türkiye`de tra ns* olmak

advertisement
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Meşrutiyet Mah. Konur 2 Sok. 44/8 06640
Kızılay, Çankaya, Ankara
0312 419 2991 - 0538 973 4800
www.kirmizisemsiye.org
“Kapak resmi, bir nefret cinayeti sonucu aramızdan koparılan trans kadın Buse’nin bir fotoğrafından ilham
alınarak tasarlanmıştır. Buse’yi ve tüm nefret cinayeti mağduru transları saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.”
TÜRKİYE’DE
TRANS* OLMAK:
DIŞLANMA,
AYRIMCILIK VE
ŞİDDET
Hazırlayan:
KEMAL ÖRDEK
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK:
DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Temmuz 2016 ©
Bu yayının tüm hakları Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları
Derneği’ne aittir.
Bu yayının bir bölümünün veya tamamının çoğaltılması öncesi, Kırmızı
Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden izin alınması gerekmektedir.
Bu yayının belirli bölümlerinin alıntılanması, bu yayın ve ilgili bölümleri
referans gösterilerek gerçekleştirilebilir. Uygun şekilde referans gösterildiğinde, bunun için izin alınması gerekmemektedir.
Hazırlayan:
Kemal ÖRDEK
Röportajlar:
Kemal ÖRDEK
Tasarım:
Ceket Medya
Paris Cad. No: 9 D:1 Kavaklıdere/ANKARA
www.ceketmedya.com
info@ceketmedya.com
Baskı:
Şen Matbaa
Özveren Sokağı 25/B
Demirtepe/ANKARA
Bu yayın, İsveç İstanbul Başkonsolosluğu ve Açık Toplum Vakfı tarafından
finansal olarak desteklenen “Trans-İzleme: Türkiye’de Translara Yönelik
Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi İle İzlenmesi Projesi” kapsamında
hazırlanmıştır.
Yayının içeriğinin tüm sorumluluğu Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan
Hakları Derneği’ne aittir. Bu yayın hiçbir şekilde finansal destek sunan
kurumların görüşlerini yansıtmamaktadır.
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ........................................................................................... 6
ÖNSÖZ YERİNE . ................................................................................. 8
GİRİŞ.................................................................................................. 17
TRANS-İZLEME: TRANSLARA YÖNELİK HAK İHLALLERİNİN
SAVUNUCULUK PERSPEKTİFİ İLE İZLENMESİ PROJESİ ......................... 20
VERİ TOPLAMA SİSTEMİ . .................................................................. 25
ARKA PLAN ....................................................................................... 37
VERİLER . ......................................................................................... 40
AYRIMCILIK . ..................................................................................... 48
NEFRET SUÇLARI .............................................................................. 60
KURUMSAL ŞİDDET . ......................................................................... 70
POLİTİK BİR GERÇEKLİK OLARAK TRANS İNTİHARLARI ...................... 84
TRANS GEÇİŞ SÜRECİ VE CİNSİYETİN YASAL OLARAK TANINMASI ...... 89
TRANS MÜLTECİLER VE SIĞINMACILAR . .......................................... 108
CEZAEVLERİNDE TRANSLAR ............................................................ 127
TRANSLARIN CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUMU . .............. 137
MEDYADA TRANS HABERLERİNİN DİLİ ............................................. 143
BİR DEFİLE VE HAREKETE GEÇEN TRANSLAR ................................... 155
BİR DAYANIŞMA HİKAYESİ: TRANS* EVİ .......................................... 159
SONUÇ YERİNE . ............................................................................. 163
5
TEŞEKKÜR
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, elinizde bulunan yayın ile,
Türkiye’de yaşayan transların son bir yılındaki genel insan hakları durumuna ışık
tutmayı hedeflemektedir.
Bu yayının ortaya çıkma sürecinde işin ucundan tutan, yorulan, fedakarlık gösterip
ihtiyaç duyduğum her türlü desteği gösteren Kırmızı Şemsiye Derneği’nin çalışanlarına teşekkür etmek istiyorum.
Türkiye’de yaşayan ve son bir yılda hak ihlali mağduru olmuş translar ile Kırmızı
Şemsiye arasında köprü vazifesi gören; mağdur translar ile dayanışan, yol gösteren ve mağduriyet sonrası onları derneğimizin avukatları ile irtibata sokan Kırmızı
Şemsiye Derneği Alan Koordinatörü Belgin Çelik’e teşekkürlerimi sunuyorum. İlgili
proje kapsamında hak ihlallerine dair detaylı bilgileri çevrimiçi veritabanına sistematik olarak kaydeden Kırmızı Şemsiye Derneği İzleme ve Destek Sorumlusu Bihter Altay’a da ayrıca teşekkür etmek isterim. Bu yayın, belirttiğim her iki değerli
dernek çalışanı olmadan hazırlanamazdı.
Yayının hazırlanması sürecinde ihtiyacını duyduğum her türlü bilgi ve belgenin teminini sağlayan, yayının tasarımı ve basımı ile ilgili tüm lojistik işlerde destek sunan
Kırmızı Şemsiye Derneği Proje Asistanı Özge Gökpınar’a ve Kırmızı Şemsiye Derneği Ofis Koordinatörü Tolga Tuneli’ye ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum. Sevgili
Özge Gökpınar’a, yayın içerisinde yer alan ve sığınmacı/göçmen transların durumuna ilişkin gerçekleştirdiğimiz röportaj ve de medyada transların nasıl bir dil ile
resmedildiğine dair hazırlanan bölüme sunduğu medya izleme katkısı dolayısıyla
ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum.
Kırmızı Şemsiye olarak, kurulduğumuz günden bu yana hak ihlali mağduru olan
translara hukuki destek sunuyoruz. Ayrımcılık ve şiddet mağduru transları yönlendirdiğimiz ve bu yayın içerisinde kendileriyle gerçekleştirdiğimiz röportajlar üzerinden bize değerli katkılarını sunan Av. Nihan Erdoğan’a, Av. Sinem Hun’a ve Av.
Emrah Şahin’e teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
6
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Yayının giriş kısmında, Kırmızı Şemsiye Derneği’ne bugüne dek olan çalışmalarında
her açından destek olan ve son derece önemli müdahaleleri ile katkı sunan Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi ve Belçika Senatörü Sayın Petra De Sutter’e; CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Sayın Zeynep Altıok
Akatlı’ya; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye Temsilcisi Sayın Karl Kulessa’ya; Transgender Europe Araştırmacısı Sayın Carla LaGata’ya ve Proje Yöneticisi Sayın Boglarka Fedorko’ya ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.
Yayın süresince, farklı arka planlara ve gerçekliklere sahip transların genel insan
hakları durumları ile ilgili röportaj gerçekleştirdiğimiz Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu
Türkiye Temsilciliği’nden Dr. Gökhan Yıldırımkaya’ya; Sosyal Politikalar, Cinsiyet
Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden Av. Rozerin Seda Kip, Emirhan Deniz Çelebi, Mehmet Akın ve Hayat Çelik’e; İstanbul LGBTT Dayanışma
Derneği’nden Ebru Kırancı, Havin Zana ve Deniz Tunç’a; Mersin 7 Renk LGBTT
Dayanışma Derneği’nden Yağmur Arıcan’a; Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum
Derneği’nden Hilal Başak Demirbaş’a; Hacettepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç.
Dr. Koray Başar’a; trans aktivistler Öykü Ay, Deniz Eren Mutlu ve Rosida
Koyuncu’ya sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Bu yayının hazırlanabilmesi, yayın içerisinde yer alan verilerin toplanabilmesi ve yayınlanıp dağıtılabilmesi için Kırmızı Şemsiye Derneği’ne finansal desteklerini sunan
İsveç İstanbul Başkonsolosluğu’na ve Açık Toplum Vakfı’na da ayrıca teşekkürlerimi
sunmak istiyorum.
En son ve en büyük teşekkürlerimi, bu yayın içerisinde genel insan hakları durumu
detaylı şekilde ele alınan, mağduriyet yaşayan ancak bu mağduriyetlerinden mücadele stratejileri geliştirmeyi beceren tüm güçlü translara sunmak istiyorum.
Kemal ÖRDEK
BAŞKAN
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği
7
ÖNSÖZ YERİNE
PETRA DE SUTTER
SENATÖR, BELÇİKA FEDERAL MECLİSİ
PARLAMENTER, AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTERLER MECLİSİ
İki yıl önce siyasetle ilgilenmeye ve geçiş sürecimi tamamlayıp bir kadın olarak yaşamaya başladığımda, muhabirler geçmişim ile ilgili bilgi sahibi olmaya başladı. Bu
durum benim kamuoyuna açık bir trans kadın olmama vesile oldu. Önceleri, kendi
mahremiyetim içerisinde rahatlığım vardı ve bu açık hale gelme durumu beni rahatsız etti. Daha sonra ise anladığım şey, toplumun rol modellere ihtiyacının olduğu ve
transların kamusal alanda, medyada ve siyasette temsil edilmeleri gerektiği oldu.
Bunun sonucunda, sadece LGBTİ’ler değil, göçmenler ve mülteciler, diğer azınlıkların haklarını savunan bir aktivist oldum. Aynı zamanda keskin bir cinsiyet eşitliği
savunucusu oldum. Adalet ve eşitlik için mücadele ediyorsan, sadece tek bir grup
insan için mücadele edemezsin…
Kendi ülkemde, açık bir trans kadın olarak bilinir olma sürecim olumluydu. Çoğu tepki olumluydu ve olumsuz tepkiler vardı ise de, bana pek ulaşmadı. Ama ben şanslılardandım. Belçika’da translar hukuken ayrımcılık ve şiddete karşı korunmaktadır.
Buna rağmen, dünyanın geri kalanında da olduğu gibi, translar iş ararken veya ev
8
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
kiralarken ayrımcılık ile karşılaşıyor, göçmenler gibi, ve bu durumu ispatlamaları son
derece zor oluyor. Ayrımcılığa karşı hukuki koruma transfobiyi, insan kayıplarını ve
toplumsal dışlanmayı sonlandırmıyor. Belçika dahil olmak üzere, transların intihar
etme oranı çok yüksek. ILGA-Europe’un Gökkuşağu Haritası’na göre Belçika diğer
ülkelere göre daha iyi durumda olsa bile, mesela hala cinsiyetimizin yasal tanınması
sürecinde zorunlu kısırlaştırma ve tıbbi tanı alma süreçlerine mahkum oluyoruz.
Avrupa’nın diğer ülkelerindeki durum ne kadar farklı? Belçika Parlamentosu’nun bir
üyesi olarak, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin de bir üyesiyim. Bu kurum,
Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Türkiye de dahil olmak üzere 47 Avrupa üyesini
barındırmaktadır. Kurumun ilgilendiği temel konular, insan hakları, demokrasi ve hukuktur. Bir vekil olarak tüm bu ülkelerdeki LGBT durumunu yakından takip ediyorum
ve ülkeler arasında bu konu ile ilgili büyük farklar bulunmaktadır. Rusya Federasyonu’nda bulunan transların durumu muhtemelen en kötüsü; Ukrayna’da durum
pek değişik değil ve Türkiye’deki durum da gittikçe kötüleşmektedir. Örneğin, Yeni
Akit adlı bir ulusal gazetenin, Orlando’da katledilenleri “sapkın eşcinseller” olarak
nitelemesi kabul edilemez bir şeydir. Aynı zamanda, Haziran 19 ve 26’da gerçekleştirilmesi planlanan Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanması ve hükümetin artan homofobi
ve transfobiye sessiz kalması utanç verici bir durumdur. Danimarka, Malta ve bazı
başka ülkelerde, kişinin kendi cinsiyeti hakkında söz sahibi olması ilkesi cinsiyetin yasal olarak tanınması için yeterli olabilmekte ve translar ayrımcılık ve şiddet karşısında
çok iyi bir düzeyde korunmaktadır. Avrupa Konseyi düzeyinde ise, homofobik ve
transfobik lobicilik faaliyetleri hız kazanmakta, birçok ilerici öneri ve karar tasarısı engellenmeye çalışılmakta, sadece kimliğimden ötürü veya taşıyıcı annelik tartışmalarındaki dengeli tutumum sebebiyle sosyal medya üzerinde ağır sözler işitmekteyim.
Avrupa genelinde, LGBTİ’lerin maruz kaldığı ayrımcılık sözkonusu olduğunda artan
düzeyde bir kutuplaşma olduğunu görmekteyim. Birçok ülkede ilerleme kaydedildi,
gerekli kanunlar onaylandı ve kamuoyu algısı değişti. Cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği “normalleşen” kavramlar arasında. Bu gelişmeler, Avrupa’nın “sert” ve “yumuşak” gücünün olumlu etkisi altında gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, muhtemelen şu an varolan ekonomik kriz veya mülteci krizi sebebiyle, bazı ülkelerde
milliyetçi ve dinci bağnazlık ile tahammülsüzlük ve nefret artmaktadır. Bu olumsuz
dinamikler, her zaman görüldüğü gibi ilk hedef olarak LGBTİ’leri hedef almaktadır.
Aynı zamanda, bu ülkelerde geleneksel aile değerleri kamu düzenini korumak argümanıyla daha güçlü bir şekilde savunulmakta ve cinsiyet eşitliği tehdit edilmektedir. Son onyıllarda elde ettiğimiz bütün hakların kırılgan olduğunu ve defalarca
yılmadan savunulması gerektiğini lütfen unutmayalım. Gelecekteki Avrupa’nın nasıl
olacağını kimse bilmiyor; tam da bu sebeple daha iyi hazırlanmamız ve mücadele
etmemiz gerekiyor.
9
KARL KULESSA
TÜRKİYE TEMSİLCİSİ
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NÜFUS FONU
Geyler, lezbiyenler, biseksüeller, translar ve intersekler (LGBTİ) hakkında soru sorulması üzerine, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, LGBTİ’lere uygulanan
şiddet ve ayrımcılığı “şiddet ve ayrımcılığa maruz kalanlar için muazzam bir trajedi
ve kolektif vicdanımız üzerindeki kara leke”1 olarak nitelendirmiştir. Eylül 2015’te,
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA), diğer 12 BM örgütü ile beraber, Genel
Sekreter’in açıklamasına atıfta bulunarak yaptıkları ilk ortak açıklamada; “şiddet,
ayrımcı yasalar ve uygulamalar olarak gerçekleşen hak ihlallerinin… uluslararası
insan hakları hukukunun ciddi biçimde ihlal edilmesi’2 anlamına geldiği ve kamu
yararına zararlı olduğu vurgulanmıştır.
1 7 Mart 2012, UN Human Rights Council (via video).
2 Eylül 2015 (ILO, UNHCHR, UNDP, UNESCO, UNHCR, UNICEF, UNODC, UNWOMEN, WFP, WHO ve UNAI-
DS ile beraber)
10
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Belirgin bir toplumsal dışlanma ile karşı karşıya kalan translar, sıklıkla hayatlarını kazanmak için seks işçiliğine itilmektedir. Seks işçiliği yapabilmeleri hususunda
ayrımcılık ve hukuki sınırlandırmalar ile birleştiği noktada bu durum, üzerlerindeki
yükü iki katına çıkarmaktadır. 2012 yılında binlerce seks işçisi, istismar ve şiddete
maruz kalmama, sağlık hizmetlerine erişim, çalışma ve meslek seçme ve maddi
güvenliğe erişim sağlama gibi temel haklarını talep etmek için Kalküta (Hindistan)
sokaklarında yürüyüş yapmak zorunda kalmışlardır. Bu talepler, aşırı talepler değildir; aksine, çoğumuz için geçerli olan hakların talebidir. Türkiye’de ve belki de diğer
yerlerde ise, tam bir sosyal içerme elde edilmiş olsa, birçok trans başka bir meslek
seçmiş olabilirdi.
Seks işçilerinin maruz kaldığı kısıtlamalar, seks işçiliğinin dünyanın en eski mesleği
olması gerçeği yadsınarak ve mevcut tüm kanıtlara rağmen, bir bütün olarak toplumun büyük yararı için yasa ile ortadan kaldırılması gerektiğinin düşünülmesi ile
belirgin hale gelmiştir. BM Genel Sekreteri böyle yaklaşımlar konusundaki şüphelerini etkili şekilde özetlemiştir: “Seks işçilerini koruyan yasaların olmadığı ülkelerde... toplam nüfusun yalnızca az bir kısmı korunma yollarından yararlanabilir. Tersi
biçimde ise, seks işçilerine insan hakları dahil yasal koruma sağlanan ülkelerde,
çok daha fazla kişi, korunma hizmetlerine erişim sağlamaktadır. Bunun bir sonucu
olarak, daha az enfeksiyon, antiretroviral tedavi için daha az talep ve daha az ölüm
gerçekleşmektedir. Bu grubu koruma altına almamak etik olmadığı gibi, halk sağlığı
açısından da hiçbir mantığa sığmaz. Bu hepimizi etkilemektedir”3 “Temel cinsel sağlık ve üreme hakkından herkesin yararlanabilmesi,yalnızca etik açıdan doğru değil,
aynı zamanda iyi bir kamu politikasıdır.”
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ni ve Kemal Ördek’i desteklerken Türkiye’de UNFPA, üreme sağlığı ve genel sağlık hakları kapsamı dahil tüm
insan haklarının, evrensel olması gerektiği fikrine sadık kalmayı hedeflemektedir.
Biz, istismarcı uygulamalara maruz kalmadan transların cinsiyet kimliklerinin yasal
olarak tanınmasını desteklemekle birlikte, kamuya yönelik eğitim ve diyalog yoluyla
LGBTİ’lere yönelik ayrımcılıkla mücadele etmeyi desteklemekteyiz.
Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, sahiplenmenin sürdürülebilirlik için çok
önemli olduğuna inanıyoruz. UNFPA bu ilkeler ışında Kırmızı Şemsiye’yi izlemiş ve
desteklemiştir. Bir süre Kemal Ördek ile yakinen çalıştım ve sıkıntılar karşısında gösterdiği cesaretine ve azmine hayran kaldım. Bu önemli yayına katkı sunmaya davet
edilmiş olmaktan ise onur duyuyorum.
3 2009, UNAIDS HIV Guidance note
11
ZEYNEP ALTIOK AKATLI
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
İZMİR MİLLETVEKİLİ
Gün geçtikçe muhafazakar yaşam tarzı dayatmasıyla dönüştürülmek istenen, Cumhuriyet’in tüm çağdaş değerlerinden, insanlığın binlerce yıllık ortak mirasının geldiği
seviyeden çok daha geriye doğru giden Türkiye’nin ağır yükü altında; en ağır bedeli
ödeyenin yine toplumun ötekileri olduğunu yaşayarak ve görerek, endişelerimizin
üst düzeyde olduğu bir döneme tanıklık ediyoruz.
Mevcut Türkiye yönetimince ötekinin de ötekisi olarak kodlanan lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks bireylerin maruz kaldığı ayrımcılık, bu bireylerin çalışma
ve yaşam haklarını ellerinden alıyor. Türkiye yönetiminin uluslararası insan hakları
hukukunun esasını oluşturan iki temel ilkeyi süreklileşmiş bir biçimde yadsıdığını
görüyoruz; herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesi ve ayrımcılık yasağı. Ne yazık
ki aynı zamanda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin üçüncü maddesi “Yaşamak,
özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.” ilkesi de içinden geçmekte olduğumuz
bu dönemde ülkemizde fiilen yok sayılıyor. Mevcut muhafazakar iktidar partisinin
12
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
üye ve yöneticileri her fırsatta LGBTİ bireyleri hedef gösteriyor, ötekileştiriyor, ayrımcılığa maruz bırakıyor. Dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, AKP
Milletvekili Selma Aliye Kavaf’ın 7 Mart 2010 tarihinde yaptığı açıklama, iktidar partisinin LGBTİ bireylere ve onların insan haklarına dair bakışın en hafif ve en özet
halidir. Bakan Kavaf eşcinselliği açıkça hastalık olarak gördüğünü belirterek şu ifadeleri kullanmıştı; “Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna
inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere
de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var.”
Türkiye’de mevcut yönetimin tek başına iktidar olduğu ve tüm hegemonik aygıtlara
egemen olduğunu düşünürsek özelde trans bireyler, genelde tüm LGBTİ bireyler
için son derece zorlu bir dönemden geçiyoruz. Trans bireylerin çalışma yaşamına
kabul edilmemesi, bu bireylerin istihdamına yönelik özel önlemler alınmaması kendilerini zorunlu olarak seks işçiliğine yöneltmiş durumda. Bu noktada trans bireyler
denetimsizlik, sağlık sorunları, güvenlik endişesi, sistematik polis baskısı, elinizdeki
raporda detaylı olarak yer alan bir dizi ağır problemle karşı karşıya kalıyor. Dahası
trans bireyler öldürülüyor.
Bizler hem trans bireylerin çalışma yaşamında yer alabilmesi, ayrımcılığa maruz
bırakılmadan istihdam edilmesi, nefret söylemi, şiddet ve zorbalığa maruz bırakılmaması; hem de genel olarak LGBTİ bireylerin insan hakları için çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu partisi, Türkiye’nin merkez sol kitle partisi Cumhuriyet Halk
Partisi olarak çaba sarf ediyoruz. Bu temelde sivil toplum kuruluşları ile temasta
kalmaya özen gösteriyor, Meclis’in ve medyanın etkisini hak ihlallerinin engellenmesi hususunda kullanmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin ana muhalefet partisi olarak
TBMM’yi hala güçlü bir denetim aygıtı olarak kabul ediyor, bu alanda mücadele
eden sivil toplum kuruluşlarını sürece dahil etmeyi önemsiyoruz.
2015 seçim bildirgemizde yasal düzenlemeler ve yaptırımlar yoluyla, cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliğine dayalı tüm ayrımcılıklara karşı kararlı şekilde mücadele edeceğimizi beyan etmiş bir siyasi parti olarak; “haklar ve özgürlükler siyaseti”, demokratik yurttaşlık anlayışının temelini oluşturduğuna inanıyoruz. Haklar ve özgürlükler
siyasetinin, ayrım yapmaksızın tüm yurttaşları etnik, dinsel, sınıfsal ve cinsel tahakküm biçimlerine karşı koruyan, dezavantajlı gruplarla dayanışmayı öngören tek
siyaset biçimi olduğunu kabul ediyoruz.
Türkiye toplumun tüm renkleriyle birlikte içinden geçmekte olduğu bu karanlık
dönemin son bulacağına olan inanıyoruz. Türkiye’nin yeniden yüzü batıya dönük,
demokrasiyi ve insan haklarını önceleyen, çağdaş bir cumhuriyet olarak tüm yurttaşlarıyla barış içinde bir arada, eşit, adil ve özgür günlere kavuşacağına dair umudumuzla mücadele etmeye devam edeceğiz.
13
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
CARLA LAGATA BOGLARKA FEDORKO
TRANSGENDER EUROPE
TRANSGENDER EUROPE
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Transgender Europe’un
uzun yıllardan bu yana en temel partnerlerinden biri olmuştur. İşbirliğimiz, Transgender Europe’un son yıllarda uygulamaya soktuğu iki büyük proje kapsamında
daha da yoğunlaştı. Bunlardan ilki ProTrans, diğeri ise Küresel “Transfobiye Karşı
Trans-Saygı” Projesi’dir.
Transgender Europe, ProTrans Projesi kapsamında Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta
Asya’dan bir grup sivil toplum örgütünü 2013’te biraraya getirdiğinde, amacı bölgede yaşayan translara yönelik gerçekleştirilen hak ihlalleri ve şiddete karşı daha sistematik veri toplamaktı. Her ne kadar uluslararası insan hakları kurumları ve hükümetler artan düzeyde transları içeren politikalar geliştirse de, Transgender Europe
yerel düzeyde yürütülen translara karşı hak ihlallerinin izlenmesi ve raporlanması ile
mağdurların desteklenmesi çabalarının yeterince desteklenmediğini fark etti.
Projenin 2014 yılı başında başlamasından bu yana, Türkiye’de devlet tarafından
desteklenen şekilde homofobik ve transfobik toplumsal bir tavrın geliştirildiğine
tanık oluyoruz. Bu tavrı son birkaç Onur Yürüyüşü’ne yönelik polis saldırılarında
görebiliyoruz. Trans toplumuna ve savunuculuk gruplarına yönelik ciddi saldırılar
gerçekleştirildi; ancak Kırmızı Şemsiye dahil olmak üzere transların bu olumsuz
14
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
gelişmeler karşısında güçlü ve iradeli durduğuna tanık olduk. Kırmızı Şemsiye, bu
saldırılar karşısında şiddet eylemlerini izledi, onları polise, yerel veya uluslar arası
kurumlara iletti ve aynı zamanda ihtiyaç sahibi mağdurlara psikososyal ve hukuki
destek sundu. Bu çalışmalar kapsamında, yaşanan vakaları izlemek için çevrimiçi
bir veritabanı kurmakla kalınmadı, aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde,
yuvarlak masa toplantıları düzenleyerek, toplum üyelerini örgütleyerek, üst-düzey
toplantılara katılarak ve trans hakları için kampanyalar düzenleyerek trans mücadelesini anlattılar.
Beraber yürütülen proje kapsamında Kırmızı Şemsiye avukatları, 50’den fazla transa hukuki danışmanlık sundu ve bu kişilerden 20’sine suç duyurularında bulunmak
üzerinden doğrudan destek iletildi. İlgili proje kapsamında, bazı hukuki başarılar da
elde edildi. Örneğin, Ela adlı Ankara’da yaşayan bir transa yönelik gerçekleştirilen
pompalı tüfekli saldırının faili 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kasım 2014’te, Çisem
adlı trans seks işçisine fiziksel şiddet uygulayan iki polis memuruna karşı dava açıldı
ve yargılanmaları sağlandı. Trans seks işçilerine karşı yazılan idari para cezalarından
bir kısmı mahkemelerde iptal edildi. Trans kadınlara yönelik gerçekleşen keyfi polis
uygulamaları ile ilgili bazı yerel mahkeme kararları, üst mahkemelere taşındı.
Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye arasındaki işbirliği, sadece taban örgütlenmesi ve hukuki destek çalışmaları kapsamında ilerlemedi. Aynı zamanda, niceliksel-niteliksel araştırmalar kapsamında ve savunuculuk araçlarının üretilmesi noktasında ortak çalışmalar yürütüldü. Kırmızı Şemsiye, Transgender Europe’un TvT
adlı projesinde yer alan 10 ana partnerden biridir. TvT projesi, Transgender Europe
tarafından 2009 yılında başlatılan, transların genel insan hakları durumu hakkında
bir tablo ortaya koymayı ve uluslararası kurumlar, insane hakları örgütleri, trans
hakları hareketi ve genel kamuoyuna ilgili konuda savunuculuk araçları sunmayı
hedefleyen bir projedir. Kırmızı Şemsiye düzenli aralıklarla TvT’nin Trans Cinayetleri
İzleme Projesi’ne veri sunmaktadır. Ilgili proje, dünya genelinde transları hedef
alan cinayetleri belgelemek niyetindedir. Kırmızı Şemsiye tarafından sunulan Trans
Cinayetleri İzleme Projesi verilerine gore, Türkiye’de Ocak 2008 ile Haziran 2016
arasında kaydedilen toplamda 43 trans cinayeti gerçekleştirilmiştir ve bu very Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek sayıyı oluşturmaktadır. Kırmızı Şemsiye, aynı
zamanda, TvT’nin Transların Sağlık, Hukuk ve Toplum Temelli Durumunun Haritalanması çalışması için Türkiye verilerini güncellemiş ve TvT’nin Transların Toplumsal
Deneyimleri Araştırması’na katılmıştır. Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye’nin
ortak çabası olarak, TvT Araştırması’nın verileri analiz edilmiş ve kıyaslamalı bir
küresel rapor içerisinde Türkiye bölümü hazırlanmıştır. Aynı zamanda, Ülke Raporu
Türkçe’ye çevrilmiş, basımı gerçekleştirilmiş ve Türkiye’deki aktivistler için bir savunuculuk materyali olması maksadıyla dağtıılmıştır.
15
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye arasındaki işbirliği sadece proje-temelli gelişmemiştir. Transgender Europe’un yönetim kurulu üyeleri ve çalışanları, Kırmızı
Şemsiye tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen konferanslar ve yuvarlak masa toplantılarında yer almış, Kırmızı Şemsiye aktivistleri Transgender Europe’un iki yılda
bir gerçekleştirdiği konseyler ve ILGA-Europe’un yıllık konferanslarında atölyeler
düzenlemiştir. Transgender Europe ile Kırmızı Şemsiye, aynı zamanda karar vericilerle birlikte buluşmuş ve lobicilik çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalardan bir
tanesi Nisan 2016’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)’de gerçekleştirilen “Avrupa’da Translara Karşı Ayrımcılık Tasarısı” ile ilgili oylamaya katılınması ve
lobicilik gerçekleştirilmesidir. Bir diğer işbirliği ise, Haziran 2015’te Madrid, İspanya’da gerçekleştirilen LGBT’lere Karşı Ayrımcılık ve Şiddet Konferansı’na katılınması
ve konuyla ilgili ortak şekilde toplanan verilerin sunulmasıdır.
16
GİRİŞ
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin ana çalışma alanlarından
biri, translara karşı hak ihlallerinin sistematik bir şekilde izlenmesi, raporlanması
ve belgelenmesidir. 2013 yılından bu yana translara karşı hak ihlalleri ile ilgili çalışmalar yürüten Kırmızı Şemsiye, veri temelli savunuculuk yapabilmenin önemine
inanarak, her yıl düzenli şekilde transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet vakalarını
kaydetmektedir.
Savunuculuğun bir parçası olarak yasa yapıcı ve karar vericilere yönelik gerçekleştirilen lobicilik çalışmalarının temeli, transları hedef alan hak ihlalleri ile ilgili kayda geçirdiğimiz verilerdir. Kamuoyu ve ilgili yetkilileri yaşanan hak ihlalleri ile ilgili
bilgilendirmek suretiyle farkındalıklarını arttırmak ve gerekli yasal ve fiili politika
değişikliklerini teşvik edebilmek maksadıyla gerçekleştirilen izleme, raporlama ve
belgeleme çalışmaları, trans aktivistlerin meşru bir zeminde söylem üretmesini sağlamaktadır.
Kırmızı Şemsiye, kuruluşundan sonraki bir yıl içerisinde sistematik olmasa da, kendi
kısıtlı imkanları dahilinde, gerek çeşitli medya araçlarını gerekse Türkiye’nin birçok
ilinde irtibatının olduğu yerel trans topluluklarından gelen bilgileri not etmeye başlamıştır. Bu tür bir izleme çalışması, içinde barındırdığı sınırlılıklara rağmen, Kırmızı
Şemsiye’nin transları hedef alan ayrımcılık ve şiddete dair fikir sahibi olmasına imkan sağlamıştır.
Kırmızı Şemsiye’nin, üyesi olduğu ve Avrupa’daki trans örgütlerinin çatı kurumu olan
Transgender Europe (TGEU) ile işbirliği içerisinde 2014 yılında başladığı “ProTrans:
Doğu Avrupa’da Transları Şiddetten Korumak” başlıklı proje, Türkiye’de yaşayan
transları hedef alan hak ihlallerinin sistematik bir şekilde izlenmesine ve belgelenmesine vesile olmuştur.
İlgili projenin ilk aşaması, 2014 – 2016 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Pro-
17
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
je, Transgender Europe’un ana yürütücülüğünde Doğu Avrupa ve Orta Asya’dan
toplamda beş ülkedeki trans örgütleri ile birlikte gerçekleştirilmiş ve her ülkeden
sistematik şekilde veri toplanmıştır. Bu kapsamda, Macaristan’dan TransVanilla,
Sırbistan’dan Trans Gayten, Moldova’dan GenderDoc-M, Kırgızistan’dan Labrys ve
Türkiye’den Kırmızı Şemsiye 2 yıl süresince veri toplamış ve belgeleme çalışması
gerçekleştirmiştir. Projenin ilk aşamasının çıktısı “For the Record – Documenting
Violence Against Trans People: Experiences From The ProTrans ‘Protecting Transgender People From Violence’ Project” adı ile Eylül 2015’te Transgender Europe
tarafından yayınlanmıştır.1
ProTrans Projesi’nin ikinci aşaması, 2016 – 2018 tarihleri arasında, ilk aşamaya
dahil olan STK’lara ek olarak, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden de trans örgütlerinin
de katılımı ile gerçekleştirilecektir.2 Projenin ikinci aşaması, işbirliği yapılan trans
örgütlerinin savunuculuk faaliyetlerine yoğunluk vererek kendi ülkelerindeki farklı
paydaşları bilgilendirmeleri ve de son iki yıldır devam eden izlemenin devam ettirilmesi şeklinde ilerleyecektir.
Transgender Europe çalışanları ile ProTrans Projesi’nin partnerlerinin temsilcileri (Berlin, 2015)
1 Fedorko, Boglarka (ed.), “For The Record – Documenting Violence Against Transgender People: Experinces From the ProTrans ‘Protecting Transgender People From Violence’ Project”, Transgender Europe,
September 2015, http://tgeu.org/wp-content/uploads/2013/11/TGEU_protrans_publication_1_Nov.pdf
2 ProTrans Projesi’nin ikinci aşaması ile ilgili gerekli bilgilere şu linkten erişebilirsiniz: http://tgeu.org/protrans/
18
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Kırmızı Şemsiye, translara karşı gelişen ayrımcılık ve şiddet dahil olmak üzere farklı
türlerde hak ihlallerini izleme çalışmalarına 2015 yılında başlattığı “Trans-İzleme:
Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi ile İzlenmesi Projesi” ile
devam etmiştir. İlgili proje kapsamında, ProTrans Projesi’nin uygulama süresi içerisinde gerçekleştirilen izleme çalışması sistematik şekilde devam ettirilmiştir. Aynı
proje, Kırmızı Şemsiye’nin, izleme çalışmaları sonucunda elde ettiği verilerin yasa
yapıcılar ve karar vericilere düzenli aralıklarla gerçekleştirilen lobicilik çalışmaları ile
iletilmesini ve ilgili paydaşlar arasında farkındalığın arttırılmasını hedeflemiştir.
Elinizde bulunan yayın, “Trans-İzleme: Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi İle İzlenmesi Projesi” kapsamında elde edilen verilerin, genel kamuoyu ve ilgili yetkililerin dikkatine sunulması amacıyla hazırlanmıştır. Yayın dahilinde
yer alan bölümlerde, sadece izleme çalışması sonucunda elde edilen verilere değil,
aynı zamanda Kırmızı Şemsiye’nin proje süresi içerisinde işbirliği yaptığı kurum ve
kuruluşlardan temsilcilerin trans hakları ile ilgili görüşlerine yer vermektedir. Yayına uluslararası kurum ve kuruluşların temsilcileri, hukukçular ve avukatlar, akademisyenler, milletvekilleri, trans aktivistler, seks işçileri, STK temsilcileri kendileri ile
gerçekleştirilen röportajlar veya kendilerinin hazırladıkları bilgilendirme metinleri ile
katkıda bulunmuştur.
19
TRANS-İZLEME:
TRANSLARA YÖNELİK
HAK İHLALLERİNİN
SAVUNUCULUK PERSPEKTİFİ
İLE İZLENMESİ PROJESİ
Kırmızı Şemsiye, 2015 – 2016 yılları arasında İsveç İstanbul Başkonsolosluğu ve
Açık Toplum Vakfı’nın finansal desteği ile “Trans-İzleme: Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifi ile İzlenmesi” adında bir projeyi uygulamıştır. Bu
proje, Kırmızı Şemsiye’nin, translara yönelik hak ihlallerini sistematik bir şekilde
izleyerek ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik savunuculuk çalışmaları yürütmesine imkan sağlamıştır.
Kısaca “Trans-İzleme” olarak adlandırabileceğimiz projenin amaçları şu şekilde sıralanabilir:
a) Transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet gibi insan hakları ihlallerinin sistematik
şekilde izlenmesi suretiyle Kırmızı Şemsiye’nin translara yönelik hak ihlalleri konusunda veri toplama kapasitesinin güçlendirilmesi;
b) Elde edilen verilerin kullanılması vesilesiyle savunuculuk materyallerinin üretilmesi ve kamuoyunun translara yönelik hak ihlalleri konusunda farkındalığının
arttırılması;
c) Elde edilen veriler ışığında hazırlanacak olan yayınların kullanılması ve gerçekleştirilen lobicilik faaliyetleri üzerinden ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının konu
ile ilgili farkındalığının arttırılması;
d) Türkiye’de yaşayan trans aktivistlerin izleme, raporlama, belgeleme ve savunuculuk konularında kapasitelerinin güçlendirilmesi.
20
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler aşağıdaki gibidir:
a) Translara yönelik hak ihlallerinin çevrimiçi bir veritabanına kaydedilmesi;
b) Kaydedilen vaka bilgilerinden istifade edilerek 3 adet geniş kapsamlı ve translara yönelik hak ihlallerinin portresini çizen bilgilendirme metinlerinin oluşturulması; ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile STK’lara gönderilmesi;
c) Türkiye’nin birçok ilinden translara yönelik izleme, raporlama ve belgeleme;
savunuculuk ve lobicilik ve adalete erişim konularında kapasite geliştirme eğitimlerinin organize edilmesi;
d) Çevrimiçi veritabanına kaydedilen veriler ışığında, proje uygulama dönemini
kapsayacak şekilde bir yıllık trans hakları raporunun hazırlanması;
e) Trans aktivistlerin kullanımı için özel olarak tasarlanmış bir savunuculuk el kitabının yayınlanması;
f) Proje uygulama süresi içerisinde elde edilen verilerden istifade edilerek, kamu
kurum ve kuruluşları, siyasi parti temsilcilikleri, yerel yönetimler, barolar, uluslararası kurum ve kuruluşların Türkiye temsilciliklerine yönelik sistematik şekilde
savunuculuk çalışması gerçekleştirilmesi;
g) Trans haklarına ilişkin görünürlük ve farkındalık arttırıcı afiş ve broşürlerin hazırlanması;
h) Proje süresi içerisinde elde edilen veriler ışığında Türkiye’deki trans haklarının
güncel durumu hakkında kamuoyu ve ilgili yetkililere yönelik bir bilgilendirme
seminerinin düzenlenmesi.
İlgili proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler, Kırmızı Şemsiye’nin Türkiye’deki
trans hakları durumunun iyileştirilmesi amacıyla yürüttüğü savunuculuk çalışmalarının belkemiğini oluşturmuştur.
21
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
BELGİN ÇELİK
ALAN KOORDİNATÖRÜ
KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) Uzun yıllardan bu yana trans kadınların insan hakları ihlalleri karşısında güçlendirilmesi ve bu ihlallerin ortanda kaldırılması amacıyla çalışıyorsun. Uzun
süreden bu yana trans aktivizmi içerisinde yer alan biri olarak, Türkiye’de
trans kadınları hedef alan hak ihlallerini düşünerek, 10 sene önce ile bugünü
kıyaslayabilir misin? Örgütlenme, hak ihlallerinin görünürlüğü, yasal veya
fiili değişiklik gibi konularda ne tür gelişmeler yaşandı?
Uzun yıllardan bu yana bakacak olursam, çok iyi tarafları da var, çok kötü tarafları
da var. Hak ihlalleri eskiden daha çoktu. Emniyette, karakolda dayak, falaka, saç
kesmeler, kişileri saçından tutup tuvalet klozetlerine sokmalar vardı. Bugüne gelecek olursak, derneklerin açılmasıyla durumun değiştiğini söyleyebiliriz. Birçok trans
kadına hakları anlatılıyor, haklarını nasıl arayabilecekleri konusunda yönlendirmeler
yapılıyor, hukuki destek veriliyor. Geçmişte böyle şeyler yoktu. Trans seks işçilerini
bilgilendirmek, onlara karakolda avukat desteği sunmak, kızları daha bilinçli hale
22
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
getirmek ve örgütlenmek gibi çalışmalar yapılıyor. Birçoğuna ulaşmak kolay olmuyor; kimi davasından vazgeçiyor, kimi uğraşmak istemiyor. Burada biz aktivistlere
en zor iş düşüyor: onları ikna etmek, onlara avukat desteği sağlamak, teşvik etmek, vb. Trans kadınlara ve seks işçileriyle ev ziyaretleri yoluyla görüşülüyor, yani
derneğin dışında da görüşmeler sağlanıyor. İl ziyaretleri yapıyoruz, danışanların sorunlarıyla birebir ilgileniyoruz. Gidemediğimiz yere telefon ile ulaşıyoruz, başlarına
gelen olayları öğreniyoruz, avukata yönlendiriyoruz, danışmanlık veriyoruz. Bunun
dışında birçok şekilde destek sunuyoruz.
2) Trans kadınların en çok mağduru olduğu konular nelerdir? Hangi alanlarda
en çok sorun yaşanıyor?
Transların ve seks işçilerinin en büyük sorunu, güvenlikli ve sağlıklı iş yerlerinin
olmaması. İnternette sitelerde, caddelerde, evlerinde her alanda baskı altında kalmaları, ağır para cezalarının altında ezilmeleri. Cadde ve sokaklarda nefret cinayetlerine maruz kalmaları. Transların ve seks işçilerinin çalışma alanlarının giderek
daraldığını, transfobik saldırıların yanı sıra polis şiddetinin arttığını söyleyebiliriz.
Hergün çemberin daraldığını ve bu durumun kızlar arasında yılgınlık oluşturduğunu
söyleyebiliriz. Aynı zamanda çetelerin sayısı artıyor; haraç çeteleri ve mafyavari
örgütlenmeler. Ek olarak, transların barınma sorunları mevcut; yüksek kira giderleri bir yandan, diğer yandan kolluk kuvvetlerinin keyfi şekilde evleri mühürlemesi
transları yıldırmış durumda.
3) Türkiye’de trans hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeterli buluyor musunuz?
Bugüne dek birçok LGBTİ derneğinde çalıştım. Bu dernekler arasında şu şekilde
bir algı var; herkes LGBTİ haklarından bahsediyor ancak seks işçiliği alanına kimse
yeterince değinmiyordu. İnsanlar hala kırık dökük bir şekilde bu konuyu geçiştiriyor.
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin önemi burada ortaya
çıktı. Her derneğin, bizimki de dahil olmak üzere, eksikleri vardır. Ancak seks işçiliği
yapan translar sözkonusu olduğunda bence en önemli dernek Kırmızı Şemsiye’dir.
Buna rağmen, hala söylediklerimiz ciddiye alınmıyor birçok durumda. Seks işçiliği
dünyanın en ağır işçilik biçimlerinden biridir bence ve insanların, STK’ların bunu
anlaması ve bu sektördeki insanların ihtiyaçlarına uygun çözüm üretmesi gerekiyor.
23
RÖPORTAJ
Bence sivil toplum kuruluşları ellerinden geldiğince çaba gösteriyor maruz kalınan
hak ihlallerine karşı. Türkiye’de transları ilgilendiren seks işçiliği başta olmak üzere
mevzuat çok ağır. Bu mevzuat ile ilgili hiçbir iyileştirme çalışması yapılmıyor. Halbuki bu mevzuat örnekleri, birçok ilgili derneğin çalışmalarını zorlaştıran mevzuat
örnekleri.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
4) Kırmızı Şemsiye’nin kurucularından birisiniz. Trans kadın seks işçileri ve diğer seks işçileri ile ilgili hangi çalışmaları yapmak amacıyla kurdunuz derneği? Kırmızı Şemsiye’nin bu alanda ne gibi yeni çalışmalar yaptığını söyleyebilirsiniz?
RÖPORTAJ
Trans kadınların sorunlarını TBMM’deki vekiller ve bakanlıklar dahil olmak üzere
neredeyse her platforma taşıyoruz. Amacımız, LGBTİ’ler içerisinde yer alan seks
işçilerinin sorunlarını kozmetik bir şekilde değil, gerçekten dile getirmek ve çözüm
önerileri üretmek. Seks işçilerinin emekçi olarak statülerini geliştirmek, genelevlerin
koşullarının geliştirilmesi için çabalamak, kayıtdışı çalışan seks işçilerinin şiddet karşısında güçlenmesini sağlamak, sosyal güvence hakkına kavuşmalarını sağlamak,
çete şiddetinin önüne geçmek, seks işçilerini bilgilendirmek, cinsel sağlık alanında
reformlar gerçekleştirmektir.
24
VERİ TOPLAMA
SİSTEMİ
“Trans-İzleme” Projesi, çevrimiçi bir veritabanı üzerinden hak ihlallerinin kayda geçirilmesini öngörmüştür. Bu kapsamda, kullanılan veritabanı, Kırmızı Şemsiye’nin
Transgender Europe ile işbirliği içerisinde geliştirdiği ve 2014’ten bu yana kullanmaya başladığı çevrimiçi veritabanına benzer bir sistemdir. Kırmızı Şemsiye, ilgili veritabanını, STK’ların izleme veritabanlarının oluşturulması sürecinde desteklenmesi
ve eğitilmesi noktasında destek veren ve HURIDOCS3 adı verilen uluslararası bir sivil
toplum kuruluşundan aldığı destek ile oluşturmuştur.
İlgili çevrimiçi veritabanının özellikleri şu şekildedir:
a) Çevrimiçi veritabanı, kayda geçilen vakada mağdur olan kişilerin bilgilerinin
mümkün olduğunca çok gizli tutulmasını sağlamaktadır.
b) Çevrimiçi veritabanı, kayda geçilen vakaların tüm bilgilerine dair bilgilerin ortak
bir şifreleme sistemi ile Kırmızı Şemsiye içerisinde paylaşılmasını sağlamaktadır.
c) Çevrimiçi veritabanı, atanan kullanıcılar dışındaki sisteme giriş denemelerini engellemektedir ve dolayısıyla son derece güvenlidir.
d) Çevrimiçi veritabanı, vakaların niceliksel şekilde analizinin yapılabilmesine imkan sağlamaktadır. Bu şekilde, ilgili vakalara dair istatiksel tabloların oluşturulmasına zemin sağlamaktadır.
Çevrimiçi veritabanı, aşağıdaki bilgilerin toplanması amacıyla kullanılmaktadır:
a) Mağdurun cinsiyet kimliği/ifadesi
b) Mağdurun yaş aralığı
3 HURIDOCS ile ilgili daha fazla bilgi için lütfen ilgili linke tıklayınız: https://www.huridocs.org.
25
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
c) Mağdurun LGBTIQ toplumu ile ilişkisi
d) Mağdurun yaşadığı hak ihlali ile ilgili kısa bir bilgilendirme
e) Olayın gerçekleştiği tarih
f) Olayın gerçekleştiği saat
g) Olayın gerçekleştiği şehir
h) Olayın gerçekleştiği mekan
i) Olayın türü
j) Önyargı göstergesi
k) Önyargı göstergesinin açıklanması
l) Faillerin sayısı
m)Faillerin kimliği
n) Faillerin özelliklerinin betimlenmesi
o) Olayın mağdur üzerindeki fiziksel/psikolojik etkisi
p) Mağdurun tıbbi yardıma ihtiyaç duyup duymadığı
q) Tıbbi yardıma ihtiyaç var ise, başvurulan sağlık kuruluşundaki sağlık personelinin tutumu
r) Polise başvuruda bulunulup bulunulmadığı
s) Polise başvuruda bulunulmadıysa, sebebi
t) Polise başvuruda bulunulduysa, polisin tutumu
u) Yerel yetkililerin tepkisinin ne olduğu
v) Olay sonrası, diğer kurumlara başvuruda bulunulup bulunulmadığı
w) Başvuruda bulunulan diğer kurumlar
x) Dava sürecinin başlayıp başlamadığı
y) Dava sonucunun ne olduğu
26
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Proje kapsamında elde edilen veriler, transları hedef alan hak ihlallerinin nasıl bir
motivasyon/önyargı ile gerçekleştirildiğine dair fikir sunmaktadır. Kırmızı Şemsiye’nin kayda geçirdiği vaka bilgileri, çevrimiçi izleme veritabanında vaka ile ilgili yer
alan sorular özelinde analiz edilmektedir. Bu kapsamda, özellikle ayrımcılık ve şiddet
vakalarında faillerin hak ihlalini gerçekleştirme motivasyonlarına dair detaylı bilgiler
yer almaktadır. Projenin bu kapsamdaki amacı, transları hedef alan hak ihlallerinin
transfobik bir motivasyon ile gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini tespit etmektir.
Projenin uygulanma sürecinde, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) nefret suçuna dair geliştirdiği tanım ve önyargı göstergeleri temel alınmıştır. AGİT’e
göre nefret suçunun tanımı şu şekildedir: “Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir
suçun hedefinin gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din,
cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan
bir bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya
mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur.” Dikkat edilebileceği üzere, AGİT’in nefret suçu tanımı, cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi kavramlarına yer vermemektedir. Yine de, en geniş şekilde nefret suçunu tanımlayan bu
tanımı, dikkat edilecek zeminleri de dikkate alarak kullanabiliriz.
Nefret suçunun iki adet önemli unsuru bulunmaktadır: a) İlgili ülkede ceza hukukuna göre işlenmiş bir suçun bulunması; b) Failin suçu bir önyargı/nefret saikiyle işlemiş olması. Listelenen iki unsurun bulunup bulunmamasına ve de AGİT’in belirlediği
önyargı göstergelerine dayanarak, Kırmızı Şemsiye çevrimiçi veritabanına kaydettiği
verilerin nefret suçu olup olmadığına karar vermekte ve vakaları doğrulamaktadır.
Kırmızı Şemsiye’nin, çevrimiçi veritabanına zemin oluşturan ve yaşanan vakaları
kaydetmesine yardımcı olan vaka sınıflandırması şu şekildedir:4
Ana Kategori
Alt Kategori
Tanımlama
Bir insanın hayatının son bulmasına sebep
olan farklı türlerde saldırı biçimleri
Cinayet
4 Bahsi geçen sınıflandırmanın oluşturulması sürecinde, Transgender Europe’un “ProTrans: Doğu Avrupa’da
Transgender Bireyleri Şiddetten Korumak” başlıklı projesinin izleme veritabanında dikkate alınan sınıflandırmadan faydalanılmıştır. Daha fazla bilgi için: http://tgeu.org/wp-content/uploads/2013/11/Monitoring_Transphobic_Incidents_final.pdf
27
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Ana Kategori
Ağır fiziksel şiddet
Alt Kategori
Tanımlama
Bir kişinin vücudunda ciddi zarar oluşturan farklı biçimlerdeki saldırı biçimleri
Kişilerin mallarına yönelik gerçekleştirilen
ve saldırı sebebiyle bu kişilerin ciddi şekilde zarar görmesine vesile olan saldırı
Vücuda yönelik ciddi hasar biçimleri
Bombalı saldırı
Kaçırılma
Silahlı saldırı
Kesici/delici herhangi bir alet ile saldırı
Kişinin/kişilerin yakınları tarafından gerçekleştirilen birçok türde cinsel saldırı biçimleri
Ağır fiziksel şiddet
Cinsel saldırı
Tecavüz
Cinsel taciz
Cinsel sömürü
Kişilerin hayati tehlike yaşamalarına sebep olmayan fiziksel saldırı biçimleri
Saldırı
Teşebbüs edilen fiziksel saldırı biçimleri
Kişilere zarar verici nesnelerin fırlatılması
Kişilerin hayati tehlike yaşamalarına sebep
olmayan mala yönelik fiziksel saldırılar
Mala zarar verme
Transları hedef alan bir dil ile yazılmış duvar yazıları, çizilmiş işaretler ve hakaret
içeren söylemlerin kişilerin mallarına yönelik kullanılması.
Kişilerin mallarına yönelik gerçekleştirilen
Kişilerin zarar görmediği ancak başarısız olan veya içinde kimse olmadığı için kişilerin zarar görmediği fizikmala yönelik saldırılar
sel saldırılar
Kişilerin sürekli şekilde çeşitli araçlar ile
aranarak rahatsız edilmesi
Mala yönelik saldırılar
Kişilere yönelik kullanılan ve rahatsız edici bir dil içeren sözlü ya da yazılı iletişim
biçimleri
Tehdit
şiddet
ve
psikolojik
Kişilerin itibarını zedeleyecek şekilde taciz
edici bir dilin kullanılması
Zorbalık
Kişinin hürriyetinin ortadan kaldırılması
Kişilere yönelik tehditvari ve hakaretamiz
bir dilin kullanılması
28
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Ana Kategori
Nefret söylemi
Nefret söylemi
Nefret söylemi
Nefret söylemi
Ayrımcılık
Alt Kategori
Tanımlama
Yazılı veya sözlü şekilde kamuya açık alanKamuya açık nefret söylemi
da gerçekleştirilen nefret dolu konuşmalar
İnternet üzerinden veya sosyal medya
Siber nefret söylemi
aracılığı ile yaygınlaştırılan nefret söylemi
Telefon mesajları, duvar yazıları, e-posta
Taciz edici davranış
mesajları, basılı materyaller, vs.
Taciz edici edebiyat ve mü- Transları taciz edici özellik taşıyan edebizik eserleri
yat veya müzik eserleri
Transları hedef alan birçok ayrımcı davranış
Kırmızı Şemsiye’nin yürüttüğü çevrimiçi veritabanına girilen verilerin nefret suçu
oluşturup oluşturmadığı, aşağıdaki tabloda yer alan önyargı göstergelerine göre
belirlenmekte ve doğrulanmaktadır.
Önyargı göstergesi
Açıklama
Mağdurun algısı
Mağdurun kendisine yönelik gerçekleştirilen
fiilin kendi trans kimliği dolayısıyla gerçekleştirildiğini düşünmesi
Tanığın algısı
Tanığın, tanık olduğu fiilin, mağdurun trans
kimliği sebebi ile gerçekleştirildiğini düşünmesi
Mağdur ile fail arasında bulunan yaş, dil, din,
Mağdur ile failin çeşitli özellikler temelinde
ırk, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifafarklılığa sahip olması
desi, meslek, cinsiyet, vb. farklılıklar
Olayın yer ve/veya zaman
Yaşanan olayın mağdurun cinsiyet kimliği/ifadesi ile ilişkili bir yer ve/veya zamanda gerçekleşmesi
Fail tarafından kullanılan dil, mimik ve jestler
Failin kullandığı dil, mimik ve jestin mağdurun
trans kimliği ile ilişkili olup olmaması
Organize suç gruplarının varlığı
Yaşanan olayda mağdurun trans kimliğini hedef alan faaliyetlerde bulunan organize suç
gruplarının fail olması
Failin önceden de benzer suçu işlemiş olması
Yaşanan olayda yer alan failin transları hedef
alan başka suçları da işlemiş olması
Şiddetin yoğunluğu
Mağdurun maruz kaldığı şiddetin yoğun olması
Kırmızı Şemsiye’nin, yukarıda bahsedilen veri toplama sistemine ek olarak veri toplamasına fayda sağlayan başka araçlar da bulunmaktadır. Bu araçlar şu şekilde
listelenebilir:
29
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
a) Ev ziyaretleri: Kırmızı Şemsiye, kurulduğu günden beri transların maruz kaldıkları hak ihlalleri sonrası veya periyodik olarak ev ziyaretleri gerçekleştirmekte
ve mağdurların tanıklık ettikleri veya bizzat deneyimledikleri hak ihlallerini not
etmektedir.
b) İl ziyaretleri: Kırmızı Şemsiye, çeşitli projeler kapsamında Türkiye’nin birçok ilini
ziyaret etmekte ve translara yönelik kapasite güçlendirici eğitimler gerçekleştirmektedir. Bu eğitimlere ek olarak ziyaret edilen illerde yaşayan trans toplulukları
ile irtibat sağlayan Kırmızı Şemsiye, ev ziyaretleri veya yüz yüze görüşmeler
yolu ile diğer illerdeki transların maruz kaldıkları hak ihlallerine dair detaylı bilgi
toplamaktadır.
c) Acil durum irtibat numarası: Kırmızı Şemsiye, hukuki destek ve izleme faaliyetlerini öngören projeleri kapsamında avukatlar ile alan ve izleme ve destek sorumlusu olarak üç personeli istihdam etmiştir. Bahsi geçen personeller aracılığı ile
doğrudan mağdurlar tarafından ulaşılabilen Kırmızı Şemsiye’ye sürekli şekilde
yaşanan hak ihlalleri ile ilgili bilgi akışı sağlanmaktadır. Acil durum irtibat numarası üzerinden erişilen Kırmızı Şemsiye, destek ihtiyacı olan trans mağdurların
maruz kaldıkları vakalar ile ilgili bilgileri not ederken, bir yandan da mağdurlara
gerekli hukuki desteği sağlamaktadır.
d) Medya izlemesi: Kırmızı Şemsiye, “Trans-İzleme” adlı proje kapsamında, bir yıl
süresince yerel ve ulusal medya organlarının günlük yayınlarına dair bilgi edinmiştir. Transları ilgilendiren haberlerin takibini yapan Kırmızı Şemsiye, translar
ile ilgili yapılan haberlerin dilinden, deneyimlenen hak ihlallerine dek kapsamlı
veriler elde etmiştir.
e) Mağdurlarla yüz yüze görüşmeler: Kırmızı Şemsiye, avukat ekibi, İzleme ve
Destek Sorumlusu ve Alan Koordinatörü aracılığı ile mağdurlarla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirmekte ve maruz kaldıkları hak ihlallerine dair detaylı bilgiler edinmektedir.
f) Sosyal medya takibi: Kırmızı Şemsiye, başta Facebook ve Twitter olmak üzere
transların yoğun şekilde kullandığı sosyal medya araçlarında paylaşılan hak ihlali
haberlerini düzenli aralıklarla izlemekte ve elde ettiği verileri çevrimiçi veritabanına kaydetmektedir.
30
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
BİHTER ALTAY
İZLEME VE DESTEK SORUMLUSU
KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
Kırmızı Şemsiye ile 2014’te tanıştım. Bu süreçte birkaç defa gidip geldim derneğe.
Daha sonra, 2015’te düzenledikleri etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. Bu süreçte
daha fazla gidip gelmeye başladım. Eylül 2015’ten itibaren de her gün düzenli olarak Aralık 2015 sonuna kadar gönüllü olarak çalıştım.
1 Ocak 2016 itibari ile resmi çalışanı oldum derneğin. ProTrans adlı projede translara yönelik her türlü hak ihlallerini not edip veri tabanımıza girişlerini yapıyorum.
Türkiye’de il fark etmeksizin mağdurlardan, tanıklardan İnternet, STK’lar veya med-
31
RÖPORTAJ
1) Ocak 2016’dan bu yana Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nde İzleme ve Destek Sorumlusu olarak çalışıyorsun. Kısaca hangi proje(ler) kapsamında çalıştığını ve görev alanın içerisinde neler yaptığını belirtebilir misin?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ya aracılığı ile ulaştığımız hak ihlalleri bilgilerini izliyorum. Diğer illerde yaşayan veya
derneğimize üye olan translarla iki haftada bir irtibata geçiyor, hal ve hatırlarını
soruyor ve sorunlarının neler olduğunu öğreniyorum.
Derneğin Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile birlikte yürüttüğü seks işçilerine yönelik
diğer illerdeki cinsel sağlık eğitimlerinde yer aldım. Aynı şekilde, derneğin farklı
illerden avukatlara yönelik gerçekleştirdiği eğitimlerde aktif katkı sundum.
Derneğimizin gerçekleştirdiği ve 17 Aralık Dünya
Mücadele Günü kapsamında farklı illerden gelen
güçlendirici eğitimler düzenledik. Aynı etkinlikler
ilinden konu ile ilgili kamu kurum ve kuruluşu ile
çevreleyen mevzuat ve uygulamaları konuştuk.
Seks İşçilerine Yönelik Şiddetle
seks işçilerine yönelik kapasite
kapsamında, Türkiye’nin birçok
biraraya geldik ve seks işçiliğini
3 Mart Dünya Seks İşçileri Günü vesilesi ile 2016’da gerçekleştirdiğimiz etkinliklerde, Ankara’da bulunan ve seks işçiliği konusunda yetkili kamu kurum ve kuruluşlarını biraraya getirip sorunlarımızı anlattık. Seks işçileri ile biraraya geldik, farkındalık
geliştirici faaliyetler düzenledik. Üniversitelerle biraraya geldik, Ankara’daki birçok
üniversiteyi ziyaret ettik, yüzlerce öğrenciye sorunlarımızı anlattık. Yine Mart 2016
etkinliklerimiz kapsamında, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek, seks işçisi olup hakkını arayan veya seks işçilerini destekleyen çalışmalar geliştiren kişi ve kurumlara
Kırmızı Şemsiye Ödülleri’ni dağıttık.
Kısaca ifade etmek gerekirse, çok kısa bir sürede aslında birçok projede yer almış
oldum. Bu çalışmalarda yeri geldiğinde konuşmacı olarak, yeri geldiğinde ise koordinasyon görevini üstlendim. Bu çalışmalarda yer aldığım için de çok mutluyum.
Kırmızı Şemsiye, bir trans kadın olarak STK’lara yönelik olan önyargımı kırmıştır.
RÖPORTAJ
2) Kırmızı Şemsiye’nin transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet vakalarını sistematik şekilde kaydettiğini biliyoruz. Veri girişini yapan personel olarak,
transları hedef alan hak ihlallerine dair sürekli alandan gelen bilgileri dinlemek, derlemek ve kaydetmek üzerinde psikolojik bir etki bırakıyor mu? Bu
nasıl bir etki?
Veri girişlerini yaparken, girdiğim vaka her ne olursa olsun, bir kere sürekli karşılaştığımız olaylar olduğu için bende şok etkisi yaratmıyor. Evet, insan olarak üzülüyorum, sinirleniyorum, sorguluyorum; ama bunu bütün yaşamıma yaymıyorum. Çünkü zaten işin öznesiyim ve bu hak ihlallerine bizzat şahit olan veya yaşayan kişiyim.
Dolayısıyla yaşanmışlığın verdiği tecrübe ile girdiğim bu vakalar yaşamımı tümden
etkilemiyor. Profesyonel bir yerden yaklaşıp, o anda o olumsuz vakayı orada bırakıp,
sonrasında kendi yaşamıma odaklanabiliyorum.
32
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Trans seks işçiliği alanında özne olarak yaşanan tüm hukuksuzluklara ve toplum
şiddetine maruz kalan bir birey olduğum için, ProTrans Projesi benim için bir kanıt
ve söz niteliği taşıyor. Yani bunları kayda alıp raporlaştırmak ve bunu resmileştirip
kamu kurum ve kuruluşlarıyla etkinliklerde ve yayınlarda kullanmak bana güç katıyor, beni motive ediyor. Bağıra bağıra yaşananları anlatmak yerine, bunları kayda
alıp raporlaşırmak işi daha ciddi kılıyor ve unutulmamasını sağlayarak devletin önüne bir kanıt sunarak işin ciddiyetini arttırıyor.
3) Kırmızı Şemsiye’nin bugüne dek transları hedef alan hak ihlalleri ile ilgili
girdiği verileri takip ederek, çoğunlukla ne tür hak ihlallerinin transları hedef
aldığını söyleyebilirsin? Girilen veriler üzerinden örnekler verebilir misin?
Trans olmak ile seks işçisi olmak arasında fark var elbette; ancak toplumdaki trans
kadın algısı trans kadınların hepsinin doğrudan seks işçiliği yaptığı yönünde. Eşiyle
yaşayan, ailesiyel yaşayan, sarkıcı olan, doktor olan, özel sektörde çalışan veya ünlü
olan trans kadınları görmek çok sırdan bir durum değil Türkiye’de. O sebeple, kime
sorarsanız sorun, trans kadınları seks işçiliği ile özdeşleştirecektir.
Hak ihlalleri durumu ile ilgili birkaç şey söylemek gerekirse, trans kadın seks işçilerinin daha görünür şekilde vakaları tecrübe ettiğini söyleyebiliriz. Aşırı fiziksel
şiddet/saldırı, nefret söylemi, çete şiddeti/baskısı, polis şiddeti ve baskısı, idari para
cezaları ve ev mühürlemeleri, cinsel saldırı şeklindeki ihlaller ön önde yaşanan ihlal
biçimleri. Seks işçiliği yapmayan trans kadınların belirgin şekilde yaşadığı ihlallere
baktığımızda ise, nefret söyleminin ve ayrımcı muamelenin ön planda olduğunu
ifade edebiliriz.
Caddede müşteri bulan bir seks işçisi trans kadın kolluk kuvvetleri tarafından tanındığı için, seks işçiliği yapmıyorsa bile o gece, polisler tarafından zorla polis aracına
bindirilip hakkında işlem yapılabiliyor. Bu haksız duruma itiraz ettiğinde ise, polis
mukavemet ettiği gerekçesiyle gözaltına alınabiliyor ve hakkında dava bile açılabiliyor. Birçok trans kadın bu sebeple hapis cezalarına çarptırılmış durumda.
4) Şiddet görmüş transların, şiddet sonrası en çok hangi tür destekleri talep
ettiğini belirtebilir misin?
Şiddet gören trans kadınlar genellikle maddi destek ile birlikte STK’ların her türlü
ihtiyaçlarını gidermesini istiyorlar. Örneğin, avukat desteği talep ederken, avukat-
33
RÖPORTAJ
Trans kadın seks işçileri, mesela, çetelerle başı derde girdiğinde, polise sığındığı
zaman cinsiyet kimliği dolayısıyla ya ilgisizlikle karşılaşıyor ya da polis tarafından
farklı biçimlerde şiddet görüyor. Adalet ararken, “suçlu” pozisyonuna itiliyor. Bu gibi
vakaları şimdilik örnek verebilirim.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ların dava takibi dahil olmak üzere bütün masraflarının dernekler tarafından temin
edilmesini istiyorlar. Ya da ev kirasını ödeyemediği durumda, derneklerin ödemesini
istiyorlar. Çetelerle başı derde girdiğinde, kendisi suç duyurusunda bulunmadan derneklerin bu çetelerle baş etmesini ve çeteleri ortadan kaldırmasını talep ediyorlar.
Geneli itibarı ile sorun, trans kadınların derneklerin tam olarak işlevinin ne olduğunu
bilmemesi ile ilgili bence. Aynı zamanda derneklerin neler yaptığına ilişkin bir bilgi
kirliliği var veya geçmişte trans kadınlar derneklerden tam olarak destek alamamışlar. Çoğu trans kadın derneklerin milyon dolarlık bütçeleri olduğunu ve çalışanların
çok dolgun maaş ile çalıştığını iddia ediyor. Bütün bunlar dikkate alındığında, derneklerin her türlü ihtiyaçlarını giderebileceğini düşünüyorlar.
Ortada, şiddete uğramış ve şiddet sonrası sosyal, maddi, hukuki ve psikolojik destek talep eden bir trans kadın popülasyonu mevcut. Bu talepler son derece meşru
olmasına rağmen, Kırmızı Şemsiye ve diğer derneklerin finansal kapasitesi buna
uygun değil. Şu ana dek bizim sunduğumuz destekler, hukuki destek, sosyal destek
ve bazı başka ihtiyaçların karşılanması yönünde gelişmiştir.
5) Hak ihlali mağduru transların durumunun iyileştirilmesi için, Hükümet’in
hangi adımları atması gerektiğini düşünüyorsun?
RÖPORTAJ
En önemlisi, Hükümet’e bağlı bütün birimlerdeki personelin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği hakkında eğitilmesi gerekiyor. İlkokuldan başlayarak üniversite sonuna
dek bütün öğrencilere bu eğitimlerin ayrıca verilmesi gerekiyor. içinde Cinsel Kimlik
ve Cinsel yönelimler üzerinden Eğitimler verip çalışanlarını bilgilendirip bilinçlendirmesi gerekir. İlgili bütün mevzuat içerisinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık yasaklanmalıdır. Seks işçiliği kayıtdışına itilmemeli ve düzenlenmelidir.
Seks işçilerine ve translara yönelik gerçekleştirilen her türlü insanlık dışı uygulama
ve şiddet eylemi cezalandırılmalıdır. Translara seks işçiliği dışında istihdam olanağı
sağlanmalıdır. Eğitimdeki ayrımcılığın önüne geçilmelidir. Yaşlı translar için barınma
imkanları, ücretsiz ulaşım olanağı ve sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim imkanı sağlanabilir. Aynı şekilde, cinsiyetin yasal olarak tanınması sürecinde yaşanan her türlü
olumsuzluğun önüne geçilmesi için insane hakları karşıtı her türlü uygulamaya son
verilmesi gerekiyor. Kimlikteki renk olayına son verilmelidir. Zorunlu kısırlaştırmanın
ve zorunlu ameliyat olayının zorunluluktan çıkarılması gerekiyor.
6) İller özelinde, transların şiddet sonrası korunması ve desteklenmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri ve belediyeler gibi kamu kurum
ve kuruluşları hangi politikaları geliştirebilir, hangi adımları atabilirler?
Trans sığınma evleri oluşturulabilir.
34
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
İhtiyacı olan translara maddi destek sağlanabilir.
Transların mutfak veya ısınma ihtiyaçları karşılanabilir.
Belediyelerin sosyal tesislerinden yararlanabilmeleri için teşvik programları uygulanabilir.
Halk sağlığı merkezlerinin transların gelebileceği şekilde düzenleyip transları teşvik
etmeli.
Belediyelerin festival/ev ziyaretleri/konserler gibi organizasyonlarında trans kadınlara da istihdam sağlamasını veya bu organizasyonlar için onlara davet gibi bir
yaklaşımda olmalarını isterdim.
Muhtarların trans kadınların ihtiyaçlarına duyarlı olmasını, bu konuda yön verip imkanları doğrultusunda destek sunmasını sağlanabilir (Örneğin, mahallesinde bulunan bir emlakçının trans olduğu için ev kirasını yüksek fiyatlara vermesini önlemek
veya önleyemediği noktada bunu belediyelerle veya devletin çeşitli kurumlarıyla
paylaşmak gibi).
Ayrımcılık ve şiddet vakalarında belediyelerin medya dilini kullanarak bu vakalara
sessiz kalmaması sağlanır.
Şiddete uğrayan trans kadının güvenliğinin sağlanması, yaşadığı muhitten güvenli
bir bölgeye yerleştirilmesi ve kendisine iş imkanı sağlanabilir.
Belediyelerin kendi bünyesinde transların çalışması teşvik edilebilir.
Transların siyasetteki temsiline destek verilmesi sağlanabilir.
Kent konseylerinde trans kadınların daha etkin rol olması ve taleplerinin masaya
yatırılması sağlanabilir.
Translar için özel önem arz eden ve uluslararası tanınırlığı olan günler için belediyeler afişlerin bastırılması veya etkinliklerin düzenlenmesi için destek olabilir.
7) Transların insan hakları durumunun iyileştirilmesi maksadıyla çalışan STK’ların ne gibi projeler geliştirmesi, hangi adımları atması gereklidir? Bu noktada, Kırmızı Şemsiye’nin çalışmaları ile ilgili olarak neler söyleyebilirsin?
Hakkını savunduğumuz kesimlerin haklarına dair taleplerini sürekli güncellememiz
gerekiyor. Hakkını savunduğumuz öznelerle aramızı gayet iyi tutmak için çalışmalar
yapmak gerekir.
35
RÖPORTAJ
Transların örgütlendiği sivil toplum kuruluşları ile bir araya gelerek sorunlar konusunda çözümler üretme platformu oluşturulabilir.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Derneklerin bence sosyal projelere, görünürlük yaratan ve topluluğu harekete geçiren projelere daha fazla zaman ayırması gerekir. Savunuculuk yaparken bir yandan
da tabanı harekete geçirmeye yönelik projeler üretmek elzem.
Yapılan çalışmaların görünürlüğünün arttırılması çok önemli. Bu noktada, sosyal
medya veya video aktivizmine dair kendimizi STK’lar olarak geliştirmeliyiz. Çünkü
kamuoyunun fikrini değiştirmemiz gerekiyor. Kısa ama ses getirebilecek özellikte
videoları üretebiliriz, yaygınlaşması için alternatif yollar deneyebiliriz. “Sen, ben,
bizim oğlan” mantığıyla etkinliklerin düzenlenmesi işe yaramıyor kanımca.
RÖPORTAJ
STK’ların, en önemlisi, projeler üretirken transların hassasiyetlerine dair değerlendirmeler yapmaları ve bu hassasiyetler üzerinden projeleri tasarlaması gerekiyor.
Kırmızı Şemsiye’nin böyle bir avantajı olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz bunu
yapmaya sonuna dek gayret ediyoruz.
36
ARKA PLAN
Kırmızı Şemsiye’nin, Transgender Europe ile ortaklık içerisinde yürütmüş olduğu
“ProTrans” projesi ile “Trans-İzleme” adlı projesi kapsamında gerçekleştirmiş olduğu izleme çalışması üzerinden elde ettiği veriler, Türkiye’de transları hedef alan
ayrımcılık ve şiddetin sistematik bir yoğunlukta olduğunu göstermektedir.
Transların maruz bırakıldığı hak ihlallerinin birçok sebebi bulunmaktadır:
a) Topluma hakim transfobi;
b) Topluma hakim orospufobi;
c) Devlet kurumlarında çalışan en üst düzey yetkiliden en alt düzeyde çalışan yetkiliye dek yetkililerdeki transfobi ve orospufobi;
d) Özellikle trans kadınların seks endüstrisi içerisinde güvenliksiz koşullara ve kayıtdışılığa itilmiş olması;
e) Transların yoğun şekilde tecrübe ettikleri yoksulluk ve yoksunluk halleri;
f) Transları dışarıda bırakan sosyal güvenlik sistemi;
g) Trans kimlikler Türkiye’de halihazırda mevcut bulunan mevzuatça kriminalize
edilmemiş olsa da, kanun uygulayıcıların var olan mevzuat örneklerini translara
karşı uyguluyor olması;
h) Seks işçilerinin çeşitli mevzuat örnekleri kullanılarak çeşitli biçimlerde kriminalize edilmiş olması;
i) Hak ihlali mağduru transların adalet mekanizmalarına erişiminin önünde çeşitli
engellerin bulunuyor olması;
37
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
j) Translara karşı hak ihlali gerçekleştiren faillerin “adalet” sistemince çeşitli bahanelerle korunması ve ya hiç cezalandırılmamaları veya gereğinden az şekilde
cezalandırılması;
k) Kolluk kuvvetleri, yargı organları yetkililerinin sahip olduğu transfobi ve orospufobi;
l) Devletin ilgili birimlerinin translar da dahil olmak üzere kırılgan toplumsal grupların haklarının tesisi için politikalar geliştirmiyor olması;
m)Uygulayıcı konumunda olan Hükümet üyeleri dahil olmak üzere politikacıların
transların sorunlarına hassasiyet göstermemesi; aksine transları da hedef alan
nefret söylemini pekiştirecek konuşmalar yapması;
n) Medyaya hakim olan transfobik ve orospufobik nefret söylemi örneklerinin varlığı;
o) Transları ayrımcılık ve nefret suçlarına karşı koruyabilecek mevzuat örneklerinin
geliştirilmiyor ve uygulanmıyor olması;
Ve benzeri birçok faktör, transların ayrımcılık ve şiddet başta olmak üzere sistematik
şekilde hak ihlaline uğramasına sebep olmaktadır.
Türkiye’de yaşayan translar, kendi kimliklerini ifade ettikleri veya açık bir şekilde
yaşamaya başladıkları andan itibaren toplumsal dışlanma ile karşılaşmaktadır. Aile
üyelerinden baskılanma ve şiddet türleri tecrübe etmeye başlayan translar, aynı
zamanda eğitim hayatları süresince de okullardaki akranlarından zorbalık örnekleri
görmekte, okul idarecilerinin baskılayıcı tutum ve davranışları ile karşılaşmaktadır.
Bulundukları şehirlerde toplumsal muhafazakarlık, ataerki, heteroseksizm çemberinde boğulan transların aile ve eğitim hayatları çoğunlukla son bulmaktadır.
Eğitim hayatından dışlanan translar, bir yandan istihdam sürecinde ihtiyacını duyacakları bilgi ve becerilerden yoksun kalmakta, bir yandan da trans kimlikleri dolayısıyla iş başvurularında ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Ayrımcılık ve şiddet, transları
alternatif istihdam olanaklarından faydalanmaya itmekte ve bu süreçte çoğunlukla
“yeraltı” sektörlere kayış gerçekleşmektedir.
Trans kadınların önemli bir bölümü, seks endüstrisi veya eğlence sektörü içerisinde
varlık göstermektedir. Diğer sektörlerden ayrımcılık sonucu dışlanan trans kadınlar, akran ortamlarında seks işçiliği yapmaya başlamaktadır. Birçok trans erkek ise,
cinsiyet kimliklerinin deşifre olmasından çekindikleri için kayıtdışı gelir elde etme
olanaklarına yönlenmektedir. Her halükarda, translar kayıtdışı alanda ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde, geleceği belirsiz bir hayata mahkum olmaktadır.
38
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Seks işçiliğinin Türkiye’de seks işçilerinin emek eksenli ve kimlik eksenli haklarını
garanti altına alacak şekilde değil de, seks işçilerini çeşitli araçlarla cezalandıracak
şekilde düzenlenmiş olması, seks işçiliği yapan transların sürekli şekilde kriminalize
edilmesine ve toplumun çeperlerine itilmelerine sebep olmaktadır. Seks işçisi trans
kadınlar, mevzuatın kolaylaştırması ve yönlendirmesi ile kolluk kuvvetleri tarafından
kendilerine keyfi şekilde kesilen idari para cezaları ve düzenli aralıklarla gerçekleştirilen ev baskınları/mühürlemeleri sebebi ile mağdur edilmektedir. Kolluğun keyfi ve
hukuksuz uygulamaları, seks işçisi trans kadınları güvenliksiz alanlarda ve kriminal
ağlar içerisinde çalışmaya mahkum etmektedir. Bu mahkumiyet, seks işçiliği yapan
trans kadınların sürekli bir şiddet döngüsü içerisinde kalmasına sebebiyet vermektedir. Birçok trans, bu mağduriyet kısır döngüsü içerisinde ihtihar etmekte veya
öldürülmektedir.
Müşteriler, haraç toplayan veya insan ticareti yapan çeteler, şiddet uygulayan polisler, trans kadınların seks işçiliği yaptıkları bölgelerde yaşayan toplum ve tüm diğer
aktörler, seks işçiliği yapan trans kadınlara karşı linç girişimleri gerçekleştirmekte,
sürekli saldırılar kesintisiz devam etmektedir.
Seks işçiliği yapsın veya yapmasın, bütün translar eğitim, istihdam, sağlık, barınma,
ulaşım ve benzeri birçok alanda ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Translara ev kiralanmamakta, ev kiralayabilen translar evlerinden atılmakta veya ev kiralandığında
normalden yüksek fiyatlarla kiralanmaktadır. Birçok trans, eğitim hayatını yarıda
kesmek zorunda bırakılmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişim sürecinde transları açık
bir ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Adalet mekanizmalarına veya kamu hizmetlerine
erişimde translar dışlanmaktadır.
Mahpus, çocuk, genç, HIV ile yaşayan, sığınmacı veya mülteci, yaşlı, engelli, göçmen, hasta, vb. kırılgan gruplara dahil translar ise, varolan ayrımcılık ve şiddeti
artan seviyelerde tecrübe etmektedir. Bu grupların ihtiyacını duydukları hizmetlere
erişimleri son derece zordur ve erişimsizlik hak ihlallerinin sayısını arttırmaktadır.
39
VERİLER
Kırmızı Şemsiye’nin “Trans-İzleme” projesi kapsamında elde ettiği verilere dair detaylı bilgilendirmeye aşağıdaki tablodan erişebilirsiniz.
Tablodan da görülebileceği üzere, Türkiye’nin birçok ilinde translara karşı ciddi bedensel hasar, cinsel saldırı, mala zarar verme, ayrımcı muamele, psikolojik şiddet,
nefret söylemi ve benzeri hak ihlali biçimleri geliştirilmiştir. Türkiye’de son bir yıl
içerisinde toplamda 267 hak ihlali vakası, Kırmızı Şemsiye tarafından kaydedilmiş ve
bu yayının hazırlanması sürecinde birçok başka hak ihlali vakası da kullanılan çevrimiçi veritabanına girilmiştir. Dolayısıyla, transları hedef alan hak ihlallerinin sayısı
gün geçtikçe artmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin birçok trans için yaşanması son
derece zor bir ülke haline geldiği gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Vaka türü dikkate alındığında, son bir yıl içerisinde toplamda 7 trans cinayeti işlenmiştir. Toplam kayda geçilen 326 vakanın 98’i (% 30) tehdit ve psikolojik şiddet
içermektedir. Aynı vakaların 59’u (% 18) ciddi bedensel hasara sebep olan vakalardır. Toplam vakaların 9’u (% 0,2) cinsel saldırı; 55’i (% 16) nefret söylemi; 44’ü (%
13) ayrımcı muamele örneğidir.
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Cinayet
8
Sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi
3
Aşırı fiziksel şiddet
1
Ayrımcı muamele
25
Ayrımcı muamele / nefret söylemi
1
Ciddi bedensel hasar
32
Ciddi bedenselhasar / aşırı fiziksel şiddet
2
Ciddi bedensel hasar / cinsel saldırı
4
40
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Ciddi bedensel hasar / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da
içeren vaka
2
Ciddi bedensel hasar / saldırı
7
Ciddi bedensel hasar / saldırı / aşırı fiziksel şiddet
4
Ciddi bedensel hasar / saldırı / taciz edici davranış
1
Ciddi bedensel hasar / saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / aşırı fiziksel
şiddet
4
Ciddi bedensel hasar / tehditler ve psikolojik şiddet;
2
Ciddi bedensel hasar / tehditler ve psikolojik şiddet / ayrımcı muamele
1
Cinsel saldırı
2
Cinsel saldırı / saldırı
2
Cinsel saldırı / saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış
1
Tehditler ve psikolojik şiddet
27
Diğer kategorisindeki vaka
11
Kamuya açık nefret söylemi
2
Kamuya açık nefret söylemi / ayrımcı muamele
1
Kamuya açık nefret söylemi / ayrımcı muamele / nefret söylemi
3
Kamuya açık nefret söylemi / nefret söylemi
4
Kamuya açık nefret söylemi / sosyal medya yoluyla nefret söylemi / ayrımcı
muamele / nefret söylemi
Kamuya açık nefret söylemi / sosyal medya yoluyla nefret söylemi / nefret
söylemi
1
1
Kamuya açık nefret söylemi / taciz edici davranış
2
Kundaklama
1
Mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka
1
Nefret söylemi
2
Saldırı
65
Saldırı / aşırı fiziksel şiddet
11
Saldırı / aşırı fiziksel şiddet / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da
içeren vaka
3
Saldırı / aşırı fiziksel şiddet / nefret söylemi
1
Saldırı / ayrımcı muamele
1
Saldırı / kamuya açık nefret söylemi / taciz edici davranış / ayrımcı muamele
1
41
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Saldırı / kamuya açık nefret söylemi
1
Saldırı / mala zarar verme
3
Saldırı / mala zarar verme / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış
1
Sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / ayrımcı muamele
1
Sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / nefret söylemi
4
Taciz edici davranış
3
Taciz edici davranış / diğer
2
Taciz edici davranış / ayrımcı muamele
1
Taciz edici davranış / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka
1
Taciz edici davranış / nefret söylemi
1
Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi
4
Tehditler ve psikolojik şiddet / diğer
1
Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi / nefret söylemi
1
Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi / sosyal medya ve
internet yoluyla nefret söylemi
Tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi / taciz edici davranış
Tehditler ve psikolojik şiddet / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı
da içeren vaka
Tehditler ve psikolojik şiddet / nefret söylemi
2
3
2
3
Tehditler ve psikolojik şiddet / sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / nefret söylemi
Tehditler ve psikolojik şiddet / sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi / taciz edici davranış
2
1
Tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış
6
Tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele
3
Tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele/nefret
söylemi
Saldırı / mala zarar verme / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış
/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka
2
1
Saldırı / taciz edici davranış
4
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet
16
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / kamuya açık nefret söylemi
1
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / nefret söylemi
3
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış
5
42
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele
1
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele
/ aşırı fiziksel şiddet
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / ayrımcı muamele
/ nefret söylemi
1
1
Saldırı / tehditler ve psikolojik şiddet / taciz edici davranış / nefret söylemi
3
Saldırı / ayrımcı muamele
1
Saldırı / mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içeren vaka
1
TOPLAM
326
Tablo 1: Vaka Türüne Göre Hak İhlallerinin Sınıflandırılması
Çevrimiçi veritabanına girilen kayıtların iller bazında değerlendirilmesi gerekirse,
son bir yıl içerisinde Türkiye’nin toplamda 22 ilinde transları hedef alan hak ihlallerinin izlendiğini ve kaydedildiğini söyleyebiliriz.
“Trans-İzleme” projesinin uygulanması aşamasında tecrübe edilen en önemli sınırlılıklardan biri, büyük iller dışında yaşayan translara erişim idi. Kırmızı Şemsiye,
birçok ilden trans ile irtibat halinde kalmayı, bu kişilerin sosyal olarak içinde bulundukları yerel ağlar, bu kişilerin kullandıkları sosyal medya hesapları veya doğrudan mağdurların Kırmızı Şemsiye’nin çalışanları ve avukatlarına erişimleri üzerinden
garantilemeye gayret etmiştir. Yine de, kaydı gerçekleştirilen vakaların önemli bir
bölümü büyükşehirlerdendir.
Aşağıdaki tablolar (Tablo 2; Tablo 3) üzerinden hangi illerde kaç adet vakanın olduğunu veya bu vakaların toplam vaka sayısına oranla neye tekabül ettiğini görebilirsiniz.
ŞEHİR
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Adana
1 Ciddi bedensel hasar; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 Cinsel
saldırı/ saldırı, tehditler ve psikolojik şiddet/ taciz edici davranış/
mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir/ diğer kategorisindeki vaka
4
Afyon
1 Tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı vakası; 1 kamuya açık
nefret söylemi/taciz edici davranış/nefret söylemi/diğer; 1 tehditler
ve psikolojik şiddet; 1 ayrımcı muamele; 1 taciz edici davranış/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir/diğer kategorisindeki vaka
7
Ağrı
1 Kamuya açık nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele vakası
2
43
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ŞEHİR
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Ankara
10 Saldırı; 1 saldırı/diğer; 1 aşırı fiziksel şiddet; 6 ayrımcı muamele;
1 ayrımcı muamele/nefret söylemi; 9 ciddi bedensel hasar; 1 cinsel
saldırı/saldırı; 3 cinsel saldırı; 1 cinsel saldırı /tehditler ve psikolojik
şiddet; 4 diğer kategorisindeki vaka; 3 kamuya açık nefret söylemi;
1 kamuya açık nefret söylemi/nefret söylemi; 1 kamuya açık nefret
söylemi/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 mülkiyete saldırma,
kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 2 nefret söylemi; 4 saldırı/
aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet /mülkiyete saldırma,
kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet/
nefret söylemi; 1 saldırı/kamuya açık nefret söylemi/ taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/kamuya açık nefret söylemi/ taciz
edici davranış/nefret söylemi; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler
ve psikolojik şiddet/ aşırı fiziksel şiddet /mülkiyete saldırma, kutsal
şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve
psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/mala zarar verme; 5 saldırı/
taciz edici davranış; 4 saldırı/ tehditler ve psikolojik şiddet; 3 saldırı/
tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve
psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 10 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/nefret
söylemi; 7 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış;
1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ mülkiyete
saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 sosyal
medya yoluyla nefret söylemi/ayrımcı muamele/nefret söylemi; 2
sosyal medya yoluyla nefret söylemi/ nefret söylemi; 3 taciz edici
davranış; 1 taciz edici davranış/nefret söylemi; 5 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet /kamuya açık nefret
söylemi/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık
nefret söylemi/ taciz edici davranış; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/
kamuya açık nefret söylemi/ taciz edici davranış/nefret söylemi; 1
tehditler ve psikolojik şiddet/ mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 3 tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi;
1 tehditler ve psikolojik şiddet/sosyal medya yoluyla nefret söylemi/
nefret söylemi; 7 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış; 1
tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele;
1 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/
nefret söylemi; 2 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/
mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 4 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele
126
Antalya
2 ciddi bedensel hasar; 1 ciddi bedensel hasar/mülkiyete saldırma,
kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı; 1 saldırı/tehditler
ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik
şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1 ayrımcı muamele/diğer;
1 sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi; 1
ciddi bedensel hasar/saldırı/aşırı fiziksel şiddet vakası
9
44
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ŞEHİR
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Aydın
1 Saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel
şiddet/nefret söylemi vakası
1
Bursa
2 saldırı; 1 kundaklama; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 taciz edici
davranış; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/
diğer; 1 ayrımcı muamele/diğer; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/
taciz edici davranış/nefret söylemi; 1 ayrımcı muamele; 1 saldırı/
tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi; 1
ciddi bedensel hasar/saldırı/aşırı fiziksel şiddet vakası
11
Çorum
1 ayrımcı muamele, 1 ciddi bedensel hasar/tehditler ve psikolojik
şiddet vakası
2
1 saldırı/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir; 1
ciddi bedensel hasar; 1 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 tehditler
ve psikolojik şiddet/nefret söylemi/diğer; 1 tehditler ve psikolojik
Diyarbakır
şiddet/sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/taciz edici
davranış/nefret söylemi; 2 tehditler ve psikolojik şiddet/sosyal medya ve internet yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi vakası
7
Elazığ
4 Ayrımcı muamele/diğer; 1 taciz edici davranış/ayrımcı muamele/diğer;1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret
söylemi/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi vakası
6
Erzurum
1 tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış vakası
1
Eskişehir
1 tehditler ve psikolojik şiddet/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1
saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici
davranış/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir; 1
saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya
açık nefret söylemi/ayrımcı muamele/nefret söylemi/diğer kategorisindeki vaka
5
Gaziantep
1 cinayet; 1 ayrımcı muamele; 1 kamuya açık nefret söylemi/sosyal
medya ve internet yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi vakası
3
45
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ŞEHİR
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
İstanbul
2 Sosyal medya yoluyla nefret söylemi; 4 ayrımcı muamele; 30 ciddi
bedensel hasar; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı; 3 ciddi bedensel
hasar/cinsel saldırı; 1 ciddi bedensel hasar/tehditler ve psikolojik şiddet; 4 cinayet; 4 diğer kategorisindeki vaka; 1 kamuya açık
nefret söylemi; 2 kamuya açık nefret söylemi/ayrımcı muamele; 2
kamuya açık nefret söylemi/nefret söylemi; 1 kamuya açık nefret
söylemi/ sosyal medya yoluyla nefret söylemi/ayrımcı muamele; 8
saldırı; 3 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 2 saldırı/aşırı fiziksel şiddet /
mülkiyete saldırma kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/ayrımcı muamele; 1 saldırı/mala zarar verme/mülkiyete saldırma
kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/mala zarar verme;
1 saldırı/mala zarar verme/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici
davranış; 8 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/tehditler
ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/aşırı fiziksel şiddet;
1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/
ayrımcı muamele/ nefret söylemi; 3 saldırı/tehditler ve psikolojik
şiddet/kamuya açık nefret söylemi/sosyal medya yoluyla nefret
söylemi; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret
söylemi/taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/tehditler ve
psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış; 1
saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir vaka; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/
taciz edici davranış/ayrımcı muamele; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/nefret söylemi; 1
saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 sosyal medya yoluyla nefret söylemi;
1 sosyal medya yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi; 1 taciz edici
davranış; 3 tehditler ve psikolojik şiddet; 4 tehditler ve psikolojik
şiddet/kamuya açık nefret söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/
kamuya açık nefret söylemi/sosyal medya yoluyla nefret söylemi;
1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/sosyal
medya yoluyla nefret söylemi/nefret söylemi
103
İzmir
1 ciddi bedensel hasar; 1 saldırı/taciz edici davranış/nefret söylemi;
1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik
şiddet/aşırı fiziksel şiddet; 1 tehditler ve psikolojik şiddet; 1 ayrımcı
muamele; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 saldırı/
tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/
aşırı fiziksel şiddet/diğer; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/nefret söylemi; 1 ciddi bedensel hasar/saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi;
1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/aşırı fiziksel şiddet/diğer; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/diğer; 1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret söylemi vakası
14
Kayseri
1 Tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/nefret söylemi vakası
1
Kocaeli
1 ciddi bedensel hasar; 1 ayrımcı muamele/diğer; 1tehditler ve psikolojik şiddet vakası
3
Kütahya
1 Ayrımcı muamele/diğer kategorisindeki vaka
1
Manisa
1 Kamuya açık nefret söylemi/ayrımcı muamele/nefret söylemi vakası
1
46
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ŞEHİR
VAKA TÜRÜ
TOPLAM
Mersin
1 ciddi bedensel hasar/tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele; 1 saldırı/ayrımcı muamele; 2 ciddi bedensel hasar; 1 ciddi
bedensel hasar/cinsel saldırı; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet; 1 ciddi
bedensel hasar/saldırı/ayrımcı muamele/aşırı fiziksel şiddet/nefret
söylemi; 1 tehditler ve psikolojik şiddet/kamuya açık nefret söylemi/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/nefret söylemi; 1 ayrımcı
muamele/diğer; 1 saldırı/taciz edici davranış/aşırı fiziksel şiddet/
diğer kategorisindeki vaka
10
Muğla
1 Ayrımcı muamele; 1 saldırı/aşırı fiziksel şiddet vakası
2
Sakarya
1 diğer kategorisindeki vaka
1
Samsun
1 saldırı/tehditler ve psikolojik şiddet/taciz edici davranış/ayrımcı muamele/mülkiyete saldırma, kutsal şeylere saygısızlığı da içerir/nefret
söylemi; 1 ayrımcı muamele vakası ve 1 diğer kategorisindeki vaka
3
Şanlıurfa
1 Tehditler ve psikolojik şiddet/ayrımcı muamele vakası
1
Tekirdağ
1 cinayet vakası
1
Trabzon
1 cinayet vakası
1
TOPLAM
326
Tablo 2: İllere göre vakaların sınıflandırılması tablosu
Tablo 3: İllere göre vakaların dağılımı tablosu
47
AYRIMCILIK
Türkiye’de yaşayan translar, yoğun bir şekilde ayrımcı pratikler ile karşılaşmaktadır.
Ayrımcılık, çocuk yaşlarda kendi cinsiyet kimliğini veya cinsiyet ifadesini açık eden
transların aile ve okul yaşantılarından, yetişkinlik dönemlerinde barınma, sağlık,
istihdam ve benzeri alanlardaki gündelik tecrübelerine dek kendilerine eşlik etmektedir.
Birçok trans aile üyeleri tarafından damgalanma ve dışlanma örnekleri ile “terbiye”
edilmekte; bu durum transları aile çevrelerinden uzakta bir hayata sürüklemektedir.
Birçok trans ise, bizzat aile üyeleri tarafından fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet görmekte ve hatta öldürülmektedir. Sistematik ve yoğun şekilde ayrımcılığa uğrayan
ve/veya şiddet gören transların bazıları ise, intihar etmektedir.
Translar birçok farklı alanda ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Transgender Europe’un
(TGEU), Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği ile işbirliği içerisinde 2014 – 2015 yılları içerisinde gerçekleştirmiş olduğu alan araştırması, transları hedef alan ayrımcılığın yoğunluğunu gözler önüne sermektedir. Bu araştırmaya
göre, ankete katılan 109 katılımcının % 66’sı, toplumda sürekli şekilde ayrımcılıkla
karşılaştığını ifade etmektedir. Araştırma katılımcılarının %98’i işe alım süreçlerinde
en az bir defa ayrımcılık deneyimi olduğunu belirtmektedir. Katılımcıların % 68’i ise,
sağlık hizmetlerine erişim sürecinde ayrımcılık ile karşılaştığını ifade etmektedir.5
Translar, ailelerinden gördükleri ayrımcılık ve şiddet ile okul hayatlarında daha çok
erken yaşta karşılaşmaya başladıkları zorbalık, ayrımcı muamele, aşağılama ve çeşitli şiddet türleri sonrası, aileleri ile irtibatlarını kesmekte ve eğitim ve öğrenim-
5 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Yaşayan Trans
Bireylerin Toplumsal Deneyimleri”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği / Transgender
Europe, sayfa 28.
48
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
lerini yarıda bırakmaktadır. Birçok trans kadın, doğdukları ve büyüdükleri illerden
uzakta yaşamak zorunda kalmakta ve bu şehirlerde kayıtdışı alanlarda çalışmaya
zorlanmaktadır. Aynı durum, birçok trans erkek için de geçerlidir. Kayıtdışı alanlarda
çalışmaya zorlanan translar, güvencesizlik ve yoksulluk ile yüz yüze gelmekte ve bu
durum onları toplumun daha da dışına itmektedir.
Birçok trans kadın, ya eğlence sektöründe ya da seks endüstrisi içerisinde çalışma
olanağı bulmaktadır. Eğitim hayatları erken bitmek zorunda kalan trans kadınlar,
kendilerinden önce bu sektöre giren akranları gibi formel sektörlerde çalışabilmek
için gerekli olan bilgi ve beceriye sahip olamamaktadır. Aynı zamanda, iş başvuruları reddedilmektedir. Bir kısır döngü halinde seks işçiliği yapmaya sürüklenen trans
kadınlar, trans kimliklerine ek olarak, bir de seks işçisi olmanın kendilerine yüklediği
ayrımcılık biçimleri ile karşılaşmaktadır.
Birçok trans, cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadeleri dolayısıyla komşuları, işverenleri, aile üyeleri, akrabaları, partnerleri, hizmet aldıkları kamu kurum ve kuruluşu
çalışanları ve yetkilileri, ev sahipleri, ulaşım araçlarının sürücüleri, yoldan geçen
vatandaşlar, esnaf ve benzeri birçok kişi tarafından ayrımcı muamele ile karşılaşmaktadır. Sırf trans olduğu için ev kiralanmayan veya ev kiralansa bile piyasadaki
normal değerinin üzerinde bir fiyatla kiralanan birçok trans bulunmaktadır. Kiraladığı veya sahibi olduğu evden atılması için hakkında apartman yönetimi tarafından
imza toplanan ve evinden atılan translar vardır. Birçok trans, trans kimlikleri dolayısıyla alışveriş yaptıkları markete alınmamakta, alınanların bir kısmı aşağılayıcı
tutum ile karşılaşmakta, birçoğu ise hizmet almak istedikleri alışveriş merkezleri ve
restoranlar gibi mekanlara alınmamaktadır.
Ayrımcılık, seks işçiliği yapan translar için doğrudan devlet görevlilerinin gerçekleştirdiği bir hak ihlali türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Sırf seks işçiliği yaptığı için,
kolluk kuvvetleri tarafından keyfi şekilde gözaltına alınan, haklarında idari para cezası kesilen, evleri basılan ve mühürlenen ve bu ayrımcı muameleye itiraz ettiği için
kötü muamele ve işkence gören trans kadınlar bulunmaktadır.
Transların bir bölümü, cinsiyet geçiş süreçlerinde hüviyet cüzdanı, pasaport, ehliyet ve benzeri resmi belgelerinde değişiklik yapmak isteyip bu amaçla ilgili kamu
kurumlarına başvurduklarında ayrımcı muamele ile karşılaşmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişimde, sosyal güvence ile ilgili işlerinde, cinsiyet veya isim değişikliği süreçlerinde ve benzeri birçok başka süreçte işlerini halletmeye çalışan transların, sırf
cinsiyet kimliklerinden dolayı işlerinin uzatıldığını, taleplerinin dikkate alınmadığını
ve kamuda çalışan memurlar tarafından aşağılayıcı tutumla karşılaştıklarına tanık
olunmaktadır.
49
DİKKAT!
AYRIMCILIK VAR!
Aşağıdaki vakalar, “Trans-İzleme” adlı projemiz süresince çevrimiçi veritabanına girilen vakalardır.
Örnek 1:
2 Haziran 2015
Trans kadın E., birkaç gece kalmak için gittiği otelde, resepsiyondaki görevliler tarafından otele alınmadı. Gerekçe, kişinin görüntüsü ile uyuşmayan mavi kimliği idi.
Trans kadının seks işçiliği yapmak için otele giriş yaptığı iddia edilerek kendisine
ayrımcılık yapıldı. Üstelik, trans kadın E., seks işçiliği yapmak için otele giriş yapmıyordu.
Örnek 2:
30 Haziran 2015
Ankara’da yaşayan trans kadın Ç., maruz kaldığı bir şiddet vakası sonrasında bir noter şubesine avukata vekaletname çıkarmak için gitti. Noterdeki personel, başvuran
trans kadının mavi kimliğini ve kimlikte yazılı olan ismini gördükten sonra kendisine
hizmet vermeyi reddetti.
Örnek 3:
19 Ocak 2016
Bursa’da yaşayan iki trans kadın, çay içmek için bir kafeye oturmak istedi. Kafenin
müdürü tarafından uyarılan trans kadınlar, kafede yer olmadığı, boş olan masaların
rezerve olduğu iddia edilerek kafeden çıkarıldı.
51
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Örnek 4:
29 Ocak 2016
Bir trans erkek olan A., Kadıköy – Üsküdar hattında çalışan bir otobüs şoförü tarafından bindiği otobüsten indirildi. Olayın gerekçesi, mağdur olan trans erkeğin
pembe kimlik sahibi olması idi.
Örnek 5:
6 Şubat 2016
Trans kadın seks işçisi M., Ankara’da çalıştığı caddede şiddet gördü. Gördüğü şiddet
sonrası Esat Polis Merkezi’ne giderek suç duyurusunda bulunmak istedi. Karakoldaki polisler tarafından ayrımcı muamele gören M.’nin başvuru yapmasına izin verilmedi. Bunun üzerine M. Karakolu terk etti.
Örnek 6:
12 Nisan 2016
Manisa’da okuyan bir trans erkek öğrenci, kalmak için başvurduğu öğrenci yurdundan “Kadın mısın, erkek misin! Ne olduğun belli değil,” denilerek kovuldu.
52
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
H. Ç.
TRANS KADIN
1) Bir trans kadın olarak, geçmiş yıllarda sağlık hizmetlerine erişimde ayrımcılık
pratiğine maruz kaldın. Olay ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapabilir misin?
Şubat 2014’te özel bir hastanede cinsiyet geçiş ameliyatı olmuştum. Hastaneden
taburcu olduktan sonra 6 aylık ilaç tedavisine devam etmem gerekiyordu. SGK’lı
olduğum için bir devlet hastanesinde kontrol olup SGK kapsamında ilaçlarımı temin
etmek istedim. Bu nedenle 31 Mart 2014’te Beyoğlu İlçesi Prof.Dr. Reşat Belger
Göz Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Ünitesi’nin yönlendirmesi ile Kadın
Doğum Servisi’ne muayene olmak için gittim. Dr. Fatma Hut’un “Siz bir erkeksiniz.
Durumunuzu tasvip etmiyorum. Yanlış bir yola girmişsiniz, bu yanlışınıza ortak olmak istemiyorum” sözleriyle karşı karşıya kaldım. Ne muayene etti ne de ilaç yazdı.
Ağlayarak hastaneyi terk etmek zorunda kaldım.
H. Ç’ye karşı ayrımcı davranışı ve sağlığa erşim hakkını engellediğinden bahisle Uz.
Dr. F. H. hakkında Hastane Başhekimliği, Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Tabip
Odası nezdinde şikâyette bulunulmuştur. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Uz. Dr. Fatma Hut hakkında “soruşturma
izni verilmemesine” karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz, İstanbul Bölge
53
RÖPORTAJ
2) Maruz kaldığın vaka sonrası hukuki süreci işlettin. Faile dava açıldı mı? Süreç
şu an ne durumda?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
İdare Mahkemesi’nin 27.07.2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda yer alan
karşı oy yazısında Uz. Dr. F. H.’nin davranışının Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Türk Ceza Kanunu’nca güvence altına alman eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve ayrımcılık suçunu oluşturduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Ayrıca, Türk
Tabipleri Birliği uzman doktora uyarı cezası vermiştir. En son Anayasa mahkemesine
başvurulmuştur.
3) Trans kadınların sağlık hizmetlerine erişimde maruz kaldıkları sorunlar nelerdir?
Sağlık çalışanlarının ötekileştirici, ayrımcı tutum ve davranışlarına maruz kalıyoruz.
Bu nedenle hastaneye gitme kaygısı taşıyoruz. Tabi bu durumda bizim sağlık sorunlarımız olduğunda tedaviyi geciktirmemize, hastaneye başvurmamamıza neden oluyor. Bütün bu kaygıları bir kenara bırakıp hastaneye gittiğimizde, sağlık sisteminin
ikili cinsiyet örgüsü bizim işlemlerimizde tıkanmaya neden oluyor. Mavi kimlikli bir
kadın ya da pembe kimlikli bir erkek olarak hastaneye başvurduğumuzda, doktorumuz LGBTİ dostu dahi olsa test, tahlil isteme, ilaç yazma gibi durumlarda doktor
sisteme giriş yapamıyor. Bu nedenle de SGK’lı da olsak gerekli testleri özel sağlık
kuruluşlarından ve ilaçları kendi cebimizden karşılamak zorunda kalıyoruz. Tüm
bunların dışında Sağlık Bakanlığı’nın politik ayrımcılığına maruz kalıyoruz. Çünkü
cinsiyet geçişine yönelik, cinsiyet kimliğine yönelik herhangi bir sağlık çalışması
yürütmediği için bu alanlarda yeterli ve nitelikli hizmet alamıyoruz.
4) Trans kadınların sağlık ve bilgi hizmetlerine erişimin iyileştirilmesi amacıyla STK’ların ne gibi çalışmalar yapması gerekmektedir? Bu alana yeterince
odaklanıldığını düşünüyor musun?
RÖPORTAJ
STK’lar güçleri oranında bu alana eğilebiliyorlar. Sağlık hizmetine transların erişiminin sağlanması konusunda öncelikli sorumluluk ve gerekli kapasite Sağlık Bakanlığı’ndadır. Gerekli koşulları sağlayabilecek karar mekanizması bakanlıktır. STK’lar
cinsiyet geçiş sürecindeki sorunları ve translara yönelik cinsiyet geçiş merkezi taleplerini ortak bir zeminde ve daha üst bir perdeden duyurabilir. Ortak bir kampanya
yürütebilirler.
5) Hükümet’in transların maruz kaldığı ayrımcılık ile ilgili alması gereken önlemler neler olabilir?
Sağlık kurumlarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında farkındalık geliştirici iç eğitimler düzenlenmeli. Sağlık sistemi (elektronik sistem) trans kimliklere
duyarlı hale getirilmeli. Sağlık Bakanlığı’nca Cinsiyet Geçiş Merkezleri oluşturulmalı,
bu alanda uzmanlaşma sağlanmalı.
54
EBRU KIRANCI
TRANS AKTİVİST
İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) Bir trans kadın olarak, hizmet almaya gittiğin bir hamamda cinsiyet kimliğin
dolayısı ile ayrımcılığa maruz kaldın. Olay nasıl gelişti, biraz bahsedebilir
misin?
TransX Belgeseli’nin yönetmeni olan sevgilim Maria Binder ile İstanbul’da bir hamama gitmek istedik. Gideceğimiz günün öncesinde, hamamın kadınlar kısmına gittim
ve hamama gidip geleceğimizi, yer ayırmalarını söyledim. Ertesi gün sevgilimle beraber gittiğimizde, hamamın turistler tarafından kapatıldığını ve bizi içeri alamayacaklarını söylediler. Bu esnada içeri başka müşteriler giriyordu.
Bunun üzerine, hamamın yetkilisinin kim olduğunu sordum. Bir adamı gösterdiler.
Kendisine gidip durumu anlattığımda, beni içeri almamaları talimatını kendisinin
verdiğini, bizim (yani transların) kendi hamamlarımız olduğunu, Maria’nın girebi-
56
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
leceğini ancak benim giremeyeceğimi belirtti. Bunu söylerken bana bağırıyordu.
Ben de kadın olduğumu ve de kendilerini bu tavırlarından ötürü deşifre edeceğimi
söyledim.
Sonrasında polisi aradım fakat polis gelmedi. Polis gelmeyince Beyoğlu Polis Merkezi’ne gittik, 2 saat ifade vermek için bekledik. Beklerken, polisler Maria’nın kamera
ile film çektiğini görünce kendisini tehdit ettiler ve görüntüleri istediler. Maria görüntü kayıtlarını vermeyi reddetti, polis de görüntüleri vermez ise, polise mukavemet
iddiasıyla dava açacağını söyledi. Oradan ifade vermeden ayrıldık.
Avukatım Eren Keskin Feriköy Karakolu’na başvurup yaşadığım olay ile ilgili suç
duyurusunda bulundu. Savcı dosyayı takipsizlik ile sonlandırdı. Bunun üzerine, bir
üst mahkemeye başvurduk ve ayrımcılık iddiasıyla yaptığımız suç duyurusu davaya
dönüştü. Hamam sahibine 3000 TL para cezası verildi.
Bu davayı kazandım ancak dün avukatım olan Eren Keskin’den öğrendiğim kadarı
ile Galatarasay Hamamı bana maddi ve manevi dava açmış.
2) Trans kadınların maruz kaldıkları şiddet vakaları, trans sivil toplum kuruluşlarının çabası sonucu görünür hale geliyor. Transların maruz kaldığı ayrımcılık ile ilgili ise kamuoyu ve yetkililerin daha az farkındalığı var gibi. Barınma,
sağlık, eğitim, istihdam ve benzeri alanlarda maruz kalınan ayrımcılığı daha
fazla görünür kılmak için STK’ların neler yapması gerekiyor?
Ben Adalet Meslek Yüksekokulu’na devam ediyorum. Mesele bir defasında bir kadın
öğrenci benim kadınlar tuvaletine giremeyeceğimi söyledi. Ben de itiraz ettim. Aynı
şekilde başka bir öğrenci benimle aynı asansöre binmek istemedi. Bunun gibi birçok
aşağılayıcı tutum ile karşılaşıyorum. Bunların önüne geçmenin yolu, bulunduğumuz
yerlerde dönüşüm yaratacak şekilde tutum sergilemek, insanlara anlatmak, onları
bilinçlendirmek.
3) Uzun yıllardan bu yana, trans hakları alanında aktif hak savunuculuğu yapıyorsun. Transların maruz kaldığı en önemli 3 sorundan bahsetmen gerekirse, bunların ne olduğunu söyleyebilirsin?
Bence en önemli üç sorundan ilki yaşama hakkı ile ilgili. Transların yaşama hakkı
57
RÖPORTAJ
STK’ların “sen, ben, bizim oğlan” üçgeninden çıkması ve farklı kamuoyu kesimlerine
erişebilir hale gelmesi gerekiyor. İstanbul LGBTİ olarak bir sene boyunca Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu ile birlikte ayrımcılık karşıtı eğitimler verdik insanlara.
Bunun gibi eğitimleri gerçekleştirmemiz gerekiyor. Polislerin, savcıların, hakimlerin,
avukatların, öğretmenlerin ve diğer meslek gruplarının eğitilmesi gerekiyor.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
olduğunu herkes görmezden geliyor. Öldürülüyoruz, intihara sürükleniyoruz. Bir diğer sorun çalışma hakkımız ile ilgili. Transların seks işçiliği dışında çalışabilecekleri
alanların yaratılması lazım. Bunun için mücadele edilmesi gerekiyor. Son konu ise
barınma hakkı. Transların barınabilecekleri alanların yaratılması son derece önemli.
Barınma hakkımız gasp ediliyor, ev bulamıyoruz veya evlerimizden atılıyoruz.
4) Transların maruz kaldığı ayrımcılık, şiddet ve toplumsal dışlanma noktasında
trans STK’ları olarak olarak hangi somut adımların atılması gerekiyor?
RÖPORTAJ
Artık otel salonlarına sıkışmış etkinlikler yapmaktan vazgeçilmesi gerekiyor. Aynı
şekilde, STK’ların her zaman aynı dinleyici topluluğuna erişen toplantıları da terk
etmesi lazım. Kendimizi trans olmayanlara anlatabileceğimiz faaliyetlerde bulunmamız gerekiyor. Kırmızı Şemsiye’den Kemal Ördek mesela, dernek çalışmaları için
birçok ili yorgunluk düşünmeden ziyaret ediyor, kamu kurum ve kuruluşları ile toplantılar düzenliyor. Bu gibi toplantıların arttırılması, derdimizi bugüne dek bizi hiç
dinlememiş kişilere anlatmamız gerekiyor.
58
NEFRET
SUÇLARI
Translar, kronik nefretin birincil mağdurlarındandır. Trans olmak, çoğu durumda
doğrudan nefret saldırılarının hedefi olmak anlamına gelmektedir. Geleneksel erkek
ve kadın ikili cinsiyet sistemini reddeden bir varoluş biçimi olarak algılanan trans
kimlikler, “geleneksel aile sistemi”, “milli ve manevi değerler”, “Türk milletinin değerleri”, “genel ahlak” ve benzeri kodlar üzerinden hedef tahtasına oturtulmaktadır.
Sonuçta birçok trans, damgalanma, toplumsal dışlanma, ayrımcılık ile birlikte ortaya
çıkan nefret söylemi ve nefret suçu örneklerinin mağduru haline gelmektedir.
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin 2014 yılı içerisinde Türkiye’nin 12 ilinde gerçekleştirdiği topluluk temelli alan araştırmasına katılan 233
trans kadın seks işçisinin % 75’i, hayatları süresince en az bir defa ciddi şekilde
fiziksel şiddetin mağduru olmuştur. Anket katılımcılarının aktarımına göre, şiddet
uygulayanların % 86’sı seks işçiliği yaparken kendileri ile birlikte olan müşterileridir.
Her iki trans kadın seks işçisinden biri, kolluk kuvvetleri tarafından fiziksel şiddete
uğramıştır. Üçüncü sıradaki fail grubu ise, trans kadın seks işçilerini ekonomik, cinsel ve fiziksel olarak istismar eden çete üyeleridir. Anket katılımcılarının % 40’ı, çete
üyeleri tarafından ağır fiziksel şiddete uğramıştır.6
Aynı araştırmaya göre, katılımcıların % 54’ü hayatlarında en az bir defa cinsel şiddet
mağduru olmuştur. Psikolojik şiddet mağduru olanların oranı ise % 68’tir.
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin, bu yayının oluşmasına
vesile olan izleme çalışmasına göre, 2015 yılı başından Temmuz 2016 başına dek, 7
trans kadın vahşice öldürülmüştür. Bu sayı, raporlanabilen detaylara sahip cinayet6 Kemal Ördek (2015), “Türkiye’de Trans Kadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddet: Görünmezlik ve Cezasızlık
Kıskacında Bir Varoluş Mücadelesi”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, sayfa 78.
60
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
leri yansıtmaktadır. Bilgisine erişemediğimiz cinayetler de mevcut olabilir ve bahsi
geçen toplam sayının artması muhtemeldir.
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin, Transgender Europe ile
2014 – 2015 yılları içerisinde gerçekleştirdiği alan çalışmasına katılan transların %
87’si bir veya iki kere fiziksel şiddetin mağduru olduğunu ifade etmiştir. Katılımcıların % 78’i cinsel şiddet mağduru olduğunu belirtirken, % 73’ü psikolojik şiddet
veya darp mağduru olmuştur. Katılımcıların % 65’i hayatları süresince en az bir defa
ölüm tehdidi almıştır.7
Trans kadınları hedef alan nefret saikli eylemler, linç operasyonlarına dönüşebilmektedir. 90’lı yılların ortasından bu yana birçok defa trans kadınlar toplu linç girişimlerinin hedefi haline gelmiştir. 90’ların ortasında istanbul’da Ülker Sokak, 2000’lerin
ortasında Ankara’da Eryaman, 2012’de yine İstanbul’da Avcılar’daki Meis Sitesi,
trans kadın seks işçilerini hedef alan ve çoğunlukla “mahalleli”nin mobilize olduğu
linç girişimlerinin örnekleri haline gelmiştir.
Seks işçiliği yapmaya sürüklenen ve bir kısır döngü halinde seks işçiliği yaparken
şiddet gören trans kadınlar, çalışmaya veya yaşamaya gayret ettikleri bölgelerden
sürülmektedir. “Fuhuş” ile özdeşleştirilen ve bir nefret objesi haline getirilen trans
kadınlar, kendilerine yönelik transfobik ve orospufobik öfke ve nefretin mağdurları
olmaktadır.
7 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Yaşayan Trans
Bireylerin Toplumsal Deneyimleri”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği / Transgender
Europe, sayfa 30.
61
DİKKAT!
NEFRET VAR!
Aşağıdaki vakalar, “Trans-İzleme” adlı projemiz süresince çevrimiçi veritabanına girilen vakalardır.
Örnek 1:
25 Mayıs 2015
Antalya’da yaşayan trans kadın seks işçisi, evine aldığı müşterisi tarafından boğularak öldürülmek istendi. Saldırıya uzun süre direnen ancak yaralanan trans kadın,
arkadaşlarının eve gelmesi sonucu saldırıdan kurtuldu.
Örnek 2:
20 Ağustos 2015
18 yaşında bir trans kadın, Mersin’de beraber yaşadığı ailesi tarafından tamamı ile
cinsiyet kimliği sebebi ile şiddet gördü. Feminen olduğu ve “erkekliğe halel getirdiği” iddiasıyla hakarete uğrayan trans kadın, ailenin erkek üyelerinden kaçarak
kurtuldu.
Örnek 3:
31 Ağustos 2015
Bir trans kadın seks işçisi, Trabzon’da kiraladığı evde müşterisi tarafından yüzün
üzerinde bıçak darbesi alarak öldürüldü.
62
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Örnek 4:
8 Ekim 2015
Afyon’da yaşayan trans kadın B., alışveriş için gittiği AVM’de arkasından yaklaşan
babası tarafından bacağından bıçaklandı. Kırmızı Şemsiye’ye ulaşan mağdur, babasının kendisinin trans kimliğini kabul etmediği için öldürmeye teşebbüs ettiğini ifade
etti.
Örnek 5:
28 Ekim 2015
2 trans kadın, Ankara’da evlerine gitmek üzere gece vakti bir restoranın önünden
geçerken, restoranın garsonları ve çevredeki esnaf tarafından linç girişimine maruz
kaldı. Saçlarından çekilerek sürüklenen trans kadınlar, kaldırım taşları sökülerek
darp edildi. Mağdurlardan birinin başı taşlardan aldığı darp sebebiyle yoğun bakıma
kaldırıldı ve başına onlarca dikiş atıldı.
Örnek 6:
14 Aralık 2015
İstanbul’da caddede çalışan bir trans kadın seks işçisi, yanaşan 3 arabadaki erkekler tarafından sözlü hakarete maruz kaldı. “Biz Gülsuyu çocuğuyuz, sizi yaşatmayız
burada!” diye bağıran gençler, trans kadını feci şekilde darp etti. Trans kadının
burnu, elmacık kemiği, çenesi kırıldı. Kaburgası, elleri ve ayaklarında kırıklar oldu.
Yoğun bakıma kaldırılan mağdur, uzun süre yoğun bakımda kaldı.
Örnek 7:
4 Nisan 2016
Ankara’da yaşayan bir trans kadın seks işçisi, anlaşarak bindiği bir araçta bulunan
iki kişi tarafından şehirdışına kaçırıldı. Kendisine defalarca tecavüz edildi, darp ve
gasp edildi.
63
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Örnek 8:
3 Mayıs 2016
Diyarbakır’da yaşayan trans kadın seks işçisi N., şehirde yaşayan ve kendisini Hizbullah olarak tanıtan kişilerin kendisini darp ettiğini ve şehri terk etmesi için tehdit
ettiğini söyledi.
Örnek 9:
22 Mayıs 2016
Ankara’nın İskitler bölgesinde caddede müşteri arayan trans kadın seks işçisi B.,
civarda bulunan 15 erkek tarafından demir sopalarla darp edildi.
64
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
YAĞMUR ARICAN
BAŞKAN
MERSİN 7 RENK LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) Uzun yıllardan bu yana trans kadınlara yönelen şiddet ile ilgili çalışmalar
yürütüyorsun. Şu an Mersin’de Mersin 7 Renk’in yönetim kurulu başkanısın
ve Mersin’de trans kadınları hedef alan şiddetin görünür kılınması için çaba
harcıyorsun. Bize Mersin’de trans kadınların maruz bırakıldığı şiddeti anlatabilir misin?
Mersin özelinde görünürlük bakımından trans kadın seks işçisi tarihi, 70’li ve 80’li
yıllarda pavyon sanatçıları ve konsomatris trans kadınların çalışmasıyla başlar. Ancak bu trans görünürlüğü o çevreye sıkışmıştır. Şehrin genelinde yoktur. O dönemin
trans kadınlarıyla yaptığım ikili görüşmelerde itibar ve kıymet gördüklerini, pavyon
sahipleri ve müşterileri tarafından kapanın elinde kaldıklarını söylerler.
66
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
80’li yıllardan sonra şehrin yeni trans kadınları caddelerde seks işçiliği yapmaya
başlar. Ancak aile ve çevre baskısıyla göçe zorlanırlar. Dolayısıyla yerleşik bir trans
kültürü oluşmamıştır. Yerleşik trans kadın kalıcılığı 1992 yılında başlar. O dönem ben
işimden atılmıştım. Benim de ilk seks işçiliğine başlayışım pavyonlarda olmuştur.
Ancak askeri darbe, trans kadınların pavyonda çalışma hakkını elinden aldığından
dolayı kaçak çalışıyordum. Polis baskınları, benim pavyondan sokak seks işçiliğine
geçmeme neden oldu.
Seks işçiliğine güvensiz bir şekilde başlamam devlet eliyle olmuştur. Mersin’de ilk
benimle başlayan yerleşik trans seks işçiliği (sokakta) çevre illerden gelen yeni
trans kadınlarla 10 kişiye ulaştı. İlk yıllarda ufak tefek saldırılar olsa da altın bir
çağ yaşadık diyebilirim. Bu altın çağ Doğruyol Partisi ve Refah Partisi’nin kurduğu
hükümet ile son buldu. O döneme kadar polis baskısı yoktu. Emniyet müdürleri
ve bürokrasideki yeni atamalarla baskılar, gözaltılar, işkenceler başladı. Polisin bize
uyguladığı yaptırımlar çeteleri, küçük mafyaları harekete geçirdi. Haraçlar, kaçırılmalar birçok şiddeti beraberinde getirdi. Bir yere kadar dayanabildik. Kısa süreliğine
Alanya-Antalya-Ankara seyahatlerimiz başladı. Ancak durum hiçbir yerde Mersin’dekinden farklı değildi. Tekrar Mersin’de çalışmaya başladık.
O günlerde aktivizmin temellerini atmaya başladık. 1997’de 10 kadar trans kadın
biraraya gelerek, Mersin’in protokol yolu olarak bilinen caddesinde çıplak eylem
yaptık. Bu eylemimiz, polisin bir adım geri atmasını sağladı. Ancak önceleri yalnızca
seks işçiliği yaptığımız caddelerde gözaltına alınırken, artık gündüz alışveriş yaptığımız yerlerde, kuaförde, vb. sosyalleştiğimiz her yerde gözaltına alınmaya başlandık. Yeni bir eylem biçimiyle valilik bahçesinde kendimizi zincirledik.
Mersin’in son 5 yılını değerlendirecek olursak, çalışma alanı genişledi. Toplumda
nefret kırılmaları yaşansa da kolluk kuvvetleri trans kadın görünürlüğünü yok etme
çabasını hiç bırakmadı. Ev kapatmaları, devlet tarafından desteklenen ve güçlendirilen çeteler, karakollarda trans kadınlara yönelik saldırılarda yaptırımsızlık, yaptırımsız kalan davalar, adalet mekanizmasının translar aleyhine işleyişi görülüyor.
67
RÖPORTAJ
Polis sürekli bizi yok etmenin yollarını aradı. Ev sahiplerimize baskıyla barınma hakkımızı elimizden almaya çalıştılar. Kuaförlere baskı yaparak bizi almamalarını söylüyorlardı. Polis bizi şehirdışına, çöplüklere, şehrin en ücra köşelerine bırakarak yıldırmaya çalıştı. 2003 yılına kadar bu böyle devam etti. Bu defa arka arkaya 3 trans
kadın cinayeti Mersin’i terk etmemize neden oldu. Kalan arkadaşlar da oldu, ama
çoğumuz Ankara’da Eryaman’a taşındık. 2006’daki Eryaman sürgününden sonra
tekrar Mersin’e daha kalabalık olarak döndük. Hak ihlalleri diğer metropollerle benzerlik gösterse de, Mersin’in dinamiği farklılık gösterir. En bariz örneği, cadde seks
işçileri daha muhafazakar giyinmek zorundaydı. Şimdi bu algı yıkıldı ama yıllar aldı.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
2) Ankara Eryaman’da trans kadın seks işçilerini hedef alan yoğun ve sistematik linç girişimlerinden sağ kurtulan kişilerden birisin. Bu olay sonrası Mersin’e zorunlu bir şekilde gitmek zorunda kaldın. Eryaman sürecinden kısaca
bahsedebilir misin?
Eryaman’da trans seks işçilerinin görünürlüğü, 2000 yılında Balyoz Timi’nin baskısı
sonucu beş trans kadının yerleşmesiyle başlar. Ben sürece 2003 yılında dahil oldum.
Eryaman polisin ve Balyoz Timi’nin karışmadığı, seks işçiliğinin rahat yapıldığı bir
semtti. Yerli halkla güçlendirilen ilişkiler normalleşmiş bir şekilde idi. Saldırılar oluyordu, fakat polis trans kadınları garip bir şekilde korumaya almıştı. Saldırılar polis
tarafından pasifize ediliyordu.
Ta ki, Eryaman devlet tarafından yandaş inşaat firmalarına peşkeş çekilene kadar... Melih Gökçek’in planlaması altına girdi. Çete saldırıları, polis ve Balyoz Timi
gün geçtikçe şiddetini artırmaya başladı. İnşaat işçilerinin saldırıları sonrası inşaat
firma yetkilileriyle olan görüşmelerimizde Eryaman’ı terk etmemizi, mülkümüz varsa yüksek fiyattan alacaklarını söylediler. Bu sadece trans kadınlara uygulanan bir
mobbing değildi. Onların din, ahlak, yaşam anlayışına ters düşen herkes bu uygulamadan payını aldı. Romanlar da buna örnek. Trans kadınlara sokak saldırıları belirgin şekilde arttı. Bir gece düğmeye basıldı. Trans evleri eş zamanlı olarak basıldı.
Canımı zor kurtararak Eryaman’a veda ettim.
3) Eryaman sürecinin yaşandığı dönem ile şimdiki dönem arasında trans kadınları hedef alan nefret suçları noktasında bir kıyaslama yapabilir misin?
Nefretin, nefret suçlarının şiddetini daha da artırdığını gözlemleyebiliriz. Mevcut
hükümetin ürettiği argümanlar muhafazakarlaşan bir toplum eksenine kayış, dindar bir toplum yaratma isteği, örgütlü mücadelenin önüne bariyer koyma arzusu
şiddetin dozunu artırdı. Her yeni güne cinayet haberleriyle uyandığımız bir dönemin
başladığına, yıldırma politikasının devreye sokulduğuna inanıyorum.
RÖPORTAJ
4) Mersin 7 Renk’in translara yönelen şiddetin ortadan kaldırılması noktasında
gerçekleştirdiği faaliyetlerden bahsedebilir misin?
Mersin LGBT 7 Renk, çalışmalarına 2012 yılında LGBT’lerin örgütlenmesiyle başladı.
2013 Ekim ayında dernekleşen örgüt, ağırlıklı olarak trans aktivizmi yapmaktadır.
Yapılan sokak eylemleri, üniversitelerle yapılan çalışmalar, Mersin yerel basınıyla
kurulan sağlıklı ilişkiler neticesinde nefretten, ötekileştirmeden uzak bir haber dili
yerel medyaya hakim kılınmıştır. Çeşitli STK ve belediyelerle yapılan faaliyetler ve
siyasi kanaat önderleriyle yürütülen çalışmalar şehrin genelinde transfobi ve homofobi büyük oranda kırıldı. Hak ihlallerini artık görünür kılıyoruz. Diğer LGBT ör-
68
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
gütleriyle dirsek temasımız var. Kırmızı Şemsiye ile başlattığımız projede trans seks
işçilerine hukuki danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bunu sadece Mersin özelinde değil,
bölgesel bir çalışma olarak yürütüyoruz. Aslında trans kadınlara yönelik güçlendirme çalışmaları yaparken 7 Renk olarak biz de güçleniyoruz. Akdeniz Bölgesi’nde
değil, Türkiye’nin her tarafında 7 Renk çalışması görebilirsiniz.
5) Son bir yıl içerisinde trans hakları alanında Türkiye’de yaşanan önemli gelişmelerden bahsedebilir misin?
RÖPORTAJ
Mevcut hükümet tarafından kutuplaştırılan bir toplumla karşı karşıyayız. Bu durumun beraberinde nefreti ve nefret saldırılarının güçlendiğini görüyoruz. Örgütlü
mücadelenin önüne konulan bariyerlere rağmen daha bilinçli ve hak arayan trans
özneleri görebiliyoruz. Birçok trans kadın hak arayışı çabası içinde ve bunu gittikçe
daha artan seviyelerde gerçekleştiriyor. Konu seks işçiliği olunca bizimle beraber
yürüyen STK’lar bile bir adım geride duruyorlar. Umut verici bir gerçeklik var ki,
artık kadın hareketi ve STK’ların literatüründe seks işçiliği yerleşmiş durumda. Bir
diğer umut verici gelişme ise trans kadınların örgütlü mücadelenin önemini kavrayıp
mücadeleyi benimsemeleridir.
69
KURUMSAL
ŞİDDET
Transları hedef alan nefret söylemi ve nefret suçu gibi örneklerin önemli bir kısmı,
doğrudan kolluk kuvvetlerinin de seyirci kalması veya bu eylemleri teşvik etmesi
ile güçlenmekte ve sayıları artmaktadır. Kolluk kuvvetleri, Türkiye’de seks işçiliğini
düzenleyen mevzuatın kendilerine sunmuş olduğu “fuhşu önleme” misyonu çerçevesinde, seks işçiliği yapan trans kadınları sistematik şekilde hedef almaktadır.
Kolluk kuvvetlerinin uygulamaları, seks işçiliği yaptığı iddiasıyla trans kadınların
evlerine baskınlar düzenlenmesi ve evlerinin mühürlenmesiyle sonuçlanmaktadır.
Birçok trans kadının barınma hakkı, bu şekilde gasp edilmektedir. Aynı şekilde,
yine seks işçiliği yapıyor olmaları üzerinden birçok trans kadın, keyfi şekilde kesilen
idari para cezalarının hedefi olmaktadır. Gün içerisinde birkaç defa kesilen idari
para cezalarının mağduru olan trans kadın seks işçileri yoksullaşmaktadır. Devlete
borçlanan mağdurlar, kendilerinden gasp edilen parayı yeniden kazanabilmek için
daha uzun süreler seks işçiliği yapmakta ve bu durum da kendilerini daha fazla fail
ile karşılaşmaya ve şiddetin mağduru olmaya itmektedir. Birçok trans kadın, şehir
içerisinde polisin sürekli uygulamaları sebebiyle şehirdışlarında çalışmakta ve güvenliğin son derece az olduğu bu alanlarda ağır şiddet biçimleri ile karşılaşmaktadır. Kolluk uygulamaları, translara yönelen daha fazla nefret saikli şiddet anlamına
gelemktedir.
Kurumsal şiddet mağduru olan translar, bu şiddete itiraz ettiklerinde ise kolluk kuvvetlerinin doğrudan fiziksel şiddetine maruz kalmaktadır. Birçok trans kadın seks
işçisi, polisin kendilerine kestiği idari para cezalarına itiraz ettiği için polis tarafından
hakarete uğramakta, darp edilmekte ve tehdit edilmektedir. Polis tarafından şiddete
uğrayan trans kadın seks işçileri, konuyla ilgili suç duyurusunda bulunmak istediklerinde ise, ya polis tarafından defalarca tehdit edilmekte, ya suç duyuruları alınmamakta ya da bu süreçte yeniden polis tarafından şiddet görmektedir. Şikayetleri
dikkate alınan az sayıda trans kadın seks işçisinin failleri ise kovuşturma evresinde
cezasızlık ile ödüllendirilmektedir.
70
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin Transgender Europe ile
işbirliği içerisinde 2014 – 2015 yılları içerisinde gerçekleştirdiği alan çalışmasına katılan transların %71’i trans kimlikleri dolayısıyla en az bir kere gözaltına alındıklarını;
yine % 71’i trans kimlikleri dolayısıyla idari para cezasına maruz kaldıklarını; % 76’sı
ise polis tarafından sürekli şekilde taciz edildiğini ifade etmiştir.8
8 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Yaşayan Trans
Bireylerin Toplumsal Deneyimleri”, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği / Transgender
Europe, sayfa 32.
71
DİKKAT!
KURUMSAL
ŞİDDET VAR!
Aşağıdaki vakalar, “Trans-İzleme” adlı projemiz süresince çevrimiçi veritabanına girilen vakalardır.
Örnek 1:
3 Eylül 2015
Evinde çalışan bir trans kadın seks işçisinin evi polisler tarafından basıldı. Ev baskını
sırasında trans kadın seks işçisi polisler tarafından cinsiyet kimliği ile ilgili defalarca
hakarete maruz kaldı. Darp edilen ve saçından sürüklenerek karakola ifade için götürülen trans kadın, halen bahsi geçen polislerle zorla cinsel ilişki kurmak zorunda
kaldığını ifade etti.
Örnek 2:
21 Aralık 2015
Bir trans erkek gösterici, İstanbul Taksim Meydanı’ndan başlayan bir protesto yürüyüşüne katıldı. Yürüyüş devam ederken polisler tarafından göstericilere müdahale
edildi. Müdahale esnasında gözaltına alınan trans erkek gösterici, polisler tarafından fiziksel şiddete uğradı, cinsiyet kimliği ile dalga geçen polisler tarafından kötü
muamele gördü.
73
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Örnek 3:
1 Şubat 2016
Ankara’da yaşayan bir trans kadın seks işçisi, caddede müşteri beklerken yanına
sivil bir araç yaklaştı. Sivil araçtan inen üç kişi, sivil polis olduklarını ifade etti; trans
kadın kişilerin polis olup olmadıklarını anlamak için kimliklerini sordu. Bunun üzerine, trans kadın üç kişi tarafından fena şekilde darp edildi.
Örnek 4:
6 Nisan 2016
Ankara’da yaşayan iki trans kadın seks işçisi, caddede yanlarına yaklaşan polis aracından inen iki polis tarafından fiziksel şiddet uygulanarak devriye aracına bindirildi.
Polis merkezine gidene dek fiziksel şiddete ve hakaretlere maruz kaldılar. Karakolda
devam eden sözlü ve fiziksel şiddet sonrası iki trans kadın seks işçisi tehdit ile idari
para cezası tutanağını imzalamak zorunda kaldı.
Örnek 5:
10 Nisan 2016
Afyon’da yaşayan üç trans kadın seks işçisinin evleri sürekli polis tarafından gözetlendi. Birkaç gün sonra evleri polis tarafından basılan trans kadın seks işçileri,
polisin sözlü ve psikolojik şiddetine maruz kaldı. Afyon’dan ayrılmamaları halinde
kendilerini döveceklerini söyleyen polisten korkan trans kadın seks işçileri, Kırmızı
Şemsiye’ye başvurdu.
Örnek 6:
20 Mayıs 2016
İzmir’de bir trans kadın arkadaşının evine gitmek için yolda yürürken, bir trafik polisi tarafından kendisinden rüşvet talep edildi. Rüşvet vermeyi reddeden trans kadın,
polis tarafından darp edildi.
74
UNUTULMASIN!
ÖNEMLİ BİR DAVA:
TRANS KADIN SEKS İŞÇİSİ
ÇİSEM YALNIZ DEĞİLDİR!
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği üyesi olan trans kadın seks
işçisi Çisem, Kasım 2014’te Ankara’da Bağlar Caddesi’nde aracının içerisinde otururken, iki polis memuru tarafından sözlü hakaretlere maruz kaldı.
Polisler, Çisem’i araçtan zorla indirerek Esat Polis Merkezi’ne götürmeyi ve kendisine idari para cezası yazmayı istedi. Maruz kaldığı uygulamanın hiçbir kanuna
dayanmadığını ve dolayısıyla keyfi bir uygulama olduğunu ifade eden Çisem, polisin
fiziksel şiddeti ile karşılaştı. Aracının penceresinden saçından çekilerek zorla dışarı
çıkarılmaya çalışılan Çisem, buna direnince, polislerden biri aracın arka kapısını açtı
ve aracın içine girdi. Çisem’e hakaretler yağdıran polis memuru, Çisem’i tehdit ederek aracını Esat Polis Merkezi’ne sürmesini emretti.
Çisem, bütün bu süreci telefonunun ses kaydını açarak kaydetti.
Çisem, polisler tarafından defalarca yumruklandı. Zorla Esat Polis Merkezi’ne götürüldü. Esat Polis Merkezi’nde nezarethaneye götürülen Çisem, merkez polisleri tarafından defalarca darp edildi. En sonunda Çisem’in avukatının merkeze gelmesiyle
fiziksel şiddet bir nebze de olsa durdu.
Çisem, yaşadığı olay sonrası, Kırmızı Şemsiye’den hukuki destek talep etti. Kendisine şiddet uygulayan polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Bir
yıl sonra ilgili polisler hakkında dava açıldı. Çisem’in aldığı ses kayıtları, kendisine
uygulanan şiddeti belgelediği için kanıt oluşturdu.
Davanın ilk duruşması 25 Kasım 2015’te, Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İlk duruşmaya sanık olan polisler katılmadı. Kırmızı Şemsiye Derneği’nden iki
avukat tarafından savunulan Çisem, duruşmada hakime, seks işçiliği yaptığı bölge
olan Ankara’daki Bağlar Caddesi’nde “Balyoz” adı verilen sivil polisler ve devriye ge-
75
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
zen polisler tarafından kendilerine sürekli şekilde şiddet uygulandığını ifade etti. Duruşma, sanıkların ifadesinin de alınması maksadıyla 8 Mart 2016 tarihine ertelendi.
İkinci duruşmada da sanık olan polisler katılım göstermedi. Kendilerine duruşma tarihi tebliğ edilmesine rağmen katılım göstermeyen polisler hakkında zorla getirilme
kararı çıkarıldı. Duruşma, 31 Mayıs 2016’ya ertelendi.
Üçüncü duruşmaya katılan sanık polislere hakim, Çisem’in kaydettiği ses kaydını
dinleterek, seslerin kendilerine ait olup olmadığını, sesler kendilerine ait ise neden
hakaret ettiklerini ve şiddet uyguladıklarını sordu. Sanıklar, bütün iddiaları reddetti.
Duruşma, karakoldaki görüntü kayıtlarının dosyaya sunulması için 8 Kasım 2016
tarihine ertelendi.
Trans kadın seks işçisi Çisem’e yönelik polis şiddeti ile ilgili davanın ilk duruşmasının afişi
76
BİR SEMBOL DAVA:
KEMAL ÖRDEK İLE
DAYANIŞMAYA!
Çizim: Aslı Alpar
Olayın Arka Planı
Kemal Ördek bir insan hakları savunucusu… Aynı zamanda bir trans ve seks işçisi…
5 Temmuz 2015 gecesi 23:00 sularında daha önce kendisinin müşterisi olan iki erkek tarafından Ankara’daki evinde alıkonuldu. Bu iki kişiden biri tarafından tecavüze
uğradı ve fiziksel şiddet gördü. Olay gerçekleşirken, üçüncü bir erkek daha geldi ve
alıkonulma sürecindeki hak ihlalleri arttı.
Kemal Ördek zorla evinden dışarı çıkarıldı, ATM’den para çekmeye zorlandı. Defalarca cinsel kimliği üzerinden hakarete uğradı. Saldırganlar, Kemal Ördek’in cep telefonunu gasp etti. Para vermemesi halinde, evine sürekli geleceklerini ve kendisine
zarar vereceklerini söylediler.
Kemal Ördek dışarı çıkarıldıktan sonra, karşılarına çıkan bir polis devriye aracını
fark etti ve aracın yanında dışarıda bekleyen iki polis memuruna doğru kaçarak, üç
saldırgan tarafından gasp edildiğini, fiziksel şiddete uğradığını ve tecavüze maruz
kaldığını ifade etti.
77
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Polisler Kemal Ördek’in şikayetini değerlendirmek yerine, saldırganları dinlemeyi
tercih etti. Saldırganlar, Kemal Ördek’in cinsel kimliğini referans vererek, kendisine
güvenilemeyeceğini, kendilerinin “erkek adam” olduklarını, “ailelerinin olduğunu”
ve dolayısıyla bu vaka ile ilişkilendirilmemeleri gerektiğini ifade ettiler. Bu esnada,
şikayetine devam eden Kemal Ördek ise polisler tarafından susturuldu.
Kemal Ördek, reddetmesine rağmen, saldırganlarla aynı araçta Esat Polis Merkezi’ne götürüldü. Aracın “kafes” adı verilen ve şüpheli veya sanıkların bindirildiği bu
yere bindirilen Kemal Ördek, araç seyir halindeyken defalarca saldırganların hakaret
ve tehditlerine maruz kaldı. Polisler ise, bu tehdit ve hakaretlere sessiz kalırken,
saldırganların da Kemal Ördek aleyhine “iftira attığı” gerekçesiyle suç duyurusunda
bulunması gerektiğini ifade etti.
Esat Polis Merkezi’ne götürülen Kemal Ördek, burada sürekli şekilde saldırganlar
ile aynı ortamda tutuldu. Saldırganların hakaret ve tehditleri burada da devam etti.
Polis merkezinde başkalarına ait hiçbir işlem olmamasına rağmen, Kemal Ördek karakolda saatlerce bekletildi. Polislerden biri, Kemal Ördek ile saldırganları “uzlaştırmaya” çalıştı ve Kemal Ördek’i pazarlık yapmaya zorladı. Kemal Ördek ise bunu reddetti. Bu esnada aynı polis, Kemal Ördek’in gasp edilen telefonunu Kemal Ördek’e
teslim etti. Hemen avukatını arayan Kemal Ördek, avukatı gelene dek saldırganların
tehditlerine ve polislerin umursamaz tavrına maruz kaldı.
Polis merkezindeki polislerden biri Kemal Ördek’e, “Lut Kavmi! Bir türlü bitmediniz!”
diye göndermede bulunurken, bir başka polis ise “Siz değil miydiniz Gezi’de Hükümet’e karşı ayaklanan; hak ediyorsunuz!” diye bağırdı. Bir başka polis ise, avukatı
yanındayken Kemal Ördek’in yanına gelerek, “Sen tecavüze uğramadın ki, nereden
çıkarıyorsun bu saçmalığı!” diye bağırdı.
Tecavüze uğramasına rağmen saatlerce polis merkezinde bekletilen, deliller kaybolmasın diye tuvalete gidemeyen, su talepleri geri çevrilen Kemal Ördek’in ifadesi
ancak sabah saat 06:00 civarında alındı. İfadesi sırasında, görevli polis tarafından
ifadesine müdahale edilen Kemal Ördek ve avukatı, polisler tarafından hazırlanan
olay yeri tutanağını imzalamayı reddedince, ona yakın polis tarafından hakarete
maruz kaldı.
78
Kemal Ördek’in ilk duruşmasına çağrı afişi. Tasarım: Gülçin Arda
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Hukuki Sürecin Anlattıkları…
Cinsel saldırı sonrası suç duyurusuna dek olan süre içerisinde saldırganlar ve polisler tarafından sürekli şekilde hak ihlaline maruz kalan Kemal Ördek, saldırganlara
yönelik davanın açılması sürecinde de birçok engelle karşılaştı. Savcının talimatı
olmasına rağmen, Esat Polis Merkezi’ndeki görevli polisler, Kemal Ördek’in oturduğu
apartmanın güvenlik görüntüsü kayıtlarını almakta geciktiler. Kemal Ördek’in avukatlarının ısrarlı baskısı sonrası görüntü kayıtlarına ancak erişilebildi.
Soruşturma dosyasının incelenmesi sonrası ilgili savcılık, 3 saldırgan hakkında nitelikli cinsel saldırı, basit yaralama, hırsızlık, kişiyi hürriyetinden alıkoyma, hakaret ve
tehdit iddiaları ile dava açtı.
Davanın ilk duruşması 27 Ekim 2015’te Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İlk duruşmada hazır bulunan sanıklar, yaşanan olay ile ilgili çelişkili ifadeler
verdi. Tanık olan polis de, Esat Polis Merkezi’nde saldırganlar ile mağdurun beraber tutulduğunu itiraf etti. İkinci tanık olarak çağrılan polis memurlarından biri
ise duruşmaya gelmedi. İlk duruşmada Kemal Ördek, başından geçen olayı bütün
detayları ile anlattı.
Davanın ikinci duruşması 26 Ocak 2016’da görüldü. Tanık olan polis duruşmaya
kendisine tebligat iki kez yapılmasına rağmen yine katılmadı. Kemal Ördek’in yaşadığı saldırı sonrası danışmanlık aldığı psikiyatristi Uzm. Dr. Hande Karakılıç görüşlerini sundu. Esat Polis Merkezi’nden mahkemenin talep ettiği kayıtlar gönderilmedi.
Sanıklar hakkında gerçekleştirilen tutuklama talebi ile Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık
ve İnsan Hakları Derneği ile Türk Kadın Dernekleri Federasyonu’nun davaya müdahillik talebi reddedildi. Sanıklar ise duruşmaya katılmadı.
Üçüncü duruşma 19 Nisan 2016’da gerçekleştirildi. İlk iki duruşmaya katılmayan
tanık polis, zorla getirildi. Sanıklar yine birbirleriyle çelişen ifadeler kullandı. Sanıklar
hakkında yapılan tutuklama talebi ise yine reddedildi. Kemal Ördek’in avukatları,
olaya dair detaylı bir inceleme raporu hazırlayıp suçun unsurlarını mahkeme heyetinin dikkatine sundu. Psikiyatrist raporu da dosyaya eklendi. Mahkeme heyeti
başkanı dosyayı mütaalasını sunması için dosyaya bakan savcıya teslim etti.
Son duruşma 28 Haziran 2016’da gerçekleştirildi. Dosyaya bakan savcı, bu duruşmada esas hakkındaki mütaalasını sundu. Savcı, tecavüz ile suçlanan kişinin “nitelikli cinsel saldırı” ve “kişiyi hürriyetinden alıkoymak” suçlarından cezalandırılmasını,
diğer bir sanığın ise “hırsızlık” suçundan cezalandırılmasını talep etti. Kemal Ördek’e
fiziksel şiddet uygulayan diğer sanığın ise beraatini talep etti. Kemal Ördek’in avukatlarının, “hırsızlık” fiilinin “yağma” olarak yeniden değerlendirilmesi ve bu olayla
ilgili ayrı bir iddianame oluşturulması talebinin ise bir sonraki duruşmaya dek değerlendirilmesine hükmedildi.
80
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Davanın karar duruşması, 17 Kasım 2016’da, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde,
saat 10:40’ta görülecek.
Kemal Ördek’in davasının ikinci duruşmasına çağrı afişi. Çizim: Aslı Alpar
Saldırganlara Bir Dava da “Huzur ve Sükun Bozmak” Suçundan…
Kemal Ördek’in başına gelen saldırı sonrası, sanıklar kendisini cep telefonu üzerinden defalarca rahatsız ettiler. Ankara 8. Aile Mahkemesi tarafından olay sonrası Kemal Ördek’e sunulan koruma kararına rağmen kendisini sürekli rahatsız edip tehdit
eden saldırganlara karşı yapılan suç duyurusu davaya dönüştürüldü.
İlk duruşma, 12 Mayıs 2016’da Ankara 41. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmaya sanık olan saldırganlar katılmadı. Yaşanan olay ile ilgili Kemal Ördek’in
detaylı bir açıklama yaptığı duruşmada mahkeme, sanığın zorla getirilmesine karar
verdi. Bir sonraki duruşma, 13 Ekim 2016’ya ertelendi.
81
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Kemal Ördek’e Koruma Yok!
5 Temmuz 2015’te Kemal Ördek’in maruz kaldığı şiddet olayı sonrası kendisine
Ankara 8. Aile Mahkemesi tarafından sunulan koruma kararı, 6 Aralık 2015 itibarı
ile son buldu. Avukatlar aracılığı ile aynı mahkemeye gerçekleştirilen ve koruma
kararının uzatılmasını öngören başvuru ise aynı mahkeme tarafından içeriğe dair
hiçbir açıklama yapılmadan reddedildi.
Kemal Ördek’e şu an sunulan bir koruma mevcut değil ve saldırganlar ellerini ve
kollarını sallayarak Ankara sokaklarında dolaşıyor.
Polis Şiddetine Dava Açılmadı!
Kemal Ördek’in şiddet olayı sonrası ikinci bir şiddet, kötü muamele, onur kırıcı muamele ve işkence olarak Esat Polis Merkezi’nde bulunan polis memurları tarafından
uygulandı. Saldırganları dinleyen ancak tecavüz ve fiziksel şiddet mağduru olan
Kemal Ördek’in şikayetini değerlendirmeyen polisler bir de Kemal Ördek’in cinsel
kimliğine doğrudan referans vererek nefret söyleminde bulundu. Kemal Ördek’i
aşağılayan ve psikolojik işkenceye tabi tutan polisler aleyhine Kemal Ördek tarafından suç duyurusunda bulunuldu.
Yapılan suç duyurusu sonrasındaki altı ay boyunca soruşturma ile ilgili herhangi bir
gelişme olmadı. Altıncı ayın sonunda Kemal Ördek, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü
Asayiş Şube’ye “davet edilerek” ifadesi alındı. Polisler hakkında suç duyurusunu,
Esat Polis Merkezi ile irtibatı aşikar olan İl Emniyet Müdürlüğü polislerine yapmak
zorunda bırakılan Kemal Ördek, ifade verme sürecinde avukatı ile birlikte olmasına
rağmen rahatsız edilmiştir. İfadesini verirken baskılanan ve o esnada ifadeyi alan
polis memuru tarafından telefonla “kimin hakkında suç duyurusunda bulunduğu”
başka polislere iletilen Kemal Ördek, son derece güvenliksiz bir ortamda ifadesini
vermek zorunda bırakılmıştır.
Polisler hakkında yapılan suç duyurusu, ilgili savcılık tarafından “kanıt yetersizliği”
iddiası ile takipsizlikle sonuçlanmıştır. Kemal Ördek’in avukatları, verilen karara hemen itiraz başvurusunda bulunmuştur.
82
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Kemal Ördek Davası için hazırlanan ve uluslar arası kampanya için kullanılan afiş. Çizim: Gülçin Arda
Kemal Ördek’e Sosyal Medya Üzerinden Tehdit
Kemal Ördek’in üçüncü duruşmasına çağrı olarak hazırlanan ve sosyal medyada
kampanya sayfası olarak kullanılan “Kemal Ördek’in Yanındayız!” üzerinden yayınlanan video, Kemal Ördek’e yönelik nefret söylemi ve tehdit içeren yorumların yapılmasına sebep oldu. “Seni kıtır kıtır keseceğiz!” şeklindeki yorumları yapanlar,
üzerinde polis üniforması olan kişilerdi. Konu hakkında savcılığa suç duyurusunda
bulunuldu. İlgili savcılık olayı, “anlam bütünlüğü içermeyen yazışmalar” ve “delil
yetersizliği” nedenleri ile takipsizlikle sonuçlandırdı. Verilen karara itiraz edildi.
Kemal Ördek’in dördüncü duruşmasına çağrı olarak hazırlanan ve sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan bir diğer video çalışmasının altına, 70’in üzerinde
nefret söylemi, hakaret ve tahdit içeren yopum yapıldı. “Direkt baltayla gircen!”,
“Vatandaşlıktan atılmalısın!”, “duruşmaya gelecem, ama ne için bir tahmin et!” ve
benzeri birçok yorum, Kemal Ördek’in bu mücadelesinde ne kadar zor bir süreci yaşadığını gözler önüne sermektedir. İlgili yorumlar ile ilgili, Kemal Ördek’in avukatları
tarafından suç duyurusunda bulunulmuştur.
83
POLİTİK BİR GERÇEKLİK
OLARAK TRANS
İNTİHARLARI
Transların maruz kaldıkları hak ihlallerine ek olarak dikkate alınması gereken bir gerçeklik de, trans intiharlarıdır. Translar, kendi cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadelerini
açık bir şekilde yaşamaya başladıkları andan itibaren, transfobik pratiklerin hedefi
haline gelmektedir. Toplumsal dışlanma, damgalanma, ayrımcılık ve şiddet, transların gündelik tecrübeleri olmaktadır. Ailelerinden şiddet, akranlarından zorbalık gören
translar, formel çalışma alanlarından dışlanmakta, sürüklendikleri kayıtdışı sektörlerde güvencesizlik ve yoksulluk ile boğuşmakta, her türlü ayrımcılık ve şiddeti gündelik
pratikler olarak tecrübe etmekte ve yoğun bir psikolojik şiddetin ortasına itilmektedir.
Trans intiharları son birkaç senedir, trans toplumu dahil olmak üzere birçok duyarlı
vatandaşın gündemi haline gelmiştir. Geleneksel olarak, transfobik hak ihlallerine
yapılan vurguya ek olarak, artık transları intihar etmeye sürükleyen dinamikler de
tartışma konusu haline gelmiştir. Heteroseksist düzenin, transları ittiği güvenliksizlik, korunmasızlık, güvensizlik ve çaresizlik ortamında birçok trans intihar etmeyi bir
“kurtuluş yolu” olarak görmektedir.
Yukarıda bahsi geçen birçok dinamik, özellikle trans kadın seks işçilerini, alkol ve
uyuşturucu madde kullanmaya itmektedir. Birçok trans kadın seks işçisi, seks işçiliği yaparken karşılaştıkları son derece yoğun ve sistematik olan şiddete göğüs
gerebilmek için sıklıkla alkol ve uyuştrucu madde kullanmaktadır. Kırmızı Şemsiye
Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin yayımladığı “Türkiye’de Trans Kadın Seks
İşçilerine Yönelik Şiddet: Görünmezlik ve Cezasızlık Kıskacında Bir Varoluş Mücadelesi” adlı rapora göre, görüşme yapılan 233 trans kadın seks işçisinin % 57’si sıklıkla
(her gün) alkol kullandığını ifade etmiştir. Aynı rapora göre, görüşme yapılan trans
kadın seks işçilerinin % 33’ü ise sıklıkla uyuşturucu madde kullandığını belirtmiştir.9
Yoğun alkol ve uyuşturucu kullanımı, transların maruz bırakıldığı çaresizlik ortamı ile
birleştiğinde, kişilerin intihar eğilimleri artabilmektedir.
9 İlgili raporun PDF versiyonuna Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin web sayfası
üzerinden erişebilirsiniz: http://kirmizisemsiye.org/Dosyalar/ANKET%20%c5%9e%c4%b0DDET%20RAPORU%20
2014.pdf
84
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Yukarıda bahsi geçen rapora göre, araştırmaya katılan trans kadın seks işçilerinin
% 50’si hayatları boyunca en az bir kere intihar etmeyi düşünmüştür. Bu kişilerin %
36’sı ise, en az bir kere intihar teşebbüsünde bulunmuştur.
EYLÜL CANSIN:
ÇARESİZLİĞİN EN ACI HALİ
Eylül Cansın
Eylül Cansın, Ocak 2015’te İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nden kendini atarak intihar eden bir trans kadın seks işçisidir. Eylül Cansın intiharı, başta trans toplumu
olmak üzere genel kamuoyu nezdinde de çokça etki uyandırmış intiharlardan biridir.
Hatta denebilir ki, Eylül Cansın’ın intiharı, o güne dek küçük topluluklar içerisinde
yüzeysel olarak gündeme taşınan trans intiharları meselesini yoğun bir şekilde trans
aktivistlerinin gündemine sokmuştur.
Ocak 2015’te bir video kaydı sosyal medyada hızla yaygınlaştı. Eylül Cansın, Boğaziçi Köprüsü’ne bir taksi içerisinde giderken, kendi telefonu ile bir video çekti. O
videoda, şunları söylüyordu:
“Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak
istedim yapamadım. Anladınız mı? Bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler.
Herkesi Allah ile başbaşa bırakıyorum.”
85
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Eylül Cansın’ın bu video kaydında söyledikleri birçok transın gündelik yaşamları
süresince yaşadıklarını acı bir şekilde gündeme taşıyordu. Birçok trans kadın seks
işçisi, hayatları boyunca maruz bırakıldıkları ayrımcılık ve şiddet sonrası itildikleri
seks endüstrisi içerisinde de kendi akranlarının da dahil oldukları çeteleşmeler ile
baş etmek zorunda kalmaktadır. Seks işçiliğinin kayıtdışılaştırılması, kayıtdışı alanda
sürekli kolluk kuvvetleri tarafından baskılanan bu alanda var olmaya çalışan seks
işçisi sayısının artması, karşılaşılan baskı ile birlikte seks işçiliği yapılabilen açık alanların sayısının azalması birçok grupiçi çatışma pratiğini ortaya çıkarmaktadır. Eylül
Cansın da, transların da dahil olduğu ve kendisini hedef alan trans çeteleşmelerinin
mağdurlarından biri olmuştur. Bu baskıya dayanamayan Eylül Cansın, intihar etmeyi
son çare olarak görmüştür.
OKYANUS EFE ÖZYAVUZ:
“NE BOKA YARADI NORMAL OLMAK?”
Okyanus Efe Özyavuz’un intihar öncesi Facebook hesabında paylaştığı görsel
Bu not düştü sosyal medya hesaplarına, Okyanus Efe Özyavuz’dan kalan… Bir trans
erkek olan Okyanus Efe Özyavuz, 2014 yılında ailesinden, akranlarından ve çevresinden gördüğü baskılara dayanamayıp intihar etti.
Babasını çok seven; ancak babası dahil olmak üzere aile üyelerinden psikolojik
şiddet gören, defalarca ailesi ile şiddetli tartışmalar yaşayan Okyanus Efe Özyavuz,
kendini balkon demirliklerine asarak intihar etti.
86
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Okyanus Efe Özyavuz’un intiharı sonrasında, Türkiye’deki LGBTİ örgütleri aşağıdaki
basın açıklamasını yayınladı.
Ne boka yaradı normal olmak?
02 Temmuz 2014 öğle saatlerinde, Okyanus Efe Özyavuz adlı bir trans erkek hayatına son verdi. 17 yaşında başarılı bir sporcu olan Okyanus, sosyal medya hesabında
intiharının ardındaki sebebe işaret ediyordu: “Ne boka yaradı normal olmak?”
Okyanus’u bir tek sözünden anlayan yüzlerce trans birey olarak size Okyanus’un
neden öldüğünü açıklamak istiyoruz: Gözünüzü kapatın ve hayal edin... Sabah,
kendinizi ait hissettiğiniz cinsiyete uymayan bir bedenle uyandığınızı hayal edin. Bir
kıyafet gibi parçalayıp atamadığınızı, o tenle, o tene bakıp size ona göre davranan
insanların gözleriyle, sözleriyle, tacizkâr öğütleriyle boğulduğunuzu hayal edin!
Kimsenin gerçekten kim olduğunuzu görmediğini, anlamadığını hayal edin... Herkesin sizi o ten size uymuyor diye ittiğini, yadırgadığını, gittikçe içinize gömüldüğünüzü hayal edin! Dayanamıyor musunuz? Değişin? Sonsuza kadar kendinize yalan
söylemek veya dünyayı karşınıza almak arasında seçim yapın. Her şeye karşı gelip,
“anormal” olarak fişlenmeye boyun eğip kendiniz olabilmek için değişin... Yine de
ömrünüzce “normal” kabul edilmemeye katlanmayı hayal edin...
Okyanus’un cinsiyet kimliğine itibar ediyoruz
Şu an bizi bir parça olsun anlasanız bile, bu haberi farklı bir isimle yayınlayacağınızı
biliyoruz ve ısrarla “Okyanus” diyoruz. Onun giyimi ve seçtiği ismiyle ifade ettiği
erkek kimliğine, devletin doğumda bacak aramıza bakarak tahsis ettiği kadın kimliğinden daha fazla itibar ediyoruz. Ve itham ediyoruz! Okyanus’u siz öldürdünüz,
gazeteci, anne, baba, öğretmen, ağabey, abla, sevgili olan siz! Koşulsuz sevmeyi
bilmeyen siz, her gün bize kafamıza vurduğunuz “normal” - “anormal” ikiliğiyle bizde temiz bir parçayı öldürmektesiniz.
Biz trans bireyler her gün, her an; sizlere rağmen yaşıyoruz. Tümüyle kurgu olan,
kimsenin sığamadığı, o yere batası “normal”i korumak için; aile, toplum, devlet
baskısı ile bizi sindirmeye çalışıyorsunuz. Sinmiyoruz! Varoluşumuz için özür dilemeyeceğiz! Bizi yok sayıyor, tuvaletlerden meslek okullarına kadar her şeyi kendi
“normal”inize göre düzenleyip ağır ayrımcılıklar yaşamamıza yol açıyorsunuz. Yine
de var olmaya devam ettiğimizde veya temel insan haklarımız için itiraz ettiğimizde
her tür şiddetle, ölümle ve/veya intiharla bizi sınıyor, yok etmeye çalışıyorsunuz.
Bitmeyeceğiz! Faili devlet, faili toplum, faili “normal!”
87
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Yeni Nefret Suçları Yasası’na LGBTİ’lerle ilgili maddeler eklemeyerek; devletin, şiddet tehlikesi altındayken bile bizleri görmezden gelmesi; bu ülkede trans bireylerin yaşam hakkına kastedildiği anlamına gelmektedir. Devletin; polisi, öğretmeni,
doktoru, kanunu, yönetmeliği vasıtasıyla yol açtığı, yaşadığımız her türlü ayrımcılığın gerçekleşmesinde pay sahibi olması; barınma, eğitim, istihdam gibi temel
haklarımıza sık sık sırf cinsiyet kimliğimiz nedeniyle erişmemizin engellenmesi; bu
cinayetlerin ve intiharların zeminini oluşturan nedenlerden sadece bir kaçıdır. Duyuruyoruz: Faili devlet, faili toplum, faili “normal!”
Tertemiz bir parçamızı daha öldürdünüz; ama işte buradayız! Sessiz kalmayacağız!
Örgütlenerek, dayanışarak, omuz omuza vererek karşınızda dimdik duruyoruz! Yok
saymanız, görmezden gelmeniz, şiddetiniz hatta ölüme sürükleyişleriniz dahi bunu
değiştiremeyecek. Kafanızı başka yere çevirseniz de yine bizi göreceksiniz. Alışın,
varız, buradayız, gitmiyoruz! 88
TRANS GEÇİŞ SÜRECİ VE
CİNSİYETİN YASAL
OLARAK TANINMASI
Türkiye’de translar özelinde cinsiyetin yasal olarak tanınması sözkonusudur. Ancak,
konuyla ilgili transların maruz bırakıldığı ciddi sorunlar bulunmaktadır. Her ne kadar
Türk Medeni Kanunu, Madde 40 ile birlikte, transların resmi belgelerinde cinsiyet ibarelerini değiştirebileceğine hükmetmişse de, Kanun’un öngördüğü koşullar,
transları ciddi şekilde zorlamakta ve bariz hak ihlallerine sebep olmaktadır.
Türk Medeni Kanunu Madde 40’a göre, bir kişinin cinsiyetini değiştirebilmesi için
“sürekli üreme yeteneğinden yoksun olması”, “18 yaşını doldurmuş olması”, “cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olması”, “evli olmaması” koşullarını
yerine getirmiş olması gerekmektedir. Kanun, bu koşulları öne sürerek, transların
beden bütünlükleri, özel hayatlarının gizliliği gibi temel haklarının gasp edilmesine
sebep olmaktadır.
Türkiye’deki durum, Kanun’un öngördüğü koşulların sağlanması için bile yeterli olmamaktadır. Birçok trans, Kanun’un öngördüğü “cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı
açısından zorunlu olması” koşulunu kanıtlayabilmek, hormon tedavisini almak, grup
terapilerine katılmak ve diğer prosedürel işlerini halledebilmek maksadıyla, kendi
illerinden diğer illere gitmekte, Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya gibi illerin üniversite hastanelerine başvurmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin birçok ilinde konuyla ilgili
translara danışmanlık verebilecek veya hizmet sunabilecek altyapıya sahip hastanelere sahip olmaması ile açıklanabilmektedir. Transların başka illere zorunlu olarak
seyahat ediyor oluşu, ekonomik olarak büyük bir yük anlamına gelmektedir.
Bahsi geçen ve trans geçiş süreci ile ilgili “kaliteli” hizmet sunumu olduğu iddia edilen birçok hastanede, transların ciddi sağlık sorunları yaratacak hamleler ile karşılaştıkları bilinmektedir. Birçok transın göğüs yapma, göğüs aldırma, geçiş ameliyatı,
89
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ilgili diğer ameliyatlar ile ilgili tecrübeleri, varolan sağlık durumlarının bozulması
ile sonuçlanabilmektedir. Bu durum, ilgili hastanelerdeki altyapının yetersizliği ile
açıklanabilmektedir.
Tıbbi prosedürleri geçen translar, isim ve/veya cinsiyet değiştirmek amacıyla mahkemeler ve nüfus müdürlüklerinde aşağılayıcı, küçümseyici ve onur kırıcı muamele
ile karşılaşabilmektedir. Transfobik tutum ve tavırlar ile karşılaşan transların süreçleri uzamakta ve bazı başka sorunların ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Hakimlerin, nüfus memurlarının ve hatta hastanelerdeki sağlık personelinin transların
konu ile ilgili ihtiyaçları ve hassasiyetleri konusunda yeterli bilgileri ve farkındalıkları
da bulunmamaktadır. Bu durum, ilgili kişilerin transfobik tutum ve tavırlar göstermesine sebebiyet verebilmektedir.
CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, 2014 yılında Türk Medeni Kanunu’nda
aşağıdaki şekilde bir değişiklik yapılmasına dair bir değişiklik teklifini Meclis’e sunmuştur. Bu teklifte Mahmut Tanal, transların “üreme yeteneğinden sürekli şekilde
yoksun olması” kriterinin transların “üreme hakkı”nı gasp ettiğini iddia etmekte ve
bu hakkın gaspının ortadan kaldırılmasını hedeflediğini belirtmiştir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi
Madde 1 – 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesi’nin 1. Fıkrası’na getirilen değişiklik aşağıdaki şekildedir:
Madde 40 – “Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak
mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin on sekiz yaşını doldurmuş olması ve evli olmaması, ayrıca
transseksüel yapıda olup cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu
bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporu ile belgelemesi şarttır.”
10 Mart 2015’te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kendilerine başvuran bir trans
erkeğin cinsiyet geçiş operasyonunu olabilmesi için “üreme yeteneğinden sürekli
şekilde yoksun olması” zorunluluğunun Türkiye tarafından kendisine dayatılmasının
özel yaşam hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir.
Başvuran kişi olan Y. Y., 2005 yılında, kadın bedeninde doğduğunu, uzun süredir sosyal hayatında erkek kimliği ile yaşadığını ifade ederek Mersin’de ilgili asliye
hukuk mahkemesine başvurmuştur. İnönü Üniversitesi’nde ilgili tetkikleri geçen Y.
90
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Y.’nin sağlık kurulu raporu şu şekilde onaylanmıştır: “Transseksüel yapıdadır ancak
(kadın doğası gereği) üreme yeteneğinden sürekli şekilde yoksun değildir.” İlgili
raporu değerlendiren mahkeme, başvurucunun TMK 40’ta dile getirilen tüm önkoşulları yerine getirmediğinden hareketle başvurucunun cinsiyet değişikliği ameliyatı
olması talebini reddetmiştir. Temyiz için yapılan bşavurular sonuç vermeyince başvurucunun avukatı konuyu AİHM gündemine taşımıştır.
AİHM, kişinin başvurusu sonrası Türkiye’yi, Y. Y.’nin özel hayatına müdahale ettiği
gerekçesiyle tazminata mahkum etmiştir.
91
DENİZ EREN MUTLU
TRANS AKTİVİST
RÖPORTAJ
1) Trans kimliklerin zihinsel hastalık kategorisinde değerlendirilmesinin, transların cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınması sürecine etkisine dair bilgilendirme yapabilir misin?
“Cinsiyet kimliğinin zihinsel hastalık olarak değerlendirilmesi” yanlışı, pek çok ailenin ve kimi zaman bireylerin kabullenme sürecini daha sancılı hale getiriyor. Ayrıca
süreci gereksiz yere uzatıyor. Buna inanan aile ya da birey, uzun zaman sözde
psikolojik destek alıyor. Bu algıya sahip olan doktorlarla da karşılaşmışlarsa, süreç
daha da uzayabiliyor. Kişinin kendini hastalıklı hissetmesi, durumun kabulünü engelleyerek çatışmaları yoğunlaştırıyor. Tedavinin bir aşaması olarak kimi bireyler
evliliğe zorlanıyor ya da kendisi evlenmeye razı oluyor. Yasal süreç ertelenerek kimi
zaman hiç başlatılamıyor ya da süreç yıllarca uzayabiliyor.
92
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Hakimlerin trans kimliği “zihinsel hastalık” saymaları halinde ise durum, hastaneler ve adliye arasında uzayıp giden yazışmalara, babacan ve sevecen “iyi düşün
yavrum” gibi öğütlere kadar gidiyor. Yasal olarak mahkeme kararlarına bu gerekçe
yazılmasa da, hakimlerin olumsuz karar vermelerine neden olabiliyor.
2) Uzun yıllardır, transların cinsiyet geçiş süreçlerinde danışmanlık veriyorsun.
Transların bu süreçte en çok sorun yaşadığı konuların neler olduğunu söyleyebilirsin?
Trans bireylerin yaşadığı sıkıntılar arasında en başta “kendisini yani değişim sürecini
çevresine kabullendirme” sıkıntısı gelir. Burada ben, öncelikle çevre dedim. Çünkü
ailelerin de en çok çekindiği konu aslında çevredir. “Elalem ne der” düşünceleri ile
baş edemeyen aileler çocuklarına baskı yapmaya başlar. Ve bu da dış etkenlerde
sıkıntıların başlangıcıdır.
Daha sonra iş bulamama, mesleğini yerine getirememe, okuyorsa okuluna devam
etmekte zorlanma gibi sıkıntılar gelir.
Hukuki olarak sürece giren kişiyi ise yeni sorunlar bekler. Hastaneyle işe başlanır.
Birçok kişi küçük şehirlerden büyükşehirlere gelmek zorundadır. Maalesef cinsiyet
geçiş sürecini sınırlı sayıda hastane yürütmektedir. Bu nedenle kişiler bu hastanelerin olduğu bölgelere gelmek zorunda kalır. Doktorların ve hastane yönetimlerinin
süreçle ilgili bilgi eksiklikleri ve standartdışı uygulamaları ile karşılaşılır. Üstelik pek
çok trans birey ciddi maddi imkansızlıklar içerisinde bunu yapmak zorundadır. Süreci ailesinden gizli sürdürenler için her şey daha da güçtür. Ve hastanede işlemler
uzarsa sokakta yatmayı dahi göze alırlar.
Hem trans kadın, hem de trans erkeklerde askerlik durumu vardır. Trans kadınlar
kimliklerini almadan ya da aldıktan sonra yaşadığı süreci ispat edip muafiyet raporları alırlar. Aynı şekilde trans erkekler mavi kimliği aldıktan sonra askerlik celbi gelir
ve gene raporlarla durumunu ispat etmek durumunda kalır. Bu her iki durum da kişi
için özellikle psikolojik açıdan zor bir süreçtir.
3) Cinsiyet geçişi ve cinsiyetin yasal olarak tanınması süreci Türkiye’de medikal
ve hukuki-idari süreçlerin iç içe geçerek transları etkilediği süreçler… Trans-
93
RÖPORTAJ
Sonrasında başlayan mahkeme süreci ve mahkemelerin tutarsız kararları da sıkıntı
yumağını büyütür. Adliye içerisinde hemen hemen her kademedeki görevlilerin
rahatsız edici bakışlarının kişileri olumsuz yönde etkilemesi de söz konusudur. Bu
durum adliye ile sınırlı değil tabii ki. Trans bireyin değiştiremediği kimliğini gösterdiği her yerde bu durum söz konusudur.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ların yaşadıkları/tercih ettikleri cinsiyetin yasal olarak tanınması evresinde,
hastaneler, mahkemeler ve nüfus müdürlükleri ekseninde yaşadıkları mağduriyetlere dair bilgilendirme yapabilir misin?
Mahkemelerde yaşanan sıkıntılar arasında dava açan kişinin özellikle cinsiyet değiştirme ameliyatlarından en zoru olan cinsel organ yapım ameliyatını olmadan kimlik
alamama durumudur. Bu özellikle trans erkekleri daha çok zorlamaktadır. Çünkü
ameliyatlar çoğunlukla başarısız ve zordur. Bu nedenle birçok kişi ameliyata sağlığını tehlikeye atmamak için yanaşmamaktadır. Kimi zaman hakimler inisiyatifini
kullanarak ameliyatsız olur kararı verse de, nüfus müdürlüklerinin temsilcileri bu
duruma itiraz eder ve Medeni Kanun Madde 40’ı öne sürerek durumu zorlaştırmaktadır. Bazı durumlarda ise kişi tüm ameliyatlarını yaptırmış olsa ve raporlarını mahkemeye sunsa da hakimleri ikna edememektedir. O zaman da kişi sürekli hastaneler
ve mahkeme arasında git gel yapmaktadır.
4) Trans geçiş süreci ile ilgili olarak bir trans aktivistin Hükümet’ten taleplerinin
neler olduğunu söyleyebilir misin?
Şu şekilde belirtebilirim:
a) Hastane sürecinde çok daha fazla sağlık kuruluşunun sürece dahil edilmesi
(yaygınlaştırılması);
b) İşlemlerde standart uygulamaların sağlanması;
c) Cinsiyet geçişindeki büyük operasyon diye adlandırılan cinsel organ ameliyatlarının yapılabilirliğinin arttırılması, operasyonların ticari rant alanı olmaktan çıkarılıp sosyal güvence ile ciddi şekilde gerçekleştirilmesi;
d) TMK Madde 40‘ta öngörülen “üreme yeteneğinden yoksun olma zorunluluğunun” kaldırılması ve maddenin revize edilmesi;
e) Kimlik değişimi sonrasında kişinin eski bilgilerinin özellikle diplomalarında tamamen değiştirilebilmesi;
RÖPORTAJ
f) Yine kimlik değişimi sonrasında eski bilgilerin vukuatlı nüfus kaydında görünmemesi;
g) İş, eğitim, kolluk kuvvetleri gibi pek çok alanda karşılaşılan cinsiyet ayrımcılığına
ilişkin mağduriyetler konusunda, bunu yapanlarla ilgili yaptırımların getirilmesi;
h) Hastane ve adliye sürecinde şehirdışından gelen insanlara konukevi sağlanması.
94
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
5) Trans geçiş süreçleri ile ilgili olarak alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının
hangi çalışmaları yapması gerektiğini belirtebilir misin?
Sahaya daha çok girilmelidir. Yani teoriden ve kendi aramızda konuşmalardan çıkıp diğer bireylerdeki yanlış algı değiştirilmelidir. LGBTİ dışındaki diğer sivil toplum
örgütleri, kurum ve kuruluşlarla ortak projeler yürütülmelidir. Hukuki desteğin arttırılması gerekir. Bunun için de, avukatlık ücretlerini sivil toplum örgütlerinin karşılayabilecek kaynaklara yoğunlaşmasına önem verilmelidir. Çünkü, hukuksuzluğun en
çok olduğu bu alanda ciddi bir hukuk desteğine ihtiyaç var.
Cinsiyet geçiş sürecinin yoğun olarak gerçekleştirildiği hastanelerde, sivil toplum
kuruluşlarının hastane yönetimiyle görüşerek danışmanlık hizmeti verecek bir birim
oluşturmaları yararlı olacaktır.
LGBTİ sivil toplum örgütleri içinde aktivizmin bir parçası olarak profesyonel danışmanlık hizmeti verecek danışmanların bulunması gerekir.
Trans aile ağının güçlendirilmesi ve etkinliklerle dayanışma ruhunun canlandırılması
gerekir. Bu da daha çok trans ailesine ulaşılmasına neden olacaktır, ki buna da çok
ihtiyaç vardır.
RÖPORTAJ
LGBTİ sivil toplum örgütlerinde daha fazla sosyal hizmet uzmanları bulunabilir. Pek
çok konuda donanımlı oldukları için ciddi destek vereceklerdir.
95
AV. SİNEM HUN
KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) Türkiye’de geçiş sürecinde olan transların hukuken karşılaştığı sıkıntılar nelerdir?
Bu konudaki en büyük sıkıntılar, hâkimlerin trans geçiş sürecini ve konuyla ilgili temel kavramları bilmemeleri, geçiş sürecini düzenleyen Medeni Kanun Madde 40’taki
kanuni şartların birer insan hakkı ihlali oluşturacak kadar ağır olması ve sürecin
yönetimi tamamen hâkimin takdir yetkisine bırakıldığından trans geçiş sürecinin
zaman yönetimi ve uygulamasında dosyadan dosyaya ciddi farklılıkların bulunması
olarak sıralanabilir.
2) Geçtiğimiz yıllarda, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın hazırladığı ve
TMK Madde 40’ta değişiklik yapılmasını öngören bir tasarı sunulmuştu. Bu
tasarının içeriği neydi ve hangi saikle ne gibi sorunların ortadan kaldırılması
maksadı ile hazırlanmıştı?
96
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Bu teklifin çıkış noktası Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberdi. Bu habere göre
yasal olarak tanınmış bir trans kadın ölen babasından gelen emekli aylığına hak
kazanamamıştı. Mahmut Tanal da hem MK 40 hem de SGK mevzuatında konuyla
ilgili değişiklik öngören yasa teklifi sundu.
3) Cinsiyet geçiş sürecinde transların maruz bırakıldığı sorunlar ile ilgili stratejik
davalama kapsamında bildiğimiz herhangi bir dosya örneği mevcut mudur?
Var ise, içeriği ve kazanımları nelerdir?
Evet var. Şu an Anayasa Mahkemesi önünde TMK madde 40’ın ikinci fıkrasının iptali ile ilgili bir dosyası görülmekte. TMK 40/2, bedenin yeniden inşası operasyonu
olarak da adlandırılan, esasen ve kaba bir tabirle “cinsel organ ameliyatı” olarak
adlandırılabilecek operasyon şartını düzenler. Yine kaba olarak tariflemek gerekirse, tans erkek başvurucu için penis ameliyatı, trans kadın başvurucu için vajina
ameliyatı geçirilmesi zorunludur. Aksi halde yasal tanıma yani başvurucunun nüfus
kütüğündeki cinsiyet hanesinin değiştirilmesi gerçekleşmez. Ankara 4. Asliye Hukuk
Mahkemesi nezdinde görülmekte olan bir geçiş süreci dosyasında ise müvekkilim
P.B., tüm şartları tamamlamıştı; ancak ameliyat şartını tamamlamak istememekteydi. Ameliyatın hem çok pahalı hem çok meşakkatli hem de Türkiye’de iyi yapılamamasından ötürü ameliyatı en azından hayatının bu döneminde geçirmek istememekteydi. Öte yandan, yasal olarak tanınmamak eğitim hakkından, evlenme ve aile
kurma hakkına kadar hayatının tüm alanlarını yaşanmaz bir hale sokuyordu. Bunun
üzerine müvekkil adına dava sürerken TMK madde 40/2’nin yani başvurucuların
ameliyata zorlanmalarının bir insan hakkı ihlali olduğunu öne sürerek Anayasa’ya
aykırılık iddiasında bulunduk ve Mahkeme bu iddiayı kabul ederek dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. Dosya şu Anayasa Mahkemesi önünde 2015/79 itiraz
numarasıyla görülmektedir. Eğer olumlu bir sonuç çıkarsa bu, trans geçiş sürecinin
yeniden dizayn edilmesi ile ilgili önemli bir kazanım olacaktır.
Bu konuda en çok isim ve cinsiyet değişikliği dava süreçlerinde dava dışı danışmanlık hizmeti sundum. Bu davalarda bizzat başvuruda bulunma şartı olduğundan
açılan davalar genellikle trans başvurucular tarafından açılıyor; ancak çoğu kez
dava süresince ya bir sorunla karşılaşıyorlar ya da maddenin şartlarına çok hakim
olmadıkları için davaları reddediliyor. Davaları ret edildiğinde ise kendilerine olağan
ve olağanüstü kanun yollarına başvuru konusunda yardımda bulunuyorum.
97
RÖPORTAJ
4) Geçiş sürecinde olan translara hukuken bugüne dek destek sunmuş bir avukat olarak, danışanlara en çok hangi alanlarda destek sundunuz? (İsim değişikliği, cinsiyet geçiş operasyonları için başvurular, mahkeme veya hastane
süreçleri, nüfus kayıtlarındaki değişiklik, vs.)?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
5) Son dönemlerde, dünyanın bazı ülkelerinde, transların cinsiyetlerinin yasal
olarak tanınmasını kolaylaştıran önemli yasalar kabul edildi (Portekiz, Malta,
Arjantin, vs.). Türkiye’deki yasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi amacıyla
yurtdışındaki yasa yapım süreçlerinde trans aktivistlerin oynadığı rol ile avukatların destekleri kıyaslandığında, Türkiye’deki durumu nasıl değerlendirebilirsin?
RÖPORTAJ
Açıkçası trans geçiş sürecinin Türkiye’de “sahipsiz” kaldığını düşünüyorum. Geçen
yıla kadar aktif olarak çalışan; ancak çeşitli nedenlerden ötürü faaliyetine son veren
Trans Danışma Merkezi Derneği dışında bu konuya odaklanmış, spesifik hizmet veren bir kurumun olmaması; var olan LGBTİ derneklerinin bu konuda verdiği bilginin
sistematik ve sürekli olmaması ve trans danışanların derneklerle bu konu üzerinde
ilişkilenmeyi değil akran desteği ve kulaktan dolma bilgilerle yol almayı seçmeleri
benim açımdan oldukça düşündürücüdür. Bu noktada, avukatların dosya bazındaki
çabalarını ve emeklerini kıymetli bulduğumu söylemeliyim. Aktivistlerin hem lobicilik hem savunuculuk hem de kampanyacılık ve politika geliştirme bazında bu konuya daha çok eğilmeleri ve eylemde bulunmaları gerektiğini düşünüyorum.
98
EMİRHAN DENİZ ÇELEBİ
YÖNETİM KURULU ÜYESİ
SOSYAL POLİTİKALAR, CİNSİYET KİMLİĞİ
VE CİNSEL YÖNELİM ÇALIŞMALARI DERNEĞİ
Süreci; hukukî, tıbbî ve sosyal ekonomik haklar açısından ele alabiliriz. Çünkü Türkiye’de resmî belgelerdeki cinsiyet ibaresinin değiştirilmesi, yani isim ve cinsiyet
tashihi dediğimiz bu süreç, saydığım bu maddelerin hepsi ile iç içe geçmiş durumda.
Avrupa’da bazı ülkelerde insan hakları kapsamında beden bütünlüğünün dokunulmazlığı gerekçesi ile sterilizasyon denen üremeden sürekli biçimde yoksun olma
şartı aranmadan yasal olarak cinsiyet geçiş hakkı tanınırken; heteronormatif düzenin dişlileri arasında Türkiye’de bizler öyle zaman geliyor ki, yaşadığımıza şükreder
hale gelebiliyoruz.
99
RÖPORTAJ
1) Türkiye’de yaşayan transların kimlikleri ve diğer resmi belgelerindeki cinsiyet ibaresini değiştirebilmesi sürecini bir trans olarak nasıl detaylandırmak
istersin? Sürecin zorlukları var mı? Varsa, nelerdir?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Zorluklar olmaz olur mu? Nereden ne geleceğini bilemiyorsun, polis saldırmasa
yarın öbür gün bir patlamaya kurban gitmeyeceğinin garantisi yok. Sadece translar
için değil gerçi, bu düzende nefes almaya çalışan tüm ‘ne idüğü belirsiz’ kişiler için
geçerli. Yani, TİHEK’te cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ibarelerinin yer almasına
‘onu biz yapmayız, diğer partiler iktidara gelirse onlar yapsın,’ diyen bir zihniyete
karşı ‘ben de böyleyim, bak başka cinsiyetler de mümkün!’ diyorsun.
LGBTİQ’nun ‘kimlik’ savaşı, varoluş savaşını belki de en çok vereni trans bireyler
gerçekten. Çünkü reelde de bir kimlik savaşının içine giriyorsunuz; toplumda hakiminden, bakkalına; en yakınından İETT şoförüne dek mütemadiyen bir açılma süreci sizi bekliyor, nefret söylemi, katliam olasılıkları da cabası tabi. Okulda güvenlik
görevlisi, hastanede Ayşe Teyze, adliyede hakime derken bitmek bilmeyen bir döngüyü takip ediyorsunuz. O kimlik değişene kadar ne savaşlar veriliyor; ailesinden
tut da en kel alaka isme kadar...
2) Türkiye’de yaşayan transların cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınması
sürecinde, hangi detayların değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorsun? Türk
Medeni Kanunu’nda nasıl bir değişiklik gerçekleştirilmesi gereklidir?
Türkiye’de bilindiği üzere cinsiyet geçiş davaları Türk Medeni Kanunu Madde 40’a
göre görülmekte. İki bendi olan bu kanun;
• Reşit olma, evli olmama, transseksüel yapıda olduğunu gösteren bir rapora
sahip olma, ÜREMEDEN SÜREKLİ BİÇİMDE YOKSUN OLMA;
• Cinsiyet geçişine uygun ameliyatı bir eğitim araştırma hastanesinden gelecek
raporla tasdiklemiş olma
RÖPORTAJ
koşullarını taşıma şartı sürüyor. Bunlarda gerçekten sorun yaratan iki konu var: üremeden sürekli biçimde yoksun olma ve maddenin ne olduğu muğlak ikinci bendi.
Sterilizasyon beden bütünlüğüne aykırı, hadi bunu geçtiniz diyelim. “Tamam alın
rahmimi, yumurtalığımı; zaten çocuk yapmayı düşünmüyorum,’’ dediniz, diyebildiniz - ki bu bile büyük bir insanlık suçudur, bu sefer ikinci bendi kendi kafasına
göre yorumlayan hakimlerin garip istekleri ile karşılaşabiliyorsunuz: penis ameliyatını şart koşan hakimler mi dersin, bunun hastane raporunda belirtilmesini isteyen,
raporu defalarca talep eden hakimeler mi dersin…
Tabi kimliği ile görüntüsü uyuşmayanlar olarak transların bu süreçte yaşadıkları
maddi sıkıntılara hiç girmiyorum bile. Üniversite mezunu nice tanıdığım trans, sırf
kimliği ortaya çıkmasın diye sigortasız işlerde çalışabiliyor. “Ne iş olsa yaparım abi”
demek, onca yılın birikimini geçtim, kişinin bazen tek kurtarıcısı olabiliyor. Okumuşluğunu yok sayıyorsun, karşındaki herifin verdiği üç kuruşa tamah eder hale
geliyorsun. Savaşın alâsı bu değil de nedir?
100
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
3) Türkiye’de gelişim gösteren ve büyüyen trans hareketinde, çoğunlukla kendini trans kadın olarak tanımlayan kişilerin sorunları görünür oluyor. Trans
erkekler ise, büyük çoğunlukla trans geçiş süreci ve cinsiyet kimliğinin yasal
olarak tanınması konuları ile ilgileniyormuş gibi bir algı mevcut. Bu konuda
neler düşünüyorsun?
Trans erkeklerin trans hareketinde söz sahibi olmadığına katılmıyorum. Türkiye’de
trans erkeklerin örgütlendiği şu an halihazırda hala birbirinin yaralarını sarmaya
çalışan, dayanışan ve sorunlara kendi içinde çözüm üretmeye çabalayan 14 Haziran
2016 tarihi itibariyle 690 internete erişimi olan, Facebook’ta bize ulaşabilmiş trans
erkeklere hitap eden bir T-Kulüp: Trans Erkek Kültür Üretim Platformu gerçeği var.
Her geçen gün bu sayı da artmakta.
Eğer trans erkeklerin katılımını kendi aralarında dernek olarak örgütlenmek üzerinden tanımlıyorsak belki hak verebiliriz; şu an dernekleşmiş ve yalnızca transerkeklere dair projeler üreten bir örgüt yok, bu doğru. Ama işin umut verici kısmı,
Türkiye’de trans aktivizmi yapan derneklerin artık trans erkekler için de mücadele
vereceği gerçeğini vurgulamaları.
Göz önünde bulunan ve trans aktivizmi yapan kökleşmiş derneklere ise trans erkek
sorunlarını taşıyacak olan da yine bizleriz. Transların SPoD’da her ayın ilk Çarşamba
günü toplandığı grup terapileri zamanlarında başka sorunları ve bu sorunlara çözüm üretmek istediklerine şahitlik de ediyoruz. Toplumdaki trans algısına yönelik
bir araştırma metni yayınlayan bir trans erkek arkadaşımız da var, yüksek lisans tez
çalışmasına trans erkeklerin geçiş süreçlerini dert edinmişlerimiz de var. Sorun çok,
çözüm üretmeye çabalayanlar sadece göz önünde değil.
Türkiye’deki ataerkil toplumda erkeklik kutsanan bir şey olduğu için trans erkekler
de hiçbir sıkıntı çekmiyor algısı ile trans erkeklerin pek de sorun yaşamadığını düşünen kişiler var. “Kabul sizde daha kolay değil mi?’’ cümlesi keşke öyle söylenildiği
gibi kolay olsa dedirtiyor artık bana. Kabul dediğimiz şey, LGBTİQ’nun her kesiminde nasıl değişkenlik gösteriyorsa, trans erkekler için de aynı aslında. Ailesi tarafından kabul gören trans erkekler de var, evden atılan, zorla evlendirilmeye çalışanlar
da. İşyerinde açık kimliği ile çalışabilen de var, kimliği yüzünden iş bulamayanı da.
Çeşitlilik gösteriyor kısacası.
101
RÖPORTAJ
4) Trans erkeklerin LGBTİ örgütlerinde örgütlenme ve var olma süreçlerinde
hangi zorlukları yaşadığını düşünüyorsun? Zorlukların yanında, hangi avantajlara sahipler?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
5) Trans erkeklerin geçiş süreci ve cinsiyet kimliğinin yasal tanınması süreçleri
dışındaki ana sorunları olarak nelerden bahsedebilirsin?
RÖPORTAJ
Yaşama, iş, barınma, sosyal haklar, yaşam motivasyonu… Uzayıp gidebilecek bir
liste aslında bu. Kimlikle bağdaşan sorunların dışında aile ve toplumsal baskının da
mücadelesini verebiliyorlar. Ameliyatların başarısızlığı, Türkiye’de çok yetkin neşterlerin olmaması, yurtdışındaki gibi kalifiye isimlerin özellikle metoidioplasti ve falloplasti gibi uzmanlık gerektiren ameliyatları yapamayan doktorlara ek olarak; penis
şartı getiren hukukî sistemin varlığı doğal olarak hepimiz için büyük endişe kaynağı.
102
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
YRD. DOÇ. DR. KORAY BAŞAR
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
Tarihsel olarak trans olmanın ruhsal bozukluklar sahnesinde görünür olmasına sebep olan tıbbi yöntemlerle cinsiyet geçişinin mümkün olduğunun anlaşılması ve
bu konuda çalışan merkezlerin yaygınlaşmasını izlemektedir. Gerçi “adı” konulmadan önce de bozukluk olarak kabul edilmekteyse de, kişinin bedensel cinsiyetinden
beklenen cinsiyet özelliklerinin dışında bir deneyimi olmasını bir ruhsal bozukluk
kategorisi olarak tanımlarken göz önünde bulundurulan bunun işlevsel karşılığıy-
103
RÖPORTAJ
1) Trans kimliklerin ICD kapsamında zihinsel bozukluklar kategorisinde düzenlenmesi, transların cinsiyetlerinin yasal olarak tanınması sürecinde tıbbi-hukuki-idari açılardan birçok sorunu beraberinde getiriyor. Son dönemlerde
WHO bünyesinde ICD’nin yenilenmesi çalışmaları gerçekleştiriliyor. Bu minvalde, ICD’deki değişikliğin ne şekilde yapılması gerektiğini düşünürsün?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
dı. Birçok toplumda bir hastalık kategorisi olarak tanınması tıbbi işlemlerin kamu
otoritesi ya da sigortalar tarafından karşılanabilmesini beraberinde getirmekteydi.
Dolayısıyla bir “akıl” hastalığı olduğu yönünde kanıtlar ve kanaat vardı da sınıflandırmaya öyle girdi diye düşünülmemeli. Tabi bu durumu bir bozukluk olarak
tanımlayanlar varsa da, eşcinsellikle ilgili olduğu gibi, azınlıktadırlar. Bu durumu bir
bozukluk olarak tanımlayanların bile kabul edebileceği gibi trans olmak kişinin kendini ve dünyayı değerlendirmesinin bozulduğu bir akıl hastalığı değil.
RÖPORTAJ
Bir durumun sınıflandırmadan çıkartılması kendi başına damgalanmayı ortadan
kaldırmaya yetmiyor. Ancak eşcinsellikle ilgili olduğu gibi önemli bir etkiye sahip
olabilir. Dahası farklı kültürlerde, trans olmayla ilgili toplumsal tutumun hastalık
olarak kabul edilip edilmediğinde farklı olduğunu gösteren çalışmalar da yapıldı. Dolayısıyla sınıflandırmadan çıkartılmasının olumlu etkileri olabilir. Hastalık olmadığını
düşündüğüm bir durumun ruhsal bozukluklar sınıflandırmasında yer almasını savunamam. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) sınıflandırması da sadece hastalıklarla
ilgili değil, sağlıkla ilişkili hemen her durumu tanımlamak üzere kullanılmaktadır.
Ülkemizde de kamu tarafından kabul edilen sınıflandırma sistemidir. Ruhsal bozuklukların yanında tanımlanmak yerine, transların geçişle ilgili tıbbi gereksinimlerinin
karşılanmasına imkan verecek şekilde sınıflandırma içinde yeri korunmalı, ancak
ruhsal bozukluk olarak tanımlanmamalı diye düşünüyorum. Türkiye’de oldukça sınırlı ve onlarca koşullu da olsa kimi cerrahi işlemler, en azından kağıt üzerinde SGK
tarafından karşılanıyorsa, ICD’de tanının yer almasıyla ilgilidir. Tamamen kaldırılması geri adım atılmasına sebep olur.
Amerikan Psikiyatri Birliği en güncel sınıflandırmasında trans kimliği bir kategori
olarak anmadı aslında. Kimliğin kendisini değil, bedensel cinsiyetten beklenenin
ötesinde bedensel ve toplumsal özelliklere sahip olmanın getirdiği hoşnutsuzluğu,
cinsiyet hoşnutsuzluğunu (gender dysphoria) tanımladı. Bu ileri adım WHO tarafından da izlenecek gibi görünüyor, cinsiyet uyumsuzluğu (gender incongruence,
uygun Türkçe ile söyleyebildiğimi düşünmüyorum ama) adı altında. Dahası, ruhsal
bozukluklar dışında bir bölümde değerlendirilmesi eğilimi hakim. Bunu da olumlu
buluyorum. Korkarım henüz çocuklarla ilgili ne yapılacağı konusunda tartışmalar bir
yere varmış görünmüyor. Bu konuda geliştirilen taslağı ülkelerin temsilcileri tartışıp
oylayacaklar. Ülkemizde trans hareketin bu konuyu gündemleştirme imkanı sanırım
olmadı, ama geç kalınmazsa iyi olur diye düşünüyorum. Gerçi yönetimin toplumsal
hareketleri ne ölçüde dikkate alacağı ile ilgili iyimser bir beklenti içinde değilim.
2) Transların mahkeme kararları ile “tam teşekküllü” hastanelere sevki ve hastanelerde çeşitli departmanların takibinde kalarak tanı almaları sürecinde
yaşadıkları sorunların, bir hekim gözüyle, neler olduğunu söyleyebilirsin?
104
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Uluslarası sınıflandırma sisteminde değişikliğe gidilse de bunun doğrudan geçişle ilgili yasal işleyişi değiştirmesini beklemiyorum. Tam teşekküllü hastaneye sevk
TMK 40. madde ile ilgili. Nasılsa yasa maddesini yazanlar tanıdan bahsetmemiş,
transseksüel yapıda olmaktan bahsetmiş. Cinsiyet geçişine yönelik ameliyatlara izin
verilebilmesi için sağlık kurulu raporu isteniyor olması, birden çok bölüm tarafından değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu madde değil de, SGK’nın işlemi karşılaması
tek tek bölüm adları anarak getirilen bir düzenleme. Geçiş süreci ile ilgili yapılacak
tıbbi işlemlerin çok sayıda bölümü içeren, uzmanlık gerektiren bir ekip işi olduğunu
düşünüyorum. Böyle yapılmasının geçiş süreci talebi olan kişinin lehine olduğunu,
bedensel, ruhsal, sosyal bütünlüklü bir değerlendirme ile yapılan bir geçiş planının
süreçle ilgili olumsuzlukların önüne geçebileceğini, sonuçların tatminkarlığını arttırabileceği kanaatindeyim.
Burada sorun, geçiş süreci konusunda son sözün kişinin kendisinde olduğunun ihmal ediliyor olması, sanki tıbbi değerlendirme kişiye geç/geçme gibi bir sonuç verecekmiş, sanki kişiyi sınamak, sabrını denemek üzereymiş gibi düşünülmesinde.
Bunu translar gibi sağlık personeli de bu şekilde düşünebiliyor. Böylece tıp üzerinden aşılması gereken bir engel gibi görülüyor. Oysa değerlendirme ve izlemin trans
bireyin geçişle ilgili en önemli müttefiki olarak kurulabilmesi gerekiyor. Bu işbirliğinin kurulamaması önemli bir sorun. Sağlık personelinin geçişle ilgili bilgili olmaması
ya da translara yönelik olumsuz tutumlara sahip olmaları bu işbirliğinin kurulmasını
güçleştirmekte.
Transların sağlığa erişimleri ile engellerin geçiş sürecinde katmerli bir şekilde kendini gösterdiğini düşünüyorum. Eğitimi, düzenli geliri, sağlık güvencesi olmaması
nadir durumlar değil. Trans olmanın toplumda cinsiyet geçişi için başvurulmasından
çok daha yaygın olduğu farklı ülkelerde yapılan çalışmalarla gösterildi. Ki bu ülkelerin sosyal devlet nitelikleri ülkemizden üstün. Dolayısıyla sağlığa erişimin genel
olarak kolaylaşması, ücretsiz olması ve translar özelinde engellerin üstesinden gelinmesi gerekiyor.
Cinsiyet geçişi ile ilgili yasal düzenlemelerde ciddi sorunlar var. Bunların ilki cinsiyet
kimliğinde beyanın esas kabul edilmemesi, ikincisi tıbbi değerlendirme yapıldıktan,
cinsiyet geçişinin ruh sağlığı açısından zorunlu olduğu kurul raporu ile tespit edildikten sonra bile, kayıtlarda değişiklik yapılması için cerrahi işlemlerin, dahası zoraki
kısırlaştırılmanın dayatılması. Cinsiyet geçişinin yasal olarak tanınmış olmasını kazanılmış bir pozisyon olarak görüyorum. Ancak tıbbi değerlendirme ve izlem süreci
içinde translar kimlik, kayıt ve varoluşları arasındaki tutarsızlık nedeniyle ciddi güç-
105
RÖPORTAJ
3) Transların yukarıda bahsi geçen sorunları yaşamaması için geçiş süreci ile
ilgili var olan mevzuatın ne şekilde değiştirilmesi gerektiğini söyleyebilirsin?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
lükler yaşıyorlar. Eğitim ve çalışma hayatına katılmaları güçleşiyor, çoğu bu anlamda
hayatını askıya almak zorunda kalıyor. Toplum içinde cinsiyet ifadesi deneyimlediği
cinsiyetle uyumlu olanların, yani toplumsal geçişini yapmış olanların, hala doğdukları cinsiyetle kaydediliyor, tanınıyor olmaları ciddi bir ayak bağı. Ayrıca önemli
ayrımcı muamelelere de zemin hazırlıyor diye düşünüyorum. Başka birçok ülkede
olduğu gibi, kimlik ve kayıtlardaki geçişin, bedensel değişiklikler gerekmeden yapılması uygun olur diye düşünüyorum.
Muhafazakar bir tutum gibi görünecek ve birçok transı kızdıracak ama tıbbi bir
sürecin, değerlendirme, destek ve izlem anlamında tamamen dışlanmasını doğru
bulmuyorum. Yasal düzenleme varken bile geçiş süreci ile ilgili yaşanan önemli
bedensel/ruhsal/maddi/sosyal sorunların, denetimsiz bir şekilde, tamamen piyasa
koşullarınca belirlenen tıbbi işlemler kaosu haline dönüşmesinden endişe ederim.
Tabi bu durumda geçiş sürecine eşlik edecek tıbbi ekibin trans veya değil, her tür
cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi ile ilgili pozitif olmasının sağlanması gerekliliğini
de ekleyeyim.
4) Uluslararası trans hakları hareketi, transların “üremeden sürekli yoksunluğu”nun tespitinin veya transların buna zorlanmasının, kişilerin beden bütünlüklerine yönelik bir hak ihlali olduğunu dile getiriyor. Bu konudaki düşüncelerin nelerdir?
Üremeden yoksun olma koşulunun ciddi bir hak ihlali olduğunu düşünüyorum. Tıbbın da buna ortak ediliyor olmasından utanç duyuyorum. Kişilerin bedenleri ve
üremeleri üzerindeki söz haklarını devretmeleri gerekmesi kadar dayanaksız bir uygulama düşünemiyorum. Savunanı da görmüş değilim aslında.
RÖPORTAJ
5) Türkiye’nin birçok yerinden birçok trans, kendi illerinde geçiş süreci ile ilgili
hizmet verebilecek hastanelerin veya hekimlerin olmadığını, altyapı eksikliğinin kendilerini büyükşehirlerdeki birkaç üniversite hastanesine ittiğini ifade
ediyor. Bunun önüne geçilmesi için gerekli olan adımlar nelerdir?
Geçiş süreci ile ilgili değerlendirme, planlama ve ciddi tıbbi girişimlerin bu konuda
uzmanlaşmış merkezlerde sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde son
yıllarda böyle merkezlerin artmakta olduğunu, giderek sağlık çalışanlarının, özellikle
psikiyatri, konuya ilgi gösterdiğini görüyorum. Ancak geçiş süreci ile ilgili her işlemin
bu merkezlerde yürütülmesi gerekli değil. Birçok tedavinin takibini aile hekimlerinin
yapması da mümkün. Ancak bu konuda hekimler yeterince eğitilmemişken böyle bir
değişikliğe gitmenin zararı faydasından çok olur. Şimdilik bu konuyla ilgili uzmanlaşmış uygulama ve eğitim merkezlerinin oluşması, bunlar aracılığıyla zaman içinde
deneyim ve bilginin yaygınlaşması uygun olacaktır. Ancak bu merkezlerin Ankara,
106
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
İstanbul, İzmir ile sınırlı olması erişimi güçleştiriyor. Umarım zaman içinde sayıları
artacaktır.
Geçiş süreci dışında transların sağlık sorunları ile ilgili ülkenin her yerinde, her düzeyde sağlık kurumundan hizmet alabilmesine öncelik vermek, vurgulamak gerekiyor.
6) Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda transların maruz kaldıkları sorunları bertaraf
edebilmesi için atması gereken adımlar neler olabilir?
Öncelikle kamuda, herkese ücretsiz, olabildiğince eşit erişim imkanlarıyla sağlık hizmeti sunulmalıdır. Bunu trans ve natrans ayırmadan herkese sağlamalıdır. Malesef
sağlığın piyasalaşması sürecinde hepimiz kaybettik, zaten dışlanan, dezavantajlı
olanlar daha da çok kaybetti.
Bu herkesin içinde trans olanların ayrımcı tutuma maruz kalmadığından emin olunmalıdır. Bunun için koruyucu tedbirler ve denetleme mekanizmaları geliştirilmelidir.
Son dönemde hasta hakları ile oluşturulan mekanizmalar pekala bu yönde kullanılabilir.
RÖPORTAJ
Artık neyin ne kadar karşılanacağı bakanlığın da elinde değil, ama geçiş süreci bir
lüks değildir; tüm işlemler karşılanmalıdır. Bunların karşılanmasıyla ilgili koşul, protokol düzenlenecekse de, uluslar arası kabul gören bakım ilkeleri (WPATH Bakım
Standartları 2011) dikkate alınmalıdır.
107
TRANS MÜLTECİLER VE
SIĞINMACILAR
Türkiye’de yaşayan translar içerisinde, sorunları en görünmez olan ve dolayısıyla
hak mücadelesinde en az yer bulabilen gruplardan bir tanesi de, diğer ülkelerden
Türkiye’ye gelmiş olan translardır. Özellikle 2011 yılı içerisinde Suriye’de başlayan
iç savaş, yoğun bir mülteci akınının Türkiye’ye yönelmesine sebep olmuştur. Bu
gruplar içerisinde yer alan translar, sesleri en az duyulani hikayeleri en az dinlenen
kesimlerden birini oluşturmuştur.
Şu an yürürlükte bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gereğince,
Ortadoğu, Afrika, Orta Asya ve “Batı” hariç diğer ülkelerden Türkiye’ye gelen kişiler “mülteci” statüsünde değerlendirilmemektedir. Bu kişiler sığınmacı olarak kabul
edilmekte ve Türkiye’de kaldıkları süre içerisinde gitmek istedikleri üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri amacıyla işlemleri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de bulundukları süre içerisinde ise İçişleri
Bakanlığı tarafından denetim işlemleri gerçekleştirilmektedir. Suriyeliler ise “geçici
koruma” altında bulunan kişiler olarak özel bir yönetmelik ile tespit edilmiştir.
Türkiye’ye gelen sığınmacılar ve “geçici koruma” altında bulunan nüfus halihazırda yoğun ve sistematik şekilde sorunlar yaşamaktadır. Trans olsun veya olmasın,
yaşadıkları savaş, açlık, 10şiddet ve benzeri sorunlar dolayısıyla Türkiye’ye gelmiş
olan kişiler, Türkiye’de de ciddi sorunlar yaşamaktadır. Birçok trans sığınmacı veya
Suriyeli, kendileri ile birlikte Türkiye’ye gelen kişiler tarafından zorbalık ve şiddet
görmektedir. Hassasiyetleri ve ihtiyaçları, Türkiye’de işlemlerini gerçekleştiren kişiler tarafından genellikle bilinmemekte ve dolayısıyla ihtiyacını duydukları hizmetleri
trans kimliklerine uygun bir şekilde alamamaktadır. Birçok trans, cinsiyet kimlikleri
10 Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) / ORAM (2009), “Emniyetsiz Sığınak: Türkiye’deki Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel Sığınmacı ve Mültecilerin Karşılaştıkları Güvenlik Sorunları”, http://www.hyd.
org.tr/attachments/article/89/unsafe_haven_2011.pdf
108
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
veya cinsiyet ifadeleri sebebiyle sorun yaşadıkları küçük ve diğerlerine kıyasla “muhafazakar” sayılabilecek uydu kentlere yerleştirilmektedir. Bulundukları şehirlerde
neredeyse hiçbir trans destek grubu bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kimlikleri sebebiyle herhangi bir sorun yaşadıklarında danışabilecekleri veya sosyalleşebilecekleri
kimseyi bulamamaktadırlar. Maddi durumu genellikle kötü olan trans sığınmacılar
veya Suriyeliler, çalışma izinleri olsa dahi kimlikleri dolayısıyla formel sektörlerde
çalışamamakta, dil sorunu yaşamaları sebebiyle her türlü işe girememekte, girdikleri işlerde ekonomik, fiziksel ve cinsel istismar örnekleri ile karşılaşmaktadır. Birçok
trans kadın sığınmacı ve Suriyeli, son derece kötü koşullarda seks işçiliği yapmak
zorunda kalmaktadır.
Helsinki Yurttaşlar Derneği Türkiye’nin Mülteci Destek ve Savunuculuk Programı
ile ORAM – İltica, Sığınma ve Göç Örgütü’nün 2009 yılında yayımladığı “Emniyetsiz
Sığınak: Türkiye’deki Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel Sığınmacı
ve Mültecilerin Karşılaştıkları Güvenlik Sorunları” adlı rapor, başka ülkelerden Türkiye’ye gelen kişiler hem diğer sığınmacılardan hem yerel halktan hem de polisten
yana ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Rapor içerisinde yer alan deneyim aktarımları, trans sığınmacı ve mültecilerin maruz bırakıldıkları sorunları gözler önüne sermektedir:
“Evimden çıkamıyorum çünkü dışarı çıkarsam beni öldüreceklerinden korkuyorum.
Daha geçen hafta iki adam beni bıçakla evime kadar takip etti. Biri binanın içine
kadar girdi. Neyse ki, daireme girip kapıyı kilitleyebildim.”11
“Komşularımız bizi ‘top’ ve ‘piç’ diye çağırıyorlar. Bana ne kadara seks yaptığımı soruyorlar. Evimizin karşısında okul var ve okuldaki küçük çocuklar bile bize ‘top’ diyor.
Çocuklar teneffüsteyken evimizden çıkmak bile istemiyoruz.”12
“İranlı oda arkadaşımla sorunlar yaşıyorum. Beni her zaman ‘top’ diye çağırıyor.
Odamı değiştirmeye çalıştım ama polis reddetti. Sudanlı ve Somalili erkekler benimle seks yapmak istiyor. Onlardan gerçekten korkuyorum. Diğer İranlı mülteciler
benimle hiç konuşmuyor. İntihar etmeyi düşündüm.”13
“İnsanlar beni sürekli taciz ediyor. Benimle seks yapmak istiyor. Burada gençler
bana dört kez saldırdı. Her seferinde polise şikayette bulundum ama hiçbir şey
değişmedi.”14
11
12
13
14
HYD
HYD
HYD
HYD
/
/
/
/
ORAM
ORAM
ORAM
ORAM
(2009),
(2009),
(2009),
(2009),
sayfa
sayfa
sayfa
sayfa
18.
18.
19.
20.
109
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ÜLKEMDEN UZAKTA BİR TRANSIM,
HİKAYEM SINIRÖTESİ!
MARTHA
“Merhaba, adım Martha. İran’ın Arog şehrinde doğdum, 29 yaşındayım. Kendimi
transgender olarak tanımlıyorum, operasyon geçirmedim. İran’daki kanunlar gereği transım. Zaten İran’da kimlik değiştirmek istiyorsan önce ameliyat olmalısın.
İran’dan ayrılmamın bir sebebi de bu.
İran’da lise bittikten sonra üniversitede inşaat mühendisliği okumaya başladım.
Üniversitede sadece saçlarım uzun olduğu için birçok kez fiziksel ve cinsel tacize uğradım. Okula başladıktan 2 – 3 ay sonra baskıya dayanamayıp üniversiteyi bıraktım.
…
Türkiye’de kötü ve zor günler yaşadım. Ama hep dikkatli olmaya çalıştım. Geceleri
dışarı çıkmıyordum. Çünkü özellikle geceleri sokakta hakarete maruz kalıyorsun
ama bunu kime şikayet edebilirsin ki? Polise mi? Ben yine de kendimi şanslı görüyorum, iyi insanlar çıktı karşıma. Eğer Türkiye’de kalıcı olarak yaşayacak olsaydım
Eskişehir, Denizli ya da İzmir’de yaşamak isterdim. Ancak yine de Türkiye’de yaşamak istemem. Bence Türkiye sadece kötünün iyisi; işin yok, kimliğin yok…”15
MİŞA
“Merhaba. Benim adım Mişa. 23 yaşındayım. Suriye’nin Halep kentinde doğdum. 12
yaşımda babam öldükten sonra Şam’a gittim ve yetimhanede kaldım. Sonrasında
bir yıl da Darülaceze’de kaldım. Orada benimle dalga geçtikleri için dayanamayıp
kaçtım.
… Yurttan kaçtıktan sonra gidecek yerim olmadığı için sokaklarda yaşamaya başladım. Sokakta kaldığım 2 yıl boyunca seks işçiliği yaptım. Seks işçiliğini ilk defa 14
yaşımda 10 dolar karşılığında yaptım.
15 Martha, “O zaman anladım homofobi ve transfobinin dininin olmadığını”, Mülteci LGBTİ’ler, Derleyen: Müzeyyen Araç – Ercan Aydın, Hevi LGBTİ Derneği, 47 – 49.
110
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Suriye’de seks işçiliği yaptığım dönemlerde çok kötü olaylarla karşılaştım. Para karşılığı seks yaptığım müşterileri kimi zaman paramı vermediler, polisler tarafından
defalarca tecavüze uğradım. Seks işçiliği yaptığım için 7 ay boyunca çocuk hapishanesinde kaldım.
…
Türkiye’deki ilk zamanlarımda gerçekten çok zorluk çektim. Buradaki esnaf çok
acımasız, bizlere sattıkları her şeyi 3 – 4 katı daha pahalıya verdiklerini çok sonradan öğrendim. Seks işçiliğinden kazandığım para ile ancak kira ödeyebiliyordum…
Haftasonları kulüplere gidip seks işçiliği yapıyorum. İnsanların ‘Suriyeli misin?’ sorusuna, ‘Hayır, ben Lübnanlıyım’ diye cevap veriyorum. Çünkü buradaki insanlar
Suriyelileri sevmiyorlar, onlara karşı antipati besliyorlar.”16
16 Mişa, “Hayır, ben Lübnanlıyım diyorum”, Mülteci LGBTİ’ler, Derleyen: Müzeyyen Araç – Ercan Aydın, Hevi
LGBTİ Derneği, 63 – 65.
111
ÖZGE GÖKPINAR
PROJE ASİSTANI
KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) Bir dönem, Türkiye’ye sığınmacı olarak başvuran LGBTİ’ler ile ilgili bir sivil
toplum kuruluşunda çalıştın. Ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çeşitli pozisyonlarda görev yaptın. Şu an Türkiye’de bulunan
sığınmacı veya “konuk” LGBTİ’lerin hak ihlalleri perspektifiyle baktığımızda
en temel sorunları nelerdir?
Bir buçuk sene kadar Kaos GL Derneği’nde “LGBT Sığınmacı ve Mülteciler Destek
Programı Koordinatörü” olarak çalıştıktan sonra, üç seneye yakın BMMYK Ankara
Ofisi bünyesinde “Mülteci Statüsü Belirleme Bölümü” içerisinde ve son olarak da
4 ay kadar BMMYK’nın Gaziantep Saha Ofisi’nde “Koruma Birimi” içerisinde görev
yaptım. Bu soruya ve devamında gelen sorulara cevap verebilmek için Türkiye’de
sığınmacı ve mültecilere uygulanan prosedürlerden kısaca bahsetmek gerektiğini
düşünüyorum.
112
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Uluslararası alanda sığınmacı ve mülteci olarak yer alan iki kavram, Türkiye’de müktesebatta iltica/sığınma başvuru sahibi ve sığınmacı olarak yer almaktadır; veyahut
2013 tarihli 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre uluslararası koruma başvuru sahibi ve şartlı mülteci olarak yer almaktadır. Uluslararası
koruma başvurusu yapmak için, Türkiye’nin yürüttüğü paralel prosedür gereği, Suriye’den gelen sığınmacılar dışındakiler uluslararası koruma başvurusu için BMMYK
bünyesindeki Kayıt Merkezi’ne gidip kayıtlarını tamamlamaktadırlar. Burada BMMYK
kayıtlarından sonra, 15 gün içinde BMMYK tarafından kendilerine bildirilen İl Göç
İdaresi Müdürlüğü’ne giderek gerekli başvuruları tamamlamakla yükümlüdürler.
Buradan, Göç İdaresi Müdürlüğü’nün ya da BMMYK’nın Göç İdaresi Müdürlüğü’nün
öngördüğü uydu kente yerleştirilirler. Bu başvuru sonlanana kadar, yasal olarak bu
kişilerin ülkede kalma hakkı vardır. Ancak belirlenen il dışına gidip yaşamaları mümkün olmadığı gibi, ülke içinde kaldıkları süre içerisinde barınmalarını kendi imkanları
ile sağlamaları beklenmektedir. Bu kayıt işlemlerini takiben, bireysel görüşme tarihleri verilmektedir. Bu görüşme tarihleri ise, 6 ay ile 2 sene arasında değişkenlik
gösterebilir. Bu görüşmeden sonra, başvurunun değerlendirilmesi bir o kadar daha
sürmektedir. Bu süreç sonunda “uluslararası koruma” hakkını elde eden kişiler için
BMMYK, üçüncü ülkelerin her sene yayınladığı kabul kotasına göre bu kişilerin bu
ülkeler tarafından kabul edilmesini sağlamak için uğraş vermektedir. Bu olamıyorsa
da, Türkiye içinde bu kişiler kalmaya devam edebilmektedir.
Dosyası reddedilenler için ise belli bir süre içerisinde itiraz etme hakkı mevcuttur.
İtirazı sonrası yine dosyası reddedilenler ise sınırdışı edilmektedir. Bazı kişilerin ise
dosyaları reddedilebilir. Dosyası reddedildiği halde ülkesine geri gönderilirse zulme
uğrayacağı bilinen kişiler için ise, Türkiye Hükümeti tarafından yabancı veya vatansızlara ikincil koruma da sağlanabilmektedir.
113
RÖPORTAJ
Uluslararası kanunlara göre, bir kişi ülkesinde, din, ırk, tabiiyet, belli bir toplumsal
gruba dahil olması veya siyasi inancı gereği zulme uğramışsa veya bu nedenlerin
bir veya birkaçı üzerinden zulme uğrayacağına dair haklı sebepleri varsa ve kendi
ülkesinde yeterli koruma altında değilse, başka ülkelere kaçabilir ve o ülkelerde iltica başvurusunda bulunabilir. Türkiye, mültecilerin yasal haklara sahip olmasını sağlayan ve buna uluslararası zemin sunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne
İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne, diğer 144 ülkenin yanında taraf olmuştur. Bu taraf
olması üzerinden ise coğrafi bir çekince koyarak, yalnızca 47 Avrupa Konseyi üyesi
ülkeden kişileri mülteci kabul etmekte, bu ülkeler dışından gelerek iltica etmek isteyen kişilere ise geçici uluslararası koruma sağlamaktadır. Bu nedenle bu 47 ülke
dışından iltica eden herhangi bir kişi, geçireceği süreçlerden sonra mülteci statüsü
elde ettiği vakit, üçüncü bir ülkeye gönderilmekte ve Türkiye içinde koruma edinip
normal şartlarda mülteci olarak kalamamaktadır. Türkiye’nin bu koşulu nedeniyle,
ulusal ve uluslararası mevzuattaki kavramlar farklılık göstermektedir.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Buna ek olarak, ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen,
acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme
işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan bir koruma biçimi de mevcuttur. Bu korumaya “geçici koruma” adı verilmiştir. 6458 sayılı Kanunun “Geçici Koruma” başlıklı
91. maddesinde; “(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya
sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir; (2) Bu kişilerin Türkiye’ye
kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak
işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum
ve kuruluşlar arasındaki işbirliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak
kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir,” denmektedir. Bu statü, şu anda Türkiye’deki
Suriye’den gelenlere uygulanmaktadır. 2012 tarihli “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge”
İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanmış ve bu geçici korumanın nasıl sağlanacağına
dair usüller aktarılmıştır. Bu koruma statüsündeki kişilere “misafir” denmektedir.
Şu an Türkiye’de bulunan sığınmacı veya “misafir” konumdaki LGBTİ’lerin en temel sorunları, bu süreçlerin meşakkatli olması ve kayıt süreci, ilk görüşme, mülteci
statüsü belirleme görüşmesi ve karar verilmesi arasında geçen uzun sürelerdir. Bu
sürenin sonunda kabul alan mülteciler ise, üçüncü ülkelere gönderilene kadar 3
seneye yakın Türkiye’de beklemek durumunda kalabilmektedirler. Çünkü ülkelerin
yük paylaşımı konusunda her sene kabul etmeyi taahhüt ettiği sayıdan çok daha
fazla başvuru gerçekleşmektedir.
RÖPORTAJ
Bu sürelerin uzun olması, diğer görülen sorunların da artarak devam etmesine neden olmaktadır. Sorunların başlıcaları, barınma, ekonomik bariyerler, sağlık hizmetlerine ve eğitim/istihdam olanaklarına erişim, ayrımcılık, şiddet ve kötü muameledir.
LGBTİ sığınmacılar diğerleri gibi kendileri olanaklarıyla barınmak zorundadırlar. Türkiye Hükümeti tarafından bu anlamda bir maddi-manevi yardım mevcut değildir.
Bu yardım ancak bu alanda çalışan STK’lar üzerinden gerçekleşmektedir. LGBTİ’lere yardım konusunda çalışan STK’ların sayısının az olması, ayrımcılığa uğramadan
danışmanlık ve yardım alabilmeleri ihtimalini de düşürmektedir. Ayrıca, LGBTİ’ler
gönderildikleri uydu kentlerde yerel halkın ayrımcı uygulamaları yüzünden ev bulmakta zorlanmakta veya her an evsiz bırakılma gerçeği ile yüz yüze kalmaktadırlar.
Sağlık/eğitim/istihdam konusunda da LGBTİ’ler benzer sıkıntılarla karşılaşmaktadır.
Devlet yardımı ile muayene olabilse bile, LGBTİ’ler de diğerleri gibi tedavi ve ilaç
masraflarını kendileri karşılamaktadır. Aynı zamanda CYBE’ler gibi düzenli tedavi ge-
114
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
rektiren hastalıklar söz konusu olduğunda, maddi yetersizlikler ve ilaçlara erişimin
sağlanamaması, tedavilerinin yarım kalmasına sebep olmaktadır. LGBTİ bireylerin
tedavi alımı esnasında kötü muamele ve ayrımcılıkla da karşılaştıkları bilinmektedir.
Ayrıca uydu kent sakinleri veya diğer mültecilerden de kötü muamele ve ayrımcılık
görebilmektedirler. Bu da onları kısıtlı yaşamaya, kendi mülteci mülakatlarında dahi
kendilerini açık bir şekilde ortaya koymaktan çekinmeye ve süreçlerinin sorunlu
ilerlemesine yol açmaktadır. Aynı sebeplerden ötürü, iş bulmak konusunda da sıkıntı
yaşayan LGBTİ’ler ekonomik engelle yüzleşmek durumunda olduklarından, seks
işçiliği yapmak durumunda da kalabilmektedirler. Korunma araçlarına erişimleri de
kısıtlı olduğundan, LGBTİ’ler CYBE’lere ve şiddete daha açık hale gelebilmektedirler.
2) Aynı grup içerisinde yer alan transların sorunlarının diğerlerine göre farklılık
arz ettiğini söyleyebilir miyiz? Sığınmacı veya “konuk” transların en başta
gelen sorunları nelerdir?
Yukarda değinilen sorunların aynısı translar için de geçerlidir. Ek olarak, cinsiyet
geçiş sürecindeki kişiler söz konusu olduğunda hormon yardımı alamamak, bilgisiz doktorların kötü ve ayrımcı muamelesi ile karşılaşmak gibi sorunlar da mevcut
olduğu gibi, translar LGB topluluğu içerisinde de ayrımcılıkla karşılaşabilmektedir.
Özellikle kamplarda kendisini gizlemek zorunda kalacağını ve diğer ülkedaşları tarafından kötü muameleye maruz kalacağını bilen Suriyeli LGBTİ’ler ise kamplara ve
yetkililere başvurmadan büyükşehirlere gitmekte ve burada dil bilmemenin ve parasızlığın getirdiği sorunların yanında, tehlikelere karşı daha açık hale gelmektedirler.
Türkiye’deki transların yaşadığı tüm hak ihlallerine, trans mülteciler de açıktırlar.
Barınma ve yiyecek ihtiyaçlarını gidermek için seks işçisi olarak çalışmak zorunda
kalan mülteci LGBTİ’lerin sayısı artış göstermiştir.
Türkiye’ye gelen LGBTİ’ler yoğunluklu olarak İran, Irak ve Afganistan’dan gelmektedir. Toplamda 15 - 16 farklı ülkeden gelen LGBTİ’ler mevcuttur. Bu kişilerin iltica
başvurusu yapmalarındaki en büyük etken, ülkelerinde LGB olmalarının yasal olarak
ciddi yaptırımlara ve cezalara tabi tutulmasıdır. Aynı zamanda ifşa edilmeleri, aile
baskısı, evlenmeye ve cinsiyet dönüşümüne zorlanma, zorunlu kısırlaştırmayla karşı
karşıya kalma, namus cinayeti, işkence ve kötü muameleyle karşılaşma, öldürülme,
idam tehdidi gibi sebeplerdir.
115
RÖPORTAJ
3) Türkiye’ye gelen LGBTİ’ler, yoğunlukla hangi ülkelerden gelmektedir? Yapılan görüşmelerden anladığınız kadarı ile, bu kişilerin Türkiye’ye gelme veya
başka ülkelere gitmek istemelerindeki en önemli sebep nedir?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
4) Türkiye’ye sığınan kişilerin yerleştirildiği ve aslında çokça şikayet edilen uygu
kentler mevcut. Bu kentlerde transların hangi olumsuzlukları yaşadığını söyleyebiliriz?
LGBTİ’lerin daha yoğun olduğu uydu kentler, Isparta, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Eskişehir ve Denizli gibi küçük yerler. Bu kentler, küçük olmaları dolayısıyla halihazırda
önyargıların yoğunlukta olduğu yerler. Trans mülteciler hayatlarında hiç trans görmemiş insanların arasında yaşamaya gönderiliyorlar. İstanbul ve Ankara gibi LGBT
örgütlerin olduğu kentler çünkü uydu kent statüsünde değil. Translar ayrımcılık,
kötü muameleye ve şiddete açıklar. Polisten de yardım alamıyorlar çünkü polislerin
bilgisizliği ve ilgisizliği de belirgin şekilde kendini gösteriyor. Sağlık hizmetleri bu
kentlerde çok gelişmiş değil. Büyükşehirdeki hastanelere sevk almak ise bir mülteci
için meşakkatli bir süreç.
5) Suriye’de iç savaş ortaya çıktığından beri yoğun bir göç dalgası Türkiye’ye
yöneldi ve halihazırda Türkiye’de 3 milyona yakın olduğu söylenen Suriyeli
bir nüfus bulunuyor. Suriyeliler arasında da LGBTİ’ler. Suriye’deki savaşın
başta translar olmak üzere LGBTİ’ler üzerinde yarattığı etkiyi nasıl açıklayabiliriz?
Suriye’de LGBTİ’ler hiçbir zaman kabul görmeyen bir gruptur. İç savaş sonrası bu
baskı daha da artarak, kitlesel bir linç politikasına dönüşmüştür. Temizlik ve mutenalaştırma başgöstermiş, hatta bu sebeple bir çok gey öldürülmüştür. İslamcı
militer yapılar, LGBTİ’leri hedef almış ve yüksek binalardan atarak, idam ederek
öldürmüşlerdir. Böyle bir baskı ve zulüm çerçevesi altında Suriye’den kaçan yüzlerce LGBT olmuştur. Ancak, Türkiye’de de LGBT’lere yönelik bir koruma politikası ve
anayasal tanınma politikası olmadığı için, bu kişiler Türkiye’ye geldiklerinde de ayrı
bir perspektiften hak ihlallerine, şiddete, ayrımcılığa maruz kalmışlardır.
RÖPORTAJ
6) Türkiye’de bulunan sığınmacı veya “konuk” transların insan onuruna yakışır
şekilde yaşayabilmeleri için mevzuat ve uygulamalarda nasıl değişikliklerin
yapılması gerekmektedir? Detay vererek açıklayınız.
LGBT ve seks işçisi örgütler ile birlikte, BM organizasyonları ile işbirliği içinde, göç
ve iltica alanında görev yapan tüm yetkililere, polislere, sosyal çalışmacılara, kamp
memurlarına vs. homofobi ve transfobi karşıtı eğitimler verilmeli ve ağlar güçlendirilmelidir. Uydu kentler listesine LGBT’ler için İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yardım
ve dayanışma alabilecekleri örgütlerin yer aldığı kentler eklenmelidir. Yeni anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını önleyen müeyyideler mutlaka
konmalıdır ve fiili olarak LGBTİ’lerin var olduğu açıklanmalıdır. Türk Ceza Kanunu
nefret suçları tanımı olmalı, genişletilmeli ve LGBT’lere yönelik işlenen bu minval-
116
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
deki suçların cezası caydırıcılık sağlaması üzerinden yüksek tutulmalıdır. LGBTİ’lerin
ve seks işçilerinin suçlu gösterilmesine yol açan, muğlak ve ahlakçı anlayış terk edilmeli, bu anlamda yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Tüm bunlar yapılırken, öznelerin
ve örgütlerin görüşleri toplanmalıdır.
7) Birçok Türkiyeli trans, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer ülkelere iltica
etmek istiyor. Türkiye’de transların maruz kaldıkları hak ihlallerinin yoğunluğu dikkate alındığında bu durum anlaşılabilir. Yurtdışına iltica eden transların
bu ülkelerdeki durumu hakkında kısaca bilgilendirme yapabilir misiniz?
RÖPORTAJ
Translar üçüncü bir ülkeye gittiklerinde, o ülkenin entegrasyon sürecine dahil oluyorlar. Yapmaları ve yerine getirmeleri gereken birtakım yükümlülükleri oluyor.
Kendilerine bulunan işlerde çalışmak, dil öğrenmek, eğitimlerini tamamlamak gibi.
Bunları tamamlamaları konusunda hükümetlerden ve oralardaki organizasyonlardan yardım alabiliyorlar. Genelde diğer LGBT’lerin yaşadıkları şehirlerde ikametleri
sağlanıyor ve dayanışma içerisinde yaşabiliyorlar. Bu konuda Kanada çok revaçta
bir ülkedir.
117
MEHMET AKIN
SOSYAL POLİTİKALAR, CİNSİYET KİMLİĞİ
VE CİNSEL YÖNELİM ÇALIŞMALARI DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) SPoD belirli bir süredir LGBTİ sığınmacı ve mültecilerin toplantılar düzenlediği sivil toplum kuruluşlarından biri. İlk ne zaman bu toplantıların yapılmasına
karar verildi ve temel motivasyonunuz ne idi?
LGBTİ sığınmacılarla, özellikle Suriye’den sığınanlarla ilgili bir şeyler yapmak istiyorduk SPoD olarak. LGBTİ’lerin sosyal ve ekonomik haklarına odaklanan bir örgüt
olarak bu çalışmalarımızı sığınmacılarla da paylaşmak, birlikte çalışmak istediğimize
geçtiğimiz sene karar verdik. İlk somut adımımız Kasım ayında düzenlediğimiz yuvarlak masa toplantımız oldu. Bu toplantıda mülteci alanında çalışan örgütler, akademisyenler ve uzmanlarla LGBTİ sığınmacıları bir araya getirdik. Sorunları ortaya
koyduğumuz ve gelecekteki gerekli çalışmaları konuştuğumuz bu toplantı sonrasında sığınmacılarla toplantılar yapmaya başladık. 2014 yılından beri kendi aralarında
118
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
toplanan LGBTİ mülteciler, SPoD’un Şişli’deki ofisinde toplanma isteğinde bulundu
ve biz de onlara kapılarımızı açtık. Güvenli ortam yaratmaya hala çalışıyoruz ve kendi aralarında tartıştıkları sorunlarla ilgili çözüm bulmaya çalışıyoruz. Haftalık mülteci
toplantıları devam ederken biz de bu konudaki çalışmalarımızı hızlandırıyoruz.
2) LGBTİ sığınmacı ve mültecilere ne şekilde ulaştınız? Ulaşma sürecinde - yaşadıysanız – hangi zorlukları yaşadınız?
Kasım ayındaki toplantı öncesinde Lambdaistanbul, İKGV ve SGDD sayesinde birkaçına ulaştık. Bu biraz zorlu bir süreçti Onlara güvenilir bir örgüt olduğunu anlatmak
zaman aldı. Daha sonra ise ilk ulaştığımız kişiler aracılığıyla birçok yeni mülteciye
ulaştık.
3) LGBTİ sığınmacılar/mülteciler içerisinde, benzer zorluklar yaşasa da, translar farklı sorunlarla da karşılaşmak durumunda kalıyor cinsiyet kimlikleri/ifadeleri dolayısı ile. Bugüne dek gerçekleştirdiğiniz toplantılarda konuşulanlar
dikkate alınırsa, trans sığınmacı/mültecilerin en önemli sorunları nedir?
4) Gerçekleştirdiğiniz toplantılar dikkate alındığında, trans sığınmacı/mültecilerin bahsedilen sorunlara yönelik talepleri nelerdir? SPOD’un bu alanda öngördüğü öneriler nelerdir?
Öncelikle Batılı ülkelere yerleştirilmek istenen büyük bir grup var; SPoD bu konuda
çalışmıyor, fakat BMMYK ile daha kolay iletişim kurmalarını sağlayan toplantılar düzenliyor. Onun haricinde, burada yaşadıkları sürede ya da burada yaşamaya karar
verenlerin hayatında köklü çözümler gerekiyor. Türkiye vatandaşlarıyla eşit haklara
erişmeleri gerekiyor; bu nedenle SPoD vatandaşlık vurgusu yerine birlikte yaşayan
119
RÖPORTAJ
Türkiyeli transların yaşadığı tüm sorunları sığınmacı translar da yaşıyor. Bunlara ek
olarak yaşadıkları sorunlar var. Geçiş süreci döneminde sağlık hizmetlerine ulaşmaları oldukça zor. Vatandaş olmadıkları için sağlık hizmetlerine eşit şekilde ulaşamıyorlar. Hukuki olarak cinsiyetlerini tanıtmaları neredeyse imkansız. Bu süreçle
ilgili başvurabilecekleri çok az yer var. LGBTİ dernekleri Arapça hizmet veremiyorken, mülteci örgütleri de LGBTİ’lere kapsamlı ve doyurucu bilgi sağlayamıyor. İkinci
büyük sorunları, iş yaşamına katılımda gözüküyor. Suriyeliler ucuz işgücü olarak
görülürken, Suriyeli bir trans tamamen iş yaşamından dışlanmış bir özneye dönüşmektedir. Hem etnik kimlikleri hem cinsiyet kimlikleri nedeniyle işveren tarafından
yok sayılmakta, şiddete varan ayrımcılıklara maruz kalmaktadır. Üçüncü büyük sorun da barınmada karşımıza çıkıyor. Ev bulmaları çok zor, herhangi bir sığınmaevine
girmeleri neredeyse imkansız. İstanbul LGBTİ Derneği’nin kapasitesi kısıtlı Trans Evi
haricinde hiçbir çözümümüz yok.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
insanlar üzerine bir vurgu yapıyor artık. Talep ettiğimiz haklar hepimiz için. Mültecilere ve özellikle LGBTİ mültecilere özel sosyal politikalar üretilmesi gerekiyor; SPoD
bunun savunuculuğunu yerel yönetimler ve Meclis düzeyinde daha da fazla yapmaya hazırlanıyor. Son olarak mülteci gruplarıyla Türkiyeli grupların birlikte sosyal ve
kültürel üretim yapması gerekiyor. Bunun arasındaki köprü LGBTİ örgütleri olmalıdır. Bu nedenle, SPoD gelecek dönemde iki grubu bir araya getirecek, sığınmacıların
sosyal yaşama katılımını artıracak çalışmalar yapacaktır.
5) LGBTİ mültecilerin sorunlarının ve ihtiyaçlarının, sığınmacılar ve mülteciler ile çalışan diğer sivil toplum kuruluşlarının gündemine sokulabilmesi için
hangi adımların atılması gerekiyor?
RÖPORTAJ
Daha fazla biraraya gelmek ve birlikte etkinlikler yapmak gerekiyor. Sosyal etkinlikler sayesinde birbirimizi tanımamız gerekiyor. Onun haricinde, daha somut sorunları
belirlemek amaçlı araştırmalar yapılmalı, araştırma sonuçlarından yola çıkan projeler üretilmelidir.
120
BİANET’ten Dilara Şenkaya’nın
Hevi LGBTİ aktivistleri ile
“Mülteci LGBTİ’ler” adıyla
yayınladıkları kitap ile
ilgili gerçekleştirdiği
röportaj*
Hevi LGBTİ Derneği’nden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Müzeyyen Araç (MA): Dernek Eylül 2015’te kuruldu. Bu dönemden beri mülteciler alanında çalışıyoruz. Hêvî LGBTİ özelde Kürdistani bir politika yürütüyor. Diğer
yandan mahpustaki LGBTİ’ler, engelli LGBTİ’ler, Mülteci LGBTİ’lerle de ilgili çalışmalarımız bulunmakta. Ama şu an için en önemli projemiz mülteci LGBTİ’ler kitap çalışması. Başlamak üzere olduğumuz LGBTİ cinsellik ve cinsiyete dair Kürtçe terimler
sözlüğü projemiz var. Ama daha çok sokak etkinlikleri gerçekleştiriyoruz. En son 17
Mayıs’ta mültecilerle beraber homofobi karşıtı bir buluşma gerçekleştirildi. Mülteci
LGBTİ’li arkadaşlarımızın katılımı yüksekti.
Can Kaya (CK): Genel anlamda LGBTİ politikası yürütüyoruz ama özelde daha çok
toplumun dışına itilmiş, Türkiye’de azınlık olarak görülen, Türk olmayanlara, mültecilere, engellilere yönelik çalışmalarımız var. Hem farkındalık çalışmalarımız hem de
özelde birçok sorunu dayanışma içerisinde yürüttüğümüz örgütlerde var. Hêvî LGBTİ sokak aktivizminden geliyor. Gezi sürecinden sonra oluşan bir örgüt olduğu için
sokak aktivizmini çok önemsiyoruz. Sokağı hiç bırakmamaya, sokak aktivizmini en
görünür perdede kılmaya çalışıyoruz.
En son 17 Mayıs olayında dernek kararımız olduğu halde polis baskısına rağmen
Mis Sokak’ta sokak etkinliği yapan tek dernek Hêvî LGBTİ derneğiydi. Artık sorunları
* İlgili habere şu linkten erişebilirsiniz: http://bianet.org/biamag/lgbti/176435-uc-dilde-kendi-anlatimlariyla-turkiye-deki-multeci-lgbti-ler
121
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
teşhir edici çalışmalar yürütüyoruz. Voltaçark ile başladı, mülteci LGBTİ’ler ile devam etti hatta bir sonra ki projemiz de Kürtçe LGBTİ terimler sözlüğü olacak. Çünkü
biz daha çok Kürtlerin oluşturduğu bir oluşumuz. Türkçe dışında aynı zamanda diğer dillerde de bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Her iki kitabımızda da Kürtçenin var
olması hatta yeni kitabımızda Arapçayı da eklememiz de bu politikayı güttüğümüzün bir göstergesi. Biz çok renkliyiz, çok kültürlülüğe ve çok renkliliğe inanıyoruz.
Kayıtlı mülteci sayısı 3 milyona yakın. Bu rakam kitaba duyulan ihtiyacı açıklıyor
aslında. Mülteci LGBTİ’ler kitabının oluşumundan, raporlama çalışmalarınızdan ve
ortaya çıkan tablodan bahseder misiniz?
MA: Yaptığımız raporlamaların sonucunda ihtiyaç duyulan bir çalışmaydı. Bu raporlardan edindiğimiz bilgileri kitap haline getirmeye karar verdik. Bundan sonraki süreçte görüşmelerimize başladık ve dokuz ay sonra da kitap haline getirdik. Kitabın
en önemli kısımlarından biri üç dilli olması. Mültecilere ve geçici koruma da olanları
kapsayan çok karmaşık bir yasa var. Bunun ne tarafından tutsan elinde kalıyor. Oradaki hukuki şiddet boyutu ile ilgi yaptığımız raporlamalar var. CK: Biz mültecileri birer sorun olarak değil aslında sonuç olarak görüyoruz. Dünyada çok vahşi bir önem yaşanıyor. Özellikle Ortadoğu coğrafyası çok hareketli, zaten
yıllardır doğduğu coğrafyada homofobiden, transfobiden, ötekileştirmeden, nefret
cinayetlerinden, ayrımcılıktan dolayı bir fiil kaçan LGBTİ aktivistleri/gönüllüleri için
süreç savaşla beraber daha da hızlanmış oldu. Savaşla beraber LGBTİ’ler de bu
savaş sorununun ortaya çıkardığı bir sonuç olmasıyla mülteci kısmında yer aldı ve
maalesef en acı kısmında yer aldı. Bizim aklımızda böyle bir proje yoktu. Raporlama
çalışmalarımız vardı ama bize gelen arkadaşların “çalışıyorum ama altı aydır para
alamıyorum”, “iş bulamıyorum”, “tecavüze uğradım”, “geldim burada seks işçiliği
yapmak istemiyorum ama kalacak yerim yok” gibi yüzlerce farklı problemle karşılaştık ve bunun temelinde Mülteci LGBTİ’ler kitabı oluşmaya başladı. Buraya gelen
mültecilerin büyük bir kısmı Türkiye’yi kalıcı olarak görmüyor. Türkiye’ye gelmelerinin tek sebebi daha güvenli topraklar için burayı geçiş güzergahı olarak görmeleri. Geldikleri coğrafyanın politikalarını göz önünde bulundurduğumuzda, LGBTİ
mülteciler, Türkiye’ye gelirken cinsiyet kimlikleri ve ya cinsel yönelimlerinden
dolayı ayrımcılıkla, şiddetle karşılaşacaklarını düşünüyorlar mıydı? MA: Türkiye LGBTİ alanında daha rahat görünüyor. Bir ümitle geldiklerini ifade ediyorlar. Ülkelerinde her şeyi gizli yaşamak zorundalar. Ama burada gizli yaşamaya ek
olarak taciz, tecavüz, emek gaspına uğrayıp mağdur ediliyorlar. Görüştüğümüz mülteci LGBTİ’lerden hiçbiri Türkiye’de kalmak istemiyor. Hatta bir arkadaşımız “Burada
kalmak yerine Suriye’deki savaşa gitmek istiyorum” diyor. Biz bu topraklarda savaş
122
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ne demek bilmiyoruz. Bunu bilmediğimiz için belki de insanlara böyle davranıyoruz.
İnsanların önce ‘’savaş ne demek” diye durup düşünmesi gerekiyor. Her şeyini bırakıp gidiyorsun. Bu hiç kolay bir şey değil. Toplumdaki tek sıkıntı gerçekten savaşın
ne demek olduğunu bilmemeleri. Kimse evine ateş düşmeyince farkına varmıyor.
CK: Türkiye seküler bir ülke gibi görünüyor. Aslında eskiden belki öyleydi ama şu
anda hiçbir anlamı yok. Bunu bir Müslüman olarak söylüyorum. Hoşgörü dininden bahsediyorlar ama mültecilerin hiçbiri Müslüman ülkesinde kalmak istemiyor,
buna Türkiye de dahil. Kendilerini ilk attıkları yer burası ama son dönemde bu da
tamamen bitti. Biz kendimizi LGBTİ aktivistleri olarak güvende hissetmiyorken dil
bilmeyen, hukuksal sorunlar yaşayan mülteci arkadaşlarımıza nasıl yardımcı olacağımızı bazen bilemiyoruz, elimiz kolumuz bağlanmış hissediyoruz. Bir çaresizlik, bir
sıkıştırma var. Bunun daha da artacağına inanıyorum. Kimse onların neler çektiğinden, hayatları olduğundan, hiçbirinin herhangi bir ülkeye meraklı olmadığından
haberdar değil. Her insan doğası gereği kendini güvende hissettiği yerde yaşamak
ister. Savaş durumlarından kaçanların da bunu istemesinden daha doğal ne olabilir.
MA: Bir de şöyle bir durum söz konusu, LGBTİ mülteciler hangi alanda neye maruz
kalacağını bilmiyor. Kendi ülkesinde gizli de olsa hangi alanda ne yapacağını bilebiliyor. Burada ise nerede ne yapmalı, nasıl konuşmalı, hangi alanlar onlar için daha
güvenli… Bütün bunların karmaşası da var. Ramtin Zigorat (RZ): Uzaktan baktığınızda cehennemi bırakıp cennete düşüyormuşuz gibi geliyor. Ama buraya geldikten sonra görüyoruz ki hiçbir şey değişmiyor.
Orada kendi ülkendesin ama burada bir de yabancısın. Birisi LGBTİ mülteci bir insana saldırdığında, tecavüz ettiğinde, hırsızlık yaptığında bu insan suçlu konumunda
oluyor. Hiçbir zaman saldırıyı yapan suçlu değil. Bu insan zor durumda kaldığı için
seks işçiliği yapmış. Öldürülse bile o suçludur başka hiç kimse değil yaklaşımı var.
LGBTİ bireyin bu koşullara maruz kalması için mülteci olmasına gerek yok aslında.
MA: Mülteci olduğun zaman bütün bunlar bir tık daha artıyor. Mülteci olduğunda,
bir şeyin çalınıp emniyete gittiğinde, tercüman olmadığı için bir de dil sorunu oluyor.
“Bu mülteci hakkını arayamaz” mantığı güdülüyor. O yüzden hiçbir sonuç çıkmıyor.
RZ: Ölüme terk edilen trans bir arkadaşımız vardı. “Seni öldüreceğiz, sen Suriyeli
değilsin, Suriyeli olsaydın ibne olmazdın” diye tehdit ediliyordu. Bu insanın ses kaydını alıp emniyete gittik, hiçbir sonuç alamadık. Benim de paramı ve telefonumu
çaldılar. Emniyete gittiğimizde polis bana “Niye geldin ki buraya? Ülkende yaşasaydın” diyor. Kendimiz zor durumda kalıyoruz.
123
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Geçici koruma ve mülteci statüsünde olan LGBTİ’ler arasında hukuksal olarak
nasıl farklılıklar var?
MA: LGBTİ birinden bahsediyorsak mülteci konumundaysa BM Mülteciler Yüksek
Komiserliği’ne üçüncü bir ülkeye geçebilmek için başvuru yapabiliyor. Ama genel
anlamda Suriyeliler geçici koruma kapsamında olduğu için BM Komiserliği’ne başvuruda bulunamıyor. Biz en çok bunu duyurmak istiyoruz. Kitapta da en çok buna
yer verdik. Suriyeli LGBTİ’ler “kırılgan grup” kategorisinde olduğu için BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvurabiliyor. Ama bu yasa maddesinde çok muğlak bir
şekilde yer alıyor, bu hassas grubun kapsadığı noktalar anlatılmıyor. Bugün yaşlılar
ve çocuklar da “hassas grup” kategorisinde. Bu detaylar bilinmediği için bizim görüştüğümüz çoğu insan “Ben de başvurabiliyor muyum” diye şaşırıyor. O nedenle
bu konunun anlatım noktası çok önemli. “Mülteci” ile “geçici korumada” olmak bu
konuda birbirinden ayrılıyor. RZ: İranlı LGBTİ’lerin üçüncü ülkeye geçiş süreleri uzatıldı. Neden BM bu süreci 1,5
yıldan 3,5 yıla uzatıyor? Bu çok büyük bir sorun. Zaten aile ve devlet baskısından
buraya geliyorlar. Ölmemek, yaşamak için gelmiş. Burada da çok zorluklarla karşılaşıyor. Mülteci LGBTİ’ler sağlık hizmetlerini yeteri kadar alabiliyorlar mı? Psikolojik danışmanlık konusunda destek alabilecekleri bir kurum veya bir dernek var mı? MA: LGBTİ derneklerinin hemen hepsi bu konuda çalışma sürdürüyor. Sağlık hizmeti devlet tarafından veriliyor ama ne kadar yeterli oluyor tartışılır. Sağlık konusunda
evet Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamına giriyorlar. Ama hastaneye gittiklerinde
dillerinden anlayan insanlar yok, dertlerini anlatamıyorlar. Hastanelerde ayrımcılığa
uğruyorlar. RZ: İstanbul’daysan psikolog yönlendiriliyor ama tercüman sorunu var. Araplara
yine tercüman bulunur ama İranlılara hiç bulunmuyor. Sadece Ankara ve İstanbul’da bu imkan oluyor, başka şehirlerde o da bulunmuyor. Sağlık alanında sadece
İstanbul’da hizmet alabiliyorsun. Psikolojik destekse hiç yok.
Arkadaşlarımız bir tane psikologla görüşebilmek için Adana’dan Ankara’ya gitmek
zorunda kalıyor. Ve bu para gerektiriyor. Sağlık konusunda en önemli hastalıkları
sigorta karşılamıyor. Bu yüzden büyük sıkıntılar yaşanıyor. İnsanlar bunların parasını
nasıl karşılayacaklarını bilmiyorlar. Bu arada BM’den bir takım hakları var ama çok
fazla başvuru yapılmasın diye o hakları söylemiyorlar.
124
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Mülteci LGBTİ’ler haklarının ne kadar farkında?
CK: Ülke olarak Suriyeliler bir nevi rehine olarak görülüyor. Avrupa Birliği bununla
korkutuluyor. “Bizi kızdırmayın, onları üzerinize salarız” üzerinden bir politika yürütülüyor. Bize bağlı mülteciler BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvuru yapamıyorlar. Sağlık, eğitim ve barınma hakları bunlar üzerinden değerlendiriliyor. Geçici
kimlik numaraları veriliyor. Geçici olarak SGK kapsamına alınıyor.
Ama kırılgan denen bir grup var, BM bunu açıkça belirtiyor ve kırılgan grubun içerisinde yaşlılar, hastalar, kadınlar, şiddet gören kadınlar ve LGBTİ’ler yer alıyor. Ama
bundan LGBTİ’lerin haberi yok. Çünkü Türkiye Geçici Koruma Yasası’nda kırılgan
grup içerisinde LGBTİ’leri göstermiyor.
Böyle olunca sanki böyle bir hakları yokmuş gibi algılanıyor. O yüzden bizim için
bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler’in söylediği. Çünkü Geçici Koruma Yasası, BM’ye
dayandırılıyor. Bilgilendirmelerle, konuşmalarla biraz daha aydınlanma başladı. Ama
bize gelen arkadaşlar, ilk etapta bu durumdan haberdar değildi. “Ben geçici koruma
kapsamındayım, burada kalmaya mecburum” diyorlardı. Bu durum devletlerin politikasıyla alakalı. Sadece Türkiye değil, Avrupa’daki bütün ülkeler bunun üzerinden
rant elde ediyor.
En önemlisi barınma ve iş imkanı. Bu sorunu nasıl gideriyorlar?
MA: İlk geldiklerinde bir evde 10 kişi yaşamak zorunda kalıyorlar. LGBTİ bireyin, 10
kişinin arasında kalması başka bir soruna neden oluyor. Daha sonra bir iş bulabilirlerse iki veya üç kişi bir eve çıkabiliyorlar. Bu sadece iş bulmakla da bitmiyor. Emek
bedelini alamıyorlar. Tabi LGBTİ bir bireyden bahsettiğimiz zaman bu sıkıntı daha
da büyüyor.
İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlere yerleştirme yok, uydu şehir diye adlandırılan
taşraya yollanıyorlar. LGBTİ birey, İstanbul’da bile bir sürü sıkıntı yaşarken diğer taraftan Kayseri›ye, Yozgat›a yollanıyor. Buralarda uğradığı homofobi, transfobi daha
fazla oluyor. CK: İş bulabilmek içinde başvurular için altı ay beklemek gerekiyor. Altı ay sonra
işlemleri başlatabiliyorsun ve resmi olarak çalışabilmek iki, üç yılı buluyor. Bu sürede
fotosentez yapıp yaşayamayacaklarına göre kaçak çalışmak zorundalar ve kaçak
çalışan bütün mülteciler bir şekilde hak ve emek sömürüsüne maruz kalıyor. Konuştukları bedeli bile alamıyorlar. Çünkü şikayet edebilecekleri bir merci yok.
Örneğin ben Kürdistanlı bir eşcinselim, Vanlıyım ama buraya kaçtım ben de aslında
bir sığınmacıyım. Beni de bir göçmen olarak değerlendirebilirsiniz. Ben de kendi
125
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
yaşam standartlarımın daha iyi olacağını gördüğüm için buradayım. Zaten kendi
ülkende böyle bir sorun varken diğer mültecileri “uyku kent” adı altında büyük
şehirler dışındaki şehirlere yerleştirmeye kalktığınızda, onları sahipsiz bırakmış gibi
oluyorsunuz. Zaten oralarda homofobi, transfobi buram buram yaşanıyor. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın hiçbir anlamı yok. RZ: Bir arkadaşımızı ev sahibi LGBTİ olduğunu öğrendikten akşam saat 11 de geldi
“Benim evim ibneler evi değil, iki saat içerisinde evden çıkacaksınız” dedi. İnsanları
valizleriyle, misafirleriyle sokağa attılar. Lezbiyen bir arkadaşımız çocuğu var, zorla
evlendirilmiş, İran’dan gelmiş. Bu insan buraya geldiğinde işe başlamış, patronu
lezbiyen olduğunu öğrendikten sonra işten attı. Arkadaşımız bunun üzerine kalp
krizi geçirdi, iki gün hastanede kaldı.
LGBTİ mülteciler yaşadıkları mahallelerde korkarak yaşıyorlar. Denizli’de 13 kişi bir
kişiye tecavüz etti. Evlerine girip her şeylerini aldılar, dövdüler. Ama hiçbir ceza
almadılar.
Derneğinizden yardım talep eden LGBTİ mültecilere destek verebilecek gönüllü
avukatlarınız ya da psikologlarınız var mı?
CK: Psikolojik destek gerektiği durumlarda Lambda ile iletişime geçiyoruz. Hukuksal ve sağlık noktasında biz destek verebiliyoruz. Bizim içimizde örgütlenen doktor
arkadaşlarımız var, onlar aynı zamanda aile hekimleri. Bu şekilde birinci basamak
sağlık hizmetine erişmelerini, en azından homofobik, transfobik olmayan hekimlere
ulaşımlarını sağlıyoruz.
Diğer ülkelerde ki mülteci LGBTİ’lerin sorunları Türkiye’deki mültecilerin sorunlarından hangi noktada ayrılıyor? Onlar ne takım sorunlara maruz kalıyorlar?
MA: Orada teşhir etmek daha kolay. Bizim hukuk sistemimizden çok farklı. İsveç’ten
gelen bir arkadaşın anlattığı sorunlar, burada yaşanan sorunlardan çok başka. Onlar
daha iddialı haklardan bahsediyor. “Biz dövüldük, tecavüze uğradık, paramız gasp
edildik” gibi sorunlardan bahsedilmiyor. Orada gerçekten haklardan bahsediliyor.
Biz burada yaşam savaşı veriyoruz.
CK: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre biz daha ilk üç maddedeyiz. Yaşam,
sağlık, eğitim hakkından bahsediyoruz. O kadar gerideyiz. Konjonktürü o kadar
farklı ki, onların mültecilere, sığınmacılara bakış açıları tamamen farklı. Yıllardır
kandırdıkları bir şey var ya “Anadolu insanı misafirperverdir” diye… Tamamen kandırmacadan ibaret. Bunu gözlemleyebiliyorsun. 126
CEZAEVLERİNDE
TRANSLAR
Kapalı bir alanda trans olmak, cezaevinde olmayınca dahi ciddi sorunlarla karşılaşılırken birkaç metrekare bir alanda yoğun denetim altında kalmak ciddi bir sorundur.
Mahpus translar, büyük sorunlarla karşılaşmaktadır. Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve
İnsan Hakları Derneği’ne son bir yıl içerisinde mahpus translardan birçok mektup
ulaşmış, bu mektuplarda translar cezaevlerinde yaşadıkları zorlukları dile getirmişlerdir.
Mahpus translar, cinsiyet kimlikleri veya cinsiyet ifadeleri sebepleri ile birçok cezaevinde tecrit koşullarında yaşamaktadır. Yaşadıkları cinsiyetten kişilerin değil, resmi
olarak kendilerine verilmiş kimliklere sahip kişilerin kaldığı cezaevlerine gönderilen
translara yönelik tecrit uygulamaları artmaktadır. Trans mahpusların diğer mahpuslar ile irtibatı kesilmekte, havalandırma, atölyelere ve eğitimlere katılma ve çalışma
hakları ellerinden alınmaktadır. Birçok trans tek kişilik odalarda kalmakta, kendi
cinsiyet kimliğine veya cinsiyet ifadesine uygun malzemelerin yokluğu sebebiyle
cezaevlerindeki kantinlerden alışveriş yapamamakta, cezaevi personelinden kötü
muamele ve hatta işkence görmektedir. Bizlere ulaşan bilgiler, birçok transın, cezaevleri yönetimleri tarafından cinsiyet geçiş süreçlerinde ihtiyacını duydukları hormon temininin veya hastanelere gidip rapor alma imkanının bloke edildiğini veya
yavaşlatıldığını göstermektedir. Ek olarak, birçok trans, aileleri ile cinsiyet kimlikleri
veya cinsiyet ifadeleri dolayısıyla irtibatları kesildiği için maddi imkansızlıklar içerisinde yaşamaya çalışmaktadır.17
“6 yıldır cezaevindeyim. Dışarıda ailemin durumu hiç iyi değil. Ailem yol parası bulamıyor yanıma gelmek veya beni desteklemek için. Benim burada elbise, ayakkabı
17 Konu ile ilgili detaylı bilgiye, Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi Kitaplığı tarafından yayımlanan ve
Hilal Başak Demirbaş tarafından hazırlanan “Türkiye’de LGBTİ Mahpus Olmak” adlı kitaptan erişebilirsiniz.
İlgili link: http://tcps.org.tr/sites/default/files/kitaplar/LGBT%C4%B0%20Mahpus%20kapakl%C4%B1.pdf
127
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
ve eşofman ihtiyacım var. Bunları alabilecek param hiç yok. Daha 8 yıl cezam var.
Bana bu ihtiyaçlarımı gönderebilir misiniz?”18
“Bir ricada bulunmak için yazıyorum. Durumumu az çok biliyorsunuz. Benim bu
soğuk betonlar arasında Allah’tan ve sizden başka kimsem yok. Aylar oldu bir ihtiyacımı alamadım. Bir bardak çay içemiyorum burada param olmadığı için. Deterjan
alamadım, sabun alamadım. Temizliğimi yapamıyorum. Çok zor bir durumdayım.”19
“Merhaba. Tek başıma hücrede kalıyorum. Travesti olduğum için kaldığım hücrede
çok sorunlar yaşıyorum. Cezaevi müdürü bana çok kötü davranıyor. Beni kaale
almıyor. Derdimi anlattığım zaman hor görüyor, hakaret ediyor. Cezaevi personeli
bana fiziksel şiddet uyguluyor. Beni defalarca tehdit ettiler. Psikolojim alt üst oldu.
Sizden yardım bekliyorum.”20
“Yeni göğüs ameliyatı olmuştum ve silikonlarım yerine oturmadığı için çok çekiyordum. Yine hijyenik olmayan bir ortamda kaldığımız için enfeksiyon kapmıştım.
Sancılar içerisinde kıvranıyordum. O zaman orada bulunan tutukluları Kartal Devlet
Hastanesi’ne götürüyorlardı. Hastaneye gitmek için iki veya üç dilekçe yazmadan
seni hastaneye götürmüyorlardı. Hastaneye giderken de ringde askerlerin tacizlerine maruz kalıyorduk.”21
“Mahkumlar kapalı cezaevinde tekstil atölyesi, kantinde, yemekhanede ve çay servisi bölümünde çalışıyorlardı. Fakat güvenlik gerekçesiyle LGBTİ’leri çalıştırmıyorlar.
Açık cezaevinde çalışma imkanın daha fazla, fakat güvenlik sebebiyle oraya göndermiyorlar. Cezaevinde sigara için para veriliyor, ailenle görüşmen için kart alıyorsun,
ama onlar da parayla. Paran yoksa ailenle telefonda görüşemezsin.
…
Aile hekimi haftanın beş günü çalışıyordu, fakat revir dilekçeleri bazen işleme almıyordu. Bir ara dilekçe yazmama rağmen 55 gün boyunca revire çıkamadım, en sonunda kapıyı tekmelediğim için çıkabildim. Psikologlardan biri bizi anlıyordu, diğeri
ise homofobikti. ‘Cezaevi Allah’ın unuttuğu yerdir’ derler ya, işte öyle. Adamların
tek düşündüğü mesaisini bitirmek ve evine gitmek. Burayı bir işyeri olarak görüyo
ve seni insan olarak bile görmüyor. 1300 mahkuma 1 doktor, 1 hemşire, 2 psikolog
ve 1 sosyal hizmet uzmanı düşüyor.”22
18
19
20
21
K. K. adlı trans mahpustan 8 Ağustos 2015’te Kırmızı Şemsiye’ye gelen destek talepli mektup.
R. A. adlı trans mahpustan 13 Haziran 2016’da Kırmızı Şemsiye’ye gelen destek talepli mektup.
R. adlı trans mahpustan 10 Mayıs 2016’da Kırmızı Şemsiye’ye gelen destek talepli mektup.
Beyza (2015), “Bülbülü Kafese Koysalar, Özgürlüğüm de Özgürlüğüm Der”, Voltaçark: Hapiste LGBTİ
Olmak, sayfa 50.
22 Deniz (2015), “Hapiste Unutulmak ve Yalnız Kalmak Kötü Bir Şey” VoltaÇark: Hapiste LGBTİ Olmak, Sayfa
84 – 86.
128
HİLAL BAŞAK DEMİRBAŞ
GENEL SEKRETER
CEZA İNFAZ SİSTEMİNDE SİVİL TOPLUM DERNEĞİ23
Hapishanelere ve mahpuslara ilişkin veriler elde edebilmenin zorluğu, söz konusu
LGBTİ mahpuslar olduğunda artmaktadır. Biz yasal yollardan cüzi miktarda bilgi
edinebilmekteyiz. Bilgi edinme yollarımız çoğunlukla mektuplaşma ve avukat gö23 Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin çalışmaları ile ilgili bütün detaylara ilgili linklerden erişebilirsiniz: http://tcps.org.tr/ Ayrıca, mahpus LGBTİ’ler ile ilgili bilgilere erişmek amacıyla Hapiste LGBTİ’nin
Wordpress sayfasına ilgili linkten erişebilirsiniz: https://lgbthapiste.wordpress.com/
129
RÖPORTAJ
1) Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil Toplum Derneği (CİSST) uzun süreden bu yana
cezaevlerinde bulunan farklı gruplardan mahpusların sorunları ile ilgili projeler üretip uyguluyor. Bu gruplardan bir tanesi de LGBTİ şemsiyesi altında
yer alan ancak sorunları diğerlerinden belirgin şekilde farklılaşan trans mahpuslar… Trans mahpusların cezaevlerinde karşılaştıkları en önemli sorunların
neler olduğunu düşünüyorsunuz?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
rüşleri aracılığı ile olmaktadır. Edinilen bilgiler sorunların LGBTİ’lerin hapishaneye
yerleştirilme aşamasında başladığını ortaya koymaktadır. Trans kadınlar cinsiyet
geçiş sürecini tamamlayıp resmi kadın kimliğine sahip olmadıkları sürece kadın hapishanelerinde kalamamakta, görünür durumda olan diğer trans kadın ve eşcinsel
erkeklerle erkek hapishanelerinin içinde LGBTİ’ler için ayrılmış koğuş veya koğuşlarda kalabilmektelerdir. Hapishanede LGBTİ mahpusun olmaması durumunda ise
tek başlarına tutulabilmektelerdir. Aynı şekilde trans erkekler cinsiyet geçiş sürecini
tamamlayıp resmi erkek kimliğine sahip değilse kadın hapishanesinde kalmaktadır.
Lezbiyen, biseksüel, eşcinsel ve interseksler açık kimlikli değillerse kimliklerinin izin
verdiği hapishanelerde kalmaktalar. Trans kadınlar, trans erkekler ve eşcinsel erkekler için bu durum yapısal olarak ve pratikte birçok soruna yol açmaktadır. Heteroseksüel erkek mahpuslar için tasarlanan hapishanelerde trans kadınlar ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Trans kadınlar erkek hapishanelerinde satılmayan cımbız,
ağda, kadın iç çamaşırı, topuklu ayakkabı, makyaj malzemesi gibi birçok ihtiyaçtan
bu sebeple mahrum kalmaktadır.
Hapishanelerin bu yapısal durumu trans kadınlar ve eşcinsel erkekler için birçok
sorunu beraberinde getirmektedir. Türkiye hapishanelerinde mahpusların faydalanabildiği iş atölyeleri, kurslar ve açık hapishane hakkından “güvenlik gerekçesiyle” yararlanamamaktadır. Bu duruma sebep olan şey ise LGBTİ mahpusların diğer
mahpuslarla bir araya gelmeyecekleri şekilde yapılan düzenlemedir.
Bir diğer sorun ise, diğer mahpuslardan ayrı koğuş veya koğuşlarda tutulan trans
kadın ve eşcinsel erkekler hapishanede “tecrit”e maruz kalabilmektedir. Diğer mahpuslardan cinsel şiddet sebebiyle ayrı tutulmaları olası kötü muamele, taciz ve tecavüzü engellememektedir. Edindiğimiz bilgiler ve mahkemeye intikal eden davalara
göre kötü muamele, taciz ve tecavüz infaz koruma memurları ve dış güvenlikten
sorumlu jandarmalar tarafından gerçekleşmektedir. Ayrıca LGBTİ mahpuslar kılık
kıyafetlerinden, saçlarının boyuna, kimlikteki isimleri ile çağrılmalarından bedensel
özelliklerine kadar çok çeşitli ayrımcılıklara maruz kalabilmektedirler.
Trans mahpusların hapishanede yaşadığı bir diğer sorun da cinsiyet geçiş sürecidir.
Mahpuslar, hapishanede kaldıkları dönemde cinsiyet geçiş sürecinin başlatılması,
önceden başlamış olan sürecin devam ettirilmesi, estetik masraflarının karşılanması, hormon ilaçlarına erişim ve ruh sağlığı hizmetlerine erişim konusunda birçok
sorunla karşılaşmaktadırlar.
2) Türkiye’de mahpus transları ilgilendiren ve konuyla ilgili orta veya uzun vadede iyileşme yaratacağını düşündüğünüz stratejik davalama örnekleri bulunmakta mıdır? Var ise, kısaca bahsedebilir misiniz?
130
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
LGBTİ mahpuslar ayrı hapishanelerde kalmakta ve bu hapishanelerde dağılım çeşitlilik göstermektedir. 2013’de yaptığımız bilgi edinme başvurusunda 79 LGBTİ
mahpusun 18 ayrı hapishanede tutulduğunu öğrenmiştik. Bu veride 5 hapishanede
sadece 1 LGBTİ mahpus vardı. LGBTİ mahpusların diğer mahpuslarla bir araya
getirilmediğini düşündüğümüzde mahpusun cezasına ek olarak “tecrit”e maruz kaldığını söyleyebiliriz. 8 ay boyunca avukat görüşü hariç olmak üzere, kapatıldığı 7
metrekarelik hücresinden dışarıya çıkarılmayan eşcinsel bir mahpusun başvurusu
üzerine Türkiye’nin 2012 yılının Ekim ayında AİHM tarafından mahkum edilmiş olması, bu hususta önemli bir göstergedir.
3) Mahpus transların cezaevlerinde karşılaştıkları sorunların bertaraf edilebilmesi için Adalet Bakanlığı başta olmak üzere Hükümet birimlerinin hangi
adımları acil olarak atması gerektiğini düşünüyorsunuz? Kısaca açıklayabilir
misiniz?
Hapishane koşullarının ek bir cezalandırmaya dönüşmemesi ve LGBTİ mahpusların
diğer mahpuslarla aynı haklardan yararlanabilmesi için cinsel kimlik ve cinsel yönelimlerinin dikkate alınması, kendilerine özgü ihtiyaçlarının karşılanması gereklidir.
Bunun için öncelikle bu ihtiyaçlar tespit edilmeli ve karşılanmasının yolları yaratılmalı; LGBTİ mahpuslar ve LGBTİ hakları alanında çalışan dernek ve akademisyenler
bu sürece dahil edilmelidir.
4) Geçtiğimiz yıllar içerisinde Adalet Bakanlığı’nın bir LGBTİ cezaevini kurmaya
yönelik adımlar atıldığına dair tartışmalar gündeme düşmüştü. Bu konudaki
– varsa – güncel gelişmeler hakkında CİSST’in bilgisi bulunmakta mıdır? Varsa, Hükümet’in LGBTİ’lerin mahpusluk durumu ile ilgili politikalarına atıfta
bulunarak açıklayabilir misiniz?
20 Ocak 2016 tarihinde CİSST/TCPS’in LGBTİ derneklerinden birer temsilciyle
birlikte Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne yapmış olduğu ziyarette LGBTİ
hapishanesi gündeme getirilmiş, fakat CTE’nin bu konuda bir çalışma yapmadığı
öğrenilmiştir. Fakat aldığımız mektuplarda LGBTİ mahpuslara yapılması planlanan hapishane için ne düşündükleri sorulduğunu ve dilekçe yazmaları istendiğini
biliyoruz. Biz böyle bir hapishanenin açılması ile LGBTİ mahpusların diğer mahpuslardan soyutlamanın var olan ayrımcılığı arttıracağı, devlet eliyle ve mimari
aracılığıyla da kurumsallaşacağını düşünmekteyiz. Yeni bir hapishane inşa etmek
sorunları çözmeyecektir. LGBTİ mahpusların bulundukları hapishanelerde ayrımcılık ve güvenlik sorunlarını çözmeye çalışmak, bunun için de sivil toplum örgütlerinin sürece dahil olmasını sağlamaya öncelik vermek ve çalışmalar yapmak önem
kazanmaktadır.
131
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
5) TCPS’nin LGBTİ mahpuslar ile ilgili doğrudan veya LGBTİ mahpusları da dahil
ettiği yayınların olduğunu biliyoruz. Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının,
TCPS örneğini de takip ederek nasıl çalışmalar yürütmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda somut önerileriniz var mıdır?
CİSST/TCPS olarak yürütmüş olduğumuz Türkiye Hapishaneleri Enformasyon Ağı
Projesi kapsamında LGBTİ hakları alanında çalışan dernek ve oluşumların gündemine LGBTİ mahpusları ve hapishaneleri almalarına yönelik atölyeler düzenledik.
Atölyelerde önemle üzerinde durduğumuz konu bilgiye erişim yollarının sınırlı olması sebebiyle ağ üyelerinin verilerinin bizimle paylaşması ve ortak bir veri havuzu
oluşturmaktı. Bu şekilde üyelerin tek tek erişemediği birçok hapishaneye ve mahpusa ulaşma şansımız olacaktı. Veri elde edebilmek için varolan bilginin biraraya
getirilmesi, toplanması ve bu bilgilerden raporlamalar yapılması önemli. Ek olarak
bilgi edinme yollarını etkin kullanmak ve çeşitli kurumlara başvurular yapmak güncel veri elde etmenin de önünü açacaktır.
LGBTİ mahpuslar hapishanelerde az da olsa gelir getirici faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Boncuktan yaptıkları el işleri bunlardan biri. İş atölyelerinden faydalanamamaları sebebiyle hapishane içerisinde yapılabilecek işlerin arttırılması, boncuk
gibi materyallerin çeşitlendirilmesi, yapılan işlerin dışarıda satılabilmesi için çeşitli
mekanizmalar oluşturulması da elzemdir.
Hapishane sonrasında da LGBTİ’lerin güçlendirilmesi bizim henüz yapamadığımız
bir şey. Tahliye olan mahpuslarla röportajlar yaparak hapishanedeyken paylaşamadığı sorunları gündeme getirmeye çalışıyor ve bu sorunlar üzerine savunuculuk
yapmaya çalışıyoruz.
132
ROSİDA KOYUNCU
VOLTAÇARK KİTABININ YAZARI24
LGBTİ AKTİVİSTİ
RÖPORTAJ
1) Cezaevinde LGBTİ olmayı anlatan, cezaevi tecrübesi olmuş veya halen cezaevlerinde olan LGBTİ’lerle gerçekleştirilmiş görüşmelere dayanan “Voltaçark” adlı kitabı derledin. Bu kitabın hazırlanması sürecinde, mahpus LGBTİ
olmak ile ilgili aklında en çok kalan konu ne oldu? Hangi hikayeler seni en
çok etkiledi?
“Voltaçark” adlı kitapta en çok aklımda kalanlar şunlar oldu: içerde kalan trans
bireylerin ağırlaştırılmış müebbet ceza almamasına rağmen tekli hücrede tutulmasıdır (İnfaz rejiminde bir kişinin tekli hücrede kalması için ağırlaştırılmış müebbet
ceza almış olması gerekir. Cezaevi idareleri LGBTİ’lerin güvenliğini sağlıyoruz diye
onları tekli hücrede tutuyor). Beden güvenliği sağlanırken ruhu paramparça ediliyor
kişinin. Ben de beş ay tekli hücrede kaldım, o koşulları ve tecridin ne olduğunu iyi
bilirim. Kişi yalnızlaşır ve insan sesine hasret kalır.
24 Voltaçark isimli yayına Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği üzerinden erişebilirsiniz.
134
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
İçerideki LGBTİ bireylerin tekli hücrede tutulması dışında, zorla psikiyatriye götürülmesi ve eşcinsel olduğunun kanıtlanmaya çalışılması da ayrı bir fecaattir. Kişiler
buralara götürülüp genel cerraha gösterilir ve makatlarına parmak sokularak “muayene” edilir. Bunlar bana Hitler dönemi Almanya’sını hatırlatıyor.
Birçok trans kadının zorla saçlarının kesilmesi, cezaevi personeli tarafından taciz ve
tecavüzlere maruz bırakılması beni diğer etkileyen şeylerdendir.
2) Türkiye’de trans olmak halihazırda zor bir şey. Mahpus bir trans olmak ise,
kapatılmışlığı da dikkate aldığımızda, bahsi geçen zorluğu arttırıyor. Cezaevinde olan ve irtibatta olduğun trans mahpusların en büyük zorlukları
nelerdir?
Trans bireyler içerde daha katmerli bir ayrımcılık ve hakarete maruz kalıyor. Hele
kurum görevlilerin bunu yapması acı bir şey. Halihazırda benim görüşüne gittiğim
ve yazışmaya devam ettiğim arkadaşlar var. Cezaevi personeli içerideki trans kadına
“sen kadın değilsin, kadın olsaydın kadın hapishanesinde olurdun,” diyebiliyor. Veya
bir başka personel başka bir trans kadına “Şu topa kelepçe vurun,” diye seslenebiliyor. Kişiler talep etmesine rağmen sağlık kontrolleri dahil olmak üzere birçok hakkı
elinden alınıyor.
3) Trans mahpuslardan Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına birçok mektup
geliyor. Bu mektuplarda, mahpusların çeşitli talepleri yer alıyor; maddi yardım, kıyafet, yayın gibi… Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının bu ve benzeri ihtiyaçların sistematik bir şekilde karşılanması amacıyla hangi adımları
atması gerektiğini düşünüyorsun? Ne tür projelerin geliştirilmesi gerekiyor?
Bir örnek vermek gerekirse, İzmir Menemen’deki cezaevinde kalan trans kadın arkadaşım Esra göğüslerini sağlık sorunlarından ötürü aldırmak zorunda kaldı. Silikon
ameliyatı olmak istiyor ama parası yok. Bir trans kadın için göğüs olmazsa olmazdır.
Sizin vesileniz ile çağrıda bulunmak istiyorum: İnsanlar bana ulaşabilirler bu konuyla ilgili soruları için, Esra’nın hesabına en azından bu Ramazan ayı içerisinde fitre
ve zekat niyetine para yollayabilirse çok iyi olur. En azından ruh sağlığı daha fazla
bozulmadan kendisine destek olmuş oluruz.
135
RÖPORTAJ
Mahpusların yaşadıkları birçok hak ihlaline ek olarak günlük insani ihtiyaçları oluyor.
Kişiler, kendi hissettikleri cinsiyetten kişilerin olduğu cezaevlerine yerleştirilmediği
için, o cezaevlerinde kendilerine uygun iç çamaşırı bile bulamıyor ve bunları dışarıdan temin etmek zorunda kalıyor. Edebilirse tabii… Ben bu ihtiyaçların dayanışma
ile karşılanabileceğini biliyorum.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
4) Mahpus transların ve geneli itibarı ile mahpus LGBTİ’lerin cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için Hükümet’ten ne gibi taleplerin olur?
RÖPORTAJ
LGBTİ mahpusların üzerindeki insanlık dışı tecrit kaldırılmalı. LGBTİ mahpuslarla
ilgili bir düzenleme yapılacağı zaman LGBTİ mahpuslar ve bu alanda çalışan kurumlarla görüşülmeli. Özel LGBTİ hapishanesi denilerek LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık
ortadan kalkmayacaktır. Özel bir hapishane, ayrıcalığın değil, ayrımcılığın ispatıdır.
Hazırlamış olduğum “Voltaçark” adlı kitabın sonunda önerileri içeren bir yazı mevcut. Bakanlıklar dahil olmak üzere bu kitabı her yere gönderdik. Bu önerileri dikkate
alıp çözüm üretebilirler.
136
TRANSLARIN CİNSEL SAĞLIK
VE ÜREME
SAĞLIĞI DURUMU
Translar, gündelik hayatları süresince maruz bırakıldıkları insan hakları ihlallerine ek
olarak, kendi genel sağlık durumları ile cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumları ile
ilgili bilgi ve hizmetlere erişimde ciddi zorluklar yaşamaktadır.
Türkiye’de, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumuna cevap verebilecek bir
sağlık politikası bulunmamaktadır. Transların, cinsiyet kimlikleri ve cinsiyet ifadeleri
dolayısıyla ortaya çıkan hassasiyet ve ihtiyaçlarını önceleyen, transların maruz kaldıkları ayrımcılık ve şiddet ortamını dikkate alan ve transları özne kabul edip çözüm
önerilerini dikkate alan bir sağlık politikası ne yazık ki mevcut değildir. Böyle bir
politikanın eksikliği, transların HIV başta olmak üzere diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların trans toplulukları arasındaki bulaş hızını arttırmakta, transların koruyucu bilgi ve önlemlere erişimlerini yavaşlatmakta ve transların ihtiyacını duydukları
genel sağlık bilgi ve hizmetlerine ulaşmalarını engellemektedir.
Translar anahtar toplumsal gruplardan birini oluşturmaktadır. Cinsel yolla bulaşan
enfeksiyonlar söz konusu olduğunda, aktif bir sürveyans sistemi uygulamasına ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak, halihazırda kabul gören pasif sürveyans sistemi yaklaşımı ve uygulaması, transların bir anahtar grup olarak görülmesi ve ihtiyaçlarına
uygun bir erişim stratejisi ile önleme, koruma, tanı ve tedavi hizmetlerinin ortaya
konmasını önlemektedir. Translar, cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumları ile ilgili
bilgi ve hizmetlere erişim konusunda zorluklar yaşamaktadır.
Birçok trans, sağlık hizmetlerine erişimde aşağılayıcı ve onur kırıcı tutumla karşılaşmakta; ayrımcılık sonucunda sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimleri engellenmektedir. Birçok trans, kolay, hızlı ve ücretsiz bir şekilde erişebilecekleri genel sağlık sistemine sosyal güvence yoksunu olmaları dolayısıyla erişememektedir. Trans
kadınların önemli bir çoğunluğunun seks işçiliği yapıyor olması ve kayıtdışı alanda
çalışıyor olmaları, herhangi bir sosyal güvence aracına sahip olamamaları sonucunu
doğurmaktadır. Seks işçiliği yapan trans kadınları hedef alan ve “fuhşu önleme” yak-
137
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
laşımıyla yürütülen idari para cezaları, ev mühürlemeleri veya polis operasyonları
gibi uygulamalar, birçok trans kadın seks işçisinin devlet kurumlarına olan güvenini
zedelemekte, cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumlarını dikkate almaktan çok kendi
fiziksel güvenliklerini öncelemelerine sebep olmakta ve genel sağlık durumlarını
ortadan kaldıracak şiddet ortamına düşmelerine vesile olmaktadır.
Damgalanma, ayrımcılık ve şiddet, transların sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimlerinin önünde büyük engeller olarak dururken, transların ihtiyaç ve hassasiyetlerine
uygun bir sağlık politikasının eksikliği de, başta cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar
olmak üzere birçok transın genel sağlık durumunun kötüleşmesine sebep olacak
faktörün yaygınlaşmasını ve güçlenmesini pekiştirmektedir.
“Kan testimi yaptırmak içib arkadaşımın yönlendirmesi ile bir hastaneye gittim. Gideceğim bölümü kime sorduysam ya yarım ağızla cevap verdi ya da hiç cevap vermedi. Sonunda o bölüme vardığımda, hemşireler muhatap olmak istemedi. Sonra
sert bir tonla benimle konuştular. İşte bekleyecekmişim, vs. Bir saatten fazla bekledim, sıra yoktu, bir şey yoktu. Pislik muamelesi gördüm resmen.”25
“Her gece öldürülme korkusuyla iş yapıyorum, biri geçiyor şişe fırlatıyor, diğeri tecavüz etmeye kalkıyor, kaçırıyor, bir diğeri dövüyor. Bu ortamda kondom kullanmayı
kim düşünür ki? Eğer kondom kullandırmak istiyorsanız seks işçilerine, önce onların
fiziksel güvenliklerini sağlamanız gerekir. Yoksa bir gün sonra boğazım mı kesilecek
derdinde olan bir travestiye kondom kullan diyemezsiniz.”26
“45 yaşımdayım, yıllardır caddede seks işçiliği yaptım, hala da yapıyorum. Bir yandan hastayım, öyle kolay kolay yürüyemiyorum, yaşım da geçiyor. Ben ekmek paramı kazanmaya çalıştıkça polisler beni gözaltına alıp karakola götürüyor. Para cezası
yazıyor. Bıktım bu cezalardan, devlete toplam 40 bin TL borcum birikmiş. Ödeyemiyorum ki. Ödeyemiyorum. Gelsinler canımı alsınlar, ben de kurtulayım. Dvelet bir
yandan sokağa çıkma, fuhuş yapma diyor; diğer yandan bu para cezalarını yazdıkça
yazıyor. Bu cezaları ödeyebilmek için ben daha fazla fuhuş yapıyorum. İntihar etmeyi düşündüm kaç defa, yapamadım. Alsınlar o borcu başlarına çalsınlar, ödeyemeyeceğim zaten. Şimdi ne sağlığından bahsediyorsunuz, benim yaşama hakkım yok
bu ülkede, sağlıktan basıl bahsedeyim? Bu kadar borcum var; ne sağlık hizmeti, ne
güvencesi…”27
25 BM Nüfus Fonu / Kırmızı Şemsiye (2015), “Türkiye’de Seks İşçilerinin Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı:
İhtiyaçlar ve Öneriler”, Sayfa 63.
26 BM Nüfus Fonu / Kırmızı Şemsiye (2015), Sayfa 78 – 79.
27 BM Nüfus Fonu / Kırmızı Şemsiye (2015), Sayfa 87.
138
DR. GÖKHAN YILDIRIMKAYA
ÜREME SAĞLIĞI ÜLKE KOORDİNATÖRÜ
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NÜFUS FONU TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ
Genel ve evrensel halk sağlığı; öncelikle bireyleri sadece hastalıkla karşılaştığında
tedavi etmeye yönelik dar bir anlayışa sığınmayan; bireyi sağlık açısından bilgilendirmeyi, güçlendirmeyi ve korumayı önceleyen; hastalıklara toplumsal bakış açısıyla
bakmayı gerektiren yaklaşımdır. Bu çerçevede sağlık politikaları hastalık, sakatlık ve
ölüm risklerini irdeleyerek ve özellikle bu riskler açısından en dezavantajlı, sağlık
bilgisine ve hizmetine daha güç erişen grupları önceleyerek ve hiç kimseyi geride
bırakmayacak şekilde oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir.
Bu anlamda, trans bireyler sağlık ve özellikle cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında
birçok görünür ya da görünmez engellerle karşılaşmaktadırlar.
139
RÖPORTAJ
1) Transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi ve hizmetlerine erişimde maruz
kaldıkları engeller nelerdir?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Bu engelleri genel anlamda üst başlıklar olarak, sağlık hizmet sunucularını trans
bireylerin sağlık, psikolojik ve sosyal yönlerden farkındalıklarının eksikliği, özel hizmet ihtiyaçları konusunda sınırlılıkları, trans bireylerin genel ve özel yönden sağlık
ve psikososyal destek alanlarına yönelik bilgi ve deneyim eksikliği, trans bireylere
özgün hizmet sunumu konusunda mezuniyet ve hizmetiçi eğitimlerin yeterli olmayışı, hizmet sunum ortamlarının, hizmet sunum saatlerinin ve ayırabildikleri zamanlarının yetersizliği şeklinde sıralayabiliriz. Ancak belki hepsinden önemlisi tüm sağlık
hizmet sunucuları için geçerli olmamakla beraber, sıklıkla karşılaşılabilen; özellikle
birinci ve ikinci basmakta cinsiyetçi yaklaşımları bu bireylerin hizmetten yararlanmasını sınırlamaktadır. Bu alanda hak temelli yaklaşımı içselleştirememiş, farkındalığı düşük, farkındalık kazanmamış, insan haklarını içselleştirememiş, etik değerleri
uygulamaya yeterince yansıtamayan sağlık hizmet sunucuları kolaylıkla damgalayıcı, dışlayıcıya da ayrımcı tutum ve davranışlar gösterebilmektedirler.
Bu etmenlerin ve dinamiklerin tümü ya da bir kısmı trans bireylerin sağlık kuruluşlarına başvurması, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerden yararlanmasını ciddi
bir şekilde sınırlayabilmektedir. Yanısıra başvuranlara hizmet sunucuların isteksiz
yaklaşması ve bakması, hastaneye yatırmak istememesi ve kısa sürede sağlık kuruluşundan uzaklaştırmak istemesi, tıbbi nedenlerin dışında cinsiyetçi yaklaşımdan
dolayı başka sağlık kuruluşlarına sevk etmesi bireylerin tanı ve tedavisinin aksamasına, gecikmesine ve de yaşamını tehdit etmesine neden olabilmektedir.
2) Hükümet’in, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi ve hizmetlerine
erişimde maruz kaldıkları sorunların bertaraf edilmesi amacıyla atması gereken somut adımlar nelerdir?
RÖPORTAJ
Sağlık politika geliştiricilerinin, yöneticilerinin ve uygulayıcılarının öncelikle sağlık
hizmet sunucularının mezuniyet öncesi, sonrası ve hizmetiçi eğitim programlarında hak temelli yaklaşımı önceleyen programları uygulamaya koymalıdırlar. Bununla
birlikte bu eğitimlerde özel gereksinimleri olan, sağlık bilgisine ve hizmetlerine erişimde güçlük çeken gruplara hizmet sunumunu güçlendiren bilgi ve deneyimi kazandırmayı sağlayabilmelidirler. En önemli adımlardan biri de sağlık kuruluşlarında
görev yapan tüm çalışanların cinsiyetçi anlayıştan uzak, damgalama, dışlamadan
ayrık hak temelli hizmet sunumunda farkındalıklarının sürekli güçlendirilmesi ve
bunun güvence altına alınması gerekmektedir.
Sağlık politika yapıcılarının trans bireylerin sağlık ihtiyaçlarına yönelik araştırmalar
yapmalı bu araştırmaların sonuçlarına göre iyileştirmeleri uygulamaya kazandırmalıdırlar.
Yine sağlık yönetici ve denetleyicilerinin yasal düzenlemelerle sağlık hizmet sunumundan eşit ve etkin bir şekilde yararlanmalarını güvence altına almaları, bu
140
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
konuda basit kullanılabilecek şikayet ve bildirim mekanizmaları oluşturmaları ve ihlallerde etkin yaptırımlarda bulunmaları yararlı olacaktır. Bunun yanı sıra bu alanda
çalışan STK’lar ile işbirliği içerisine girerek sağlık hizmet sunumunu güçlendirecek
müdahaleler geliştirmeleri gerekmektedir. Ve yine bu alanda devlet ilgili STK’ları
maddi ve teknik yönden desteklemelidir.
3) Kırmızı Şemsiye’nin STK olarak, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığının
iyileştirilmesi konusunda atması gereken adımların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Kırmızı Şemsiye’nin STK olarak, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumlarının iyileştirilmesi konusunda özellikle politik savunuculuk çalışmalarını yürütmeleri
önem taşımaktadır. Mümkün olduğunca geniş bir şekilde alandan destek alarak
konu ile ilgili tarafları (kamu kurulları ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, ilgili meslek örgütleri, uluslararası kuruluşlar, akademisyenler, insan hakları örgütleri,
basın ve iletişim kuruluşları, vb.) somut politikalar geliştirme konusunda interaktif
diyaloğu başlatmalı ve belirli bir program dahilinde ilerlemelidir.
Yanısıra trans bireylerin karşılanmamış sağlık ihtiyaçları ya da hizmetlere erişimde
karşılaştıkları güçlükler konusunda etkili bir şekilde veri, deneyim ve öyküler toplayarak bunları raporlamalı ve farklı düzeylerde ilgili kurumlara ve karar vericilere
raporlamalıdır.
Yine Kırmızı Şemsiye’nin yerelde de trans bireyler ile sağlık hizmet sunucularını
sağlık hizmetleri sunumundan etkili bir şekilde yararlanması konusunda bir araya
getirmesi yararlı olabilecektir.
Ayrıca Kırmızı Şemsiye Derneği’nin transların sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimin
güçlendirmek üzere akran destek programları ve yine sağlık kuruluşları ile işbirliği
yapacak olan aracıları devreye sokabilirler.
4) Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun, transların cinsel sağlık ve üreme sağlığı
haklarının geliştirilmesi noktasındaki duruşu nedir? Bu amaçla ne gibi çalışmalar gerçekleştirmektedir?
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun, tüm bireylerin Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi
ile güvence altına alınmış olan sağlık hizmetlerine tam ve eksiksiz erişimi ve evrensel cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları ile tanımlanmış tüm insanların hiçbir ayrım-
141
RÖPORTAJ
Sağlık erişiminde hak ihlalleri olunca bunu raporlayabilecek basit bir mekanizmayı
işler kılmak ve hukuki destek sağlamak için barolar ve hasta hakları alanında çalışan
STK’lar ile işbirliği yapmak bu alanda olumlu katkı sağlayabilecektir.
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
cılığa, damgalamaya, dışlanmaya ya da yargılamaya uğratılmaksızın üreme sağlığı
ve cinsel sağlık bilgi ve hizmetlerine erişebilmesi, bu yolla tüm insanların sağlık ve
sosyal durumlarının ve toplumun sağlık göstergelerinin sürekli geliştirilmesi varlığının ve de çalışmalarının temel taşlarından birini oluşturmaktadır.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun geliştirmeye çalıştığı politikaların ana eksenini “hak temelli yaklaşımın” güçlendirilmesi oluşturmaktadır. Özellikle, 1984 Kahire
Konferansı’ndan bu yana, geçmişte Bin Yıl Kalkınma Hedefleri, günümüzde ise Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi ile küresel anlamda tüm ulusları ve insanları, daha mutlu ve sağlıklı bir dünyada yaşanması konusunda ortak paydada buluşturan hedefler,
eşitlikçi ve zayıf olan unsurların güçlendirilmesini öngören bir yaklaşımla “hiç kimseyi geride bırakmama” politikasını öncelemektedir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu da
bu küresel uzlaşı ve hedefler çerçevesinde translar dahil olmak üzere tüm bireylerin
üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetlerinden ve bilgilerinden en üst düzeyde yararlandırılması konusunda programlar geliştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır.
Bu ilkelere bağlı olarak, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine paralel olarak, Hedef 3: Sağlıklı Bireyler, Hedef 5: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Hedef 10: Eşitsizliklerin Azaltılması alanlarında çalışmalar yürütmektedir.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun, bu alanda yürüttüğü çalışmalar arasında anahatları ile politik savunuculuk, ihtiyaç analizi çalışmaları, sağlık hizmet sunucularının
ve sağlık hizmet sunumun geliştirilmesi, ilgili STK’larının güçlendirilmesi, topluma
yönelik bilgi ve farkındalık düzeyinin artırılması yer almaktadır.
RÖPORTAJ
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu teknik ve mali destek sağlayarak STK’ları ve kamu
kurumları ile işbirliği içerisinde programlar geliştirmektedir. Yukarıda ayrıntılı bir
şekilde tanımlanan birçok araç ve aktivite bugün Kırmızı Şemsiye Derneği ve ilgili
paydaşlarla birlikte uygulanmaktadır. Umut ediyorum ki bu çalışmalar ve ortaklıklar
transların ve toplumun sağlığı düzeyini her geçen zaman daha ileri düzeye taşıyacaktır.
142
MEDYADA TRANS
HABERLERİNİN DİLİ
Translara yönelen nefretin en önemli teşvik edicilerinden biri de medyadır. Medya,
güçlü bir araç olarak, transfobik ayrımcılığın ve şiddetin meşrulaştırılması ve translara yönelik toplu eylemlerin gerçekleştirilmesi maksadıyla kullanılmaktadır.
Türkiye’de transları hedef alan transfobik medya dili, içeriğinde translara karşı geliştirilen nefret söylemleri ile birlikte yaygınlaştırılmaktadır. Ulusal çapta yayın yapan
Yeni Akit, Vahdet, Milli Gazete ve benzeri “İslamcı” gazeteler, translara yönelik nefret içerikli dilin yaygınlaştırılmasında ilk akla gelen yayın organlarıdır.
Birçok gazete haberinde translar, birçok mit ile birlikte anılmakta ve bu durum
translara karşı geliştirilen öfke ve nefreti pekiştirmektedir. Translar, hastalık yayan,
ahlaksız ve günahkar kişiler olarak lanse edilirken, transların varoluşları Türk halkına yönelik bir tehditmiş gibi yansıtılmaktadır.
Translar ile ilgili yapılan haberler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, kamu düzeni,
genel ahlak ve fuhuş ile ilişkilendirilmekte ve kamuoyunda korku yaratılarak transların bir toplumsal grup olarak hedef haline getirilmesini hedeflemektedir.
17 Şubat 2016 tarihinde Samsun
Havadis adlı gazetede yer alan haber. Bu haberde kullanılan dil, trans
kadınların olumsuz bir protre ile
okuyuculara sunulduğu görülmektedir. Şiddet uygulayan bir profil ile
okuyuculara tanıtılan trans kadınların, “fuhuş” yapması da habere
iliştirilmiş ve bu şekilde “haksızlığı”na dair kamuoyunda var olduğu
düşünülen algı pekiştirilmiştir.
143
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Habertük Gazetesi’nde 28 Kasım 2015’te yer alan bu haber, bir trans kadın seks
işçisinin vahşice öldürülmesine dair bilgiyi sansasyonel bir şekilde haberleştirmek
istemiştir. İlgili haberde, İstanbul Avcılar’da boğazı kesilerek ve vücudunun çeşitli
yerlerinden defalarca bıçaklanarak öldürülen Alev isimli trans kadın seks işçisinin,
çocuk sahibi olması ve bir kadın ile evli olmasının “anormal” bir durum olarak lanse
edildiğini görmekteyiz. Trans kadın seks işçilerinin hayatlarının nasıl karikatürize
edildiğini, anormal hayat hikayeleri olarak sunulduğunu ve bu durumun trans kadın
seks işçilerinin gündelik hayat tecrübelerini nasıl olumsuz etkilediğini bu haberde
görebilmekteyiz.
20 Mart 2016’da Hürriyet Gazetesi’nde yer alan ilgili haberde, Tekirdağ’ın
Çorlu ilçesinde vahşice öldürülen bir
trans kadın seks işçisinden bahsedilmektedir. Mağdurun kimliğinden
bahsedilirken, bir erkek olarak tanıtılıyor ve kendini kadın olarak tanımlayan bir trans olduğu gerçeği göz
ardı edilmektedir. Mağdurun kimlik
ismi okuyucular ile paylaşılmakta
ve bu durum da gazetenin transların hassasiyetlerine uygun bir şekilde haber yapmadığını gözler önüne
sermektedir.
144
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Bursa’da yayın yapan bir yerel gazete olan Kent Gazetesi’nde köşeyazarlığı yapan
Türkan Genç, 9 Haziran 2016’da, Doğanbey semtinin fiziksel görüntüsünün ve sosyal hayatının karmaşıklaştığını ve bu karmaşıklığın ve düzensizliğin sebeplerinden
birinin de “travestiler” olduğunu iddia etmektedir. Şehrin, fuhuş amacıyla kiralanan
evlerle dolduğunu, gece kulüplerinin sayısının arttığı belirtilmekte ve bu durumun
Bursa’ya olan zararından bahsedilmektedir. Bu gibi haberlerin trans kadın seks işçilerine yönelebilecek nefret ve öfke motivasyonlu toplu eylemleri teşvik etme potansiyeli bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
145
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Anadolu’da Vakit adlı gazetenin çevrimiçi versiyonunda 3 Haziran 2015’te yayınlanan haber, “Angel of Turkey Trans Güzellik Yarışması” adıyla düzenlenen ve transların yoğunlukla katıldığı yarışmayı hedef alan bir yayın yapmıştır. Yarışmayı düzenleyen kişilerin kullandıkları sosyal medya hesaplarına dair bilgiler verilirken, bir
yandan da “fuhuş yaptıkları” ve “travesti pazarladıkları”na vurgu yapılmaktadır. Bu
şekilde, aslen bir sosyal yardım organizasyonu olarak düzenlenen gece üzerinden
trans kadınlar hedef gösterilmekte ve okuyucuların bu kişiler hakkında olumsuz
kanıya sahip olması sağlanmaktadır.
146
ADALET
MEKANİZMALARINA
ERİŞİM
Translar adalete erişim konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadır ve bu durum onları insan hakları ihlallerine karşı daha da savunmasız kılmaktadır. Her şeyden önce
pek çok trans, adalet mekanizmalarına nasıl erişeceklerine dair bilgiyi edinmelerini
sağlayacak araçlardam yoksundur. Ayrıca, ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakılan
translar, hukuki yardım almak için gerekli olan ekonomik araçlara da sahip değildir.
Buna ek olarak, translar ne polise ne de mahkemelere güvenmemektedir. Çok sayıda trans kadın seks işçisi, faillerden gelecek misillemelerden, tehditlerden ve seks
işçisi olarak ifşa edilmekten ve bunların beraberinde getireceği dezavantajlardan
çekinmektedir. Bu sebeple, birçok trans failler hakkında şikayette bulunmamakta
veya şikayette bulunmuşsa bile şikayetini geri çekmektedir.
2014 yılı içerisinde Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği tarafından trans kadın seks işçileri ile görüşülerek gerçekleştirilen bir araştırmaya göre,
araştırma kapsamında görüşülen ve şiddete maruz kalmış katılımcıların % 42’si bu
durumu polis merkezlerine veya savcılıklara bildirmemiştir. Maruz kaldıkları şiddet
hakkında bir şikayette bulunmamalarının sebebi adalet mekanizmalarına güvenin
olmayışı, polis tarafından hedef alınma korkusu ve yeniden aynı şiddete maruz kalacakları endişesidir. Polis merkezlerine veya savcılıklara bildirilen vakaların sadece
% 11’inde faillerin hak ettikleri cezayı aldıkları ifade edilmiştir. Diğer durumlarda ise
ya polis şikayetleri görmezden gelmiştir ya da hakimler failleri aklamış veya cezalarını hafifletmiştir.
“Sokakta çalışırken ben ve diğer trans arkadaşlarım bir grup erkeğin fiziksel saldırısına maruz kaldık. Arabalarımız yağmalandı. Arabalarımızla olay yerinden kaçmaya
çalıştık ve bir süre bizi takip ettiler. Bu olay sonucunda arkadaşlarımdan birinin sol
kolu kırıldı. Önce en yakın hastaneye, ardından da karakola gittik. Polis bizi umursamadı ve olayı kayıt altına almak istemedi. Sonradan o sokaktaki kamera kayıtlarının polis tarafından silindiğini öğrendik. Halen bir sonuç alabilmiş değiliz ve failler
serbestçe dolaşmaya devam ediyor.”28
28 Kemal Ördek (ed.) (2014) “Seks İşçileri Konuşuyor: Özgürlük İstiyoruz!” Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve
İnsan Hakları Derneği, Sayfa 37 – 38.
147
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Translar polis memurlarının keyfi eylemlerini şikayet etme konusunda da tereddüt
yaşamaktadır. Karakollardaki polislerin bu talepleri umursamayacağı, dahası kötü
muamelenin karakollarda da devam edeceğine dair güçlü bir kanı bulunmaktadır.
“Bir polis memuru yanımda durup arabaya binmemi söyledi. Neden olduğunu sordum, kolumdan tutup zorla arabaya bindirdi. Daha sonra bana bağırmaya başladı.
‘İbne! Bir daha bu sokağa geleyim deme!” Sonra yüzüme vurup ceza kesmek üzere
karakola götürdü. Polis memurundan şikayetçi olmak istediğimi söyledim, memurlar bunun üzerine bir kahkaha atıp şöyle dediler: ‘Eğer bu olay hakkında şikayette
bulunursan bir daha o sokakta çalışabileceğini mi zannediyorsun?’”29
Çoğu durumda şiddetin failleri olan polis memurları, translardan şikayetçi olmakta ve böylece mağdurların onlardan şikayetçi olmalarını engellemek istemektedir.
Örneğin, Ankara’da polis tarafından saldırıya uğrayan üç trans kadın seks işçisi, bu
olayla ilgili şikayette bulunmuştur. Şikayetlerinin hemen ardından aynı polis memurları tarafından “polise mukavemet” ve “hakaret” suçlarından kendileri hakkında suç
duyurusunda bulunulmuştur. Bu iddialar kabul edilmiş ve üç trans seks işçisi cezaya
çarptırılmıştır.
Bir transı öldürmekten mahkum edilen failler, genellikle daha düşük cezalar almaktadır. Cinayet zanlısı bir failin, trans kadının “kadın olmadığını fark ettiğinde yaşadığı
korku ve panik sebebiyle öldürdüğünü” söylediği çok fazla vaka yaşanmıştır. Failler
“haksız tahrik indirimi” kapsamında cezaların azaltılması amacıyla bu stratejiyi kullanmaktadır.
29 Kemal Ördek ve Carla La Gata (ed.) (2015) “Transfobiye Karşı Trans-Saygı: Türkiye’de Transların Toplumsal Deneyimleri” Kırmızı Şemsiye / Transgender Europe, Sayfa 32 – 33.
148
AV. NİHAN ERDOĞAN
KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
Transların adalet mekanizmalarına erişim sürecinde kendi yılgınlıklarının onların
önündeki en büyük engel olduğunu gözlemledim. Bir öğrenilmiş çaresizlik sözkonusu. Bir ya da iki kez hukuk mücadelesi başlatmış bir trans, yolun sonunda tahayyül
ettiği sonucu alamayınca bir kez daha o yola çıkmayı anlamsız, gereksiz, yorucu
bulabiliyor. Elbette bunda yargı sistemindeki aktörlerin, kolluk sisteminin ve çalışanlarının da payı büyük. Ama bu sistem aslında ”karşı”sında gördüğü ve yok saydığı
herkes için benzer zorluklarla işliyor.
149
RÖPORTAJ
1) Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği ile uzun süreden bu
yana hukuki destek sunma çalışmaları kapsamında birlikte çalışıyorsunuz.
Tecrübeniz ışığında, transların adalet mekanizmalarına erişimleri sürecinde
en çok karşılaştıkları engellerin neler olduğunu açıklayabilir misiniz?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
2) Transları hedef alan kolluk uygulamaları arasında en çok mağdur olunanların
idari para cezaları ve ev mühürlemeleri olduğu iddia ediliyor. Bu konuda,
danışanlarınızın kollukla karşılaşma tecrübelerini ve de bu tecrübeleri sonrası
adalete erişimlerinde yaşadıkları sorunları aktarabilir misiniz?
Kollukta karşılaşma deneyimlerini genellemeye çalışsak da, maalesef süreç çok da
öngörülebilir değil. Bu da, transların görünmez bir alanda kolluk lehine artan hareket alanındaki ”keyfi” eylemlere maruz kalmalarına sebep oluyor.
Kolluk, translara bazen güç gösterisinde bulunuyor, bazen de “acıyor” ve bunu açıkça ifade ediyor. Sokak, kendi hukukunu yaratıyor ve kimi zaman yapılan pazarlıklarla
gün, “bir dahaki sefere kadar” kurtarılıyor. Bu öngörülemezlik, belirsizlik, translarda
korku yaratıyor ve kendilerini güvende hissetmiyorlar. Kolluk sistemi ile kurdukları
ilişki, daha doğrusu kendilerine dayatılan ilişkilenme biçimi, adalete erişimde hayati
zinciri kırıyor. “Şikayetçi” olarak gittikleri karakoldan, “şüpheli” sıfatıyla çıkıyorlar. Ve
birkaç denemeden sonra inançlarını kaybediyorlar.
3) Dernek avukatları olarak, bugüne dek hukuki destek sunduğunuz danışanlarınız arasında, hukuki mücadelesini başarı ile tamamlamış ve örnek olabilecek dosyalar bulunmakta mıdır? Var ise, bu dosyalardan kısaca bahsedebilir
misiniz?
İptal ettirebildiğimiz idari para cezaları var. İptal ettiremediklerimiz için de, dosyaları
olabildiğince Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluyla taşımaya çalışıyoruz.
Amacımız, alandaki keyfiliğe son verilmesini sağlayacak bir emsal karar çıkartmak.
RÖPORTAJ
Halen görülmekte olan ve polislerin yargılandıkları bir dava var. Hakaret, tehdit,
kamu görevi nedeniyle kasten yaralamadan açıldı dava. Bir seks işçisinin, arabasının içindeyken küfür ve hakaretlere maruz kalması, karakola zorla götürülmesi,
karakolda dövülmesi akabinde bize ulaşması sonucunda suç duyurusunda bulunduk
ve dava açıldı.
Bir de, müşterisinin pompalı tüfekle saldırısına uğramış bir trans kadının ilgili asliye
ceza mahkemesinde yaralamadan açılan davasını, suç vasfının değişmesi ve insan
öldürmeye teşebbüs olduğu talebiyle ağır ceza mahkemesine taşıdık. TCK’da öngörülen en yüksek cezayı aldı, indirim yapılmadı. Yargıtay’dan, cezanın yüksekliği sebebiyle dönen dosyada yeniden benzer bir hüküm verildi. Dosya şu an yine Yargıtay’da.
4) Avukatların, ayrımcılık ve şiddet mağduru olan translar ile olan iletişimlerinde karşılaştıkları en önemli sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Avukat ve trans mağdur ilişkisinde nasıl bir yaklaşımın dikkate alınması gerektiğini düşünüyorsunuz?
150
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Translar, çalışması hem zevkli, bir o kadar da zor bir grup. Aralarındaki bağ çok
kuvvetli ve bazen “akıl hocaları”, onların hem doktoru hem avukatı hem de ailesi
olabiliyor. Kolay güvenmiyorlar kendi camialarının dışındaki insanlara, avukatlara.
Avukatların, transları oldukları gibi kabul etmeleri gerekiyor. Güne öğle vakti başlayan, bir kısım bağımlılıkları olan, hukuki hizmet alımlarını diğer ihtiyaçlarının arkasına atabilen bir grupla çalışıyor olduklarını kabul etmek.
Öznenin öncelik haline getirildiği bir yaklaşımın esas alınması gerektiğini düşünüyorum. Öznenin ihtiyaçları, avukatın mesleki egosundan ve hukuki yaratıcılığın yarattığı heyecandan önde gelmek zorunda ki, ilişkide süreklilik sağlanabilsin.
5) Trans mağdurların bugüne dek maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri dikkate
alındığında, bu ihlallere dikkate çekmek ve bu ihlalleri yaratan sistemi göz
önüne çıkarmak maksadıyla en çok hangi alanda stratejik davalama yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
RÖPORTAJ
En çok ayrımcılık alanında stratejik davalama yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü ayrımcılık yapıp yapmamak, kişinin dünyaya kendisi gibi olmayan, olmak da
istemeyen, farklı varoluşlara bakışını olduğu gibi ortaya koyan bir eylemlilik haliyle ilgili. Sisteme ve insanın “kendi”yle ilgili meselesine bakıp sorgulama yapmaya
elverişli bir alan. Kalıcı çözümler üretmeye ve “oluş hali”ni değiştirmeye yarayan
araçların bulunabileceği ve hayata geçirilebileceği bir alan.
151
AV. EMRAH ŞAHİN
KIRMIZI ŞEMSİYE CİNSEL SAĞLIK VE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
RÖPORTAJ
1) Bir süredir Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’ne ulaşan
translara hukuki danışmanlık sunuyorsunuz. Danışmanlık deneyiminizi göz
önünde bulundurduğunuzda, size danışan transların adalete erişim noktasında yaşadıkları en büyük sıkıntının ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Transların adalete erişimindeki en büyük sıkıntı adalete olan inançsızlıkları. Bu
inançsızlık tabii ki öyle kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Ardında birçok yaşanmışlık ve
hayal kırıklığı var. Bu yaşanmışlıklara örnek vermek gerekirse; kolluk kuvvetlerinin
ve yargı mensuplarının translara karşı işlenen suçlara karşı kayıtsız kalması, mağdur
olan bir transın adli makamlara başvurusu üzerine gerekli koruma mekanizmalarından yararlandırılmaması ve yine mağdur olan transların faillerinin polisler veya
polislerle işbirliği yapan şahıslar olması halinde bir anda sanık konumuna düşebilmeleri, transların adalete erişimlerindeki en büyük engel olan “adalete olan inançsızlıklarını” besleyen etkenlerdir.
152
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
2) Ayrımcılık ve şiddet mağduru transların karakollar veya savcılıklar gibi mekanizmalara erişimleri nasıl güçlendirilebilir? Bu konuda ilgili kurumların atması gereken adımlar nelerdir (STK’lar dahil)?
Öncelikle translara ayrımcılığa ve şiddete uğradıklarında bunun normal bir durum
olmadığını ve haksız fiil ya da suç oluşturan eylemler olduğunu, bu eylemlere maruz kaldıklarında da yasal yollara başvurarak haklarını savunmaları gerektiklerini
anlatmak gerekiyor. Ayrımcılık ve şiddet transların hayatına o kadar girmiş ki bunu
normal olarak kabul etmeye başlamışlar ve bu kabulleniş beraberinde daha fazla
ayrımcılık daha fazla şiddeti getiriyor. Translar sadece fiziksel değil aynı zamanda
psikolojik şiddete de maruz kalmaktadır. Transların maruz kaldığı bu haksız eylemlerin kamu görevlileri tarafından uygulandığını ve transların haklarını bilmemesi ve
adalete olan inançsızlıkları nedeniyle birçok haksız eylemin şikayetsiz kaldığı şikayet
edilenlerin ise yine önemli bir çoğunluğunun cezasız kaldığını biliyoruz. Kamu kurumlarının personelini bu konuda en iyi şekilde yetiştirmesi ve translara uyguladıkları şiddet ve/veya ayrımcılık eylemine karşı ciddi yaptırımlar uygulamaları gerekiyor. Transların, seks işçilerinin hakları için mücadele eden STK›ların ise hukukçularla
birlikte bu kişilere haklarını öğretmesi gerekiyor, Baroların ve avukatların yine bu
STK›larla işbirliği yaparak translara avukat gelmeden önce ne yapması gerektiği,
hakları anlatılmalı ve mağdur olduklarında çaresiz olmayıp sonuna kadar mücadele
edilmesi gerektiğini anlatması gerekiyor.
Türkiye’de seks işçiliğini çevreleyen mevzuatın düzenleyici nitelikte olduğunu biliyoruz. Ancak ne yazık ki acilen güncellenmesi gereken bir Fuhuşla Mücadele Tüzüğü’ne sahibiz. Bu tüzüğün bazı maddeleri açıkça Anayasa’ya ve ilgili yasalara aykırı
olduğu halde uygulanmaya devam ediyor. Öyle bir tüzük düşünün ki kadınları, seks
işçilerini aşağılayıcı, küçük düşürücü tanımlamalar içeriyor. İşte aslında bu tüzük
de Türkiye yasa koyucunun seks işçiliği meselesine nasıl baktığını ortaya koyuyor.
Transların ve seks işçilerinin yasal mevzuattan ziyade bu mevzuatı uygulayanlar ile
problem yaşadığını gözlemliyoruz. Kolluk kuvvetleri seks işçilerine keyfi idari para
cezaları vermekte, rüşvet almakta ve dövmekte iken tüm trans bireyleri de seks
işçisi oldukları ön kabulü ile aynı şekilde bastırmaya sindirmeye çalışıyor. Kolluk
transları ve seks işçilierini toplumun gözünden uzak tutmak için çalışma alanlarında
ve hatta çalışmasalar dahi sosyal alanlarında sürekli taciz ve baskılarla yıldırmaya
çalışıyor. Hakim ve savcıların da ön yargıları ciddi boyutta olduğundan birçok trans
ve seks işçisinin mağdurken sanık olduğu vakalara şahit oluyoruz. Bu durum transların adalete erişimindeki en büyük engellerden birisinin adli makamlara şikayet
mekanizmasının aktörlerinin gösterdiği düşmanca tavırlar olduğunu gösteriyor.
153
RÖPORTAJ
3) Türkiye’de var olan ve transları/seks işçilerini doğrudan ilgilendiren mevzuat
ve uygulamaların, transların adalete erişimini ne şekilde etkilediğini düşünüyorsunuz? Açıklayabilir misiniz?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
4) Transların adalet mekanizmalarına erişimini sınırlandıran unsurlardan biri,
avukatlar arasında var olan transfobik tavır ve davranışlar olabiliyor. Avukatların ve baroların translara yönelik hukuki desteğin güçlendirilmesi maksadıyla hangi adımları atmaları gerektiğini düşünüyorsunuz?
Transfobi toplumun nerdeyse tamamına yayılmış durumda, ve hatta insan hakları
aktivistlerinde dahi transfobi ile karşılaşabiliyoruz. Köklerini toplumsal ahlak kodlarından alan transfobi ile başa çıkmak zorlu ve oldukça zaman gerektiren bir iş. Tabii
ki transfobinin avukatlar ve barolardaki tezahürü de transların adalete erişiminde
sorun yaşamalarına sebep oluyor. Avukatların aynı zamanda kamusal görev yaptığını ifade ederiz. Burada avukatların transfobilerini konuşmaktan ziyade Baroların
kurdukları adli yardım ve CMK sistemlerinde LGBTİ bireylerin yaşadığı hak ihlalleri
konusunda bilgisi olan, bu konularda çalışmaya gönüllü olan avukatlardan bir ağ
oluşturması, avukat sayısı yetersiz ise bu ağın genişletilmesi için bu alanlarda çalışan STK’ların işbirliği ile eğitim ve atölye programları düzenlemesi gerekiyor. Barolar
bu önlemleri almadığı müddetçe şu an Ankara’da ve Türkiye’nin pek çok yerinde
olduğu gibi müdafii ataması tesadüfen denk gelen, LGBTİ bireylerin yaşadıkları hak
ihlallerine ve bunlara karşı koyma yollarına yabancı olan avukatlar üzerinden yapılıp, LGBTİ bireylerin adalete erişimlerinin sağlıksız olması sonucunu doğuracaktır.
5) Transları hedef alan kolluk uygulamalarına karşı, mağdur olan translara yönelik hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Kolluk görevlilerinin yaptığı baskı ve şiddetinin en büyük kaynağı transların haklarını
bilmemesi ve adalete olan inançlarını yitirmiş olmaları. Transların öncelikle haklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Toplumun kendilerine dayattığı “her şeyi hak eden
insan” rolünü kabullenmeleri doğru değil. Çünkü gerçek olan bu değil. Gerçek olan
şey transların herkes gibi özgür birer birey olduğu ve gerek uluslararası sözleşmeler
gerek Anayasa gerekse de mevzuatla korunan hakları olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bunun için bu alanda çalışan STK’ların toplantılarına, brifinglerine katılmaları,
haklarını öğrenmeleri ve mutlaka özellikle bu alanda çalışan avukatlar aracılığı ile
kendilerine karşı yapılan tüm hak ihlallerinin üzerine gitmeleri gerekiyor. Hak mücadelelerinde kararlı olurlarsa olumlu sonuçlar almaya başlayacaklar ve bu olumlu
sonuçlar geldikçe de adalete olan inançları artacaktır. Translar yalnız değil, onların
hakları için mücadele eden insanlar var. Bu insanları bulup, bir araya gelerek sorunlarını çözebilirler. Bir duruşmaya 1 değil 3 avukat olarak girmenin, duruşmayı geniş
bir katılımla ve medya desteği ile takip etmenin yargı üzerinde çok etkili olduğunu itiraf etmek gerekir. Translar bugüne kadar hep yalnız oldukları/sanıldıkları için
daha kolay mağdur edildiler, ancak öyle olmadığını göstermek önemli/beklenmedik
olumlu sonuçlar doğuruyor. Kırmızı Şemsiye’nin varlık sebebi de bu kişilerin yalnız
olmadığını hissettirmek. Kurulduğu günden bugüne de büyük bir özveriyle bunu çok
iyi yaptıklarını düşünüyorum.
154
BİR DEFİLE VE
HAREKETE GEÇEN
TRANS KADINLAR
Trans kadınların farklı örgütlenme pratikleri bulunmaktadır. İstanbul özelinde, önce
Hevi LGBTİ’den Asya Dilovan öncülüğünde, daha sonra bağımsız trans hakları aktivisti Öykü Ay’ın öncülüğünde defileler ve güzellik yarışmaları düzenlenmiştir. Trans
kadınları biraraya getiren, Türkiye’de yaşayan trans kadınların sorunlarına değinme
platformu yaratan, düzenlenen etkinliklerden elde edilen gelirle ihtiyaç sahibi birçok
trans kadına yardım olanağı sunan bu etkinlikler, bugüne dek sivil toplum kuruluşları üzerinden harekete geçirilen trans kadınların yeni yollar denenerek de harekete
geçirilebildiğini göstermiştir.
155
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Düzenlenen etkinlikler vesilesi ile yardım amaçlı yüksek miktarda gelir elde edilmiş,
bu gelir İstanbul’da bulunan Trans* Evi’nin gündelik ve orta vadeli ihtiyaçlarının
karşılanması için kullanılmıştır. Önceden tek katta ve küçük bir dairede faaliyet göstermeye gayret eden Trans* Evi, toplanan gelir sonrası alt katın da kiralanması ve
düzenlenmesi ile iki katta hizmet sunmaya başlamıştır.
156
ÖYKÜ AY
TRANS AKTİVİST
Öykü Ay, insani vasıflarını insanca yaşamaya çalışan, Türkiye’nin doğusunda yetişmiş, eğitimini Doğu Anadolu’da almış, Kürt ve Alevi bir trans kadın. İçimdeki kadını
özgür bıraktıktan sonra, diğer trans kadınların daha özgür olmaları ve sosyal açıdan
daha huzurlu yaşamaları için mücadale ediyorum. Belirtmek isterim ki, bunu aktivist
olarak değil, duyarlı bir insan olarak yapmaya gayret ediyorum. Toplumsa oluşan
ve negatif örüntülere sahip olan “travesti” imajını tersyüz edebilmek için her alanda
gönüllü olarak çığlık atmaya devam edeceğim.
157
RÖPORTAJ
1) Son birkaç yıl içerisinde, bir trans kadın ve aktivist olarak ismin fazlasıyla görünür oldu. Gerçekleştirdiğin çalışmalar, özellikle trans kadınların pozitif bir
dil ile ele alınması, kamuoyunda olumlu bir imaj ile lanse edilmesi ve muhtaç
kişilere yardım edilmesi noktasında başarılı bulunuyor çoğu kişi tarafından.
Öykü Ay, kimdir ve ne yapmaya çalışır?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
2) Geçtiğimiz yıl içerisinde, trans kadınları mobilize edip geliri İstanbul’daki
Trans Evi’ne aktarılmak üzere bir etkinlik düzenlediniz. Bu etkinlikten, organizasyon sürecinden ve bu etkinliğin nasıl bir görünürlük yarattığından
bahsedebilir misin?
Trans - Gay Fashion Defilesi, aslında Edirne’den Kars’a, Türkiye genelini kapsayan
trans dayanışma ağının bir meyvesiydi. Bu defile, tüm transların kendilerini kanıtlayabileceği insani, vicdani bir motivasyonla ortaya çıkmış bir işti. Bu etkinlik sayesinde eğlenceyi bir nebze de olsa toplumdaki “travesti” algısının ortadan kalkması
ve bu algının tersi bir duruş sergilememiz için kullanmış olduk. Bunun öncülüğünü
yapmak bana gurur vermiştir her zaman. Sesimizi Türkiye kamuoyuna doğru bir
şekilde yansıttığımızı ve transların gazetelerin üçüncü sayfalarında değil, birinci sayfalarında manşetten yansııtıldığını düşünüyorum.
3) Trans kadınlar önemli bir bölümü seks işçiliği yapıyor. Sektörde çalışan trans
kadınlar, güvenliksizlik ve korunaksızlık sebebiyle sürekli şiddet mağduru
oluyor, intihar ediyor veya öldürülüyor. Bu şiddetle mücadele etmek için
hangi acil adımların atılması gerekiyor?
Toplumda potansiyel suçlu olarak görülen seks işçisi trans kadınlar, içinde bulundukları
koşullar sebebiyle yine suça teşvik ediliyor. Trans kadın seks işçileri şiddetin hedefi haline getiriliyor. Bu şiddete karşı üstelik korunmasız bir şekilde karşı durmaya çalışıyorlar. Trans kadın seks işçileri için güvenlikli çalışma alanlarının oluşturulması gerekiyor.
Mağdur olan trans kadın seks işçileri için hukuki destek sunabilecek bir hukukçu ağının
oluşturulması ve mağdurlara psikolojik destek verilmesi gerekiyor. Barınma sorununun
halledilebilmesi için belediyelere yönelik zor durumda olan ve hasta/yaşlı kişiler için
destek talep edilmesi amacıyla savunuculuk çalışmalarının yapılması gerekiyor.
4) Türkiye’deki trans kadınların sorunlarını görünür kılabilmek adına, hangi
yöntemlerle hangi etkinliklerin düzenlenmesi gerekiyor sence? Bu minvalde,
trans hakları ile ilgili çalışan STK’ların çalışmalarını yeterli buluyor musun?
STK’ların trans meselelerinin görünürlüğü açısından yürüttükleri çalışmaların çok
değerli olduğunu düşünüyorum. Ancak yine de bazı eksikliklerin olduğu bir gerçek.
Bu eksikliklerin giderilmesi için çalışılması gerekiyor. Trans camiası da STK’lara yönelik olumsuz önyargıyla yaklaşabiliyor.
5) Sence son bir sene içerisinde, trans hakları alanında çalışan kişi ve kurumları da düşünerek, transların görünürlüğü ve haklarının geliştirilmesi için neler
başarıldı?
Bence çok şey başarıldı son yıllarda. Şu an bu konuları konuşuyor olmamız bile bir
başarının göstergesi. Şahsen, bireysel olarak da olsa, gerçekleştirmek istediğim
çalışmalarım süresince, sizin gibi STK’ların da desteğini alarak çok şeyi başaracağımıza inanıyorum.
158
BİR DAYANIŞMA
HİKAYESİ:
TRANS* EVİ
Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten, Trans* Evi Fotoğraf Sergisi
Trans* Evi, İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği’nin çabaları ile 2012’de kurulmuştur. Maddi olanaksızlıklar içerisinde, bir grup aktivistin ve gönüllü transın desteği ile
Dolapdere’de kiralanan küçük bir dairede faaliyet göstermeye başlamıştır. Trans*
Evi, o günden bu güne aktivistlerin, LGBTİ’lerin, seks işçilerinin, duyarlı vatandaşların, belediyelerin ve derneklerin destekleri ile ayakta kalmayı başarmıştır.
En son Öykü Ay’ın öncülüğünde gerçekleştirilen Trans – Gay Fashion adlı defile gecesinden elde edilen gelir ile var olan daireye ek bir daire daha kiralanmış ve evin
ihtiyaçları karşılanmıştır. Fiziksel kapasitesi yükselen Trans* Evi’nde bugüne dek
evsiz, hasta, mülteci ve ihtiyaç sahibi birçok trans ve LGBTİ kalmıştır.
159
DENİZ TUNÇ
HAVİN ZANA
İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ
İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ
1) İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği birkaç yıl önce muhtaç transların barınma sorununu ortadan kaldırabilmek maksadıyla Trans Evi’ni açtı. Trans Evi’ni
açma sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz? Karşılaştığınız zorluklar nelerdi?
RÖPORTAJ
Bu yıl dördüncü yaşından gün alan Trans Evi’nin kuruluş aşamasında yaşadığı en
büyük sorun, translara yönelik önyargı dolayısıyla kiralanacak mekan bulma konusunda sorun yaşanmasıydı. Trans Evi, kişilerden ve kurumlardan yapılan bağışlar ile
yer kiralanması ile hizmete girdi. Evin eşyaları da dayanışma ile temin edildi.
2) Trans Evi’nin açılması sonrası bir dayanışma döngüsü ortaya çıktı. İstanbul
LGBTİ’nin inisiyatifi ile açılan ancak daha sonra özellikle İstanbul’daki trans
camiasının çeşitli şekillerde yardımcı olduğu bir barınma alanına dönüştü. Bu
süreci biraz anlatabilir misiniz? Trans Evi’nin karşılaştığı zorluklara ek olarak,
hangi bağışlar veya yardımlar ile ayakta kaldı bugüne dek?
İlk iki sene, LGBTİ örgütleri ve destekçi kurumlar tarafından kira ve temel ihtiyaçları
karşılandı Trans Evi’nin. Üçüncü senesinde ise, Öykü Ay ve Trans Melekler dayanışma kampanyası başlattı. Bu kampanya sonucunda elde edilen gelir ile, Trans Evi iki
katlı yatakhanesi ve sosyalleşme alanı ile, 20 – 25 kişi kapasiteli bir alana dönüştü.
160
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Geçtiğimiz sene Ramazan ayı vesilesi ile erzak yardımı ile başlayan destek, Trans –
Gay Fashion Defilesi ile ikinci katın kiralanması, ranzaların ve Trans Evi’nin iki katının
birer yıllık kiralarının karşılanması ile devam etti.
3) Trans Evi’nin ve burada sunulan desteklerin görünürlüğünü nasıl sağlıyorsunuz?
Trans kadınlar, ne zaman Trans Evi’ne yardım niyetiyle bir şey getirse video ile
bunu teslim ettiğini çekiyor ve yaygınlaştırıyorduk. Aynı zamanda, kamu kurum ve
kuruluşları tarafından yapılan yerinde sağlık hizmeti ve erzak desteği gibi destekleri
haberleştirip hem derneğimizin web sayfasında paylaşıyoruz hem de başka araçları
kullanarak yaygınlaştırıyoruz. Bu şekilde daha görünür olduğumuzu düşünüyoruz.
Bugüne kadar yaklaşık yüz elli kişiye dönüşümlü olarak hizmet verdik. Trans Evi’nde her hafta perşembe günleri takı tasarım atölyesi yapılıyor; meslek edindirme
programı dahilinde. Düzenli olarak psikolog hizmeti ve hukuki destek sağlıyoruz.
Beşiktaş Belediyesi aylık ya da iki aylık zaman dilimlerinde ambulans ve doktor göndererek Trans Evi’nde kalanların rutin kontrollerini gerçekleştiriyor. Trans Evi’nde
kalanlar zaman zaman Beşiktaş Belediyesi’nin tiyatro etkinliklerine ücretsiz katılabiliyor. Kişilerin özel ihtiyaçları dışında kalan bütün ortak ihtiyaçlar ayrıca transların ve
diğer kişilerin dayanışması ile karşılanıyor.
161
RÖPORTAJ
4) Bugüne dek kaç kişiye hizmet verildi? Trans Evi’nde kalanların faydalandıkları hizmetler nelerdir?
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
5) Bir sosyal destek mekanizması olarak Trans Evi’nin nelere ihtiyacı var?
Trans Evi’nin birçok şeye ihtiyacı var. En başta maliyeti olmayan ya da olacaksa da
çok uygun bir fiziksel mekana ihtiyacımız var; zira kiralar çok pahalı. Ayrıca, evde
kalabalık kişi sayısı olduğu için faturalar çok yüksek geliyor ve ödemeler konusunda
zorluk yaşanıyor. Dolayısıyla bu faturaların da karşılanabilmesi için fona ihtiyacımız
oluyor.
6) Bir başarı hikayesi olarak Trans Evi sizin için neyi ifade ediyor?
Trans Evi, bizim için dayanışmayı, komün yaşamı ve birlikte birçok şeyi başarabileceğimizi ifade ediyor.
162
SONUÇ YERİNE
Türkiye, son bir yılı yoğun bir gerginlik içerisinde geçirmiştir. Ülkenin doğu ve güneydoğusunda devam eden savaş, kutuplaşmayı arttıran iki genel seçim, batısında yoğunlaşan saldırılar, toplumsal huzursuzluğu arttıra sokak çatışmaları, muhalif
gruplara yönelik artan baskı ve yıldırma politikaları, katledilen siviller ve insan hakları düzeyinde görülen geriye gidiş…
En son 15 Temmuz 2016’da neyse ki başarısız olan “darbe girişimi”, ülkede var
olan çatışma, kutuplaşma ve gerilimi daha da arttırmıştır. Devam eden toplumsal
huzursuzluk ortamı ve artan öfke ile ortaya çıkan şiddet ortamı, transların kendilerine yönelen nefret saldırıları karşısında daha da savunmasız olmasına sebep
olmuştur. Türkiye, translar için daha az güvenlikli, istikrarsız ve belirsiz bir gelecek
ile korkuları artıran bir ülke haline gelmiştir. Birçok trans, bu belirsizlik hali içerisinde
yaşamlarına nasıl devam edeceklerinin kaygısı içerisine düşmüştür.
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, bütün bu gelişmeler yaşanırken, transları hedef alan ayrımcılık ve şiddet eylemlerini sistematik bir şekilde
kayda geçmiştir. Eldeki veriler, son bir yıl içerisinde translara yönelik artan seviyede
ayrımcılık ve şiddet vakalarının yaşandığını kanıtlamaktadır. Artan hak ihlali sayısı
ile bu ihlallerinin görünürlüğünün artması, transların psikolojik olarak olumsuz etkilenmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin herhangi bir şehrinde yaşayan bir transı
hedef alan bir transfobik saldırı, ülkede yaşayan tüm translarda bir korku halinin
oluşmasına sebep olmaktadır.
Diğer yandan, ortaya çıkan saldırıların görünürlüğünün artması ve transların bu
saldırılar karşısında gösterdiği direnç ve mücadele örnekleri, tüm transları psikolojik
olarak daha da güçlendirmekte ve güçlü bir şekilde haksızlıklara karşı harekete geçirmektedir. Önceleri hak ihlalleri karşısında nasıl adım atacağını bilmeyen yüzlerce
trans, artık dayanışma grupları içerisinde örgütlenmekte, eylemler ile görünürlüğünü arttırmakta, taleplerine dair seslerini yükseltmekte ve daha çok transı yanlarına
çekip “Buradayız ve korkmuyoruz!” mesajı vermektedir.
163
TÜRKİYE’DE TRANS* OLMAK: DIŞLANMA, AYRIMCILIK VE ŞİDDET
Son yıllarda trans toplumunun genelini etkileyen önemli bir diğer gelişme, görünürlüğü artan LGBTİ hareketin faaliyetlerine yönelik gelişen ve çoğunlukla LGBTİ-karşıtı siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları tarafından teşvik edilen karşı
söylem ve eylemlerin artmasıdır. 2015 ve 2016 yılları içerisinde gerçekleştirilmesi
planlanan LGBTİ Onur Yürüyüşlerinin çeşitli grup ve çevrelerce hedef gösterilmesi
ve bazı siyasi partilerin LGBTİ’lere yönelik nefreti körükleyen açıklamar yapması ve
tabanlarını LGBTİ’lere yönelik eylemlere girişmeleri için davet etmeleri, Türkiye’nin
birçok ilinde translara yönelik nefret saldırılarının ve polis operasyonlarının artmasına sebep olmuştur.
Her halükarda, trans hareketi görünürlüğünü arttırmakta ve gücünün farkına varmaktadır. Sürekli değişen politik konjonktür içerisinde kendi hakları için mücadele
eden translar, gelişen fırsatları değerlendirerek hak taleplerini gerçek bir kazanıma
dönüştürecek stratejileri bulacaklardır.
Nefret saldırıları, cinayetler ve intiharlarla sarsılan, yoksulluğa ve güvencesizliğe
mahkum edilen trans toplumu, biraraya gelme ve güçlü bir muhalif kanat oluşturma
becerisini ortaya koyacaktır.
Tarih geriye gitmez; transların bu onurlu mücadelesini görmezden gelen veya buna
ket vurmaya gayret edenler, tarihin çöplüğünde yerlerini alacaklardır.
164
Download