İSLAM DİNİNDEN ÖNCE ARABİSTAN İslam dininden önce Arabistan’da insanlar kabileler halinde yaşıyorlardı. Bunların bir kısmı şehirlerde yerleşik hayata geçtiyse de çoğu çöllerde göçebe olarak yaşıyordu. Arapların çoğunluğu putperestti, yani kendi elleriyle yaptıkları cansız heykellere tanrı diye tapıyorlardı. Bunların dışında Yahudiler, Hıristiyanlar ve ateşe tapanlar vardı. Hz. İbrahim’in dinini benimsemiş ve tek Tanrı inancında olan çok az sayıdaki kimselere ise ‘’Hanif’’ deniliyordu. Araplar arasında okuma yazma bilenlerin sayısı yok denecek kadar azdı. Can ve mal güvenliği yoktu, kabileler arasında savaşlar eksik olmazdı. Soygunculuk, tefecilik, zenginleri üstün fakirleri hor görme, fuhuş, içki ve kumar düşkünlüğü, kan dökme gibi çok çirkin adetleri vardı. Kölelere ve kadınlara insan değeri verilmezdi. Kadınların miras hakkı yoktu ve erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirdi. Kız çocuk sahibi olmak utanç verici bir durum olarak kabul edildiği için bazıları kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. İslamiyet’in doğuşu sırasında yalnız Araplar değil tüm dünya zulüm ve cehaletin karanlığı içindeydi. Bu karanlık döneme İslam tarihinde ‘’Cahiliye Dönemi’’ adı verilmiştir. HZ MUHAMMED’İN ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ Hz Muhammed (sav) 571 yılında Arabistan’ın Mekke şehrinde dünyaya geldi. Dedesi Abdülmuttalib ona ‘’Muhammed’’ adını verdi. Muhammed üstün özellikleri sebebiyle çok çok övülen methedilen anlamına gelir. Hz. Muhammed’in (sav) dünyaya geldiği gece birtakım olağanüstü olaylar meydana gelmiştir. O gece İran hükümdarının sarayının 14 sütunu yıkılmış, ateşe tapanların bin yıldan beri yanmakta olan ateşleri sönmüş, kutsal kabul edilen Save gölü kurumuş, Kâbe’de bulunan putlar yüzüstü yere serilmişti. Hz. Muhammed’in (sav) babasının adı Abdullah, annesinin adı Amine’dir. Babası peygamberimizin doğumundan iki ay önce vefat etmiştir. Mekke’nin havası ağır olduğu için çocukların sağlıklı yetişmesine uygun değildi. Bunun için yeni doğan çocuklar Mekke’nin çevresinden gelen sütannelere verilirdi. Dedesi de Hz Muhammed’i daha iyi yetişmesi için bir sütanneye vermiş, O da sütannesi Halime’nin yanında 4 yaşına kadar süt kızkardeşi Şeyma ile birlikte büyümüştür. Daha sonra annesine teslim edilen peygamberimiz 6 yaşında Medine’den bulunan dayılarını ve babasının mezarını ziyaretten dönerken annesini Ebva kasabasının yakınlarında kaybetmiştir. Annesi ölen peygamberimiz 8 yaşına kadar dedesi Abdülmuttalib’in yanında kalmış, Abdülmuttalib hastalandığında ölmeden önce onu amcası Ebu Talib’e emanet etmiştir. Peygamberimizin 25 yaşına kadar amcasının yanında kaldığı döneme ‘’gençlik devresi’’ denir. Ebu Talib yeğenini çok sever ve yanından hiç ayırmazdı. Mekkeliler ticaretle uğraşırlar, ticaret için kervanlarla yazın Şam’a Kışın Yemen’e seyahat ederlerdi. Ebu Talib bir defasında ticaret için Şama giderken Hz. Muhammed’i de yanında götürdü. Peygamberimiz bu esnada 12 yaşındaydı. Ticaret kervanı Şam’ın güneyindeki Busra kasabasında konakladı. Burada Bahira adında bir Hıristiyan rahip yaşıyordu. Hz Muhammed’in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak bütün kafileye bir ziyafet verdi. Rahip Bahira Hz. Muhammed’le konuştu, ona sorular sordu. Okuduğu kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, aldığı cevaplardan, yüzünden ve birtakım fiziksel özelliklerinden Onun Allah’ın göndereceği son peygamber olduğunu anladı. Şam yolculuğunun onun için tehlikeli olacağını düşündü. Çünkü son peygamberin geleceği ve ona ait özellikler Tevrat ve İncil’de bildirilmişti. Bu nedenle Şam’daki Yahudi ve Hıristiyan bilginleri Hz. Muhammed’i tanıyarak ona zarar verebilirlerdi. Rahip Bahira bu endişesini Ebu Talib’e anlattı ve onu Şam’a götürmemesini istedi. Ebu Talib Bu uyarıyı dikkate alarak Peygamberimiz ile birlikte Mekke’ye geri döndü. Peygamberimiz bunun dışında 17 yaşındayken de amcaları Zübeyr ve Abbas’la birlikte Yemen’e ticaret yolculuğu yapmıştır. Hz Muhammed (sav) 20 yaşındayken amcalarıyla birlikte Mekke’de haksızlıkları önlemek, haksızlığa uğrayan kişilerin hakkını savunmak ve adaleti sağlamak amacıyla kurulan Erdemliler Cemiyeti’ne (Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti) üye olmuş ve bu cemiyetin toplantılarına katılmıştır. Peygamberimiz daha sonraki yıllarda bu cemiyeti hatırladığında orada yaptıkları çalışmalardan çok memnun kaldığını ve ne zaman böyle bir cemiyete çağrılsa tereddüt etmeden katılacağını söylemiştir. HZ. MUHAMMED’İN EVLİLİĞİ VE ÇOCUKLARI Peygamberimiz ticaret hayatında dürüstlüğü ve güvenilirliği ile tanınmıştı. Mekkeliler onun bir kere bile yalan söylediğine, bir kimseyi incitecek herhangi bir davranışta bulunduğuna şahit olmamışlardı. Bu nedenle ona Muhammedü’l Emin (Güvenilir Muhammed) diyorlardı. Mekke’nin ileri gelen ve soylu bir ailesine sahip olan Hz Hatice peygamberimizin güzel ahlakını öğrenmişti. Ona sermaye vererek ticaret ortaklığı teklif etti. Böylece Peygamberimiz ve Hz. Hatice arasında ticaret ortaklığı başladı. Bu ortaklık sırasında Hz Hatice peygamberimizin çalışkanlığına, dürüstlüğüne ve güvenilirliğine hayran oldu ve ona evlenme teklif etti. Temizliği ve güzel ahlakı sebebiyle Hz. Hatice’ye de Mekkeliler tarafından Tahire ismi verilmişti. Peygamberimizin Hz. Hatice ile 25 yıl süren çok mutlu bir evliliği olmuş ve bu evlilikten dördü kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Çocuklarının isimleri sırasıyla Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah’tır. Hz. Fatıma dışında diğer çocukları peygamberimiz henüz hayattayken vefat etmiştir. Hz Muhammed Hz. Haticenin vefatından sonra Mısırlı bir hanım olan Mariye ile evlenmiş, bu hanımdan da İbrahim adında bir oğlu olmuştur. Ancak İbrahim de henüz iki yaşına gelmeden vefat etmiştir. Peygamberimizin soyu kızı Hz Fatıma ile devam etmiştir. Hz Fatıma peygamberimizin amcası Ebu Talib’in oğlu Hz Ali’yle evlenmiş ve peygamberimizin çok sevdiği torunları Hasan ve Hüseyin’i dünyaya getirmiştir. HAKEM OLAYI Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe, geçen uzun asırlar içinde yağmur ve sel suları ile harab olmuş, tâmir edilmesi gerekmişti. Mekkeliler Kâbe binasını onarmaya karar verdiler. Onarım işi bittikten sonra sıra mübarek Hacerü’l Esved taşını duvardaki yerine koymaya geldi. Ancak her kabile taşı yerine koyma şerefinin kendisine ait olmasını istiyordu. Aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Son çare olarak bulundukları yere gelecek olan ilk kişiyi aralarında hakem tayin etmeye karar verdiler. İlk gelen kişi Hz Muhammed oldu. Orada bulunanlar buna çok sevindiler ve: ‘Onun adı Emin (Güvenilir) Onun hakemliğine hepimiz razıyız.’ diye bağırıştılar. Peygamberimiz üzerine hacerül evsedi koyduğu yaygının uçlarını kabile başkanlarına tutturdu ve taşı konulacağı yere kadar hep birlikte taşıdılar. Bu karar hepsini son derece memnun etti. Bu sırada peygamberimiz 35 yaşındaydı ve kendisine henüz peygamberlik görevi verilmemişti. Hakem olayı Hz Muhammed’in zekâsını ve yaşadığı yerde kazandığı sonsuz itibar ve güveni göstermesi bakımından önemlidir. İLK VAHİY Hz Muhammed (SAV) 40 yaşına yaklaştığında kendisinde birtakım değişiklikler görülmeye başladı. Yanına yiyeceğini alıp Mekke yakınlarında bulunan Nur dağındaki bir mağaraya çekiliyor ve burada yalnız kalmayı tercih ederek Allah’ın büyüklüğünü düşünüyor, vaktini bu düşüncelerle ve ibadetle geçiriyordu. Ayrıca gördüğü rüyalar aynen gerçekleşiyordu. Hz. Muhammed 610 yılının Ramazan ayında bir gece yine Nur dağındaki Hira mağarasına çekilmiş ibadet ediyordu. Bu sırada vahiy meleği Cebrail kendisine göründü ve ona peygamberliğini müjdeleyerek Allah’tan aldığı ilk mesajları getirdi. Bunlar Alak suresinin ilk beş ayetiydi: ق َ َك الَّ ِذي َخل َ ِّا ْق َر ْأ بِاس ِْم َرب ‘Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku, O insanı bir kan pıhtısından (embriyo) yarattı, Oku Rabbin sonsuz kerem sahibidir, Kalemle yazmayı öğreten Odur, İnsana bilmediklerini O öğretti.’ Peygamberimiz yaşadığı olayın şaşkınlığıyla eve döndü ve başından geçenleri eşi Hz. Hatice’ye anlattı. Hz Hatice onu şu sözleriyle teselli etti: ‘Hiç korkma, çünkü sen akrabalık haklarına riayet edersin, sözünde durursun, sabırlısın güçlüklere dayanırsın, cömertsin misafirlerini en iyi şekilde ağırlarsın, fakirlerin ve zor durumda olanların yardımına koşarsın. Allah hiç böyle bir kulunu yalnız bırakır mı?’ Hz Hatice daha sonra onu amcası Varaka’ya götürdü. Varaka b. Nevfel Tevratı, İncili ve eski dinleri çok iyi bilen bir kimseydi. Hz Muhammed’i dinledikten sonra onun son peygam- ber olduğunu anladı. Ona: ‘Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın, milletin seni yalanlayacak sana eziyet edecek ve seni yurdundan çıkaracak. Çünkü milleti tarafından eziyet edilmeyen hiçbir peygamber yoktur. Keşke o günleri görsem de sana yardım edebilsem.’ dedi. İlk vahyin gelişinden sonra peygamberimize vahiy gelmeye devam etmiş ve bu vahiylerle Kur’an-ı Kerim 23 yılda tamamlanmıştır. İLK MÜSLÜMANLAR Hz. Muhammed peygamberliğini önce güvendiği kişilere söylüyor, en yakınlarını İslam’a davet ediyordu. İlk Müslümanlar ibadetlerini gizli yapıyorlardı. İslam tarihinde Peygamberimize iman eden ilk dört kişiye ‘İlk Müslümanlar’ denir. Bunlar Peygamberimizin eşi Hz. Hatice, Arkadaşı Hz. Ebu Bekir, amcasının oğlu Hz. Ali ve evlatlık oğlu Hz. Zeyd b. Harise’dir. İlk üç yıldan sonra Allah Hz Muhammed’e İslam dinini açıkça anlatmasını emretti. Peygamberimiz bunun üzerine bir gün Safa tepesinin üzerine çıkarak Mekkelileri buraya çağırdı. Onlara : ‘ Size şu tepenin arkasında Mekke’ye saldırmak üzere hazır bekleyen bir düşman ordusu bulunduğunu söylesem bana inanır mısınız?’ Diye sordu. Onlar: ‘Evet inanırız, çünkü bugüne kadar yalan söylediğine hiç şahit olmadık.’ Diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz: ‘Yemin ederim ki, Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı yoktur. Ben de Allah'ın size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim..’ diyerek Mekke halkını İslam dinine davet etti. Fakat amcası Ebu Leheb peygamberimize hakaret ederek orada bulunan insanları dağıttı. Ebu Leheb İslam’ın en büyük düşmanlarından biridir. Kuran’da yer alan Leheb Suresi ondan bahsetmektedir ve Allah tarafından cezalandırılacağını bildirmektedir. İslam dinini kabul etmeyenlere ve putlara taparak Allah’a ortak koşanlara müşrik adı verilir. Mekke putperestliğin merkezi sayılırdı. Kâbe’de tam 360 tane put bulunuyordu ve Mekke her gün bu putları ziyarete gelenlerle dolup taşıyordu. Bu sayede Mekkeliler büyük itibar kazanıyor ve ticaret yoluyla zengin oluyorlardı. Mekke’de Müslümanlık yayılırsa bu menfaatleri ellerinden gidecekti. Ayrıca Müslümanlık herkesi eşit sayıyor insanlar arasında soy, asillik, zenginlik-fakirlik farkı gözetmiyordu. Bu nedenle Mekke’nin ileri gelenleri İslamiyeti kendi çıkarları için tehlikeli görüyorlardı. Bunun için İslamiyet’in yayılmasını önlemek için her çareye başvurdular. Başlangıçta Müslümanlarla alay ederek onları küçümsemeye başladılar. Peygamberimizin amcası Ebu Talib’e gelerek: ‘Yeğenin tanrılarımıza hakaret ediyor, dinimizi aşağılıyor, onu korumaktan ve himaye etmekten vazgeç!’ dediler. Ebu Talib durumu peygamberimize anlattı ondan tatlı dille dinini anlatmaktan vazgeçmesini istedi. Amcasının bu isteği peygamberimizi çok üzdü. ‘Ey amca, Allah’a yemin ederim ki onlar sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı koysalar ben yine de davamdan vazgeçmem.’ Dedi. Bu sözler karşısında çok duygulanan Ebu Talib yeğenine ne olursa olsun onu korumaya devam edeceğine dair güvence verdi. Bunun üzerine Mekkeliler peygamberimize gelerek yaptığı işten vazgeçmesi karşılığında ona servet, itibar ve liderlik teklif ettiler. Vazgeçmediği takdirde ise onu öldürmekle tehdit ettiler. Peygamberimiz bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi. Mekkeli müşrikler bu şekilde amaçlarına ulaşamayınca bu defa Müslümanlara türlü eziyet ve işkencelerde bulunmaya başladılar. Özellikle kimsesiz ve fakir Müslümanlara, kölelere vahşet derecesinde işkence ediyorlardı. Onları kızgın kumlar üzerine yatırıyor saatlerce güneşin altında bekletiyorlar, ayaklarına ip bağlayarak Mekke sokaklarında sürüklüyorlar, bayıltıncaya kadar dövüyorlardı. Dininden dönmedikleri için öldürülen ilk Müslümanlar Hz. Sümeyye ve eşi Yasir’dir. Böylece onlar İslam’ın ilk şehitleri olmuşlardır. Peygamberimize de mecnun, falcı, şair, sihirbaz diyorlar, hakaret ediyorlardı. Geçtiği yollara dikenler döküyorlar, kapısına pislikler bırakıyorlardı. HABEŞİSTAN’A HİCRET Müşriklerin yaptıkları kötülükler giderek dayanılmaz bir hale gelmiş, Müslümanlar Mekke’de barınamaz hale gelmişlerdi. Peygamberimiz Müslümanların Habeşistan’ a hicret etmelerine (göç etmelerine) izin verdi. Önce 16 kişilik bir grup Habeşistan’a gitti. Onların iyi karşılandığını duyan Müslümanlardan 80 kişilik bir grup da bir yıl sonra göç etti. Fakat Mekkeli müşrikler Müslümanların Habeşistan’da huzura kavuşmalarından rahatsız oldular. Müslümanlığın burada yayılmasından endişe ettiler. Onları geri döndürmek için Habeş kralı Necaşi’ye birçok hediyelerle birlikte iki elçi gönderdiler. Müslümanları kendilerine teslim etmesini istediler. Necaşi Müslümanları çağırarak İslamiyet hakkında bilgi istedi. Her iki tarafı dinledikten sonra Müslümanları haklı buldu. Böylece elçiler elleri boş olarak Mekke’ye geri döndüler. Hz. Ömer ve Peygamberimizin amcası Hz. Hamza son derece cesur, kuvvetli ve nüfuzlu kişilerdi. Onların İslam dinini kabul etmesiyle Müslümanlar büyük destek buldular. BOYKOT Mekkeli müşrikler İslamiyet’in 7. yılında toplanıp Müslümanlara karşı boykot kararı aldılar. Bundan sonra Müslümanlarla hiç kimse görüşmeyecek, onlarla alışveriş yapmayacak ve kız alıp vermeyecektir. Alınan kararları yazıp imzalayarak Kâbe’nin duvarına astılar. Boykot üç yıl devam etti. Müşrikler Müslümanların toplu olarak sığındığı mahalleye yiyecek içecek sokmamak için ellerinden geleni yaptılar. Müslümanlar her türlü sıkıntıya açlığa susuzluğa katlandılar. Ağaç yapraklarını yiyerek yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldılar. Küçük çocuklardan bazıları gıdasızlıktan öldü. Bu insanlık dışı davranışlarıyla da müşrikler bir sonuç alamadılar. Üç yıl sonra ağaç kurtları Kâbe’nin duvarındaki anlaşma metnini yiyerek, ‘Allah’ kelimesi dışındaki bütün yazıları yok ettiler. Bu durumu gören bazı müşrikler insafa gelerek boykotu kaldırdılar. HÜZÜN YILI Boykotun kaldırılmasıyla Müslümanlar rahat bir nefes aldılar. Ancak aradan çok geçmeden Peygamberimizin eşi Hatice ve amcası Ebu Talib üç gün arayla vefat ettiler. Hz. Muhammed kendisine daima destek olan bu iki değerli insanı kaybetmekten büyük üzüntü duydu. Bu nedenle bu yıla ‘Hüzün Yılı’ adı verilmiştir. AKABE BİATLARI Peygamberimiz yıllarca Mekke halkını İslam’a davet etmiş ancak onların inatçı tutumları yüzünden büyük zorluklarla karşılaşmıştı. Bunun için Allah yeni bir ufuk açtı, İslam’ın yayılması için daha elverişli bir çevre hazırladı. Bu çevre Medine idi. Hz. Muhammed Hac mevsimlerinde Mekke yakınlarında kurulan panayırlara gider, Kâbe’yi ve putları ziyarete gelen kabilelerin arasında dolaşır, onlara Kuran okuyarak İslam’a davet ederdi. Bir gün Akabe denilen yerde Medine’den gelen altı kişilik bir topluluğa rastladı ve onları İslam’a davet etti. İslam dininin 10'uncu yılında gerçekleşen bu olaya "Birinci Akabe Görüşmesi", burada İslâm'ı kabûl eden altı kişiye de "İlk Medineli Müslümanlar" denir. Bunlar Medine’ye döndüklerinde orada İslam’ın yayılmasına çalıştılar. Ertesi yıl Medine’den gelen 12 kişilik bir grup yine Akabe denilen yerde peygamberimizle görüşerek Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, kız çocuklarını öldürmemek, yalan ve iftiradan sakınmak, peygambere karşı gelmemek huşusunda peygamberimize biat ettiler yani söz verdiler. Bu olaya 1. Akabe Biatı denir. Peygamberimiz İslam’ı öğretmesi amacıyla bu kişilerin yanında Hz. Musab’ı Medine’ye gönderdi. Hz. Musab onlara Kur'ân-ı Kerîm ve din bilgileri öğretti, güzel ahlâkı, nezâketi ve kibarlığı ile burada İslam’ın yayılmasına katkıda bulundu. Bir yıl sonra Medine’den bu defa 75 kişilik bir grup gelerek ailelerini nasıl koruyorlarsa peygamberimizi de öyle koruyacaklarına dair söz verdiler. Bu olaya da 2. Akabe Biatı denir. Akabe Biatları İslam’ın yayılmasında bir dönüm noktası olmuştur. HİCRET İslam tarihinde Müslümanların Mekke’den Medine’ye göç etmelerine Hicret denir. (Hicret olayı hicri takvimin başlangıcıdır. “Hicret” Hz. Ömer döneminde tarih başlangıcı olarak kabul edilmiştir) Müşriklerin baskı ve zulümleri dayanılmayacak hale gelince Peygamberimiz Müslümanların Medine’ye gitmelerine izin verdi. 622 yılında Müslümanlar doğup büyüdükleri yurtlarını, mal ve mülklerini kısacası sahip oldukları her şeyi bırakarak Medine’ye gruplar halinde hicret etmeye başladılar. Bir süre sonra Mekke’de Hz Muhammed, Hz Ebu Bekir ve Hz. Ali’den başka kimse kalmadı. Müşrikler Medine’de kuvvetli bir İslam topluluğunun oluşmasından korktular ve hicret etmeden önce peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Peygamberimizin evini kuşatarak onun evden çıkmasını bekle-diler. Peygamberimiz kendisinde olan emanetleri Hz Ali’ye verdi ve onu kendi yatağına yatırdı. Allah’a dua ederek evinden çıkıp gitti. Müşriklerin hiçbiri Al- lah’ın yardımıyla onu görmedi. Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir ile birlikte yola çıktı. Müşrikler de onların peşine düştüler. Peygamberimiz ve Ebu Bekir Mekke yakınlarındaki Sevr dağında bir mağaraya gizlendi. Peygamberimizin hicreti bir hafta sürdü. Medine yakınlarındaki Kuba köyünde konakladı. Burada kendisi de bizzat taş taşıyarak yapımına katkıda bulunduğu ve İslam tarihinin ilk mescidi olan Kuba mescidini yaptırdı. İlk Cuma namazı da Ranuna vadisinde bulunun Kuba mescidinde kılındı. Peygamberimiz Medine’de büyük bir sevinç ve sevgi gösterisiyle karşılandı, Ebu Eyyub el Ensari’nin evinde yedi ay misafir oldu. Bu süre zarfında bir mescit ve etrafında odalar yaptırdı. Bu mescidin adı ‘Mescid-i Nebevî’ dir. Mekke’den Medine’ye göç edenlere Muhacir (göç edenler), Medine’de onları karşılayan ve onlara yardım eden Müslümanlara da Ensar (yardım edenler) denir. Peygamberimiz muhacirlerden her birini ensardan biriyle kardeş ilan etti. Ensardan Müslümanlar sahip oldukları her şeyi muhacir kardeşleriyle paylaştılar. Bütün dünyaya örnek olan bu olay İslam kardeşliğinin en güzel eseridir. ASHAB-I SUFFA Mescidi Nebevi’nin yan tarafında üstü kapalı olarak yapılan yere suffa, burada barınanlara da ashab-ı suffa denir. Burada evi olmayan fakir ve kimsesizler kalır, günlerini ilim öğrenmekle geçirirlerdi. Tüm Müslümanlar burada toplanır peygamberimizin derslerini dinlerdi. İslam’da ilk eğitim ve öğretim kurumu Suffa okuludur. MEDİNE SÖZLEŞMESİ Medine’de Müslümanlardan başka değişik inançlar mensup insanlar yaşıyordu. Peygamberimiz Medine’ye geldikten sonra burada bulunan Yahudilerle bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya Medine Sözleşmesi denir. Bu sözleşmeye göre herkes dinini serbestçe yaşayacak, dışarıdan bir saldırı olduğunda Medine’yi birlikte savunacaklar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda peygamberimizi hakem kabul edeceklerdi. İki taraftan biri üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacaktı. Bu anlaşma peygamberimizin toplumsal barış ve kardeşliğe verdiği önemi gösterir. MÜŞRİKLERLE YAPILAN SAVAŞLAR Müslümanlar Medine’ye yerleştikten sonra Mekkeli müşrikler düşmanlıklarından vazgeçmediler. Müslümanlarla Müşrikler arasında Bedir, Uhud ve Hendek savaşları yapıldı. Bu savaşlarda müşrikler sayı ve silah bakımından Müslümanlardan çok daha üstün olmalarına rağmen istedikleri sonuçları alamadılar. Bedir savaşında Müslümanlara esir düşen müşrikler hiçbir kötü muameleyle karşılaşmadılar, bir kısmı fidye karşılığında serbest bırakıldı. Peygamberimiz fidye ödeyemeyenleri on Müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bıraktı. Peygamberimizin bu davranışı İslam dininin bilgiye, bilgi sahibi olmaya ne kadar önem verdiğini gösterir. Hendek savaşında savunma amaçlı şehrin dışına hendek kazılması fikrini Selman-ı Farisi verdi. Bu durum devlet yönetiminde demokretik kurulların işleyişini gösterir. HUDEYBİYE ANLAŞMASI Hicret edeli 6 yıl olan Müslümanlar doğup büyüdükleri Mekke’yi çok özlemişlerdi. Kabe’yi ziyaret etmek istiyorlardı. Peygamberimiz Kâbe’yi ziyaret etmek için 1400 kişiyle birlikte Mekke’ye hareket etti. Müşrikler bu haberi duyunca onları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler. Bunun üzerine Müslümanlar Hudeybiye denilen yerde durdular ve Hz Osman’ı elçi olarak gönderdiler. Maksatlarının savaş değil yalnızca Kâbe’yi ziyaret olduğunu bildirdiler. Fakat müşrikler Mekke’ye girmelerine izin vermediler, bunu gelecek seneye bırakmalarını istediler. Uzun görüşmelerden sonra Müslümanlarla müşrikler arasında Hudeybiye anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Müslümanlar o yıl Kabe’yi ziyaret etmeden geri dönecekler , ertesi yıl üç gün süreyle ziyaret edecekler bu ziyaret sırasında yanlarında silah bulundurmayacaklar, Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa buna izin verilmeyecek, Medine’den biri Mekkelilere sığınırsa kimse karışmayacaktı. Ayrıca diğer Arap kabileleri istedikleri tarafla anlaşmaya katılma imkânına sahip olacaktı. Müslümanlar bu anlaşma üzerine Mekke’ye girmeden Medine’ye geri döndüler. Bir yıl sonra ise üç gün süreyle Kâbe’yi ziyaret ettiler. Bu anlaşmanın en önemli yönü Mekkelilerin Müslümanları, Medine Devleti’ni resmen tanımalarıdır. Hudeybiye, Medine devleti ile Mekke yönetimi arsındaki ilk anlaşmadır. MEKKENİN FETHİ Peygamberimizin tüm barış girişimlerine rağmen Mekkeliler Hudeybiye anlaşmasını bozdular. Bunun üzerine peygamberimiz 10.000 kişilik bir orduyla Mekke üzerine yürüdü. Hz Muhammed askerlerine kesinlikle kan dökmemelerini, silahlı çatışmaya girmemelerini söyledi. Mekkelilerin Müslümanlara karşı koyacak güçleri yoktu. Böylece Mekke 630 yılında kan dökülmeden fethedildi. Peygamberimiz Kabe’yi putlardan temizledi. Kendisine ve Müslümanlara dayanılmaz eziyet ve işkencelerde bulunan Mekkelileri serbest bıraktı. Asla kimseye eziyet edilmedi. Bir iki küçük çaptaki çatışma dışında Mekke savaşsız fethedilmiştir. Onun bu hoşgörüsü ve affediciliği karşısında Mekkelilerin çoğu Müslüman olduğunu açıkladı. VEDA HACCI VE VEDA HUTBESİ Mekke fethedildikten sonra İslam dini hızla yayıldı. 632 yılında peygamberimiz 100.000 den fazla Müslümanla birlikte hacca gitti. Hac esnasında yaklaşık 124.000 Müslümana meşhur hutbesini okudu. Hz Muhammed (sav) nazil olan bir ayetle vefatının yaklaştığını ve bir daha hac edemeyeceğini anladığı için burada Müslümanlara veda etti. Bu nedenle peygamberimizin bu haccına Veda Haccı, burada okuduğu hutbeye de Veda hutbesi denir. Veda hutbesinde peygamberimizin üzerinde durduğu konulardan bazıları şunlardır: İslam’dan önceki bütün cahiliye gelenekleri ve batıl inançlar kaldırılmıştır, Bütün insanlar eşittir, bir insan diğerinden ancak güzel ahlakı ve Allah’a olan saygısı ile üstün olabilir, emanetler sahiplerine verilmelidir, faiz haramdır, kan davaları kaldırılmıştır, erkekler kadınların kadınlar da erkeklerin haklarına riayet etmelidir, bütün Müslümanlar kardeştir. Veda hutbesinden bazı mesajlar: “Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız; o emanet, Allah’ın kitabı Kur’an’dır. … “Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, Müslümanın kardeşidir, böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinizin herhangi bir hakkına tecavüz, başkasına helâl değildir. Meğerki gönül hoşluğuyla kendisi vermiş olsun. “Ashabım! Kendinize de zulmetmeyiniz; kendinizin de üzerinizde hakkı vardır. … Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir. İslam'da insanlar eşittir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktan yaratıldı. Allah katında en değerliniz, en çok Allah'a sığınanız, emirlerine yapışanınız, günahlardan arınanınız, azabından korunanızdır. Bir Arab'ın, Arap olmayana, bir başkasının Arab'a, bir siyahın bir kızılderiliye, bir kızılderilinin bir siyaha, takvanın dışında bir üstünlük sebebi yoktur. PEYGAMBERİMİZİN VEFATI Peygamberimiz veda haccını tamamladıktan sonra Medine’ye döndü ve bir süre sonra hastalandı. Hastalığı günden güne artıyordu. Ölümüne iki gün kala arkadaşlarını yardımıyla mescide gitti ve minbere çıkarak Müslümanlara şöyle hitap etti: ‘ Ey Müslümanlar! Şayet birinize karşı kötülük yapmışsam onun karşılığını almaya hazırım, kimin bende alacağı varsa işte malım, gelsin alsın.’ Hz Muhammed (sav) 8 Haziran 632 tarihinde 63 yaşında iken vefat etti. Müslümanlar çok büyük üzüntü yaşadılar ve Onun öldüğüne inanmak istemediler. Hz Ebu Bekir onları yatıştırıcı sözler söyleyerek teselli etti. Hz Muhammed (sav) vefat ettiği yerde defnedildi. Medine’de kabrinin bulunduğu yere ‘Ravza-i Mutahhara’ denir. Sevgili Peygamberimizin 23 yıllık peygamberlik hayatının 13 yılı Mekke’de 10 yılı ise Medine’de geçmiştir. O insanlara dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermiştir, öğrettiği ahlak ilkelerini önce kendisi yaşayarak en güzel örnek olmuştur.