TBMM 12.1.2010 B: 46 O: 3 BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Torlak. (10/254) esas numaralı önerge sahibi olarak İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar) AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir'de yaşanabilecek muhtemel bir deprem felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulması yönündeki önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemiz en etkin deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Tabii hem coğrafık hem de jeolojik yapısı nedeniyle geçmişte bu güzel ülkemizde birçok yıkıcı depremle karşılaştık, gelecekte de muhtemel olarak hiç istenmese de büyük mal ve can kayıplarına yol açacak depremlerle karşılaşacağımız bir gerçek. Bu anlamda Bayındırlık ve İskân Bakanlığının deprem bölgeleri haritasına göz attığımız zaman topraklarımızın yaklaşık yüzde 99'u, nüfusumuzun da yüzde 95'i deprem bölgesi içerisinde kalmaktadır. Yine, büyük sanayi bölgelerimizin yüzde 98'i, barajlarımızın da yüzde 93'ü deprem bölgesi altındadır. Geçtiğimiz yüz yıl içerisinde, 1900 ile 2003 yılları arasında Türkiye'deki depremlere göz attığımız zaman, yaklaşık olarak 180'in üzerinde hasar yapıcı depremle karşılaşmış ve bunlarda da 100 bin vatandaşımızı kaybetmiş durumdayız. Bu da işin vahametini büyük bir boyutuyla gözler önüne sermektedir. Can ve mal kayıpları yanında, aynı zamanda ülkemiz için ciddi bir millî güvenlik tehdidi de oluşturacak olan makroekonomik kayıpları da bunun üzerine koyarsak, ortada alınması gereken tedbirlerin boyutunu daha iyi görme imkânına kavuşmuş oluruz. Değerli milletvekilleri, bu büyük deprem kuşağı üzerinde ülkemiz, özellikle coğrafi bakımdan birinci derece deprem kuşağı üzerinde geniş ölçüde yayılmaktadır. Bu bakımdan en riskli bölgeler, ülkemizin güneyinden başlarsa Osmaniye'den, İzmir, Aydın, Muğla, Manisa; yukarıda İstanbul, Düzce, Bolu gibi nüfusun büyük ölçüde olduğu, sanayi bölgelerinin yer aldığı coğrafi yerin birinci derece riskli bölge altında olduğunu da görebiliriz. Bu anlamda, sismolojide genel bir kural vardır. Bu kural der ki: Eğer bir bölgede belirli bir kuvvette deprem olmuşsa, yeri ve zamanı gelmek şartıyla gene aynı kuvvette, aynı şiddette muhtemelen bir depremle karşılaşabilirsiniz. Dolayısıyla buna yönelik tedbirleri de o yörelerimizin hızla alıp yerine getirmesi gerekmektedir. Şimdi daha yerel sonuçlara göz atarsak, TÜİK'te yapılan bir çalışmada, İzmir'in çok çarpıcı rakamlarını sizinle paylaşmak istiyorum. İzmir şehir nüfusumuzun toplam nüfus içerisinde yaklaşık yüzde 91'i şehirlerde, kentlerde yaşamaktadır. Nüfus artış hızı binde 15'tir, yıllık aldığı net göç yaklaşık olarak 30 bin civarındadır ve İzmir'de sadece 2009 başında 6.215 bina yapılmıştır. Bunu daire sayısına bölersek, daireye indirgersek 22.265 daire yapar. Değerli milletvekilleri, bu rakamları şunun için veriyorum: Biraz sonra İzmir'de Aralık 2009'da yapılan bir afet sempozyumunda, bu yapılan dairelerin yaklaşık yüzde 45'inin depreme dayanıklı olmadığı ve birinci derece risk altında olduğu bizzat oradaki uzmanlar tarafından tespit edilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu önemli rakamlara baktığımız zaman bu çerçevede muhtemel ki İstanbul'daki deprem tabii ki İzmir'den önemlidir. Burada, bu kürsüde değerli milletvekilleri, İstanbul depremini, ne olabileceğini ve tehlikelerini anlattılar ama İzmir de öyle asude bir kent, sakin bir kent değildir, geçmişte çok ciddi depremler yaşamıştır, günümüzde hâlen ufak ufak da olsa depremler yaşanmaktadır ve gelecekte de büyük depremlerin olabileceği sinyali verilmektedir. Bugün İzmir'in içerisinde veya çevresine baktığımız zaman on kadar irili ufaklı fayla karşılaşıyoruz ve bu faylar, her an, geçmişte ürettiği gibi gelecekte de deprem üretebileceği konusunda bize uyarılar veriyor. Hem zeminin kötü olması hem de yerleşim alanlarının çok kötü bölgelerde seçilmesi nedeniyle İzmir'in de önemli dezavantajları var. -761-