sonuç ve değerlendirme - Capaddocia History Journal

advertisement
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
ULUSLARARASI ÇEVRE VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI*
Ahsen SAÇLI
Özet
Bu araştırmada ekonomik, toplumsal, politik pek çok konuda başat iki faktör olan çevre ve
teknoloji kavramları ile bunların politik boyutları incelenmiştir. Yeryüzündeki yaşam açısından çok
önemli etkileri olan bu kavramların yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası düzeyde belirleyici özellikleri
bulunmaktadır. Bu araştırmada uluslararası düzeyde çevre ve teknoloji politikaları ile bunların birbirine
olan etkileri konusu ele alınmıştır.
Tarih boyunca teknolojinin ilerlemesi, endüstrileşmenin artması, tarımın sanayileşmesi gibi birçok
gelişme neticesinde çevre sorunlarının dikkat çekici şekilde artması, çevre sorunlarının müsebbibi olarak
teknolojinin gösterilmesine neden olmuştur. Bu konuda çeşitli görüşler bulunmakla birlikte, temelde iki
karşıt görüş öne çıkmaktadır. İlki tüm çevre sorunlarının kaynağını dolaylı ya da dolaysız teknolojik
gelişmelere bağlayan görüştür. Diğeri ise, tüm sorunlardan teknolojinin sorumlu olmadığını, teknolojiden
kaynaklanan problemlerin üstesinden yine teknoloji ile gelinebileceğini savunan görüştür. Teknolojinin
ilerlemesinden kaynaklanan sorunlara çözüm üretme çerçevesinde birçok teknoloji geliştirilmiştir. Ancak
bu teknolojiler sektör bazında ve lokal düzeyde kalmaktadır. Küresel düzeyde ele alınması gereken çevre
sorunlarına küresel düzeyde çözümler üretmek gerekmektedir.
Gelişmiş azgelişmiş ülke ayrımının önemli parametrelerinden biri teknoloji geliştirebilmektir.
Teknoloji geliştirme kapasitesinin ve geliştirilen teknolojiyi kullanabilmenin yanı sıra bunun getirilerinin
toplumsal faydaya dönüştürülebilmesi gelişmiş ülke olabilmenin belirleyici özelliklerindendir. Dolayısıyla
devletlerin gelişme politikaları çerçevesinde sağlam ve uygulanabilir bilim ve teknoloji politikalarının
geliştirilmesi ve bu politikalarda çevresel değerlere özel önem verilmesi gerekmektedir. Bu politikaların
uygulanabilmesi için yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası tüm düzeylerde işbirliği ve dayanışmanın
gerekliliği de çevre ve teknoloji olgularının içeriği gereği zorunlu olmaktadır.
Araştırma, ağırlıklı olarak literatür taramasına dayanmaktadır. Çevre ve teknoloji kavramlarının
etik ve politik boyutu üzerinde durulmakta, özellikle uluslararası boyutuna dikkat çekilmektedir.
Anhtar Kelimeler: Çevre, Teknoloji, Gelişmişlik, Azgelişmişlik, Çevre Politikaları, Teknoloji
Politikaları, Uluslararası Çevre ve Teknoloji Politikaları.
INTERNATIONAL ENVIRONMENT AND TECHNOLOGY POLICIES
Abstract
In this study, the two principal factors, environment and technology and its political scopes,
which dominate some cases such as economic, social, political issues, were examined. On the point of
view of life on earth the effects are very important that the concepts of local, regional, national and
international levels have decisive characteristics. In this research environment and technology policies
at the international level and their mutual interactions have been discussed.
Throughout the history, increased remarkable way the development of environmental problems
as a result of many developments such as technological progress, increasing industrialization, the
*
“Uluslararası Çevre Politikaları Çerçevesinde Çevre-Teknoloji İlişkisi” adlı Doktora Tezinden üretilmiştir.
Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, e-posta:
ahsen1tr@gmail.com

316
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
industrialization of agriculture, as the cause of environmental problems caused by technology is to be
displayed. Although there are various opinions on this issue, are essentially two opposing views stand
out.
The first opinion is direct or indirect source of all environmental problems connected with the
technological developments. The other, technology was not responsible for all issues and technology
can also overcome problems arising from the technology. In the framework of to produce solutions to
the problems caused by the progress of technology, many technologies are developed. However, these
technologies are standing sector-specific and local level. Should be addressed at the global level, to
produce global solutions for environmental problems are necessary.
The important parameter of developed and underdeveloped country distinction is that can
produce the technology. As well as the capacity of technology development and being able to use the
technology, being able to convert to the social benefit these issue, defining characteristic of the
developed country. Within the framework of development policies of governments, development of so
strong and viable science and technology policies and those policies should be given particular
attention to the environmental values. To implement these policies at local, regional, national and
international cooperation and solidarity at all levels, from the requirement to the contents of
environment and technology subjects are compulsory.
This research is mainly based on literature review and ethical and political dimensions of
environment and technology concepts are discussed, attention is drawn particularly to the international
dimension.
Key Words: Environment, Technology, Development, Underdevelopment, Environmental Policies,
Technology Policies, International Environmental and Technology Policies
GİRİŞ
20. yüzyılın son yıllarından itibaren çok boyutlu bir bunalımın ortaya çıktığı ileri sürülmektedir.
Geçmişte teknolojik ilerlemeye olan kesin inanç bu yıllarda tersine dönmüş, insanlık çevresel sorunlar
başta olmak üzere birçok problemle karşı karşıya kalmıştır. Uluslararası sistem, ulusal ve uluslararası
politikalar, küreselleşme, toplumsal sorunlar, çevre sorunları ve teknolojinin ilerlemesinden kaynaklanan
sorunlar bu bunalımın boyutlarından sadece birkaç tanesidir. İnsanlık, tarihinde ilk defa bu boyutta
kitlesel yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır (Capra, 1982, s.13). Çünkü insanın doğayı
dönüştürme isteği ve bunun kapsamı oldukça ileri boyutlara ulaşmıştır. Önceleri doğayla başa çıkabilmek
için geliştirilen aklın egemenliğindeki teknoloji, doğayla birlikte olmayı bırakıp, doğayı sömürmeye ve
onu yok etmeye başlamıştır. Son birkaç yüzyılda gerçekleşen gelişmeler sonucu ekolojik dengenin
sınırlarını zorlayan durum, çevresel felaketlerin kapısını aralamıştır. Sonsuz ilerleme fikri ve buna bağlı
olan teknolojik gelişmelerle, gıda maddelerindeki artış ve sağlık alanındaki gelişmelerin devamında
gerçekleşen hızlı nüfus artışı, insanın kendisine her şeyiyle bağımlı olduğu doğal çevrenin üzerinde çok
büyük baskı oluşturarak, yok olma sürecine doğru hızla ilerlenmesine neden olmaktadır. İnsanın ve
doğanın biyolojik evriminin bittiği, ancak kültürel evriminin devam ettiği ileri sürülmektedir. Fakat
insanın kendisini biyolojik yönden geliştirip, kültürel yönden eksik bırakmasının problemlere neden
olduğu; düşünce sistemini değiştirerek, insanmerkezli dünya görüşünden vazgeçerek, doğayı bütünlüğü
içerisinde benimseyerek anlamaya çalışarak, doğanın efendisi değil onun bir parçası olduğunu kabul
ederek yaşamasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır (Fromm, 1995, ss.145-151). ‘Doğanın
insansılaşması’ sürecinde insanın, doğanın utanç kaynağı olmaktan kurtarılması gerektiği ileri
sürülmektedir (Teber, 2003, s.367).
Ülkeler arasındaki gelişmişlik farkları, çevre sorunlarının algılanmasında farklılıklar yaratmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin yaşadığı çevre sorunları ile azgelişmiş ülkelerin yaşadıkları arasında farklar
görülmektedir. Ancak 21. yüzyılda, bu sorunların sadece küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi gibi
büyük olanları değil, tek bir dünya olduğu olgusundan yola çıkarak tüm çevresel problemler küresel kabul
edilmektedir. İnsanlığın tıpkı Tarım, Bilim ve Endüstri Devrimi gibi bir Çevre Devrimi yaratmadığı
317
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
sürece varlığının tehlikede olduğu ileri sürülmektedir. Üstelik insanlık diğer devrimleri yüzlerce, binlerce
yılda gerçekleştirmesine rağmen çevresel anlamda bir devrim gerçekleştirmesi için sadece birkaç on
yılının olduğu iddia edilmektedir (Hertsgaard, 2001, s.237). Bu çevresel devrimin, siyasi, kültürel, sosyal
anlamda gerçek bir devrim olması gerekmektedir. Bu nedenle, küresel anlamda sorunun tanımlanmasına
ve çözüm üretilmesine çalışılmaktadır.
Modern bilim ve teknoloji insanın doğa üzerinde egemenlik kurmasını ve bunu zamanla
arttırmasını sağlamıştır. 21. yüzyıla gelindiğinde, yaşanan çevresel problemler de doğanın artık insanın
kontrolünden çıktığına işaret etmektedir. Sonsuz ilerleme fikri doğal kaynaklarında sonsuz olduğunu
kabul etmektedir. Fakat ilerleme ve teknolojik gelişme nedeniyle yeryüzündeki tüm yaşamın tehlike
altında olduğu da bir gerçektir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, doğal kaynakların verimli
kullanılabilmesi ve tükenebilecek olan kaynaklara alternatifler üretilmesi konusunda olanaklar sağladığı
da ayrı bir gerçekliktir. Bu ilerlemeler sayesinde fosil yakıtlara alternatif enerji kaynaklarının bulunması,
atık temizleme teknolojileri, tarım teknolojisindeki yeni gelişmelerle besin artışının sağlanması gibi birçok
gelişme olmuştur (Torunoğlu, 2006, s.29). Dolayısıyla teknolojinin yararları da vazgeçilemezdir. Artan
konfor, uzun ve sağlıklı yaşam ve sürekli yeni bilgilerin gelişmesi gibi birçok nedenle insanlığın, basit
yaşam koşullarına geri dönmesi beklenilemez (Moore, 1972, s.12). Bookchin, bu sorunun sadece
teknolojiden kaynaklanmadığını, sorunun çok daha karmaşık olduğunu, teknolojinin suçlanmasının bir
kolaycılık olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre; insanlığa, tarımı ve hayvancılığı, tekstili, tekerleğin
icadını ve daha birçok ilerlemeleri kazandıran teknolojik gelişmelerdir. İnsanlığın ileri gittiği, doğal çevre
açısından yıkıcı etkileri olan teknolojileri kullandığı doğrudur. Sonuçta insanlığın gerek duyduğu şeyin,
doğa ile toplumu dengeli hale getirecek teknolojiyi bulup kullanmak olduğunu vurgulamaktadır
(Bookchin, 1996, s.41).
Özetle, çevre problemlerinin küresel sorunlar olduğu bilinciyle, bilimde ve teknolojide sağlanacak
ilerlemeler ve bu konularda geliştirilecek politikalar insanlığın geleceği açısından önem arz etmektedir.
1. ÇEVRE ve TEKNOLOJİ KAVRAMLARI
1.1. Çevre
Çevre kavramının gündelik yaşama girmesi çok eski tarihlere dayanmamaktadır. Yaklaşık olarak
1960’lı yıllardan bu yana giderek artan bir şekilde tüm yaşamı etkileyen bu kavramın çok çeşitli
tanımlamaları bulunmaktadır. Genel olarak çevre kavramı, doğa ile insan arasındaki ilişkileri ifade
etmektedir.
Kavram olarak çevre, en genel anlamıyla canlıların içinde yaşadığı, hayati bağlarla bağlı oldukları
ve çeşitli şekillerde birbirlerini etkiledikleri ortam olarak tanımlanabilir (Yıldız vd., 2005, s.14). Başka bir
tanıma göre ise çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve
karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam
şeklinde tanımlanmaktadır (Keleş, Hamamcı, 1998, s.25). Çevreyi bir sistem olarak tanımlamak gerekirse,
dünya üzerindeki canlılar ile bunların içinde ve üzerinde yaşadıkları, toprak, hava ve sudan oluşan
yeryüzünün örtüsünü bir araya getiren sistemdir. Diğer bir tanıma göre de, belirli bir zamanda insan
faaliyetleri ile canlı varlıkların üzerinde hemen ya da daha sonra, doğrudan veya dolaylı olarak etki
yaratan biyolojik, kimyasal, fiziksel ve sosyal etkilerin tamamı çevreyi oluşturmaktadır. Sosyal bilimlerde
ise, bir bireyin ya da bir toplumun, biyolojik, toplumsal ve kültürel yaşamını etkileyen dış koşulların
tamamına çevre denilmektedir. Webster’s sözlüğü ise çevreyi, bir organizmanın yaşamını ve gelişmesini
etkileyen tüm dış faktörlerin toplamı olarak tanımlamaktadır (Webster’s Dictionary, 1979, s.59).
Dolayısıyla yapılan tanımlardan da anlaşılacağı gibi, çevre kavramı farklı boyutları olan oldukça geniş bir
kavramdır. Yalnızca doğal çevre anlamında değil, azgelişmişlik, yoksulluk, açlık, aşırı nüfus artışı,
kaynakların tükenmesi gibi birçok konu çevre kavramı kapsamında ele alınmaktadır.
318
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
1.2. Teknoloji
Teknoloji, insanın ihtiyaçlarına uygun yardımcı alet ve araçların yapılması ya da üretilmesi için
gerekli bilgi ve yetenektir. Teknoloji, bilimsel bilginin üretim sürecine aktarılması ve bilgi, organizasyon
ve tekniğin entegrasyonu olarak da tanımlanabilir (Smith, 1994, s.6). Geniş anlamda teknoloji ise, bir
ürünün üretilmesinin ve tüketilmesinin bütün aşamalarını içine alan, araştırma, geliştirme, üretim,
pazarlama, satış ve sonrası ile birlikte tüm hizmetleri kapsayan endüstriyel üretim sürecinin verimli bir
şekilde gerçekleştirilmesi için kullanılan bilgilerin bütünü olarak tanımlanabilir. Ancak teknoloji bu
tanımlamalardan çok daha geniş anlamı olan bir olgudur. Sosyal, politik ve ekonomik süreçlerin içerisinde
önemli bir faktör olarak görülmektedir. Teknolojinin gelişim tarihi, insanlık tarihi ile birlikte başlamış ve
devam etmektedir. Başlangıçta beslenme, barınma, giyinme gibi insan ihtiyaçlarının karşılanması için
geliştirilen teknoloji, Endüstri Devrimiyle birlikte ihtiyaçları aşan bir şekilde hızla gelişmeye devam
etmiştir. 19. yüzyıla kadar teknolojinin bilimden genel anlamda bağımsız ilerlediği görülmektedir. 16.
yüzyılda gerçekleşen Bilim Devriminin yarattığı ortamın teknolojinin ilerlemesine katkısı olmakla
birlikte, 19. yüzyılda modern bilimin ortaya çıkmasıyla gerçek anlamda, bilim ve teknoloji işbirliğinden
söz edilebilmektedir. Bu yüzyıldan sonra bilim ve teknoloji birbirlerini etkileyerek önemli oranda ilerleme
kaydetmişlerdir. Ancak, 20. yüzyılın ortalarından itibaren gelişmeler çok daha hızlı bir şekilde
gerçekleşmektedir. Teknolojinin geniş bir kavram olması, etki alanını da genişletmektedir. Bu çerçevede
teknolojinin yalnızca doğal çevre üzerinde değil çevre kavramının tüm boyutları üzerinde önemli etkileri
olduğu görülmektedir.
2. ÇEVRE VE TEKNOLOJİ İLİŞKİSİ
2.1. Çevre Felsefesi Açısından Teknoloji
İnsan, çevresi ile daima etkileşim içindedir. Bu nedenle insanın, özellikle Endüstri Devriminden
itibaren, ortaya koyduğu üretim ve tüketim tarzı doğanın tüm dengelerini bozmaktadır. Çevre ile teknoloji
arasındaki ilişkinin çevre aleyhinde bozulması Endüstri Devrimi öncesinde de görülmekle birlikte daha
çok lokal düzeyde kalmıştır. Gerçekte doğanın kendi içinde bir dengesi ve düzeni bulunmaktadır. Kendi
döngüsü içerisinde sorunları çözebilmekteyken, insan müdahalesinin doğanın kendini yenileyebilme
kapasitesini aşması nedeniyle çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Endüstri Devriminden itibaren bu sorunlar,
yerelden bölgesel düzeye daha sonra da küresel boyuta taşınmıştır.
Gelişen teknoloji, insanın doğa karşısındaki gücünü arttırarak, insana önemli oranda özgüven
sağlamıştır. Aynı zamanda teknoloji, ilerleme fikri savunucularının da en önemli dayanağı olmuştur.
Çünkü teknolojinin insanın günlük hayatında ve yaşam kalitesinde ortaya koyduğu sonuçlar açık ve kesin
olarak görülmektedir (Basalla, 2004, s.179). Doğaya egemen olma fikri ile birlikte, yenilik, değişim ve
ilerleme kavramları, teknolojik ilerlemeye daha da hız kazandırmıştır. Ancak teknolojinin kendisini
destekleyenlere vaat ettiği refah toplumu ve daha iyi yaşam koşulları önemli oranda gerçekleşmemesine
rağmen, teknoloji yanlıları, teknolojiden kaynaklanan sorunların, yine teknoloji ile çözülebileceğini ileri
sürmektedirler. Ancak Habermas, teknolojideki gelişmelerle birlikte gelen sosyal, kültürel ve ekonomik
sonuçlar ile doğaya egemen olmayı öğrenmeyi insanın kendisinin hazırladığını, fakat teknolojinin
işlevlerinin getirdiği sonuçlara yine teknoloji ile yanıt verilemeyeceğini ileri sürmektedir (Habermas,
2004, s.78).
21. yüzyılda daha önce yaşanmayan ölçüde büyük ve önemli çevre sorunları gözle görülür hale
gelmiştir. Her geçen gün çeşitli bitki ve hayvan türleri yok olmakta; hava, su, toprak gibi en önemli doğal
319
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
kaynaklar hızla kirlenmekte ve tükenmekte; ormanlar, sulak alanlar, göller, nehirler kurumakta ve yok
olmaktadır. Tehlikeli atıklar, nükleer atıklar; radyoaktif elementler de dâhil milyonlarca kimyasal madde;
gündelik yaşamın bir parçası haline gelen radyasyon; ozon tabakasının incelmesi ve sera gazları nedeniyle
gerçekleşen küresel ısınma; bununla beraber hızla artmaya devam eden nüfus. Bu duruma neden ve nasıl
gelindiği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerin ortak noktası genel anlamda; insan
faaliyetleri başta olmak üzere, bilimsel ve teknolojik ilerlemede gelinen nokta ile toplumsal ve siyasal
sorunları öne çıkarmak şeklindedir. Dolayısıyla sorunların, modern düşünce ve yaşam tarzının getirisi
olarak insanın, dünyayı ve doğayı algılama biçiminden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Teknolojinin,
insanın doğa karşısında kendine olan güvenini artırarak, faaliyetleriyle çevreye olan baskısının, etkisinin
ve şiddetinin artmasını sağladığı bir gerçekliktir. Sonuç olarak, bugün insanlığın yaşadığı sorunların
kaynağı olarak, insanın doğayı yalnızca bir nesne olarak algılamasının ve ondan yararlanmak için de
teknolojiyi kullanmasının gösterilmesinin doğru bir tespit olacağı düşünülmektedir (Saçlı, 2009, s.159).
Çevreci bakış açısının özünü, çevresel değerlerin korunması, doğanın ve kaynaklarının korunması
ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi oluşturmaktadır. Çevre konusuyla ilgilenen bilim insanları çevresel
bozulmanın özellikle gelişmiş ülkelerin teknoloji ve endüstrisinden kaynaklandığı tespitini yapmışlardır.
Dünyanın çevresel çöküşünün ve doğal kaynakların tükenmesinin temelinde, gelişmiş ülkelerin tüketime
dayalı ekonomik modellerinin yattığı, azgelişmiş ülkelerin yalnızca yoksul olmaları nedeniyle çevresel
sorunlar için suçlanamayacağı ileri sürülmektedir. Aynı zamanda aşırı nüfus artışının en az bunlar kadar
etkili olduğu da öne sürülen fikirlerdendir (Saçlı, 2009, s.159).
Kirlilik konusunda çevreye insanmerkezli bakış açısından yaklaşanlara göre, yasalarla
katlanılabilir kirlilik düzeyi belirlenerek, kirlilik yaratan endüstriler azgelişmiş ülkelere taşınabilir.
Böylece de toprağın, havanın, suyun kirlenmesi daha dengeli olarak yayılacaktır. Zaten geliştirilen
teknolojilerle bu kirlenmelerin önemli ölçüde önüne geçilebilmektedir. Bu görüşe göre, kaynakların
tükenmesi de söz konusu değildir. Azaldıkça, geliştirilecek teknolojilerin bu soruna da bir çözüm yolu
bulabileceği savunulmaktadır; ilk olarak, kıt olan kaynağın geliştirilen teknoloji ile kullanımının
minimuma indirilmesinin mümkün olabileceği ileri sürülmektedir. Bir başka çözüm yolu, tükenecek olan
kaynağın yerine başka bir maddenin kullanılması, sentetik olanının geliştirilmesi olabilecektir. Bu ve buna
benzer çözümler teknolojinin geliştirilmesine bağlıdır (Des Jardins, 2006, s.34).
Modern insan kendisini, doğanın bir parçası olarak değil de, onu egemenliğine almak zorunda olan
bir dış güç olarak görmektedir. Doğayla savaştan söz eden insan, gücünün sınırsız olduğu hissine
kapılacak kadar başarı elde etmiş olmasına rağmen, henüz gerçek bir zafer kazanamamıştır. Bilim ve
teknolojide gerçekleştirilen gelişmelerle beslenen insan, sınırsız güç sanrısı ile birlikte üretim sorununu da
çözdüğü yanılgısına kapılmıştır. Doğanın sağladığı sermaye, insanın yarattığı sermayeden çok daha fazla
olmasına rağmen, mevcut ekonomik sistem içerisinde sermaye olarak sayılmamaktadır (Schumacher,
2002, s.10). İnsanın doğal dünyayla olan karşılıklı bağımlılığını hesaba katmamanın, ekonomik sistemin
temelinde var olan bir eğilim olduğu ileri sürülmektedir (Schumacher, 2002, s.31). Schumacher’e göre;
modern dünya, teknoloji tarafından şekillendirilerek oluşturulmuştur. Bu dünyanın birçok sorunu
olduğuna göre, dünyayı şekillendiren teknolojiye bakmakta yarar bulunmaktadır. Teknolojinin giderek
daha riskli hale geldiği düşünüldüğünde, ‘insan yüzlü teknoloji’nin geliştirilmesi gerekliliğinin de
düşünülmesi gerekmektedir. Schumacher, insanın da bir parçası olduğu doğanın, kendi dengesi olan bir
sistem olduğunu ileri sürmektedir. Teknolojinin sınır tanımamasından, boyutları ve hızı bakımından
kontrol edilememesinden dolayı, teknolojinin ve uzmanlaşmanın esareti altında olan insan, doğada var
olan dengeyi sağlayamamaktadır. Modern teknolojinin şekil verdiği dünya, Schumacher’e göre üç
bunalım ile karşı karşıya kalmıştır. İlk olarak, insan doğasının yeni teknolojik ve politik sistemi yıkıcı
bularak isyan etmesidir. İkinci olarak, insan yaşamını destekleyen canlı çevre çöküş belirtileri
göstermektedir. Son olarak da, dünyanın yenilenemez kaynaklarının tükenme riskinin artmasıdır. Bunun
sonucu olarak Schumacher, sınırlı bir çevrede sınırsız bir büyümenin mümkün olmayacağına vurgu
yapmaktadır (Schumacher, 2002, s.111).
Bookchin’e göre ise, hiç kimse insan sağlığına ve yaşadığımız gezegene zarar verecek olan
teknolojileri tasarlama ve kullanma hakkına sahip değildir. Artık çevre yıkımlarının yaşandığı bir
dönemde insana ve doğaya zarar veren teknolojiler kullanılmaya devam edilemez. O, insanlığın hatasını
teknolojiye etik bir yaklaşımla bakmamasında görmektedir. Bunun için de ekonomik sistemi
320
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
suçlamaktadır. Çünkü bu sistem insanlığa “büyü ya da öl” şeklinde bir bakış açısı kazandırmıştır
(Bookchin, 1999, s.186). Kısacası, yalnızca ekolojik açıdan değil insanlık açısından da bu sistemden ve
bunun yarattığı teknoloji tasarımı ve kullanımından vazgeçmek zorunluluğu bulunmaktadır.
2.2. Gelişmişlik – Azgelişmişlik, Çevre ve Teknoloji İlişkisi
Devletler gelişmek için teknolojik ilerlemeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çerçevede gelişme ve
ilerleme için özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren teknolojiyi geliştirmek ve ona sahip olmak
devletler açısından önemli bir ayrıcalık olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra teknolojik
ilerlemenin hızı çok fazla artmıştır. Çevre sorunlarının dünya gündeminde yer almaya başlaması da aynı
zamanlara rastlamaktadır. Ayrıca, çevre sorunlarının ilk olarak gelişmiş ülkelerde ortaya çıkması da
tesadüf olarak görülmemektedir. Dolayısıyla teknolojik ilerlemenin, ülkelerin gelişmesini sağlamasının
yanı sıra çevre sorunlarının sebepleri konusunda önemli faktörlerden biri olarak gösterilmesine neden
olmaktadır.
Gelişmişlik ile teknoloji geliştirme arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Teknoloji geliştirmeyi
başarabilmek gelişmiş ülke olabilmenin önemli unsurlarından birisidir. Bu çerçevede çevre sorunlarından
biri olarak kabul edilen azgelişmişliğin de teknoloji geliştirememek ile yakın ilişkisi bulunmaktadır.
Teknoloji geliştirme faaliyetleri genellikle gelişmiş ülkeler ve sermaye yapıları birçok ülkeden daha güçlü
olan çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. Teknoloji geliştirmek, hem bilgi birikimi hem
de sermaye gerektirmektedir. Endüstri Devriminden itibaren ortaya çıkan gelişmeler değerlendirildiğinde,
teknoloji geliştirmenin zenginliği getirdiği, bu zenginliğin de geri dönüşümlü bir şekilde teknolojik
ilerlemeyi sağladığı görülmektedir. Tarihi süreç içerisinde, gelişmiş ülkelerin Endüstri Devrimi ve
devamında ortaya çıktıkları bilinmektedir. Bu süreç 21. yüzyıla kadar yaklaşık olarak aynı devam etmiş,
yalnızca 20. yüzyılın sonlarına doğru bunlara birkaç ülke daha eklenmiştir. Genellikle Tayvan, Güney
Kore gibi Doğu Asya ülkeleri olan bu ülkelere son yıllarda Hindistan, Pakistan ve Çin de eklenmiştir.
Ancak belirtilmelidir ki, gelişmiş ülkeler teknolojiyi geliştirirler ve bunun faydalarını toplumsal alana da
yayarlar. Özetle gelişmiş ülkeler, gerçekleştirdikleri gelişmeleri toplumsal faydaya ve refaha
dönüştürebilen ülkelerdir (Saçlı, 1999, s.324). Gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki gelişme
farklılıklarının açıklanmasında genellikle ekonomik göstergeler dikkate alınmaktadır. Ancak ekonomik
göstergelerin yanı sıra ülkelerin bilim ve teknolojide elde ettikleri bilgi birikiminin de gelişmişlik
konusunda önemli belirleyicilerden olduğu değerlendirilmektedir. Çünkü gelişmiş ülkeler, bilim ve
teknolojide gerçekleştirdikleri ilerlemelerle toplumlarının yaşam standartlarını yükseltmek için dünyanın
bütün kaynaklarını kullanabilecek güce sahip olabilmektedirler (Brown, 1979, s.175). Dolayısıyla
gelişmiş ülkeler uluslararası ortamda; ticaretin, teknolojinin ve sermayenin sahibi olarak ayrıcalıklı
konumdadırlar. Azgelişmiş olan ülkeler ise, ekonomik ve toplumsal gelişmeden payını alamamış,
teknolojileri geri kalmış ülkelerdir (Keleş, Hamamcı, 1998, s.174). Teknolojik açıdan geri kalmış olan
azgelişmiş ülkeler genel olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da gelişmiş ülkelere bağımlı
durumdadırlar. Ayrıca bu ülkelerin teknolojiye ulaşabilmelerinin önünde de önemli engeller
bulunmaktadır.
Gelişmişliğin arka planında ileri bir bilim ve teknoloji kapasitesinin olduğu fikri önemli oranda
kabul görmektedir. Dolayısıyla azgelişmişliğin önüne geçilebilmesinin yolunun da bilim ve teknoloji
kapasitesinin geliştirilmesinden geçtiği öne sürülmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından 1979 yılında
düzenlenen “Gelişme için Bilim ve Teknoloji” Konferansının (UN Conference on Science and
Technology for Development)† temel konusu azgelişmiş ülkelerin gelişme sorunları ve çözümleri
olmuştur. Konferans’ta tüm dünyada barışın ve güvenliğin tesisi için, bütün ülkelerin ulusal
bağımsızlığının ve gelişmesinin sağlanmasının önemli faktörlerinden biri olan bilim ve teknolojide
gerçekleştirilen ilerlemelerin ve kaynakların kullanımının efektif bir şekilde dağılımının sağlanmasının
önemine ve gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Üzerinde önemle durulan konulardan biri de azgelişmiş
ülkelerin bilimsel ve teknolojik kapasitelerinin geliştirilmesinin gerekliliği olmuştur. Ancak Konferansın
†
http://www.un.org/documents/ga/res/34/a34res218.pdf, (29.01.2009).
321
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
üzerinden geçen 30 yıla rağmen üzerinde durulan konularla ilgili olarak çok da ilerleme sağlanamadığı
görülmektedir.
Hâlihazırda azgelişmişlik, önemli çevre sorunlarından biri olması nedeniyle üzerinde en fazla
durulan konulardan biri olmaktadır. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Kuruluş Anlaşmasının 9.
Bölümünde “Uluslararası Ekonomik ve Sosyal İşbirliği” başlığı altında bulunan 55. maddesinde
uluslararası toplumun tüm üyelerinin eşit haklara sahip olduğu, ekonomik ve sosyal alanda
gerçekleştirilen bütün gelişmelerden toplumların yararlanması için gereken refah ve istikrarın
sağlanmasının koşullarını yaratmak adına uluslararası işbirliği yapılmasının gerekliliği vurgulanmaktadır.
Dolayısıyla, çeşitli komisyonlar ve alt birimler oluşturularak ekonomi, bilim ve teknoloji, tarım, çevre,
endüstri gibi alanlarda işbirliği yapılması öngörülmektedir.‡ Birleşmiş Milletler kuruluşlarıyla birlikte
birçok platformda azgelişmişlik sorununa çözüm bulunmaya çalışılmaktadır. Özellikle dünyanın geleceği
açısından, sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasında ve çevrenin korunmasında teknolojinin çok önemli
rolünün olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı
(UNCTAD) azgelişmiş ülkelere teknoloji transferi yapmalarını tavsiye etmekte, bu konuda 23 ülkede
ofisleri aracılığıyla çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Teknoloji transferi konusu ise başlı başına bir sorundur.
Çünkü uluslararası düzeyde sürekli tavsiye edilen teknoloji transferini gerçekleştirmek, TRIPS Anlaşması
nedeniyle önemli oranda zorlaşmıştır. Bu Anlaşmanın getirdiği şartlarda teknolojiyi satın almak, büyük
ölçüde sermaye gerektirmektedir. Borç yükü altında olan azgelişmiş ülkelerin bu teknolojileri elde etme
imkânları bulunmamaktadır. Bu çerçevede, azgelişmiş ülkeler çok uluslu şirketlerin yapacağı doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarına yönelmekte, bu şirketlerin ülkelerinde yatırım yapmaları için başta çevre
standartları olmak üzere birçok konuda fedakârlık yapmaktadırlar.
Sonuç olarak, yerleşik hayata geçerek, merkezi yönetimlerini diğerlerinden önce oluşturan
toplumların, 21. yüzyılın çağdaş dünyasının gelişmiş toplumları olduğu görülmektedir. Merkezi yönetim,
ekonomik olarak daha hızlı gelişmeyi, sağlıklı toplumsal kararlar alabilmeyi, anlaşmazlıkları çözebilmeyi
kolaylaştırmaktadır. Bu durumda teknolojik gelişmenin hızlanmasını, kaynakların daha iyi ve verimli
kullanılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu toplumlar gelişmelerini hızlandırmış, teknolojilerini
geliştirmiş, kendilerinden görece küçük olan toplumları sindirebilmişlerdir (Diamond, 2006, s.387). Başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok kuruluşun çalışmalarında, azgelişmiş ülkelerin sorunlarının
çözülmesi, gelişmelerinin hızlanması ve bu hızlanmanın nasıl olacağı ve sonuçlarının neler getireceği
konusunun dünyanın geleceği açısından çok önemli olduğu değerlendirilmesi yapılmaktadır (Torunoğlu,
2006, s.65). Çevre sorunlarına çözüm bulunması noktasında, üretim, tüketim, teknoloji ve ekonomik
büyüme modelinin, birlikte ve küresel anlamda düşünülmesinin gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla
birlikte, mevcut ekonomik sistemin tüm dünyanın gelişmesini değil azgelişmişliğin gelişmesini sağladığı
öne sürülmektedir (Foster, 2002, s.38).
3. ULUSLARARASI ÇEVRE POLİTİKALARI VE ULUSLARARASI TEKNOLOJİ
POLİTİKALARI İLE BUNLARIN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİSİ
3.1. Uluslararası Çevre Politikaları
Çevre sorunları insanlığın dikkatini çekmeden çok önceleri de vardı. Ancak çoğunlukla lokal
düzeyde kalması nedeniyle ve doğanın kendini yenileyebilme kapasitesini çok aşmamasından dolayı fazla
dikkat çekmemekteydi. Teknolojinin ilerlemesi endüstrileşmenin artması neticesinde özellikle endüstriyel
kirliliğin artması ve insan yaşamını tehdit eder duruma gelmesi dikkatleri çevre konularına yöneltmiştir.
Çevresel sorunlar, insan yaşamının bugününü ve geleceğini tehdit etmeye devam ettiği sürece küresel
sorunlar olmaya devam edecektir. Gelinen noktada hiçbir ülke çevre sorunlarının kendi sınırları içerisinde
kaldığını ve diğer ülkeleri ilgilendirmediğini savunacak durumda değildir. Küresel ısınma, iklim
değişiklikleri, ozon tabakasının incelmesi, kirlenen hava ve su kaynakları, zamanla kaybolan bitki ve
hayvan türleri, çölleşme nedeniyle yitirilen verimli tarım alanları gibi sorunlar doğrudan ya da dolaylı
‡
http://www.un.org/aboutun/charter/chapter9.shtml (12.06.2010).
322
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
olarak tüm dünyayı etkilemektedir (Kaplan, 1999, s.3). Dolayısıyla küresel olan bu sorunlara küresel
çözümler bulmak gerekmektedir.
Çevre kavramı uluslararası düzeyde iki boyutuyla öne çıkmaktadır. İlki, daha çok kirlilik anlamında
hava, su, toprak gibi doğal kaynakların kalitesinin bozulması, bitki ve hayvan türlerinin yok olması gibi
fiziksel boyutudur. Bu konuda uluslararası işbirliğinin gerekliliği üzerinde durulmakta ve bu sorunların
bilim ve teknoloji ile çözülebileceği ileri sürülmektedir. İkincisi ise, bu sorunların ve çözümlerinin
finansal boyutudur. Finansal konular gündeme geldiği anda ekonomik ve politik kaygılar ortaya
çıkmaktadır. Ekonomik ve politik konularda ise uluslararası işbirliği oldukça zorlaşmakta, gelişmiş ve
azgelişmiş ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar gündeme gelmektedir (Keleş, Hamamcı, 1998, s.173).
Çevre sorunlarının gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki ilişkilerle ilgisinin bulunduğu öne
sürülmektedir. Bu çerçevede, uluslararası sistem bağlamında azgelişmiş ülkelerin kaynak sağlayıcı
konumunda bulunmalarından başlayarak eski ve kirletici endüstrilerin azgelişmiş ülkelere transfer
edilmesi gibi pek çok boyutu olan sorunlar kümesinden söz edilmektedir. Sadece kaynakların kıtlığı değil,
kirliliğin de küresel bir sorun olduğu, bir yerdeki hava, su, toprak kirliliğinin ya da ormanların yok
edilmesinin sadece bulunduğu yeri ilgilendiren sorunlar olmadığı kabul edilmiş gerçekliktir (Beck, 1990,
s.84). Azgelişmiş ülkelerin kendi kaynaklarını değerlendirmesi ekonomik ve teknolojik olarak oldukça
güç olduğundan genellikle bu ülkelerin kaynakları gelişmiş ülkeler tarafından değerlendirilmektedir.
Bunun en iyi örneği petrol endüstrisinde görülmektedir. Dolayısıyla gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler
arasında başta ekonomik ve teknolojik bağımlılık olmak üzere pek çok alanda ileri düzeyde bağımlılıktan
söz edilmektedir. İleri teknolojiyi kullanabilmek çevresel değerlerin korunması açısından oldukça önemli
bir konudur. Azgelişmiş ülkelerin ise bu teknolojiyi geliştirmek bir yana kullanmada da başta uzman
işgücü olmak üzere birçok konuda önemli problemleri bulunmaktadır. Bu ve benzeri oldukça geniş
kapsamlı konular, çevre sorunlarına uluslararası ilişkiler çerçevesinde çözüm bulunması noktasında
yaşanan zorlukların temelini oluşturmaktadır (Saçlı, 2009, s.228).
Çevre sorunlarının toplumların gündemine gelmesinden sonra, bu problemlerin küresel sorunlar
olduğu ve konuya küresel anlamda yaklaşılması gerektiği geniş kabul görmüştür. Bu çerçevede
uluslararası işbirliği yapmanın gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu işbirliğinde iki ana ilke rol oynamaktadır;
karşılıklı bağımlılık ve dayanışma. Küresel çevre sorunlarının ve gelişme problemlerinin yarattığı
karşılıklı bağımlılık ve dayanışma uluslararası ilişkilere yeni bir çerçeve çizmiştir. Dünyadaki bütün
ülkelerin birbirlerine, ekonomi, teknolojik gelişme, politika gibi birçok alanda karşılıklı olarak bağımlı
oldukları ve ortaya çıkan veya çıkabilecek olan problemlerde dayanışma halinde hareket etmelerinin
gerekliliği vurgulanmaktadır (Kaplan, 1999, ss.28-29). Dolayısıyla bu çerçevede, uluslararası çevre
politikalarının ortaya çıkması zaman açısından değerlendirildiğinde dört evrede gerçekleştiği
görülmektedir;
1- 1960 yılına kadar çevre koruma çalışmaları, doğa koruma, bitki ve hayvan varlıklarının
korunması, ormanların korunması gibi alanlarda sınırlı çerçevede gerçekleştirilmiştir.
2- 1960–1970 yılları arasında bu çalışmaların düşünsel çerçeveye taşındığı gözlenmektedir.
“Büyümenin Sınırları” gibi raporların ve araştırmaların yoğunlaştığı bir dönemdir.
3- 1970–1980 yılları arası ise, ulusal çevre koruma çalışmalarının ön plana çıktığı yıllardır. 1972
Stockholm Konferansı’ndan sonra birçok ülkede çevre ile ilgili kurumların oluşturulması, ABD gibi
ülkelerde çeşitli çevre koruma yasalarının çıkarılması bu yıllarda olmuştur.
4- 1980’li yıllardan sonra ise, çevre ile ilgili bütün çalışmaların uluslararası düzeyde yoğunlaştığı
görülmektedir (Kaplan, 1999, s.108).
Sonuç olarak çevre sorunları, ekonomik, politik, sosyal, teknolojik, toplumsal gelişmelerle
yakından ilişkilidir. Dolayısıyla, yerel, bölgesel, ulusal, küresel düzeylerde çevre sorunlarının çözümü
anlamında pek çok çalışma yapılmakta, bu konularda çeşitli düzeylerde yetki ve görev paylaşımı
bulunmaktadır. Bunların yanı sıra ulusal ve uluslararası düzeyde sivil toplum örgütlerinin de üstlendiği ve
yürüttüğü görevleri bulunmaktadır. Uluslararası ilişkilerin aktörleri, devletler, uluslararası kuruluşlar, çok
uluslu şirketler, sivil toplum örgütleri olarak belirtilmektedir. Uluslararası çevre politikaları için de aynı
durum geçerlidir (Porter, Brown, 1991, ss.35-68). Çevre kavramının ve sorunlarının kapsamının oldukça
323
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
geniş ve karmaşık olması nedeniyle tüm bu kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümün, dayanışmanın ve
denetimin sağlanması gerekmektedir (Porter, Brown, 1991, s.116).
3.2. Uluslararası Teknoloji Politikaları
İnsan, teknoloji aracılığıyla dünyaya egemen olma iddiasını sürdürdüğü ve teknolojinin gelişimi,
toplumların yaşamı üzerindeki belirleyici etkisini sürdürdüğü müddetçe, teknoloji politik bir konu
olacaktır. Bazı görüşlere göre ise, teknoloji yalnızca makinelerden ibarettir ve ancak toplumların gelişme
hızları üzerinde etkilidir (Saçlı, 2009, s.240). Bununla birlikte teknolojinin, kültürel yapı dahil olmak
üzere tarihsel bir süreçte tüm dünyayı dönüştürmesi ve toplumsal yapı üzerindeki kapsayıcılığı, onun
politikanın konusu içerisinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır (Habermas, 2004, s.40). Bilim insanları
genellikle tarihin gelişim sürecinde teknolojik gelişmeleri nadiren önemli bir etken olarak ele
almaktadırlar. Fakat atom bombasının 1945’de ilk kez New Mexico’da deneme amaçlı olarak
patlatılmasının dünyadaki güç dengelerini değiştirdiği konusunda hemfikirdirler. Bu gelişmeden sonra
dünyanın geleceği konusu teknoloji odaklı olarak tartışılmaya başlanmıştır (Saçlı, 2009, s.241).
Teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan ürünlerin üretim sürecinde bulunan, gelişmelerin etkin bir
şekilde yaygınlaşmasını sağlayan ve bu gelişmelerle sosyo-ekonomik hayatta olumlu ilerlemeler
sağlayabilen toplumlarda teknoloji politikalarının varlığından söz edilebilmektedir. Yalnızca geliştirilen
teknolojileri kullanabilmek aynı anlama gelmemektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, üretilen teknolojileri
sosyo-ekonomik koşullara uyarlayabilme ve yeniden üretebilme kapasitesine sahip olmak bu konudaki en
önemli faktörlerden birisidir (Soyak, 2002, s.101). Özetle teknoloji politikaları, teknoloji geliştirme
kapasitesinin arttırılması sürecini ve yönünü belirlemek ve bu süreci yönetmek için devletlerin kullandığı
araçlar bütünü olarak tanımlanabilir (Kim, 1998, ss.311-324). Teknoloji politikaları, araştırma geliştirme
faaliyetleri, yatırımlar, teknoloji transferi, dış ticaret, istihdam gibi konuları içermesi nedeniyle ekonomi
politikalarıyla, işgücü ve uzman işgücü yetiştirme konusunda eğitim politikalarıyla, toplumsal etkileri
nedeniyle de sosyal politikalarla iç içe değerlendirilebilmektedir (Türkcan, 1981, s.203).
Teknoloji politikaları, toplumların kendilerini ve yaşanılan evreni anlama ve değerlendirme
çabalarının gereği olarak bilgilerin yenilenmesine ve geliştirilmesine yönelik politikalar olarak da
tanımlanabilir. Ayrıca 21. yüzyılda gelinen noktada, çevre, bilim ve teknoloji, sağlık, iletişim gibi pek çok
alanda ortaya çıkan gelişmeleri ulusal politikalarla değerlendirebilmek ve sorunlara ulusal düzeyde çözüm
üretebilmek mümkün olmamaktadır. Hemen tüm konularda uluslararası düzeyde karşılıklı bağımlılığın ve
dayanışmanın gerektiği bu ortamda geliştirilecek politikaların da küresel nitelikte olması gerekmektedir
(Saçlı, 2009, s.246).
Bilim ve teknoloji politikalarında halen izlenen sektör bazlı geliştirme politikalarının özellikle
azgelişmiş ülkelerin gelişme politikalarında beklenilen faydayı sağlamada yetersiz kaldığı görülmektedir.
Bu nedenle bütünleşik bilim ve teknoloji politikaları geliştirmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ancak
devletlerin güvenlik ve savunma politikaları ile ulusal egemenlik gibi konular bu politikaların
geliştirilmesinin ve uygulanmasının önünde engel oluşturmaktadır. Buna ek olarak önemli engellerden biri
de, hükümetlerin uyguladığı gündelik kaygıları içeren politikalardır (Mayer, 2004, s.158).
Bilim ve teknoloji politikalarına bütünleşik olarak küresel anlamda yaklaşmanın gerekliliği gün
geçtikçe artmaktadır. Gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki mevcut olan ve giderek büyüyen
farklılıklar bu politikaların küresel nitelikli oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Bu konuda Birleşmiş
Milletler bünyesinde yer alan kuruluşlar tarafından birçok çalışma yürütülmektedir. Özellikle UNESCO (
United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization ) tarafından yürütülen çalışmalar ile
UNESCO bünyesinde iki yılda bir hazırlanan “Dünya Bilim Raporu” ( World Science Report ) önem arz
etmektedir. UNESCO tarafından, üye ülkelere bilim ve teknoloji geliştirme strateji ve politikalarının
324
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
uygulanması konusunda destek olunması, ülkeler arasında araştırma, eğitim ve bilgi alışverişinin
geliştirilmesi gibi pek çok konuda destek çalışmaları yapılmaktadır (Mayer, 2004, s.164).
3.3. Uluslararası Çevre ve Teknoloji Politikaları Arasındaki İlişki
Çevre konuları yalnızca doğa ve doğal kaynaklaklardan ibaret değildir. Aynı şekilde çevre sorunları
da yalnızca çevrenin kirlenmesi yada doğal kaynakların tükenmesi konlarından ibaret olmayıp, nüfus,
güvenlik, bilim ve teknolojide sağlanan ilerlemeler ve bunların sonuçları ile toplumsal değerlerin
değişimi, toplumsal örgütlenme biçimleri gibi pek çok konu bu alan içinde değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla sorun bu kadar birbirine bağlı ve karmaşık olunca çözüm de karmaşık olmaktadır. Özellikle
azgelişmiş ülkeler bu konularda politika belirlerlerken önemli ikilemler yaşamaktadırlar. “Gelişme ve
ilerleme mi” yoksa “çevre değerlerinin korunması mı” noktasında tercih yapma durumuna gelen bu
ülkeler genellikle “gelişme” için her türlü çabayı gösterme konusunda karar kılmaktadırlar (Keleş,
Hamamcı, 1998, s.286). Bu durumda çevre sorunlarının çözümü konusunda iki tür politika ön plana
çıkmaktadır. Birincisi, çevre dostu teknolojilerin kullanılması ile çevreye zarar vermeyen üretim
ssürçlerinin geliştirilmesi; ikincisi de, çevreye duyarlı politikalar geliştirmek, doğa koruma alanları
oluşturmak gibi korumaya yönelik eylemleri içermektedir (Kaplan, 1999, s.130).
Çevre sorunlarının ortaya çıkması ve gelişimi incelendiğinde, teknolojinin gelişme çizgisiyle
önemli paralellikler görülmektedir. Özellikle ekonomik sistemin etkileri dikkati çekmektedir. Tarımın
makineleşmesi ile birlikte tarımın ticarileşmesi ve ticaretin gelişmesi 15. ve 19. yüzyıllar arasında
olmuştur. 18. yüzyılda gerçekleşen Endüstri Devrimiyle birlikte endüstrileşmenin hız kazanması da 19. ve
20. yüzyıllarda devam etmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana teknolojideki ilerlemeler hem
endüstrileşmeyi hem de tarımın sanayileşmesini çok fazla hızlandırmıştır (Amin, 1997, s.94). Aydınlanma
döneminden sonra Endüstri Devriminden bu yana ekonomik sisteme hakim olan düşünce büyümeye ve
ilerlemeye olan kesin inançtır. Bu çerçevede 20. yüzyılın ortalarından sonra belirgin olarak ortaya çıkan
çevre sorunları nedeniyle sınırsız büyüme isteğinin bu şekilde devam etmesinin insanlık için sürdürülemez
olduğu düşüncesi geniş kabul görmüş durumdadır. Bununla birlikte ekonomik büyüme konusundaki
görüşler ile teknolojik ilerleme konusuna verilen önem halen gündemdeki yerini korumaktadır. Ekonomik
büyüme konusu bütün ekonomik sistemlerin birbirleriyle benzeşmesine neden olmaktadır. 21. yüzyılda
ABD, Çin, Rusya gibi ekonomik sistemleri farklı ülkeler için teknolojik ilerleme ve ekonomik büyümeye
verilen önem açısından fark görülmemektedir (Saçlı, 2009, s.278). Ayrıca teknolojik gelişmelerin devlet
yada çok uluslu şirket eliyle gerçekleştirilmesi de ekonomik büyüme ve teknolojik gelişme açısından fark
yaratmamaktadır (Capra, 1980, s.251).
Çevre sorunlarının çözümünde temelde iki tür politik yaklaşım bulunmaktadır. İlki, önleyici
politikalardır. Özünde sorun ortaya çıkmadan, ortaya çıkacak olumsuzlukları önceden belirleyerek
çevrenin zarar görmesinin önlenmesidir. Bu politikaların yapısal önlemlerle birlikte en önemli uygulama
enstrümanı ise teknolojidir. İkincisi ise, onarımcı politikalardır. Zararı gerçekleştirenin karşılaması
şeklinde bir ceza yada tazminat sistemini içeren politikalardır. Bu politikaların uygulanmasında da
teknolojinin özel bir yeri bulunmaktadır (Keleş, Hamamcı, 1998, s.292).
Çevre sorunlarının ortaya çıkmasından ekonomik sistem ve uygulamaları ile sorumlu tutulan
gelişmiş ülkeler, bu sorunların çözümü çerçevesinde gerekli finans kaynaklarını yaratmak ve teknolojik
gelişmeleri sağlamakla yükümlendirilmekte, böylece “kirleten öder” yaklaşımı ülkeler arasında
genelleştirilmektedir. Ayrıca artan çevre problemlerine alınan önlemlerin yeterli gelmemesi nedeniyle
teknolojik anlamda gerçekleştirilen “Temiz Üretim” yöntemleri ile teknolojide gerçekleştirilen
inovasyondan önemli beklentiler bulunmaktadır (Saçlı, 2009, s.279). Bununla birlikte uluslararası
düzeyde gerçekleştirilen birçok antlaşma çerçevesinde geliştirilen politikalar ve hukuki alt yapı ile bu
sorunların üstesinden gelinmeye çalışılmaktadır.
325
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
SONUÇ
Teknoloji, başta sosyal, ekonomik, politik, teknik ve fen bilimleri olmak üzere birçok alanı
kapsamakta hem bu alanlardan etkilenen hem de etkileyen konumunda bulunmaktadır. 21. yüzyılda
gelinen noktada insanın önüne her gün yeni bir icadın son ürünü sunulmakta ve bunların gündelik yaşam
içerisinde kullanılması istenmektedir. Uydu teknolojisi dünyayı küçültmüş, iletişim teknolojisi sayesinde
kıtalar arasıdaki sınırlar göreceli olarak ortadan kalkmıştır. Bunların yanı sıra nükleer teknolojide,
biyoteknolojide, gen teknolojisinde, robot teknolojisinde çok önemli ilerlemeler gerçekleştirilmektedir.
Hızla gerçekleşen bu gelişmeler insanın çevreye olan baskısının ve etkisinin artmasına yol açmaktadır.
Yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası anlamda ortaya çıkan tüm çevre problemleri açısından
bakıldığında sürdürülebilir gelişmenin sağlanması gerekmektedir. Burada da teknolojiye ve teknolojik
gelişmeye önemli görevler düşmektedir. Azgelişmiş ülkelerin gelişmeleri gerektiği vurgulanmaktadır.
Azgelişmişlik devam ettiği sürece çevre sorunlarının da artmaya devam edeceğinin üzerinde
durulmaktadır. Azgelişmiş ülkeler ise, gelişmeleri için gerekli olan teknolojiyi elde etmeleri konusunda
önemli engellerle karşılaşmaktadırlar. Bu ülkelere gelişmek için ihtiyaç duydukları teknolojiye transfer
yoluyla ulaşmaları önerilmekte, ancak bunun önünde de uluslararası düzenlemeler başta olmak üzere pek
çok engel bulunmaktadır. Aynı zamanda azgelişmiş ülkelerin sahip oldukları mevcut teknolojilerini
inovasyon yoluyla iyileştirilebileceklerinin de üzerinde durulmakta, bunun teknoloji transferinden daha az
maliyetli olacağı öne sürülmektedir. Bu seçenekler azgelişmiş ülkeleri çok uluslu şirketler tarafından
gerçekleştirilecek olan doğrudan sermaye yatırımlarını ülkelerine çekmeye yönlendirmektedir. Bu durum
da ilk etapta çevre ile ilgili yaptırımlardan taviz verilmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, insanların, toplumların, devletlerin yaşamında ve gelişmesinde çok önemli
faktörlerden olan çevre ve teknoloji kavramlarının birbirleriyle sıkı bağları olduğu kabulünden hareketle,
bu konular üzerinde önemle durulması ve geliştirilecek politikalara özel önem verilmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
AMİN Samir, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, çev. Semih Lim, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Kasım 1997, 2. Baskı.
BASALLA George, Teknolojinin Evrimi, çev. Cem Soydemir, TÜBİTAK Popüler Bilim
Kitapları 29, Ankara, 2004, 11. Basım.
BECK Jan Mansvelt, Çevre ve Üçüncü Dünya, çev. Kadir Canatan, Endülüs Yayınları,
İstanbul, 1990, 1. Baskı.
BOOKCHİN Murray, Ekolojik Bir Topluma Doğru, çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı
Yayınları, İstanbul, 1996(1), 1. Basım.
BOOKCHİN Murray, Toplumu Yeniden Kurmak, çev. Kaya Şahin, Metis Yayınları,
İstanbul, 1999, 2. Basım.
BROWN Lester R., Yirmidokuzuncu Gün: Dünya Kaynakları Karşısında İnsan
İhtiyaçları, çev. Kemal Tosun vd., Worldwatch Enstitüsü Yayını, İstanbul, 1979.
CAPRA Fritjof, Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, çev. Mustafa Armağan, İnsan
Yayınları, İstanbul, 1982.
ÇOBAN Aykut, “Çevreciliğin İdeolojik Unsurlarının Eklemlenmesi”, SBF Dergisi, Cilt: 57,
Sayı: 3, Temmuz – Eylül 2002, ss. 3 – 30.
DES JARDİNS Joseph R., Çevre Etiği Çevre Felsefesine Giriş, çev. Ruşen Keleş, İmge
Kitabevi, Ankara, 2006, 1. Basım.
DİAMOND Jared, Çöküş, Medeniyetler Nasıl Yıkılır ya da Ayakta Kalır?, çev. Elif Kıral,
Timaş Yayınları, İstanbul, 2006.
326
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES
VOL.8-APRIL 2017
FOSTER John Bellamy, Savunmasız Gezegen – çevrenin kısa ekonomik tarihi -, çev.
Hasan Ünder, Epos Yayınları, Ankara, 2002, 1. Baskı.
FROMM Erich, Umut Devrimi, çev. Şemsa Yeğin, Payel Yayınları, İstanbul, 1995, 2. Baskı,
ss. 145 – 151.
HABERMAS Jurgen, “İdeoloji” Olarak Teknik ve Bilim, çev. Mustafa Tüzel, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, Şubat 2004, 5. Baskı.
HERTSGAARD Mark, Yeryüzü Gezgini, çev. Emel Anıl, Tema Vakfı Yayınları, İstanbul,
2001, 1. Baskı.
KAPLAN Ayşegül, Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları, Mülkiyeliler Birliği Vakfı
Yayınları No: 19, Ankara, 1999.
KELEŞ Ruşen, Can Hamamcı, Çevrebilim, İmge Kitabevi, Ankara, Ekim 1998, 3. Baskı.
KİM L., “Technology Policies and Strategies for Developing Countries: Lessons from the
Korean Experience”, Technology Analysis and Strategic Management, Vol. 10, Issue.3, September
1998, ss. 311-324.
MAYER Federico, “Bugün ve Yarın, Bilim ve İktidar”, Federico Mayor, Augusto Forti (eds.),
Bilim ve İktidar, çev. Mehmet Küçük, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 48, Ankara, 2004, 11.
Basım.
MOORE Wilbert E., Technology and Social Change, A New York Times Book, Quadrangle
Books, Chicago, 1972.
SAÇLI Ahsen, Uluslararası Çevre Politikaları Çerçevesinde Çevre - Teknoloji İlişkisi,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri
Anabilim Dalı, 2009.
SCHUMACHER E. F., Küçük Güzeldir, çev. Osman Deniztekin, Cep Kitapları, İstanbul,
2002, 4. Baskı.
SMİTH Keith, New Direction in Research and Technology Policy: Identifying Key Issues,
STEP Report Series, Norwey, 1994.
SOYAK Alkan, “Küreselleşme, Teknoloji Politikası, Türkiye:Sınai Mülkiyet Hakları ve ArGe Destekleri Açısından Bir Değerlendirme”, Küreselleşme, İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik
Karşıtlıklar, ed. Alkan Soyak, Om Yayınevi, İstanbul, 2002.
TEBER Serol, Doğanın İnsanlaşması, Say Yayınları, İstanbul, 2003, 1. Baskı.
TORUNOĞLU Ethem, Ötekilerin “Çevre”si, Ütopya Yayınevi, Ankara, Nisan 2006, 1.
Baskı.
YILDIZ Kazım, Şengün Sipahioğlu, Mehmet Yılmaz, Çevre Bilimi, Gündüz Eğitim ve
Yayıncılık, Ankara, 2005, 2. Baskı.
PORTER Gareth, Janet Welsh Brown, Global Environmental Politics, Westview Press Inc.,
San Francisco, 1991.
TÜRKCAN Ergun, Teknolojinin Ekonominin Politiği, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler
Akademisi Yayını, Yayın No: 151, Ankara, 1981.
Webster’s New Collegiate Dictionary, U.S.A., 1979.
http://www.un.org/documents/ga/res/34/a34res218.pdf, (29.01.2009).
http://www.un.org/aboutun/charter/chapter9.shtml (12.06.2010).
327
Download