Gerçek gazetesine yanıt ve Cephe sorunu Gerçek gazetesinin internet sitesinde 3 Kasım 2010 tarihli ve Sungur Savran imzalı, “Devrimci Marksizm yol ayrımında” başlıklı, devrimci sol hareketin çocukluk döneminden kalmışa benzeyen, oldukça sekter bir yazıyla karşılaştık. Savran bu yazısında, “Kökeni devrimci Marksist olan akımların bazılarında inanılması zor gelişmeler yaşanmakta” olduğunu belirtip DSİP, Marksist Tutum, TBİP ve gazetemiz İşçi Cephesi‘ni farklı başlıklar altında “eleştiriyor” ve “Türkiye’de devrimci Marksizm alanından gelen örgütler, burjuvazinin iç savaşının karmaşık dehlizlerinde yollarını yitirmişlerdir” sonucuna ulaşıyor. Tabii ardından da, “İhtilalci Marksizmin bu ilkesini Devrimci İşçi Partisi ayakta tutacaktır!” diyerek yazısını tamamlıyor. İşçi Cephesi, devrimci kümeler arasında gerçekleşebilecek her türlü yapıcı, eğitici eleştiriye ve tartışmaya açık ve isteklidir; dolayısıyla da, kendini “DİP Girişimi’nin merkezi yayın organı” olarak tanıtan Gerçek gazetesinde yayımlanan bu yazıyı da hevesle okumaya giriştik. Ne var ki, Gerçek okurlarına yöneltilmiş bir ajitasyon ve kendinden menkul bir böbürlenme olmanın ötesine geçmediğini gördük. Anılan makalede DSİP, Marksist Tutum ve TBİP’e (ya da onun içindeki PGBS’cilere) yöneltilmiş “eleştirileri” yanıtlayıp yanıtlamamak hakkı elbette o çevrelerin tasarrufundadır. Ancak Savran, birbirine benzemeyen birkaç politik tutumu bir arada dile getirerek, belki de bunun yarattığı havaya ihtiyaç duyarak, bütün bu kümelenişin içinden tek bir tavşan çıkararak, kendileri dışında tüm DM çevrelerin yolunu şaşırdığını belirtiyor. Eğer Savran, gazetemiz İşçi Cephesi‘nin Anayasa referandumundaki tutumuna ve cephe anlayışına ilişkin anlamsız değinmelerde bulunmamış olsaydı, yazısını “yetişme çağı hırçınlığı” diye alıp görmemezlikten de gelebilirdik. Ama sağlıklı politik eğitim ve ciddi, yapıcı tartışma ortamı, ancak andığımız makalede üst üste yığılan temelsiz savların bir kenara itilip ana tartışma konularının berraklaştırılmasıyla mümkün olabileceğinden, referandum ve cephe başlıklarına atıfta bulunmayı uygun gördük. Birincisi, İşçi Cephesi referandumda aldığı “HAYIR” tutumunu burjuvaziden (Türk ve Kürt) bağımsız olarak ve işçi sınıfının ve emekçi halkın acil gereksinimleriyle ilişkilendirerek açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Bu anlamıyla CHP’nin önderlik ettiği bir cephenin bileşeni olduğumuzun dillendirilmesi olsa olsa baktığı her yerde bir cephe gören bir anlayışın ürünü olabilir. Bizim tutumumuzun hiçbir noktasında burjuvazinin herhangi bir kampına ne methiye vardır ne de bu yönelimi benimseyen Sol ile girilmiş bir işbirliği söz konusudur. Konuyla ilgili tüm analiz ve değerlendirmelerimiz internet sitemizde yayımlanmış haldedir ve onların üzerinden yapılacak herhangi bir dürüst tartışmayı ancak selamlarız. CHP ya da diğer gruplar “HAYIR” dedi diye aynı cephede olduğumuzu söylemek ise en azından dezenformasyondur. Eğer İşçi Cephesi‘nde yayımlanmış onlarca makale anlaşılabildiyse, bu durumu bütün bu seçim tartışmaları ve sonrasında sol içinde yaşanan üslup sorununun Savran’da kalıcılaşmasına bağlıyoruz. Bu anlamda CHP’nin ya da başka grupların verdiği oyla aynı oyu vermemizden kaynaklı, Savran’ın bize atfettiği bir iç huzursuzluğumuzun olması için en azından tek bir işçi mahallesinde çalışma yapmamış olmamız gerekirdi. İşçi sınıfı arasında yaptığımız referandum çalışmalarında gördüğümüz, yaşadığımız bu duygunun tersidir. Deneyimlerimizi tüm DM çevrelerle paylaşmayı da isteriz. Dolayısıyla Savran’ın “iç huzurumuzu” dert etmemesi gerektiğini kendisine bildiririz. İkincisi, Savran’ın metninde bahsi geçen “İşçi sınıfı ve Kürtler: Cephe mi eylem birliği mi?” başlıklı yazımız gazetemizin web sitesindedir ve söylediklerimiz ortadadır. (İşçi sınıfı ve Kürtler: Cephe mi, eylem birliği mi?). İsteyen okuyucu ulaşmakta zorlanmayacaktır. Bu konunun samimi devrimci Marksistler tarafından daha iyi kavranabilmesi ve tartışılabilmesi için, Moreno’nun Geçiş Programı’nın Güncellenmesi kitabının cephelerle ilgili 29. Tezini de bir kez daha yayımlamayı uygun gördük. Ve son bir söz: Uzun yıllardır Sol’un ve işçi sınıfının parçalanmışlığını aşmak için mücadele veriyoruz. Bu mücadelede hiçbir kişisel kaprisin, küçük burjuva egonun yeri olmadığını ısrarla ifade ediyoruz. Savran’dan farklı olarak hiçbir zaman her şeyi ve en iyisini bildiğimizi iddia etmedik. Hep söylediğimiz gibi, çok yanlışlar yaptık, muhtemelen yapmaya da devam edeceğiz; ama bir konuda eminiz, hiçbir zaman yüzümüzü işçi sınıfının devrimci seferberliği ve parti inşası stratejimizden başka tarafa çevirmedik. Bundan sonra da çevirmeye niyetimiz yok! Aslında Gerçek gazetesi “Devrimci Marksizm yol ayrımında” tespitinde oldukça geç kalmış durumda, zira Pablocu/Mandelci propagandist ve yeni öncücü revizyonizmden kopan Türkiyeli Troçkistler o yol ayrımından 30-35 yıl önce geçmişti. O ayrımın ana nedeni de, bugün hem Türkiye’de hem uluslararası alanda yaşandığı gibi, her yeni politik durumda etrafında kurulacak cepheler arayan ve bağımsız inşa ve işçi sınıfının devrimci seferberliğinde sınıf bağımsızlığını unutan anlayışla yaşanan ayrımdır. Yine de belirtmemiz gerekir ki, kuşkusuz bir gün bütün sınıf devrimcilerinin yollarının buluşacağına olan inancımızı da korumaya devam ediyoruz… Ve o yolun taşlarını parçalamaya kimsenin hakkı yok… İşçi Cephesi, 4 Kasım 2010 Tez 29 – Anti-emperyalist, demokratik, feminist ve diğer cepheler ‘Cephe’ kelimesi ve her cephenin bir işçi cephesiyle eş tutulması hareketimizde bazı yanılsamalara yol açmıştır; ve bu yanılsama, kendi duruşlarını saflarımıza sızdırabilmek için özellikle revizyonizm tarafından zekice kullanılmıştır. Revizyonizmin saflarımıza sızdırdığı fikir, sınıfın bağımsız eylemini ilerletmeyi amaçlayan bir cephe olan işçi cephesiyle anti-emperyalist, demokratik ve feminist eylemler için kurulabilecek olan farklı ‘cephelerin’ önem ve nitelik açısından eşit kabul edilmesini içermektedir. Troçki’nin 30’lu yıllardaki yazılarında anti-emperyalist veya başka herhangi bir türden cephenin kurulması yönünde hiçbir çağrıda bulunmaması kazara değildir. Anti-emperyalist cephe hakkındaki meşhur Doğu Tezleri’nin formüle edilmesi, devrimci Marksist literatür içindeki böyle bir ifadenin tek gerçek atasıdır. Bu tezler batılı ülkelerdeki işçi cephesiyle doğulu ülkelerdeki anti-emperyalist cephe arasında bir paralellik kursa bile metnin kendisi asıl büyük görevin işçi sınıfının politik ve örgütsel tam bağımsızlığını her ne olursa olsun sağlamak ve burjuvaziyle daimi cepheler kurmamak olduğunu açıkça belirtmektedir. Dördüncü Enternasyonal’in en büyük görevi, işçi sınıfını politik olarak bağımsız kılmaktır. Fakat bu görev, halkın herhangi bir sınıfsal kesiminin emperyalizme, kapitalistlere, feodal toprak sahiplerine, erkek egemenliğine, totaliter ve diktatör benzeri bürokratik hükümetlere karşı herhangi bir ilerici mücadelesini de göz ardı etmemiz anlamına gelmez. Troçkizm, işçi sınıfının bağımsızlığı için onu diğer tüm sınıfsal kesimlerden ayrıştırıp tek başına örgütleyerek yürüttüğü kendi sürekli ve düzenli mücadelesini, bir işçi mücadelesi olmasa bile her türden ilerici mücadeleyi geliştirme ve ona müdahale etme anlayışıyla birleştirmelidir. Eğer bu şekilde hareket etmezsek işçi sınıfı asla tüm sömürülen insanların önderi olamayacaktır ve daha kötüsü partimiz de asla işçi sınıfının öncüsü olamayacaktır. Her ilerici sınıf mücadelesini geliştirebilmek için parti, olumlu olan her türdeki eylem birliğini ilerleterek bu çelişkinin üstesinden gelir. Fakat bir eylem birliği, bir cephenin tam zıddıdır; süreleri, yapıları ve amaçları bakımından birbirlerine karşıttırlar. Bir cephe, görece sürekli olan organlar yaratır; birleşik cephenin komitelerinin örgütlenmesini, bunların görece demokratik bir işleyişini ve eylemde bir sürekliliği kapsar. Eylem birliği ise tam tersine geçicidir ve (az ya da çok) demokratik bir işleyişe sahip olan yeni bir örgüt yaratmaz; anlaşmalar zemininde işler ve anlaşan örgütlerin mutlak bağımsızlığını devam ettirir. Eylem birliği kısa ömürlüdür ama bir cephe öyle değildir. İşte bu yüzden, anti-emperyalist eylem birliğini, kürtaj, boşanma ve oy hakları için kadınların eylem birliğini, radyo ve televizyona eşitçe ulaşabilmek için diğer herhangi bir politik partiyle eylem birliğini savunuruz; Bonapartist ve totaliter bir hükümete karşı, hatta burjuva demokratik bir hükümete karşı da olabilir, demokratik hakları talep etmek için bunu talep eden herkesle beraber eylem yapmayı destekleriz. Fakat eylem birliğiyle bir cephe kurmayı birbirine karıştırmamalıyız. Belli demokratik hakları savunmak üzere burjuva ve küçük-burjuva partilerle anlaşmış dahi olsak demokrasiyi savunmak için bu partilerle cepheler kurmaya kesinlikle karşıyız. ‘Cephe’ ismi altında bir halk cephesi niteliğinde olan örgütler kurulmuştur çünkü farklı sınıflar özellikle de burjuvaziyle küçük-burjuvazi bu örgütlerin içinde yer almaktadır ve bu sınıfların amaçları da işçi sınıfının politik bağımsızlığı değildir. (Bununla beraber bu cepheler, milliyetçi hareketler örneğindeki gibi belli bazı durumlarda ilerici bir rol bile oynayabilirler.) Halk cephesinin bu varyantları, geri kalmış ülkelerde emperyalizme veya toprak sahiplerine karşı mücadeleyi amaçladıkları zaman bazı ilerici nitelikler edinebilirler ama nihai olarak bu cepheler metropolitan ülkelerdeki halk cephesi kadar zararlıdır. Eğer böyle bir cephe gerçekleşirse (biz, Troçkistler, bunu halk cephesinin bir türü olarak düşündüğümüzden kurulmasını asla önermeyiz.) ve eğer işçi sınıfı veya onun önemli bir bölümü bu cephede yer alırsa, o zaman biz de bu mevcut cepheye katılabiliriz ancak bu cepheye yalnızca onu dağıtmak, içinden çökertmek ve cepheye katılmış olan işçi sınıfının politik ve örgütsel bağımsızlığını ilerletmek için katılırız. Bunun anlamı, milliyetçi bir harekete katılabileceğimiz fakat sadece sınıf iş birliğini açığa vurmak ve işçi sınıfının bağımsızlığını ifade etmek gibi net bir amaçla katılabileceğimizdir. Sömürgeleştirici bir rejimin mahkûmlarının olarak eylem birliğini önermeliyiz; bu sayede antlaşmadan kopmayı veya totaliter özgürlüğü vb. savunmak için düzenli (örneğin birleşik kitle gösterilerini) sekter olmadığımızı gösterebiliriz ve topluma özgü herhangi bir somut anti-emperyalist veya demokratik görevi gerçekleştirebiliriz. Fakat eylem birliği politikamıza karşıt olan cephe anlayışını sistemli olarak lanetlemeliyiz; çünkü bu cephe, işçi sınıfını kendisine ait olmayan sınıf örgütlerine bağımlı kılar. İster anti-emperyalist, ister anti-feodal, ister cinsiyetçilik karşıtı feminist bir cephe isterse de diktatörlük karşıtı demokratik bir birleşik cephe olsun fark etmez, bizim birleşik bir cepheye karşı olduğumuz konusunda net olmamız önemlidir; fakat biz, anti-emperyalist eylemleri, feminist eylemleri, demokratik içerikli ve toprak sahipleri karşıtı eylemleri destekleriz. Bu ayrımı çizmek önemlidir çünkü yukarıdakiler benzeri cephe isimleriyle halk cephesi politikasına kılıf uydurmak yönünde bir eğilim bulunmaktadır. Bir aşama boyunca böyle cepheler görece ilerici olabilseler dahi tarihsel olarak burjuvaziye hizmet ederler ve proletaryanın politik bağımsızlığı yönündeki sürece yönelik bir fren niteliğindedirler. İşçi cepheleri dışındaki herhangi türden bir cephe için çağrıda bulunmayı politikamızdan kesinlikle silip atmak ve dolayısıyla bunun yerine eylem birliğini yükseltmek kaçınılmazdır. İşçi cephesi farklıdır çünkü başka bir sınıfla veya işçi sınıfından olmayan kesimlerle sürekli bir iş birliğini amaçlamaz; tam tersine daha çok bu kesimlere karşı sınıfımızın bağımsızlığını amaçlar. İşçi cephesi, farklı sınıfları ortak bir örgüt içerisinde harmanlamaz; daha çok işçi sınıfını diğer sınıflardan ayrıştırmaya hizmet eder.