T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİLİM DALI CELAL NURİ’NİN YAZILARINDA İTTİHAT VE TERAKKİ (ATİ GAZETESİ 30 EKİM 1918 -19 MAYIS 1919) YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN GÜLCAN İYİDOĞAN TEZ DANIŞMANI PROF. DR. SELMA YEL ANKARA-2013 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİLİM DALI CELAL NURİ’NİN YAZILARINDA İTTİHAT VE TERAKKİ (ATİ GAZETESİ 30 EKİM 1918 -19 MAYIS 1919) YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN GÜLCAN İYİDOĞAN TEZ DANIŞMANI PROF. DR. SELMA YEL ANKARA-2013 ÖNSÖZ Yapmış olduğumuz bu çalışmada, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından başlayan bir dönemin şartlarını da göz önünde bulundurarak, Celal Nuri’nin Ati/İleri Gazetesinde kaleme aldığı yazıları çerçevesinde İttihat ve Terakki detaylı şekilde incelenmeye çalışılmıştır. Bu konuda şimdiye kadar yapılan bilimsel çalışmalara bakıldığında Ati/İleri gazetesinin ve Celal Nuri’nin İttihatçılık konusundaki yaklaşımı ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmadığı görülmüştür. Yapılan çalışmalarda daha çok Ati/İleri Gazetesinin Milli Mücadeleye bakışı ve diğer bir takım konularda değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmamıza konu olan Ati/İleri Gazetesi nüshaları detaylı şekilde taranmış ve konumuzla ilgili olan yazılar tespit edilmiştir. Ayrıca bu bilgileri destekleyici mahiyette telif ve tetkik eserlerden de faydalanılmıştır. Çalışmamızın giriş bölümünde Osmanlı dönemindeki basın yayın faaliyetlerinin kısa bir tarihçesinden bahsedilmiştir. Mütareke dönemine kadar olan süreçteki basının değişim ve gelişimi incelenmiştir. Ayrıca dönemsel olarak çıkmış olan gazete ve dergiler hakkında da bilgiler verilmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde ise Celal Nuri’nin hayatı, gazeteciliği, fikir dünyası hakkında bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca bu bölümde Ati/İleri Gazetesinin tanıtımı yapılmış ve gazete hakkında bilgiler verilmiştir. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise Celal Nuri’nin yazmış olduğu makalelerden yola çıkarak dönemle ilgili tespitler yapılmaya çalışılmıştır. Mütareke döneminde yaşanan olaylara Celal Nuri’nin getirmiş olduğu yorumları değerlendirilmiştir. Bu süreç içerisinde kamuoyunda yaşanan gelişmeleri de incelenen makalelere dayanarak nasıl algılandığı hakkında çıkarımlar yapılmaya çalışılmıştır. II Çalışmamızın sonuç bölümünde ise yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde hangi tespitleri yaptığımız değerlendirilmiş ve genel bir hülasası yapılmıştır. Bu çalışmanın ortaya çıkmasında yol gösteren, çalışmamın başından sonuna kadar ilgi, destek ve yönlendirmelerini esirgemeyen danışmanım, hocam Prof. Dr. Selma Yel’e teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca bu çalışmam esnasında beni yalnız bırakmayan aileme de şükranlarımı sunarım. Bu çalışmanın araştırma safhasında yardımı olan bütün Milli Kütüphane, TBMM Arşivi ve Hakkı Tarık Us Kütüphanesi çalışanlarına da teşekkürlerimi sunarım. Gülcan İYİDOĞAN Ankara 2013 III III III İÇİNDEKİLER Sayfa No: ÖNSÖZ I İÇİNDEKİLER II KISALTMALAR V GİRİŞ 1 I.BÖLÜM CELAL NURİ VE ATİ GAZETESİ A. CELAL NURİ 20 1.HAYATI: 20 2. GAZETECİLİĞİ: 27 3. ESERLERİ: 31 4. FİKİR DÜNYASI: 47 B. ATİ / İLERİ GAZETESİ 49 II. BÖLÜM I. DÜNYA SAVAŞININ BİTİŞİ VE MONDROS MÜTAREKESİ SÜRECİNDE YAŞANAN GELİŞMELER A. I. DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ 53 B. İTTİHAT VE TERAKKİ 60 C. MÜTAREKEYE GİDEN YOL 65 D. MONDROS MÜTAREKESİ VE SONRASI 69 IV IV III. BÖLÜM MONDROS MÜTAREKESİNDEN MUSTAFA KEMAL PAŞANIN SAMSUNA ÇIKIŞINA KADAR YAŞANAN GELİŞMELER A. I. TEVFİK PAŞA KABİNESİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN FESHİ 74 B. II. - III. - IV. TEVFİK PAŞA KABİNELERİ 76 C. DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETİ 82 SONUÇ 85 KAYNAKÇA 89 EKLER 97 ÖZET 101 SUMMARY 102 V KISALTMALAR a.g.e. : adı geçen eser a.g.m. : adı geçen makale a.g.t. : adı geçen tez s. : sayfa C. : cilt nr. : numara vd. : ve devamı GİRİŞ Günümüzde kamuoyunu belirlemede ve yönlendirmede oldukça etkili olan basının en etkili aracı ise gazetelerdir. Bu durum gazetelerin ilk ortaya çıktığı anlardan itibaren böyle olmuştur. Gazeteler yayın hayatı boyunca içinde bulunduğu dönemde ülkenin siyasi, kültürel ve sosyal hayatında bir fikrin ya da anlayışın temsilcisi ya da bayraktarı durumunda olmuşlardır. Bu açıdan bakacak olursak basın bir nevi döneminin aynası gibidir diyebiliriz. Döneminin fikir cereyanlarını ve anlayışları ve olaylara bakış ve ele alış biçimlerini basında daha net bir şekilde gözlemleyebiliriz. Basın içerisinde gazeteler kamuoyunun belirlenmesi ve yönlendirilmesinde oldukça etkin bir role sahiptir. Tarihi süreç içerisinde yaşanmış olayları incelerken ve değerlendirirken ilgili döneme ait olan gazeteler önemli kaynaklardan birisidir. Gazetelerde yapılan haberler, kaleme alınan değerlendirme yazıları ve diğer içerikler toplumun olaya bakış ve algısını yansıtır. Burada gazetenin tarihi hakkında kısaca da olsa bilgi vermek yararlı olacaktır. Dünyadaki ilk çıkan gazetenin Mısır’da bulunduğu iddia edilmektedir. Yaklaşık 3400 yıl öncesine ait Nil Nehri kıyılarında bulunan bir tablet dünyanın ilk gazetesi olarak nitelendirilmektedir. Mısırlılar, bu tabletlere önemli olayları yazmışlar ve bu tabletler elden ele dolaşmıştır. 1 Günlük gazetenin ilk ortaya çıkış yeri ise Avrupa’dır. Baskı alanındaki gelişmelerden sonra, artık dergi ve gazete dönemi açılmış oluyordu. Bazı matbaa ve gazetelere bazen yöneticiler tarafından her ne kadar şiddetli tepkide bulunulmuş ise de, XVI. yüzyılda gazetenin ortaya çıkışı ve gelişimi engellenememiştir. Fransa’da 1631 yılında Teophraste Renaudot tarafından La Gazetta adlı gazetenin yayınlanmasıyla birlikte gazetecilik mesleğine ilk adım atılmıştır. Kimi kaynaklara göre de dünyada ilk gazete 1609 yılında Bremen yakınlarındaki Augusburd’da Avis Relation Oder Zeitung adıyla yayınlanmıştır. Hollanda’da 1605’te ticari bültenden doğan Niuewe Tijdingen’i ilk gazete olarak değerlendiren kaynaklar da mevcuttur. Gazeteler önceleri 1 Enver Behnan ŞAPOLYO; Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönüyle Basın, Ankara 1970, s.11. 2 yıllık, altı aylık, haftalık zaman periyotlarında yayınlanırken zaman içerisinde günlük olarak yayınlanmaya başlanmıştır. Günlük gazete ilk olarak İngiltere’de 1702 yılında yayınlanmaya başladı. 2 Matbaanın gecikmesinde dinsel tutuculuk ve yasaklamalar da önemli rol oynar. II. Beyazıt döneminde “baskı işinin ülkeye girmesi” yasaklanır, bu yasağa uymayanların ölümle cezalandırılacakları fermanla duyurulur. I. Selim zamanında özel izinlerle bazı kitaplar basılıp yayımlansa da 1515 yılında yeniden yasaklanır. Katolik mezhebinin Ermeniler arasında yayılmasının istenmesi ve İstanbul’da bulunan matbaalarda basılan İncillerin propaganda amacıyla dağıtılması üzerine matbaacılık faaliyetleri, II. Mustafa tarafından bir kez daha yasaklanır. Bu yasak 1727 tarihine kadar devam eder. III. Ahmed’in ilk Türk matbaasının kuruluşuna dair fermanında, “fıkıh, tefsir, hadis-i şerif ve kelam kitapları” dışındaki kitapların basılmasına izin verilir. 3 Din kitabı basma yasağı 3. Selim dönemine kadar sürer. İlk dini kitap Risale-i Birgivi 1803 yılında basılır. İlk Türk matbaası, İbrahim Müteferrika ve Said Efendi tarafından, Müteferrika’nın Sultan Selim semtindeki evinin alt katında 14–16 Aralık 1727 tarihinde kurulmuştur. iki yıl kadar süren çalışmalar sonunda İbrahim Müteferrika Matbaası’nın ilk kitabı olan Vankulu Lügati 1729 Şubat ayında yayımlanmıştır.4 1729–1741 yılları arasında sadece 17 kitap yayımlanır. 5 İbrahim Müteferrika’nın ölümüyle uzun süre yayımda duraklama olur ve 18. yüzyıl sonuna kadar basılan kitapların sayısı 45’i geçmez. Bunlar dil, sözlük, tarih, coğrafya, sosyal bilimler, askerlik, fen, eğitim, matematik vb. konuları içeren kitaplardır. Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemleri’nde kitap basımı artar. Tanzimat’a kadar yılda ortalama 10 kitap basılırken Tanzimat’tan sonraki ilk 20 yılda bu sayı 40’ın üstüne çıkar. Meşrutiyet Dönemi’nde ise bir yılda 2 A.Rıdvan BÜLBÜL, Haberin Anatomisi ve Temel Yaklaşımlar, Nobel Yayıncılık Dağıtım, Ankara 2001, s. 26. 3 Niyazi BERKES, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 61. 4 Bernard LEWİS, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayını, Ankara 1998, s. 52. 5 BERKES, a.g.e., s.62. 3 yayımlanan ortalama kitap sayısı 300’ü geçer. Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde basılan kitaplarda ele alınan konular arasına tıp, şiir, roman, öykü, tiyatro, din ve sosyal bilimler girer. Türkiye’de ilk gazeteyi Fransız devrimini izleyen yıllarda Fransızlar yayımladılar. İstanbul’da Fransız Elçiliği Basımevinde 1795 yılında basılan “Bulletin des Nouvelles” (Haberler Bülteni) adlı gazetenin yayımlanma amacı, “Fransız devriminin amaçlarını Osmanlı ülkesindeki Fransızlara ve Türklere anlatmaktı.” Fransız elçisine, gazete çıkarma yetkisi ve görevi bizzat Fransız Hükümeti tarafından verilmiştir. İstanbul’da ikinci gazete yine Fransız elçiliği tarafından 1796 yılında “Gazete 8 Française de Constantinople” (İstanbul’un Fransız gazetesi) adıyla yayımlanır. Bu gazeteleri daha sonra İzmir’de yayımlanan, haftalık “Le Spectateur Oriental”(1821), aylık “Le Smyrne” (1824) ve haftalık “Le Courrier de Smyrneen” (1828) gazeteleri izlemiştir.6 Bugünkü Türkiye sınırları içerisinde ilk Türkçe gazete, 11 Kasım 1831’de yayımlanan Takvim-i Vakayi’dir. Ancak Osmanlı ülkesinde yayımlanan ilk Türkçe-Arapça gazete, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından 20 Kasım 1828’de Kahire’de çıkarılan Vakayi-i Mısriye gazetesidir7. Gazetede yer alan haberlerin yarısından fazlası Türkçe, geri kalanı da Arapçadır. Gazete haftalık olarak yayımlanır.8 Devlet yönetiminde yenilik yapılması yolunda büyük çaba harcayan II. Mahmut’un bu yöndeki en önemli etkinliklerinden biri ilk Türkçe gazete Takvim-i Vakayi’nin yayımlanmasıdır. Gazeteyi yayımlamak ve yönetmek üzere Takvimhane Nezareti’ni kuran II. Mahmut, “Bu gazete kutsal şeriata ve devlet düzenine dokunmamak şartıyla benim iktidarıma çok yardımcı olacaktır” dediği gazetenin adını da bizzat kendisi koymuştur: Mukaddeme-i Takvim-i Vakayi. Gazetenin yayımlanmasındaki amaç, iç ve dış olayları halka zamanında duyurabilmektir. Gazeteyi yayımlamak amacıyla Beyazıt 6 M. Nuri İNUĞUR, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yayınları, İstanbul 1992, s. 62. 7 LEWİS, a.g.e. , s. 95. 8 Hıfzı TOPUZ, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003, s. 16. 4 semtinde Takvimhane-i Amire adıyla bir basımevi kurulur. Bu basımevinde 1 Kasım 1831 yılında haftalık olarak yayın hayatına başlayan Takvim-i Vakayi’nin kısa süre sonra Fransızca (Le Moniteur Otoman), Ermenice, Rumca (Ottomanikos Minitor), Arapça (Takvimü’l-Vakayi), Farsça, Bulgarca, Ermeni harfleriyle Türkçe nüshaları yayımlanır. Sade dil kullanımına büyük önem verilen gazetede haberler; iç haberler, dış haberler, askerî işler, bilimler, din adamlarının tayini, ticaret ve fiyatlar olmak üzere altı bölüm hâlinde yazılır. Padişahın politikalarını daha iyi kavramaları için gazetenin memurlar tarafından okunması istenmiştir.9 Ancak gazete düzenli yayımlanma ve güncel haber verme niteliğini hiçbir zaman kazanamaz. Gazetede haber toplamakla görevli iki memur bulunur. Bunlar basın tarihimizin ilk muhabirleri olan Sarim Efendi ve Sait Bey’dir. İlk çeviri ve ilan Takvim-i Vakayi’de yayımlanır. Kırım Savaşı sırasında yaşanan olayları okuyucuya iletmek amacıyla Varaka-i Mahsusa adında özel bir ek yayımlanır. Gazete sık sık baskılarla karşılaşır ve kapatılır. İlk kapatılışı 1892’de bir dizgi hatası nedeniyle olur. 1908 yılına kadar kapalı kalan gazete, 2. Meşrutiyet’in ilanıyla tekrar yayımlanır. 1860 tarihinden sonra tamamen Resmî Gazete niteliğine bürünerek haber sunma özelliğini yitirir. Yaklaşık yüzyıl süreyle yayımlanan gazete, 24 Kasım 1922 tarihinde tamamen kapanır. Ancak, TBMM tarafından 1920 yılında yayımlanan Ceride-i Resmîye gazetesi, Takvim-i Vakayi’nin Resmî Gazete niteliğinin devamıdır. Bu gazete 1922 yılında Resmî Ceride adını alır. 1928’de ise TBMM tarafından Resmî Gazete’ye dönüştürülür. Resmî Gazete, günümüzde düzenli olarak yayımını sürdürmektedir. Bir İngiliz tüccar tarafından, Tanzimat Fermanının ilanından bir yıl sonra, 1840 yılında kurulan Ceride-i Havadis, ülkemizde özel sermaye ile çıkarılan ilk Türkçe gazetedir.10 Gazetenin kurucusu İngiliz gazetesi Morning Herald’in muhabiri olan William Churchill’dir. İlk basıldığı günlerde hiç satılmadığı için ilk üç sayısı bedava dağıtılır. Churchill, hükümete baskı 9 LEWİS, a.g.e. , s. 96. 10 LEWİS, a.g.e. , s. 96. 5 yaparak gazetesine ayda 2 bin 500 kuruş yardım yapılmasını sağlar. Gazete, devlet yardımından sonra yarı resmî gazete niteliğine bürünmüştür. Sultan Abdülmecit’in saltanatının son yıllarına doğru Takvim-i Vekayi ve Ceride-i Havadis’ten başka bir Türkçe gazete yayım hayatına girer. 1860 yılında Agah Efendi ve Şinasi tarafından yayımlanmaya başlanan Tercüman-ı Ahval, özel teşebbüs tarafından ve hazineden yardım almadan yayımlanan ilk müstakil Türk gazetesi olur ki, bu yönüyle Türk basın tarihinde bir dönemin de başlangıcı sayılmaktadır.11 İlk Türkçe gazetenin yayın hayatına girmesinden sonra geçen 30 yıl boyunca, ya devletin resmi gazetesi veya yarı resmi gazeteler yayımlanmış, bu gazetelerde sürekli olarak devleti öven türde yazılara yer verilmiştir. Dolayısıyla Türk basın tarihinin ilk 30 yılında gazetecilik yapılmış olarak görülse de, gerçekte, yayınlanan gazeteler, gazeteciliğin temel işlevi olan devleti, yöneticileri halk adına denetleyip, eleştirme görevini yerine getirmemiştir. Ta ki, Türk basın tarihinin iki büyük ismi Şinasi ve Agah Efendi’nin gazetesi Tercüman-ı Ahval’e kadar. Tercüman-ı Ahval, sütunlarında siyasî makalelere yer vererek fikir gazeteciliğini başlatan ilk Türk gazetesidir. Şinasi, Tercüman-ı Ahval’de daha başlangıç yazısında “… halkın, vatanın yararı için söylemesi de yazması da hakkıdır” diyerek, halktan kimselerin ülkenin menfaati gereği siyasî, iktisadî, ictimaî veya kültürel sahada, toplumun genelini ilgilendiren konularda mevcut sorunları dile getirmesi ve bunlara çözüm önerileri üretmesi, yorum getirmesi ve bu yorumlarını da sözlü veya yazılı olarak kitlelere ulaştırmasının en doğal insanlık hakkı olduğunu ifade etmiştir. Halkın içinden gelen Agah Efendi ve Şinasi Tercüman-ı Ahval’de, halkın, diğer deyişle kamunun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine yönelik yayın yapmayı amaçlamıştır. Tercüman-ı Ahval’in 24. sayısından sonra Agah Efendi’den ayrılarak12 kendi başına gazete çıkarmaya başlayan Şinasi, 15 Haziran 1862’de 11 Erik Jan ZÜRCHER, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev: Yasemin Saner Gönen, İletişim Yayınları, İstanbul 2005, s. 104. 12 Necdet HAYTA, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasvir-i Efkar Gazetesi (1278/18621286/1869), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s. 9. 6 yayımlamaya başladığı Tasvir-i Efkar’da aynı düşünce doğrultusunda harekete devam etmiştir, üstelik kendi gazetesinde daha kararlı bir tutum sergilemiştir. O zamana değin, değil basılı malzemelerde, şifahen bile söylenmesinden çekinilen meşrutiyet ve hürriyet kelimeleri ilk kez Tasvir-i Efkar’da kullanılmıştır.13 Şinasi; Tasvir-i Efkar’da hükümetin dış politikadaki tavrına da eleştiriler getirmiş, bu bağlamda Karadağ sorununa değinmiş, Rusya’nın Kafkaslar ve Lehistan politikasına dikkat çekmiştir. İçtimaî konulara da eğilen Şinasi, İstanbul’un kent olarak sorunları, yoksulların durumu gibi pek çok konuyu kamuoyunun gündemine taşımıştır. Bu türden yayınlarının sonucunda gazeteye ilgi son derece artmıştır ki, gazetenin tirajının bir dönem 24 bine kadar yükseldiği dahi iddia edilmektedir.14 Şinasi’nin gazeteci olduğu kadar aynı zamanda devlet memuru olduğu bir dönemde devleti eleştiren içerikli yazılar kaleme alması ve bunları yayımlaması hükümetin dikkatinden kaçmamıştır. Nitekim, 1863 yılında, devlet işlerini eleştirmesi nedeniyle Meclis-i Maarif'teki görevine son verilmiştir. Ancak gazetecilik görevini bırakmamıştır ve aynı doğrultuda çalışmalarına devam etmiştir. Hükümetin üzerindeki baskısının artması sonucu Haziran 1864’de gazetesini, yazarlarından Namık Kemal'e bırakarak Paris'e gitmek zorunda kalmıştır. Kısa bir süre sonra Namık Kemal de aynı sebepler yüzünden yurtdışına çıkmak durumunda kalınca, gazetenin başyazarlığı Recaizade Mahmut Ekrem’e kalmıştır.15 Türkiye’de Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar ile başlayan gazetecilik anlayışı, Ali Suavi’nin Muhbir isimli gazetesiyle sürdürülmüştür. İlk iki özel Türkçe gazetenin açtığı yolda ilerleyen Muhbir, hükümete yönelik eleştirilerinde çok daha sert bir üslup kullanmıştır çoğu zaman. İmtiyaz 13 BERKES, a.g.e. , s. 263. 14 Orhan KOLOĞLU, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, İletişim Yayınları, İstanbul 1994, s. 33. 15 H. Refik ERTUĞ, Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1970, s. 184. 7 sahibinin Filip Efendi, gazetenin baş yazarının ise Ali Suavi olduğu gazete, 1866 yılında yayınlanmaya başlamış, Tanzimat döneminin en ileri fikir yazılarını yayımlayan gazete olmuştur. İnkılap fikrini savunan ve demokrasiyi öven türdeki yazılarıyla dikkat çekmiştir.16 Hükümetin dış politikadaki yetersizliğine ilişkin olumsuz eleştirilere Ali Suavi gazetesi Muhbir’le katılmıştır. Ali Suavi Muhbir’de Girit meselesi üzerinde çokça durmuştur. Girit konusunda hükümeti kararsız ve güçsüz bir politika izlemekle itham eden Ali Suavi, hükümetin bu çekingen tavırları neticesinde kendini güvende hissetmeyen Müslüman ahalinin Girit’i terk etmekte olduğuna dair haberlere gazetesinde yer vermiştir. Bu durum ona göre, Girit’in yakın zamanda Osmanlı Devleti’nin elinden tamamen çıkacağının bir göstergesidir. Bu türden makalelerin sıkça yer aldığı gazete, hükümetçe birkaç kez kapatılmıştır.17 1864 yılına gelindiğinde, doğrudan basın faaliyetlerini düzenleyen ‘Matbuat Nizamnamesi’ hazırlanmıştır.18 Bu yasayla; basın/gazetecilik faaliyetlerinin, 1857 Matbaa Nizamnamesinin aksine dolaylı değil, doğrudan düzenlenmesi mümkün kılınmıştır. Matbuat Nizamnamesi; gazetecilik faaliyetlerine ciddi anlamda bir kısıtlama getirmiştir. Nizamnamenin Ceza Hükümlerini içeren ikinci bölümünün 15. maddesinde, Padişah veya Osmanlı Hanedanlığı aleyhinde yayın yapan gazetecilerin altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla veya 25 altından 150 altına kadar para cezasına çarptırılacağına hükmolunur. Nizamnamenin 16. maddesinde de, devletin bakanları aleyhinde yayın yapan gazetecilerin bir aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla veya 5 Ayrıca Nizamnamede izinsiz olarak yayımlanan gazetelerin veya iç huzuru ve devlet güvenliğini sarsıcı yayın yaptığı tespit edilen gazetelerin geçici ya da sürekli olarak kapatılacağı belirtilmektedir. 19 16 KOLOĞLU, a.g.e. , s. 35. 17 Cavit Orhan TÜTENGİL, Yeni Osmanlılardan Bu Yana İngiltere’de Türk Gazeteciliği: 18671967, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları , İstanbul 1969, s. 44. 18 Server İSKİT, Türkiye’de Matbuat İdareleri ve Politikaları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1943, s. 197. 19 İSKİT, a.g.e. , s. 237. 8 Sadrazam Ali Paşa, 1867 yılında, kendi adıyla anılan ve 1864 yasasını hiçe sayarak, süreli yayınların derhal idari mercilerce cezalandırılmasını öngören ‘Âli Kararname’yi ilan etmiştir. 20 Bu kararnamede şöyle denilmektedir: “Bir süreden beri bazı gazetelerin, ülkenin genel çıkarlarına tamamen ters düşen bir tutum içerisinde oldukları görülmüştür. Bu gazeteler, düşmanların silahı haline dönüşmüş, yalan haberler ve yıkıcı fikir yayma yoluna başvurmuşlardır… Bu nedenle hükümet, düzen ve huzuru koruma amacıyla ‘Matbuat Nizamnamesinin dışında belirtilenlerin dışında bazı idari baskı tedbirlerine başvurmayı uygun görmüştür. Bu karar geçici olup, alınmasını zorunlu kılan sebepler ortadan kalkınca yürürlükten kaldırılacaktır”.21 Âli Kararname’nin neşri, basın hürriyetine büyük bir sınırlama getirmiştir. Pek çok gazete kapanmış veya tatil edilmiştir. Aynı zamanda devlet memuru olan pek çok gazeteci, Sadrazam Ali Paşa’nın emriyle İstanbul’dan uzak bölgelere tayin edilerek gazetecilik yapmaları engellenmek istenmiştir. Ali Suavi Kastamonu’ya, Ziya Bey Kıbrıs mutasarrıflığına, Namık Kemal vali yardımcısı olarak Erzurum’a tayin edilmiştir.22 Ancak, bu isimler yeni görev mahallerine gitmek yerine, Paris’e gitmeyi tercih etmişlerdir.23 Bunun üzerine çok sayıda gazeteci fikirlerini özgürce ifade edebilmek düşüncesiyle yurtdışına çıkmış ve basın faaliyetlerine buradan devam etmiştir. Namık Kemal, Agah Efendi, Ziya Bey, Ali Suavi gibi en ilerici gazeteciler ile Çevirmenler Bürosu memurlarından Kayazade Reşat Bey, Menapirzade Nuri Bey ve Paris’teki Türk Büyükelçiliği görevlilerinden Kanipaşazade Rıfat Bey gibi isimler, saraya karşı bir süredir mücadele vermekte olan eski Mısır Valisi Mustafa Fazıl Paşa tarafından Paris’te 20 İSKİT, a.g.e. , s. 24-25. 21 A. D. JELTYAKOV, Türkiye’nin Sosyo-Politik ve Kültürel Hayatında Basın: 1729-1908 Yılları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü Yayını., İstanbul 1979, s. 63. 22 23 JELTYAKOV, a.g.e. , s 63. LEWİS, a.g.e. , s. 139. 9 karşılanır.24 Mustafa Fazıl Paşa, kendilerini ‘Yeni Osmanlılar’ olarak adlandıran, İstanbul’dayken yayınlamış oldukları gazeteler vasıtasıyla meşrutiyet ve hürriyet fikirlerini kamuoyu önünde sıklıkla dile getiren ve yine kamuoyu önünde hükümet politikasına yönelik eleştirilerde bulunmaktan çekinmeyen bu aydınlardan, bu potansiyel güçten, saraya karşı giriştiği mücadelesinde faydalanmayı amaçlar.25 Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin bu fikirlerini geniş kitlelere ulaştırmalarına devam edebilmeleri için onlara ödenek sağlar. Bu sayede, İstanbul’da yarım kalan basın faaliyetlerine devam edilebilecektir. Ancak, bu basın faaliyetleri hesaplandığı şekilde Paris’te gerçekleşmez. Osmanlı Devleti’yle arasının bozulmasından çekinen Fransız hükümeti, Osmanlı Devleti’ni kızdıracak türden yayınlara kendi ülkesinde izin vermeyeceğini açıklar, bunun üzerine Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyeleri Londra’ya geçerek 26, Ali Suavi’nin İstanbul’dayken yayınladığı ve 9 Mart 1867 tarihli nüshasında “Hürriyet” başlığıyla yer alan bir yazısında; Osmanlı devlet adamlarının bir danışma meclisi karşısında sorumlu tutulduğu taktirde ülkenin pek çok ‘hastalığının’ iyileştirilebileceğine değinildiği yazısından ötürü kapatılan gazetesini27 burada yeniden yayımlamaya başlarlar. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin yayın organı olarak 31 Ağustos 1867’de yayımlanmaya başlanan Muhbir, yurtdışında yayınlanan ilk Türk gazetesi olma özelliğini taşımaktadır. Muhbir, her ne kadar Yeni Osmanlılar grubunun bir yayın organı olarak görülse de gerçekte, büyük oranda Ali Suavi’nin kontrolünde hazırlanmıştır. Gazete, Londra’daki yayınlarında İstanbul’dakinden çok daha sert bir üslupla hükümeti eleştirir. Eğitim politikasına yönelik eleştirileri özellikle dikkat çekicidir. 24 JELTYAKOV, a.g.e. , s. 65. 25 LEWİS, a.g.e. , s. 152. 26 TÜTENGİL, a.g.e. , s. 23-24. 27 KOLOĞLU, a.g.e. , s. 35. 10 10 Ali Suavi’ye göre; Osmanlı Devleti’nde eğitim sistemi son derece başarısızdır, ancak bu kasten yapılmaktadır. Çünkü halk cahil bırakılmak istenmektedir. Böylece eğitimsiz olan halk, kendisi için iyi ve doğru olanı ayırt edemeyecektir ki, sessiz kalan halk, Fransa’daki gibi bir kitlesel eylemde bulunamayacak, yani Saltanatı devirmeye yönelik bir harekete başvuramayacaktır.28 Bu gibi ağır eleştirilerin yanı sıra halk tarafından seçilmiş üyelerden oluşan bir meclisin gerekliliğinden de sıkça bahseder Ali Suavi. Hatta, “Ey adalet isteyenler! Sümüklüböcek gibi başınızı saklayarak gezmek isterseniz hiçbir vakitte zalimler size baş çıkarttırmayacaktır…” 29 şeklindeki seslenişlerle kamuoyunu bu yolda harekete davet eden türde yayınlar dahi yapar gazetesinde. Ali Suavi ile Yeni Osmanlılara mensup bir kısım aydın arasında yaşanan bazı görüş ayrılıkları sebebiyle Namık Kemal ve Ziya Bey, bir süre sonra Hürriyet adıyla başka bir gazetenin neşrine başlarlar. 29 Haziran 1868’de Londra’da yayına başlayan bu gazete de kendini ‘Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin sözcüsü olarak beyan eder. Gazete; bu cemiyetin, Osmanlı Devleti’ni eski şanına geri taşımayı hedefleyen bir amaç güttüğüne dikkat çeker ve Osmanlı hükümetinin yönetimdeki başarısızlığından artık halkın genelinin memnuniyetsizlik duyduğunu ifade eder.30 Yurtdışında faaliyet göstermekte olan bu yayınlar, İstanbul’daki İngiliz posta şubeleri ve ayrıca Türkiye’de şubeleri olan diğer Batı Avrupa ülkeleri vasıtasıyla İstanbul’a sokulmakta olup, özellikle Muhbir halktan büyük ilgi görmektedir.31 İstanbul’da yayımlanmakta olan gazetelerin satış fiyatı 1 kuruşken, Muhbir ve Hürriyet’in fiyatı posta masrafları üzerine eklenince 100 kuruşu bulmaktadır, buna rağmen binlerce baskı yapan Muhbir, kısa zamanda tükenmektedir. Hatta, İstanbul’da sureti çıkarılan gazetenin taşraya 28 TÜTENGİL, a.g.e. , s. 39. 29 TÜTENGİL, a.g.e. , s. 39. 30 TÜTENGİL, a.g.e. , s. 53-54. 31 LEWİS, a.g.e. , s. 148. 11 11 dahi ulaştırıldığı bilinmektedir. Bu durum Osmanlı Devleti yöneticilerinin canını oldukça sıkmaktadır. Hükümet yetkilileri “zararlı ve tehlikeli sözler” içerdiği gerekçesiyle özellikle Muhbir’in Türkiye’ye girişine yasak Bu durum İngiliz hükümeti vasıtasıyla Muhbir’e ulaştırıldıysa da, Muhbir’in Türkiye’ye girişi engellenememiştir.32 vasıtasıyla Muhbir’e koymuşlardır. ulaştırıldıysa da, Bu durum Muhbir’in İngiliz hükümeti Türkiye’ye girişi engellenememiştir.33 Yayımını İstanbul’da sürdüren pek çok gazete, hükümete yönelik eleştirel yayınlarından ötürü zaman zaman geçici süre için veya tamamen kapatılmış, kapatılan gazeteler farklı isimler altında yayınlarını sürdürmek durumunda kalmıştır. Bazı gazeteler, örneğin Tasvir-i Efkar; Tefsir-i Efkar, Tevhid-i Efkar, İntihab-ı Efkar gibi isimlerle de yayınlanmıştır. Sıklıkla kapatılan gazetelerden bir diğeri olan Ayine-i Vatan; Vatan, Ruzname-i Ayine-i Vatan, İstanbul isimleri altında da neşrolmuştur. Terakki gazetesi kapatılınca Terakkiyi Muhadderat adı altında yeniden çıkmış, yine Hadika gazetesi de kapatıldıktan sonra Sirac adıyla yayımını sürdürmek durumunda kalmıştır. Namık Kemal’in İstanbul’a dönüşünde yayımladığı İbret gazetesi yayına başladıktan yalnızca 27 gün sonra dört ay süreyle kapatılırken, Basiret Gazetesinin sahibi ve baş yazarı Ali Bey, gazetesinde yayınladığı bir haberden dolayı dokuz gün boyunca Zaptiye Nazırlığınca göz altında tutulup, sorguya çekilmiştir.34 Ancak, hükümetin tepkisi yalnızca fikir gazetelerine yönelik olmamıştır. Mizah gazeteleri de bu baskıdan ve sıkı takipten payını almıştır. Letaif-i Asar ve sonrasında Diyojen’le, 1869 yılında yayımlanmaya başlanan mizah gazetelerinin sayısı kısa sürede çoğalmıştır. Diyojen’in yanı sıra Geveze, Meddah, Çaylak, Latife, Kamer gibi mizah gazeteleri birbiri ardına yayın hayatına girmiştir. 32 33 34 JELTYAKOV, a.g.e. , s. 73. JELTYAKOV, a.g.e. , s. 73. Alpay KABACALI, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, Gazeteciler Cemiyeti Yayını, İstanbul 1990, s. 35-36. 12 12 Türkiye’de ilk Türkçe dergi Mehmet Tahir tarafından Mecmua-i Fünun adıyla yayımlanmıştır. Temmuz 1862’de yayımlanmaya başlanan dergi; aynı zamanda devlet memuru olup, Tercüme Odası baş mütercimliği görevini yapan Mehmet Tahir Münir Paşa tarafından derginin yayımlanmaya başlamasından kısa bir süre önce kurulan Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin yayın organı olarak faaliyette bulunmuştur. Dergi aynı zamanda Osmanlı döneminde Türkçe çıkmış ilk bilim dergisidir. Derginin amacı bilimsel kuram, kavram ve gelişmeleri halkın anlayabileceği bir dille aktarıp yaygın biçimde öğrenilmesini sağlamak olmuştur.35 Gerçi Mecmua-i Fünun’dan önce, yalnızca tebliğler, tamimler ve emirleri içeren resmî bir yayın organı niteliğinde Mecmua-i Askeriye isimli bir yayın ve ayrıca, Vakayii Tıbbiye isimli bir diğer yayın bulunmaktadır. Ancak, 1850 yılında yayımlanmaya başlanan bu yayınların; gerek içerik açısından, gerekse ebatları dolayısıyla şekil itibariyle dergi olarak adlandırılması güçtür.36. Bu yüzden Mecmua-i Fünun Türk basın tarihinde ilk Türkçe dergi olarak yerini almıştır. Devlet memuru olmayıp, sade vatandaş olan ve geçimini yalnızca gazetecilikten temin eden Mustafa Refik Bey tarafından İstanbul’da ayda bir olarak yayımlanan Mir’at, Türkiye’nin ilk resimli dergisi olmuştur. 1862 yılında yayımlanmaya başlanan ve yalnızca üç sayı çıkabilen Mir’at’ın diğer bir özelliği, tek mesleği gazetecilik olan bir kimse tarafından yayımlanmış olmasıdır ki, Osmanlı Devleti’nde o döneme kadar Türkçe olarak çıkan tüm gazetelerde, gazeteyi çıkaranların hepsi devlet memurudur ve gerçekte geçimlerini bu işten temin etmektedirler. Bu kimseler, gazeteciliği ayrı bir meslek olarak değil, ikinci bir iş olarak yapmaktadırlar37. 35 ERTUĞ, a.g.e. , s. 187-188. 36 ERTUĞ, a.g.e. , s. 186-96. 37 ERTUĞ, a.g.e. , s. 188. 13 13 Hasan Fehmi Paşa tarafından 1865 yılında İstanbul’da yayımına başlanan Takvim-i Ticaret dergisi, tamamen ekonomik ve ticari konuları ele alan ilk Türkçe ekonomi dergisi olmuştur.38 Sıtkı Efendi tarafından İstanbul Asmaaltı’ndaki matbaasında, 28 Temmuz 1863 tarihinde yayımlanmaya başlanan Mümeyyiz gazetesi, haftada bir kez “Çocuklara Mahsus Mümeyyiz” ismiyle bir çocuk gazetesini ek olarak vermiştir ki, ek olarak verilen bu gazete, ilk Türkçe çocuk gazetesi olmuştur.39 Eğribozlu Mehmet Arif Bey tarafından 1866 yılında İstanbul’da yayımına başlanan Ayine-i Vatan, Türk basın tarihinin ilk resimli Türkçe gazetesi olma özelliğini taşımakta olup, Ruzname-i Ayine-i Vatan, Vatan ve sonrasında İstanbul olarak yayına devam etmiştir.40 1868’de yine Filip Efendi ile Raşit Efendi tarafından çıkarılan Terakki gazetesi, siyasi yazılarının yanı sıra çıkardığı eklerle de dikkat çekmiştir. Tanzimat döneminin önemli fikir gazetelerinden biri olan ve Türk basın hayatına birçok yeniliği beraberinde getiren bu gazetenin haftada bir kez kadınlara özel olarak çıkardığı, Kadınlara Mahsus Gazete adı altında çıkan ek gazete, Türkiye’de yayımlanan ilk Türkçe kadın gazetesi olmuştur.41 Bu gazete, bir yıl sonra 1869’da Kevheb-i Şarki adıyla yayımlanmaya başlamıştır.42 Terakki gazetesi, yine haftada bir kez Letaif-i Asar adında bir mizah eki yayımlamıştır ki, bu da, Türkiye’de yayımlanan ilk Türkçe mizah gazetesi olma özelliğini taşımaktadır. Teodor Kasap Efendi tarafından 1869’da yayımına başlanan Diyojen, Türk basın tarihindeki ilk müstakil mizah gazetesi olmuştur. Haftalık olarak çıkan ve Namık Kemal’in de yazılarının ve şiirlerinin yayınlandığı Diyojen, işi 38 ERTUĞ, a.g.e. , s. 209. 39 S. Nüzhet GERÇEK, Türk Gazeteciliği, İstanbul Matbuat Cemiyeti Yayını, İstanbul 1931, s. 54. 40 ERTUĞ, a.g.e. , s. 211-212. 41 GERÇEK, a.g.e. , s. 48-49. 42 TOPUZ, a.g.e. , s. 249. 14 14 şakaya dökerek hükümeti tenkit eden ve zamanında çok başarılı olmuş bir gazetedir.43 Tanzimat döneminde Türk gazete okuyucularının yeni tanıştığı bir başka tür de kültür sanat gazeteciliği alanında olmuştur. Agop Baronyan Efendi tarafından İstanbul’da yayımlanan Tiyatro Gazetesi, ilk Türkçe tiyatro gazetesi olmuştur. 1874 yılında yayımına başlanan gazetede; 1870’lerin başında yeni yeni faaliyet göstermeye başlayan, hareketlenen Türk tiyatrosuna ilişkin haberlere, gelişmelere yer verilmiştir. 44 II. Abdülhamit döneminde Türkiye basınındaki en tanınmış yazar Ahmet Mithat Efendi’dir.45 Kendisine “yazı makinesi” dedirtecek kadar çok yapıt ortaya koyar. Halka yönelen, halkın anlayabileceği basit bir dilde yazı yazma çığırını açarak halk tipi gazeteciliğin kurucusu olur. Ahmet Mithat Efendi, 8 Temmuz 1878’de yayımlamaya başladığı dört sayfalık Tercüman-ı Hakikat gazetesinin en az yarısını batı basınından yaptığı çevirilerle kendi yazı ve romanlarıyla doldurur. Bu yazılarla halkın kültür düzeyini yükseltmeyi amaçlayan Mithat Efendi, gazetesinin bir “okul” niteliği taşımasını öngörüyordu. Sabah gazetesi 1876 yılında yayımlanmıştır. Gazetenin sahibi Papadopulos adında bir Rum, başyazarı ise Şemseddin Sami’dir. Gazete, 1882’de Mihran Efendi tarafından satın alınarak yeni bir yayın dönemine başlar. Sabah gazetesinin en büyük rakibi İkdam gazetesidir. Sonradan Sabah gazetesinde çalışan gazeteciler arasında şu isimler yer alır: Hüseyin Cahit Yalçın, Adnan Adıvar, Ahmet Emin Yalman, Ahmet Rasim. Ahmet Cevdet tarafından 5 Temmuz 1894’te yayımlanan İkdam gazetesi, dönemin en önemli yayın organlarındandır. Ahmet Cevdet, İkdam’ı, “Siyasi Türk gazetesi” olarak niteleyerek Türkçülük akımına öncülük etmiştir. Tirajı 40 binlere ulaşan İkdam, Türkiye’ye ilk rotatifi getiren gazetedir. 43 M. Süleyman ÇAPANOĞLU, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1970, s. 8. 44 ERTUĞ, a.g.e. , s. 226. 45 LEWİS, a.g.e. , s. 187. 15 15 Bu dönemde dergiler gazetelere göre daha çok önem kazanmıştır. En önemli dergi 1891 yılında yayımlanan Servet-i Fünun dergisidir.46 Dergi, Edebiyat-ı Cedide ile Fecr-i Ati akımını hazırlayanlara yuva olur. Derginin kadrosunda, Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Halit Ziya, Süleyman Nazif gibi ünlü yazarlar yer alır. İstibdat Dönemi’nde iz bırakan Jön Türk gazeteleri arasında önemlileri şunlardır: Meşveret (Danışma):47 1895 yılında Ahmet Rıza Bey tarafından Paris’te çıkarılır. Türkçe ve Fransızca olarak yayımlanır. Türkiye’deki baskı yönetimini anlatan haberlere ve inceleme yazılarına yer verilir. Osmanlı hükümetinin gazetenin kapatılması için Fransız hükümetine başvurması üzerine Ahmet Rıza Bey, Meşveret’i önce İsviçre’ye sonra da Belçika’ya taşır. Ezan: Tunalı Hilmi, Ezan’ı 1896’da Cenevre’de çıkarır. Mizan (Terazi): Mizancı Murat Bey’in 1897’de kurduğu bu gazete önce Kahire’de, sonra Cenevre’de yayımlanır.48 Osmanlı: Mizan’ın kapatılması üzerine İttihatçılardan İshak Sukuti ile Abdullah Cevdet, 1 Aralık 1897’de Cenevre’de Türkçe ve Fransızca yeni bir gazete yayımlarlar. Osmanlı gazetesi, 1 Haziran 1900’e kadar Cenevre’de çıktıktan sonra İngiltere’de yayımına devam eder. Osmanlı gazetesi 120. sayısından sonra Kahire’de yayımlanır. 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edilerek49 1876 Anayasası’na göre seçimlerin yapılacağı duyurulur. Aynı gün Sirkeci Garı’nın karşısındaki bir lokantanın bahçesinde toplanarak, sansür memurlarını o gece gazetelere sokmama ve sabaha kadar görev başında kalma kararı alan gazeteciler, “Osmanlı Matbuat Cemiyeti” derneğinin temellerini de bu toplantıda atarlar. Sansür memurları kapıdan çevrilir. 25 Temmuz 1908 sabahı gazeteler 46 LEWİS, a.g.e. , s. 189. 47 LEWİS, a.g.e. , s. 199. 48 LEWİS, a.g.e. , s. 191. 49 ZÜRCHER, a.g.e. , s. 139. 16 16 yıllardan sonra ilk kez sansürsüz çıkar. Sansürün kaldırıldığı 24 Temmuz günü Cumhuriyet’in ilanından sonra “Basın Bayramı” kabul edilir. O günlerde İstanbul’da toplam dört gazete yayımlanmaktadır: İkdam, Sabah, Tercüman ve Saadet. 10 paraya satılan İkdam, 25 Temmuz günü ‘karaborsa”ya düşer ve yarım liraya satılır. Türk basınında yeni bir dönem başlar. İlk iki ay içinde 200’ün üstünde gazete yayımlanır. Gazete tirajları 2.000’den 5.000’e yükselir. Bu gazete furyası içinde en önemlileri şunlardır: Tanin, Mizan, Serbesti, Şurâ-yı Ümmet, Volkan, Tercüman. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra ülkede siyasal gruplaşmalar başlar, bu durum basına da yansır. Basın aracılığıyla şiddetli mücadele veren gruplar ortaya çıkar. İttihat ve Terakki Cemiyeti, parti hâlinde örgütlenir. Tanîn ve Şura-yı Ümmet gazeteleri bu partinin yayın organı olur. Abdülhamit döneminde sürgüne gönderilen aydınlar ve gazeteciler tarafından kurulan Fedâkâran-ı Millet adlı örgüt, yayın organı olan Hukûk-u Umûmiye ve Serbesti gazeteleriyle İttihat ve Terakki Partisi’ne şiddetli eleştiriler yöneltir. Yönetimde ademi merkeziyetçiliği ve ekonomide liberal ilkelere dayanan bir federasyon düşüncesini savunan Prens Sabahattin taraftarları Ahrar Partisi’ni kurarlar. Bu partinin yayın organı Osmanlı gazetesidir. İttihad-ı Muhammedi Derneği ve yayın organı Volkan gazetesi ile Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye Derneği’nce yayımlanan Beyân-ül Hak gazetesi, İslami görüşleri savunur. Bu gazete Otuz Bir Mart Vakasının çıkışında etkili olmuştur.50 Böylesine karışık ve zıt fikirlerin oluştuğu ortamda 13 Nisan 1909 günü “31 Mart Vak’ası” olarak anılan olay meydana gelir. Volkan gazetesinin yaptığı şeriat yanlısı yayınların etkisiyle gelişen olaylarda, bazı askeri birliklerin de katılmasıyla Sultanahmet Meydanı’nda büyük gösteriler yapılır. 51 Daha sonra kontrol edilemeyen grup, Şurâ-yı Ümmet ve Tanîn gazetelerinin merkezlerini basarak yağmalar. Nâzırlar, subaylar sokaklarda öldürülür, olaylar kontrol edilemez boyutlara ulaşır. 50 LEWİS, a.g.e. , s. 214. 51 Sina AKŞİN, Türkiye Tarihi, C. 4, Cem Yayınevi, İstanbul 2000, s. 70. 17 17 II. Abdülhamit, sadrazamı değiştirerek yeni bir hükümet kurmak zorunda kalır. Mahmut Şevket Paşa kumandasında Selanik’ten gelen Hareket Ordusu tarafından ayaklanma bastırılır, ülkede sıkıyönetim ilan edilir. Olayın sorumluları yakalanır. Derviş Vahdeti ve suç ortakları idam edilir. II. Abdülhamit, bu olayın ardından 28 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilerek Selanik’e sürgüne gönderilir.52 Yerine V. Mehmet Reşat, padişah ilan edilir. Basın Kanunu’nun yürürlüğe girmesine rağmen, askeri yönetimin kurduğu sansür 1912 yılında kaldırılır. Ancak 1913 yılında İttihat ve Terakki taraftarı subaylarca yapılan ve tarihimizde “Bâb-ı Âli baskını” olarak nitelendirilen hükümet darbesinden sonra basına yeniden sansür konur. 53 İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde dört gazeteci öldürülür, katilleri yakalanamaz ve ağır Basın tarihimizde öldürülen ilk gazeteci, Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi’dir. Yazılarında İttihatçıları sürekli eleştiren Hasan Fehmi, 5 Nisan kurşunlanarak öldürülür.54 1909’da Fehmi’nin Galata Köprüsü’nden öldürülmesi üzerine geçerken İstanbul Üniversitesi öğrencileri büyük bir gösteri düzenleyerek Sadrazam’la görüşme talebinde bulunurlar bir baskı havası yaratılır. Öldürülen ikinci gazeteci henüz 26 yaşında olan Ahmet Samim’dir. Ahrar Partisi’nin yayın organı Osmanlı gazetesindeki yazılarından sonra Sadâ-yı Millet’in başyazarlığını yapan Ahmet Samim, 9 Haziran 1909’da Bahçekapı’da vurularak öldürülür. Bunları, ekonomi politikalarını eleştiren ve yolsuzluklarla ilgili yayın yapan Mizan ve Serbesti yazarı Zeki Bey’in 10 Temmuz 1911’de Bakırköy’de öldürülmesi izler. Olaydan bir saat sonra yakalanan katiller, on beşer yıl kürek cezasına mahkûm edilir. İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde öldürülen dördüncü gazeteci, daha önce kendisi de İttihatçı olan Hasan Tahsin’dir. Selanik’te çıkardığı Silah gazetesi 52 LEWİS, a.g.e. , s. 216. 53 ZÜRCHER, a.g.e. , s. 159. 54 LEWİS, a.g.e. , s. 214. 18 18 nedeniyle basın tarihimizde “Silahçı Tahsin” olarak anılan Hasan Tahsin, İttihatçıların bazı fikir ve davranışlarına şiddetle karşı çıkmıştır. Hasan Tahsin, boğularak öldürülür. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak55 savaştan yenik çıktığını kabul eder. Bu antlaşmadan sonra Türkiye’de yeni bir döneme girilir. İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgal etmesi ve Anadolu’yu parçalama girişimleri karşısında, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulusal kurtuluş mücadelesi başlar. 1918–1923 yıllarını kapsayan bu dönemde, merkezi İstanbul’da olan Osmanlı hükümeti ile Ankara’yı merkez edinen Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti vardır. Osmanlı hükümeti işgal kuvvetleriyle iş birliği yaparken Ankara hükümeti ise ülkenin bağımsızlığı için Kurtuluş Savaşı’nı yürütür. Basın da bu duruma paralel olarak İstanbul basını ve Anadolu basını olarak iki merkezde gruplaşır. Genç kuşak gazetecilerin söz sahibi olduğu İstanbul basını, 1.Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra güç duruma düşer. Hükümet birbiri ardına sansür kararnameleri yayınlamaya başlar. 1919 Şubatında çıkarılan kararnameyle her türlü yazılı ve basılı kâğıdın askeri yönetimden ya da mülkiye sansürcü kurulundan özel yazılı izin alınmadan basılması kesinlikle yasaklanır. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgalinden sonra sansüre işgal kuvvetleri de katılır. Kurtuluş savaşı başlayınca İstanbul gazeteleri bu savaşı destekleyenler ve Anadolu hareketine karşı çıkanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Anadolu’dan yana olanlar sık sık sansür edilir, kimi gazeteciler Bekirağa Bölüğü’ne götürülüp sorguya çekilir. Anadolu mücadelesini destekleyen gazeteler şunlardır: “İleri, Yeni Gün, Akşam ve Vakit” Mustafa Kemal’in halka duyurulmasını istediği haberlerin öncelikle ulaştırıldığı İleri gazetesi, Milli Mücadele’nin İstanbul’daki sözcüsü konumundadır. Gazetede, Atatürk’ün bizzat yazdığı yazılar başka isimlerle 55 LEWİS, a.g.e. , s. 239. 19 19 yayımlanır. Akşam gazetesi, özellikle Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden çıkan etkili yazılarla milli mücadeleyi sonuna kadar destekler. Milli mücadeleye tüm güçleriyle saldıran gazeteler ise Peyam-ı Sabah, Alemdar ve İstanbul gazeteleridir. İstanbul gazetesi, Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Paşa’nın da üye olduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin yayın organıdır. Gazete, Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünün ancak İngiltere’nin himayesinde sağlanabileceği tezini savunarak, milli mücadeleyi şiddetle eleştirir. Alemdar gazetesi, özellikle Refik Halit Karay’ın yazılarıyla Kuva-yi Milliye hareketine karşı çıkar. Milli mücadele hareketine karşı en aşırı saldırıları Peyâm-ı Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal yapar. Ali Kemal, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra İzmit’te halk tarafından linç edilerek öldürülür. I.BÖLÜM CELAL NURİ VE ATİ GAZETESİ A. CELAL NURİ 1.HAYATI: Celal Nuri, 1882’de Gelibolu’da dünyaya gelmiştir. 1 Babası II. Meşrutiyet Ayan Meclisi üyelerinden Mustafa Nuri Bey, Girit’in Kandiye ileri gelenlerinden “Helvacızade” unvanıyla tanınan meşhur bir ailedendir. Pek çok devlet kademesinde görev yapmış, vali yardımcılığı ve valilik gibi devlet hizmetlerinde bulunmuştur. Celal Nuri’nin annesi ise Mesnevi mütercimi ve şârihi Arnavutluk’un “Dino” unvanıyla tanınan meşhur ailesine mensup Abidin Paşa’nın kızı Nefise Hanımdır. Abidin Paşa, Adana, Sivas ve Ankara valiliklerinde bulunmuştur.2 Asıl ismi Muhammed Celaleddin olan Celal Nuri, babasına olan sevgisi ve bağlılığı sebebiyle Nuri mahlasını kullanmıştır. Çocukluğu babasının görev yaptığı Gelibolu, Sakız ve Canik3 (Samsun) vilayetlerinde geçmiştir. Çocukluğundan itibaren içinde bulunduğu çevrede kitap yazma ve basım işlerine şahit olmuş ve böyle bir ortamda yetişmiştir. İlk öğrenimini taşra okullarında ve özel öğretmenlerden görmüştür. Orta öğrenimini ise 1894’te kaydolduğu Galatasaray Mekteb-i Sultanisinde yapmıştır. Henüz 12 yaşında iken Galatasaray Mekteb-i Sultanisine yatılı olarak girmiş, zekası ve derslerdeki üstün başarısı ile öğretmenlerinin 1 Haydar Kemal, Tarih-i istikbal Münasebetiyle Celal Nuri Bey, İstanbul H. 1331, s. 9. Giridi Ahmet Saki, Celal Nuri Bey ve Cezri Fikirleri, Dersaadet 1335 (1919). s. 4. İbrahim Alaettin Gövsa, Türk Meşhurları, İstanbul 1946, s. 80-81’de Celal Nuri’nin doğum ve ölüm tarihlerini kaynak göstermeden 1877-1939 olarak yazmıştır. 2 3 İskender PALA, “Abidin Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul 1988, s. 310. B.O.A., Sicil-i Ahval Defteri, defter No: II / 334-335; çocukluğunu geçirdiği yerlerle ilgili olarak, “Gelibolu’da, Sakız’da, Midilli’de, Rodos’ta çocukluğumun hayli senesini şu dört kasabada geçirdim.” 21 21 takdirini kazanmıştır. Ancak bu okullardan mezuniyetine dair diploması ya da her hangi bir belgesi yoktur. Sonrasında ise Mekteb-i Hukuka devam etmiştir. Hukuk eğitimini sürdürürken bir taraftan da hariciye Nezareti Tahrirat-ı Hariciye Kalemine Fransızca siyasi yazışmalardaki yetenek, bilgi ve kabiliyetini artırmak için devam etmiştir. Kişilik itibarıyla azmettiği bir şeyi elde etmek onda bir umdedir. II. Meşrutiyetin ilanından üç dört sene önce Hukuk Mektebini bitirmiş, doktora sınavına girerek iyi bir diploma almıştır. II. Abdülhamid döneminde yerel basında Tarık Celal mahlasıyla yazılar kaleme almıştır.4 Hukuk eğitimini bitirdikten sonra bir süre avukatlık da yapan Celal Nuri, bu meslekte başarılı olmasına rağmen, kısa bir süre sonra avukatlığı bırakmıştır.5 Kendisine meslek olarak gazeteci ve yazarlığı seçmiştir.6 Hitabeti çok iyi olan Celal Nuri, II. Meşrutiyetin ilanı üzerine vatandaşları bu hususta aydınlatmak ve Meşrutiyetin faydalarını açıklamak maksadıyla günlerce sokaklarda dolaşmıştır. Hitabetindeki yetenek ve etkileyicilik ona pek çok dinleyici kazandırmıştır.7 Celal Nuri’nin gazetecilik alanındaki asıl faaliyeti 31 Mart 1325 (13 Nisan 1909) tarihinden sonra yani 31 Mart Vakası ile başlar. 8 Bu tarihten biraz sonra Ebuzziya Tevfik Bey ile beraber Qurrier d’Orient gazetesini çıkartmışlardır. Haydar Kemal, Celal Nuri’nin bu Fransızca gazetedeki makalelerinin, II. Abdülhamid yönetimini eleştirmek, fikir özgürlüğünü savunmak ve Avrupa’ya karşı Osmanlı ve İslam hukukunu savunmak 4 Giridi Ahmet Saki, Celal Nuri Bey ve Cezri Fikirleri, İstanbul 1335, s. 4-6. 5 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11. 6 I. Dönem TBBM’ye seçildiği zaman kendisinin verdiği, TBMM Azasının Tercüme-i Hal Kağıdı 180’de evvelki iş durumu kısmına muharrirlik mesleğini yazmıştır. 7 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11. 8 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11. 22 22 konularında yoğunlaştığını belirtir.9 Bir süre sonra Ebuzziya Tevfik Beyin gazeteden ayrılmasıyla Celal Nuri yalnız kalır. Gazetenin adı Le Jeune Turc şeklinde değişir. Celal Nuri’nin bu gazetede bin beş yüzü aşkın makalesinin bulunduğu belirtilir.10 Bu makalelerde yukarıda bahsi geçen konuların yanı sıra Rus aleyhtarlığı, İttihad-ı İslam taraftarlığı ve İtalya’nın menvi’-i zamiri açıktan açığa işlenir. 11 Bu gazetedeki faaliyetine İtalya’nın Trablusgarb’a saldıracağı tarihin yakınına kadar (28 Eylül 1911) devam etmiştir. Celal Nuri’nin Le Jeune Turc’den ayrılışı ile ilgili rivayetler çeşitlidir. Biz burada sadece bunlardan Haydar Kemal’in yazdıklarına temas etmekle iktifa edeceğiz. Ona göre Jeune Turc Şirketinde bulunan birçok Musevi, hisselerini Siyonist cemaatine satar. Bu hadise üzerine Celal Nuri, “Hukuk-ı saltanat ve İslamı müdafaa eden bir kalemin Siyonistlerle teşrik-i neşriyat etmesindeki ma’kusiyeti” görerek buradan ayrılır ve gazeteyi Agayef Bey’e terk eder. 12 1912 senesinde Celal Nuri hummalı bir yayın faaliyetine girer. Tanin ve Hak gazeteleri ile İctihad dergisinde makaleler yazar.13 Bir yandan da yazdığı makalelerden yaptığı seçmeleri kitap haline getirmeye başlamıştır. Bu şekilde kitap haline gelen ilk eseri, Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-ı Düvel’dir. Yine 1912 yılında, Rusya ve İskandinav ülkelerine yaptığı seyahatlerinde tuttuğu notlarını, Şimal Hatıraları adlı eserinde toplamıştır. 1913 yılında, kuzey kutbunu ilk ziyaret eden Türk yazarı olarak hatıralarını, Kutup Musahabeleri adı altında yayınlamıştır. Celal Nuri 1914 yılının başlarında Abdullah Cevdet ve arkadaşları ile giriştiği, Avrupa’dan enyi, nasıl almak gerektiği ve Avrupa’ya karşı duyulacak husumet ve muhabbetin ölçüleri konusundaki 9 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11-12. 10 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 12. 11 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 12-13. 12 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 14. 13 Celal Nuri’nin bu yayın organlarındaki ilk makaleleri ve tarihleri şöyledir: Tanin; “Bir Değil İki”, 22 Kanunusani 1912, İctihad;”İslam’da Vücub-ı Teceddüd-1”, 14 Ocak 1912, Hak;”Muharebenin Tarih-i İstikbali”, 15 Mart 1912. 23 23 tartışmalar sebebiyle İctihad dergisinin yazar kadrosundan ayrılmıştır. 14 Bu esnada aynı zamanda Hürriyet-i Fikriye dergisinin müdürüdür ve burada da yazılar yazmaktadır. 1914 yılında iki ay sürecek bir Amerika seyahatine çıkmıştır.15 Celal Nuri sonraları bir makalesinde kendi ifadesine göre, 1916 yılının ortalarında, I. Dünya Savaşının ikinci senesi hitam bulduktan sonra, İkdam gazetesinin ser muharrirliğine tayin edilmiştir.16 İkdam gazetesinde baş yazarlık görevini yaparken, bir taraftan da, Edebiyat-ı Umumiye dergisini çıkartmıştır.17 Celal Nuri, yayınlarıyla II. Meşrutiyet döneminin siyaset ve fikir alanında etkili rol oynamıştır. Meşruti idarenin tekrar getirilmesinde büyük pay sahibi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Said Paşa’nın sadrazamlığını pek hoş karşılamamış nitekim çok geçmeden de Said Paşa istifa etmiştir. 18 Onun yerine Kamil Paşa tarafından yeni kabine kurulmuştur. 17 Ocak 1908’de Meclis-i Mebusan açılır. Üyeler İttihat ve Terakki taraftarı ve muhaliflerden oluşuyordu. 270 üyeden yalnızca 142’si Türk diğerleri gayri Müslim ve Müslüman idi. Mecliste karma bir Osmanlı Milleti oluşturmak fikrinin ağırlıklı olmasının yanında laik-pozitivist eğilimli olanlardan, İslam birliği taraftarlarına kadar pek çok gurup mevcuttu.1913 Şubat 1909’da Kamil Paşa kabinesi meclisten güven oyu alamayınca istifa etmiştir. Yerine kurulan Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi döneminde 31 Mart Vakası gerçekleşir ve II. Abdülhamid tahttan indirilir. Celal Nuri Bey cehennemi gün diye söz ettiği 31 Mart gününü Ayasofya meydanında toplanan halkı cahil bir kitle ve ne meşrutiyeti ne de irticayı bilmiyorlar diyerek, adi bir edepsizlik olarak nitelendirmektedir. Hatta 14 Bu konuda bkz., Celal Nuri, Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, İstanbul H. 1332/ 1914. 15 Celal Nuri, Hürriyet-i Fikriye, nr. 10, 10 Nisan 1330/23 Nisan 1914, s. 16. 16 Celal Nuri, “Gizli Siyaset-i Dahiliye”, İleri, nr. 752, 10 Şubat 1336/1920, s. 1-2. 17 Bu dergideki ilk yazısı 22 Teşrinievvel 1332/ 4 Kasım 1916 tarihlidir. 18 Bernard LEWİS, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayınları, Ankara 1998, s. 213. 19 Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım, İstanbul 1976, s. 174. 24 24 bir takım asayiş düşmanlarının halkı tahriki ve zorbalığıdır diyerek hükümetin güçsüzlüğü olaylara sebep olmuştur demektedir.20 Meşrutiyetin ilanından sonra Celal Nuri II. Abdülhamid’in zulüm ve istibdadının ülkenin kötüye gidişinde büyük pay sahibi olduğunu ileri sürmüş,21 Said ve Kamil Paşa kabineleri aleyhine yazılar yazmıştır. 22 Böyle açık bir şekilde ittihatçıları desteklemesi sonucu 1327 (1911)’de Selanik’teki İttihat ve Terakki Kongresine delege olarak katılmış ve bir muhtıra sunmuştur. Celal Nuri takdim ettiği muhtırada savunduğu fikirleriyle gerek iktidar olmadan önce, gerekse iktidar olduktan sonraki İttihat ve Terakki Cemiyetinin takip ettiği siyaseti benimsediğini gösterir. Celal Nuri’nin fikir hayatına atıldığı günlerden itibaren uzlaşmacı bir tavır sergileyerek dönemin idaresiyle uzlaştığını ve bu tavrını daha sonraları da sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Ancak Celal Nuri’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi fazla uzun sürmemiştir.23 İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesi üzerine Celal Nuri hükümeti eleştiren çok şiddetli yazılar yazmıştır. Bu yüzden de gazetesi kısa bir süre kapatılmıştır.24 Celal Nuri, uzun yıllar çeşitli gazete ve dergilerde yazdıktan sonra, bilimsel ve fikri enerjisini ve gazeteci geçmişini, birikimlerini kullanacağı Ati gazetesini 1 Ocak 1918 tarihinde çıkarmaya başlamıştır. Artık o, tecrübeli bir gazeteci ve yayıncı, meşhur bir yazar ve usta bir polemikçidir. Gazete, hükümetleri tenkit ve basın hürriyetini sınırlayıcı teşebbüsleri şiddetle protesto etmeye başlayınca, 10 Şubat 1335/1919’da kapatıldı. Ancak ertesi gün İleri adıyla yayın hayatına kaldığı yerden devam etti. Celal Nuri’nin polemikçi yönü onun başına pek çok belalar açmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası 20 Celal Nuri, “31 Mart”, Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, C. 3, 13 Nisan 1918, nr. 63-32, s. 593-596. 21 Celal Nuri, 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine Takdim Olunan Muhtıradır, İstanbul 1327, s. 4. 22 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 14. 23 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 13. 24 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 14. 25 25 umumi katibi Ali Kemal ile girdiği bir tartışma onun tam dört ay dört gün kalacağı, Roma sürgününe sebep olmuştur.25 Roma sürgünü, Celal Nuri’nin fikir çizgisinde, özellikle millet ve milliyet görüşlerinde büyük değişikliklere sebep olmuştur. O tarihlere kadar, Ziya Gökalp ile milliyet ve dil konularında pek çok tartışmalara giren Celal Nuri, İleri gazetesine Roma’dan yazdığı Roma Mektubu’nda; “Roma’da ne yapıyorsun? Sualine cevabım hazırdır: Terbiye-i milliyemi takviye ediyorum…” diye başlar. Yazının devamında, milliyetin İtalya’daki tezahürünün, birlik, kralın milletin emrinde olması ve vatana sımsıkı bağlılık biçiminde ortaya çıktığını belirtir. Halbuki biz o günlerde bu duygulardan çok uzakta bulunmakta idik. Ona göre bizim için İtalyanlarda, numune-i imtisal olacak daha bunun gibi pek çok haslet vardır. 26 Türk ordusunun, 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu ve düşmanın yurttan atılmasıyla neticelenen zaferi üzerine İstanbul’dan kaçan Rum ve Ermenilerin Lozan Anlaşmasından sonra geri dönmeleriyle ilgili olarak isimleri yolsuzluklara karışan bazı mebusların isimlerinin Celal Nuri tarafından İleri gazetesinde yayınlanması ve bu isimlerden Yunus Nadi, Kılıç Ali ve Ferid Beylerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemesi, adı geçen mebusları son derece kızdırmış, aynı gün bunlardan Kılıç Ali, arkadaşı Rauf Beyle birlikte İleri gazetesine gelerek tabancasının kabzasıyla Celal Nuri’yi başından ağır bir şekilde yaralamıştır. 27 Bu olay ülkede büyük infial uyandırmış ve bu olaydan sonra İleri gazetesinde Celal Nuri’nin imzasına bir daha rastlanmamıştır. Çok geçmeden gazete de, 30 Teşrinisani 1340/ 30 Kasım 1924 tarihinde kapanır. Dört yıl boyunca Celal Nuri’nin adına hiçbir gazete ya da dergide rastlanmaz. Bu zaman içerisinde tek yayın faaliyeti Türk İnkılabı adlı çalışmasıdır. 1928 yılında İkdam gazetesi, yeni bir tarz ve değişik şekliyle çıkmaya başlayacağını okuyucularına duyururken, Ahmet Haşim ve Celal Nuri gibi 25 İleri, nr. 422, 11 Mart 1335/1919, s. 1. 26 İleri, nr. 504, 11 Mart 1335/1919, s. 1-2. 27 İleri, nr. 2314, 31 Temmuz 1340/1924, s. 1. 26 26 isimleri de kadrosuna aldığını ilan eder. Celal Nuri’nin yazacağı konular, dış ve iç siyaset olarak belirlenmiştir.28 Celal Nuri, bu gazetede çok yoğun bir yazı faaliyetine girişir. Harf inkılabının artık ciddi ciddi tartışıldığı tarihten itibaren, makalelerinin yanında yeni Türk harflerini öğretmek için de özel bir sütun açar.29 1 Ocak 1929’dan itibaren gazetelerin yeni Türk harfleriyle çıkması üzerine bu sefer gazetede, Kıraat Sayfası düzenler. Celal Nuri bu gazetedeki son yazısı, Tekirdağ’da Bir Müşahede başlığını taşır ve 26 Ekim 1929 tarihlidir. Aradan çok geçmeden bu gazete de, 28 Kasım 1929’da okuyucusuzluktan kapanır. Son Osmanlı Mebusan Meclisinde ve TBMM’de 1. ve 2. dönemlerde Gelibolu, 3. ve 4. dönemlerde Tekirdağ milletvekilliği yapmıştır. İlk anayasanın hazırlanmasında büyük emek sarf etmiş, yasama görevini 8 Şubat 1935’e kadar sürdürmüştür. Evli ve iki çocuk babası olan Celal Nuri, 2 Kasım 1938’de vefat etmiştir. I. Dönem TBMM’ne verdiği tercüme-i hal kağıdında İngilizce ve Yunanca bildiğini ifade etmiştir. 30 Rumeli Hisarındaki aile kabristanına defnedilmiştir. 28 İkdam, nr. 11094, 10 Mart 1928, s. 1; nr. 11099, 15 Mart 1928, s. 1. 29 İkdam, nr. 11252, 20 Ağustos 1928, s. 1. 30 Türk Parlamento Tarihi, s. 435-436. ; Celal Nuri’nin meclise verdiği TBMM Azasının tercüme-i hal kağıdı örneği, 180; “Acıklı Bir Ölüm”, Cumhuriyet, nr. 5201, 3 Kasım 1938, s. 1-4. 27 27 2. GAZETECİLİĞİ: Celal Nuri’nin İstanbul’da neşredilen birçok dergi ve gazetede üç bin kadar makalesi yayınlanmıştır. Daha öğrenciliğinin son yıllarında yerel İstanbul basınında, Tarık Celal mahlasıyla yazılar kaleme almıştır. 31. Bu mahlaslar arasında Afife Fikret32, Helvacı-zade, Haydar Kemal, Tarık Celal, Mehmed Celal yer alır.1909’dan itibaren Ebuzziya Tevfik ile beraber Le Courrier d’Orient gazetesinde gazeteciliğe adım atmıştır. 1912 yılında, tanin ve Hak gazeteleriyle İctihad dergisinde makaleleri yayınlanmış ve yoğun bir yayın faaliyetine girmiştir. Makalelerinden yaptığı seçmeleri kitaplaştırmıştır. İctihad’da yazıları yayınlanan Celal Nuri’nin, batılılaşmayı savunan Abdullah Cevdet ile yakınlaşması artmıştır. Abdullah Cevdet, onun fikir hayatında derin izler bırakmış, dinin sosyal muhtevasından yararlanma, biyolojik materyalist ve pozitivist fikirleri ile etkilemiştir. 1912 yılında, Rusya ve İskandinav ülkelerine yaptığı seyahat esnasında tuttuğu notlarını Şimal Hatıraları adıyla yayınlamıştır.33 1913’te ilk Türk yazarı olarak Kuzey Kutbuna gitmiştir. Kuzey Kutbuna yaptığı bu seyahat esnasındaki izlenimlerini Kutup Musahabeleri adıyla kitap haline getirmiştir.34 Celal Nuri’nin peş peşe kitaplar yazması bazılarının bu durumdan şüphelenmesine yol açmıştır. İctihad dergisi bu şüphe üzerine Celal Nuri’nin yazılarını sıkı bir sansüre tabi tutmuştur. 35 Bu durumu Server Bedii imzasıyla anlatan Peyami Safa’nın ağabeyi İlhami Safa şöyle ifade etmektedir: “Pek çok kimseler Celal Nuri Bey’in hiç durmayarak kitap neşretmesine hayret etmektedirler. Onlara yeni bir haberimiz var, 31 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 10. 32 Celal Nuri, Afife Fikret mahlasıyla Ahir Zaman başlığı altında Ati Gazetesinde 5 Teşrinisani 1334 ila 30 Kanunusani 1335 tarihleri arasında yazılar kaleme almıştır; daha sonra tefrikalar halinde çıkan Ahir Zaman kitap haline getirilerek basılmıştır, Afife Fikret, Ahir Zaman, Cemiyet Kütüphanesi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1335. 33 Celal Nuri, Şimal Hatıraları, İstanbul 1330. 34 Celal Nuri, Kutup Musahabeleri, İstanbul 1331. 35 Server Bedii, Zavallı Celal Nuri Bey “Şime-i Husumet mi Şime-i Muhabbet mi”, İstanbul 1329, s. 16-17. 28 28 hayretlerini tadil etsinler: Celal Nuri Beyin sağ eli külliyata yeni bir eser vücuda getirmekle meşgul olduğu sırada sol eli, bu yeni eserin tenkit serlevhası altında methiyesini yazmakla meşguldür. Celal Nuri sağ eliyle Haydar Kemal imzasını atmaya o kadar alışmıştır. Celal Nuri Beyin külliyatına bir eser daha kayd olunmak lazımdır. Tarih-i İstikbal Münasebetiyle Celal Nuri Bey. Burada asıl teessüf olunacak nokta, haydar Kemal ve Celal Nuri imzalarının birbirinden farkı olmadığını İctihad sahip ve müdürünün hayli zaman sonra agah olmaları. Bunu ben bir gaflet olarak telakki ederim. Hatta çok kimse hissetmişti: Tarih-i İstikbal müellifini bu kadar methedebilmek için Celal Nuri olmak lazımdır.”36 İctihad dergisinden 1914 yılında Abdullah Cevdet ile yaşadığı bir fikir tartışması sebebiyle ayrılmıştır.37 Sonrasında Hürriyet-i Fikriye dergisinde müdürlük ve yazarlık yapmış, bu dönemde iki ay kadar süren bir Amerika seyahatine çıkmıştır. 38 1916 yılında İkdam gazetesi baş yazarlığını yapmış, aynı yıl Edebiyat-ı Umumiye Mecmuasını da çıkartmaya başlamıştır. Bu dergide yazdığı yazılar, kendisi üzerinde tesiri görülen Fransız yazarların, Gustave Le Bon, taine, Montesquie görüşlerini yansıtır. Bilindiği gibi özellikle Enver Paşa’nın çabaları sonucu Osmanlı’nın ve dünyanın haritasının yeniden çizildiği bir savaşın içine sürüklenilmiş ve Almanya ile ittifak yapılmıştır. Celal Nuri de bu politikayı desteklemiştir. Hatta 1915 yılında “İttihad-ı İslam ve Almanya” adlı bir kitap yayınlamıştır. Almanya ve İslam alemi, gelecekte, özgürlükleri için, hayat mücadelesi edeceklerine, birbirlerinin haklarını eşit bir şekilde korumak için anlaşabilirler39 gibi sözlerle aynı politikayı savunduğunu göstermiştir. 1 Ocak 1918’de yılların gazetecilik birikimini, ilmi ve fikri enerjisini ortaya koyarak Ati gazetesini yayınlamaya 36 Server Bedii, a.g.e. , s. 16. Mehmet Akgün, Yirminci Asırda Zeka Mecmuasının 18. Sayfasındaki Haydar Kemal ile Celal Nuri’nin resimlerinin aynı oluşu onun Tarık Celal takma adından başka bir takma adının daha olduğu anlaşılıyor diyerek Server Bedii ile aynı görüşte olduğu kanaatini güçlendiriyor. 37 Celal Nuri, Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, İstanbul H. 1332/1914. 38 Celal Nuri, Hürriyet-i Fikriye, nr. 10, 23 Nisan 1914, s. 16. 39 Celal Nuri, İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul 1331, s. 32. 29 29 başlamıştır. Ati gazetesindeki yayınlanan yazıların konuları özellikle Mondros Mütarekesinden sonra kurulan hükümetlerin köklü tedbirler almadığı, haklarımızı itilaf devletlerine karşı koruyamadığı, basın hürriyetini kısıtlama girişimlerini şiddetle protesto eden yazılara yoğunlukla yer verilmiştir. Gazete izlediği bu yayın politikası sebebiyle 10 Şubat 1919’da kapatılmıştır. Fakat ertesi gün İleri adıyla yayın hayatına devam etmiştir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası umumi katibi Ali Kemal ile aralarında yaşanan tartışmalar neticesinde Roma’ya sürgün edilmiştir. 40 Bu sürgün esnasında Celal Nuri’nin millet ve milliyet konularındaki görüşlerinde değişimler olmuştur. Roma’da bir süre kaldıktan sonra gazetesi İleri’ye yazdığı “Roma Mektubunda” artık milliyet kavramına sempati ile baktığı görülmektedir. 41 Ali Kemal’in 26 Haziran 1919’da Dahiliye Vekilliğinden istifasının ardından Roma’dan İstanbul’a dönmek için girişimlerde bulunarak 24 Temmuz 1919’da İstanbul’a dönmüştür.42 Celal Nuri, Türk ordusunun 9 Eylül 1922 zaferinden sonra İzmir’e giderek kurtuluş heyecanını yansıtan yazılarını oradan yazmıştır.43 İstanbul’dan kaçan Rum ve Ermenilerin Lozan Anlaşmasından sonra geri dönmeleriyle ilgili olarak isimleri yolsuzluklara karışan bazı mebusların isimlerinin Celal Nuri tarafından İleri gazetesinde yayınlanması ve Kılıç Ali’nin dokunulmazlığının kaldırılmasını istemesi üzerine aynı gün Kılıç Ali, arkadaşı Rauf Beyle birlikte İleri gazetesine gelerek tabancasının kabzasıyla Celal Nuri’yi başından ağır bir şekilde yaralamıştır. Bu olay ertesi gün gazetede manşetten verilir. 44 Bu olaydan sonra uzunca bir süre Celal Nuri’nin her hangi bir gazete ya da dergide yazılarına rastlanmaz. Bu süreçte Türk İnkılabı adlı eserini hazırlamıştır. 1928’de İkdam gazetesinde iç ve dış 40 Celal Nuri, İleri, nr. 422, 11 Mart 1335/1919, s. 1. 41 Celal Nuri, İleri, nr. 504, 1 Haziran 1335/1919, s. 1-2. 42 Celal Nuri, İleri, nr. 555, 25 Temmuz 1335/1919, s. 1. 43 Celal Nuri, İleri, nr. 1668, 27 Eylül 1338/1922, s. 1-2. 44 İleri, nr. 2314, 31 Temmuz 1340/1924, s. 1. 30 30 siyasetle ilgili konularda yazılar yazmıştır. 45 İkdam gazetesinde yazdığı yazılarında Yeni Türk Alfabesine büyük destek vermiştir. Buradaki yazılarına gazetenin kapanmasından yaklaşık bir ay önce kaleme aldığı bir makale ile 26 Ekim 1929’da nihayet vermiştir. 45 İkdam, nr. 11094, 10 Mart 1928, s. 1; nr. 11099, 15 Mart 1928, s. 1. 31 31 3. ESERLERİ: Verimli ve işlek bir kaleme sahip olan Celal Nuri, toplumun anlayabileceği seviyede eserler vermiştir. Le Jeun Turc, Courrier d’Orient gazetelerinde Fransızca; İctihad, İkdam, Ati, İleri, Hürriyet-i Fikriye, Edebiyat-ı Umumiye gibi Türkçe gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır. 46 Toplamda otuzun üzerinde kitap ve 3000 civarında makalesi yayınlanmıştır. Kitaplarına burada yer vereceğiz: a. 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine Takdim Olunan Muhtıradır. İttihat ve Terakkinin dördüncü kongresi, 1337/1911de Selanik’te gizli olarak toplanmıştır. Bu toplantı cemiyetin hem içte hem dışta ciddi problemlerle karşılaştığı bir zamana rastlamıştır. İçteki en önemli problem, İttihat ve Terakkinin, Hizb-i Cedid krizi ile iç yapısının sarsılmasıdır. Cemiyetin dışındaki problemlerin başlıcaları ise bütün muhalefet gruplarının Hürriyet ve İtilaf safında birleşmeleri, hükümetlerin köklü iş görememeleri, kısır parti çekişmeleri arasında İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması, Balkanların karışıklık içinde bulunması ve kolera salgınının bütün ülkeyi kasıp kavurmasıdır. Böyle boğucu bir hava içinde toplanan kongreye Celal Nuri, uzun bir muhtır takdim etmiştir. Celal Nuri muhtırasında devletimizin içinde bulunduğu durumu, Rusyaa, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın hakkımızdaki emelleri, anasır meselesi, Avrupa devletlerinin müstemleke edinmelerinin yeni usulleri, Avrupalılaşmamız, devletimizin Avrupa’nın vesayeti altında bulunması hükümetin hangi temele dayanması gerektiği ve Jön Türk Hükümetinin vazifesi konularındaki düşüncelerini yazmıştır. Ona göre; “Osmanlı hükümeti, Osmanlı milleti, İslam alemi, şark akvamı tarihlerinin en mühim buhranları içinde bulunmakta, mübareze-i hayatın en havlengiz akabelerini geçirmektedirler.” Bu duruma düşmememizin en önemli sebebi Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u ele geçirmesinden 46 Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul 1979, s. 392-393. 32 32 beri, Avrupa’nın ilerlemesi, Türklerin ise bu ilerlemeye bi-gane kalmalarıdır. III. Sultan Selim ve II. Mahmut devirlerinde başlanan Tanzimatın takip edilememesi, Avrupa’nın “alat ve eslihasını, fünun ve ulumunu” almakta bir türlü başarılı olamayışımız ve padişahlarımızın hele son asırlardaki “zulüm ve istibdadı” Avrupa ile aramızdaki mesafeyi iyice büyütmüş, “hakk-ı saltanatımızı kasr ve tahdid etmiş” ve bunun zaruri bir neticesi olarak memleketimiz Avrupalılara adeta terhin edilmiştir. Fransa, İtalya ve Avusturya- Macaristan’ın da Osmanlı Devletinin zayıflamasında çeşitli menfaatleri vardı. Almanya, coğrafyası ve İngiltere ile olan rekabeti sebebiyle bize yarım etmek mevkiinde ise de bu bizim adam olmamıza bağlıdır. Yeni ortaya çıkan Balkan hükümetlerinin de hemen hepsi bizim felaketimizi dört gözle beklemektedirler. bakımdan Bütün bunların bizim Avrupa’dan yanında tardımıza Avrupa devletleri iki taraftardırlar. Rusya memleketimizde ihtilal kıvılcımını tutuşturmak için, idaremizden bizar olmuş, isyana hazır anasır bulmasaydı, hiç şüphesiz, siyasi tarihimizde şark meselesi diye bir mesele ortaya çıkmayacaktı. Meydana gelen birçok isyanda ecnebi tesiri çok açık bir surette görünüyor. Bunları bastırmak için devamlı ordu kullanıyoruz. Anasırımız perişan oluyor, ticaret ve ziraat muattal bir halde kalıyor. Celal Nuri, bu anasır meselesini harici bir tehlike kadar büyük görüyor. Celal Nuri, muhtırasında devletimizin umumi durumundan da bahsetmiştir. Ona göre “hakk-ı saltanatımız tamam” değildir. Birçok hususlarda “ecanibi hakk-ı saltanatımıza iştirak” ettirmişiz. Yabancıların postane, mahkeme ve hapishane açtıkları bir memlekette o devletin “nüfuz ve haysiyeti kalır mı?” ve bu alanlarda ilerlemek mümkün olur mu? Başta Osmanlı Devleti olmak üzere bütün İslam aleminin içtimai ve iktisadi bakımdan çökmesi ve Avrupa’ya muhtaç duruma gelmesi, Avrupa devletlerinin müstemleke edinmede yeni ve daha kolay yollar bulmalarına sebep olmuştur. Bu yeni ve daha kolay yolların başında “hulul-i sulhperverane” usulü gelir. Bu usule göre müstemleke edilecek memlekette ordu sevk edip muharebe 33 33 etmek gerekmiyor. Bunun yerine borç vermek ve mütehassıs göndermek suretiyle o memleketin idaresinde nüfuz sahibi olmak yeterli görünüyor. Celal Nuri, sözlerini muhtıranın sonlarında İttihat ve Terakkiye getirir. Osmanlı Devleti “hem Avrupa’nın bar-ı tehdidi altında bulunuyor hem de Avrupasız yaşayamıyor.” Bu ikilem onu idare edecek siyaset adamlarının karşılaşacakları en büyük engeldir. Bu engeli İngiliz-Alman ihtilafından ve çeşitli ittifakların rekabetinden ancak akıllıca bir siyasetle istifade etmek suretiyle aşmak mümkünken, Jön Türk hükümeti bu yolu tutmadı. Hadi böyle bir siyaset gütmedi diyelim. “… re’s-i kara geldiği günden beri programını, idari, içtimai, mali hattı hareketini çizip ilan, ba’de tatbik etti mi?” Celal Nuri, bu soruya da hayır cevabını veriyor. Celal Nuri, İttihat ve Terakkinin son üç yıllık idaresini “iflas-ı tam” ifadesiyle vasıflandırıyor. Buna sebep olarak da İttihat ve Terakkinin oligarşi halini almasını gösteriyor. Ona göre cemiyetin bir vazifesi vardı. O vazife de şuydu: “..daha ahali kuvveti mevcut olmayan bu memlekette bu kuvveti icad ve ihdas, ahaliyi yetiştirmek, ahaliye vesayet etmek cemiyetin vazifesi idi. Cemiyet, mürebbi ve vasi mevkiinde idi. Ahali daha teşkilat yapamamış, istibdada teşkilatını gaib etmiş olan bu memlekette ancak İttihat ve Terakkinin kuvveti bir transition kuvveti teşkil ve hükümet de muvakkaten buna istinad ile idare-i umur edebilirdi.” Ne yazık ki İttihat ve Terakkinin mevcut kadrosuyla bu vazifenin yerine getirilmesi mümkün değildir. Çıkar yol yok mudur? Çıkar yol İttihat ve Terakkinin ıslahıdır. Bu ıslah, cemiyetin içine girmiş olan “mütegallibe-i aza ve aza-yı mütegallibeyi” ihraç etmektir. Bunun hemen yanında “Cemiyetin milli ve içtimai, siyasi ve terbiyevi bir program neşr ve ilanıyla milletin – muvakkaten- mürebbi ve vasisi mertebe-i bülendine is’ad…” etmek de gereklidir. İçine sürüklendiğimiz bu girdaptan kurtulmanın yolu, “milletin terbiye-i içtimaiye nokta-i nazarından yetişinceye kadar hükümete zahir ve nasır olacak bir kuvvet bulundurmaktır. Celal Nuriye göre, “Cemiyet milletin haricinde, ayrı bir mevkide bulunmalıdır. Tekamül-i tabii ile öyle bir raddeye gelmelidir ki cemiyet yavaş yavaş 34 34 milleti içine almalı, daha vazıh tabirle İttihad ve Terakki ıslah edildikten sonra derece derece kuvvet ve hakimiyeti millete terk ve tefviz ile tarihin sahaif-i pürşan ve şerefine geçmelidir.” Celal Nuri, bu muhtırada çekirdek halinde ele aldığı fikirleri, daha sonra yazacağı kitaplarında ve Ati/İleri gazetelerindeki makalelerinde yeniden ele alacak ve günün olaylarına tatbik ederek geliştirecektir. 47 b. Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-ı Düvel. Celal Nuri hukuk öğrenimi görmüştür. Uzun gazetecilik hayatı boyunca hukukla ilgili çok sayıda makale ve incelemeler yazmıştır. Hemen belirtmeliyiz ki o, bu sahaya bir hukuk bilgini gibi değil, bir gazeteci olarak bakmıştır. Bunun tabii bir neticesi olarak hukukun tedvini ve tarihi üzerinde değil, daha ziyade onun tatbiki üzerinde durmuştur. Celal Nuri bazı sahalardaki hukuk kaidelerimizin eskidiğini ve bütün bunlardan doğan mahzurları ısrarla yazmıştır. Gazete ve mecmualarda hukukla ilgili yazdığı makalelerinin bazılarını daha sonra bir araya getirip kitap şeklinde de bastırmıştır. Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-ı Düvel bu tür kitaplarının ilkidir. Bu kitapta Tanin gazetesinde yazdığı hukukla ilgili makalelerini bir araya toplamıştır. 48 c. Mukadderat-ı Tarihiye, İstanbul H. 1330. Bu eser Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniyenin zeylidir. Celal Nuri bu eserini Mekteb-i Hukuk Şakirdanına ithaf etmiş ve onlardan “…şu zavallı milleti tahlis için Avrupai bir kafa ile…” çalışmalarını istemiştir. Bu eserde de toplumumuzun ve milletimizin çeşitli problemleri ile Osmanlı İmparatorluğunun meseleleri üzerinde durulmuştur. Maarif meselesi, 47 Celal Nuri, 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine Takdim Olunan Muhtıradır, Müşterekü’l-Menfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul H. 1327. 48 Celal Nuri, Kendi Nokta-i Nazarımdaan Hukuk-ı Düvel, Müşterekü’l-Menfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul H. 1330/1912. 35 35 kadın meselesi, ahlaki ve iktisadi gerileyişimiz, kanunlarımız ve idaremizin yenilenmesi ile azınlıklar meselesi bunların başlıcalarıdır. 49 d. Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye, İstanbul H. 1330. Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesi ve çökmesi Celal Nuri’nin, üzerinde ısrarla durduğu konulardan birisidir. O, 1912 yılında bu konuyu derinlemesine ele alan Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye adlı müstakil bir kitap yazdığı gibi bu tarihten sonra başka alanlarda yazdığı kitaplara da türlü vesilelerle bu konuya temas etmiştir. Bu meseleyi kafasında sabit bir fikir haline getiren Celal Nuri, 1918 yılından itibaren çıkarmaya başladığı Ati/İleri gazetesindeki baş makalelerinde de bu problemi yeniden geliştirmeye devam ele almaya etmiştir. ve konuyla Eserin ilgili düşüncelerini mukaddimesinde Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü tarihin en ehemmiyetli, en merak-aver vakayi’inden biri olarak vasıflandırır ve bunun “Romalıların Teali ve Tedennileri”nin yazarı Montesqieu gibi bir fikir adamı tarafından yazılmadığına üzülür. Erbab-ı iktidarın bu meseleyi şimdiye kadar ihmal etmelerinin, kendisinde bu kitabı yazmak cesaretini uyandırdığını belirtir. Buna göre sırf bir tecrübeden ibaret olmak ve bundan sonra bu yolda yazılacak kitaplara bir mukaddime teşkil etmek için bu eseri mevki-i münazaraya koyduğunu ifade eder.50 e. Şimal Hatıraları, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1330. Celal Nuri 1912’de Rusya, Finlandiya, İsveç, Norveç ve Danimarka’ya bir seyahat yapmıştır. Bu seyahat esnasında tuttuğu notları daha sonra Şimal Hatıraları adlı kitabında neşretmiştir. Kitabın mukaddimesinde maksadının Rusya, İsveç, Norveç ve Danimarka hakkında bir Leson de choess kitabı hazırlamak olduğunu belirtmekle birlikte, fıkdan-ı vesait sebebiyle buna muvaffak olamadığını ifade eder. Celal Nuri Rusya yolculuğu esnasında gördüklerinden hiç bahsetmez. Eserinde 49 Celal Nuri, Mukadderat-ı Tarihiye, İstanbul H. 1330. 50 Celal Nuri, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye, İstanbul H. 1330. 36 36 gezdiği şehirleri, ziyaret ettiği kiliseleri, üniversiteleri, müzeleri ve tarihi eserleri anlatır. Rusya’da Türkler başlığı altında bu ülkedeki Türklerin durumunu anlatır. Finlandiya’yı dünyanın en müterakki milletlerinden biri olarak görür. “Hoş, latif, zarif bir memleket. Meydanlar, sokaklar, limanlar o kadar temiz ki insan kendisini bir salonda zannediyor. Herkes menafi-i umumiyeye çalışıyor.” İsveç’te Celal Nuri’nin dikkatini en çok çeken şey “fikr-i tensik ve teşkil”dir. Bu şimal ülkesinin coğrafya ve sosyal durumunu anlatırken sık sık maariften ve mekteplerin intizamından bahseder ve Türk aydınlarının dikkatini bu ülkeye çeker. Böylelikle “yalnız garbi ve vasati Avrupa’nın valih u hayran bir perestişkarı olmaktan kurtulacağız” der. Celal Nuri Norveç için “burası ikinci sınıftan bir İsveç’tir.” Cümlesini kullanır. Norveçliler de “adem-i intizam, adem-i nezafet ne olduğunu bilmezler. Tabii ve gayri ca’li bir gururları vardır. Ve zannederim ki hakları da yok değildir. Müzeler başlığı altında seyahati boyunca gezdiği müzeleri anlatır. 51 f. İttihad-ı İslam, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. Celal Nuri’nin Ati gazetesini çıkarmaya başlamadan önce üzerinde ısrarla durduğu meselelerden biridir. Bazı kitaplarında bu mevzuya yer yer temas ettiği, bahisler ayırdığı gibi, 1913 yılında bu meseleyi ele alan müstakil bir kitap yazmıştır. Bu eserinde Celal Nuri, İttihad-ı İslam’ı şöyle tarif ediyor: “Daha ahrarane bir istikbale intizaren beynelislam zaten mevcut olan ittihad-ı arayı muhafaza ve teyid ve bir gaye-i terbiyetkaraneye doğru tevhid-i mesai.” Celal Nuri “Hal-i Hazırda Müslümanlar” başlığı altında Araplar, Türkler, Hindliler, İranlılar ve küçük Müslüman cemaatleri inceler, bunlar hakkında tarihi ve istatistiki bilgiler verir. Müslümanlar arasındaki cehaleti, tefrikayı, tedenniyi ve Avrupalıların sömürgesi altındaki Müslümanların maruz kaldıkları baskı ve zulümleri uzun uzun anlatır. Celal Nuri, İttihad-ı İslam’ı bir fikir 51 Celal Nuri, Şimal Hatıraları, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1330. 37 37 meselesi olarak ele almıştır. Kitabında bu fikri siyasi hayata hakim kılmaya çalışmış II. Abdülhamid’den hiç bahsetmez. 52 g. Kadınlarımız, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331. Kadın meselesi Celal Nuri’nin üzerinde önemle durduğu konulardan birisidir. Konu geneli itibariyle ele alınmıştır. Burada kadının tarifi, kadının tarihte ve muhtelif memleketlerde içtimai ve hukuki durumu, eğitimi, örtünmesi, evlenme ve boşanması üzerinde dağınık ansiklopedik bilgiler verilerek uzun uzun durulmuştur. Tabii bu arada Müslüman memleketlerde ve bizdeki kadınlarla ilgili meselelere de temas edilmiştir. Kadının eski medeniyetlerde içtimai, iktisadi ve eğitim durumu karışık bir şekilde anlatılır. Kitabın sonuç kısmında İslamiyet’in kadına cemiyet ve çalışma hayatında bir mevki verdiği halde bizim örfümüzün onu cemiyetten uzaklaştırıp kafes arkasına mahkum ettiği sonucuna varır. Daha da kötüsü alimlerimizden bir kısmının bu istibdâd-ı örfîye din şeklini vermeye çalışmalarıdır. Ona göre İslamiyete bundan büyük fenalık olamaz. Bu durumda yapılacak iş, esasat-ı şeriyeye rücû ile kadını layık olduğu mevkiye getirmekten ibarettir.53 h. Tarih-i İstikbal, 3 cilt, I. Cilt Mesail-i Fikriye, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331,Birinci kısımda felsefe, din, fen ve güzel sanatların istikballeri üzerinde durulmuştur. II. Cilt Mesail-i Siyasiye, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331, Bu kısımda daha ziyade İttihat ve Terakki Cemiyetinin tarihi, hali ve istikbali üzerinde durulur. III. Cilt Mesail-i İctimaiye, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Bu kısımda ahlakın istikbali, Ludwig Büchner, Max Nordau, Emile Faquet ve Gustave Lebon’un içtimaiyatla ilgili fikirleri, Yahudilik ve anarşizm ile siyasetin ve kadının istikballeri üzerinde durulmuştur. 54 52 Celal Nuri, İttihad-ı İslam, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. 53 Celal Nuri, Kadınlarımız, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331. 54 Celal Nuri, Tarih-i İstikbal, 3 cilt, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. 38 38 i. Havaic-i Kanuniyemiz, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331. Celal Nuri’nin İctihad mecmuasında yazdığı hukukla ilgili makalelerin bir araya toplanmasından meydana gelen eseridir. Mukaddimede kanunlarla ilgili genel düşüncelerini anlatır. Ona göre kanunların simyavî bir kudreti yoktur. Bir memleketi kanun ile ihya arzusunda bulunmak, insanların tabiatını ve milletlerin mizacını bilmemek demektir. İngiltere’deki intizam ve insicam kanunla sağlanmamıştır. Kanuni sahadaki yenileşme hareketlerinden de bahisle konuyu İttihat Terakkiye getirir. İttihat ve Terakkinin en büyük hatası, hükümet şeklinin değişmesinin, idare şeklinin de değişmesini gerektirmeyeceği hukuk kaidesini anlayamamasıdır.55 j. Kutup Musahabeleri, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. Celal Nuri’nin ikinci seyahat eseridir. Bu eser 1913 yılında Almanya’dan Kuzey Kutbuna yaptığı deniz yolculuğu sırasında tuttuğu notların kitap şeklinde bastırılmasından meydana gelmiştir. Kitapta gezilen şehirler ve görülen manzaralarla ilgili 14 resim de vardır. Kitap Berlin izlenimleriyle başlar. Celal Nuri, Berlin, Psotdam ve Hamburg ile ilgili izlenimlerini anlattıktan sonra 6 Temmuz 1913’te Victoria Luize Transatlantiği ile Kuzey Denizine açıldıklarını yazar. İskoçya’da Edinburg, Glasgow şehirleri ile kuzeyde Kirkwall’e uğrarlar. Faröer adalarını ziyaret ettikten sonra İzlanda’ya varırlar. Hükümet merkezi olan Rejkjavil’te müze, katedral, üniversite ve parlamento binalarını gezer. Buradan Grönland Denizine giderken Kuzey Kutbunu geçerler. Yalnız İskandinavya’nın değil, dünyanın en kuzey şehri olan Hammesfest’te Edirne’nin istirdadı haberini alır. 56 k. Hatemü’l-Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal Nuri’nin din konusunda yazdığı eserlerden birisidir. Bu kitapta Hz Muhammed ve getirdiği din, mevcut siyer geleneğinin dışında yepyeni 55 Celal Nuri, Havaic-i Kanuniyemiz, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331. 56 Celal Nuri, Kutup Musahabeleri, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. 39 39 bir açıdan inceler. Celal Nuri, Hz Muhammed’in tarih nokta-i nazarından mağdur olduğunu düşünür. Müslüman olmayan tarihçiler, büyük ve ırsi bir husumetin zebunudurlar. Batıda Hz Muhammed’in hayatına dair yazılmış eserler ya alelade vekayinamelerden ve yahut kadr-i Muhammedîyi tenkîs maksadıyla kaleme alınmış kütüb-i tarafgîrânedir.57 l. İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul H. 1333. m. Müslümanlara, Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, Kader Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal Nuri İctihad’ın 38. Sayısından itibaren bu mecmuada yazmaya başlar. İslam’da Vücub-ı Teceddüd, Havaic-i Kanuniyemiz başlığı altında hukukla ilgili bazı makaleleri ve uzun tartışmalara sebep olan Şime-i Husumet makalesi önce bu mecmuada neşredilir. Makalede milletimize ve vatanımıza kasdeden düşmanlara husumet beslememiz gerektiği düşüncesi telkin edilir.58 n. İlel-i Ahlakiyemiz, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal Nuri, ahlak meselesini çeşitli kitaplarında ele almakla beraber, bu konuda müstakil bir kitap yazmıştır. Mukadderat-ı Tarihiyede ahlak bakımından gerileyişimizi Tereddiyat-ı Ahlak-ı Umumiye ve Tereddiyat-ı Ahlak-ı Hususiye olmak üzere ikiye ayırır ve Osmanlı Devletinin istila devri kapandıktan sonra, umumi ahlakın bozulması üzerine hususi ahlakın da bozulduğunu belirtir. Millet, çalışarak kazandığı ile geçinmeye alıştırılmadığından ganimet devri kapandıktan sonra insanlar geçinebilmek için başkasının elindeki ekmeğe göz dikmiş ve onu ele geçirmek için türlü entrikalar çevirmeye başlamıştır. Rüşvet, iftira ve jurnalcilik bunların başlıcalarıdır. Bunlar da fertlerin ahlakını bozmuştur. Celal Nuri bizdeki ahlak anlayışının teşekkülünü 57 58 Celal Nuri, Hatemü’l-Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal Nuri, Müslümanlara, Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, Kader Matbaası, İstanbul H. 1332. 40 40 ve bunun zamanla değişmesini tarihimizle bağlantı kurarak açıklıyor. Bu arada İttihat ve Terakkinin milleti idare etmekte olduğunu belirterek milletin kaderiyle onun kaderinin birleştiğini söyler. Bu durumda İttihat ve Terakki Cemiyeti gözünü dört açmalı, kendisini iz’ac eden sivrisinekleri katiyen kovmalı, hatt-ı hareketini celi yazılarla çizmeli, mürebbi-i millet makamına geçerek bizi kurtarmalıdır.59 o. Perviz O, Yine O, Hep O, İstanbul H. 1332. Yanı Mayn adasındaki dağların dorukları dumanlar, sisler ve bulutlarla kaplıdır. Hiç kimse buradan okyanusun, fezanın, özellikle karşıdaki karlı tepelerin manzarasını seyretmemiştir. Bir gün tepenin arkasından kalın bir kürke bürünmüş genç, süslü ve düşünceli bir adam çıkar ve bir kayanın üzerine oturur. Bu adamın vicdanında biri maddi diğeri hissi iki şahsiyet mücadele halindedir. Bir rüyadan uyanır gibi başını kaldırdığı sırada kendisine çok benzeyen bir başka adamın yanına geldiğini görür. Perviz ona kim olduğunu sorar “Sen ben misin, yahut ben sen miyim? Karşımda sanki bir ayna varmış gibi ben sende kendimi görüyorum” diyerek bu benzerliğe hayretini anlatır. Perviz düşünmeye dalar. Kudret ve azametinin nihayetsiz olduğunu düşünür. Sonunda bunun da lezzetli olmadığının farkına varır ve dünyada ihtiyaç içinde bulunan insanların hayatına imrenir; çünkü onların birçok hevesleri vardır; halbuki kendisi “heves fakiri”dir. Perviz uyanınca karısının piyano çalmakta olduğunu görür. Bahçesinin bir yerinde demir parmaklı bir kafes içinde hapsettikleri mabud eskilerine tekrar bakar, onları ve batılı filozofları suçlayıcı bir konuşma yapar. Sabah olmak üzereyken namaz kılmak için Ayasofya Camiine gider. Bir saf kadar cemaat vardır. Cemaatten Ahmed Takiyeddin Efendi acıyarak onunla ilgilenir. Eve gidip hasta torununu iyileştirir. Yeşil yüzüğünü orada bırakıp ortadan kaybolur. Perviz kötülükleri ortadan kaldırmak elinde olduğu halde bunu başaramadığına üzülür. Pervizin hükümran 59 Celal Nuri, İlel-i Ahlakiyemiz, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. 41 41 olduğu kıtada zamanla partiler çoğalır. Bunlar pervizi çekemez. Bir gün baldırı çıplaklar partisi reisi vekili, habidegan fırkası reisi alisi, kıbkırmızılar fırkalarının katib-i umumisi ve umum Katolik ve Protestan cemaatleri vekil-i vahid ve muvahhidi toplanarak pervizin halline karar verirler. Kararı duyan halk saraya hücum ederek Pervizi sürüklemeye başlar. Neden sonra cesedin toprağa gömülmesi düşünülür, ancak dünya, ay ve güneşte ona bir mezar bulunamaz. 60 p. Ölmeyen (Masal), İstanbul 1917. Yazar bir gün arkadaşı Jim Hopkns ile Paris’te Fontainebleau Sarayını gezdikten sonra parkta dolaşırlarken karşılarına genç bir kadın çıkar. Bu tesadüf Jim Hopkinse acı bir olayı hatırlatır. İkisi de üzgün görünür. Kadın sessizce oradan uzaklaşır. Yazar arkadaşına bu kadının kim olduğunu sorunca “Marselin kardeşidir” cevabını alır. Bu kitap Jim Hopkinsin dilinden Marselin hikayesidir.61 q. Bir Milyarlık Bono (Roman), İstanbul 1917. r. İştirak Edemediğimiz Harekat, Efkar-ı Cedide Kütüphanesi, İstanbul 1917. s. Coğrafya-yı Tarih-i Mülk-i Rum, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1918. Celal Nuri’nin coğrafya ile ilgili risalesidir. Feth-i Kelamda İklim-i Rum ve Mülk-i Rum terkiplerinin tarihimizde ve edebiyatımızda çok kullanıldığını, ancak bu terkiplerin içerdikleri bölge ve ülkelerin coğrafyasına dair şimdiye kadar bir eser intişar ettiğini bilmediğini kaydeder. Bu sebeple bu risalenin öteden beriden iltikat edilmiş notlardan meydana geldiğini, bu yüzden görülecek hataların bağışlanacağını ümit ettiğini belirtir. Boğazlar, Anadolu, Suriye ve Filistin, Arabistan, Irak, Kaf Dağı, Kırım ve Maverasına dair kuru 60 Celal Nuri, Perviz O, Yine O, Hep O – Bir Şi’r-i Na-manzum, İstanbul 1332. 61 Celal Nuri, Ölmeyen – Masal, Konstantiniyye 1917. 42 42 ansiklopedik bilgiler verilir. Eserin sonunda Anadolu’nun Asya’dan mı, Avrupa’dan mı sayılması gerektiğine dair tartışmaya temas edilir.62 t. Harpten Sonra Türkleri Yükseltelim, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1917. I. Dünya Savaşı, Celal Nuri’nin üzerinde ısrarla durduğu konulardan birisidir. Bu savaş üzerine çok sayıda makale yazdığı gibi, savaş henüz devam etmekteyken bir de kitap yazmıştır. Bu eserde daha çok I. Dünya Savaşının özde doğurduğu problemler ve bunların çözüm yolları üzerinde durulur. Ona göre savaşın sarsıntılarından sonra varlığımızı koruyabilmemiz iki şeye bağlıdır. Birincisi, askerliğin Alman-vârî bir katiyetle tekamül etmesi. İkincisi de yine Alman-vârî bir intizam ile çalışmamızdır.63 u. Türkçemiz, Mesail-i Hazıra Hakkında Musahabet, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1917. Celal Nuri esasında bir gazeteci olmakla beraber uzun yazarlık hayatında dil ve edebiyat konularında da yazılar yazmıştır. Ati gazetesini çıkarmaya başlamadan önce İkdam’da ve sahibi bulunduğu Edebiyat-ı Umumiye mecmuasında bu mevzulara dair yazılar kaleme almıştır. Daha sonra bu iki yayın organındaki konuyla ilgili makaleleri de içine alan Türkçemiz adlı bir kitap neşretmiştir.64 v. Merhume (Roman), İstanbul 1918. Cafer Paşa Mısırlıdır. Senenin dört ayını Vaniköy’de geri kalanını da Avrupa’da geçirir. Mısırdaki toprakları Nil vadisinin en güzel pamuğunu yetiştirir. Cafer Paşa öğrenimini Fransa’da yapmış bir amiraldir. Mükrim ve mültefit bir zattır. Amerikalılar gibi paradan ve servetten bahsetmek en büyük adetidir. Seksen yaşına yaklaşan Cafer Paşa birçok defa evlendiği halde hiçbir zaman birden çok kadın veya metresle yaşamamıştır, bununla birlikte 62 Celal Nuri, Coğrafya-yı Tarih-i Mülk-i Rum, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1918. 63 Celal Nuri, Harpten Sonra Türkleri Yükseltelim, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1917. 64 Celal Nuri, Türkçemiz, Mesail-i Hazıra Hakkında Musahabet, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1917. 43 43 elli sene önce ölen ilk eşi merhume hanım efendiyi asla unutamamıştır. Cafer Paşa tiyatroda Marta adında genç, zarif ve güzel bir kızla tanışır. Türlü yollarla Martayı elde eder. Genç kız Paris’ten tiksinmiştir. Mazisini unutmak ister. Gizlice Karlsbada gidip balaylarını geçirirler. Marta burada sağlığına ve tabii güzelliğine kavuşur. İstanbul’a gelip Çamlıca ve Tarabya’da bir müddet kalırlar. Boğaziçi eğlencelerine katılırlar fakat Marta İstanbul’da mutlu değildir. Çok düşünür az konuşur. İngiltere’nin güney sahillerinde küçük bir kasabaya gidip bir villa kiralarlar. Burada en büyük meşguliyetleri kitap okumak ve manzaralar seyretmektir. Marat bebek beklediğini öğrenince eski neşesine kavuşur. Mazisini tamamen unutmak ister. Marta bir kız çocuğu doğurur. Doğum sırasında kanı zehirlendiği için dört gün sonra ölür. Martanın bu beklenmedik ölümü kocasının hissi ve fikri buhranlar geçirmesine sebep olur. Genç kadın hazin bir merasimle toprağa verilir. 65 w. Rum ve Bizans, İstanbul 1917. Celal Nuri’nin tarihle ilgili eserlerinden birisidir. Mukaddimede bir müsait zamanında Konstantiniyye’nin, fetihten önceki durumunu ve fethin sebeplerini incelediğini belirtir. Bu incelemelerinin sonunda iktibas ve tercüme, telif ve muhakeme tarikiyle dört beş yüz sayfalık bir müsvedde meydana getirir. Bunlara bir girizgah olmak üzere kaleme aldığı Rum ve Bizans fasıllarını bu kitabıyla okuyucularına takdim ettiğini ifade eder. 66 x. Ahir Zaman (Roman), İstanbul 1918. Şehlevend yirmi yaşında bir kızdır. Fransızca romanlar okuyarak büyümüştür. Paris’in mahalle ve sokaklarını İstanbul’unkinden daha iyi bilir. Hayalinde Fransız romanlarında okuduklarından meydana gelen bir alem kurmuştur. 65 Celal Nuri, Merhume-Beynelmilel Hikaye, Konstantiniyye 1918. Merhume romasnı, piyes haline getirilip, Galtasaray Lisesinin kuruluşunun 50. Yılını kutlama münasebetiyle hazırlanan program çerçevesinde 11 Mayıs 1334/1918 tarihinde sahneye konmuştur. 66 Celal Nuri, Rum ve Bizans, İstanbul 1917. 44 44 Öyle ki bu alemde müstakbel eşi ile ilerde yaşayacakları evi, hatta evinin döşemesi bile vardır. Babası çoktan ölmüş bulunan şehlevend, kırk yaşlarındaki annesiyle bir gün tiyatroya gider. Vapurda çok yakışıklı bir genç görürler. Bu meçhul genç bey boğazda amcası Mehmed Paşanın misafiri Ecmel Beydir. Bu arada Ecmel Bey, Büyük Postanede bir iş bulduğu için Beyoğlu’nda bir garsiyoner tutar. Vapur yolculuklarında tanıştığı Şehlevendi evine davet eder. Sevgiyi sadece romanlarda tanıyan bu tecrübesiz genç kız, pişkin Ecmelin sözlerine ve davranışlarına hemen kanar, davetini kabul eder. O günlerde Matmaze Adeline Pastaloviç adlı bir Slovak karısı İstanbul’a gelmiş ve Beyoğlu’nda Sakala Tiyatrosunda matineler vermeye başlamıştır. Bu kadın güzellik ve sanattan mahrum olmakla beraber, yırtıklığı sayesinde birçok erkeği avlamasını bilmiş ve birçok aile ocağını söndürmüştür. Bir matinede buluşan Zülfikar, Basir ve Ecmel Beyler sohbet ederken söz, Basir Beyin Beykoz’da kuracağı Elsine-i Asyaiye Akademisine intikal eder. Bu işlerin tamamen yabancısı olan Basir Bey, Ecmele Sanskritçr profesörlüğünü teklif eder. Günlerce araştırdıktan sonra Tellal Madam Anika, Ecmeli nihayet bir gün Ayestefanos’a giderken trende bulur. Kendisini körpe ve güzel kızlarla tanıştırabileceğinden bahisle onu evine davet eder. Ecmel yalnız kalınca güzellik üzerine düşünür. Ona göre güzellik bir deri meselesinden ibarettir. O geceyi orada Şehlevende benzeyen Ziba Hanımla geçirir. Bu arada Şemsa Hanım kızının Ecmelle ilişkisini ilerlettiğini, hatta evlenmek üzere olduğunu öğrenir. Bir gün onları Ecmelin evinde basar. Ecmel, Ayestefanostaki Ziba Hanımın, Şehlevendin annesi olduğunun farkına varır. Çok sinirlenen Şemsa Hanım Ecmeli yaralar. Günlerce yataktan çıkamayan Ecmel, bütün randevularını notlar ve mektuplar göndererek iptal eder. Rezaleti duyan Sena Hanım, evine gelerek kendisini aldattığı için Ecmele lanetler ve hakaretler yağdırırken, ondan gebe kaldığını da açıklar. Bu arada Ecmel, Tellal Madam Anikanın evinde kendisini bekleyen Mahzuze Hanıma da uşağıyla haber göndererek o gün 45 45 gelemeyeceğini bildirir. Mahzuze şüphelenir ve uşağın ağzını arayarak işin içyüzünü öğrenir. Doğruca Sena Hanıma giderek onunla bir güzel kavga eder. Hırsını alamayınca bu sefer derhal ati gazetesine giderek Hüseyin Rahmi Beyle görüşmek istediğini bildirir. Kendisini bütün bütün unutmuştur. Macera anlatacağım macera. Romanlara basılacak işler oldu, cümleleri ortalığı inletir.67 y. Kara Tehlike Bir Müdafaanamedir, İstanbul H. 1334. Celal Nuri Edebiyat-ı Umumiye mecmuasında Türklerin Osmanlılardan önceki devirlerine ait makaleler yazmıştır. Bunlardan Osmanlılardan Evvel başlığını taşıyan ve iki sayı devam eden makalede kadim Türklerin secaya-yı milliyesini araştırmıştır. Celal Nuri bu eserinde millet, ırk, tarih, bir millet için mütehayyizanın önemi üzerinde de durur. 68 z. Taç Giyen Millet, Cihan Biraderler Matbaası, İstanbul H. 1339. Bu eser, Celal Nuri’nin saltanatın kaldırılmasından sonra yazdığı ilk kitaptır. Kitap adını Faruk Nafiz’in aynı adı taşıyan şiirinden almıştır. Kitapta genel olarak tarih ve medeniyet, devlet şekilleri, Tanzimat, Meşrutiyet ile milli hakimiyetin mukayesesi, inkılap, eski ve yeni din telakkileri üzerinde durulmuştur.69 aa.Türk İnkılabı, Suhulet Matbaası, İstanbul 1926. Celal Nuri’nin milli mücadelenin kazanılmasından sonra ülkemizde gerçekleştirilen büyük inkılaba dair düşüncelerini yazdığı bir eseridir. Bu kitabında Türk inkılabını Hşppolyte Taine’in metoduyla değerlendirildikten sonra medeniyet, batılılaşmamız, dil, edebiyat, iktisat ve inkılap fikri üzerinde durur.70 67 Celal Nuri, Ahir Zaman, Ati nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918-İleri, ne. 428, 17 Mart 1335/1919. Tefrikalar halinde gazetede yayınlanan roman aynı yıl kitap halinde de basılmıştır. 68 Celal Nuri, Kara Tehlike Bir Müdafaanamedir, İstanbul H. 1334. 69 Celal Nuri, Taç Giyen Millet, Cihan Biraderler Matbaası, İstanbul H. 1339. 70 Celal Nuri, Türk İnkılabı, Suhulet Matbaası, İstanbul 1926. 46 46 bb. Devlet ve Meclis Hakkında Musahabeler, TBMM Matbaası, Ankara 1932. Başlangıçta bu kitabın meclis divan hanelerinde arkadaşlarıyla devlet ve meclis hakkındaki mubaheselerinden ibaret olduğunu bildirir. Meclis, parlamento ve kanun hakkında bilgi verirken bunların pek eski devirlerden zamanımıza gelinceye kadar geçirdikleri tekamülü anlatır. Bu kitap, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk meclislerinde hukuk öğrenimi görmüş bir milletvekili olarak bulunan Celal Nuri’nin millet, devlet, meclis ve kanun kavramlarını ne kadar ciddi ve derinlemesine ele aldığını göstermesi bakımından önemli bir çalışımadır. 71 cc.Memalik-i Osmaniyede Emval-i Gayr-i Menkule ve Evkaf, Evkaf-ı Hümayun Nazırı Ekrem Bey ile Defter-i Hakani Nazırı Abdurrahman Beye Hitaben Yazılmış Açık Mektup” yer ve tarih yok. dd.Vatandaşlık (Yurt Bilgisi) İlk Mekteplerin 5. Sınıfları İçin, İstanbul 1931. Kitapta vatan, millet, devlet, cumhuriyet, hükümet, meclis, vatandaşlık ve inkılap ile ilgili bilgiler, çocukların seviyesine uygun bir anlatımla verilmiştir. Kitapta başta Büyük Gazi olmak üzere bazı şahsiyetlerin resimleri ile çeşitli şehirlerimize ait manzara resimleri de vardır. Bu kitap Celal Nuri’nin inkılapları öğretme ve sevdirme çalışmalarını ilkokuldan itibaren ele aldığını göstermesi bakımından önemlidir.72 71 Celal Nuri, Devlet ve Meclis Hakkında Musahabeler, TBMM Matbaası, Ankara 1932. 72 Celal Nuri, Vatandaşlık (Yurt Bilgisi) İlk Mekteplerin 5. Sınıfları İçin, İstanbul 1931. 47 47 4. FİKİR DÜNYASI: Celal Nuri Türk milletinin yakın dönem tarihimizde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde yaşamıştır. Bu değişimler, Celal Nuri üzerinde de etkili olmuştur. Gençliğinden itibaren ele alınmamış konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu fikirlerinin bir kısmı Cumhuriyet döneminde yapılan inkılaplara temel oluşturan doğrultudadır. Celal Nuri’nin fikirlerine batılı yazarların eserlerinden ziyade, Yeni Osmanlı ve Jön Türklerin fikirlerinin kaynaklık ettiğini söylemek mümkündür. Fikirleri orijinal batılı kaynaklara dayanan Abdullah Cevdet, tümden batılılaşmayı savunmaktadır. Celal Nuri ise, batının bilim ve tekniğin alınmasından yanadır. O, gerek Avrupa, Amerika ve Rusya’ya yaptığı seyahatlerle gerekse vakıf olduğu Fransızca ve İngilizce ile batı kültürünü tanıyan okuyan bir düşünürdür. Tıpkı, Abdullah Cevdet gibi, batılı yazarlardan etkilenen Celal Nuri’nin, başlangıçta onun tesirinde kaldığı söylenebilir. Batılı filozof ve yazarlardan Herbert Spencer, J.J. Rousseau, Montesquie, Volter, Charles Darwin, Gustave Le Bon, Ludwig Buchner, Emile Zola ve Taine onun okuyup alıntılar yaptığı, etkisinde kaldığı yazarlardır. O, yazılarında Darwin’in biyolojik evrim, Büchner’in maddeci fikirlerini, Gustave Le Bon’un topluluk bilinci ile ilgili fikirlerini Osmanlı toplumuna uygulamaya çalışır. Bu hususta dinin sosyal içeriğinden yararlanma yoluna gider. İslamiyet’in sosyal hayata dair hükümleri ile inanca ait hükümlerini ayırarak daha çok birinci hususlar üzerinde durur.73 Celal Nuri’nin yaşadığı dönem, Osmanlı devletinde sosyal ve siyasal değişimlerin sıkça yaşandığı bir dönemdir. O, fikir akımlarından her hangi birisinin mutlak taraftarı olmamakla beraber, popülist bir yaklaşımla çeşitli görüşleri yansıtır. Sık sık fikir değiştirir. İnsanı ilgilendiren sosyal ve metafizik konuları pozitivist bir yaklaşımla ele alır. Sistemli bir fikir adamı olmamakla birlikte, yazılarında yenilikçi, inkılapçı bir çizgiyi takip eder. Hukuk eğitimi görmüş mesleğinde başarılı bir avukat 73 olmasına rağmen yazarlığı, Recai DOĞAN, Batıcılık Akımının Din ve Eğitim-Öğretim Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1996, s. 44. 48 48 gazeteciliği tercih etmiştir.74 Yazarlık hayatında tarih, edebiyat, siyaset, güncel olaylar, II. Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve Cumhuriyet, Rus İnkılabı, İttihad-ı İslam, medeniyet, dil, kadın onun yazılarında sıkça üzerinde durduğu konular arasındadır. Yapısı itibarıyla eleştirilmekten hoşlanmayan Celal Nuri, ne sürekli çekişme içinde bulunduğu Türkçülere, ne de kendisini sert bir dille eleştiren İslamcılara yaklaşabilmiştir. Çeşitli sebeplerle batıcılarla da fikir ayrılığına düşünce, batıcılık akımı içerisinde bir grup oluşturmaya çalışmıştır. 75 Pek çok konuda yazılar kaleme alan Celal Nuri, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında büyük faaliyet göstermiştir. Genel konular, psiko-sosyal içerikli yazılar yazmıştır. Batı düşüncesiyle yetişirken, Osmanlı devletinin çöküşünü önleyecek fikirler ileri sürmüştür. O, Batılılaşmak ve bilimle Türk kültürünün desteklenmesi taraftarıdır. Zamanına göre çok önemli ve ileri görüşlü bir şahsiyettir.76 74 Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11. 75 Necati AKSANYAR, Çağdaşlaşmaya Giden Yolda Celal Nuri ve Fikir Alanında Etkinliği, Hacettepe Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, s. 175. 76 Hasan Ali KOÇER, Türk Sosyologları 1, Baylan Matbaası, Ankara 1975, s. 117-139. 49 49 B. ATİ / İLERİ GAZETESİ 1919-1924 yıllan arasında İstanbul'da yayımlanan günlük siyasî gazete.77 Celâl Nuri'nin (İleri), 1 Kânunusâni 1334'te (1 Ocak 1918) İstanbul'da çıkarmaya başladığı Âtî gazetesi, 10 Şubat 1335 (1919) tarihli 393. sayısında yayımlanan "Matbuata Kelepçe Vuruluyor" başlıklı imzasız bir yazı ve Celâl Nuri'nin Sadrazam Ahmet Paşa kabinesini tenkit eden başyazısı sebebiyle aynı gün süresiz olarak kapatılmışsa da ertesi günden itibaren İleri adıyla çıkmaya başlamıştır. İleri 10 Mart 1336 (1920) tarihinde kapatılınca Ahvâl adıyla yayımını sürdürmüş. İstanbul'un İtilâf devletlerince işgali günlerinde yayımı durdurulunca da tekrar İleri adıyla yayımına devam etmiştir. İleri gazetesinde yer alan fikir yazılarının daha çok I. Dünya Savaşı. Rus İnkılâbı, Mütareke, Millî Mücadele, I. Büyük Millet Meclisi, saltanatın kaldırılması, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet'in ilânı ve hilâfetin kaldırılması konularında yoğunlaştığı görülmektedir. Gazete 29x43 boyutlarında olup dört sayfadan ibarettir. Yayın periyodu günlüktür. Gazetenin sahibi ve baş yazarı Celal Nuri, yazı işleri müdürü İsmail Subhi Bey, mesul müdürü de Mehmet Celal’dir. Gazetenin ilk sayfasının sağ üst köşesinde büyük harflerle Ati klişesi yer alır. Hemen altında 1336 H. tarihi, onun altında da “ser muharriri Celal Nuri” kelimeleri bulunur. Sol üst köşede gazetenin adresi adresi ve telefon numarası ile günün hicri ve miladi tarihleri iki satır halinde yazılıdır. Bunların altı kalınca bir çizgi ile çizilidir. Gazetenin sayfa sayısı 2 ila 8 sayfa arasında değişir. 78 Gazete, Ati adı ile 10 Şubat 1335/1919 tarihine kadar 393 sayı çıkmıştır. Bu sayıda birinci sayfanın ilk sütununda “Matbuata Kelepçe Vuruluyor” başlıklı imzasız bir yazı vardır.79 Yazıda iktidarda bulunan Tevfik Paşa Kabinesinin, Matbuat Kanununun bazı maddelerini değiştirerek sansür 77 Recep DUYMAZ, “İleri”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 22, İstanbul 2000, s. 86. 78 Recep DUYMAZ, Celal Nuri ve Ati Gazetesi, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1991, s. 16. 79 İleri, nr. 393. 10 Şubat 1335-1919, s. 1. 50 50 getiren bir kararnamesi şiddetle protesto edilir. Aynı sayfada Celal Nuri’nin baş makalesi “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine” başlığını taşımaktadır. Makalede kabinenin kusurları 11 madde halinde sıralanmıştır. Devamında yapılması gerekli işler ise 4 madde halinde gösterilmiştir.80 Aynı gün, saat beşe doğru, Ati İdarehanesine Matbuat Müdüriyetinden gazetenin “bilamüddet tatiline karar verilmiş” olduğunu bildiren tebliğ gelir. Gazete ertesi günden itibaren “İleri” adıyla çıkmaya devam eder. İleri’nin ilk sayfasında söz konusu tebliğin metni “Ati’nin Tatili” başlığı altında verilir. 81 İleri 10 Mart 1336/1920 tarihinde kapanır. Üç gün sonra Ahval adıyla çıkmaya başlar. Kapanması ve isim değiştirmesiyle ilgili gazetede herhangi bir açıklama yoktur. Yalnız Ahvalin ikinci sayfasındaki Celal Nuri imzalı bir notta gazetenin abonelerine gönderilmesine devam edileceği bildirilir. 14 mart 1336/1920 tarihinden itibaren üç gün çıktıktan sonra Ahval de kapanır. Gazete dört gün aradan sonra 21 Mart 1136/1920’den itibaren tekrar İleri adıyla yayınına devam eder. İleri’nin kapanma, isim değiştirme ve tekrar çıkma gayretleri, İstanbul’un itilaf devletlerince işgal edildiği günlere rastlar. Gazetenin varlığını sürdürebilmesi için ortaya koyduğu bu çırpınmalar basınımızın o günlerde içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi bakımında oldukça önemlidir.82 İleri gazetesi 1 Kanunuevvel 1340/1 Aralık 1924 tarihli 2436. sayısıyla kapanır. Ati/İleri gazetesini yazar kadrosunda başta Celal Nuri olmak üzere şu isimler bulunur: Hüseyin Rahmi, Abdülhak Hamid, Rıza Tevfik, Afife Fikret, Faik Ali, Süleyman Nazif, Yusuf Razi, Behçet Kami, Samih Rıfat, Giridi Ahmed Saki, Samipaşazade Sezai, Abdülfeyyaz Tevfik, Ali Emiri, Mehmed Zeki, Mehmed Galib, S. Nihad, Tahsin Nahid, Sedad Nuri, Ali Sami, Cevad Rüştü, Rauf Yekta, Mehmed Ata, Hüseyin Daniş, Oğuzoğlu, M. Rauf, Sedad Simavi, Soysallıoğlu, Mehmed Nakıd, Meliha Ramiz, Raif Necdet, Cudi 80 Celal Nuri,” Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”, İleri, nr. 393. 10 Şubat 1335-1919, s. 1. 81 İleri, nr. 12-394, 11 Şubat 1335/1919, s. 1. 82 Recep DUYMAZ, a.g.t., s. 16. 51 51 Semih, Helvacızade, Mehmed Halis, Kılıçzade Hakkı, Fatıma Aliye, Emine Semiye, Aliye Esad, Nezihe Muhiddin Süleyman Selçuk, Namdar Rahmi, Mustafa Selim, Ercümend Ekrem, Aka Gündüz, Ahmed Necmeddin, Selim Nüzhet, Salih Zeki, Yahya Kemal, Ali Rüşdü, Ruşen Eşref, Bahaeddin Tevfik, Mazhar Müfid, Feridun Fikri, Abdülhak Şinasi, İbrahim Hakkı, Safveti Ziya, İbnürrefik Ahmed Nuri, Cenab Şahabeddin, Halil Lütfi, Ziya Hüsnü, Kemal Ragıb, Şeyh Safvet, Sabri, Cemil Süleyman, Bozkurt, Ziya Gökalp, Mahmud Esad, İhsan ve Hüseyin Nusret yer almaktadır. 83 Gazetenin içeriğine bakacak olursak bunu da birkaç madde halinde ifade edebiliriz: 1. Haberler: Gazetede en geniş yer tutan kısımdır. Haberler gazetenin özel muhabirleri, ajans telgrafları ve okuyucu mektupları ile elde edilmektedir. Zaman zaman alıntılama yoluyla yapılan haberlere de rastlanmaktadır. Haberler genelde “Mühim Haberler”, “Gazetemizin İstihbaratı”, “Harb-ı Umumi”, “Meclis-i Mebusan”, “Şehir ve Taşra”, “Halkın İhtiyacı” ve “Son Saat” gibi klişe başlıklarla sunulmaktadır. Gazetede haber türleri içerisinden resmi tebliğler, savaş haberleri, dış haberler, iç haberler, şehir haberleri yer bulmaktadır. 2. Yorumlar: Gazetede haberlere dayalı yorum yazıları da bulunmaktadır. Bunlar daha problemlerinin çok savaş, çözümü ekonomi, konularında hukuk, eğitim ve yoğunlaşmaktadır. şehrin Yorum yazılarını büyük bölümü imzalıdır. 3. Edebiyat ve Sanat Yazıları: Gazetede hikaye, roman, şiir ve eleştiri türlerinde yazılar da çıkmıştır. Başta Celal Nuri olmak üzere Hüseyin Rahmi, Nezihe Muhiddin, İhsan, Ercümend Ekrem ve Kırık Billur imzalarıyla pek çok hikaye ve roman Ati gazetesinde önce tefrika suretiyle yayınlanmıştır. Rıza Tevfik, Faik Ali, Tahsin Nahid ve Faruk Nafiz’in şiirleri yayınlanmıştır. Celal Nuri, Rıza Tevfik, Samih Rıfat, 83 Recep DUYMAZ, a.g.t., s. 16-17. 52 52 Süleyman Nazif, Ali Emiri, Feridun Fikri ve Abdülhak Şinasi’nin de eleştiri yazılarına gazetede rastlanmaktadır. Afife Fikret imzasıyla Ahir Zaman isminde tefrikalar halinde bir roman da gazetede yayınlanmıştır. Daha sonra kitap olarak da basılmıştır.84 4. İlanlar: Gazetede ilanlar da bulunmaktadır. İlk sayılarda 3. sayfada doğrudan verilir. 5. sayıdan itibaren “ilanlar” başlığını taşıyan sütunlarda yer almıştır. Çeşitli konularda ilanlar gazetede yer bulmuştur. Zamanla ilanlar hem sayı hem de çeşit olarak artmış ve 4. sayfaya da yayılmıştır. 85 84 Afife Fikret, Ahir Zaman, Cemiyet Kütüphanesi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1335. 85 Recep DUYMAZ, a.g.t. , s. 17-21. II. BÖLÜM I. DÜNYA SAVAŞININ BİTİŞİ VE MONDROS MÜTAREKESİ SÜRECİNDE YAŞANAN GELİŞMELER A. I. DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ Osmanlı Devleti 1914 yılında Almanya, İtalya ve Avusturya-Macaristan devletlerinin de içinde yer aldığı İttifak grubunda I. Dünya Savaşına girmiştir.1 Osmanlı Devleti birçok cephede savaşmıştır. Bunlar; kendi topraklarına yapılan saldırılara karşı oluşan savunma cepheleri, stratejik bölgeleri ele geçirmeye yönelik taarruz cepheleri ve müttefiklerine yardım için savaştığı cephelerdir. Osmanlı Devleti müttefiklerinin desteğiyle savaşı devam ettirmiştir. Çanakkale cephesi haricinde büyük başarılar elde edilememiştir. Savaşın ilk yıllarında mücadele müttefiklerin lehine gibi gelişse de zamanla ibre itilaf grubu lehine dönmüştür. Amerika’nın da savaşa itilaf grubu yanında dahil olmasıyla dengeler kesin şekilde değişmiş ve müttefikler savaşı kaybetmiştir. Osmanlı Devleti de müttefikleriyle birlikte savaşta yenik ilan edilmiştir. Celal Nuri Ati gazetesinde I. Dünya Savaşı üzerine çok sayıda makale yazmıştır.2 Günlük olayların akışıyla ilgili bu makalelerde tekrarlar, birbirini tutmayan, hatta çelişen açıklamalar ve fikirler geniş yer tutmaktadır. Bu makalelerin ana konularını; savaşın sebepleri, Almanya ile ittifakımız, savaşa girişimiz, savaşın gidişatı ve bu büyük buhranın içte ve dışta doğurduğu değişimler şeklinde sıralayabiliriz. Celal Nuri I. Dünya Savaşının sebepleri üzerine müstakil makaleler yazmamıştır. Çeşitli makalelerde zaman zaman savaşın sebeplerine de değinmiştir. Ona göre toplumlar, “iktisadiyat üzerine ibtina eder.”3 Bir toplumda ekonomik ve mali işler yolunda giderse büyük değişiklikler ve dalgalanmalar olmaz. Fakat mali işler kötü olursa toplumu 1 Sina AKŞİN, Türkiye Tarihi, C. 4, Cem Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 55. 2 Ati, nr. 41, 10 Şubat 1334/1918, s. 2. 3 Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 4. 54 54 kökünden sarsan karışıklıklar ve değişiklikler meydana gelir. Bu, bir milletin kendi toplumsal yapısında geçerli olduğu gibi, milletler arası ilişkilerde de geçerlidir. Bu hususta bir diğer örneği ise; Avrupa devletlerinin birbirleriyle ilişkilerini zikreder. Savaştan önce ekonomik yapı, Avrupa’da dengeyi yakın zamanlara kadar iyi kötü muhafaza etmişti. Fakat değişen şartlara kendisini uyduramadığı için bu yapı bir noktada yetersiz kalmaya başlamıştır. “İhtilaf, İtilaf” başlıklı makalede kavga, ihtilaf ve mücadelenin sebepleri üzerine düşünüyor ve psikologların bunların sebeplerine dair ileri sürdükleri mütalaaların taraflı olduğu için birbirini tutmadığını belirttikten sonra kendi fikrini açıklıyor.4 Ona göre,”ihtilaf, telakki veya menfaat denilen şeylerin bir olmamasıdır. Telakki ve menfaat kelimelerini özellikle seçtiğini vurgulayarak eğer ki menfaatler çatışırsa fikrimizce ihtilaf gerçektir. İngiliz-Alman, İngilizOsmanlı menfaatleri uyuşmuyor, bundan muharebe ve mücadele çıkıyor. Bu inkar edilemez açıklıkta bir gerçektir. Celal Nuri I. Dünya Savaşı sırasında dünya devletlerinde bahsederken dünyada birinci sınıf iki devlet tanıdığını, bunların Almanya ve İngiltere olduğunu yazar.5 Çıkarlarımız uyuşmadığı için İngiltere doğal düşmanımızdır. Bu durumda yalnız kalmamak için en uygun yol Almanya ile anlaşmaktır. İttihatçıların daha savaşın başında askeri durum henüz belli olmadan Almanya ile anlaşıp onun yanında savaşa girmiş olmalarına sevinir ve bu ittifakın değerinin şimdi daha fazla olduğuna inanır. 6 Bu ittifakı değerlendirirken şöyle der: “Almanya, muazzam müttefikimizdir. Bu devletle ittifak ettiğimizden dolayı iftihar ederiz. Bizim için Almanya ile vifak ve ittifakta hayat vardır. Bu şirket-i siyasiye ve askeriyenin, tarafeynin menafine, 4 Ati, nr. 94, 4 Nisan 1134/1918, s. 1-2. 5 Celal Nuri, “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran 1334/1918, s. 1-2. 6 Talat Paşa’nın Hatıraları, Yenigün Basın Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 23 vd. 55 55 vakarına, izzet-i nefsine en muvafık surette münkeşif olması ehass-ı amalimizdir.”7 Almanya ile ittifakta bizim menfaatimiz bulunduğu gibi AvusturyaMacaristan ve Bulgaristan’ın da menfaatleri vardır. I. Dünya Savaşında Osmanlı Devleti Bulgaristan’a yardımcı olmuştur. Savaş bittikten sonra da Osmanlı Devleti Bulgaristan’a hiç olmazsa zararsız olacaktır. Celal Nuri müttefikler arasındaki bağların daha da kuvvetlendirilmesini istediğini de belirtmektedir. Almanya ile ittifaktan bizim beklediklerimiz nelerdir? Boğazlarımızı niçin kapatıyor ve cephelerde Alman askeriyle birlikte niçin muharebe ediyoruz? Celal Nuri makalelerinde bu soruların cevaplarını da araştırır. Ona göre her ittifak karşılıklı menfaatlere dayanır. Biz boğazları kapatmakla Almanya’nın doğuda ilerlemesini kolaylaştırdık. Yardımsız kalan Rusya’nın karşısında Alman ordusu gösterdiği celadetle Rusya’yı tarumar etti. Çarlık Rusya’sının çökertilmesinde Alman ordusunun yanında Türklerin de önemli bir rol oynadığını kimse inkar edemez. İttifaktan bizim beklediğimiz kazançlar ise şöyle sıralanabilir: “Türkler de Alman ittifakına iğtiraren hudud-ı garbiyelerini tanzim, adalarını istirdad, Filistin ile Irak’ı levs-i adadan tathir ve İtalya’nın ihtirasatını tedmir edecektir.”8 Celal Nuri’ye göre Almanya ile ittifakımız savaşın süresiyle de sınırlı kalmayacaktır: “Bu ittifak ila-nihaye devam edecek bir mahiyettedir. Tufeylilerin iki sevda-zedenin safvet-i meveddetine mani olamayacaklarına itimad ederiz.” Biz Almanya’nın yanında harbe girmeseydik, Çanakkale, Selanik, Kafkasya, Filistin ve Irak cepheleri açılmayacağından itilaf devletleri bütün güçleri ile Almanya ve Avusturya-Macaristan üzerine saldıracak ve Rusya’nın yerine Almanya çökecekti.9 Harbe katılmayışımız, AvusturyaMacaristan, Romanya ve Bulgaristan’a da bir menfaat sağlamayacaktı. Biz savaşa girmekle hem bu devletlere yardımcı olduk, hem de Rusya, İngiltere 7 Celal Nuri, “Bulgar-Osmanlı İttifakı”, Ati, nr. 163, 12 Haziran 1334/1918, s. 1-2. 8 Celal Nuri, “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran 1334/1918, s. 2. 9 Celal Nuri, “Biz Harbe Girmeseydik-Bizim İstediklerimiz”, Ati, nr. 166, 15 Haziran 1334/1918, s. 1-2. 56 56 ve Fransa’nın emellerine kati bir darbe vurduk. Celal Nuri, kuvvetli bir Osmanlı ordusunu, “kaviyyü’ş-şekime” bir Alman ordusunun eşit sayar. Bunun yanında Karadeniz’de güçlü bir Osmanlı donanması, merkezi devletlerin emellerine her zaman hizmet edebilir. Buna göre Türklerin takviyesi Almanların itilası demektir. Almanlar bu gerçeği görüp “amal-i milliyemizi tatmin” ve “hakk-ı hayatımızı istirdad” hususlarında bize yardım etmelidirler. Bunlar ise şu hususlardır: “Devlet-i Osmaniye kaybettiği arazisini, Irak ve Filistin aksamını istirdad etmeli, Ceziretü’l-Arab’ı temizlemelidir. Devlet-i Osmaniye’nin Mısır’daki hukuku bila-kayd u şart iade edilmelidir. Devlet-i Osmaniye, şarkta müstakil bir İran ister, İran’ın İngilizlerden istirdadı ve Tahran’ın bir menba-i fesad ve şikak olmaması amal-i milliyemizdir. Karadeniz’in mevcudiyet-i Osmaniye’de mevkii büyüktür. Orada teşekkül eden ırkdaş ve dindaş hükümetlerle aralarında kalan ufak hükümetler murakabe-i Osmaniye altında bulunmalıdır. Bi-şart-ı an ki Adalar denizindeki, her iki kara su havzalarımız iade edilsin. Trablusgarp ve Bingazi ve on iki ada, maa Habeş sevahili sultan-ı meşruuna iade edilmedikçe AvusturyaMacaristan şimali İtalya’yı boşaltmamalıdır. Adalarımızın (maa Girid) istirdadı için müttefiklerimiz bize teminat-ı kaviye vermelidir. Şu harb-i havl-nakde emr-i iaşemiz, Almanya ile sair müttefiklerin iaşesi ne derecede temin olunur ise o mertebede tatmin edilmelidir.”10 Ancak Celal Nuri’nin ileri sürdüğü bu fikirler ve emeller uzun sürmez. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri 2 Nisan 1917’de itilaf devletlerinin safında savaşa girmesi, müttefiklerin özellikle batı cephelerinde zor durumda bırakmış, kısa bir zaman sonra da onların bu cephelerde birer birer çökmelerine sebep olmuştur.11 Bundan sonra Celal Nuri, “Devlet-i Osmaniye’nin kaybettiği arazisinin, Irak, Filistin, Trablusgarp, Girid ve öteki adaların istirdadı için değil, sadece mevcudiyetimizi muhafaza etmek için savaşmakta olduğumuzu yazmaya başlar. “Biz olanca kuvvetimiz, kudretimiz, 10 Celal Nuri, “Biz Harbe Girmeseydik-Bizim İstediklerimiz”, Ati, nr. 166, 15 Haziran 1334/1918, s. 1-2. 11 Rıfat UÇAROL, Siyasi Tarih (1789-1999) , Filiz Kitabevi, İstanbul 2000, s. 503. 57 57 azmimizle İngiltere’ye karşı azamet ve heybetimizi değil, mevcudiyetimizi muhafaza ediyoruz. Kahraman zabitlerimiz, Gazanfer askerlerimiz kum çöllerinde, enva-i meşakkate tahammül ederek mülkümüzün, namusumuzun müdafaası için kanlarını feda etmekten çekinmiyorlar.”12 O Amerika Birleşik Devletlerinin, itilaf devletlerinin yanında savaşa girebileceğini hiçbir zaman tahmin etmemişti. Bir diğer yazısında ise şöyle bir tespitte bulunmakta ve savaş içerisinde hiç beklenmedik olayların yaşandığını ifade etmektedir. “Rusya’nın inhilali, muharebenin başlangıcında nasıl tahmin edilemediyse, hükmat-ı müttehidenin de böyle ceffü’l-kalem bir devlet-i askeriye olacağı tahmin edilmemişti.”13 Bundan sonra artık Almanya ile ittifakımızın övgüsüne dair yazıların yerini, savaşın doğurduğu suiistimallerin çoğaldığı, iaşe ve münakalatın zorlaştığı ve asayişin kalmadığı yolunda yazılar alır. Artık bir devleti kurtaracak yolun başkalarıyla yaptığı ittifaklar değil, “devletin kendi kuvvet ve hayatiyeti” olduğunu kabul eder.14 Celal Nuri, 29 Eylül 1918’de Bulgaristan’ın tek başına itilaf devletleriyle anlaşarak savaştan çekilmesini komşuluğa ve müttefikliğe aykırı bulur. Peş peşe gelen hayal kırıklıkları Osmanlı Devletinin, kaybettiği arazisini istirdad hülyasıyla 1914’te girdiği bu ittifak, müttefiklerinin rejimlerini ve varlıklarını bile korumaya muvaffak olamadan dağılıp gitti. Ati gazetesinin sayfalarında artık ittifaktan övgüyle değil, pişmanlık ve nefretle bahsedilir. Celal Nuri, makalelerinde zaman zaman I. Dünya Savaşının içte ve dışta doğurduğu sonuçlara da genel olarak değinir. Bu harbin “cihan inkılabının girizgahı” olduğunu belirterek,15 Fransız-Alman (1870), Osmanlı-Rus (1877) ve Osmanlı-Yunan (1897) savaşlarında çok farklı olduğunu bildirir. Hatta Fransız ihtilalini bile bu harbin karşısında “tecrübe-i tıflane mahiyetinde” kalır. Ona göre bu savaş dünyada büyük değişimlerin sebebidir. Yazılarında zaman 12 Celal Nuri, “Harb Fakirleri”, Ati, nr. 180, 29 Haziran 1334/1918, s. 1-2. 13 Celal Nuri, “İcmal-i Ahval”, Ati, nr. 219, 10 Ağustos 1334/1918, s. 2. 14 Celal Nuri, “Bayram Musahabesi-Yaşamak Azmi”, Ati, nr. 253, 17 Eylül 1334/1918, s. 2. 15 Celal Nuri, “Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 4. 58 58 zaman savaş sırasında yaşanan usulsüzlüklere ve yolsuzluklara da değinir ve bunları şiddetle eleştirir. Kanunlarda ve devlet idaresinde köklü değişikliklerin yapılması gerektiğini makalelerinde ve kitaplarında ısrarla belirtir. Harbin doğurduğu bu ahlaki problemler karşısında ise kanun neyi emrediyorsa o şekilde mücadele etmeyi tavsiye eder.16 Celal Nuri, I. Dünya Savaşının dünyada doğurduğu genel değişiklikleri de inceler ve bunlara değinir. Makaleleri için seçtiği başlıklar bu değişikliğin boyutları hakkında birer ipucu niteliğindedir: “Cihan İnkılabı” 17, “Merkez-i Alem Değişiyor”18, “Dehrin Takallübatı”19, “Yeni Diplomasi”20, “İçtimai Kıyamet”21 ve “Yapmak, Yıkmak”.22 Ona göre I. Dünya Savaşından sonra, savaştan önceki hayatın iadesi için çalışmak, ölüyü diriltmek gibi imkansız bir şeydir. “Ölüleri diriltmek nasıl adimü’l-imkan ise, şekl-i afilindeki hayatı da iade etmek, öylece mümtenidir.”23 Celal Nuri, savaşın diplomasiyi de değiştirdiğini ifade eder. Bu değişimde I. Dünya Savaşının etkisinin büyük olduğunu da belirtir. Eskiden diplomasi “kuvvet, şiddet, mekr u hile, ittifak ve itilaf, tabasbus ve müdara, taltif ve tahvif gibi esaslara” dayanıyordu.24 Wilson prensipleriyle kurulmaya başlayan yeni diplomasinin temeli ise “açıklık”a dayanıyordu. Ona göre I. Dünya Savaşına kadar Osmanlı Devletinin varlığını muhafaza eden unsur 16 Celal Nuri, “Suiistimaller”, Ati, nr. 230, 21 Ağustos 1334/1918, s. 1-2. 17 Celal Nuri, “Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 1-2. 18 Celal Nuri, “Merkez-i Alem Değişiyor”, Ati, nr. 257, 24 Eylül 1334/1918, s. 2. 19 Celal Nuri, “Dehrin Takallübatı”, Ati, nr. 266, 3 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. 20 Celal Nuri, “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1-2. 21 Celal Nuri, “İçtimai Kıyamet”, Ati, nr. 308, 16 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 22 Celal Nuri, “Yapmak, Yıkmak”, Ati, nr. 337, 16 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. 23 Celal Nuri, “Yeni Hayat İçin İstihzarat-ı Fikriye”, Ati, nr. 97, 7 Nisan 1334/1918, s. 1. 24 Celal Nuri, “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1. 59 59 “Avrupa muvazenesi”, diğer bir deyişler itilaf ve ittifak devletlerinin uzlaşamaması idi.25 25 Celal Nuri, “a.g.m.”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1. 60 60 B. İTTİHAT VE TERAKKİ Ati gazetesi çıkmaya başladığı sırada iktidarda bulunan parti İttihat ve Terakki idi. Celal Nuri gazetenin ilk aylarında memleketteki kıtlık, pahalılık, suiistimal, yolsuzluk, rüşvet ve kötü yönetimden şikayet etmekle birlikte, hükümeti ve İttihat ve Terakkiyi eleştirmemiştir. Hatta böyle hassas bir dönemde iktidarın desteklenmesi gerektiğini ifade etmiştir. “İhtilaf, Müzaheret” makalesinde; “Hükümet, milletin hükümetidir. Sabık Rusya’da olduğu gibi bir tabaka-i necibe ve müdirenin, Fransa’da olduğu gibi bankerlerin, İngiltere’de olduğu gibi Hindistan’a tasarruf eden açık veya kapalı heyetlerin değil” demektedir.26 1918 yılı sonlarına doğru Celal Nuri’nin İttihat ve Terakki ile ilgili fikirlerinde değişmeler başlar. “Saltanat, Hükümet, Millet, Cemiyet-i Düvel, Fırkalar, İstikbalimiz” başlıklı tam sayfalı makalesinde bu değişimlerin izleri açıkça görülebilir. 27 Ona göre İttihat ve Terakki bir temel fikre, bir programa değil, şahıslara dayana bir fırkadır. Aynı zamanda bu durumun ortaya çıkışına zemin hazırlayan bir diğer faktör ise muhalefete karşı olan tahammülsüzlük idi. Bu durumda fırka ile toplumun bütünleşememesine sebep olmuştur. Siyasi ve askeri hezimetlerden sonra İttihat ve Terakkiye karşı çok ciddi bir muhalefet başlamıştır. Fırka idarecileri ve mensupları ağır eleştiri ve ithamlarla karşı karşıya kalmışlardır. Celal Nuri’nin İttihat ve Terakki mensuplarının eleştirisi, ileride tutuklanma ve cezalandırılmalarıyla ilgili meselelerde üzerinde ısrarla durduğu fikir “kanunlara uygunluk” fikridir. 4 Teşrinisani 1334/ 4 Kasım 1918 tarihli gazeteler İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin memleketten kaçışlarıyla ilgili haberlerle doludur. Ati, bu haberi “Talat, Enver ve Cemal’in Firarları” başlığı ile vermiştir.28 Haber o kadar korkunç ve dehşet vericidir ki ilk anda inanılamamış ve şüphe ile karşılanmıştır. Bu yüzdendir ki Ati’deki ilk haberde 26 Celal Nuri, “İhtilaf, Müzaheret”, Ati, nr. 108, 18 Nisan 1334/1918, s. 1-2. 27 Celal Nuri, “Saltanat, Hükümet, Millet, Cemiyet-i Düvel, Fırkalar, İstikbalimiz”, Ati, nr. 276, 13 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. 28 Ati, nr. 298, 4 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 61 61 oldukça temkinli bir dil kullanılmıştır. Bunun yanında aynı güm Said Halim Paşa ve Talat Paşa kabinelerinin Divan-ı Ali’ye sevk edileceklerine dair haber29 ile İsmail Canbolat başkanlığında İstanbul’da toplanan son İttihat ve Terakki Kongresinde fırkanın adının değiştirilmesine dair tartışmalar da yayınlanır. Celal Nuri, “Firardan Sonra…” başlıklı yazısında, daha önce kabinenin iki kamburu olarak nitelendirdiği Adliye Nazırı Hayri Efendi ile Maliye Nazırı Cavid Beyi bu sefer kabinenin iki kangreni olarak vasıflandırır ve derhal kabineden tasfiye edilmelerini ister. Ona göre bunlar “Reisleri ve arkadaşları ar-ı firarı ihtiyar etmiş alçaklardır.”30 “Bizde Cumhuriyetin İlgası” adlı yazısında, kendisine sözlü olarak “saray istibdadı hazırlıyorsunuz” diyen bir gazeteci arkadaşına cevap vermiştir.31 İstibdat, saraydan hükümetten, parlamentodan, milletten, haşerattan, havastan, ruhanilerden nereden gelirse gelsin “mekruhdur, makduhdur ve buna karşı gelmek her ferdin fariza-i zimmetidir” dedikten sonra “Siz Talat, Enver, Cemal istibdadını mı istiyorsunuz?” diye sorar. Eğer öyleyse “Ben, bu ekanim-i selaes-i menhusenin istibdadına, Sultan Hamid’in idare-i keyfiyesini tercih ederim. O zaman hiç olmazsa bir padişahın makhuru idik; geçen güne kadar Sulukule Çingenelerinin zebunu bulunuyorduk” der. Celal Nuri, İzzet Paşa kabinesinde hala İttihatçı unsurlar bulunduğunu ifade ederek bunun tekrar baskıcı bir idarenin geri geleceğine dair korkuları olduğunu dile getirir ve böyle bir durumda takip edilecek yolu ise şöyle tarif eder: “Bugün vaziyeti kurtaracak, millete millet olduğunu bildirecek münhasıran, teba-i sabıkasıyla birlikte Sultan Mehmed Han-ı Sadis Vahideddin Efendimiz Hazretleridir.” Sultan Vahideddin’in mazisi pak olduğu için “mülk ve milletin selametinden başka” bir şey düşünemeyeceğini kabul eder. Ona göre şimdiye kadar İttihatçıların müdahaleleri sebebiyle saltanat makamı organizasyonsuz bırakılmıştır. Yeni padişahımız 29 Ati, nr. 298, 4 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 30 Celal Nuri, “Firardan Sonra…”, Ati, nr. 299, 5 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. 31 Celal Nur, “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. kuvvet ve 62 62 kudretlerinin “hiçbir şaibe-i hacz ile mu’tel olmadığını bilmelidir.” Celal Nuri düşüncesini açıkça ifade eder: “Biz padişah isteriz, cumhuriyetten artık bıktık! Hem de nasıl cumhuriyet? Unvanını ilandan tehaşi eden ve bostan korkuluğu gibi, on seneden beri bir padişah ve parlamento ibka eden alçak, iki yüzlü, mürai bir cumhuriyet-i ekal ve eclaf, bir cumhuriyet-i hazele bir cumhuriyet-i şakiye!”32 Celal Nuri, İttihatçı paşaların yurt dışına kaçmaları kaçırılmalarından İzzet Paşa kabinesini sorumlu tutar.33 veya Bu husustaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: “Paşalar kaçırılır mı? İttihatçı nazırların muamelatına müsaade edilir mi? İttihatçı zabıta, İttihatçı valiler ne demektir? Hükümeti zayıf düşürmüyoruz, onu ez’af görüyoruz. Hem de böyle mütareke ile musalaha arasında bir ez’af hükümet maazallah devlet içn badi-i selamet olamaz. Tarihe karşı bağıra bağıra iddia ediyorum: Biz, bu dakikada zeyıf, nahif, hafif değil, kavi, tehdidini ikaa kadir, muktedir, durbin, alude-i İttihad olmamışı bir hükümet istiyoruz.” “Türklere!..” başlıklı makalesinde yabancı ülkede çıkan bir gazeteye İstanbul’dan gönderilmiş bir mektuptan bölümler aktarır: “… Biz hiçbir propagandada bulunmaya hacet görmeden bu beş asırlık rakiplerimizi birbirlerine geçirdik. Türklerin matbuatı müdafa-i milliyeyi unutmuşlar, sen şu kadar çaldın; ben o kadar değil, daha az çaldım, sen namussuzsun; ben müstakimim yolunda sütunlar dolusu yazı yazıyorlar. Türk milleti tehlike muvacehesinde ittihat etmeyi bilmediğinden kelimenin yeni medlülüyle bir millet teşkil etmezler. Birbirini ekl ve bel’ eden Müslümanlar işin encamında tükenmiş, bitmiş bulunacaklar ve sahneyi terk edeceklerdir. İşte, o zaman…”34 Celal Nuri, bir Rumun ağzından yazılan bu mektubun sonunu getiremez; ancak memleketteki İttihatçı düşmanlığı ve 32 Celal Nur, “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. 33 Celal Nuri, “Şimdi Anlıyoruz”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 34 Celal Nuri, “Türklere!..” Ati, nr. 314, 22 Teşrinisani 1334/1918, s. 1-2. taraftarlığı 63 63 kavgasından düşmanlarımızın nasıl faydalanmak istediklerini hayretle müşahede eder. Celal Nuri, memlekette bir korku havasının estirilmesi yerine “ferden İttihatçılardan mücrim olanların” kanuna göre cezalandırılmalarının en uygun yol olduğunu ifade eder. Son devrin muhakemesinin görülmesi gerektiğine inanmakla birlikte, onu düşündüren ciddi eksikliklerimizin bulunmasıdır. Bunların başında ise Mesuliyet-i Vükela Kanunu ve Divan-ı Ali Kanunu gelir. Bu husustaki düşüncelerini “Büyük Muhakemeler” başlıklı yazısında anlatır. 35 “Vaziyet” başlıklı makalesinde, eski müttefiklerimizle siyasi ve ticari ilişkilerimiz fiilen kesildikten sonra düştüğümüz yalnızlık ve terk edilmişlik üzerinde durur. Henüz anlaşma yapılmadığından dışarıyla hiçbir alışveriş yapılamamaktadır. Bu durum idari, siyasi ve ticari pek çok problemler ortaya çıkarmıştır. Böyle bir zamanda amacımızın; “1-Hilafet ve saltanatın, 2Memlekette üss-i hükümetin, 3- Meşruiyet ve meşrutiyetin ihyası” olduğunu belirtir ve “fırkacılığın, intikam hislerinin, ihtirasat-ı hasisenin” üstüne çıkmamızı ister.36 “Kendi Kendimize Gelin Güvey” başlıklı yazısında fırkaların, dayanması gerekli temel fikirleri anlatır.37 İngiltere ve Amerika’da “hürriyetperveran” ile “muhafazkaran” insanlar vardır. Bunların düşünce ve eğilimleri birbirinden farklıdır. Millet hayatında, gerçekte var olan bu farklılık, partiler şeklinde siyaset hayatına da yansıtılır. Çünkü bu memleketlerdeki partiler toplumda mevcut olan bir fikir ve bir ihtiyaç üzerine kurulur ve bu sebeple kuvvetli ve uzun ömürlü olurlar. Buradaki izahatın amacı memlekette var olan fırkaların ne kadar fikir anlamında ciddi bir temel üzerinde bulunmamasıdır. İttihat ve Terakkinin kendi bünyesinde görülen bu eksiklik ve bozukluk, icraatında da görülür. Onun en büyük hatalarından birisi, idareyi eline aldığı 35 Celal Nuri, “Büyük Muhakemeler”, Ati, nr. 336, 15 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2. 36 Celal Nuri, “Vaziyet”, Ati, nr. 341, 20 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. 37 Celal Nuri, “Kendi Kendimize Gelin Güvey”, Ati, nr. 346, 25 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2. 64 64 gün “memur tasfiyesi”ne başlamasıdır.38 Gerçi bu konuda ona bir dereceye kadar hak vermek gerekir. Çünkü II. Abdülhamid hükümeti “bir takım sadıka ve bendeganı” bazı mevkilere çıkartmıştı. Bunların yerlerinde tutulması doğru değildi. Fakat İttihat ve Terakki bunların tasfiyesiyle yetinmedi. Devlet daireleri dama tahtasına döndürüldü. Hiçbir memur mevkisinden emin olamıyordu. Sonunda memurluk ciddi bir iş olmaktan çıktı. Celal Nuri’ye göre “son felaketlerimizin esbab-ı ledünniyesinden biri de” idaremizdeki bu ihtilaldir. Celal Nuri’nin İttihat ve Terakkiye ve onun “cild-i sanisi” dediği Hürriyet ve İtilaf Fırkasına bu eleştirileri yağdırdığı sırada, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının liderlerinden birisi olan Ali Kemal, tabiatıyla bu eleştirilerden hiç hoşlanmıyordu. Celal Nuri önce tutuklanır, daha sonra 20 Mart 1919’da Roma’ya sürgüne gönderilir.39 Bu esnada 28 Nisan 1919’da İttihat ve Terakki liderlerinin muhakemesine başlanır. 15 Mayıs 1919’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilir. Bunun hemen akabinde 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla birlikte Milli Mücadele başlar. Celal Nuri 24 Temmuz 1919’da Roma’dan İstanbul’a dönüp gazetesinin başına geçer. 38 Celal Nuri, “Hükümetle Birlikte İdarenin Değişmesi”, İleri, nr. 40-422, 11 Mart 1335/1919, s. 1-2. 39 İleri, nr. 422, 11 Mart 1335/1919, s. 1. 65 65 C. MÜTAREKEYE GİDEN YOL 1918 yılının sonbaharına doğru I. Dünya Savaşında sona doğru yaklaşılmaya başlanmıştır. Muharip taraflar artık silahlı mücadele yüzünden artık tükenme noktasına gelmek üzereydiler. Tabi ki Osmanlı Devleti de artık bu hususta bir takım arayışlara girmişti. 3 Eylül 1918’de Sadrazam Talat Paşa Berlin’e gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. 40 Viyana’dan yayılan haberlere göre sadrazamın bu seyahatine büyük bir önem verilmektedir. Talat Paşa’nın Alman yetkilileriyle yapacağı görüşmelerde Almanya ve Bulgaristan arasında sona eren müzakereler ile Almanya’nın, müttefiki olan Osmanlı Devleti’ne haber vermeden Brest-Litovsk Anlaşmasını Rusya ile gizlice anlaşarak kendi lehine değiştiren muahedenin mevzu bahis olacağı “farz ve tahmin” olunur. Görüşmelerde bu meseleler belki ele alınmıştı fakat paşanın Viyana’dan geçerken verdiği bir beyanat, Ati sayfalarında bu meselelerin artık gölgede kalmalarına sebep olmuştur. Sadrazam Talat Paşa bu beyanatında,41 “Kıştan evvel sulh olacaktır. Harbin neticesi anlaşılmıştır. Muharebeden ne istihsal edilmek lazım gelirse istihsal olunmuştur. Binaenaleyh devamı bi-suddur. Düşmanlarımızın cümlesi hatta Amerika’da istisna edilmeyerek yakında harbin devamından bir fayda hasıl olmayacağını anlayacaklardır” demiştir.42 Bu sözler basında, bu arada Celal Nuri’de büyük bir sevinç ve umut doğurmuştur. Hemen ertesi günkü “Talat Paşa ve Sulh” başlıklı makalesinde43 bu konuyla ilgili umut ve endişelerini anlatır. Osmanlı Devleti dört sene önce savaşa girmekle onun gidişini nasıl değiştirdiyse, şimdi sulha karar vermekle de “mukadderat-ı harbiye”ye tesir etmek kudretine sahiptir. Hadi bu düşünceyi bir kenara bırakalım, savaş bir çok siyasi meseleleri hala çözememiştir. Üstelik yenilerini doğurmuştur. Avusturya ile Almanya, Almanya ile Bulgaristan, Bulgaristan ile Türkiye, 40 Ati, nr. 240, 4 Eylül1334/1918, s. 1. 41 Ati, nr. 246, 10 Eylül 1334/1918, s. 1. 42 Ati, nr. 246, 10 Eylül 1334/1918, s. 1. 43 Ati, nr. 247, 11 Eylül 1334/1918, s. 2. 66 66 Türkiye ile Almanya arasındaki “mübayenet-i efkar” bunların başlıcalarıdır. Ona göre savaşın uzamasının, dolayısıyla sulhun gecikmesinin asıl sebebi, çarpışan iki kuvvetin “muvazenesi”dir. İtilaf devletleri ile müttefik devletler arasındaki bu güç dengesi silahla, taraflardan birisinin üstünlüğü ile bozulmadıkça devamlı bir barışın sağlanması çok zordur. Bu “muvazene” fikri, Celal Nuri’nin I. Dünya Savaşının gidişiyle ilgili makalelerinde sabit fikirlerinden birisidir. Savaşın uzamasını hep bu “muvazene”ye dayandırır. Sadrazam Talat Paşa’nın beyanatı onda “muvazene” bozulmadan da sulhun sağlanabileceği umudunu canlandırır. Ancak bunun için “nev’-i beşerin salahı” gereklidir. Bunda ise endişelidir. Endişelerini şöyle dile getirir: “Cemiyet-i düvel, sulh-i na-müsellah, mecburi haken usulleri – ihtirasat bu mertebe alevli iken- acaba, saha-i husule çıkabilir mi? Makul ve mutedil bir sosyalizm mukadderat-ı beşeriyeye hakim olabilir mi? Bu cihetleri bilemiyorum. Ve zannederim ki insaniyet-i lahika henüz bu inkılaba hazır değildir.” Yine de makalesinin sonunda Talat Paşa’nın beyanatının “güzel bir sır ve hakikati ihtiva “ ettiğini belirterek umudunu korumaya çalışır. Celal Nuri dış basındaki barışla ilgili haber ve yorumları da yakinen takip etmiştir. “Sulha Kaç Kilometre Kaldı?”44 başlıklı makalesinde Londra’da yayınlanan Times gazetesinde çıkan “Muamma-yı Zafer” adlı yazı üzerindeki düşüncelerini anlatır. Bu yazıda barış için henüz “pek enginlerde olduğumuz belirtilir. Makalede batıda itilaf devletlerinin başarısı devam ettiği takdirde “maksadı Türkleri elinde bir alet olarak kullanmak” olan Almanya’nın doğuda yapması muhtemel hareketlerden de bahsedilir. Celal Nuri bunları okuyunca, umutları iyice kırılır ve “nesl-i hazır sulh yüzü göremez” der. Bir yandan da Talat Paşa’nın iyimserliğini de göz ardı etmeye de gönlü bir türlü razı olmaz. Yazısını “…kar yağmadan dildade-i müsalemete kavuşalım” temennisiyle bitirir. 44 Ati, nr. 249, 13 Eylül 1334/1918, s. 2. 67 67 “Sulh Dolayısıyla Avusturya-Macaristan’ın Tecdidi”45 başlıklı makalesinde de barışın imkanları üzerinde düşünür. Ona gör barışı geciktiren sebeplerden biri Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun mevcut yapısıdır. Bu devletin temeli hanedandır. Bu bakımdan bu büyük müttefikimiz milliyet esası üzerine kurulu ispanya, demokrasi temeli üzerine kurulu Amerika ve coğrafya menfaatlerine dayalı İsviçre’ye benzemez. “Avusturya milliyetlerin fevkinde bir devlettir.” Bu devletteki milliyetleri bir hanedana “biat etmek” bağı, birlik halinde tutabilir. Biatın dışında en kuvvetli bağ ise mezheptir. Halbuki Avrupa’da bu asırda milliyet, dine üstün gelmiş ve daha ağır basmıştır. Celal Nuri aslında milliyetlere geniş ayrıcalıklar verilmesi gerektiği düşüncesinde olmakla beraber, Avusturya-Macaristan İmparatorluğundaki gelişmeleri burada daha ziyade barışa yardımcı olmaları bakımından ele almakta ve değerlendirmektedir. Bu düşüncelerini “Sulh-i Karib Münasebetiyle Türkler ve Wilson Nazariyesi” başlıklı makalesinde ele alır.46 İtilaf ve Amerika Birleşik Devletlerinin ortaya attıkları “Her millet, kendi mukadderatına hakim olmak hakkını haizdir” nazariyesini önce şüphe ile karşılar. Çünkü İngiltere’nin uygulamaları bu nazariye ile çelişir. Bu durum onda bu nazariyenin “siyasi bir silah” olarak kullanılabileceğine dair şüpheler uyandırır. Ancak asır, milliyet asrıdır. Her şeye rağmen bu nazariyenin milliyet esasına “pek mülayim” geldiği için yürüyeceği kanaatindedir. Bu nazariyeden yararlanmak, her millet gibi, Türk milletinin de hakkıdır. “Türk milleti bu hakkını büyük bir ihtimal-i muvaffakiyet ile dava eder. Buradan yola çıkarak hukukumuzu, Wilson nazariyesinden yola çıkarak, “divan-ı aleme” tanıtmak zorunda olduğumuzu ifade eder. Ancak böylece şerefli bir barış yapılabilecektir. Celal Nuri bu fikirlerin kabulü için diplomatlarımızın bütün gayretlerini göstermelerini ister. 45 46 Ati, nr. 265, 2 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. Celal Nuri, “Sulh-i Karib Münasebetiyle Türkler ve Wilson Nazariyesi”, Ati, nr. 267, 4 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. 68 68 “Sulh İçin Seferberlik” başlıklı makalesinde savaşmak için seferberlik yapıldığı gibi barış için de seferberlik yapılabileceğini söyler ve bu barışta maddi bakımdan alabileceklerimizin azamisini elde etmeye çalışmalıyız der. 47 Bunun için hazırlıklı olmamız gerektiği açıktır. Bunun yanında kanunlarımızda ve idare tarzımızda yenilikler yaparak yeni hayata layık olduğumuzu aleme ispat etmeliyiz. Ancak o zaman barış masasında hakkımızı alabiliriz. 48 Tabi bir de milletlerin genel eğilimini, dünyanın nereye doğru gittiğini yakından takip etmeli ve süratle programımızı ona göre hazırlamalıyız. Elimizdeki siyasi silahlar, zihniyetimiz ve hatt-ı hareketimiz yeni olmalıdır. Klasik diplomasi devri geçti. Avrupa’nın her yerinde bu tarz-ı siyaset iflas ediyor.”49 47 Celal Nuri,”Sulh İçin Seferberlik” , Ati, nr. 269, 6 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. 48 Celal Nuri, “İstikbalimiz”, Ati, nr. 270, 7 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. 49 Celal Nuri, “Acil Bir Sulh”, Ati, nr. 277, 14 Teşrinievvel 1334/1918, s. 3. 69 69 D. MONDROS MÜTAREKESİ VE SONRASI Mondros Mütarekesinin haberi, Ati’de 1 Teşrinisani 1334 / 1 Kasım 1918’de “Mütareke İmzalandı!” başlığı ile verilir. 50 Aynı sayfada mütareke ile ilgili imzasız yazıda “Mütarekenin, müsalaha-i katiyenin mukaddimesi olacağını ve bundan böyle hiçbir surette tekrar muhasamata meydan verilmeyeceğini zan ve ümid eyleriz” denildikten sonra, 24 maddeden ibaret olan mütarekenin 22 maddesi yayınlanır. Celal Nuri, aynı gün gazetenin ikinci sayfasında “Mukadderat-ı Tarihiye, Mukadderat-ı Cedide”51 Macaristan ve uymadıklarından Osmanlı yıkıldıklarını, başlıklı makalesinde Rus, Avusturya- imparatorluklarının insanlığın, “icabat-ı bu arada bizim cedideye” yeni bir mukadderata doğru gitmekte olduğumuzu anlatır. Celal Nuri ertesi günkü gazetede Sadrazam İzzet Paşa’ya hitaben bir mektup yazar.52 Mektubunda basın hürriyeti istedikten sonra, harbe ve mali felakete sebep olmuş İttihatçıları hala kabinesinde tutmasının ne millete ne de “yeni dostlarımıza badi-i itminan” olamayacağını belirtir. İtilaf grubunun, Almanya’yı “pamal” etmek gayesini güttüğünden umumi sulhun uzayacağını tahmin eder ve bizim “bir müsalaha-i münferideye müftekir” olduğumuzu söyleyerek acil bir sulh ister. Şimdiye kadar barışla ilgili makalelerde ele aldığı fikirlere bundan sonra yeni bir çizgi eklenir. Bu yeni çizgi, “yeni dost” dediği İngiltere’ye “tekarüb” yani yakınlaşma fikridir. Bu hususta “Cezri Bir Sulh” başlığı altında kaleme aldığı makalede düşüncesini dile getirmiştir.53 Şöyle demektedir: 50 Ati, nr. 295, 1 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 51 Celal Nuri,“Mukadderat-ı Tarihiye, Mukadderat-ı Cedide”, Ati, nr. 295, 1 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. 52 Celal Nuri, “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 53 Celal Nuri, “Cezri Bir Sulh”, Ati, nr. 306, 14 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. 70 70 Evet sulh istiyoruz. Sulhu kiminle yapacağız? İtilaf devletleri ile. İtilaf devletlerinin “ser-amedi” kimdir? İngiltere. Sulh, bu iradeyi sadece söylemekle gerçekleşmez, bazı siyasi teşebbüsleri ve uyuşmaları gerektirir. İtilaf devletleri mütareke için İngiltere’yi vekil tayin ettiğine göre “bizim olanca işimiz bu devlet-i galibe iledir.” Sulh masasına oturmadan neyi ve nasıl isteyeceğimizi bilmeliyiz. Celal Nuri bu süreçte de İngiltere’ye güven telkin etmeliyiz fikrini de savunur. İngiltere ile sağlayacağımız yakınlaşmanın bize bir menfaatinin daha olacağını ifade eder ki; o da Talat Paşa hükümetinin sırtımızda bıraktığı ağır borç yüküdür. Bu yükün altından da ancak “vesail-i siyasiye” ile kalkabiliriz. İngiltere ile yakınlaşmayı ise ancak cezri tedbirlerle hükümetimizi, hatta devletimizi “esasat-ı cedide muktezasınca tanzim” etmektir. Ancak ortada sulh yapacak taraflardan birisi yoktur. Bu hususta bir belirsizlik mevcuttur. Bu durum karşısında Celal Nuri hem galiplerde hem mağluplar da görülen ortak bir gelişmeye dikkat çekiyor ve bunun yenileşme olduğunu ifade ediyor. “Alem hep yenilerin, yepyenilerin eline geçiyor.” 54 Biz de hayatiyetimizi devam ettirmek ve ileride şerefli bir sulh yapabilmek için “bu cereyana karışmak” zorundayız. “ “Konstantiniyye” başlıklı makalesinde55 sulhun hala imzalanmayışını, büyük devletlerin bazı önemli meselelerde henüz anlaşamamış olmalarıyla açıklar ve denizlerin serbestisinin de bunlardan biri olduğunu yazar. İstanbul’un durumu da bu meseleyle ilgilidir. Böyle olduğu halde iç çekişmeler yüzünden ne hükümetimiz ne diplomatlarımız İstanbul’un mukadderatıyla ilgili olarak hiçbir fikir ortaya atmamışlardır. Mütarekeyi imzalayan Ahmet İzzet Paşa Hükümeti kuruluşundan itibaren pek çok çevre tarafından pek de benimsenmemişti. Bu yüzden de uzun ömürlü olmamıştır. Bunda etkili olan bir diğer faktör ise kabinenin kuruluşunda bizzat Talat Paşa’nın dahlinin olduğu kanaatidir. Kabine Cavid ve Hayri Beyler sebebiyle ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Hükümete bu 54 Celal Nuri, “Mesail-i Hakikiye”, Ati, nr. 367, 15 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 55 Celal Nuri, “Konstantiniyye”, Ati, nr. 380, 28 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 71 71 tarzda eleştirilerde bulunan yazarlardan birisi de Celal Nuri Beydi. Celal Nuri Bey bir yazısında Cavid Beye yüklenerek memleketi ekonomik açıdan bu hale getiren hususun Cavid Beyin altı yedi senedir uyguladığı ekonomi politikasına bağlamıştır.Cavid Bey anılarında kendisiyle ilgili olan bu eleştirilere değinerek Celal Bey için “kendisine Cavid Bey aleyhinde bir şey yaz demişler ve yahud bazı mahfile hoş görünmek için bir şey yazmak istemiş” yorumunda bulunmuştur.56 Mütarekenin imzalanmasından hemen sonra Celal Nuri tarafından Ati Gazetesinde “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe” başlıklı yazıda57 hükümette tasfiyeye gidilmesi isteniyordu. İttihatçı liderlerin yurt dışına firarları hükümeti ve kabinedeki ittihatçıları zor durumda bırakmıştır. Celal Nuri “Bizde Cumhuriyetin İlgası” başlıklı makalesinde58 İttihat ve Terakki hükümetleri ve icraatlarını eleştirdikten sonra İzzet Paşa hükümeti ile ilgili endişelerini şu şekilde sıralamıştır: “İzzet Paşa hükümeti, inzibat işlerini hala İttihat ve Terakki taraftarı memurların elinde tutuyor, merkez-i umumisinin tayin ettiği parlamentoyu kendisine bağlı biliyor, hala Hayri ve Cavid Beyleri yerinde tutuyor, yeniden yeniye ittihatçı valiler tayin ediyor ve Talat, Enver ve Cemal Paşaların, ülkedeki zabıta memurları üzerindeki etkilerini sürdürmelerine göz yumuyordu.” Hükümetin zaaflarını bu şekilde sıraladıktan sonra Celal Nuri, çareyi padişahın etrafında toplanmakta bulduğunu ifade eder. Celal Nuri, eleştirilerini gittikçe yoğunlaştırmıştır. Bu hususta daha keskinleşerek “Benim bildiğim iki şey var: Masum bir millet ve onun masum padişahı. Şu yarım porsiyon ittihatçılıktan vazgeçelim…” demekte, hükümetteki ittihatçı nazırların isimlerini saydıktan sonra bunlara Lut ve Uzza mertebesinde tapınmamalı 56 Cavid Bey, Felaket Günleri Mütareke Devrinin Feci Tarihi-1, Temel Yayınları, İstanbul 2000, s. 240. 57 Celal Nuri, “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 58 Celal Nuri, “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. 72 72 şeklinde abartılı bir dil kullanmaktaydı. 59 Basının bu yoğun muhalefeti üzerine Ahmet İzzet Paşa hükümeti 11 Kasım 1918’de çekilmiştir.60 İzzet Paşa hükümetinin istifasının ardından 11 Kasım 1918 günü Tevfik Paşa kabinesi kurulmuştur. Kabinenin kuruluşu ve üyelerine ait isim listesi gazetenin ilk sayfasında yer bulmuştur.61 Aynı gün İzzet Paşa kabinesinin istifası da gazetede yer bulmuştur. Ertesi gün Celal Nuri gazetede “Huzur-ı Sami-i Sadaret-penahiye: İaşe ve Celal Muhtar Bey” başlığı altında yeni kabineye hitaben bir yazı kaleme almıştır.62 Yazıda iaşe meselesinin öneminden ve hassasiyetinden bahisle bu husustaki suiistimallerin önüne geçilmesi talebinde bulunur. Yine aynı gün gazetenin ikinci sayfasında kaleme aldığı “Cezri Programımız ve İstihale Devri” başlıklı makalesinde de şunlara değinmektedir: “Biz bir sırat-ı gayr-i müstakim üstünde bulunuyoruz. Maziden istikbale intikal mecburiyetindeyiz. Bugünkü tertibat-ı siyasiyeyi hep muvakkat telakki etmekteyiz. Nuhbe-i makasıd bun muvakkatliğin salim ve selim bir tarzda cereyan etmesidir. Ondan sonra mülk ve milletin idaresi münhasıran efkar-ı cezriyeye iltifat-kar olanlara aittir. Bir fecr-i tekamül başlayacak ve Türklerle milel-i muasıra arasındaki fark telakki zail olacaktır.”63 Bu tespitiyle günü birlik tedbirlerle memleketin kurtuluşa ve feraha eremeyeceğini ifade eder. Bu hususta “Doksan Beşe Doğru” başlığı altında yazdığı makalesinde de geçici kanun ve nizamlarla devletin bu buhrandan çıkmayacağını belirtir. Hatta bu yazısında şu ifadeleri kullanır ki: “Bir hatib tasavvur buyurunuz ki minberin üstünde cemaate menhiyattan 59 Celal Nuri, “Beşerin Akıbeti”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 60 Sina AKŞİN, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I: Mutlakiyete Dönüş, İş Bankası Yayınları, Ankara 2010, s. 53. 61 Ati, nr. 303, 11 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 62 Celal Nuri, “Huzur-ı Sami-i Sadaret-penahiye: İaşe ve Celal Muhtar Bey”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 63 Celal Nuri, “Cezri Programımız ve İstihale Devri”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. 73 73 içtinab için hutbe irad ederken ağzını ıslatmak maksadıyla kadeh kadeh üzerine rakı içer. Eyyühel-müminun! İçki nassen haramdır, aklen de insanın dimağını ifsad ve vücudunu berbad eder. Bu sözler üzerine hatib efendi bir yudumda yirmi beş dirhem çekiyor! İşte İttihat ve Terakkinin de, bugün meşrutiyete halel geliyor, doksan beşe doğru gidiyoruz yaygarası bu kabildendir.”64 Celal Nuri “Cezri Bir Sulh”65 başlıklı yazısında kesin barış anlaşmasının bir an evvel yapılmasını ister ve bu hususta şunları söyler: “Yapılacak şeyler çabuk yapılmalıdır. Çünkü musalahanın gecikmesi mutasavver değildir… şu birkaç gün içinde cezri ve kati bir ıslahat ve teşkilat siyasetinin resm-i iftitahını icra etmeli ki açık bir alın ile biz de ziyafet-i sulhiyede iskemlemize oturalım ve karnımız doyduğu halde kalkalım, aç kalmayalım.” 64 Celal Nuri, “Doksan Beşe Doğru”, Ati, nr. 305, 13 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 65 Celal Nuri, “Cezri Bir Sulh”, Ati, nr. 306, 14 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. III. BÖLÜM MONDROS MÜTAREKESİNDEN MUSTAFA KEMAL PAŞANIN SAMSUNA ÇIKIŞINA KADAR YAŞANAN GELİŞMELER A. I. TEVFİK PAŞA KABİNESİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN FESHİ İzzet Paşa hükümetinin çekilmesinden sonra yeni kabine Tevfik Paşa tarafından kurulmuştur. Celal Nuri “Millet”1 başlıklı makalesinde ise önüne gelen herkesin millet ve memleket hakkında fikir beyan etme hevesinde olduğunu belirtir ve buna eleştiri getirir. Bu hususa tepkisini şu sözlerle belirtir: “Millet sözünü bu aralık öteki beriki çokluk ağza alıyorlar. Teessüf olunur ki bazıları millet, halk, ahali mefhumunu kendi hususi fırıldaklarına alet ittihaz etmektedirler.” Tevfik Paşa kabinesinin Meclis-i Mebusan da beyannamesinin görüşmeleri hakkında “Vahim Dakikalar”2 başlıklı makalesinde mecliste yaşanan tartışmalara değinmektedir. Tevfik Paşa kabinesi 18 Kasım’da yoğun müzakereler sonucunda Meclis-i Mebusandan güven oyu almıştır.3 Sonrasında devam eden süreçte Meclis-i Mebusanın feshi meselesi konuşulmaya başlanmıştır. Özellikle ittihatçı lider kadrosunun firarları sonrasında meclisteki İttihatçı grup büyük güç kaybına uğramış ve meşruiyetini yitirmiş vaziyette idi. Meclisin feshi meselesi mebuslar arasında da değerlendiriliyor ve bir kısım mebuslar meclis fesh edildiği takdirde Arap mebuslarının tekrar seçilmesinin mümkün olmayacağını ve Arap memleketleri adına söz söyleyecek kimsenin kalmayacağı ve şu şartlar altında seçimlerin yapılmasının uygun olmadığı fikrini ileri sürüyorlardı. Tevfik Paşa hükümeti de kamu oyunu da dikkate alarak Meclis-i Mebusan ile ilgili görüşlerini netleştirerek meclisin feshi doğrultusunda bir tavır izlemeye başlamıştır. Zira Tevfik Paşa hükümeti zamanında meclise sunulan aff-ı 1 Celal Nuri, “Millet”, Ati, nr. 307, 15 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 2 Celal Nuri, “Vahim Dakikalar”, Ati, nr 310, 18 Teşrinisani 1334/1918, s.2. 3 AKŞİN, a.g.e., s. 72. 75 75 umumi kanunu mecliste birçok tartışmalara sebep olmuş bu durum hükümet meclis ilişkilerini sarsmıştı. Aralık 1918’de basın meclis üzerindeki baskısını iyice artırmıştır. İşte böyle bir ortamda Meclis-i Mebusanın feshi kaçınılmazdı. Padişah kendi isteğine uygun olarak Tevfik Paşa kabinesini kurdurarak İttihatçıların hükümet ayağını kesmiş, şimdi ise Meclis-i Mebusan’ı etkisiz hale getirmek istiyordu. Hatta Tevfik Paşa hükümetinin daha etkin çalışabilmesi için bunu şart görüyordu. Nihayet 21 Aralık 1918’de padişahla görüşmek üzere saraya gelen Tevfik Paşa, Meclis-i Mebusanın kendisini bir istizah (gensoru) vermek suretiyle iktidardan düşürmeyi kararlaştırdıklarını söyleyerek meclisin feshi için padişahtan irade-i seniyye talep etti bir süredir meclisi fesh etmek için fırsat kollayan padişah için bu iyi bir bahane oldu. Nitekim Tevfik Paşa’nın sözleri üzerine padişah mabeyn baş katibi Ali Fuat Beye Meclis-i Mebusanın feshine dair bir irade-i seniyye yazmasını ve bu iradeye “esbab-ı zaruriye-i siyasiyyeye” tabirini ilave etmesini istedi. Hazırlanan irade-i seniyye padişah tarafından onaylandıktan sonra 21 Aralık 1918’de mecliste, Dahiliye Nazırı Mustafa Arif Bey tarafından okunmuştur. 4 Meclis-i Mebusanın feshi Ati gazetesinde ertesi gün manşetten “Meclis-i Mebusan Dün Ba İrade-i Seniyye Fesh Olundu” ifadesiyle verilmiştir. 5 İkinci sayfada da bu haberin detayları verilmektedir. Celal Nuri Meclis-i Mebusanın feshinden sonraki günlerde “Matbuat ve Tevfik Paşa Kabinesi”6 başlıklı yazısında basının serbestiyetinin önemimden bahsetmiş. Ayrıca basının yol göstericiliğinin de hükümet için faydalı olacağını ifade ile Tevfik Paşa hükümetinin basının telkin ve uyarılarına kulak vermesini tavsiye eder. Buna yönelik olarak; “Resmi murakabeden uzak kaldığı bir hengamda ra’s-ı karda bulunan kabine için inkişafına bezl-i himmet edilecek yegane kuvvet, fikrimizce el-hakk matbuat-ı Osmaniyedir.” 4 AKŞİN, a.g.e. , s. 114. 5 Ati, nr. 343, 22 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. 6 Celal Nuri, “Matbuat ve Tevfik Paşa Kabinesi”, Ati, nr. 345, 24 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. 76 76 B. II. - III. - IV. TEVFİK PAŞA KABİNELERİ 12 Ocak 1919 akşamı Tevfik Paşa istifa etti ve kabineyi kurma görevi yeniden kendisine verildi. Buradaki amaç kabinede bazı değişiklikler yapmaktı. Bu değişiklikler genel olarak Padişaha daha yakın ve onun çizgisinde bir kabine kurmak içindir.7 Bu kabine değişikliği 14 Ocak günkü gazetede yer almıştır. Bu hadise şöyle bir başlıkla okuyucuya duyurulmuştur: “Kabine Pek Cüz’i Tadilat İle İbka Edildi”. 8 Bu başlıkla birlikte birinci sayfada yeni kabinenin kuruluşuna dair padişahın hatt-ı hümayunu ve yeni kabineyi tanıtıcı nitelikte bir yazı vardır. Celal Nuri yeni kabine ve bu değişiklikle ilgili olarak “Mesail-i Hakikiye”9 başlıklı bir makale kaleme almıştır. Bu değişiklik konusundaki fikrini şöyle ifade etmektedir: “Kabineler teakub ediyor, tek tük iş görüldüğünü ihsas edecek harekat oluyor; fakat bunlardan ziyade yaygaralar kopuyor, bununla beraber gönlümüz bir türlü şen olamıyor. Yerinde saymak diye bir asker ıstılahı var. Acaba umur ve mesalihimiz bu tabirin musaddakı mıdır? Belki. Belki de bundan beterdir, yani, yerimizde saymak şöyle dursun ihtimaldir ki gerisin geriye de gidiyoruz.” Bu ifadelerle bu tip kabine değişiklikleriyle bırakalım ileri gitmeyi gerilediğimizi dile getirir. Sadece ufak değişikliklerle millet ve memleket önünde duran sorunların çözülemeyeceğini düşünür. Takip eden günlerde yeni kabine ile ilgili çekincelerini ve fikirlerini yazmaya devam eder. Memleketin nasıl bir yöne doğru gittiğine dair soruya cevap bulmaya çalışır. 10 Celal Nuri bu kabine değişikliğinden sonra kaleme aldığı “Yalpaların Sebebi”11 başlıklı makalesinde, yeni kabine ile ilgili basında 7 AKŞİN, a.g.e. , s. 127. 8 Ati, nr. 366, 14 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 9 Celal Nuri, “Mesail-i Hakikiye”, Ati, nr. 367, 15 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 10 Celal Nuri, “Acaba Nereye?..” , Ati, nr. 368, 16 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 11 Celal Nuri, “Yalpaların Sebebi”, Ati, nr. 371, 19 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 77 77 ve kamuoyunda oluşan algıyı değerlendirir. Yine bu değişiklikten hiçbir tarafın tam manasıyla memnun olmadığını ifade eder. Kabine kurulduktan bir hafta kadar sonra İngiliz general Calthorpe, sadrazam ve hariciye nazırına, İngiliz esirlere kötü muamele edenlerle Ermeni tehciri ve katli meselesiyle ilgisi olanları cezalandırılmaları hususunu dile getirir. Kabine ise derhal bu hususta harekete geçmeye hazır olduklarını ifade eder. Caltrophe bu işin ancak başta padişah olmak üzere hükümet tarafından yapılabileceğini belirtiyor ve bu konuda taraflarından hükümete ve padişaha desteğin kesin olduğunu bildirir. 12 Bu tutuklamalarla ilgili ilk somut bilgi Ati gazetesinde 31 Ocak 1919 günü: “İttihatçıların İleri Gelenleri Dün Tevkif Edildi”13 başlığıyla verilen haberle kamuoyuna verilmiştir. Ayrıca ilk sayfada bu tevkifat hakkında da bilgiler yer almaktadır. “Mühim Haberler” klişesi altında “İttihat Erkanının Tevkifi” başlığı altında : “İttihad erkanından Cavid, Rahmi, Midhat Şükrü, Hüseyin Kadri, Cahid, Sudi, Ziya Gökalp, Ferid Beyler ile Karaso Efendi dün tevkif ve polis müdüriyetine sevk olunmuşlardır.” veriliyor” verilmiştir. Aynı sütunda devamında “Dahiliye Nazırı Tevkifat Hakkında Ne Diyor” başlığı altında dahiliye nazırının beyanatı yer alıyor. “Dahiliye Nazırı Ahmed İzzet Bey müracaat eden gazetecilere tevkifatın meclis ve vükela kararıyla olduğunu ve lüzum-i siyasiyeye müstenid bulunduğunu, bunlardan bir kısmının tehcir ve taktil bir kısmının da mukadderat-ı memleketle alakadar olduklarından mehakime sevk edileceklerini beyan etmiştir.” Celal Nuri bu tutuklamalara dair düşüncelerini “Tevkifata Dair Mütalaai Şahsiyem”14 başlıklı makalesinde ele almıştır. Bu hususla ilgili düşüncelerini şöyle dile getirir: “Evvelsi günden beri İttihad ve Terakki cemiyetine ve eski hükümetlere mensup bir takım zevat ve eşhas harıl harıl tevkif ediliyor. Bu, elbette bir vaka, tarih kitaplarına basılacak bir vakadır… Ben mine’l-kadim 12 AKŞİN, a.g.e. , s. 129. 13 Ati, nr. 383, 31 Kanunusani 1335/1919, s. 1. 14 Celal Nuri, “Tevkifata Dair Mütalaa-i Şahsiyem”, Ati, nr. 384, 1 Şubat 1335/1919, s. 1. 78 78 kanun ile ülfet peyda etmiş bir kimse olduğumdan mücazat-ı idariyeyi bilmem, ancak mücazat-ı kanuniyeyi tanırım. Örfi idare, iyi mefhumlar değildir… Cürm teşkil edenler ukubata giriftar olmalı, yoksa mahza uzaktan yakından mensuptur veya hükümet-i sabıka zamanından idi yollu bahanelerle kurularla beraber yaşlar da gitmemeli…” Burada da gördüğümüz üzere Celal Nuri bu tutuklamalara ve yapılacak olan yargılamaya ihtiyatla yaklaşmaktadır. En çok çekindiği şey bu tutuklamaların bir muhalif ve eski hükümet taraftarı avına dönüşmesidir. Sudan sebeplerle insanların tutuklanmasına karşı olduğunu belirtir. Ayrıca suçlu ile suçsuzun iyi ayırt edilmesi gerektiği fikri üzerinde ısrarla durur. Hakikaten suçu ya da kabahati olan varsa kanun çerçevesinde muhakeme edilmeli ve cezalandırılmalı düşüncesini taşımaktadır. En çok vurgu yaptığı nokta hukuk ve kanun çerçevesinde yargılama ve cezalandırma yapılmasıdır. Tutuklamalardan sonra muhakeme safhasına geçilmiştir. Tutuklamalar ile mahkeme safhasının başlaması arasında çok uzun bir vakit geçmemiştir. Bu olay Ati gazetesinde manşetten okuyucuya: “Divan-ı Harb-i Mahsus Bugün Alenen Muhakemata Başlıyor”15 ifadesiyle vermiştir. Tabi bu esnada eski yönetime ait olan kişilerin takip ve tevkifi de devam etmektedir. Bunlardan birisi olan Doktor Reşid ile ilgili bir haber Ati gazetesinde manşetten okuyucuya: “Doktor Reşid Tutulurken İntihar Etti!”16 ifadeleriyle duyurulur. Manşetten verilen bu haberin detayı ise ikinci sayfada “Reşid Müntehiren Yakalandı!”17 başlıklı yazıda verilir. Tutuklamalarla başlayan bu süreç basında geniş yankı bulur. Basın bu hadiseye çok ciddi tepkiler verir. Tevfik Paşa hükümeti ağır eleştirilere maruz kalır. Ati gazetesinde “Matbuata Kelepçe Vuruluyor”18 başlıklı imzasız yazıda hükümet ağır şekilde tenkit edilmektedir. Basın özgürlüğüne halel getirilmeye çalışıldığı ve sansüre 15 Ati, nr. 388, 5 Şubat 1335/1919, s. 1. 16 Ati, nr. 390, 7 Şubat 1335/1919, s. 1. 17 Ati, nr. 390, 7 Şubat 1335/1919, s. 2. 18 Ati, nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1. 79 79 başvurulduğu ifade edilmektedir. Ayrıca aynı gün Celal Nuri de “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”19 başlıklı yazısında hükümete seslenmiştir. Bu yazıda hükümeti ve uygulamalarını ağır şekilde eleştirmiştir. Bunun neticesinde de Ati gazetesi hükümet kararıyla kapatılmıştır. Ancak gazete hemen ertesi gün “İleri” adıyla yayın hayatına devam eder. Ve bu ilk sayısında Ati gazetesinin akıbetiyle ilgili haber manşetten: “Ati Gazetesi BilaMüddet Tatil Edildi”20 şeklinde verilir. Ati gazetesinin kapatılmasına dair resmi tebliğ de İleri gazetesinde aynen yayınlanmıştır. Ati gazetesinin kapatılmasıyla ilgili haberler ertesi günde devam etmiştir. İleri gazetesinde manşette şöyle bir ifade yer almaktadır: “Ati Tatilinden Dolayı Hükümeti Protesto Ediyor.”21 Ancak bu başlık haricinde gazetede bu hususla alakalı yorum ya da haber yoktur. Bu esnada Celal Nuri Bey ile Ali Kemal çok şiddetli bir tartışmaya girmişlerdir. Karşılıklı olarak yapılan ithamlar ve bunlara verilen cevaplar İleri gazetesinde geniş yer bulmaktadır. Celal Nuri “Dalaletten Dalalete Düşen Memleketimizde Yeni Bir Dalalet”22 başlıklı yazısında hem Ali Kemal’e cevap vermiş hem de muhalif olan herkese İttihatçı yaftasının yapıştırılmaya çalışıldığını üzülerek ifade eder. Celal Nuri Bey ile Ali Kemal atışması ilerleyen günlerde mahkemeye de taşınmıştır. Bu hususla alakalı olarak İleri gazetesinde “Ali Kemal Bey Mükerre Cürm: Celal Nuri-Ali Kemal davası; 22 Şubat Cumartesi günü Dersaadet birinci ceza mahkemesinde saat on birde ruyet olunacaktır”23 yer bulur. Ali Kemal ile ilgili yazılar devam etmektedir. Bu sefer de gazetenin dördüncü sayfasında imzasız olarak: “Ali Kemal Bey Cürmlerini Tekrarda Ber Devam” başlıklı bir yazı yer alır. 19 Celal Nuri, “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”, Ati nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1. 20 İleri, nr. 12-394, 11 Şubat 1335/1919, s. 1. 21 İleri, nr. 13-395, 12 Şubat 1335/1919, s. 1. 22 Celal Nuri, “Dalaletten Dalalete Düşen Memleketimizde Yeni Bir Dalalet”, İleri, nr. 14-396, 13 Şubat 1335/1919, s. 1. 23 İleri, nr. 16-398, 15 Şubat 1335/1919, s. 2. 80 80 Celal Nuri “Kanun Hükümeti, İhtilal Hükümeti”24 başlıklı yazısında Dahiliye nazırına hitap eder. Özellikle de basına karşı olan hoşnutsuzluğa dikkat çeker. Basın özgürlüğüne vurulmaya çalışılan prangalara karşı eleştirilerini sıralar. Basına yönelik baskı ve sansürün ortadan kaldırılması gerektiğini ifade eder. Tabi bu arada Celal Nuri – Ali Kemal tartışması da devam etmektedir. Ülke sürekli bir istikrarsızlık içinde yüzmektedir. İdarede bir tutarlılık yoktur. Aynı zamanda da başa gelen her hükümet her ne olursa olsun ciddi eleştirilere maruz kalıyordu. Hükümetler üzerinde ciddi bir kamuoyu baskısı oluyordu. Bu ise sık sık hükümet değişikliklerinin yaşanmasına sebep oluyordu. Bu hususla ilgili olarak İleri gazetesinde çeşitli haberler yer almıştır. 23 Şubat günü “Kabine Buhranı”25 başlıklı imzasız bir yazı ile bu durum dile getirilir. Celal Nuri aynı zamanda mütareke sonrası kesin barışın yapılmasının gecikmesi hususuyla alakalı olarak fikirlerini dile getirir. “Hasbihal”26 başlıklı yazısında barışın gecikmesi hususuna değinir. Bunun gecikmesinin memlekette ciddi belirsizliklere ve siyasi ve ekonomik buhranlara sebep olduğunu dile getirmektedir. Bir yandan da şunu düşünmektedir, kesin barış anlaşmasının gecikmesini itilaf devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki çıkar çatışmalarının henüz çözülememiş olması üzerinde durur. Bu esnada Tevfik Paşa kabinesinde de bir takım değişiklikler olur. Bu olay da İleri gazetesinde “Tevfik Paşa Kabinesi Yeniden Teşekkül Etti”27 başlığıyla okuyucuya duyurulur. Yenilen isimlerle birlikte kabinenin listesi yayınlanır. Aynı gün İleri gazetesinde Celal Nuri – Ali Kemal tartışmasının mahkeme safahatı ile ilgili bir haber yer alır. “Adaletin Tecellisi” başlıklı 24 Celal Nuri, “Kanun Hükümeti, İhtilal Hükümeti”, İleri, nr. 21-402, 20 Şubat 1335/1919, s. 1. 25 İleri, nr. 24-406, 23 Şubat 1335/1919, s. 1. 26 Celal Nuri, “Hasbihal”, İleri, nr. 25-407, 24 Şubat 1335/1919, s. 1. 27 İleri, nr. 26-408, 25 Şubat 1335/1919, s. 1. 81 81 haberde Ali Kemal’in ileri sürdüğü iddiaların mahkemece iltifata değer olmadığına karar verildiği belirtilir.28 26 Şubat günü İleri gazetesinde Celal Nuri “Tevfik Paşa’nın dördüncü Sadareti”29 başlıklı yazısında; paşanın daha önce Küçük Said Paşa’nın mazhar olduğu iltifat ve güvenin kendisine de bahşedildiğinden bahseder. Bu hususa değindikten sonra kabinenin yapısı ve üyeleri hakkında bilgiler verir. Celal Nuri “Cezriliğe Niyet”30 başlıklı makalesinde Paris’te itilaf devletleri arasında barışın şartlarını belirlemek için süren müzakereler değinir ve bunun bizim için mühim olduğunu vurgular. Hatta bu yazıda Paris’teki bu müzakereler esnasında barışı korumak amacıyla uluslar arası bir cemiyetin kurulmakta olduğunu belirtir. Bu cemiyete üyeliğin de bir takım şartlara bağlı olarak gerçekleşeceğini ifade eder. Aynı günkü gazetede Celal Nuri – Ali Kemal tartışmasının devamıyla ilgili gelişmelerden bahsedilmektedir. Görülen ve karara bağlanan mahkeme kararının taraflarca istinaf mahkemesine gönderildiği belirtiliyor.31 Celal Nuri “Tedarikli Olalım” 32 başlıklı yazısında memleketin geleceğinin belirsizliği hakkında değerlendirmeler yapar. Özellikle de kesin barışın hala yapılamamış olması da bu belirsizliğin en büyük sebebidir. Bu duruma düşülmesinin en büyük müsebbibi ise idarecilerdir. Gerektiği şekilde millet ve memleketin menfaatlerini ve haklarını hakkıyla koruyamadıklarından şikayet eder. İdarecilerin bu hususta daha fazla aktif olmaları gereği üzerinde durur. 28 İleri, nr. 26-408, 25 Şubat 1335/1919, s. 2. 29 Celal Nuri, “Tevfik Paşa’nın Dördüncü Sadareti”, İleri, nr. 27-409, 26 Şubat 1335/1919, s. 1. 30 Celal Nuri, “Cezriliğe Niyet”, İleri, nr. 28-410, 27 Şubat 1335/1919, s. 1. 31 İleri, nr. 28-410, 27 Şubat 1335/1919, s. 2. 32 Celal Nuri, “Tedarikli Olalım”, İleri, nr. 29-411, 28 Şubat 1335/1919, s. 1. 82 82 C. DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETİ Tevfik Paşa’nın çekilmesinden sonra, yeni kabine 4 Şubat 1919’da Damat Ferit Paşa tarafından kurulmuştur. Kabine değişikliği İleri gazetesinde manşetten okuyuculara “Damad Ferid Paşa Kabinesi Dün Teşekkül Etti”33 ifadeleriyle duyurulur. Birinci sayfada hükümetin kuruluşu için verilmiş olan padişahın hatt-ı hümayununa da yer verilmiştir. “Damad Ferid Paşa Kabinesi”34 başlıklı imzasız yazıda, yeni kabineden beklentiler dile getirilir. Özellikle de basına hürriyet verebilecek bir vükela heyeti iktidara geldi şeklinde iyimser bir hava da vardır. Celal Nuri “Vaziyetin Vahameti Muvacehesinde”35 başlıklı yazısında millet ve memleket olarak bugünlerde altı asırlık bir geçmişin müzakere ve muhasebesini yapmanın zamanı geldiğini dile getirir. Ayrıca bizim içinde bulunduğumuz durumun vahametine dikkat çeker ve bir an evvel kendimize gelmemiz gerektiği üzerinde durur. Özellikle de memleketimiz ve topraklarımız üzerinde gözü olanlardan ve bunların emellerinden bahseder. Bunlara karşı da uyanık olmamız gerektiğini dile getirir. Celal Nuri “Cemiyet-i Akvam ve Bizler”36 başlıklı makalesinde Paris Barış Konferansında kuruluşu kararlaştırılan Cemiyet-i Akvam ile ilgili değerlendirmelerde bulunur ve bu husustaki düşüncelerini ifade eder. Cemiyet-i Akvamın kuruluş ve işleyişi hakkındaki nizamnamenin içeriğinden bahseder ve bu maddeler içerisinde özellikle bizi ilgilendiren kısımlara dikkati çekmeyi amaçlar. Bu maddeleri bizim lehimize kullanmalıyız der. Bu maddelerin temel felsefesi ise Wilson Prensiplerinden kaynaklanmaktadır. Bu maddeler ise toprak ilhakını tercih etmemektedir. Çoğunluk esasına göre milletlerin kaderlerine karar verebileceklerine dair maddeler vardır. 33 İleri, nr. 34-416, 5 Mart 1335/1919, s. 1. 34 İleri, nr. 34-416, 5 Mart 1335/1919, s. 1. 35 Celal Nuri, “Vaziyetin Vahameti Muvacehesinde”, İleri, nr. 35-417, 6 Mart 1335/1919, s. 1. 36 Celal Nuri, “Cemiyet-i Akvam ve Bizler”, İleri, nr. 39-421, 10 Mart 1335/1919, s. 1. 83 83 Celal Nuri hükümete karşı takınmış olduğu eleştirel tavır sebebiyle tutuklanmıştır. Bu olay İleri gazetesinde manşetten; “Celal Nuri Bey Evvelki Gün Tevkif Edildiği Halde Henüz Hakkında Tevkif Müzekkeresi Sadır Olmamışdır. Esbab-ı Tevkifi de Resmen Malum Değildir”37 ifadeleriyle kamuoyuna duyurulmuştur. Aynı gün gazetede “Tevkifat Münasebetiyle” 38 başlıklı ve imzasız bir yazı ile bu tevkif hakkındaki düşünceler dile getirilmiştir. Bu yazıda Celal Nuri’nin tutuklanmasının sebebi hakkında şöyle bir tespitte bulunulur: “Celal Nuri Bey tevkif edilmiştir! Biz bunun sebebini düşündük ve dedik ki bu olsa olsa Celal Nuri beyin ancak pek büyük bir cesaret-i medeniye ile her zaman gösterdiği ictihadat-ı zatiyesinin pek muhakk tezahüratından mütevellid olduğunu zannettik.” Bu ifadeye bakacak olursak Celal Nuri’nin eleştirileri yüzünden tevkif edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ertesi gün Celal Nuri kefaletle serbest bırakılmıştır. Bu hadise İleri gazetesinde manşetten: “Bila-sebeb Tevkif Edilmiş Olan Celal Nuri Bey Dün Kefalete Rabt İle Tahliye Olunmuşdur. Ser Muharririmiz Üç Gün Sıra İle Saat Onda Polis Müdüriyetine Giderek İsbat-ı Vücud Eyleyecek ve Bu Suretle Firar Etmediğini Anlatacaktır”39 ifadeleriyle kamuoyuna duyurulur. Celal Nuri “Kanun Devri”40 başlıklı makalesinde ilk Kanun-ı Esasiden itibaren bütün siyasetçilerimizin diline pelesenk olan “kanun devir açıldı ya da açılıyor” ifadesi üzerinde durur. İçinde bulunduğu zamanda da bu hususta pek bir gelişme olmadığını ve sadece lafta kaldığını belirtir. Kanun-ı Esasinin bu zamana kadar hakkıyla tatbik edilemediğinden bahseder. Dünyadaki diğer ülkelerde meşruti idare ve anayasa ile vatandaşlara tanınan haklar ile ülkedeki durumu mukayese eder. Ve bu hususta çok geri kaldığımızı belirtir. 37 İleri, nr. 41-423, 12 Mart 1335/1919, s. 1. 38 İleri, nr. 41-423, 12 Mart 1335/1919, s. 1. 39 İleri, nr. 42-424, 13 Mart 1335/1919, s. 1. 40 Celal Nuri, “Kanun Devri”, İleri, nr. 49-431, 20 Mart 1335/1919, s. 1. 84 84 Celal Nuri “Mebusanın İstinafı”41 başlıklı yazısında Midhat Paşa’nın öncülüğüyle başlayan meşruti idare sürecinin ürünü olan Kanun-ı Esasinin öldüğünü ve hükmünü yitirdiğini ifade eder. Buna sebep olarak da Kanun-ı Esaside mevcut olan eksiklikleri gösterir. Bir diğer şey ise Ayan Meclisi ve ayanlık meselesidir. Ayanlığın Kanun-ı Esaside dayandığı her hangi bir yasal temele dayanmadığını belirtir. Ayan Meclisinin tertip ve seçimini tamamen padişahın inisiyatifinde olması sebebiyle eleştirir. Ve meşruti idareye bu durumu ters bulur. Bu yazı Celal Nuri’nin İleri gazetesindeki konumuzla ilgili zaman periyodundaki son yazısıdır. Çünkü Hürriyet ve İtilaf hükümetinin ileri gelenlerinden Ali Kemal ile girmiş olduğu yoğun tartışmalar neticesinde dört ay dört gün kalacağı Roma’ya sürgüne gönderilir. 41 Celal Nuri, “Mebusanın İstinafı”, İleri, nr. 65-447, 5 Nisan 1335/1919, s. 1. SONUÇ Araştırmamıza konu olan dönem oldukça hassas ve kritik bir zaman dilimidir. Celal Nuri’nin gözünden bu süreci incelemeye çalıştık. Onun yazılarında bu olaylara karşı nasıl bir yaklaşım gösterdiğini gözlemledik. Ati ve İleri gazetesinde yer alan makalelere dayanarak Celal Nuri’nin gözlemlerinden bahsi geçen dönemle ilgili bir takım çıkarımlar yapmaya çalıştık. İlgili dönem olaylar açısından oldukça karışık olduğu gibi insanların fikir dünyaları da o derece karışık olmuştur. Fikri anlamda gelgitler yaşanmıştır. Umutlar ve beklentiler zaman içerisinde umutsuzluk ve hayal kırıklığına dönüşmüştür. Osmanlı Devleti XIX. yüzyıldan itibaren iyice gücünü yitirmiş, varlığını ancak batılı devletlerin aralarındaki rekabet ortamından yararlanarak sürdürmüştür. Bu süreç içerisinde takip ettiği denge politikası sayesinde topraklarını koruyabilmiş, çöküşü bir nebze olsun yavaşlatabilmiştir. Ancak bu durum bir süre devam ettiyse de uzun vadeli olmamıştır. Daha önceleri Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarları çatışan batılı devletler artık paylaşım hususunda uzlaşmışlardır. Bu durum ise Osmanlı Devleti için sonun gelişini hızlandırmıştır. Osmanlı Devletinde çöküşe giden süreçte devleti kurtarma çabaları da yoğunluk kazanmıştır. Bu süreç içerisinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Batıcılık gibi akımlar ortaya çıkmıştır. Bütün bu fikir hareketleriyle devletin yıkılışının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ancak iyi niyetli olarak ortaya çıkan bu teşebbüsler başarılı olamamış ve devletin hızla çöküşe gidişini engelleyememiştir. Ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi sorunlar da bu açmazı iyice içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Ekonomik iflası siyasi iflas ve çöküntü takip etmiş, devlet iyiden iyiye güçten düşmüştür. Batılıların ifade ettiği gibi Osmanlı Devleti artık ölüm döşeğindeki hasta adam olmuştur. Yapılan bütün kurtarma teşebbüsleri artık netice vermemiştir. XX. Yüzyıl başında yaşanan olaylar devlet için sonun gelişini hızlandıracak gelişmelere zemin hazırlamıştır. 86 86 Araştırmamıza konu olan Celal Nuri Bey’in Ati ve İleri gazetelerinde yayınlanan makalelerinden yola çıkarak ilgili dönem üzerine bir takım değerlendirmeler yaptık. Öncelikle bu sürece nasıl gelindiği hususunu ele aldık ve bu ortamı sağlayan şartların gelişimini ve arka planını gözden geçirdik. Araştırmamıza konu olan dönem içerisinde Celal Nuri Bey’in olaylara bakışını ve bunları nasıl değerlendirdiğini inceledik. Celal Nuri Bey Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşına Almanya’nın yanında katılmasını hararetle desteklemiş ve bunun oldukça isabetli bir tercih olduğunu savunmuştur. Bunu çeşitli gazetelerde kaleme aldığı yazılarıyla desteklemeye ve ifade etmeye çalışmıştır. Bu ittifakın millet ve memleket hayrına olduğu hususundan emin görünmektedir. Çünkü o dönemin askeri anlamda en güçlü devletlerinden birisidir Almanya. Osmanlı Devleti’ni savaşa sokan Enver Paşa ve arkadaşlarını da desteklemektedir. Ancak bu iyimser hava çok fazla uzun sürmeyecektir. İlk başlardaki umut ve beklentiler zamanla umutsuzluğa ve hayal kırıklığına dönüşmeye başlamıştır. Savaşın son yılında ise artık şerefli bir barışın nasıl yapılabileceği hususuna kafa yoran Celal Nuri Bey, bunu Enver Paşa ve arkadaşları tarafından da sağlanabileceğini düşünmektedir. İttihat ve Terakki’nin memleket menfaatine aykırı bir şey yapmayacağını ümit etmektedir. Celal Nuri Bey’in bütün bu beklentileri Mondros Mütarekesinin şartları ortaya çıkınca ve uygulamaları ile birlikte iyice boşa çıkmıştır. Önceleri hararetle desteklediği İttihat ve Terakki kadrolarını şiddetle eleştirmeye başlamıştır. Eleştirilerinin odak noktası; İttihat ve Terakki kadrolarının bu mütarekenin imzalanması ve uygulanması sürecinde milletin ve memleketin menfaatlerini yeterince gözetmemesi ve korumamasıdır. Ayrıca Mondros Mütarekesi sonrasında İttihatçı yönetici kadronun ülkeden gizlice kaçmalarını da şiddetle eleştirmiştir. Onları milleti böylesine büyük felaketle yüz yüze bırakarak kaçmakla suçlamıştır. Oysa ki mütareke için yapılan görüşmeler esnasında oldukça iyimser olan Celal Nuri Bey, mütareke şartlarının açıklanmasıyla birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Akabinde de bu 87 87 mütarekeyi imza edenleri eleştirmeye ve yaptıklarını sorgulamaya başlamıştır. Celal Nuri Bey, bundan sonraki süreçte daima hükümetin başına gelen idarecileri büyük bir umut ve iyi niyetle karşılamış hatta onlara desteğini de ifade etmekten kaçınmamıştır. Her seferinde beklentileri boşa çıkmıştır. İdarecilerin memleketin içinde bulunduğu durumdan kurtarmak yerine birbirlerine saldırmalarını asla kabullenememiş ve bunu şiddetle eleştirmiştir. Zaman zaman hükümete gazetesinden açık mektuplar kaleme almış, onlara memleket için kurtuluş çareleri önermekten de geri durmamıştır. Sürekli olarak sansür ve diğer sıkıntılardan dolayı hükümetle ilişkileri bozulmuştur. Bunun en büyük sebebi ise hükümeti ve uygulamalarını açıkça ve ağır şekilde eleştirmesidir. Celal Nuri Bey’in fikri çizgisine bakacak olursak ilk zamanlar İttihat ve Terakki Cemiyetinin sıkı bir destekçisi konumundadır. Ancak bu durum cemiyetin işleyiş ve uygulamalarını eleştirmesine de mani olamamıştır. Cemiyetin son kongresinde sunmuş olduğu muhtırasıyla ciddi uyarı ve tespitlerde bulunmuştur. Bu muhtırasında cemiyetinde düşünmüş olduğu yanlışlara dikkat çekmiş ve buna yönelik çözüm önerilerini de sıralamıştır. Zaman içerisinde Celal Nuri Bey’in İttihat ve Terakki’ye karşı bakışı değişime uğramıştır. Bunda yukarıda da bahsettiğimiz gibi millete ve memleketin menfaatlerini yeterince gözetip kollayamamaları etkili olmuştur. Celal Nuri Bey, bundan sonraki süreçte fikri anlamda bir takım gelgitler yaşamıştır. Mütareke sonrasında başa gelen hükümetlerle başlangıçta iyi anlaşmışsa da sonraları bu durum ortadan kalkmıştır. Büyük bir umutla ve beklentiyle karşıladığı her yeni hükümetin zamanla bu beklentileri boşa çıkarmasıyla eleştiriye başlamış ve gittikçe de bunun dozunu artırmıştır. Bu durum ise sansür uygulamalarıyla susturulması neticesini vermiştir. Zaman zaman hükümetleri ve üyelerini İttihatçı kadro kalıntıları olmakla suçlamış ve bunların görevden uzaklaştırılması için birçok makale kaleme almıştır. Memleketi içinde bulunduğu büyük felakete sürükleyen kadrolar içinde yer 88 88 almış kişilerin yeni kurulan düzen içerisinde yer almamaları gerektiği fikrindedir. Bu kişilerin içinde yer aldığı hükümetleri eski düzenin devamı saymış ve bunlara güven duymadığını da açıkça ifade etmiştir. Celal Nuri Bey, özellikle Hürriyet ve İtilafçılarla da ciddi anlaşmazlıklar yaşamıştır. Bu sıkıntının temel sebebi ise Hürriyet ve İtilaf Fırkasının yöneticilerinden olan gazeteci Ali Kemal ile olan şahsi husumetidir. İkili arasında mahkemeye düşecek derecede şiddetli tartışmalar yaşanmıştır. Ancak en nihayetinde bu anlaşmazlık Celal Nuri Bey’in Roma’ya sürgün edilmesine yol açmıştır. Celal Nuri Bey, genelde orta yolu tercih etmiştir. Biraz daha faydacı bir yapıya sahiptir. Millet ve memleketin menfaatini gözeten herkese desteğini açıkça ortaya koymuştur. Ülke menfaatlerini korumayanların, basın ve fikir özgürlüğüne sınırlamalar koyanların ise şiddetli bir muhalifidir. Celal Nuri Bey, Roma sürgünü sonrasında yurda dönmüş ve Anadolu’da filizlenen Milli Mücadele hareketini desteklemeye başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa ve hükümetinin İstanbul’daki hararetli savunucu ve destekçilerinin başında gelmektedir. Gazetesinde Milli Mücadele taraftarı yayınlar yapmıştır. Böylelikle millet ve memleketin kurtuluş mücadelesine sonuna kadar destek olmuştur. Celal Nuri Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın fikirlerine ve şahsına değer verdiği bir insandır. Bundan dolayıdır ki cumhuriyetin ilk yıllarında daima Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresinde yer almıştır. 89 89 KAYNAKÇA Arşiv Belgeleri: BOA Sicil-i Ahval Defteri. Gazeteler: Ati İleri İkdam Kitaplar: Afife Fikret, Ahir Zaman, Cemiyet Kütüphanesi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1335. AKSANYAR, Necati, Çağdaşlaşmaya Giden Yolda Celal Nuri ve Fikir Alanında Etkinliği, Hacettepe Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993. AKŞİN, Sina, Türkiye Tarihi, C. 4, Cem Yayınevi, İstanbul 2000. __________, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I: Mutlakiyete Dönüş, İş Bankası Yayınları, Ankara 2010. BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002. BÜLBÜL, A.Rıdvan, Haberin Anatomisi ve Temel Yaklaşımlar, Nobel Yayıncılık Dağıtım, Ankara 2001. Cavid Bey, Felaket Günleri Mütareke Devrinin Feci Tarihi-1, Temel Yayınları, İstanbul 2000. Celal Nuri, Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, İstanbul H. 1332/ 1914. 90 90 ________, 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine Takdim Olunan Muhtıradır, İstanbul 1327. ________, Şimal Hatıraları, İstanbul 1330. ________, Kutup Musahabeleri, İstanbul 1331. ________, İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul 1331 ________, Kendi Nokta-i Nazarımdaan Hukuk-ı Düvel, Müşterekü’lMenfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul H. 1330/1912. ________, Mukadderat-ı Tarihiye, İstanbul H. 1330. ________, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye, İstanbul H. 1330. ÇAPANOĞLU, M. Süleyman, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1970. DOĞAN, Recai, Batıcılık Akımının Din ve Eğitim-Öğretim Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1996. DUYMAZ, Recep, “İleri”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 22, İstanbul 2000. ______________, Celal Nuri ve Ati Gazetesi, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1991. ERTUĞ, H. Refik, Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1970. GERÇEK, S. Nüzhet, Türk Gazeteciliği, İstanbul Matbuat Cemiyeti Yayını, İstanbul 1931. Giridi Ahmet Saki, Celal Nuri Bey ve Cezri Fikirleri, İstanbul 1335. Haydar Kemal, Tarih-i istikbal Münasebetiyle Celal Nuri Bey, İstanbul H. 1331. 91 91 HAYTA, Necdet, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasvir-i Efkar Gazetesi (1278/1862-1286/1869), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002. İNUĞUR, M. Nuri, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yayınları, İstanbul 1992. İSKİT, Server, Türkiye’de Matbuat İdareleri ve Politikaları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1943. JELTYAKOV, A. D., Türkiye’nin Sosyo-Politik ve Kültürel Hayatında Basın: 1729-1908 Yılları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü Yayını., İstanbul 1979. KABACALI, Alpay, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, Gazeteciler Cemiyeti Yayını, İstanbul 1990. KOÇER, Hasan Ali, Türk Sosyologları 1, Baylan Matbaası, Ankara 1975. KOLOĞLU, Orhan, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, İletişim Yayınları, İstanbul 1994. LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayını, Ankara 1998. NALCIOĞLU, Belkıs ULUSOY, “Tanzimat Dönemi Türk Gazeteciliği ve Türk Basınının İlkleri”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, no: 14, 2005, s. 253-267. PALA, İskender, “Abidin Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul 1988. Server Bedii, Zavallı Celal Nuri Bey “Şime-i Husumet mi Şime-i Muhabbet mi”, İstanbul 1329. 92 92 ŞAPOLYO, Enver Behnan, Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönüyle Basın, Ankara 1970. Talat Paşa’nın Hatıraları, Yenigün Basın Yayıncılık, İstanbul 1998. TOPUZ, Hıfzı, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003. TÜTENGİL, Cavit Orhan, Yeni Osmanlılardan Bu Yana İngiltere’de Türk Gazeteciliği: 1867-1967, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları , İstanbul 1969. UÇAROL, Rıfat, Siyasi Tarih (1789-1999) , Filiz Kitabevi, İstanbul 2000. ÜLKEN, Hilmi Ziya, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul 1979. Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım, İstanbul 1976. ZÜRCHER, Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev: Yasemin Saner Gönen, İletişim Yayınları, İstanbul 2005. Makaleler: Celal Nuri, “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran 1334/1918, s. 1-2. ________ “Bulgar-Osmanlı İttifakı”, Ati, nr. 163, 12 Haziran 1334/1918, s. 1-2. ________ “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran 1334/1918, s. 2. _________ “Biz Harbe Girmeseydik-Bizim İstediklerimiz”, Ati, nr. 166, 15 Haziran 1334/1918, s. 1-2. 93 93 ________ “Harb Fakirleri”, Ati, nr. 180, 29 Haziran 1334/1918, s. 1-2. ________ “İcmal-i Ahval”, Ati, nr. 219, 10 Ağustos 1334/1918, s. 2. ________ “Bayram Musahabesi-Yaşamak Azmi”, Ati, nr. 253, 17 Eylül 1334/1918, s. 2. ________“Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 4. ________ “Suiistimaller”, Ati, nr. 230, 21 Ağustos 1334/1918, s. 1-2. ________ “Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 1-2. ________ “Merkez-i Alem Değişiyor”, Ati, nr. 257, 24 Eylül 1334/1918, s. 2 ________ “Dehrin Takallübatı”, Ati, nr. 266, 3 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. ________ “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1-2. ________“İçtimai Kıyamet”, Ati, nr. 308, 16 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. ________ “Yapmak, Yıkmak”, Ati, nr. 337, 16 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. ________ “Yeni Hayat İçin İstihzarat-ı Fikriye”, Ati, nr. 97, 7 Nisan 1334/1918, s. 1. ________ “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1. ________ “İhtilaf, Müzaheret”, Ati, nr. 108, 18 Nisan 1334/1918, s. 12. ________ “Saltanat, Hükümet, Millet, Cemiyet-i Düvel, Fırkalar, İstikbalimiz”, Ati, nr. 276, 13 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. 94 94 ________ “Firardan Sonra…”, Ati, nr. 299, 5 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. ________ “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. _________“Şimdi Anlıyoruz”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. _________ “Türklere!..” Ati, nr. 314, 22 Teşrinisani 1334/1918, s. 1-2. _________ “Büyük Muhakemeler”, Ati, nr. 336, 15 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2. __________ “Vaziyet”, Ati, nr. 341, 20 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. __________ “Kendi Kendimize Gelin Güvey”, Ati, nr. 346, 25 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2. __________ “Hükümetle Birlikte İdarenin Değişmesi”, İleri, nr. 40-422, 11 Mart 1335/1919, s. 1-2. __________ “Sulh-i Karib Münasebetiyle Türkler ve Wilson Nazariyesi”, Ati, nr. 267, 4 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. _________ “Sulh İçin Seferberlik” , Ati, nr. 269, 6 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. _________ “İstikbalimiz”, Ati, nr. 270, 7 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2. _________ “Acil Bir Sulh”, Ati, nr. 277, 14 Teşrinievvel 1334/1918, s. 3. _________ “Mukadderat-ı Tarihiye, Mukadderat-ı Cedide”, Ati, nr. 295, 1 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. _________ “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 95 95 ________“Cezri Bir Sulh”, Ati, nr. 306, 14 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. ________ “Mesail-i Hakikiye”, Ati, nr. 367, 15 Kanunusani 1335/1919, s. 1. ________ “Konstantiniyye”, Ati, nr. 380, 28 Kanunusani 1335/1919, s. 1. ________ “Beşerin Akıbeti”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. ________ “Huzur-ı Sami-i Sadaret-penahiye: İaşe ve Celal Muhtar Bey”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. ________ “Cezri Programımız ve İstihale Devri”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani 1334/1918, s. 2. ________ “Doksan Beşe Doğru”, Ati, nr. 305, 13 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. _________ “Millet”, Ati, nr. 307, 15 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. Celal Nuri, “Vahim Dakikalar”, Ati, nr 310, 18 Teşrinisani 1334/1918, s.2. _________ “Matbuat ve Tevfik Paşa Kabinesi”, Ati, nr. 345, 24 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. __________ “Acaba Nereye?..” , Ati, nr. 368, 16 Kanunusani 1335/1919, s. 1. __________ “Yalpaların Sebebi”, Ati, nr. 371, 19 Kanunusani 1335/1919, s. 1. __________ “Tevkifata Dair Mütalaa-i Şahsiyem”, Ati, nr. 384, 1 Şubat 1335/1919, s. 1. 96 96 ________ “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”, Ati nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1. ________ “Dalaletten Dalalete Düşen Memleketimizde Yeni Bir Dalalet”, İleri, nr. 14-396, 13 Şubat 1335/1919, s. 1. ________ “Kanun Hükümeti, İhtilal Hükümeti”, İleri, nr. 21-402, 20 Şubat 1335/1919, s. 1. _________ “Hasbihal”, İleri, nr. 25-407, 24 Şubat 1335/1919, s. 1. _________ “Tevfik Paşa’nın Dördüncü Sadareti”, İleri, nr. 27-409, 26 Şubat 1335/1919, s. 1. _________ “Cezriliğe Niyet”, İleri, nr. 28-410, 27 Şubat 1335/1919, s. 1. _________ “Tedarikli Olalım”, İleri, nr. 29-411, 28 Şubat 1335/1919, s. 1. _________ “Vaziyetin Vahameti Muvacehesinde”, İleri, nr. 35-417, 6 Mart 1335/1919, s. 1. _________ “Cemiyet-i Akvam ve Bizler”, İleri, nr. 39-421, 10 Mart 1335/1919, s. 1. _________ “Kanun Devri”, İleri, nr. 49-431, 20 Mart 1335/1919, s. 1. _________ “Mebusanın İstinafı”, İleri, nr. 65-447, 5 Nisan 1335/1919, s. 1. __________ “Gizli Siyaset-i Dahiliye”, İleri, nr. 752, 10 Şubat 1336 / 1920, s. 1-2. 97 97 Ek-1: Celal Nuri, “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani 1334/1918, s. 1. 98 98 Ek-2: Ati, nr. 335, 14 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1. 99 99 Ek-3: Ati Gazetesinin kapatılmasına sebep olan yazı; Celal Nuri, “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine, Ati, nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1. Ek-4: İleri Gazetesinin ilk sayısı; İleri, nr. 12-394, 11 Şubat 1335/1919, s. 1. ÖZET [İYİDOĞAN, Gülcan]. [Celal Nuri’nin Yazılarında İttihat ve Terakki (Ati Gazetesi 30 Ekim 1918 -19 Mayıs 1919)], [Yüksek Lisans Tezi], Ankara, [2013] Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bir yenileşme hareketi öncüsü olarak kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminin en etkili örgütü olarak bilinmektedir. İttihatçılar yönetime geldikten kısa bir süre sonra Harb-i Umumi patlak vermiş bu sürede savaş koşulları içerisinde olan halk büyük sıkıntılar çekmiştir. Yaşanan tüm geçim zorluklarının yanı sıra çeşitli dış etkenlerin kışkırtması sonucunda Osmanlı tebaası birbirleriyle çatışmaya başlamış ve huzursuz bir ortam yaratılmıştır. Sömürgeci güçlerin Osmanlı üzerindeki emellerinin bir uygulaması olarak da algılanabilecek Harb-i Umumi Osmanlı’yı yıkıma uğratmaya zemin hazırlamış ve İttihatçı hükümeti zayıflatmıştır. Elbette ki bu zayıflamada Batılı güçlerin ekseninde hareket eden İstanbul gazetelerinin etkisi göz ardı edilemez. Bu çalışma mütareke döneminde Ati gazetesinin İttihatçı karşıtlığını 1918-1919 yılları arasında altı aylık bir süreç içerisinde incelemektedir. Anahtar Sözcükler 1. İttihat ve Terakki 2. Ati Gazetesi 3. Celal Nuri 4. Mondros Mütarekesi 5. Sultan Vahdettin ABSTRACT [İYİDOĞAN, Gülcan]. [Celal Nuri Writings of Committee of Union and Progress (Ati Newspaper 30 October 1918 -19 May 1919)] The Committee of Union and Progress (CUP) is considered one of the most influential political organizations during the decline of the Ottoman Empire. The CUP, which was a major modernization advocate, came to power during the Great War years. Due to the political agenda of the western powers and their specific interest in Ottoman lands, policies of the CUP were strongly objected. These Western powers comprising of Great Britain, Russia and France prevented the Ottoman renaissance by blocking the CUP through specific means. The findings of this study point to the noticeable relations between Great Britain and Alemdar newspaper. Refi Cevat’s columns are found to be provocative and biased against the CUP. Key Words 1. Committee of Union and Progress 2. Ati Newspaper 3. Celal Nuri 4. Mudros Armistice 5. The Sultan Vahdettin