T.B.M.M. B : 74 7.5.1992 0:1 Komünist diktatörlük döneminin karanlığından çıkan ülkelerin yöneticileri, günümüzde tek­ rar ortaya çıkan bu geçmiş politikaları ve akımları aşırı ölçülerde izlemeye başladılar. Tabiî, her türlü aşırılıkta olduğu gibi, bunun da sonucunda ıstırap çeken, masum halk oluyor. Ma­ sum insanlar oluyor. Biz, sadece Bosna'daki Müslümanların ve Hırvatların değil, Sırpların da, Sırp ulusunun da bu yanlış politikalar ve bu aşırılıkların kurbanı olduğu düşüncesindeyiz. Ge­ lişmelerin dönülmez bir noktaya ulaştığını gördüğümüz an Bosna - Hersek'i tamdık ve uzun vadeli bir bakış açısıyla bakarsanız, bu kararımız, gerçekte, Sırbistan'ın aleyhine değildir. Nitekim, dünya devletlerinin büyük bir çoğunluğu kısa bir süre sonra bizi takip ettiler; Bosna - Hersek bağımsızlık referandumunu düzenlediğinde, bir gözlemci heyeti, biz gönder­ dik, başkaları gönderdi ve biz, gelişmeleri, yerinde, ilk elden bilgi derleyerek izledik. Nisan ayı ortasında silahlı çatışmalar şiddetlenince, gerek Belgrad'ta gerekse Saraybosna'da ilgili bü­ tün taraflarla yoğun temaslar yapan bir ikinci heyet gönderdik. Heyetimizin derlediği bilgiler­ den çıkan sonuçlar, bu sorunun çözümünün Belgrad'ta olduğunu gösteriyor. Saraybosna'da bugüne kadar yürütülen arabuluculuk çalışmalarının başarı kazanamamasının nedenlerinden herhalde en önemlisi de budur. Bosna - Hersek'in Sırp kökenli yurttaşlarının, Müslümanlar ve hırvatların baskısına baş­ kaldırdığı iddiaları geçerlilik taşımıyor, hiçbir geçerliliği yok; bunu görüyoruz. Bosna - Hersek'te dış müdahale önlenir ve eski federal ordunun baskısına son verilebilirse -çünkü, Sırp milislerin arkasında federal ordunun olduğunu görüyoruz- çoğulcu demokrasi ve hukuk dev­ leti esasları temelinde, süratle, barışçı bir ortam yaratmak mümkündür. Biz, kökeni Sırp, Hır­ vat veya Müslüman olsun, orada barışa gönülden bağlı insanların yaşadığını biliyoruz. Yanlış­ lık insanlarda değil, izlenen politikalarda. Milliyetçilik gibi kutsal bir duyguyu, insanlık dışı aşırılıklarla, bir geçmiş ideolojiyi yaşatmak anlamında tekrar ortaya çıkarmak; işte, bunu ya­ panlarda yanlışlık. Dayanışma yerine düşmanlığı, birlik yerine ayrılığı, insanca işbirliği yerine kaba kuvveti seçenlerde yanlışlık. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, Atatürkçü dış politikasının değişmez çizgisin­ de, böyle durumlarda, daima uluslararası meşruiyeti temel almıştır. Bosna- Hersek'te halen yaşanan insanlık dramından, bütün dünya ve en başta, demokratik ilkelere, insan haklarına en büyük önceliği tanıyan devletler hep birlikte sorumludurlar. Türkiye Cumhuriyeti, bu so­ rumluluğun gereğini, dostlarıyla yakın temas ve işbirliği içinde, yoğun bir diplomatik etkinlik göstererek yerine getirmektedir. Birleşmiş Milletler* Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, İslam Konferansı, UNESCO, Avrupa Konseyi gibi bununla herhangi bir şekilde ilgili bütün uluslararası örgütleri harekete geçirmek için sürekli etkinlik gösteriyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine, Güvenlik Konseyi Başkanına, İslam Konferansı örgütü Genel Sekreterine ayrı ayrı başvurduk. UNESCO ve Avrupa Konseyinden, tarihî eserlerin korunmasını istedik; çünkü, Saraybosna'da tarihî eserler de harap oluyor. Güvenlik Konseyi üyesi devletlerle bura­ da ve New York'ta yoğun danışmalar yaptık ve yapmaktayız. Saldırgana karşı alınacak tedbir­ leri, uluslararası toplumun sorumluluğunda, ortaklaşa tespit etmek durumundayız. Bir hafta önce, 30 Nisanda, Bosna - Hersek'in AGİK'e tam üye olarak kabul edilmesinde en önemli katkıyı yapanlardan birisi de ülkemizdir. Bosna - Hersek Hükümetinin AGİK'e, ül­ kedeki durumu da etraflıca açıklayan cevabî mesajını Helsinki'de Bosna - Hersek adına oku­ yan, yazılı metni bütün delegelere dağıtan, Türk delegasyonu olmuştur. Bosna ile her an tema­ sımız var, gelişmeleri yakından izliyoruz. — 468 —