TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Meşrutiyet Mah. Konur 2 Sok. 44/8 06640 Kızılay, Çankaya, Ankara 0312 419 2991 - 0538 973 4800 www.kirmizisemsiye.org “Kapak resmi, bir nefret cinayeti sonucu aramızdan koparılan trans kadın Buse’nin bir fotoğrafından ilham alınarak tasarlanmıştır. Buse’yi ve tüm nefret cinayeti mağduru transları saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.” TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Hazırlayan: KEMAL ÖRDEK TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Temmuz 2016 © Bu yayının tüm hakları Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ne aittir. Bu yayının bir bölümünün veya tamamının çoğaltılması öncesi, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden izin alınması gerekmektedir. Bu yayının belirli bölümlerinin alıntılanması, bu yayın ve ilgili bölümleri referans gösterilerek gerçekleştirilebilir. Uygun şekilde referans gösterildiğinde, bunun için izin alınması gerekmemektedir. Hazırlayan: Kemal ÖRDEK Röportajlar: Kemal ÖRDEK Tasarım: Ceket Medya Paris Cad. No: 9 D:1 Kavaklıdere/ANKARA www.ceketmedya.com info@ceketmedya.com Baskı: Şen Matbaa Özveren Sokağı 25/B Demirtepe/ANKARA Bu yayın, İsveç İstanbul Başkonsolosluğu ve Açık Toplum Vakfı tarafından finansal olarak desteklenen “Trans-İzleme: Türkiye’de Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi İle İzlenmesi Projesi” kapsamında hazırlanmıştır. Yayının içeriğinin tüm sorumluluğu Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ne aittir. Bu yayın hiçbir şekilde finansal destek sunan kurumların görüşlerini yansıtmamaktadır. İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR ........................................................................................... 6 ÖNSÖZ YERİNE . ................................................................................. 8 GİRİŞ.................................................................................................. 17 TRANS-İZLEME: TRANSLARA YÖNELİK HAK İHLALLERİNİN SAVUNUCULUK PERSPEKTİFİ İLE İZLENMESİ PROJESİ ......................... 20 VERİ TOPLAMA SİSTEMİ . .................................................................. 25 ARKA PLAN ....................................................................................... 37 VERİLER . ......................................................................................... 40 AYRIMCILIK . ..................................................................................... 48 NEFRET SUÇLARI .............................................................................. 60 KURUMSAL ŞİDDET . ......................................................................... 70 POLİTİK BİR GERÇEKLİK OLARAK TRANS İNTİHARLARI ...................... 84 TRANS GEÇİŞ SÜRECİ VE CİNSİYETİN YASAL OLARAK TANINMASI ...... 89 TRANS MÜLTECİLER VE SIĞINMACILAR . .......................................... 108 CEZAEVLERİNDE TRANSLAR ............................................................ 127 TRANSLARIN CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUMU . .............. 137 MEDYADA TRANS HABERLERİNİN DİLİ ............................................. 143 BİR DEFİLE VE HAREKETE GEÇEN TRANSLAR ................................... 155 BİR DAYANIŞMA HİKAYESİ: TRANS* EVİ .......................................... 159 SONUÇ YERİNE . ............................................................................. 163 5 TEŞEKKÜR Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, elinizde bulunan yayın ile, Türkiye’de yaşayan transların son bir yılındaki genel insan hakları durumuna ışık tutmayı hedeflemektedir. Bu yayının ortaya çıkma sürecinde işin ucundan tutan, yorulan, fedakarlık gösterip ihtiyaç duyduğum her türlü desteği gösteren Kırmızı Şemsiye Derneği’nin çalışanlarına teşekkür etmek istiyorum. Türkiye’de yaşayan ve son bir yılda hak ihlali mağduru olmuş translar ile Kırmızı Şemsiye arasında köprü vazifesi gören; mağdur translar ile dayanışan, yol gösteren ve mağduriyet sonrası onları derneğimizin avukatları ile irtibata sokan Kırmızı Şemsiye Derneği Alan Koordinatörü Belgin Çelik’e teşekkürlerimi sunuyorum. İlgili proje kapsamında hak ihlallerine dair detaylı bilgileri çevrimiçi veritabanına sistematik olarak kaydeden Kırmızı Şemsiye Derneği İzleme ve Destek Sorumlusu Bihter Altay’a da ayrıca teşekkür etmek isterim. Bu yayın, belirttiğim her iki değerli dernek çalışanı olmadan hazırlanamazdı. Yayının hazırlanması sürecinde ihtiyacını duyduğum her türlü bilgi ve belgenin teminini sağlayan, yayının tasarımı ve basımı ile ilgili tüm lojistik işlerde destek sunan Kırmızı Şemsiye Derneği Proje Asistanı Özge Gökpınar’a ve Kırmızı Şemsiye Derneği Ofis Koordinatörü Tolga Tuneli’ye ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum. Sevgili Özge Gökpınar’a, yayın içerisinde yer alan ve sığınmacı/göçmen transların durumuna ilişkin gerçekleştirdiğimiz röportaj ve de medyada transların nasıl bir dil ile resmedildiğine dair hazırlanan bölüme sunduğu medya izleme katkısı dolayısıyla ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum. Kırmızı Şemsiye olarak, kurulduğumuz günden bu yana hak ihlali mağduru olan translara hukuki destek sunuyoruz. Ayrımcılık ve şiddet mağduru transları yönlendirdiğimiz ve bu yayın içerisinde kendileriyle gerçekleştirdiğimiz röportajlar üzerinden bize değerli katkılarını sunan Av. Nihan Erdoğan’a, Av. Sinem Hun’a ve Av. Emrah Şahin’e teşekkürlerimi sunmak istiyorum. 6 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Yayının giriş kısmında, Kırmızı Şemsiye Derneği’ne bugüne dek olan çalışmalarında her açından destek olan ve son derece önemli müdahaleleri ile katkı sunan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi ve Belçika Senatörü Sayın Petra De Sutter’e; CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Sayın Zeynep Altıok Akatlı’ya; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye Temsilcisi Sayın Karl Kulessa’ya; Transgender Europe Araştırmacısı Sayın Carla LaGata’ya ve Proje Yöneticisi Sayın Boglarka Fedorko’ya ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. Yayın süresince, farklı arka planlara ve gerçekliklere sahip transların genel insan hakları durumları ile ilgili röportaj gerçekleştirdiğimiz Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye Temsilciliği’nden Dr. Gökhan Yıldırımkaya’ya; Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden Av. Rozerin Seda Kip, Emirhan Deniz Çelebi, Mehmet Akın ve Hayat Çelik’e; İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği’nden Ebru Kırancı, Havin Zana ve Deniz Tunç’a; Mersin 7 Renk LGBTT Dayanışma Derneği’nden Yağmur Arıcan’a; Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden Hilal Başak Demirbaş’a; Hacettepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Koray Başar’a; trans aktivistler Öykü Ay, Deniz Eren Mutlu ve Rosida Koyuncu’ya sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Bu yayının hazırlanabilmesi, yayın içerisinde yer alan verilerin toplanabilmesi ve yayınlanıp dağıtılabilmesi için Kırmızı Şemsiye Derneği’ne finansal desteklerini sunan İsveç İstanbul Başkonsolosluğu’na ve Açık Toplum Vakfı’na da ayrıca teşekkürlerimi sunmak istiyorum. En son ve en büyük teşekkürlerimi, bu yayın içerisinde genel insan hakları durumu detaylı şekilde ele alınan, mağduriyet yaşayan ancak bu mağduriyetlerinden mücadele stratejileri geliştirmeyi beceren tüm güçlü translara sunmak istiyorum. Kemal ÖRDEK BAŞKAN Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği 7 ÖNSÖZ YERİNE PETRA DE SUTTER SENATÖR, BELÇİKA FEDERAL MECLİSİ PARLAMENTER, AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTERLER MECLİSİ İki yıl önce siyasetle ilgilenmeye ve geçiş sürecimi tamamlayıp bir kadın olarak yaşamaya başladığımda, muhabirler geçmişim ile ilgili bilgi sahibi olmaya başladı. Bu durum benim kamuoyuna açık bir trans kadın olmama vesile oldu. Önceleri, kendi mahremiyetim içerisinde rahatlığım vardı ve bu açık hale gelme durumu beni rahatsız etti. Daha sonra ise anladığım şey, toplumun rol modellere ihtiyacının olduğu ve transların kamusal alanda, medyada ve siyasette temsil edilmeleri gerektiği oldu. Bunun sonucunda, sadece LGBTİ’ler değil, göçmenler ve mülteciler, diğer azınlıkların haklarını savunan bir aktivist oldum. Aynı zamanda keskin bir cinsiyet eşitliği savunucusu oldum. Adalet ve eşitlik için mücadele ediyorsan, sadece tek bir grup insan için mücadele edemezsin… Kendi ülkemde, açık bir trans kadın olarak bilinir olma sürecim olumluydu. Çoğu tepki olumluydu ve olumsuz tepkiler vardı ise de, bana pek ulaşmadı. Ama ben şanslılardandım. Belçika’da translar hukuken ayrımcılık ve şiddete karşı korunmaktadır. Buna rağmen, dünyanın geri kalanında da olduğu gibi, translar iş ararken veya ev 8 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET kiralarken ayrımcılık ile karşılaşıyor, göçmenler gibi, ve bu durumu ispatlamaları son derece zor oluyor. Ayrımcılığa karşı hukuki koruma transfobiyi, insan kayıplarını ve toplumsal dışlanmayı sonlandırmıyor. Belçika dahil olmak üzere, transların intihar etme oranı çok yüksek. ILGA-Europe’un Gökkuşağu Haritası’na göre Belçika diğer ülkelere göre daha iyi durumda olsa bile, mesela hala cinsiyetimizin yasal tanınması sürecinde zorunlu kısırlaştırma ve tıbbi tanı alma süreçlerine mahkum oluyoruz. Avrupa’nın diğer ülkelerindeki durum ne kadar farklı? Belçika Parlamentosu’nun bir üyesi olarak, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin de bir üyesiyim. Bu kurum, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Türkiye de dahil olmak üzere 47 Avrupa üyesini barındırmaktadır. Kurumun ilgilendiği temel konular, insan hakları, demokrasi ve hukuktur. Bir vekil olarak tüm bu ülkelerdeki LGBT durumunu yakından takip ediyorum ve ülkeler arasında bu konu ile ilgili büyük farklar bulunmaktadır. Rusya Federasyonu’nda bulunan transların durumu muhtemelen en kötüsü; Ukrayna’da durum pek değişik değil ve Türkiye’deki durum da gittikçe kötüleşmektedir. Örneğin, Yeni Akit adlı bir ulusal gazetenin, Orlando’da katledilenleri “sapkın eşcinseller” olarak nitelemesi kabul edilemez bir şeydir. Aynı zamanda, Haziran 19 ve 26’da gerçekleştirilmesi planlanan Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanması ve hükümetin artan homofobi ve transfobiye sessiz kalması utanç verici bir durumdur. Danimarka, Malta ve bazı başka ülkelerde, kişinin kendi cinsiyeti hakkında söz sahibi olması ilkesi cinsiyetin yasal olarak tanınması için yeterli olabilmekte ve translar ayrımcılık ve şiddet karşısında çok iyi bir düzeyde korunmaktadır. Avrupa Konseyi düzeyinde ise, homofobik ve transfobik lobicilik faaliyetleri hız kazanmakta, birçok ilerici öneri ve karar tasarısı engellenmeye çalışılmakta, sadece kimliğimden ötürü veya taşıyıcı annelik tartışmalarındaki dengeli tutumum sebebiyle sosyal medya üzerinde ağır sözler işitmekteyim. Avrupa genelinde, LGBTİ’lerin maruz kaldığı ayrımcılık sözkonusu olduğunda artan düzeyde bir kutuplaşma olduğunu görmekteyim. Birçok ülkede ilerleme kaydedildi, gerekli kanunlar onaylandı ve kamuoyu algısı değişti. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği “normalleşen” kavramlar arasında. Bu gelişmeler, Avrupa’nın “sert” ve “yumuşak” gücünün olumlu etkisi altında gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, muhtemelen şu an varolan ekonomik kriz veya mülteci krizi sebebiyle, bazı ülkelerde milliyetçi ve dinci bağnazlık ile tahammülsüzlük ve nefret artmaktadır. Bu olumsuz dinamikler, her zaman görüldüğü gibi ilk hedef olarak LGBTİ’leri hedef almaktadır. Aynı zamanda, bu ülkelerde geleneksel aile değerleri kamu düzenini korumak argümanıyla daha güçlü bir şekilde savunulmakta ve cinsiyet eşitliği tehdit edilmektedir. Son onyıllarda elde ettiğimiz bütün hakların kırılgan olduğunu ve defalarca yılmadan savunulması gerektiğini lütfen unutmayalım. Gelecekteki Avrupa’nın nasıl olacağını kimse bilmiyor; tam da bu sebeple daha iyi hazırlanmamız ve mücadele etmemiz gerekiyor. 9 KARL KULESSA TÜRKİYE TEMSİLCİSİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NÜFUS FONU Geyler, lezbiyenler, biseksüeller, translar ve intersekler (LGBTİ) hakkında soru sorulması üzerine, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, LGBTİ’lere uygulanan şiddet ve ayrımcılığı “şiddet ve ayrımcılığa maruz kalanlar için muazzam bir trajedi ve kolektif vicdanımız üzerindeki kara leke”1 olarak nitelendirmiştir. Eylül 2015’te, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA), diğer 12 BM örgütü ile beraber, Genel Sekreter’in açıklamasına atıfta bulunarak yaptıkları ilk ortak açıklamada; “şiddet, ayrımcı yasalar ve uygulamalar olarak gerçekleşen hak ihlallerinin… uluslararası insan hakları hukukunun ciddi biçimde ihlal edilmesi’2 anlamına geldiği ve kamu yararına zararlı olduğu vurgulanmıştır. 1 7 Mart 2012, UN Human Rights Council (via video). 2 Eylül 2015 (ILO, UNHCHR, UNDP, UNESCO, UNHCR, UNICEF, UNODC, UNWOMEN, WFP, WHO ve UNAI- DS ile beraber) 10 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Belirgin bir toplumsal dışlanma ile karşı karşıya kalan translar, sıklıkla hayatlarını kazanmak için seks işçiliğine itilmektedir. Seks işçiliği yapabilmeleri hususunda ayrımcılık ve hukuki sınırlandırmalar ile birleştiği noktada bu durum, üzerlerindeki yükü iki katına çıkarmaktadır. 2012 yılında binlerce seks işçisi, istismar ve şiddete maruz kalmama, sağlık hizmetlerine erişim, çalışma ve meslek seçme ve maddi güvenliğe erişim sağlama gibi temel haklarını talep etmek için Kalküta (Hindistan) sokaklarında yürüyüş yapmak zorunda kalmışlardır. Bu talepler, aşırı talepler değildir; aksine, çoğumuz için geçerli olan hakların talebidir. Türkiye’de ve belki de diğer yerlerde ise, tam bir sosyal içerme elde edilmiş olsa, birçok trans başka bir meslek seçmiş olabilirdi. Seks işçilerinin maruz kaldığı kısıtlamalar, seks işçiliğinin dünyanın en eski mesleği olması gerçeği yadsınarak ve mevcut tüm kanıtlara rağmen, bir bütün olarak toplumun büyük yararı için yasa ile ortadan kaldırılması gerektiğinin düşünülmesi ile belirgin hale gelmiştir. BM Genel Sekreteri böyle yaklaşımlar konusundaki şüphelerini etkili şekilde özetlemiştir: “Seks işçilerini koruyan yasaların olmadığı ülkelerde... toplam nüfusun yalnızca az bir kısmı korunma yollarından yararlanabilir. Tersi biçimde ise, seks işçilerine insan hakları dahil yasal koruma sağlanan ülkelerde, çok daha fazla kişi, korunma hizmetlerine erişim sağlamaktadır. Bunun bir sonucu olarak, daha az enfeksiyon, antiretroviral tedavi için daha az talep ve daha az ölüm gerçekleşmektedir. Bu grubu koruma altına almamak etik olmadığı gibi, halk sağlığı açısından da hiçbir mantığa sığmaz. Bu hepimizi etkilemektedir”3 “Temel cinsel sağlık ve üreme hakkından herkesin yararlanabilmesi,yalnızca etik açıdan doğru değil, aynı zamanda iyi bir kamu politikasıdır.” Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ni ve Kemal Ördek’i desteklerken Türkiye’de UNFPA, üreme sağlığı ve genel sağlık hakları kapsamı dahil tüm insan haklarının, evrensel olması gerektiği fikrine sadık kalmayı hedeflemektedir. Biz, istismarcı uygulamalara maruz kalmadan transların cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınmasını desteklemekle birlikte, kamuya yönelik eğitim ve diyalog yoluyla LGBTİ’lere yönelik ayrımcılıkla mücadele etmeyi desteklemekteyiz. Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, sahiplenmenin sürdürülebilirlik için çok önemli olduğuna inanıyoruz. UNFPA bu ilkeler ışında Kırmızı Şemsiye’yi izlemiş ve desteklemiştir. Bir süre Kemal Ördek ile yakinen çalıştım ve sıkıntılar karşısında gösterdiği cesaretine ve azmine hayran kaldım. Bu önemli yayına katkı sunmaya davet edilmiş olmaktan ise onur duyuyorum. 3 2009, UNAIDS HIV Guidance note 11 ZEYNEP ALTIOK AKATLI CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İZMİR MİLLETVEKİLİ Gün geçtikçe muhafazakar yaşam tarzı dayatmasıyla dönüştürülmek istenen, Cumhuriyet’in tüm çağdaş değerlerinden, insanlığın binlerce yıllık ortak mirasının geldiği seviyeden çok daha geriye doğru giden Türkiye’nin ağır yükü altında; en ağır bedeli ödeyenin yine toplumun ötekileri olduğunu yaşayarak ve görerek, endişelerimizin üst düzeyde olduğu bir döneme tanıklık ediyoruz. Mevcut Türkiye yönetimince ötekinin de ötekisi olarak kodlanan lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks bireylerin maruz kaldığı ayrımcılık, bu bireylerin çalışma ve yaşam haklarını ellerinden alıyor. Türkiye yönetiminin uluslararası insan hakları hukukunun esasını oluşturan iki temel ilkeyi süreklileşmiş bir biçimde yadsıdığını görüyoruz; herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesi ve ayrımcılık yasağı. Ne yazık ki aynı zamanda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin üçüncü maddesi “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.” ilkesi de içinden geçmekte olduğumuz bu dönemde ülkemizde fiilen yok sayılıyor. Mevcut muhafazakar iktidar partisinin 12 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET üye ve yöneticileri her fırsatta LGBTİ bireyleri hedef gösteriyor, ötekileştiriyor, ayrımcılığa maruz bırakıyor. Dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, AKP Milletvekili Selma Aliye Kavaf’ın 7 Mart 2010 tarihinde yaptığı açıklama, iktidar partisinin LGBTİ bireylere ve onların insan haklarına dair bakışın en hafif ve en özet halidir. Bakan Kavaf eşcinselliği açıkça hastalık olarak gördüğünü belirterek şu ifadeleri kullanmıştı; “Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var.” Türkiye’de mevcut yönetimin tek başına iktidar olduğu ve tüm hegemonik aygıtlara egemen olduğunu düşünürsek özelde trans bireyler, genelde tüm LGBTİ bireyler için son derece zorlu bir dönemden geçiyoruz. Trans bireylerin çalışma yaşamına kabul edilmemesi, bu bireylerin istihdamına yönelik özel önlemler alınmaması kendilerini zorunlu olarak seks işçiliğine yöneltmiş durumda. Bu noktada trans bireyler denetimsizlik, sağlık sorunları, güvenlik endişesi, sistematik polis baskısı, elinizdeki raporda detaylı olarak yer alan bir dizi ağır problemle karşı karşıya kalıyor. Dahası trans bireyler öldürülüyor. Bizler hem trans bireylerin çalışma yaşamında yer alabilmesi, ayrımcılığa maruz bırakılmadan istihdam edilmesi, nefret söylemi, şiddet ve zorbalığa maruz bırakılmaması; hem de genel olarak LGBTİ bireylerin insan hakları için çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi, Türkiye’nin merkez sol kitle partisi Cumhuriyet Halk Partisi olarak çaba sarf ediyoruz. Bu temelde sivil toplum kuruluşları ile temasta kalmaya özen gösteriyor, Meclis’in ve medyanın etkisini hak ihlallerinin engellenmesi hususunda kullanmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin ana muhalefet partisi olarak TBMM’yi hala güçlü bir denetim aygıtı olarak kabul ediyor, bu alanda mücadele eden sivil toplum kuruluşlarını sürece dahil etmeyi önemsiyoruz. 2015 seçim bildirgemizde yasal düzenlemeler ve yaptırımlar yoluyla, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı tüm ayrımcılıklara karşı kararlı şekilde mücadele edeceğimizi beyan etmiş bir siyasi parti olarak; “haklar ve özgürlükler siyaseti”, demokratik yurttaşlık anlayışının temelini oluşturduğuna inanıyoruz. Haklar ve özgürlükler siyasetinin, ayrım yapmaksızın tüm yurttaşları etnik, dinsel, sınıfsal ve cinsel tahakküm biçimlerine karşı koruyan, dezavantajlı gruplarla dayanışmayı öngören tek siyaset biçimi olduğunu kabul ediyoruz. Türkiye toplumun tüm renkleriyle birlikte içinden geçmekte olduğu bu karanlık dönemin son bulacağına olan inanıyoruz. Türkiye’nin yeniden yüzü batıya dönük, demokrasiyi ve insan haklarını önceleyen, çağdaş bir cumhuriyet olarak tüm yurttaşlarıyla barış içinde bir arada, eşit, adil ve özgür günlere kavuşacağına dair umudumuzla mücadele etmeye devam edeceğiz. 13 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET CARLA LAGATA BOGLARKA FEDORKO TRANSGENDER EUROPE TRANSGENDER EUROPE Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Transgender Europe’un uzun yıllardan bu yana en temel partnerlerinden biri olmuştur. İşbirliğimiz, Transgender Europe’un son yıllarda uygulamaya soktuğu iki büyük proje kapsamında daha da yoğunlaştı. Bunlardan ilki ProTrans, diğeri ise Küresel “Transfobiye Karşı Trans-Saygı” Projesi’dir. Transgender Europe, ProTrans Projesi kapsamında Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta Asya’dan bir grup sivil toplum örgütünü 2013’te biraraya getirdiğinde, amacı bölgede yaşayan translara yönelik gerçekleştirilen hak ihlalleri ve şiddete karşı daha sistematik veri toplamaktı. Her ne kadar uluslararası insan hakları kurumları ve hükümetler artan düzeyde transları içeren politikalar geliştirse de, Transgender Europe yerel düzeyde yürütülen translara karşı hak ihlallerinin izlenmesi ve raporlanması ile mağdurların desteklenmesi çabalarının yeterince desteklenmediğini fark etti. Projenin 2014 yılı başında başlamasından bu yana, Türkiye’de devlet tarafından desteklenen şekilde homofobik ve transfobik toplumsal bir tavrın geliştirildiğine tanık oluyoruz. Bu tavrı son birkaç Onur Yürüyüşü’ne yönelik polis saldırılarında görebiliyoruz. Trans toplumuna ve savunuculuk gruplarına yönelik ciddi saldırılar gerçekleştirildi; ancak Kırmızı Şemsiye dahil olmak üzere transların bu olumsuz 14 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET gelişmeler karşısında güçlü ve iradeli durduğuna tanık olduk. Kırmızı Şemsiye, bu saldırılar karşısında şiddet eylemlerini izledi, onları polise, yerel veya uluslar arası kurumlara iletti ve aynı zamanda ihtiyaç sahibi mağdurlara psikososyal ve hukuki destek sundu. Bu çalışmalar kapsamında, yaşanan vakaları izlemek için çevrimiçi bir veritabanı kurmakla kalınmadı, aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde, yuvarlak masa toplantıları düzenleyerek, toplum üyelerini örgütleyerek, üst-düzey toplantılara katılarak ve trans hakları için kampanyalar düzenleyerek trans mücadelesini anlattılar. Beraber yürütülen proje kapsamında Kırmızı Şemsiye avukatları, 50’den fazla transa hukuki danışmanlık sundu ve bu kişilerden 20’sine suç duyurularında bulunmak üzerinden doğrudan destek iletildi. İlgili proje kapsamında, bazı hukuki başarılar da elde edildi. Örneğin, Ela adlı Ankara’da yaşayan bir transa yönelik gerçekleştirilen pompalı tüfekli saldırının faili 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kasım 2014’te, Çisem adlı trans seks işçisine fiziksel şiddet uygulayan iki polis memuruna karşı dava açıldı ve yargılanmaları sağlandı. Trans seks işçilerine karşı yazılan idari para cezalarından bir kısmı mahkemelerde iptal edildi. Trans kadınlara yönelik gerçekleşen keyfi polis uygulamaları ile ilgili bazı yerel mahkeme kararları, üst mahkemelere taşındı. Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye arasındaki işbirliği, sadece taban örgütlenmesi ve hukuki destek çalışmaları kapsamında ilerlemedi. Aynı zamanda, niceliksel-niteliksel araştırmalar kapsamında ve savunuculuk araçlarının üretilmesi noktasında ortak çalışmalar yürütüldü. Kırmızı Şemsiye, Transgender Europe’un TvT adlı projesinde yer alan 10 ana partnerden biridir. TvT projesi, Transgender Europe tarafından 2009 yılında başlatılan, transların genel insan hakları durumu hakkında bir tablo ortaya koymayı ve uluslararası kurumlar, insane hakları örgütleri, trans hakları hareketi ve genel kamuoyuna ilgili konuda savunuculuk araçları sunmayı hedefleyen bir projedir. Kırmızı Şemsiye düzenli aralıklarla TvT’nin Trans Cinayetleri İzleme Projesi’ne veri sunmaktadır. Ilgili proje, dünya genelinde transları hedef alan cinayetleri belgelemek niyetindedir. Kırmızı Şemsiye tarafından sunulan Trans Cinayetleri İzleme Projesi verilerine gore, Türkiye’de Ocak 2008 ile Haziran 2016 arasında kaydedilen toplamda 43 trans cinayeti gerçekleştirilmiştir ve bu very Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek sayıyı oluşturmaktadır. Kırmızı Şemsiye, aynı zamanda, TvT’nin Transların Sağlık, Hukuk ve Toplum Temelli Durumunun Haritalanması çalışması için Türkiye verilerini güncellemiş ve TvT’nin Transların Toplumsal Deneyimleri Araştırması’na katılmıştır. Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye’nin ortak çabası olarak, TvT Araştırması’nın verileri analiz edilmiş ve kıyaslamalı bir küresel rapor içerisinde Türkiye bölümü hazırlanmıştır. Aynı zamanda, Ülke Raporu Türkçe’ye çevrilmiş, basımı gerçekleştirilmiş ve Türkiye’deki aktivistler için bir savunuculuk materyali olması maksadıyla dağtıılmıştır. 15 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye arasındaki işbirliği sadece proje-temelli gelişmemiştir. Transgender Europe’un yönetim kurulu üyeleri ve çalışanları, Kırmızı Şemsiye tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen konferanslar ve yuvarlak masa toplantılarında yer almış, Kırmızı Şemsiye aktivistleri Transgender Europe’un iki yılda bir gerçekleştirdiği konseyler ve ILGA-Europe’un yıllık konferanslarında atölyeler düzenlemiştir. Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye, aynı zamanda karar vericilerle birlikte buluşmuş ve lobicilik çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalardan bir tanesi Nisan 2016’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)’de gerçekleştirilen “Avrupa’da Translara Karşı Ayrımcılık Tasarısı” ile ilgili oylamaya katılınması ve lobicilik gerçekleştirilmesidir. Bir diğer işbirliği ise, Haziran 2015’te Madrid, İspanya’da gerçekleştirilen LGBT’lere Karşı Ayrımcılık ve Şiddet Konferansı’na katılınması ve konuyla ilgili ortak şekilde toplanan verilerin sunulmasıdır. 16 GİRİŞ Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin ana çalışma alanlarından biri, translara karşı hak ihlallerinin sistematik bir şekilde izlenmesi, raporlanması ve belgelenmesidir. 2013 yılından bu yana translara karşı hak ihlalleri ile ilgili çalışmalar yürüten Kırmızı Şemsiye, veri temelli savunuculuk yapabilmenin önemine inanarak, her yıl düzenli şekilde transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet vakalarını kaydetmektedir. Savunuculuğun bir parçası olarak yasa yapıcı ve karar vericilere yönelik gerçekleştirilen lobicilik çalışmalarının temeli, transları hedef alan hak ihlalleri ile ilgili kayda geçirdiğimiz verilerdir. Kamuoyu ve ilgili yetkilileri yaşanan hak ihlalleri ile ilgili bilgilendirmek suretiyle farkındalıklarını arttırmak ve gerekli yasal ve fiili politika değişikliklerini teşvik edebilmek maksadıyla gerçekleştirilen izleme, raporlama ve belgeleme çalışmaları, trans aktivistlerin meşru bir zeminde söylem üretmesini sağlamaktadır. Kırmızı Şemsiye, kuruluşundan sonraki bir yıl içerisinde sistematik olmasa da, kendi kısıtlı imkanları dahilinde, gerek çeşitli medya araçlarını gerekse Türkiye’nin birçok ilinde irtibatının olduğu yerel trans topluluklarından gelen bilgileri not etmeye başlamıştır. Bu tür bir izleme çalışması, içinde barındırdığı sınırlılıklara rağmen, Kırmızı Şemsiye’nin transları hedef alan ayrımcılık ve şiddete dair fikir sahibi olmasına imkan sağlamıştır. Kırmızı Şemsiye’nin, üyesi olduğu ve Avrupa’daki trans örgütlerinin çatı kurumu olan Transgender Europe (TGEU) ile işbirliği içerisinde 2014 yılında başladığı “ProTrans: Doğu Avrupa’da Transları Şiddetten Korumak” başlıklı proje, Türkiye’de yaşayan transları hedef alan hak ihlallerinin sistematik bir şekilde izlenmesine ve belgelenmesine vesile olmuştur. İlgili projenin ilk aşaması, 2014 – 2016 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Pro- 17 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET je, Transgender Europe’un ana yürütücülüğünde Doğu Avrupa ve Orta Asya’dan toplamda beş ülkedeki trans örgütleri ile birlikte gerçekleştirilmiş ve her ülkeden sistematik şekilde veri toplanmıştır. Bu kapsamda, Macaristan’dan TransVanilla, Sırbistan’dan Trans Gayten, Moldova’dan GenderDoc-M, Kırgızistan’dan Labrys ve Türkiye’den Kırmızı Şemsiye 2 yıl süresince veri toplamış ve belgeleme çalışması gerçekleştirmiştir. Projenin ilk aşamasının çıktısı “For the Record – Documenting Violence Against Trans People: Experiences From The ProTrans ‘Protecting Transgender People From Violence’ Project” adı ile Eylül 2015’te Transgender Europe tarafından yayınlanmıştır.1 ProTrans Projesi’nin ikinci aşaması, 2016 – 2018 tarihleri arasında, ilk aşamaya dahil olan STK’lara ek olarak, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden de trans örgütlerinin de katılımı ile gerçekleştirilecektir.2 Projenin ikinci aşaması, işbirliği yapılan trans örgütlerinin savunuculuk faaliyetlerine yoğunluk vererek kendi ülkelerindeki farklı paydaşları bilgilendirmeleri ve de son iki yıldır devam eden izlemenin devam ettirilmesi şeklinde ilerleyecektir. Transgender Europe çalışanları ile ProTrans Projesi’nin partnerlerinin temsilcileri (Berlin, 2015) 1 Fedorko, Boglarka (ed.), “For The Record – Documenting Violence Against Transgender People: Experinces From the ProTrans ‘Protecting Transgender People From Violence’ Project”, Transgender Europe, September 2015, http://tgeu.org/wp-content/uploads/2013/11/TGEU_protrans_publication_1_Nov.pdf 2 ProTrans Projesi’nin ikinci aşaması ile ilgili gerekli bilgilere şu linkten erişebilirsiniz: http://tgeu.org/protrans/ 18 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Kırmızı Şemsiye, translara karşı gelişen ayrımcılık ve şiddet dahil olmak üzere farklı türlerde hak ihlallerini izleme çalışmalarına 2015 yılında başlattığı “Trans-İzleme: Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi ile İzlenmesi Projesi” ile devam etmiştir. İlgili proje kapsamında, ProTrans Projesi’nin uygulama süresi içerisinde gerçekleştirilen izleme çalışması sistematik şekilde devam ettirilmiştir. Aynı proje, Kırmızı Şemsiye’nin, izleme çalışmaları sonucunda elde ettiği verilerin yasa yapıcılar ve karar vericilere düzenli aralıklarla gerçekleştirilen lobicilik çalışmaları ile iletilmesini ve ilgili paydaşlar arasında farkındalığın arttırılmasını hedeflemiştir. Elinizde bulunan yayın, “Trans-İzleme: Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi İle İzlenmesi Projesi” kapsamında elde edilen verilerin, genel kamuoyu ve ilgili yetkililerin dikkatine sunulması amacıyla hazırlanmıştır. Yayın dahilinde yer alan bölümlerde, sadece izleme çalışması sonucunda elde edilen verilere değil, aynı zamanda Kırmızı Şemsiye’nin proje süresi içerisinde işbirliği yaptığı kurum ve kuruluşlardan temsilcilerin trans hakları ile ilgili görüşlerine yer vermektedir. Yayına uluslararası kurum ve kuruluşların temsilcileri, hukukçular ve avukatlar, akademisyenler, milletvekilleri, trans aktivistler, seks işçileri, STK temsilcileri kendileri ile gerçekleştirilen röportajlar veya kendilerinin hazırladıkları bilgilendirme metinleri ile katkıda bulunmuştur. 19 TRANS-İZLEME: TRANSLARA YÖNELİK HAK İHLALLERİNİN SAVUNUCULUK PERSPEKTİFİ İLE İZLENMESİ PROJESİ Kırmızı Şemsiye, 2015 – 2016 yılları arasında İsveç İstanbul Başkonsolosluğu ve Açık Toplum Vakfı’nın finansal desteği ile “Trans-İzleme: Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi ile İzlenmesi” adında bir projeyi uygulamıştır. Bu proje, Kırmızı Şemsiye’nin, translara yönelik hak ihlallerini sistematik bir şekilde izleyerek ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik savunuculuk çalışmaları yürütmesine imkan sağlamıştır. Kısaca “Trans-İzleme” olarak adlandırabileceğimiz projenin amaçları şu şekilde sıralanabilir: a) Transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet gibi insan hakları ihlallerinin sistematik şekilde izlenmesi suretiyle Kırmızı Şemsiye’nin translara yönelik hak ihlalleri konusunda veri toplama kapasitesinin güçlendirilmesi; b) Elde edilen verilerin kullanılması vesilesiyle savunuculuk materyallerinin üretilmesi ve kamuoyunun translara yönelik hak ihlalleri konusunda farkındalığının arttırılması; c) Elde edilen veriler ışığında hazırlanacak olan yayınların kullanılması ve gerçekleştirilen lobicilik faaliyetleri üzerinden ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının konu ile ilgili farkındalığının arttırılması; d) Türkiye’de yaşayan trans aktivistlerin izleme, raporlama, belgeleme ve savunuculuk konularında kapasitelerinin güçlendirilmesi. 20 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler aşağıdaki gibidir: a) Translara yönelik hak ihlallerinin çevrimiçi bir veritabanına kaydedilmesi; b) Kaydedilen vaka bilgilerinden istifade edilerek 3 adet geniş kapsamlı ve translara yönelik hak ihlallerinin portresini çizen bilgilendirme metinlerinin oluşturulması; ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile STK’lara gönderilmesi; c) Türkiye’nin birçok ilinden translara yönelik izleme, raporlama ve belgeleme; savunuculuk ve lobicilik ve adalete erişim konularında kapasite geliştirme eğitimlerinin organize edilmesi; d) Çevrimiçi veritabanına kaydedilen veriler ışığında, proje uygulama dönemini kapsayacak şekilde bir yıllık trans hakları raporunun hazırlanması; e) Trans aktivistlerin kullanımı için özel olarak tasarlanmış bir savunuculuk el kitabının yayınlanması; f) Proje uygulama süresi içerisinde elde edilen verilerden istifade edilerek, kamu kurum ve kuruluşları, siyasi parti temsilcilikleri, yerel yönetimler, barolar, uluslararası kurum ve kuruluşların Türkiye temsilciliklerine yönelik sistematik şekilde savunuculuk çalışması gerçekleştirilmesi; g) Trans haklarına ilişkin görünürlük ve farkındalık arttırıcı afiş ve broşürlerin hazırlanması; h) Proje süresi içerisinde elde edilen veriler ışığında Türkiye’deki trans haklarının güncel durumu hakkında kamuoyu ve ilgili yetkililere yönelik bir bilgilendirme seminerinin düzenlenmesi. İlgili proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler, Kırmızı Şemsiye’nin Türkiye’deki trans hakları durumunun iyileştirilmesi amacıyla yürüttüğü savunuculuk çalışmalarının belkemiğini oluşturmuştur. 21 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET BELGİN ÇELİK ALAN KOORDİNATÖRÜ KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) Uzun yıllardan bu yana trans kadınların insan hakları ihlalleri karşısında güçlendirilmesi ve bu ihlallerin ortanda kaldırılması amacıyla çalışıyorsun. Uzun süreden bu yana trans aktivizmi içerisinde yer alan biri olarak, Türkiye’de trans kadınları hedef alan hak ihlallerini düşünerek, 10 sene önce ile bugünü kıyaslayabilir misin? Örgütlenme, hak ihlallerinin görünürlüğü, yasal veya fiili değişiklik gibi konularda ne tür gelişmeler yaşandı? Uzun yıllardan bu yana bakacak olursam, çok iyi tarafları da var, çok kötü tarafları da var. Hak ihlalleri eskiden daha çoktu. Emniyette, karakolda dayak, falaka, saç kesmeler, kişileri saçından tutup tuvalet klozetlerine sokmalar vardı. Bugüne gelecek olursak, derneklerin açılmasıyla durumun değiştiğini söyleyebiliriz. Birçok trans kadına hakları anlatılıyor, haklarını nasıl arayabilecekleri konusunda yönlendirmeler yapılıyor, hukuki destek veriliyor. Geçmişte böyle şeyler yoktu. Trans seks işçilerini bilgilendirmek, onlara karakolda avukat desteği sunmak, kızları daha bilinçli hale 22 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET getirmek ve örgütlenmek gibi çalışmalar yapılıyor. Birçoğuna ulaşmak kolay olmuyor; kimi davasından vazgeçiyor, kimi uğraşmak istemiyor. Burada biz aktivistlere en zor iş düşüyor: onları ikna etmek, onlara avukat desteği sağlamak, teşvik etmek, vb. Trans kadınlara ve seks işçileriyle ev ziyaretleri yoluyla görüşülüyor, yani derneğin dışında da görüşmeler sağlanıyor. İl ziyaretleri yapıyoruz, danışanların sorunlarıyla birebir ilgileniyoruz. Gidemediğimiz yere telefon ile ulaşıyoruz, başlarına gelen olayları öğreniyoruz, avukata yönlendiriyoruz, danışmanlık veriyoruz. Bunun dışında birçok şekilde destek sunuyoruz. 2) Trans kadınların en çok mağduru olduğu konular nelerdir? Hangi alanlarda en çok sorun yaşanıyor? Transların ve seks işçilerinin en büyük sorunu, güvenlikli ve sağlıklı iş yerlerinin olmaması. İnternette sitelerde, caddelerde, evlerinde her alanda baskı altında kalmaları, ağır para cezalarının altında ezilmeleri. Cadde ve sokaklarda nefret cinayetlerine maruz kalmaları. Transların ve seks işçilerinin çalışma alanlarının giderek daraldığını, transfobik saldırıların yanı sıra polis şiddetinin arttığını söyleyebiliriz. Hergün çemberin daraldığını ve bu durumun kızlar arasında yılgınlık oluşturduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda çetelerin sayısı artıyor; haraç çeteleri ve mafyavari örgütlenmeler. Ek olarak, transların barınma sorunları mevcut; yüksek kira giderleri bir yandan, diğer yandan kolluk kuvvetlerinin keyfi şekilde evleri mühürlemesi transları yıldırmış durumda. 3) Türkiye’de trans hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeterli buluyor musunuz? Bugüne dek birçok LGBTİ derneğinde çalıştım. Bu dernekler arasında şu şekilde bir algı var; herkes LGBTİ haklarından bahsediyor ancak seks işçiliği alanına kimse yeterince değinmiyordu. İnsanlar hala kırık dökük bir şekilde bu konuyu geçiştiriyor. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin önemi burada ortaya çıktı. Her derneğin, bizimki de dahil olmak üzere, eksikleri vardır. Ancak seks işçiliği yapan translar sözkonusu olduğunda bence en önemli dernek Kırmızı Şemsiye’dir. Buna rağmen, hala söylediklerimiz ciddiye alınmıyor birçok durumda. Seks işçiliği dünyanın en ağır işçilik biçimlerinden biridir bence ve insanların, STK’ların bunu anlaması ve bu sektördeki insanların ihtiyaçlarına uygun çözüm üretmesi gerekiyor. 23 RÖPORTAJ Bence sivil toplum kuruluşları ellerinden geldiğince çaba gösteriyor maruz kalınan hak ihlallerine karşı. Türkiye’de transları ilgilendiren seks işçiliği başta olmak üzere mevzuat çok ağır. Bu mevzuat ile ilgili hiçbir iyileştirme çalışması yapılmıyor. Halbuki bu mevzuat örnekleri, birçok ilgili derneğin çalışmalarını zorlaştıran mevzuat örnekleri. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 4) Kırmızı Şemsiye’nin kurucularından birisiniz. Trans kadın seks işçileri ve diğer seks işçileri ile ilgili hangi çalışmaları yapmak amacıyla kurdunuz derneği? Kırmızı Şemsiye’nin bu alanda ne gibi yeni çalışmalar yaptığını söyleyebilirsiniz? RÖPORTAJ Trans kadınların sorunlarını TBMM’deki vekiller ve bakanlıklar dahil olmak üzere neredeyse her platforma taşıyoruz. Amacımız, LGBTİ’ler içerisinde yer alan seks işçilerinin sorunlarını kozmetik bir şekilde değil, gerçekten dile getirmek ve çözüm önerileri üretmek. Seks işçilerinin emekçi olarak statülerini geliştirmek, genelevlerin koşullarının geliştirilmesi için çabalamak, kayıtdışı çalışan seks işçilerinin şiddet karşısında güçlenmesini sağlamak, sosyal güvence hakkına kavuşmalarını sağlamak, çete şiddetinin önüne geçmek, seks işçilerini bilgilendirmek, cinsel sağlık alanında reformlar gerçekleştirmektir. 24 VERİ TOPLAMA SİSTEMİ “Trans-İzleme” Projesi, çevrimiçi bir veritabanı üzerinden hak ihlallerinin kayda geçirilmesini öngörmüştür. Bu kapsamda, kullanılan veritabanı, Kırmızı Şemsiye’nin Transgender Europe ile işbirliği içerisinde geliştirdiği ve 2014’ten bu yana kullanmaya başladığı çevrimiçi veritabanına benzer bir sistemdir. Kırmızı Şemsiye, ilgili veritabanını, STK’ların izleme veritabanlarının oluşturulması sürecinde desteklenmesi ve eğitilmesi noktasında destek veren ve HURIDOCS3 adı verilen uluslararası bir sivil toplum kuruluşundan aldığı destek ile oluşturmuştur. İlgili çevrimiçi veritabanının özellikleri şu şekildedir: a) Çevrimiçi veritabanı, kayda geçilen vakada mağdur olan kişilerin bilgilerinin mümkün olduğunca çok gizli tutulmasını sağlamaktadır. b) Çevrimiçi veritabanı, kayda geçilen vakaların tüm bilgilerine dair bilgilerin ortak bir şifreleme sistemi ile Kırmızı Şemsiye içerisinde paylaşılmasını sağlamaktadır. c) Çevrimiçi veritabanı, atanan kullanıcılar dışındaki sisteme giriş denemelerini engellemektedir ve dolayısıyla son derece güvenlidir. d) Çevrimiçi veritabanı, vakaların niceliksel şekilde analizinin yapılabilmesine imkan sağlamaktadır. Bu şekilde, ilgili vakalara dair istatiksel tabloların oluşturulmasına zemin sağlamaktadır. Çevrimiçi veritabanı, aşağıdaki bilgilerin toplanması amacıyla kullanılmaktadır: a) Mağdurun cinsiyet kimliği/ifadesi b) Mağdurun yaş aralığı 3 HURIDOCS ile ilgili daha fazla bilgi için lütfen ilgili linke tıklayınız: https://www.huridocs.org. 25 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET c) Mağdurun LGBTIQ toplumu ile ilişkisi d) Mağdurun yaşadığı hak ihlali ile ilgili kısa bir bilgilendirme e) Olayın gerçekleştiği tarih f) Olayın gerçekleştiği saat g) Olayın gerçekleştiği şehir h) Olayın gerçekleştiği mekan i) Olayın türü j) Önyargı göstergesi k) Önyargı göstergesinin açıklanması l) Faillerin sayısı m)Faillerin kimliği n) Faillerin özelliklerinin betimlenmesi o) Olayın mağdur üzerindeki fiziksel/psikolojik etkisi p) Mağdurun tıbbi yardıma ihtiyaç duyup duymadığı q) Tıbbi yardıma ihtiyaç var ise, başvurulan sağlık kuruluşundaki sağlık personelinin tutumu r) Polise başvuruda bulunulup bulunulmadığı s) Polise başvuruda bulunulmadıysa, sebebi t) Polise başvuruda bulunulduysa, polisin tutumu u) Yerel yetkililerin tepkisinin ne olduğu v) Olay sonrası, diğer kurumlara başvuruda bulunulup bulunulmadığı w) Başvuruda bulunulan diğer kurumlar x) Dava sürecinin başlayıp başlamadığı y) Dava sonucunun ne olduğu 26 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Proje kapsamında elde edilen veriler, transları hedef alan hak ihlallerinin nasıl bir motivasyon/önyargı ile gerçekleştirildiğine dair fikir sunmaktadır. Kırmızı Şemsiye’nin kayda geçirdiği vaka bilgileri, çevrimiçi izleme veritabanında vaka ile ilgili yer alan sorular özelinde analiz edilmektedir. Bu kapsamda, özellikle ayrımcılık ve şiddet vakalarında faillerin hak ihlalini gerçekleştirme motivasyonlarına dair detaylı bilgiler yer almaktadır. Projenin bu kapsamdaki amacı, transları hedef alan hak ihlallerinin transfobik bir motivasyon ile gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini tespit etmektir. Projenin uygulanma sürecinde, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) nefret suçuna dair geliştirdiği tanım ve önyargı göstergeleri temel alınmıştır. AGİT’e göre nefret suçunun tanımı şu şekildedir: “Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bir bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur.” Dikkat edilebileceği üzere, AGİT’in nefret suçu tanımı, cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi kavramlarına yer vermemektedir. Yine de, en geniş şekilde nefret suçunu tanımlayan bu tanımı, dikkat edilecek zeminleri de dikkate alarak kullanabiliriz. Nefret suçunun iki adet önemli unsuru bulunmaktadır: a) İlgili ülkede ceza hukukuna göre işlenmiş bir suçun bulunması; b) Failin suçu bir önyargı/nefret saikiyle işlemiş olması. Listelenen iki unsurun bulunup bulunmamasına ve de AGİT’in belirlediği önyargı göstergelerine dayanarak, Kırmızı Şemsiye çevrimiçi veritabanına kaydettiği verilerin nefret suçu olup olmadığına karar vermekte ve vakaları doğrulamaktadır. Kırmızı Şemsiye’nin, çevrimiçi veritabanına zemin oluşturan ve yaşanan vakaları kaydetmesine yardımcı olan vaka sınıflandırması şu şekildedir:4 Ana Kategori Alt Kategori Tanımlama Bir insanın hayatının son bulmasına sebep olan farklı türlerde saldırı biçimleri Cinayet 4 Bahsi geçen sınıflandırmanın oluşturulması sürecinde, Transgender Europe’un “ProTrans: Doğu Avrupa’da Transgender Bireyleri Şiddetten Korumak” başlıklı projesinin izleme veritabanında dikkate alınan sınıflandırmadan faydalanılmıştır. Daha fazla bilgi için: http://tgeu.org/wp-content/uploads/2013/11/Monitoring_Transphobic_Incidents_final.pdf 27 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Ana Kategori Ağır fiziksel şiddet Alt Kategori Tanımlama Bir kişinin vücudunda ciddi zarar oluşturan farklı biçimlerdeki saldırı biçimleri Kişilerin mallarına yönelik gerçekleştirilen ve saldırı sebebiyle bu kişilerin ciddi şekilde zarar görmesine vesile olan saldırı Vücuda yönelik ciddi hasar biçimleri Bombalı saldırı Kaçırılma Silahlı saldırı Kesici/delici herhangi bir alet ile saldırı Kişinin/kişilerin yakınları tarafından gerçekleştirilen birçok türde cinsel saldırı biçimleri Ağır fiziksel şiddet Cinsel saldırı Tecavüz Cinsel taciz Cinsel sömürü Kişilerin hayati tehlike yaşamalarına sebep olmayan fiziksel saldırı biçimleri Saldırı Teşebbüs edilen fiziksel saldırı biçimleri Kişilere zarar verici nesnelerin fırlatılması Kişilerin hayati tehlike yaşamalarına sebep olmayan mala yönelik fiziksel saldırılar Mala zarar verme Transları hedef alan bir dil ile yazılmış duvar yazıları, çizilmiş işaretler ve hakaret içeren söylemlerin kişilerin mallarına yönelik kullanılması. Kişilerin mallarına yönelik gerçekleştirilen Kişilerin zarar görmediği ancak başarısız olan veya içinde kimse olmadığı için kişilerin zarar görmediği fizikmala yönelik saldırılar sel saldırılar Kişilerin sürekli şekilde çeşitli araçlar ile aranarak rahatsız edilmesi Mala yönelik saldırılar Kişilere yönelik kullanılan ve rahatsız edici bir dil içeren sözlü ya da yazılı iletişim biçimleri Tehdit şiddet ve psikolojik Kişilerin itibarını zedeleyecek şekilde taciz edici bir dilin kullanılması Zorbalık Kişinin hürriyetinin ortadan kaldırılması Kişilere yönelik tehditvari ve hakaretamiz bir dilin kullanılması 28 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Ana Kategori Nefret söylemi Nefret söylemi Nefret söylemi Nefret söylemi Ayrımcılık Alt Kategori Tanımlama Yazılı veya sözlü şekilde kamuya açık alanKamuya açık nefret söylemi da gerçekleştirilen nefret dolu konuşmalar İnternet üzerinden veya sosyal medya Siber nefret söylemi aracılığı ile yaygınlaştırılan nefret söylemi Telefon mesajları, duvar yazıları, e-posta Taciz edici davranış mesajları, basılı materyaller, vs. Taciz edici edebiyat ve mü- Transları taciz edici özellik taşıyan edebizik eserleri yat veya müzik eserleri Transları hedef alan birçok ayrımcı davranış Kırmızı Şemsiye’nin yürüttüğü çevrimiçi veritabanına girilen verilerin nefret suçu oluşturup oluşturmadığı, aşağıdaki tabloda yer alan önyargı göstergelerine göre belirlenmekte ve doğrulanmaktadır. Önyargı göstergesi Açıklama Mağdurun algısı Mağdurun kendisine yönelik gerçekleştirilen fiilin kendi trans kimliği dolayısıyla gerçekleştirildiğini düşünmesi Tanığın algısı Tanığın, tanık olduğu fiilin, mağdurun trans kimliği sebebi ile gerçekleştirildiğini düşünmesi Mağdur ile fail arasında bulunan yaş, dil, din, Mağdur ile failin çeşitli özellikler temelinde ırk, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifafarklılığa sahip olması desi, meslek, cinsiyet, vb. farklılıklar Olayın yer ve/veya zaman Yaşanan olayın mağdurun cinsiyet kimliği/ifadesi ile ilişkili bir yer ve/veya zamanda gerçekleşmesi Fail tarafından kullanılan dil, mimik ve jestler Failin kullandığı dil, mimik ve jestin mağdurun trans kimliği ile ilişkili olup olmaması Organize suç gruplarının varlığı Yaşanan olayda mağdurun trans kimliğini hedef alan faaliyetlerde bulunan organize suç gruplarının fail olması Failin önceden de benzer suçu işlemiş olması Yaşanan olayda yer alan failin transları hedef alan başka suçları da işlemiş olması Şiddetin yoğunluğu Mağdurun maruz kaldığı şiddetin yoğun olması Kırmızı Şemsiye’nin, yukarıda bahsedilen veri toplama sistemine ek olarak veri toplamasına fayda sağlayan başka araçlar da bulunmaktadır. Bu araçlar şu şekilde listelenebilir: 29 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET a) Ev ziyaretleri: Kırmızı Şemsiye, kurulduğu günden beri transların maruz kaldıkları hak ihlalleri sonrası veya periyodik olarak ev ziyaretleri gerçekleştirmekte ve mağdurların tanıklık ettikleri veya bizzat deneyimledikleri hak ihlallerini not etmektedir. b) İl ziyaretleri: Kırmızı Şemsiye, çeşitli projeler kapsamında Türkiye’nin birçok ilini ziyaret etmekte ve translara yönelik kapasite güçlendirici eğitimler gerçekleştirmektedir. Bu eğitimlere ek olarak ziyaret edilen illerde yaşayan trans toplulukları ile irtibat sağlayan Kırmızı Şemsiye, ev ziyaretleri veya yüz yüze görüşmeler yolu ile diğer illerdeki transların maruz kaldıkları hak ihlallerine dair detaylı bilgi toplamaktadır. c) Acil durum irtibat numarası: Kırmızı Şemsiye, hukuki destek ve izleme faaliyetlerini öngören projeleri kapsamında avukatlar ile alan ve izleme ve destek sorumlusu olarak üç personeli istihdam etmiştir. Bahsi geçen personeller aracılığı ile doğrudan mağdurlar tarafından ulaşılabilen Kırmızı Şemsiye’ye sürekli şekilde yaşanan hak ihlalleri ile ilgili bilgi akışı sağlanmaktadır. Acil durum irtibat numarası üzerinden erişilen Kırmızı Şemsiye, destek ihtiyacı olan trans mağdurların maruz kaldıkları vakalar ile ilgili bilgileri not ederken, bir yandan da mağdurlara gerekli hukuki desteği sağlamaktadır. d) Medya izlemesi: Kırmızı Şemsiye, “Trans-İzleme” adlı proje kapsamında, bir yıl süresince yerel ve ulusal medya organlarının günlük yayınlarına dair bilgi edinmiştir. Transları ilgilendiren haberlerin takibini yapan Kırmızı Şemsiye, translar ile ilgili yapılan haberlerin dilinden, deneyimlenen hak ihlallerine dek kapsamlı veriler elde etmiştir. e) Mağdurlarla yüz yüze görüşmeler: Kırmızı Şemsiye, avukat ekibi, İzleme ve Destek Sorumlusu ve Alan Koordinatörü aracılığı ile mağdurlarla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirmekte ve maruz kaldıkları hak ihlallerine dair detaylı bilgiler edinmektedir. f) Sosyal medya takibi: Kırmızı Şemsiye, başta Facebook ve Twitter olmak üzere transların yoğun şekilde kullandığı sosyal medya araçlarında paylaşılan hak ihlali haberlerini düzenli aralıklarla izlemekte ve elde ettiği verileri çevrimiçi veritabanına kaydetmektedir. 30 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET BİHTER ALTAY İZLEME VE DESTEK SORUMLUSU KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ Kırmızı Şemsiye ile 2014’te tanıştım. Bu süreçte birkaç defa gidip geldim derneğe. Daha sonra, 2015’te düzenledikleri etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. Bu süreçte daha fazla gidip gelmeye başladım. Eylül 2015’ten itibaren de her gün düzenli olarak Aralık 2015 sonuna kadar gönüllü olarak çalıştım. 1 Ocak 2016 itibari ile resmi çalışanı oldum derneğin. ProTrans adlı projede translara yönelik her türlü hak ihlallerini not edip veri tabanımıza girişlerini yapıyorum. Türkiye’de il fark etmeksizin mağdurlardan, tanıklardan İnternet, STK’lar veya med- 31 RÖPORTAJ 1) Ocak 2016’dan bu yana Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nde İzleme ve Destek Sorumlusu olarak çalışıyorsun. Kısaca hangi proje(ler) kapsamında çalıştığını ve görev alanın içerisinde neler yaptığını belirtebilir misin? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ya aracılığı ile ulaştığımız hak ihlalleri bilgilerini izliyorum. Diğer illerde yaşayan veya derneğimize üye olan translarla iki haftada bir irtibata geçiyor, hal ve hatırlarını soruyor ve sorunlarının neler olduğunu öğreniyorum. Derneğin Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile birlikte yürüttüğü seks işçilerine yönelik diğer illerdeki cinsel sağlık eğitimlerinde yer aldım. Aynı şekilde, derneğin farklı illerden avukatlara yönelik gerçekleştirdiği eğitimlerde aktif katkı sundum. Derneğimizin gerçekleştirdiği ve 17 Aralık Dünya Mücadele Günü kapsamında farklı illerden gelen güçlendirici eğitimler düzenledik. Aynı etkinlikler ilinden konu ile ilgili kamu kurum ve kuruluşu ile çevreleyen mevzuat ve uygulamaları konuştuk. Seks İşçilerine Yönelik Şiddetle seks işçilerine yönelik kapasite kapsamında, Türkiye’nin birçok biraraya geldik ve seks işçiliğini 3 Mart Dünya Seks İşçileri Günü vesilesi ile 2016’da gerçekleştirdiğimiz etkinliklerde, Ankara’da bulunan ve seks işçiliği konusunda yetkili kamu kurum ve kuruluşlarını biraraya getirip sorunlarımızı anlattık. Seks işçileri ile biraraya geldik, farkındalık geliştirici faaliyetler düzenledik. Üniversitelerle biraraya geldik, Ankara’daki birçok üniversiteyi ziyaret ettik, yüzlerce öğrenciye sorunlarımızı anlattık. Yine Mart 2016 etkinliklerimiz kapsamında, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek, seks işçisi olup hakkını arayan veya seks işçilerini destekleyen çalışmalar geliştiren kişi ve kurumlara Kırmızı Şemsiye Ödülleri’ni dağıttık. Kısaca ifade etmek gerekirse, çok kısa bir sürede aslında birçok projede yer almış oldum. Bu çalışmalarda yeri geldiğinde konuşmacı olarak, yeri geldiğinde ise koordinasyon görevini üstlendim. Bu çalışmalarda yer aldığım için de çok mutluyum. Kırmızı Şemsiye, bir trans kadın olarak STK’lara yönelik olan önyargımı kırmıştır. RÖPORTAJ 2) Kırmızı Şemsiye’nin transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet vakalarını sistematik şekilde kaydettiğini biliyoruz. Veri girişini yapan personel olarak, transları hedef alan hak ihlallerine dair sürekli alandan gelen bilgileri dinlemek, derlemek ve kaydetmek üzerinde psikolojik bir etki bırakıyor mu? Bu nasıl bir etki? Veri girişlerini yaparken, girdiğim vaka her ne olursa olsun, bir kere sürekli karşılaştığımız olaylar olduğu için bende şok etkisi yaratmıyor. Evet, insan olarak üzülüyorum, sinirleniyorum, sorguluyorum; ama bunu bütün yaşamıma yaymıyorum. Çünkü zaten işin öznesiyim ve bu hak ihlallerine bizzat şahit olan veya yaşayan kişiyim. Dolayısıyla yaşanmışlığın verdiği tecrübe ile girdiğim bu vakalar yaşamımı tümden etkilemiyor. Profesyonel bir yerden yaklaşıp, o anda o olumsuz vakayı orada bırakıp, sonrasında kendi yaşamıma odaklanabiliyorum. 32 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Trans seks işçiliği alanında özne olarak yaşanan tüm hukuksuzluklara ve toplum şiddetine maruz kalan bir birey olduğum için, ProTrans Projesi benim için bir kanıt ve söz niteliği taşıyor. Yani bunları kayda alıp raporlaştırmak ve bunu resmileştirip kamu kurum ve kuruluşlarıyla etkinliklerde ve yayınlarda kullanmak bana güç katıyor, beni motive ediyor. Bağıra bağıra yaşananları anlatmak yerine, bunları kayda alıp raporlaşırmak işi daha ciddi kılıyor ve unutulmamasını sağlayarak devletin önüne bir kanıt sunarak işin ciddiyetini arttırıyor. 3) Kırmızı Şemsiye’nin bugüne dek transları hedef alan hak ihlalleri ile ilgili girdiği verileri takip ederek, çoğunlukla ne tür hak ihlallerinin transları hedef aldığını söyleyebilirsin? Girilen veriler üzerinden örnekler verebilir misin? Trans olmak ile seks işçisi olmak arasında fark var elbette; ancak toplumdaki trans kadın algısı trans kadınların hepsinin doğrudan seks işçiliği yaptığı yönünde. Eşiyle yaşayan, ailesiyel yaşayan, sarkıcı olan, doktor olan, özel sektörde çalışan veya ünlü olan trans kadınları görmek çok sırdan bir durum değil Türkiye’de. O sebeple, kime sorarsanız sorun, trans kadınları seks işçiliği ile özdeşleştirecektir. Hak ihlalleri durumu ile ilgili birkaç şey söylemek gerekirse, trans kadın seks işçilerinin daha görünür şekilde vakaları tecrübe ettiğini söyleyebiliriz. Aşırı fiziksel şiddet/saldırı, nefret söylemi, çete şiddeti/baskısı, polis şiddeti ve baskısı, idari para cezaları ve ev mühürlemeleri, cinsel saldırı şeklindeki ihlaller ön önde yaşanan ihlal biçimleri. Seks işçiliği yapmayan trans kadınların belirgin şekilde yaşadığı ihlallere baktığımızda ise, nefret söyleminin ve ayrımcı muamelenin ön planda olduğunu ifade edebiliriz. Caddede müşteri bulan bir seks işçisi trans kadın kolluk kuvvetleri tarafından tanındığı için, seks işçiliği yapmıyorsa bile o gece, polisler tarafından zorla polis aracına bindirilip hakkında işlem yapılabiliyor. Bu haksız duruma itiraz ettiğinde ise, polis mukavemet ettiği gerekçesiyle gözaltına alınabiliyor ve hakkında dava bile açılabiliyor. Birçok trans kadın bu sebeple hapis cezalarına çarptırılmış durumda. 4) Şiddet görmüş transların, şiddet sonrası en çok hangi tür destekleri talep ettiğini belirtebilir misin? Şiddet gören trans kadınlar genellikle maddi destek ile birlikte STK’ların her türlü ihtiyaçlarını gidermesini istiyorlar. Örneğin, avukat desteği talep ederken, avukat- 33 RÖPORTAJ Trans kadın seks işçileri, mesela, çetelerle başı derde girdiğinde, polise sığındığı zaman cinsiyet kimliği dolayısıyla ya ilgisizlikle karşılaşıyor ya da polis tarafından farklı biçimlerde şiddet görüyor. Adalet ararken, “suçlu” pozisyonuna itiliyor. Bu gibi vakaları şimdilik örnek verebilirim. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ların dava takibi dahil olmak üzere bütün masraflarının dernekler tarafından temin edilmesini istiyorlar. Ya da ev kirasını ödeyemediği durumda, derneklerin ödemesini istiyorlar. Çetelerle başı derde girdiğinde, kendisi suç duyurusunda bulunmadan derneklerin bu çetelerle baş etmesini ve çeteleri ortadan kaldırmasını talep ediyorlar. Geneli itibarı ile sorun, trans kadınların derneklerin tam olarak işlevinin ne olduğunu bilmemesi ile ilgili bence. Aynı zamanda derneklerin neler yaptığına ilişkin bir bilgi kirliliği var veya geçmişte trans kadınlar derneklerden tam olarak destek alamamışlar. Çoğu trans kadın derneklerin milyon dolarlık bütçeleri olduğunu ve çalışanların çok dolgun maaş ile çalıştığını iddia ediyor. Bütün bunlar dikkate alındığında, derneklerin her türlü ihtiyaçlarını giderebileceğini düşünüyorlar. Ortada, şiddete uğramış ve şiddet sonrası sosyal, maddi, hukuki ve psikolojik destek talep eden bir trans kadın popülasyonu mevcut. Bu talepler son derece meşru olmasına rağmen, Kırmızı Şemsiye ve diğer derneklerin finansal kapasitesi buna uygun değil. Şu ana dek bizim sunduğumuz destekler, hukuki destek, sosyal destek ve bazı başka ihtiyaçların karşılanması yönünde gelişmiştir. 5) Hak ihlali mağduru transların durumunun iyileştirilmesi için, Hükümet’in hangi adımları atması gerektiğini düşünüyorsun? RÖPORTAJ En önemlisi, Hükümet’e bağlı bütün birimlerdeki personelin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği hakkında eğitilmesi gerekiyor. İlkokuldan başlayarak üniversite sonuna dek bütün öğrencilere bu eğitimlerin ayrıca verilmesi gerekiyor. içinde Cinsel Kimlik ve Cinsel yönelimler üzerinden Eğitimler verip çalışanlarını bilgilendirip bilinçlendirmesi gerekir. İlgili bütün mevzuat içerisinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık yasaklanmalıdır. Seks işçiliği kayıtdışına itilmemeli ve düzenlenmelidir. Seks işçilerine ve translara yönelik gerçekleştirilen her türlü insanlık dışı uygulama ve şiddet eylemi cezalandırılmalıdır. Translara seks işçiliği dışında istihdam olanağı sağlanmalıdır. Eğitimdeki ayrımcılığın önüne geçilmelidir. Yaşlı translar için barınma imkanları, ücretsiz ulaşım olanağı ve sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim imkanı sağlanabilir. Aynı şekilde, cinsiyetin yasal olarak tanınması sürecinde yaşanan her türlü olumsuzluğun önüne geçilmesi için insane hakları karşıtı her türlü uygulamaya son verilmesi gerekiyor. Kimlikteki renk olayına son verilmelidir. Zorunlu kısırlaştırmanın ve zorunlu ameliyat olayının zorunluluktan çıkarılması gerekiyor. 6) İller özelinde, transların şiddet sonrası korunması ve desteklenmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri ve belediyeler gibi kamu kurum ve kuruluşları hangi politikaları geliştirebilir, hangi adımları atabilirler? Trans sığınma evleri oluşturulabilir. 34 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET İhtiyacı olan translara maddi destek sağlanabilir. Transların mutfak veya ısınma ihtiyaçları karşılanabilir. Belediyelerin sosyal tesislerinden yararlanabilmeleri için teşvik programları uygulanabilir. Halk sağlığı merkezlerinin transların gelebileceği şekilde düzenleyip transları teşvik etmeli. Belediyelerin festival/ev ziyaretleri/konserler gibi organizasyonlarında trans kadınlara da istihdam sağlamasını veya bu organizasyonlar için onlara davet gibi bir yaklaşımda olmalarını isterdim. Muhtarların trans kadınların ihtiyaçlarına duyarlı olmasını, bu konuda yön verip imkanları doğrultusunda destek sunmasını sağlanabilir (Örneğin, mahallesinde bulunan bir emlakçının trans olduğu için ev kirasını yüksek fiyatlara vermesini önlemek veya önleyemediği noktada bunu belediyelerle veya devletin çeşitli kurumlarıyla paylaşmak gibi). Ayrımcılık ve şiddet vakalarında belediyelerin medya dilini kullanarak bu vakalara sessiz kalmaması sağlanır. Şiddete uğrayan trans kadının güvenliğinin sağlanması, yaşadığı muhitten güvenli bir bölgeye yerleştirilmesi ve kendisine iş imkanı sağlanabilir. Belediyelerin kendi bünyesinde transların çalışması teşvik edilebilir. Transların siyasetteki temsiline destek verilmesi sağlanabilir. Kent konseylerinde trans kadınların daha etkin rol olması ve taleplerinin masaya yatırılması sağlanabilir. Translar için özel önem arz eden ve uluslararası tanınırlığı olan günler için belediyeler afişlerin bastırılması veya etkinliklerin düzenlenmesi için destek olabilir. 7) Transların insan hakları durumunun iyileştirilmesi maksadıyla çalışan STK’ların ne gibi projeler geliştirmesi, hangi adımları atması gereklidir? Bu noktada, Kırmızı Şemsiye’nin çalışmaları ile ilgili olarak neler söyleyebilirsin? Hakkını savunduğumuz kesimlerin haklarına dair taleplerini sürekli güncellememiz gerekiyor. Hakkını savunduğumuz öznelerle aramızı gayet iyi tutmak için çalışmalar yapmak gerekir. 35 RÖPORTAJ Transların örgütlendiği sivil toplum kuruluşları ile bir araya gelerek sorunlar konusunda çözümler üretme platformu oluşturulabilir. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Derneklerin bence sosyal projelere, görünürlük yaratan ve topluluğu harekete geçiren projelere daha fazla zaman ayırması gerekir. Savunuculuk yaparken bir yandan da tabanı harekete geçirmeye yönelik projeler üretmek elzem. Yapılan çalışmaların görünürlüğünün arttırılması çok önemli. Bu noktada, sosyal medya veya video aktivizmine dair kendimizi STK’lar olarak geliştirmeliyiz. Çünkü kamuoyunun fikrini değiştirmemiz gerekiyor. Kısa ama ses getirebilecek özellikte videoları üretebiliriz, yaygınlaşması için alternatif yollar deneyebiliriz. “Sen, ben, bizim oğlan” mantığıyla etkinliklerin düzenlenmesi işe yaramıyor kanımca. RÖPORTAJ STK’ların, en önemlisi, projeler üretirken transların hassasiyetlerine dair değerlendirmeler yapmaları ve bu hassasiyetler üzerinden projeleri tasarlaması gerekiyor. Kırmızı Şemsiye’nin böyle bir avantajı olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz bunu yapmaya sonuna dek gayret ediyoruz. 36 ARKA PLAN Kırmızı Şemsiye’nin, Transgender Europe ile ortaklık içerisinde yürütmüş olduğu “ProTrans” projesi ile “Trans-İzleme” adlı projesi kapsamında gerçekleştirmiş olduğu izleme çalışması üzerinden elde ettiği veriler, Türkiye’de transları hedef alan ayrımcılık ve şiddetin sistematik bir yoğunlukta olduğunu göstermektedir. Transların maruz bırakıldığı hak ihlallerinin birçok sebebi bulunmaktadır: a) Topluma hakim transfobi; b) Topluma hakim orospufobi; c) Devlet kurumlarında çalışan en üst düzey yetkiliden en alt düzeyde çalışan yetkiliye dek yetkililerdeki transfobi ve orospufobi; d) Özellikle trans kadınların seks endüstrisi içerisinde güvenliksiz koşullara ve kayıtdışılığa itilmiş olması; e) Transların yoğun şekilde tecrübe ettikleri yoksulluk ve yoksunluk halleri; f) Transları dışarıda bırakan sosyal güvenlik sistemi; g) Trans kimlikler Türkiye’de halihazırda mevcut bulunan mevzuatça kriminalize edilmemiş olsa da, kanun uygulayıcıların var olan mevzuat örneklerini translara karşı uyguluyor olması; h) Seks işçilerinin çeşitli mevzuat örnekleri kullanılarak çeşitli biçimlerde kriminalize edilmiş olması; i) Hak ihlali mağduru transların adalet mekanizmalarına erişiminin önünde çeşitli engellerin bulunuyor olması; 37 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET j) Translara karşı hak ihlali gerçekleştiren faillerin “adalet” sistemince çeşitli bahanelerle korunması ve ya hiç cezalandırılmamaları veya gereğinden az şekilde cezalandırılması; k) Kolluk kuvvetleri, yargı organları yetkililerinin sahip olduğu transfobi ve orospufobi; l) Devletin ilgili birimlerinin translar da dahil olmak üzere kırılgan toplumsal grupların haklarının tesisi için politikalar geliştirmiyor olması; m)Uygulayıcı konumunda olan Hükümet üyeleri dahil olmak üzere politikacıların transların sorunlarına hassasiyet göstermemesi; aksine transları da hedef alan nefret söylemini pekiştirecek konuşmalar yapması; n) Medyaya hakim olan transfobik ve orospufobik nefret söylemi örneklerinin varlığı; o) Transları ayrımcılık ve nefret suçlarına karşı koruyabilecek mevzuat örneklerinin geliştirilmiyor ve uygulanmıyor olması; Ve benzeri birçok faktör, transların ayrımcılık ve şiddet başta olmak üzere sistematik şekilde hak ihlaline uğramasına sebep olmaktadır. Türkiye’de yaşayan translar, kendi kimliklerini ifade ettikleri veya açık bir şekilde yaşamaya başladıkları andan itibaren toplumsal dışlanma ile karşılaşmaktadır. Aile üyelerinden baskılanma ve şiddet türleri tecrübe etmeye başlayan translar, aynı zamanda eğitim hayatları süresince de okullardaki akranlarından zorbalık örnekleri görmekte, okul idarecilerinin baskılayıcı tutum ve davranışları ile karşılaşmaktadır. Bulundukları şehirlerde toplumsal muhafazakarlık, ataerki, heteroseksizm çemberinde boğulan transların aile ve eğitim hayatları çoğunlukla son bulmaktadır. Eğitim hayatından dışlanan translar, bir yandan istihdam sürecinde ihtiyacını duyacakları bilgi ve becerilerden yoksun kalmakta, bir yandan da trans kimlikleri dolayısıyla iş başvurularında ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Ayrımcılık ve şiddet, transları alternatif istihdam olanaklarından faydalanmaya itmekte ve bu süreçte çoğunlukla “yeraltı” sektörlere kayış gerçekleşmektedir. Trans kadınların önemli bir bölümü, seks endüstrisi veya eğlence sektörü içerisinde varlık göstermektedir. Diğer sektörlerden ayrımcılık sonucu dışlanan trans kadınlar, akran ortamlarında seks işçiliği yapmaya başlamaktadır. Birçok trans erkek ise, cinsiyet kimliklerinin deşifre olmasından çekindikleri için kayıtdışı gelir elde etme olanaklarına yönlenmektedir. Her halükarda, translar kayıtdışı alanda ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde, geleceği belirsiz bir hayata mahkum olmaktadır. 38 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Seks işçiliğinin Türkiye’de seks işçilerinin emek eksenli ve kimlik eksenli haklarını garanti altına alacak şekilde değil de, seks işçilerini çeşitli araçlarla cezalandıracak şekilde düzenlenmiş olması, seks işçiliği yapan transların sürekli şekilde kriminalize edilmesine ve toplumun çeperlerine itilmelerine sebep olmaktadır. Seks işçisi trans kadınlar, mevzuatın kolaylaştırması ve yönlendirmesi ile kolluk kuvvetleri tarafından kendilerine keyfi şekilde kesilen idari para cezaları ve düzenli aralıklarla gerçekleştirilen ev baskınları/mühürlemeleri sebebi ile mağdur edilmektedir. Kolluğun keyfi ve hukuksuz uygulamaları, seks işçisi trans kadınları güvenliksiz alanlarda ve kriminal ağlar içerisinde çalışmaya mahkum etmektedir. Bu mahkumiyet, seks işçiliği yapan trans kadınların sürekli bir şiddet döngüsü içerisinde kalmasına sebebiyet vermektedir. Birçok trans, bu mağduriyet kısır döngüsü içerisinde ihtihar etmekte veya öldürülmektedir. Müşteriler, haraç toplayan veya insan ticareti yapan çeteler, şiddet uygulayan polisler, trans kadınların seks işçiliği yaptıkları bölgelerde yaşayan toplum ve tüm diğer aktörler, seks işçiliği yapan trans kadınlara karşı linç girişimleri gerçekleştirmekte, sürekli saldırılar kesintisiz devam etmektedir. Seks işçiliği yapsın veya yapmasın, bütün translar eğitim, istihdam, sağlık, barınma, ulaşım ve benzeri birçok alanda ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Translara ev kiralanmamakta, ev kiralayabilen translar evlerinden atılmakta veya ev kiralandığında normalden yüksek fiyatlarla kiralanmaktadır. Birçok trans, eğitim hayatını yarıda kesmek zorunda bırakılmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişim sürecinde transları açık bir ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Adalet mekanizmalarına veya kamu hizmetlerine erişimde translar dışlanmaktadır. Mahpus, çocuk, genç, HIV ile yaşayan, sığınmacı veya mülteci, yaşlı, engelli, göçmen, hasta, vb. kırılgan gruplara dahil translar ise, varolan ayrımcılık ve şiddeti artan seviyelerde tecrübe etmektedir. Bu grupların ihtiyacını duydukları hizmetlere erişimleri son derece zordur ve erişimsizlik hak ihlallerinin sayısını arttırmaktadır. 39 VERİLER Kırmızı Şemsiye’nin “Trans-İzleme” projesi kapsamında elde ettiği verilere dair detaylı bilgilendirmeye aşağıdaki tablodan erişebilirsiniz. Tablodan da görülebileceği üzere, Türkiye’nin birçok ilinde translara karşı ciddi bedensel hasar, cinsel saldırı, mala zarar verme, ayrımcı muamele, psikolojik şiddet, nefret söylemi ve benzeri hak ihlali biçimleri geliştirilmiştir. Türkiye’de son bir yıl içerisinde toplamda 267 hak ihlali vakası, Kırmızı Şemsiye tarafından kaydedilmiş ve bu yayının hazırlanması sürecinde birçok başka hak ihlali vakası da kullanılan çevrimiçi veritabanına girilmiştir. Dolayısıyla, transları hedef alan hak ihlallerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin birçok trans için yaşanması son derece zor bir ülke haline geldiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. Vaka türü dikkate alındığında, son bir yıl içerisinde toplamda 7 trans cinayeti işlenmiştir. Toplam kayda geçilen 326 vakanın 98’i (% 30) tehdit ve psikolojik şiddet içermektedir. Aynı vakaların 59’u (% 18) ciddi bedensel hasara sebep olan vakalardır. Toplam vakaların 9’u (% 0,2) cinsel saldırı; 55’i (% 16) nefret söylemi; 44’ü (% 13) ayrımcı muamele örneğidir. VAKA TÜRÜ TOPLAM Cinayet 8 Sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi 3 Aşırı fiziksel şiddet 1 Ayrımcı muamele 25 Ayrımcı muamele / nefret söylemi 1 Ciddi bedensel hasar 32 Ciddi bedenselhasar / aşırı fiziksel şiddet 2 Ciddi bedensel hasar / cinsel saldırı 4 40 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET VAKA TÜRÜ TOPLAM Ciddi bedensel hasar / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka 2 Ciddi bedensel hasar / saldırı 7 Ciddi bedensel hasar / saldırı / aşırı fiziksel şiddet 4 Ciddi bedensel hasar / saldırı / taciz edici davranış 1 Ciddi bedensel hasar / saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / aşırı fiziksel şiddet 4 Ciddi bedensel hasar / tehditler ve psikolojik şiddet; 2 Ciddi bedensel hasar / tehditler ve psikolojik şiddet / ayrımcı muamele 1 Cinsel saldırı 2 Cinsel saldırı / saldırı 2 Cinsel saldırı / saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış 1 Tehditler ve psikolojik şiddet 27 Diğer kategorisindeki vaka 11 Kamuya açık nefret söylemi 2 Kamuya açık nefret söylemi / ayrımcı muamele 1 Kamuya açık nefret söylemi / ayrımcı muamele / nefret söylemi 3 Kamuya açık nefret söylemi / nefret söylemi 4 Kamuya açık nefret söylemi / sosyal medya yoluyla nefret söylemi / ayrımcı muamele / nefret söylemi Kamuya açık nefret söylemi / sosyal medya yoluyla nefret söylemi / nefret söylemi 1 1 Kamuya açık nefret söylemi / taciz edici davranış 2 Kundaklama 1 Mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka 1 Nefret söylemi 2 Saldırı 65 Saldırı / aşırı fiziksel şiddet 11 Saldırı / aşırı fiziksel şiddet / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka 3 Saldırı / aşırı fiziksel şiddet / nefret söylemi 1 Saldırı / ayrımcı muamele 1 Saldırı / kamuya açık nefret söylemi / taciz edici davranış / ayrımcı muamele 1 41 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET VAKA TÜRÜ TOPLAM Saldırı / kamuya açık nefret söylemi 1 Saldırı / mala zarar verme 3 Saldırı / mala zarar verme / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış 1 Sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / ayrımcı muamele 1 Sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / nefret söylemi 4 Taciz edici davranış 3 Taciz edici davranış / diğer 2 Taciz edici davranış / ayrımcı muamele 1 Taciz edici davranış / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka 1 Taciz edici davranış / nefret söylemi 1 Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi 4 Tehditler ve psikolojik şiddet / diğer 1 Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi / nefret söylemi 1 Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi / sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi / taciz edici davranış Tehditler ve psikolojik şiddet / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka Tehditler ve psikolojik şiddet / nefret söylemi 2 3 2 3 Tehditler ve psikolojik şiddet / sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / nefret söylemi Tehditler ve psikolojik şiddet / sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / taciz edici davranış 2 1 Tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış 6 Tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele 3 Tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele/nefret söylemi Saldırı / mala zarar verme / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka 2 1 Saldırı / taciz edici davranış 4 Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet 16 Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi 1 Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / nefret söylemi 3 Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış 5 42 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET VAKA TÜRÜ TOPLAM Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele 1 Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele / aşırı fiziksel şiddet Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele / nefret söylemi 1 1 Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / nefret söylemi 3 Saldırı / ayrımcı muamele 1 Saldırı / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka 1 TOPLAM 326 Tablo 1: Vaka Türüne Göre Hak İhlallerinin Sınıflandırılması Çevrimiçi veritabanına girilen kayıtların iller bazında değerlendirilmesi gerekirse, son bir yıl içerisinde Türkiye’nin toplamda 22 ilinde transları hedef alan hak ihlallerinin izlendiğini ve kaydedildiğini söyleyebiliriz. “Trans-İzleme” projesinin uygulanması aşamasında tecrübe edilen en önemli sınırlılıklardan biri, büyük iller dışında yaşayan translara erişim idi. Kırmızı Şemsiye, birçok ilden trans ile irtibat halinde kalmayı, bu kişilerin sosyal olarak içinde bulundukları yerel ağlar, bu kişilerin kullandıkları sosyal medya hesapları veya doğrudan mağdurların Kırmızı Şemsiye’nin çalışanları ve avukatlarına erişimleri üzerinden garantilemeye gayret etmiştir. Yine de, kaydı gerçekleştirilen vakaların önemli bir bölümü büyükşehirlerdendir. Aşağıdaki tablolar (Tablo 2; Tablo 3) üzerinden hangi illerde kaç adet vakanın olduğunu veya bu vakaların toplam vaka sayısına oranla neye tekabül ettiğini görebilirsiniz. ŞEHİR VAKA TÜRÜ TOPLAM Adana 1 Ciddi bedensel hasar; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 Cinsel saldırı/ saldırı, tehditler ve psikolojik şiddet/ taciz edici davranış/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir/ diğer kategorisindeki vaka 4 Afyon 1 Tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı vakası; 1 kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış/nefret söylemi/diğer; 1 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 ayrımcı muamele; 1 taciz edici davranış/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir/diğer kategorisindeki vaka 7 Ağrı 1 Kamuya açık nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele vakası 2 43 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ŞEHİR VAKA TÜRÜ TOPLAM Ankara 10 Saldırı; 1 saldırı/diğer; 1 aşırı fiziksel şiddet; 6 ayrımcı muamele; 1 ayrımcı muamele/nefret söylemi; 9 ciddi bedensel hasar; 1 cinsel saldırı/saldırı; 3 cinsel saldırı; 1 cinsel saldırı /tehditler ve psikolojik şiddet; 4 diğer kategorisindeki vaka; 3 kamuya açık nefret söylemi; 1 kamuya açık nefret söylemi/nefret söylemi; 1 kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 2 nefret söylemi; 4 saldırı/ aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet /mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet/ nefret söylemi; 1 saldırı/kamuya açık nefret söylemi/ taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/kamuya açık nefret söylemi/ taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet/ aşırı fiziksel şiddet /mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/mala zarar verme; 5 saldırı/ taciz edici davranış; 4 saldırı/ tehditler ve psikolojik şiddet; 3 saldırı/ tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 10 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 7 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 sosyal medya yoluyla nefret söylemi/ayrımcı muamele/nefret söylemi; 2 sosyal medya yoluyla nefret söylemi/ nefret söylemi; 3 taciz edici davranış; 1 taciz edici davranış/nefret söylemi; 5 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet /kamuya açık nefret söylemi/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/ taciz edici davranış; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ kamuya açık nefret söylemi/ taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 3 tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/sosyal medya yoluyla nefret söylemi/ nefret söylemi; 7 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/ nefret söylemi; 2 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 4 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele 126 Antalya 2 ciddi bedensel hasar; 1 ciddi bedensel hasar/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 ayrımcı muamele/diğer; 1 sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı/aşırı fiziksel şiddet vakası 9 44 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ŞEHİR VAKA TÜRÜ TOPLAM Aydın 1 Saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi vakası 1 Bursa 2 saldırı; 1 kundaklama; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 taciz edici davranış; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ diğer; 1 ayrımcı muamele/diğer; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 ayrımcı muamele; 1 saldırı/ tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı/aşırı fiziksel şiddet vakası 11 Çorum 1 ayrımcı muamele, 1 ciddi bedensel hasar/tehditler ve psikolojik şiddet vakası 2 1 saldırı/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir; 1 ciddi bedensel hasar; 1 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi/diğer; 1 tehditler ve psikolojik Diyarbakır şiddet/sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/taciz edici davranış/nefret söylemi; 2 tehditler ve psikolojik şiddet/sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi vakası 7 Elazığ 4 Ayrımcı muamele/diğer; 1 taciz edici davranış/ayrımcı muamele/diğer;1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi vakası 6 Erzurum 1 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış vakası 1 Eskişehir 1 tehditler ve psikolojik şiddet/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/ayrımcı muamele/nefret söylemi/diğer kategorisindeki vaka 5 Gaziantep 1 cinayet; 1 ayrımcı muamele; 1 kamuya açık nefret söylemi/sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi vakası 3 45 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ŞEHİR VAKA TÜRÜ TOPLAM İstanbul 2 Sosyal medya yoluyla nefret söylemi; 4 ayrımcı muamele; 30 ciddi bedensel hasar; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı; 3 ciddi bedensel hasar/cinsel saldırı; 1 ciddi bedensel hasar/tehditler ve psikolojik şiddet; 4 cinayet; 4 diğer kategorisindeki vaka; 1 kamuya açık nefret söylemi; 2 kamuya açık nefret söylemi/ayrımcı muamele; 2 kamuya açık nefret söylemi/nefret söylemi; 1 kamuya açık nefret söylemi/ sosyal medya yoluyla nefret söylemi/ayrımcı muamele; 8 saldırı; 3 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 2 saldırı/aşırı fiziksel şiddet / mülkiyete saldırma kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/ayrımcı muamele; 1 saldırı/mala zarar verme/mülkiyete saldırma kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/mala zarar verme; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış; 8 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/ ayrımcı muamele/ nefret söylemi; 3 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/sosyal medya yoluyla nefret söylemi; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/ taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/nefret söylemi; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 sosyal medya yoluyla nefret söylemi; 1 sosyal medya yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi; 1 taciz edici davranış; 3 tehditler ve psikolojik şiddet; 4 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ kamuya açık nefret söylemi/sosyal medya yoluyla nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/sosyal medya yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi 103 İzmir 1 ciddi bedensel hasar; 1 saldırı/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 ayrımcı muamele; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 saldırı/ tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/ aşırı fiziksel şiddet/diğer; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/diğer; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/diğer; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi vakası 14 Kayseri 1 Tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/nefret söylemi vakası 1 Kocaeli 1 ciddi bedensel hasar; 1 ayrımcı muamele/diğer; 1tehditler ve psikolojik şiddet vakası 3 Kütahya 1 Ayrımcı muamele/diğer kategorisindeki vaka 1 Manisa 1 Kamuya açık nefret söylemi/ayrımcı muamele/nefret söylemi vakası 1 46 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ŞEHİR VAKA TÜRÜ TOPLAM Mersin 1 ciddi bedensel hasar/tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele; 1 saldırı/ayrımcı muamele; 2 ciddi bedensel hasar; 1 ciddi bedensel hasar/cinsel saldırı; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/nefret söylemi; 1 ayrımcı muamele/diğer; 1 saldırı/taciz edici davranış/aşırı fiziksel şiddet/ diğer kategorisindeki vaka 10 Muğla 1 Ayrımcı muamele; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet vakası 2 Sakarya 1 diğer kategorisindeki vaka 1 Samsun 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir/nefret söylemi; 1 ayrımcı muamele vakası ve 1 diğer kategorisindeki vaka 3 Şanlıurfa 1 Tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele vakası 1 Tekirdağ 1 cinayet vakası 1 Trabzon 1 cinayet vakası 1 TOPLAM 326 Tablo 2: İllere göre vakaların sınıflandırılması tablosu Tablo 3: İllere göre vakaların dağılımı tablosu 47 AYRIMCILIK Türkiye’de yaşayan translar, yoğun bir şekilde ayrımcı pratikler ile karşılaşmaktadır. Ayrımcılık, çocuk yaşlarda kendi cinsiyet kimliğini veya cinsiyet ifadesini açık eden transların aile ve okul yaşantılarından, yetişkinlik dönemlerinde barınma, sağlık, istihdam ve benzeri alanlardaki gündelik tecrübelerine dek kendilerine eşlik etmektedir. Birçok trans aile üyeleri tarafından damgalanma ve dışlanma örnekleri ile “terbiye” edilmekte; bu durum transları aile çevrelerinden uzakta bir hayata sürüklemektedir. Birçok trans ise, bizzat aile üyeleri tarafından fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet görmekte ve hatta öldürülmektedir. Sistematik ve yoğun şekilde ayrımcılığa uğrayan ve/veya şiddet gören transların bazıları ise, intihar etmektedir. Translar birçok farklı alanda ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Transgender Europe’un (TGEU), Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği ile işbirliği içerisinde 2014 – 2015 yılları içerisinde gerçekleştirmiş olduğu alan araştırması, transları hedef alan ayrımcılığın yoğunluğunu gözler önüne sermektedir. Bu araştırmaya göre, ankete katılan 109 katılımcının % 66’sı, toplumda sürekli şekilde ayrımcılıkla karşılaştığını ifade etmektedir. Araştırma katılımcılarının %98’i işe alım süreçlerinde en az bir defa ayrımcılık deneyimi olduğunu belirtmektedir. Katılımcıların % 68’i ise, sağlık hizmetlerine erişim sürecinde ayrımcılık ile karşılaştığını ifade etmektedir.5 Translar, ailelerinden gördükleri ayrımcılık ve şiddet ile okul hayatlarında daha çok erken yaşta karşılaşmaya başladıkları zorbalık, ayrımcı muamele, aşağılama ve çeşitli şiddet türleri sonrası, aileleri ile irtibatlarını kesmekte ve eğitim ve öğrenim- 5 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Yaşayan Trans Bireylerin Toplumsal Deneyimleri”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği / Transgender Europe, sayfa 28. 48 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET lerini yarıda bırakmaktadır. Birçok trans kadın, doğdukları ve büyüdükleri illerden uzakta yaşamak zorunda kalmakta ve bu şehirlerde kayıtdışı alanlarda çalışmaya zorlanmaktadır. Aynı durum, birçok trans erkek için de geçerlidir. Kayıtdışı alanlarda çalışmaya zorlanan translar, güvencesizlik ve yoksulluk ile yüz yüze gelmekte ve bu durum onları toplumun daha da dışına itmektedir. Birçok trans kadın, ya eğlence sektöründe ya da seks endüstrisi içerisinde çalışma olanağı bulmaktadır. Eğitim hayatları erken bitmek zorunda kalan trans kadınlar, kendilerinden önce bu sektöre giren akranları gibi formel sektörlerde çalışabilmek için gerekli olan bilgi ve beceriye sahip olamamaktadır. Aynı zamanda, iş başvuruları reddedilmektedir. Bir kısır döngü halinde seks işçiliği yapmaya sürüklenen trans kadınlar, trans kimliklerine ek olarak, bir de seks işçisi olmanın kendilerine yüklediği ayrımcılık biçimleri ile karşılaşmaktadır. Birçok trans, cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadeleri dolayısıyla komşuları, işverenleri, aile üyeleri, akrabaları, partnerleri, hizmet aldıkları kamu kurum ve kuruluşu çalışanları ve yetkilileri, ev sahipleri, ulaşım araçlarının sürücüleri, yoldan geçen vatandaşlar, esnaf ve benzeri birçok kişi tarafından ayrımcı muamele ile karşılaşmaktadır. Sırf trans olduğu için ev kiralanmayan veya ev kiralansa bile piyasadaki normal değerinin üzerinde bir fiyatla kiralanan birçok trans bulunmaktadır. Kiraladığı veya sahibi olduğu evden atılması için hakkında apartman yönetimi tarafından imza toplanan ve evinden atılan translar vardır. Birçok trans, trans kimlikleri dolayısıyla alışveriş yaptıkları markete alınmamakta, alınanların bir kısmı aşağılayıcı tutum ile karşılaşmakta, birçoğu ise hizmet almak istedikleri alışveriş merkezleri ve restoranlar gibi mekanlara alınmamaktadır. Ayrımcılık, seks işçiliği yapan translar için doğrudan devlet görevlilerinin gerçekleştirdiği bir hak ihlali türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Sırf seks işçiliği yaptığı için, kolluk kuvvetleri tarafından keyfi şekilde gözaltına alınan, haklarında idari para cezası kesilen, evleri basılan ve mühürlenen ve bu ayrımcı muameleye itiraz ettiği için kötü muamele ve işkence gören trans kadınlar bulunmaktadır. Transların bir bölümü, cinsiyet geçiş süreçlerinde hüviyet cüzdanı, pasaport, ehliyet ve benzeri resmi belgelerinde değişiklik yapmak isteyip bu amaçla ilgili kamu kurumlarına başvurduklarında ayrımcı muamele ile karşılaşmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişimde, sosyal güvence ile ilgili işlerinde, cinsiyet veya isim değişikliği süreçlerinde ve benzeri birçok başka süreçte işlerini halletmeye çalışan transların, sırf cinsiyet kimliklerinden dolayı işlerinin uzatıldığını, taleplerinin dikkate alınmadığını ve kamuda çalışan memurlar tarafından aşağılayıcı tutumla karşılaştıklarına tanık olunmaktadır. 49 DİKKAT! AYRIMCILIK VAR! Aşağıdaki vakalar, “Trans-İzleme” adlı projemiz süresince çevrimiçi veritabanına girilen vakalardır. Örnek 1: 2 Haziran 2015 Trans kadın E., birkaç gece kalmak için gittiği otelde, resepsiyondaki görevliler tarafından otele alınmadı. Gerekçe, kişinin görüntüsü ile uyuşmayan mavi kimliği idi. Trans kadının seks işçiliği yapmak için otele giriş yaptığı iddia edilerek kendisine ayrımcılık yapıldı. Üstelik, trans kadın E., seks işçiliği yapmak için otele giriş yapmıyordu. Örnek 2: 30 Haziran 2015 Ankara’da yaşayan trans kadın Ç., maruz kaldığı bir şiddet vakası sonrasında bir noter şubesine avukata vekaletname çıkarmak için gitti. Noterdeki personel, başvuran trans kadının mavi kimliğini ve kimlikte yazılı olan ismini gördükten sonra kendisine hizmet vermeyi reddetti. Örnek 3: 19 Ocak 2016 Bursa’da yaşayan iki trans kadın, çay içmek için bir kafeye oturmak istedi. Kafenin müdürü tarafından uyarılan trans kadınlar, kafede yer olmadığı, boş olan masaların rezerve olduğu iddia edilerek kafeden çıkarıldı. 51 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Örnek 4: 29 Ocak 2016 Bir trans erkek olan A., Kadıköy – Üsküdar hattında çalışan bir otobüs şoförü tarafından bindiği otobüsten indirildi. Olayın gerekçesi, mağdur olan trans erkeğin pembe kimlik sahibi olması idi. Örnek 5: 6 Şubat 2016 Trans kadın seks işçisi M., Ankara’da çalıştığı caddede şiddet gördü. Gördüğü şiddet sonrası Esat Polis Merkezi’ne giderek suç duyurusunda bulunmak istedi. Karakoldaki polisler tarafından ayrımcı muamele gören M.’nin başvuru yapmasına izin verilmedi. Bunun üzerine M. Karakolu terk etti. Örnek 6: 12 Nisan 2016 Manisa’da okuyan bir trans erkek öğrenci, kalmak için başvurduğu öğrenci yurdundan “Kadın mısın, erkek misin! Ne olduğun belli değil,” denilerek kovuldu. 52 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET H. Ç. TRANS KADIN 1) Bir trans kadın olarak, geçmiş yıllarda sağlık hizmetlerine erişimde ayrımcılık pratiğine maruz kaldın. Olay ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapabilir misin? Şubat 2014’te özel bir hastanede cinsiyet geçiş ameliyatı olmuştum. Hastaneden taburcu olduktan sonra 6 aylık ilaç tedavisine devam etmem gerekiyordu. SGK’lı olduğum için bir devlet hastanesinde kontrol olup SGK kapsamında ilaçlarımı temin etmek istedim. Bu nedenle 31 Mart 2014’te Beyoğlu İlçesi Prof.Dr. Reşat Belger Göz Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Ünitesi’nin yönlendirmesi ile Kadın Doğum Servisi’ne muayene olmak için gittim. Dr. Fatma Hut’un “Siz bir erkeksiniz. Durumunuzu tasvip etmiyorum. Yanlış bir yola girmişsiniz, bu yanlışınıza ortak olmak istemiyorum” sözleriyle karşı karşıya kaldım. Ne muayene etti ne de ilaç yazdı. Ağlayarak hastaneyi terk etmek zorunda kaldım. H. Ç’ye karşı ayrımcı davranışı ve sağlığa erşim hakkını engellediğinden bahisle Uz. Dr. F. H. hakkında Hastane Başhekimliği, Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Tabip Odası nezdinde şikâyette bulunulmuştur. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Uz. Dr. Fatma Hut hakkında “soruşturma izni verilmemesine” karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz, İstanbul Bölge 53 RÖPORTAJ 2) Maruz kaldığın vaka sonrası hukuki süreci işlettin. Faile dava açıldı mı? Süreç şu an ne durumda? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET İdare Mahkemesi’nin 27.07.2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda yer alan karşı oy yazısında Uz. Dr. F. H.’nin davranışının Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk Ceza Kanunu’nca güvence altına alman eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve ayrımcılık suçunu oluşturduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Ayrıca, Türk Tabipleri Birliği uzman doktora uyarı cezası vermiştir. En son Anayasa mahkemesine başvurulmuştur. 3) Trans kadınların sağlık hizmetlerine erişimde maruz kaldıkları sorunlar nelerdir? Sağlık çalışanlarının ötekileştirici, ayrımcı tutum ve davranışlarına maruz kalıyoruz. Bu nedenle hastaneye gitme kaygısı taşıyoruz. Tabi bu durumda bizim sağlık sorunlarımız olduğunda tedaviyi geciktirmemize, hastaneye başvurmamamıza neden oluyor. Bütün bu kaygıları bir kenara bırakıp hastaneye gittiğimizde, sağlık sisteminin ikili cinsiyet örgüsü bizim işlemlerimizde tıkanmaya neden oluyor. Mavi kimlikli bir kadın ya da pembe kimlikli bir erkek olarak hastaneye başvurduğumuzda, doktorumuz LGBTİ dostu dahi olsa test, tahlil isteme, ilaç yazma gibi durumlarda doktor sisteme giriş yapamıyor. Bu nedenle de SGK’lı da olsak gerekli testleri özel sağlık kuruluşlarından ve ilaçları kendi cebimizden karşılamak zorunda kalıyoruz. Tüm bunların dışında Sağlık Bakanlığı’nın politik ayrımcılığına maruz kalıyoruz. Çünkü cinsiyet geçişine yönelik, cinsiyet kimliğine yönelik herhangi bir sağlık çalışması yürütmediği için bu alanlarda yeterli ve nitelikli hizmet alamıyoruz. 4) Trans kadınların sağlık ve bilgi hizmetlerine erişimin iyileştirilmesi amacıyla STK’ların ne gibi çalışmalar yapması gerekmektedir? Bu alana yeterince odaklanıldığını düşünüyor musun? RÖPORTAJ STK’lar güçleri oranında bu alana eğilebiliyorlar. Sağlık hizmetine transların erişiminin sağlanması konusunda öncelikli sorumluluk ve gerekli kapasite Sağlık Bakanlığı’ndadır. Gerekli koşulları sağlayabilecek karar mekanizması bakanlıktır. STK’lar cinsiyet geçiş sürecindeki sorunları ve translara yönelik cinsiyet geçiş merkezi taleplerini ortak bir zeminde ve daha üst bir perdeden duyurabilir. Ortak bir kampanya yürütebilirler. 5) Hükümet’in transların maruz kaldığı ayrımcılık ile ilgili alması gereken önlemler neler olabilir? Sağlık kurumlarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında farkındalık geliştirici iç eğitimler düzenlenmeli. Sağlık sistemi (elektronik sistem) trans kimliklere duyarlı hale getirilmeli. Sağlık Bakanlığı’nca Cinsiyet Geçiş Merkezleri oluşturulmalı, bu alanda uzmanlaşma sağlanmalı. 54 EBRU KIRANCI TRANS AKTİVİST İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) Bir trans kadın olarak, hizmet almaya gittiğin bir hamamda cinsiyet kimliğin dolayısı ile ayrımcılığa maruz kaldın. Olay nasıl gelişti, biraz bahsedebilir misin? TransX Belgeseli’nin yönetmeni olan sevgilim Maria Binder ile İstanbul’da bir hamama gitmek istedik. Gideceğimiz günün öncesinde, hamamın kadınlar kısmına gittim ve hamama gidip geleceğimizi, yer ayırmalarını söyledim. Ertesi gün sevgilimle beraber gittiğimizde, hamamın turistler tarafından kapatıldığını ve bizi içeri alamayacaklarını söylediler. Bu esnada içeri başka müşteriler giriyordu. Bunun üzerine, hamamın yetkilisinin kim olduğunu sordum. Bir adamı gösterdiler. Kendisine gidip durumu anlattığımda, beni içeri almamaları talimatını kendisinin verdiğini, bizim (yani transların) kendi hamamlarımız olduğunu, Maria’nın girebi- 56 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET leceğini ancak benim giremeyeceğimi belirtti. Bunu söylerken bana bağırıyordu. Ben de kadın olduğumu ve de kendilerini bu tavırlarından ötürü deşifre edeceğimi söyledim. Sonrasında polisi aradım fakat polis gelmedi. Polis gelmeyince Beyoğlu Polis Merkezi’ne gittik, 2 saat ifade vermek için bekledik. Beklerken, polisler Maria’nın kamera ile film çektiğini görünce kendisini tehdit ettiler ve görüntüleri istediler. Maria görüntü kayıtlarını vermeyi reddetti, polis de görüntüleri vermez ise, polise mukavemet iddiasıyla dava açacağını söyledi. Oradan ifade vermeden ayrıldık. Avukatım Eren Keskin Feriköy Karakolu’na başvurup yaşadığım olay ile ilgili suç duyurusunda bulundu. Savcı dosyayı takipsizlik ile sonlandırdı. Bunun üzerine, bir üst mahkemeye başvurduk ve ayrımcılık iddiasıyla yaptığımız suç duyurusu davaya dönüştü. Hamam sahibine 3000 TL para cezası verildi. Bu davayı kazandım ancak dün avukatım olan Eren Keskin’den öğrendiğim kadarı ile Galatarasay Hamamı bana maddi ve manevi dava açmış. 2) Trans kadınların maruz kaldıkları şiddet vakaları, trans sivil toplum kuruluşlarının çabası sonucu görünür hale geliyor. Transların maruz kaldığı ayrımcılık ile ilgili ise kamuoyu ve yetkililerin daha az farkındalığı var gibi. Barınma, sağlık, eğitim, istihdam ve benzeri alanlarda maruz kalınan ayrımcılığı daha fazla görünür kılmak için STK’ların neler yapması gerekiyor? Ben Adalet Meslek Yüksekokulu’na devam ediyorum. Mesele bir defasında bir kadın öğrenci benim kadınlar tuvaletine giremeyeceğimi söyledi. Ben de itiraz ettim. Aynı şekilde başka bir öğrenci benimle aynı asansöre binmek istemedi. Bunun gibi birçok aşağılayıcı tutum ile karşılaşıyorum. Bunların önüne geçmenin yolu, bulunduğumuz yerlerde dönüşüm yaratacak şekilde tutum sergilemek, insanlara anlatmak, onları bilinçlendirmek. 3) Uzun yıllardan bu yana, trans hakları alanında aktif hak savunuculuğu yapıyorsun. Transların maruz kaldığı en önemli 3 sorundan bahsetmen gerekirse, bunların ne olduğunu söyleyebilirsin? Bence en önemli üç sorundan ilki yaşama hakkı ile ilgili. Transların yaşama hakkı 57 RÖPORTAJ STK’ların “sen, ben, bizim oğlan” üçgeninden çıkması ve farklı kamuoyu kesimlerine erişebilir hale gelmesi gerekiyor. İstanbul LGBTİ olarak bir sene boyunca Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu ile birlikte ayrımcılık karşıtı eğitimler verdik insanlara. Bunun gibi eğitimleri gerçekleştirmemiz gerekiyor. Polislerin, savcıların, hakimlerin, avukatların, öğretmenlerin ve diğer meslek gruplarının eğitilmesi gerekiyor. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET olduğunu herkes görmezden geliyor. Öldürülüyoruz, intihara sürükleniyoruz. Bir diğer sorun çalışma hakkımız ile ilgili. Transların seks işçiliği dışında çalışabilecekleri alanların yaratılması lazım. Bunun için mücadele edilmesi gerekiyor. Son konu ise barınma hakkı. Transların barınabilecekleri alanların yaratılması son derece önemli. Barınma hakkımız gasp ediliyor, ev bulamıyoruz veya evlerimizden atılıyoruz. 4) Transların maruz kaldığı ayrımcılık, şiddet ve toplumsal dışlanma noktasında trans STK’ları olarak olarak hangi somut adımların atılması gerekiyor? RÖPORTAJ Artık otel salonlarına sıkışmış etkinlikler yapmaktan vazgeçilmesi gerekiyor. Aynı şekilde, STK’ların her zaman aynı dinleyici topluluğuna erişen toplantıları da terk etmesi lazım. Kendimizi trans olmayanlara anlatabileceğimiz faaliyetlerde bulunmamız gerekiyor. Kırmızı Şemsiye’den Kemal Ördek mesela, dernek çalışmaları için birçok ili yorgunluk düşünmeden ziyaret ediyor, kamu kurum ve kuruluşları ile toplantılar düzenliyor. Bu gibi toplantıların arttırılması, derdimizi bugüne dek bizi hiç dinlememiş kişilere anlatmamız gerekiyor. 58 NEFRET SUÇLARI Translar, kronik nefretin birincil mağdurlarındandır. Trans olmak, çoğu durumda doğrudan nefret saldırılarının hedefi olmak anlamına gelmektedir. Geleneksel erkek ve kadın ikili cinsiyet sistemini reddeden bir varoluş biçimi olarak algılanan trans kimlikler, “geleneksel aile sistemi”, “milli ve manevi değerler”, “Türk milletinin değerleri”, “genel ahlak” ve benzeri kodlar üzerinden hedef tahtasına oturtulmaktadır. Sonuçta birçok trans, damgalanma, toplumsal dışlanma, ayrımcılık ile birlikte ortaya çıkan nefret söylemi ve nefret suçu örneklerinin mağduru haline gelmektedir. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin 2014 yılı içerisinde Türkiye’nin 12 ilinde gerçekleştirdiği topluluk temelli alan araştırmasına katılan 233 trans kadın seks işçisinin % 75’i, hayatları süresince en az bir defa ciddi şekilde fiziksel şiddetin mağduru olmuştur. Anket katılımcılarının aktarımına göre, şiddet uygulayanların % 86’sı seks işçiliği yaparken kendileri ile birlikte olan müşterileridir. Her iki trans kadın seks işçisinden biri, kolluk kuvvetleri tarafından fiziksel şiddete uğramıştır. Üçüncü sıradaki fail grubu ise, trans kadın seks işçilerini ekonomik, cinsel ve fiziksel olarak istismar eden çete üyeleridir. Anket katılımcılarının % 40’ı, çete üyeleri tarafından ağır fiziksel şiddete uğramıştır.6 Aynı araştırmaya göre, katılımcıların % 54’ü hayatlarında en az bir defa cinsel şiddet mağduru olmuştur. Psikolojik şiddet mağduru olanların oranı ise % 68’tir. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin, bu yayının oluşmasına vesile olan izleme çalışmasına göre, 2015 yılı başından Temmuz 2016 başına dek, 7 trans kadın vahşice öldürülmüştür. Bu sayı, raporlanabilen detaylara sahip cinayet6 Kemal Ördek (2015), “Türkiye’de Trans Kadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddet: Görünmezlik ve Cezasızlık Kıskacında Bir Varoluş Mücadelesi”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, sayfa 78. 60 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET leri yansıtmaktadır. Bilgisine erişemediğimiz cinayetler de mevcut olabilir ve bahsi geçen toplam sayının artması muhtemeldir. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin, Transgender Europe ile 2014 – 2015 yılları içerisinde gerçekleştirdiği alan çalışmasına katılan transların % 87’si bir veya iki kere fiziksel şiddetin mağduru olduğunu ifade etmiştir. Katılımcıların % 78’i cinsel şiddet mağduru olduğunu belirtirken, % 73’ü psikolojik şiddet veya darp mağduru olmuştur. Katılımcıların % 65’i hayatları süresince en az bir defa ölüm tehdidi almıştır.7 Trans kadınları hedef alan nefret saikli eylemler, linç operasyonlarına dönüşebilmektedir. 90’lı yılların ortasından bu yana birçok defa trans kadınlar toplu linç girişimlerinin hedefi haline gelmiştir. 90’ların ortasında istanbul’da Ülker Sokak, 2000’lerin ortasında Ankara’da Eryaman, 2012’de yine İstanbul’da Avcılar’daki Meis Sitesi, trans kadın seks işçilerini hedef alan ve çoğunlukla “mahalleli”nin mobilize olduğu linç girişimlerinin örnekleri haline gelmiştir. Seks işçiliği yapmaya sürüklenen ve bir kısır döngü halinde seks işçiliği yaparken şiddet gören trans kadınlar, çalışmaya veya yaşamaya gayret ettikleri bölgelerden sürülmektedir. “Fuhuş” ile özdeşleştirilen ve bir nefret objesi haline getirilen trans kadınlar, kendilerine yönelik transfobik ve orospufobik öfke ve nefretin mağdurları olmaktadır. 7 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Yaşayan Trans Bireylerin Toplumsal Deneyimleri”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği / Transgender Europe, sayfa 30. 61 DİKKAT! NEFRET VAR! Aşağıdaki vakalar, “Trans-İzleme” adlı projemiz süresince çevrimiçi veritabanına girilen vakalardır. Örnek 1: 25 Mayıs 2015 Antalya’da yaşayan trans kadın seks işçisi, evine aldığı müşterisi tarafından boğularak öldürülmek istendi. Saldırıya uzun süre direnen ancak yaralanan trans kadın, arkadaşlarının eve gelmesi sonucu saldırıdan kurtuldu. Örnek 2: 20 Ağustos 2015 18 yaşında bir trans kadın, Mersin’de beraber yaşadığı ailesi tarafından tamamı ile cinsiyet kimliği sebebi ile şiddet gördü. Feminen olduğu ve “erkekliğe halel getirdiği” iddiasıyla hakarete uğrayan trans kadın, ailenin erkek üyelerinden kaçarak kurtuldu. Örnek 3: 31 Ağustos 2015 Bir trans kadın seks işçisi, Trabzon’da kiraladığı evde müşterisi tarafından yüzün üzerinde bıçak darbesi alarak öldürüldü. 62 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Örnek 4: 8 Ekim 2015 Afyon’da yaşayan trans kadın B., alışveriş için gittiği AVM’de arkasından yaklaşan babası tarafından bacağından bıçaklandı. Kırmızı Şemsiye’ye ulaşan mağdur, babasının kendisinin trans kimliğini kabul etmediği için öldürmeye teşebbüs ettiğini ifade etti. Örnek 5: 28 Ekim 2015 2 trans kadın, Ankara’da evlerine gitmek üzere gece vakti bir restoranın önünden geçerken, restoranın garsonları ve çevredeki esnaf tarafından linç girişimine maruz kaldı. Saçlarından çekilerek sürüklenen trans kadınlar, kaldırım taşları sökülerek darp edildi. Mağdurlardan birinin başı taşlardan aldığı darp sebebiyle yoğun bakıma kaldırıldı ve başına onlarca dikiş atıldı. Örnek 6: 14 Aralık 2015 İstanbul’da caddede çalışan bir trans kadın seks işçisi, yanaşan 3 arabadaki erkekler tarafından sözlü hakarete maruz kaldı. “Biz Gülsuyu çocuğuyuz, sizi yaşatmayız burada!” diye bağıran gençler, trans kadını feci şekilde darp etti. Trans kadının burnu, elmacık kemiği, çenesi kırıldı. Kaburgası, elleri ve ayaklarında kırıklar oldu. Yoğun bakıma kaldırılan mağdur, uzun süre yoğun bakımda kaldı. Örnek 7: 4 Nisan 2016 Ankara’da yaşayan bir trans kadın seks işçisi, anlaşarak bindiği bir araçta bulunan iki kişi tarafından şehirdışına kaçırıldı. Kendisine defalarca tecavüz edildi, darp ve gasp edildi. 63 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Örnek 8: 3 Mayıs 2016 Diyarbakır’da yaşayan trans kadın seks işçisi N., şehirde yaşayan ve kendisini Hizbullah olarak tanıtan kişilerin kendisini darp ettiğini ve şehri terk etmesi için tehdit ettiğini söyledi. Örnek 9: 22 Mayıs 2016 Ankara’nın İskitler bölgesinde caddede müşteri arayan trans kadın seks işçisi B., civarda bulunan 15 erkek tarafından demir sopalarla darp edildi. 64 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET YAĞMUR ARICAN BAŞKAN MERSİN 7 RENK LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) Uzun yıllardan bu yana trans kadınlara yönelen şiddet ile ilgili çalışmalar yürütüyorsun. Şu an Mersin’de Mersin 7 Renk’in yönetim kurulu başkanısın ve Mersin’de trans kadınları hedef alan şiddetin görünür kılınması için çaba harcıyorsun. Bize Mersin’de trans kadınların maruz bırakıldığı şiddeti anlatabilir misin? Mersin özelinde görünürlük bakımından trans kadın seks işçisi tarihi, 70’li ve 80’li yıllarda pavyon sanatçıları ve konsomatris trans kadınların çalışmasıyla başlar. Ancak bu trans görünürlüğü o çevreye sıkışmıştır. Şehrin genelinde yoktur. O dönemin trans kadınlarıyla yaptığım ikili görüşmelerde itibar ve kıymet gördüklerini, pavyon sahipleri ve müşterileri tarafından kapanın elinde kaldıklarını söylerler. 66 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 80’li yıllardan sonra şehrin yeni trans kadınları caddelerde seks işçiliği yapmaya başlar. Ancak aile ve çevre baskısıyla göçe zorlanırlar. Dolayısıyla yerleşik bir trans kültürü oluşmamıştır. Yerleşik trans kadın kalıcılığı 1992 yılında başlar. O dönem ben işimden atılmıştım. Benim de ilk seks işçiliğine başlayışım pavyonlarda olmuştur. Ancak askeri darbe, trans kadınların pavyonda çalışma hakkını elinden aldığından dolayı kaçak çalışıyordum. Polis baskınları, benim pavyondan sokak seks işçiliğine geçmeme neden oldu. Seks işçiliğine güvensiz bir şekilde başlamam devlet eliyle olmuştur. Mersin’de ilk benimle başlayan yerleşik trans seks işçiliği (sokakta) çevre illerden gelen yeni trans kadınlarla 10 kişiye ulaştı. İlk yıllarda ufak tefek saldırılar olsa da altın bir çağ yaşadık diyebilirim. Bu altın çağ Doğruyol Partisi ve Refah Partisi’nin kurduğu hükümet ile son buldu. O döneme kadar polis baskısı yoktu. Emniyet müdürleri ve bürokrasideki yeni atamalarla baskılar, gözaltılar, işkenceler başladı. Polisin bize uyguladığı yaptırımlar çeteleri, küçük mafyaları harekete geçirdi. Haraçlar, kaçırılmalar birçok şiddeti beraberinde getirdi. Bir yere kadar dayanabildik. Kısa süreliğine Alanya-Antalya-Ankara seyahatlerimiz başladı. Ancak durum hiçbir yerde Mersin’dekinden farklı değildi. Tekrar Mersin’de çalışmaya başladık. O günlerde aktivizmin temellerini atmaya başladık. 1997’de 10 kadar trans kadın biraraya gelerek, Mersin’in protokol yolu olarak bilinen caddesinde çıplak eylem yaptık. Bu eylemimiz, polisin bir adım geri atmasını sağladı. Ancak önceleri yalnızca seks işçiliği yaptığımız caddelerde gözaltına alınırken, artık gündüz alışveriş yaptığımız yerlerde, kuaförde, vb. sosyalleştiğimiz her yerde gözaltına alınmaya başlandık. Yeni bir eylem biçimiyle valilik bahçesinde kendimizi zincirledik. Mersin’in son 5 yılını değerlendirecek olursak, çalışma alanı genişledi. Toplumda nefret kırılmaları yaşansa da kolluk kuvvetleri trans kadın görünürlüğünü yok etme çabasını hiç bırakmadı. Ev kapatmaları, devlet tarafından desteklenen ve güçlendirilen çeteler, karakollarda trans kadınlara yönelik saldırılarda yaptırımsızlık, yaptırımsız kalan davalar, adalet mekanizmasının translar aleyhine işleyişi görülüyor. 67 RÖPORTAJ Polis sürekli bizi yok etmenin yollarını aradı. Ev sahiplerimize baskıyla barınma hakkımızı elimizden almaya çalıştılar. Kuaförlere baskı yaparak bizi almamalarını söylüyorlardı. Polis bizi şehirdışına, çöplüklere, şehrin en ücra köşelerine bırakarak yıldırmaya çalıştı. 2003 yılına kadar bu böyle devam etti. Bu defa arka arkaya 3 trans kadın cinayeti Mersin’i terk etmemize neden oldu. Kalan arkadaşlar da oldu, ama çoğumuz Ankara’da Eryaman’a taşındık. 2006’daki Eryaman sürgününden sonra tekrar Mersin’e daha kalabalık olarak döndük. Hak ihlalleri diğer metropollerle benzerlik gösterse de, Mersin’in dinamiği farklılık gösterir. En bariz örneği, cadde seks işçileri daha muhafazakar giyinmek zorundaydı. Şimdi bu algı yıkıldı ama yıllar aldı. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 2) Ankara Eryaman’da trans kadın seks işçilerini hedef alan yoğun ve sistematik linç girişimlerinden sağ kurtulan kişilerden birisin. Bu olay sonrası Mersin’e zorunlu bir şekilde gitmek zorunda kaldın. Eryaman sürecinden kısaca bahsedebilir misin? Eryaman’da trans seks işçilerinin görünürlüğü, 2000 yılında Balyoz Timi’nin baskısı sonucu beş trans kadının yerleşmesiyle başlar. Ben sürece 2003 yılında dahil oldum. Eryaman polisin ve Balyoz Timi’nin karışmadığı, seks işçiliğinin rahat yapıldığı bir semtti. Yerli halkla güçlendirilen ilişkiler normalleşmiş bir şekilde idi. Saldırılar oluyordu, fakat polis trans kadınları garip bir şekilde korumaya almıştı. Saldırılar polis tarafından pasifize ediliyordu. Ta ki, Eryaman devlet tarafından yandaş inşaat firmalarına peşkeş çekilene kadar... Melih Gökçek’in planlaması altına girdi. Çete saldırıları, polis ve Balyoz Timi gün geçtikçe şiddetini artırmaya başladı. İnşaat işçilerinin saldırıları sonrası inşaat firma yetkilileriyle olan görüşmelerimizde Eryaman’ı terk etmemizi, mülkümüz varsa yüksek fiyattan alacaklarını söylediler. Bu sadece trans kadınlara uygulanan bir mobbing değildi. Onların din, ahlak, yaşam anlayışına ters düşen herkes bu uygulamadan payını aldı. Romanlar da buna örnek. Trans kadınlara sokak saldırıları belirgin şekilde arttı. Bir gece düğmeye basıldı. Trans evleri eş zamanlı olarak basıldı. Canımı zor kurtararak Eryaman’a veda ettim. 3) Eryaman sürecinin yaşandığı dönem ile şimdiki dönem arasında trans kadınları hedef alan nefret suçları noktasında bir kıyaslama yapabilir misin? Nefretin, nefret suçlarının şiddetini daha da artırdığını gözlemleyebiliriz. Mevcut hükümetin ürettiği argümanlar muhafazakarlaşan bir toplum eksenine kayış, dindar bir toplum yaratma isteği, örgütlü mücadelenin önüne bariyer koyma arzusu şiddetin dozunu artırdı. Her yeni güne cinayet haberleriyle uyandığımız bir dönemin başladığına, yıldırma politikasının devreye sokulduğuna inanıyorum. RÖPORTAJ 4) Mersin 7 Renk’in translara yönelen şiddetin ortadan kaldırılması noktasında gerçekleştirdiği faaliyetlerden bahsedebilir misin? Mersin LGBT 7 Renk, çalışmalarına 2012 yılında LGBT’lerin örgütlenmesiyle başladı. 2013 Ekim ayında dernekleşen örgüt, ağırlıklı olarak trans aktivizmi yapmaktadır. Yapılan sokak eylemleri, üniversitelerle yapılan çalışmalar, Mersin yerel basınıyla kurulan sağlıklı ilişkiler neticesinde nefretten, ötekileştirmeden uzak bir haber dili yerel medyaya hakim kılınmıştır. Çeşitli STK ve belediyelerle yapılan faaliyetler ve siyasi kanaat önderleriyle yürütülen çalışmalar şehrin genelinde transfobi ve homofobi büyük oranda kırıldı. Hak ihlallerini artık görünür kılıyoruz. Diğer LGBT ör- 68 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET gütleriyle dirsek temasımız var. Kırmızı Şemsiye ile başlattığımız projede trans seks işçilerine hukuki danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bunu sadece Mersin özelinde değil, bölgesel bir çalışma olarak yürütüyoruz. Aslında trans kadınlara yönelik güçlendirme çalışmaları yaparken 7 Renk olarak biz de güçleniyoruz. Akdeniz Bölgesi’nde değil, Türkiye’nin her tarafında 7 Renk çalışması görebilirsiniz. 5) Son bir yıl içerisinde trans hakları alanında Türkiye’de yaşanan önemli gelişmelerden bahsedebilir misin? RÖPORTAJ Mevcut hükümet tarafından kutuplaştırılan bir toplumla karşı karşıyayız. Bu durumun beraberinde nefreti ve nefret saldırılarının güçlendiğini görüyoruz. Örgütlü mücadelenin önüne konulan bariyerlere rağmen daha bilinçli ve hak arayan trans özneleri görebiliyoruz. Birçok trans kadın hak arayışı çabası içinde ve bunu gittikçe daha artan seviyelerde gerçekleştiriyor. Konu seks işçiliği olunca bizimle beraber yürüyen STK’lar bile bir adım geride duruyorlar. Umut verici bir gerçeklik var ki, artık kadın hareketi ve STK’ların literatüründe seks işçiliği yerleşmiş durumda. Bir diğer umut verici gelişme ise trans kadınların örgütlü mücadelenin önemini kavrayıp mücadeleyi benimsemeleridir. 69 KURUMSAL ŞİDDET Transları hedef alan nefret söylemi ve nefret suçu gibi örneklerin önemli bir kısmı, doğrudan kolluk kuvvetlerinin de seyirci kalması veya bu eylemleri teşvik etmesi ile güçlenmekte ve sayıları artmaktadır. Kolluk kuvvetleri, Türkiye’de seks işçiliğini düzenleyen mevzuatın kendilerine sunmuş olduğu “fuhşu önleme” misyonu çerçevesinde, seks işçiliği yapan trans kadınları sistematik şekilde hedef almaktadır. Kolluk kuvvetlerinin uygulamaları, seks işçiliği yaptığı iddiasıyla trans kadınların evlerine baskınlar düzenlenmesi ve evlerinin mühürlenmesiyle sonuçlanmaktadır. Birçok trans kadının barınma hakkı, bu şekilde gasp edilmektedir. Aynı şekilde, yine seks işçiliği yapıyor olmaları üzerinden birçok trans kadın, keyfi şekilde kesilen idari para cezalarının hedefi olmaktadır. Gün içerisinde birkaç defa kesilen idari para cezalarının mağduru olan trans kadın seks işçileri yoksullaşmaktadır. Devlete borçlanan mağdurlar, kendilerinden gasp edilen parayı yeniden kazanabilmek için daha uzun süreler seks işçiliği yapmakta ve bu durum da kendilerini daha fazla fail ile karşılaşmaya ve şiddetin mağduru olmaya itmektedir. Birçok trans kadın, şehir içerisinde polisin sürekli uygulamaları sebebiyle şehirdışlarında çalışmakta ve güvenliğin son derece az olduğu bu alanlarda ağır şiddet biçimleri ile karşılaşmaktadır. Kolluk uygulamaları, translara yönelen daha fazla nefret saikli şiddet anlamına gelemktedir. Kurumsal şiddet mağduru olan translar, bu şiddete itiraz ettiklerinde ise kolluk kuvvetlerinin doğrudan fiziksel şiddetine maruz kalmaktadır. Birçok trans kadın seks işçisi, polisin kendilerine kestiği idari para cezalarına itiraz ettiği için polis tarafından hakarete uğramakta, darp edilmekte ve tehdit edilmektedir. Polis tarafından şiddete uğrayan trans kadın seks işçileri, konuyla ilgili suç duyurusunda bulunmak istediklerinde ise, ya polis tarafından defalarca tehdit edilmekte, ya suç duyuruları alınmamakta ya da bu süreçte yeniden polis tarafından şiddet görmektedir. Şikayetleri dikkate alınan az sayıda trans kadın seks işçisinin failleri ise kovuşturma evresinde cezasızlık ile ödüllendirilmektedir. 70 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin Transgender Europe ile işbirliği içerisinde 2014 – 2015 yılları içerisinde gerçekleştirdiği alan çalışmasına katılan transların %71’i trans kimlikleri dolayısıyla en az bir kere gözaltına alındıklarını; yine % 71’i trans kimlikleri dolayısıyla idari para cezasına maruz kaldıklarını; % 76’sı ise polis tarafından sürekli şekilde taciz edildiğini ifade etmiştir.8 8 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Yaşayan Trans Bireylerin Toplumsal Deneyimleri”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği / Transgender Europe, sayfa 32. 71 DİKKAT! KURUMSAL ŞİDDET VAR! Aşağıdaki vakalar, “Trans-İzleme” adlı projemiz süresince çevrimiçi veritabanına girilen vakalardır. Örnek 1: 3 Eylül 2015 Evinde çalışan bir trans kadın seks işçisinin evi polisler tarafından basıldı. Ev baskını sırasında trans kadın seks işçisi polisler tarafından cinsiyet kimliği ile ilgili defalarca hakarete maruz kaldı. Darp edilen ve saçından sürüklenerek karakola ifade için götürülen trans kadın, halen bahsi geçen polislerle zorla cinsel ilişki kurmak zorunda kaldığını ifade etti. Örnek 2: 21 Aralık 2015 Bir trans erkek gösterici, İstanbul Taksim Meydanı’ndan başlayan bir protesto yürüyüşüne katıldı. Yürüyüş devam ederken polisler tarafından göstericilere müdahale edildi. Müdahale esnasında gözaltına alınan trans erkek gösterici, polisler tarafından fiziksel şiddete uğradı, cinsiyet kimliği ile dalga geçen polisler tarafından kötü muamele gördü. 73 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Örnek 3: 1 Şubat 2016 Ankara’da yaşayan bir trans kadın seks işçisi, caddede müşteri beklerken yanına sivil bir araç yaklaştı. Sivil araçtan inen üç kişi, sivil polis olduklarını ifade etti; trans kadın kişilerin polis olup olmadıklarını anlamak için kimliklerini sordu. Bunun üzerine, trans kadın üç kişi tarafından fena şekilde darp edildi. Örnek 4: 6 Nisan 2016 Ankara’da yaşayan iki trans kadın seks işçisi, caddede yanlarına yaklaşan polis aracından inen iki polis tarafından fiziksel şiddet uygulanarak devriye aracına bindirildi. Polis merkezine gidene dek fiziksel şiddete ve hakaretlere maruz kaldılar. Karakolda devam eden sözlü ve fiziksel şiddet sonrası iki trans kadın seks işçisi tehdit ile idari para cezası tutanağını imzalamak zorunda kaldı. Örnek 5: 10 Nisan 2016 Afyon’da yaşayan üç trans kadın seks işçisinin evleri sürekli polis tarafından gözetlendi. Birkaç gün sonra evleri polis tarafından basılan trans kadın seks işçileri, polisin sözlü ve psikolojik şiddetine maruz kaldı. Afyon’dan ayrılmamaları halinde kendilerini döveceklerini söyleyen polisten korkan trans kadın seks işçileri, Kırmızı Şemsiye’ye başvurdu. Örnek 6: 20 Mayıs 2016 İzmir’de bir trans kadın arkadaşının evine gitmek için yolda yürürken, bir trafik polisi tarafından kendisinden rüşvet talep edildi. Rüşvet vermeyi reddeden trans kadın, polis tarafından darp edildi. 74 UNUTULMASIN! ÖNEMLİ BİR DAVA: TRANS KADIN SEKS İŞÇİSİ ÇİSEM YALNIZ DEĞİLDİR! Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği üyesi olan trans kadın seks işçisi Çisem, Kasım 2014’te Ankara’da Bağlar Caddesi’nde aracının içerisinde otururken, iki polis memuru tarafından sözlü hakaretlere maruz kaldı. Polisler, Çisem’i araçtan zorla indirerek Esat Polis Merkezi’ne götürmeyi ve kendisine idari para cezası yazmayı istedi. Maruz kaldığı uygulamanın hiçbir kanuna dayanmadığını ve dolayısıyla keyfi bir uygulama olduğunu ifade eden Çisem, polisin fiziksel şiddeti ile karşılaştı. Aracının penceresinden saçından çekilerek zorla dışarı çıkarılmaya çalışılan Çisem, buna direnince, polislerden biri aracın arka kapısını açtı ve aracın içine girdi. Çisem’e hakaretler yağdıran polis memuru, Çisem’i tehdit ederek aracını Esat Polis Merkezi’ne sürmesini emretti. Çisem, bütün bu süreci telefonunun ses kaydını açarak kaydetti. Çisem, polisler tarafından defalarca yumruklandı. Zorla Esat Polis Merkezi’ne götürüldü. Esat Polis Merkezi’nde nezarethaneye götürülen Çisem, merkez polisleri tarafından defalarca darp edildi. En sonunda Çisem’in avukatının merkeze gelmesiyle fiziksel şiddet bir nebze de olsa durdu. Çisem, yaşadığı olay sonrası, Kırmızı Şemsiye’den hukuki destek talep etti. Kendisine şiddet uygulayan polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Bir yıl sonra ilgili polisler hakkında dava açıldı. Çisem’in aldığı ses kayıtları, kendisine uygulanan şiddeti belgelediği için kanıt oluşturdu. Davanın ilk duruşması 25 Kasım 2015’te, Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İlk duruşmaya sanık olan polisler katılmadı. Kırmızı Şemsiye Derneği’nden iki avukat tarafından savunulan Çisem, duruşmada hakime, seks işçiliği yaptığı bölge olan Ankara’daki Bağlar Caddesi’nde “Balyoz” adı verilen sivil polisler ve devriye ge- 75 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET zen polisler tarafından kendilerine sürekli şekilde şiddet uygulandığını ifade etti. Duruşma, sanıkların ifadesinin de alınması maksadıyla 8 Mart 2016 tarihine ertelendi. İkinci duruşmada da sanık olan polisler katılım göstermedi. Kendilerine duruşma tarihi tebliğ edilmesine rağmen katılım göstermeyen polisler hakkında zorla getirilme kararı çıkarıldı. Duruşma, 31 Mayıs 2016’ya ertelendi. Üçüncü duruşmaya katılan sanık polislere hakim, Çisem’in kaydettiği ses kaydını dinleterek, seslerin kendilerine ait olup olmadığını, sesler kendilerine ait ise neden hakaret ettiklerini ve şiddet uyguladıklarını sordu. Sanıklar, bütün iddiaları reddetti. Duruşma, karakoldaki görüntü kayıtlarının dosyaya sunulması için 8 Kasım 2016 tarihine ertelendi. Trans kadın seks işçisi Çisem’e yönelik polis şiddeti ile ilgili davanın ilk duruşmasının afişi 76 BİR SEMBOL DAVA: KEMAL ÖRDEK İLE DAYANIŞMAYA! Çizim: Aslı Alpar Olayın Arka Planı Kemal Ördek bir insan hakları savunucusu… Aynı zamanda bir trans ve seks işçisi… 5 Temmuz 2015 gecesi 23:00 sularında daha önce kendisinin müşterisi olan iki erkek tarafından Ankara’daki evinde alıkonuldu. Bu iki kişiden biri tarafından tecavüze uğradı ve fiziksel şiddet gördü. Olay gerçekleşirken, üçüncü bir erkek daha geldi ve alıkonulma sürecindeki hak ihlalleri arttı. Kemal Ördek zorla evinden dışarı çıkarıldı, ATM’den para çekmeye zorlandı. Defalarca cinsel kimliği üzerinden hakarete uğradı. Saldırganlar, Kemal Ördek’in cep telefonunu gasp etti. Para vermemesi halinde, evine sürekli geleceklerini ve kendisine zarar vereceklerini söylediler. Kemal Ördek dışarı çıkarıldıktan sonra, karşılarına çıkan bir polis devriye aracını fark etti ve aracın yanında dışarıda bekleyen iki polis memuruna doğru kaçarak, üç saldırgan tarafından gasp edildiğini, fiziksel şiddete uğradığını ve tecavüze maruz kaldığını ifade etti. 77 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Polisler Kemal Ördek’in şikayetini değerlendirmek yerine, saldırganları dinlemeyi tercih etti. Saldırganlar, Kemal Ördek’in cinsel kimliğini referans vererek, kendisine güvenilemeyeceğini, kendilerinin “erkek adam” olduklarını, “ailelerinin olduğunu” ve dolayısıyla bu vaka ile ilişkilendirilmemeleri gerektiğini ifade ettiler. Bu esnada, şikayetine devam eden Kemal Ördek ise polisler tarafından susturuldu. Kemal Ördek, reddetmesine rağmen, saldırganlarla aynı araçta Esat Polis Merkezi’ne götürüldü. Aracın “kafes” adı verilen ve şüpheli veya sanıkların bindirildiği bu yere bindirilen Kemal Ördek, araç seyir halindeyken defalarca saldırganların hakaret ve tehditlerine maruz kaldı. Polisler ise, bu tehdit ve hakaretlere sessiz kalırken, saldırganların da Kemal Ördek aleyhine “iftira attığı” gerekçesiyle suç duyurusunda bulunması gerektiğini ifade etti. Esat Polis Merkezi’ne götürülen Kemal Ördek, burada sürekli şekilde saldırganlar ile aynı ortamda tutuldu. Saldırganların hakaret ve tehditleri burada da devam etti. Polis merkezinde başkalarına ait hiçbir işlem olmamasına rağmen, Kemal Ördek karakolda saatlerce bekletildi. Polislerden biri, Kemal Ördek ile saldırganları “uzlaştırmaya” çalıştı ve Kemal Ördek’i pazarlık yapmaya zorladı. Kemal Ördek ise bunu reddetti. Bu esnada aynı polis, Kemal Ördek’in gasp edilen telefonunu Kemal Ördek’e teslim etti. Hemen avukatını arayan Kemal Ördek, avukatı gelene dek saldırganların tehditlerine ve polislerin umursamaz tavrına maruz kaldı. Polis merkezindeki polislerden biri Kemal Ördek’e, “Lut Kavmi! Bir türlü bitmediniz!” diye göndermede bulunurken, bir başka polis ise “Siz değil miydiniz Gezi’de Hükümet’e karşı ayaklanan; hak ediyorsunuz!” diye bağırdı. Bir başka polis ise, avukatı yanındayken Kemal Ördek’in yanına gelerek, “Sen tecavüze uğramadın ki, nereden çıkarıyorsun bu saçmalığı!” diye bağırdı. Tecavüze uğramasına rağmen saatlerce polis merkezinde bekletilen, deliller kaybolmasın diye tuvalete gidemeyen, su talepleri geri çevrilen Kemal Ördek’in ifadesi ancak sabah saat 06:00 civarında alındı. İfadesi sırasında, görevli polis tarafından ifadesine müdahale edilen Kemal Ördek ve avukatı, polisler tarafından hazırlanan olay yeri tutanağını imzalamayı reddedince, ona yakın polis tarafından hakarete maruz kaldı. 78 Kemal Ördek’in ilk duruşmasına çağrı afişi. Tasarım: Gülçin Arda TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Hukuki Sürecin Anlattıkları… Cinsel saldırı sonrası suç duyurusuna dek olan süre içerisinde saldırganlar ve polisler tarafından sürekli şekilde hak ihlaline maruz kalan Kemal Ördek, saldırganlara yönelik davanın açılması sürecinde de birçok engelle karşılaştı. Savcının talimatı olmasına rağmen, Esat Polis Merkezi’ndeki görevli polisler, Kemal Ördek’in oturduğu apartmanın güvenlik görüntüsü kayıtlarını almakta geciktiler. Kemal Ördek’in avukatlarının ısrarlı baskısı sonrası görüntü kayıtlarına ancak erişilebildi. Soruşturma dosyasının incelenmesi sonrası ilgili savcılık, 3 saldırgan hakkında nitelikli cinsel saldırı, basit yaralama, hırsızlık, kişiyi hürriyetinden alıkoyma, hakaret ve tehdit iddiaları ile dava açtı. Davanın ilk duruşması 27 Ekim 2015’te Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İlk duruşmada hazır bulunan sanıklar, yaşanan olay ile ilgili çelişkili ifadeler verdi. Tanık olan polis de, Esat Polis Merkezi’nde saldırganlar ile mağdurun beraber tutulduğunu itiraf etti. İkinci tanık olarak çağrılan polis memurlarından biri ise duruşmaya gelmedi. İlk duruşmada Kemal Ördek, başından geçen olayı bütün detayları ile anlattı. Davanın ikinci duruşması 26 Ocak 2016’da görüldü. Tanık olan polis duruşmaya kendisine tebligat iki kez yapılmasına rağmen yine katılmadı. Kemal Ördek’in yaşadığı saldırı sonrası danışmanlık aldığı psikiyatristi Uzm. Dr. Hande Karakılıç görüşlerini sundu. Esat Polis Merkezi’nden mahkemenin talep ettiği kayıtlar gönderilmedi. Sanıklar hakkında gerçekleştirilen tutuklama talebi ile Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği ile Türk Kadın Dernekleri Federasyonu’nun davaya müdahillik talebi reddedildi. Sanıklar ise duruşmaya katılmadı. Üçüncü duruşma 19 Nisan 2016’da gerçekleştirildi. İlk iki duruşmaya katılmayan tanık polis, zorla getirildi. Sanıklar yine birbirleriyle çelişen ifadeler kullandı. Sanıklar hakkında yapılan tutuklama talebi ise yine reddedildi. Kemal Ördek’in avukatları, olaya dair detaylı bir inceleme raporu hazırlayıp suçun unsurlarını mahkeme heyetinin dikkatine sundu. Psikiyatrist raporu da dosyaya eklendi. Mahkeme heyeti başkanı dosyayı mütaalasını sunması için dosyaya bakan savcıya teslim etti. Son duruşma 28 Haziran 2016’da gerçekleştirildi. Dosyaya bakan savcı, bu duruşmada esas hakkındaki mütaalasını sundu. Savcı, tecavüz ile suçlanan kişinin “nitelikli cinsel saldırı” ve “kişiyi hürriyetinden alıkoymak” suçlarından cezalandırılmasını, diğer bir sanığın ise “hırsızlık” suçundan cezalandırılmasını talep etti. Kemal Ördek’e fiziksel şiddet uygulayan diğer sanığın ise beraatini talep etti. Kemal Ördek’in avukatlarının, “hırsızlık” fiilinin “yağma” olarak yeniden değerlendirilmesi ve bu olayla ilgili ayrı bir iddianame oluşturulması talebinin ise bir sonraki duruşmaya dek değerlendirilmesine hükmedildi. 80 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Davanın karar duruşması, 17 Kasım 2016’da, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, saat 10:40’ta görülecek. Kemal Ördek’in davasının ikinci duruşmasına çağrı afişi. Çizim: Aslı Alpar Saldırganlara Bir Dava da “Huzur ve Sükun Bozmak” Suçundan… Kemal Ördek’in başına gelen saldırı sonrası, sanıklar kendisini cep telefonu üzerinden defalarca rahatsız ettiler. Ankara 8. Aile Mahkemesi tarafından olay sonrası Kemal Ördek’e sunulan koruma kararına rağmen kendisini sürekli rahatsız edip tehdit eden saldırganlara karşı yapılan suç duyurusu davaya dönüştürüldü. İlk duruşma, 12 Mayıs 2016’da Ankara 41. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya sanık olan saldırganlar katılmadı. Yaşanan olay ile ilgili Kemal Ördek’in detaylı bir açıklama yaptığı duruşmada mahkeme, sanığın zorla getirilmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma, 13 Ekim 2016’ya ertelendi. 81 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Kemal Ördek’e Koruma Yok! 5 Temmuz 2015’te Kemal Ördek’in maruz kaldığı şiddet olayı sonrası kendisine Ankara 8. Aile Mahkemesi tarafından sunulan koruma kararı, 6 Aralık 2015 itibarı ile son buldu. Avukatlar aracılığı ile aynı mahkemeye gerçekleştirilen ve koruma kararının uzatılmasını öngören başvuru ise aynı mahkeme tarafından içeriğe dair hiçbir açıklama yapılmadan reddedildi. Kemal Ördek’e şu an sunulan bir koruma mevcut değil ve saldırganlar ellerini ve kollarını sallayarak Ankara sokaklarında dolaşıyor. Polis Şiddetine Dava Açılmadı! Kemal Ördek’in şiddet olayı sonrası ikinci bir şiddet, kötü muamele, onur kırıcı muamele ve işkence olarak Esat Polis Merkezi’nde bulunan polis memurları tarafından uygulandı. Saldırganları dinleyen ancak tecavüz ve fiziksel şiddet mağduru olan Kemal Ördek’in şikayetini değerlendirmeyen polisler bir de Kemal Ördek’in cinsel kimliğine doğrudan referans vererek nefret söyleminde bulundu. Kemal Ördek’i aşağılayan ve psikolojik işkenceye tabi tutan polisler aleyhine Kemal Ördek tarafından suç duyurusunda bulunuldu. Yapılan suç duyurusu sonrasındaki altı ay boyunca soruşturma ile ilgili herhangi bir gelişme olmadı. Altıncı ayın sonunda Kemal Ördek, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube’ye “davet edilerek” ifadesi alındı. Polisler hakkında suç duyurusunu, Esat Polis Merkezi ile irtibatı aşikar olan İl Emniyet Müdürlüğü polislerine yapmak zorunda bırakılan Kemal Ördek, ifade verme sürecinde avukatı ile birlikte olmasına rağmen rahatsız edilmiştir. İfadesini verirken baskılanan ve o esnada ifadeyi alan polis memuru tarafından telefonla “kimin hakkında suç duyurusunda bulunduğu” başka polislere iletilen Kemal Ördek, son derece güvenliksiz bir ortamda ifadesini vermek zorunda bırakılmıştır. Polisler hakkında yapılan suç duyurusu, ilgili savcılık tarafından “kanıt yetersizliği” iddiası ile takipsizlikle sonuçlanmıştır. Kemal Ördek’in avukatları, verilen karara hemen itiraz başvurusunda bulunmuştur. 82 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Kemal Ördek Davası için hazırlanan ve uluslar arası kampanya için kullanılan afiş. Çizim: Gülçin Arda Kemal Ördek’e Sosyal Medya Üzerinden Tehdit Kemal Ördek’in üçüncü duruşmasına çağrı olarak hazırlanan ve sosyal medyada kampanya sayfası olarak kullanılan “Kemal Ördek’in Yanındayız!” üzerinden yayınlanan video, Kemal Ördek’e yönelik nefret söylemi ve tehdit içeren yorumların yapılmasına sebep oldu. “Seni kıtır kıtır keseceğiz!” şeklindeki yorumları yapanlar, üzerinde polis üniforması olan kişilerdi. Konu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. İlgili savcılık olayı, “anlam bütünlüğü içermeyen yazışmalar” ve “delil yetersizliği” nedenleri ile takipsizlikle sonuçlandırdı. Verilen karara itiraz edildi. Kemal Ördek’in dördüncü duruşmasına çağrı olarak hazırlanan ve sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan bir diğer video çalışmasının altına, 70’in üzerinde nefret söylemi, hakaret ve tahdit içeren yopum yapıldı. “Direkt baltayla gircen!”, “Vatandaşlıktan atılmalısın!”, “duruşmaya gelecem, ama ne için bir tahmin et!” ve benzeri birçok yorum, Kemal Ördek’in bu mücadelesinde ne kadar zor bir süreci yaşadığını gözler önüne sermektedir. İlgili yorumlar ile ilgili, Kemal Ördek’in avukatları tarafından suç duyurusunda bulunulmuştur. 83 POLİTİK BİR GERÇEKLİK OLARAK TRANS İNTİHARLARI Transların maruz kaldıkları hak ihlallerine ek olarak dikkate alınması gereken bir gerçeklik de, trans intiharlarıdır. Translar, kendi cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadelerini açık bir şekilde yaşamaya başladıkları andan itibaren, transfobik pratiklerin hedefi haline gelmektedir. Toplumsal dışlanma, damgalanma, ayrımcılık ve şiddet, transların gündelik tecrübeleri olmaktadır. Ailelerinden şiddet, akranlarından zorbalık gören translar, formel çalışma alanlarından dışlanmakta, sürüklendikleri kayıtdışı sektörlerde güvencesizlik ve yoksulluk ile boğuşmakta, her türlü ayrımcılık ve şiddeti gündelik pratikler olarak tecrübe etmekte ve yoğun bir psikolojik şiddetin ortasına itilmektedir. Trans intiharları son birkaç senedir, trans toplumu dahil olmak üzere birçok duyarlı vatandaşın gündemi haline gelmiştir. Geleneksel olarak, transfobik hak ihlallerine yapılan vurguya ek olarak, artık transları intihar etmeye sürükleyen dinamikler de tartışma konusu haline gelmiştir. Heteroseksist düzenin, transları ittiği güvenliksizlik, korunmasızlık, güvensizlik ve çaresizlik ortamında birçok trans intihar etmeyi bir “kurtuluş yolu” olarak görmektedir. Yukarıda bahsi geçen birçok dinamik, özellikle trans kadın seks işçilerini, alkol ve uyuşturucu madde kullanmaya itmektedir. Birçok trans kadın seks işçisi, seks işçiliği yaparken karşılaştıkları son derece yoğun ve sistematik olan şiddete göğüs gerebilmek için sıklıkla alkol ve uyuştrucu madde kullanmaktadır. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin yayımladığı “Türkiye’de Trans Kadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddet: Görünmezlik ve Cezasızlık Kıskacında Bir Varoluş Mücadelesi” adlı rapora göre, görüşme yapılan 233 trans kadın seks işçisinin % 57’si sıklıkla (her gün) alkol kullandığını ifade etmiştir. Aynı rapora göre, görüşme yapılan trans kadın seks işçilerinin % 33’ü ise sıklıkla uyuşturucu madde kullandığını belirtmiştir.9 Yoğun alkol ve uyuşturucu kullanımı, transların maruz bırakıldığı çaresizlik ortamı ile birleştiğinde, kişilerin intihar eğilimleri artabilmektedir. 9 İlgili raporun PDF versiyonuna Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin web sayfası üzerinden erişebilirsiniz: http://kirmizisemsiye.org/Dosyalar/ANKET%20%c5%9e%c4%b0DDET%20RAPORU%20 2014.pdf 84 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Yukarıda bahsi geçen rapora göre, araştırmaya katılan trans kadın seks işçilerinin % 50’si hayatları boyunca en az bir kere intihar etmeyi düşünmüştür. Bu kişilerin % 36’sı ise, en az bir kere intihar teşebbüsünde bulunmuştur. EYLÜL CANSIN: ÇARESİZLİĞİN EN ACI HALİ Eylül Cansın Eylül Cansın, Ocak 2015’te İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nden kendini atarak intihar eden bir trans kadın seks işçisidir. Eylül Cansın intiharı, başta trans toplumu olmak üzere genel kamuoyu nezdinde de çokça etki uyandırmış intiharlardan biridir. Hatta denebilir ki, Eylül Cansın’ın intiharı, o güne dek küçük topluluklar içerisinde yüzeysel olarak gündeme taşınan trans intiharları meselesini yoğun bir şekilde trans aktivistlerinin gündemine sokmuştur. Ocak 2015’te bir video kaydı sosyal medyada hızla yaygınlaştı. Eylül Cansın, Boğaziçi Köprüsü’ne bir taksi içerisinde giderken, kendi telefonu ile bir video çekti. O videoda, şunları söylüyordu: “Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim yapamadım. Anladınız mı? Bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler. Herkesi Allah ile başbaşa bırakıyorum.” 85 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Eylül Cansın’ın bu video kaydında söyledikleri birçok transın gündelik yaşamları süresince yaşadıklarını acı bir şekilde gündeme taşıyordu. Birçok trans kadın seks işçisi, hayatları boyunca maruz bırakıldıkları ayrımcılık ve şiddet sonrası itildikleri seks endüstrisi içerisinde de kendi akranlarının da dahil oldukları çeteleşmeler ile baş etmek zorunda kalmaktadır. Seks işçiliğinin kayıtdışılaştırılması, kayıtdışı alanda sürekli kolluk kuvvetleri tarafından baskılanan bu alanda var olmaya çalışan seks işçisi sayısının artması, karşılaşılan baskı ile birlikte seks işçiliği yapılabilen açık alanların sayısının azalması birçok grupiçi çatışma pratiğini ortaya çıkarmaktadır. Eylül Cansın da, transların da dahil olduğu ve kendisini hedef alan trans çeteleşmelerinin mağdurlarından biri olmuştur. Bu baskıya dayanamayan Eylül Cansın, intihar etmeyi son çare olarak görmüştür. OKYANUS EFE ÖZYAVUZ: “NE BOKA YARADI NORMAL OLMAK?” Okyanus Efe Özyavuz’un intihar öncesi Facebook hesabında paylaştığı görsel Bu not düştü sosyal medya hesaplarına, Okyanus Efe Özyavuz’dan kalan… Bir trans erkek olan Okyanus Efe Özyavuz, 2014 yılında ailesinden, akranlarından ve çevresinden gördüğü baskılara dayanamayıp intihar etti. Babasını çok seven; ancak babası dahil olmak üzere aile üyelerinden psikolojik şiddet gören, defalarca ailesi ile şiddetli tartışmalar yaşayan Okyanus Efe Özyavuz, kendini balkon demirliklerine asarak intihar etti. 86 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Okyanus Efe Özyavuz’un intiharı sonrasında, Türkiye’deki LGBTİ örgütleri aşağıdaki basın açıklamasını yayınladı. Ne boka yaradı normal olmak? 02 Temmuz 2014 öğle saatlerinde, Okyanus Efe Özyavuz adlı bir trans erkek hayatına son verdi. 17 yaşında başarılı bir sporcu olan Okyanus, sosyal medya hesabında intiharının ardındaki sebebe işaret ediyordu: “Ne boka yaradı normal olmak?” Okyanus’u bir tek sözünden anlayan yüzlerce trans birey olarak size Okyanus’un neden öldüğünü açıklamak istiyoruz: Gözünüzü kapatın ve hayal edin... Sabah, kendinizi ait hissettiğiniz cinsiyete uymayan bir bedenle uyandığınızı hayal edin. Bir kıyafet gibi parçalayıp atamadığınızı, o tenle, o tene bakıp size ona göre davranan insanların gözleriyle, sözleriyle, tacizkâr öğütleriyle boğulduğunuzu hayal edin! Kimsenin gerçekten kim olduğunuzu görmediğini, anlamadığını hayal edin... Herkesin sizi o ten size uymuyor diye ittiğini, yadırgadığını, gittikçe içinize gömüldüğünüzü hayal edin! Dayanamıyor musunuz? Değişin? Sonsuza kadar kendinize yalan söylemek veya dünyayı karşınıza almak arasında seçim yapın. Her şeye karşı gelip, “anormal” olarak fişlenmeye boyun eğip kendiniz olabilmek için değişin... Yine de ömrünüzce “normal” kabul edilmemeye katlanmayı hayal edin... Okyanus’un cinsiyet kimliğine itibar ediyoruz Şu an bizi bir parça olsun anlasanız bile, bu haberi farklı bir isimle yayınlayacağınızı biliyoruz ve ısrarla “Okyanus” diyoruz. Onun giyimi ve seçtiği ismiyle ifade ettiği erkek kimliğine, devletin doğumda bacak aramıza bakarak tahsis ettiği kadın kimliğinden daha fazla itibar ediyoruz. Ve itham ediyoruz! Okyanus’u siz öldürdünüz, gazeteci, anne, baba, öğretmen, ağabey, abla, sevgili olan siz! Koşulsuz sevmeyi bilmeyen siz, her gün bize kafamıza vurduğunuz “normal” - “anormal” ikiliğiyle bizde temiz bir parçayı öldürmektesiniz. Biz trans bireyler her gün, her an; sizlere rağmen yaşıyoruz. Tümüyle kurgu olan, kimsenin sığamadığı, o yere batası “normal”i korumak için; aile, toplum, devlet baskısı ile bizi sindirmeye çalışıyorsunuz. Sinmiyoruz! Varoluşumuz için özür dilemeyeceğiz! Bizi yok sayıyor, tuvaletlerden meslek okullarına kadar her şeyi kendi “normal”inize göre düzenleyip ağır ayrımcılıklar yaşamamıza yol açıyorsunuz. Yine de var olmaya devam ettiğimizde veya temel insan haklarımız için itiraz ettiğimizde her tür şiddetle, ölümle ve/veya intiharla bizi sınıyor, yok etmeye çalışıyorsunuz. Bitmeyeceğiz! Faili devlet, faili toplum, faili “normal!” 87 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Yeni Nefret Suçları Yasası’na LGBTİ’lerle ilgili maddeler eklemeyerek; devletin, şiddet tehlikesi altındayken bile bizleri görmezden gelmesi; bu ülkede trans bireylerin yaşam hakkına kastedildiği anlamına gelmektedir. Devletin; polisi, öğretmeni, doktoru, kanunu, yönetmeliği vasıtasıyla yol açtığı, yaşadığımız her türlü ayrımcılığın gerçekleşmesinde pay sahibi olması; barınma, eğitim, istihdam gibi temel haklarımıza sık sık sırf cinsiyet kimliğimiz nedeniyle erişmemizin engellenmesi; bu cinayetlerin ve intiharların zeminini oluşturan nedenlerden sadece bir kaçıdır. Duyuruyoruz: Faili devlet, faili toplum, faili “normal!” Tertemiz bir parçamızı daha öldürdünüz; ama işte buradayız! Sessiz kalmayacağız! Örgütlenerek, dayanışarak, omuz omuza vererek karşınızda dimdik duruyoruz! Yok saymanız, görmezden gelmeniz, şiddetiniz hatta ölüme sürükleyişleriniz dahi bunu değiştiremeyecek. Kafanızı başka yere çevirseniz de yine bizi göreceksiniz. Alışın, varız, buradayız, gitmiyoruz! 88 TRANS GEÇİŞ SÜRECİ VE CİNSİYETİN YASAL OLARAK TANINMASI Türkiye’de translar özelinde cinsiyetin yasal olarak tanınması sözkonusudur. Ancak, konuyla ilgili transların maruz bırakıldığı ciddi sorunlar bulunmaktadır. Her ne kadar Türk Medeni Kanunu, Madde 40 ile birlikte, transların resmi belgelerinde cinsiyet ibarelerini değiştirebileceğine hükmetmişse de, Kanun’un öngördüğü koşullar, transları ciddi şekilde zorlamakta ve bariz hak ihlallerine sebep olmaktadır. Türk Medeni Kanunu Madde 40’a göre, bir kişinin cinsiyetini değiştirebilmesi için “sürekli üreme yeteneğinden yoksun olması”, “18 yaşını doldurmuş olması”, “cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olması”, “evli olmaması” koşullarını yerine getirmiş olması gerekmektedir. Kanun, bu koşulları öne sürerek, transların beden bütünlükleri, özel hayatlarının gizliliği gibi temel haklarının gasp edilmesine sebep olmaktadır. Türkiye’deki durum, Kanun’un öngördüğü koşulların sağlanması için bile yeterli olmamaktadır. Birçok trans, Kanun’un öngördüğü “cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olması” koşulunu kanıtlayabilmek, hormon tedavisini almak, grup terapilerine katılmak ve diğer prosedürel işlerini halledebilmek maksadıyla, kendi illerinden diğer illere gitmekte, Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya gibi illerin üniversite hastanelerine başvurmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin birçok ilinde konuyla ilgili translara danışmanlık verebilecek veya hizmet sunabilecek altyapıya sahip hastanelere sahip olmaması ile açıklanabilmektedir. Transların başka illere zorunlu olarak seyahat ediyor oluşu, ekonomik olarak büyük bir yük anlamına gelmektedir. Bahsi geçen ve trans geçiş süreci ile ilgili “kaliteli” hizmet sunumu olduğu iddia edilen birçok hastanede, transların ciddi sağlık sorunları yaratacak hamleler ile karşılaştıkları bilinmektedir. Birçok transın göğüs yapma, göğüs aldırma, geçiş ameliyatı, 89 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ilgili diğer ameliyatlar ile ilgili tecrübeleri, varolan sağlık durumlarının bozulması ile sonuçlanabilmektedir. Bu durum, ilgili hastanelerdeki altyapının yetersizliği ile açıklanabilmektedir. Tıbbi prosedürleri geçen translar, isim ve/veya cinsiyet değiştirmek amacıyla mahkemeler ve nüfus müdürlüklerinde aşağılayıcı, küçümseyici ve onur kırıcı muamele ile karşılaşabilmektedir. Transfobik tutum ve tavırlar ile karşılaşan transların süreçleri uzamakta ve bazı başka sorunların ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Hakimlerin, nüfus memurlarının ve hatta hastanelerdeki sağlık personelinin transların konu ile ilgili ihtiyaçları ve hassasiyetleri konusunda yeterli bilgileri ve farkındalıkları da bulunmamaktadır. Bu durum, ilgili kişilerin transfobik tutum ve tavırlar göstermesine sebebiyet verebilmektedir. CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, 2014 yılında Türk Medeni Kanunu’nda aşağıdaki şekilde bir değişiklik yapılmasına dair bir değişiklik teklifini Meclis’e sunmuştur. Bu teklifte Mahmut Tanal, transların “üreme yeteneğinden sürekli şekilde yoksun olması” kriterinin transların “üreme hakkı”nı gasp ettiğini iddia etmekte ve bu hakkın gaspının ortadan kaldırılmasını hedeflediğini belirtmiştir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Madde 1 – 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesi’nin 1. Fıkrası’na getirilen değişiklik aşağıdaki şekildedir: Madde 40 – “Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin on sekiz yaşını doldurmuş olması ve evli olmaması, ayrıca transseksüel yapıda olup cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporu ile belgelemesi şarttır.” 10 Mart 2015’te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kendilerine başvuran bir trans erkeğin cinsiyet geçiş operasyonunu olabilmesi için “üreme yeteneğinden sürekli şekilde yoksun olması” zorunluluğunun Türkiye tarafından kendisine dayatılmasının özel yaşam hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir. Başvuran kişi olan Y. Y., 2005 yılında, kadın bedeninde doğduğunu, uzun süredir sosyal hayatında erkek kimliği ile yaşadığını ifade ederek Mersin’de ilgili asliye hukuk mahkemesine başvurmuştur. İnönü Üniversitesi’nde ilgili tetkikleri geçen Y. 90 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Y.’nin sağlık kurulu raporu şu şekilde onaylanmıştır: “Transseksüel yapıdadır ancak (kadın doğası gereği) üreme yeteneğinden sürekli şekilde yoksun değildir.” İlgili raporu değerlendiren mahkeme, başvurucunun TMK 40’ta dile getirilen tüm önkoşulları yerine getirmediğinden hareketle başvurucunun cinsiyet değişikliği ameliyatı olması talebini reddetmiştir. Temyiz için yapılan bşavurular sonuç vermeyince başvurucunun avukatı konuyu AİHM gündemine taşımıştır. AİHM, kişinin başvurusu sonrası Türkiye’yi, Y. Y.’nin özel hayatına müdahale ettiği gerekçesiyle tazminata mahkum etmiştir. 91 DENİZ EREN MUTLU TRANS AKTİVİST RÖPORTAJ 1) Trans kimliklerin zihinsel hastalık kategorisinde değerlendirilmesinin, transların cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınması sürecine etkisine dair bilgilendirme yapabilir misin? “Cinsiyet kimliğinin zihinsel hastalık olarak değerlendirilmesi” yanlışı, pek çok ailenin ve kimi zaman bireylerin kabullenme sürecini daha sancılı hale getiriyor. Ayrıca süreci gereksiz yere uzatıyor. Buna inanan aile ya da birey, uzun zaman sözde psikolojik destek alıyor. Bu algıya sahip olan doktorlarla da karşılaşmışlarsa, süreç daha da uzayabiliyor. Kişinin kendini hastalıklı hissetmesi, durumun kabulünü engelleyerek çatışmaları yoğunlaştırıyor. Tedavinin bir aşaması olarak kimi bireyler evliliğe zorlanıyor ya da kendisi evlenmeye razı oluyor. Yasal süreç ertelenerek kimi zaman hiç başlatılamıyor ya da süreç yıllarca uzayabiliyor. 92 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Hakimlerin trans kimliği “zihinsel hastalık” saymaları halinde ise durum, hastaneler ve adliye arasında uzayıp giden yazışmalara, babacan ve sevecen “iyi düşün yavrum” gibi öğütlere kadar gidiyor. Yasal olarak mahkeme kararlarına bu gerekçe yazılmasa da, hakimlerin olumsuz karar vermelerine neden olabiliyor. 2) Uzun yıllardır, transların cinsiyet geçiş süreçlerinde danışmanlık veriyorsun. Transların bu süreçte en çok sorun yaşadığı konuların neler olduğunu söyleyebilirsin? Trans bireylerin yaşadığı sıkıntılar arasında en başta “kendisini yani değişim sürecini çevresine kabullendirme” sıkıntısı gelir. Burada ben, öncelikle çevre dedim. Çünkü ailelerin de en çok çekindiği konu aslında çevredir. “Elalem ne der” düşünceleri ile baş edemeyen aileler çocuklarına baskı yapmaya başlar. Ve bu da dış etkenlerde sıkıntıların başlangıcıdır. Daha sonra iş bulamama, mesleğini yerine getirememe, okuyorsa okuluna devam etmekte zorlanma gibi sıkıntılar gelir. Hukuki olarak sürece giren kişiyi ise yeni sorunlar bekler. Hastaneyle işe başlanır. Birçok kişi küçük şehirlerden büyükşehirlere gelmek zorundadır. Maalesef cinsiyet geçiş sürecini sınırlı sayıda hastane yürütmektedir. Bu nedenle kişiler bu hastanelerin olduğu bölgelere gelmek zorunda kalır. Doktorların ve hastane yönetimlerinin süreçle ilgili bilgi eksiklikleri ve standartdışı uygulamaları ile karşılaşılır. Üstelik pek çok trans birey ciddi maddi imkansızlıklar içerisinde bunu yapmak zorundadır. Süreci ailesinden gizli sürdürenler için her şey daha da güçtür. Ve hastanede işlemler uzarsa sokakta yatmayı dahi göze alırlar. Hem trans kadın, hem de trans erkeklerde askerlik durumu vardır. Trans kadınlar kimliklerini almadan ya da aldıktan sonra yaşadığı süreci ispat edip muafiyet raporları alırlar. Aynı şekilde trans erkekler mavi kimliği aldıktan sonra askerlik celbi gelir ve gene raporlarla durumunu ispat etmek durumunda kalır. Bu her iki durum da kişi için özellikle psikolojik açıdan zor bir süreçtir. 3) Cinsiyet geçişi ve cinsiyetin yasal olarak tanınması süreci Türkiye’de medikal ve hukuki-idari süreçlerin iç içe geçerek transları etkilediği süreçler… Trans- 93 RÖPORTAJ Sonrasında başlayan mahkeme süreci ve mahkemelerin tutarsız kararları da sıkıntı yumağını büyütür. Adliye içerisinde hemen hemen her kademedeki görevlilerin rahatsız edici bakışlarının kişileri olumsuz yönde etkilemesi de söz konusudur. Bu durum adliye ile sınırlı değil tabii ki. Trans bireyin değiştiremediği kimliğini gösterdiği her yerde bu durum söz konusudur. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ların yaşadıkları/tercih ettikleri cinsiyetin yasal olarak tanınması evresinde, hastaneler, mahkemeler ve nüfus müdürlükleri ekseninde yaşadıkları mağduriyetlere dair bilgilendirme yapabilir misin? Mahkemelerde yaşanan sıkıntılar arasında dava açan kişinin özellikle cinsiyet değiştirme ameliyatlarından en zoru olan cinsel organ yapım ameliyatını olmadan kimlik alamama durumudur. Bu özellikle trans erkekleri daha çok zorlamaktadır. Çünkü ameliyatlar çoğunlukla başarısız ve zordur. Bu nedenle birçok kişi ameliyata sağlığını tehlikeye atmamak için yanaşmamaktadır. Kimi zaman hakimler inisiyatifini kullanarak ameliyatsız olur kararı verse de, nüfus müdürlüklerinin temsilcileri bu duruma itiraz eder ve Medeni Kanun Madde 40’ı öne sürerek durumu zorlaştırmaktadır. Bazı durumlarda ise kişi tüm ameliyatlarını yaptırmış olsa ve raporlarını mahkemeye sunsa da hakimleri ikna edememektedir. O zaman da kişi sürekli hastaneler ve mahkeme arasında git gel yapmaktadır. 4) Trans geçiş süreci ile ilgili olarak bir trans aktivistin Hükümet’ten taleplerinin neler olduğunu söyleyebilir misin? Şu şekilde belirtebilirim: a) Hastane sürecinde çok daha fazla sağlık kuruluşunun sürece dahil edilmesi (yaygınlaştırılması); b) İşlemlerde standart uygulamaların sağlanması; c) Cinsiyet geçişindeki büyük operasyon diye adlandırılan cinsel organ ameliyatlarının yapılabilirliğinin arttırılması, operasyonların ticari rant alanı olmaktan çıkarılıp sosyal güvence ile ciddi şekilde gerçekleştirilmesi; d) TMK Madde 40‘ta öngörülen “üreme yeteneğinden yoksun olma zorunluluğunun” kaldırılması ve maddenin revize edilmesi; e) Kimlik değişimi sonrasında kişinin eski bilgilerinin özellikle diplomalarında tamamen değiştirilebilmesi; RÖPORTAJ f) Yine kimlik değişimi sonrasında eski bilgilerin vukuatlı nüfus kaydında görünmemesi; g) İş, eğitim, kolluk kuvvetleri gibi pek çok alanda karşılaşılan cinsiyet ayrımcılığına ilişkin mağduriyetler konusunda, bunu yapanlarla ilgili yaptırımların getirilmesi; h) Hastane ve adliye sürecinde şehirdışından gelen insanlara konukevi sağlanması. 94 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 5) Trans geçiş süreçleri ile ilgili olarak alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının hangi çalışmaları yapması gerektiğini belirtebilir misin? Sahaya daha çok girilmelidir. Yani teoriden ve kendi aramızda konuşmalardan çıkıp diğer bireylerdeki yanlış algı değiştirilmelidir. LGBTİ dışındaki diğer sivil toplum örgütleri, kurum ve kuruluşlarla ortak projeler yürütülmelidir. Hukuki desteğin arttırılması gerekir. Bunun için de, avukatlık ücretlerini sivil toplum örgütlerinin karşılayabilecek kaynaklara yoğunlaşmasına önem verilmelidir. Çünkü, hukuksuzluğun en çok olduğu bu alanda ciddi bir hukuk desteğine ihtiyaç var. Cinsiyet geçiş sürecinin yoğun olarak gerçekleştirildiği hastanelerde, sivil toplum kuruluşlarının hastane yönetimiyle görüşerek danışmanlık hizmeti verecek bir birim oluşturmaları yararlı olacaktır. LGBTİ sivil toplum örgütleri içinde aktivizmin bir parçası olarak profesyonel danışmanlık hizmeti verecek danışmanların bulunması gerekir. Trans aile ağının güçlendirilmesi ve etkinliklerle dayanışma ruhunun canlandırılması gerekir. Bu da daha çok trans ailesine ulaşılmasına neden olacaktır, ki buna da çok ihtiyaç vardır. RÖPORTAJ LGBTİ sivil toplum örgütlerinde daha fazla sosyal hizmet uzmanları bulunabilir. Pek çok konuda donanımlı oldukları için ciddi destek vereceklerdir. 95 AV. SİNEM HUN KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) Türkiye’de geçiş sürecinde olan transların hukuken karşılaştığı sıkıntılar nelerdir? Bu konudaki en büyük sıkıntılar, hâkimlerin trans geçiş sürecini ve konuyla ilgili temel kavramları bilmemeleri, geçiş sürecini düzenleyen Medeni Kanun Madde 40’taki kanuni şartların birer insan hakkı ihlali oluşturacak kadar ağır olması ve sürecin yönetimi tamamen hâkimin takdir yetkisine bırakıldığından trans geçiş sürecinin zaman yönetimi ve uygulamasında dosyadan dosyaya ciddi farklılıkların bulunması olarak sıralanabilir. 2) Geçtiğimiz yıllarda, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın hazırladığı ve TMK Madde 40’ta değişiklik yapılmasını öngören bir tasarı sunulmuştu. Bu tasarının içeriği neydi ve hangi saikle ne gibi sorunların ortadan kaldırılması maksadı ile hazırlanmıştı? 96 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Bu teklifin çıkış noktası Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberdi. Bu habere göre yasal olarak tanınmış bir trans kadın ölen babasından gelen emekli aylığına hak kazanamamıştı. Mahmut Tanal da hem MK 40 hem de SGK mevzuatında konuyla ilgili değişiklik öngören yasa teklifi sundu. 3) Cinsiyet geçiş sürecinde transların maruz bırakıldığı sorunlar ile ilgili stratejik davalama kapsamında bildiğimiz herhangi bir dosya örneği mevcut mudur? Var ise, içeriği ve kazanımları nelerdir? Evet var. Şu an Anayasa Mahkemesi önünde TMK madde 40’ın ikinci fıkrasının iptali ile ilgili bir dosyası görülmekte. TMK 40/2, bedenin yeniden inşası operasyonu olarak da adlandırılan, esasen ve kaba bir tabirle “cinsel organ ameliyatı” olarak adlandırılabilecek operasyon şartını düzenler. Yine kaba olarak tariflemek gerekirse, tans erkek başvurucu için penis ameliyatı, trans kadın başvurucu için vajina ameliyatı geçirilmesi zorunludur. Aksi halde yasal tanıma yani başvurucunun nüfus kütüğündeki cinsiyet hanesinin değiştirilmesi gerçekleşmez. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde görülmekte olan bir geçiş süreci dosyasında ise müvekkilim P.B., tüm şartları tamamlamıştı; ancak ameliyat şartını tamamlamak istememekteydi. Ameliyatın hem çok pahalı hem çok meşakkatli hem de Türkiye’de iyi yapılamamasından ötürü ameliyatı en azından hayatının bu döneminde geçirmek istememekteydi. Öte yandan, yasal olarak tanınmamak eğitim hakkından, evlenme ve aile kurma hakkına kadar hayatının tüm alanlarını yaşanmaz bir hale sokuyordu. Bunun üzerine müvekkil adına dava sürerken TMK madde 40/2’nin yani başvurucuların ameliyata zorlanmalarının bir insan hakkı ihlali olduğunu öne sürerek Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunduk ve Mahkeme bu iddiayı kabul ederek dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. Dosya şu Anayasa Mahkemesi önünde 2015/79 itiraz numarasıyla görülmektedir. Eğer olumlu bir sonuç çıkarsa bu, trans geçiş sürecinin yeniden dizayn edilmesi ile ilgili önemli bir kazanım olacaktır. Bu konuda en çok isim ve cinsiyet değişikliği dava süreçlerinde dava dışı danışmanlık hizmeti sundum. Bu davalarda bizzat başvuruda bulunma şartı olduğundan açılan davalar genellikle trans başvurucular tarafından açılıyor; ancak çoğu kez dava süresince ya bir sorunla karşılaşıyorlar ya da maddenin şartlarına çok hakim olmadıkları için davaları reddediliyor. Davaları ret edildiğinde ise kendilerine olağan ve olağanüstü kanun yollarına başvuru konusunda yardımda bulunuyorum. 97 RÖPORTAJ 4) Geçiş sürecinde olan translara hukuken bugüne dek destek sunmuş bir avukat olarak, danışanlara en çok hangi alanlarda destek sundunuz? (İsim değişikliği, cinsiyet geçiş operasyonları için başvurular, mahkeme veya hastane süreçleri, nüfus kayıtlarındaki değişiklik, vs.)? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 5) Son dönemlerde, dünyanın bazı ülkelerinde, transların cinsiyetlerinin yasal olarak tanınmasını kolaylaştıran önemli yasalar kabul edildi (Portekiz, Malta, Arjantin, vs.). Türkiye’deki yasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi amacıyla yurtdışındaki yasa yapım süreçlerinde trans aktivistlerin oynadığı rol ile avukatların destekleri kıyaslandığında, Türkiye’deki durumu nasıl değerlendirebilirsin? RÖPORTAJ Açıkçası trans geçiş sürecinin Türkiye’de “sahipsiz” kaldığını düşünüyorum. Geçen yıla kadar aktif olarak çalışan; ancak çeşitli nedenlerden ötürü faaliyetine son veren Trans Danışma Merkezi Derneği dışında bu konuya odaklanmış, spesifik hizmet veren bir kurumun olmaması; var olan LGBTİ derneklerinin bu konuda verdiği bilginin sistematik ve sürekli olmaması ve trans danışanların derneklerle bu konu üzerinde ilişkilenmeyi değil akran desteği ve kulaktan dolma bilgilerle yol almayı seçmeleri benim açımdan oldukça düşündürücüdür. Bu noktada, avukatların dosya bazındaki çabalarını ve emeklerini kıymetli bulduğumu söylemeliyim. Aktivistlerin hem lobicilik hem savunuculuk hem de kampanyacılık ve politika geliştirme bazında bu konuya daha çok eğilmeleri ve eylemde bulunmaları gerektiğini düşünüyorum. 98 EMİRHAN DENİZ ÇELEBİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SOSYAL POLİTİKALAR, CİNSİYET KİMLİĞİ VE CİNSEL YÖNELİM ÇALIŞMALARI DERNEĞİ Süreci; hukukî, tıbbî ve sosyal ekonomik haklar açısından ele alabiliriz. Çünkü Türkiye’de resmî belgelerdeki cinsiyet ibaresinin değiştirilmesi, yani isim ve cinsiyet tashihi dediğimiz bu süreç, saydığım bu maddelerin hepsi ile iç içe geçmiş durumda. Avrupa’da bazı ülkelerde insan hakları kapsamında beden bütünlüğünün dokunulmazlığı gerekçesi ile sterilizasyon denen üremeden sürekli biçimde yoksun olma şartı aranmadan yasal olarak cinsiyet geçiş hakkı tanınırken; heteronormatif düzenin dişlileri arasında Türkiye’de bizler öyle zaman geliyor ki, yaşadığımıza şükreder hale gelebiliyoruz. 99 RÖPORTAJ 1) Türkiye’de yaşayan transların kimlikleri ve diğer resmi belgelerindeki cinsiyet ibaresini değiştirebilmesi sürecini bir trans olarak nasıl detaylandırmak istersin? Sürecin zorlukları var mı? Varsa, nelerdir? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Zorluklar olmaz olur mu? Nereden ne geleceğini bilemiyorsun, polis saldırmasa yarın öbür gün bir patlamaya kurban gitmeyeceğinin garantisi yok. Sadece translar için değil gerçi, bu düzende nefes almaya çalışan tüm ‘ne idüğü belirsiz’ kişiler için geçerli. Yani, TİHEK’te cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ibarelerinin yer almasına ‘onu biz yapmayız, diğer partiler iktidara gelirse onlar yapsın,’ diyen bir zihniyete karşı ‘ben de böyleyim, bak başka cinsiyetler de mümkün!’ diyorsun. LGBTİQ’nun ‘kimlik’ savaşı, varoluş savaşını belki de en çok vereni trans bireyler gerçekten. Çünkü reelde de bir kimlik savaşının içine giriyorsunuz; toplumda hakiminden, bakkalına; en yakınından İETT şoförüne dek mütemadiyen bir açılma süreci sizi bekliyor, nefret söylemi, katliam olasılıkları da cabası tabi. Okulda güvenlik görevlisi, hastanede Ayşe Teyze, adliyede hakime derken bitmek bilmeyen bir döngüyü takip ediyorsunuz. O kimlik değişene kadar ne savaşlar veriliyor; ailesinden tut da en kel alaka isme kadar... 2) Türkiye’de yaşayan transların cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınması sürecinde, hangi detayların değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorsun? Türk Medeni Kanunu’nda nasıl bir değişiklik gerçekleştirilmesi gereklidir? Türkiye’de bilindiği üzere cinsiyet geçiş davaları Türk Medeni Kanunu Madde 40’a göre görülmekte. İki bendi olan bu kanun; • Reşit olma, evli olmama, transseksüel yapıda olduğunu gösteren bir rapora sahip olma, ÜREMEDEN SÜREKLİ BİÇİMDE YOKSUN OLMA; • Cinsiyet geçişine uygun ameliyatı bir eğitim araştırma hastanesinden gelecek raporla tasdiklemiş olma RÖPORTAJ koşullarını taşıma şartı sürüyor. Bunlarda gerçekten sorun yaratan iki konu var: üremeden sürekli biçimde yoksun olma ve maddenin ne olduğu muğlak ikinci bendi. Sterilizasyon beden bütünlüğüne aykırı, hadi bunu geçtiniz diyelim. “Tamam alın rahmimi, yumurtalığımı; zaten çocuk yapmayı düşünmüyorum,’’ dediniz, diyebildiniz - ki bu bile büyük bir insanlık suçudur, bu sefer ikinci bendi kendi kafasına göre yorumlayan hakimlerin garip istekleri ile karşılaşabiliyorsunuz: penis ameliyatını şart koşan hakimler mi dersin, bunun hastane raporunda belirtilmesini isteyen, raporu defalarca talep eden hakimeler mi dersin… Tabi kimliği ile görüntüsü uyuşmayanlar olarak transların bu süreçte yaşadıkları maddi sıkıntılara hiç girmiyorum bile. Üniversite mezunu nice tanıdığım trans, sırf kimliği ortaya çıkmasın diye sigortasız işlerde çalışabiliyor. “Ne iş olsa yaparım abi” demek, onca yılın birikimini geçtim, kişinin bazen tek kurtarıcısı olabiliyor. Okumuşluğunu yok sayıyorsun, karşındaki herifin verdiği üç kuruşa tamah eder hale geliyorsun. Savaşın alâsı bu değil de nedir? 100 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 3) Türkiye’de gelişim gösteren ve büyüyen trans hareketinde, çoğunlukla kendini trans kadın olarak tanımlayan kişilerin sorunları görünür oluyor. Trans erkekler ise, büyük çoğunlukla trans geçiş süreci ve cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınması konuları ile ilgileniyormuş gibi bir algı mevcut. Bu konuda neler düşünüyorsun? Trans erkeklerin trans hareketinde söz sahibi olmadığına katılmıyorum. Türkiye’de trans erkeklerin örgütlendiği şu an halihazırda hala birbirinin yaralarını sarmaya çalışan, dayanışan ve sorunlara kendi içinde çözüm üretmeye çabalayan 14 Haziran 2016 tarihi itibariyle 690 internete erişimi olan, Facebook’ta bize ulaşabilmiş trans erkeklere hitap eden bir T-Kulüp: Trans Erkek Kültür Üretim Platformu gerçeği var. Her geçen gün bu sayı da artmakta. Eğer trans erkeklerin katılımını kendi aralarında dernek olarak örgütlenmek üzerinden tanımlıyorsak belki hak verebiliriz; şu an dernekleşmiş ve yalnızca transerkeklere dair projeler üreten bir örgüt yok, bu doğru. Ama işin umut verici kısmı, Türkiye’de trans aktivizmi yapan derneklerin artık trans erkekler için de mücadele vereceği gerçeğini vurgulamaları. Göz önünde bulunan ve trans aktivizmi yapan kökleşmiş derneklere ise trans erkek sorunlarını taşıyacak olan da yine bizleriz. Transların SPoD’da her ayın ilk Çarşamba günü toplandığı grup terapileri zamanlarında başka sorunları ve bu sorunlara çözüm üretmek istediklerine şahitlik de ediyoruz. Toplumdaki trans algısına yönelik bir araştırma metni yayınlayan bir trans erkek arkadaşımız da var, yüksek lisans tez çalışmasına trans erkeklerin geçiş süreçlerini dert edinmişlerimiz de var. Sorun çok, çözüm üretmeye çabalayanlar sadece göz önünde değil. Türkiye’deki ataerkil toplumda erkeklik kutsanan bir şey olduğu için trans erkekler de hiçbir sıkıntı çekmiyor algısı ile trans erkeklerin pek de sorun yaşamadığını düşünen kişiler var. “Kabul sizde daha kolay değil mi?’’ cümlesi keşke öyle söylenildiği gibi kolay olsa dedirtiyor artık bana. Kabul dediğimiz şey, LGBTİQ’nun her kesiminde nasıl değişkenlik gösteriyorsa, trans erkekler için de aynı aslında. Ailesi tarafından kabul gören trans erkekler de var, evden atılan, zorla evlendirilmeye çalışanlar da. İşyerinde açık kimliği ile çalışabilen de var, kimliği yüzünden iş bulamayanı da. Çeşitlilik gösteriyor kısacası. 101 RÖPORTAJ 4) Trans erkeklerin LGBTİ örgütlerinde örgütlenme ve var olma süreçlerinde hangi zorlukları yaşadığını düşünüyorsun? Zorlukların yanında, hangi avantajlara sahipler? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 5) Trans erkeklerin geçiş süreci ve cinsiyet kimliğinin yasal tanınması süreçleri dışındaki ana sorunları olarak nelerden bahsedebilirsin? RÖPORTAJ Yaşama, iş, barınma, sosyal haklar, yaşam motivasyonu… Uzayıp gidebilecek bir liste aslında bu. Kimlikle bağdaşan sorunların dışında aile ve toplumsal baskının da mücadelesini verebiliyorlar. Ameliyatların başarısızlığı, Türkiye’de çok yetkin neşterlerin olmaması, yurtdışındaki gibi kalifiye isimlerin özellikle metoidioplasti ve falloplasti gibi uzmanlık gerektiren ameliyatları yapamayan doktorlara ek olarak; penis şartı getiren hukukî sistemin varlığı doğal olarak hepimiz için büyük endişe kaynağı. 102 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET YRD. DOÇ. DR. KORAY BAŞAR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI Tarihsel olarak trans olmanın ruhsal bozukluklar sahnesinde görünür olmasına sebep olan tıbbi yöntemlerle cinsiyet geçişinin mümkün olduğunun anlaşılması ve bu konuda çalışan merkezlerin yaygınlaşmasını izlemektedir. Gerçi “adı” konulmadan önce de bozukluk olarak kabul edilmekteyse de, kişinin bedensel cinsiyetinden beklenen cinsiyet özelliklerinin dışında bir deneyimi olmasını bir ruhsal bozukluk kategorisi olarak tanımlarken göz önünde bulundurulan bunun işlevsel karşılığıy- 103 RÖPORTAJ 1) Trans kimliklerin ICD kapsamında zihinsel bozukluklar kategorisinde düzenlenmesi, transların cinsiyetlerinin yasal olarak tanınması sürecinde tıbbi-hukuki-idari açılardan birçok sorunu beraberinde getiriyor. Son dönemlerde WHO bünyesinde ICD’nin yenilenmesi çalışmaları gerçekleştiriliyor. Bu minvalde, ICD’deki değişikliğin ne şekilde yapılması gerektiğini düşünürsün? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET dı. Birçok toplumda bir hastalık kategorisi olarak tanınması tıbbi işlemlerin kamu otoritesi ya da sigortalar tarafından karşılanabilmesini beraberinde getirmekteydi. Dolayısıyla bir “akıl” hastalığı olduğu yönünde kanıtlar ve kanaat vardı da sınıflandırmaya öyle girdi diye düşünülmemeli. Tabi bu durumu bir bozukluk olarak tanımlayanlar varsa da, eşcinsellikle ilgili olduğu gibi, azınlıktadırlar. Bu durumu bir bozukluk olarak tanımlayanların bile kabul edebileceği gibi trans olmak kişinin kendini ve dünyayı değerlendirmesinin bozulduğu bir akıl hastalığı değil. RÖPORTAJ Bir durumun sınıflandırmadan çıkartılması kendi başına damgalanmayı ortadan kaldırmaya yetmiyor. Ancak eşcinsellikle ilgili olduğu gibi önemli bir etkiye sahip olabilir. Dahası farklı kültürlerde, trans olmayla ilgili toplumsal tutumun hastalık olarak kabul edilip edilmediğinde farklı olduğunu gösteren çalışmalar da yapıldı. Dolayısıyla sınıflandırmadan çıkartılmasının olumlu etkileri olabilir. Hastalık olmadığını düşündüğüm bir durumun ruhsal bozukluklar sınıflandırmasında yer almasını savunamam. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) sınıflandırması da sadece hastalıklarla ilgili değil, sağlıkla ilişkili hemen her durumu tanımlamak üzere kullanılmaktadır. Ülkemizde de kamu tarafından kabul edilen sınıflandırma sistemidir. Ruhsal bozuklukların yanında tanımlanmak yerine, transların geçişle ilgili tıbbi gereksinimlerinin karşılanmasına imkan verecek şekilde sınıflandırma içinde yeri korunmalı, ancak ruhsal bozukluk olarak tanımlanmamalı diye düşünüyorum. Türkiye’de oldukça sınırlı ve onlarca koşullu da olsa kimi cerrahi işlemler, en azından kağıt üzerinde SGK tarafından karşılanıyorsa, ICD’de tanının yer almasıyla ilgilidir. Tamamen kaldırılması geri adım atılmasına sebep olur. Amerikan Psikiyatri Birliği en güncel sınıflandırmasında trans kimliği bir kategori olarak anmadı aslında. Kimliğin kendisini değil, bedensel cinsiyetten beklenenin ötesinde bedensel ve toplumsal özelliklere sahip olmanın getirdiği hoşnutsuzluğu, cinsiyet hoşnutsuzluğunu (gender dysphoria) tanımladı. Bu ileri adım WHO tarafından da izlenecek gibi görünüyor, cinsiyet uyumsuzluğu (gender incongruence, uygun Türkçe ile söyleyebildiğimi düşünmüyorum ama) adı altında. Dahası, ruhsal bozukluklar dışında bir bölümde değerlendirilmesi eğilimi hakim. Bunu da olumlu buluyorum. Korkarım henüz çocuklarla ilgili ne yapılacağı konusunda tartışmalar bir yere varmış görünmüyor. Bu konuda geliştirilen taslağı ülkelerin temsilcileri tartışıp oylayacaklar. Ülkemizde trans hareketin bu konuyu gündemleştirme imkanı sanırım olmadı, ama geç kalınmazsa iyi olur diye düşünüyorum. Gerçi yönetimin toplumsal hareketleri ne ölçüde dikkate alacağı ile ilgili iyimser bir beklenti içinde değilim. 2) Transların mahkeme kararları ile “tam teşekküllü” hastanelere sevki ve hastanelerde çeşitli departmanların takibinde kalarak tanı almaları sürecinde yaşadıkları sorunların, bir hekim gözüyle, neler olduğunu söyleyebilirsin? 104 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Uluslarası sınıflandırma sisteminde değişikliğe gidilse de bunun doğrudan geçişle ilgili yasal işleyişi değiştirmesini beklemiyorum. Tam teşekküllü hastaneye sevk TMK 40. madde ile ilgili. Nasılsa yasa maddesini yazanlar tanıdan bahsetmemiş, transseksüel yapıda olmaktan bahsetmiş. Cinsiyet geçişine yönelik ameliyatlara izin verilebilmesi için sağlık kurulu raporu isteniyor olması, birden çok bölüm tarafından değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu madde değil de, SGK’nın işlemi karşılaması tek tek bölüm adları anarak getirilen bir düzenleme. Geçiş süreci ile ilgili yapılacak tıbbi işlemlerin çok sayıda bölümü içeren, uzmanlık gerektiren bir ekip işi olduğunu düşünüyorum. Böyle yapılmasının geçiş süreci talebi olan kişinin lehine olduğunu, bedensel, ruhsal, sosyal bütünlüklü bir değerlendirme ile yapılan bir geçiş planının süreçle ilgili olumsuzlukların önüne geçebileceğini, sonuçların tatminkarlığını arttırabileceği kanaatindeyim. Burada sorun, geçiş süreci konusunda son sözün kişinin kendisinde olduğunun ihmal ediliyor olması, sanki tıbbi değerlendirme kişiye geç/geçme gibi bir sonuç verecekmiş, sanki kişiyi sınamak, sabrını denemek üzereymiş gibi düşünülmesinde. Bunu translar gibi sağlık personeli de bu şekilde düşünebiliyor. Böylece tıp üzerinden aşılması gereken bir engel gibi görülüyor. Oysa değerlendirme ve izlemin trans bireyin geçişle ilgili en önemli müttefiki olarak kurulabilmesi gerekiyor. Bu işbirliğinin kurulamaması önemli bir sorun. Sağlık personelinin geçişle ilgili bilgili olmaması ya da translara yönelik olumsuz tutumlara sahip olmaları bu işbirliğinin kurulmasını güçleştirmekte. Transların sağlığa erişimleri ile engellerin geçiş sürecinde katmerli bir şekilde kendini gösterdiğini düşünüyorum. Eğitimi, düzenli geliri, sağlık güvencesi olmaması nadir durumlar değil. Trans olmanın toplumda cinsiyet geçişi için başvurulmasından çok daha yaygın olduğu farklı ülkelerde yapılan çalışmalarla gösterildi. Ki bu ülkelerin sosyal devlet nitelikleri ülkemizden üstün. Dolayısıyla sağlığa erişimin genel olarak kolaylaşması, ücretsiz olması ve translar özelinde engellerin üstesinden gelinmesi gerekiyor. Cinsiyet geçişi ile ilgili yasal düzenlemelerde ciddi sorunlar var. Bunların ilki cinsiyet kimliğinde beyanın esas kabul edilmemesi, ikincisi tıbbi değerlendirme yapıldıktan, cinsiyet geçişinin ruh sağlığı açısından zorunlu olduğu kurul raporu ile tespit edildikten sonra bile, kayıtlarda değişiklik yapılması için cerrahi işlemlerin, dahası zoraki kısırlaştırılmanın dayatılması. Cinsiyet geçişinin yasal olarak tanınmış olmasını kazanılmış bir pozisyon olarak görüyorum. Ancak tıbbi değerlendirme ve izlem süreci içinde translar kimlik, kayıt ve varoluşları arasındaki tutarsızlık nedeniyle ciddi güç- 105 RÖPORTAJ 3) Transların yukarıda bahsi geçen sorunları yaşamaması için geçiş süreci ile ilgili var olan mevzuatın ne şekilde değiştirilmesi gerektiğini söyleyebilirsin? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET lükler yaşıyorlar. Eğitim ve çalışma hayatına katılmaları güçleşiyor, çoğu bu anlamda hayatını askıya almak zorunda kalıyor. Toplum içinde cinsiyet ifadesi deneyimlediği cinsiyetle uyumlu olanların, yani toplumsal geçişini yapmış olanların, hala doğdukları cinsiyetle kaydediliyor, tanınıyor olmaları ciddi bir ayak bağı. Ayrıca önemli ayrımcı muamelelere de zemin hazırlıyor diye düşünüyorum. Başka birçok ülkede olduğu gibi, kimlik ve kayıtlardaki geçişin, bedensel değişiklikler gerekmeden yapılması uygun olur diye düşünüyorum. Muhafazakar bir tutum gibi görünecek ve birçok transı kızdıracak ama tıbbi bir sürecin, değerlendirme, destek ve izlem anlamında tamamen dışlanmasını doğru bulmuyorum. Yasal düzenleme varken bile geçiş süreci ile ilgili yaşanan önemli bedensel/ruhsal/maddi/sosyal sorunların, denetimsiz bir şekilde, tamamen piyasa koşullarınca belirlenen tıbbi işlemler kaosu haline dönüşmesinden endişe ederim. Tabi bu durumda geçiş sürecine eşlik edecek tıbbi ekibin trans veya değil, her tür cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi ile ilgili pozitif olmasının sağlanması gerekliliğini de ekleyeyim. 4) Uluslararası trans hakları hareketi, transların “üremeden sürekli yoksunluğu”nun tespitinin veya transların buna zorlanmasının, kişilerin beden bütünlüklerine yönelik bir hak ihlali olduğunu dile getiriyor. Bu konudaki düşüncelerin nelerdir? Üremeden yoksun olma koşulunun ciddi bir hak ihlali olduğunu düşünüyorum. Tıbbın da buna ortak ediliyor olmasından utanç duyuyorum. Kişilerin bedenleri ve üremeleri üzerindeki söz haklarını devretmeleri gerekmesi kadar dayanaksız bir uygulama düşünemiyorum. Savunanı da görmüş değilim aslında. RÖPORTAJ 5) Türkiye’nin birçok yerinden birçok trans, kendi illerinde geçiş süreci ile ilgili hizmet verebilecek hastanelerin veya hekimlerin olmadığını, altyapı eksikliğinin kendilerini büyükşehirlerdeki birkaç üniversite hastanesine ittiğini ifade ediyor. Bunun önüne geçilmesi için gerekli olan adımlar nelerdir? Geçiş süreci ile ilgili değerlendirme, planlama ve ciddi tıbbi girişimlerin bu konuda uzmanlaşmış merkezlerde sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde son yıllarda böyle merkezlerin artmakta olduğunu, giderek sağlık çalışanlarının, özellikle psikiyatri, konuya ilgi gösterdiğini görüyorum. Ancak geçiş süreci ile ilgili her işlemin bu merkezlerde yürütülmesi gerekli değil. Birçok tedavinin takibini aile hekimlerinin yapması da mümkün. Ancak bu konuda hekimler yeterince eğitilmemişken böyle bir değişikliğe gitmenin zararı faydasından çok olur. Şimdilik bu konuyla ilgili uzmanlaşmış uygulama ve eğitim merkezlerinin oluşması, bunlar aracılığıyla zaman içinde deneyim ve bilginin yaygınlaşması uygun olacaktır. Ancak bu merkezlerin Ankara, 106 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET İstanbul, İzmir ile sınırlı olması erişimi güçleştiriyor. Umarım zaman içinde sayıları artacaktır. Geçiş süreci dışında transların sağlık sorunları ile ilgili ülkenin her yerinde, her düzeyde sağlık kurumundan hizmet alabilmesine öncelik vermek, vurgulamak gerekiyor. 6) Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda transların maruz kaldıkları sorunları bertaraf edebilmesi için atması gereken adımlar neler olabilir? Öncelikle kamuda, herkese ücretsiz, olabildiğince eşit erişim imkanlarıyla sağlık hizmeti sunulmalıdır. Bunu trans ve natrans ayırmadan herkese sağlamalıdır. Malesef sağlığın piyasalaşması sürecinde hepimiz kaybettik, zaten dışlanan, dezavantajlı olanlar daha da çok kaybetti. Bu herkesin içinde trans olanların ayrımcı tutuma maruz kalmadığından emin olunmalıdır. Bunun için koruyucu tedbirler ve denetleme mekanizmaları geliştirilmelidir. Son dönemde hasta hakları ile oluşturulan mekanizmalar pekala bu yönde kullanılabilir. RÖPORTAJ Artık neyin ne kadar karşılanacağı bakanlığın da elinde değil, ama geçiş süreci bir lüks değildir; tüm işlemler karşılanmalıdır. Bunların karşılanmasıyla ilgili koşul, protokol düzenlenecekse de, uluslar arası kabul gören bakım ilkeleri (WPATH Bakım Standartları 2011) dikkate alınmalıdır. 107 TRANS MÜLTECİLER VE SIĞINMACILAR Türkiye’de yaşayan translar içerisinde, sorunları en görünmez olan ve dolayısıyla hak mücadelesinde en az yer bulabilen gruplardan bir tanesi de, diğer ülkelerden Türkiye’ye gelmiş olan translardır. Özellikle 2011 yılı içerisinde Suriye’de başlayan iç savaş, yoğun bir mülteci akınının Türkiye’ye yönelmesine sebep olmuştur. Bu gruplar içerisinde yer alan translar, sesleri en az duyulani hikayeleri en az dinlenen kesimlerden birini oluşturmuştur. Şu an yürürlükte bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gereğince, Ortadoğu, Afrika, Orta Asya ve “Batı” hariç diğer ülkelerden Türkiye’ye gelen kişiler “mülteci” statüsünde değerlendirilmemektedir. Bu kişiler sığınmacı olarak kabul edilmekte ve Türkiye’de kaldıkları süre içerisinde gitmek istedikleri üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri amacıyla işlemleri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de bulundukları süre içerisinde ise İçişleri Bakanlığı tarafından denetim işlemleri gerçekleştirilmektedir. Suriyeliler ise “geçici koruma” altında bulunan kişiler olarak özel bir yönetmelik ile tespit edilmiştir. Türkiye’ye gelen sığınmacılar ve “geçici koruma” altında bulunan nüfus halihazırda yoğun ve sistematik şekilde sorunlar yaşamaktadır. Trans olsun veya olmasın, yaşadıkları savaş, açlık, 10şiddet ve benzeri sorunlar dolayısıyla Türkiye’ye gelmiş olan kişiler, Türkiye’de de ciddi sorunlar yaşamaktadır. Birçok trans sığınmacı veya Suriyeli, kendileri ile birlikte Türkiye’ye gelen kişiler tarafından zorbalık ve şiddet görmektedir. Hassasiyetleri ve ihtiyaçları, Türkiye’de işlemlerini gerçekleştiren kişiler tarafından genellikle bilinmemekte ve dolayısıyla ihtiyacını duydukları hizmetleri trans kimliklerine uygun bir şekilde alamamaktadır. Birçok trans, cinsiyet kimlikleri 10 Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) / ORAM (2009), “Emniyetsiz Sığınak: Türkiye’deki Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel Sığınmacı ve Mültecilerin Karşılaştıkları Güvenlik Sorunları”, http://www.hyd. org.tr/attachments/article/89/unsafe_haven_2011.pdf 108 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET veya cinsiyet ifadeleri sebebiyle sorun yaşadıkları küçük ve diğerlerine kıyasla “muhafazakar” sayılabilecek uydu kentlere yerleştirilmektedir. Bulundukları şehirlerde neredeyse hiçbir trans destek grubu bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kimlikleri sebebiyle herhangi bir sorun yaşadıklarında danışabilecekleri veya sosyalleşebilecekleri kimseyi bulamamaktadırlar. Maddi durumu genellikle kötü olan trans sığınmacılar veya Suriyeliler, çalışma izinleri olsa dahi kimlikleri dolayısıyla formel sektörlerde çalışamamakta, dil sorunu yaşamaları sebebiyle her türlü işe girememekte, girdikleri işlerde ekonomik, fiziksel ve cinsel istismar örnekleri ile karşılaşmaktadır. Birçok trans kadın sığınmacı ve Suriyeli, son derece kötü koşullarda seks işçiliği yapmak zorunda kalmaktadır. Helsinki Yurttaşlar Derneği Türkiye’nin Mülteci Destek ve Savunuculuk Programı ile ORAM – İltica, Sığınma ve Göç Örgütü’nün 2009 yılında yayımladığı “Emniyetsiz Sığınak: Türkiye’deki Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel Sığınmacı ve Mültecilerin Karşılaştıkları Güvenlik Sorunları” adlı rapor, başka ülkelerden Türkiye’ye gelen kişiler hem diğer sığınmacılardan hem yerel halktan hem de polisten yana ciddi sorunlar yaşamaktadır. Rapor içerisinde yer alan deneyim aktarımları, trans sığınmacı ve mültecilerin maruz bırakıldıkları sorunları gözler önüne sermektedir: “Evimden çıkamıyorum çünkü dışarı çıkarsam beni öldüreceklerinden korkuyorum. Daha geçen hafta iki adam beni bıçakla evime kadar takip etti. Biri binanın içine kadar girdi. Neyse ki, daireme girip kapıyı kilitleyebildim.”11 “Komşularımız bizi ‘top’ ve ‘piç’ diye çağırıyorlar. Bana ne kadara seks yaptığımı soruyorlar. Evimizin karşısında okul var ve okuldaki küçük çocuklar bile bize ‘top’ diyor. Çocuklar teneffüsteyken evimizden çıkmak bile istemiyoruz.”12 “İranlı oda arkadaşımla sorunlar yaşıyorum. Beni her zaman ‘top’ diye çağırıyor. Odamı değiştirmeye çalıştım ama polis reddetti. Sudanlı ve Somalili erkekler benimle seks yapmak istiyor. Onlardan gerçekten korkuyorum. Diğer İranlı mülteciler benimle hiç konuşmuyor. İntihar etmeyi düşündüm.”13 “İnsanlar beni sürekli taciz ediyor. Benimle seks yapmak istiyor. Burada gençler bana dört kez saldırdı. Her seferinde polise şikayette bulundum ama hiçbir şey değişmedi.”14 11 12 13 14 HYD HYD HYD HYD / / / / ORAM ORAM ORAM ORAM (2009), (2009), (2009), (2009), sayfa sayfa sayfa sayfa 18. 18. 19. 20. 109 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ÜLKEMDEN UZAKTA BİR TRANSIM, HİKAYEM SINIRÖTESİ! MARTHA “Merhaba, adım Martha. İran’ın Arog şehrinde doğdum, 29 yaşındayım. Kendimi transgender olarak tanımlıyorum, operasyon geçirmedim. İran’daki kanunlar gereği transım. Zaten İran’da kimlik değiştirmek istiyorsan önce ameliyat olmalısın. İran’dan ayrılmamın bir sebebi de bu. İran’da lise bittikten sonra üniversitede inşaat mühendisliği okumaya başladım. Üniversitede sadece saçlarım uzun olduğu için birçok kez fiziksel ve cinsel tacize uğradım. Okula başladıktan 2 – 3 ay sonra baskıya dayanamayıp üniversiteyi bıraktım. … Türkiye’de kötü ve zor günler yaşadım. Ama hep dikkatli olmaya çalıştım. Geceleri dışarı çıkmıyordum. Çünkü özellikle geceleri sokakta hakarete maruz kalıyorsun ama bunu kime şikayet edebilirsin ki? Polise mi? Ben yine de kendimi şanslı görüyorum, iyi insanlar çıktı karşıma. Eğer Türkiye’de kalıcı olarak yaşayacak olsaydım Eskişehir, Denizli ya da İzmir’de yaşamak isterdim. Ancak yine de Türkiye’de yaşamak istemem. Bence Türkiye sadece kötünün iyisi; işin yok, kimliğin yok…”15 MİŞA “Merhaba. Benim adım Mişa. 23 yaşındayım. Suriye’nin Halep kentinde doğdum. 12 yaşımda babam öldükten sonra Şam’a gittim ve yetimhanede kaldım. Sonrasında bir yıl da Darülaceze’de kaldım. Orada benimle dalga geçtikleri için dayanamayıp kaçtım. … Yurttan kaçtıktan sonra gidecek yerim olmadığı için sokaklarda yaşamaya başladım. Sokakta kaldığım 2 yıl boyunca seks işçiliği yaptım. Seks işçiliğini ilk defa 14 yaşımda 10 dolar karşılığında yaptım. 15 Martha, “O zaman anladım homofobi ve transfobinin dininin olmadığını”, Mülteci LGBTİ’ler, Derleyen: Müzeyyen Araç – Ercan Aydın, Hevi LGBTİ Derneği, 47 – 49. 110 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Suriye’de seks işçiliği yaptığım dönemlerde çok kötü olaylarla karşılaştım. Para karşılığı seks yaptığım müşterileri kimi zaman paramı vermediler, polisler tarafından defalarca tecavüze uğradım. Seks işçiliği yaptığım için 7 ay boyunca çocuk hapishanesinde kaldım. … Türkiye’deki ilk zamanlarımda gerçekten çok zorluk çektim. Buradaki esnaf çok acımasız, bizlere sattıkları her şeyi 3 – 4 katı daha pahalıya verdiklerini çok sonradan öğrendim. Seks işçiliğinden kazandığım para ile ancak kira ödeyebiliyordum… Haftasonları kulüplere gidip seks işçiliği yapıyorum. İnsanların ‘Suriyeli misin?’ sorusuna, ‘Hayır, ben Lübnanlıyım’ diye cevap veriyorum. Çünkü buradaki insanlar Suriyelileri sevmiyorlar, onlara karşı antipati besliyorlar.”16 16 Mişa, “Hayır, ben Lübnanlıyım diyorum”, Mülteci LGBTİ’ler, Derleyen: Müzeyyen Araç – Ercan Aydın, Hevi LGBTİ Derneği, 63 – 65. 111 ÖZGE GÖKPINAR PROJE ASİSTANI KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) Bir dönem, Türkiye’ye sığınmacı olarak başvuran LGBTİ’ler ile ilgili bir sivil toplum kuruluşunda çalıştın. Ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çeşitli pozisyonlarda görev yaptın. Şu an Türkiye’de bulunan sığınmacı veya “konuk” LGBTİ’lerin hak ihlalleri perspektifiyle baktığımızda en temel sorunları nelerdir? Bir buçuk sene kadar Kaos GL Derneği’nde “LGBT Sığınmacı ve Mülteciler Destek Programı Koordinatörü” olarak çalıştıktan sonra, üç seneye yakın BMMYK Ankara Ofisi bünyesinde “Mülteci Statüsü Belirleme Bölümü” içerisinde ve son olarak da 4 ay kadar BMMYK’nın Gaziantep Saha Ofisi’nde “Koruma Birimi” içerisinde görev yaptım. Bu soruya ve devamında gelen sorulara cevap verebilmek için Türkiye’de sığınmacı ve mültecilere uygulanan prosedürlerden kısaca bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. 112 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Uluslararası alanda sığınmacı ve mülteci olarak yer alan iki kavram, Türkiye’de müktesebatta iltica/sığınma başvuru sahibi ve sığınmacı olarak yer almaktadır; veyahut 2013 tarihli 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre uluslararası koruma başvuru sahibi ve şartlı mülteci olarak yer almaktadır. Uluslararası koruma başvurusu yapmak için, Türkiye’nin yürüttüğü paralel prosedür gereği, Suriye’den gelen sığınmacılar dışındakiler uluslararası koruma başvurusu için BMMYK bünyesindeki Kayıt Merkezi’ne gidip kayıtlarını tamamlamaktadırlar. Burada BMMYK kayıtlarından sonra, 15 gün içinde BMMYK tarafından kendilerine bildirilen İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne giderek gerekli başvuruları tamamlamakla yükümlüdürler. Buradan, Göç İdaresi Müdürlüğü’nün ya da BMMYK’nın Göç İdaresi Müdürlüğü’nün öngördüğü uydu kente yerleştirilirler. Bu başvuru sonlanana kadar, yasal olarak bu kişilerin ülkede kalma hakkı vardır. Ancak belirlenen il dışına gidip yaşamaları mümkün olmadığı gibi, ülke içinde kaldıkları süre içerisinde barınmalarını kendi imkanları ile sağlamaları beklenmektedir. Bu kayıt işlemlerini takiben, bireysel görüşme tarihleri verilmektedir. Bu görüşme tarihleri ise, 6 ay ile 2 sene arasında değişkenlik gösterebilir. Bu görüşmeden sonra, başvurunun değerlendirilmesi bir o kadar daha sürmektedir. Bu süreç sonunda “uluslararası koruma” hakkını elde eden kişiler için BMMYK, üçüncü ülkelerin her sene yayınladığı kabul kotasına göre bu kişilerin bu ülkeler tarafından kabul edilmesini sağlamak için uğraş vermektedir. Bu olamıyorsa da, Türkiye içinde bu kişiler kalmaya devam edebilmektedir. Dosyası reddedilenler için ise belli bir süre içerisinde itiraz etme hakkı mevcuttur. İtirazı sonrası yine dosyası reddedilenler ise sınırdışı edilmektedir. Bazı kişilerin ise dosyaları reddedilebilir. Dosyası reddedildiği halde ülkesine geri gönderilirse zulme uğrayacağı bilinen kişiler için ise, Türkiye Hükümeti tarafından yabancı veya vatansızlara ikincil koruma da sağlanabilmektedir. 113 RÖPORTAJ Uluslararası kanunlara göre, bir kişi ülkesinde, din, ırk, tabiiyet, belli bir toplumsal gruba dahil olması veya siyasi inancı gereği zulme uğramışsa veya bu nedenlerin bir veya birkaçı üzerinden zulme uğrayacağına dair haklı sebepleri varsa ve kendi ülkesinde yeterli koruma altında değilse, başka ülkelere kaçabilir ve o ülkelerde iltica başvurusunda bulunabilir. Türkiye, mültecilerin yasal haklara sahip olmasını sağlayan ve buna uluslararası zemin sunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne, diğer 144 ülkenin yanında taraf olmuştur. Bu taraf olması üzerinden ise coğrafi bir çekince koyarak, yalnızca 47 Avrupa Konseyi üyesi ülkeden kişileri mülteci kabul etmekte, bu ülkeler dışından gelerek iltica etmek isteyen kişilere ise geçici uluslararası koruma sağlamaktadır. Bu nedenle bu 47 ülke dışından iltica eden herhangi bir kişi, geçireceği süreçlerden sonra mülteci statüsü elde ettiği vakit, üçüncü bir ülkeye gönderilmekte ve Türkiye içinde koruma edinip normal şartlarda mülteci olarak kalamamaktadır. Türkiye’nin bu koşulu nedeniyle, ulusal ve uluslararası mevzuattaki kavramlar farklılık göstermektedir. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Buna ek olarak, ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan bir koruma biçimi de mevcuttur. Bu korumaya “geçici koruma” adı verilmiştir. 6458 sayılı Kanunun “Geçici Koruma” başlıklı 91. maddesinde; “(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir; (2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir,” denmektedir. Bu statü, şu anda Türkiye’deki Suriye’den gelenlere uygulanmaktadır. 2012 tarihli “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge” İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanmış ve bu geçici korumanın nasıl sağlanacağına dair usüller aktarılmıştır. Bu koruma statüsündeki kişilere “misafir” denmektedir. Şu an Türkiye’de bulunan sığınmacı veya “misafir” konumdaki LGBTİ’lerin en temel sorunları, bu süreçlerin meşakkatli olması ve kayıt süreci, ilk görüşme, mülteci statüsü belirleme görüşmesi ve karar verilmesi arasında geçen uzun sürelerdir. Bu sürenin sonunda kabul alan mülteciler ise, üçüncü ülkelere gönderilene kadar 3 seneye yakın Türkiye’de beklemek durumunda kalabilmektedirler. Çünkü ülkelerin yük paylaşımı konusunda her sene kabul etmeyi taahhüt ettiği sayıdan çok daha fazla başvuru gerçekleşmektedir. RÖPORTAJ Bu sürelerin uzun olması, diğer görülen sorunların da artarak devam etmesine neden olmaktadır. Sorunların başlıcaları, barınma, ekonomik bariyerler, sağlık hizmetlerine ve eğitim/istihdam olanaklarına erişim, ayrımcılık, şiddet ve kötü muameledir. LGBTİ sığınmacılar diğerleri gibi kendileri olanaklarıyla barınmak zorundadırlar. Türkiye Hükümeti tarafından bu anlamda bir maddi-manevi yardım mevcut değildir. Bu yardım ancak bu alanda çalışan STK’lar üzerinden gerçekleşmektedir. LGBTİ’lere yardım konusunda çalışan STK’ların sayısının az olması, ayrımcılığa uğramadan danışmanlık ve yardım alabilmeleri ihtimalini de düşürmektedir. Ayrıca, LGBTİ’ler gönderildikleri uydu kentlerde yerel halkın ayrımcı uygulamaları yüzünden ev bulmakta zorlanmakta veya her an evsiz bırakılma gerçeği ile yüz yüze kalmaktadırlar. Sağlık/eğitim/istihdam konusunda da LGBTİ’ler benzer sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Devlet yardımı ile muayene olabilse bile, LGBTİ’ler de diğerleri gibi tedavi ve ilaç masraflarını kendileri karşılamaktadır. Aynı zamanda CYBE’ler gibi düzenli tedavi ge- 114 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET rektiren hastalıklar söz konusu olduğunda, maddi yetersizlikler ve ilaçlara erişimin sağlanamaması, tedavilerinin yarım kalmasına sebep olmaktadır. LGBTİ bireylerin tedavi alımı esnasında kötü muamele ve ayrımcılıkla da karşılaştıkları bilinmektedir. Ayrıca uydu kent sakinleri veya diğer mültecilerden de kötü muamele ve ayrımcılık görebilmektedirler. Bu da onları kısıtlı yaşamaya, kendi mülteci mülakatlarında dahi kendilerini açık bir şekilde ortaya koymaktan çekinmeye ve süreçlerinin sorunlu ilerlemesine yol açmaktadır. Aynı sebeplerden ötürü, iş bulmak konusunda da sıkıntı yaşayan LGBTİ’ler ekonomik engelle yüzleşmek durumunda olduklarından, seks işçiliği yapmak durumunda da kalabilmektedirler. Korunma araçlarına erişimleri de kısıtlı olduğundan, LGBTİ’ler CYBE’lere ve şiddete daha açık hale gelebilmektedirler. 2) Aynı grup içerisinde yer alan transların sorunlarının diğerlerine göre farklılık arz ettiğini söyleyebilir miyiz? Sığınmacı veya “konuk” transların en başta gelen sorunları nelerdir? Yukarda değinilen sorunların aynısı translar için de geçerlidir. Ek olarak, cinsiyet geçiş sürecindeki kişiler söz konusu olduğunda hormon yardımı alamamak, bilgisiz doktorların kötü ve ayrımcı muamelesi ile karşılaşmak gibi sorunlar da mevcut olduğu gibi, translar LGB topluluğu içerisinde de ayrımcılıkla karşılaşabilmektedir. Özellikle kamplarda kendisini gizlemek zorunda kalacağını ve diğer ülkedaşları tarafından kötü muameleye maruz kalacağını bilen Suriyeli LGBTİ’ler ise kamplara ve yetkililere başvurmadan büyükşehirlere gitmekte ve burada dil bilmemenin ve parasızlığın getirdiği sorunların yanında, tehlikelere karşı daha açık hale gelmektedirler. Türkiye’deki transların yaşadığı tüm hak ihlallerine, trans mülteciler de açıktırlar. Barınma ve yiyecek ihtiyaçlarını gidermek için seks işçisi olarak çalışmak zorunda kalan mülteci LGBTİ’lerin sayısı artış göstermiştir. Türkiye’ye gelen LGBTİ’ler yoğunluklu olarak İran, Irak ve Afganistan’dan gelmektedir. Toplamda 15 - 16 farklı ülkeden gelen LGBTİ’ler mevcuttur. Bu kişilerin iltica başvurusu yapmalarındaki en büyük etken, ülkelerinde LGB olmalarının yasal olarak ciddi yaptırımlara ve cezalara tabi tutulmasıdır. Aynı zamanda ifşa edilmeleri, aile baskısı, evlenmeye ve cinsiyet dönüşümüne zorlanma, zorunlu kısırlaştırmayla karşı karşıya kalma, namus cinayeti, işkence ve kötü muameleyle karşılaşma, öldürülme, idam tehdidi gibi sebeplerdir. 115 RÖPORTAJ 3) Türkiye’ye gelen LGBTİ’ler, yoğunlukla hangi ülkelerden gelmektedir? Yapılan görüşmelerden anladığınız kadarı ile, bu kişilerin Türkiye’ye gelme veya başka ülkelere gitmek istemelerindeki en önemli sebep nedir? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 4) Türkiye’ye sığınan kişilerin yerleştirildiği ve aslında çokça şikayet edilen uygu kentler mevcut. Bu kentlerde transların hangi olumsuzlukları yaşadığını söyleyebiliriz? LGBTİ’lerin daha yoğun olduğu uydu kentler, Isparta, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Eskişehir ve Denizli gibi küçük yerler. Bu kentler, küçük olmaları dolayısıyla halihazırda önyargıların yoğunlukta olduğu yerler. Trans mülteciler hayatlarında hiç trans görmemiş insanların arasında yaşamaya gönderiliyorlar. İstanbul ve Ankara gibi LGBT örgütlerin olduğu kentler çünkü uydu kent statüsünde değil. Translar ayrımcılık, kötü muameleye ve şiddete açıklar. Polisten de yardım alamıyorlar çünkü polislerin bilgisizliği ve ilgisizliği de belirgin şekilde kendini gösteriyor. Sağlık hizmetleri bu kentlerde çok gelişmiş değil. Büyükşehirdeki hastanelere sevk almak ise bir mülteci için meşakkatli bir süreç. 5) Suriye’de iç savaş ortaya çıktığından beri yoğun bir göç dalgası Türkiye’ye yöneldi ve halihazırda Türkiye’de 3 milyona yakın olduğu söylenen Suriyeli bir nüfus bulunuyor. Suriyeliler arasında da LGBTİ’ler. Suriye’deki savaşın başta translar olmak üzere LGBTİ’ler üzerinde yarattığı etkiyi nasıl açıklayabiliriz? Suriye’de LGBTİ’ler hiçbir zaman kabul görmeyen bir gruptur. İç savaş sonrası bu baskı daha da artarak, kitlesel bir linç politikasına dönüşmüştür. Temizlik ve mutenalaştırma başgöstermiş, hatta bu sebeple bir çok gey öldürülmüştür. İslamcı militer yapılar, LGBTİ’leri hedef almış ve yüksek binalardan atarak, idam ederek öldürmüşlerdir. Böyle bir baskı ve zulüm çerçevesi altında Suriye’den kaçan yüzlerce LGBT olmuştur. Ancak, Türkiye’de de LGBT’lere yönelik bir koruma politikası ve anayasal tanınma politikası olmadığı için, bu kişiler Türkiye’ye geldiklerinde de ayrı bir perspektiften hak ihlallerine, şiddete, ayrımcılığa maruz kalmışlardır. RÖPORTAJ 6) Türkiye’de bulunan sığınmacı veya “konuk” transların insan onuruna yakışır şekilde yaşayabilmeleri için mevzuat ve uygulamalarda nasıl değişikliklerin yapılması gerekmektedir? Detay vererek açıklayınız. LGBT ve seks işçisi örgütler ile birlikte, BM organizasyonları ile işbirliği içinde, göç ve iltica alanında görev yapan tüm yetkililere, polislere, sosyal çalışmacılara, kamp memurlarına vs. homofobi ve transfobi karşıtı eğitimler verilmeli ve ağlar güçlendirilmelidir. Uydu kentler listesine LGBT’ler için İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yardım ve dayanışma alabilecekleri örgütlerin yer aldığı kentler eklenmelidir. Yeni anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını önleyen müeyyideler mutlaka konmalıdır ve fiili olarak LGBTİ’lerin var olduğu açıklanmalıdır. Türk Ceza Kanunu nefret suçları tanımı olmalı, genişletilmeli ve LGBT’lere yönelik işlenen bu minval- 116 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET deki suçların cezası caydırıcılık sağlaması üzerinden yüksek tutulmalıdır. LGBTİ’lerin ve seks işçilerinin suçlu gösterilmesine yol açan, muğlak ve ahlakçı anlayış terk edilmeli, bu anlamda yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Tüm bunlar yapılırken, öznelerin ve örgütlerin görüşleri toplanmalıdır. 7) Birçok Türkiyeli trans, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer ülkelere iltica etmek istiyor. Türkiye’de transların maruz kaldıkları hak ihlallerinin yoğunluğu dikkate alındığında bu durum anlaşılabilir. Yurtdışına iltica eden transların bu ülkelerdeki durumu hakkında kısaca bilgilendirme yapabilir misiniz? RÖPORTAJ Translar üçüncü bir ülkeye gittiklerinde, o ülkenin entegrasyon sürecine dahil oluyorlar. Yapmaları ve yerine getirmeleri gereken birtakım yükümlülükleri oluyor. Kendilerine bulunan işlerde çalışmak, dil öğrenmek, eğitimlerini tamamlamak gibi. Bunları tamamlamaları konusunda hükümetlerden ve oralardaki organizasyonlardan yardım alabiliyorlar. Genelde diğer LGBT’lerin yaşadıkları şehirlerde ikametleri sağlanıyor ve dayanışma içerisinde yaşabiliyorlar. Bu konuda Kanada çok revaçta bir ülkedir. 117 MEHMET AKIN SOSYAL POLİTİKALAR, CİNSİYET KİMLİĞİ VE CİNSEL YÖNELİM ÇALIŞMALARI DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) SPoD belirli bir süredir LGBTİ sığınmacı ve mültecilerin toplantılar düzenlediği sivil toplum kuruluşlarından biri. İlk ne zaman bu toplantıların yapılmasına karar verildi ve temel motivasyonunuz ne idi? LGBTİ sığınmacılarla, özellikle Suriye’den sığınanlarla ilgili bir şeyler yapmak istiyorduk SPoD olarak. LGBTİ’lerin sosyal ve ekonomik haklarına odaklanan bir örgüt olarak bu çalışmalarımızı sığınmacılarla da paylaşmak, birlikte çalışmak istediğimize geçtiğimiz sene karar verdik. İlk somut adımımız Kasım ayında düzenlediğimiz yuvarlak masa toplantımız oldu. Bu toplantıda mülteci alanında çalışan örgütler, akademisyenler ve uzmanlarla LGBTİ sığınmacıları bir araya getirdik. Sorunları ortaya koyduğumuz ve gelecekteki gerekli çalışmaları konuştuğumuz bu toplantı sonrasında sığınmacılarla toplantılar yapmaya başladık. 2014 yılından beri kendi aralarında 118 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET toplanan LGBTİ mülteciler, SPoD’un Şişli’deki ofisinde toplanma isteğinde bulundu ve biz de onlara kapılarımızı açtık. Güvenli ortam yaratmaya hala çalışıyoruz ve kendi aralarında tartıştıkları sorunlarla ilgili çözüm bulmaya çalışıyoruz. Haftalık mülteci toplantıları devam ederken biz de bu konudaki çalışmalarımızı hızlandırıyoruz. 2) LGBTİ sığınmacı ve mültecilere ne şekilde ulaştınız? Ulaşma sürecinde - yaşadıysanız – hangi zorlukları yaşadınız? Kasım ayındaki toplantı öncesinde Lambdaistanbul, İKGV ve SGDD sayesinde birkaçına ulaştık. Bu biraz zorlu bir süreçti Onlara güvenilir bir örgüt olduğunu anlatmak zaman aldı. Daha sonra ise ilk ulaştığımız kişiler aracılığıyla birçok yeni mülteciye ulaştık. 3) LGBTİ sığınmacılar/mülteciler içerisinde, benzer zorluklar yaşasa da, translar farklı sorunlarla da karşılaşmak durumunda kalıyor cinsiyet kimlikleri/ifadeleri dolayısı ile. Bugüne dek gerçekleştirdiğiniz toplantılarda konuşulanlar dikkate alınırsa, trans sığınmacı/mültecilerin en önemli sorunları nedir? 4) Gerçekleştirdiğiniz toplantılar dikkate alındığında, trans sığınmacı/mültecilerin bahsedilen sorunlara yönelik talepleri nelerdir? SPOD’un bu alanda öngördüğü öneriler nelerdir? Öncelikle Batılı ülkelere yerleştirilmek istenen büyük bir grup var; SPoD bu konuda çalışmıyor, fakat BMMYK ile daha kolay iletişim kurmalarını sağlayan toplantılar düzenliyor. Onun haricinde, burada yaşadıkları sürede ya da burada yaşamaya karar verenlerin hayatında köklü çözümler gerekiyor. Türkiye vatandaşlarıyla eşit haklara erişmeleri gerekiyor; bu nedenle SPoD vatandaşlık vurgusu yerine birlikte yaşayan 119 RÖPORTAJ Türkiyeli transların yaşadığı tüm sorunları sığınmacı translar da yaşıyor. Bunlara ek olarak yaşadıkları sorunlar var. Geçiş süreci döneminde sağlık hizmetlerine ulaşmaları oldukça zor. Vatandaş olmadıkları için sağlık hizmetlerine eşit şekilde ulaşamıyorlar. Hukuki olarak cinsiyetlerini tanıtmaları neredeyse imkansız. Bu süreçle ilgili başvurabilecekleri çok az yer var. LGBTİ dernekleri Arapça hizmet veremiyorken, mülteci örgütleri de LGBTİ’lere kapsamlı ve doyurucu bilgi sağlayamıyor. İkinci büyük sorunları, iş yaşamına katılımda gözüküyor. Suriyeliler ucuz işgücü olarak görülürken, Suriyeli bir trans tamamen iş yaşamından dışlanmış bir özneye dönüşmektedir. Hem etnik kimlikleri hem cinsiyet kimlikleri nedeniyle işveren tarafından yok sayılmakta, şiddete varan ayrımcılıklara maruz kalmaktadır. Üçüncü büyük sorun da barınmada karşımıza çıkıyor. Ev bulmaları çok zor, herhangi bir sığınmaevine girmeleri neredeyse imkansız. İstanbul LGBTİ Derneği’nin kapasitesi kısıtlı Trans Evi haricinde hiçbir çözümümüz yok. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET insanlar üzerine bir vurgu yapıyor artık. Talep ettiğimiz haklar hepimiz için. Mültecilere ve özellikle LGBTİ mültecilere özel sosyal politikalar üretilmesi gerekiyor; SPoD bunun savunuculuğunu yerel yönetimler ve Meclis düzeyinde daha da fazla yapmaya hazırlanıyor. Son olarak mülteci gruplarıyla Türkiyeli grupların birlikte sosyal ve kültürel üretim yapması gerekiyor. Bunun arasındaki köprü LGBTİ örgütleri olmalıdır. Bu nedenle, SPoD gelecek dönemde iki grubu bir araya getirecek, sığınmacıların sosyal yaşama katılımını artıracak çalışmalar yapacaktır. 5) LGBTİ mültecilerin sorunlarının ve ihtiyaçlarının, sığınmacılar ve mülteciler ile çalışan diğer sivil toplum kuruluşlarının gündemine sokulabilmesi için hangi adımların atılması gerekiyor? RÖPORTAJ Daha fazla biraraya gelmek ve birlikte etkinlikler yapmak gerekiyor. Sosyal etkinlikler sayesinde birbirimizi tanımamız gerekiyor. Onun haricinde, daha somut sorunları belirlemek amaçlı araştırmalar yapılmalı, araştırma sonuçlarından yola çıkan projeler üretilmelidir. 120 BİANET’ten Dilara Şenkaya’nın Hevi LGBTİ aktivistleri ile “Mülteci LGBTİ’ler” adıyla yayınladıkları kitap ile ilgili gerçekleştirdiği röportaj* Hevi LGBTİ Derneği’nden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Müzeyyen Araç (MA): Dernek Eylül 2015’te kuruldu. Bu dönemden beri mülteciler alanında çalışıyoruz. Hêvî LGBTİ özelde Kürdistani bir politika yürütüyor. Diğer yandan mahpustaki LGBTİ’ler, engelli LGBTİ’ler, Mülteci LGBTİ’lerle de ilgili çalışmalarımız bulunmakta. Ama şu an için en önemli projemiz mülteci LGBTİ’ler kitap çalışması. Başlamak üzere olduğumuz LGBTİ cinsellik ve cinsiyete dair Kürtçe terimler sözlüğü projemiz var. Ama daha çok sokak etkinlikleri gerçekleştiriyoruz. En son 17 Mayıs’ta mültecilerle beraber homofobi karşıtı bir buluşma gerçekleştirildi. Mülteci LGBTİ’li arkadaşlarımızın katılımı yüksekti. Can Kaya (CK): Genel anlamda LGBTİ politikası yürütüyoruz ama özelde daha çok toplumun dışına itilmiş, Türkiye’de azınlık olarak görülen, Türk olmayanlara, mültecilere, engellilere yönelik çalışmalarımız var. Hem farkındalık çalışmalarımız hem de özelde birçok sorunu dayanışma içerisinde yürüttüğümüz örgütlerde var. Hêvî LGBTİ sokak aktivizminden geliyor. Gezi sürecinden sonra oluşan bir örgüt olduğu için sokak aktivizmini çok önemsiyoruz. Sokağı hiç bırakmamaya, sokak aktivizmini en görünür perdede kılmaya çalışıyoruz. En son 17 Mayıs olayında dernek kararımız olduğu halde polis baskısına rağmen Mis Sokak’ta sokak etkinliği yapan tek dernek Hêvî LGBTİ derneğiydi. Artık sorunları * İlgili habere şu linkten erişebilirsiniz: http://bianet.org/biamag/lgbti/176435-uc-dilde-kendi-anlatimlariyla-turkiye-deki-multeci-lgbti-ler 121 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET teşhir edici çalışmalar yürütüyoruz. Voltaçark ile başladı, mülteci LGBTİ’ler ile devam etti hatta bir sonra ki projemiz de Kürtçe LGBTİ terimler sözlüğü olacak. Çünkü biz daha çok Kürtlerin oluşturduğu bir oluşumuz. Türkçe dışında aynı zamanda diğer dillerde de bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Her iki kitabımızda da Kürtçenin var olması hatta yeni kitabımızda Arapçayı da eklememiz de bu politikayı güttüğümüzün bir göstergesi. Biz çok renkliyiz, çok kültürlülüğe ve çok renkliliğe inanıyoruz. Kayıtlı mülteci sayısı 3 milyona yakın. Bu rakam kitaba duyulan ihtiyacı açıklıyor aslında. Mülteci LGBTİ’ler kitabının oluşumundan, raporlama çalışmalarınızdan ve ortaya çıkan tablodan bahseder misiniz? MA: Yaptığımız raporlamaların sonucunda ihtiyaç duyulan bir çalışmaydı. Bu raporlardan edindiğimiz bilgileri kitap haline getirmeye karar verdik. Bundan sonraki süreçte görüşmelerimize başladık ve dokuz ay sonra da kitap haline getirdik. Kitabın en önemli kısımlarından biri üç dilli olması. Mültecilere ve geçici koruma da olanları kapsayan çok karmaşık bir yasa var. Bunun ne tarafından tutsan elinde kalıyor. Oradaki hukuki şiddet boyutu ile ilgi yaptığımız raporlamalar var. CK: Biz mültecileri birer sorun olarak değil aslında sonuç olarak görüyoruz. Dünyada çok vahşi bir önem yaşanıyor. Özellikle Ortadoğu coğrafyası çok hareketli, zaten yıllardır doğduğu coğrafyada homofobiden, transfobiden, ötekileştirmeden, nefret cinayetlerinden, ayrımcılıktan dolayı bir fiil kaçan LGBTİ aktivistleri/gönüllüleri için süreç savaşla beraber daha da hızlanmış oldu. Savaşla beraber LGBTİ’ler de bu savaş sorununun ortaya çıkardığı bir sonuç olmasıyla mülteci kısmında yer aldı ve maalesef en acı kısmında yer aldı. Bizim aklımızda böyle bir proje yoktu. Raporlama çalışmalarımız vardı ama bize gelen arkadaşların “çalışıyorum ama altı aydır para alamıyorum”, “iş bulamıyorum”, “tecavüze uğradım”, “geldim burada seks işçiliği yapmak istemiyorum ama kalacak yerim yok” gibi yüzlerce farklı problemle karşılaştık ve bunun temelinde Mülteci LGBTİ’ler kitabı oluşmaya başladı. Buraya gelen mültecilerin büyük bir kısmı Türkiye’yi kalıcı olarak görmüyor. Türkiye’ye gelmelerinin tek sebebi daha güvenli topraklar için burayı geçiş güzergahı olarak görmeleri. Geldikleri coğrafyanın politikalarını göz önünde bulundurduğumuzda, LGBTİ mülteciler, Türkiye’ye gelirken cinsiyet kimlikleri ve ya cinsel yönelimlerinden dolayı ayrımcılıkla, şiddetle karşılaşacaklarını düşünüyorlar mıydı? MA: Türkiye LGBTİ alanında daha rahat görünüyor. Bir ümitle geldiklerini ifade ediyorlar. Ülkelerinde her şeyi gizli yaşamak zorundalar. Ama burada gizli yaşamaya ek olarak taciz, tecavüz, emek gaspına uğrayıp mağdur ediliyorlar. Görüştüğümüz mülteci LGBTİ’lerden hiçbiri Türkiye’de kalmak istemiyor. Hatta bir arkadaşımız “Burada kalmak yerine Suriye’deki savaşa gitmek istiyorum” diyor. Biz bu topraklarda savaş 122 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ne demek bilmiyoruz. Bunu bilmediğimiz için belki de insanlara böyle davranıyoruz. İnsanların önce ‘’savaş ne demek” diye durup düşünmesi gerekiyor. Her şeyini bırakıp gidiyorsun. Bu hiç kolay bir şey değil. Toplumdaki tek sıkıntı gerçekten savaşın ne demek olduğunu bilmemeleri. Kimse evine ateş düşmeyince farkına varmıyor. CK: Türkiye seküler bir ülke gibi görünüyor. Aslında eskiden belki öyleydi ama şu anda hiçbir anlamı yok. Bunu bir Müslüman olarak söylüyorum. Hoşgörü dininden bahsediyorlar ama mültecilerin hiçbiri Müslüman ülkesinde kalmak istemiyor, buna Türkiye de dahil. Kendilerini ilk attıkları yer burası ama son dönemde bu da tamamen bitti. Biz kendimizi LGBTİ aktivistleri olarak güvende hissetmiyorken dil bilmeyen, hukuksal sorunlar yaşayan mülteci arkadaşlarımıza nasıl yardımcı olacağımızı bazen bilemiyoruz, elimiz kolumuz bağlanmış hissediyoruz. Bir çaresizlik, bir sıkıştırma var. Bunun daha da artacağına inanıyorum. Kimse onların neler çektiğinden, hayatları olduğundan, hiçbirinin herhangi bir ülkeye meraklı olmadığından haberdar değil. Her insan doğası gereği kendini güvende hissettiği yerde yaşamak ister. Savaş durumlarından kaçanların da bunu istemesinden daha doğal ne olabilir. MA: Bir de şöyle bir durum söz konusu, LGBTİ mülteciler hangi alanda neye maruz kalacağını bilmiyor. Kendi ülkesinde gizli de olsa hangi alanda ne yapacağını bilebiliyor. Burada ise nerede ne yapmalı, nasıl konuşmalı, hangi alanlar onlar için daha güvenli… Bütün bunların karmaşası da var. Ramtin Zigorat (RZ): Uzaktan baktığınızda cehennemi bırakıp cennete düşüyormuşuz gibi geliyor. Ama buraya geldikten sonra görüyoruz ki hiçbir şey değişmiyor. Orada kendi ülkendesin ama burada bir de yabancısın. Birisi LGBTİ mülteci bir insana saldırdığında, tecavüz ettiğinde, hırsızlık yaptığında bu insan suçlu konumunda oluyor. Hiçbir zaman saldırıyı yapan suçlu değil. Bu insan zor durumda kaldığı için seks işçiliği yapmış. Öldürülse bile o suçludur başka hiç kimse değil yaklaşımı var. LGBTİ bireyin bu koşullara maruz kalması için mülteci olmasına gerek yok aslında. MA: Mülteci olduğun zaman bütün bunlar bir tık daha artıyor. Mülteci olduğunda, bir şeyin çalınıp emniyete gittiğinde, tercüman olmadığı için bir de dil sorunu oluyor. “Bu mülteci hakkını arayamaz” mantığı güdülüyor. O yüzden hiçbir sonuç çıkmıyor. RZ: Ölüme terk edilen trans bir arkadaşımız vardı. “Seni öldüreceğiz, sen Suriyeli değilsin, Suriyeli olsaydın ibne olmazdın” diye tehdit ediliyordu. Bu insanın ses kaydını alıp emniyete gittik, hiçbir sonuç alamadık. Benim de paramı ve telefonumu çaldılar. Emniyete gittiğimizde polis bana “Niye geldin ki buraya? Ülkende yaşasaydın” diyor. Kendimiz zor durumda kalıyoruz. 123 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Geçici koruma ve mülteci statüsünde olan LGBTİ’ler arasında hukuksal olarak nasıl farklılıklar var? MA: LGBTİ birinden bahsediyorsak mülteci konumundaysa BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne üçüncü bir ülkeye geçebilmek için başvuru yapabiliyor. Ama genel anlamda Suriyeliler geçici koruma kapsamında olduğu için BM Komiserliği’ne başvuruda bulunamıyor. Biz en çok bunu duyurmak istiyoruz. Kitapta da en çok buna yer verdik. Suriyeli LGBTİ’ler “kırılgan grup” kategorisinde olduğu için BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvurabiliyor. Ama bu yasa maddesinde çok muğlak bir şekilde yer alıyor, bu hassas grubun kapsadığı noktalar anlatılmıyor. Bugün yaşlılar ve çocuklar da “hassas grup” kategorisinde. Bu detaylar bilinmediği için bizim görüştüğümüz çoğu insan “Ben de başvurabiliyor muyum” diye şaşırıyor. O nedenle bu konunun anlatım noktası çok önemli. “Mülteci” ile “geçici korumada” olmak bu konuda birbirinden ayrılıyor. RZ: İranlı LGBTİ’lerin üçüncü ülkeye geçiş süreleri uzatıldı. Neden BM bu süreci 1,5 yıldan 3,5 yıla uzatıyor? Bu çok büyük bir sorun. Zaten aile ve devlet baskısından buraya geliyorlar. Ölmemek, yaşamak için gelmiş. Burada da çok zorluklarla karşılaşıyor. Mülteci LGBTİ’ler sağlık hizmetlerini yeteri kadar alabiliyorlar mı? Psikolojik danışmanlık konusunda destek alabilecekleri bir kurum veya bir dernek var mı? MA: LGBTİ derneklerinin hemen hepsi bu konuda çalışma sürdürüyor. Sağlık hizmeti devlet tarafından veriliyor ama ne kadar yeterli oluyor tartışılır. Sağlık konusunda evet Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamına giriyorlar. Ama hastaneye gittiklerinde dillerinden anlayan insanlar yok, dertlerini anlatamıyorlar. Hastanelerde ayrımcılığa uğruyorlar. RZ: İstanbul’daysan psikolog yönlendiriliyor ama tercüman sorunu var. Araplara yine tercüman bulunur ama İranlılara hiç bulunmuyor. Sadece Ankara ve İstanbul’da bu imkan oluyor, başka şehirlerde o da bulunmuyor. Sağlık alanında sadece İstanbul’da hizmet alabiliyorsun. Psikolojik destekse hiç yok. Arkadaşlarımız bir tane psikologla görüşebilmek için Adana’dan Ankara’ya gitmek zorunda kalıyor. Ve bu para gerektiriyor. Sağlık konusunda en önemli hastalıkları sigorta karşılamıyor. Bu yüzden büyük sıkıntılar yaşanıyor. İnsanlar bunların parasını nasıl karşılayacaklarını bilmiyorlar. Bu arada BM’den bir takım hakları var ama çok fazla başvuru yapılmasın diye o hakları söylemiyorlar. 124 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Mülteci LGBTİ’ler haklarının ne kadar farkında? CK: Ülke olarak Suriyeliler bir nevi rehine olarak görülüyor. Avrupa Birliği bununla korkutuluyor. “Bizi kızdırmayın, onları üzerinize salarız” üzerinden bir politika yürütülüyor. Bize bağlı mülteciler BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvuru yapamıyorlar. Sağlık, eğitim ve barınma hakları bunlar üzerinden değerlendiriliyor. Geçici kimlik numaraları veriliyor. Geçici olarak SGK kapsamına alınıyor. Ama kırılgan denen bir grup var, BM bunu açıkça belirtiyor ve kırılgan grubun içerisinde yaşlılar, hastalar, kadınlar, şiddet gören kadınlar ve LGBTİ’ler yer alıyor. Ama bundan LGBTİ’lerin haberi yok. Çünkü Türkiye Geçici Koruma Yasası’nda kırılgan grup içerisinde LGBTİ’leri göstermiyor. Böyle olunca sanki böyle bir hakları yokmuş gibi algılanıyor. O yüzden bizim için bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler’in söylediği. Çünkü Geçici Koruma Yasası, BM’ye dayandırılıyor. Bilgilendirmelerle, konuşmalarla biraz daha aydınlanma başladı. Ama bize gelen arkadaşlar, ilk etapta bu durumdan haberdar değildi. “Ben geçici koruma kapsamındayım, burada kalmaya mecburum” diyorlardı. Bu durum devletlerin politikasıyla alakalı. Sadece Türkiye değil, Avrupa’daki bütün ülkeler bunun üzerinden rant elde ediyor. En önemlisi barınma ve iş imkanı. Bu sorunu nasıl gideriyorlar? MA: İlk geldiklerinde bir evde 10 kişi yaşamak zorunda kalıyorlar. LGBTİ bireyin, 10 kişinin arasında kalması başka bir soruna neden oluyor. Daha sonra bir iş bulabilirlerse iki veya üç kişi bir eve çıkabiliyorlar. Bu sadece iş bulmakla da bitmiyor. Emek bedelini alamıyorlar. Tabi LGBTİ bir bireyden bahsettiğimiz zaman bu sıkıntı daha da büyüyor. İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlere yerleştirme yok, uydu şehir diye adlandırılan taşraya yollanıyorlar. LGBTİ birey, İstanbul’da bile bir sürü sıkıntı yaşarken diğer taraftan Kayseri›ye, Yozgat›a yollanıyor. Buralarda uğradığı homofobi, transfobi daha fazla oluyor. CK: İş bulabilmek içinde başvurular için altı ay beklemek gerekiyor. Altı ay sonra işlemleri başlatabiliyorsun ve resmi olarak çalışabilmek iki, üç yılı buluyor. Bu sürede fotosentez yapıp yaşayamayacaklarına göre kaçak çalışmak zorundalar ve kaçak çalışan bütün mülteciler bir şekilde hak ve emek sömürüsüne maruz kalıyor. Konuştukları bedeli bile alamıyorlar. Çünkü şikayet edebilecekleri bir merci yok. Örneğin ben Kürdistanlı bir eşcinselim, Vanlıyım ama buraya kaçtım ben de aslında bir sığınmacıyım. Beni de bir göçmen olarak değerlendirebilirsiniz. Ben de kendi 125 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET yaşam standartlarımın daha iyi olacağını gördüğüm için buradayım. Zaten kendi ülkende böyle bir sorun varken diğer mültecileri “uyku kent” adı altında büyük şehirler dışındaki şehirlere yerleştirmeye kalktığınızda, onları sahipsiz bırakmış gibi oluyorsunuz. Zaten oralarda homofobi, transfobi buram buram yaşanıyor. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın hiçbir anlamı yok. RZ: Bir arkadaşımızı ev sahibi LGBTİ olduğunu öğrendikten akşam saat 11 de geldi “Benim evim ibneler evi değil, iki saat içerisinde evden çıkacaksınız” dedi. İnsanları valizleriyle, misafirleriyle sokağa attılar. Lezbiyen bir arkadaşımız çocuğu var, zorla evlendirilmiş, İran’dan gelmiş. Bu insan buraya geldiğinde işe başlamış, patronu lezbiyen olduğunu öğrendikten sonra işten attı. Arkadaşımız bunun üzerine kalp krizi geçirdi, iki gün hastanede kaldı. LGBTİ mülteciler yaşadıkları mahallelerde korkarak yaşıyorlar. Denizli’de 13 kişi bir kişiye tecavüz etti. Evlerine girip her şeylerini aldılar, dövdüler. Ama hiçbir ceza almadılar. Derneğinizden yardım talep eden LGBTİ mültecilere destek verebilecek gönüllü avukatlarınız ya da psikologlarınız var mı? CK: Psikolojik destek gerektiği durumlarda Lambda ile iletişime geçiyoruz. Hukuksal ve sağlık noktasında biz destek verebiliyoruz. Bizim içimizde örgütlenen doktor arkadaşlarımız var, onlar aynı zamanda aile hekimleri. Bu şekilde birinci basamak sağlık hizmetine erişmelerini, en azından homofobik, transfobik olmayan hekimlere ulaşımlarını sağlıyoruz. Diğer ülkelerde ki mülteci LGBTİ’lerin sorunları Türkiye’deki mültecilerin sorunlarından hangi noktada ayrılıyor? Onlar ne takım sorunlara maruz kalıyorlar? MA: Orada teşhir etmek daha kolay. Bizim hukuk sistemimizden çok farklı. İsveç’ten gelen bir arkadaşın anlattığı sorunlar, burada yaşanan sorunlardan çok başka. Onlar daha iddialı haklardan bahsediyor. “Biz dövüldük, tecavüze uğradık, paramız gasp edildik” gibi sorunlardan bahsedilmiyor. Orada gerçekten haklardan bahsediliyor. Biz burada yaşam savaşı veriyoruz. CK: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre biz daha ilk üç maddedeyiz. Yaşam, sağlık, eğitim hakkından bahsediyoruz. O kadar gerideyiz. Konjonktürü o kadar farklı ki, onların mültecilere, sığınmacılara bakış açıları tamamen farklı. Yıllardır kandırdıkları bir şey var ya “Anadolu insanı misafirperverdir” diye… Tamamen kandırmacadan ibaret. Bunu gözlemleyebiliyorsun. 126 CEZAEVLERİNDE TRANSLAR Kapalı bir alanda trans olmak, cezaevinde olmayınca dahi ciddi sorunlarla karşılaşılırken birkaç metrekare bir alanda yoğun denetim altında kalmak ciddi bir sorundur. Mahpus translar, büyük sorunlarla karşılaşmaktadır. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ne son bir yıl içerisinde mahpus translardan birçok mektup ulaşmış, bu mektuplarda translar cezaevlerinde yaşadıkları zorlukları dile getirmişlerdir. Mahpus translar, cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadeleri sebepleri ile birçok cezaevinde tecrit koşullarında yaşamaktadır. Yaşadıkları cinsiyetten kişilerin değil, resmi olarak kendilerine verilmiş kimliklere sahip kişilerin kaldığı cezaevlerine gönderilen translara yönelik tecrit uygulamaları artmaktadır. Trans mahpusların diğer mahpuslar ile irtibatı kesilmekte, havalandırma, atölyelere ve eğitimlere katılma ve çalışma hakları ellerinden alınmaktadır. Birçok trans tek kişilik odalarda kalmakta, kendi cinsiyet kimliğine veya cinsiyet ifadesine uygun malzemelerin yokluğu sebebiyle cezaevlerindeki kantinlerden alışveriş yapamamakta, cezaevi personelinden kötü muamele ve hatta işkence görmektedir. Bizlere ulaşan bilgiler, birçok transın, cezaevleri yönetimleri tarafından cinsiyet geçiş süreçlerinde ihtiyacını duydukları hormon temininin veya hastanelere gidip rapor alma imkanının bloke edildiğini veya yavaşlatıldığını göstermektedir. Ek olarak, birçok trans, aileleri ile cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadeleri dolayısıyla irtibatları kesildiği için maddi imkansızlıklar içerisinde yaşamaya çalışmaktadır.17 “6 yıldır cezaevindeyim. Dışarıda ailemin durumu hiç iyi değil. Ailem yol parası bulamıyor yanıma gelmek veya beni desteklemek için. Benim burada elbise, ayakkabı 17 Konu ile ilgili detaylı bilgiye, Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi Kitaplığı tarafından yayımlanan ve Hilal Başak Demirbaş tarafından hazırlanan “Türkiye’de LGBTİ Mahpus Olmak” adlı kitaptan erişebilirsiniz. İlgili link: http://tcps.org.tr/sites/default/files/kitaplar/LGBT%C4%B0%20Mahpus%20kapakl%C4%B1.pdf 127 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET ve eşofman ihtiyacım var. Bunları alabilecek param hiç yok. Daha 8 yıl cezam var. Bana bu ihtiyaçlarımı gönderebilir misiniz?”18 “Bir ricada bulunmak için yazıyorum. Durumumu az çok biliyorsunuz. Benim bu soğuk betonlar arasında Allah’tan ve sizden başka kimsem yok. Aylar oldu bir ihtiyacımı alamadım. Bir bardak çay içemiyorum burada param olmadığı için. Deterjan alamadım, sabun alamadım. Temizliğimi yapamıyorum. Çok zor bir durumdayım.”19 “Merhaba. Tek başıma hücrede kalıyorum. Travesti olduğum için kaldığım hücrede çok sorunlar yaşıyorum. Cezaevi müdürü bana çok kötü davranıyor. Beni kaale almıyor. Derdimi anlattığım zaman hor görüyor, hakaret ediyor. Cezaevi personeli bana fiziksel şiddet uyguluyor. Beni defalarca tehdit ettiler. Psikolojim alt üst oldu. Sizden yardım bekliyorum.”20 “Yeni göğüs ameliyatı olmuştum ve silikonlarım yerine oturmadığı için çok çekiyordum. Yine hijyenik olmayan bir ortamda kaldığımız için enfeksiyon kapmıştım. Sancılar içerisinde kıvranıyordum. O zaman orada bulunan tutukluları Kartal Devlet Hastanesi’ne götürüyorlardı. Hastaneye gitmek için iki veya üç dilekçe yazmadan seni hastaneye götürmüyorlardı. Hastaneye giderken de ringde askerlerin tacizlerine maruz kalıyorduk.”21 “Mahkumlar kapalı cezaevinde tekstil atölyesi, kantinde, yemekhanede ve çay servisi bölümünde çalışıyorlardı. Fakat güvenlik gerekçesiyle LGBTİ’leri çalıştırmıyorlar. Açık cezaevinde çalışma imkanın daha fazla, fakat güvenlik sebebiyle oraya göndermiyorlar. Cezaevinde sigara için para veriliyor, ailenle görüşmen için kart alıyorsun, ama onlar da parayla. Paran yoksa ailenle telefonda görüşemezsin. … Aile hekimi haftanın beş günü çalışıyordu, fakat revir dilekçeleri bazen işleme almıyordu. Bir ara dilekçe yazmama rağmen 55 gün boyunca revire çıkamadım, en sonunda kapıyı tekmelediğim için çıkabildim. Psikologlardan biri bizi anlıyordu, diğeri ise homofobikti. ‘Cezaevi Allah’ın unuttuğu yerdir’ derler ya, işte öyle. Adamların tek düşündüğü mesaisini bitirmek ve evine gitmek. Burayı bir işyeri olarak görüyo ve seni insan olarak bile görmüyor. 1300 mahkuma 1 doktor, 1 hemşire, 2 psikolog ve 1 sosyal hizmet uzmanı düşüyor.”22 18 19 20 21 K. K. adlı trans mahpustan 8 Ağustos 2015’te Kırmızı Şemsiye’ye gelen destek talepli mektup. R. A. adlı trans mahpustan 13 Haziran 2016’da Kırmızı Şemsiye’ye gelen destek talepli mektup. R. adlı trans mahpustan 10 Mayıs 2016’da Kırmızı Şemsiye’ye gelen destek talepli mektup. Beyza (2015), “Bülbülü Kafese Koysalar, Özgürlüğüm de Özgürlüğüm Der”, Voltaçark: Hapiste LGBTİ Olmak, sayfa 50. 22 Deniz (2015), “Hapiste Unutulmak ve Yalnız Kalmak Kötü Bir Şey” VoltaÇark: Hapiste LGBTİ Olmak, Sayfa 84 – 86. 128 HİLAL BAŞAK DEMİRBAŞ GENEL SEKRETER CEZA İNFAZ SİSTEMİNDE SİVİL TOPLUM DERNEĞİ23 Hapishanelere ve mahpuslara ilişkin veriler elde edebilmenin zorluğu, söz konusu LGBTİ mahpuslar olduğunda artmaktadır. Biz yasal yollardan cüzi miktarda bilgi edinebilmekteyiz. Bilgi edinme yollarımız çoğunlukla mektuplaşma ve avukat gö23 Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin çalışmaları ile ilgili bütün detaylara ilgili linklerden erişebilirsiniz: http://tcps.org.tr/ Ayrıca, mahpus LGBTİ’ler ile ilgili bilgilere erişmek amacıyla Hapiste LGBTİ’nin Wordpress sayfasına ilgili linkten erişebilirsiniz: https://lgbthapiste.wordpress.com/ 129 RÖPORTAJ 1) Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil Toplum Derneği (CİSST) uzun süreden bu yana cezaevlerinde bulunan farklı gruplardan mahpusların sorunları ile ilgili projeler üretip uyguluyor. Bu gruplardan bir tanesi de LGBTİ şemsiyesi altında yer alan ancak sorunları diğerlerinden belirgin şekilde farklılaşan trans mahpuslar… Trans mahpusların cezaevlerinde karşılaştıkları en önemli sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET rüşleri aracılığı ile olmaktadır. Edinilen bilgiler sorunların LGBTİ’lerin hapishaneye yerleştirilme aşamasında başladığını ortaya koymaktadır. Trans kadınlar cinsiyet geçiş sürecini tamamlayıp resmi kadın kimliğine sahip olmadıkları sürece kadın hapishanelerinde kalamamakta, görünür durumda olan diğer trans kadın ve eşcinsel erkeklerle erkek hapishanelerinin içinde LGBTİ’ler için ayrılmış koğuş veya koğuşlarda kalabilmektelerdir. Hapishanede LGBTİ mahpusun olmaması durumunda ise tek başlarına tutulabilmektelerdir. Aynı şekilde trans erkekler cinsiyet geçiş sürecini tamamlayıp resmi erkek kimliğine sahip değilse kadın hapishanesinde kalmaktadır. Lezbiyen, biseksüel, eşcinsel ve interseksler açık kimlikli değillerse kimliklerinin izin verdiği hapishanelerde kalmaktalar. Trans kadınlar, trans erkekler ve eşcinsel erkekler için bu durum yapısal olarak ve pratikte birçok soruna yol açmaktadır. Heteroseksüel erkek mahpuslar için tasarlanan hapishanelerde trans kadınlar ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Trans kadınlar erkek hapishanelerinde satılmayan cımbız, ağda, kadın iç çamaşırı, topuklu ayakkabı, makyaj malzemesi gibi birçok ihtiyaçtan bu sebeple mahrum kalmaktadır. Hapishanelerin bu yapısal durumu trans kadınlar ve eşcinsel erkekler için birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Türkiye hapishanelerinde mahpusların faydalanabildiği iş atölyeleri, kurslar ve açık hapishane hakkından “güvenlik gerekçesiyle” yararlanamamaktadır. Bu duruma sebep olan şey ise LGBTİ mahpusların diğer mahpuslarla bir araya gelmeyecekleri şekilde yapılan düzenlemedir. Bir diğer sorun ise, diğer mahpuslardan ayrı koğuş veya koğuşlarda tutulan trans kadın ve eşcinsel erkekler hapishanede “tecrit”e maruz kalabilmektedir. Diğer mahpuslardan cinsel şiddet sebebiyle ayrı tutulmaları olası kötü muamele, taciz ve tecavüzü engellememektedir. Edindiğimiz bilgiler ve mahkemeye intikal eden davalara göre kötü muamele, taciz ve tecavüz infaz koruma memurları ve dış güvenlikten sorumlu jandarmalar tarafından gerçekleşmektedir. Ayrıca LGBTİ mahpuslar kılık kıyafetlerinden, saçlarının boyuna, kimlikteki isimleri ile çağrılmalarından bedensel özelliklerine kadar çok çeşitli ayrımcılıklara maruz kalabilmektedirler. Trans mahpusların hapishanede yaşadığı bir diğer sorun da cinsiyet geçiş sürecidir. Mahpuslar, hapishanede kaldıkları dönemde cinsiyet geçiş sürecinin başlatılması, önceden başlamış olan sürecin devam ettirilmesi, estetik masraflarının karşılanması, hormon ilaçlarına erişim ve ruh sağlığı hizmetlerine erişim konusunda birçok sorunla karşılaşmaktadırlar. 2) Türkiye’de mahpus transları ilgilendiren ve konuyla ilgili orta veya uzun vadede iyileşme yaratacağını düşündüğünüz stratejik davalama örnekleri bulunmakta mıdır? Var ise, kısaca bahsedebilir misiniz? 130 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET LGBTİ mahpuslar ayrı hapishanelerde kalmakta ve bu hapishanelerde dağılım çeşitlilik göstermektedir. 2013’de yaptığımız bilgi edinme başvurusunda 79 LGBTİ mahpusun 18 ayrı hapishanede tutulduğunu öğrenmiştik. Bu veride 5 hapishanede sadece 1 LGBTİ mahpus vardı. LGBTİ mahpusların diğer mahpuslarla bir araya getirilmediğini düşündüğümüzde mahpusun cezasına ek olarak “tecrit”e maruz kaldığını söyleyebiliriz. 8 ay boyunca avukat görüşü hariç olmak üzere, kapatıldığı 7 metrekarelik hücresinden dışarıya çıkarılmayan eşcinsel bir mahpusun başvurusu üzerine Türkiye’nin 2012 yılının Ekim ayında AİHM tarafından mahkum edilmiş olması, bu hususta önemli bir göstergedir. 3) Mahpus transların cezaevlerinde karşılaştıkları sorunların bertaraf edilebilmesi için Adalet Bakanlığı başta olmak üzere Hükümet birimlerinin hangi adımları acil olarak atması gerektiğini düşünüyorsunuz? Kısaca açıklayabilir misiniz? Hapishane koşullarının ek bir cezalandırmaya dönüşmemesi ve LGBTİ mahpusların diğer mahpuslarla aynı haklardan yararlanabilmesi için cinsel kimlik ve cinsel yönelimlerinin dikkate alınması, kendilerine özgü ihtiyaçlarının karşılanması gereklidir. Bunun için öncelikle bu ihtiyaçlar tespit edilmeli ve karşılanmasının yolları yaratılmalı; LGBTİ mahpuslar ve LGBTİ hakları alanında çalışan dernek ve akademisyenler bu sürece dahil edilmelidir. 4) Geçtiğimiz yıllar içerisinde Adalet Bakanlığı’nın bir LGBTİ cezaevini kurmaya yönelik adımlar atıldığına dair tartışmalar gündeme düşmüştü. Bu konudaki – varsa – güncel gelişmeler hakkında CİSST’in bilgisi bulunmakta mıdır? Varsa, Hükümet’in LGBTİ’lerin mahpusluk durumu ile ilgili politikalarına atıfta bulunarak açıklayabilir misiniz? 20 Ocak 2016 tarihinde CİSST/TCPS’in LGBTİ derneklerinden birer temsilciyle birlikte Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne yapmış olduğu ziyarette LGBTİ hapishanesi gündeme getirilmiş, fakat CTE’nin bu konuda bir çalışma yapmadığı öğrenilmiştir. Fakat aldığımız mektuplarda LGBTİ mahpuslara yapılması planlanan hapishane için ne düşündükleri sorulduğunu ve dilekçe yazmaları istendiğini biliyoruz. Biz böyle bir hapishanenin açılması ile LGBTİ mahpusların diğer mahpuslardan soyutlamanın var olan ayrımcılığı arttıracağı, devlet eliyle ve mimari aracılığıyla da kurumsallaşacağını düşünmekteyiz. Yeni bir hapishane inşa etmek sorunları çözmeyecektir. LGBTİ mahpusların bulundukları hapishanelerde ayrımcılık ve güvenlik sorunlarını çözmeye çalışmak, bunun için de sivil toplum örgütlerinin sürece dahil olmasını sağlamaya öncelik vermek ve çalışmalar yapmak önem kazanmaktadır. 131 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 5) TCPS’nin LGBTİ mahpuslar ile ilgili doğrudan veya LGBTİ mahpusları da dahil ettiği yayınların olduğunu biliyoruz. Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının, TCPS örneğini de takip ederek nasıl çalışmalar yürütmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda somut önerileriniz var mıdır? CİSST/TCPS olarak yürütmüş olduğumuz Türkiye Hapishaneleri Enformasyon Ağı Projesi kapsamında LGBTİ hakları alanında çalışan dernek ve oluşumların gündemine LGBTİ mahpusları ve hapishaneleri almalarına yönelik atölyeler düzenledik. Atölyelerde önemle üzerinde durduğumuz konu bilgiye erişim yollarının sınırlı olması sebebiyle ağ üyelerinin verilerinin bizimle paylaşması ve ortak bir veri havuzu oluşturmaktı. Bu şekilde üyelerin tek tek erişemediği birçok hapishaneye ve mahpusa ulaşma şansımız olacaktı. Veri elde edebilmek için varolan bilginin biraraya getirilmesi, toplanması ve bu bilgilerden raporlamalar yapılması önemli. Ek olarak bilgi edinme yollarını etkin kullanmak ve çeşitli kurumlara başvurular yapmak güncel veri elde etmenin de önünü açacaktır. LGBTİ mahpuslar hapishanelerde az da olsa gelir getirici faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Boncuktan yaptıkları el işleri bunlardan biri. İş atölyelerinden faydalanamamaları sebebiyle hapishane içerisinde yapılabilecek işlerin arttırılması, boncuk gibi materyallerin çeşitlendirilmesi, yapılan işlerin dışarıda satılabilmesi için çeşitli mekanizmalar oluşturulması da elzemdir. Hapishane sonrasında da LGBTİ’lerin güçlendirilmesi bizim henüz yapamadığımız bir şey. Tahliye olan mahpuslarla röportajlar yaparak hapishanedeyken paylaşamadığı sorunları gündeme getirmeye çalışıyor ve bu sorunlar üzerine savunuculuk yapmaya çalışıyoruz. 132 ROSİDA KOYUNCU VOLTAÇARK KİTABININ YAZARI24 LGBTİ AKTİVİSTİ RÖPORTAJ 1) Cezaevinde LGBTİ olmayı anlatan, cezaevi tecrübesi olmuş veya halen cezaevlerinde olan LGBTİ’lerle gerçekleştirilmiş görüşmelere dayanan “Voltaçark” adlı kitabı derledin. Bu kitabın hazırlanması sürecinde, mahpus LGBTİ olmak ile ilgili aklında en çok kalan konu ne oldu? Hangi hikayeler seni en çok etkiledi? “Voltaçark” adlı kitapta en çok aklımda kalanlar şunlar oldu: içerde kalan trans bireylerin ağırlaştırılmış müebbet ceza almamasına rağmen tekli hücrede tutulmasıdır (İnfaz rejiminde bir kişinin tekli hücrede kalması için ağırlaştırılmış müebbet ceza almış olması gerekir. Cezaevi idareleri LGBTİ’lerin güvenliğini sağlıyoruz diye onları tekli hücrede tutuyor). Beden güvenliği sağlanırken ruhu paramparça ediliyor kişinin. Ben de beş ay tekli hücrede kaldım, o koşulları ve tecridin ne olduğunu iyi bilirim. Kişi yalnızlaşır ve insan sesine hasret kalır. 24 Voltaçark isimli yayına Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği üzerinden erişebilirsiniz. 134 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET İçerideki LGBTİ bireylerin tekli hücrede tutulması dışında, zorla psikiyatriye götürülmesi ve eşcinsel olduğunun kanıtlanmaya çalışılması da ayrı bir fecaattir. Kişiler buralara götürülüp genel cerraha gösterilir ve makatlarına parmak sokularak “muayene” edilir. Bunlar bana Hitler dönemi Almanya’sını hatırlatıyor. Birçok trans kadının zorla saçlarının kesilmesi, cezaevi personeli tarafından taciz ve tecavüzlere maruz bırakılması beni diğer etkileyen şeylerdendir. 2) Türkiye’de trans olmak halihazırda zor bir şey. Mahpus bir trans olmak ise, kapatılmışlığı da dikkate aldığımızda, bahsi geçen zorluğu arttırıyor. Cezaevinde olan ve irtibatta olduğun trans mahpusların en büyük zorlukları nelerdir? Trans bireyler içerde daha katmerli bir ayrımcılık ve hakarete maruz kalıyor. Hele kurum görevlilerin bunu yapması acı bir şey. Halihazırda benim görüşüne gittiğim ve yazışmaya devam ettiğim arkadaşlar var. Cezaevi personeli içerideki trans kadına “sen kadın değilsin, kadın olsaydın kadın hapishanesinde olurdun,” diyebiliyor. Veya bir başka personel başka bir trans kadına “Şu topa kelepçe vurun,” diye seslenebiliyor. Kişiler talep etmesine rağmen sağlık kontrolleri dahil olmak üzere birçok hakkı elinden alınıyor. 3) Trans mahpuslardan Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına birçok mektup geliyor. Bu mektuplarda, mahpusların çeşitli talepleri yer alıyor; maddi yardım, kıyafet, yayın gibi… Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının bu ve benzeri ihtiyaçların sistematik bir şekilde karşılanması amacıyla hangi adımları atması gerektiğini düşünüyorsun? Ne tür projelerin geliştirilmesi gerekiyor? Bir örnek vermek gerekirse, İzmir Menemen’deki cezaevinde kalan trans kadın arkadaşım Esra göğüslerini sağlık sorunlarından ötürü aldırmak zorunda kaldı. Silikon ameliyatı olmak istiyor ama parası yok. Bir trans kadın için göğüs olmazsa olmazdır. Sizin vesileniz ile çağrıda bulunmak istiyorum: İnsanlar bana ulaşabilirler bu konuyla ilgili soruları için, Esra’nın hesabına en azından bu Ramazan ayı içerisinde fitre ve zekat niyetine para yollayabilirse çok iyi olur. En azından ruh sağlığı daha fazla bozulmadan kendisine destek olmuş oluruz. 135 RÖPORTAJ Mahpusların yaşadıkları birçok hak ihlaline ek olarak günlük insani ihtiyaçları oluyor. Kişiler, kendi hissettikleri cinsiyetten kişilerin olduğu cezaevlerine yerleştirilmediği için, o cezaevlerinde kendilerine uygun iç çamaşırı bile bulamıyor ve bunları dışarıdan temin etmek zorunda kalıyor. Edebilirse tabii… Ben bu ihtiyaçların dayanışma ile karşılanabileceğini biliyorum. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 4) Mahpus transların ve geneli itibarı ile mahpus LGBTİ’lerin cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için Hükümet’ten ne gibi taleplerin olur? RÖPORTAJ LGBTİ mahpusların üzerindeki insanlık dışı tecrit kaldırılmalı. LGBTİ mahpuslarla ilgili bir düzenleme yapılacağı zaman LGBTİ mahpuslar ve bu alanda çalışan kurumlarla görüşülmeli. Özel LGBTİ hapishanesi denilerek LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık ortadan kalkmayacaktır. Özel bir hapishane, ayrıcalığın değil, ayrımcılığın ispatıdır. Hazırlamış olduğum “Voltaçark” adlı kitabın sonunda önerileri içeren bir yazı mevcut. Bakanlıklar dahil olmak üzere bu kitabı her yere gönderdik. Bu önerileri dikkate alıp çözüm üretebilirler. 136 TRANSLARIN CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUMU Translar, gündelik hayatları süresince maruz bırakıldıkları insan hakları ihlallerine ek olarak, kendi genel sağlık durumları ile cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumları ile ilgili bilgi ve hizmetlere erişimde ciddi zorluklar yaşamaktadır. Türkiye’de, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumuna cevap verebilecek bir sağlık politikası bulunmamaktadır. Transların, cinsiyet kimlikleri ve cinsiyet ifadeleri dolayısıyla ortaya çıkan hassasiyet ve ihtiyaçlarını önceleyen, transların maruz kaldıkları ayrımcılık ve şiddet ortamını dikkate alan ve transları özne kabul edip çözüm önerilerini dikkate alan bir sağlık politikası ne yazık ki mevcut değildir. Böyle bir politikanın eksikliği, transların HIV başta olmak üzere diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların trans toplulukları arasındaki bulaş hızını arttırmakta, transların koruyucu bilgi ve önlemlere erişimlerini yavaşlatmakta ve transların ihtiyacını duydukları genel sağlık bilgi ve hizmetlerine ulaşmalarını engellemektedir. Translar anahtar toplumsal gruplardan birini oluşturmaktadır. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar söz konusu olduğunda, aktif bir sürveyans sistemi uygulamasına ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak, halihazırda kabul gören pasif sürveyans sistemi yaklaşımı ve uygulaması, transların bir anahtar grup olarak görülmesi ve ihtiyaçlarına uygun bir erişim stratejisi ile önleme, koruma, tanı ve tedavi hizmetlerinin ortaya konmasını önlemektedir. Translar, cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumları ile ilgili bilgi ve hizmetlere erişim konusunda zorluklar yaşamaktadır. Birçok trans, sağlık hizmetlerine erişimde aşağılayıcı ve onur kırıcı tutumla karşılaşmakta; ayrımcılık sonucunda sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimleri engellenmektedir. Birçok trans, kolay, hızlı ve ücretsiz bir şekilde erişebilecekleri genel sağlık sistemine sosyal güvence yoksunu olmaları dolayısıyla erişememektedir. Trans kadınların önemli bir çoğunluğunun seks işçiliği yapıyor olması ve kayıtdışı alanda çalışıyor olmaları, herhangi bir sosyal güvence aracına sahip olamamaları sonucunu doğurmaktadır. Seks işçiliği yapan trans kadınları hedef alan ve “fuhşu önleme” yak- 137 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET laşımıyla yürütülen idari para cezaları, ev mühürlemeleri veya polis operasyonları gibi uygulamalar, birçok trans kadın seks işçisinin devlet kurumlarına olan güvenini zedelemekte, cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumlarını dikkate almaktan çok kendi fiziksel güvenliklerini öncelemelerine sebep olmakta ve genel sağlık durumlarını ortadan kaldıracak şiddet ortamına düşmelerine vesile olmaktadır. Damgalanma, ayrımcılık ve şiddet, transların sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimlerinin önünde büyük engeller olarak dururken, transların ihtiyaç ve hassasiyetlerine uygun bir sağlık politikasının eksikliği de, başta cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar olmak üzere birçok transın genel sağlık durumunun kötüleşmesine sebep olacak faktörün yaygınlaşmasını ve güçlenmesini pekiştirmektedir. “Kan testimi yaptırmak içib arkadaşımın yönlendirmesi ile bir hastaneye gittim. Gideceğim bölümü kime sorduysam ya yarım ağızla cevap verdi ya da hiç cevap vermedi. Sonunda o bölüme vardığımda, hemşireler muhatap olmak istemedi. Sonra sert bir tonla benimle konuştular. İşte bekleyecekmişim, vs. Bir saatten fazla bekledim, sıra yoktu, bir şey yoktu. Pislik muamelesi gördüm resmen.”25 “Her gece öldürülme korkusuyla iş yapıyorum, biri geçiyor şişe fırlatıyor, diğeri tecavüz etmeye kalkıyor, kaçırıyor, bir diğeri dövüyor. Bu ortamda kondom kullanmayı kim düşünür ki? Eğer kondom kullandırmak istiyorsanız seks işçilerine, önce onların fiziksel güvenliklerini sağlamanız gerekir. Yoksa bir gün sonra boğazım mı kesilecek derdinde olan bir travestiye kondom kullan diyemezsiniz.”26 “45 yaşımdayım, yıllardır caddede seks işçiliği yaptım, hala da yapıyorum. Bir yandan hastayım, öyle kolay kolay yürüyemiyorum, yaşım da geçiyor. Ben ekmek paramı kazanmaya çalıştıkça polisler beni gözaltına alıp karakola götürüyor. Para cezası yazıyor. Bıktım bu cezalardan, devlete toplam 40 bin TL borcum birikmiş. Ödeyemiyorum ki. Ödeyemiyorum. Gelsinler canımı alsınlar, ben de kurtulayım. Dvelet bir yandan sokağa çıkma, fuhuş yapma diyor; diğer yandan bu para cezalarını yazdıkça yazıyor. Bu cezaları ödeyebilmek için ben daha fazla fuhuş yapıyorum. İntihar etmeyi düşündüm kaç defa, yapamadım. Alsınlar o borcu başlarına çalsınlar, ödeyemeyeceğim zaten. Şimdi ne sağlığından bahsediyorsunuz, benim yaşama hakkım yok bu ülkede, sağlıktan basıl bahsedeyim? Bu kadar borcum var; ne sağlık hizmeti, ne güvencesi…”27 25 BM Nüfus Fonu / Kırmızı Şemsiye (2015), “Türkiye’de Seks İşçilerinin Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı: İhtiyaçlar ve Öneriler”, Sayfa 63. 26 BM Nüfus Fonu / Kırmızı Şemsiye (2015), Sayfa 78 – 79. 27 BM Nüfus Fonu / Kırmızı Şemsiye (2015), Sayfa 87. 138 DR. GÖKHAN YILDIRIMKAYA ÜREME SAĞLIĞI ÜLKE KOORDİNATÖRÜ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NÜFUS FONU TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ Genel ve evrensel halk sağlığı; öncelikle bireyleri sadece hastalıkla karşılaştığında tedavi etmeye yönelik dar bir anlayışa sığınmayan; bireyi sağlık açısından bilgilendirmeyi, güçlendirmeyi ve korumayı önceleyen; hastalıklara toplumsal bakış açısıyla bakmayı gerektiren yaklaşımdır. Bu çerçevede sağlık politikaları hastalık, sakatlık ve ölüm risklerini irdeleyerek ve özellikle bu riskler açısından en dezavantajlı, sağlık bilgisine ve hizmetine daha güç erişen grupları önceleyerek ve hiç kimseyi geride bırakmayacak şekilde oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir. Bu anlamda, trans bireyler sağlık ve özellikle cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında birçok görünür ya da görünmez engellerle karşılaşmaktadırlar. 139 RÖPORTAJ 1) Transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi ve hizmetlerine erişimde maruz kaldıkları engeller nelerdir? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Bu engelleri genel anlamda üst başlıklar olarak, sağlık hizmet sunucularını trans bireylerin sağlık, psikolojik ve sosyal yönlerden farkındalıklarının eksikliği, özel hizmet ihtiyaçları konusunda sınırlılıkları, trans bireylerin genel ve özel yönden sağlık ve psikososyal destek alanlarına yönelik bilgi ve deneyim eksikliği, trans bireylere özgün hizmet sunumu konusunda mezuniyet ve hizmetiçi eğitimlerin yeterli olmayışı, hizmet sunum ortamlarının, hizmet sunum saatlerinin ve ayırabildikleri zamanlarının yetersizliği şeklinde sıralayabiliriz. Ancak belki hepsinden önemlisi tüm sağlık hizmet sunucuları için geçerli olmamakla beraber, sıklıkla karşılaşılabilen; özellikle birinci ve ikinci basmakta cinsiyetçi yaklaşımları bu bireylerin hizmetten yararlanmasını sınırlamaktadır. Bu alanda hak temelli yaklaşımı içselleştirememiş, farkındalığı düşük, farkındalık kazanmamış, insan haklarını içselleştirememiş, etik değerleri uygulamaya yeterince yansıtamayan sağlık hizmet sunucuları kolaylıkla damgalayıcı, dışlayıcıya da ayrımcı tutum ve davranışlar gösterebilmektedirler. Bu etmenlerin ve dinamiklerin tümü ya da bir kısmı trans bireylerin sağlık kuruluşlarına başvurması, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerden yararlanmasını ciddi bir şekilde sınırlayabilmektedir. Yanısıra başvuranlara hizmet sunucuların isteksiz yaklaşması ve bakması, hastaneye yatırmak istememesi ve kısa sürede sağlık kuruluşundan uzaklaştırmak istemesi, tıbbi nedenlerin dışında cinsiyetçi yaklaşımdan dolayı başka sağlık kuruluşlarına sevk etmesi bireylerin tanı ve tedavisinin aksamasına, gecikmesine ve de yaşamını tehdit etmesine neden olabilmektedir. 2) Hükümet’in, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi ve hizmetlerine erişimde maruz kaldıkları sorunların bertaraf edilmesi amacıyla atması gereken somut adımlar nelerdir? RÖPORTAJ Sağlık politika geliştiricilerinin, yöneticilerinin ve uygulayıcılarının öncelikle sağlık hizmet sunucularının mezuniyet öncesi, sonrası ve hizmetiçi eğitim programlarında hak temelli yaklaşımı önceleyen programları uygulamaya koymalıdırlar. Bununla birlikte bu eğitimlerde özel gereksinimleri olan, sağlık bilgisine ve hizmetlerine erişimde güçlük çeken gruplara hizmet sunumunu güçlendiren bilgi ve deneyimi kazandırmayı sağlayabilmelidirler. En önemli adımlardan biri de sağlık kuruluşlarında görev yapan tüm çalışanların cinsiyetçi anlayıştan uzak, damgalama, dışlamadan ayrık hak temelli hizmet sunumunda farkındalıklarının sürekli güçlendirilmesi ve bunun güvence altına alınması gerekmektedir. Sağlık politika yapıcılarının trans bireylerin sağlık ihtiyaçlarına yönelik araştırmalar yapmalı bu araştırmaların sonuçlarına göre iyileştirmeleri uygulamaya kazandırmalıdırlar. Yine sağlık yönetici ve denetleyicilerinin yasal düzenlemelerle sağlık hizmet sunumundan eşit ve etkin bir şekilde yararlanmalarını güvence altına almaları, bu 140 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET konuda basit kullanılabilecek şikayet ve bildirim mekanizmaları oluşturmaları ve ihlallerde etkin yaptırımlarda bulunmaları yararlı olacaktır. Bunun yanı sıra bu alanda çalışan STK’lar ile işbirliği içerisine girerek sağlık hizmet sunumunu güçlendirecek müdahaleler geliştirmeleri gerekmektedir. Ve yine bu alanda devlet ilgili STK’ları maddi ve teknik yönden desteklemelidir. 3) Kırmızı Şemsiye’nin STK olarak, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığının iyileştirilmesi konusunda atması gereken adımların neler olduğunu düşünüyorsunuz? Kırmızı Şemsiye’nin STK olarak, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumlarının iyileştirilmesi konusunda özellikle politik savunuculuk çalışmalarını yürütmeleri önem taşımaktadır. Mümkün olduğunca geniş bir şekilde alandan destek alarak konu ile ilgili tarafları (kamu kurulları ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, ilgili meslek örgütleri, uluslararası kuruluşlar, akademisyenler, insan hakları örgütleri, basın ve iletişim kuruluşları, vb.) somut politikalar geliştirme konusunda interaktif diyaloğu başlatmalı ve belirli bir program dahilinde ilerlemelidir. Yanısıra trans bireylerin karşılanmamış sağlık ihtiyaçları ya da hizmetlere erişimde karşılaştıkları güçlükler konusunda etkili bir şekilde veri, deneyim ve öyküler toplayarak bunları raporlamalı ve farklı düzeylerde ilgili kurumlara ve karar vericilere raporlamalıdır. Yine Kırmızı Şemsiye’nin yerelde de trans bireyler ile sağlık hizmet sunucularını sağlık hizmetleri sunumundan etkili bir şekilde yararlanması konusunda bir araya getirmesi yararlı olabilecektir. Ayrıca Kırmızı Şemsiye Derneği’nin transların sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimin güçlendirmek üzere akran destek programları ve yine sağlık kuruluşları ile işbirliği yapacak olan aracıları devreye sokabilirler. 4) Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarının geliştirilmesi noktasındaki duruşu nedir? Bu amaçla ne gibi çalışmalar gerçekleştirmektedir? Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun, tüm bireylerin Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile güvence altına alınmış olan sağlık hizmetlerine tam ve eksiksiz erişimi ve evrensel cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları ile tanımlanmış tüm insanların hiçbir ayrım- 141 RÖPORTAJ Sağlık erişiminde hak ihlalleri olunca bunu raporlayabilecek basit bir mekanizmayı işler kılmak ve hukuki destek sağlamak için barolar ve hasta hakları alanında çalışan STK’lar ile işbirliği yapmak bu alanda olumlu katkı sağlayabilecektir. TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET cılığa, damgalamaya, dışlanmaya ya da yargılamaya uğratılmaksızın üreme sağlığı ve cinsel sağlık bilgi ve hizmetlerine erişebilmesi, bu yolla tüm insanların sağlık ve sosyal durumlarının ve toplumun sağlık göstergelerinin sürekli geliştirilmesi varlığının ve de çalışmalarının temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun geliştirmeye çalıştığı politikaların ana eksenini “hak temelli yaklaşımın” güçlendirilmesi oluşturmaktadır. Özellikle, 1984 Kahire Konferansı’ndan bu yana, geçmişte Bin Yıl Kalkınma Hedefleri, günümüzde ise Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi ile küresel anlamda tüm ulusları ve insanları, daha mutlu ve sağlıklı bir dünyada yaşanması konusunda ortak paydada buluşturan hedefler, eşitlikçi ve zayıf olan unsurların güçlendirilmesini öngören bir yaklaşımla “hiç kimseyi geride bırakmama” politikasını öncelemektedir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu da bu küresel uzlaşı ve hedefler çerçevesinde translar dahil olmak üzere tüm bireylerin üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetlerinden ve bilgilerinden en üst düzeyde yararlandırılması konusunda programlar geliştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Bu ilkelere bağlı olarak, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine paralel olarak, Hedef 3: Sağlıklı Bireyler, Hedef 5: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Hedef 10: Eşitsizliklerin Azaltılması alanlarında çalışmalar yürütmektedir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun, bu alanda yürüttüğü çalışmalar arasında anahatları ile politik savunuculuk, ihtiyaç analizi çalışmaları, sağlık hizmet sunucularının ve sağlık hizmet sunumun geliştirilmesi, ilgili STK’larının güçlendirilmesi, topluma yönelik bilgi ve farkındalık düzeyinin artırılması yer almaktadır. RÖPORTAJ Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu teknik ve mali destek sağlayarak STK’ları ve kamu kurumları ile işbirliği içerisinde programlar geliştirmektedir. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde tanımlanan birçok araç ve aktivite bugün Kırmızı Şemsiye Derneği ve ilgili paydaşlarla birlikte uygulanmaktadır. Umut ediyorum ki bu çalışmalar ve ortaklıklar transların ve toplumun sağlığı düzeyini her geçen zaman daha ileri düzeye taşıyacaktır. 142 MEDYADA TRANS HABERLERİNİN DİLİ Translara yönelen nefretin en önemli teşvik edicilerinden biri de medyadır. Medya, güçlü bir araç olarak, transfobik ayrımcılığın ve şiddetin meşrulaştırılması ve translara yönelik toplu eylemlerin gerçekleştirilmesi maksadıyla kullanılmaktadır. Türkiye’de transları hedef alan transfobik medya dili, içeriğinde translara karşı geliştirilen nefret söylemleri ile birlikte yaygınlaştırılmaktadır. Ulusal çapta yayın yapan Yeni Akit, Vahdet, Milli Gazete ve benzeri “İslamcı” gazeteler, translara yönelik nefret içerikli dilin yaygınlaştırılmasında ilk akla gelen yayın organlarıdır. Birçok gazete haberinde translar, birçok mit ile birlikte anılmakta ve bu durum translara karşı geliştirilen öfke ve nefreti pekiştirmektedir. Translar, hastalık yayan, ahlaksız ve günahkar kişiler olarak lanse edilirken, transların varoluşları Türk halkına yönelik bir tehditmiş gibi yansıtılmaktadır. Translar ile ilgili yapılan haberler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, kamu düzeni, genel ahlak ve fuhuş ile ilişkilendirilmekte ve kamuoyunda korku yaratılarak transların bir toplumsal grup olarak hedef haline getirilmesini hedeflemektedir. 17 Şubat 2016 tarihinde Samsun Havadis adlı gazetede yer alan haber. Bu haberde kullanılan dil, trans kadınların olumsuz bir protre ile okuyuculara sunulduğu görülmektedir. Şiddet uygulayan bir profil ile okuyuculara tanıtılan trans kadınların, “fuhuş” yapması da habere iliştirilmiş ve bu şekilde “haksızlığı”na dair kamuoyunda var olduğu düşünülen algı pekiştirilmiştir. 143 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Habertük Gazetesi’nde 28 Kasım 2015’te yer alan bu haber, bir trans kadın seks işçisinin vahşice öldürülmesine dair bilgiyi sansasyonel bir şekilde haberleştirmek istemiştir. İlgili haberde, İstanbul Avcılar’da boğazı kesilerek ve vücudunun çeşitli yerlerinden defalarca bıçaklanarak öldürülen Alev isimli trans kadın seks işçisinin, çocuk sahibi olması ve bir kadın ile evli olmasının “anormal” bir durum olarak lanse edildiğini görmekteyiz. Trans kadın seks işçilerinin hayatlarının nasıl karikatürize edildiğini, anormal hayat hikayeleri olarak sunulduğunu ve bu durumun trans kadın seks işçilerinin gündelik hayat tecrübelerini nasıl olumsuz etkilediğini bu haberde görebilmekteyiz. 20 Mart 2016’da Hürriyet Gazetesi’nde yer alan ilgili haberde, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde vahşice öldürülen bir trans kadın seks işçisinden bahsedilmektedir. Mağdurun kimliğinden bahsedilirken, bir erkek olarak tanıtılıyor ve kendini kadın olarak tanımlayan bir trans olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Mağdurun kimlik ismi okuyucular ile paylaşılmakta ve bu durum da gazetenin transların hassasiyetlerine uygun bir şekilde haber yapmadığını gözler önüne sermektedir. 144 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Bursa’da yayın yapan bir yerel gazete olan Kent Gazetesi’nde köşeyazarlığı yapan Türkan Genç, 9 Haziran 2016’da, Doğanbey semtinin fiziksel görüntüsünün ve sosyal hayatının karmaşıklaştığını ve bu karmaşıklığın ve düzensizliğin sebeplerinden birinin de “travestiler” olduğunu iddia etmektedir. Şehrin, fuhuş amacıyla kiralanan evlerle dolduğunu, gece kulüplerinin sayısının arttığı belirtilmekte ve bu durumun Bursa’ya olan zararından bahsedilmektedir. Bu gibi haberlerin trans kadın seks işçilerine yönelebilecek nefret ve öfke motivasyonlu toplu eylemleri teşvik etme potansiyeli bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. 145 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Anadolu’da Vakit adlı gazetenin çevrimiçi versiyonunda 3 Haziran 2015’te yayınlanan haber, “Angel of Turkey Trans Güzellik Yarışması” adıyla düzenlenen ve transların yoğunlukla katıldığı yarışmayı hedef alan bir yayın yapmıştır. Yarışmayı düzenleyen kişilerin kullandıkları sosyal medya hesaplarına dair bilgiler verilirken, bir yandan da “fuhuş yaptıkları” ve “travesti pazarladıkları”na vurgu yapılmaktadır. Bu şekilde, aslen bir sosyal yardım organizasyonu olarak düzenlenen gece üzerinden trans kadınlar hedef gösterilmekte ve okuyucuların bu kişiler hakkında olumsuz kanıya sahip olması sağlanmaktadır. 146 ADALET MEKANİZMALARINA ERİŞİM Translar adalete erişim konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadır ve bu durum onları insan hakları ihlallerine karşı daha da savunmasız kılmaktadır. Her şeyden önce pek çok trans, adalet mekanizmalarına nasıl erişeceklerine dair bilgiyi edinmelerini sağlayacak araçlardam yoksundur. Ayrıca, ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakılan translar, hukuki yardım almak için gerekli olan ekonomik araçlara da sahip değildir. Buna ek olarak, translar ne polise ne de mahkemelere güvenmemektedir. Çok sayıda trans kadın seks işçisi, faillerden gelecek misillemelerden, tehditlerden ve seks işçisi olarak ifşa edilmekten ve bunların beraberinde getireceği dezavantajlardan çekinmektedir. Bu sebeple, birçok trans failler hakkında şikayette bulunmamakta veya şikayette bulunmuşsa bile şikayetini geri çekmektedir. 2014 yılı içerisinde Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği tarafından trans kadın seks işçileri ile görüşülerek gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, araştırma kapsamında görüşülen ve şiddete maruz kalmış katılımcıların % 42’si bu durumu polis merkezlerine veya savcılıklara bildirmemiştir. Maruz kaldıkları şiddet hakkında bir şikayette bulunmamalarının sebebi adalet mekanizmalarına güvenin olmayışı, polis tarafından hedef alınma korkusu ve yeniden aynı şiddete maruz kalacakları endişesidir. Polis merkezlerine veya savcılıklara bildirilen vakaların sadece % 11’inde faillerin hak ettikleri cezayı aldıkları ifade edilmiştir. Diğer durumlarda ise ya polis şikayetleri görmezden gelmiştir ya da hakimler failleri aklamış veya cezalarını hafifletmiştir. “Sokakta çalışırken ben ve diğer trans arkadaşlarım bir grup erkeğin fiziksel saldırısına maruz kaldık. Arabalarımız yağmalandı. Arabalarımızla olay yerinden kaçmaya çalıştık ve bir süre bizi takip ettiler. Bu olay sonucunda arkadaşlarımdan birinin sol kolu kırıldı. Önce en yakın hastaneye, ardından da karakola gittik. Polis bizi umursamadı ve olayı kayıt altına almak istemedi. Sonradan o sokaktaki kamera kayıtlarının polis tarafından silindiğini öğrendik. Halen bir sonuç alabilmiş değiliz ve failler serbestçe dolaşmaya devam ediyor.”28 28 Kemal Ördek (ed.) (2014) “Seks İşçileri Konuşuyor: Özgürlük İstiyoruz!” Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Sayfa 37 – 38. 147 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Translar polis memurlarının keyfi eylemlerini şikayet etme konusunda da tereddüt yaşamaktadır. Karakollardaki polislerin bu talepleri umursamayacağı, dahası kötü muamelenin karakollarda da devam edeceğine dair güçlü bir kanı bulunmaktadır. “Bir polis memuru yanımda durup arabaya binmemi söyledi. Neden olduğunu sordum, kolumdan tutup zorla arabaya bindirdi. Daha sonra bana bağırmaya başladı. ‘İbne! Bir daha bu sokağa geleyim deme!” Sonra yüzüme vurup ceza kesmek üzere karakola götürdü. Polis memurundan şikayetçi olmak istediğimi söyledim, memurlar bunun üzerine bir kahkaha atıp şöyle dediler: ‘Eğer bu olay hakkında şikayette bulunursan bir daha o sokakta çalışabileceğini mi zannediyorsun?’”29 Çoğu durumda şiddetin failleri olan polis memurları, translardan şikayetçi olmakta ve böylece mağdurların onlardan şikayetçi olmalarını engellemek istemektedir. Örneğin, Ankara’da polis tarafından saldırıya uğrayan üç trans kadın seks işçisi, bu olayla ilgili şikayette bulunmuştur. Şikayetlerinin hemen ardından aynı polis memurları tarafından “polise mukavemet” ve “hakaret” suçlarından kendileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu iddialar kabul edilmiş ve üç trans seks işçisi cezaya çarptırılmıştır. Bir transı öldürmekten mahkum edilen failler, genellikle daha düşük cezalar almaktadır. Cinayet zanlısı bir failin, trans kadının “kadın olmadığını fark ettiğinde yaşadığı korku ve panik sebebiyle öldürdüğünü” söylediği çok fazla vaka yaşanmıştır. Failler “haksız tahrik indirimi” kapsamında cezaların azaltılması amacıyla bu stratejiyi kullanmaktadır. 29 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Transların Toplumsal Deneyimleri” Kırmızı Şemsiye / Transgender Europe, Sayfa 32 – 33. 148 AV. NİHAN ERDOĞAN KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ Transların adalet mekanizmalarına erişim sürecinde kendi yılgınlıklarının onların önündeki en büyük engel olduğunu gözlemledim. Bir öğrenilmiş çaresizlik sözkonusu. Bir ya da iki kez hukuk mücadelesi başlatmış bir trans, yolun sonunda tahayyül ettiği sonucu alamayınca bir kez daha o yola çıkmayı anlamsız, gereksiz, yorucu bulabiliyor. Elbette bunda yargı sistemindeki aktörlerin, kolluk sisteminin ve çalışanlarının da payı büyük. Ama bu sistem aslında ”karşı”sında gördüğü ve yok saydığı herkes için benzer zorluklarla işliyor. 149 RÖPORTAJ 1) Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği ile uzun süreden bu yana hukuki destek sunma çalışmaları kapsamında birlikte çalışıyorsunuz. Tecrübeniz ışığında, transların adalet mekanizmalarına erişimleri sürecinde en çok karşılaştıkları engellerin neler olduğunu açıklayabilir misiniz? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 2) Transları hedef alan kolluk uygulamaları arasında en çok mağdur olunanların idari para cezaları ve ev mühürlemeleri olduğu iddia ediliyor. Bu konuda, danışanlarınızın kollukla karşılaşma tecrübelerini ve de bu tecrübeleri sonrası adalete erişimlerinde yaşadıkları sorunları aktarabilir misiniz? Kollukta karşılaşma deneyimlerini genellemeye çalışsak da, maalesef süreç çok da öngörülebilir değil. Bu da, transların görünmez bir alanda kolluk lehine artan hareket alanındaki ”keyfi” eylemlere maruz kalmalarına sebep oluyor. Kolluk, translara bazen güç gösterisinde bulunuyor, bazen de “acıyor” ve bunu açıkça ifade ediyor. Sokak, kendi hukukunu yaratıyor ve kimi zaman yapılan pazarlıklarla gün, “bir dahaki sefere kadar” kurtarılıyor. Bu öngörülemezlik, belirsizlik, translarda korku yaratıyor ve kendilerini güvende hissetmiyorlar. Kolluk sistemi ile kurdukları ilişki, daha doğrusu kendilerine dayatılan ilişkilenme biçimi, adalete erişimde hayati zinciri kırıyor. “Şikayetçi” olarak gittikleri karakoldan, “şüpheli” sıfatıyla çıkıyorlar. Ve birkaç denemeden sonra inançlarını kaybediyorlar. 3) Dernek avukatları olarak, bugüne dek hukuki destek sunduğunuz danışanlarınız arasında, hukuki mücadelesini başarı ile tamamlamış ve örnek olabilecek dosyalar bulunmakta mıdır? Var ise, bu dosyalardan kısaca bahsedebilir misiniz? İptal ettirebildiğimiz idari para cezaları var. İptal ettiremediklerimiz için de, dosyaları olabildiğince Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluyla taşımaya çalışıyoruz. Amacımız, alandaki keyfiliğe son verilmesini sağlayacak bir emsal karar çıkartmak. RÖPORTAJ Halen görülmekte olan ve polislerin yargılandıkları bir dava var. Hakaret, tehdit, kamu görevi nedeniyle kasten yaralamadan açıldı dava. Bir seks işçisinin, arabasının içindeyken küfür ve hakaretlere maruz kalması, karakola zorla götürülmesi, karakolda dövülmesi akabinde bize ulaşması sonucunda suç duyurusunda bulunduk ve dava açıldı. Bir de, müşterisinin pompalı tüfekle saldırısına uğramış bir trans kadının ilgili asliye ceza mahkemesinde yaralamadan açılan davasını, suç vasfının değişmesi ve insan öldürmeye teşebbüs olduğu talebiyle ağır ceza mahkemesine taşıdık. TCK’da öngörülen en yüksek cezayı aldı, indirim yapılmadı. Yargıtay’dan, cezanın yüksekliği sebebiyle dönen dosyada yeniden benzer bir hüküm verildi. Dosya şu an yine Yargıtay’da. 4) Avukatların, ayrımcılık ve şiddet mağduru olan translar ile olan iletişimlerinde karşılaştıkları en önemli sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz? Avukat ve trans mağdur ilişkisinde nasıl bir yaklaşımın dikkate alınması gerektiğini düşünüyorsunuz? 150 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Translar, çalışması hem zevkli, bir o kadar da zor bir grup. Aralarındaki bağ çok kuvvetli ve bazen “akıl hocaları”, onların hem doktoru hem avukatı hem de ailesi olabiliyor. Kolay güvenmiyorlar kendi camialarının dışındaki insanlara, avukatlara. Avukatların, transları oldukları gibi kabul etmeleri gerekiyor. Güne öğle vakti başlayan, bir kısım bağımlılıkları olan, hukuki hizmet alımlarını diğer ihtiyaçlarının arkasına atabilen bir grupla çalışıyor olduklarını kabul etmek. Öznenin öncelik haline getirildiği bir yaklaşımın esas alınması gerektiğini düşünüyorum. Öznenin ihtiyaçları, avukatın mesleki egosundan ve hukuki yaratıcılığın yarattığı heyecandan önde gelmek zorunda ki, ilişkide süreklilik sağlanabilsin. 5) Trans mağdurların bugüne dek maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri dikkate alındığında, bu ihlallere dikkate çekmek ve bu ihlalleri yaratan sistemi göz önüne çıkarmak maksadıyla en çok hangi alanda stratejik davalama yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? RÖPORTAJ En çok ayrımcılık alanında stratejik davalama yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ayrımcılık yapıp yapmamak, kişinin dünyaya kendisi gibi olmayan, olmak da istemeyen, farklı varoluşlara bakışını olduğu gibi ortaya koyan bir eylemlilik haliyle ilgili. Sisteme ve insanın “kendi”yle ilgili meselesine bakıp sorgulama yapmaya elverişli bir alan. Kalıcı çözümler üretmeye ve “oluş hali”ni değiştirmeye yarayan araçların bulunabileceği ve hayata geçirilebileceği bir alan. 151 AV. EMRAH ŞAHİN KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ RÖPORTAJ 1) Bir süredir Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ne ulaşan translara hukuki danışmanlık sunuyorsunuz. Danışmanlık deneyiminizi göz önünde bulundurduğunuzda, size danışan transların adalete erişim noktasında yaşadıkları en büyük sıkıntının ne olduğunu düşünüyorsunuz? Transların adalete erişimindeki en büyük sıkıntı adalete olan inançsızlıkları. Bu inançsızlık tabii ki öyle kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Ardında birçok yaşanmışlık ve hayal kırıklığı var. Bu yaşanmışlıklara örnek vermek gerekirse; kolluk kuvvetlerinin ve yargı mensuplarının translara karşı işlenen suçlara karşı kayıtsız kalması, mağdur olan bir transın adli makamlara başvurusu üzerine gerekli koruma mekanizmalarından yararlandırılmaması ve yine mağdur olan transların faillerinin polisler veya polislerle işbirliği yapan şahıslar olması halinde bir anda sanık konumuna düşebilmeleri, transların adalete erişimlerindeki en büyük engel olan “adalete olan inançsızlıklarını” besleyen etkenlerdir. 152 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 2) Ayrımcılık ve şiddet mağduru transların karakollar veya savcılıklar gibi mekanizmalara erişimleri nasıl güçlendirilebilir? Bu konuda ilgili kurumların atması gereken adımlar nelerdir (STK’lar dahil)? Öncelikle translara ayrımcılığa ve şiddete uğradıklarında bunun normal bir durum olmadığını ve haksız fiil ya da suç oluşturan eylemler olduğunu, bu eylemlere maruz kaldıklarında da yasal yollara başvurarak haklarını savunmaları gerektiklerini anlatmak gerekiyor. Ayrımcılık ve şiddet transların hayatına o kadar girmiş ki bunu normal olarak kabul etmeye başlamışlar ve bu kabulleniş beraberinde daha fazla ayrımcılık daha fazla şiddeti getiriyor. Translar sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojik şiddete de maruz kalmaktadır. Transların maruz kaldığı bu haksız eylemlerin kamu görevlileri tarafından uygulandığını ve transların haklarını bilmemesi ve adalete olan inançsızlıkları nedeniyle birçok haksız eylemin şikayetsiz kaldığı şikayet edilenlerin ise yine önemli bir çoğunluğunun cezasız kaldığını biliyoruz. Kamu kurumlarının personelini bu konuda en iyi şekilde yetiştirmesi ve translara uyguladıkları şiddet ve/veya ayrımcılık eylemine karşı ciddi yaptırımlar uygulamaları gerekiyor. Transların, seks işçilerinin hakları için mücadele eden STK›ların ise hukukçularla birlikte bu kişilere haklarını öğretmesi gerekiyor, Baroların ve avukatların yine bu STK›larla işbirliği yaparak translara avukat gelmeden önce ne yapması gerektiği, hakları anlatılmalı ve mağdur olduklarında çaresiz olmayıp sonuna kadar mücadele edilmesi gerektiğini anlatması gerekiyor. Türkiye’de seks işçiliğini çevreleyen mevzuatın düzenleyici nitelikte olduğunu biliyoruz. Ancak ne yazık ki acilen güncellenmesi gereken bir Fuhuşla Mücadele Tüzüğü’ne sahibiz. Bu tüzüğün bazı maddeleri açıkça Anayasa’ya ve ilgili yasalara aykırı olduğu halde uygulanmaya devam ediyor. Öyle bir tüzük düşünün ki kadınları, seks işçilerini aşağılayıcı, küçük düşürücü tanımlamalar içeriyor. İşte aslında bu tüzük de Türkiye yasa koyucunun seks işçiliği meselesine nasıl baktığını ortaya koyuyor. Transların ve seks işçilerinin yasal mevzuattan ziyade bu mevzuatı uygulayanlar ile problem yaşadığını gözlemliyoruz. Kolluk kuvvetleri seks işçilerine keyfi idari para cezaları vermekte, rüşvet almakta ve dövmekte iken tüm trans bireyleri de seks işçisi oldukları ön kabulü ile aynı şekilde bastırmaya sindirmeye çalışıyor. Kolluk transları ve seks işçilierini toplumun gözünden uzak tutmak için çalışma alanlarında ve hatta çalışmasalar dahi sosyal alanlarında sürekli taciz ve baskılarla yıldırmaya çalışıyor. Hakim ve savcıların da ön yargıları ciddi boyutta olduğundan birçok trans ve seks işçisinin mağdurken sanık olduğu vakalara şahit oluyoruz. Bu durum transların adalete erişimindeki en büyük engellerden birisinin adli makamlara şikayet mekanizmasının aktörlerinin gösterdiği düşmanca tavırlar olduğunu gösteriyor. 153 RÖPORTAJ 3) Türkiye’de var olan ve transları/seks işçilerini doğrudan ilgilendiren mevzuat ve uygulamaların, transların adalete erişimini ne şekilde etkilediğini düşünüyorsunuz? Açıklayabilir misiniz? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 4) Transların adalet mekanizmalarına erişimini sınırlandıran unsurlardan biri, avukatlar arasında var olan transfobik tavır ve davranışlar olabiliyor. Avukatların ve baroların translara yönelik hukuki desteğin güçlendirilmesi maksadıyla hangi adımları atmaları gerektiğini düşünüyorsunuz? Transfobi toplumun nerdeyse tamamına yayılmış durumda, ve hatta insan hakları aktivistlerinde dahi transfobi ile karşılaşabiliyoruz. Köklerini toplumsal ahlak kodlarından alan transfobi ile başa çıkmak zorlu ve oldukça zaman gerektiren bir iş. Tabii ki transfobinin avukatlar ve barolardaki tezahürü de transların adalete erişiminde sorun yaşamalarına sebep oluyor. Avukatların aynı zamanda kamusal görev yaptığını ifade ederiz. Burada avukatların transfobilerini konuşmaktan ziyade Baroların kurdukları adli yardım ve CMK sistemlerinde LGBTİ bireylerin yaşadığı hak ihlalleri konusunda bilgisi olan, bu konularda çalışmaya gönüllü olan avukatlardan bir ağ oluşturması, avukat sayısı yetersiz ise bu ağın genişletilmesi için bu alanlarda çalışan STK’ların işbirliği ile eğitim ve atölye programları düzenlemesi gerekiyor. Barolar bu önlemleri almadığı müddetçe şu an Ankara’da ve Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi müdafii ataması tesadüfen denk gelen, LGBTİ bireylerin yaşadıkları hak ihlallerine ve bunlara karşı koyma yollarına yabancı olan avukatlar üzerinden yapılıp, LGBTİ bireylerin adalete erişimlerinin sağlıksız olması sonucunu doğuracaktır. 5) Transları hedef alan kolluk uygulamalarına karşı, mağdur olan translara yönelik hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Kolluk görevlilerinin yaptığı baskı ve şiddetinin en büyük kaynağı transların haklarını bilmemesi ve adalete olan inançlarını yitirmiş olmaları. Transların öncelikle haklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Toplumun kendilerine dayattığı “her şeyi hak eden insan” rolünü kabullenmeleri doğru değil. Çünkü gerçek olan bu değil. Gerçek olan şey transların herkes gibi özgür birer birey olduğu ve gerek uluslararası sözleşmeler gerek Anayasa gerekse de mevzuatla korunan hakları olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bunun için bu alanda çalışan STK’ların toplantılarına, brifinglerine katılmaları, haklarını öğrenmeleri ve mutlaka özellikle bu alanda çalışan avukatlar aracılığı ile kendilerine karşı yapılan tüm hak ihlallerinin üzerine gitmeleri gerekiyor. Hak mücadelelerinde kararlı olurlarsa olumlu sonuçlar almaya başlayacaklar ve bu olumlu sonuçlar geldikçe de adalete olan inançları artacaktır. Translar yalnız değil, onların hakları için mücadele eden insanlar var. Bu insanları bulup, bir araya gelerek sorunlarını çözebilirler. Bir duruşmaya 1 değil 3 avukat olarak girmenin, duruşmayı geniş bir katılımla ve medya desteği ile takip etmenin yargı üzerinde çok etkili olduğunu itiraf etmek gerekir. Translar bugüne kadar hep yalnız oldukları/sanıldıkları için daha kolay mağdur edildiler, ancak öyle olmadığını göstermek önemli/beklenmedik olumlu sonuçlar doğuruyor. Kırmızı Şemsiye’nin varlık sebebi de bu kişilerin yalnız olmadığını hissettirmek. Kurulduğu günden bugüne de büyük bir özveriyle bunu çok iyi yaptıklarını düşünüyorum. 154 BİR DEFİLE VE HAREKETE GEÇEN TRANS KADINLAR Trans kadınların farklı örgütlenme pratikleri bulunmaktadır. İstanbul özelinde, önce Hevi LGBTİ’den Asya Dilovan öncülüğünde, daha sonra bağımsız trans hakları aktivisti Öykü Ay’ın öncülüğünde defileler ve güzellik yarışmaları düzenlenmiştir. Trans kadınları biraraya getiren, Türkiye’de yaşayan trans kadınların sorunlarına değinme platformu yaratan, düzenlenen etkinliklerden elde edilen gelirle ihtiyaç sahibi birçok trans kadına yardım olanağı sunan bu etkinlikler, bugüne dek sivil toplum kuruluşları üzerinden harekete geçirilen trans kadınların yeni yollar denenerek de harekete geçirilebildiğini göstermiştir. 155 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Düzenlenen etkinlikler vesilesi ile yardım amaçlı yüksek miktarda gelir elde edilmiş, bu gelir İstanbul’da bulunan Trans* Evi’nin gündelik ve orta vadeli ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmıştır. Önceden tek katta ve küçük bir dairede faaliyet göstermeye gayret eden Trans* Evi, toplanan gelir sonrası alt katın da kiralanması ve düzenlenmesi ile iki katta hizmet sunmaya başlamıştır. 156 ÖYKÜ AY TRANS AKTİVİST Öykü Ay, insani vasıflarını insanca yaşamaya çalışan, Türkiye’nin doğusunda yetişmiş, eğitimini Doğu Anadolu’da almış, Kürt ve Alevi bir trans kadın. İçimdeki kadını özgür bıraktıktan sonra, diğer trans kadınların daha özgür olmaları ve sosyal açıdan daha huzurlu yaşamaları için mücadale ediyorum. Belirtmek isterim ki, bunu aktivist olarak değil, duyarlı bir insan olarak yapmaya gayret ediyorum. Toplumsa oluşan ve negatif örüntülere sahip olan “travesti” imajını tersyüz edebilmek için her alanda gönüllü olarak çığlık atmaya devam edeceğim. 157 RÖPORTAJ 1) Son birkaç yıl içerisinde, bir trans kadın ve aktivist olarak ismin fazlasıyla görünür oldu. Gerçekleştirdiğin çalışmalar, özellikle trans kadınların pozitif bir dil ile ele alınması, kamuoyunda olumlu bir imaj ile lanse edilmesi ve muhtaç kişilere yardım edilmesi noktasında başarılı bulunuyor çoğu kişi tarafından. Öykü Ay, kimdir ve ne yapmaya çalışır? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 2) Geçtiğimiz yıl içerisinde, trans kadınları mobilize edip geliri İstanbul’daki Trans Evi’ne aktarılmak üzere bir etkinlik düzenlediniz. Bu etkinlikten, organizasyon sürecinden ve bu etkinliğin nasıl bir görünürlük yarattığından bahsedebilir misin? Trans - Gay Fashion Defilesi, aslında Edirne’den Kars’a, Türkiye genelini kapsayan trans dayanışma ağının bir meyvesiydi. Bu defile, tüm transların kendilerini kanıtlayabileceği insani, vicdani bir motivasyonla ortaya çıkmış bir işti. Bu etkinlik sayesinde eğlenceyi bir nebze de olsa toplumdaki “travesti” algısının ortadan kalkması ve bu algının tersi bir duruş sergilememiz için kullanmış olduk. Bunun öncülüğünü yapmak bana gurur vermiştir her zaman. Sesimizi Türkiye kamuoyuna doğru bir şekilde yansıttığımızı ve transların gazetelerin üçüncü sayfalarında değil, birinci sayfalarında manşetten yansııtıldığını düşünüyorum. 3) Trans kadınlar önemli bir bölümü seks işçiliği yapıyor. Sektörde çalışan trans kadınlar, güvenliksizlik ve korunaksızlık sebebiyle sürekli şiddet mağduru oluyor, intihar ediyor veya öldürülüyor. Bu şiddetle mücadele etmek için hangi acil adımların atılması gerekiyor? Toplumda potansiyel suçlu olarak görülen seks işçisi trans kadınlar, içinde bulundukları koşullar sebebiyle yine suça teşvik ediliyor. Trans kadın seks işçileri şiddetin hedefi haline getiriliyor. Bu şiddete karşı üstelik korunmasız bir şekilde karşı durmaya çalışıyorlar. Trans kadın seks işçileri için güvenlikli çalışma alanlarının oluşturulması gerekiyor. Mağdur olan trans kadın seks işçileri için hukuki destek sunabilecek bir hukukçu ağının oluşturulması ve mağdurlara psikolojik destek verilmesi gerekiyor. Barınma sorununun halledilebilmesi için belediyelere yönelik zor durumda olan ve hasta/yaşlı kişiler için destek talep edilmesi amacıyla savunuculuk çalışmalarının yapılması gerekiyor. 4) Türkiye’deki trans kadınların sorunlarını görünür kılabilmek adına, hangi yöntemlerle hangi etkinliklerin düzenlenmesi gerekiyor sence? Bu minvalde, trans hakları ile ilgili çalışan STK’ların çalışmalarını yeterli buluyor musun? STK’ların trans meselelerinin görünürlüğü açısından yürüttükleri çalışmaların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Ancak yine de bazı eksikliklerin olduğu bir gerçek. Bu eksikliklerin giderilmesi için çalışılması gerekiyor. Trans camiası da STK’lara yönelik olumsuz önyargıyla yaklaşabiliyor. 5) Sence son bir sene içerisinde, trans hakları alanında çalışan kişi ve kurumları da düşünerek, transların görünürlüğü ve haklarının geliştirilmesi için neler başarıldı? Bence çok şey başarıldı son yıllarda. Şu an bu konuları konuşuyor olmamız bile bir başarının göstergesi. Şahsen, bireysel olarak da olsa, gerçekleştirmek istediğim çalışmalarım süresince, sizin gibi STK’ların da desteğini alarak çok şeyi başaracağımıza inanıyorum. 158 BİR DAYANIŞMA HİKAYESİ: TRANS* EVİ Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten, Trans* Evi Fotoğraf Sergisi Trans* Evi, İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği’nin çabaları ile 2012’de kurulmuştur. Maddi olanaksızlıklar içerisinde, bir grup aktivistin ve gönüllü transın desteği ile Dolapdere’de kiralanan küçük bir dairede faaliyet göstermeye başlamıştır. Trans* Evi, o günden bu güne aktivistlerin, LGBTİ’lerin, seks işçilerinin, duyarlı vatandaşların, belediyelerin ve derneklerin destekleri ile ayakta kalmayı başarmıştır. En son Öykü Ay’ın öncülüğünde gerçekleştirilen Trans – Gay Fashion adlı defile gecesinden elde edilen gelir ile var olan daireye ek bir daire daha kiralanmış ve evin ihtiyaçları karşılanmıştır. Fiziksel kapasitesi yükselen Trans* Evi’nde bugüne dek evsiz, hasta, mülteci ve ihtiyaç sahibi birçok trans ve LGBTİ kalmıştır. 159 DENİZ TUNÇ HAVİN ZANA İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ 1) İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği birkaç yıl önce muhtaç transların barınma sorununu ortadan kaldırabilmek maksadıyla Trans Evi’ni açtı. Trans Evi’ni açma sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz? Karşılaştığınız zorluklar nelerdi? RÖPORTAJ Bu yıl dördüncü yaşından gün alan Trans Evi’nin kuruluş aşamasında yaşadığı en büyük sorun, translara yönelik önyargı dolayısıyla kiralanacak mekan bulma konusunda sorun yaşanmasıydı. Trans Evi, kişilerden ve kurumlardan yapılan bağışlar ile yer kiralanması ile hizmete girdi. Evin eşyaları da dayanışma ile temin edildi. 2) Trans Evi’nin açılması sonrası bir dayanışma döngüsü ortaya çıktı. İstanbul LGBTİ’nin inisiyatifi ile açılan ancak daha sonra özellikle İstanbul’daki trans camiasının çeşitli şekillerde yardımcı olduğu bir barınma alanına dönüştü. Bu süreci biraz anlatabilir misiniz? Trans Evi’nin karşılaştığı zorluklara ek olarak, hangi bağışlar veya yardımlar ile ayakta kaldı bugüne dek? İlk iki sene, LGBTİ örgütleri ve destekçi kurumlar tarafından kira ve temel ihtiyaçları karşılandı Trans Evi’nin. Üçüncü senesinde ise, Öykü Ay ve Trans Melekler dayanışma kampanyası başlattı. Bu kampanya sonucunda elde edilen gelir ile, Trans Evi iki katlı yatakhanesi ve sosyalleşme alanı ile, 20 – 25 kişi kapasiteli bir alana dönüştü. 160 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Geçtiğimiz sene Ramazan ayı vesilesi ile erzak yardımı ile başlayan destek, Trans – Gay Fashion Defilesi ile ikinci katın kiralanması, ranzaların ve Trans Evi’nin iki katının birer yıllık kiralarının karşılanması ile devam etti. 3) Trans Evi’nin ve burada sunulan desteklerin görünürlüğünü nasıl sağlıyorsunuz? Trans kadınlar, ne zaman Trans Evi’ne yardım niyetiyle bir şey getirse video ile bunu teslim ettiğini çekiyor ve yaygınlaştırıyorduk. Aynı zamanda, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan yerinde sağlık hizmeti ve erzak desteği gibi destekleri haberleştirip hem derneğimizin web sayfasında paylaşıyoruz hem de başka araçları kullanarak yaygınlaştırıyoruz. Bu şekilde daha görünür olduğumuzu düşünüyoruz. Bugüne kadar yaklaşık yüz elli kişiye dönüşümlü olarak hizmet verdik. Trans Evi’nde her hafta perşembe günleri takı tasarım atölyesi yapılıyor; meslek edindirme programı dahilinde. Düzenli olarak psikolog hizmeti ve hukuki destek sağlıyoruz. Beşiktaş Belediyesi aylık ya da iki aylık zaman dilimlerinde ambulans ve doktor göndererek Trans Evi’nde kalanların rutin kontrollerini gerçekleştiriyor. Trans Evi’nde kalanlar zaman zaman Beşiktaş Belediyesi’nin tiyatro etkinliklerine ücretsiz katılabiliyor. Kişilerin özel ihtiyaçları dışında kalan bütün ortak ihtiyaçlar ayrıca transların ve diğer kişilerin dayanışması ile karşılanıyor. 161 RÖPORTAJ 4) Bugüne dek kaç kişiye hizmet verildi? Trans Evi’nde kalanların faydalandıkları hizmetler nelerdir? TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET 5) Bir sosyal destek mekanizması olarak Trans Evi’nin nelere ihtiyacı var? Trans Evi’nin birçok şeye ihtiyacı var. En başta maliyeti olmayan ya da olacaksa da çok uygun bir fiziksel mekana ihtiyacımız var; zira kiralar çok pahalı. Ayrıca, evde kalabalık kişi sayısı olduğu için faturalar çok yüksek geliyor ve ödemeler konusunda zorluk yaşanıyor. Dolayısıyla bu faturaların da karşılanabilmesi için fona ihtiyacımız oluyor. 6) Bir başarı hikayesi olarak Trans Evi sizin için neyi ifade ediyor? Trans Evi, bizim için dayanışmayı, komün yaşamı ve birlikte birçok şeyi başarabileceğimizi ifade ediyor. 162 SONUÇ YERİNE Türkiye, son bir yılı yoğun bir gerginlik içerisinde geçirmiştir. Ülkenin doğu ve güneydoğusunda devam eden savaş, kutuplaşmayı arttıran iki genel seçim, batısında yoğunlaşan saldırılar, toplumsal huzursuzluğu arttıra sokak çatışmaları, muhalif gruplara yönelik artan baskı ve yıldırma politikaları, katledilen siviller ve insan hakları düzeyinde görülen geriye gidiş… En son 15 Temmuz 2016’da neyse ki başarısız olan “darbe girişimi”, ülkede var olan çatışma, kutuplaşma ve gerilimi daha da arttırmıştır. Devam eden toplumsal huzursuzluk ortamı ve artan öfke ile ortaya çıkan şiddet ortamı, transların kendilerine yönelen nefret saldırıları karşısında daha da savunmasız olmasına sebep olmuştur. Türkiye, translar için daha az güvenlikli, istikrarsız ve belirsiz bir gelecek ile korkuları artıran bir ülke haline gelmiştir. Birçok trans, bu belirsizlik hali içerisinde yaşamlarına nasıl devam edeceklerinin kaygısı içerisine düşmüştür. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, bütün bu gelişmeler yaşanırken, transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet eylemlerini sistematik bir şekilde kayda geçmiştir. Eldeki veriler, son bir yıl içerisinde translara yönelik artan seviyede ayrımcılık ve şiddet vakalarının yaşandığını kanıtlamaktadır. Artan hak ihlali sayısı ile bu ihlallerinin görünürlüğünün artması, transların psikolojik olarak olumsuz etkilenmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin herhangi bir şehrinde yaşayan bir transı hedef alan bir transfobik saldırı, ülkede yaşayan tüm translarda bir korku halinin oluşmasına sebep olmaktadır. Diğer yandan, ortaya çıkan saldırıların görünürlüğünün artması ve transların bu saldırılar karşısında gösterdiği direnç ve mücadele örnekleri, tüm transları psikolojik olarak daha da güçlendirmekte ve güçlü bir şekilde haksızlıklara karşı harekete geçirmektedir. Önceleri hak ihlalleri karşısında nasıl adım atacağını bilmeyen yüzlerce trans, artık dayanışma grupları içerisinde örgütlenmekte, eylemler ile görünürlüğünü arttırmakta, taleplerine dair seslerini yükseltmekte ve daha çok transı yanlarına çekip “Buradayız ve korkmuyoruz!” mesajı vermektedir. 163 TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET Son yıllarda trans toplumunun genelini etkileyen önemli bir diğer gelişme, görünürlüğü artan LGBTİ hareketin faaliyetlerine yönelik gelişen ve çoğunlukla LGBTİ-karşıtı siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları tarafından teşvik edilen karşı söylem ve eylemlerin artmasıdır. 2015 ve 2016 yılları içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan LGBTİ Onur Yürüyüşlerinin çeşitli grup ve çevrelerce hedef gösterilmesi ve bazı siyasi partilerin LGBTİ’lere yönelik nefreti körükleyen açıklamar yapması ve tabanlarını LGBTİ’lere yönelik eylemlere girişmeleri için davet etmeleri, Türkiye’nin birçok ilinde translara yönelik nefret saldırılarının ve polis operasyonlarının artmasına sebep olmuştur. Her halükarda, trans hareketi görünürlüğünü arttırmakta ve gücünün farkına varmaktadır. Sürekli değişen politik konjonktür içerisinde kendi hakları için mücadele eden translar, gelişen fırsatları değerlendirerek hak taleplerini gerçek bir kazanıma dönüştürecek stratejileri bulacaklardır. Nefret saldırıları, cinayetler ve intiharlarla sarsılan, yoksulluğa ve güvencesizliğe mahkum edilen trans toplumu, biraraya gelme ve güçlü bir muhalif kanat oluşturma becerisini ortaya koyacaktır. Tarih geriye gitmez; transların bu onurlu mücadelesini görmezden gelen veya buna ket vurmaya gayret edenler, tarihin çöplüğünde yerlerini alacaklardır. 164