اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ

advertisement
İSLAM DİNİNDEN ÖNCE ARABİSTAN
İslam dininden önce Arabistan’da insanlar kabileler
halinde yaşıyorlardı. Bunların bir kısmı şehirlerde
yerleşik hayata geçtiyse de çoğu çöllerde göçebe
olarak yaşıyordu. Arapların çoğunluğu putperestti, yani
kendi elleriyle yaptıkları cansız heykellere tanrı diye
tapıyorlardı. Bunların dışında Yahudiler, Hıristiyanlar
ve ateşe tapanlar vardı. Hz. İbrahim’in dinini benimsemiş ve tek Tanrı inancında olan çok az sayıdaki
kimselere ise ‘’Hanif’’ deniliyordu. Araplar arasında
okuma yazma bilenlerin sayısı yok denecek kadar azdı.
Can ve mal güvenliği yoktu, kabileler arasında savaşlar
eksik olmazdı. Soygunculuk, tefecilik, zenginleri üstün
fakirleri hor görme, fuhuş, içki ve kumar düşkünlüğü,
kan dökme gibi çok çirkin adetleri vardı. Kölelere ve
kadınlara insan değeri verilmezdi. Kadınların miras
hakkı yoktu ve erkekler istedikleri kadar kadınla
evlenebilirdi. Kız çocuk sahibi olmak utanç verici bir
durum olarak kabul edildiği için bazıları kız
çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. İslamiyet’in
doğuşu sırasında yalnız Araplar değil tüm dünya zulüm
ve cehaletin karanlığı içindeydi. Bu karanlık döneme
İslam tarihinde ‘’Cahiliye Dönemi’’ adı verilmiştir.
HZ MUHAMMED’İN ÇOCUKLUĞU VE
GENÇLİĞİ
Hz Muhammed (sav) 571 yılında Arabistan’ın Mekke
şehrinde dünyaya geldi. Dedesi Abdülmuttalib ona
‘’Muhammed’’ adını verdi. Muhammed üstün
özellikleri sebebiyle çok çok övülen methedilen
anlamına gelir. Hz. Muhammed’in (sav) dünyaya
geldiği gece birtakım olağanüstü olaylar meydana
gelmiştir. O gece İran hükümdarının sarayının 14
sütunu yıkılmış, ateşe tapanların bin yıldan beri
yanmakta olan ateşleri sönmüş, kutsal kabul edilen
Save gölü kurumuş, Kâbe’de bulunan putlar yüzüstü
yere serilmişti. Hz. Muhammed’in (sav) babasının adı
Abdullah, annesinin
adı
Amine’dir. Babası
peygamberimizin doğumundan iki ay önce vefat
etmiştir. Mekke’nin havası ağır olduğu için çocukların
sağlıklı yetişmesine uygun değildi. Bunun için yeni
doğan çocuklar Mekke’nin çevresinden gelen
sütannelere verilirdi. Dedesi de Hz Muhammed’i daha
iyi yetişmesi için bir sütanneye vermiş, O da sütannesi
Halime’nin yanında 4 yaşına kadar süt kızkardeşi
Şeyma ile birlikte büyümüştür. Daha sonra annesine
teslim edilen peygamberimiz 6 yaşında Medine’den
bulunan dayılarını ve babasının mezarını ziyaretten
dönerken annesini Ebva kasabasının yakınlarında
kaybetmiştir. Annesi ölen peygamberimiz 8 yaşına
kadar dedesi Abdülmuttalib’in yanında kalmış,
Abdülmuttalib hastalandığında ölmeden önce onu
amcası Ebu Talib’e emanet etmiştir. Peygamberimizin
25 yaşına kadar amcasının yanında kaldığı döneme
‘’gençlik devresi’’ denir. Ebu Talib yeğenini çok sever
ve yanından hiç ayırmazdı.
Mekkeliler ticaretle uğraşırlar, ticaret için kervanlarla
yazın Şam’a Kışın Yemen’e seyahat ederlerdi. Ebu
Talib bir defasında ticaret için Şama giderken Hz.
Muhammed’i de yanında götürdü. Peygamberimiz bu
esnada 12 yaşındaydı. Ticaret kervanı Şam’ın
güneyindeki Busra kasabasında konakladı. Burada
Bahira adında bir Hıristiyan rahip yaşıyordu. Hz
Muhammed’in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak
bütün kafileye bir ziyafet verdi. Rahip Bahira Hz.
Muhammed’le konuştu, ona sorular sordu. Okuduğu
kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, aldığı
cevaplardan, yüzünden ve birtakım fiziksel
özelliklerinden Onun Allah’ın göndereceği son
peygamber olduğunu anladı. Şam yolculuğunun onun
için tehlikeli olacağını düşündü. Çünkü son
peygamberin geleceği ve ona ait özellikler Tevrat ve
İncil’de bildirilmişti. Bu nedenle Şam’daki Yahudi ve
Hıristiyan bilginleri Hz. Muhammed’i tanıyarak ona
zarar verebilirlerdi. Rahip Bahira bu endişesini Ebu
Talib’e anlattı ve onu Şam’a götürmemesini istedi. Ebu
Talib Bu uyarıyı dikkate alarak Peygamberimiz ile
birlikte Mekke’ye geri döndü.
Peygamberimiz bunun dışında 17 yaşındayken de
amcaları Zübeyr ve Abbas’la birlikte Yemen’e ticaret
yolculuğu yapmıştır.
Hz Muhammed (sav) 20 yaşındayken amcalarıyla
birlikte Mekke’de haksızlıkları önlemek, haksızlığa
uğrayan kişilerin hakkını savunmak ve adaleti
sağlamak amacıyla kurulan Erdemliler Cemiyeti’ne
(Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti) üye olmuş ve bu cemiyetin
toplantılarına katılmıştır. Peygamberimiz daha sonraki
yıllarda bu cemiyeti hatırladığında orada yaptıkları
çalışmalardan çok memnun kaldığını ve ne zaman
böyle bir cemiyete çağrılsa tereddüt etmeden
katılacağını söylemiştir.
HZ. MUHAMMED’İN EVLİLİĞİ VE
ÇOCUKLARI
Peygamberimiz ticaret hayatında dürüstlüğü ve
güvenilirliği ile tanınmıştı. Mekkeliler onun bir kere
bile yalan söylediğine, bir kimseyi incitecek herhangi
bir davranışta bulunduğuna şahit olmamışlardı. Bu
nedenle ona Muhammedü’l Emin (Güvenilir
Muhammed) diyorlardı. Mekke’nin ileri gelen ve soylu
bir ailesine sahip olan Hz Hatice peygamberimizin
güzel ahlakını öğrenmişti. Ona sermaye vererek ticaret
ortaklığı teklif etti. Böylece Peygamberimiz ve Hz.
Hatice arasında ticaret ortaklığı başladı. Bu ortaklık
sırasında Hz Hatice peygamberimizin çalışkanlığına,
dürüstlüğüne ve güvenilirliğine hayran oldu ve ona
evlenme teklif etti. Temizliği ve güzel ahlakı sebebiyle
Hz. Hatice’ye de Mekkeliler tarafından Tahire ismi
verilmişti. Peygamberimizin Hz. Hatice ile 25 yıl süren
çok mutlu bir evliliği olmuş ve bu evlilikten dördü kız
ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir.
Çocuklarının isimleri sırasıyla Kasım, Zeynep, Rukiye,
Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah’tır. Hz. Fatıma
dışında diğer çocukları peygamberimiz henüz
hayattayken vefat etmiştir. Hz Muhammed Hz.
Haticenin vefatından sonra Mısırlı bir hanım olan
Mariye ile evlenmiş, bu hanımdan da İbrahim adında
bir oğlu olmuştur. Ancak İbrahim de henüz iki yaşına
gelmeden vefat etmiştir. Peygamberimizin soyu kızı
Hz Fatıma ile devam etmiştir. Hz Fatıma
peygamberimizin amcası Ebu Talib’in oğlu Hz Ali’yle
evlenmiş ve peygamberimizin çok sevdiği torunları
Hasan ve Hüseyin’i dünyaya getirmiştir.
HAKEM OLAYI
Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe, geçen uzun asırlar içinde yağmur ve sel suları ile
harab olmuş, tâmir edilmesi gerekmişti. Mekkeliler
Kâbe binasını onarmaya karar verdiler. Onarım işi bittikten sonra sıra mübarek Hacerü’l Esved taşını duvardaki yerine koymaya geldi. Ancak her kabile taşı yerine koyma şerefinin kendisine ait olmasını istiyordu.
Aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Son çare olarak
bulundukları yere gelecek olan ilk kişiyi aralarında
hakem tayin etmeye karar verdiler. İlk gelen kişi Hz
Muhammed oldu. Orada bulunanlar buna çok sevindiler ve: ‘Onun adı Emin (Güvenilir) Onun hakemliğine hepimiz razıyız.’ diye bağırıştılar. Peygamberimiz
üzerine hacerül evsedi koyduğu yaygının uçlarını kabile başkanlarına tutturdu ve taşı konulacağı yere kadar
hep birlikte taşıdılar. Bu karar hepsini son derece
memnun etti. Bu sırada peygamberimiz 35 yaşındaydı
ve kendisine henüz peygamberlik görevi verilmemişti.
Hakem olayı Hz Muhammed’in zekâsını ve yaşadığı
yerde kazandığı sonsuz itibar ve güveni göstermesi
bakımından önemlidir.
İLK VAHİY
Hz Muhammed (SAV) 40 yaşına yaklaştığında kendisinde birtakım değişiklikler görülmeye başladı. Yanına yiyeceğini alıp Mekke yakınlarında bulunan Nur dağındaki bir mağaraya çekiliyor ve burada yalnız kalmayı tercih ederek Allah’ın büyüklüğünü düşünüyor, vaktini bu düşüncelerle ve ibadetle geçiriyordu. Ayrıca
gördüğü rüyalar aynen gerçekleşiyordu. Hz. Muhammed 610 yılının Ramazan ayında bir gece yine Nur
dağındaki Hira mağarasına çekilmiş ibadet ediyordu.
Bu sırada vahiy meleği Cebrail kendisine göründü ve
ona peygamberliğini müjdeleyerek Allah’tan aldığı ilk
mesajları getirdi. Bunlar Alak suresinin ilk beş
ayetiydi:
‫ق‬
َ َ‫ك الَّ ِذي َخل‬
َ ِّ‫ا ْق َر ْأ بِاس ِْم َرب‬
‘Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku, O insanı bir kan
pıhtısından (embriyo) yarattı, Oku Rabbin sonsuz
kerem sahibidir, Kalemle yazmayı öğreten Odur,
İnsana bilmediklerini O öğretti.’
Peygamberimiz yaşadığı olayın şaşkınlığıyla eve
döndü ve başından geçenleri eşi Hz. Hatice’ye anlattı.
Hz Hatice onu şu sözleriyle teselli etti: ‘Hiç korkma,
çünkü sen akrabalık haklarına riayet edersin, sözünde
durursun, sabırlısın güçlüklere dayanırsın, cömertsin
misafirlerini en iyi şekilde ağırlarsın, fakirlerin ve zor
durumda olanların yardımına koşarsın. Allah hiç böyle
bir kulunu yalnız bırakır mı?’ Hz Hatice daha sonra
onu amcası Varaka’ya götürdü. Varaka b. Nevfel
Tevratı, İncili ve eski dinleri çok iyi bilen bir kimseydi.
Hz Muhammed’i dinledikten sonra onun son peygam-
ber olduğunu anladı. Ona: ‘Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın, milletin seni yalanlayacak sana eziyet
edecek ve seni yurdundan çıkaracak. Çünkü milleti tarafından eziyet edilmeyen hiçbir peygamber yoktur.
Keşke o günleri görsem de sana yardım edebilsem.’
dedi.
İlk vahyin gelişinden sonra peygamberimize vahiy
gelmeye devam etmiş ve bu vahiylerle Kur’an-ı Kerim
23 yılda tamamlanmıştır.
İLK MÜSLÜMANLAR
Hz. Muhammed peygamberliğini önce güvendiği
kişilere söylüyor, en yakınlarını İslam’a davet
ediyordu. İlk Müslümanlar ibadetlerini gizli
yapıyorlardı. İslam tarihinde Peygamberimize iman
eden ilk dört kişiye ‘İlk Müslümanlar’ denir. Bunlar
Peygamberimizin eşi Hz. Hatice, Arkadaşı Hz. Ebu
Bekir, amcasının oğlu Hz. Ali ve evlatlık oğlu Hz.
Zeyd b. Harise’dir.
İlk üç yıldan sonra Allah Hz Muhammed’e İslam
dinini açıkça anlatmasını emretti. Peygamberimiz
bunun üzerine bir gün Safa tepesinin üzerine çıkarak
Mekkelileri buraya çağırdı. Onlara : ‘ Size şu tepenin
arkasında Mekke’ye saldırmak üzere hazır bekleyen
bir düşman ordusu bulunduğunu söylesem bana inanır
mısınız?’ Diye sordu. Onlar: ‘Evet inanırız, çünkü
bugüne kadar yalan söylediğine hiç şahit olmadık.’
Diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz:
‘Yemin ederim ki, Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı
yoktur. Ben de Allah'ın size ve bütün insanlara
gönderdiği Peygamberiyim..’ diyerek Mekke halkını
İslam dinine davet etti. Fakat amcası Ebu Leheb
peygamberimize hakaret ederek orada bulunan
insanları dağıttı. Ebu Leheb İslam’ın en büyük
düşmanlarından biridir. Kuran’da yer alan Leheb
Suresi ondan bahsetmektedir ve Allah tarafından
cezalandırılacağını bildirmektedir.
İslam dinini kabul etmeyenlere ve putlara taparak
Allah’a ortak koşanlara müşrik adı verilir. Mekke
putperestliğin merkezi sayılırdı. Kâbe’de tam 360 tane
put bulunuyordu ve Mekke her gün bu putları ziyarete
gelenlerle dolup taşıyordu. Bu sayede Mekkeliler
büyük itibar kazanıyor ve ticaret yoluyla zengin
oluyorlardı. Mekke’de Müslümanlık yayılırsa bu
menfaatleri ellerinden gidecekti. Ayrıca Müslümanlık
herkesi eşit sayıyor insanlar arasında soy, asillik,
zenginlik-fakirlik farkı gözetmiyordu. Bu nedenle
Mekke’nin ileri gelenleri İslamiyeti kendi çıkarları için
tehlikeli görüyorlardı. Bunun için İslamiyet’in
yayılmasını önlemek için her çareye başvurdular.
Başlangıçta Müslümanlarla alay ederek onları
küçümsemeye başladılar. Peygamberimizin amcası
Ebu Talib’e gelerek: ‘Yeğenin tanrılarımıza hakaret
ediyor, dinimizi aşağılıyor, onu korumaktan ve himaye
etmekten vazgeç!’ dediler. Ebu Talib durumu
peygamberimize anlattı ondan tatlı dille dinini
anlatmaktan vazgeçmesini istedi. Amcasının bu isteği
peygamberimizi çok üzdü. ‘Ey amca, Allah’a yemin
ederim ki onlar sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı
koysalar ben yine de davamdan vazgeçmem.’ Dedi. Bu
sözler karşısında çok duygulanan Ebu Talib yeğenine
ne olursa olsun onu korumaya devam edeceğine dair
güvence verdi. Bunun üzerine Mekkeliler peygamberimize gelerek yaptığı işten vazgeçmesi karşılığında ona
servet, itibar ve liderlik teklif ettiler. Vazgeçmediği
takdirde ise onu öldürmekle tehdit ettiler. Peygamberimiz bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi. Mekkeli
müşrikler bu şekilde amaçlarına ulaşamayınca bu defa
Müslümanlara türlü eziyet ve işkencelerde bulunmaya
başladılar. Özellikle kimsesiz ve fakir Müslümanlara,
kölelere vahşet derecesinde işkence ediyorlardı. Onları
kızgın kumlar üzerine yatırıyor saatlerce güneşin
altında bekletiyorlar, ayaklarına ip bağlayarak Mekke
sokaklarında sürüklüyorlar, bayıltıncaya kadar
dövüyorlardı. Dininden dönmedikleri için öldürülen ilk
Müslümanlar Hz. Sümeyye ve eşi Yasir’dir. Böylece
onlar İslam’ın ilk şehitleri olmuşlardır. Peygamberimize de mecnun, falcı, şair, sihirbaz diyorlar, hakaret
ediyorlardı. Geçtiği yollara dikenler döküyorlar,
kapısına pislikler bırakıyorlardı.
HABEŞİSTAN’A HİCRET
Müşriklerin yaptıkları kötülükler giderek dayanılmaz
bir hale gelmiş, Müslümanlar Mekke’de barınamaz
hale gelmişlerdi. Peygamberimiz Müslümanların
Habeşistan’ a hicret etmelerine (göç etmelerine) izin
verdi. Önce 16 kişilik bir grup Habeşistan’a gitti.
Onların iyi karşılandığını duyan Müslümanlardan 80
kişilik bir grup da bir yıl sonra göç etti. Fakat Mekkeli
müşrikler Müslümanların Habeşistan’da huzura
kavuşmalarından rahatsız oldular. Müslümanlığın
burada yayılmasından endişe ettiler. Onları geri
döndürmek için Habeş kralı Necaşi’ye birçok hediyelerle birlikte iki elçi gönderdiler. Müslümanları kendilerine teslim etmesini istediler. Necaşi Müslümanları
çağırarak İslamiyet hakkında bilgi istedi. Her iki tarafı
dinledikten sonra Müslümanları haklı buldu. Böylece
elçiler elleri boş olarak Mekke’ye geri döndüler.
Hz. Ömer ve Peygamberimizin amcası Hz. Hamza son
derece cesur, kuvvetli ve nüfuzlu kişilerdi. Onların
İslam dinini kabul etmesiyle Müslümanlar büyük
destek buldular.
BOYKOT
Mekkeli müşrikler İslamiyet’in 7. yılında toplanıp
Müslümanlara karşı boykot kararı aldılar. Bundan
sonra Müslümanlarla hiç kimse görüşmeyecek, onlarla
alışveriş yapmayacak ve kız alıp vermeyecektir. Alınan
kararları yazıp imzalayarak Kâbe’nin duvarına astılar.
Boykot üç yıl devam etti. Müşrikler Müslümanların
toplu olarak sığındığı mahalleye yiyecek içecek
sokmamak için ellerinden geleni yaptılar. Müslümanlar
her türlü sıkıntıya açlığa susuzluğa katlandılar. Ağaç
yapraklarını yiyerek yaşamlarını sürdürmek zorunda
kaldılar. Küçük çocuklardan bazıları gıdasızlıktan
öldü. Bu insanlık dışı davranışlarıyla da müşrikler bir
sonuç alamadılar. Üç yıl sonra ağaç kurtları Kâbe’nin
duvarındaki anlaşma metnini yiyerek, ‘Allah’ kelimesi
dışındaki bütün yazıları yok ettiler. Bu durumu gören
bazı müşrikler insafa gelerek boykotu kaldırdılar.
HÜZÜN YILI
Boykotun kaldırılmasıyla Müslümanlar rahat bir nefes
aldılar. Ancak aradan çok geçmeden Peygamberimizin
eşi Hatice ve amcası Ebu Talib üç gün arayla vefat
ettiler. Hz. Muhammed kendisine daima destek olan bu
iki değerli insanı kaybetmekten büyük üzüntü duydu.
Bu nedenle bu yıla ‘Hüzün Yılı’ adı verilmiştir.
AKABE BİATLARI
Peygamberimiz yıllarca Mekke halkını İslam’a davet
etmiş ancak onların inatçı tutumları yüzünden büyük
zorluklarla karşılaşmıştı. Bunun için Allah yeni bir
ufuk açtı, İslam’ın yayılması için daha elverişli bir çevre hazırladı. Bu çevre Medine idi. Hz. Muhammed Hac
mevsimlerinde Mekke yakınlarında kurulan panayırlara gider, Kâbe’yi ve putları ziyarete gelen kabilelerin
arasında dolaşır, onlara Kuran okuyarak İslam’a davet
ederdi. Bir gün Akabe denilen yerde Medine’den gelen
altı kişilik bir topluluğa rastladı ve onları İslam’a davet
etti. İslam dininin 10'uncu yılında gerçekleşen bu olaya
"Birinci Akabe Görüşmesi", burada İslâm'ı kabûl eden
altı kişiye de "İlk Medineli Müslümanlar" denir.
Bunlar Medine’ye döndüklerinde orada İslam’ın
yayılmasına çalıştılar. Ertesi yıl Medine’den gelen 12
kişilik bir grup yine Akabe denilen yerde peygamberimizle görüşerek Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, kız çocuklarını öldürmemek, yalan ve
iftiradan sakınmak, peygambere karşı gelmemek huşusunda peygamberimize biat ettiler yani söz verdiler. Bu
olaya 1. Akabe Biatı denir. Peygamberimiz İslam’ı
öğretmesi amacıyla bu kişilerin yanında Hz. Musab’ı
Medine’ye gönderdi. Hz. Musab onlara Kur'ân-ı Kerîm
ve din bilgileri öğretti, güzel ahlâkı, nezâketi ve kibarlığı ile burada İslam’ın yayılmasına katkıda bulundu.
Bir yıl sonra Medine’den bu defa 75 kişilik bir grup
gelerek ailelerini nasıl koruyorlarsa peygamberimizi de
öyle koruyacaklarına dair söz verdiler. Bu olaya da 2.
Akabe Biatı denir. Akabe Biatları İslam’ın yayılmasında bir dönüm noktası olmuştur.
HİCRET
İslam tarihinde Müslümanların Mekke’den Medine’ye
göç etmelerine Hicret denir. (Hicret olayı hicri takvimin başlangıcıdır. “Hicret” Hz. Ömer döneminde
tarih başlangıcı olarak kabul edilmiştir) Müşriklerin
baskı ve zulümleri dayanılmayacak hale gelince Peygamberimiz Müslümanların Medine’ye gitmelerine
izin verdi. 622 yılında Müslümanlar doğup büyüdükleri yurtlarını, mal ve mülklerini kısacası sahip oldukları her şeyi bırakarak Medine’ye gruplar halinde
hicret etmeye başladılar. Bir süre sonra Mekke’de Hz
Muhammed, Hz Ebu Bekir ve Hz. Ali’den başka kimse
kalmadı. Müşrikler Medine’de kuvvetli bir İslam topluluğunun oluşmasından korktular ve hicret etmeden
önce peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Peygamberimizin evini kuşatarak onun evden çıkmasını
bekle-diler. Peygamberimiz kendisinde olan emanetleri
Hz Ali’ye verdi ve onu kendi yatağına yatırdı. Allah’a
dua ederek evinden çıkıp gitti. Müşriklerin hiçbiri Al-
lah’ın yardımıyla onu görmedi. Peygamberimiz Hz.
Ebu Bekir ile birlikte yola çıktı. Müşrikler de onların
peşine düştüler. Peygamberimiz ve Ebu Bekir Mekke
yakınlarındaki Sevr dağında bir mağaraya gizlendi.
Peygamberimizin hicreti bir hafta sürdü. Medine yakınlarındaki Kuba köyünde konakladı. Burada kendisi
de bizzat taş taşıyarak yapımına katkıda bulunduğu ve
İslam tarihinin ilk mescidi olan Kuba mescidini yaptırdı. İlk Cuma namazı da Ranuna vadisinde bulunun
Kuba mescidinde kılındı. Peygamberimiz Medine’de
büyük bir sevinç ve sevgi gösterisiyle karşılandı, Ebu
Eyyub el Ensari’nin evinde yedi ay misafir oldu. Bu
süre zarfında bir mescit ve etrafında odalar yaptırdı. Bu
mescidin adı ‘Mescid-i Nebevî’ dir.
Mekke’den Medine’ye göç edenlere Muhacir (göç
edenler), Medine’de onları karşılayan ve onlara yardım
eden Müslümanlara da Ensar (yardım edenler) denir.
Peygamberimiz muhacirlerden her birini ensardan
biriyle kardeş ilan etti. Ensardan Müslümanlar sahip
oldukları her şeyi muhacir kardeşleriyle paylaştılar.
Bütün dünyaya örnek olan bu olay İslam kardeşliğinin
en güzel eseridir.
ASHAB-I SUFFA
Mescidi Nebevi’nin yan tarafında üstü kapalı olarak
yapılan yere suffa, burada barınanlara da ashab-ı suffa
denir. Burada evi olmayan fakir ve kimsesizler kalır,
günlerini ilim öğrenmekle geçirirlerdi. Tüm Müslümanlar burada toplanır peygamberimizin derslerini
dinlerdi. İslam’da ilk eğitim ve öğretim kurumu Suffa
okuludur.
MEDİNE SÖZLEŞMESİ
Medine’de Müslümanlardan başka değişik inançlar
mensup insanlar yaşıyordu. Peygamberimiz Medine’ye
geldikten sonra burada bulunan Yahudilerle bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya Medine Sözleşmesi denir.
Bu sözleşmeye göre herkes dinini serbestçe yaşayacak,
dışarıdan bir saldırı olduğunda Medine’yi birlikte savunacaklar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda peygamberimizi hakem kabul edeceklerdi. İki taraftan biri
üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacaktı. Bu anlaşma peygamberimizin toplumsal barış ve
kardeşliğe verdiği önemi gösterir.
MÜŞRİKLERLE YAPILAN SAVAŞLAR
Müslümanlar Medine’ye yerleştikten sonra Mekkeli
müşrikler düşmanlıklarından vazgeçmediler. Müslümanlarla Müşrikler arasında Bedir, Uhud ve Hendek
savaşları yapıldı. Bu savaşlarda müşrikler sayı ve silah
bakımından Müslümanlardan çok daha üstün olmalarına rağmen istedikleri sonuçları alamadılar. Bedir savaşında Müslümanlara esir düşen müşrikler hiçbir kötü
muameleyle karşılaşmadılar, bir kısmı fidye karşılığında serbest bırakıldı. Peygamberimiz fidye ödeyemeyenleri on Müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bıraktı. Peygamberimizin bu davranışı
İslam dininin bilgiye, bilgi sahibi olmaya ne kadar
önem verdiğini gösterir. Hendek savaşında savunma
amaçlı şehrin dışına hendek kazılması fikrini Selman-ı
Farisi verdi. Bu durum devlet yönetiminde demokretik
kurulların işleyişini gösterir.
HUDEYBİYE ANLAŞMASI
Hicret edeli 6 yıl olan Müslümanlar doğup büyüdükleri
Mekke’yi çok özlemişlerdi. Kabe’yi ziyaret etmek istiyorlardı. Peygamberimiz Kâbe’yi ziyaret etmek için
1400 kişiyle birlikte Mekke’ye hareket etti. Müşrikler
bu haberi duyunca onları Mekke’ye sokmamaya karar
verdiler. Bunun üzerine Müslümanlar Hudeybiye denilen yerde durdular ve Hz Osman’ı elçi olarak gönderdiler. Maksatlarının savaş değil yalnızca Kâbe’yi ziyaret olduğunu bildirdiler. Fakat müşrikler Mekke’ye girmelerine izin vermediler, bunu gelecek seneye bırakmalarını istediler. Uzun görüşmelerden sonra Müslümanlarla müşrikler arasında Hudeybiye anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Müslümanlar o yıl Kabe’yi
ziyaret etmeden geri dönecekler , ertesi yıl üç gün süreyle ziyaret edecekler bu ziyaret sırasında yanlarında
silah bulundurmayacaklar, Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa buna izin verilmeyecek, Medine’den
biri Mekkelilere sığınırsa kimse karışmayacaktı. Ayrıca diğer Arap kabileleri istedikleri tarafla anlaşmaya
katılma imkânına sahip olacaktı. Müslümanlar bu anlaşma üzerine Mekke’ye girmeden Medine’ye geri
döndüler. Bir yıl sonra ise üç gün süreyle Kâbe’yi ziyaret ettiler. Bu anlaşmanın en önemli yönü Mekkelilerin Müslümanları, Medine Devleti’ni resmen tanımalarıdır. Hudeybiye, Medine devleti ile Mekke yönetimi
arsındaki ilk anlaşmadır.
MEKKENİN FETHİ
Peygamberimizin tüm barış girişimlerine rağmen
Mekkeliler Hudeybiye anlaşmasını bozdular. Bunun
üzerine peygamberimiz 10.000 kişilik bir orduyla
Mekke üzerine yürüdü. Hz Muhammed askerlerine
kesinlikle kan dökmemelerini, silahlı çatışmaya girmemelerini söyledi. Mekkelilerin Müslümanlara karşı
koyacak güçleri yoktu. Böylece Mekke 630 yılında kan
dökülmeden fethedildi. Peygamberimiz Kabe’yi
putlardan temizledi. Kendisine ve Müslümanlara
dayanılmaz eziyet ve işkencelerde bulunan Mekkelileri
serbest bıraktı. Asla kimseye eziyet edilmedi. Bir iki
küçük çaptaki çatışma dışında Mekke savaşsız fethedilmiştir. Onun bu hoşgörüsü ve affediciliği karşısında
Mekkelilerin çoğu Müslüman olduğunu açıkladı.
VEDA HACCI VE VEDA HUTBESİ
Mekke fethedildikten sonra İslam dini hızla yayıldı.
632 yılında peygamberimiz 100.000 den fazla
Müslümanla birlikte hacca gitti. Hac esnasında
yaklaşık 124.000 Müslümana meşhur hutbesini okudu.
Hz Muhammed (sav) nazil olan bir ayetle vefatının
yaklaştığını ve bir daha hac edemeyeceğini anladığı
için burada Müslümanlara veda etti. Bu nedenle
peygamberimizin bu haccına Veda Haccı, burada
okuduğu hutbeye de Veda hutbesi denir.
Veda hutbesinde peygamberimizin üzerinde durduğu
konulardan bazıları şunlardır: İslam’dan önceki bütün
cahiliye gelenekleri ve batıl inançlar kaldırılmıştır,
Bütün insanlar eşittir, bir insan diğerinden ancak güzel
ahlakı ve Allah’a olan saygısı ile üstün olabilir,
emanetler sahiplerine verilmelidir, faiz haramdır, kan
davaları kaldırılmıştır, erkekler kadınların kadınlar da
erkeklerin haklarına riayet etmelidir, bütün
Müslümanlar kardeştir.
Veda hutbesinden bazı mesajlar:
“Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki
ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız; o
emanet, Allah’ın kitabı Kur’an’dır.
…
“Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi
belleyiniz! Müslüman, Müslümanın kardeşidir,
böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din
kardeşinizin herhangi bir hakkına tecavüz,
başkasına helâl değildir.
Meğerki gönül
hoşluğuyla kendisi vermiş olsun.
“Ashabım!
Kendinize
de
zulmetmeyiniz;
kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
…
Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir.
İslam'da insanlar eşittir. Hepiniz Âdem’in
çocuklarısınız, Âdem de topraktan yaratıldı. Allah
katında en değerliniz, en çok Allah'a sığınanız,
emirlerine yapışanınız, günahlardan arınanınız,
azabından korunanızdır. Bir Arab'ın, Arap
olmayana, bir başkasının Arab'a, bir siyahın bir
kızılderiliye, bir kızılderilinin bir siyaha, takvanın
dışında bir üstünlük sebebi yoktur.
PEYGAMBERİMİZİN VEFATI
Peygamberimiz veda haccını tamamladıktan sonra
Medine’ye döndü ve bir süre sonra hastalandı.
Hastalığı günden güne artıyordu. Ölümüne iki gün kala
arkadaşlarını yardımıyla mescide gitti ve minbere
çıkarak Müslümanlara şöyle hitap etti: ‘ Ey
Müslümanlar! Şayet birinize karşı kötülük yapmışsam
onun karşılığını almaya hazırım, kimin bende alacağı
varsa işte malım, gelsin alsın.’
Hz Muhammed (sav) 8 Haziran 632 tarihinde 63
yaşında iken vefat etti. Müslümanlar çok büyük üzüntü
yaşadılar ve Onun öldüğüne inanmak istemediler. Hz
Ebu Bekir onları yatıştırıcı sözler söyleyerek teselli
etti. Hz Muhammed (sav) vefat ettiği yerde defnedildi.
Medine’de kabrinin bulunduğu yere ‘Ravza-i
Mutahhara’ denir. Sevgili Peygamberimizin 23 yıllık
peygamberlik hayatının 13 yılı Mekke’de 10 yılı ise
Medine’de geçmiştir. O insanlara dünyada ve ahirette
mutlu olmanın yollarını göstermiştir, öğrettiği ahlak
ilkelerini önce kendisi yaşayarak en güzel örnek
olmuştur.
Download