline yönelik bir kanun değildir. Özetle
ödeme emirleri, amme alacağının borçlusu durumunda bulunan
herkes için çıkartılabilir.
4YMM'lerin
Müteselsil
Sorumluluk
Uygulaması
Kapsamında Ödeme Emriyle Takip Edilmeleri
01.03.1996 tarih ve 1996/1 Sıra No.lu YMM İç Genelgesi'nde
Bakanlık, YMM'lerle ilgili müteselsil sorumluluk uygulamasının
nasıl yapılacağı konusunda aşağıdaki açıklamayı yapmıştır.
18 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM'lik Kanunu Genel Tebliği, "B)
Tasdik Raporu Tanzim Eden Yemin li Mali MüĢavirlerin
Sorumluluğu"
baĢlıklı
bölümünde,
"Müteselsil
sorumluluğu vergi inceleme raporu ile tesbit edilen
yeminli mali müĢavirler nezdinde yapılacak takibat, vergi
57
ve
ceza
tahakkukunun
kesinleĢmesinden
sonra
baĢlatılacaktır. Vergi dairelerince yapılacak olan takibat
tahakkuku kesinleĢen vergi ve cezaların tahsiline yönelik
olacaktır. Bununla birlikte, yeminli mali müĢavirin bilgi
ve rızası dıĢında, mükellefin tek taraflı tasarrufu sonucu
kesinleĢen ve yeminli' mali müĢavir tarafından ödenen
vergi ve cezalar için mükellefe rücu hakkı saklıdır.
Sorumluluğu tesbit edilen yeminli mali müĢavirlerle ilgili
takibat ise yeminli mali müĢavirin bağlı bulunduğu vergi
dairesince yerine getirilecektir." açıklaması yer almaktadır.
Bu düzenlemeye rağmen, vergi inceleme raporlarıyla belirlenen
yeminli mali müşavirlerle ilgili müşterek ve müteselsil
sorumluluğun,
bazı vergi dairelerince, vergi ve ceza
tahakkukunun kesinleşmesinden önce başlatılmasına sebep
olacak şekilde işlem yapıldığı ve inceleme elemanlarınca da bu
doğrultuda vergi inceleme raporu tanzim edildiği anlaşılmıştır.
Maliye Bakanlığı vergi inceleme elemanlarınca yapılacak vergi
incelemesi sonucunda bir matrah veya vergi farkının ortaya
çıkması durumunda inceleme elemanları, yeminli mali
müşavirlerin sorumluluklarının tespiti amacıyla, bulunan matrah
veya vergi farkı ile yeminli mali müşavirlerin ilgili mevzuatta
belirtilen sorumlulukları arasındaki ilişkiyi inceleme raporlarında
net bir şekilde ortaya koyacaklardır. Yeminli mali müşavirlerin
tasdik ettikleri bütün konu ve belgelerle ilgili olmak üzere,
müşterek ve müteselsil sorumluluğu vergi inceleme raporu ile
tespit edilen yeminli mali müşavirler nezdinde yapılacak takibat,
vergi ve cezaya ilişkin tahakkukun kesinleşerek tahsil edilebilir
hale gelmesinden sonra baş latılacak ve bu takibat vergi ve
cezanın tahsiline yönelik olacaktır.
Vergi ve cezanın tahakkukunun kesinleşmesinden sonra
mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesi, kesinleşen vergi ve
ceza miktarını yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi
dairesine bildirecektir. Yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu
vergi dairesi, mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesi
tarafından bildirilen vergi ve cezanın tahsili için bu vergi dairesi
adına takibat yapacaktır. Vergi ve cezanın kesinleşmesinden
sonra, vergi ve cezanın tamamının mükellef tarafından
ödenmesi halinde, kesinleşen vergi ve ceza miktarının yeminli
mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesine ayrıca
58
bildirilmesine ve tasdik raporunu tanzim eden yeminli mali
müşavir adına takibat yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Gerek adına vergi salınan ve ceza kesilen mükellefin gerek
yeminli mali müşavirin bağlı bulunduğu vergi dairesince söz
konusu vergi ve ceza ile ilgili olarak yapılan tahsilatlar, vergi
dairelerince en kısa zamanda karşılıklı olarak birbirlerine
bildirilecektir. Bu durumda her iki vergi dairesince takibat,
bakiye vergi ve ceza için yapılmaya devam edilecektir. Yukarıda
yapılan açıklamalardan görüleceği üzere, YMM'ler için öngörülen
müteselsil sorumluluk vergi alacağının ödenmemesi sonucu
doğan bir sorumluluk biçimi haline gelmektedir.
a- Müteselsil Sorumluluk Ödemeye ĠliĢkindir
Çalışmamızın önceki bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklandığı
üzere, müteselsil sorumluluk bir zararın giderilmesinden birden
fazla kişinin birlikte sorumlu tutulmasıdır. 3568 sayılı Yasa'nın
12. maddesinde de, ortaya çıkacak vergi ziyaı ve kesilecek
cezalardan mükellefle birlikte YMM'lerin müteselsilen sorumlu
tutulacakları hüküm altına alınmıştır. Burada müteselsil
sorumluluktan şunun anlaşılması gerekir. Devlet'in ziyaa
uğratılan vergi dolayısıyla uğradığı zararın giderilmesinden
mükellef ve YMM birlikte sorumludurlar. Diğer bir deyişle, YMM
ve mükellef meydana gelen zararı gidermekle/ödemekle
yükümlü tutulmuşlardır.
Bir alacaklı alacağından dolayı müteselsil borçlulardan dilediğine
başvurabilmektedir. Bu özelliği de müteselsil sorumluluğun
zararı
giderim (ödeme) niteliğini biraz daha ortaya
koymaktadır. Hatta burada bir adım daha ileri gidilebilir ve
Devlet'in alacağını tahsil etmek için asıl borçludan önce sorumlu
YMM'ye de başvurabileceği de öne sürülebilir. Zira mağdur
zararının giderilmesi için müteselsil sorumlulardan (asıl borçlu
veya sorumlu) dilediğine başvurabilir. Vergi Hukuku'nda
müteselsil sorumluluk müessesesinin getiriliş amacı vergi
alacağını güvence altına almaktır. Anlaşılacağı üzere YMM'ler
için öngörülen müteselsil sorumluluk müessesenin amacı da
Devlet'in alacağının sorumlulara ödettirilmesidir. Yukarıda
yaptığımız açıklamalar ışığında; vergi hukukunda yer alan
müteselsil sorumluluk müessesesinin ödemeyle ilgili olduğunu
açıklıkla belirtebiliriz.
59
b- Mükellef ile Sorumlu YMM'lerin KarĢılaĢtırılması
Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu teretüb
eden gerçek veya tüzel kişidir (VUK md. 8/1). Önceki bölümde
de belirttiğimiz gibi müteselsil sorumluluk müessesesinin
getiriliş amacı ise vergi alacağının güvence altına alınması ve
Devlet alacağının ziyaa uğramamasıdır. Kanun koyucunun
buradaki amacı asla yeni bir mükellefiyet tesisi olamaz.
Vergi tahakkuku, verginin ödenmesi gereken safhaya
gelmesidir. Vergi mükellef adına tarh ve tebliğ edilir ve bu
aşamalardan sonra ödenecek aşamaya gelir. Müteselsil
sorumluluk verginin ödenmesiyle ilgili olduğundan bu
sorumluluk biçiminin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarıyla ilgisi
bulunmamaktadır.
Bir an için bu sorumluluğun ödemeye yönelik olmadığı
düşünülerek, mükellef adına yapılan tarh ve tahakkuk
işlemlerinin aynı zamanda ihbarname kuralına göre yeminli mali
müşavir hakkında da uygulanması halinde aynı vergi türü,
vergilendirme dönemi ve vergi miktarı için iki ayrı tahakkuk
(mükerrer tahakkuk) ortaya çıkacak, her iki tahakkukun da tarh
aşamasında, kullanılacak yasal haklar sırasında (dava açma,
uzlaşma, ceza indirimi gibi) kamu alacağı farklı miktarlarda
tahakkuk edebileceği gibi birinin tasdiki, diğerinin terkini ile de
sonuçlanabilecektir. Kanun koyucunun böyle bir amaç taşıdığı
düşülmeyeceğinden yeminli mali müşavirlerin sadece mükellef
adına tahakkuk eden vergi ve cezanın ödenmesinden sorumlu
olduğunun kabulü gerekir (2). Özetle YMM'ler için öngörülen
müteselsil sorumluluk ödemeye yöneliktir.
c- Ödeme Emrine Ġtiraz
Kendisine ödeme emri tebliğ edilen şahıs;
Böyle bir borcu olmadığını,
Borcu nakden veya mahsuben ödediğini,
Borcun vadesinin gelmediğini,
Borcun terkin edildiğini,
Borcu kısmen ödediğini,
Borcun zamanaşımına uğradığını öne sürerek ödeme
emrine itiraz edebilir. Ödeme emrine itiraz etme süresi ödeme
emrininin tebliğ edildiği tarihten itibaren 7 gündür. Şahıs
alacaklı vergi dairesinin bulunduğu yer vergi mahkemesine 7
gün içinde itirazda bulunmalıdır. İtirazda bulunan şahıs 6183
60
sayılı Kanun'da sayılan teminatlardan birisini teminat olarak
gösterdiği takdirde takip işlemi itiraz edilen borç tutarı için vergi
mahkemesi karar verinceye kadar durur. İtirazında kısmen veya
tamamen haksız çıktığı mahkeme kararıyla kesinleşen şahıs
kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 7 gün içinde
borcunu ödemek veya mal bildiriminde bulunmak zorundadır.
Haksız çıkan şahsın borcunun üzerine ayrıca %10 oranında
haksız çıkma zammı yürütülür.
5- YMM'lerin Ġhbarname ile Takip Edilmeleri
YMM'lerin müteselsil sorumluluk kapsamında ihbarname ile
takip edilmeleri gerektiği konusunda Danıştay Kararlan
müstekar hale gelmiştir. Danıştay aldığı çok sayıda Karar'da,
"yeminli mali müşavir, tasdikin doğru olmaması nedeniyle ziyaa
uğratılan vergi ve cezadan mükellefle birlikte sorumlu
tutulduğundan, bu sorumluluğun ancak mükellef tarafından
ödenmemiş ve mükelleften tahsil olanağı kalmamış vergi
borçlarının tahsili için öngörüldüğünü söylemek mümkün
değildir. Kanun koyucu bu amaçta olsaydı, maddeye "mükellefin
varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve cezalar"
nedeniyle yeminli mali müşavirlerin sorumlu tutulacağına işaret
eden bir ibareye yer verirdi. Bu bakımdan, 3568 sayılı Kanun'un
12. maddesindeki açıklık karşısında, yeminli mali müşavirin
hatalı tasdik işlemi sonucu saptanan vergi kaybı nedeniyle, önce
vergi mükellefi adına yapılan tarhiyatın kesinleşmesini ve
bundan sonra yeminli mali müşavirin takibi için gerekli
işlemlerin yapılacağını kabule olanak yoktur." diyerek YMM'lerin
tıpkı mükellef gibi ihbarname ile takip edilmeleri gerektiğini
belirtmiştir. Öte yandan Danıştay, yeminli mali müşavirlerin
vergi ve cezadan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen
sorumlu tutulduklarından, mükellef tarafından ileri sürülebilecek
iddia ve savunmaları idareye karşı ileri sürebilmeleri için
verginin tarhından itibaren takip edilmeleri gerektiğini
belirtmiştir. Ancak bu şekilde, yeminli mali müşavirlerin yargı
mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma
haklarını kullanmalarına olanak sağlanmış olacaklarını belirten
Danıştay, böylece YMM'lere, mükellefe ait olan haklan da
kullanma imkanının yolunu açmıştır. Daha önce de belirttiğimiz
gibi ihbarname sadece mükellef adına düzenlenmektedir. Ayrıca
müteselsil sorumluluk esasen ödemeye ilişkindir.
61
Öte yandan Danıştay'ın YMM'lere, mükellefe ait olan haklan
kullandırması söz konusu olamaz. Biz bu nedenle Danıştay'ın bu
görüşünü paylaşmıyoruz. Bizim düşüncemize göre YMM'ler
müteselsil sorumluluk kapsamında ödeme emriyle takip
edilmelidirler.
6- Ġhtiyati Tahakkuk ve Ġhtiyati Haciz
18 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM'lik Kanunu Genel Tebliği'nde
müşterek ve müteselsil sorumluluğun nasıl tespit edileceği
düzenlenmiştir. Buna göre müteselsil sorumluluk aşağıdaki
şekilde tespit ve takip edilecektir. Maliye Bakanlığı vergi
denetim elemanlarınca yapılacak vergi incelemesi sonucunda bir
matrah veya vergi farkı ortaya çıktığı takdirde, denetim
elemanları, yeminli mali müşavirlerin sorumluluklarının tespiti
amacıyla, bulunan matrah veya vergi farkı ile yeminli mali
müşavirlerin yukarıda belirtilen sorumlulukları arasındaki ilişkiyi
inceleme raporunda net bir şekilde ortaya koyacaklardır.
Yeminli mali müşavirin sorumlu tutulması gereken bir durumun
tespit edilmesi halinde, söz konusu inceleme raporunun onaylı
bir örneği Maliye Bakanlığı Gelirler İdaresi Başkanlığı'na
gönderilecektir. Müteselsil sorumluluğu vergi inceleme raporu
ile tespit edilen yeminli mali müşavirler nezdinde yapılacak
takibat, vergi ve ceza tahakkukunun kesinleşmesinden sonra
başlatılacaktır. Vergi dairelerince yapılacak olan takibat,
tahakkuku kesinleşen vergi ve cezaların tahsiline yönelik
olacaktır. Bununla birlikte, yeminli mali müşavirin bilgi ve rızası
dışında, mükellefin tek taraflı tasarrufu sonucu kesinleşen ve
yeminli mali müşavir tarafından ödenen vergi ve cezalar için
mükellefe rücu hakkı saklıdır. Sorumluluğu tespit edilen yeminli
mali müşavirle ilgili takibat ise yeminli mali müşavirin bağlı
bulunduğu vergi dairesince yerine getirilecektir.
Görüldüğü üzere, 18 Seri No.lu Tebliğ ile tahakkuk eden bir
vergi alacağının nasıl takip edileceği düzenlenmiştir. İhtiyati
haciz ve ihtiyati tahakkuk ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da hüküm altına alınan ve henüz
tahakkuk etmemiş amme alacakları için uygulanacak olan
kanuni müesseselerdir. Bu nedenle YMM'ler için ihtiyati
tahakkuk
ve
ihtiyati
haciz
uygulanmayacak
şeklinde
düşünülebilir.
62
Ancak Maliye Bakanlığı verdiği bazı Muktezalarda (3) ve
Danıştay 11. Dairesi'nin Kararlarında (4) yeminli mali
müşavirlerin müşterek ve müteselsil sorumluluklarından dolayı
haklarında ihtiyati haciz uygulanacağı hükme bağlanmıştır (5).
IV- SONUÇ
Müteselsil
sorumluluk birden çok kimsenin aynı zarardan
dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin zararın
giderimi için dileği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesini
öngören hukuki bir müessesedir. YMM'ler yaptıkları tasdikin
doğruluğundan ve tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere ziyaa
uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalar ve gecikme
faizlerinden sorumlu olacaklardır. YMM'lerin sorumluluklarından
dolayı nasıl takip edilecekleri hususunda Maliye Bakanlığı
uygulaması ile müstekar hale gelen Danıştay Kararları arasında
ihtilaf mevcuttur.
Maliye Bakanlığı müteselsil sorumluluğun ödemeye ilişkin
olduğu,
tarh,
tebliğ
ve
tahakkuk
aşamalarıyla
ilişkilendirilemeyeceği
ve
sorumlular
için
ihbarname
düzenlenemeyeceğinden
hareketle
YMM'lerin
müteselsil
sorumlulukları kapsamında ödeme emriyle takip edilmesi
gerektiğini belirtmiştir. Danıştay ise kanun koyucunun 3568
sayılı Kanunun'un 12. maddesi ile öngördüğü tek amacın
tahsilat olmadığından ve YMM'lerin mükellefin ileri sürebileceği
iddia ve savunmaları idareye karşı ileri sürerek kendilerini
savunma haklan olduğundan hareketle YMM'lerin hakkında
müteselsil
sorumluluk
kapsamında
yapılacak
takiplerin
ihbarname ile yakılması yönünde görüş belirtmiştir.
Ancak biz müteselsil sorumluluk müessesesi esasen ödeme ile
ilgili olduğundan ve ihbarname sadece mükellef adına
düzenlenebileceğinden Bakanlığın uygulamasının doğru olduğu
düşüncesindeyiz. Diğer bir deyişle YMM'ler nezdinde müteselsil
sorumlulukları nedeniyle yapılacak takiplerin ödeme emriyle
yerine getirilmesi gerektiği kanısındayız.
(Temmuz 2007 Vergi Dünyası Dergisi)
63
BAĞ-KUR PRĠMLERĠNĠN GĠDERLEġTĠRĠLME ġEKLĠ VE
GELĠR VERGĠSĠ BEYANNAMESĠNDEKĠ EKSĠKLĠK
Hazırlayan: Kazım YILMAZ
1- Bağ-Kur Sigortalıları
1479 sayılı Kanunun 24'üncü maddesine göre Kanunla ve
Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik
kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene
hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına
bağımsız çalışanlardan aşağıda sayılanlar Bağ-Kur sigortalısı
sayılırlar;
a.
Esnaf ve sanatkarlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari
kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya
basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisinden
muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla
kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar,
b. Kollektif şirketlerin ortakları,
c.
Adi Komandit şirketlerin komandite ve komanditer
ortakları,
d. Limited şirketlerin ortakları,
e.
Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin
komandite ortakları,
f.
Donatma iştirakleri ortakları,
g. Anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu
üyesi olan ortakları,
2- Bağ-Kur Primlerinin 1479 Sayılı Kanuna Göre Vergi
Matrahının Saptanmasında Ne ġekilde Dikkate
Alınacağının Saptanması
Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan 110 seri numaralı
Gelir Vergisi Genel Tebliğinde aşağıdaki açıklama yer
almaktadır.
"193 sayılı G.V.K.'nun safı ticari kazancın tespitinde
indirilecek giderlere ilişkin 40. Maddesinde, teşebbüs sahipleri
tarafından kendileri için emekli ve yardım sandıklarına veya
sigorta şirketlerine ödenen emekli aidatı ve sosyal sigorta
primlerinin, gider yazılmasını öngören bir hüküm yer almamakla
64
beraber, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 49/3. Maddesinde,
sigortalılarca ödenen giriş keseneği ve sigorta primlerinin vergi
uygulanmasında gider olarak yazılabileceği hükme bağlanmıştır.
Bağ-Kur Kanununun bu hükmü karşısında, anılan kanun
uyarınca ödenen giriş keseneği ve primlerinin teşebbüs sahipleri
tarafından hesaplara gider olarak yazılması gerekmekte ise de,
söz konusu Bağ-Kur giriş keseneği ve primlerinin doğrudan
doğruya kayıtlara gider olarak intikal ettirilmesi halinde,
özellikle ortaklıklarda her bir ortağın ortaklıktaki kar payının her
zaman eşit olmayacağı, ödenecek giriş keseneği ve primlerin
seçilen aylık gelir basamağına göre değişebileceği ve bu
nedenlerle de safı ticari kazancın tespitinde bazı güçlükler ve
sakıncalar doğurabileceği açıktır.
Bu durumda;
1. Bağ-Kur giriş keseneği ve sigorta primlerinin
G.V.K.'nun 89/1. Maddesi hükmüne paralel olarak, gelirin elde
edildiği yılda ödenmiş olduğunun tevsik edilmesi kaydıyla,
mükellefler tarafından ticari kazançları dolayısıyla verilecek yıllık
beyannamede bildirilen gelirden indirilmesi,
2. Adi Komandit Şirketlerin komanditer ortakları ile
Limited Şirket ortaklan hakkında da yukarıdaki esaslar
dairesinde işlem yapılması;
3. Bağ-Kur Kanununun kapsamına giren serbest meslek
erbabının, G.V.K.'nun 68/8. Maddesindeki hükmüne dayanarak
hasılatlarından emekli aidatı ve sosyal sigorta primi indirmemiş
olmaları şartıyla, anılan kanunun gereğince ödedikleri Bağ-Kur
giriş keseneği ve primlerini gider yazmaları gerekmekte ise de,
yukarıda belirtilenler karşısında, bu kimselerinde Bağ-Kur giriş
keseneği ve primlerini serbest meslek kazançları ile ilgili olarak
verecekleri yıllık beyannamelerinde gösterdikleri gelirden
indirmeleri; uygun bulunmuştur."
65
Tebliğdeki düzenlemenin daha iyi anlaşılabilmesi için
mantıksal yapısının biraz açıklanması gereği bulunmaktadır.
(1) numara ile sayılan mükellef grubu, ticari kazanç elde
edenlerdir. Ticari kazanç elde edenler;
kendi adına ticari faaliyette bulunanlar,
adi şirket ortaklan,
kollektif şirket ortakları,
adi komandit ve sermayesi paylara bölünmüş komandit
şirketlerin komandite ortaklarıdır.
Tebliğe göre, ticari kazancını beyan etmek zorunda olan bu
kişiler Bağ-Kur primlerini yıllık beyannamede indireceklerdir.
(2) numara ile sayılan mükellef grubu, adi komandit
şirketlerin komanditer ortakları ile limited şirket ortaklarıdır.
Bilindiği üzere, adi komandit şirketlerin komandite ortaklarının
bu şirketlerden elde ettikleri kar payları faiz niteliğindedir.
Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer
ortakları ise anonim şirket ortakları gibidir. (TTK md 475)
Ancak dikkat edilirse 1479 sayılı Kanunun 24'üncü
maddesinde anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim
kurulu üyeleri Bağ-Kur sigortalısı sayılmış, diğer ortaklar
sigortalı sayılmamıştır. Aynı şekilde sermayesi paylara
bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortakları da sigortalı
sayılmamıştır. Adi komandit şirketlerin komanditer ortaklarının
sigortalı sayılmalarının nedeni ise, bu ortakların sorumlulukları
sınırlı olmakla birlikte şirketin niteliğinin sermaye şirketi
olmaması ve bu ortakların elde ettikleri gelir menkul sermaye
iradı olmakla birlikte kardan alınan pay olmasına karşın kurum
nezdinde vergilenmediği için anonim şirketten alınan kar
payından farklı olmasıdır. Bu ortaklar geçimlerini başka bir iş
yapmadan bu kar paylarından sağlayabilirler ve bu durumda
Bağ-Kur kapsamına alınmazlarsa sosyal güvenlik sistemi dışında
kalabilirler. İşte limited şirket ortaklığı ile kollektif şirket
ortaklığı arasında bir yerde bulunan bu ortakların sosyal
güvenlik kapsamı dışında kalmamaları için Bağ-Kur kapsamına
alınmışlardır. Tebliğde de bu özelliklerinden dolayı limited şirket
ortakları ile birlikte sayılmışlardır.
66
(3) numara ile de serbest meslek erbabı sayılmıştır.
Gelir vergisinden muaf olanların Bağ-Kur kapsamında
olmakla birlikte tebliğde sayılmamalarının nedeni ise bunların
vergi mükellefi olmamaları nedeniyle primleri indirecek vergi
matrahlarının da olmamasıdır.
Anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu
üyesi ortaklarının tebliğde yer almamasının nedeninin bunların
beyanname
vermeyecekleri
varsayımına
dayandığını
düşünüyoruz. Çünkü başka bir açıklaması olamaz. Bunların elde
ettikleri gelirlerin kar payı olarak menkul sermaye iradı sayıldığı
için bu şekilde düşünülmüş olabilmesi de mümkün değildir.
Çünkü limited şirket ortaklarının elde ettikleri kar payları için de
aynı durum geçerlidir. Yasada verilen bir indirim hakkının yok
sayılması söz konusu olamaz.
Bu belirlemeyi yaptıktan sonra, Bağ-Kur sigortalılarından
vergi mükellefi olanların ödedikleri primlerin Bağ-Kur Kanunu
uyarınca bu primleri vergi uygulamasında nasıl gider
göstereceklerini ele alabiliriz. Kanundaki hüküm aynen şöyledir:
"Bu kesenek ve primlerin tümü, yılı içinde ödenmek
kaydıyla vergi uygulamasında gider olarak gösterilebilir. "
Dikkat edilirse kanunda primlerin vergi matrahından ne
şekilde indirileceği şeklinde bir kısıtlama yapılmamış, genel bir
ifade ile "vergi uygulamasında gider olarak gösterilebilirle"
olanağı kurala bağlanmıştır.
Bu primlerin doğrudan kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesi ile ilgili olmamalarına karşın gider olarak
gösterilebilme olanağının saplanmış olmasının nedeni ise vergi
uygulamasında giderlerin belirlenmesine kural eklemek değil,
bu primlerin ödenmelerinin teşvik edilmesidir. Bu nedenle de
gider olarak gösterilebilme "ödenmek" koşuluna bağlanmıştır.
Konumuz açısından üzerinde durulması gereken bir nokta
da bu primlerin kişisel olmasıdır. Yani sigortalı olanlar gerçek
kişilerdir.
67
Bu nedenle bunların ödedikleri primlerin kurumlar vergisi
mükellefi olan şirketlerin şirket kazancının tespitinde defterlere
gider olarak kaydedilmesi söz konusu değildir. Kanun
maddesinde gider gösterilme, primi ödeyen kişinin gelir
vergisinin saptanmasında gider gösterilmedir.
Şahıs şirketlerinde ortaklık paylan ile ortakların ödedikleri
Bağ-Kur primi tutarları arasında bir bağ bulunmamaktadır.
Ortaklık payı düşük olan ortağın Bağ-Kur priminin diğer
ortaklara göre çok daha yüksek olabilmesi mümkündür ve
bunun nedeni ortaklık payı değil, Bağ-Kur Kanunudur. Bu
nedenle kişisel gider niteliğinde olan Bağ-Kur primlerinin şirket
defterlerine gider yazılması söz konusu olmaz.
Serbest meslek erbabında ise geliri elde eden ile primi
ödeyen kişi genel olarak aynı kişidir. Ancak, Gelir Vergisi
Kanununun 65'inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca
"kollektif, adi komandit ve adi şirketler tarafından yapılan
serbest meslek faaliyeti neticesinde doğan kazançlar da,
serbest meslek kazanef'dır. Bu nedenle kazancı serbest meslek
kazancı sayılan şirketlerle ticari kazanç sayılan şirketler
arasında kazanç tespiti ve ortakların kişisel giderlerinin şirkete
gider olarak yazılmama gereği açısından fark kalmamaktadır.
Dolayısıyla serbest meslek erbabının da Bağ-Kur primlerinin
kazancın tespitinde gider olarak indirilmesi, yani deftere gider
yazılması yerine, kişisel vergi matrahının saptanması sırasında
yani beyanname üzerinde indirilmesi en doğru uygulamadır. Bu
açıdan da Tebliğde Bağ-Kur Kanununun gider gösterilmeye
ilişkin hükmünün GVK'nun 68/8'inci maddesinden daha öne
çıkarılması yerinde olmuştur.
Emekli olmakla birlikte Bağ-Kur sigortalılığı gerektiren bir
işin yapanların Bağ-Kur Kanununun ek 20'nci maddesi uyarınca
ödedikleri destek primleri de Bağ-Kur Kanununa göre ödenen
primler olduğundan vergi matrahının saptanmasında ayrı
hükme tabi olmaları söz konusu değildir.
68
3- Bağ-Kur Primlerinin 5510 Sayılı Kanuna Göre
Vergi Matrahının Saptanmasında Ne ġekilde Dikkate
Alınacağının Saptanması
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sigorta Kanunu
bütün sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında, bütün sosyal
güvenlik sigortalarını da tek sigorta altında toplama iddiasında
olan, ancak ülke gerçeklerine uymayan bir kanundur. Bu
nedenle de bazı hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edildiği, bazı hükümlerine de kamuoyundan büyük tepki geldiği
için yürürlüğe konulamamıştır. Yürürlüğe girmesi de bu şekliyle
mümkün değildir. Fakat mevcut bir yasal düzenleme olması
nedeniyle dikkate alınması gereği bulunmaktadır.
Anılan kanunun 88'inci maddesinde "Kuruma fiilen
ödenmeyen prim tutarları, gelir vergisi ve kurumlar vergisi
uygulamasında gider yazılamaz" hükmü yer almaktadır. Hüküm
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80'inci maddesinden
aynen alınmıştır. 506 sayılı Kanun çalışanların sigortalarının
düzenlendiği kanundur. Bu nedenle de primleri gider yazacak
olan sigortalı değil, işverendir ve bu primler işverenin
kazancının saptanmasında dikkate alınacağı için deftere
kaydedilme gereği vardır. Düzenleme de buna göre yapılmış,
"gider yazılma"dan bahsedilmiştir. Oysa yukarıda açıkladığımız
üzere, Bağ-Kur primlerinin gider yazılması değil, sigortalının
gelir vergisi beyannamesinde indirilmesi gereği bulunmaktadır.
5510 sayılı Yasanın 88'inci maddesinde yer alan bu
hüküm, sigortaların özelliklerinin ve buna bağlı olarak vergi
matrahının saptanmasında dikkate alınma şekillerinin farklı
olması nedeniyle gereksinimi karşılamamaktadır. Aksi halde
yasada "gider yazılamama" yasaklandığı, beyannamede
indirilmenin yasaklanmadığı şeklinde bir yorum yapılıp,
ödenmeyen primlerin de beyannamede indirilebileceği sonucuna
varılabileceği gibi, primlerin sadece gider yazılmalarının söz
konusu olduğu durumlarda ödenirlerse vergi matrahından
indirilebilecekleri, aksi halde ödenseler dahi vergi matrahının
saptanmasında dikkate alınamayacakları şeklinde bir yorum
yapmak da mümkün olabilecektir. Bize göre bu yorumların ikisi
de amaç ve sonuç açısından doğru olmayacaktır. Bu nedenle
5510 sayılı Kanunun yeniden yazımında bu durum göz önünde
69
bulundurularak, sigortalıların niteliklerine farklılığı dikkate alan
bir düzenleme yapılması gereği bulunmaktadır. Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nın bu konuyu not etmesini istemeyi de bir görev ve
hak olarak görüyoruz.
4- Gelir Vergisi Beyannamesindeki Düzenleme
Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenerek basımı yapılan ve
internet ortamında konulan gelir vergisi beyannamesinde
üzerinde Bağ-Kur primine indirim olarak yer verilmemiş bu
indirim, beyannamenin ekindeki ticari kazançlar, zirai kazançlar,
serbest meslek kazançlarına ilişkin bildirim tablolarına
konulmuştur. Bunlar dışındaki kazançlara ait bildirimlerde BağKur primi için indirim satırı konulmamıştır. Beyannamede gelir
toplanırken bu indirimler yapıldıktan sonraki tutarlar dikkate
alınmaktadır. Bu nedenle de beyanname üzerinden yapılacak
diğer indirimlerin yer aldığı gelir bildirimi tablosunda Bağ-Kur
primi yer almamaktadır. Bunun sonucunda menkul sermaye
iradı beyan eden ve bu nedenle de Bağ-Kur sigortalısı olanlar
fiilen
Bağ-Kur primlerini
indirememektedirler. Yukarıda
açıkladığımız 1479 sayılı Kanunun 49/3'üncü maddesinde yer
alan hüküm Maliye Bakanlığı'nın düzenlediği beyannamede fiili
olarak ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.
Yine yukarıda açıkladığımız üzere, Maliye Bakanlığının 110
seri numaralı Gelir Vergisi genel Tebliğinde yaptığı açıklamada
adi komandit ortaklıkların komanditer ortakları ile limited şirket
ortaklarının da Bağ-Kur primlerini ticari kazanç sahiplerinde
olduğu gibi beyannamede bildirecekleri gelirden indirecekleri
belirtilmiştir. Bunların beyan edecekleri gelirler menkul sermaye
iradı olduğuna göre, menkul sermaye iratlarına ilişkin bildirimde
de Bağ-Kur primlerinin indirimi için satır açılması gerekirdi. Bu
satırın açılmaması, anonim şirketlerin kurucu ortakları ile
yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının, limited şirket
ortaklarının ve adi komandit şirketlerin komandite ortaklarının
Bağ-Kur primlerinin indiriminin
engellenmesi
sonucunu
doğurmaktadır ve 1479 sayılı Kanunun 49/3'üncü maddesine
aykırı olduğu gibi, Bakanlığın kendi yayımladığı tebliğdeki
açıklamaya da ters düşmektedir.
70
5- Sonuç
Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenerek bastırılan ve
internet ortamına konulan gelir vergisi beyannamesi ekinde
Bağ-Kur primi indiriminin sadece ticari kazançlar, zirai
kazançlar, serbest meslek kazançlarına ilişkin bildirim
tablolarında yer alması 1479 sayılı Kanunun 49/3'üncü
maddesine aykırı olduğu gibi, 110 seri numaralı Gelir Vergisi
Genel Tebliğine de ters düşmektedir.
Gelir Vergisi Kanununun 91'inci maddesinde Maliye
Bakanlığına yıllık beyannamelerin şekil, içerik ve eklerini
belirleme yetkisi verilmiştir. Maliye Bakanlığı beyannamenin
şeklini, içerik ve eklerini bu yetkiye dayanarak belirlemektedir
ama bu yetki sadece mükellefin yapacağı beyanın şeklini ve
beyanda bildirilmesi istenen şeyler ile beyannameye eklenmesi
istenen şeyleri belirlemeye ilişkindir. Bakanlığın vergi matrahını
azaltıcı veya artırıcı belirleme yapma yetkisi bulunmamaktadır.
Oysa beyannamenin şekil ve içeriğinde yapılan düzenleme vergi
matrahını etkilemektedir. Bu nedenle beyannamenin yeniden ve
buna göre düzeltilmesi gerekmektedir. Ayrıca Bağ-Kur priminin
gösterilmesi gereken yer ayrı ayrı kazançlara ilişkin bildirimlerin
yer aldığı ek değil, beyanname üzerindeki gelirin toplandığı ve
indirimlerin yapıldığı gelir bildirimidir.
(OLUġ Yayınları)
71
HUKUK KÖġESĠ
ANONĠM ġĠRKETLERDE TOPLANTI VE KARAR NĠSAPLARI
Nazlı SERTBULUT
Avukat
Anonim şirketlerin işleyişi sırasında bazı kararların alınabilmesi
ve uygulanabilmesi için Türk Ticaret Kanunu'nda gerekli
nisaplar hüküm altına alınmıştır. Yasa koyucu tarafından
toplantı ve karar nisapları belirlenirken ortaklığın esas veya
çıkarılmış
sermayesi
dikkate
alınmaktadır.
Nisapların
belirlenmesinde paydaşların sayısından ziyade, pay adedi önem
arz etmektedir. Mevzuatta nisaplar toplantı ve karar nisabı
olmak üzere, iki grup halinde düzenlenmiştir.
Toplantı Nisapları:
Toplantı nisaplarını olağan toplantı nisapları ve özel toplantı
nisapları olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Konuya
ilişkin,
Sermaye
Piyasası
Kanunu'nun
11/7.
maddesinde, halka açık anonim ortakların, Türk Ticaret
Kanunu'nun 388. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı
hususlarda yapılacak genel
kurul
toplantılarında, ana
sözleşmelerinde aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, Türk
Ticaret Kanunu'nun 372. maddesindeki toplantı nisaplarının
uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Anonim ortaklıklar için, özel toplantı yetersayısı gerektirmeyen
ve ana sözleşmede aksine hüküm bulunmayan olağan işlerde,
olağan (adi) nisap esası kabul edilmiştir. Olağan nisap, şirket
sermayesinin en az dörtte birini temsil eden pay sahiplerinin
olarak kabul edilmektedir, ilk toplantıda bu nisap sağlanamadığı
takdirde tekrar toplantı yapılacaktır, ikinci toplantıda, belli bir
nisap aranmamaktadır. Toplantıdaki ortakların temsil ettiği
sermaye payı her ne olursa olsun toplantı yapılabilecektir.
Mevcut ortakların çoğunluğu ile karar alınabilir. Ancak bazı
durumlarda olağan (adi )nisaptan farklı ve ağırlaştırılmış nisabın
arandığı durumların varlığı tabiidir. Bu konulara aşağıda ayrıca
yer verilecektir.
72
Özel toplantı nisapları hususunda ise yasa koyucu tarafından
karar verilecek konu ile bağlantılı olarak farklı ve detaylı bir
düzenleme getirilmiştir. Bazı konularda tüm pay sahiplerinin
oybirliği aranırken bazılarında toplantı nisapları ağırdan hafife
doğru indirilmektedir.
Bütün pay sahiplerinin oybirliğini gerektiren konular yasada;
anonim
ortaklığın
tabiiyetinin
değiştirilmesi,
ortakların
taahhütlerinin artırılması olarak düzenlenmiştir. Bu konularda
karar alınabilmesi için toplantıda tüm pay sahiplerinin ya da
temsilcilerinin hazır bulunması gerekir.
Bunların dışında ağırlaştırılmış nisaplar vardır. Ağırlaştırılmış
nisaplar;
1. ilk toplantıda 2/3; ikinci toplantıda
1 /2 nisabın arandığı konular
2. ilk toplantıda 1/2; ikinci toplantıda 1/3 nisabın arandığı
konular olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Ġlk toplantıda 2/3; ikinci toplantıda 1/2 nisabın
arandığı konular;
Anonim şirket amaç ve konusunun değiştirilmesi, türünün
değiştirilmesi, şirketin feshine karar verilebilmesi konularıdır.
Bunlar Türk Ticaret Kanunu'nun bazı hükümlerini değiştiren
4.7.1989 tarihinde yürürlüğe giren 3585 sayılı kanunla yeniden
düzenlenmiş bulunmaktadır, ilk toplantıda 2/3 nisap elde
edilemezse, yönetim kurulu genel kurulu ikinci kez toplantıya
çağırır ve bu defa sermayenin 1/2 sine sahip olan pay sahipleri
veya temsilcilerinin toplantıda hazır bulunması gerekir.
2. Ġlk toplantıda 1/2; ikinci toplantıda 1/3 nisabın
arandığı konular;
Esas sermayenin artırılması veya azaltılması, tahvil çıkarılması,
birleşmede, şirketin tasfiyesinde aktiflerin toptan satılmasına
karar verilebilmesi, taşınmazların toptan satışına karar
verilebilmesi, esas sözleşmedeki diğer değişiklikleri(yönetim ve
denetim kurulu üyeliklerinin artırılması veya azaltılması gibi)
durumlardır. Bu durumlarda ilk toplantıda nisap sağlanamazsa,
ikinci toplantı en geç bir ay içinde yapılabilir.ikinci toplantıya
çağrı usulü TTK m. 368 hükmüne göre gerçekleştirilir.ikinci
toplantıda da nisabın sağlanamadığı durumlarda, konudan
vazgeçilebilir ya da ilk toplantıdaki nisapla yeniden başlanabilir.
73
Karar nisapları;
Anonim ortaklıklarda karar alma organı olan genel kurulda
karar alınabilmesi için gerekli nisaplar;
Genel kurul toplantılarında alınacak kararlar eğer, şirketin
tabiiyetini değiştirmek veya pay sahiplerinin taahhütlerini
artırmak konularında ise bütün pay sahiplerinin veya
temsilcilerinin toplantıda bulunarak oy vermeleri gerekir.
Bunun dışındaki kararlar ise mevcut oyların çoğunluğuyla
alınabilir. Her pay bir oy verdiği ilkesi neticesinde, karar
çoğunluğunun da sermayeye dayalı olduğunun kabulü gerekir.
Yasada belirtilen nisaplara uyulmaksızın karar alınması
halinde kararların geçerliliği;
Toplantı yetersayısı oluşmadan toplanan ve kararlar alan genel
kurul kararlarının geçerliliği hakkında yasada özel bir düzenleme
bulunmamakla beraber Genel kurul toplantı yeter sayısı
oluşmadan karar alınması halinde, kararın alındığı genel kurul
hiç toplanmamış sayılacağından, alınan kararlar da yoklukla
maluldür.
Toplantı yetersayısı toplantıya katılmaya hakkı olmayan kişilerin
katılması şeklinde sağlanmışsa karar yine geçersiz olmakla
birlikte durumun, mahkemeye başvurularak, tespit davası
yoluyla tespiti yapılabilir.
Karar eğer toplantıya katılmaya hakkı olup da, karar
alınmasında oy hakkına sahip olmayanlar tarafından oy
kullanılması suretiyle alınmışsa bu karar iptal edilebilir bir
karardır. Ancak ortaklık bu kişilerin karara etkili olmadıklarını
ispat ederek kararın iptalini önleyebilir.
74
T.C
YARGITAY
11.HUKUK DAĠRESĠ
E.2005/9997
K.2006/2773
T.17.3.2006
GENEL KURUL KARARININ ĠPTALĠ (Bir Kabul Oyu ile Kabul
Edilen Anasözleşmenin Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Genel
Kurul Kararının Yoklukla Malül Olduğu-Reddinin Doğru
Olmadığı)
KARAR NĠSABĠ (Bir Kabul
Oyu İle Kabul
Edilen
Anasözleşmenin Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Genel Kurul
Kararının Yoklukla Malül Olduğu Düşünülmeden İptali İsteminin
Reddi Doğru Olmadığı)
ÖZET:
Anasözleşmenin
göndermede
bulunduğu
yasa
maddesinde belirtilen karar nisabının altında bir kabul oyu ile
kabul edilen Anasözleşmenin maddesinin değiştirilmesine ilişkin
genel kurul kararının yoklukla malûl olduğu düşünülmeden iptali
isteminin reddi doğru olmamıştır.
KARAR: Davacılar Y. ve G.P. vekili, müvekkillerinin %28,58
oranında paydaşı bulundukları davalı şirketin 17.08.2004
tarihinde toplanan 2003 yılı olağan genel kurulunun ( 10 Jnolu
gündem
maddesi
görüşülerek
şirket
Anasözleşmesinin
3.5.8,9,10,11,12,14 ve 19 ncu maddeleri ile yapılan
değişikliklerde sırası ile üçüncü kişilerin risklerine sınırsızca
ipotek ve benzeri teminatlar verilerek ortak olma yolunun
açıldığını,
yönetim
kurulu
üyeliğinin
keyfi
biçimde
düşürülmesine olanak tanındığını, SPKnun seri : IV, 29 ve 31
nolu tebliğleri ile azınlık pay sahiplerinin yönetim ve denetim
kurulu üyelerinin seçiminde söz sahibi olmalarını ve yönetime
katılmalarını teminen anasözleşme düzenlemeleri zorunluluğu
öngören hükümlerine aykırı olarak birikimli oy sisteminin
etkisini azaltmak amacı ile yönetim kurulu toplantı nisabının
dörde düşürüldüğünü, şirketin temsilini belirsizleştirici ve genel
kurulun yetkisini ortadan kaldırıcı değişiklik yapıldığını birikimli
oy sistemini etkisiz kılmak için yönetimde murahhas üyelik
75
sisteminin getirildiğini, bir yıl olan denetçi görev süresinin üç
yıla çıkarıldığını, TTKnun 388/2,3 fıkralarının uygulanması
önlenerek TTKnun 372 nci maddesinde öngörülen genel kurul
toplantı nisapları getirildiğini ileri sürerek, genel kurulun 10
ncu
gündem
maddesi
ile
değinilen anasözleşme
değişikliklerine ilişkin alınan kararların iptalini talep ve dava
etmiştir.
Aynı mahkemenin birleştirilen 2004/318 esas sayılı davasında
davacılar H. ve M. P. ile A. T. Üretim Paz. A.Ş. vekili,
müvekkillerinin %\6 oranında paydaşı bulundukları davalı
şirketin aynı genel kurul toplantısında alınan aynı kararların,
birleştirilen 2004/32 esas sayılı davada ise davacı M. P. P.
vekili, müvekkilinin ( 269.273 )pay sahibi bulunduğu davalı
şirketin anılan genel kurul toplantısında 3.58, 9,10 ve II nolu
anasözleşme maddelerinin değiştirilmesine ilişkin alınan
kararların iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili cevabında, davacılarca TTK.nun 381/son
maddesi hükmünce teminat göstermesi gerektiğini, genel kurul
kararlarının kısmen iptalini dava edilemeyeceğini, anasözleşme
tadil tasarısının SPK tarafından onaylandığını, alınan kararların
birikimli oy yöntemine aykırılık taşımadığı, iptali istenilen bir
kısım değişikliğin şirketin iki gruba ayrılması ve bu grupların bir
araya gelerek kararlar olmasının olanaksız hale gelmesi üzerine
yönetimin işlenemezliğinin önlenmesini amaçladığını ve
sorunluluktan kaynaklandığını, genel kurulun yasanın emredici
kurullarına aykırı olmayan değişiklikler yapmaya yetkili
olduğunu, birikimli oy yönetiminin çoğunluğun karar olmasını
engelleyici biçimde yorumlanamayacağını, genel kurul ve
yönetim kurulunun
toplantı
nisaplarında
eski
metnin
sisteminden ayrılmadığını, murahhas üye ve denetçi seçimine
ilişkin değişikliklerin anasözleşmenin eski haline uygun
olduğunun savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, genel kurula katılarak iptalini istedikleri maddelere
muhalif kalarak bu iradelerini genel kurul tutanağına geçirten
davacıların dava haklarının bulunduğu, davalı şirketin
17.08.2004 tarihli genel kurulunda anasözleşmenin 3 ncü
maddesinin 5 nci fıkrasının 8 nci bendi ile eski metinden farklı
olarak yapılacak kefalet ve teminat işlemlerinden SPK
76
mevzuatına
uygun
olarak
yatırımcıların
aydınlatılmasıbilgilendirilmesi hususunun eklendiği ve bu değişikliğin şirket ve
ortakları aleyhine bir durum yaratmadığı, davaya konu edilen
diğer anasözleşme değişikliklerinin objektif iyiniyet kuralları ile
bağdaşmadığı gerekçesiyle davaların kısmen kabulü ile davalı ç.
A.Ş.nın 17.08.2004 tarihli genel kurul toplantısında gündemin
10 ncu maddesi görüşülerek anasözleşmenin 9,10, 11,12,14 ve
19 ncu maddelerinde yapılan değişikliklerin iptaline karar
verilmiştir.
1-1984 yılında kurulan davalı Ç. A.Ş. Ana sözleşmesinin genel
kurul toplantıları ve bu toplantılardaki karar nisabına ilişkin 19
ncu maddesi ile özel bir düzenleme yoluna gidilmemiş, genel
kurul toplantıları ve bu toplantılardaki nisabın Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.
Davalı şirketin 2003 yılı Olağan Genel Kurulu 17.08.2004
tarihinde (8.000.000.000
)adet
paydan (7.773.184.000
payın
temsili
ile toplanmış,
asıl
ve
birleştirilen
davalarda iptali istenilen 3.5.8, 9,10,11,12,14 ve 19 nolu
Anasözleşme maddeleri ( 3.584.1 75.612) ret oyuna karşılık
(4.189.008.388 )kabul oyu ile değiştirilmiştir. Sözü edilen
Anasözleşme maddeleri katılanların yaklaşık %54 oyu ile
değiştirilmiş bulunmaktadır.
Anasözleşmeler yasa
ile
değiştirilemezler.
Ancak,
anasözleşmede öngörülen yöntem ve koşullarla ortaklık genel
kurullarında alınan kararlarla değiştirilebilirler.
Davalı şirketin kuruluşu sırasında yürürlükte olan TTK. nun
388 nci maddesi ile ilk iki fıkrada gösterilen ağırlaştırılmış
toplantı ve karar nisapları dışında diğer anasözleşme
değişikliklerinin ilk toplantıda şirket sermayesinin
en az
3/4'ünün, ikinci toplantıda yarısının, üçüncü toplantıda ise
1/3 'ünün hazır bulunması koşulu ile müzakere edilebileceği ve
hazır bulunanların 2/3 'ünün
kabul oyu ile anasözleşme
değişikliğinin mümkün olduğu hükme bağlanmıştır.
Anılan maddenin 2 nci ve onu izleyen maddeleri 16.06.1989
kabul, 04.07.1989 yürürlük tarihli 3585 sayılı Yasa ile
değiştirilmiş, ağırlaştırılmış nisaba
tabi
konular
dışında
kalan
olağan
anasözleşme değişikliklerinde karar nisabı
olarak mevcut oyların salt çoğunluğu esası kabul edilmiştir.
77
Davalı şirket Anasözleşmesinin genel kurul toplantıları
ve bu toplantılardaki nisaplarla ilgili TTK. ya atıf yapan 19 ncu
maddesinin 3585 sayılı kanun ile değiştirilen 388 nci maddesine
uyarlandığına, yeni yasal düzenlemeye uygun değişikliklere
gidildiğine dair dosyada bir kanıt bulunmadığına göre, davaya
konu edilen ve ağırlaştırılmış nisaplara
tabi
olmayan
anasözleşme değişikliklerine ilişkin karar nisabının yeterli
toplantı nisabını kabulü zorunludur.
Bu durum karşısında, anasözleşmenin göndermede bulunduğu
yasa maddesinde belirtilen karar nisabının altında bir kabul oyu
ile kabul edilen Anasözleşmenin 3.5.8 nci maddesinin
değiştirilmesine ilişkin genel kurul kararının yoklukla malul
olduğu düşünülmeden iptali isteminin reddi doğru olmamış,
davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü gerekmiştir.
2-Karar nisabı bakımından ve bu gerekçe ile geçersiz
olduklarına karar verilmek gerekirken yazılı nedenlerle
iptallerine karar verilmiş olması doğru değil ise de karar yok
hükmünde olan diğer anasözleşme değişikliklerinin sonucu
bakımından doğru bulunmakla, davalı vekilinin tüm temyiz
itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle
davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın
davacılar yararına BOZULMASINA, . ( 2) nolu bentte açıklanan
nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, takdir
edilen 450.00 YTL. duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak
davacılara verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL. temyiz
ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz
peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine,
17.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
78
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAĠRESĠ
E.2004/5979
K.2005/2569
T. 21.3.2005
•
LĠMĠTED ġĠRKETLERDE SERMAYE ARTIRIMI ( Ana
Sözleşmede Daha Yüksek Bir Nisap Öngörülmemiş ise
Sermayenin Üçte ikisini Temsil Eden Ortakların Kararının Yeterli
Olacağı - Ortak Sayısının Göz Önüne Alınmayacağı)
•
SERMAYE ARTIRIMI ( Ana Sözleşmede Daha Yüksek Bir
Nisap Öngörülmemiş ise Sermayenin Üçte ikisini Temsil Eden
Ortakların Kararının Yeterli Olacağı/Ortak Sayısının Göz Önüne
Alınmayacağı -Limited Şirketler)
•
KARAR NĠSAP SAYISI ( Limited Şirketlerde Sermaye
Artırımı - Ortak Sayısının Göz Önüne Alınmayacağı/Ana
Sözleşmede Daha Yüksek Bir Nisap Öngörülmemiş ise
Sermayenin Üçte ikisini Temsil Eden Ortakların Kararının Yeterli
Olacağı)
ÖZET: Her sermaye artırımı bir ana sözleşme değişikliği
olduğuna göre, sermaye artırımı için ana sözleşmede daha
yüksek bir nisap öngörülmemiş ise TTK.'nun 513/1. maddesi
uyarınca, sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararı
yeterlidir. Madde sadece sermayeye ilişkin bir nisap
öngörüldüğünden ortak sayısı göz önüne alınmayacaktır.
KARAR: Davacılar vekili, davalı şirket ortağı bulunan
müvekkillerinin muvafakati olmadığı halde şirket sermayesinin
artırıldığını ileri sürerek, TTK.'nun 513/2 maddesine aykırı olan
21.06.2003 tarihli ortaklar kurulunun sermaye artırımına ilişkin
kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, ticari alanda faaliyet gösteren ve kar elde etmeyi
amaçlayan müvekkil şirketin sermaye artırımı yapmasının
kaçınılmaz olduğunu, davacıların 1. apel borçlarını ödediklerini,
davanın yasal süresinde açılmadığını, usule ve yasaya aykırı bir
durum olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacılara
sermaye artırımı ile ilgili toplantının bildirildiği halde davacıların
toplantıya katılmadıkları, ancak sonradan bu artırımın 1. apelini
ödedikleri, TTK.'nun 513/2. maddesi uyarınca sermaye artırımı
kararlarının ittifakla alınması gerektiği ve davalı şirket
79
anasözleşmesinde bunun aksine bir düzenlemenin yer olmadığı
gerekçesiyle davanın kabulüne, sermaye artışı ile ilgili
21.06.2003 tarihli genel kurul kararının iptaline karar
verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, limited şirketin sermaye artırımına ilişkin ortaklar kurulu
kararının iptali istemidir. TTK.'nun 559 sayılı KHK. ile değişik
513. maddesi 1. fıkrası uyarınca, ana sözleşmede daha yüksek
bir nisap öngörülmemiş ise anasözleşme, sermayenin üçte
ikisini temsil eden ortakların kararıyla değiştirilebilir, ikinci
fıkrasında ise ortakların mesuliyetini genişletme hakkındaki
kararların, her halde ittifakla verilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
513. maddenin eski ikinci fıkrasında "sermayeyi artırma veya
ortakların mesuliyetini genişletme" sözcüklerine yer verildiği
halde yeni ikinci fıkrada "sermayeyi artırma" ibaresi maddeden
çıkarılmıştır. Şu halde yeni ikinci fıkra, sadece sermaye artırımı
dışında kalan ve ortakların sorumluluğunu artıran değişikliklerde
uygulanabilir. Her sermaye artırımı bir ana sözleşme değişikliği
olduğuna göre, sermaye artırımı için ana sözleşmede daha
yüksek bir nisap öngörülmemiş ise TTK.'nun 513/1. maddesi
uyarınca, sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararı
yeterlidir. Madde sadece sermayeye ilişkin bir nisap
öngörüldüğünden ortak sayısı göz önüne alınmayacaktır. Somut
olayda ise anasözleşmede bu hususta bir düzenleme yer
almadığı gibi sermaye artırımına ilişkin 21.06.2003 tarihli
ortaklar kararı, sermayenin onda yedisini temsil eden ortaklarca
alınmıştır. Bu durum karşısında mahkemece, 27.06.1995 tarihi
itibariyle 559 sayılı KHK. ile değişik 513/1. maddesi uyarınca
değerlendirme
yapılıp
sonucuna göre karar
verilmesi
gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış,
bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilin temyiz
itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA,
ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene
iadesine, 21.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
80
TÜRMOB VE YMM ODALARINDAN GELEN YAZILAR
TÜRKĠYE SERBEST MUHASEBECĠ MALĠ MÜġAVĠRLER VE
YEMĠNLĠ MALĠ MÜġAVĠRLER ODALARI BĠRLĠĞĠ
Sayı : 2007/05710
Tarih : 11.06.2007
YMM ODASI BAġKANLIKLARINA
Bilindiği üzere; 13.07.2007 tarih ve 24461 sayılı Resmi
Gazetemde yayımlanan. Radyo Televizyon Yayın Kuruluşları
Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Yeminli Mali Müşavirler
Tarafından Tasdik Edilmesi Hakkındaki Genel Tebliğde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 4 Sıra No'lu Tebliğce;"21.01.1995 tarihli
ve 22159 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (1) Sıra
No'lu "Radyo ve Televizyon Yayın KuruluĢları Reklam
Gelirleri Üst Kurul Paylarının Yeminli Mali MüĢavirler
Tarafından Tasdik Edilmesi Hakkında Genel Tebliğ'in
yeminli mali müĢavir tasdik raporları ile ilgili yapılacak
iĢlemleri düzenleyen IV. Bölümün ikinci paragrafı Maliye
bakanlığı ile varılan mutabakat uyarınca aĢağıdaki
Ģekilde değiĢtirilmiĢtir.Anılan tasdik raporlarının bir
örneği yeminli mali müĢavirler tarafından aynı süre
içinde ilgili yayın kurulusunun bağlı bulunduğu vergi
dairesine gönderilmek; bir örneği de ilgili kuruluĢa
verilmek zorundadır."
ifadesine yer verilmek suretiyle yeni bir düzenlemeye
gidilmiştir.
Ancak; yeni düzenlemeye uyulmadığı ve bazı yeminli mali
müşavirler tarafından Maliye Bakanlığı‟na reklam gelirleri tasdik
raporlarının gönderilmeye devam edildiği öğrenilmiştir.
Bilgi edinilmesini, reklam gelirleri tasdik raporlarının ilgili Vergi
Dairelerine gönderilmesinin sağlanması hususunda, üyelerinize
gerekli duyurunun yapılmasını rica ederim.
Saygılarımla
Mehmet TĠMUR
Genel BaĢkan
81
Basel II 2009’a ertelendi
Basel II olarak adlandırılan sermaye ölçümü ve sermaye
standartlarını
uluslararası
düzeyde
uyumlaĢtıracak
uygulama
2009
yılına
ertelendi.
Uygulamanın
ertelenmesinde
muhasebe
ve
finansal
raporlama
standartlarını zorunlu kılacak olan Türk Ticaret Kanunu
düzenlemesinin
gerçekleĢmemiĢ
olması
ile
iĢ
dünyasından gelen itirazlar temel etken oldu.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu yaptığı yazılı
açıklamayla Basel II uygulamasının 2009 yılına ertelendiğini
açıkladı. Bilindiği üzere, Basel Bankacılık Komitesi tarafından
yürütülen Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının
Uluslararası Düzeyde Uyumlaştırılmasına ilişkin çalışmalar
Haziran
2006'da
yayımlanan
kapsamlı
doküman
ile
sonuçlandırılmıştı. Kamuoyunda kısaca Basel II olarak da
adlandırılan bu çalışma, Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin 14
Haziran 2006 tarihli, 2006/48 ve 2006/49 sayılı Direktifleri
(CRD) ile Avrupa Birliği (AB) müktesebatına dahil edilmişti.
BDDK tarafından, Basel II‟nin Türkiye'de faaliyet gösteren
bankalarca da uygulanması zorunluluğunun bir program
dahilinde başlatılması öngörülmüş ve buna ilişkin bir yol haritası
kamuoyuna açıklanmıştı. Süreç içinde söz konusu kapsamdaki
çalışmaların AB müktesebatına dahil edilmesi ile de BDDK
uygulamalarının AB müktesebatı esas alınarak yürütülmesi
zorunluluğu ortaya çıkmıştı.
AB'nin ilgili direktiflerinde (CRD), Basel II dokümanında olduğu
gibi, bankaların sermaye ye terliliklerini, kredi ve piyasa riskine
ilaveten operasyonel risk unsurlarını da dahil ederek
hesaplamaları
kredi riskinin belirlenmesinde ise teminatın
niteliğinin değil derecelendirme sonuçlarının esas alınması ve
üye ülkelerin mevzuatlarını 2006 yılı sonunda tamamlayıp
1.1.2007'den itibaren uygulamaya geçmeleri öngörülmüştü.
Ancak, birçok AB üyesi ülke henüz bu süreçleri tamamlamadı.
82
Halen, Türk bankacılık sisteminde sermaye yeterliliğinin
hesaplaması 1 Kasım 2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan
"Bankaların Sermaye
Yeterliliğinin
Ölçülmesine ve
Değerlendirilmesine
İlişkin
Yönetmelik"
esas
alınarak
yapılmakta. Söz konusu Yönetmelikte, bankalarımızın gelişmiş
teknolojik alt yapıları, yetkinlikleri ve sermaye yeterlilik
düzeylerinin kayda değer gelişimi dikkate alınarak, CRD ile
gelen iki temel değişiklikten biri olan operasyonel risk unsuru
da
dahil
edilmek
suretiyle
sermaye
yeterliliğinin
hesaplanmasına ilişkin uygulamanın Haziran 2007 itibarıyla
başlatılması öngörülmüştü. BDDK'ca açıklanan yol haritasında
belirlenen tarihin yaklaşık 6 ay öncesinde CRD'ye kısmen
uyumlu sermaye yeterliliği hesaplamasına geçilmişti.
Kredi riskinin derecelendirmeye dayalı hesaplanması ise reel
sektör firmalarının uluslararası muhasebe ve finansal raporlama
standartları ile uyumlu finansal tablolar hazırlamalarını
gerektirmektedir.
07.03.2002 tarihinde ilk toplantısını yaparak faaliyete geçmiş
olan Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu da söz konusu
standartlar ile uyumlu Türkiye Muhasebe ve Finansal Raporlama
Standartlarının yayımını tamamlamıştır. Ancak, bahsekonu
standartların uygulanmasını zorunlu hale getirecek hükümleri
içeren yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısı yasalaşmamıştı.
Nitekim, reel sektör kuruluşlarının temsilcileri tarafından da bu
durum gerekçe gösterilerek söz konusu derecelendirme
uygulamalarının ertelenmesi yönünde taleplerde bulunulmuştu.
Diğer taraftan, halen kredi riskinin hesaplanmasında yüzde 0
risk ağırlığı uygulanmakta olan bankaların yabancı para
cinsinden gerek devlet iç borçlanma senetlerinin ve gerekse
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdindeki alacaklarının
da ülke kredi notuna dayalı olarak riske edilmesi gündeme
gelecekti.
83
Söz konusu durum doğrudan bankaların bu çerçevedeki aktif
kalemler için daha fazla sermaye tahsis etmeleri zorunluluğunu
doğuracak ve nihayetinde, para ve maliye politikalarının
uygulanmasını etkileyecekti. Banka üst düzey yöneticilerinin
büyük çoğunluğundan da belirtilen gerçekçeler dile getirilmek
suretiyle bu kapsamdaki uygulamanın ertelenmesi yönünde
taleplerde bulunulmuştu.
Belirtilen talepleri dikkate alan BDDK, bankaların sermaye
yeterliliğinin
ölçümünde
esas
alınacak
kredi
riskinin
derecelendirmeye
dayalı
olarak
hesaplanmasına ilişkin
uygulamanın 2009 yılı başına ertelenmesi ve derecelendirme
esaslı hesaplamanın sadece gösterge amaçlı yapılabileceği
kararını verdi.
(Türmob Bilanço Dergisi)
84
MALĠYE BAKANLIĞI ÖZELGELERĠ
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
BURSA VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Sayı : B.07.1.GIB.4.16.17.02-VUK-06
Konu : Altyapı katılım paylarının gider yazılıp
yazılamayacağı hk.
İlgide kayıtlı dilekçenizde;…………Vergi Dairesi
Müdürlüğünün ……… vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu
…….Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü'nün firmanıza kesmiş
olduğu alt yapı katılım payı faturasının gider yazılarak mı,
aktifleştirilmek suretiyle mi muhasebeleştirileceği konusunda
bilgi talep edilmektedir.
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nun 5'inci
maddesinde, Organize Sanayi Bölgelerinin, kamu yararı
gerekçesiyle adına kamulaştırma yapılabilen veya yaptırılabilen
bir özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, 13'üncü maddesinin
2'inci bendinde de, katılım paylarının ödeme şekil ve şartlarının
kuruluş protokolünde yer alacağı belirtilmiştir.
5520
sayılı
Kurumlar
Vergisi
Kanunu'nun
6'ncı
maddesinde; "(1) Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap
dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden
hesaplanır.
(2) Safı kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi
Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Zirai
faaliyetle uğraşan kurumların bu faaliyetinden doğan
kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun 59'uncu
maddesinin son fıkra hükmü de dikkate alınır." hükümleri yer
almaktadır.
85
Bu hükümlere göre kurum kazancı, Kurumlar Vergisi
Kanunu'nun 8, 9, 10 ve 11‟inci maddeleri göz önünde
bulundurularak Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci maddesine
göre belirlenmektedir.
Diğer taraftan ; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci
maddesinin ikinci fıkrasında, "Ticari kazancın bu suretle tespit
edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait
hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41'inci maddeleri hükümlerine
uyulur" denilmiştir.
Öte yandan, Vergi Usul Kanunu'nun 269'uncu maddesinde,
iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet
bedelleri ile değerleneceği, gayrimenkullerin mütemmim
cüzüleri
ve
teferruatının
da
gayrimenkuller
gibi
değerleneceği;262'nci maddesinde, maliyet bedeli, bir iktisadi
kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması
münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum
giderlerin- toplamını ifade ettiği;270'inci maddesinde ise,
gayrimenkullerde maliyet bedeline, satınalma bedelinden
başka, makine ve tesisatta gümrük vergileri, nakliye ve montaj
giderleri ile mevcut, bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve
arsasının tesviyesinden mütevellit giderler dahildir. Noter,
mahkeme, kıymet takdir, komisyon ve tellaliye giderleri ile
Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergilerinin maliyet bedeline ithal
edilmesi veya genel giderler arasında gösterilmesi hususunda
mükellefler seçimlik hakka sahiptir.
Buna göre, şirketinizce Organize Sanayi
Bölgesi
Müdürlüğüne ödenen altyapı harcamalarına katılım payının,
sahibi bulunduğunuz taşınmazın iktisap edilmesi münasebetiyle
yapılan müteferri giderler kapsamında değerlendirilerek
gayrimenkulun
maliyet
bedeline
dahil
edilmesi
ve
aktifleştirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
86
Tarih : 28.05.2007
Sayı
: B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-89/5-9931
Konu : Öğrenci yurdu için yapılan nakdi bağışın
gayrimenkul sermaye iradı kazancından indirilip
indirilemeyeceği hk.
İlgili Madde: GVK-89/5
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ
BAġKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri
Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Kadıköy/ĠSTANBUL
Ġlgi: Tarihsiz dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizde,…….Vergi Dairesi Müdürlüğünün
……..Vergi kimlik numarası ile gayrimenkul sermaye iradından
doyalı mükellef olduğunuzu belirtip,………Öğrenci Yurdu için
yapmış olduğunuz nakdi bağışın dilekçenize ekli ...Valiliği
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün, ....Kurs ve Okul
Talebelerine Yardım Derneğine hitaben yazmış olduğu teknik
raporda belirtilen 802.792,02 YTL.'lik meblağı 2007 yılında
vereceğiniz beyannamenizdeki söz konusu gelirinizden indirim
konusu yapıp yapamayacağınızı sormaktasınız.
Bilindiği üzere, 5228 sayılı Kanunun 28.maddesiyle
değiştirilen 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "Diğer İndirimler" başlıklı 89 uncu maddesinde gelir vergisi matrahının
tespitinde,
gelir
vergisi
beyannamesinde
bildirilecek
ge¬lirlerden hangi indirimlerin yapılacağı tadadi olarak sayılmış
olup 4 ve 5 inci bentlerinde;
87
"4.Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri,
belediyeler, köyler ile kamu yararına çalışan dernekler ve
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yıllık
toplamı beyan edilecek gelirin %5'ini (Kalkınmada öncelikli
yöreler için %10'unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında
yapılan bağış ve yardımlar.
5.Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel
idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul, sağlık
tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak)
kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu ile çocuk
yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon
merkezi inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin
inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile
mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan
her türlü nakdi ve ayni bağış ve yardımların tamamı" nın gelir
vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden indirileceği
hükümlerine yer verilmiştir.
Diğer taraftan konu ile ilgili olarak, 21 Seri Nolu Gelir
Vergisi Sirkülerinde;
“….
3- Düzenleme Kapsamındaki BağıĢ ve Yardımlar
Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurdu yapımı veya bu
tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan bağış
ve yardımların (harcamaların) herhangi bir sınırlamaya tabi
olmaksızın vergi matrahının tespitinde dikkate alınabilmesi, bu
bağış ve yardımların aşağıda belirtilen kamu idare ve
müesseselerine yapılması halinde mümkündür.
-
Genel bütçeye dahil daireler
Katma bütçeli idareler
İl özel idareleri
Belediyeler
Köyler
88
Kapsama dahil olan bağış ve yardımlar;
Bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak kapasitesinden
az olmamak üzere (kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak)
öğrenci yurtlarının inşası için yapılan harcama,
Bu tesislerin inşaası için yapılan bağış ve yardım,
Mevcut okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurtlarının
faaliyetlerine devam etmelerini sağlamak amacıyla yapılan
bağış ve yardım,
niteliğinde olmalıdır.
Düzenlemedeki "okul" ifadesinden, doğrudan eğitimöğretim hizmetlerinin verildiği temel birimlerin anlaşılması
gerekmekte olup, rehberlik ve araştırma merkezi, mesleki
eğitim merkezi, is eğitim merkezi, mesleki ve teknik eğitim
merkezi ve akşam sanat okulları da bu kapsamda
değerlendirilecektir.
Düzenlemedeki "sağlık tesisi" ifade sinden ise Sağlık
Bakanlığı'nca sağlık tesisi kapsamında değerlendirilen kurum ve
kuruluşların anlaşılması gerekmektedir.
4-
Kapsam DıĢında Kalan BağıĢ ve Yardımlar
Bir önceki bölümde açıklanan düzenleme sadece doğrudan
kamu müesseselerine yapılacak bağış ve yardımlar açısından
geçerlidir. Okul, sağlık tesisi veya öğrenci yurduna ilişkin olarak
yapılmış olsa dahi, kamu idare ve müesseseleri dışında kalan
kurum veya kuruluşlara yapılacak bağış ve yardımların vergi
matrahının tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı
veya hangi limitler içinde yapılabileceği genel hükümler
çerçevesinde değerlendirilecektir.
Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinde belirtilen
kuruluşlara yapılmak kaydıyla, vergi matrahının tespitinde
dikkate alınacak bağış ve yardım tutarı, gelir vergisi mükellefleri
için beyan edilecek gelirin %5'ini (kalkınmada öncelikli
yörelerde %10'unu) aşamayacaktır.
89
5-
BağıĢ ve Yardımın Ġndirim Konusu Yapılacağı Dönem
Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurdu inşaası dolayısıyla
yapılan harcamalar, harcamanın yapıldığı yıla ilişkin gelir vergisi
matrahının tespitinde dikkate alınacaktır. Söz konusu tesislerin
inşaası veya faaliyetlerini devam ettirebilmelerine yönelik olarak
yapılan bağış ve yardımların da bağışın yapıldığı yıl a ilişkin
olarak beyan edilecek gelirden indirilebileceği tabiidir.
6-
BağıĢ veya Yardımın Ayni Olması
Yukarıda belirtilen bağış ve yardımların ayni olarak
yapılması durumunda bağışlanan veya yardım konusu yapılan
mal veya hakkın varsa mukayyet değeri, bu değer yoksa Vergi
Usul Kanununun 267 inci maddesinin üçüncü sırasına göre
takdir komisyonunca belli edilecek emsal bedeli indirime esas
alınacaktır.
7- Düzenlemenin
Geçerli
Olduğu Dönem
Okul ve öğrenci yurduna yapılacak bağış ve yardımların
indirimine ilişkin düzenleme 24/04/2003 tarihinde, sağlık
tesislerine yapılacak bağış ve yardımların indirimine ilişkin
düzenleme ise 07/08/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Dolayısıyla, 24/04/2003 tarihinden itibaren okul ve öğrenci
yurtlarına, 07/08/2003 tarihinden itibaren ise sağlık tesislerine
ilişkin olarak yapılan bağış ve yardımlar/harcamalar herhangi
bir sınırlama olmaksızın gelir vergisi matrahının tespitinde
dikkate alınabilecektir.
8- Zarar Beyanında BağıĢ ve Yardımların Durumu
Gelir vergisi mükellefleri yapacakları bağış ve yardımları
yıllık beyanname ile bildirecekleri gelirlerden indirim konusu
yapabilmektedirler. Dolayısıyla, zarar beyan eden gelir vergisi
mükelleflerinin bağış ve yardımları indirim konusu yapmaları
mümkün bulunmamaktadır.
90
Bu durumda, sirkülerin 3 üncü bölümü kapsamındaki bağış
ve yardımların bir yılda indirim konusu yapılabilecek tutarı gelir
vergisi mükelleflerinde Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesinin "Gelir
Bildirimi" tablosunda yer alan "Mahsup Edilecek İndirimler ve
Geçmiş Yıl Zararları Toplamı"ndan önceki tutar ile sınırlı
olmaktadır.
Gerek zarar beyanı gerekse gelirin yetersiz olması
nedeniyle indirilemeyen bağış ve yardımların daha sonraki
yıllarda indirim konusu yapılması veya zarar olarak devredilmesi
ise mümkün değildir.
9- BağıĢ ve Yardımların Belgelendirilmesi
Gelir vergisi mükelleflerince yapılan bağış ve yardımların ilgili
kurumlardan alınacak belgelerle tevsik edilmesi yeterlidir.
Dolayısıyla, bu kurum ve kuruluşlardan alınacak belgeler
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 inci
maddesindeki yetkiye istinaden indirim için geçerli belge olarak
kabul edilecektir..." açıklamaları yer almaktadır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, ....Öğrenci Yurdu için
yapmış olduğunuzu belirttiğiniz nakdi bağışınızla ilgili olarak, ilgi
dilekçeniz ekinde yer alan ....Valiliği Bayındırlık ve İskan
Müdürlüğünün .../03/2007 tarih ve ……. sayılı... Kurs ve Okul
Talebelerine Yardım Derneğine hitaben yazdığı yazıda
görüldüğü üzere, bu derneğin Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu
maddesinin 4 üncü bendinde belirtilen kamu yararına çalışan
dernek olması durumunda, yıllık toplamı beyan edilecek gelirin
%5'ini (kalkınmada öncelikli yöreler için %10'unu) aşmamak
üzere bu derneğe yapılacak bağış ve yardımları indirmeniz
mümkündür.
Ancak, yaptığınız bu bağışın söz konusu derneğe değil de,
aynı Kanunun 89 uncu maddesinin 5 inci bendinde sayılan
kurumlardan birine yapılması halinde, bunun tamamını yukarıda
açıklanan esaslar dahilinde gelir vergisi matrahınızın tespitinde,
gelir vergisi beyannamesiyle bildireceğiniz gelirlerinizden
indirmeniz mümkündür. Ayrıca bu şekilde yapılacak bağışlar için
düzenlenen belgelerin istenilmesi halinde ibraz etmekle
yükümlü olunacağı tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
91
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
Ġzmir Vergi Dairesi BaĢkanlığı
(Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup
Müdürlüğü)
SAYI :B.07.1.GİB.4.35.17.01/KDV:02-1185/1413
KONU :İhraç kayıtlı teslimlerde KDV tevkifatı
ĠZMĠR YEMĠNLĠ MALI MÜġAVĠRLER ODASI
Kıbrıs ġehitleri Cad. No:7 Kervan Apt.
K:4 D:8 35220
Alsancak/ĠZMĠR
Ġlgi : Maliye Bakanlığı Gelir Ġdaresi BaĢkanlığına hitaben
verilen 15/05/2007 tarih ve
2007/145 sayılı yazınız.
Odanız üyesi Yeminli Malı Müşavir İbrahim Sadi ERK 'in
Bakanlığımıza iletilmek üzere odanıza verdiği dilekçede bakır,
çinko ve alüminyum alaşımları ile bunların mamul ara
ürünlerinin ihraç kayıtlı teslimlerinde KDV tevkifatı yapılıp
yapılmayacağı hususunda Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi
Başkanlığından görüş talep edilmesi üzerine anılan Başkanlıktan
alınan
12/06/2007
tarih
ve
B.07.1.GİB.0.01.53/5309295/52521 sayılı yazıda;
"Yasal dayanağını 3065 sayılı KDV Kanununun 9 uncu
maddesinin oluşturduğu "KDV'de Sorumluluk Uygulaması"nda,
KDV'ye tabı işlemlere ait bedeller üzerinden hesaplanan
KDV'nin, vergi alacağının emniyet altına alınmasını sağlamak
amacıyla, kısmen veya tamamen satıcıya ödenmeyerek alıcı
tarafından doğrudan Hazineye aktarılması söz konusudur.
KDV Kanunun (11/1-c) maddesinde ise, ihraç kayıtlı
teslimlere ait KDV'nın ihracatçılar tarafından imalatçılara
ödenmeyeceği ancak, tahsil edilmeyen bu KDV'nin imalatçılar
tarafından beyan edileceği hükme bağlanmış olup, bu
uygulamada ihracatçılar tarafından KDV ödenmemesi esastır.
92
Ancak, tevkıfat uygulaması ihracatçıların 2 Nolu KDV
Beyannamesi ile KDV beyan edip vergi dairesine ödenmesini
gerektirdiğinden, ihraç kaydıyla teslimlerin tevkifata tabi
tutulması KDV Kanununun ( 11/1 -c) maddesi hükmünün
uygulanamaması sonucunu doğuracaktır
Buna göre, tevkıfat uygulaması kapsamına alman malların
ihraç kayıtlı teslimlerinde, teslim bedelleri üzerinden hesaplanan
KDV'nın tevkifata tabı tutulmaması, verginin tamamının satıcılar
tarafından beyan edilmesi ve genel hükümler çerçevesinde
tecil/iade işlemine tabı tutulması gerekmektedir."
İfadesine yer verilmiştir.
Bilgi edinilmesini ve söz konusu dilekçesine cevaben YMM
İbrahim Sadi ERK‟e konu ile ilgili bilgi verilmesini rica ederim.
M.Yavuz ÖNER
Vergi Dairesi Başkanı a.
Gelir İdaresi Grup Müdürü V.
93
Tarih
: 16.05.2007
Sayı
: KDV.MUK.B.07.1.GİB.4.34.17.01.17.3909
Konu
: Serbest bölgede faaliyet gösteren firmaya
istisna uygulaması,
Ġlgili Madde : KDV-17
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ
BAġKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Katma Değer
Vergisi Grup Müdürlüğü)
………………
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1.
maddesine göre, Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest
meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin
katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.
Kanunun 11/1-a maddesi ile ihracat teslimleri ve bu
teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler için
yapılan hizmetler ve karşılıklı olmak şartıyla uluslararası
roaming anlaşmaları çerçevesinde yurt dışındaki müşteriler için
Türkiye'de verilen roaming hizmetlerinin katma değer
vergisinden istisna edildiği belirtilmiştir.
Kanunun 12/2. maddeleri uyarınca da bir hizmetin yurtdışındaki
müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için,
-
Hizmetler yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olmalıdır.
Hizmetten yurtdışında faydalanıl-malıdır.
Hizmet ihracı ile ilgili açıklamalar 17, 26 ve 30 Seri No.lu
Katma Değer Vergisi Genel Tebliğlerinde yapılmıştır.
Hizmet ihracında katma değer vergisi istisnasının
uygulanabilmesi için 26 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel
Tebliğinin (K) bölümünde yer alan aşağıdaki dört şartın birlikte
gerçekleşmiş olması zorunludur.
94
1
- Hizmet Türkiye'de yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış
olmalıdır.
2
- Fatura veya benzeri nitelikteki belge yurtdışındaki
müşteri adına düzenlenmelidir.
3
- Hizmet bedeli, döviz olarak Türkiye'ye getirilmelidir.
4
- Hizmetten yurtdışında yararlanılmalıdır.
Kanunun 17/4-1 maddesinde, serbest bölgelerde verilen
hizmetlerin katma değer vergisinden istisna olduğu hükme
bağlanmıştır.
Benzer bir konu ile ilgili olarak Bakanlık Makamı'ndan alınan bila
tarih ve ……………………………….. sayılı yazıda;
"Buna göre, serbest bölgeler katma değer vergisi
uygulaması bakımından ülke sınırları içinde kabul edildiğinden
ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nda serbest bölgelerdeki
müşteriler için yapılan hizmetlere istisna sağlayan bir
düzenleme de yer almadığından ……….A.Ş. tarafından…………
A.Ş.ne sunulan yeminli mali müşavirlik ve Ar-Ge harcamaları
değerlendirme raporu ve düzenleme ve danışmanlık hizmetinin
genel hükümler çerçevesinde katma değer vergisine tabi
olacaktır." denilmektedir.
Buna göre.Türkiye içinden serbest bölgedeki firmalara
verilen
hizmetler,
hizmet
ihracı
kapsamında
değerlendirilemeyeceğinden,
firmanızca,
serbest bölgede
faaliyet gösteren……………..
'ne verilen "Türk Standartlarına
uygunluk belgesi" hizmeti karşılığında alınan bedel genel oranda
(%18) katma değer vergisine tabi olacaktır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
95
Tarih
Sayı
Konu
: 20.06.2007
: B.07.1.GİB.4.34.19.02/VUK-1/231-4
: Faturaların imzalı olarak matbaada bastırılması
hk.
Ġlgili Madde : VUK 231-4. Mad.
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ
BAġKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup
Müdürlüğü
Usul Müdürlüğü
Ġlgi: 07.06.2007 tarihli dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizden, araç kiralama işinden dolayı
……………Vergi Dairesi
Müdürlüğünün………….vergi kimlik
numaralı mükellefi olduğunuz, şirketinizin düzenlediği fatura
sayısının çok olması nedeniyle yetkili kişilerce imzalanmasında
güçlük yarattığı, bu nedenle faturaların anlaşmalı matbaalarda
basımı aşamasında yetkili imzanın fatura üzerine bastırılmasının
mümkün olup olmadığı hususunda görüşümüzü sorduğunuz
anlaşılmaktadır.
"Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 230 ve
231'inci maddelerinde faturanın şekli ve nizamına ilişkin esaslar
düzenlenmiş olup,
Kanunun 231'inci maddesinin 4'ncü fıkrasında faturaların
baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların
imzası bulunur. Hükmü yer almıştır.
Yukarıdaki hükümde faturaların baş tarafında iş sahibinin
veya namına imzaya mezun olanların imzasının bulunacağı
belirtilmiş olup, faturaların imzalanma şekline ait herhangi bir
hükme yer verilmemiştir.
Bu hükme göre, vergi uygulamaları bakımından faturada
imzanın bulunması zorunludur. Ancak, iş yoğunluğu ve gün
içerisinde düzenlenen fatura sayısının çok olması dikkate
alınarak
imzaya
yetkili
olanların
imzalarının
notere
onaylattırılmak suretiyle fatura üzerine anlaşmalı matbaada
bastırılarak kullanılması mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
96
Tarih
: 25.06.2007
Sayı
: B.07.1.GİB.4.34.19-02/VUK-1/231-4
Konu
: Şirket aktifine kayıtlı arsa ve bina için 15 yıl süre ile
tapu kütüğünde intifa hakkı tescil edilmesi karşılığı peşin olarak
tahsil edilen bedelin hangi döneme ilişkin kurum kazancı olarak
vergilendirileceği.
Ġlgili Madde: KVK 6. Madde
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ
BAġKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri
Grup Müdürlüğü
Kadıköy/ĠSTANBUL
İlgi : ../05/2007 tarihli dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizde, Şirketiniz aktifine kayıtlı olan
arsa ve üzerindeki bina için bir petrol dağıtım şirketi adına 15
yıl süre ile tapu kütüğünde intifa hakkı tescil ettirildiği ve
Şirketinizce fatura düzenlenmek suretiyle söz konusu işlem
karşılığı bedelin ve katma değer vergisinin peşin olarak tahsil
edildiği belirtilerek, anılan kazancın faturanın düzenlendiği yılın
kazancı olarak mı yoksa intifa hakkı süresi olan 15 yıla
bölünmek suretiyle mi vergilendirileceği hususunda görüşümüz
sorulmaktadır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "Safi kurum
kazancı" başlıklı 6'ncı maddesinde; "Kurumlar vergisi,
mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum
kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancının tespitinde,
Gelir Vergisi Kanunu'nun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri
uygulanır. ..." hükmü yer almaktadır.
Safî kurum kazancının tespiti için atıf yapılan 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu'nun 37'nci maddesinde, ticari kazancın
tarifi yapılırken, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan
kazançların ticari kazanç olduğu hüküm altına alınmış ve ticari
kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmıştır.
97
"Vergiyi Doğuran Olay" ise 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu'nun 19'uncu maddesinde; "Vergi alacağı, vergi
kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki
durumun tekemmülü ile doğar" şeklinde ifade edilmiştir.
Tacirler arasındaki faaliyetlerin belgelendirilmesi amacıyla
Vergi Usul Kanunu' nda yer alan fatura da tahakkuk esasına
bağlı kalınarak düzenlenmektedir.
Öte yandan, Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci maddesi ile;
"Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz
sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri
arasındaki müsbet farktır." hükmü getirilmiş, Vergi Usul
Kanunu'nun 192'nci maddesinin dördüncü fıkrasında da, aktif
toplamı ile borçlar arasındaki farkın, müteşebbisin işletmeye
mevzu varlığını (öz sermayeyi) teşkil edeceği belirtilmek
suretiyle kazancın tespitinde tahsil değil, tahakkukun esas
alınacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre, kurum kazancı, ticari kazanç niteliği
taşıdığından ve ticari kazanç gibi tespit edildiğinden elde etme
yönünden tahakkuk esası geçerlidir. Tahakkuk ise gelirin miktar
ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Bunun için geliri
doğuran işlemin tekemmül etmesi gereklidir. Ticari faaliyet
içerisinde satılan mal veya yapılan bir hizmet bedeli taraflarca
belirlenip fatura kesildiğinde gelir veya gider tahakkuk etmiş
kabul edilir.
Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun "İntifa
Hakkı ve Diğer İrtifak Hakları" başlıklı İkinci Ayırımında yer alan
794'üncü maddesinde; intifa hakkının, taşınırlar, taşınmazlar,
haklar veya bir malvarlığı üzerinde kurulabileceği, aksine
düzenleme olmadıkça bu hakkın, sahibine, konusu üzerinde tam
yararlanma yetkisi sağlayacağı, 795'inci maddesinde; intifa
hakkının, taşınırlarda zilyetliğin devri, alacaklarda alacağın
devri, taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile kurulacağı, taşınır
ve taşınmazlarda intifa hakkının kazanılması ve tescilinde,
aksine düzenleme olmadıkça, mülkiyete ilişkin hükümlerin
uygulanacağı, 803'üncü maddesinde; intifa hakkı sahibinin,
hakkın konusu olan malı zilyetliğinde bulundurma, yönetme,
kullanma ve ondan yararlanma yetkilerine sahip olduğu
belirtilmiştir.
98
Bu durumda, üçüncü kişi lehine intifa hakkı kuran
gayrimenkul malikinin mülkiyet hakkının devam etmesi (bu
kapsamda gayrimenkulu devredebilmesi, rehnedebilmesi ya da
satabilmesi); malikin yükümlülüğünün sadece, intifa hakkı
sahibinin söz konusu gayrimenkulden, bu hakkın tanındığı
süreler dahilinde yönetme, kullanma ve yararlanmasına rıza
göstermekten ibaret olması hususları dikkate alındığında, intifa
hakkı suretiyle taşınmazın kullandırılması işleminin kiralama
olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle,
intifa hakkı tesisinde satım akdinin en önemli unsuru olan
"mülkiyetin nakli" söz konusu olmamaktadır. Devredilen onun
mülkiyeti
değil onu zilyetliğinde bulundurma, yönetme,
kullanma ve ondan yararlanma yetkileridir. Kira akdi, kiralayanın kiracının ödediği veya ödeyeceği bir bedel mukabilinde bir
şeyin ye-ya bir hakkın kullanılmasını belli bir süre için kiracıya
terk etmeyi taahhüt ve iltizam etmesi olarak tarif edildiğine
göre, intifa hakkının tesisinin de kira lama niteliğinde olduğunun
kabulü gerekmekledir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, Şirketiniz aktifine kayıtlı
olan arsa ve üzerindeki bina için bir petrol dağıtım şirketi adına
15 yıl süre ile tapu kütüğünde intifa hakkı tescil ettirilmesi
işleminin kiralama olarak değerlendirilmesi, bu kiralama
karşılığı peşin olarak tahsil edilen kira gelirinin ticari kazancın
tespitine ilişkin hükümlere göre kurum kazancına dahil edilmesi
ve
ticari
kazanç
hükümlerine
göre
vergilendirilmesi
gerekmektedir.
Tahakkuk esası olarak da adlandırılan bu uygulamada,
gelir ve giderin kurumlar vergisi matrahının belirlenmesinde
dikkate alınabilmesi için, gelir unsurlarının tahsil edilmesi, gider
unsurlarının da ödeme yapılması beklenmeksizin tahakkukun
yeterli olduğu açıktır. Ancak, peşin ödemelerde gelir veya gider
unsuru gelecek dönemlere ait tahakkukun hangi dönemde
olduğuna veya olacağına bakılmaksızın, söz konusu gelir veya
giderin dönemsellik ilkesi gereği ilgili bulunduğu dönemde
dikkate alınması gerekmekledir.
Bilgi edinilmesini rica ederim
99
Tarih : 26.06.2007
Sayı
: B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-94/5
Konu : Yap-İşlet-Devret Modeli"ne göre üzerinde yapılan
gayrimenkulun anlaşma süresi sonunda bedelsiz olarak
gayrimenkul sahibine devredilmesi durumunda vergisel
yükümlülüklerin ne olacağı hk.
Ġlgili Madde: GVK-94/5
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ
BAġKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri
Grup Müdürlüğü
Merter-Güngören/ĠSTANBUL
Ġlgi: Tarihsiz dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizde, .... Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün
.... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu, şirket
ortaklarınızdan ... ait olan arsa üzerine, şirketiniz tarafından
işyeri olarak kullanılmak üzere yapılacak inşaata ilişkin
giderlerin şirketinizce karşılandığı, karşılığında da arsa sahibi ile
aranızda yapılan sözleşmeye istinaden mal sahibine 30 yıl süre
ile kira ödemesinde bulunmayacağınızı, ancak 30 yıl sonra söz
konusu inşaatı .... devredeceğinizi belirterek, şirketinizin işyeri
ile ilgili olarak kira ödemesi yapıp yapmayacağı ve kira ile ilgili
olarak muhtasar beyanname verip vermeyeceği konularında
görüşümüzü sormaktasınız.
Bilindiği gibi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 6.
maddesinde, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi
Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı
hükme bağlanmıştır. Ayrıca, bu hüküm uyarınca tespit edilecek
kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8. maddesi ile
Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. maddesinde yer alan giderlerin
indirilebileceği belirtilmiştir.
100
Diğer taraftan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 70.
maddesinde gayrimenkul sermaye iradının tarifi yapılmış ve
maddede 8 bent halinde yazılı mal ve hakların sahipleri,
mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya
kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların
gayrimenkul sermaye iradı olduğu, 72. maddesinde de
"Gayrimenkul sermaye iratlarında gayrisafi hasılatın 70.
maddede yazılı mal ve hakların kiraya verilmesinden bir takvim
yılı içinde o yıla veya geçmiş yıllara ait olarak nakden veya
aynen tahsil edilen kira bedellerinin tutarı olduğu,
Ayın olarak tahsil edilen kiraların Vergi Usul Kanunu
hükümlerine göre emsal bedeli ile paraya çevrileceği,
Kiracı tarafından gayrimenkulu genişletecek veya iktisadi
değerini devamlı surette artıracak şekilde gayrimenkule ilave
edilen kıymetlerin, kira müddetinin hitamında bedelsiz
(kıymetlerin emsal bedelinden düşük değerle devri halinde,
aradaki fark bedel siz devir sayılır) olarak kiralayana
devrolunduğu
takdirde,
mezkur
kıymetlerin
kiralayan
bakımından bu tarihte aynen tahsil olunmuş addolunacağı",
hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanunun 94. maddesinde vergi tevkifatı yapmak
zorunda olanlar sıralanmış olup, maddenin 5/a bendinde de 70.
maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığında yapılan
kira ödemelerinden % 20 oranında tevkifat yapılacağı" hüküm
altına alınmıştır.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 272.
maddesinde ise gayrimenkulun genişletilmesi veya iktisadi
kıymetinin devamlı olarak arttırılması amacıyla yapılan
giderlerin gayrimenkulun maliyet bedeline ekleneceği, bu
giderlerin kira ile tutulan gayrimenkullerde kiracı tarafından
yapılması durumunda özel maliyet bedeli ile aktifleştirileceği
belirtilmiştir.
101
Aynı Kanunun özel maliyet bedellerinin itfası başlıklı 327.
maddesinde ise, "Gayrimenkullerin ve gemilerin iktisadi
kıymetini arttıran 272. maddede yazılı özel maliyet bedelleri,
kira süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira süresi
dolmadan, kiralanan şeyin boşaltılması halinde henüz itfa
edilmemiş olan giderler, boşaltma yılında bir defada gider
yazılır." hükmü yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, gayrimenkulun iktisadi kıymetini
artırıcı harcamaların özel maliyet bedeli hesabına aktarıldığı
tarihte "ayın şeklinde kira" peşin olarak ödenmiş sayılacağından
bu tarihte yürürlükte olan gelir vergisi tevkifatı oranı üzerinden
(emsal bedeli esas alınarak) gelir vergisi tevkifatı yapılması
gerekmektedir. Ancak emsal bedel, arsa sahibinin elde ettiği
net geliri ifade edeceğinden, emsal bedelin brütleştirilerek
bulunacak tutara tevkifat oranını uygulamak suretiyle tevkifat
tutarı hesaplanacaktır. Bu şekilde hesaplanan tevkifatı da arsayı
kiralayıp üzerine bina inşa eden şirketiniz sorumlu sıfatıyla Gelir
Vergisi Kanunu'nun 98.maddesi gereğince beyan ederek aynı
Kanunun 119. maddesinde belirtilen sürelerde ödeyecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
102
DANIġTAY KARARLARI
T.C.
DANIġTAY
ÜÇÜNCÜ DAĠRE
Esas No : 2006/1067
Karar No : 2006/2580
Temyiz Eden : Kemalpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü- İZMİR
Karş Taraf
:……………………………….
istemin özeti :
Kazancını ortaklarınca kurulan şirkete örtülü
olarak dağıttığı görüşüyle davacı şirket adına 2001 yılı için
re'sen salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve fon payına
karşı açılan davada, düzenlenen vergi inceleme raporu ile,
davacı şirketin ortakları tarafından kurulan ve Ege Serbest
Bölgesinde faaliyet gösteren S.P.M. Otomotiv Endüstri ve Tic.
A.Ş.'ne sattığı mallan, bu şirketin değer artırıcı hiç bir işlem
yapmaksızın bir kaç gün içinde yurt dışındaki müşterilerine
satmak suretiyle yüzde ondört kar ettiğinin tespit edilmesi
üzerine,davacı şirketin serbest bölgede faaliyet gösteren bu
şirket üzerinden ihracat yaptığı, böylece şirkete transfer ettiği
kazancı gizlediği sonucuna varılmak suretiyle cezalı tarhiyat
yapıldığının anlaşıldığı, Türk Ticaret Kanununda imalatçı
firmaların pazarlama işi için ayrı şirket kurmalarına ve gerçek
kişilerin farklı şirketlere ortak olmalarına engel bir hüküm
bulunmadığı, dosyanın incelenmesinden tarhiyatın dayanağı
olan inceleme raporunda emsal fiyat araştırması yapılmadığı
gibi saptanan fiyatların serbest bölgede faaliyet gösteren diğer
firmalar tarafından belirlenen fiyatlarla karşılaştırmasının da
yapılmadığının anlaşıldığı, bu durumda sadece ortakların aynı
olduğuna dayanılmak suretiyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığı
sonucuna varılarak yapılan tarhiyatı yasaya uygun olmadığı
gerekçesiyle kaldıran İzmir 2.Vergi Mahkemesinin 29.11.2005
gün ve E:2005/467,K:2005/1136 sayılı kararının; otomotiv
sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın ürettiği malla diğer
firmaların farklı teknolojiler kullanmak suretiyle ürettiği mallan
karşılaştırmanın mümkün olmadığı, bir malın en iyi emsalinin o
malın kendisi olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
103
Savunmanın özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Tetkik Hakimi : Kutlay Telli
Düşüncesi
: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen
iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak
durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği
düşünülmektedir.
Savcı : Sefer Yıldırım
Düşencesi : idare
ve
vergi
mahkemelerince verilen
kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı
İdari
Yargılama
Usulü
Kanununun
49'uncu
maddesinin birinci fıkrasında Belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
TÜRK MĠLLETĠ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği
görüşülüp düşünüldü:
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda
açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle
Dairemizce de uygun görülmüş olup temyiz istemine ilişkin
dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını
sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin
reddine ve kararın onanmasına, 11.10.2006 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
104
ĠZMĠR 2. VERGĠ MAHKEMESĠ BAġKANLIĞINCA
DANIġTAY BAġKANLIĞINA SUNULMAK ÜZERE
ASLĠYE HUKUK HAKĠMLĠĞĠNE
KEMALPAġA
TEMYĠZ EDEN (DAVALI)
:Kemalpaşa Vergi Dairesi Müd.
Kemalpaşa/İZMİR
KARSI TARAF (DAVACI]
: ……………………..
DAVA KONUSU VERGĠNĠN/CEZANIN:
Nev'i :
K.Geç.v.
Vergi Z.C.
Miktan(YTL):
25.010,20
33.013,47
Dönemi
2003/7,9
2003/7,9
:
TEMYĠZE KONU VERGĠ MAHKEMESĠ
KARARININ :
Tarihi
: 29.11.2005
Esas No : 2005/472
Karar No : 2005/1141
MAHKEME KARARININ TEBELLÜĞ
TARİHİ : 08/12/2005
DAVACININ VERGĠ NUMARASI : 787 000 9841
OLAY:
Davacı şirketin 2003 dönemine ilişkin hesaplarının
…………………tarafından
incelenmesi
sonucunda
hakkında
düzenlenen 27.12.2004 gün ve GKR-2004-770/35 sayılı Vergi
İnceleme Raporuna istinaden tarh edilen vergi ve cezalara karşı
tarhiyat sonrası uzlaşma talebinde bulunduğu,26.05.2005
tarihinde yapılan uzlaşma görüşmesinde mutabakat temin
edilemediği, neticesinde olayın idari dava konusu edilmesi
üzerine mahkemece aleyhimize verilen kararın temyiz
edilmesinden ibarettir.
105
SAVUNMAMIZ VE HUKUKĠ DAYANAKLARI:
Teferruatı tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme
raporunda belirtildiği üzere; davacı şirketin 2003 hesap
döneminin serbest bölgeler ile yapılan işlemler yönünden
incelenmesi neticesinde, serbest bölgede faaliyet gösteren
kardeş firmaya transfer edilen kazanç tutarı üzerinden eksik
vergi ödenmesine neden olunduğunun tespiti üzerine yapılan
tarhiyatla alakalı bulunmaktadır.
Gerek davacı şirketin gerekse ticari ilişkide.bulunduğu Ege
Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren SPM Otomotiv Endüstri ve
Tic. A.Ş. nin ortaklık yapısı ve hisse oranları inceleme
raporunda cetvel şeklinde belirtilmiş olup, her iki şirketin
ortaklan aynıdır. Keza, ege serbest bölgesinde faaliyet gösteren
SPM Otomotiv Endüstri ve Tic. A.Ş ne mal ihraç etmiştir. Kardeş
firma olan SPM Otomotiv Endüstri ve Tic. A.Ş 2003 yılında
davacı şirketten 3.443.485,39.- USD tutarında mal almış ve
aynı gün veya birkaç gün içerisinde hiçbir üretim sürecinden
geçirmeden malın şeklinde veya üzerinde hiçbir değişiklik
yapmadan, aldığı malları aynen 3.929.868,67.- USD ye %14.12
gibi bir karlılık oranı ile yurt dışı müşterilere satmıştır.
Alım satıma taraf olan söz konusu iki şirket örtülü kazanç
dağıtımı yoluyla birbirlerine kazanç aktarmışlardır.
Şöyle ki; emsaline göre düşük bedellerle mal satış sonucu
kazancın vergisiz alanda (serbest bölgede) faaliyet gösteren
şirkete aktarılması, Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci
maddesinde tanımı yapılan örtülü kazanç dağıtımıdır ve
yasaklanmıştır. Davacı şirketin serbest bölgedeki kardeş
firmasına sattığı mallar, kardeş firma tarafından yurtdışındaki
müşterilere aynı gün veya birkaç gün içerisinde hiçbir üretim
sürecinden geçirilmeden, kalite ve özelliklerinde herhangi bir
değişiklik yapılmadan, alış fiyatının % 14,86 fazlasına
satılmıştır. Burada fiyat kıyaslamasına esas alman malın emsali
değil, kendisidir. Bir malın itiraz edilemeyecek emsali kendisi
olduğuna göre; kıyaslamada hata söz konusu değildir. Alım
satım bedelinde ticari teamüllere aykırı başka bir deyimle alış
satış arasında bariz bir nispetsizlik söz konusu ise sebebinin de
mantıklı bir izahatı yoksa, burada başka bir emsal aramanın
106
doğru olmadığı, dolayısıyla, emsalin malın kendisi olduğu
sonucu doğmaktadır. Burada ticaretin liberalizminden söz
etmek ya da "mal benimdir? Kaça alıp sattığıma kim karışabilir!
"mantığı doğru bir düşünce tarzı olmasa gerekir.
Davacının usule ilişkin iddialarının davanın usulen reddini
gerektirir bir niteliği olmadığı gibi, esasla ilgili olarak da her i ki
şirket ortaklarının ayrı ayrı olduğu, keza, Kurumlar Vergisi
Kanununun 17 nci maddesinin ihlal edilmediği yönündeki iddiası
da mesnetsizdir. Zira, şirket ortaklarının tıpa tıp aynısının
olması halinde zaten ayrı bir şirket kurmaya ne hacet vardır.
Ayrıca, Kurumlar Vergisi Kanununun örtülü kazancın konu
edildiği 17 nci maddede de; karşılıklı ticari ilişkilerde şirket
ortaklarının birbiri ile aynı olacağı yönünde bir zaruretten
bahsedilmemektedir. Kaldı ki; olayımızda her iki şirket ortaklan
birbirinden ya I kişi eksik ya 1-2 kişi fazladır.
Davacı şirketin 2003 yılında örtülü olarak dağıttığı kazanç
tutan 486.383.28.-USD karşılığı 731.899,51 .-YTL.dir.
Şirketin 2003 yılı kurumlar vergisi beyannamesine göre;
kar ve ilaveler toplamı:302.524,43.-YTL.dir. Bu tutardan diğer
indirim ve istisnalar düşülmüş, dönem karı 289.493,53.-YTL
olarak hesaplanmıştır. Dönem karından aynı tutarda geçmiş yıl
zararının düşülmesi sonucu kurumlar vergisi matrahı sıfır (0)
olarak beyan edilmiştir.
Beyan edilen dönem karına örtülü olarak dağıtılan kazanç
tutarının eklenmesi sonucu olması gereken dönem karı
(289.493,53 + 731.899,51 = 1.021.393.05.-)YTL olarak
bulunmuştur.
Davacı
şirketin
2002
yılı
hesaplarının
incelenmesi sonucu
düzenlenen 27.12.2004 tarih ve GKR2004-770/34 sayılı kurumlar vergisi raporunda açıklandığı üzere
gelecek yıllara devreden mali zararı 72.840,3l.-YTL dir. Bu
tutarın 1.021.393,05.-YTL‟den düşülmesi sonucu indirime esas
tutar 948.552,73.-YTL olarak hesaplanmıştır. Dolayısıyla 2004
yılına devreden zararı yoktur.
107
Davacı şirketin 2003 yılında örtülü olarak dağıtılan kazanç
tutarı 486.383,28.-USD karşılığı 731.899,51.-YTL.dir. Bu tutarın
geçici vergi dönemlerine göre dağılımında 3 nci geçici vergi
döneminde 97.426,59.-YTL. matrah farkı üzerinden %30 kurum
geçici vergi (29.227,97 - 4.217.77 = 25.010.20.-YTL) tarh
edilmesi gerekmekte olup, mahsup dönemi geçtiğinden aslı
aranmayıp,
ceza
kesilmiş
ve
ayrıca
gecikme
faizi
hesaplanacaktır.
Mahkeme; aleyhimize verdiği kararının gerekçesinde;
"Türk Ticaret Kanununa göre şirketlerin ayrı tüzel kişiliklerin
bulunduğu ve kişilerin farklı şirketlere ortak olmalarına engel
düzenlemelerin bulunmadığı, imalatçı firmaların, pazarlama işi
için ayrı şirket kurmaları ya da aynı holding bünyesinde
imalat,reklam,pazarlama hususunda uzmanlaşmış ayrı şirketler
kurmakta yasal engel bulunmadığı,örtülü kazanç dağıtımının
şartlarından olan emsal fiyat araştırması yapılmadan salt
ortakları
aynı
olduğu
gerekçesiyle
cezalı
tarhiyat
yapılamayacağı gibi yapılan incelemede saptanan fiyatların
serbest bölgede faaliyet gösteren diğer firmalarca belirlenen
fiyatlarla karşılaştın İması dahi yapılmadan varsayıma dayalı
olarak örtülü kazanç dağıtımı olduğu sonucuna ulaşılması
dikkate alındığında cezalı tarhiyatta mevzuata uygunluk
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır."Denilmiştir.
Doğrudur.Zaten her şirketin tüzel kişiliklerin ayrı ayrı
olmak durumunda olacağı, kişilerin farklı şirketlere ortak
olmalarına ve imalatçı firmaların pazarlama işi için ayrı şirket
kurmalarına hiç bir kimsenin itirazının olmayacağı muhakkaktır.
Tarhiyatın dayanağını oluşturan inceleme raporunda da bu
anlamda bir husustan söz edilmemiştir.
Bizim itirazımız davacı şirketin 2001 yılı içerisinde imal
ettiği otomotiv parçalarını serbest bölgede faaliyet gösteren
kardeş firması olan SPM Otomotiv End.ve Tic.A.Ş.'ne
2.488.637,16 Amerikan Dolarına sattığı,kardeş firmanın da
davacı şirketten aldığı bu mallan aynı gün veya birkaç gün
içerisinde,hiçbir üretim sürecinden geçirmeden, malın şeklinde
veya evsafında değişiklik yapmadan yurt dışındaki müşterilere
% 14,86 gibi bir karlılık oranı ile 2.858.495,51 Amerika
Dolarına sattığınadır.
108
Yurt dışındaki müşteriler satın aldığı mala 2.858.495,51
Amerikan
Doları
ödemeye
razıdırlar
ve
bu
bedeli
ödemektedirler. Dolayısıyla,bu malın emsal bedeli 2.858.495.51
Amerikan Dolarıdır.Konu örtülü kazanç dağıtımı yönünden
incelendiğinde;emsal bedeli 2.858.495,51 Amerikan Doları olan
malların davacı şirket tarafından ,serbest bölgedeki kardeş
firmaya
2.488.637,16 Amerikan Dolarına satıldığı
ve
(2.858.495,51 USD-2.488.637,16 USD)=369.858,35 Amerikan
Doları kazancın örtülü olarak transfer edildiği sonucuna
ulaşılmaktadır.Bir an için bu malın emsal
bedelinin
2.488.637.16 Amerikan Doları olduğunu düşünelim.Böyle bir
durumda;yurt dışındaki müşteriler,neden bu malı serbest
bölgedeki kardeş firmadan 2.858.495,51 Amerikan Dolarına
satın alsınlar ? Türkiye'de bu malı 2.488.637,16 Amerikan
Dolarına satan bir şirket varken 2.858.495.51 Amerikan
Dolarına satın alınması mantıklı mıdır? Tüm bunlar malın emsal
bedelinin 2.858.495,51 Amerikan Doları olduğunu ve davacının
kardeş firmasına emsaline göre düşük bedelle mal sattığını
göstermektedir.
Emsal bedel tespit edildikten sonra emsal bedel ile satış
bedeli
arasındaki
fark
alınmış;transfer
edilen
kazanç
bulunmuştur. Yapılan îşlem serbest bölgedeki kardeş firma veya
şubenin kazancını tespit etmek olsaydı; sadece mal alım
satımından kaynaklanan kazanç değil, diğer kazançlar da
dikkate alınırdı.Örneğin serbest bölgedeki kardeş firmanın.faiz
geliri.kur farkı geliri,sabit kıymet satışı geliri gibi gelirleri de
kazancın hesabında dikkate alınırdı.Yine yapılan işlem kardeş
firmanın kazancını tespit etmek olsaydı:yaptığı giderler,(genel
yönetim gideri, pazarlama satış dağıtım gideri, finansman
gideri,kur farkı gideri v.b.) dikkate alınırdı.
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere; yapılan işlem
emsal bedelin tespiti ve emsal bedel ile uygulanan bedel
arasındaki farkı bularak, transfer edilen kazancı tespit etmektir.
109
Mahkemenin iddia ettiği anlamda emsal bulmak asla
mümkün olmayacaktır. Zira bir yumurta ikizlerinde bile birçok
farklılıklar bulmak ve emsal kabul etmemek mümkündür. Hele
konu bir otomotiv sektörü ise bir tırmanın ürettiği malla diğer
bir firmanın malını mukayese etmek pek de objektif olmasa
gerektir. Bir malın emsalinin malın kendisi olduğu tezi daha
gerçekçi ve doğru bir yaklaşımdır. Mahkeme kararındaki mantığı
koyacak olursak 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun
17.maddesinin hiçbir zaman uygulama şansının olmadığı,
dolayısıyla maddenin ölü doğduğu anlamına gelir.
SONUÇ VE ĠSTEM :
Yukarıda belirtilen kanuni gerekçeler dikkate alınarak
aleyhimize verilen mahkeme kararının bozulmasına, yargılama
giderlerinin davacıdan alınmasına karar verilmesini arz ve talep
ederim. 14/12/2005
110
T.C. DANIġTAY
ÜÇÜNCÜ DAĠRE
Esas No
: 2005/3326
Karar No
: 2006/2382
Özet: Organize sanayi bölgesine yapılan arıtma
tesislerinin bölgedeki gayrimenkullerin iktisadi değerini
arttıracağı ve gayrimenkulun kullanım amacına uygun
olarak
uzun
vadede
sağlanacak
faydayı
da
arttıracağından, davacı Ģirketin altyapı tesislerine katılım
payı adı altında yaptığı ödemenin gayrimenkulun
maliyetine ilave edilerek amortismana tabi tutulması
gerektiği hakkında
Ġstemin Özeti: 2002 takvim yılına ilişkin işlemleri incelenerek
bulunan matrah farkı üzerinden davacı adına re'sen ve ikmalen
salman vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve fon payını;
organize sanayi bölgesine altyapı yatırımları için ödenen ve
doğrudan gider yazılan katılım paylarının amortismana tabi
tutulması gerektiği görüşüyle katılım paylarının amortismanı
aşan kısmı, giderlerden tenzil edilmek suretiyle ikmalen
vergilendirilmesi gereken matrah farkı olarak belirlenmiş ise de,
davacı şirket tarafından, ticari kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesi için altyapı harcamalarına katılım payı adı altında
yapılan ödemelerin, Gelir Vergisi Kanununun 40'inci maddesinin
birinci fıkrasına bağlı (1) işaretli bent ve Kurumlar Vergisi
Kanununun 13'üncü maddesi uyarınca genel giderlerden olması
nedeniyle safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği,
oto koltuk kılıfı üretiminde, gerekenden fazla hammadde
kullanıldığından hareketle yapılan randıman incelemesiyle
davacı şirketin her bir marka, model ve müşteri referansına
göre yaklaşık 650 çeşit mamul ürettiği ve bu üretimde dört
çeşit kumaş kullanıldığı halde vergi incelemesinde standart bir
randıman hesaplaması yapıldığı ve inceleme yapılırken
işletmenin fiili üretim kapasitesi, kullanılan teknoloji, üretimin
her aşamasında oluşabilecek fire oranlarının da dikkate
alınmadığı, toplam üretimin yanında incelemede bulunan kumaş
farkının çok düşük oranda kaldığı ve yapılan incelemenin dönem
kazancının noksan beyan edildiğine delil oluşturabilecek
yeterlikte
olmadığı
gerekçesiyle
kaldıran
Bursa
Vergi
111
Mahkemesinin 31.5.2005 gün've E:2004/84, K:2005/473 sayılı
kararının; inceleme raporuyla tespit edilen matrah farkına göre
re'sen ve ikmalen yapılan cezalı tarhiyatta yasaya aykırılık
bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Tetkik Hakimi ....'nin DüĢüncesi: Organize sanayi bölgesine
yapılan arıtma tesislerinin bölgedeki gayrimenkullerin iktisadi
değerini arttıracağı ve gayrimenkulun kullanım amacına uygun
olarak uzun vadede sağlanacak faydayı da arttıracağından,
davacı şirketin altyapı tesislerine katılım payı adı altında yaptığı
ödemenin gayrimenkulun maliyetine ilave edilerek amortismana
tabi tutulması gerektiği görüşüyle kararın bu kısma ilişkin
hüküm fıkrasının bozulması, belgesiz satış hasılatından
kaynaklanan matrah farkına göre yapılan cezalı tarhiyatın
kaldırılması yönündeki hüküm fıkrasına ilişkin temyiz isteminin
ise reddi gerektiği düşünülmektedir.
Savcı ....'nın DüĢüncesi
: İdare ve vergi mahkemelerince
verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin
birinci
fıkrasında
belirtilen
nedenlerin
bulunması
gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu
maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin
reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun
olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MĠLLETĠ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği
görüşülüp düşünüldü:
112
Oto koltuk kılıfı üretiminde %2 fire oluşacağına ilişkin veri
göz önüne alındığında üretime sevk edilen kumaş miktarından
hareketle yapılan randıman incelemesinde, fark olarak bulunan
kumaş miktarının %2 fire oranından daha düşük kalması
nedeniyle vergi mahkemesi kararının, tarhiyatın, hasılatın bir
kısmının kayıt ve beyan dışı bırakılması nedeniyle re'sen yapılan
kısmının kaldırılması yolundaki hüküm fıkrasında yukarıda yazılı
nedenle hukuka aykırılık görülmemiştir.
Tarhiyatın altyapı yatırımları için Organize Sanayi Bölge
Müdürlüğüne ödenen katılım payının gayrimenkulun maliyetine
eklenerek amortismana tabi tutulması gerekirken, tamamının
doğrudan gider yazılması nedeniyle amortismanı aşan kısmının
giderlerden tenzili suretiyle bulunan matrah farkı üzerinden
yapılan kısmı vergi mahkemesince; altyapı tesisleri için ödenen
katılım payının, Gelir Vergisi Kanununun 40'inci maddesinin
1'inci bendi ve Kurumlar Vergisi Kanununun 13'üncü maddesi
uyarınca ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için
yapılan genel giderlerden sayılacağı gerekçesiyle kaldırılmıştır.
Demirtaş Organize Sanayi Bölgesinde biri 1995 yılında,
diğeri 2000 yılında aktife alınan iki fabrikası bulunan ve her iki
fabrika için %04 amortisman ayıran davacı kurumdan, organize
sanayi bölgesi tüzel kişiliği tarafından 4562 sayılı Yasanın 20'nci
ve 12'nci maddeleri ile Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama
Yönetmeliğinin 111 'inci maddesine dayanılarak hesaplanan ve
istenen yaklaşık 100 milyar lira arıtma tesisi katılım payı
ödendiği ve bu tutarın doğrudan gider kaydedildiğinde tartışma
bulunmamaktadır.
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 20'nci
maddesinde; bölgedeki katılımcı kuruluşların arıtma tesisleri ve
diğer altyapı tesislerine olan gereksinmelerini, münferiden
karşılamayacakları, bu tesislerin bölge tüzel kişiliği bütçesinden
ve onun yetki ve sorumluluğunda kurulup, işletilmesinin zorunlu
olduğu ve katılımcılardan Yönetmelikteki usul ve esaslara göre
katılım payı alınacağı kurala bağlanmıştır. Aynı şekilde bölge
tüzel kişiliği tarafından katılımcılara imar planına uygun olarak
üretilerek tahsis edilen veya satılan arsalar üzerine inşa
olunacak yapıların her türlü ruhsat ve izinlerinin de bölge
müdürlüğü tarafından verilmesi öngörülmüştür.
113
Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinin 11
l'inci maddesinde, kendilerine arsa tahsisi veya satışı yapılan
katılımcılardan münferiden yapılamayacak arıtma tesisi yapımı
nedeniyle istenecek katılım payının arıtma tesisi yatırım
maliyetinin %25'i işletmeye tahsis edilen arsa büyüklüğüne,
%75'inin ise tesisin teknik özelliği dikkate alınarak yönetim
kurulunca belirlenen debi ve kirlilik yükü oranına göre
hesaplanacağı ve bu bedelin tahsili için katılımcıya ait
işletmenin faaliyete geçip geçmemesinin nazara alınmayacağı
öngörülmüştür.
Organize sanayi bölgelerine ait yerleşim planında yapılması
öngörülen ve bölgede arsa sahibi katılımcılar tarafından
münferiden yapılmasına olanak bulunmadığı için bölge tüzel
kişiliği tarafından yaptırılan arıtma tesisi yatırım maliyetinin
Uygulama Yönetmeliğinin 11‟inci maddesine göre hesaplanarak
istenen kısmı, katılımcılar yönünden, bölgedeki üretim
tesislerinin gereksinmesi olan ancak münferiden yapılamayacağı
için 4562 sayılı Yasadaki kurallara uygun olarak kullanılmasını
olanaklı kılan; normal bakım, tamir ve temizleme giderleri
dışında kalıp, üretim tesislerinin iktisadi kıymetini yükseltici
yönde etkileyen harcamalardandır.
Vergi Usul Kanununun 269'uncu maddesinin birinci
fıkrasında iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin
maliyet bedelleri ile değerlenmesi ve ikinci fıkrasına bağlı 1'inci
bentte gayrimenkullerin mütemmim cüzü ve teferruatının da
gayrimenkuller gibi değerlenmesi gerektiği hükmüne yer
verildikten sonra, 272'nci maddesinde normal bakım, tamir ve
temizleme giderleri dışında, gayrimenkulu genişletmek veya
iktisadi kıymetini devamlı olarak arttırmak maksadıyla yapılan
giderlerin
gayrimenkulun
maliyet
bedeline
eklenmesi
öngörülmüştür. Aynı Kanunun 313'üncü maddesinde de,
işletmede bir yıldan fazla kullanılan, yıpranmaya, aşınmaya
veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkuller ile
269'uncu madde gereği gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi
kıymetlerin değerinin bu kanun hükümlerine göre yok
edilmesinin amortisman mevzuunu teşkil edeceği kurala
bağlanmıştır.
114
Yukarıda değinilen Uygulama Yönetmeliğinin 111 'inci
maddesinin birinci fıkrasında arıtma tesisi katılım payı
tahsilinde, katılımcıya ait tesisin faaliyete geçip geçmeme-sinin
etkili olmayacağı yolunda yapılan düzenleme de söz konusu
katılım paylarının, kazancın elde edilmesi ve devamıyla ilgili
olmadığını göstermektedir. Bütün bu düzenlemeler karşısında,
arıtma tesisi katılım paylarının Kurumlar Vergisi Kanununda
yapılan göndermeye dayanılarak Gelir Vergisi Kanununun
40'ıncı maddesinin birinci fıkrasına bağlı (1) işaretli bentte yazılı
genel giderlerden olduğu sonucuna ulaşılarak verilen kararın
söz konusu hüküm fıkrasının bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen kabulü ile
Bursa Vergi Mahkemesi'nin 31.05.2005 gün ve E:2004/84,
K:2005:473 sayılı kararının; tarhiyatın, altyapı tesisleri için
katılım payı adı altında yapılan Ödemelerin doğrudan gider
gösterilmesinden kaynaklanan matrah farkı üzerinden ikmalen
yapılan kısmının kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının
bozulmasına, hasılatın bir kısmının kayıt ve beyan dışı
bırakılması nedeniyle bulunan matrah farkı üzerinden re'sen
yapılan kısmının kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrası yönünden
istemin reddi ile sözü edilen hüküm fıkrasının onanmasına,
yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması
gerektiğine 23.02.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi
115
DanıĢtay Yedinci
Daire Kararı
Esas No : 2001/3798
Karar No : 2004/2405
Konu
: Sözleşmede
belli para yazmasa dahi, sözleşme
içeriğinden, basit matematiksel işlemlerle, içerdiği paranın
belirlenebilmesi halinde, sözleşmenin nispi damga vergisine tabi
olduğu hk.
Ġlgili Kanun ve Madde : 488
Damga Vergisi Kanunu Md:10
Ġstemin Özeti : Bir inşaat firmasıyla imzaladığı inşaat
yapım sözleşmesi nedeniyle damga vergisi hesaplayıp beyan
etmediğinden bahisle, inceleme raporuna dayanılarak, davacı
Kooperatif adına, 1998/Nisan dönemi için damga vergisi
salınması ve ağır kusur cezası kesilmesine ilişkin işlemi; olayda,
vergisi uyuşmazlık konusu sözleşmenin, belli bir parayı ihtiva
etmediği gibi, bedelin hesaplanmasına olanak sağlayacak belli
rakamları da içermediği; her ne kadar, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının belirlediği
yapı
birim maliyet fiyatlarının
ödemelerde esas alınacağı belirtilmiş ise de, sözleşmenin
konusunun yıllara yaygın iş olması, yapı birim maliyet
fiyatlarının her yıl için değişmesinin, yapılacak işin süresinin,
davacı
Kooperatifin
ödemelerine
göre
belirleneceğinin
öngörülmesinin,
fiyatları
Bakanlıkça belirlenmeyen
imalatların piyasadan temin edilerek davacının kabulü ile ve
müteahhit karı da eklenerek ödeneceğinin kararlaştırılmasının
ve müteahhit tarafından işe devam edilmesi halinde her yıl için
fiyatların %5 artırılacağının belirlenmiş olmasının, sözleşmede
yazılı rakamlardan hareketle hesaplanacak bedeli belirsiz kıldığı;
bu haliyle, 1998 yılı için ilan edilen yapı birim maliyet
fiyatlarının, tespit edilen m2 ile çarpılması suretiyle bulunan
bedelin, sözleşmenin kesin ve gerçek bedelini içermemesi
sebebiyle varsayıma dayalı olduğu, ancak, maktu vergiye tabi
tutulması gerekirken, sözleşme üzerinden nispi oranda vergi
hesaplanmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal eden
Kayseri Vergi Mahkemesinin 17.5.2001 günlü ve E:2000/1030;
K:2001/413 sayılı kararının; inceleme raporu uyanca yapılan
işlemin yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
116
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Tetkik Hakimi Abidin ĠldeĢ'in DüĢüncesi: Dosyanın
incelenmesinden, yapılacak işin ebadının metre olarak ve
ödemelere esas alınacak fiyatın ise, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının belirlediği yapı birim maliyet fiyatı olarak belirtildiği
sözleşme nedeniyle yapılan işlemin; Mahkemece, yazılı gerekçe
ile iptal edildiği anlaşılmıştır. Oysa, anılan Bakanlığın belirlediği
fiyatların her yıl değişmesinin, bedeli belirsiz kıldığı yolundaki
gerekçeye, fiyatların her yıl enflasyona göre belirlenmesi
dolayısıyla ilk yıl fiyatlarının esas alınmasının yeterli olması
sebebiyle isabet bulunmamaktadır.
Olayda, içerdiği matematiksel verilerden hareketle yapılan
hesaplamayla belli parayı ihtiva ettiği tespit edilebilen sözleşme
nedeniyle nispi oran üzerinden vergi hesaplanması gerekmekte
ise de, sözleşmede yer alan m2 yerine, üstlenilen inşaat yapım
işinin, inceleme tarihinde ortaya çıkan fiili durumuna göre tespit
edilen
m2'nin vergi
matrahının hesaplanmasına esas
alınmasında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Bu nedenle, vergiyi doğuran olay, sözleşme imzalanması
olduğuna göre, üzerinde yazılı veriler esas alınarak yapılacak
inceleme sonucuna göre yeniden verilmek üzere mahkeme
kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
DanıĢtay Savcısı Bilgin Arısan'ın DüĢüncesi: Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Yasasının 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen
nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen
kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan
kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi
mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MĠLLETĠ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
117
Dosyanın incelenmesinden; davacı Kooperatif ile ? İnşaat
Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi arasında imzalanan ve konusu
"Kayseri ili, Talaş ilçesi, Kiçiköy Mevkii, Ada No:425, pafta
No:83, 3-4 nolu parseller üzerine 22x22 ebatlı 10 katlı iki
kütleden ibaret her blok 40 daire olmak üzere 80 daire inşaatın
projeler ve resmi yerler hariç anahtar teslimi işi" olan,
ödemelerin, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belirlediği yapı
birim maliyet fiyatları esas alınarak yapılacağını içeren sözleşme
nedeniyle, inceleme tarihindeki durum esas alınarak, inceleme
elemanınca, ifade edilen inşaatın toplam m2'sinin, 1998 yılı için
ilan edilen yapı birim maliyet fiyatı ile çarpımı suretiyle
hesaplanan matrah üzerinden tesis edilen işlemin; Mahkemece,
yazılı gerekçe ile iptal edildiği anlaşılmıştır.
488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1'inci maddesinin
birinci fıkrasında, anılan Kanuna ekli (I) sayılı tabloda,, yazılı
kağıtların damga vergisine tabi olduğu; söz konusu tablonun
1'inci bölümünde ise, mukavelenameler, taahhütnameler ve
temliknamelerden belli bir parayı ihtiva edenlerin nispi,
etmeyenlerin maktu damga vergisine tabi tutulacağı; 4'üncü
maddesinin birinci fıkrasında, bir kağıdın tabi olacağı verginin
tayini için o kağıdın mahiyetine bakılacağı ve buna göre tabloda
yazılı vergisinin bulunacağı; 10'uncu maddesinde,
damga
vergisinin nispi veya maktu olarak alınacağı, nispi vergide,
kağıtların nevi ve mahiyetlerine göre bu kağıtlarda yazılı
paranın, maktu vergide, kağıtların mahiyetlerinin esas
alınacağı, belli para teriminin kağıtların ihtiva ettiği veya
bunlarda yazılı rakamların hasıl edeceği parayı ifade edeceği
kurallarına yer verilmiştir.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 19'uncu
maddesinin
birinci
fıkrasında
vergi
alacağının,
vergi
kanunlarının vergiye bağladıkları olayın vukuu veya hukuki
durumun tekemmülü ile doğacağı belirtilmiştir.
Bu hükümlere göre; imzalanması ile damga vergisine tabi
olan bir kağıdın, nispi oranda vergilendirilebilmesi için, ya
kağıda bağlanan işlem bedelinin (kağıdın içerdiği meblağın)
kağıtta açıkça belirtilmiş olması, ya da bu bedelin matematiksel
olarak hesaplanmasına olanak sağlayan rakamların kağıtta yer
almış bulunması gerekmektedir.
118
Olayda, vergisi uyuşmazlık konusu sözleşmede, iki parsel
üzerinde 22x22 metre ebatlı 10'ar katlı iki blok yapımı işinin
bedelinin, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belirlediği yapı birim
maliyet fiyatları ile belirleneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmede
yapımı taahhüt edilen iş, sözleşmede yer alan ebatlara göre m2
olarak belli olduğundan; anılan Bakanlıkça ilan edilen yapı birim
maliyet fiyatlarının sözü edilen m2 ile çarpılması suretiyle
sözleşmenin ihtiva ettiği bedelin hesaplanması olanaklıdır.
Dolayısıyla, içerdiği matematiksel verilerden hareketle belli
parayı içerdiği saptanan sözleşme nedeniyle nispi vergi
hesaplaması olanağı bulunduğundan; işlemin iptali yolundaki
mahkeme
kararındaki
gerekçeye
katılma
olanağı
bulunmamaktadır.
Ancak, inceleme elemanınca yapılan hesaplamada,
inceleme tarihinde fiilen tespit edilen m2 esas alınmıştır. Oysa,
vergiyi doğuran olay, hukuki durumun tekemmülü olan
sözleşmenin imzalanması ile meydana geldiğinden, sözleşmede
yazılı 22x22 rakamları yerine, inceleme elemanına ifade edilen
m2'nin esas alınması suretiyle hesaplama yapılması, yukarıda
sözü edilen hukuki duruma uygun görülmemiştir.
Bu nedenle, açıklanan husus göz önüne alınarak yeniden
verilmek üzere mahkeme kararının bozulmasına, Mahkemece,
bozma karan üzerine yeniden verilecek kararla birlikte
yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta
ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 12.10.2004
gününde oybirliği ile karar verildi.
119
DanıĢtay 4.Daire
Tarih
: 13.12.2006
Esas No : 2006/4200
Karar No : 2006/2616
GVK Md.42,44
MAHSUPTA DÜġÜRENĠN
VERGĠ DAĠRESĠNĠN TEBLĠĞĠNDEN SONRA
BAġLAYACAĞI
Stopaj yoluyla ödenen vergilerin kurumlar vergisinden
mahsup edilemeyen kısmının, mükellefe bir yazı ile tebliğ
edilerek, bir yıl içinde müracaatı halinde kendisine iade
edileceği, bir yıl içinde müracaat etmemesi halinde
alacağının düĢeceğinin bildirilmesi gerektiği, söz konusu
yazının tebliğ edilmemesi halinde bir yıllık hak düĢürücü
sürenin baĢlamayacağı.
Ġstemin Özeti: Davacının 2000 ve 2001 yıllarında Kurumlar
Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca yıllara sari inşaat
işinden dolayı kesinti yoluyla ödediği ancak kurumlar vergisi
beyannamesinde mahsup edemediği tutarı diğer vergi
borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; dava
dilekçesinde, mahsubu gereken miktarın beyanname üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde
keyfiyetin mükellefe yazı ile bildirilmesi, yazının tebellüğ
tarihinden itibaren 1 yıl içinde müracaat edilmemesi halinde
iade hakkının düşeceği, Vergi Dairesince bu konuda bir
bildirimde bulunulmadığından 1 yıllık hak düşürücü sürenin
dolmadığının ileri sürüldüğü, söz konusu düzenlemenin
amacının, iade alacağının varlığının ve ne tutarda olduğunun
mükellefçe bilinmesini
sağlamak
olduğu,
davacı
tarafından, 19.07.2002 günlü feragat ve mahsup dilekçelerinin
verilmesiyle iadesi gereken miktarların ıttılaına girdiği, aradan
üç yıl geçtikten sonra verilen dilekçeyle 06.04.2006 günü
yürürlüğe giren 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde
yapılan düzenleme ile mahsup yoluyla iadelerde inceleme ve
teminat şartlarının kalktığı ileri sürülerek 1 yıllık hak düşürücü
sürenin dolmadığı iddiasına itibar edilemeyeceği, öte yandan,
120
iade alacağından feragatin söz konusu olmayacağı iddia
edilmekte ise de, feragat hak sahibi tarafından tek taraflı olarak
bu hakkından vazgeçmesi olup, bunu engelleyen yasal bir
düzenleme bulunmadığı, ihtilafın ilgili olduğu dönemler itibarıyla
yürürlükte bulunan mevzuata göre yıl içinde tevkif edilip,
kurumlar vergisinden mahsup edilemeyen tutarın 2000 YTL ile
% 30'unun teminat ve inceleme raporu aranmaksızın mahsuben
iade edilebildiği, tamamının mahsup ve iadesi isteniyorsa
inceleme yada teminat mektubu gerektiği, davacı tercihini
kullanarak defter ve belgelerinin incelenmesini istemediği,
teminat göstermediği ve buna göre işlem tesis edildiği, ihtilaflı
dönem için 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'ne göre
hak iddia edilmesi mümkün olmadığından mahsup isteminin
reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, dava
konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın
bozulmasını istemektedir.
Karar: Yıllara sari inşaat ve onarma işiyle uğraşan davacının
2000 ve 2001 yılların da kesinti yoluyla ödediği ancak kurumlar
vergisi beyannamesinde mahsup edemediği tutarı, diğer vergi
borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin 21.10.2005 günlü
ve 39747 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden
Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "Kesilen Vergilerin Mahsubu"
başlıklı 44. maddesinin birinci fıkrasında, beyannamede
gösterilen kazançlardan bu kanuna ve Gelir Vergisi Kanunu'na
göre tevkifan kesilmiş olan vergilerin beyanname üzerinden
hesaplanan Kurumlar Vergisinden mahsup edileceği, ikinci
fıkrasında, mahsubu gereken miktarın beyanname üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde,
keyfiyetin vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirileceği,
aradaki farkın mükellefin iş bu yazıyı tebellüğ tarihinden
itibaren bir yıl içinde müracaatı halinde kendisine iade
olunacağı, bir yıl içinde müracaat etmeyen mükelleflerin bu
farktan doğan alacaklarının düşeceği düzenlenmiştir.
121
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca,
birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma
işlerinde kâr veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilip,
tamamı o yılın geliri sayılarak vergilendirilir. Biten işlerle ilgili
olarak bu şekilde yapılan vergilendirmede söz konusu işler
nedeniyle alınan istihkaklardan tevkif yoluyla kesilen vergiler,
beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilerek,
artan bir tutar kalması halinde, bu tutar, kurumlar vergisi
mükelleflerine Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 44. maddesine
hükümlerine göre red ve iade edilir.
Bu düzenlemeye göre, mahsuptan dolayı alacak haklarının
düşmesi için mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden
fazla olması, fazlalığın Vergi Dairesince yazı ile mükellefe
bildirilmesi ve yazılı bildirimden itibaren 1 yıl içinde başvuruda
bulunulması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, inşaat taahhüt faaliyeti ile
uğraşan davacı şirketin yıllara sari inşaat işleri ile ilgili olarak
2000 ve 2001 yılları kurumlar vergi beyannamelerinde mahsup
edilemeyen tutarlar 169 ve 233 no.lu Gelir Vergisi Genel
Tebliğlerinde yapılan düzenlemeler dikkate alınarak diğer vergi
borçlarına mahsubu istemiyle başvurduğu, bu başvurular
üzerine idarece, alacakların % 30'unun mahsubunun yapıldığı
kalan tutarlar için noksanlıkların tamamlanması ve teminat
mektubu istendiği, bunun üzerine davacı tarafından 19.07.2004
günlü kayda giren dilekçeler ile 2000 ve 2001 yılları için
alacaklarının % 30'unun inceleme yazısı beklenilmeden ve
teminat aranılmadan vergi borçlarına mahsubunun istendiği,
mah¬suplardan sonra kalan tutarların mahsup konusu
yapılmayacağının belirtildiği ve en son 27.06.2005 günü kayda
giren dilekçe ile 252 no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 169
no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin yürürlükten kaldırıldığı ve
iade alacağının miktarına bakılmaksızın mahsup talebinin yerine
getirilmesi gerektiğinden söz edilerek kalan alacağın diğer vergi
borçlarına mahsubu için başvurulduğu ve davalı idarenin
21.10.2005 gün ve 39747 sayılı işlemi ile, iade taleplerine
ilişkin işlemlerin başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat
hükümlerine göre sonuçlandırdığı, 252 no.lu Genel Tebliğ'in
yürürlüğe girmesinden sonra vazgeçilen alacakların tekrar
mahsup ve iadeye konu edilemeyeceği, inceleme raporuna göre
122
bu alacağın Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 44. maddede yer alan
bir yıllık hak düşürücü süre içinde istenmediği gerekçesiyle
başvurunun reddi üzerine bu işleme karşı dava açıldığı
anlaşılmaktadır.
Davalı
idare tarafından, davacı şirketin 19.07.2002
tarihinde kayda giren 44718, 44719 sayılı dilekçelerle 2000
ve 2001 yıllarında beyanname üzerinden mahsup edilemeyen ve
iade edilmeyen alacaklarını tekrar talep konusu yapılmayacağını
taahhüt ederek, alacaklarından feragat ettikleri iddia edilmekte ise
de, davacı şirketin ilgili yıllarda beyanname üzerinden mahsup
edemediği bir alacağı bulunduğu ihtilafsız olup, bu alacağından
sözü edilen bildirimler esas alınarak vazgeçtiğinin kabulü
mümkün değildir. Kaldı ki, 06.04.2004 gün ve 25425 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 252 Seri No.lu Gelir
Vergisi Genel Tebliği ile 169 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği
yürürlükten kaldırılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla halen alacağı
bulunan davacının bu tebliğe göre talebinin yerine getirilmesinde
yasal bir engel yoktur. Diğer yandan, Kurumlar Vergisi
Kanunu'nun 44. maddede ki düzenleme dikkate alındığında davalı
idare tarafından ileri sürülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin
başlaması için, beyannamenin verildiği tarihten itibaren
mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden fazla olması durumunda vergi idaresi tarafından yükümlüye bir bildirimde
bulunulması gerekmektedir. Ancak dosyada davacı şirkete bu tür
bir bildirim yapıldığına dair bir belge bulunmadığından 1 yıllık hak
düşürücü sürenin davacı için başladığı ve bittiğini söylemek
mümkün değildir. Bu durumda, davacının mahsup isteminin
reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi
Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle,
davacının temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesinin
kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.
123
YARGI KARARLARI
DANIġTAY 4.DAĠRE
Tarih
: 22.02.2007
Esas No : 2006/1865
Karar NO : 2007/485
5422 KVK Md.15,17
ÖRTÜLÜ KAZANÇLA EMSAL ZORUNLULUĞU
Aynı alanda faaliyet gösteren müesseseler nezdinde
hiçbir emsal araĢtırması yapılmadan, serbest bölgede
faaliyet gösteren kardeĢ firmaya satılan malların, kısa
süre sonra kardeĢ firma tarafından % 75 fazla fiyatla
yurt dıĢına satılması gerekçesiyle örtülü kazanç
iddiasıyla matrah farkı bulunamayacağı.
Ġstemin Özeti: Davacı şirket adına, 2002 yılı işlemlerinin
incelenmesi sonucu re'sen kurumlar vergisi, geçici vergi
salınmış fon payı hesaplanıp, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Vergi
Mahkemesinin kararıyla; 5422 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu'nun 17. maddesinin 1. bendinde; şirketin kendi
ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler
idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı
vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında
bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde
emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat
ve bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım, satım, imalat
inşaat muamelelerinde ve hizmet ilişkilerinde bulunması halinde
kazancın tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış
sayılacağı, aynı Yasa'nın 15. maddesinin 3. bendinde ise,
sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü kazançların kurum
kazancının tespitinde indirilemeyeceğinin açıklandığı, 2002 yılı
defter ve belgeleri serbest bölgeler ile yapılan işlemler
yönünden sınırlı olarak incelenen davacı şirketin, ilgili dönemde
Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren ve ortakları aynı
zamanda davacı şirketin ortağı olan Eksim Dış Ticaret Limited
Şirketi'ne ihraç edilen malların, anılan şirket tarafından aynı gün
124
veya birkaç gün içerisinde alış fiyatının çok üstünde fiyatlarla
yurt dışındaki müşterilere satıldığı, (...) Dış Ticaret Limited
Şirketinin üretim ruhsatının bulunmadığı ve sadece alım satım
faaliyetinde bulunduğu dolayısıyla aldığı malları aynen sattığı ve
malın değerini artırıcı bir işlem yapmadığı, inceleme elemanı
tarafından kardeş firma olarak anılan (...) Dış Ticaret limited
şirketinin hiçbir üretim yapmadan, malın değerini artırıcı hiçbir
faaliyette bulunmadan aldığı malı aynen satmak suretiyle elde
ettiği kazancın 230.372.72 Amerikan Doları olduğu ve buna
göre karlılık oranının %73, 24 olduğu tespit edilerek, Ege
Serbest Bölgesinde faaliyette bulunan kardeş firmanın, 2002
yılındaki mevzuata göre serbest bölgede vergi mevzuatının
uygulanmaması nedeniyle elde ettiği kazanç üzerinden
kurumlar vergisi ödemediği, mükellef kurumun ihraç konusu
malları kendisinin yurt dışındaki müşterilere satması halinde söz
konusu mallarla ilgili satış hasılatının 230.372.72 dolar artacağı,
mükellef kurumun ortaklarının Ege Serbest Bölgesinde bir şirket
kurarak emsaline göre düşük bedeller üzerinden bu şirkete satış
yapmak suretiyle serbest bölgedeki kardeş firmaya transfer
edilen kazanç kadar kurumlar vergisi matrahının azalttığından
söz edilerek ilgili yılda davacı şirket tarafından 353.320.278.830
Liranın örtülü olarak dağıtıldığı kabul edilerek matrah farkı
bulunduğu, yukarıda anılan Yasa hükmü gereğince şirketler
tarafından örtülü kazanç dağıtımı yapıldığından söz edebilmek
için sermaye şirketlerinin maddede sayılan gerçek ve tüzel
kişilerle olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak
derecede yüksek veya düşük bedeller üzerinden yahut bedelsiz
olarak alım satım ilişkilerinde bulunduğunun tespit edilmiş
olmasının gerektiği, olayda davacı şirketin, serbest bölgede
faaliyet gösteren kardeş firmaya sattığı malların kısa bir süre
sonra bu firma tarafından ortalama % 75 oranında fazla fiyatla
yurt dışına satılması nedeniyle örtülü kazanç dağıtımının var
olduğundan bahisle tarhiyat yapılmışsa da, davacı şirketle aynı
alanda faaliyet gösteren müesseseler nezdinde hiç bir emsal
araştırması yapılmadığından ve sırf söz konusu malların davacı
şirket tarafından kardeş firmaya satıldığı fiyatla, bu firma
tarafından yurt dışındaki firmalara satıldığı fiyat arasında
kıyaslama yapılması örtülü kazanç dağıtımının var olduğunu
tespit için yeterli bulunmadığından, yapılan tarhiyatta yasal
isabet görülmediği gerekçesiyle vergi, fon payı ve cezanın
125
kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı idare tarhiyatın yasaya
uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması
istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve
kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.
Bu nedenle temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesinin
kararının onanmasına oyçokluğuyla karar verildi (*).
(*) KARŞI OY: Davacı şirketin, serbest bölgede faaliyet
gösteren ortaklarının ortak olduğu şirkete sattığı malların bu
firma tarafından ortalama % 75 fazla bir fiyatla yurt dışına
satılmış olması nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığı ileri
sürülerek yapılan tarhiyatı kaldıran Vergi Mahkemesi kararı
temyiz edilmiştir.
5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 1.
bendinde; şirketin kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu
gerçek ve tüzel kişiler idaresi, murakabesi veya sermayesi
bakımlarından vasıtalı vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya
nüfuzu altında bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan
münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede
yüksek veya düşük fiyat ve bedeller üzerinden yahut bedelsiz
olarak alım, satım, imalat inşaat muamelelerinde ve hizmet
ilişkilerinde bulunması halinde kazancın tamamen veya kısmen
örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı, aynı Yasa'nın 15. maddesinin
3. bendinde ise, sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü
kazançların kurum kazancının tespitinde indirilemeyeceğinin
açıklandığı, davacının Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren
ve ortakları aynı zamanda davacı şirketin ortağı olan Eksim Dış
Ticaret Limited Şirketi'ne sattığı, malların bu şirket tarafından
alış fiyatının çok üstünde fiyatlarla yurt dışındaki müşterilere
satıldığı ve karlılık oranının %73,24 olduğu, mükellef kurumun
ihraç konusu malları kendisinin yurt dışındaki müşterilere
satması halinde söz konusu mallarla ilgili satış hasılatının daha
yüksek olacağı bu durumda da davacı şirketin ortaklarının
kurduğu şirkete düşük fiyatla satış yapılarak bu firmaya
aktarılan kazanç kadar matrah azaltılmış olup yapılan tarhiyat
yasaya uygun görüldüğünden temyiz isteminin kabulüyle
mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara karşıyım.
126
DANIġTAY 4.DAĠRE
Tarih
: 06.02.2007
Esas No : 2006/1969
Karar No : 2007/198
5422 Sk.Md.15,17
ÖRTÜLÜ KAZANÇTA EMSAL ARAġTIRMA ZORUNLULUĞU
Aynı türden organizasyon içeren iĢletmeler bazında
yapılacak araĢtırmalarla elde edilecek veriler dikkate
alınmak suretiyle emsal araĢtırması yapılarak örtülü
kazanç dağıtımının bulunup, bulunmadığının tespiti
gerektiği.
Ġstemin Özeti: 2002 yılı işlemleri incelenen davacı adına,
inceleme raporuna dayanılarak re'sen gelir (stopaj) vergisi
salınmış, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Vergi Mahkemesi'nin
kararıyla; 2002 yılı işlemleri serbest bölgelerde yapmış olduğu
işlemlerle ilgili olarak incelenen davacı hakkında düzenlenen
raporda; yükümlünün Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren
ortakları aynı olan (...) Dış Ticaret Limited Şirketi'ne emsaline
göre düşük fiyatlarla mal sattığı, anılan şirketin satın aldığı
malları herhangi bir üretim sürecinden geçirmeden aynı gün
yüksek fiyatla yurt dışına ihraç ettiği tespitlerine yer verilerek
davacının bu suretle örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu ileri
sürülerek matrah farkı tespit edildiği, ancak beyan edilen
dönem zararı ile yararlanılan yatırım indirimi dikkate alındığında
beyanı gereken kurumlar vergisi matrahı kalmadığı, bu
dönemde tespit edilen matrah farkına göre yararlandırılan
yatırım indirimi tutarı üzerinden gelir (stopaj) vergisi tarhiyatı,
örtülü kazanç dağıtımından söz edilebilmesi için alım, satım
işleminin emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya
düşük fiyat veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak
yapılması gerektiği, davacı tarafından serbest bölgede faaliyet
gösteren (...) Dış Ticaret Limited Şirketine satılan malların
emsaline göre düşük bedelle satıldığına ilişkin tespitin, inceleme
elemanının, bir malın itiraz edilemeyecek emsalinin yine o malın
kendisi olduğu kanaati ile (...) Dış Ticaret Limited Şirketi
tarafından söz konusu malın aynı gün %41 fazla bir fiyatla ihraç
127
edilmiş olmasına dayandırıldığı, aynı türden organizasyonu
içeren işletmeler bazında yapılacak araştırmalarla elde edilecek
veriler dikkate alınmak suretiyle emsal araştırması yapılarak
örtülü kazanç dağıtımının bulunup bulunmadığının tespiti
gerekirken, satışa taraf olan firmanın uyguladığı satış fiyatının
esas alınması suretiyle sonuca varılmasında isabet görülmediği
gibi, dosya içeriğinden, davacı tarafından (...) Dış Ticaret
Limited Şirketine yapılan satışlardan başka diğer firmalara
yapılan benzer nitelikteki emtia satışında uygulanan birim satış
fiyatının emsaline göre göze çarpacak derecede düşük
olmadığının anlaşılması karşısında örtülü kazanç dağıtımında
bulunulduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle salınan vergi
ve kesilen cezaların kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı idare,
inceleme raporuna dayalı olarak yapılan tarhiyatın yasal
olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması
istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve
kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.
Bu nedenle, temyiz isteminin reddine Vergi Mahkemesi'nin
kararının onanmasına oyçokluğuyla karar verildi (**).
KARġI OY: 2002 yılı işlemleri incelenen davacı adına, inceleme
raporuna dayanılarak, serbest bölgede faaliyet gösteren ve
ortakları aynı olan (...) Dış Ticaret Limited Şirketi'ne emsaline
göre düşük fiyatlarla mal satmak suretiyle örtülü kazanç
dağıtımında bulunduğu ileri sürülerek tespit edilen matrah
farkına göre yararlandırılan yatırım indirimi tutarı üzerinden
salınan gelir (stopaj) vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasını
kaldıran Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek
bozulması istenilmektedir. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu'nun 17. maddesinin 1. fıkrasında, şirketin kendi
ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler
idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından vasıtalı,
vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında
bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde
emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük faiz
ve komisyonlarla ödünç para alınıp verilmesi halinde kazancın
tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı, aynı
Kanun'un 15. maddesinin 1. fıkrasının 3 numaralı bendinde de,
sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü kazançların kurum
kazancının tespitinde indirim olarak kabul edilmeyeceği
hükümlerine yer verilmiştir.
128
DanıĢtay 4.Daire
Tarih
: 15.02.2007
Esas No
: 2006/2709
Karar No
: 2007/395
5422 KVK Md.17
ÖRTÜLÜ KAZANÇ ĠDDĠASI ĠÇĠN EMSAL ARAġTIRMASI
GEREKTĠĞĠ
Örtülü kazanç dağıtımından söz edilebilmesi için alım,
satım iĢlemlerinin emsaline göre göze çarpacak derecede
yüksek veya düĢük fiyat veya bedeller üzerinden
yapıldığının, emsal araĢtırması yapılarak ortaya konması
gerektiği.
istemin Özeti: 2003 yılı işlemleri incelenen davacı adına,
inceleme raporuna dayanılarak re'sen kurumlar vergisi salınmış,
vergi aslı ve aslı aranmayan geçici vergi için vergi ziyaı cezası
kesilmiştir. Vergi Mahkemesi kararıyla; 5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendinde,
şirketin kendi ortakları, ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek ve
tüzel kişiler, idaresi, murakabesi veya sermayesi bakımlarından
vasıtalı vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfuzu altında
bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile olan münasebetlerinde
emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat
veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak alım, satım,
imalat, inşaat muamelelerinde ve hizmet ilişkilerinde
bulunması, 3. bendinde, şirketin 1 numaralı fıkrada yazılı
kimselerle olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak
derecede yüksek veya düşük faiz ve komisyonlarla ödünç para
alması veya vermesi halinde, kazancın tamamen veya kısmen
örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı hükmüne yer verildiği, 2003
yılı işlemleri serbest bölgelerde yapmış olduğu işlemlerle ilgili
olarak incelenen davacı hakkında düzenlenen raporda;
yükümlünün Ege Serbest Bölgesinde faaliyet gösteren ortakları
aynı olan (...) Dış Ticaret Limited Şirketi'ne emsaline göre
düşük fiyatlarla mal sattığı, anılan şirketin satın aldığı malları
herhangi bir üretim sürecinden geçirmeden aynı gün yüksek
fiyatla yurt dışına ihraç ettiği tespitlerine yer verilerek davacının
129
bu suretle örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu ileri sürülerek
tespit edilen matrah farkı üzerinden tarhiyat yapıldığı, örtülü
kazanç dağıtımından söz edilebilmesi için alım, satım işleminin
emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek veya düşük fiyat
veya bedeller üzerinden yahut bedelsiz olarak yapılması
gerektiği, davacı tarafından serbest bölgede faaliyet gösteren
(...) Dış Ticaret Limited Şirketine satılan malların emsaline göre
düşük bedelle satıldığına ilişkin tespitin, inceleme elemanının,
bir malın itiraz edilemeyecek emsalinin yine o malın kendisi
olduğu kanaati ile (...) Dış Ticaret Limited Şirketi tarafından söz
konusu malın aynı gün %51 fazla bir fiyatla ihraç edilmiş
olmasına dayandırıldığı, aynı türden organizasyonu içeren
işletmeler bazında yapılacak araştırmalarla elde edilecek veriler
dikkate alınmak suretiyle emsal araştırması yapılarak örtülü
kazanç dağıtımının bulunup bulunmadığının tespiti gerekirken,
satışa taraf olan firmanın uyguladığı satış fiyatının esas alınması
suretiyle sonuca varılmasında isabet görülmediği gibi, dosya
içeriğindin, davacı tarafından (...) Dış Ticaret Limited Şirketine
yapılan satışlardan başka diğer firmalara yapılan benzer
nitelikteki emtia satışında uygulanan birim satış fiyatının
emsaline göre göze çarpacak derecede düşük olmadığının
anlaşılması
karşısında
örtülü
kazanç
dağıtımında
bulunulduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle salınan vergi
ve kesilen cezaların kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı İdare,
inceleme raporuna dayalı olarak yapılan tarhiyatın yasal
olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması
istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve
kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu
nedenle, temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesinin
kararının onanmasına oybirliğiyle karar verildi.
130
SEÇĠLMĠġ BĠRKAÇ GÜZEL YAZI VE ġĠĠR
ĠĢlerim çok. BaĢka hiçbir Ģeye bakamıyorum."
Can DÜNDAR
Bu lafı bir kişiden daha duyarsam, büyük ihtimalle katil
olacağım.
Mailime iki satır bile cevap yazmayanlar "çok yoğun"; bir şey
anlatmak için söz verip haftalarca sesi çıkmayanlar "çok
yoğun"; benden başka herkes ama herkes çok yoğun.
"Aaa tabii; onun için konuşmak kolay. Evde oturup yazıyor
sadece.Çalışmaktan haberi yok."
İstesem ben de "çok yoğun" olabilirim.
"Bugün şunu
yetiştirmem lazım; yarın şuraya gidip yazı konusu bulmam
lazım, birkaç ay içinde romanımı bitirme planım var,
sarkmaması lazım, o lazım, bu lazım..."
Hayatı boşvermek istedikten sonra "yoğun" olmaktan kolay
mazeret yok ki.
Hatta sadece yemek pişirip, alışverişe çıkıp, dizi izleyip
yaşayarak da "yoğun" olabilirsiniz.
"Sinemaya gidemem ki, bugün temizlik yapacağım." E yapma.
"Ay seni arayacaktım, hep aklımdasın ama işlerden başımı
kaldıramıyorum ki..."
Kâinatın en saçma ve zekâ özürlü mazereti. Yani "kafama uçan
daire düştü, hastanedeydim" deseniz daha inandırıcı olur.
Normalde hiç kimse hayatının 24 saatini çalışarak geçirmez. En
azından yemek yemek, uyumak ve tuvalete gitmek için ara
vermeniz gerekir. Ve bu aralarda sevdiğiniz insanlarla en
azından telefonda konuşabilirsiniz, değil mi?
Ben bir insana vakit ayırmamanın mazereti olarak "çok
çalışıyorum"u kesinlikle kabul etmiyorum.
131
Eğer biriyle aylarca görüşmüyor ve "işlerim var, ondan"
diyorsanız, bunun iki anlamı vardır:
a) Ben aynı anda iki işi yapamam. Doğal olarak çalışırken
araya kimseyi katamam.
Merdiven çıkarken çiklet de çiğneyemem. Hayatım allak
bullaktır.
Zaman nasıl değerlendirilir bilmiyorum.
b) Seninle görüşmek istemiyorum.
c) Ciddi anlamda işlerim yüzünden görüşemediğimizi
sanıyorum. Bu mazerete gerçekten inanmışım. Kimi
kandırıyorum ki?
(Son şıkkı kabul edecek babayiğit pek bulunmaz.) Ve hiç
kimse beni birinci şıkka inandıramaz.
Çünkü biriyle görüşmek isterseniz, mutlaka vakit ayırırsınız.
Bu aralar üst üste birkaç kişiyle bu "çok çalışıyorum da; başka
bir şeye bakamıyorum" muhabbetini yaşadım; konuya o yüzden
taktım. Bir insandan örnek vereceğim. Şu an için kendimi
örnek veremem çünkü "evde çalışan yazar" olduğum için
kimsenin beni iş konusunda ciddiye aldığı yok. Neyse canım,
bana ne? Ben yazıyor muyum? Yazıyorum. Paramı alıyor
muyum? Alıyorum.
Gerisi beni hiç ilgilendirmiyor. Ama şunu da belirtmem gerek.
Öğrencilik hayatım boyunca hiçbir zaman derslerin, sınavların,
çalışmaların, zevklerimin önüne geçmesine izin vermedim.
Benim için okul her zaman ikinci plandaydı.
Eğer çok sevdiğim bir film oynuyorsa, yarınki sınava çalışmayı
birkaç saat sonrasına erteledim ve filmi izledim; canım ertesi
günü ödev yetiştirmeye oturmadan önce gezmek istediyse çıkıp
gezdim; ders çalışmayı planladığım gece bir arkadaşım "haydi
sinemaya gidelim"
dediyse herşeyi olduğu gibi bırakıp
sinemaya gittim. Çünkü benim için "sevdiğim insanlar" ve
"kendime vakit ayırdığım hayatım" herşeyden önemliydi.
Hayatımda hiç kimseyi "çalışmam gerek" diye geri çevirmedim.
132
Bir arkadaşa "hayır, eve gideceğim" dediysem, bu o anda eve
gitmek istememden başka bir sebebe asla dayanmadı.
En önemli işin başında da olsam, bir dostum "seninle
konuşmaya ihtiyacım var" dediğinde ben tüm işleri bırakırım.
Çünkü hiçbir şey, çevrenizdeki sevgi ve sahip olduğunuz
yüreklerden daha önemli olamaz. Hayat kısacık, acayip bir şey.
Hırslarla, kıskançlıklarla ve eşek gibi çalışmakla bitirilemeyecek
kadar da değerli. Elbette boş boş oturun demiyorum.
Çünkü hayat aynı şekilde, boş boş oturulmayacak kadar da
değerli.
Ama iş dediğiniz şey, sevdiklerinizle, kendinizle,
hobilerinizle geçireceğiniz zamanın tamamını çalıyorsa, inanın
bunda büyük bir terslik vardır. Kendini çalışmaya ciddi bir
biçimde adayan ve sevdiklerine zaman ayıramayacak kadar
işlerine gömülmeyi kendi özgür iradesiyle seçen kişiler de var
tabii.
Ben böylelerinin asla evlenmemesi gerektiğini
düşünüyorum. Ve bu, kesinlikle tahammül edebileceğim bir
kişilik tarzı değil.
Neyse, geçeyim örnek kişime: Ben ortaokul hayatım boyunca
Soma'da yaşadım.
(Oradaki hayatım da alemdi aslında. Bir ara onu da yazayım...)
Anlatacağım kişi, bir arkadaşımın babası.
(Ailecek de
görüşüyorduk; aynı apartmandaydık.)
Adam her sabah en geç altıda işe gitmek zorundaydı.
(Mühendisti galiba.
Maden ocaklarına çıkıp oradaki işleri
yürütüyordu.)
Yani haftanın beş günü, ciddi anlamda "sabahın körü"
diyebileceğiniz bir saatte işinin başında olmalıydı. Bu durumda
erkenden yattığını ve hafta içi başka hiçbir şeye vakit
ayıramadığını düşünürsünüz, değil mi?
En azından benim hayatımdaki "yoğun insanlar" için bu çalışma
tarzı
"işe git, eve gel, yemek ye, uyu, işe git, eve gel, yemek ye,
uyu" düzenini gerektiriyor.
Ve hafta sonları da "hafta içinin yorgunluğunu bir türlü
atamıyorum" diye evde yatarak geçirilirdi. Aşırı yoğun çalışma
temposu yüzünden bunlara laf da söylenmezdi. Çünkü "çok
çalışıyorum, görmüyor musun?" demeleriyle, her türlü tartışma
anında biterdi. Peki arkadaşımın babası böyle mi yaşıyordu?
Büyük harflerle cevap veriyorum:
133
HAYIR, ASLA...
Akşam eve döndüğünde sosyal hayatı başlardı. Yemek bazen
evde, bazen bizim de dahil olduğumuz dost topluluğuyla
beraber dışarıda yenirdi.
Sonra mutlaka birinin evinde
toplanılır; eğlence gırla giderdi.
Bu adam işinin dışındaki tüm vaktini sevdikleriyle geçirir ve
karısına asla yalnızlık hissettirmezdi.
Hemen hemen her hafta sonu mutlaka ya Dikili'ye ya da
Aliağa'ya yemeğe giderdik.
Asıl çarpıcı örneğimi daha
vermedim.
Haftanın her günü sabah altıda işte olan ve akşam hava
kararınca eve gelen bu adam, (bazen cumartesileri de
çalışıyordu galiba)
evlilik yıldönümünde karısını Soma'ya iki saat uzaklıkta olan
İzmir'e götürdü. Hayır, hafta sonu değil. BÜTÜN GÜN çalıştığı
bir günün akşamında eğlenmek için gittiler ve gece yarısını geçe
döndüler. Ertesi gün de bu adam tekrar sabahın köründe işine
gitti!!!
Hiç kimse bana hiçbir şey için "çok meşgulüm, çok yoğunum,
vaktim yok da ondan" gibi bir mazeret sunmasın.
Ben inanmıyorum.
Eğer biri beni aramıyorsa, aramak
istemediği içindir.
Eğer benimle görüşmüyorsa, görüşmek
istemediği içindir.
Ben başka HİÇBİR mazereti kabul
etmiyorum. Son örneğimin ardından bu yazıyı bitirebilirdi m.
Çünkü gerçekten başka hiçbir lafa gerek yok. Vakit ayırmak
istersen, istediğin herşeye ve herkese vakit ayırabilirsin. Ama
müsaadenizle ben bu konuyla ilgili söylenmiş ve gerçekten çok
hoşuma giden sözlerden de bir demet sunmak istiyorum.
Bunları herkesin çerçeveleterek duvarına asması gerek. "İşim
var, vaktim yok" diye saçmalamaya ve daha da korkuncu bu
saçmalığa kendimiz de inanmaya başlarsak acilen okuyup
kendimize geliriz:
-İşinizin çok önemli olduğunu düşünüyorsanız, bu sinirlerinizin
ciddi biçimde bozulduğunun en açık göstergesidir.
(Bertrand Russell)
134
-Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul
olabilmektedir.(Edward Newton)
-Bitap bırakan günlük yaşam, ancak bir aptalın karşılaşabileceği
bir hayat krizidir. (Anton Çehov)
-Eğer boş zamanınız yoksa, ruhunuzu kaybediyorsunuz
demektir. (L. P.Smith)
-Kalitenizin ölçüsü, boş zamanlarınızda ne yaptığınızdır.
Medeniyetlerin kalitesi de insanlara sağladığı boş zaman ve
bunun kalitesi ile ölçülür.(Irwin Edman)
-Babam bana çalışmayı, fakat işin esiri olmamayı öğretti. Şimdi
okumanın, hikaye anlatmanın, şakalaşmanın, konuşmanın ve
gülmenin iş kadar; hatta ondan da önemli olduğunu biliyorum.
(Abraham Lincoln)
-Boş zamanı iyi değerlendirmek, çok ciddi bir sorumluluktur.
(William Russell)
VE BENİM FAVORİM:
"Yeterli zamanım yok deme. Büyük insanların da günleri 24
saattir..."
135
YENĠLENMEK
Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır.70 yıla kadar
yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40
yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.
Kartalın yaşı 40'a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini
yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp
tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır.
Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartal burada
iki seçimden birini yapmak zorundadır:
Ya ölümü seçecektir,
Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini
göğüsleyecektir.
Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde
karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya
duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında
kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir
şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası
yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının
çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile
pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal
bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra
kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam
bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır
duruma gelir.
Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak
zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren
eski
alışkanlıklarımızdan
ve
anılarımızdan
kurtulmak
zorundayız.
Ancak
geçmişin
gereksiz
safrasından
kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun
getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.
136
ÖZLEDĠM SENĠ..
Can YÜCEL
özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
akşamları her işi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü..
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
"git artık" demek
"beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa"
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karşılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
137
BĠRAZ DA GÜLELĠM
OYUN
iş adamı tıraş olurken bir yandan da
berberiyle sohbet etmektedir.
Derken, kapının önünden ağır ağır
geçmekte olan paspal bir çocuk görürler.
Berber, iş adamının kulağına fısıldar;
-"Bu çocuk var ya,dünyanın en aptal çocuklarından biridir!
Bak;
dikkat et şimdi..."
Berber çocuğa seslenir:
-"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk
sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi
selamlar. Berber işadamının
kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve
bir elinde beş yüz bin,
diğer elinde beş milyonluk bir
banknot olduğu halde çocuğa sorar:
-"Hangisini istiyorsan alabilirsin?"
Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar
ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin
elinden alır.
Berber işadamına döner ve gülerek:
-"Gördün mü? Sana söylemiştim." der.Tıraş bitince işadamı
sokağa çıkar ve az ileride
kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek,
neden beş milyonluk değil de,
beş yüz binlik banknotu aldığını sorar.
Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir:
-Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!"
138
TEMEL VE TÜP GEÇĠT
Mısır hükümeti Kızıldeniz'in altına tüp geçit yaptırmak için ihale
açar. ihaleye ingiltere'den, Amerika'dan, Japonya'dan
birer firma ve Türkiye'den de Temelin firması olmak üzere
dört firma katılır. Firmaları teker teker mülakata çağırırlar ve
teknik bilgi isterler, ingiliz Firması:
Biz iki taraftan da eşzamanlı olarak tüneli kazmaya
başlarız ve
denizin altında tam ortada buluşuruz. Tüneller arasında
maksimum 1
metre fark olur, 30 metre enindeki tünelde de 1 metreyi
rahatlıkla
düzeltiriz, derler.
Amerikan Firması:
Biz de iki taraftan kazmaya başlarız ve tam ortada
buluşuruz.
Maksimum 50cm fark olur. derler.
Japon Firması:
Biz iki taraftan kazmaya başlarız ve tam ortada buluşuruz.
Maksimum 20cm fark olur. derler.
Sıra bizim Temel'e gelir. Temel:
Biz de iki taraftan kazmaya başlarız. Ortada buluştuk
buluştuk,
buluşamadık iki tüneliniz olur. der!!!
139
Fıkra
Bir Hıristiyan kasabasında görevli papaz günah
çıkarmaya gelenlere vaaz verirken, bundan sonra bana
günah çıkarmaya geldiğinizde aldattım kelimesini
kullanmayın bundan çok bıktım onun yerine (düştüm)
diye söyleyin demiş, gel zaman git zaman papaz emekli
olmuş onun yerine genç bir papaz gelmiş ama her
şeyden habersiz, yine günah çıkartmaya gelenler papaz
efendi dün düştüm , gecen hafta düştüm, aradan bir ay
geçmiş genç papaz artık valiye gitmenin zamanı geldi
düşen düşene demiş,ve valinin yanına gitmiş.Vali bey su
yolları bir kontrol etseniz düsen düşene, tabiki vali bey
düşmenin hangi anlama geldiğini bildiği için kahkaha ile
güler, papaz sinirlenir ve vali bey ne gülüyorsunuz daha
dün karınız geldi üç defa düştüğünü söyledi demiş…
140
EYLÜLDE TADLAR
ALAÇATI
Kalabalıktan sonra huzur
Alaçatı yazın en popüler mekanlarından biri. Eylülde
okulların açılmasından sonra bu güzel Ege kasabası,
sakin bir beldeye dönüĢüyor. Arnavut kaldırımlı sokaklar,
cumbalı taĢ binalar, yel değirmenleri ve rüzgar güllerinin
tadını çıkarmak için eylülden iyi zaman bulunamaz. Tarihi
dokusu talana uğramamıĢ bu kasabada Ege yemeklerinin
tadını da çıkarabilirsiniz. Örneğin ev yemeği için
ġiĢarka’ya, romantik bir yemek için Tuval Restoran’a, Ege
lezzetleri için Selanik göçmeni bir ailenin iĢlettiği tipik bir
Alaçatı evinde bulunan Yıldız Restoran’a uğrayabilirsiniz.
Üstelik eylül ayında deniz hálá sıcak, hava ise yaz
ortasındaki kadar boğucu olmadığından denizin tadını da
çıkarmak mümkün.
141
AMASRA
Sahil yürüyüĢü
Karadeniz’e doğru uzanmıĢ yarımada
ve adalarıyla Amasra insana eylülde
gel dedirtiyor. Günbatımında sahilde
yürümek, akĢam balık ve salatadan
oluĢan bir sofraya oturmak için
senenin en güzel zamanı. Bir ev
pansiyonunda
kalınabilir.
Bu
pansiyonlarda televizyon dahil tüm ev
araç ve gereçleri mevcut. Ġsterseniz
mutfağı kullanıp yemeğinizi kendiniz
de piĢirebilirsiniz. Bir de balık ziyafeti
çekmelisiniz. Çok balık restoranı var
Amasra’da, Canlı Balık içlerinde en
ünlüsü.
Liman
manzaralı,
küçük
lokantanın balığı gibi salatası da ünlü
Yat ve yelken turizmi için de elveriĢli
olan Amasra’da çeĢitli doğa yürüyüĢü
parkurlarını
takip
ederek
harika
manzaralar görebilirsiniz.
142
BOZCAADA
Bağbozumu Ģenlikleri için
Bozcaada’yı eylülde özel kılan 7-8
Eylül’deki
bağbozumu
Ģenlikleri.
Festivalde herkes traktörlere binip
iĢçilerle beraber bağlara giderek üzüm
toplamanın inceliklerini öğreniyor. Ada
Ģarapçılarının
stantlarında
Ģaraplar
tadılıyor. Kalede konserler veriliyor.
Ayrıca
iki
yarıĢma
düzenleniyor.
Birinde adanın üzüm güzeli diğerinde
en
iyi
çavuĢ
üzümü
seçiliyor.
ġenliklerden sonra sahilde bir balıkçı
lokantasında balık mönülü, Ege otlu
güzel bir akĢam yemeği yemek,
kıyıdaki
barların
minderlerine
yayılarak ay ıĢığını seyretmek veya
hareketli müzik eĢliğinde dans etmek
gibi seçenekler de var. Kısacası ada,
bir jüri üyemizin söylediği gibi eylülde
gerçek bir Egeli ada olur çıkar.
143
KAPADOKYA
Peri bacalarında günbatımı
Eylül ayının insanı çektiği yerlerin
baĢını
Kapadokya
çekiyor
çünkü
sonbahara özgü renkler, peri bacaları
ile
birleĢerek
harika
manzaralar
oluĢturuyor. Sabah serinliğinde balonla
tur
atarak
baĢka
hiçbir
yerde
göremeyeceğiniz bu coğrafyayı kuĢ
bakıĢı
seyretmek,
hayattan
alınabilecek nadir zevklerden biri.
Sadece bu da değil. Kızıl Çukur’da
yürüyüĢ yapmak, güneĢin batıĢını
seyretmek, eski bir Rum mahallesi olan
Sinasos
ya
da
Ģimdiki
adıyla
MustafapaĢa’da
bir
yemek
yiyip,
aralarında Asmalı Konak dizisinin
çekildiği Old Greek House’un da
bulunduğu tarihi taĢ evleri görmek de
bu gezinin güzel anlarından biri
olabilir.
(Old
Greek
House aynı
zamanda bir otel. Ev yemekleri çok
lezzetli.
144
ĠSTANBUL BOĞAZI ANADOLU YAKASI
Asude bir sonbahar
Ġstanbul’da
yaĢayan
milyonlarca
insanın eylülde bir kaçamak yapması
için uzaklara gitmesine gerek yok.
Boğazın Anadolu Yakası’nda biraz
gezin, yeter. Anadolu yakasında sahil
Ģeridinde uzun yürüyüĢler yapmak,
sabah Çengelköy’de simit ve çayla
kahvaltı
etmek,
Kanlıca
iskelesi
civarında oturup bir Ģeyler içmek,
Kandilli’de Suna’nın Yeri’nde balık
keyfi yapmak insana gürültülü bir
kentte
yaĢadığını
unutturabilir.
Kandilli’de vapur iskelesinin hemen
yanındaki Suna’nın Yeri taze balıkları,
kalamarı,
sakin
ortamıyla
pahalı
balıkçılara fark atabilecek bir mekan.
Ne çok lüks, ne çok salaĢ. Fiyatlar, kiĢi
baĢı 40-50 YTL arası.
145
KONYA
Mevláná’nın 800. yıldönümü
Mevlana’nın
kenti
Konya,
eylül
sonunda mistik bir seyahat adresi.
Kent, onun öldüğü 17 Aralık’ta (1273)
ġeb-i Arus (düğün günü) törenleri
nedeniyle dünyanın dört bir yerinden
gelen
insanlarla
dolup
taĢar.
Mevlana’nın doğum gününün ise 30
Eylül 1207 olduğu düĢünülür. Bu yıl 30
Eylül’de Mevlana’nın doğumunun 800.
yılı, bütün dünyada kutlanıyor. Tabii
Konya da bu kutlamalara katılıyor. O
nedenle 30 Eylül, Konya’da olmak için
ideal bir tarih. ġehirde pek çok etkinlik
düzenlenecek;
aralarında
en
muhteĢemi, 300 semazenin Atatürk
Stadyumu’nda yapacağı sema gösterisi
olacak.
146
YUSUFELİ
Barhal Köyü’nü ziyaret
Eylülün insanı
çağırdığı 10
yeri
belirlerken
jüri
üyelerinin
büyük
çoğunluğu "Mutlaka Karadeniz olmalı
bu
listede"
dedi
çünkü
eylül
Karadeniz’de havanın açık olduğu
güzel bir zaman. Artvin’in Yusufeli
ilçesi, Karadeniz’in doğal güzelliklerini
görmek isteyenler için harika bir
durak. Çoruh Nehri ile Barhal Çayı’nın
kesiĢtiği noktada kurulan ilçe, doğa
fotoğrafları çekmek, rafting yapmak
isteyenler için ideal. Su seviyesi
azaldığından amatör raftingciler eylül
ayını tercih ediyor. 15-20 Eylül arası en
uygun zaman. Barhal’da pansiyonlarda
kalınabiliyor. Yusufeli’ne gelmiĢken
yapılması gerekenlerin baĢında zaten
Barhal Köyü’ne gitmek ve köyün ünlü
kilisesini görmek geliyor.
147
YMM’LERĠN 2007 YILINDA DĠKKATE ALACAĞI HADLER
KONU
DAYANAĞI
HADLER
-SM ve SMM‟lerin
4 Nolu 37
-Net Satış:7.102.000.-YTL
imzalayacağı
Nolu SMM
beyannameler için
Tebliği
-Aktif Top:3.551.000.-YTL
sınır
-Tam tasdik
31 ve 37
3.551.000.-YTL (Eski
sözleşmesi
Nolu YMM
Dönemler Dahil)
yapılmadan ihracatta
Tebliği
KDV iadesi rapor
yazma sınırı
-İndirimli orana tabi
31 ve 37
465.000.-YTL
mallarda tam tasdik
Nolu YMM
sözleşmesi
Tebliği
yapılmadan rapor
yazma sınırı
-Yolcu beraberinde
31 ve 37
60.000.-YTL (Dış Ticaret
satışta (ihraç) YMM
Nolu YMM
Şirketleri Hariç )
raporu ile alınabilecek Tebliği
iade sınırı
-KDV iadesine karşıt
29 ve 37
-Fatura Başına:
inceleme sınır
Nolu YMM
13.000.-YTL
tebliği
-Bir Mükellefin Aylık Alışlar
Toplamı:
39.000.-YTL
-Stopaj İadesi
29 ve 37
139.000 -YTL
Nolu YMM
Tebliği
Yatırım İndirim
35 ve 37
Yatırım Harcaması Tutarı
Raporu
Nolu YMM
250.000.-YTL‟nin Üzerinde ise
Yazmada Harcama
Tebliği
rapor düzenlenecek
Tutarı
-Kurumlar Vergisi
32 ve 37
130.000.-YTL
İstisnaları
Nolu YMM
Tebliği
-Tek Düzene göre ek
10 Nolu
-Aktif Toplamı: 7.415.800.mali tablo düzenleme Muhasebe
YTL
alt sınırı
Sistemi
Uygulama
-Net Satış Tutarı: 16.479.500
Tebliği
YTL
-7/A Seçeneğine göre 10 Nolu
-Aktif Toplamı:
muhasebesini tutacak Muhasebe
1.235.000-YTL
olanlar
Sistemi
-Net Satış Tutarı:
Uygulama
2.472.000.-YTL
Tebliği
148
Download