T.C. GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TARĠH ANABĠLĠM DALI YAKINÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI SULTAN II. ABDÜLHAMĠD DEVRĠ OSMANLI ORDUSUNDA ALMAN ETKĠSĠ YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Hazırlayan Halit ARSLAN Tez DanıĢmanı Yrd. Doç. Dr. Muhammet ġAHĠN Ankara-2012 Yüksek Lisans Tezi Ġçin Jüri Üyeleri Onay Sayfası ONAY Halit ARSLAN tarafından hazırlanan Sultan II. Abdülhamit Devri Osmanlı Ordusunda Alman Etkisi başlıklı bu çalışma, 06.01.2012 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Tarih/Yakınçağ dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir. …………. Yrd. Doç. Dr. Muhammet Şahin …………. Prof. Dr. Mustafa Turan …………. Doç. Dr. Mustafa Ekincikli Önsöz 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sona ermişti. Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması tedirginliğe yol açmıştı. Rusların Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması birçok komutanın ordunun durumu hakkında karamsarlığa düşmesine sebep olmuştu. Ordunun yeni bir savaşa daha dayanıp dayanamayacağı en büyük soru işaretiydi. II. Abdülhamid, devletin daha fazla toprak kaybetmemesini öncelikli görevi olarak görmüş ve ordunun bir an önce güçlendirilmesi için çalışmalara başlamıştır. II. Abdülhamid orduda yürütülecek olan ıslahat çalışmalarında yabancı uzmanların görüşlerine başvurulması gerektiğini düşünmekteydi. Islahat çalışmalarının başarılı olabilmesi için yabancı uzmanlardan yararlanılmasının gerekli olduğu görüşündeydi. Ordunun ıslahında yabancı uzmanların görüşlerinin alınması daha önceki dönemlerde de karşılaşılan bir durumdu. Askeri ıslahatlarda yabancı uzmanlardan ilk olarak I. Mahmut döneminde yararlanılmıştır. Kont de Bonneval ve Baron de Tott ile başlatabileceğimiz yabancı subaylardan yararlanma süreci Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam ettiği görülmektedir. Bu süreç içinde İngiliz, Fransız, Alman subaylar Osmanlı Devleti’nde görev almışlardır. Albay von Goetze ise Osmanlı Devleti’nde görev alan ilk Prusyalı subaydır. II. Mahmut döneminde ise, Moltke ve heyetinin 1835-1839 yılları arasında Osmanlı Devleti’ne hizmette bulunduğu görülmektedir. Daha sonraki dönemlerde Fransız subaylarının da bu tür görevlerde yer almışlardır. II. Abdülhamid döneminde ise çoğunlukla Alman subaylardan istifade edilmiştir. Çalışmamızda II. Abdülhamid dönemi Osmanlı ordusunda görev alan Alman subayları ve bu subayların yaptıkları çalışmaları ele aldık. II. Abdülhamid dönemini seçmemizin en önemli sebeplerinden birisi I. Dünya savaşında da devam eden Osmanlı-Alman askeri yardımlaşmasının ii temellerinin atıldığı bir dönem olması açısından arz ettiği önemdir. Diğer bir neden ise; Islahat çalışmalarının kesintiye uğramadan uzun bir sürece yayılmış olmasıdır. Daha önceki yabancı subaylar bu kadar uzun bir süreçte görev almamışlardı ve yetkileri de bu dönemde görev alan subaylara göre oldukça sınırlıydı. Çalışmamızın giriş bölümünde II. Abdülhamid döneminden önce gelen yabancı subayla hakkında genel bir bilgi vermeyi uygun gördük. I. bölümde ise öncelikle Türk-Alman ilişkilerini inceledik. Türk-Alman ilişkilerinin incelenmesi, ıslahat çalışmaları için niçin Alman subaylarının seçildiği sorusuna da cevap verecek mahiyettedir. Bu nedenle ayrıntılı olarak incelenmesi konunun bütünlüğü açısından önemlidir. Türk-Alman ilişkilerinin incelenmesi sonrasında ise; ordudaki ıslahat ihtiyacını inceleyerek Almanya’dan subay talep edilmesini nedenleri ile ele aldık. II. bölümde ise çalışmamızı yaptığımız dönemde Osmanlı Devleti’nde hizmette bulunan subaylar hakkında bilgi verilmektedir. Son bölümümüzde ise gelen subayların hazırladıkları raporlar, çalışmaları, Almanya’dan silah teçhizatı alımı ve Almanya’ya subay gönderilmesi gibi Alman subayların doğrudan etkide bulunduğu konuları inceledik. Sonuç bölümünde Alman subayların yapmış oldukları çalışmalar hakkında genel bir değerlendirme yapılmaktadır. Tezin hazırlanması sürecinde, başta sayın hocam Yrd. Doç. Dr. Muhammet Şahin olmak üzere, maddi-manevi desteklerini gördüğüm herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Halit ARSLAN Ankara 2012 iii ĠÇĠNDEKĠLER ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………..i ĠÇĠNDEKĠLER ……………………………………………………………………..iii Tablo Listesi……………………………………………………………..………..v KISALTMALAR ………………………………………………………………….vi GĠRĠġ …………………………………………………………………………..…..1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Ordusunda Islahat Ġhtiyacı I. Türk-Alman İlişkileri ..................................................................................... 7 II. II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Islahat ihtiyacı ............... 18 III. Almanya’dan Subay Talebi ..................................................................... 24 A. Islahat İçin Alman Subayların Tercih Edilmesindeki Sebepler .............. 24 B. Almanya’dan Subay Talebi ................................................................... 30 ĠKĠNCĠ BÖLÜM II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Alan Alman Subaylar I. Kaehler Heyeti ....................................................................................... 38 A. Kaehler.............................................................................................. 38 B. Kamphövener.................................................................................... 42 iv C. Ristow ............................................................................................... 48 D. Hobe ................................................................................................. 49 II. von der Goltz ........................................................................................ 50 III. II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Alan Diğer Alman Subaylar ........................................................................................ 66 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Alman Subayların Faaliyetleri I. Alman Subayların Raporları ve Çalışmaları ........................................... 71 II. Almanya’dan Askeri Teçhizat Alımı ...................................................... 90 III. Almanya’ya Eğitim İçin Subay Gönderilmesi ....................................... 99 Sonuç ………………………………………………………………………….. 111 Kaynakça ……………………………………………………………………… 116 Ekler ……………………………………………………………………………. 124 Özet..……………………………………………………………………………. 137 Abstract..……………………………………………………………………….. 138 v Tablo Listesi Tablo 1- Piyade Taburunda Bulunan Asker Sayısı ...................................... 72 Tablo 2- Bir Piyade Taburunun Yedek Kuvvetleri ........................................ 73 Tablo 3- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler)............ 81 Tablo 4- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) ........... 81 Tablo 5- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)............ 82 Tablo 6- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) ........ 83 Tablo 7- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri)....... 83 Tablo 8- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)........ 84 Tablo 9- Erkan-ı Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) .......... 85 Tablo 10- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri).................... 85 Tablo 11- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)..................... 86 Tablo 12- 1889-1897 yılları arası Osmanlı-Alman silah ticareti Miktarı ........ 98 Tablo 13- Almanya'da Eğitim Gören Türk Subaylar ................................... 105 Tablo 14- Almanya'da Eğitim İçin Gönderilen Subaylar ............................. 108 vi KISALTMALAR age : Adı Geçen Eser agm : Adı Geçen Makale agt : Adı Geçen Tez BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bkz. : Bakınız C. : Cilt Çev. : Çeviren Ed. : Editör s. : Sayfa AÜ. : Ankara Üniversitesi SBF : Siyasal Bilimler Fakültesi TTK : Türk Tarih Kurumu ty. : Tarih yok vd. : ve diğerleri Yay. : Yayınları Yay. Hazl. : Yayına Hazırlayan / Hazırlayanlar GiriĢ Osmanlı Devleti’nde ıslahat denildiğinde akla ilk önce ordu gelmiştir. Islahat çalışmalarında orduda yapılacak ıslahatlara ayrı bir önem verilmiştir. Bunun en önemli sebebi savaş alanında alınan yenilgilerdir. Osmanlı Ordusunun özellikle ikinci Viyana kuşatmasının başarısızlık ile sonuçlanmasından sonraki dönemde birbiri ardına Avrupa orduları karşısında yenilgiler alması sonucu ordunun ıslahı en önemli günden maddesi olmuş ve bu konuda Padişah ve aydınlar özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren yabancıların fikirlerine müracaat etmişlerdir. Bu tarihten önce Osmanlı aydınları devletin kurtuluşunun Kanun-u Kadim’de bulmaktaydılar. XVIII. yüzyıldan itibaren ise özellikle askeri anlamda Avrupa’nın üstünlüğünün kabul edilmesi ile Avrupa’da ki askerlik sanatı ile ilgili yeni bilgilerin, gelişmelerin ve teknolojik ilerlemelerin takibine başlamıştır.1 Yabancı uzmanlardan bahsederken ilk olarak bahsetmemiz gereken kişiler Kont de Bonneval ve Baron de Tott’dur. Kont de Bonneval Fransız asıllı bir subaydır. O I. Mahmud döneminde Müslüman olmuş ve Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmişti. Daha sonraları Humbaracı Ahmet Paşa diye anılan Kont de Bonneval 1729 yılında hizmete girmiş ve topçu ocağının ıslahı ile ilgilenmiştir.2 Bosna’dan getirttiği üç yüz humbaracı ile bir humbaracı ocağı kurduğu bilinmektedir. Bu ocağın idaresi ve talimi kendisine aitti.3 Bonneval’in Osmanlı Devleti’ne diğer bir katkısı ise; verdiği raporlarda artık cesaret ve kahramanlığın yetmediği, modern askerlikte eğitim ve disiplinin çok önemli olduğunu Osmanlı Devlet adamlarına hatırlatmasıdır.4 Baron de Tott’a geçmeden önce ismini mutlaka zikretmemiz gereken bir diğer önemli şahıs ise İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika ilk Türk 1 Sina Akşin, Türkiye Tarihi, III. Cilt, Cem yayınevi, 2002, s.275. Necdet Hayta, Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (XVII. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar), 4. Baskı, Ankara, Gazi Kitabevi, 2010,s.40. 3 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt IV, 1. Bölüm 2. Baskı, TTK Basımevi, 1978, s.322323. 4 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yay. Haz.; Ahmet Kuyaş, YKY, İstanbul, 2008, s.64-65. 2 2 matbaasının kurucusu olarak bilinir.5 İbrahim Müteferrika’dan bahsedildiği zaman genel olarak hep kurduğu matbaa ön plana çıkmıştır. Niyazi Berkes’in de belirttiği gibi bu durum O’nun “Osmanlı militer düzeninin çağdaş Avrupa yöntemlerine uyacak biçimde ıslah edilmesi” sorunundaki önemini unutturmuştur.6 İbrahim Müteferrika’nın bizim çalışmamız açısından önemi ise kurmuş olduğu matbaa değil kaleme almış olduğu eserdir. İbrahim Müteferrika’nın kaleme almış olduğu bu eserin adı usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’lÜmem (Milletlerin Düzeni Hakkında Bilgelik kaideleri) olup eser SiyasetNâme tarzında yazılmıştır. Eserin o dönem bu türde yazılan diğer eserlerden farkı ise, verilen tavsiyelerin diğer eserlerdeki tavsiyelerden farklı olmasıdır. Diğer eserlerde genel olarak eskiye özlem çerçevesinde değerlendirmeler yapılırken Müteferrika değişen Dünya şartlarının farkında olarak, özellikle Avrupa ve Rusya’da meydana gelen değişikliklerin takip edilmesini ve bu durumlara uygun hareket edilmesi gerekliliğini dile getirmiştir. 7 İbrahim Müteferrika eserinde Avrupa’daki yeni askerlik kuruluşları, silah değişiklikleri, taktik ve stratejik yeniliklerden bahsetmiştir. Osmanlı ordu sistemini inceleyen İbrahim Müteferrika, bu ordunun artık çağdaş Avrupa ordularının gerisinde kaldığını söylemektedir. Özellikle gösterişli ve korkutucu toplara sahip olduğunu ancak bu topların hareketli ordular karşısında etkisiz kalacağını belirtmektedir. Sonuç olarak askeri başarısızlıkları Avrupa’daki gelişmelerin takip edilmemesine bağlamakta ve çözümü Avrupa’daki yeniliklerin uygulanmasında bulmaktadır.8 1770 yılına gelindiğinde Bonneval’in yerini Baron de Tott dolduracaktır. Baron de Tott Macar asıllı bir Fransızdır. Baron de Tott 600 topçu neferi ile Avrupa usulünde bir birlik meydana getirmiş ve adına da “Sür’at topçuları” denilmiştir. Baron de Tott’un diğer bir çalışması ise tophaneyi ıslah etmesi ve 5 Orlin Sabev, İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2006, s.135-136. 6 Berkes, a.g.e., s.50. 7 Adil Şen, İbrahim Müteferrika ve Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem, T.D.V. Yayınları, Ankara, 1995, s.69-70. (Kitabın transkripsiyon’u eserin sonunda mevcuttur) 8 Berkes, a.g.e., s.53-55. 3 yeni toplar döktürmesidir. Baron de Tott ayrıca Mühendishane-i Bahri-i Hümayunda öğretmenlik yapmıştır.9 Ayrıca bu iki subay mekteplerle ilgili raporlar vermişler, ders programları hazırlamışlar ve ders vermişlerdir. Bu iki subay verdikleri ıslahat önerilerinde doğal olarak yetiştikleri ülkenin eğitim programının etkisinde kalmışlardı.10 Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde görev alan diğer bir subay ise Campell’dır. Campell, Baron de Tott ile aynı dönemde hizmette bulunmuş ve Baron de Tott’un yardımcılığını yapmıştır. Campell Müslüman olmuş ve Baron de Tott’un ülkesine dönmesinden sonra on iki, on üç yıla yakın daha hizmette kalmıştır.11 İngiliz Mustafa olarak da bilinen Britanya deniz subayı Campell ile donanmanın ıslahı için çalışıldığı ve bu şahsın donanmanın ıslahı konusunda bazı katkıları olduğu bilinmektedir. Bunların dışında ordunun teknik sahadaki ihtiyaçları için Fransa’dan subaylar getirilmiştir. 1784 yılında gelen bu subaylar coğrafyacı Eynard, topçu subayı Latitte ve Chabay, İstihkam yüzbaşısı Monier, İnşaat mühendisi de Rua ve Saint-Remy’dir.12 III. Selim dönemine geldiğimizde ise Prusyalı subay von Goetze Osmanlı Devleti’ne gelmiş ve III. Selim isteğiyle topçu birliklerini denetlemiştir.13 Goetze, askeri ıslahat için Osmanlı Devleti’nde görev alan ilk Prusyalı subaydır. Kendisinden önce Osmanlı ordusunda görev almış olan subaylardan farklıdır. Baron de Tott ve Kont de Bonneval gibi subaylar kendi istekleriyle Osmanlı Devleti’ne gelmişler ve Osmanlı hizmetine girmişlerdi. Ancak von Goetze Osmanlı Devleti’nin isteği üzerine Prusya tarafından görevlendirilmiş ve sadece kısa süreli olarak görev alıp ülkesindeki görevine 9 Alâettin Avcı, Türkiye’de Askeri Yüksek Okullar Tarihçesi, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1963, s.12; Geoffrey Lewis, Turkey, Third edt., London, 1965, s.34. 10 Abdülkadir Özcan, “II. Abdülhamid Dönemi”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.3. 11 Alan Palmer, Osmanlı İmparatorluğu: Son Üç Yüz Yıl, Çev: Belkıs Çorakçı Dişbudak, Sabah Yayınları, İstanbul, 1995, s.81. 12 Mevlüt Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, A.Ü SBF Yayını, Ankara, 1982, s.67. ; Avcı, a.g.e., s.5. 13 Lothar Rathmann; Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi: Berlin-Bağdat, Çev. Ragıp Zarakolu, İstanbul, 2001, s.26. 4 geri dönmüştür. III. Selim Nizam-ı Cedid ordusunu kurarken ayrıca Fransız subaylardan da yararlanmıştır.14 Bu dönemde Osmanlı Devleti’ne hizmet eden Fransız subayların en önemlileri 1796 yılında gelen General Aubert Dubayet ve General Sebastiani’dir. Bu subayların gelişi ile birlikte Osmanlı Ordusunda Fransız tarzı eğitim hakim olmaya başlamıştır.15 Bu döneme kadar gelen subayların daha çok Fransız oldukları (von Goetze hariç tutulursa) ve ordunun ıslahında Fransa’dan yardım alınmak istendiği görülmektedir. Ancak Navarin Olayı’ndan sonra Fransa’nın Yunan meselesindeki tutumu üzerine bu durum değişmiştir.16 Bu olay ile birlikte Fransa ile Osmanlı Devleti aradaki ilişkiler gerginleşmiştir. Buna rağmen II. Mahmut orduyu modernleştirmek için ilk olarak Fransa’dan subay talebinde bulunmuş ancak bu talep Fransızlar tarafından kabul edilmemiştir.17 Fransa’nın bu tutumu üzerine II. Mahmut yabancı askeri uzmanlar için Prusya’ya başvuracaktır. II. Mahmut tahta çıktıktan sonra orduda ıslahat yapmak için çalışmalara başlamıştı. O’da kendinden önceki padişahlar gibi yabancı uzmanlardan tavsiyeler almak istemiştir. O’nun zamanında ilk Prusyalı askeri heyet Osmanlı Devleti’ne gelmiştir. Bu heyet 1835’te göreve başlamıştır. Heyette Moltke ve hepsi yüzbaşı rütbesinde olan von Yinkle, Fischer ve Mühbaeh vardı.18 Moltke ve arkadaşları 1839’a kadar Osmanlı Devleti’nde görevde kalmışlardı. Yani yaklaşık olarak dört yıla yakın bir hizmetleri olmuştur. 14 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev. Sedat Cem Karadeli, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 32. 15 Ahmet Turan Alkan, II. Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2001, s.22. 16 Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, Ankara, 2007, s.365. 17 Yavuz Özgüldür, “Yüzbaşı Helmut Von Moltke’den Müşir Liman Von Sanders’e Osmanlı Ordusunda Alman Askeri Heyetleri”, A.Ü. OTAM Dergisi, sayı 4, s.298. 18 Rifat Önsoy, “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Subayları ve Alman Silah Sanayiinin Çıkarı (1871-1914)”, IX. Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), Cilt II, TTK Basımevi, Ankara, 1988, s. 1207-1208.; Mehmet Okur, “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I. Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, Türk Dış Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.402.; Bülent Özdemir, “The German Factor in The Ottoman Empire in Late 19th Century”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2001, Sayı 5, s.64. 5 Moltke ve heyeti Türk milis kuvvetlerinin kurulması, topoğrafik haritaların hazırlanması ile meşgul oldular. Bu subaylar ayrıca Rumeli ve Anadolu’da geziler yaptılar. 1836 yılında heyet başkanı Moltke’nin emrinde çalışmak üzere dört Prusyalı istihkam subayı daha göreve başladı. 1837’de ise üç subay daha bu heyete dahil oldu. Bu subaylar Prusya ordusundaki görevlerini aynen korumaktaydılar ve buradaki görevleri bittiğinde Prusya ordusundaki görevlerine geri dönebileceklerdi. Nizip savaşında Osmanlı Devleti yenilince Prusya Kralı bu subayları geri çağırmıştır.19 Bu dönem ve ileride gelen yabancı uzmanlara verilen genel görev ordunun modern bir eğitime ve çağın gereklerine sahip olmasını sağlamaktı.20 Moltke’nin ordunun ihtiyat gücünü teşkil etmesi için tavsiye ettiği Redif Alayları O’nun Osmanlı Ordusuna yaptığı en önemli tesirlerinden birisidir.21 Ancak şu bir gerçektir ki bu heyet dağınık durumdaki Osmanlı Ordusunun ıslahatı konusunda pek yardımcı olamamıştır.22 Navarin Olayı sonrası bozulan Osmanlı-Fransız ilişkileri Kırım Savaşı ile düzelince Osmanlı subaylarının eğitiminde tekrar Fransızlar görev almışlardır.23 Askeri ıslahat ve Osmanlı subaylarının eğitimi konusunda Fransız subaylarından faydalanılması, II. Abdülhamid döneminde bu görevlerin Alman subaylara verilmesine kadar devam ettiği söylenebilir. Öyle ki II. Abdülhamid döneminde Alman subayların göreve başlamasına kadar askeri eğitimde Fransız etkisi görülmektedir. 1869 Maârif Umumiyye Nizamnamesi Fransız milli eğitiminden esinlenerek hazırlanmıştı. 24 Bu döneme kadar Harbokulunda 1870 Fransız-Alman savaşından önceki Fransız askeri okullarının kullandıkları program uygulanmaktaydı.25 Hatta 19 Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, çev. Fahri Çeliker, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1985, s.18-19. 20 Nuran Koyuncu, Salih Kış, “Alman Askeri Ceza Kanunnamesinin Osmanlı Askeri Ceza Kanunnamesine Tatbiki”, Tarihin Peşinde, Sayı 5, 2011, s.178. 21 Veli Yılmaz, I. Dünya Harbi’nde Türk-Alman İttifakı ve Askeri Yardımlar, Cem Ofset, İstanbul, 1993, s.33. 22 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, 2002, s.104-105. 23 Cenk Reyhan, “Türk-Alman İlişkilerinin Tarihsel Arka Plânı (1878-1914)”, Belleten, 2005, Cilt: LXIX, S.254, s.17. 24 Abdülkadir Özcan, a.g.m., s.4. 25 Avcı, a.g.e., s.32. 6 Goltz Paşa hazırladığı bir raporda bu durumdan bahsetmektedir. Goltz okuldaki esistemin eski Fransız düzeni olduğunu belirtmiş ve bu usulün Avrupalı Devletler tarafından çoktan terk edildiğini ve bu nedenle her yerde kabul edilmiş olan Alman usulüne göre düzenleme yapılması gerektiğini belirtmiştir.26 Bu rapordan da anlaşılacağı üzere II. Abdülhamid döneminde Alman subayların askeri eğitimin ve ordunun ıslahında görev almalarına kadar Osmanlı askeri eğitiminde ve ordusunda yoğun bir şekilde Fransız etkisi vardı. II. Abdülhamid döneminde ordunun ıslahı için önce Kaehler heyeti ve ardından askeri eğitimin ıslahatı için Goltz Paşa görevlendirildiğinde, askeri konularda uygulanan Fransız usulü yerini Alman usullerine bırakacaktır. II. Abdülhamid döneminde Askeri ıslahatlar için Alman subaylar seçilecek ve bu subayların çalışmaları ile ıslahat hareketlerine devam edilecektir. 26 BOA, Y.PRK.ASK. 33-38. BĠRĠNCĠ BÖLÜM II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠ OSMANLI ORDUSUNDA ISLAHAT ĠHTĠYACI I. TÜRK-ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ Osmanlı Devleti ile Prusya Arasındaki ilk ilişkiler XVIII. yüzyılın başlarına kadar tarihlendirilebilir. I. Friedrich 1701’de kral olduğunda, kutlama amaçlı Asım Said Efendi nezaretinde, 15 kişiden oluşan bir heyet Berlin’e gönderilmiştir. Bu heyetin gönderilişi, iki devlet arasındaki ilk diplomatik ilişki olarak kabul edilmektedir.27 XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ise Büyük Friedrich’in Osmanlı Devleti ile ittifak kurmaya çalıştığı görülür.28 Büyük Friedrich, 1761 yılında Osmanlı Devleti İle ittifak yapmak üzer Rexin’i elçi olarak İstanbula göndermiştir. 29 Bu ittifak arayışının temel sebebi ise, Avusturya ve Rusya’nın yayılmasından Prusya’nın rahatsız olması ve bu durum karşısında Osmanlı Devleti ile ittifak yapmayı uygun görmüş olmasıdır.30 Osmanlı Devleti de Avusturya ve Rusya karşısında kendisi ile hiçbir kara sınırı olmayan ve toprakları ile ilgili ihtirası bulunmayan Prusya ile ittifak yapmayı uygun görmüş ve bir antlaşma imzalanmıştır.31 Osmanlı Devleti ile Prusya arasındaki ilişkiler XVIII. yüzyılın sonlarına geldiğimizde ise hâlâ oldukça sınırlı idi. Ancak bu dönemden itibaren diplomatik ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Bu iki devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesini kolaylaştırabilecek bazı özellikler vardır. Bu özellikler arasında; 27 Yılmaz, a.g.e., s.17. Ortaylı, a.g.e., s.55. 29 Karal, a.g.e., s.163. Ayrıntılı bilgi için bknz: H. Bayram Soy, Almanya’nın Osmanlı Devleti Üzerinde İngiltere İle Nüfuz Mücadelesi (1890-1914), Phonix Yayınevi, Ankara, 2004, s.26. 46 numaralı dipnot. 30 Okur, a.g.m., s.402. 31 Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, A.Ü. SBF Yayınları, Ankara, 1987, s.92. 28 8 Prusya devleti ile Osmanlı Devletinin ortak bir sınıra sahip olmaması ve Protestan bir devlet oluşu iki devlet arasında olumlu ilişkiler kurulabilmesi açısından elverişli bir ortam sağlamaktaydı.32 Aynı zamanda Osmanlı Devleti ile Prusya’nın ortak bir sınıra sahip olmaması ve Prusya’nın Avrupa siyasetine etki edecek güçte olmaması ise iki devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesinin yavaş ilerlemesinin sebepleri arasında gösterilebilir. Almanya’nın, Prusya liderliğinde siyasi birliğini kurması ile birlikte hızlı bir süreçte gelişmesi ve güçlenmesi sonrası Avrupa’da etkin bir rol oynamaya başlaması (özellikle çalışmamıza konu olan dönemde) ile Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin sıklaşması ve birçok konuda işbirliği yapılması ise buna bir kanıt olarak gösterilebilir. III. Selim Dönemine geldiğimizde ise Prusya ile bir ittifak kurulması için tekrar girişimlerde bulunulduğunu görüyoruz. III. Selim tahta çıktığında, Osmanlı Devleti 1878’de Rusya ve hemen bir yıl sonra ise Avusturya ile savaş halinde idi. Rusya’ya karşı açılan savaşta Avusturya’nın da Rusya yanında savaşa girmesi ve istenilen başarıların elde edilemiyor olması sonucu III. Selim ilk defa olarak Hıristiyan bir devlet ile askeri ittifak girişiminde bulunmuştur. İlk olarak İsveç ile bir ittifak anlaşması yapılmaya çalışılmış ancak bu anlaşmadan istenilen sonuç elde edilemeyince Prusya ile bir ittifak girişiminde bulunulmuştur.33 Prusya’nın da bu konuda istekli davranması üzerine bir ittifak antlaşma imzalanmış ve Prusya Osmanlı Devleti yanında savaşa girme taahhüdü vermiştir. 34 Ayrıca yine III. Selim döneminde(daha önce de belirttiğimiz gibi), III. Selim’in isteği üzerine Prusyalı Albay von Goetze, Türk kara birliklerini denetlemesi de önemli bir konudur.35 32 Karal, a.g.e., s.163. Necmettin Alkan, “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası: Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e (18391908)”, Türk Dış Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.146. 34 Karal, a.g.e., s.164. 35 Wallach, a.g.e., s.7. 33 9 XIX. yüzyıl başlarında Prusya’dan yine askeri uzmanlar istendiği bilinmektedir. Bu dönemde Prusya’dan gönderilen Helmuth von Moltke 1835 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde görev yapmaya başlamıştır. Moltke yalnızca bir asker gözüyle değil aynı zamanda siyasetçi ve iktisatçı gibi Osmanlı Devleti’ni incelemiştir.36 Moltke Osmanlı Devleti’nden ayrıldıktan sonra Genelkurmay Başkanlığına geldiğinde iki devlet arasındaki ilişkilerde önemli bir rol oynayacaktır. Moltke görevde bulunduğu yıllar boyunca edindiği izlenimleri bir kitap haline getirerek yayınlamış ve bu sayede Almanların Osmanlı İmparatorluğu ile daha yakından ilgilenmelerini sağlamıştır.37 İki devlet arasındaki ilişkiler XVIII. yüzyıl başlarına dayansa da yoğun bir ilişkiden söz edemeyeceğimizi daha önce belirtmiştik. İlişkilerin yoğunlaşmasının iki önemli olayın sonucunda olduğu söylenebilir. Bu olaylardan ilki, Almanya’nın Prusya liderliğinde milli birliğini kurması, ekonomik olarak güçlenmesi ve giderek Avrupa’daki güçler dengesini kendi lehine değiştirmesidir.38 Burada unutulmaması gereken bir konu ise Bismarck’ın görevden ayrılmasından sonra Almanya’nın daha etkin bir dış politika izlemeye başlamış olması ve bu olaydan sonra ise Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerin en yoğun dönemine girecek olmasıdır.39 Bismarck uzun bir süre Alman dış politikasına yön vermiştir. Bismarck Alman milli birliğinin kurulmasını bir görev olarak ele almış ve milli birlik kurulmasından sonra ise dış politikasını daha uzlaşmacı bir duruma getirmiştir. O’na göre, Almanya milli birliğini kurduğuna göre artık yeni bir 36 Ortaylı, a.g.e., s.55.; Sander, a.g.e., s.92. Enver Ziya KARAL, a.g.e., s.166. Yine Karal’ın belirttiği üzere bu dönemde Almanya’da Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yardımları ile Avrupalılaşmasının sağlanabileceği ve bu sayede Almanya’nın doğuda üstün bir rol oynayabileceği üzerine düşünceler oluşmaya başlamıştır. Bu düşünceler Almanların Osmanlı ile ilgilenmeye başladıkları ve Şark hakkında yeni fikirler geliştirmeye başladıklarının bir kanıtı olarak görülebilir. 38 Stephen J. Lee, Avrupa Tarihinden Kesitler 1789-1980, çev. Savaş Aktur, Ankara, 2004, s.153. 39 Mahmud Muhtar, Maziye Bir Nazar, Yay. Haz. Erol Kılınç, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999, s.90. 37 10 toprak parçası üzerinde Almanya’nın bir iddiası olamazdı. 40 Bismarck yeni bir savaş durumunda Almanya’nın elde etmiş olduğu kazançları kaybedeceğinden korkuyordu. Özellikle Fransa’dan çekinmekteydi. 41 Bu düşüncenin asıl sebebi ise Bismarck’ın yeni bir savaş çıkması durumunda bu savaşın çok cepheli bir duruma gelme ihtimalinden çekinmesidir. Bu sebepler ile Bismarck kendinsinin kolonici olmadığını Reichstag’da açıkça ifade ediyordu.42 Bismarck’ın Fransa’dan çekinmesinin sebebi ise Alsaca-Lorraine bölgesi üzerindeki çekişmedir. Almanya Sedan savaşı ile Fransa’yı yenilgiye uğrattıktan sonra bu bölgeyi ilhak etmişti.43 Alsaca-Lorraine bölgesi iki devlet arasında sürekli problem oluşturacaktı. Bismarck, Fransa’nın olası bir savaşta bu bölgeyi ele geçirmek için Almanya’ya savaş açacağından emindi ve bu nedenle Fransa’ya karşı dost bir siyaset izleyerek onları olası bir savaştan uzak tutmak istiyordu.44 Yine Bismarck Almanya’nın aktif bir sömürge politikası takip etmesinin Avrupa’nın diğer sömürgeci güçlü devletlerini tehdit edeceğini ve bunun sonucunda bu devletlerin Almanya’ya karşı birleşebileceğini biliyordu.45 Bismarck bir yandan Fransa’dan çekinirken diğer yandan Rusya’dan daha çok korktuğu için Fransa ile uzlaşma 40 Lee, a.g.e., s.153-154. Mehmet Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini Gerektiren Sebepler” ATAD, 2010, sayı:16, s.90.; Hakan Akyar, “Bismark ve II. Wilhelm’in Osmanlı Üzerine Düşünceleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi, 2003, s.48. 42 Niles Stefan Illıch, “German İmperialism in Ottoman”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Texas A&M University, 2007, s.127. 43 Sander, a.g.e., s.197-198. 44 Bismarck’ın diğer bir korkusu ise iki taraflı savaştı. O nedenle eğer bir savaş olacak ise mutlaka sınırlarından ya doğu ya da batı’yı güvence altına almak istemiştir. O’na göre eğer iki taraflı bir savaşa girilirse Almanya savaşta çok zorlanacak ve sınırlarını koruyamaya bilirdi. Alman Siyasi birliğini sağlama çalışmaları sırasında Rusya-Avusturya ve Prusya arasındaki uzlaşma zarar görmüştü. Diğer tarafta Fransa ile yapılan Sedan savaşı ve sonucunda Alsaca-Lorraine bölgesinin Almanlara geçmesi de Fransa ile olan ilişkilere zarar vermişti. Bismarck işte bu noktadan itibaren realpolitik’in yerine uzlaşmacı bir politika ( Avrupa’da ortaya çıkan anlaşmazlıkların savaş ile değil barış ve müzakereler ile çözülmesi gerekliliğini savunan) izlemeye başlamıştır. Reyhan, a.g.m., s.4-5. 45 KARAL, a.g.e., s.167. 41 11 çabasında olduğunu belirtmekte de fayda vardır.46 Bismarck görevde kaldığı süre içinde bu sebeplerden dolayı uzlaşmacı bir politika izlemiş ve O’nun döneminde Almanya ( görünüşte) dış politikada daha pasif bir görüntü çizmiştir. Bismarck’ın bütün bu düşüncelerine ve hatta “şark meselesi” hakkındaki "Bütün Balkan mes'elesi, Pomeranyalı bir tek neferin kemiklerine değmez!” sözlerine rağmen Osmanlı Devleti ile ilişkileri tamamen soğuk olmamıştır. Ancak bu sözle belirttiği gibi doğrudan şark problemi içinde yer almasa dahi, kendi güvenliğini göz önünde bulundurarak diğer devletlerin Osmanlı üzerindeki emellerine de hiçbir engelleme de bulunmadığı bilinmektedir. Özellikle Bismarck’ın politikasını daha iyi anlamak için Nachtcriften gazetesindeki bir yazıyı burada alıntılamak faydalı olacaktır; “Asgarî fedakârlıkla a'zamî fayda elde etmek ve ileride kendisine hasım olabilecekleri boşuna kuvvetlendirmekten çekinmek, demir mizaçlı Şansölye'nin hareket düsturu olduğundan, onu prensiplere ve geleneklere saplanmış kalmış saymak da hata olur. Nitekim onun görüşlerini yayan Hamburger Nachtscriften gazetesi 17 Aralık 1892 tarihli nüshasında demiştir ki: "Prens, Alman siyasetinin Ruslar'ın İstanbul hakkındaki planlarının Almanya siyasetince desteklenmesine hiçbir vakitte razı değildi; lâkin Rusya'yı kendi planlarını tatbikten men' etmek de Almanya'ya ait olamayacağı itikadındaydı." Hatıratında bu Şansölye, Rusya'nın İstanbul'a el koyması, İngiltere ile aralarında ihtilaf sebep ve âmillerini pekiştireceği ve İngiltere'nin Berlin'e yakınlaşmasını gerektireceği cihetle, ihtiyaç halinde Almanya'nın tarafsız kalmasının muvafık olacağını beyan ettiğinden, Rus 46 İleride Fransa’ya Tunus’u topraklarına katması konusunda cesaretlendirmesi de bu sebepledir. William Woodruff, Modern Dünya Tarihi, Çev. Hale Vardar, Arda Vardar, Pozitif Yayınları, 2006, s.44. 12 ihtiraslarını okşamakla Alman menfaatlerine hizmet edebilecek devletler arası ihtilâfların öne çıkarılmasını da temenniden geri kalmadığı görülür.”47 Buradan da anlaşılacağı üzere Bismarck’ın politikasını belirleyen özellik: Almanya’yı olası bir savaştan uzak tutmak için elinden geleni yapmak ve bunun içinde buna uygun bir siyaset belirlemekti. Bu nedenle “Şark Meselesi” ile ilgisi olmadığını belirtse de kendi çıkarları söz konusu olduğunda çıkarlarına uygun bir politika uygulamıştır.48 Özellikle ise Rusya ve İngiltere’nin izlediği politikaları (aslında desteklemese bile) yeri geldiğinde mecburen onaylamak zorunda kalmıştır. Bu iki devlet veya Fransa’nın politikalarına köstek olmayarak bir anlamda onlara serbestlik tanımış böylece kendisine karşı birleşmelerini önlemeye çalışmış ya da en azından dikkatlerini başka bölgelere kaydırmaları için elinden geleni yapmıştır.49 Osmanlı Devleti’nin Almanya Devleti ile ilişkilerinin gelişmesini sağlayan bazı önemli olayları buraya kadar anlatmıştık. Şimdi ise Osmanlı Devleti’nin Almanya ile diplomatik ilişkilerini yoğunlaştırmasının sebeplerine bakmak konunun daha iyi anlaşılması açısından doğru olacaktır. Böylece Osmanlı-Alman yakınlaşmasının sebeplerini açıklarken tek taraflı bir yaklaşım izlememiş, iki devletin de bu yakınlaşmadan beklentilerini daha iyi ortaya koymuş olacağız. 47 Muhtar, a.g.e., s.54. Bu duruma bir örnek daha vermek gerekir ise; Fransa’nın Tunus’u işgalinde İngiltere kadar Almanya da Fransa’yı bu konuda cesaretlendirmiştir. Almanya Fransa’ya, Tunus’un onların hakkı olduğu konusunda telkinleri vardır ve Bismarck’ın İngiltere’ye olayın bir oldu bitti olduğu konusunda görüş bildirmiştir. Almanya’nın şüphesiz böyle bir girişimde bulunmasının sebebi Fransa’ya iyi görünerek Alsaca-Lorraine meselesini unutturmaktır. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, 1999, s.357. 49 Bu politika her ne kadar büyüyen Alman sanayisine dar gelmiş de olsa oldukça başarılı idi. Bismarck Uyguladığı karmaşık politika ve karmaşık ikili antlaşmalar örüntüsü ile Almanya’yı hem doğudan hem de batıdan gelecek saldırılara karşı korumaya çalışmış ve büyük ölçüde başarılı olmuştur. Bu başarı I. Dünya savaşı sırasında daha iyi anlaşılacaktır. Bismarck’ın korktuğu bloklaşma sonucu Almanya iki cepheli bir savaşa mecbur kalmıştır. 48 13 Osmanlı-Alman ilişkilerinin gelişmesinde, Osmanlı tarafında rol oynayan en önemli olay II. Abdülhamid’in tahta çıkmasıdır. II. Abdülhamid tahta geçtikten sonra Osmanlı-Rus savaşı meydana gelmiş ve bu savaştan ağır bir yenilgi ile çıkılmıştı. II. Abdülhamid de tahta geçtiğinde Osmanlı Devleti’nin uzun zamandır uygulamakta olduğu devletlerarasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak devleti kurtarma politikasını uygulamak istiyordu. Büyük devletleri birbirlerinin karşısına çıkararak bu politikayı uygulamak II. Abdülhamid’e göre, devletin bekası için en önemli görevdi. 50 Ancak 93 harbi sonrası imzalanan 1878 Berlin Antlaşmasında, daha önce Paris Antlaşmasında51 yer alan Osmanlı topraklarının bütünlüğüne saygı maddesinin yer almamıştır.52 Bu maddenin yer almaması ile artık Rusya, Fransa ve özellikle ise İngiltere’nin uzun zamandır sürdürdüğü Osmanlı toprak bütünlüğü politikasından vazgeçtiklerinin sinyallerini vermekteydiler. Özellikle İngiltere’nin politikasını değiştirmesi ile Osmanlı Devleti yeni bir müttefik arayışına girmek zorunda kalmıştır. Bu sebepler ile girilen arayış sonucunda Osmanlı Devleti’nin ittifak kuracağı devlet Almanya olacak ve Osmanlı-Alman ilişkilerinin en güçlü olduğu dönem başlayacaktır. Büyük devletlerin politikalarında değişikliğe gitmelerine rağmen II. Abdülhamid yine de Fransa ile bir anlaşma imzala girişiminde bulunmuştur. 1879 yılından Fransa ile bir yardımlaşma anlaşması imzalanmasına çalışılmış ancak Fransa Almanlardan intikam alma amacıyla Rusya ile ilişkilerini iyi tutmaya ve onlara yatkın bir politika izlemeye devam etmeleri bu 50 Jean-Paul Garnier, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu, Çev. Zeki Çelikkol, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2007, s.108. 51 Antlaşmanın maddeleri için bknz: Armaoğlu, a.g.e., s.250-253. 52 Oral Sander, a.g.e., s.160. ; Feroz Ahmad, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999, s.6.; Osman Nuri, İkinci Abdülhamid ve Saltanatı: Hayatı, Özellikleri ve Siyaseti, I. Cilt, 47 Numara Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.114.; Soy, a.g.e., s.18. 14 girişimin sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur.53 Abdülhamid Fransa’nın amacının bu dönemdeki İngilizlerin amaçlarından bir farkı olmadığını, sömürgeler elde etmek istediklerini açıkça belirtiyordu.54 O’na göre bir anlamda bu iki devlet zaten birlikte hareket ediyorlardı.55 Osmanlı dış politikasında Napolyon Bonapart’ın Mısır seferine kadar önemli bir aktör olan Fransa böylece II. Abdülhamid döneminde de eski rolüne dönmeyeceğini göstermiş oluyordu. Napolyon Bonapart’ın seferinden sonra Osmanlı Devleti’nin dış politikasında en önemli yeri İngiltere doldurmuştu. İngiltere’nin bu dönemde Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü politikasını gütmesinin bu durumda etkili olduğu söylenebilir. Ancak Berlin antlaşması ile İngiltere’de bu pozisyonunu artık değiştirmekteydi. Belirttiğimiz üzere Berlin Antlaşması ile İngiltere ve diğer büyük güçler Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü politikasından vazgeçmişlerdi. İşte bu noktada İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak devralması ve 1882 yılında ise Mısır’ı işgali bu politikadan vazgeçtiğinin açık bir göstergesiydi.56 Başbakan Gladstone her ne kadar bunun düzenin tekrar sağlanacağı zamana kadar yapılan geçici bir durum olduğunu söylese de İngiliz subaylar bölgenin yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar. 57. İngiltere’nin böyle bir politika değişikliğine gitmesi sonucu Osmanlı Devleti de mecburen yeni bir müttefik arayışına girmek zorundaydı.58 Abdülhamid İngiltere’nin eskiden dost olmasına rağmen bu dostluğun bile kendi çıkarına hizmet için olduğunu ve İngiltere’nin Mısır ve Kıbrıs konusundaki tutumuyla 53 Muhtar, a.g.e. , s.32.; Nuri, a.g.e., s.114. Sultan II. Abdülhamid Han, Devlet ve Memleket Görüşlerim, Yay. Hazl. A. Alaaddin Çetin, Ramazan Yıldız, Çığır Yayınları, İstanbul, 1976, s.32. 55 Mehmet Niyazi Özdemir, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.271. 56 Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, Gür Yay., İstanbul, 1987, s.301.; Oral Sander, Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitapevi, Ankara, 2000, s.282. 57 Carl Cavanagh Hodge, Encylopedia of the Age of Imperialism, 1800-1914, Volumes 1&2, London, 2008, s.112 58 Reyhan, a.g.m., s.11-12. 54 15 bu maksadını açıkça ortaya koyduğu düşüncesindeydi. 59 Abdülhamid bu tarihten sonra İngiltere’nin Devleti için en tehlikeli devlet olduğunu düşünmeye başlamıştır.60 Milli birliğini kurduktan sonra Avrupa siyasetinde güçlenmeye başlayan Almanya, tam bu noktada II. Abdülhamid’in bu politikası için biçilmiş bir kaftan gibiydi. Abdülhamid özellikle Fransa galibiyeti sonrası Almanya’nın büyük bir güç olarak Avrupa’daki güç dengesini değiştirmesi ile birlikte, dış ilişkilerde yeni bir seçenek kazanmış ve bunu deneme şansı bulmuştu. Almanya ile ittifak kurarak Rus tehdidine karşı, İngiliz ve Fransız desteği olmadan Alman kartını kullanarak karşı koyma düşüncesindeydi.61 II. Abdülhamid’in Almanlar hakkındaki düşüncelerini kendi hatıratından aktarırsak; “Zaten Almanlar, Fransızlara nazaran daha sevimlidirler ve tabiatları itibariyle Osmanlılara daha yakındırlar. Onlar da Osmanlılar gibi yavaş ve geç harekete geçen, fakat sadık ve namuslu insanlardır; çalışkan ve sebatkârdırlar. Fransızlar da çalışkandırlar ama onlarda Almanların inatçılığı yoktur. Düzensiz politika yapmakla çok vakit kaybederler. Almanların sebatlarına mukabil Fransızlarda şevk vardır; fakat o da saman alevi gibidir. Almanlar her tuttukları işte derinine malûmat edinirler ki bu da Fransızlarda yoktur. Velhasıl Fransızlar bize, eskisine nazaran daha az sevimli gelmektedirler. Bunda bizden Tunus'u almalarının dahli olduğu gibi, idarî şekillerinin cumhuriyet olması da rol oynamaktadır. Çünkü bizce, hükümdarın hâkim olmadığı yerde intizam devam edemez.”62 59 Sultan II. Abdülhamid Han, a.g.e., s.31. Orhan Koloğlu, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.375. 61 Ahmad, a.g.m , s.13. 62 II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Dergâh yy, İstanbul, 2010, s.104. 60 16 Abdülhamid’in Almanya hakkında bu düşüncelere sahipti. Ayrıca Almanya’nın diğer Büyük Güçler gibi doğrudan Osmanlı Devleti’nin topraklarına yönelik bir emelleri olmadığından bahsetmektedir.63 Mahmut Muhtar ise eserinde Abdülhamid’in Almanya’ya yönelmesinin nedenlerini şu şekilde açıklamaktadır; “Türk-Alman yakınlaşmasının başlangıçları 1878'de Ayastefanos'ta Ruslar'ın Türkler'i imzaya mecbur kıldıkları andlaşma şartlarını fesh eden Berlin Kongresi'nden sonrasındadır. Berlin Kongresi'ne genç Almanya İmparatorluğu'nun Şansölyesi Prens Bismarck başkanlık etmiş ve Kongre'nin Türkiye'ce güzel neticeleri görülmüş olmasından dolayı, Avrupa'nın genel politikasını henüz tümüyle kavrayamayan Sultan II. Abdülhamîd ile onun mu'temed veziri bulunduğunu Saîd Paşa, zannetmişlerdir. Prens Bismarck'ı Hattâ Bismarck'ın Türkiye'ye hayırhah Kongre'de Türkiye menfaatlerini korumak yolunda çok himmet ve gayret gösterdiğini bu Hakan'ın dâima sitayişle dile getirdiği bilinmektedir. Bundan başka pek mutedil ve pek muhafazakâr tarzda bir meşrûtiyetle kayıtlı olan Alman hükümet usûlü 1876'da ilâna mecbur olduğu Kaanûn-ı Esasiyi bir sene sonra fiilen kaldıran Sultan Abdülhamîd'in mutlakıyete! temayüllerine mülayim bulunuyordu.”64 1880’lere gelindiğinde ise Bismarck yavaş yavaş eski politikasını yumuşatmaya başlamıştır. Özellikle daha önce de belirttiğimiz “Bir Pommeranya askerinin kemiğine değmez” diyerek kesin bir görüş belirttiği “Şark Meselesi” üzerindeki görüşleri yavaş yavaş değişiyor, Yakın Doğu ile özellikle Osmanlı coğrafyası ile daha ilgili bir hâle geliyordu. Osmanlı Devleti’ne yardım ile (özellikle Osmanlı Ordusunun güçlendirilmesi koşuluna bağlı olarak) ileride güçlendirilmiş bir Osmanlı’yı Rusya’ya karşı kullanabilecekleri düşüncesi oluşmaya başlamıştı.65 Bu nedenle Bismarck 63 Sultan II. Abdülhamid Han, a.g.e., s.49. Muhtar, a.g.e., s.59. 65 Wallach, a.g.e., s.24. 64 17 her ne kadar daha önce bahsetmiş olduğumuz tedirginlikleri nedeniyle ihtiyatlı bir dış siyaset izlemişte olsa bu dönemden itibaren şark politikasını değiştirme, bir anlamda eski sert duruşunu değiştirerek, yumuşatma yoluna gitmeye başlamıştır. Almanya’nın tam anlamıyla aktif bir politika izlemeye başlaması ise Bicmarck’ın II. Wilhelm ile anlaşmazlığa düşmesi sonucu istifa etmesi ve böylece II. Wilhelm’in yayılmacı politikasının Almanya’da uygulanmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Almanya’nın etkin bir dış siyaset izlemeye başlaması sonucu yöneleceği yer ise öncelikle Osmanlı toprakları olacaktır. II. Abdülhamid ile II. Wilhelm’in aralarında bir dostluk kurmaları sonucu Osmanlı-Alman ilişkileri zirve noktasına ulaşacak ve birçok alanda işbirliği yapılacaktır. Wilhelm bu amaç doğrultusunda iki kez İstanbul’u ziyaret etmiştir. 1898 yılındaki ikinci ziyaretinde Kudüs, Şam ve Beyrut’u ziyaret etmiş ve meşhur 300 milyon Müslüman’ın dostu olduğunu belirttiği konuşmasını yapmıştır.66 Bu ziyaretler ile Abdülhamid’e bir anlamda dostluğunu kanıtlamaya çalışıyordu ve aralarındaki dostluğu pekiştiriyordu.67 Tabi bu ziyaretler Almanya’nın yeni politikası olan Drang Nach Osten (Şarka doğru genişleme) ile yakından ilgiliydi. Almanlar Osmanlı Devleti’ne ait olan geniş ama kullanılmayan toprakları işleme hayalleri bile kuruyorlardı. Kurulacak demiryolu ağları ile bu bölgelere ulaşım kolaylaşacak, Almanya’nın göndereceği gübreler ile toprakların verimi artacaktı.68 Almanya’nın emperyalizmi diğer Avrupa ülkelerinden farklıydı. İngiliz ve Fransızlar koloniler kurarken Almanya diplomasi sayesinde bu bölgelere ekonomik olarak yayılma çabası içine girmiştir.69 Alman yazarları Osmanlı Devleti ve 66 Murat Özyüksel, “İkinci Meşrutiyet ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman-İngiliz Mücadelesi”, İ.Ü. SFB Dergisi, No:38, 2008, s.245. 67 Mustafa Öztürk, Türk Dış Politikası ( Osmanlı Dönemi) , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.366. 68 Joan Haslip, Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid, Yay. Haz., Sevda Dursun, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.182. 69 Seçil Deren, “German Ideas and Ecpections on Expansion in the Near East (1890-1915)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, 2004, 32. 18 toprakları hakkında kitaplar yazarak bir anlamda bu barışçıl yayılmacı politikanın ideolojik boyutunu hazırlamaktaydılar. Bu dönemde Alois Spengler ve Carl Kager gibi Alman yazarlar Anadolu ve Osmanlı hakkında kitaplar yazmışlar ve bu bölgenin sömürüsünü savunmuşlardır.70 Osmanlı Devleti’nin bir müttefik arayışında olması, Almanya’nın ise yukarıda belirttiğimiz amaçları bu iki devleti bir araya getirmiştir. II. Abdülhamid döneminde başlayan bu yoğun ilişkiler O’nun saltanatı sonrası da devam etmiş ve bu iki devlet I. Dünya savaşında da müttefik olmuşlardır. II. SULTAN II. ABDÜLHAMĠT DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA MODERNĠZASYON ĠHTĠYACI Osmanlı Devleti XV. ve XVI. yüzyıllarda dönemin en modern ordularından birisine sahipti. Modern, iyi teçhiz edilmiş bu ordu ile büyük başarılar elde edilmiş ancak XVII. ve XVIII. yüzyıla gelindiğinde durum tersine dönmeye başlamıştır. Bu dönemde Avrupa’daki devletler hem ekonomik hem de askeri açıdan gelişme dönemine girmişlerdi. Özellikle askeri açıdan Avrupa devletleri gelişirken Osmanlı’da durum tam tersidir. 71 Daha önce askeri başarılar ile geniş bir coğrafyaya yayılan devlet, artık savaşlarda yenilgiler alıp toprak kaybetmeye başlamıştı. Savaşlarda yenilgiler alınması ve bu yenilgiler ile toprak kayıplarının başlaması üzerine Osmanlı Devleti ordunun eski gücüne kavuşması adına ıslahat çalışmalarına başlamıştır. Bu ıslahat çalışmalarının en önemlileri arasında III. Selim’in Avrupa örneğine uygun bir ordu kurma girişimi örnek verilebilir.72 III. Selim’in bu girişimi modern teçhizatla donatılmış, Avrupai kıyafetlere sahip ve ayrıca iyi eğitimli ilk modern ordu kurma teşebbüsüydü. 73 70 Okur, “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I. Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, s.403. 71 Yavuz Özgüldür, a.g.m., s.297. 72 Ayrıntılı bilgi için bknz: Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitapevi, İstanbul, 1985, s.76-79. 73 Eric-Jan Zürcher, "The Ottoman Conscription System In Theory And Practice, 1844-1918", International Review of Social History, 43 (3) (1998), s. 437. 19 Avrupa tarzında modern bir ordunun kurulması amaçlanıyordu. III. Selim Nizam-ı Cedit adıyla modern bir ordu kurmayı başarmıştı.74 III. Selim yeni orduyu tepki almamak için Bostancı ocağına bağlı olarak kurmuştur.75 İlk başta 12.000 kişilik bir birlik oluşturulmuş ve ordunun ıslahı için Fransa başta olmak üzere Avrupa’dan gelen uzmanların tavsiyeleri dinlenmiştir. 76 İlk başlarda ordunun daha önce almış olduğu yenilgiler nedeniyle yeni kurulan orduya karşı bir tepki oluşmamış ancak daha sonraları yeniliklerden rahatsız olan yeniçerilerin ayaklanması sonucu bu girişim engellenmiş oldu.77 III. Selim tahtan indirilip kurduğu ordu dağıtıldıktan sonra yine II. Mahmut döneminde ordunun ıslahatına devam edildiği görülmektedir. II. Mahmut döneminde de yeni ve modern bir ordu kurma çalışmaları vardır. Bu çalışmalar doğrultusunda ilk olarak Sekban-ı Cedid Ocağı’nın kurulduğunu görürüz.78 Yeni ocak 1808’de kurulmuştur. Sekban-ı Cedid Ocağı kurulur kurulmaz birçok kişi başvuruda bulunmuş (hatta parası daha iyi olduğu için eski yeniçeriler dahi başvuruda bulunmuştur) ve kısa bir süre içinde 10.000 kişilik bir mevcuda ulaşılmıştır.79 Ancak Sekban-ı Cedid’in kuruluşundan bir ay sonra yeniçeriler isyan etmiştir. Bu isyan sonucunda yeniçeriler istediklerini almışlar ve ocak kapatılmıştır.80 Yeniçeri ocağı ordunun modernleşmesi önündeki en önemli engel haline gelmişti. Bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin gücünün bir sembolü haline gelen ocak artık savaş alanında başarılı olamıyor ve bunun yanında güçlü bir ordu önündeki en büyük engel olarak öne çıkıyordu. II. Mahmut Sekban-ı Cedid denemesinden sonra orduda köklü bir ıslahat çalışması için yeniçeri ocağının kaldırılmasının gerekli olduğuna kanaat getirmişti. 74 Jehuda L. Wallach, a.g.e., s.7-8. Hayta, Ünal, a.g.e.,,s.73. 76 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C. II, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2004, s.129. Ayrıntılı bilgi için bknz: Staford J. Sahaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008. 77 Alkan, a.g.e., s.19. 78 Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul, 1982, s.27-28. 79 Akşin, a.g.e., s.96. 80 Ayrıntılı bilgi için bknz; Akşin, a.g.e., s.96-98. 75 20 Yunan ayaklanmasında Yeniçerilerin başarısız olup Mısır’lı askerlerin başarılı olması ise bir anlamda Yeniçeri Ocağının sonunu getirmiştir. Mısır ordusunun başarısı ile artık esaslı bir ocak kurularak orduya bir düzen getirilmesi kararlaştırıldı ve Eşkinci sınıfı kuruldu. Ancak Yeniçeriler yeniden ayaklandılar81. Bu sefer gerek II. Mahmut’un bu ayaklanma karşısında daha dirayetli bir şekilde durması, gerek İstanbul halkının da yeniçerilere karşı silahlanması sonucu Yeniçeriler bu sefer başarılı olamadılar ve sonuç olarak 1826 yılındı ocak lağvedildi.82 Böylece yeni bir ordu kurulması önündeki en büyük engel de ortadan kalkmış oluyordu. Yeniçeri ocağının kaldırılması ile birlikte çağdaş bir ordu kurulmasının lüzumu ortaya çıkmış ve ayrıca böyle bir ordu kurulması önündeki en önemli engel de ortadan kalkmıştı. Yeniçeri Ocağının lağvedilmesi sonrası Asakir-i Mansure-i Muhammediye ismiyle yeni bir ordu kuruldu. İlk kuruluşunda mevcudu 12.000 olarak tespit edilen ordu, “tertip” denilen sekiz alaya ayrılacaktı. Yüz askerden meydana gelen topluluğa “saf” denilecek ve Saf’ın kumandanı yüzbaşı olacaktı.83 Yeni orduya sürekli talimler yaptırılmış ve modern silahlar ile donatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca eğitim için Prusya’dan piyade, süvari ve topçu subaylar getirilerek subay ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bu dönemin en önemli icraatlarından bir diğeri de Askeri Tıp Okulu (1831) ve Harb Okulu (1834) gibi okulların açılmasıdır.84 Orduda ıslahat çalışmaları Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde de devam etmiştir. Bu dönemde orduda birçok yenilik meydana gelmiştir. 1843 yılında yapılan yenilikler oldukça önemlidir. 1843 yılında yapılan yeniliklere göre askerlik süresi beş yıllık nizamiye ve yedi yıllık redif hizmeti olmak üzere on iki yıl ile sınırlandırıldı. Ancak bu uygulama 1844 yılında uygulamaya kondu. Bu dönemde kara ordusu önce beş ordu şeklinde belirlendi. 1848 81 Hasan Tahsin Fendoğlu, Modernleşme Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002, s.49. ; Donald Quataert, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, Çev: Ayşe Berktay, İletişim Yay., İstanbul, 2004, s.107. 82 Akşin, a.g.e., s.107-108. 83 Ruveyda Nida Yıldırım, “II. Mahmut Dönemi Islahat Hareketleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ, 2006, s.42. 84 Musa Çadırcı, “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, VII-XII/ 14-23 (1975), s.65. ; Ahmad, a.g.e., s. 35. 21 yılında ise ordu sayısı altıya çıkarıldı. Bu ordulardan iki tanesi İstanbul’da, üçüncüsü Makedonya-Bosna Bölgesinde, dördüncüsü Doğu Anadolu’da, beşincisi Suriye’de ve altıncısı ise Arabistan’da bulunuyordu.85 Özellikle Abdülaziz döneminde orduda büyük reformlar yapıldı. Abdülaziz döneminde askeri ıslahatlara ilk olarak yeni askeri kıyafetlerin benimsenmesi ve modern silahların orduya kazandırılması ile başlandı.86 Daha sonra ise son şeklini 1869’da alan bir kanunla Osmanlı ordusunun kuvvetleri Nizamiye, Redif ve Müstahfiz olarak üçe bölündü. Bunun dışında askeri eğitimde düzeltilmeye çalışıldı ve Hüseyin Avni Paşa yeni talim usulleri kabul ettirdi, manevralar ve savaş oyunları düzendi.87 1870 yılında yayınlanan kur’a kanunnamesi ile birlikte askerliğe alınma şartları yeniden belirlendi. Yeni kanuna göre askerlik çağında olanlar belirlenen günde toplanıp kur’a çekerlerdi. Eğer isimlerine kur’a isabet ederse görevlerini yerine getirirlerdi. İsabet etmeyenler ise 6 senelik kur’a döneminde tekrar kur’a çekerler eğer bu dönem içinde isabet etmemesi durumunda ise Redif sınıfına nakledilirlerdi.88 II. Abdülhamit dönemine gelindiğinde ise artık Osmanlı askeri teşkilatı ve ordusu daha modern bir görünüşe sahipti.89 Daha önce olduğu gibi II. Abdülhamid döneminde askeri ıslahat çalışmalarına girilmesinin nedeni de savaş meydanlarında alınan yenilgilerdi. II. Abdülhamid tahta geçtikten hemen sonra Rusya ile savaşa girmek durumunda kalmıştı. 93 Harbi ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Bu savaşın kaybedilmesi ile birlikte önemli miktarda toprak elden çıktı.90 Ayrıca savaş sonrası barış görüşmelerinde İngiltere’nin desteğini alabilmek için Kıbrıs’ın 85 Musa Çadırcı, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Gnkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s.37. 86 Uğur Ünal, “Sultan Abdülaziz Devri Osmanlı Kara Ordusu (1861-1876)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, 2006, s.222. 87 Abdülaziz dönemi askeri ıslahatları hakkında ayrıntılı bilgi için bknz: Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri, C. VII., TTK Basımevi, Ankara, 1977, s. 180-192. 88 Ünal, a.g.t., s.35. 89 Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, s.352. Bu dönemde askeri teşkilat; Bab-ı Seraskeri, Dar-ı Şûrayı Askeri, Erkânı Harbiye (Genelkurmay), Tophane-i Âmire Nezareti bölümlerinden oluşmaktadır. 90 Metin Hülagü, Pan-İslamizm: Osmanlı’nın Son Umudu, Yitik Hazine Yayınları, İzmir, 2006, s.16 22 yönetiminin geçici olarak İngiltere’ye bırakılması gerekmişti.91 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi'nde uğranılan ağır yenilgi (bazı muharebelerde başarı kazanılmış olsa bile) sonrası orduda ıslahat yapılması ve ordunun güçlendirilmesinin önemi iyice ortaya çıkmış ve orduda ıslahat yapılması yeniden dile getirilmeye başlandı. Bu savaş Osmanlı için büyük bir yıkım olmuş ve bir anlamda Devletin sonunu haber veren öncü gibiydi. 92 Bu dönemde en önemli sorun yeni bir savaşta Osmanlı Devleti’nin sınırlarını koruyup koruyamayacağı idi. Nitekim Goltz Paşa göreve geldikten sonra yaşadığı bir olayı şu şekilde aktarmaktadır: “Sonra da Rusya Harbinin (1877-1878) felaketle sonuçlanması, gönülleri pek derin surette zedelemişti. Düşmanın İstanbul kapılarına dayanması, gözü görenlerin tamamını, Osmanlı hakimiyetinin çöküşünü düşünmeye sevketmişti. İşte bu ihtar devletin kurtuluşu için ne lazımsa yapılsın arzularını doğurdu. Aynı fikir, genç, ihtiyar görüştüğüm tüm subayların: "Bizim bir kere daha mukavemet edebileceğimizi zanneder misiniz?" diye bana yönelttikleri bir korku sualinde de görünüyordu”.93 93 harbindeki yenilginin ortaya çıkardığı bunalımı ve subaylar üzerindeki etkisini ortaya koyması bakımından Goltz Paşa’ya yöneltilen bu soru son derece mühimdir. Subaylar yeni bir savaşta herhangi bir galibiyet düşüncesine sahip olmamalarının yanında, ülke sınırlarının korunup korunamayacağı konusunda dahi şüpheliydiler. İşte bu şartlar içinde orduda bir ıslahat yapılmasının kaçınılmazlığı görünüyordu. Moreau da 93 Harbindeki bozgun sonrasında Osmanlı devletinde, özellikle yüksek görevlerde bulunan kişilerde “İmparatorluğu 91 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, c.I, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2002, s.145. Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 2008, s.49. 93 Colmar von der Goltz, İmparatorluk Dönemi Türk-Alman İlişkileri: Goltz Paşa’nın Hatıratı, Yay. Haz, Faruk Yılmaz, Berikan Yayınları, Ankara, 2004. s.28. 92 23 kaybetme saplantısı” başladığı görüşündedir ve orduda yapılmaya çalışılan ıslahat çalışmalarını da bu saplantıya bağlamaktadır.94 Ortaylı’nın da belirttiği üzere 93 harbi sonrası yüz seneye yakın bir süredir devlet adamlarının düşüncelerine yön veren askeri ıslahat sorunu yeniden güncellik kazandırdı. Bu dönemde ordunun mevcudunun büyük bölümü eğitimsizdi, silahlar yetersizdi ve yeterli sayıda eğitimli subay bulunmuyordu.95 Bu olumsuzluklara ayrıca eklenmesi gereken diğer bir sorun ise, sayıları oldukça artmış olan bürokrasideki memurların yanında sürekli büyüyen askeri kurumlarda maaşların düzenli ödenememesini eklemek gerekir.96 Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere Osmanlı Ordusu oldukça kötü bir vaziyetteydi. III. Selim döneminden bu yana ordu üzerinde yapılan ıslahatlara rağmen, ordu hâlâ rakipleri karşısında güçsüzdü. Özellikle Rusya, İngiltere ve Fransa’nın artık açıktan açığa Osmanlı topraklarını paylaşma yarışına girdiği bu dönemde devletin geleceğini ancak güçlü bir ordu sağlayabileceği aşikârdı. O da kendisinden önceki ıslahatçılar gibi ordunun ıslahını ivedilikle ele alması gerektiğinin farkındaydı. Ordunun ıslahının ise yabancı uzmanların yardımı ve önerileriyle yapılabileceğini düşünmekteydi. İşte bu nedenle ordunun ıslahında yabancı uzmanları göreve getirerek bu çalışmaları yürütmeye çalışacaktır. Abdülhamid orduda kaybolan disiplinin yeniden kazandırılması ve ordunun yeni tekniklere adapte olması gerektiğini bunun ise ancak Batı’nın teknolojisinin alınması ile mümkün olacağına inanıyordu.97 III. ALMANYA’DAN SUBAY TALEBĠ 94 Odile Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul, 2010, s.19-20. 95 Ortaylı, a.g.e., s.103. 96 Ahmad, a.g.m., s.26. 97 Kemal Turan, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi, İstanbul, Mayıs 2000, s.142. 24 A. Modernizasyon Ġçin Alman Subayların Tercih Edilmesindeki Sebepler Ordunun ıslah edilmesi gerekliliğinin anlaşılması üzerine çalışmalara başlandı. Abdülhamid ordunun modern bir yapıya kavuşması ve güçlenmesi için yapılacak olan ıslahat çalışmalarının yabancı uzmanlar aracılığıyla, batının tekniğinin kullanılmasıyla yapılabileceğini düşüncesine sahipti. Bunun üzerine daha önceki dönemlerde olduğu gibi yabancı uzmanlar getirilerek ordunun ıslah edilmesi gündeme geldi. Bu sebepler ile ilk olarak Berlin antlaşmasından hemen sonra Fransa’dan askeri heyet talebinde bulunuldu. Ancak Fransa bu teklife olumlu yanıt vermedi.98 Almanya’nın Fransa’ya olan askeri üstünlüğü göz önüne alındığında, askeri uzmanlar için Fransa’ya başvurulması ilk başta yanlış bir tercih olarak görülebilir. Ancak Abdülhamid’in Fransa’dan askeri uzman istemesinde askeri ıslahat dışında bir amacı daha vardı. O dönemde Fransız-Rus dostluğu soğuk bir dönemden geçmekteydi. Durumu iyi gözlemleyen Abdülhamid, bu durumdan yararlanmak amacıyla Fransa’dan askeri uzman talebinde bulundu. Böylece askeri uzmanlar aracılığı ile bir dostluk kurmak istiyordu. Fransa ile kurulacak dostluk ile ileride Rusya karşısında bir müttefik elde etmeyi planlıyordu. Bu amaç ile Mahmud Muhtar’ın da eserinde anlattığına göre Dreysee Paşa aracılığı ile Fransa’dan subay talebinde bulunulmuştur. Ancak Fransa bu teklifi reddetmiştir.99 Böylece beklide iki devlet arasında bir dostluk ve ittifak ortamı kurma şansı böylece kaybolmuş ve belki de Fransa kendi elleriyle bir Osmanlı-Alman yakınlaşmasına sebebiyet verdi. Fransa’nın bu teklifi reddetmesi sonucu geriye İngiltere, Rusya ve Almanya kalıyordu. Almanya dışındaki diğer devletler ve niye bu devletlerin seçilmediği hakkında bilgi vermek konunun anlaşılması açısından yardımcı olacaktır. Bu devletlerden kısaca bahsedersek; İngiltere’nin son dönemde 98 99 Karal, a.g.e., s.366. Muhtar, a.g.e., s.60-61. 25 izlediği politikalar Abdülhamid’i hayal kırıklığına uğratmıştı. Özellikle Midhad Paşa’nın İngiltere tarafından desteklenmesi, Meşrutiyetin ilanı sırasında İngilizlerin tutumu Abdülhamid’i bu devlete karşı tedirginliğe itmişti. 100 Rusya ile zaten bu konuda bir işbirliği yapılması düşünülemezdi. Henüz 93 Harbi’nin etkileri atlatılamamıştı. Abdülhamid’e göre bu savaş sonrası Rusya’nın kötü niyetleri hakkında bir şüphe kalmamıştı.101 Avusturya-Macaristan ise bu konuda hiç düşünülmemiştir. Bunun nedeni ise, kendisini Osmanlı Devleti’nin tabii mirasçıları arasından gören bir devletin ( özellikle Macaristan kanadı) böyle bir konuda yardımı oldukça düşük bir ihtimaldi.102 Geriye ise Almanya kalmaktaydı. Almanya’dan askeri uzman istenmesi ise dönemin şartları incelendiğinde gayet makuldü. Bu cümleyi biraz açmak gerekir ise öncelikle Alman ordusunun durumundan bahsetmek gereklidir. Çünkü eğer ordunun ıslahı yabancı uzmanlar vasıtasıyla gerçekleştirilecekse, bu uzmanların da güçlü bir ordunun mensubu olmaları gerekliliği gayet tabidir. Prusya liderliğinde gerçekleşen Alman milli birliği, Alman ordusunun gücünü açıklamamız için oldukça önemlidir. Sadowa zaferi ile Avusturya’yı yenmiş olan Almanya artık askeri gücünü göstermeye başlamıştı. Ancak I. Wilhelm ve komutanlar zafer sonrası Viyana’ya girilmesini istemesine rağmen Bismarck’ın denge siyaseti buna izin vermemişti.103 1870-1871 FransızPrusya Savaşı ise Prusya’nın askeri rüştünü ispat ettiğinin açık bir göstergesiydi.104 Bu savaş sonrası Alman Milli birliğinin kurulması ile birlikte artık Almanya daha da güçlenmeye başladı. Bu Almanya’nın teknolojik ve ekonomik olarak gelişmesinin ordusuna yansıması idi. Böylelikle Devletin ekonomik gücünü de arkasına alan ordu Avrupa’nın sayılı ordularından biri 100 Ayrıca önceki bölümlerde bahsettiğimiz üzere İngiltere Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etmiş, Ermenilerin bir anlamda hamiliğini üstlenmiş gözükmesi de Abdülhamid’in İngiltere ile işbirliği yapmak istememesinin nedenleri arasında gösterilebilir. 101 Nuri, a.g.e., s.112-113. 102 Kemal Beydilli, “II. Abdülhamit Devrinde Gelen İlk Alman Askeri Heyeti Hakkında”, Tarih Dergisi, Sayı XXXII, Mart 1979, s.483-484. 103 Akyar, a.g.t., s.5. 104 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, T. İŞ Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2009, s.233. ; Rathmann, a.g.e., s.27. 26 olma başarısını göstermiştir. Alman ordusu bu dönemde bazı yeniliklere gittiğini belirtmekte fayda vardır. Özellikle İngiltere gibi ücretli ordu veya Osmanlı ve Rus örneğinde olduğu gibi kur’a usulüne dayanan ordu geleneği terk edilmiş ve mecburi askerlik sistemi getirilmiştir.105 XIX. yüzyılın sonuna gelindiğinde ise artık Alman ordusu dünyadaki en güçlü ordu olarak kabul edilmekteydi.106 Almanya bu yenilikler sayesinde her ne kadar asker sayısı bakımından olmasa da etkinlik bakımından Avrupa’da en çok çekinilen güçlerden birisine sahip olmuştur. Fransa’nın biraz önce belirtmiş olduğumuz Osmanlı Devleti’ne ait teklifi reddetmesi bir açıdan Osmanlı için faydalı olmuştur diyebiliriz. Nitekim Almanlar askeri teknoloji ve bilgi açısından Fransızlardan çok daha öndeydiler. Askeri uzman için Almanya’ya başvurulmasının sebeplerinden bir diğeri ise II. Abdülhamid’in Almanlara karşı beslediği sempatiydi. Abdülhamid amcası Abdülaziz ile çıktığı Avrupa seyahatinde gezdiği ülkeler hakkında bilgi sahibi olmuştu. İngilizlerin donanmasını görmüş ve bir anlamda büyüklüğünden çekinmişti. Almaların ise Türklere benzediği, bizler gibi disiplinli oldukları görüşünü edinmişti.107 Almanların bu disiplinleri Abdülhamid’in hoşuna gitmiş ve Alman subayları tercih etmesinin önemli sebepleri arasında yer alır.108 Abdülhamid’in askeri uzman tercihini Almanlardan yana kullanmasının siyasi sebepleri de vardı. Devletler muvazenesinden yararlanarak devleti ayakta tutma109 veya en azından ileride oluşabilecek bir savaşta devletin kendisini koruyabilecek duruma gelmesini sağlayacak önlemleri alacak kadar zaman elde etmek istiyordu. Devletler Muvazenesinden yararlanırken ise 105 Ortaylı, a.g.e., s.103-104. Ulrich Trumpener, “Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler,Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999, s.129. 107 II. Abdülhamit, a.g.e., s.104. 108 Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, s.65. 109 Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini Gerektiren Sebepler”, s.91. 106 27 devletteki eski İngiliz-Fransız etkisini kırmak istiyordu.110 Böylece yıkılışı yavaşlatmayı en azından Devlete toparlanması için zaman kazandırmak istediği söylenebilir.111 İngiliz ve Rusların Osmanlı Devletine karşı olan politikaları sonucu Abdülhamid’in Almanya’ya yaklaşmasını Tahsin Paşa hatıratında şu şekilde aktarmaktadır: “ Sultan Hamid bilhassa iki devletten son derece tehaşi ederdi: Rusya ve İngiltere. Türkiye’nin başından gaile eksik olmaması, Türk ordusunun techizât ve teslihât itibarıyla dâima zayıf kalması, nihayet devletlerin müdahalesini icap edecek bir mesele hudûsunda Rus donanmasının Boğaziçi’ne gelip İstanbul meselesinin halledilmesi Rus siyâsetinin ana hatlarından olduğu malûm idi. İngiltere ise Mısır ve Hindistan dolayısıyla Türkiye’nin zayıf, her an meşgul, dâima gailelerle muhat olmasını isterdi. Sultan Hamid bunlardan İngiltere’yi daha tehlikeli görürdü, hattâ bir aralık İngilizler’le anlaşmak için Hâriciye Nâzırı Tevfik Paşa’yı İngiltere sefiri Sir O’connor’a göndermişti. Tevfik Paşa sefir ile birkaç defa sûret-i mahremânede görüştü ve sefir bu iş için muhaberede bulundu ise de bir netice hâsıl olmadı. Sultan Hamid bu vaziyet karşısında Almanya ile anlaşmaktan başka çare kalmadığına hükmetti. Almanya’nın muâveneti ile askerliğimizin ilerletilebileceğini düşündü. Alman siyâsetinin İstanbul’da hâkim bir vaziyet alması ve Alman teşebbüsât-ı iktisadiyesinin rekabetsizce revaç bulunması bundan mütevellidir. Hakikaten büyük ve dirâyetli bir diplomat olan sefir baron Marshall’ın da bu hususta küllî yardımı olmuştur.”112 Abdülhamid yabancı devletlerin Osmanlı Devleti hakkındaki politikalarını hakkında bu düşüncelere sahipti. Abdülhamid’in bu düşünceleri okunduğunda 110 yabancı devletlerin politikaları hakkında çok isabetli Beydilli, a.g.m., s.481. ; Lothar Rathmann, a.g.e., s.27. Mim Kemal Öke,”II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.289-290. 112 Tahsin Paşa, Abdülhamit (Yıldız Hatıraları), Bayrak Matbaası, İstanbul, 1999, s.69-70. 111 28 değerlendirmeler yaptığı anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak ise doğal olarak bu devletler ile güvenli bir ittifak kurulamayacağını düşünüyordu. Devletler muvazenesinden yararlanmak için ise en azından Avrupa’da güçlü bir devlet ile sıkı dostluk ilişkileri kurulmalıydı. Değişen konjonktüre bağlı olarak Osmanlı Devleti için en uygun devlet ise Almanya olarak gözükmekteydi. Osmanlı ile müşterek sınıra sahip olmaması, sanayileşmesini geç tamamlamış bir ülke olarak sömürge yarışında geç kalması dolayısıyla, Müslüman ülkelerde sömürgelere sahip olmaması ise bunun sebepleri arasındadır. Alman askeri uzmanların seçilmesinin nedenleri arasında bu subayların Osmanlı Devleti’nde hizmete girmeleri ile birlikte iki devlet arasında bir dostluk köprüsü kurmakta fayda sağlayacakları düşüncesi de olmalıdır.113 Böylece hem ordunun ıslahı dönemin en iyi ordusunda yetişmiş subaylar tarafından yapılacak hem de Osmanlı Devleti yeni bir müttefik kazanma konusunda önemli bir adım atmış olacaktı. Yine Berlin Bismarck’ın Berlin Kongresinde takınmış olduğu tutumun yanlış yorumlanmış olması114 sonucu, Osmanlı Devleti nezdinde Almanya’nın yıldızının parlamasındaki diğer önemli bir etkendir. Almanlar açısından askeri uzman gönderilmesini değerlendirdiğimizde ise durumun pek farklı olmadığı anlaşılacaktır(bir ittifaktan beklenen, karşılıklı çıkarlar bağlamında değerlendirirsek). Almanlar milli birliğini kurmalarından sonra hızla sanayileşmişler fakat diğer devletlere göre sanayileşme yarışında 113 Nitekim II. Abdülhamid ordusunun eğitimi için Kayzer’den yardım istediğinde iki devlet arasındaki ilişiler daha da güçlenmiştir. Ahmad, a.g.m., s.13. 114 Beydilli, a.g.m., s.481. Mahmud Muhtar’ın eserinde bu konudan şöyle bahsedilmektedir: “Berlin Kongresi'ne genç Almanya İmparatorluğu'nun Şansölyesi Prens Bismarck başkanlık etmiş ve Kongre'nin Türkiye'ce güzel neticeleri görülmüş olmasından dolayı, Avrupa'nın genel politikasını henüz tümüyle kavrayamayan Sultan II. Abdülhamîd ile onun mu'temed veziri Saîd Paşa, Prens Bismarck'ı Türkiye'ye hayırhah bulunduğunu zannetmişlerdir. Hattâ Bismarck'ın Kongre'de Türkiye menfaatlerini korumak yolunda çok himmet ve gayret gösterdiğini bu Hakan'ın dâima sitayişle dile getirdiği bilinmektedir.” Muhtar, a.g.e., s.59. Yine Mahmud Muhtar’ın Almanların Osmanlı hakkındaki politikarı üzerine yaptığı değerlendirme burada aktarmaya değerdir: Bu hallerden meyus olan Padişah bir sevk-i tabiî ile, gözlerini Almanya'ya çevirdi ve İstanbul ile Berlin arasında siyasî cereyanlar başladı. O zamanlar Almanya ikbal devrine ulaşmıştı ve bu devlete yakınlık Türkiye için belki fayda sağlayacaktı. Ancak her sahada olağanüstü bir gelişmeye mazhar olan Almanya cihanın hased ve infialine hedef olunca, Türkiye'nin de tehlikeye düşeceği İstanbul'ca tahmin edilemiyordu. Muhtar, a.g.e., s.32-33. 29 geç kalmalarının acısını hammadde kaynaklarına ulaşmada yaşamışlardı. Büyük devletlerin önemli bölgeleri sömürgeleştirmiş olmaları Almanların ellerini kollarını bağlıyordu. Bismarck’ın uyguladığı barışçı politika115 her ne kadar Almanya’yı bir savaş tehlikesinden koruyor da olsa aynı zamanda bu politika ile Alman İmparatorluğunun ihtiyaç duyduğu hammadde ve pazar ihtiyacının karşılanmasının olanaksız olduğu aşikârdı. Baskılara dayanamayan Bismarck böylece bu sıkı politikasını gevşetmiş ve barışçı yayılmacı bir politika izlenmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak Osmanlı Devleti’ne ilgi göstermeye başlamıştır. Almanya’nın Drang nach Osten (Şarka doğru genişleme)116 politikası ise Osmanlı Devleti’ne yaptığı yardımların en önemli nedenlerinden birisini oluşturacaktır. Almanya diğer Avrupa devletlerinden farklı bir yayılma politikası güdecektir. O’nlar gibi doğrudan yayılmacı ve saldırgan bir tutum yerine Almanya barışçı yayılmacı diye adlandırdıkları bir politika yürütülmüştür. Bu politika ekonomik, siyasi ve askeri gibi bütün konuları kapsamaktaydı. Bunun bir sonucu olarak Almanya bu askeri yardım talebine oldukça sıcak bakmıştır. Sonuç olarak bakıldığında bu işbirliğinin iki tarafında çıkarlarına ayrı ayrı hizmet ettiği görülmektedir. Kısaca açıklamak gerekir ise, Osmanlı Devleti hem güçlü bir müttefik kazanıyor hem de ordusunun ıslahatı için dönemin en önemli askeri gücünden yardım almış oluyor, Almanya ise sanayisi için hammadde ve pazar buluyordu. B. Almanya’dan Subay Talebi Orduda yapılacak olan ıslahatların yabancı uzmanların önerileri doğrultusunda yapılmasına karar verildikten sonra ilk olarak Fransa’ya teklifte bulunulmuştur. II. Abdülhamid ilk olarak Fransa’nın İstanbul sefiri nezdinde girişimde bulunmuşsa da bu girişim Fransa’nın Rusya ile dostluğunu bozmak 115 116 Armaoğlu, a.g.e., s.336.; Lee, a.g.e., s.153-154. Haslip, a.g.e., s.174. 30 istememesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Bu girişimin ardından Fransa’dan askeri uzman getirmek amaçlı bir girişimde daha bulunulmuştur. Bu sefer Dreysee Paşa aracılığı ile bir teklifte bulunuldu.117 Ancak bu girişim de sonuçsuz kalınca geriye Almanlara başvurmaktan başka çare kalmamıştı. Ancak burada en dikkati çeken olay ise askeri uzmanların Almanya’dan getirilmesi konusundaki ilk fikri ortaya atan kişidir. Daha önce Fransa’dan askeri uzman istenmesi konusunda yardımı istenen Dreysee Paşa, Fransa’nın teklifi reddetmesi üzerine bizzat Almanya’dan uzman talep edilmesi konusunda fikir beyan etmiştir. Mahmud Muhtar’ın da belirttiği üzere Türk-Alman yakınlaşmasının mimarı bir Fransız subayı olmuştur.118 II. Abdülhamid bunun üzerine Dreysee Paşa’yı Alman elçisi Hartzfeld’e göndermiş ve ordunun ıslahı için yardımcı olabilecek Alman subayların yollanması teklifini iletmiştir.119 Hemen sonrasında Hatzfeld’in huzura kabulünde Abdülhamid teklifini yinelemiş ve daha önceden von Moltke’nin görevde bulunduğunu hatırlatmıştır. Abdülhamid Moltke’den büyük övgüler ile bahsetmiştir. Ancak Alman Hükümetinin bu konuda takınacağı tavırdan emin olamayan Hatzfeld, kesin bir cevap vermekten kaçınarak Padişaha “planların gerçekleştirilmesi için ayrıntılı görüşmelerde bu konuyu desteklemeyi” önermiştir.120 Böylece resmi olarak Almanya’dan Askeri uzman getirme konusunda girişimler başlamış oluyordu. Subay talebi, talebin kabulü süreci ve gönderilecek subayların seçilmesi gibi konulara girmeden önce Almanların bu teklifi kabul etme nedenlerini kısaca açıklamak gereklidir. 117 Muhtar, a.g.e., s.60-61. Muhtar, a.g.e., s.61. 119 Beydilli, a.g.m., s.485. ; Özgüldür, a.g.m., s.300-301.; Reyhan, a.g.m., s.19. 120 Wallach, a.g.e., s.24-25. 118 31 Dönemin Alman büyükelçisi Haztfeld Yakın Doğuda Alman etkisinin arttırılmasında bu durumun faydalı olacağı düşüncesindeydi. Bu amaçla Osmanlı Hükümeti ile Almanya arasında faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve Bismarck ile Wilhelm’in ikna edilmesinde önemli bir rol oynadı.121 Bismarck Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini artık değiştirmeye başlamıştı. Şark Meselesi hakkındaki görüşleri eskisi kadar katı değildi. Önceden Şark Meselesine doğrudan karışmamak için elinden geleni yapan Bismarck, artık Osmanlı Devleti ile kurulacak bir dostluğun fayda sağlayacağını düşünmeye başlamış ve bu nedenle iki devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesini sağlayacak fırsatları değerlendirmek için elinden geleni yapmıştır. Almanların, Osmanlı Devleti’nin ordusunu ıslah etmesine yardım konusunda istekli olmalarının bir nedeni daha vardı. Almanlar eski gücünü kazanmış bir Osmanlı’nın Rusya’ya karşı iyi bir müttefik olabileceği ve gerektiğinde Osmanlı ordularının Rusya’ya karşı kullanılabileceği düşüncesindeydiler.122 Güçlü bir Osmanlı Devleti olası bir savaşta Almanya için iyi bir müttefik olabilirdi. Almanlar bu fikre uzun müddet sahip çıkmışlardır. Almanların diğer bir kazancı ise Alman silah sanayisi ile ilgilidir. Büyük Alman silah üreticileri, özellikle Krupp bu teklifin kabul edilmesi için yoğun bir çaba sarf etmiştir.123 Silah fabrikatörleri Alman subaylar vasıtası ile Osmanlı Devleti’nin silah ticaretinde söz sahibi olma çabasındaydılar. Şüphesiz ordunun ıslahatının Alman subaylar vasıtası ile yapılıyor olması Alman fabrikalarına önemli bir avantaj sağlayabilirdi.124 Ayrıca geniş bir coğrafyaya sahip olan Osmanlı Devleti gelişen Alman sanayisi için hem iyi bir hammadde kaynağı hem de iyi bir pazar olabilirdi. 121 Turan, a.g.e., s.143. Muhtar, a.g.e., s.55.; Turan, a.g.e., s.144-145. ; Rathmann, a.g.e., s.27. 123 Rathmann, a.g.e., s.27. 124 Bu konuda sonraki bölümlerde ayrıntılı bilgi verilecektir. 122 32 Saydığımız bu faydalar ve düşünceler üzerine Bismarck askeri heyet gönderilmesine sıcak bakmaktaydı. Nitekim askeri heyet talebinin resmen Almanya’ya iletilmesinden sonra Bismarck, II. Wilhelm’e bu teklifin kabul edilmesi konusunda tavsiyede bulunmuş ve Alman subaylar vasıtası ile Osmanlı Devleti üzerinde Alman nüfuzunun artacağını belirtmiştir. 125 Bismarck, bir yandan subayların gönderilmesi konusunda oldukça istekliyken diğer yandan ise ihtiyatlı davranmaya devam etmiş ve diğer devletlerin bu konudaki görüşlerine başvurmuştur. Bismarck, büyük ihtimalle böyle bir yardımın diğer devletlerin tepkisini çekebileceğinden şüpheleniyordu. Bu nedenle öncelikli olarak Viyana’nın bu konudaki görüşüne başvurmuştur. Viyana hükümeti ise bu konu için; Osmanlı Devleti’ni kendisi için artık bir tehlike olarak görmediğini belirterek Almanya’nın subay göndermesinde bir mahzur olmadığını belirtiyordu.126 Bismarck’ın bir ittifaklar çemberinde kalarak savaşa girmek zorunda kalma korkusunun bu konuda da canlandığı görülmektedir. Nihayet 7 Haziran 1880 tarihinde Hatzfeld aracılığı ile istenilen subayların belirtildiği bir telgraf ile subay isteği somutlaştırılmıştır. Telgrafta üç yıl görev yapmak üzere bir kurmay, bir piyade, bir süvari ve bir topçu subayı gönderilmesi talebinde bulunuluyordu.127 Talep edilen uzmanların belirtilmesinden sonra Alman makamları tarafından bu subayların hangi şartlar altında göreve gidecekleri, maaşları ve makamlarının kesin bir dille belirtilmesi ve buna mukabil bir kontrat yapılması istendi. Bunlar arasında en çok tartışılan ise, Osmanlı Devleti’ne gönderilecek olan subayların Alman genelkurmayına mı bağlı olacakları yoksa Almanya’daki görevlerinden istifa edip tamamen Osmanlı hizmetine mi girecekleri konusu olmuştur. O dönemde Genelkurmay başkanlığı görevinde olan Helmuth von Moltke 125 Beydilli, a.g.m., s.485. Beydilli, a.g.m., s.485. ; Wallach, a.g.e., s.25.; Ramazan Çalık, “Colmar Freiherr Von Der Goltz (Paşa) ve Bazı Görüşleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 36, C. XII, Kasım 1996, s.5. 127 Wallach, a.g.e., s.25. 126 33 gönderilecek subayların Alman ordusu ile ilişiğinin kesilmemesi görüşünü savunuyordu. İlişiklerinin kesilmemesi durumunda en iyi subayların 128 Osmanlı Devleti’ne gönderilebileceğini belirtiyor ve ayrıca bu durumda gönüllü olan subayların “Alman subayı” olarak İstanbul’da bulunacakları için, Almanya büyükelçiliğine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmelerini istiyordu.129 İki devlet arasında gönderilecek subaylar hakkında görüşmelerin sürdüğü bir sırada Karadağ ve Yunanistan hududu meselesinin alevlenmesi görüşmeleri olumsuz yönde etkilemiştir.130 İngilizler tam olarak bu dönemde Alman subayların Osmanlı hizmetine girmesi konusundaki olumsuz görüşlerini açıkladılar. Almanlar ise bu görüşmelerin Karadağ sorunundan önce başladığını ayrıca Alman subay ve memurlarının Türk hizmetine girecek olmaları dolayısıyla Almanya ile bir ilgilerinin kalmayacağını belirtiyor ve Almanların neredeyse yarım asırdır Osmanlı hizmetine girdiklerini söyleyerek İngilizleri bu konuda ikna etmeye çalışıyorlardı.131 Her ne kadar Alman yetkililer subayların Almanya ile bir iletişimi kalmayacağını iddia etseler de, ileride subayların faaliyetlerini anlatırken bunun tamamen doğru olmadığı ve İngilizlerin bir anlamda haklı oldukları ortaya çıkacaktır. Görüşmelerin duraksamasına neden olan diğer bir olay ise Berlin konferansında Osmanlı Devleti’nin Yunanistan’a toprak verilmesi kararının yerine getirilmemiş olmasıydı. Bu nedenle yeniden bir savaş tehlikesinin belirmesi görüşmeleri yavaşlatmış ancak bu problemin kısa sürede çözülmesi sonucunda görüşmelere tekrar devam edilmiştir. 128 Alman subaylar bu görevi kabul ettiklerinde Almanya’daki görevlerini kaybetmek istemiyorlardı. Osmanlı Devleti’nde görevleri bittiğinde veya ayrıldıklarında Almanya’daki işlerini kaybetmiş olmaları onları bu göreve talip olma konusunda isteksizliğe düşürüyordu. Subayların çok doğal bu tedirginliklerini iyi sezen kişi Moltke olmuştur. Kendisi daha Osmanlı Devleti’nde hizmette bulunmuş olması da bu konuda O’na oldukça yardımcı olduğu açıktır. 129 Ortaylı, a.g.e., s.107-108. 130 Beydilli, a.g.m., s.488. 131 Wallach, a.g.e., s.27. 34 Subayların görev için İstanbul’a gönderilmesinden önce yapılacak sözleşmenin maddeleri belirlendi. Bu sözleşmede subayların maaşları, görev süreleri de dahil olmak üzere çalışmaları sırasında ortaya çıkabilecek her türlü durum ince ayrıntılarla sözleşmede yer aldı. Sözleşme on maddeden oluşmaktaydı: 1. Madde: İlk maddede subayların alacakları maaşlar ve yapacakları geziler ile ilgili alacakları harcırah miktarını belirlemektedir. Bu maddeye göre heyet başkanı, erzak yardımları dışında 30.000 frank alacak yardımcılarına ise 23.000’er frank ödenecekti. 2. Madde: Bu madde subayların görev sürelerini belirliyordu. Buna göre seçilen subaylar üç yıl süreyle görev yapacaklardı. 3. Madde: Osmanlı Devletinde görev alan subaylar ile karşılıklı olarak anlaşma sağlanması durumunda sözleşmenin üç yıl daha uzatılabileceği kararlaştırılmıştı. 4. Madde: Görevlendirilen subayların görev süresi içinde başlarına gelebilecek herhangi bir kaza veya ölüm durumunda, subayın rütbesi derecesinde kendisine bir emekli maaşı bağlanmasını sağlıyordu.132 (Bu maaş Tekaüd-i Askeriyye Nizâmnâmesi’ne göre belirlenecekti ve bu nizâmnâmeye göre bu miktar aylık maaşın bir buçuk katı olarak belirlenmişti.)133 5. Madde: Subayların İstanbul’a seyahatleri sırasındam yapacakları masraf için bir aylık maaşın iki katı, görev bitimlerinden sonra 132 BOA, Y.PRK.ASK, 27/1, 22 Şaban Sene 1302, (M. 6 Haziran 1885), Sayfa 4., Y.PRK.HR-621.S.1 133 Zeynep Güler, “Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, 2007, s.91.. 35 ülkelerine dönmeleri için ise bir maaşın dört katı harcırah olarak verilmesini öngörüyordu. 6. Madde: Talep edilmiş olan Jandarma ile Bahriye Subayı ve Almanca dil eğitimi verecek olan subayın, ayrıca Harbiye’nin İkinci Nazır-ı Umumisi olacak subayın da diğer subaylar ile aynı haklara sahip olacaktı. 7. Madde: Gönderilecek olan sivil memurların maaşlarına dair hükümleri içermektedir. 8. Madde: Gönderilen subay veya sivil memurların Osmanlı aleyhinde herhangi bir harekette bulunmaları durumunda sözleşmelerinin fesh edileceğini karara bağlıyordu. 9. Madde: Subay veya Memurların herhangi bir olaya (Cinayet) karışmaları durumunda kendi ülkelerinin kanunlarına göre yargılanacaklardı. 10. Madde: Subaylar Osmanlı hizmetinde bulundukları sürede Osmanlı üniforması giyeceklerdi.134 Subaylar Osmanlı hizmetine girdiklerinde Almanya’daki memuriyetlerinden üç yıl süreyle izinli sayılacaklardı.135 Böylece görevleri sona erdiğinde veya ayrıldıklarında eski memuriyetlerine dönebilmeleri sağlanmıştı. Bu durumun en önemli sebebi ise daha önce Osmanlı Ordusunda görev almış olan Moltke’nin bu konudaki fikirleriydi. Kont de Bonneval ve Baron de Tott gibi Osmanlı ordusunda görev yapan ilk yabancı uzmanlar ülkelerindeki memuriyetleri bırakarak Osmanlı hizmetine giren 134 135 Ortaylı, a.g.e., s.87.; Wallach, a.g.e., s.26.; Beydilli, a.g.m., s.486-487. Wallach, a.g.e., s.31. 36 maceraperestlerdi. 136 Ancak Moltke ve mahiyetindeki subaylar kendi ülkelerindeki görev ve haklarını koruyarak Osmanlı hizmetine girmişlerdi. Moltke daha önce böyle bir görevde bulunmuş tecrübeli birisi olarak bu durumun Alman subaylarının bu görevi kabul etmelerini kolaylaştıracağını söylemiştir. Moltke’nin tavsiyeleri üzerine subaylar bu şartlar altında Osmanlı hizmetine girmişlerdir. Nihayet 1882 yılında (subay talep edilmesinden hemen hemen iki yıl sonra) gönderilecek subaylar seçilmiş ve anlaşma sağlanmıştı. Bu uzun süreçten sonra gönderilen subaylar ise şunlardır:137 1. Albay Otto August Johannes Kaehler. 6 nolu Şilezya 2. Hassa Alayı Kumandanı. Vazifesi : Erkân-ı Harbiye Reis-i Sanisi. 2. Yüzbaşı Kamphövener. 79 nolu 3. Hannover Piyade Alayından. Vazifesi : Piyade Dairesine memur. 3. Süvari Yüzbaşısı von Hobe. 4 nolu 1. Şilezya Dragon Alayından. Vazifesi : Süvari Dairesine memur. 4. Yüzbaşı Ristow. 2. Pomeranya Sahra Topçu Alayından. Vazifesi: Topçu Dairesine Memur. Kontratın hazırlanması ve gönderilecek subayların belirlenmesi ile 1882 yılında artık askeri yardım önündeki bütün engeller kalkmış ve 11 Nisan 1882 yılında Kaehler başkanlığındaki heyet göreve başlamak üzere İstanbul’a gelmiştir.138 136 Ortaylı, a.g.e., s.88. Önsoy, a.g.m., s.1210.; Beydilli, a.g.m., s.492.; Turan, a.g.e., s.145. 138 Alkan, a.g.m., s.166-167.; Özyüksel, a.g.m.,, s.244. 137 ĠKĠNCĠ BÖLÜM II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA GÖREV ALAN ALMAN SUBAYLAR I. KAEHLER HEYETĠ A. Kaehler Almanya’nın daha önceki bölümde de belirtmiş olduğumuz menfaatleri göz önünde bulunarak Osmanlı Devleti’nin askeri uzmanlar konusundaki talebini kabul etmesi sonrasında 11 Nisan 1882 tarihinde ilk heyet İstanbul’a gelmiştir.139 Bu heyette bulunan subaylar Albay Kaehler, piyade Yüzbaşı Kamphoveneri, topçu yüzbaşı Von Hobe ve Drogen Alayından yüzbaşı Ristow’dan oluşmaktaydı.140 Resmiyette olmasa da görünürde Kaehler bu heyetin başkanıydı. Osmanlı Hükümeti ile görüşmeler ve Alman merciler ile ilişkiler daha çok Kaehler üzerinden yürümüş olması bunun bir göstergesidir. Kaehler Albay rütbesi ile İstanbul’a gelmiş ve göreve başlar başlamaz mirliva rütbesine yükselmiştir. Bunun üzerine Alman imparatoru Kaehler’i Alman ordusunda tümgeneralliğe yükseltmiştir. Son olarak ise Osmanlı feriki yapılarak padişah yaverliğine atanmıştır. Kaehler 1885 yılında yani göreve gelişinden tam üç yıl sonra vefat ettiğinde Osmanlı müşiri olmuştu.141 Görüldüğü gibi Alman subayların rütbeleri çok hızlı yükseltilmiştir. Bu rütbelerin kesinlikle bir hizmet veya başarı üzerine verilmediği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Alman subayların rütbelerinin bu denli hızlı ve haksız bir şekilde yükseltilmesi Türk subaylar arasında haklı olarak bir rahatsızlık yaratmıştır. Alman subaylarının hangi hizmetleri nedeniyle bu rütbelere layık görüldükleri Türk subaylar tarafından sorgulanmış ve bu durum Türk 139 Karal, a.g.e., s.174. Beydilli, a.g.m., s.492.; Önsoy, a.g.m., s.1210.; Trumpener, a.g.m., s.134. 141 Ortaylı, a.g.e., s.108. 140 38 subayların Alman subaylardan rahatsız olmalarını ve onlara soğuk davranmalarına neden olmuştur. Kaehler, Alman makamları tarafından çok başarılı ve ordunun ıslahında faydalı olacak bir subay olarak tanıtılıyordu. Ayrıca O’nun kendisiyle birlikte gönderilmiş olan diğer subayların görevlerini belirleyebilecek ve Türk makamlarına da danışmanlık yapabilecek biri gözüyle bakılıyordu. Tam adıyla Otto August Johannes Kaehler göreve geldiğinde 52 yaşında, evli ve üç çocuk babasıydı. Bu görevi kabul etmesinin en büyük sebebi ise maddi durumu idi.142 Kaehler’de Osmanlı Devleti’nde görev alan diğer Alman subaylar gibi öncelikli olarak görevin maddi getirisinden dolayı bu görevi kabul etmişti. 52 yaşına gelmiş bir subayı ülkesinden çok uzakta olan ve alışık olmadığı bir kültürün olduğu ülkede görev yapmasının maddi açıdan tatmin olmadığı takdirde zor olacağı aşikârdır. Osmanlı Devleti’nde görev alarak hem rütbesini yükseltmek (böylece Almanya’daki görevine döndüğünde Osmanlı Devleti’nde almış olduğu son rütbesi geçerli olacaktı) hem de Osmanlı Devleti’nden alacağı yüklü miktardaki maaşı ile ailesinin geleceğini güvence altına almak istiyordu. Kaehler ve heyette yer alan diğer subaylar ıslahat komisyonunda görevlendirilecekti. Bu subaylar orduyu inceleyecek, ordudaki çalışmaları değerlendirip gerekli konularda tavsiyelerde bulunacaklardı.143 Hazırladıkları raporlar öncelikle Islahat-ı Askeri Komisyonu’na gidecek ve burada değerlendirilerek uygulanacaktı. Islahat-ı Askeri Komisyonu’nun haftada üç kez toplanması öngörülmüştü. Komisyonun üyelerini Padişah belirleyecekti. Komisyonda Osmanlı generalleri yer almaktaydı ve ilk başkanı ise Gazi Ahmet Muhtar Paşa idi. Bu Komisyonda kabul gören öneriler Padişah’a bildiriliyor daha sonra ya Padişah’ın isteği üzerine düzenlemeler yapılması için Komisyona geri havale ediliyor ya da uygun görülmesi durumunda onaylanarak işleme konuyordu.144 142 Wallach, a.g.e., s.32. Turan, a.g.e., s.144.; Reyhan, a.g.m., s.20. 144 Odile Moreau, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Askeri Misyonları, Osmanlı, C.II, s.338. 143 39 Kaehler ve heyetteki subaylar 11 Nisan tarihinde İstanbul’a gelmiş olmalarına rağmen resmi olarak kabul edilmeleri uzun bir süreçte olmuştur. Subayların göreve başlamaları ancak Padişah’ın onları huzura kabulünden sonra olacaktı. Ancak bu kabul sürekli geciktirilmiştir. Heyetin huzura kabulü ancak 1 Haziran tarihinde yapılabilmiştir.145 Bu da subayların İstanbul’a gelmelerinden neredeyse iki ay sonra göreve başlayabildikleri sonucunu ortaya çıkarıyor. Abdülhamid subayları kabul ettiğinde, subayların Osmanlı hizmetine girmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, subayları ordunun ıslahı için Harbiye Nezaretinde kurulmuş olan Islahat Komisyonu üyeliğine atayacağını söyledi.146 Bunun üzerine Kaehler 21 Haziranda resmi olarak Harbiye Nezaretindeki görevine başladı. Böylelikle Kaehler ve heyette yer alan diğer subayların resmen göreve başlamaları, İstanbul’a gelmelerinden nerdeyse iki buçuk ay sonraya kalmıştır. Kaehler göreve başladıktan sonra Osmanlı ordusunda incelemelerde bulunmuştur. Kaehler incelemeleri sonucunda ordudaki durumun çok karışık olduğunu belirtiyor. Askerlerin kılık kıyafetlerinin yetersiz ve kötü durumda olduğunu belirtip ayrıca bu askerlerin maaşlarının düzensiz ödediği bilgisini vermekteydi. Orduda altı çeşit üniforma olduğunu görmüştü.147 İncelemelerini tamamladıktan sonra Kaehler yaklaşık 400 sayfaya yakın bir rapor sunmuştur. Bu raporda ordudaki her şey kötü olarak gösterilmiş ve bu nedenle çok ayrıntılı bir ıslahat planı hazırlamıştı.148 Kaehler bu planı 18131860 dönemi Prusya ordusunun teşkilatını örnek alarak hazırlamıştır. Kaehler’in hazırladığı plana göre ordu, on iki kolordu ve altı süvari tümeninden kurulacaktı. Her kolorduda ise nizamiye ve redif tümenleri karışık bulunacaktı.149 Hazırlamış olduğu bu rapor Islahat Komisyonunda görüşülecek ancak burada kabul edildikten sonra Padişahın onayına sunulacaktı. Ancak Kaehler bu komisyonda ki görüşmelerin gereksiz yere uzadığını 145 söylemektedir. Karal, a.g.e., s.174. Moreau, a.g.m., s338. 147 Wallach, a.g.e., s.35. 148 Ortaylı, a.g.e., s.109. 149 Wallach, a.g.e., s.39. 146 Kaehler sunduğu bu ıslahat önerilerinin 40 uygulanmadığı daha doğrusu hasıraltı edildiği yönünde Alman makamlarına rapor vermiştir.150 II. Abdülhamid’in ordunun kendine karşı bir harekete girişebileceği tedirginliği ile orduda ki köklü bir reformdan çekindiği de söylenebilir.151 Bilhassa Kaehler önerilerinin uygulanmamasına oldukça kızıyor ve azmini kaybediyordu.152 Kaehler bu önerilerini kabul ettirebilmek için 1885 yılına kadar uğraşmış ancak başarılı olamamıştır. Bu önerilerin kabul edilmemesinin bir nedeni ise yapılacak olan düzenlemede Harbiye Nezareti’nin görev ve yetkilerinin kısıtlanarak Erkan-ı Harb kurumunun güçlendiriliyor olmasıdır. Dönemin Harbiye Nazırı olan Gazi Osman Paşa doğal olarak bu düzenlemeden memnum olmamış ve bazı nedenler ileri sürerek (düzenlemenin Türk askerinin karakterine uymadığı, yapılacak olan düzenlemelerin maddi olarak çok büyük yük getireceği vs.) komisyonda bu düzenlemenin engellenmesini sağlamıştır.153 Kaehler kısa görev sürecinde bahsettiğimiz ıslahat ile ilgili raporu dışında öğretmenlik görevi yürütmüştür. Islahat önerilerinin kabul edilmemesi üzerine de daha kapsamlı bir çalışma yapmadığı anlaşılmaktadır. Böylelikle anlaşılıyor ki orduda ıslahat konusunda Kaehler’in faydası olmamıştır ya da verdiği önerilerin kabul edilmemesi nedeniyle olamamıştır. Her ne kadar Goltz Paşa Kaehler’in hazırladığı raporu şark medeniyetleri için uygulanamayacak kadar ayrıntılı da görse daha önce de belirttiğimiz üzere Kaehler Islahat Komisyonunun bilerek öneri konusundaki müzakereleri uzattığını bildirmiştir. Kaehler’in Osmanlı Devleti’ndeki görevi kısa sürmüştür. Kaehler’in bu kısa görev süresinde en başarılı olduğu konulardan birisi şüphesiz Alman silah sanayisini Osmanlı Devleti’nde etkin duruma getirmek olmuştur. Kaehler Osmanlı ordusunun teçhizat açısından yenilenmesinde Alman silah sanayisinin egemenliği sağlamak için çalışmış ve Alman silah fabrikalarına ilk 150 Özgüldür, a.g.m., s.302. Erol Uğur, “Von der Goltz Paşa’nın 1883-1895 Yılları Arasında Türkiye’deki Hizmetleri”, 20. Yüzyıl Başına Kadar Türk Askeri Eğitiminin Tarihi Gelişimi, İstanbul, 1957, s.237. 152 Özgüldür, a.g.m., s.302. 153 Moreau, a.g.m., s.337. 151 41 yüklü siparişin verilmesi için çabalamıştır.154 Kaehler anlatılan görevlerinin dışında Harp Tarihi öğretmeni olarak ders vermiştir.155 Kaehler göreve başlamasından 3 yıl sonra vefat etmiştir. 1885’te Kaehler’in vefat etmesiyle heyet başkanlığına von der Goltz getirilmiştir. 156 Goltz Paşa 1883 yılında, yani ilk heyetten bir yıl sonra İstanbul’a gelmiştir. Goltz askeri eğitimin yeniden düzenlenmesiyle ilgili çalışmalara başkanlık yapması için göreve gelmiştir. Goltz Paşa’nın göreve gelmesi ile birlikte Kaehler heyetindeki subayların bir nevi kontrolü Goltz Paşa’ya geçmiştir. Onların hangi görevlerde bulunacakları, Osmanlı Devleti’nde hangi görevleri yürüteceklerini Goltz Paşa belirlemiştir.157 B. Kamphövener 1882’de gelen ilk heyet içerisinde yer alan Kamphövener piyade yüzbaşısıydı. Kamphövener Paşa, 79 nolu 3. Hannover Piyade Alayından seçilerek görevlendirilmişti.158 II. Abdülhamid Kamphövener’i hususi müşaviri tayin ederek O’na Yıldız’da bir daire tahsis etmişti. Kamphövener’e Yaveri Ekremlik verilmiştir. Görevi ise askeri ıslâhat hakkında tasarılar takdim etmekti.159 Kamphövener yıllarca Osmanlı piyade birlikleri genel müfettişliği görevini yürütmüş ve tümgeneralliğe kadar yükselmiştir.160 Kamphövener Paşa’nın en önemli çalışmalarından birisi hazırladığı Piyade Tatbikat talimnamesidir. Kamphövener’e göre ordu için eğitim dönemleri hazırlanmalı, yeni yapılan tüfeklerin bakım ve kullanması konusunda 154 eğitilmeliydi.161 Bir diğer Ortaylı, a.g.e., s.108.; Özgüldür, a.g.m., s.302. Wallach, a.g.e., s.32. 156 Rathmann, a.g.e., s.28. 157 BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.1-4. 158 Trumpener, a.g.m., s.134. 159 Karal, a.g.e., s.366-367. 160 Yılmaz, a.g.e., s.39. 161 Wallach, a.g.e., s.64. 155 çalışması ise Prusya piyade 42 talimnamesinin bir benzerini Osmanlı Ordusu için hazırlamasıydı. 162 Bu talimnamede bölük teşkili ile onbaşı ve çavuşların miktarı hakkında teferruatlı bilgi vermiştir.163 Kamphövener Paşa’nın yaptığı bu çalışmanın sebebi önceki talimnamede onbaşı ve çavuşların miktarı hakkında gerekli bilginin yer almaması nedeniyle karışıklığa yol açabileceği düşüncesidir. Serasker Kamphövener Paşa başkanlığında oluşturulan komisyonda hazırlanan yeni talimnamenin hazırlanma sebebi ve yeni düzenleme hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Bu talimnameye göre mangalar 4:6 diziden oluşacaktı. Hazır ve yedek kuvvetlerde bulunacak çavuş, onbaşı ve er miktarı ayrıntılı olarak belirtilmiş ve herhangi bir karışıklığın oluşmaması için oldukça ayrıntılı olarak belirtilmiştir.164 Kamphövener’in en ince ayrıntısına kadar dikkatli bir şekilde bu düzenlemeyi yaptığı görülmektedir.165 Kamphövener Paşa’nın ayrıca piyadenin nişan talimleri yapması için çalışmalarda bulunduğu bilinmektedir. Kamphövener Paşa piyadelerin nişan talimleri yapması Kamphövener Paşa için hazırladığı askerlerin risaleyi tüfekleriyle Serasker’e nişan talimi sunmuştur. yapmasını istemekteydi. Daha önceleri askerler tüfekleriyle talimler yapmamakta, hatta tüfeklerinde fişek taşımaları dahi yasaktı.166 Bu risale gerekli komisyonlarda değerlendirilmiştir. Bunun üzerine risalede belirtildiği gibi askerlerin nişan alma yeteneklerinin geliştirilmesi ve bu talimler ile kendilerini geliştirmeleri açısından bu uygulamanın komisyonlarca uygun bulunduğu söylenmiş ve Padişahın onayına sunulmuştur.167 Goltz Paşa göreve başladıktan sonra Kamphövener Paşa’ya yeni görevler vermiştir. Goltz Paşa Kamphövener’e verdiği görevlerden birisi Mekteb-i Harbiye’de ders vermeydi. Ayrıca Kamphövener bu dersleri verirken 162 BOA, Y.MTV., 82/114. BOA, Y.MTV., 178/2. Ayrıntılı bilgi bir sonraki bölümde verilecektir. 164 BOA, Y.MTV., 178/2, s.1-3. 165 Bu düzenleme bir sonraki bölümün ilk konusunda ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. 166 Karal, a.g.e., s.372. 167 BOA, Y.PRK.KOM, 4-61, s.1-2. 163 43 Almanya’da eğitim görmüş olan Türk subaylarından iki tanesi yanına stajyer olarak verilecekti. Böylece Türk subayları bu süre zarfında staj yaparak Mekteb-i Harbiye’de ders verebilecek düzeye geleceklerdi.168 Kamphövener Paşa 1885 yılında Mekteb-i Fünun-ı Harbiye ile ilgili bazı bilgiler vermektedir. Hazırladığı raporda özellikle mevcut olan eksikler hakkında bilgiler vermiştir. Öncelikli olarak kendisinden istenilen ıslahat çalışmaları sonucu icra ettirdiği talimlerden iyi sonuçlar elde edildiğini söyleyip, talimlerin faydalı olması için ise iki önemli nokta olduğunu belirtmektedir: İlk olarak, henüz harbiye sınıfına geçmiş olan birinci sene talebesine, bir sene sonra zabit çıkacak olan üçüncü sene talebeleri aracılığıyla terbiye-i şahsiye-i münferide talimlerinin icra ettirilmesi gereklidir. Böylece hem birinci sınıf talebeleri bu talimleri öğrenmiş olacaklar hem de bir sene sonra zabit olacak olan üçüncü sınıflar (bu zabitler memur oldukları zaman acemi talimlerini yöneteceklerdir) talimleri nasıl icra edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. İkinci olarak ise, ikinci sene talebelerinin mükemmelen bölük talimlerinin yaptırılması gerektiği belirtilmektedir. Burada hem talimhanelerde hem de arazi üzerinde yapılması gereken talimlerin yapılması gerektiği bu talimlerin piyadenin muharebe talim ve terbiyesi için çok gerekli olduğunu belirtilmektedir. Kamphövener Paşa Mekteb-i Harbiye’nin durumunun kötü olduğunu söylemektedir. Özellikle mektepte icra olunan talimlerin çocuk oyunlarından farkı olmadığını, ayrıca ileride ordularda muallimlik edebilecek zabitan yetiştirilmediğinden yakınmaktadır. Alman ordusunda zabit olacakların hakiki nişan talimleri yaptıkları ve talimat-ı amileyeyi mükemmel öğrendiklerini söyledikten sonra ordu-yu hümayunlarında bu usul olmadığı ve Alman ordularındaki ciddiyetle bu talimatların ancak Mekteb-i Fünun-ı Harbiyei-i 168 BOA, Y.PRK.MYD 13/81, s.1. 44 Şahanelerinde icra edilebileceğini belirtmektedir. Bu talimlerin bir an önce uygulanması gerektiğini de ayrıca eklemektedir. Mektepte mevcut olan eksikleri bulmak ve bunları düzeltmek için mektep amirlerinden yardım istediğini ancak kendisine az bir yardım sağlandığı gibi birde buradaki eksikleri rapor etmemesi için her türlü teşebbüste bulunduklarını söylemekte. Bu okuldaki öğrencilerin ileride piyadelere zabitlik edecek olanların tüfekler ile gerekli malumata ve bu araç gereçler ile nasıl talimler yapılacağını bilmeleri gerektiğini bunun içinde gerekli olan teçhizatın bu okulda bulunmasının mecbur olduğunu raporunda ifade etmektedir. Şu anda yapılmakta olan talimlerin tüfeksiz yapıldığını raporunda belirtir. Bunun süvariyi beygirsiz, topçuyu ise topsuz talim ettirmekten hiçbir farkı olmadığını bu nedenle de en azından bu durum düzeltilmeyecekse kendisinin bu hizmetten alınmasını rica etmektedir. Bunun dışında öğrencilerin elbise ve ayakkabıları da yetersiz olduğu raporda yer almaktadır. Kamphövener Paşa öğrencilerin eski, yaka ve gömlekleri dar sıkı setreler giymekte olduklarını ve bu durumda idman ve yürüyüş talimlerinin, öğrencilerin sıhhatlerini ihlal etmeden yapılamadığını belirtmektedir. Raporda ayrıca şikayet edilen durumlardan birisi olan silah miktarı hakkında ayrıntılı bilgi mevcuttur. Buna göre 599 birinci sene öğrencisi ( üçüncü sınıf), 427 ikinci sene öğrencisi (ikinci sınıf) ve 371 üçüncü sınıf öğrencisi (birinci sınıf) bulunmaktadır. Toplam öğrenci sayısı 1397’dir. Bu öğrencilere karşılık toplam 416 martini tüfeği ve 330 süngü ayrıca 1 adet (9 ) milimetre çapında mavzer tüfeği, 20 adet (1306) modlu küçük çaplı mavzer tüfeği ve 20 adet (1309) modlu küçük çaplı mavzer tüfeği vardır. Buradan anlaşılacağı üzere 1397 talebe için 416 martini tüfeği olduğu ve 981 tüfek eksiktir. Bunun haricinde mevcut tüfeklerden 71’inin süngüsü eksiktir. Ayrıca 1397 öğrenci için sadece 300 palaska olduğu ve bunların da eski olduğu da rapora eklenmiştir. 45 Raporda son olarak silahlı talimler hakkında bilgi verilmiştir. Orduda martini tüfekleri bulunduğu sürece bunların birinci sene öğrencilerine verilmesinin ve diğer sınıflara da gerektiği kadar mavzer tüfeklerinden verilmesinin uygun olacağını söyler. Yalnız bu tüfekleri sadece talim saatlerinde vermek gerektiği ve talim biter bitmez silahhaneye teslim ettirmek ve silahların daima kilit altında tutulması gerektiği ifade edilir. Bu silahların bakımının yapılması için bir tüfekçi ustasının maiyetine gerekli amele verilerek silahların temiz tutulması gerektiği de eklenmiştir. Ayrıca öğrencilerin bazen silahhaneye gönderilerek bu silahlar hakkında bilgi edinmesi tavsiye edilmiştir.169 Kamphövener Paşa’nın görevi süresince en çok dert yandığı konu ise hazırlamış olduğu ıslahat çalışmalarının yeterli ilgiyi görmemesi ve uygulanmıyor olmasıydı. Aralık 1892’de yani göreve geldikten on yıl sonra Abdülhamid’e yeni bir rapor sunarak, gerçek bir hizmet için bu yaptığının son girişimi olduğu belirtmiştir.170 Ancak çalışmalarının uygulanmamasına rağmen uzun yıllar görevine devam etmekte bir sakınca görmemiştir. Şüphesiz ıslahat çalışmalarının uygulanmamasına rağmen Kamphövener ve diğer subayların görevlerine devam etmesinin nedeni maaşları ve rütbelerinin hızlı bir şekilde yükseliyor olması idi. Tahsin Paşa yazdığı eserde Kamphövener paşa’dan bahsetmiş ve O’nu süs paşası olarak nitelendirmiştir. Kamphövener Paşa’nın faydalı hiçbir iş yapmadığı ve beceriksiz olduğu konusunda tenkitte bulunmuştur.171 Kamphövener Paşa yaptığı çalışmaların kabul edilmediğini gerekçe göstererek 1893 yılında Osmanlı Devleti’nde sürdürdüğü görevinden ayrılarak Almanya’daki görevine dönmek istediğini bildirmiştir. İstifa gerekçesini de ayrıntılı olarak dile getirdiği gözükmektedir. Kamphövener bu tarihe kadar büyük gayretler ile sürdürdüğü görevinde yapmak istediklerinden umudu kesmekten başka çaresi kalmadığı için Padişah ile olan muhabbetine 169 BOA, Y.MTV., 119/91, s.1-2. Wallach, a.g.e., s.63. 171 Tahsin Paşa, a.g.e., s.27. 170 46 güvenerek görevinden ayrılmak istediğini dile getirerek ayrılma sebeplerini ve niye görevinde başarılı olamayacağını dile getirmiştir. On bir maddeden oluşan teklifinin ehemmiyetine rağmen bugüne kadar bu teklifin kabulü ile ilgili bir irade çıkmadığını belirtmektedir. Yeni piyade talimnamesinin araştırıldıktan sonra teklifin diğer maddeleri için serasker ile müzakere edilmesi hakkında emir geldiğini belirtmekte ancak serasker ile yaptığı müzakerelerden hiçbir netice alamadığını söylemektedir. Kamphövener Paşa ıslahatların bir an önce uygulanmasının öneminin anlaşılması amacıyla istifa ettiğini yani bu uğurda kendisini bile feda edebilecek noktada olduğunu belirtmektedir.172 Ayrıca Kamphövener Paşa, kendilerinden önce de Osmanlı Devleti’nde Prusyalı subayların görev aldıklarını173 ancak bu subayların önerilerinin dinlenmemesi nedeniyle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya karşı yapılan savaşın kaybedildiğini söylemektedir. Bu subayların vicdanları rahat olmasına rağmen görevden ayrıldıklarını şimdi aynı şekilde kendi vicdanı rahat olmasına rağmen görevden ayrılmak istediğini belirtmektedir. Yabancı devletlerin ordularını talim ve terbiyece en mükemmel dereceye çıkarmaya çalıştıklarını belirtip, zaten bu ülkelerin silah bakımından eşit olduklarını ve bu yüzden ancak talim ve terbiye ile birbirlerine üstünlük sağlayabileceklerini söylemektedir. Kamphövener Paşa diğer devletlerin talim ve terbiye bakımından ordularını geliştirmek için yoğun bir şekilde çalışma yapmalarına rağmen, Osmanlı Devleti’nin bir çalışma yapmadığını belirtmektedir. Bahsettiği ülkelerin her sene yaptıkları manevralardan ne kadar ilerlediklerinin belli olduğunu belirtip, özellikle Rusya’nın bir filo kurmakta olduğunu ve Bulgarların ise topçu bataryalarının adedini arttırdıklarını 172 Tabi burada belirtmek gerekir ki Kamphövener Paşa her ne kadar önerileri kabul edilmediği için istifa ettiğini, çalışma imkanı olmadığını ve aldığı parayı hak etmediği gibi söylemlerde bulunmuş olsa bile görevi bırakmamış ve uzun yıllar bu şekilde çalışmaya devam etmiştir. Burada istifa etmesinin tek nedeninin görev aşkı olmadığı buradan anlaşılacaktır. Eğer sadece kendi söylediklerine bakılır ise Kamphövener’in görevine gerçekten sadık ve tek amacının hizmet etmek olduğu fikri ortaya çıkmaktadır. Ancak bu söylediği olumsuzluklar devam etmesine rağmen uzun süre görevinde kalmakta bir sakınca görmediğini belirtmek, yanlış bir fikre sahip olmama açısından oldukça önemlidir. 173 Moltke ve mahiyetindeki subaylardan bahsetmekte. 47 söyleyip böylece asıl amaçlarını belli ettiklerini, Osmanlı Devleti’nin bunun karşısında hiç zaman kaybetmeden önemli adımları atması gerektiğinin altını çizmektedir.174 Kamphövener Paşa her ne kadar isteklerinin kabul edilmediği gerekçesiyle yine istifasını sunmuşta olsa görevine devam etmiştir. Kamphövener 1909 yılına kadar görevde kalmıştır. C. Ristow Kaehler heyetindeki diğer bir subay ise Ristow idi. Ristow 2. Pomeranya Sahra Topçu Alayına mensuptu.175 Göreve Yüzbaşı olarak başlayan Ristow korgeneralliğe kadar yükselmiştir. Osmanlı Devleti’nde görevde bulunduğu sırada Türk topçu kuvvetlerinin komutanlığını da yapmıştır.176 Ristow’un görevi Topçu kuvvetlerinin denetlenmesi ve eğitimi ile sınırlıydı. Ristow 1891 yılında vefat etmiştir. Ristow’un çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi yoktur ancak bilinen bir gerçek şudur ki Alman silah sanayi için oldukça önemli bir pozisyonda görev yapmaktaydı. Bu cümlenin daha iyi anlaşılması için Ristow’un vefatı sonrası Goltz Paşa’nın Alman mercilerinden yeni bir subay talebinde bulunduğu yazısına bakmak gereklidir. 1891’de Ristow’un ölmesi üzerine Padişah, uygun bir topçu subayının gönderilmesini rica etmişti. Bu noktada Goltz, Ristow’un yerine hemen birilerinin gönderilmesi için çalışmalara hemen başlamıştı. Bunun nedeni ise Ristow’dan boşalan göreve Fransızlar da talipti. Goltz seçilecek olan subayın Osmanlı Devleti’ne ihracat yapan Krupp, Gruson ve diğer büyük Alman firmalarıyla şahsen tanışmasının gerekli olduğunu bu yazısında belirtmekteydi.177 Goltz’un bu yazısından anlaşılacağı üzere Goltz Paşa Ristow’un yerine gelecek subayda askerlik yeterliliğinden 174 BOA, Y.PRK.ASK, 94/8, s.1-2. Beydilli, a.g.m., s.492. 176 Yılmaz, a.g.e., s.39. 177 Wallach, a.g.e., s.62. 175 48 çok silah ticareti ile ilgili yeterliliğine önem veriyordu. Goltz’un acele etmesinin sebebi ise Ristow’un yerine bir Fransız subayı gelmesi durumunda Alman silah sanayinin çıkarlarının korunamayacak olmasıydı. D. Hobe Süvari Yüzbaşısı olan von Hobe Paşa, 4 nolu 1. Silezya Dragon Alayına Mensuptu ve görevi süvari dairesinde memurluktu.178 Hobe seçkin bir süvari subayı olarak tanınmıştı ancak görevi süresince süvari öğretmeni olarak başarılı bir performans sergilememiştir. İlk başarısız ıslahat girişiminden sonra şevki kırılmış ve diğer arkadaşları gibi sadece işin getirilerini düşünmüştür. Wallach’ın aktardığına göre; “İstanbul’daki Avusturya Askeri Ataşesi’nin raporuna göre Türk süvarisi O’na reform ya da herhangi bir kıpırdanış için teşekkür borçlu değildi.”179 Goltz Paşa göreve geldikten sonra Kamphövener’de olduğu gibi Hobe Paşa’nın da görevini belirlemiştir. Süvari muallimi olan Ferik Hobe Paşa’nın refakatine Almanya’da eğitim alan subaylardan tayin edilmesi ve böylece onları tek başlarına ders verebilecek düzeye getirmesi istenilmiştir.180 Hobe 1894 yılına gelindiğinde çoktan paşalığa yükselmişti ve bu hızlı rütbe yükselişleri artık kendi aralarında bile çatışma yaşamaktaydılar. Hobe Paşa ile büyükelçilik dragomanı Baron von Testa arasında çıkan anlaşmazlıktan Testa galibiyetle çıkmış ve Hobe Paşa İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalmıştır.181 178 Beydilli, a.g.m., s.492. : Yılmaz, a.g.e., s.39. Wallach, a.g.e., s.69. 180 BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.1. 181 Ortaylı, a.g.e., s.111-112. 179 49 II. VON DER GOLTZ Kaehler heyeti 1882 yılında geldikten sonra bu heyet içinde askeri eğitimin ıslahatı için gerekli olan öğretim elemanın eksik olduğu fark edildi. Eğitimin ıslahı için yeniden subay talep edilmesi ihtiyacı ortaya çıktı. Almanya’dan eğitim ıslahı içinde subay talep edilmesi üzerine, bu iş için Goltz’a teklif götürüldü.182 Goltz bu teklifi uzunca bir müddet değerlendirdikten sonra kabul etmiştir. Goltz’un bu teklifi kabul etmesinde iki temel sebep yatar. İlk sebep yabancı kültürleri ve coğrafyaları gözlemleyebilecek olması diğeri ise çok sevdiği iki mesleği, yani askerlik ve yazarlığı aynı anda yürütme şansının olmasıydı. Gündüzleri askerlik mesleğini devam ettirecek akşamları ise çok sevdiği yazarlığını devam ettirebilecekti.183 Diğer subaylarda olduğu gibi Goltz içinde maddi sebepler de ağır basmaktaydı. Geniş bir aileye sahipti ve onlara bakabilmek için Osmanlı hizmetinde kazanacağı paraya ihtiyacı vardı. Daha doğrusu Osmanlı Devleti’nde hizmette kalacağı sürede kazanacağı para ile ailesinin yaşam standartlarını yükseltebilecekti. Almanlar yetkililerin Goltz’u seçmesinin nedenleri ise bu işe uygun olmasından faklıdır. Bu sebeplerden birisi O’nun 1877 yılında “Leon Gambetta ve Ordusu” adından bir kitap yayınlaması ve Alman düşmanı sayılan Gambetta’yı184 bu kitabında övmesiydi. Bu nedenle genelkurmaydaki görevinden uzaklaştırılmıştı ve sürgüne gönderilmesi düşünülüyordu. Osmanlı’nın subay talebinde bulunmasıyla Goltz’un gönderilmesi (daha doğrusu sürülmesi) uygun görüldü.185 Bunun üzerine İstanbul’daki görev için seçilen Goltz’un kararını vermesi için İstanbul’a gitmesine izin verildi ve Goltz 18 Haziranda 1883’de 182 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, Cilt III, Eser Matbaası, İstanbuli 1977, s.890. Tayyar Etikcan, “Edebiyatçı ve Eğitimci Yönleriyle Colmar Freiherr Von Der Goltz Paşa”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 1992, s.12. 184 Leon Gambetta Fransız komutan ve siyasetçidir. Fransız-Prusya savaşında komutan olarak bulunmuş ve daha sonra 1881-1882 yılları arasında Başbakanlık görevinde bulunmuştur. 185 Wallach, a.g.e., s.43. 183 50 İstanbul’a geldi.186 Goltz Paşa’da diğer subaylar ile aynı haklara sahipti. İstanbul’a geldikten sonra görevi kabul etmesi ile birlikte, 1885 yılına kadar Alman ordusundan izinli sayılmış ve geri dönmesi halinde aktif hizmete dönebileceğine dair garanti verilmiştir. Goltz Paşa İstanbul’a yarbay rütbesiyle gelmişti. Goltz Askeri Okullar müfettişi olarak görevlendirilmiş ve O’ndan askeri eğitimdeki ıslahat çalışmalarını yürütmesi beklenmekteydi. 187 Goltz Paşa’yı ıslahat çalışmalarını en yoğun sürdüren Alman subayı olarak nitelendirebiliriz. Diğer subayların önerilerinin kabul edilmemesi sonucu ümitsizliğe kapılarak çalışma şevklerini yitirmesine karşın Goltz Paşa önerilerini kabul ettirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu özelliği nedeni ile Almanya’dan gelen subaylar arasında en çok O’na özel bir yer ayırmamız doğru olur. Goltz Paşa’nın diğer subaylara nazaran ıslahat için daha çok çalışmasının sebebi askerlik mesleğine duyduğu sevgi olmalıdır. Goltz, askerlik mesleğini çok sevmesine rağmen biraz önce de belirtmiş olduğumuz nedenlerden dolayı Alman genelkurmayı tarafından sevilmiyordu. Bu nedenle önemli çalışmalar yapabileceği görev ve mevkilerden uzaklaştırılıp etkisizleştirilmişti. Goltz özellikle bu duruma çok üzülüyor ama elinden bir şey gelmiyordu. Osmanlı Devleti’nin subay talebinde bulunması üzerine hem Alman Genelkurmayı’na hem de Goltz’a bu durumdan kurtulmak için eşsiz bir fırsat geçti. Goltz Osmanlı Devleti’ne gelerek aradığı çalışma ortamını bulabilecek hem de Alman Genelkurmay’ı çalışmalarına engel olmak istedikleri Goltz’dan kolayca kurtulabileceklerdi. Ayrıca ekonomik sıkıntılar yaşayan Goltz bu görevi kabul etmekle bu sıkıntılarından kurtulmuş oluyordu. Goltz Paşa Osmanlı hizmetinde bulunduğu sürede birçok çalışma yapmıştır. Esas olarak Askeri eğitim ıslahatı için göreve gelen Goltz bunun yanında gerekli gördüğü birçok çalışmada bulunmuştur. Bu çalışmalara örnek vermemiz gerekirse, askeri eğitim için ders kitapları hazırlamış, haritalar çizmiş ve askeri okuldaki ders programlarıyla yakından ilgilenmiştir. Hatta Osmanlı Ordusunda Alman askeri teknik ve taktiklerinin benimsenmesinde 186 187 Deren, a.g.t., s.195. Turan, a.g.e., s.146.; Wallach, a.g.e., s.43. 51 Goltz’un mühim bir yeri vardır. Goltz’un bu konuda etkili olması 1883 yılında Askeri okullar genel nazırlığına getirilmesi ile mümkün olmuştur. Ayrıca Goltz Paşa’nın çalışmaları neticesinde ders Programı Fransız, Alman ve Belçika programlarına göre yeniden düzenlenmiş ve Erkân-ı Harbiye Mektebine kabul edilecek öğrenci sayısı on beşten kırka çıkarılmıştır.188 Goltz Paşa askeri okullar müfettişliği görevine üç yıllığına atanınca öncelikli olarak burada incelemelerde bulunmuştur. Yaptığı incelemeler sonucunda bir rapor hazırlayarak Padişaha sunmuştur. Raporunda askeri okullar müfettişliğine atandığında kendisinden burada yapılması gereken çalışmalar üzerine yoğunlaşmasının rica edildiğini söylemektedir. Bu incelemeleri sonunda gördüğü eksikleri ayrıntılı bir rapor ile belirtmiştir. Bu raporda ayrıca bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Goltz raporunda öncelikli olarak askeri okullarda düzen eksikliğinden ve eğitimin yetersizliğinden bahsetmektedir. Goltz mekteb-i harbiye’de düzenin korunması için uygulanan düzenin eski Fransız düzeni olduğunu belirtip, buradaki öğrencilere haftada bir nöbet tutma sırası geldiğini, bu öğrencilerin bir polis gibi vazife gördüklerinden bahsetmektedir. Ancak nöbetin sadece bir kişi tarafından tutulmasının mümkün olmadığını, istenmeyen veya ceza durumu gerektiren birçok kusurun gözden kaçabileceği ihtimalinin olduğunu söylemektedir. Bu eski Fransız usulünün çoktan terk edilmiş olmasına rağmen burada hala yürürlükte olduğunu, Alman usulünün her yerde kabul olduğunu belirtmektedir. Goltz Alman usulünü ise şu şekilde özetlemektedir; Alman usulü okulun birkaç bölüme taksim edilmesinden oluşmaktadır. Bölümlere ayrıldıktan sonra ise her bölümü subayların idaresine vermek ve bölümlerde oluşan her türlü vukuattan ise bölümün zabitleri sorumlu tutulacaktır. Goltz Paşa Mekteb-i Harbiye de bu sistemin uygulanmasının şart olduğunu belirtmektedir. Goltz ayrıca bu taksimi ayrıntılı olarak planlamıştır. Piyade öğrencileri bir kısım teşkil edecek ve bu kısım da kendi arasında dört şubeye bölünecekti. Her şubede tahmini olarak seksen öğrenci 188 Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, s.48. 52 bulunacaktı. Her piyade şubesi bir kolağası veya bir yüzbaşının idaresinde bulunacaktı. Süvari kısmı süvari mualliminin ve Erkan-ı Harbiye kısmı da Erkan-ı Harbiye subaylarından birinin idaresinde olacaktı. Piyadenin her şubesinin müdürlerinin, süvari mualliminin ve Erkan-ı Harbiye kısmı müdürünün yanına yardımcı olması amacıyla mevcut zabitlerden birer mülazım-ı evvel ile birer veya ikişer mülazım-ı sâni verilecekti. Bu görevlilere rütbeleri nispetinde öğrenciler üzerinde ceza verme gücünün verilmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca her şubenin en kıdemli, zekilerinden bir başçavuş ve dört çavuş ile her on kişiye birer onbaşı seçilmesi gerekli olduğu belirtilmiştir. Erkan-ı Harbiye mektebi müdürünün maiyetine yardımcı olması amacıyla Erkan-ı Harbiye kolağalarından veya yüzbaşılarından iki zabit verilmesi önerilmektedir. Ayrıca diğer bölümlerin başkanlarına olduğu gibi Erkan-ı Harbiye mektebi müdürünün de öğrenciler üzerinde cüzi bir ceza verme yetkisi olması gerektiği belirtilmektedir. Bunun dışında piyade zabitanı şubelerine piyade bölük talimine kadar olan talimleri icra ettirmekle, Piyade kısmının müdürü olan ve şu an piyade muallimi olan zabit ise tabur ve alay talimlerini idare etmekle yükümlü olacaktır. Bu kişiye de yardımcı olarak bir kolağası verilmesi uygun görülmüştür.189 Goltz Paşa’nın asli görevi askeri eğitimin ıslahatı olduğunu belirtmiştik. Göreve başladıktan sonra Goltz Paşa ilk icraatlarından bir diğeri, bir tatbikat düzenleyerek subayların bu konudaki kabiliyet ve bilgilerini değerlendirmesidir. Bu tatbikattan edindiği bilgiler ile yaptığı değerlendirme sonucunda subayların yeterli düzeyde olmadıklarını görmüştür. Subayların istenilen düzeyde olmamalarının nedeni olarak ise aldıkları eğitimin yeterli olmamasına bağlamıştır. Goltz Paşa böylece çalışmalarını Erkan-ı Harbiye’ye yöneltmiş ve bir ıslahat programı hazırlayarak Ahmet Muhtar Paşa’ya sunmuştur. Bu ıslahat programına göre Erkan-ı Harbiye Fenni kısım ve 189 Askeri kısım olarak BOA, Y.PRK.ASK, 33/38 ikiye ayrıldı. Öğrenciler istedikleri bölüme 53 ayrılabiliyorlardı ve ders programı da iki bölümün ihtiyaçlarına göre ayrı ayrı belirlenmişti.190 Harp Okulu ve Harp Akademisi’ndeki programlarda yapılan değişiklikler sonucu yeni dersler için öğretim elemanı ve bu dersler için ders kitaplarına ihtiyaç duyulmuştur. Goltz Paşa bu ihtiyaç üzerine Genelkurmaydan kabiliyetli subaylardan bir kısmını öğretmen olarak yetişmelerini sağlayarak bu subayların yardımıyla gereken ders kitaplarını da hazırlamak istiyordu. Bu amaçla Goltz Paşa 4000 sayfaya yakın kitap hazırlamıştır. 4000 sayfayı aşan bu kitaplar Talimname olarak bütün ordu birliklerinin subay ve erlerin modern bir eğitim almalarında etkili olması açısından önemlidir. Hazırlanan kitaplarda Alman Talimnamesi esas alınmış olup özellikle Türk kültür ve gelenekleri de göz önüne alınmıştır. Hazırlanan bu kitaplar:191 1. Savaşta ve Barışta Kurmay Görevleri 2. Harita Üzerinde Kurmay Görevleri 3. Sahra Üzerinde Kurmay Görevleri 4. Taktik El Kitabı 5. Sahra Hizmeti 6. Ders Verme Teknikleri Goltz’un diğer bir çalışması (kendisine bırakılmış olan dar bir çalışma alanı dahilinde) hazırladığı seferberlik nizamnamesidir. Hazır ve yedek kuvvetler için talim ve terbiye esasları da belirlemiş ancak Abdülhamid bu usullerin yürütülmesi için gerekli iradeyi vermemiştir.192 Goltz’un hazırladığı yeni düzenlemeye göre bir orduda 16 piyade ve 1 topçu taburunun bulunduğu 2 tümen, 6 alaydan oluşan 1 topçu tümeni, 5 süvari tümeni,birer 190 Avcı, a.g.e., s.32. Turan, a.g.e., s.152. 192 Karal, a.g.e., s.367. 191 54 adet istihkam ve ulaştırma taburu ayrıca 1 adet telgraf bölüğü bulunacaktı. Ordularda 1-6 redif ve ihtiyatlar düzenli olarak oluşturulacaktı. Her mıntıka 16 taburluk 4 redif tümeninden oluşacaktı.193 Goltz Paşa ayrıca yaptığı incelemeler sonucunda kurmay subayların pratik eğitim almadıklarını görmüştür. Kurmay subayların sadece teorik bilgilerin verildiği eğitimle yetiştirildiğini görmüş ve bunun son derece yanlış olduğunu bildiğinden ötürü bu durumu düzeltmek için girişimlerde bulunmuştur. Kurmay subayların pratik eğitim almıyor olması yani bir anlamda teorik olarak öğrendikleri manevra vs. bilgileri pratik eğitim (uygulama) ile pekiştirmemeleri aldıkları eğitimin bir anlamda etkisiz kalmasına sebep oluyordu. Savaş alanında sadece teorik bilgiler yeterli olmayacak ve subayların doğru kararlar almasına ve manevralar yapmasına engel olabilirdi. Bu nedenle Goltz Paşa pratik çalışmalar yapılması için tekliflerde bulunmuştur. Ancak ilk başta bu uygulamaya izin veren Abdülhamid sonrasında özellikle kendisine gelen jurnallerin de etkisi ile bu izni iptal etmiş ve manevraların uygulanmasını durdurmuştur.194 Bu durumun bir benzeri ise Goltz Paşa’nın öğretmenlik yaptığı sınıflardan birisinde ortaya çıkmıştır. Goltz Paşa ders verdiği sınıflara ayrıca taktik dersleri vermekteydi. Yine bir gün bu amaçla Yıldız tepesine saldırı planı hazırlanması ile ilgili bir ödev vermişti. Goltz Paşa’yı gözetlemek için görevlendirilmiş olan Yarbay İsmail Bey bu olayı saraya abartılı olarak aktarmış ve bu olay Goltz’a kadar gitmiştir. Bu durumdan rahatsız olan Goltz Paşa İsmail’in Beyin kovulmasını istemiş aksi takdirde ise görevinden istifa edeceğini bildirmiştir. Sonuçta İsmail Bey görevinden alınmıştır.195 Görüldüğü üzere Alman subayların faaliyetleri saray tarafından yakından takip edilmiştir. Bu ve benzeri engellemeler Alman subayların görevleri süresince devam etmiştir. 193 Turan, a.g.e., s.157. Karal, a.g.e., s.367. Ayrıca belirtmek gerekir ki ilk gelişinde planladığı manevraları uygulama imkanı bulamayan Goltz Paşa ikinci gelişinde yani 1909-1910 arasında bu manevraları uygulama ortamını bulmuştur. Bknz: Turan, a.g.e., s.150. 195 Moreau, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Askeri Misyonları”, s.338. 194 55 Goltz Paşa, askeri eğitimin kalitesini arttırmak için Mekteb-i Fünun-ı Harbiye-i Şahane’de bulunan hocalara ders vermek istemiş ve bu konuda izin istemiştir. Bu okulda özel bir ders açılması ve dersi bizzat kendisinin işleyeceğini belirtmiştir. Ancak böyle bir olay için daha önce emsal bulunmaması nedeniyle Goltz Paşa’ya bir cevap verilememiş ve durum Padişah’a arz edilerek kararın O’na ait olduğu belirtilmiştir.196 Abdülhamid Sultan Abdülâziz’in hal’line katıldıkları için Harbiye Mektebi öğrencilerinin silahlı olarak okullarından çıkmalarını yasaklamıştı. Goltz Paşa göreve geldikten sonra ıslâhat çalışmaları içinde son derece vahim gördüğü bu durumu da değiştirmiştir. Goltz Paşa yaptığı düzenleme ile talimlere boş silah ile çıkan Harbiye öğrencilerinin dolu silahlar ile ve serbest talim yapmalarını da sağlamıştır.197 Her ne kadar birkaç talim yaptırma konusunda başarılı olmuş olsa da süreklilik sağlanamamıştır. Subaylar yine talim yapamadan mezun olmuşlar ve görevlerine başlamıştır. Örneğin ordu modern silahlar ile donatılmış ancak bu silahlar depolarda tutulmuş ve subaylar bu silahlar ile talim yapamamışlardır.198 Goltz Paşa Padişahın emri ile Ethem Paşa başkanlığında kurulmuş olan ve harp vaktinde demiryolu üzerinde kalan önemli şehirlerde askeri yükleme ve bindirme işlerini düzenlemek görevini üstlenen komisyonda da görev almıştır.199 Birçok çalışmasının yanı sıra Goltz Paşa askere alma kanunu ile de ilgilenmiştir. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra askerlik bir meslek olmaktan çıkmıştır. Yeni kurulan ordu ile birlikte askerlik zorunlu hizmet haline getirilmiştir. Bu durumda ise Türk ve Müslüman halk zorunlu askerlik hizmetine tabii olmuştu. Müslüman halk dışında askerlikten muaf olan Müslüman bölgeler vardı. Bu bölgeler Bosna-Hersek, Arnavutluk, Arap yarımadası, Trablus-Garp ve ayrıca İstanbul halkı bu hizmetten muaftı. Bu durumun yani sadece Türk-Müslüman halkın askere alınması sonucu olarak 196 BOA, Y.PRK.ASK, 47/10, s.1. Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1992, s.140. 198 Çadırcı, a.g.m., s.44. 199 Yılmaz, a.g.e., s.40. 197 56 devletin kurucu kitlesi her savaşın yükünü çekmek zorunda kalıyor ve nüfus olarak azalıyordu. Ayrıca Müslüman olmayan kitlelerin askere alınmasının ordunun miktarı ve gücüne yapacağı etki de göz ardı edilmemelidir. Nitekim bu konuda Abdülmecit ve Abdülaziz devirlerinde girişimlerde bulunulmuş, Müslüman olmayan halkında askerlik hizmetine tabi tutulması girişiminde bulunulmuş ancak bu girişim sonuçsuz kalmıştır.200 Ayrıca bu konuda Mithat Paşa’da girişimde bulunmuştur. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte bütün Osmanlı tebaasının ortak bir gaye etrafında toplanacağını düşünen Mithat Paşa bu fırsattan yararlanarak Müslüman olmayan tebaayı da askerlik hizmeti ile yükümlü kılma girişiminde bulunmuş ancak II. Abdülhamid tarafından bu teklif reddedilmiştir.201 Goltz Paşa yaptığı incelemeler sonucunda bu konu hakkında fikir sahibi olmuştur. Bu fikirlerini ise kitabında ayrıntılı olarak belirtmiştir. Kitabında bu durumla ilgili olarak şu sözlere yer vermektedir: “Daha ziyade dikkatle mütalaa edilebilirse görülür ki, hatta bu gün Bâbı Alî'nin mevcut kuvvet ve kudreti elinde bulundurduğu memleketlerin dahilî gücü için de çok geniştir, vâsidir. Arabistan ve Trablusgarb istisna edilince, evvelce beyan olunduğu veçhile civar arazilerde sakin olan nüfusun adedi 21-22 milyona ulaşır. Ama devletin müdafaası için bu halktan yeterince yararlanılmıyor. Orduya, donanmaya hala yalnız Müslümanlardan asker alınıyor. Hem de diğer unsurlar askerî sarfiyata yeterince iştirak etmiyor. İstanbul ve civan askerî hizmetlerden muaf tutulduğu gibi sair mahaller de bugün isyan halindedir. Harp ve sulh zamanında orduya bilfiil ihtiyat hizmetini ifa edecek ahalinin miktarı 12 milyonu pek geçmez. Balkan yarımadasıyla Anadolu'dan başka geniş Arabistan, Hicaz, Asîr, Yemen vilayetlerinin ve ayrıca Trablus ve Bingazi'nin elde tutulması ve müdafaasına lazım olan kuvvetin kaynağı işte budur. Geride, bu ana kadar bunlar bu sayıda idi. Bu yöreler, orduya hiçbir nefer vermediğinden başka, Osmanlı hakimiyetinin buralarda idamesi için buralara muhafız sıfatıyla bir çok asker gönderilmesi söz konusu olmaktadır. Kutsal yerler ile birlikte Hicaz'dan, sair Arabistan ve 200 201 Karal, a.g.e., s.354-355. Karal, a.g.e., s.360. 57 Afrika eyaletlerinden varidat (gelir) yok veya hiç mesabesindedir. Oralarda istihdam edilen askerler, çabuk vefat etmekte olduğundan daima acemi erler gönderilmesine mecburiyet hasıl olduğu ve iklim nazarı itibara alınarak askerlik hizmetinin iki seneye tenzil edilmesi konusunda bu bir gerekçe teşkil ediyor.”202 “Bir zaman Hıristiyan çocuklarının yeniçeri ordusuna kabulüyle kurulan askerî teşkilat, kolayca anlaşılacağı üzere mahirane bir tedbirdi ki bu kuvvet ve tedbir iki asından beri yoktur. Askerlik, yalnızca Müslüman ahali tarafından ifa edildiği için, bugün İslam ahali günden güne azalmakta Osmanlı Devleti'nin dayandığı asıl güç peyderpey yok olmaktadır. Bunun izleri Anadolu'nun bazı bölgelerinde göze çarpmaktadır. Kimi köyler ortadan kalkmakta veya tenhalaşmakta yahut akın akın gayrimüslim tebaa büyük çapta artmaktadır.”203 Görüldüğü gibi Goltz Paşa ile farklı açılardan bakıyor olsalar da Midhat Paşa ile Goltz uygulama konusunda tam olarak aynı fikirdedirler. Goltz Paşa yukarıda kendi ağzından aktarmış olduğumuz bu düşünceleri ile gayrimüslim tebaanın da askerlik hizmeti yapmasını gerekli görüyor ve mevcut sistemin sakıncalı olduğunu söylüyordu. Goltz Paşa’nın Müslüman olmayanları da askere alma düşüncesi de sonuçsuz kalmıştır. II. Abdülhamid bu düşünceye şu sözleriyle karşı gelmekteydi: “Gayrimüslimlerden askerlik hizmeti istemeyi düşünmek, hayal kurmaktır ve bizim için intihardan farkı yoktur. Hâkim millet olan biz Türkler, tebaamız dahilindeki diğer din ve mezhepte olan insanlarla, müsavi şartlar altında askerlik yapmayı kabul edersek, muhakkak kötü bir vaziyete düşeriz. Bu milletlerin reisleri ve bilhassa her vesile ile işimize karışan büyük devletler, yine başımıza dertler çıkartmakta gecikmezler. Zaten her şeyden evvel dindaşlarının, 202 203 iman Gotlz, a.g.e.. s.39. Gotlz, a.g.e., s.41. selâmeti bakımından endişeye düşerler. Çünkü 58 bunlardan birçoğu, Müslüman arkadaşlarından asıl dinimizi tanıyacaklarından, ihtida etmek isteyeceklerdir. Bir başka mahzurda kışlalarda Hıristiyan askerler için kilise ve papaz talep etmeleri olacaktır. Hıristiyan askerlerden ayrı alaylar teşkil etmek düşünülebilirse de bunun siyasî mahzurları olacaktır; çünkü bu ordu içinde ordu kurmak demektir. Rum, Bulgar ve diğer unsurlardan, ayrı ayrı alaylar kurmak demektir. Rum, Bulgar ve diğer unsurlardan, ayrı ayrı alaylar meydana gelecektir. Bir karışıklık anında, bunlardan zarar göreceğimiz kat'idir. Bu hususta endişe etmekte hakkımız vardır, çünkü imparatorluğumuz dahilindeki Hıristiyanlar (Bunları İslâmiyeti kabul etmeye mecbur etmemek veya harice çıkmamaya zorlayıp, aramızda yaşamalarına müsaade etmekle pek büyük bir zaaf göstermişizdir) her zaman büyük devletlerle bir olup aleyhimizde çalışmışlardır. Bu gün de yine büyük devletlerle gaye birliği yapmaktadırlar. Ancak din ve devlet tamamiyle iki ayrı idare olursa, o zaman Müslümanlarla, Hıristiyanların müşterek askerlik yapmaları düşünülebilir. Fakat bu kadar saçma bir fikri hiçbir halife kabul etmez. Bu sebeple de askerî mekteplerimizden birine girmiş bir Hıristiyan talebe, Müslümanlarla beraber cuma günü tatil yapar; pazar günü de yine Müslüman talebeler gibi ders görür.”204 II. Abdülhamid’in belirttiği çekinceleri ile bu isteği reddetmesi sonucu olarak gayrimüslimlerin askere alınması konusu da kapanmış olacaktır. Gayrimüslimler eskisi gibi askerlik yapma hakkına sahip olacaklar ancak bedeli askeri denilen para karşılığı olarak askerlik hizmetinden muaf tutulacaklardı.205 Yıllar sonra İstanbul’a gelen Alman Genelkurmay başkanı General von Sececkt, Osmanlı Devleti’nin mevcut sınırlarını korumak için yılda 75.000 asker kaybettiğini söylemekte ve bu durumda her yıl sadece Türk kanını taşıyan kişilerden bu kadar kayıp verildiğinin altını çizmektedir.206 204 II. Abdülhamit, a.g.e., s.87-88. Karal, a.g.e., s.362. 206 Ernest Jackh, Yükselen Hilal, Temel Yayınları, İstanbul, 1999, s.101. 205 59 O’da Goltz Paşa ile aynı görüşte olmalı ki bunu özellikle belirtmektedir. Goltz bu düşüncesini uygulayamamış ancak yeni bir askere alma kanunu hazırlanmasını sağlamış ve bu kanun onun yönetiminde hazırlanmıştır. Askere alma işlemleri 1846 yılında hazırlanmış olan Kur’a kanununa göre düzenlenmiş daha sonra 1870 yılında bazı yeni düzenlemeler ile tadil edilmişti. 1870 yılındaki düzenlemelerde Kur’a çekim sistemi ve 20-25 yaşları arasını kapsayan beş yıllık kura dönemi 1846 kanunuyla aynı kalmıştır. En önemli değişikliklerden birisi ise gönüllü askerliğin nasıl olacağını konusunu kurallara bağlanmış olmasıdır.207 Goltz Paşa’nın tavsiyeleri ile hazırlanan yeni kanuna göre askerlik hizmetinin süresi eskisi gibi Kara kuvvetlerinde 20 yıl olarak kalmıştır. Daha önce Nizamiye adı verilen düzenli ordu, Kuvve-i Nizamiye adıyla değiştirilmiştir. Kuvve-i Nizamiye: 6 yıllık faal ordu (muvazzaf), 8 yıllık yedek ordu (redif) ve 6 yıllık muhafız kuvveti (müstahfaz)’ı içine almaktaydı. 208 Yeni sistemde Redifler sınıfının iki celpten oluşması sistemi değiştirilmiş ve tek celbe indirilmişti ve numaralarla belirleniyorlardı. Kanunda yapılan en önemli değişiklik ise Kur’a sisteminde yapılan yeniliktir. Eski sistemde askerlik hizmeti yaşına gelen gençler çekilen kurada çıkmadıklarında bir sene sonra tekrar kuraya katılmak zorundaydılar. Yeni sistemde getirilen numaralandırma sistemi ile kurada çıkmayıp muaf tutulanların hangi redif gurubuna ayrıldıkları ilk kurada belirleniyor böylece bir daha kuraya katılmak zorunda kalmıyorlardı. Ayrıca bu sistemin diğer bir avantajı ise her yıl kuraya katılıp boş pusula çekenlerin hiç eğitim almadan ve hizmete katılmadan müstahfaz kuvvetine ayrılmalarını önlemesiydi. 209 Bu sistem değişikliği ile sağlanmak istenen fayda askerlik çağına gelmiş kişilerin tamamının eğitimden geçmesi böylelikle olası bir savaşta çağrılacak olan erlerin böyle bir duruma hazır bulunmalarını sağlamaktı. Eski sistemde neredeyse hiç eğitim almayan bir yedek grup oluşabilirken bu yeni sistemle birlikte tüm 207 Ayten Can Tunalı, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda Yapılanma (1839-1876)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2003, s.109. 208 Dûstur, I. Tertip, V. Kısım, s.655-695. 209 Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, s.25. ; Eric-Jan Zürcher, a.g.m., s. 441. 60 yedekler asgari bir eğitimden geçmiş olacaktı. Yeni sisteme göre ülke dahilinde 194 kur’a merkezi oluşturulması kararlaştırılmış ve bu bölgelerdeki yerel yöneticiler kur’a işlemlerinin yürütücüleri olarak belirlenmiştir.210 Goltz Paşa’nın ıslahat çalışmaları dışında Almanya adına yaptığı çalışmalardan da bahsetmek gereklidir. Bu çalışmaların başında Osmanlı Devleti’ni Alman silah sanayinin önemli bir pazarı haline getirmek gelmektedir. Goltz Paşa’yı Alman silah sanayine en çok hizmet edenlerden birisi olarak nitelendirebiliriz. Nitekim henüz 1885 yılında boğazların tahkimatının güçlendirilmesi için çalışmalar yapılmış ve Goltz Paşa’nın tavsiyesi üzerine Alman Krupp firmasından 500 kadar top sipariş edilmiştir. 211 Goltz Paşa’nın da çalışmaları ile 1890’lı yıllara gelindiğinde Alman silah sanayi Osmanlı pazarını eline geçirecektir.212 Goltz Paşa ayrıca Almanya için istihbarat sağlama görevi de üstlenmiştir. İstihbarat konusunda oldukça önemli bir yer tutmaktaydı.213 Görevde bulunduğu süre boyunca elde etmiş olduğu bilgileri (istihkamların durumu, donatımı tahkimatların krokileri gibi) Alman mercilerine iletiyordu. veya 214 boğazlardaki Ayrıca subaylara Alman hayranlığı aşılamak ve Padişahı Almanya’nın safında tutmak içinde çalıştığı söylenebilir.215 Goltz Paşa’nın Osmanlı hizmetine giren diğer subaylardan diğer bir farkı ise Osmanlı Devleti ile daha çok ilgilenip fikir sahibi olmaya çalışmasıdır. Bunun bir sonucu olarak ise Osmanlı ile ilgili bir çok konuda fikirler öne sürmüş, fikir yürütmüş ve kendince doğru gördüğü bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bu fikir ve tavsiyelerini ise yazdığı eserlerde görebilmekteyiz. Bu durumu kendi kitabından yapacağımız alıntılar ile aktarmak bahsettiğimiz durumun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. 210 Zeynep Güler,a.g.t., s.151. Önsoy, a.g.m., s.1210.; Özgüldür, a.g.m., s.303. ; Ortaylı, a.g.e., s.115. 212 Bu konuda ayrıntılı ve karşılaştırmalı bilgiler daha sonraki bölümde ele alınacaktır. 213 Ortaylı, a.g.e., s.115. 214 Rathmann, a.g.e., s.28. 215 Yılmaz, a.g.e., s.41-42. 211 61 “Şimdi göründüğü gibi geride evvela istiklale nailiyetle gelecekte zuhur edecek bir büyük buhran esnasında tamamen elden çıkarsa, Türkiye bu durumda ülkenin küçülmesi ile yeni bir zaafa uğrar. Gümrük ve sair vergilerin elden gitmesi ile maddi bir noksan hasıl olursa da evvelce mütemadiyen zuhur eden isyanların bahsettiğim masrafları bu gelirlerden belki daha çoktur. Esasen -bilhassa savaş açısından- bir şeyin terki gücün artmasına delalet eder. Savaşta zorunlu olarak geride bulundurulacak 25 tabur geri kalan toprağın müdafaası için hazır bulunur. Müslüman Giritliler'in büyük kısmının daha milyonlarca ahaliyi alabilecek olan Türkiye toprağına göç etmeleri de hesaplanmalıdır. Yemen, Hicaz, Asîr, Trablus ve Bingazi' de emniyetin sağlanması ve asayiş için yerli halktan milis kuvvetler teşkili etkili olarak oralarda artık Osmanlı askerinin bulunmasına hacet kalmayacağı varsayımını da buna ilave edersek bu suretle büyük bir muharebe zuhurunda Balkan Yarımadası'nda veya Kafkas hududunda bu gün fazladan tam bir ordu bulunmuş olur. Hem de Arabistan sahillerinde kolera ve veba yatağı olan bunca telefata sebebiyet veren öldürücü iklimlere asker göndermek zarureti ortadan kalkar. Devletin iç dinamiklerinin toplanıp birleştirilmesini nazara almakta devam edersek yararlanacak daha birçok kaynaklar keşfederiz. Daralan memlekette yani Anadolu ve Rumelinde daha bir çok kıymetli fütuhat yapılabilir.Yukarı Arnavutluk şimdi kısmen müstakildir. Bazı mahaller vardır ki buraların yedek (redif) taburları, silah altına alınmak istedikleri zaman gelirler. Son isyanlardan öğrendiğimiz gibi, yalnız Zeytun Ermeni bölgesinde değil belki Havran Dürzi Dağlarında da devlet hakimiyetinin kurulması gerekir. Kürdistan'da bilhassa Dersim taraflarında Hakkari'de, Musul, Bağdat ve Basra vilayetlerinin muhtelif cihetlerinde durum, böyledir.216 Ayrıca Goltz hatıratında yine hükümet merkezinin değiştirilmesi üzerine de bazı fikirler öne sürmüştür: Şimdi sıra bir başka meseleye, yani payitahtı iyi seçme meselesine geliyor ki bunun çözümü dahi diğerlerinden sonraya kalacak. Bu, fevkalade 216 Gotlz, a.g.e., s.42-43. 62 önemli bir meseledir. İstanbul'un cazibesine kapılmış olanların cümlesini derde sokan şark deniz kızına benzer. İstanbul'a malikiyet, her devletin başına bela olagelmiştir. Genç İmparator Jean'ın sarayına Mikhail Paleolog tarafından İstanbul'un Latinler elinden geri alınıp tekrar payitaht yapıldığı haberi vasıl olduğu zaman, akıllı bir mabeyinci "Öyle ise artık iş bitti" diye bağırmıştı. Şehrin konumu, letafeti, mavi berrak sema, ılık kuşatıcı hava, insanı büsbütün sihriyle sararak çalışma ve faaliyetten vazgeçilir. Küberanın hayat sürdükleri ettikleri ve göz alıcı köşklerin dağınık bulunup yolların uzamasıyla pek çok vakit zayi olur. Bunlardan vazgeçilecek olunsa bile dikkat edilecek birtakım mahzurlar yine mevcuttur. Türk Donanması civar denizleri kontrol altında tutmayalı beri şehrin ne kadar saldırıya açık olduğu önce de zikredilmişti. Hükümet orada oldukça daima bu tehlike altında olacaktır. Bir de boğazların Dünya ulaşımı açısından sürekli kullanılmakta olması hasebiyle İstanbul'un bütün yabancı devletlerle ilişkide bulunması yüzünden beynelmilel bir şekil alıyor. İstanbul'da ne olup ne bittiği bilinmiyor da Londra, Paris, Viyana, Berlin ve Petersburg'da ne olduğu biliniyor. İstanbul'dan idare edilen memlekete yabancı ülkelerden daha az önem veriliyor. İşte payitahtın yakınlığı nedeniyle bazı yararlı devlet işleri bir tarafa bırakılırken. önemli olmayan meselelerle uğraşılıyor. Yenipazar, Yanya, Teselya gibi bir sancak parçası Asya'da binlerce mil kare araziden daha fazla zihinleri işgal ediyor.217 Goltz Paşa burada Balkanlardaki toprakların Osmanlı Devleti için olan önemini daha doğrusu devletin sahip bulunduğu herhangi bir toprağın bir karışının bile Osmanlı Devleti için olan ehemmiyetini anlamamış olması nedeniyle böyle bir çıkarımda bulunduğu açıktır. Goltz Paşa bunun yanında Osmanlı-Alman ilişkileri üzerinde de etkili olmuştur. Osmanlı Devleti nezdinde Almanya’yı diğer devletlerden üstün kılmak için yaptığı bir girişimi buna örnek olarak verebiliriz. Aslında iki devlet arasındaki ilişkilere zarar verebilecek derecede tehlikeli olmasına rağmen Goltz Paşa’nın böyle bir girişimde bulunmaya nasıl cesaret ettiği ise muammadır. Bu girişimi İlber Ortaylı kitabında şu şekilde aktarmaktadır: 217 Gotlz, a.g.e., s..51. 63 “Mektubun bir başka yerinde bir ayaklanma tertib ederek Sultan'a bu konuda baskı yapmak için; "Ben işin mümkün olduğuna inanıyorum ve Alteslerine temin edebilirim ki, İstanbul'da bulunan askeri kıtalar arasında hoşnutsuzluğu tahrik edebilecek durumdayız. Sadece bununla kalmayıp, evvelce mavzer tüfekleri işinde bize çok faydalı olan R. Paşa'dan ve sonra M.Paşa ve H.Paşa'dan müessir şekilde yardım görebiliriz. Altesleri bu adamları tanıyorlar ve kamulaştırılan mülklerinin meblâğını, emirleri gereğince kendilerine iki kere ödemiş olduğumu da biliyorlar. îrsalâtm (gönderilecek para) yenilenmesi kâfi gelecektir ve bu usul sayesinde Alteslerine adlarını biraz önce hatırlattığım zevatın kesin ve çok önemli yardımlarının sağlanacağından eminim. Topçu ve piyade kuvvet komutanları da kendi sahalarında hareketsiz kalmayacaklardır. Bir resmi geçit günü askeri kıtalar arasında herhangi bir isyan hareketini kışkırttığımız anda, yatıştırmak için derhal müdahale edeceğim ve dostlarımız tarafından tesir ve telkin altında bırakılacak olan Padişaha böyle ciddi bir isyan karşısında ancak Alman hükümetinin faydalı ve kendilerini korumağa muktedir tek devlet olduğunu göstermek hususunda durumdan faydalanıp, Padişahtan bir ittifaka muvafakatlerini elde etmeği başarınsam, böyle bir halden şüphelenecek Rusya'nın, alacaklarının derhal ödenmesini talep etme ihtitimalini de derpiş eylemek lüzumunu, Alteslerine açıklamağa mecbur olduğumu bildiririm.” 218 Goltz Paşa’nın bu girişimi doğal olarak Alman makamları tarafından ciddiye alınmamış ve böyle bir girişimde bulunulmamıştır. Ancak yinede bir Alman subayının böyle bir girişimde bulunmayı dahi aklına getirmiş olması, Osmanlı hizmetindeki Alman subayların sadece Askeri ıslahat için Osmanlı Devleti’ne gönderilmediklerinin daha doğrusu gelen subayların kendi inisiyatiflerini kullanarak Almanya’nın çıkarlarını korumaya yönelik çalışmalar yapabildiklerinin açık bir göstergesi olarak nitelendirilebilir. Goltz Paşa Osmanlı Devleti’ndeki görevini tamamlayıp Almanya’ya döndükten sonra Alman gazetelerinde göreviyle ilgili bazı yazılar çıkmıştır. 218 Ortaylı, a.g.e., s.114-115. 64 Bu yazılardan birisinde Goltz Paşa yaptığı işleri anlatmakta bir anlamda görevde kaldığı sürede birçok yararlı çalışma yaptığını söylemektedir. Goltz bu yazıda ilk olarak hiçbir zaman asker olduğunu unutmadan, sadece ıslahat için çalışmaktan başka hiçbir şey yapmadığını(göstermelik bir ayaklanma tertiplemeyi askerlik mesleğinin bir gereği sayıyor olsa gerek!) söylemektedir. Islahat çalışmaları kaydedildiğini ancak için yeterli daha fazla mesainin ilerleme harcandığını de ve ilerleme kaydedilebileceğini de eklemektedir. Goltz askere alma kanununda yaptığı değişiklik sayesinde herhangi bir savaş durumunda askerlerin çok hızlı bir şekilde silah altına alınabileceğini söylemekte ve özellikle Makedonya’da beş gün içinde askerlerin silah altına alınabildiğini ve bunun için kendisine minnettar olunması gerektiği görüşündedir. Göreve geldiğinde Mekteb-i Harbiye-i Şahane’de 453 öğrenci bulunduğunu şimdi bu sayının 1750’ye çıktığını ve bunun bir başarı olarak görülmesi gerektiğinden söz etmektedir. Goltz bu yazsısında da Hıristiyanların askere alınmamasını eleştirmektedir. Görevi süresince de Hıristiyanlarında askere alınması gerektiği üzerine ısrar eden Goltz, bu yazısında da sadece Müslümanların askere alınmaması gerektiğini tekrardan belirtmektedir.219 Joan Haslip eserinde Goltz Paşa’yı Yunan savaşındaki başarının mimarlarından birisi olarak göstermektedir. Savaşın Alman usulü ile yetiştirilmiş subaylar tarafından idare edildiği söylemektedir.220 İlber Ortaylı’da Yunan muharebesinde ordunun asra uygun teknik üstünlüğünün yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığını belirtmektedir.221 Almanlardan alınmış olan silahlar, özellikle mavzer silahları bu savaşta Osmanlı Devleti’ne büyük avantaj sağlamıştır. Buna karşılık Yunanistan’ın lojistik ve ikmalleri de Osmanlı’ya göre çok kötüydü.222 Şu bir gerçektir ki Goltz Paşa ve tabiki G. Osman Paşa’nın da yardımlarıyla Osmanlı ordusu eğitim ve teçhizat 219 BOA, HR.SYS, 36/69 Haslip, a.g.e., s.201. 221 İlber Ortaylı, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.180. 222 Theodore George Tatsios, The Megali Idea and the Greek-Turkish War of 1897: The Impact of the Cretan Problem on Greek Irredentism, 1866-1897 Columbia University Press, 1984, s.112. 220 65 bakımından önceki dönemlere göre daha iyi hale gelmiştir ve Yunan savaşı bir anlamda bunun göstergesidir.223 Goltz Paşa 12 yıl Osmanlı hizmetinde kalmış ve 1895’te hizmetten ayrılarak Almanya’ya dönmüştür. Goltz ikinci kez kısa süreli olarak 1909 yılında İstanbul’a gelmiştir. Goltz Paşa bundan sonra ise I. Dünya Savaşı sırasında tekrar Osmanlı Devleti’ne dönmüş ve 1916 yılında Irak’ta vefat etmiştir.224 III. II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA GÖREV ALAN DĠĞER ALMAN SUBAYLAR Daha önce ayrıntılı olarak bahsettiğimiz subayların dışında birçok Alman subay Osmanlı Ordusunda görev almıştır. Bu subayların bir bölümü kısa süreli olarak görev alırken diğer bir bölümü ise daha önemsiz görevlerde bulunmuşlardır. Bu subaylar donanma, polis teşkilatı ve jandarma teşkilatının da dahil olduğu geniş bir alanda görevde bulunmuşlardır. Gerek kısa süreli görevde kalmaları gerekse Ordudaki ıslahat çalışmaları içinde doğrudan yer almamaları veya yaptıkları çalışmanın sınırlı olması dolayısıyla bu subaylar hakkında sınırlı sayıda bilgiye ulaşılabilmektedir. Bunun bir diğer sebebi ise Goltz Paşa, Kaehler ve Kamphövener Paşa’nın doğrudan askeri ıslahat görevini üstlenmiş olmalarıdır. Bu başlık altında inceleyeceğimiz subaylara ise daha sınırlı görevler verilmiş ve genel olarak biraz önce adlarını zikrettiğimiz subaylar gibi ıslahat çalışmalarına katılmamış olmalarıdır. Kaehler heyeti ile birlikte Osmanlı Devleti’nde göreve başlamış olan Ristow 1891 yılında vefat etmiştir. Ristow’un vefatı üzerine Alman yetkililer hemen bir subay atanması için uğraşmışlardır. Ristow’un yerine bu kadar 223 Mustafa Gündüz, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitimi ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C. 6, Sayı 12, 2008, s.280. 224 Ali Gözeller, “Osmanlı-Alman Yakınlaşmasının Basına Yansıması: Sabah Gazetesi Örneği (1889-1895)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2005, s.35.; Deren, a.g.t., 32. 66 hızlı bir şekilde subay atanmasının sebebi ise Ristow’un ölümü üzerine Fransızların bu boşluktan yararlanıp subay gönderme istekleridir. Fransızlar bu yol ile silah ticaretinde avantaj sağlamak istemekteydiler.225 Ancak Almanlar bu konuda hızlı davrandılar ve Ristow’un vefatı üzerine hızlı bir şekilde önce Steffen’ı atadılar. Fakat Ristow’un yerine göreve gelmiş olan Steffen’da çok kısa bir süre içinde (1891 yılı içinde) vefat etti. Steffen’in da vefat etmesi üzerine ise Grumbckow bu göreve atanmıştır. 226 Grumbckow Paşa Topçu muallimi idi. Goltz Paşa askeri okullarda eğitim veren diğer subaylarda olduğu gibi Grumbckow Paşa’ya da görev vermiştir. Buna Hümayunda göre görev ise Grombckow alacaktı. Burada Paşa ders Mühendishane-i verecek ve Berr-i tatbikatların uygulanmasından sorumlu olacaktı. Ayrıca Avrupa’da eğitim görmüş olan subaylardan olmak şartıyla yanına iki stajyer verilecek ve Grombckow Paşa bu subayları müfredatı kendi başlarına bir yıl boyunca uygulayabilecek şekilde eğitecekti.227 Grumbckow Paşa 1897 yılında felç geçirmiş ancak 1901 yılına kadar görevine kendi isteğiyle devam etmiştir. Ancak ikinci bir felç geçirdikten sonra istemese de emekliye ayrılmak zorunda kalmıştır. Almanya’dan gelen önemli subaylardan diğer isimlerden Donanmada görev alanlar Starcke ve Kalau von Hofe adlı subaylardır. Bu subaylar donanmanın ıslahı için Almanya’dan subay talep edilmesi üzerine gelmişlerdir. 1891 yılında bahriye nezaretinde müşavirliğe atanmıştı. Hemen bu yılın ikinci yarısında ise istifa etmiş ve yerini Kalau von Hofe’a bırakmıştır. Starcke kısa süreli olarak görevde bulunmuş ve O’nun döneminde donanmada kaydedilen herhangi bir başarıdan söz etmek mümkün değildir. Aynı şekilde von Hofe’da herhangi bir başarı elde edememiş, Yunan Harbi sırasında Bahriye Nazırı Hasan Paşa’nın Donanma’nın Ege Denizine 225 Almanya Osmanlı Devleti’nde görev alan subayları sayesinde silah ticaretinde önemli avantajlar sağlamakta ve bir çok silah alım ihalesi yine bu subaylar sayesinde Alman fabrikalarına verilmekteydi. Bir sonraki bölümde ele alınacak olan silah ticareti ile ilgili konuda bu konuda ayrıntılı bilgi verilecektir. 226 Wallach, a.g.e., s.63. 227 BOA, Y.PRK.MYD, 13/8, s.2. 67 açılması ve Yunan gemilerine taarruz etmesi emrine karşı gelmesi ile ipler kopmuş ve istifa etmiştir. Kalau von Hofe’un bu emre karşı gelmesinin sebebi, donanmanın deniz savaşına karşı yeterli olmadığını söylemesi ve emrin uygulanmasının Türk Devleti’ne ihanet olacağını düşünmesi idi. 228 Ancak asıl dikkat edilmesi gereken nokta bu sırada von Hofe beş yıldır görevdeydi ve hiçbir şey yapmadığı buradan ortaya çıkmaktaydı. Alman subaylardan beklenilen verimin alınamaması nedeniyle İkinci Meşrutiyet döneminde Amerikalı ve İngiliz müşavirler getirilerek donanmanın modernize edilmesine çalışılmıştır.229 Osmanlı Devleti’nde görev alan bu subaylardan bir tanesi Albay Rüdgisch’dir. Rüdgisch 1899’da Osmanlı hizmetine girmiştir. 230 Albay Rüdgisch 1900 yılında padişah tarafından Trablusgarb’da asayişi teminle memur süvari birliklerinin eğitiminden sorumlu olarak tayin edilmişti.231 Süvari Muallimi olan von Rüdgsich Paşa 1908 yılında Üçüncü Ordu Kumandanlığı emir ve idaresinde olarak bu ordunun Süvari Fırkası Muallimliğine tayin edilmiştir.232 1909 yılında ise von Rüdgisch Kosova, Selanik ve Manastır bölgelerinde görevli olan Jandarma’nın ıslahı görevine getirilmiştir. Esasen Albay von Rüdgish bu konu ile ilgili yeterli bilgiye sahip değildi ve bu sebeple O’nun görevi daha sonra Fransız generali Baumann’a bırakıldı. 233 Ancak bundan yaklaşık dört ay gibi bir süre sonrasında görevinden istifa etmiştir. 234 Böylece Rüdgsich Paşa Osmanlı hizmetinden çıkmıştır. Bunlar dışında 1901 yılında üç Alman subay daha Osmanlı Devleti’nde resmi olarak göreve başladı. Bunlar Piyade Bibaşı von Ditfurth, Topçu Binbaşı İmhoff ve İstihkam Binbaşı Auler’den oluşan üç kişilik bir subay heyeti idi. Bu subaylar 1901 yılında tahkimat komisyonunda görevlendirildiler 228 Wallach, a.g.e., s.88. Ortaylı, a.g.e., s.122-123. 230 Yılmaz, a.g.e., s.43. 231 Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu., s.122. 232 BOA, İ.. AS, 76-1326/L-10. 233 Moreau, a.g.e., s.62. 234 BOA, İ.. AS 81- 1327/S-25 229 68 ve görevleri Çanakkale ve İstanbul boğazlarının tahkimatı ve takviyesi için daha önce verilmiş olan önerileri incelemekti. Bu komisyondan herhangi bir faydalı sonuç çıkmamıştır ancak Ditfurth’un bu görevinden ayrı olarak 1907’de hazırlamış olduğu numune Taburları kurulması önerisi Padişah tarafından kabul edilmiştir. Bu taburlar Almanya’da eğitim görmüş olan Türk subaylar tarafından yönetilecek ve subay, astsubayların eğitimlerine ayrılacaktı. Ditfurth Selanik’teki Numune taburunu denetleme görevini de üstlenmiştir.235 Bu subaylar haricinde askeri ateşe olarak Almanya’nın İstanbul büyükelçiliğinde görevlendirilen subaylar vardır. Bu subaylar genel olarak diğer Alman subayların durumlarıyla ilgilenmişler ve iki devlet arasındaki askeri ilişkilerin devam ettirilmesini, silah sanayinin çıkarlarının korunması gibi görevleri üstlenmişlerdir. Aslında ilk askeri ataşenin atanması Goltz Paşa’nın Osmanlı Devleti’ndeki görevinden ayrılarak Almanya’ya dönmesi üzerine atanmıştır. Bunun sebebi ise Goltz Paşa’nın Osmanlı ordusunun durumu hakkında Alman mercilerine sürekli raporlar gönderiyor olmasıydı. 236 Goltz Paşa görevden ayrılınca Almanya’nın Türk ordusunun durumu hakkında doğru ve hızlı bilgi edinmesi tehlikeye giriyordu ve Almanlar bu bilgiler ile yakından ilgileniyorlardı. Goltz Paşa ayrıldıktan sonra O’nun görevini sürdürmeleri için askeri ataşeler görevlendirilmeye başlamıştır. İlk olarak 1897 yılında Kurmay Yüzbaşı von Mergen bu görevi üstlenmiştir. 1908-1913 yılları arasında Kurmay Binbaşı von Strempel’in askeri ataşelik görevine başladığı ve Liman von Sanders döneminde de bu görevini sürdürdüğü bilinmektedir. Son olarak ise 1902-1908 yılları arasında Kurmay Binbaşı von Leigzig’in de İstanbul’da 235 236 Wallach, a.g.e., s.63. Ortaylı, a.g.e., s.113-114. 69 askeri ataşelik görevinde bulunduğu ve I. Dünya savaşı sırasında Albay olarak bu görevi üstlendiği bilinmektedir.237 237 Yılmaz, a.g.e., s.45. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ALMAN SUBAYLARIN FAALĠYETLERĠ I. ALMAN SUBAYLARIN RAPORLARI VE ÇALIġMALARI II. Abdülhamid döneminde Almanya’dan istenilen subaylar öncelikli olarak ıslahat çalışmalarını yürütmeleri amacıyla göreve getirilmişlerdi. Ancak Osmanlı Devleti’nde görev alan subayların tamamı doğrudan ıslahat çalışmalarında yer almadıkları görülmektedir. Doğrudan ıslahat çalışmalarında yer almayan subaylar genel olarak askeri okullarda eğitmen olarak kullanılmışlar veya Rüdgisch gibi Devletin uzak bölgelerindeki birliklerin başına eğitmen olarak gönderilmişlerdir.238 Bu bölümde doğrudan ıslahat çalışmalarında yer alan subayların daha önceki bölümde genel hatlarıyla vermiş olduğumuz ıslahat çalışmalarının ayrıntılı bilgileri yer alacaktır. Kaehler ve heyeti göreve geldikten sonra öncelikli olarak ordunun durumunu ayrıntılı olarak inceleme ve ıslahat için önerilerde bulunma işine girişmişlerdir. Heyette yer alan subayların her biri kendi sınıfları çerçevesinde incelemeler yapmışlar ve önerilerde bulunmuşlardır. Yaptıkları çalışmalar Islahat Komisyonunda değerlendirilecek ve buradan çıkacak karara göre uygulanacaktı. Komisyonda Alman subaylardan başka Osmanlı Ordusunun tecrübeli subayları da bulunmaktaydı.239 Kaehler kısa süren görevi süresinde 400 sayfayı bulan bir ıslahat çalışması sunduğunu ancak bu raporun dikkate alınmadığı ve uygulanmadığı daha önce belirtmiştik.240 Kaehler önerilerinin uygulanmamasına çok kızmakla beraber Goltz Paşa ileride bu raporun çok 238 Ortaylı, a.g.e., s.122. Turan, a.g.e., s.144. 240 Özgüldür, a.g.m., s.302. 239 71 fazla ayrıntısı olduğunu ve bu nedenle Osmanlı Devleti’nde uygulanmasının zaten imkânsız olduğu görüşünü belirtmiştir.241 Kaehler biraz önce belirtmiş olduğumuz çalışmanın kabul edilmemesi üzerine daha çok maaşı nedeniyle görevine devam etmiştir. Zaten Kaehler erken vefatı nedeniyle Osmanlı Devleti’nde kısa bir süre görev yapmıştır. Kaehler heyetinde yer alan Kamphövener, daha önce hazırlamış olduğu cedid piyade talimnamesi hakkında bazı değişiklikler yapılmasını istemiştir. Bu piyade talimnamesi ilk olarak 10 Eylül 1893 tarihinde kabul edilmiş ve ordulara gönderilmesi kararlaştırılmıştı.242 Ancak Cedid piyade talimnamesinin yüz elli altıncı maddesi ile düzenlenmiş olan bölüğün üç takımdan oluşacağı ve bu takımları birleştirecek mangalarda hazır bulunacak olan ve seferde eklenecek birlikleri kumanda edecek onbaşı ve çavuşların miktarının açıkça belirtilmemiş olması nedeniyle yeni bir düzenleme yapılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine bu durumun bir karışıklığa yol açmaması için bir düzenleme yapılmasının gerekli olduğu belirtilmiş ve bunun sonucunda Kamphövener Paşa’nın da görevli olduğu komisyonda bu madde yeniden düzenlenerek serasker tarafından padişaha sunulmuştur.243 Yeni düzenlemeye göre mangalar 4:6 diziden oluşacaktı. Hazır kuvvetler: her manga en az dört diziden ve bir takım üç mangadan, bir bölük üç takımdan ve bir tabur dört bölükten ibaret olacağı için bir taburda 288 silahlı neferden oluşacağı belirtiliyordu. Ayrıca bir tabura on altısı çavuş, otuz ikisi ise onbaşı olmak üzere 105 kişilik kadro verilmişti. Yine hazır kuvvetlerde her taburda 12 çavuş ve 36 onbaşı ile birlikte bir manganın toplam 393 neferden oluşacağı belirlenmişti. Hazır kuvvetler bu şekilde belirtildikten sonra savaş durumunda orduya katılacak yedek kuvvetlerin miktarları da ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Buna göre ise; 48 mangadan oluşacak bir tabur, 576 silahlı neferden oluşacaktı. Bir tabura verilen 105 neferlik kadronun 241 Ortaylı, a.g.e., s.109. BOA, Y.MTV., 82/114, s.1. 243 BOA, Y.MTV., 178/2, s.1. 242 72 içinde on altı çavuş ve otuz iki onbaşı bulunacaktı. Ayrıca her taburda yirmi dört çavuş ve kırk sekiz onbaşı bulunacaktı.244 Hazırlanmış olan düzen aşağıdaki tabloda ayrıntılı olarak görülebilir: Tablo 1- Piyade Taburunda Bulunan Asker Sayısı Beher manga asgari olarak dört diziden ve bir takım üç mangadan ve 288 bir bölük üç takımdan ve bir tabur dört bölükten ibaret olacağına göre 36 mangadan mürekkeb olan bir taburun silah-endaz neferatı Piyade dairesinin fi 17 Temmuz sene 307 tarihli muhtırasıyla verilen 57 kadro cudulündeki 105 neferden on altı çavuş ile otuz iki onbaşıdan ibaret 48 nefer ba-tenzil mütebaki tabur erkanı Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen çavuş 12 Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen onbaşı 36 Toplam 393 244 BOA, Y.MTV., 178/2, s.3. 73 Tablo 2- Bir Piyade Taburunun Yedek Kuvvetleri Beher manga azami olarak altı diziden ve bir takım iki nısıftan ve bir 576 nısıf iki mangadan ve bir bölük üç takımdan ve bir tabur dört bölükten ibaret olacağına göre 48 mangadan mürekkeb olan bir taburun silahendaz neferatı Piyade dairesinin fi 17 Temmuz sene 307 tarihli muhtırasıyla verilen 57 kadro cudulündeki 105 neferden on altı çavuş ile otuz iki onbaşıdan ibaret 48 nefer bad-et-tenzil mütebaki tabur erkanı Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen çavuş 24 Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen onbaşı 48 Toplam 705 Islahat çalışması içinde yer alan en önemli subaylardan birisi Goltz Paşa’dır. Ama daha önce de belirtmiş olduğumuz üzere özellikle Goltz’a her konuda özel bir parantez açmak gereklidir. Goltz Paşa çalışmamız içinde incelemiş olduğumuz konuların hemen hemen hepsinde en etkin rolü oynamıştır. Daha önce Goltz Paşa hakkında bilgi verirken belirtmiş olduğumuz üzere, Alman Genelkurmayı O’nu bir nevi sürgüne göndermişti. Önemli görevlerde yer alamayan Goltz Osmanlı Devleti’nde göreve gelince 74 yapmak istedikleri için uygun bir ortam bulmuştu. Bu uygun ortam içinde ise gerçekten çalışmak ve ordunun durumunu düzeltmek istemesinden dolayı birçok çalışma yapmış ayrıca önerilerinin kabul edilmemesi durumunda ise diğer subaylar gibi çalışmaları bırakıp bir kenara çekilmek yerine önerilerinin kabulü için elinden geleni yapmıştır. Goltz çalışmalarının uygulanması konusunda en çok kontrat yenilenme dönemlerinde baskı yapmıştır. Örnek vermek gerekir ise: Goltz Paşa’nın ikinci kontratı 1889 yılına gelindiğinde dolmuştu. Kontratının yenilenmesi konusu açıldığında ise Goltz Paşa bazı nedenler ileri sürerek görevinden ayrılmak istediğini belirtmiştir. Bu sebeplerden birisi hazırladığı ordu ıslahatı ile ilgili raporların uygulanmamasıydı.245 Goltz bu sebebi bahane ederek kontratının uzatılması durumunda istediklerini uygulamak istiyordu ve başarılı da oluyordu. Goltz Paşa göreve gelince Kaehler’in üstlendiği heyet başkanlığı görevini üzerine almıştı. Goltz’un görevi boyunca yapacağı temel çalışmalardan birisi de bu heyet başkanlığı görevi olacaktır. Alman subayların yapacakları görevleri bizzat belirlemesi de O’nun heyet başkanlığını yürüttüğünü kanıtlar niteliktedir. Nitekim 31 eylül 309 tarihli Erkan-ı Harbiye Reisi Sanisi ünvanıyla sunduğu raporda kendisinin ve diğer subayların ifşa edeceği görevleri tek tek açıklamaktadır. Bu programın hazırlanma amacı, Osmanlı Devleti’nde görevde bulanan Alman subaylardan istifade etmek için onların görevlerinin belirlenmesi ve bir an önce bu görevlere tayin edilmesi olarak gösterilmektedir. Goltz Paşa verdiği raporun ilk bölümünün ilk üç maddesinde Alman subayların görevlerini belirtmiştir. Raporun ilk üç maddesine göre Hobe, Kamphönever, Gromkof Paşaların yürüteceği çalışmaları şu şekilde özetlemiştir: Hobe, Kamphövener ve Gromkof Paşalar bağlı oldukları birliklerin talimi dışında eğitimlerini üstleneceklerdi. Hobe Paşa Süvari birliklerinden sorumuydu. Bu nedenle Mekteb-i Harbiye’de görevini sürdürecek ve süvari sınıflarının ders ve talimlerine iştirak edecekti. Kamphövener Paşa piyade muallimi olması dolayısıyla Mekteb-i Harbiye’de piyade sınıflarının eğitimlerinden sorumlu tutulmuştur. 245 Wallach, a.g.e., s.60. Gromkof Paşa ise 75 diğerlerinden farklı olarak Topçu muallimi olması nedeniyle Mekteb-i Harbiye yerine Mühendishane-i Berri Hümayun’da ders verecek ve tatbikatların başında bulunacaktı. Ayrıca Almanya’da eğitim görmüş olan Türk subaylarından ikişer tanesi adı geçen bu subayların yanlarına stajyer olarak verilecek, böylece Alman subaylar Türk subaylarının bir yıl içinde bütün askeri müfredatı uygulayabilecek düzeyde ve kendi başlarına Askeri eğitim verebilecek düzeye gelmesini sağlayacaktı. Dördüncü maddede ordunun teftişi hakkında bilgi verilmektedir. Buna göre taşradaki birliklerin durumlarının da her yıl oluşturulacak olan bir komisyon tarafından teftiş edilmesi düşünülmüştür. Goltz Paşa bu komisyonda yukarıda adı geçen Alman subaylar ile birlikte Almanya’da eğitim görmüş olan subayların bulunmasını istemektedir. Beşinci maddede Erkan-ı Harbiye’nin yapması gereken çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Erkan-ı Harbiye görevlilerinin asli görevinin sefer durumunda ordunun hareketinin sevk ve idaresini sağlamak olduğu belirtilmektedir. Bunun için buradaki görevlilerin Alman subayların idare ve gözetimi altında tatbikatlar yapmalarını gerekli görmektedir. 246 Raporun ikinci bölümünde yine Alman subayların görevleri hakkında bilgi verilmiştir. İlk üç madde raporun ilk bölümündeki maddeler ile aynı olup Alman subayların görevlerini belirtmektedir. Farklı olarak dördüncü maddede Goltz Paşa kendisinin yerine getireceği görevi belirtmiştir. Bu maddede Goltz Paşa, Erkan-ı Harbiye’de sefer vaktinde askerin sevk ve idaresini subaylara talim ettireceğini belirtmektedir. Ayrıca yapmak istediği diğer bir çalışmanın Erkan- Harbiye’de ve kolordu Erkan-ı Harbiye’lerinde bulunan subayları Erkan-ı Harbiye seyahatleri icrasıyla iştigal ettirmek ve bir süredir icrası ile meşgul olduğunu belirttiği, bazı subaylar ile tatbikatlar düzenlemek olduğunu belirtmektedir. Ayrıca 5:6 subaydan oluşan bir grup ile harita üzerinde ordunun sevk ve idaresini talim ettirmek amacında olduğunu ve bu tür talimlerin günümüz Avrupa ordularında sonbahar manevralarının içinde talim edilmekte olduğunu bu nedenle de bu talimin yapılmasının öneminin 246 BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.1-3. 76 anlaşılacağını söylemektedir. Goltz Paşa bunun dışında askeri okullarda görev alan muallimlere Erkan-ı Harbiye görevleri ve askeri birliklerin çekilme ve doğru şekilde savaş alanına yerleştirilmeleri hakkında eğitim verebileceğini, bundan ayrı olarak yine ordunun kullanımı için Osmanlı Devleti’nin haritalarının hazırlanması konusuna yardımcı olabileceğini de eklemektedir.247 Görüldüğü üzere Goltz Paşa bu ayrıntılı raporu ile kendisinin ve diğer Alman subayların görevlerini belirleyerek düzenli bir çalışma ortamı sağlamak istemiştir. Subayların yapacakları görevlerin bu şekilde belirlenmesi ile daha sağlıklı ve sistematik bir çalışma düzeni sağlanabilecek ayrıca bu çalışmaların ilerlemesi hakkında kontrol sağlanabilecekti. Goltz Paşa hali hazırda yapılabilecek birçok çalışmayı kendi üzerine almıştır. Görevde bulunan diğer subaylar için uzmanlık alanları dâhilinde sınırlı görevler verirken kendisi harita hazırlamak örneğinde olduğu gibi diğer görevleri üzerine alarak kendisini yoğun bir yük altına sokmuştur. Bu şekilde hareket etmesinin sebebi belki de diğer subayların, yaptıkları çalışmalara gereken önemin verilmediği düşüncesi ile hareket ederek, ordunun ıslahı için çalışmak yerine maaş ve rütbelerini nasıl daha üst seviyelere çekebileceklerini düşünmeleri olabilir. Yukarıda verdiğimiz çalışmanın yanı sıra daha önce de belirtmiş olduğumuz üzere Goltz Paşa’nın asıl görevi askeri eğitimdeki ıslahat çalışmalarını yürütmekti. Almanya’dan subay talebinde bulunulması ile gelen ilk heyette askeri eğitimin ıslahatında görevlendirilebilecek bilgiye sahip bir subayın bulunmadığı anlaşılınca Almanya’dan yeni bir subay talebinde bulunulmuş ve Goltz bunun üzerine Osmanlı Devleti’ne gönderilmişti. 248 Bu nedenle Goltz’tan öncelikli olarak askeri eğitimin ıslahatı ile ilgili çalışmalar yapması bekleniyordu. Bu nedenle ilk yaptığı çalışmalardan birisi askeri eğitim programlarını incelemek olmuştur. Goltz Paşa geldiğinde askeri okullarda Fransız askeri kitaplar ile eğitim yaptırılıyor, pratik eğitim ise bulunmuyordu. Örneğin arazi eğitimi, atış yapma yasaktı. Ayrıca astronomi, 247 248 BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.4. Wallach, a.g.e., s.42. 77 matematik, mimarlık ve topografya dersleri okutulmaktaydı. 249 Askeri okul bu haliyle subaydan daha çok mühendis yetiştiren bir eğitim kurumuna benzemektedir. Kıta subaylarının hiçbir işine yaramayacak olan mimarlık dersinin zorunlu olarak verilmesi gereksizdi. Ama bütün bunlar bir yana Goltz’un en çok eleştirdiği nokta tatbikat yapılmamasıydı. Goltz Paşa askeri okullarda ıslahat için göreve getirilmişti ancak askeri okullarda bir ıslahat fikrine sıcak bakılmıyordu. Özellikle Osman Paşa bu konuda Goltz ile anlaşamıyordu. Ama buna rağmen biraz sonra bahsedeceğimiz askeri okullardaki ders programındaki değişikliği kabul ettirmeyi başarmıştır. Ayrıca derslerin uygulamalı olmasını da kabul ettirmeyi başarmıştır ki zaten bu durum ders programında da yer almıştır.250 Goltz Paşa göreve başlamadan önce Fransız sistemi benimsenmişti. Askeri okullarda uygulanan sistem Fransız askeri okullarının sistemiydi. Ancak Goltz Paşa geldikten sonra bu durum değişmiş ve Berlin Harb okulunun sistemi benimsenmiştir.251 Goltz Paşa’nın hazırlamış olduğu ders programının temel çıkış noktası biraz önce bahsetmiş olduğumuz subayların işine yaramayacak derslerin müfredatta bulunması idi. Goltz Paşa’nın yeni programda yaptığı en büyük değişiklik Erkan-ı Harbiye’yi Fenni Kısım ve Askeri Kısım diye ikiye ayırmasıdır. Böylece Askeri Kısımda subayların yalnızca ihtiyacı olan dersleri almaları sağlanıyor ve diğer işlerine yaramayacak dersleri alma yükümlülüğünden kurtuluyorlardı. Ayrıca subayların gerek duymayacağı dersler programdan çıkarılmamış ve bu dersler Fenni Kısım’a eklenerek ihtiyaç duyulan mühendislerin buradan yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Tabi bu durumda Fenni Kısım’daki öğrencilerde sadece amaçlarına yönelik dersleri görmekte 249 ve Askeri Turan, a.g.e., s. 148-149. Etikcan, a.g.t., s.16. 251 Avcı, a.g.e., s.32. 250 Kısım’a kaydırılan derslerin yükümlülüğünden 78 kurtulmaktaydılar. Böylece alana yönelik bir eğitim sistemi getirilmesi amaçlanmıştır.252 Programa esasında üç bölüme ayrılmıştır. Buna göre ilk bölüm iki grubun da alacağı ortak derslerden oluşmaktadır. Programda sırayla erkan-ı Harbiye İkinci sınıflarının, üçüncü sınıfların ve son olarak birinci sınıfların dersleri verilmiştir. Ancak burada öncelikli olarak birinci sınıfların ders programını aktarmak ders programının kolay anlaşılması için faydalı olacaktır. Hazırlanan bu ders programından anlaşıldığı üzere birinci sınıftan itibaren öğrencilerin iki bölüme ayrılarak eğitim aldıkları anlaşılmaktadır. Programda ilk öncelikli olarak iki bölümünde alacağı ortak dersler ve saatleri belirlenmiş daha sonra ise iki bölümünde kendi dersleri ayrı ayrı belirlenmiştir. Bu dersler ve saatleri belirlendikten sonra ise iki bölümün de kendi alanlarıyla ilgili olarak yürüteceği arazi eğitimleri açıklanmıştır. Ancak görülmektedir ki ikinci ve üçüncü senelerde ki arazi eğitimi iki bölümün kendi alanları ile ilgili olarak belirlenerek ayrılmasına rağmen birinci sınıfların arazi eğitimi ortaktır. Birinci sınıfların ortak dersleri şunlardır; Topografya Nazariyatı, İstihkamat-ı Hafife Nazariyatı, Piyade Fen-i Eslihası ve Nişan Talimi Nazariyatı, Talim Nazariyatı, Fransızca, Alman veya Rus Lisanlarında Birisi olmak üzere 12 saatlik 6 dersten oluşmaktadır. Bu derslerden sonraki dersler Kısım-ı Askeri ve Kısım-ı Fenni olarak ayrı ayrı verilmiştir. Kısım-ı Askeride; Tarih-i Fen-i Harp, Kitabet ve Edebiyat-ı Askeriye, Hendese-i Resmiye ve Tatbikatının En …. dersleri bulunmaktadır. Bu üç dersin toplamda altı saatte işleneceği belirlenmişti. Kısım-ı Fenni ise toplamda dört ders bulundurmaktadır. Bu dersler ise Cebr-i A’la, Hendese-i Resmiye, Makine ve Hendese-i Hile’dir. Bu derslerin süresi için de altı saat yeterli görüşmüştür. Arazi eğitimi için ise; “Süvari ve Piyade şakirdanı dahi beraber 252 BOA, Y.MTV., 15/19, s.1-4. 79 olduğu halde topografya ve istihkamat-ı hafife ameliyatı icra edeceklerdir.” notu düşülmüştür.253 Erkan-ı Harbiye ikinci sınıflarının alacağı bu dersler ise şu şekilde belirtilmiştir: Topçu Fen-i Esliha ve Nişan Talimi Nazariyatı, İstihkamat-ı Cesime Nazariyatı, Talim Nazariyatı, Fransızca, Alman ve Rus Lisanlarından birisi olmak üzere toplam 9 saatlik bir müfredattır. Ortak Müfredattan sonra öğrenciler bulundukları bölümün müfredatını almaktadır. Kısım-ı Askeri’de bulunan dersler şöyledir: Birkaç Meşhur Seferlerin Mütaalasıyla Muahezatı, Düvel-i Ecnebiyenin Ordu Teşkilatı, Tarih-i Fen-i Harbin Ma-ba’dı, Tabya Tatbikatı olmak üzere toplam 9 saattik bir müfredattır. Kısım-ı Fenni dersleri ise: Tehemmi ve Tefezzül, Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye ve Şekil ve Mukataaların …., Şose Şimendüfer ve köprücülük, Fen-i Tabakatü’l arz ve Kimya-yı Sanayi ve Makine-i Tatbik olmak üzere 9 saatlik müfredattan oluşmaktadır. Müfredatta ayrıca alınacak olan bu derslerin yanında bir gün pratik eğitime, tatbikatlara ayrılmıştı. Buna göre Kısım-ı Askeri bir tabur piyade, bir tabur topçu ve bir tabur süvari birliğinden oluşacak olan müfreze ile tabya tatbikatı icra edecekti. Kısım-ı Fenni öğrencilerinin yapacakları talimler ise; turuk, şose, şimendüfer, köprü ve telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve inşaatı muayene’den oluşmaktadır. Verilen program incelendiğinde kısım-ı askeri öğrencilerinin beşi ortak ders olmak üzere toplamda 9 ders aldıkları ve bu derslerin toplamda 18 saat sürdüğü görülmektedir. Kısım-ı Fenni ise yine 5 saatlik ortak ders dışında toplam beş ders daha verilmiş ve toplamda 10 ders almışlardır. Ancak Kısım-ı Fenni öğrencileri fazla ders alsalar da ders saatleri Kısım-ı Askeri ile aynı olup 18 saattir. 254 İkinci sınıfların programı verildikten sonra, Erkan-ı Harbiye üçüncü sınıfların ders programı verilmiştir. İkinci sınıflarda olduğu gibi bu üçüncü sınıfların müfredatı da Kısım-ı Askeri ve Kısım-ı Fenni olmak üzere ikiye 253 254 BOA, Y.MTV., 15/19, s.4. BOA, Y.MTV., 15/19, s.2. 80 ayrılmıştır. Ortak müfredatta yer alan dersler; Erkan-ı Harbiye vezaifi, Hücum ve Müdafaa, Nazariyat, Fransızca ve Alman veya Rus Lisanlarında biri olmak üzere toplam 11 saatlik ders yer almaktaydı. Kısım-ı Askeri’de yer alan dersler; Birkaç Meşhur Seferlerin Mütalaa ve Muahezatı Ma-ba’dı, Muharrerin-i Askeriye-i Ecnebiye Asarının Mütaalası, Coğrafya-yı Sevkü’lceyş olmak üzere 7 saatlik bir programdır. Kısım-ı Fenni ise; Tuye-i Turuk ve Şose Köprücülük ve Telgraf ve Bunların askerliğe Nazaran Tatbiki, Taksim-i Arazi, Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye (Planlar ve Mukataalar Tersimi Ma-ba’dı) olmak üzere 7 saatlik ders programına sahipti. Bu derslerin haricinde ikinci sınıfların programında olduğu gibi üçüncü sınıfların programında da haftada bir gün uygulanacak olan arazi üzerinde pratik eğitim bulunmaktadır. Üçüncü sınıfların Askeri kısmı Erkan-ı Harbiye Vezaifi (bir koordunun harekatına kadar) ile görevlendirilmiş olup Kısım-ı Fenni ise Turuk köprü şose şimendüfer telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve inşaatı muayene Talim Ameliyatları Mekatib-i Askeriye Müfettiş-i Umumisi ile sorumlu tutulmuştur. Genel olarak üçüncü sınıfların programını değerlendirmemiz gerekir ise; Kısım-ı Askeri ve Kısım-ı Fenni beş ortak ve 3 alan dersi olmak üzere 18 saatlik ders görmekteydiler.255 Aşağıdaki tabloda ders programı daha net bir şekilde incelenebilir: 255 BOA,Y. MTV., 15/19, s.3. 81 Tablo 3- Erkan-ı Harbiye Ġkinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) Dersler Haftalık Ders Adedi 1 Topçu Fen-i Esliha ve Nişan Talimi Nazariyatı 2 2 İstihkamat-ı Cesime Nazariyatı 2 3 Talim Nazariyatı 1 4 Fransızca 2 5 Alman ve Rus Lisanlarından Biri 2 9 Saat Tablo 4- Erkan-ı Harbiye Ġkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) Dersler Haftalık Ders Adedi 6 Birkaç Meşhur Seferlerin Mütalaasıyla Muahezatı 3 7 Düvel-i Ecnebiyenin Ordu Teşkilatı 2 8 Tarih-i Fen-i Harbin Ma-ba’dı 2 9 Tabya Tatbikatı 2 9 Saat 82 Tablo 5- Erkan-ı Harbiye Ġkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni) Dersler Haftalık Ders Adedi 1 Tehemmi ve Tefezzül 2 2 3 Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye ve Şekil ve Mukataaların 2 --------Şose Şimendüfer ve Köprücülük 2 4 Fen-i Tabakatü’l-arz ve Kimya-yı Sanayi 1 5 Makine-i Tatbik 2 9 Saat Ameliyat Dersleri Haftada Bir gün Tahsis Olunacaktır Kısım-ı askeri derslerin nihayetinde bir tabur piyade bir tabur topçu ve bir taburu süvari bölüğünden ibaret olmak üzere teşkil olunacak müfreze ile tabya tatbikatı ameliyatı icra edecek Talim Ameliyatları Kısım-ı fenni - turuk - şose – şimendüfer – köprü ve telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve inşaatı muayene256 256 BOA, Y.MTV., 15/19, s.2. 83 Tablo 6- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) Dersler Haftalık Ders Adedi 1 Erkan-ı Harbiye Vezaifi 4 2 Hücum ve Müdafaa 2 3 Nazariyat 1 4 Fransızca 2 5 Alman veya Rus Lisanlarından Biri 2 11 Saat Tablo 7- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) Dersler Haftalık Ders Adedi 3 7 Birkaç Meşhur Seferlerin Mütalaa ve Muahezatı Maba’dı Muharrerin-i Askeriye-i Ecnebiye Asarının Mütalaası 8 Coğrafya-yı Sevkü’l-ceyş 2 6 2 7 Saat 84 Tablo 8- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni) 6 7 8 Dersler Haftalık Ders Adedi Tuye-i Turuk ve Şose Köprücülük ve Telgraf ve Bunların Askerliğe Nazaran Tatbiki Taksim-i Arazi 3 Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye (Planlar ve Mukataalar Tersimi Ma-ba’dı) 2 2 7 Saat Arazi Üzerinde Ameliyat Dersleri Haftada Bir Gün Tahsis Olunmuştur Kısım-ı Askeri: Erkan-ı Harbiye Vezaifi (esb-sevar olarak bir kolordunun harekatına kadar) Kısım-ı Fenni: Turuk köprü şose şimendüfer telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve inşaatı muayene Talim Ameliyatları Mekatib-i Askeriye Müfettiş-i Umumisi257 257 BOA, Y.MTV., 15/19, s.3. 85 Tablo 9- Erkan-ı Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) Dersler Haftalık Ders Adedi 1 Topografya Nazariyatı 1 2 İstihkamat-ı Hafife Nazariyatı 2 3 Piyade Fen-i Eslihası ve Nişan Talimi Nazariyatı 2 4 Talim Nazariyatları 1 5 Fransızca 3 6 Alman veya Rus Lisanlarından Birisi 3 12 Saat Tablo 10- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) Dersler Haftalık Ders Adedi 7 Tarih-i Fen-i Harp 2 8 Kitabet ve Edebiyat-ı Askeriye 1 9 Hendese-i Resmiye ve Tatbikatının En ….. 3 6 Saat 86 Tablo 11- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni) Dersler Haftalık Ders Adedi 7 Cebr-i A’la 1 8 Hendese-i Resmiye 2 9 Makine 1 10 Hendese-i Hile 2 6 Saat Ameliyat Dersleri Haftada Bir Gün Tahsis Olunacaktır Süvari ve piyade şakirdanı dahi beraber olduğu halde topografya ve istihkamat-ı hafife ameliyatı icra edeceklerdir.258 Goltz Paşa’nın diğer bir çalışması ise subaylara tatbikatlar yaptırmaktadır. Yaptırmak istediği bir tatbikat hakkında ayrıntılı bilgiye yine arşiv vesikalarından ulaşılabilmektedir. Goltz Paşa’nın en çok önem verdiği noktalardan birisi askeri eğitimde tatbikatlar idi. Geldiğinde askeri eğitimde talimlerin olmadığını gördüğünde bu durumu düzeltmek için öncelikli olarak ders programına talim dersleri eklemiş daha sonra da kendi yönetimi altında manevralar tertip etmek istemişti. Ancak bu manevraları düzenleyebilmek için öncelikli olarak izin alması gerekiyordu. Düzenlemek istediği bir manevra için izin almak istemiş ve bir layiha hazırlamıştır. Bu layihadan ayrıntılı olarak nasıl bir manevra yapılacağı öğrenilebilmektedir. Manevra hakkında bilgi verirken bunları dört maddede açıklamıştır. Her madde yapılacak bir tatbikat hakkında 258 bilgi vermektedir. BOA, Y. MTV., 15/19, s.4. İlk tatbikat Vidos Karyesi havalisinde 87 yapılacağını, bölgenin dalgalı araziden oluşması nedeniyle pay-i tahtın müdafaası için en iyi yer olması nedeniyle tatbikat için en iyi yer olduğu belirtilmiştir. Tatbikat sırasında refakatinde beş veya altı kişi bulanacaktı. Tatbikatta nezaretinde bulunan zabitana öğretilmesi amaçlanan öncelikli konunun arazi keşfinin anlatılması olduğu belirtilmiştir. Arazi keşfinde müdafaa için doğru yerlerin seçilmesi, bu konunun tartışılması ve karara bağlanması sonucunda kendisi tarafından bu konuda bilgi verilmesi, seçilen yerin teftiş edilmesi ile devam edecektir. Bunlar yapıldıktan sonra zabitan muhtelif bölgelere dağılarak müdafaanın nasıl yapılacağı hakkında verilen bilgiler sonrasında emirlerin ve hazırlanan krokileri yaz işlerinin ne suretle tertip edeceği hakkında bilgi verilecektir. Bütün bunlardan sonra ise gereken düzeltmeler Goltz Paşa tarafından yapılacaktır. İkinci tatbikatta aynı arazi üzerinde, ilk tatbikatta yapılmış olan savunma hatlarının seçilmesi hakkında ayrıntılı bir inceleme yapılacak ve bu konuda ilk talimde verilmiş olan karar ve emirler de tartışılacak ve gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra Goltz Paşa tarafından bu konular hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir. Bunun dışında Erkan-ı Harbiye zabitlerinin bir savunma savaşı sırasındaki görevleri hakkında bilgi verilecektir. Üçüncü tatbikat yine beyan edilmiş olan arazi çevresinde yapılacak olup tatlı suyun bulunduğu bölgede olacaktı. Bu tatbikatta da birinci ve ikinci ameliyatta zabitanlar tarafından seçilmiş olan savunma hattı müdafaa edilirken bir yandan da bu bölgeye karşı yapılabilecek olan bir hücumdan bahsedilecektir. Dördüncü tatbikat için zabitanın yanlarında hayvanlarının olması gerektiğini belirtip, bu gün yapılacak olan tatbikata mahsus olmak üzere yeterli miktarda hayvanın sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bugün için fazladan subay gerekli olduğu belirtilmektedir. Bunlar muharebatta istihdam edilmek üzere, yere inildiği zaman hayvanları tutmak için üç, tatbikatın 88 zamanlarını araziye dağılmış olan zabitana haber vermek için de bir nefere ihtiyaç duyulduğu bildirilmiştir.259 Alman subayların yaptığı diğer bir çalışma ise numune alaylarının kurulmasıdır. Kamphövener Paşa kendi komutasında bir numune alay ve buna bağlı nişan mektebi teşkilini önermektedir. Kurulan bu mekteplere muallim olarak görevlendirilmek üzere Almanya’dan birkaç piyade birkaç zabit ve çavuş istenilmesini ayrıca talim için Almanya’ya birkaç sene için öğrenci gönderilmesi uygun görülmektedir. Bunlara ilaveten bir yıl sonra sonbahar manevralarında altı hafta kadar bulunması için birkaç zabit gönderilmesi istenmektedir. Yine Hobe Paşa Almanya süvari zabitanından on nefer kadar yüzbaşı veya mülazım-ı evvel ve on iki ile on altı kişi kadar çavuş istenmesini ve yine Almanya’ya öğrenci gönderilmesini istemektedir. Ristow ise bir seyyar numune alayı kurulması ve bu alayda eksik olan hayvan ve askerlerin tamamlanması, yeni toplar ile donatılmasını istemiş ve mümkünse yabancı dil bilen liyakatli zabitandan yeteri kadarının bu alaya tayin edilmesini istemiştir. Ristow bunların yanında bahsedilen bu alaya, bir tabur süvari topçusu verilerek numune sahra topçusu alayında bir numune kale topçusu taburu teşkil edilmesini tavsiye etmiştir. Bu alaylara birer kaymakam veya binbaşı ve birer kolağası veya yüzbaşı ve birer mülazım-ı evvel tayin edilmesi gerekliliğinden bahsedilmiştir. Bir süredir sekteye uğramış olan talimlerinde bir an önce yeniden başlatılması önerilmektedir. Senede dört ay sürecek olan nişan endaht mektebi açılması ve kolağası, yüzbaşı ve mülazım-ı evvel rütbesinde bulunan zabitanın bu mektebe devam ettirilmesi istenmiştir. Bu zabitler için sahra ve kale topçuluğu için iki ders ve büyük zabitan için bir ders açılması, ayrıca bu mektebin talimine nezaret etmek için Almanyalı bir zabitin tayin edilmesi istenmiştir. Komisyon bu önerileri olumlu bulduğunu bildirmektedir. Komisyon bu alayların kurulması ile zabitanların talimleri öğrenecekleri ve eğitimini tamamlayanların kolordularda alaylarına geri gidip yerine yenileri gelmesiyle 259 BOA, Y.MTV., 27/19 89 birçok subayın eğitimden geçmiş olacağının açık olduğu ve bunun faydalı bir çalışma olacağına karar verilmiştir.260 II. ALMANYA’DAN ASKERĠ TEÇHĠZAT ALIMI “Genelkurmayın emperyalist yayılma siyaseti aynı zamanda, kaçınılmaz biçimde Rusları tehdit eden ve büyük yekûnlara ulaşan Alman silâh ihracatını da geliştirdi. General von der Goltz'un Genelkurmay tarafından şiddetle desteklenen askerî heyeti, 1880'lerin sonuna doğru Osmanlılara Krupp ailesinin toplarını kabul ettirdi... Alman silâh, sanayiinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tekel konumu Colmar von der Goltz tarafından yaratıldı.”261 Alman Subayların Osmanlı Devleti’ndeki görevleri süresince en başarılı oldukları konulardan birisi Alman silah sanayinin Osmanlı Devleti’nde etkili olması konusunda yaptıkları çalışmalardır. Subaylar silah ticaretinde muazzam bir etkiye sahiptirler ki zaten bu nedenle rahatlıkla en başarılı oldukları çalışma olarak görebiliriz. Tabi bu etkinin büyüklüğü anlamak için subaylar gelmeden önce Osmanlı Devleti’nin ordusunu modernize etme adına, yurtdışından yaptığı silah alımlarının miktarı ve tercih ettiği ülkeler hakkında bilgi vermek elzemdir. Osmanlı Devleti’ni silah ithaline iten sebepler ise; Osmanlı Devleti özellikle III. Selim ile birlikte orduda köklü bir değişiklik yapılmaya çalışılmış ancak Yeniçerilerin ayaklanması sonucu bu yenilik hareketi durmuştur 262. Nizam-ı Cedid ile başlayıp II. Mahmut’un Yeniçeri ocağını kaldırmasından sonra ise Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla bir ordu oluşturulmuştu. Bu dönemden itibaren de ordunun gerek sistem gerekse teçhizat açısından modernleştirilmesi çalışmalarına devam edilmiştir. Ordunun ıslahı konusunda 260 BOA, Y.PRK.KOM, 4/2, s.1-2. Rathmann, a.g.e., s.31. 262 Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C. II, s.135. 261 90 ki en kapsamlı çalışmalar Abdülaziz ve II. Abdülhamid döneminde yapılmıştır. Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde önceki ıslahatlardan farklı olarak askeri teçhizat alımı dikkati çekmektedir. Özellikle Abdülaziz ve II. Abdülhamid ordunun ıslahı için silah ve diğer teçhizatların modern Avrupa ordularıyla boy ölçüşebilecek düzeyde olmasının önemini çok iyi kavramıştı.263 Bu nedenle ordunun modernize edilmesi için yabancı ülkelerden silah alımları Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde yoğunlaşmıştır. Abdülaziz döneminde Viyana’da bulunan Brodwell ve Berlin’de bulunan Krupp Fabrikası Osmanlı’nın top ve aletleri ithal ettikleri şirketler arasındadır. Yine bu dönemde top dışında Avrupa’dan şeşhâneli tüfek ithal edildiği ve 1864 yılına gelindiğinde bu tüfeklerin sayısı 130.000’e ulaşmıştır. Bu tarihten itibaren ise, ilk olarak Sadowa Muhaberesi’nde kullanılan iğneli tüfekler İngiltere, Fransa ve Belçika’dan satın alınmaya başlamıştır. Bu tüfeklerin miktarı ise 1868’de 90.000’e ulaşmıştı.264 II. Abdülhamid’in saltanatının ilk zamanlarında Osmanlı silah pazarında en etkili ülke Amerika Birleşik Devletleri idi. Amerikan silahlarının Osmanlı pazarına girmeleri ise 1860’lı yılların ikinci yarısında başlamış ve 1860’lı yıllardan II. Abdülhamid dönemine kadar geçen süreçte Osmanlı ile Amerika arasındaki silah ticareti giderek artmıştı. Bu ticaretin 1865’den sonra başlamasının temel sebebi ise Amerika’da süren iç savaştı. 265 Bu tarihe kadar iç savaş nedeniyle Amerika silah ithal etmek zorunda kalıyordu. İç savaşın bitmesi sonrasında ise başka sorunlar ortaya çıktı. Amerikalı silah üreticileri Amerikan iç savaşı süresince yüklü miktarda silah üretmişlerdi. Savaş boyunca ürettikleri silahlar ile ilgili bir sıkıntı yaşamamışlardı. Ancak savaş sona erince bu ürettikleri silahların büyük bir bölümü ellerinde kaldı. Silah üreticilerin kalan bu silahları ellerinden çıkarmak 263 Oral Sander,Kurthan Fişek, Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı (1829-1929), Ankara, 2007, s.18-19. 264 Ünal, a.g.t., s.227-228. 265 Amerikan iç Savaşı diye adlandırılan savaş 1861yılında, Abraham Lincoln’ün Birleşik Devletler Başkanı seçilmesiyle, 11 güney eyaletinin birlikten ayrılarak kendi aralarında Konfederasyonu oluşturduklarını açıklaması ve diğer 25 eyaletin ise Birliğin yanında kalması ile ortaya çıkmıştır. Savaş 1865 yılına kadar sürmüş ve kuzey eyaletlerinin kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. 91 için ülke dışına yönelmeleri gerekiyordu. Bu nedenle ellerinde kalan bu silahları Osmanlı pazarına düşük fiyat ile satmayı düşünmüşlerdir.266 İki devlet arasındaki ilk silah ticareti 1869 yılında gerçekleşti. Bu tarihte 239.000 adet Enfield ve Springfield marka piyade tüfeği alınmıştır. Bu piyade tüfeklerinin Osmanlı Devleti’ne maliyeti 1.331.000 dolardır.267 II. Abdülhamid’in iktidarının ilk yıllarına gelindiğinde Amerika ile Osmanlı Devleti arasındaki silah ticareti iki ülke arasındaki toplam ticaretin %90’ını oluşturur hale gelmişti. 1877 yılında ABD’nin Osmanlı Devleti’ne olan silah ihracatı 1.000.000 Osmanlı Lira civarındaydı.268 Osmanlı Devleti 1883 yılına kadar Amerika’dan 600.000’e yakın tüfek almıştır. Bu tüfekler anlaşmaların yapıldığı tarihlerden itibaren yapımları tamamlandıkça Osmanlı Devleti’ne teslim edilmiştir. Alınan silahların büyük bir bölümü ise 93 harbinde kullanılmış ve savaş bittiğinde ise kullanılamaz duruma gelmişti. Bazı firmaların kontrat süresi dolmasına rağmen yaşadıkları finansal sorunlar nedeniyle tüfekleri teslim edemediğini de belirtmemiz gereklidir.269 Daha sonraki dönemlerde bu firmalar ile yaşanan sorunlar ise Alman silah tüccarlarına avantaj sağlayacaktır. Osmanlı Ordusunda 1880’li yıllara gelindiğinde sadece Amerikan yapımı silahlar değil yanında Fransız yapımı silahlar da kullanılmaktaydı. 270 Bu tarihten itibaren ise Alman silahları Osmanlı ordusuna girmeye başlayacak ve üstünlük kazanacaklardı. Joan Haslip özellikle Goltz Paşa’nın Osmanlı Devleti’nde göreve başlaması ile “generalleri ve teknisyenleri bir tüccar grubunun takip ettiğini ve kısa sürede Osmanlı Devleti’nde Selanik’ten Bağdat’a Made in Germany markasının istila etmeye başladığını”271 söylemektedir. Alman subaylar tek başlarına değil tüccar ve bankerler ile 266 Önsoy, a.g.m., s.1208. Fendoğlu, a.g.e., s.204. 268 Mehmet Beşirli, “II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları”, Erciyes Üniversitesi S.B.E. Dergisi, 2004, Sayı 16, s.123. 269 Ali İhsan Gencer, Ali Fuat Örenç, Metin Ünver, Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2008. S.104-106. 270 Turan, a.g.e., s.175. 271 Haslip, a.g.e., s.174.; Garnier, a.g.e., s.66-67. 267 92 birlikte Osmanlı Devleti’ne gelmiş ve Deutsche Bank’ın bir şubesi de İstanbul’da açılmıştır.272 Burada Alman sanayinin gelişimi ve Osmanlı pazarına yönelme sebepleri hakkında kısaca bilgi vermek bu ticareti anlamak açısından faydalı olacaktır. Bilindiği üzere Almanya sanayileşme sürecini geç tamamlamıştı. Hem bu nedenden dolayı hem de milli birliğini geç tamamlaması dolayısıyla sömürgecilik yarışında geç kalmasını açıklayabiliriz. Ancak 1880’li yıllara gelindiğinde artık Almanya sanayileşme sürecini tamamlamış hatta bu süreci çok hızlı tamamlayarak Avrupa’da büyük bir güç haline gelmeyi de başarmıştı. Almanya bu olay sonrası artık sömürge ve Pazar ihtiyacı duymaya başlamıştı. Ancak sömürge yarışında geç kalması O’nu Uzakdoğu, Amerika ve Afrika gibi kıymetli bölgelerden, diğer bir deyişle sömürgecilik faaliyetlerinde daha başlangıçta zor suruma düşmesine sebep olmuştur. Nitekim bunun sonucu olarak Almanya’nın yöneleceği bölge ise Yakındoğu olacaktır.273 Aslında Alman silahları Osmanlı Ordusunda ilk defa Abdülhamid döneminde kullanılmamıştır. Daha Abdülmecit döneminde Prusya’dan askeri teçhizat alındığı bilinmektedir. O dönemde yeni icat edilmiş olan şeşhâneli tüfekler önceki tüfeklere göre birçok avantaj sağlamaktaydı ve Abdülaziz bütün ordunun bu silahlar ile donatılmasını istemekteydi. İşte bunun üzerine Prusya ile temasa geçilmiş ve şeşhane tipi silah siparişi verilmiştir.274 Bu tarihten sonra yine bir Alman firması olan Krupp 1873 yılında Çanakkale ve Boğaziçi tahkimatlarında kullanılmak üzere Osmanlı İmparatorluğu ile sahra topları, batarya topları ve diğer savunma topları konusunda bir ticaret sözleşmesi yapmayı başarmıştı.275 Bu tahkimler için toplam 500 top alınmış ve yaklaşık 1 milyon Osmanlı Lirası önenmiştir. Krupp firması her ne kadar ticaret yapmayı başarmış olsa da bu dönemde Fransız ve İngiliz yapımı silahlar da Osmanlı Devleti tarafından tercih edilmekteydi. 1877-1878 272 Sander, Siyasi Tarih ( İlkçağlardan 1918’e), s.285. Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005, s.211. 274 Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri, VII. cilt, s.184-185. 275 Rathmann, a.g.e., s.30-31. 273 93 Osmanlı-Rus Savaşında Alman Krupp firmasında top alınmıştı. 276 Osmanlı Devleti ile Almanya arasındaki bu silah ticareti ileride ortaya çıkacak yüksek hacimli silah alımlarının henüz başlangıç aşamasını teşkil etmektedir. Alman sanayisi bu dönemde bu satışlarla başarı elde etmişse de devamlılık sağlanamamıştır. Osmanlı-Alman silah ticaretindeki devamlılık ancak Alman askeri heyetlerinin göreve başlaması ile sağlanacaktır. Özellikle Goltz bu süreçteki en önemli şahsiyet olacaktır.277 Alman askeri heyetleri Alman silah üreticileri için Alman silah sanayinin birer temsilcileriymiş gibi hareket etmişlerdir. Bunun en büyük kanıtlarından birisi yazdıkları reform layihalarının birçoğunun yeni silah siparişleri gerektirmesi ve sonuç olarak ise bu silah siparişlerinin Alman subaylarında yardımıyla Alman firmalarına verilmesiyle bitmesidir.278 Bu durumlardan birisi Goltz’un göreve başlamasının dördüncü yılında Çanakkale ve Boğaziçi istihkam ve bataryalarının onarımı ve modern toplar ile tahkimatını önermesiyle ortaya çıkmıştır. Bu öneri sonrasından 1882 yılında Krupp 1.206.987 lira değerinde top siparişi almıştır.279 Yine 1886 yılında Goltz Paşa memleketin müdafaası için sahra topları ve havanları alınması gerektiğini belirten bir layiha sunmuştur. Bu layiha üzerine, önerinin görüşülmesi için daire-i askeriye’de bir komisyon teşkil edilmesi ve ihtiyaç görülecek olan teçhizatın belirlenmesi kararlaştırılmıştı. Komisyon gerekli görülen teçhizatı belirledikten sonra ise teçhizatların alınması için Krupp firması ile irtibata geçilecekti.280 1877 yılında ABD’nin Osmanlı Devleti’ne olan silah ihracatı 1.000.000 Osmanlı lirası iken Alman subayların gelmesinden sonra 1883 yılında ABD’nin ihracatı 138.500 Osmanlı Lira’sına kadar düştüğü görülmektedir.281 Bu miktar yaklaşık %800’lük bir düşüşe işaret etmektedir. Buradan rahatlıkla anlaşılacağı 276 gibi Almanya Turan, a.g.e., s.175. Akyar, a.g.t., s.69. 278 Reyhan, a.g.m., s.21. 279 Ortaylı, a.g.e., s.115. 280 Y.PRK.BŞK. 10-91 s.1. 281 Mehmet Beşirli, a.g.m., s.123. 277 Osmanlı Devleti’nin en önemli silah 94 tedarikçilerinden biri haline gelmeye başlamıştır. Artık Almanya ile yapılan milyonluk silah ticaretinin yanında ABD ile yapılan ticaret önemsenmeyecek boyutlara gerilemişti. Bu tarihten itibaren Almanya, Osmanlı Devleti’nin neredeyse tek silah tedarikçisi haline gelmiştir. Alman silah fabrikaları (Loewe ile Mauser firmaları bunların dışında yine Goltz Paşa’nın çalışmaları sonucu olarak 1887’de 110 bin Osmanlı Lirası tutarında sipariş almayı başardılar. Bu ücret karşılığı olarak 500 bin adet tüfek ve 50 bin adet son model karabina 282 gönderilecekti. Yine 18851895 yılları arasında 100 milyon frank’a yakın savaş teçhizatı Alman firmalarına verilmişti. Bu ticaret bu tarihten sonra daha yüksek meblağlarda devam etti. Rathmann özellikle Kayzer’in İstanbul’a gelerek II. Abdülhamid’i ziyareti sonra bu ticaretin arttığını söylemektedir. Bu dönemde Alman Krupp dışında, Fransız Hockins, Alman Martini Henry gibi firmalardan küçük boyutlarda alışveriş yapıldığı bilinmektedir.283 Alman subayların görevleri sebebiyle Alman silah sanayine yaptıkları katkıyı bir karşılaştırma ile açıkça ortaya koyabiliriz. Donanma ile ilgili modernizasyonda bilinmektedir. Alman Donanma firmalarının tedarikinde bu 1914 dönemde yılına etkin gelindiğinde olmadığı Alman donanmasından satın alınmış iki savaş gemisi ve Alman Schichau firması tarafından yapılan birçok küçük destroyer dışında bir etkinliği yoktu. Ancak İngiltere üç zırhlı ve iki kruvazör, Fransa ise altı destroyer ile iki denizaltı siparişi almayı başarmıştı.284 Buradan anlaşılacağı üzere Almanlar donanma tedarikinde rakiplerinin çok gerisinde kalmıştı. İşte bu noktada Alman subayların donanmanın ıslahatında etkin olarak görevlendirilmedikleri gerçeğini de göz önüne aldığımızda Alman subayların etkinliklerinin daha iyi anlaşılacaktır. Bir yanda etkin oldukları birimlerden alınan milyonluk siparişler 282 Karabina, tüfeğe benzeyen ama daha kısa ve güçsüz bir ateşli silahtır. Birol Çetin, “Osmanlı Harp Sanayisinde Kurşun ve Kurşun Tedariki”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Şubat 2011, s.85-86. 284 Trumpener, a.g.m., s.137-138. 283 95 varken diğer tarafta etkin olmadıkları bir birimde diğer ülkeler ile rekabet edemiyor olmaları gerçeği açığa koymaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki II. Abdülhamid ıslahat konusunda ağırlığı kara ordusuna vermişti. Ayrıca bazı subaylar başarısız oldukları veya önerilerinin kabul edilmediği gerekçesi ile geri dönmek istediklerinde Alman hükümeti, silah ticaretinin devam edebilmesi için bu isteklerini reddetmiş ve görevlerinde kalmalarını istemişlerdir. Yine bu konuyu destekleyen olaylardan birisi ise Ristow’un 1891 yılında vefat etmesi ile ortaya çıkmıştır. Ristow daha önce belirtmiş olduğumuz üzere topçu subayı idi. Ristow vefat edince II. Abdülhamid uygun bir topçu subayının gönderilmesi için Alman yetkililere ricada bulundu. Goltz Paşa bunun üzerine Rİstow’un yerine hemen birinin gönderilmesini istemekteydi. Çünkü Fransızlar Ristow’dan boşalan pozisyona hemen bir Fransız subayı göndermek istemişlerdi.285 Fransızlar böylece silah ticaretinde etkinlik kazanma amacına ulaşacaklardı. Ancak Goltz bu durumu fark ederek acele olarak bir subayın atanmasını istemişti. Ayrıca Goltz seçilecek olan subayın özelliklerini belirtirken öncelikli olarak askeri beceri ve bilgilerden bahsetmiyor, seçilecek olan subayın Krupp, Gruson ve bunun gibi diğer büyük Alman silah firmalarıyla şahsen tanışmış olması gerekli olduğundan bahsediyordu.286 Alman subaylar bu ticarette o kadar önemli bir yer tutuyorlardı ki Goltz Paşa kendisinin bu ticarete olan etkisini rahatlıkla ve alçakgönüllülükten uzak bir şekilde belirtmekteydi. Goltz açık bir dille kendisinin görevden ayrılması durumunda bu siparişlerin Fransa tarafına kayacağını açıkça belirtmekteydi.287 Alman yetkililer de bu durumun farkındaydılar. Goltz Paşa’nın çalışmaları Alman firmaları tarafından o kadar çok taktir ediliyordu ki, çalışmalarından dolayı Goltz Paşa “bir tomar” hisse senedi ile ödüllendirildi.288 Goltz’un özverili çalışmaları sonucu olarak 1890’lı yılların 285 Etikcan, a.g.t., s.23. Wallach, a.g.e., s.62. 287 Turan, a.g.e., s.158. 288 Rathmann, a.g.e., s.33.; Ortaylı, a.g.e., s.120. 286 96 sonuna gelindiğinde Alman silah fabrikaları artık Osmanlı pazarını tamamen ellerinde tutuyordu.289 Alman subayların bu çabalarına benzer olarak diğer devletlerin Osmanlı Devleti’ndeki temsilcileri de ülkelerinin bu rekabette bulunabilmeleri için ellerinden geleni yapmaktaydılar. Bunun en iyi örneklerinden birisi Fransız askeri ataşesi Léon Berger’dir. 1891 yılında Osmanlı Devleti Rus tehdidine karşı yeni top ve askeri malzemeler alarak savunmasını güçlendirmek istemekteydi. Léon Berger Fransız fabrikalarının bu ticaretten pay kapabilmesi için Osmanlı subaylarını Fransa’daki top endüstrisindeki gelişmeleri görmeleri için bir geziye göndermeye muktedir olmuştu. Ancak tam bu noktada Goltz Paşa ve Radowitz devreye girmişler ve Türk subaylar Paris’te Krupp’un fabrikasını gezmişlerdir.290 Goltz Paşa böylece Alman Krupp firmasının çıkarlarının zarar görmesini önlemiş oluyordu. Alman subayların (ıslahat ile görevlendirilen subaylar) kontratlarının bitmesine yakın hazırlamış oldukları ıslahat önerilerinin kabul edilmemesi gerekçesi ile görevden ayrılmak istemeleri sıkça rastlanan bir durumdu. Bu durumun bir benzeri Goltz Paşa’nın kontratının bitmesine yakın Osmanlı Devleti’ndeki hizmetinden ayrılmak istemesiyle yaşanmıştır. Goltz Paşa ıslahat isteklerinin kabul edilmediğini söyledikten sonra (bir anlamda yaptığı çalışmaların bir işe yaramadığını belirterek) görevden ayrılmak istediğini belirtip, ancak Alman imparatoru ve Sultan’ın emretmesi durumunda görevde kalabileceğini anlatıyordu. Goltz’un bu söylediklerinin üzerine Alman Büyükelçisi Radolin ise, “Goltz’un Türkiye’de kalmasını Alman nüfuzu ve silah satışı için önemli olduğunu söylüyor ve General von der Goltz’un burada kalması, Türk ordusu üzerindeki etkimiz ve silah ihracatımızın devamı 289 Özgüldür, a.g.m., s.303. Mehmet Beşirli, “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ordusunun Top Mühimmatı Alımında Pazar Mücadelesi: Alman Friedrich Krupp Firması ve Rakipleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 15, Konya-Bahar, 2004, s.177. 290 97 bakımından, şimdiye kadar olduğu gibi, paha biçilmez bir kazanç olacaktır” diyordu.291 Almanya’nın silah ticaretinde tekel haline gelmesinin diğer bir sebebi ise, teçhizat alımı için gerekli olan paranın Alman bankalarından sağlanabilmesiydi. Özellikle Deutsche Bank ve diğer Alman bankaları Osmanlı Devleti’ne yüksek miktarlı krediler vermekteydi. Örneğin 1905 yılında Deutsche Bank Osmanlı Devleti’ne 2.400.000 sterlin’e yakın bir miktarda kredi sağlamış bu kredinin bir bölümü demiryolu yapımı için harcanırken ayrılmıştır. bir bölümü ise yine Krupp firmasından silah alımına 292 Osmanlı Devleti ordusunu teçhizat bakımından modernize etmek ve topraklarını Avrupalı devletlere karşı savunabilmek için bu yola gitmişti. Ancak burada eleştirilebilecek bir durum vardır. Osmanlı Devleti o dönemde Tophane’de Martini taklidi tüfekler yapabilmekteydi ve barut da imal edebiliyordu.293 Bu tarihten önce Abdülaziz döneminde Tophane-i Amireye bağlı fabrikalar en yeni model teçhizatları üretecek şekilde modernize edilmişti.294 Durum böyle olmakla birlikte, Alman silahlarının Osmanlı Devleti’ne sürekli ithali nedeniyle kendi sanayimizi geliştirmeye gereken önem verilmemiştir. Ordunun modernizasyonun hızlı bir şekilde gerçekleşebilmesi için silah ithal edilmesi ne kadar doğruysa diğer taraftan ülkedeki silah sanayine gerekli önemin verilmemesi de bir o kadar hata olarak nitelendirilebilir. Aşağıdaki tabloda 1889-1897 yılları arasında Almanya’dan alınan askeri teçhizatın tutarı görülebilir. 291 Mehmet Beşirli, II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları, Erciyes Üniversitesi S.B.E. Dergisi, 2004, Sayı 16, s.129. 292 Niles Stefan Illıch, a.g.t., s.162. 293 Ortaylı, a.g.e., s.120-121. 294 Karal, a.g.e., s. 185. 98 Tablo 12- 1889-1897 yılları arası Osmanlı-Alman silah ticareti Miktarı295 Tarih Meblağ Toplam İthalat 1889-1890 15,3 Milyon Mark 64.0 Milyon Mark 1891 5.9 Milyon Mark 37.0 Milyon Mark 1892 10.1 Milyon Mark 39.7 Milyon Mark 1893 13.1 Milyon Mark 40.9 Milyon Mark 1894 6.0 Milyon Mark 34.4 Milyon Mark 1895 12.2 Milyon Mark 39.0 Milyon Mark 1896 4.4 Milyon Mark 28.0 Milyon Mark 1897 1.6 Milyon Mark 30.5 Milyon Mark 68.6 Milyon Mark 313.5 Milyon Mark Toplam III. ALMANYA’YA EĞĠTĠM ĠÇĠN SUBAY GÖNDERĠLMESĠ II. Mahmut ordusunu ıslah etmek istediğinde, Moltke subayların eğitim için Almanya’ya gönderilmesi teklifini sunmuştur. II. Mahmut ise ilk olarak Almanya yerine askerlerin daha iyi eğitimden geçmesi konusunda Mehmet Ali’den yardım istemiştir. Mehmet Ali eğitimli bir olmamasına rağmen çok iyi bir idare kurmuştu. Mehmet Ali öncelikli ordu ve donanmasını Avrupa modelinde geliştirdi ve özellikle Fransa’ya öğrenci gönderdi.296 Sonradan Müslüman olan Albay Sêve Mehmet Ali’ye ordunun modernleştirilmesi konusunda önemli yardımlarda bulunmuştur. Ayrıca donanma için de İngiltere ile işbirliği 295 Tablodaki silah alımıyla ilgili rakamlar Rathmann’ın eserinden alınarak tarafımızdan tablo haline getirilmiştir. Toplam ithalat hakkındaki meblağlar ise Naci Yorulmaz’ın makalesinden alınmıştır. Rathmann, a.g.e., s.32.; Naci Yorulmaz, Ottoman Empire and Germany (1871-1908) MilitaryEconomic Relationship: Trade Activities of German Armaments İndustry in the Ottoman Market, http://www.turkishforum.com.tr/en/content/wpcontent/uploads/2009/11/OttomanEmpireGermany18711908.pdf, 8 Aralık 2010 (Erişim), s.6. 296 Uçarol, a.g.e., s.126. Ayrıntılı bilgi için bknz: Shaw, a.g.e., s.35-38. 99 yapılmıştır.297 Ordusunun gücünü arttırmak için yabancı uzmanlardan da yardım aldığı görülen Mehmet Ali bu konuda oldukça başarılı olmuştur. Yunanistan’da çıkan ayaklanmayı bastırma konusunda yeniçeriler başarısız olunca II. Mahmut Mehmet Ali’den yardım istemişti. Bu tarihe gelindiğinde Mehmet Ali modern bir ordu ve endüstriyel bir ekonomi kurmayı başarmıştı.298 Padişahın isteği üzerine Mehmet Ali, oğlunu ordusu ile Padişahın yardımına göndermiş ve İbrahim Paşa ordusu ile bölgeye gelerek ayaklanmayı kısa sürede bastırmıştı.299 Böylece Mehmet Ali’nin ordusunun daha düzenli ve güçlü olduğu gözüküyordu. Asıl olarak ise Mehmet Ali’nin merkeze karşı ayaklanması sonrası ordunun gücü gözükecektir. Özellikle II. Mahmut’un gönderdiği orduyu Nizip’te yenmesiyle askeri gücünü tam anlamıyla göstermişti300. Bunun üzerine isyanın sonuçlanmasıyla birlikte II. Mahmut ordunun ıslah edilmesi konusunda Mehmet Ali’den yardım istemiş ancak Mehmet Ali bu konuda padişaha yardımcı olmak istememiştir.301 Bunun üzerine Moltke Padişah’a Avrupa’ya özellikle de kendi ülkesi olan Almanya’ya öğrenci gönderilmesi tavsiyesinde bulundu. Ancak II. Mahmut öncelikli olarak subay yetiştirecek bir Harb okulu açılması düşüncesindeydi. Fahri yaverlerden olan Namık Paşa’da II. Mahmut ile aynı fikirde olup İstanbul’da bir okulun açılmasını istiyordu.302 Ancak modern askeri teknikleri bilen subaylara ihtiyaç vardı. Bir harb okulunun kurulması ile subayların yetiştirilmesi her ne kadar kalıcı bir çözüm de olsa bu okul açılana kadar ihtiyaç duyulan subayların yurtdışında yetiştirilmesi gereği ortaya çıkınca ilk olarak 1834 ile 1838 yılları arasında yurtdışına öğrenci gönderilmiştir. Ancak sadece yurtdışına eğitim için subay gönderilmemiş aynı zamanda Kara Harp Okulu da açılmış ve eğitim vermeye 297 Armaoğlu, a.g.e., s.196. Ahmad, a.g.e., s. 36. 299 Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, s.27. 300 Peter Mansfield, A History of Middle East, Penguin Books (GB), London, 1991, s.58.; Sander, a.g.e., s.270. 301 Lewis, a.g.e., s.36. 302 Avcı, a.g.e., s.25. 298 100 başlamıştır. İlk olarak gönderilen öğrenciler için İngiltere, Avusturya ve Fransa seçilecektir. 1834 yılında Londra’ya gönderilmiş olan beş öğrenci bunların ilkini oluşturmaktadır. Bu tarihten sonra 1835’te Viyana’ya yine beş öğrenci gönderildi. 1836 yılına gelindiğinde ise Paris ve Londra’ya birer, Viyana’ya ise dört öğrenci gönderilmiştir. 1838 yılında Viyana’ya gönderilmiş olan on öğrenci ile birlikte, dört yıl içinde yirmi altı öğrenci eğitim için yurtdışına gönderilmiş oldu. Daha sonra bu sayı giderek artmıştır. 1856 yılında Fransa’da kırk altı Osmanlı öğrencisi eğitim almaktaydı. Bu öğrenciler bir bölümünün ise Kara Harp Okulu mezunu olduğu bilinmektedir.303 Osmanlı öğrencilerinden bir bölümü Kara Harp Okulundaki eğitimlerini tamamladıktan sonra yurtdışında eğitim alarak kendilerini geliştirmeleri sağlanmaktaydı. II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde orduda kapsamlı bir ıslahat yapılması amacı ile Almanya’dan askeri heyetler getirilmişti. Öncelikli olarak belirtmek gerekir ki Alman subaylar arasında yurtdışında eğitim görmesi için öğrenci gönderilmesi konusu gündeme geldiğinde en etkili subay Goltz Paşa olacaktır. Ancak bu konuda yani yurtdışında eğitim alacak olan öğrencilerin Almanya’ya gönderilmesinde etkili olan ilk kişi Kaehler’dir. Abdülhamid’in daha henüz Alman askeri heyeti gelmeden önce böyle bir niyeti vardı.304 Bu konudaki fikirlerini ise ilk olarak 1883 yılında askeri heyetin gelmesi ile birlikte açıklamıştı. Abdülhamid bu konudaki fikrini ilk olarak Kaehler’e söylemiştir. Kaehler Türk subaylarının eğitim için Almanya’ya gönderilmesinin Alman askeri heyetinin çalışmalarını tamamlayacağı düşüncesiydi. Ayrıca Kaehler Türk subayların ülkedeki koşulları iyi biliyor olmaları nedeniyle bunlara verilecek iyi bir eğitimin birleşmesi sonucu askeri ıslahatta başarının yakalanabileceğini ve bu durumun sürekli hale getirilebileceği düşüncesindeydi.305 Bu düşünceler ile Kaehler durumu Almanya’daki mercilere bildirdi ve Bismarc’ın da bu durumu uygun görmesi ile bir grup genç subay eğitim için Berlin’e gönderilmesi sağlandı. 303 Moreau, a.g.e., s.59. Ortaylı, a.g.e., s.117. 305 Wallach, a.g.e., s.48. 304 101 II. Abdülhamid döneminde Yurtdışına eğitim için sadece askeri öğrenciler değil; doktorlar ve ziraat talebesi de gönderilmiştir. Abdülhamid’in tahta çıktığında bu konuda oldukça istekli olduğunu hatıratından anlayabiliyoruz. Özellikle her tabakadan öğrencilerin kısa süreli olarak dışarıda eğitim almalarının çok faydalı olacağını belirtmektedir. Abdülhamid’in bu konudaki düşüncesini kendi hatıratından aktarmak O’nun bu konudaki ilk baştaki düşüncelerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. “Türklerin Ecnebi Memleketlerde Tahsili Yüksek tabakadan olan gençleri uzun seneler için Avrupa'ya gönderip, birçok masraf etmektense, her tabakadan talebe göndermek ve kısa zaman hariçte bırakmak çok faydalı olur. Almanya'ya yahut Fransa'ya gidecek olan bu gençler Avrupa medeniyetini görmüş olurlar, ancak lüzumlu şeyleri öğrenecek kadar vakit bulurlar, fikren ufukları genişler, lüzumlu bilgiyi elde eder ve yuvalarına da getirirler. Kısa zamanda Avrupa medeniyetinin zehiri daha az tesirli olur. Netice olarak gençlerimize Avrupa'da tahsil edebilmeleri imkânını temin etmek için epey gayret sarfedilmiştir. Yalnız Almanya'da 15 doktor, takriben 24 zabit, bir hayli ziraat talebesi v.s. bulunmaktadır. Aynı şekilde Fransa'ya da birçok talebe gönderilmiştir. Şu şartlar altında nazırlarımın hamiyetlerini biraz dizginlemem icap edecek, çünkü bu gençlere gönderilen aylıkların mecmuu hazinemde ağır bir yara açmaktadır.”306 Buradan anlaşılacağı üzere Abdülhamid yurtdışına öğrenci gönderilmesi ile Avrupa’nın faydalı bilgilerinin ülkemize getirilmesinin faydasını biliyor ve bunun içindir ki bu konuda çok istekli davranıyor. Ancak kendisinin de belirttiği gibi bu öğrencilerin kısa süre orada kalmasını böylece kısa sürede edindikleri bilgileri Osmanlı Devleti’nin hizmetine sunmalarını istiyor. Tabi kısa süreli kalmalarının diğer bir faydası da onların yerine yeni öğrencilerin 306 gönderilebilecek II. Abdülhamit, a.g.e., s.149. olmasıdır. Çünkü mevcut öğrencilerin 102 giderlerinin dahi hazinesine ağır geldiğini söylemekte ve bu nedenle bu çalışmanın daraltılması gerekebileceğini belirtmektedir. II. Abdülhamid’in de isteği üzerine Almanya’nın bu projeyi kabul etmesi ile birlikte 1882 yılında 10 Türk subayı eğitim için Almanya’ya gönderilmiştir. Bu öğrenciler II. Mahmut döneminde gönderilmiş olan öğrenciler gibi eğitimliydi. Bazıları Mekteb-i Harbiye’de teknik ve teorik konularda eğitim vermekteydiler.307 1887 yılında izin Alarak Almanya’ya gitmiş olan Goltz Paşa eğitim için Almanya’da bulunan ve görev sürelerini doldurmuş olan öğrencilerin bazılarının bir yıl daha Almanya’da kalmalarına izin verilmesi için istekte bulunmuştur. Goltz Paşa öncelikli olarak Alman askeri kabinesi başkanı General fon Albed ile görüşmüştür. Bu görüşme sonucu Goltz bu askerlerin Almanya’da birer sene daha kalmaları durumunda kendilerine bölük ve bataryalar verileceğini ve askerlik konusunda daha fazla bilgi ve tecrübe elde edebileceklerini belirtmektedir. Bu durum Erkan-ı Harbiye dairesine havale edilmiş ve olumlu cevap alınmıştır. Buna göre bu zabitlerin en iyilerinden dört veya altı tanesi Almanya’daki eğitimlerine devam edecek kalanlar ise vaktinde geri döneceklerdi.308 Buradan anlaşılacağı üzere Goltz Paşa gönderilen öğrenciler ile yakından ilgilenmektedir. 1895 yılına geldiğinde Almanya’ya yeniden subay gönderildi. Bu grubun içinde beş askeri doktor da vardı. Gönderilen subaylar ise; Binbaşı Fevzi, Ali Kemal ve Fettah Beyler, Yüzbaşı Mehmet Bekir, Namık, Naşit Beyler, Üstteğmen Ahmet Gazali, Akif, Ahmet Ali, Ali Beyler, Süvari Esad, Fahir, Faik İsmail Beyler, Teğmen İzzet ve Hasan Beyler, Üstteğmen Mehmet Emin, Salih, Cemal Beylerdir.309 1882 yılında ilk grubun gönderilmesinden sonra her yıl ortalama on beş, yirmi stajyer Almanya’ya gönderilmiştir. Bu sayı her yıl farklılıklar arz etmektedir. Bazı yıllarda ise hiç gönderilmemiştir. Bu subayların bazıları daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nde önemli görevlerde bulunmuşlardır. 307 BOA, Y.PRK.ASK, 19/61. BOA, Y.MTV., 26/70, s.1-2. 309 Turan, a.g.e., s.172. 308 103 Bunlardan birisi 1913-1914 yılları arasında Harbiye Nazırlığı yapan ve 1918 yılında sadrazam olan Ahmed İzzet Paşa’dır. Bir diğer önemli kişi ise Mahmud Şevket Paşa’dır.310 Türk subayların yurtdışına eğitim için gönderilmesinin tez konumuz ile alakalı olan bölümü bu konuda Alman subayların yapmış olduğu etkilerdir. İlk olarak Keahler, II. Abdülhamid’in de ricası üzerine aracı olarak Almanya’nın bu teklifi kabul etmesinde en büyük yardımcılardan birisi olmuştur. Ayrıca bu durumunun askeri ıslahatlardaki başarıyı arttıracağı görüşüyle de Padişahın bu düşüncesini desteklemiş ve padişaha destek vermiştir. Ancak bu konuda en önemli rolü oynayan isim Goltz Paşa’dır. Goltz Paşa gönderilecek öğrencilerin seçiminin nasıl olacağı hakkında bizzat Alman yetkililere danıştığı Alman yetkililerine gönderdiği raporlardan anlaşılmaktadır. Goltz Paşa göndermiş olduğu yazıda seçilecek olan subayların askerlik beceri ve kabiliyetlerine (yani alacakları eğitim ile ülkesine faydalı olabilecek subaylar arasından) göre mi seçilmesi gerektiğini yoksa Alman hayranı olanlar arasından mı seçilmesi gerektiğini sormuştur. Gönderilen subaylardan beklenilen verimin alınamamasının temel sebeplerinden birisini de işte bu oluşturmaktadır. İlber Ortaylı’nın aktardığına göre hem gönderilecek subayların seçiminde gerekli özen gösterilmemiş hem de giden öğrencilere iyi bir eğitim verilmeyip daha çok Alman Ordusunun görkeminin gösterilmesiyle yetinilmiştir.311 Gönderilen öğrenciler hakkında Alman gazetelerinde de o dönemde bazı yazılar çıkmıştır. O dönemde Arabistan’da seyahatte bulunan Max von Oppenheim bu konuda bazı bilgiler vermiştir. Arşivde bu yazının çevirisi ile birlikte bir kopyası da bulunmaktadır. Almanya’da neşredilen gazetede von Oppenheim Almanya’da tahsil gören Türk subayları hakkında kısa bir bilgi vermektedir. Gazetedeki yayında Osmanlı subaylarının on yıldan bu yana Alman ordusunda eğitim aldıklarını belirtip, Almanya’da tahsillerini tamamlayıp Osmanlı Devleti’ne döndükten sonra bunlar hakkında herhangi 310 311 Trumpener, a.g.m., s.135.; Özdemir, a.g.m.,s.71. Ortaylı, a.g.e., s.117-118. 104 bir bilgi verilmediğini söylemektedir. Oppenheim kendisine verilen bir görev nedeniyle Şam’da bulunduğu sırada bu subaylardan bazılarına rastladığını, bahsedilen bu subayların gayet temiz bir şekilde giyinmiş olduklarını ve anlaşılır bir Almanca konuştuklarını söylüyor. Karşılaştığı subaylardan bazılarının Almanya’da hangi birliklerde bulundukları hakkında da bilgi vermiştir. Oppenheim’ın verdiği bilgiye göre piyade müfettişliği görevinde bulunan Nusret Bey Berlin’de, Kaymakam Rıza bey Maytes ve Visbad’da bulunan yirmi yedinci topçu alayında, Şevket Bey Hanover şehrindeki Şarnhorst topçu alayında ve Kolağası Salih bey Frankfurt’ta bulunan seksen bir numaralı Hosar alayında bulunmuşlardı.312 Gönderilen kendilerine öğrenciler uygun görülen eğitimlerini görevlere tamamlayıp atamaları döndüklerinde yapılmaktaydı. Arşiv belgelerinden Almanya’da eğitim aldıktan sonra geri dönen bazı subayların görev atamalarının yapılmasıyla ilgili bilgilere ulaşılabilmektedir. Muharrem 1305 tarihli belgede Almanya’da eğitimlerini 25 tamamlamış subayların hangi görevlere atanacakları ve bu subayların Almanya’da hangi birliklerde eğitim aldıkları hakkında bilgi verilmiştir. Buradan edindiğimiz bilgiye göre Binbaşı Şakir bey Erkan-ı Harbiye-i Umumiye dairesinin dördüncü şubesi refakatine istihdamı uygun görüşmüştür. Piyade ve süvari sınıfına mensup zabitandan ikisi talimcilik vazifesi ile mükellef kılınmış ve Mekteb-i Fünun-u Harbiye-i Şahane’de görevlendirilmişlerdir. Topçu ve istihkam sınıfına mensup bulunan iki subayında yine talimcilik vazifesi ile Mühensihane-i Berri-i Hümayun’a tayinler uygun görülmüştür. Bunların dışında kalan piyade, süvari ve topçu sınıflarına mensup olan diğer altı subay da çavuş, onbaşı ve subaylardan oluşan altı numune bölüğünde Kamphövener, Hobe ve Ristow paşaların gözetiminde olarak talim ile görevlendirilmesi uygun görülmüştür.313 Aşağıda verilen tabloda bu subaylar ayrıntılı olarak görülebilmektedir: 312 313 BOA, HR.SYS, 29/5, s.1-2. BOA, Y.PRK.ASK, 42/34, s.1-2. 105 Tablo 13- Almanya'da Eğitim Gören Türk Subaylar Ġsim Almanya’daki Memuriyeti Mehmet Şükrü Hassa İkinci Alayında Topçu Kolağası Refetlü Mehmet Şakir Bey Erkan-ı Harp Dairesinde Harbiye Binbaşısı Fütüvvetlü Mehmet Şükrü Efendi Hassa İkinci Alayında Topçu Kolağası Yakub Efendi 1. Topçu Alayında Topçu Yüzbaşısı Himmetlü Mustafa Ragıp Efendi Piyade Mülazım Evvel Fütüvvetlü Mehmet Rıza Efendi Hassa-i İstihkam Taburunda İstihkam Yüzbaşısı Himmetlü Nasır Bey 74. Piyade Alayında Mülazım Evvel Himmetlü Rahmi Efendi 16. Piyade Alayında Piyade Mülazım Evvel Faik Efendi Süvari Yüzbaşısı Fütüvvetlü Mehmet Ali Efendi Süvari Yüzbaşısı Fütüvvetlü Hilmi Efendi 11. Süvari Alayında Süvari Yüzbaşısı II. Abdülhamid yurtdışına eğitim için öğrenci gösterilmesi taraftarı olmasına ve bizzat bu işin takipçisi olmasına rağmen daha sonraları yürütülen bu çalışmanın gereksiz olduğuna dair fikirlere kapılmıştır. Abdülhamid, zamanla kitaplardan öğrenilen bilgilerin işe yaramadığını ve bir harpte gerekli olan öğelerin cesaret, dayanıklılık ve Allah’a iman olduğuna inanmıştı.314 Bu düşüncelerine bakarsak Abdülhamid’in eğitim reformlarına ve yurtdışına eğitim için subay gönderilmesiyle bir başarı elde edilemeyeceği düşüncesine sahip olduğu çıkarımına varabiliriz. Abdülhamid ayrıca yurtdışına gönderilen öğrenciler hakkında alman Kayzeri’nin iltifatlarını, bu çalışmanın oldukça başarılı olduğu ve Türk öğrencilerin Almanya’da oldukça başarılı olduğu şeklindeki sözlerine teşekkür ediyor ancak bu sözlere 314 Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, s.374.; II. Abdülhamit, a.g.e., s.63. 106 katılmıyordu. Abdülhamid’in değişen bu düşüncelerini yine hatıratında görmekteyiz: “Dostum olan Alman İmparatoru, Almanya'da tahsil etmekte olan zabitlerimizin iyi terakki ettiklerini söyleyip, methediyor. Fakat zannederim İmparator yanılıyor. Çünkü Berlin'deki sefirimizin, bize verdiği rapora göre, bu gençlerin arasından kendini hakikaten çalışmaya hasredenlerin sayısının pek az olduğu görülüyor. İyi kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Prusyalı askerî şefler, gençlerimiz hak ettikleri için methetmiyorlar; methedebilmek için pek çok şeye göz yummaya gayret ediyorlar. Paşa oğullarının Prusya'da askerlik tahsil etmeleri bize çok pahalıya mal oluyor ama hariçte iyi tesir yapıyor. Bu şekilde hem ordumuzu istenilen seviyede tutabilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığımızı göstermiş, hem de Alman dostlarımızın gururunu okşamış oluyoruz. Fakat maalesef Almanya'ya giden gençlerimizin çoğu, Osmanlılara has olan itidal ve sadelik faziletlerini kaybediyorlar. Orada öğrendikleri ise içki içmek, ahlâka uygunsuzluk ve buna mümasil şeyler oluyor. Kendini beğenmiş, iddialı, şişinerek döndüklerinde, arkadaşlarına ve ihtiyar fakat tecrübeli paşalara yukarıdan bakıyorlar. Örflerimizi, âdetlerimizi tenkit ediyorlar. Osman Paşa' Prusya mekteplerinde yetişmemişti ama çok iyi bir askerdi. Sade kitaplardan öğrenilen tabiye bilgisi, nazarî bilgi ne işe yarar? Harpte en mühim şey aklıselim ile birlikte cesaret ve mukâvemettir. Tabiî her şeyden evvel de Allah'ın büyüklüğüne samimi bir iman! İşte iyi bir askerin vasıfları bunlardır.”315 Buradaki sözlerinden anlaşılacağı üzere Abdülhamid yurtdışındaki kaynaklarından 315 aldığı II. Abdülhamit, a.g.e., s.62-63. bilgiler doğrultusunda gönderilen subayların, 107 eğitimlerinden memnum olmamıştır. Sağlam kaynaklardan edindiğini söylediği bilgiler ile Abdülhamid yurtdışına öğrenci gönderilmesinin bir fayda sağlanmayacağı fikrine kapılmış ve bu olaydan sonra da öğrenci gönderilmesinin başarısız olduğunu düşünmüştür. Bütün bu düşüncelerine rağmen Almanya’ya eğitim için subay gönderilmeye devam edilmiştir. Son olarak 22 ocak 1909 tarihinde yirmi beş kişilik bir subay grubunun Almanya’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu subayların içinde bir Binbaşı, beş yüzbaşı, iki mümtaz yüzbaşı, dört kolağası, dört mülazım, beş mülazım-ı sani, dört mülazım-ı evvel yer almaktaydı. Bu subayların dört tanesi Erkan-ı Harp, on ikisi piyade, üçü süvari, üçü seyyar topçu, ikisi kale topçusu ve biri istihkam sınıflarına dahildi. Daha önce Almanya’ya gönderilen subaylar içinde muallimlik yapanlar da olduğunu belirtmiştik. Bu gönderilen grup içinde de muallim yaverliği yapanlar bulunmaktadır. Alttaki tabloda bu subayların isimleri rütbeleri ve mevcut görevleri ayrıntılı olarak görülebilmektedir.316 316 BOA, Y.PRK.ASK, 259/56 108 Sınıf- Silah Erkan-ı Harp Esamisi Rıza Bey Duhulü 1305 Rütbet-i Hazıra Binbaşı Erkan-ı Harp Mehmet Şükrü Efendi 1306 Kolağası Erkan-ı Harp Vahid Efendi 1307 Yüzbaşı Erkan-ı Harp Ali Kemal Efendi Vasfi Efendi Yüzbaşı Ali …. Bey Ahmet Cemal Efendi bin Hayri Hamit Efendi bin Hayri Akif Efendi bin Ali Naşit Efendi … Efendi Kolağası Mülazım Ali Sacit Efendi Ferit Efendi Mülazım-ı Sani Mülazım-ı Sani Piyade Ahmet Ali Efendi İzzet Efendi Piyade Ali Efendi Mülazım-ı Sani Süvari Esat Efendi Yüzbaşı Süvari Süvari Tahir Efendi Halil Efendi Mülazım-ı Evvel Mülazım-ı Sani Seyyar Topçu Hasan Efendi bin Süleyman Emin Efendi Mümtaz Yüzbaşı Mehmet Emin Efendi b. Abdurrahman Mehmet Bakır Efendi bin Osman Salih Efendi Bin Yusuf Cemal Efendi Bin Ahmet Mülazım-ı Evvel Piyade Piyade Piyade Piyade Piyade Piyade Piyade Piyade Piyade Piyade Seyyar Topçu Seyyar Topçu Kale Topçusu Kale Topçusu İstihkam Mülazım Mülazım Mülazım-ı Sani Yüzbaşı Yüzbaşı Mülazım Kolağası Kolağası …… Hazıra Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Erkan-ı Harbiye-i Vezaifi Muallimi Muavini Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Beşinci Şubesine ve Topografya Kısmına ------Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Muallim Muavini Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Almanca Lisanı Muavini Yaveran-ı Hazret-i Mülükanelerinden Selanik’te On Yedinci Nişancı Taburunda Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Almanca Lisanı Muavini Hassa Ordu-yı Hümayunları Merkez Birinci Taburunda Birinci İtfaiye Taburunda İdadi-i Harbiye-i Şahanelerinden Lisan Muavini Üçüncü Ordu-yı Hümayunları Yetmişinci Alayın Üçüncü Taburunda Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Almanca Lisanı Muavini Edirne Mekteb-i İdadisinde Riyaziye Muallimi Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Birinci Şubesinde Müstahdem Bulunduğu Hassa Ordu-yı Hümayunlarına Mensup Şile Taburunda Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Muallim Muavini Hassa Ordu-yı Hümayunlarında Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde Muallim Muavini Birinci Sanayi Alayında Müstahdem Bulunduğu Numune Topçu Alayında umum Topçu Muallimi yaveri İkinci Ordu-yı Hümayunda Müstahdem bulunduğu Mümtaz Yüzbaşısı İkinci Sanayi Alayında Müstahdem Bulunduğu Mülazım-ı Evvel Bahr-i Sefid Boğazında Müstahdem Bulunduğu Bahr-i Sefid boğazı İstihkam Komisyonunda Müstahdem bulunduğu Mülazım-ı Evvel Tablo 14- Almanya'da Eğitim Ġçin Gönderilen Subaylar 109 II. Abdülhamid’in orduyu ıslahat çalışmalarına başlamasından (Kaehler Heyetinin gelmesi ile birlikte) tahttan indirilmesine kadar geçen süre boyunca Almanya’ya eğitim için subay gönderilmeye devam edilmiştir. Almanya’ya gönderilen subaylar içinden daha önce belirtmiş olduğumuz isimlerin dışında Ali Nizamî Paşa, Edirne müdafîi Şükrü Paşa ve Enver paşa gibi öne çıkan subaylar da olmuştur.317 Ama bunları bir yana bırakırsak bu çalışmanın da istenilen neticeyi verdiğini söylemek mümkün değildir. Gerek belirtmiş olduğumuz gibi gönderilecek subayların seçiminde gerekli özenin gösterilmemesi ve gerekse Almanya’ya eğitim için giden subaylara gerekli eğitimin ve özenin gösterilmemesi bu vermemesinin sebebi olarak görülmektedir. 317 Ortaylı, a.g.e., s.118-119. çalışmanın istenilen neticeyi SONUÇ II. Abdülhamid döneminde ordunun ıslahı için yabancı uzmanlara başvurulmuş ve ilk heyet ise 1882 yılında göreve başlamıştır. Islahat için gelen subayların misyonu II. Abdülhamid dönemi boyunca devam etmiş ve hatta O’nun tahttan indirilmesinden sonra da devam etmiştir. İlk heyet ile gelen subaylar Islahat Komisyonunda görev almışlar ve kendilerinden ıslahatlara dair raporlar hazırlamaları istenmiştir. Bu görev doğrultusunda özellikle Kaehler ve Kamphövener öneriler sunmuştur. Bu önerilerden bazıları kabul edilmiş bazıları ise uzun süre üzerinde tartışıldıktan sonra reddedilmiştir. İlk heyet ile gönderilen subaylar içinde bulunan Ristow topçu birliklerinin düzenlenmesi, Hobe ise süvari birliklerinin düzenlenmesi ve eğitimiyle meşgul olmuştur. Kamphövener Paşa’nın yapmış olduğu önemli çalışmalardan birisi Numune alaylarının kurulması yönündeki raporudur. Bu rapora göre kurulacak olan numune alaylarında Kolordulardan gelecek zabitanlara eğitim verilecekti. Böylece zabitanlar parça parça buraya gelip eğitim görecek ve kolordularına geri dönecekler ve yerlerine yenileri gelecekti. Bu numune alaylarına muallim olarak Almanya’dan subay getirilmesini önermiş ve böylece verilecek eğitimin en iyi düzeye çıkarılmasını da önermiştir. Goltz Paşa’nın yapmış olduğu en önemli çalışmalardan birisi hazırlamış olduğu yeni eğitim programıdır. Erkan-ı Harbiye’de uygulanmakta olan eski programda mimarlık, matematik ve topografya dersleri bulunuyor ve subaylar için gereksiz birçok ders veriliyordu. Goltz Paşa öncelikle programı Kısım-ı Fenni ve Kısım-ı Askeri olarak ikiye ayırmıştır. Böylece subayların boşuna mühendislik dersleri almasını önlemiştir. Goltz Paşa’nın hazırlamış olduğu bu programda birçok önemli subay yetişmiştir. Goltz Paşa subayların sadece teorik dersler aldığını ancak eğitimlerinde talimlerin yer almadığını görmüş ve ders programına talimler eklemiştir. Ayrıca manevralar 111 düzenleyerek subayların saha çalışmalarında bulunmasına çalışmışsa da bu manevraları düzenlemesine genel olarak izin verilmemiştir. Goltz Paşa’nın önerisi üzerine Askere alma kanununda yapılan değişiklik ise bir diğer önemli çalışmadır. 1848 Kanununda yer alan Kur’a sisteminde değişikliğe gidilmiştir. Daha önce askerlik döneminde olanlar bu dönem boyunca Kur’a çekerler ve eğer bu dönem içinde kur’a isabet etmezse doğrudan müstahfaz kuvvetine katılırlardı. Böylece bir yükümlünün askerlik eğitimi almadan müstahfaz kuvvetine katılma ihtimali doğuyor ve eğitimsiz erler ordu için sorun yaratabiliyordu. Yeni sistemde ilk kur’a çekiminde yükümlünün hangi redif grubuna hangi dönemde gideceği belirleniyordu. Böylece her yükümlünün eğitimden alması sağlanmış oluyordu. Goltz Paşa Alman misyonunun en önemli simasıdır. Bunun nedeni hem işini iyi yapması hem de Almanlar makamları ile iyi bir koordinasyon ile çalışıyor olmasıdır. Goltz Osmanlı Devleti’nin durumu hakkında birçok rapor yazmış ve bunları Alman makamlarına iletmiştir. Bu raporların birçoğu gününü gününe yazılmış ve güncel olayları içermiştir. Bu nedenle Alman yetkililer Goltz’un görevi bırakmasını istememişler ve birçok kez kalması için çaba göstermişlerdir. Bu dönemde görev alan diğer bir Alman subayı ise von Rüdgisch’dir. von Rüdgisch önce Trablusgarb’da bulunan süvari birliklerinin eğitimi ile görevlendirilmiş daha sonra ise Kosova, Selanik ve Manastır bölgesindeki jandarma birliklerinin ıslahı görevine getirilmiştir. İkinci görevinde başarılı olamamış ve yerini bir Fransız’a bırakmıştır. Donanmada görevlendirilen iki subay ise Starcke ve Kalau von Hofe’dur. Bu subaylarında görevlerinde başarısız oldukları görülmektedir. Bu nedenle daha sonraki dönemde Donanmanın ıslahı İngiliz subaylara verilecektir. Topçu birliğinde görev alan diğer bir subay ise Ristow’un vefatı üzerine görevlendirilen Steffen’dir. Ancak bu subay göreve başladıktan kısa bir süre sonra vefat etmiş ve yerine Grumbckow gelmiştir. Grumbckow 112 Mühendishane-i Berr-i Hümayun’da görev almış, burada ders vermiş ve tatbikatların uygulanmasından sorumlu olmuştur. Bunlar dışında tahkimat komisyonunda görev alarak Çanakkale ve İstanbul boğazı tahkimatlarının güçlendirilmesinde görev alan subaylar vardır. Bu subaylar Piyade Binbaşı bon Ditfurth, Topçu Binbaşı İmhoff ve İstihkam Binbaşı Auler’dir. Görüldüğü gibi gelen subayların hepsi doğrudan ıslahat çalışmalarında görev almayıp askeri eğitim ve boğazların istihkamı gibi konularda görev almışlardır. Bu nedenle subayların etkinliği diğerlerine göre oldukça sınırlı kalmıştır. Alman subayların en etkili olduğu konulardan birisi şüphesiz teçhizat alımı olmuştur. Bu dönemde Almanya’dan oldukça yüklü miktarda top ve silah alınmıştır. Abdülhamid tahta geçtiğinde silah ticaretindeki en etkin devlet ABD idi. Ancak Alman subayların göreve başlamalarından sonra Almanya ile ABD rekabeti başlamış ve kazanan Almanlar olmuştur. Alman subaylar görevleri süresince Alman silah fabrikalarının çıkarlarının korunmasında oldukça önemli işler yaparak Almanya’yı Osmanlı silah pazarındaki en etkin devlet haline getirmişlerdir. II. Abdülhamid bazı subaylarını yurtdışına göndererek daha iyi bir eğitim almalarını istiyordu. Bu amaçla ilk olarak bu konudaki fikirlerini Kaehler’e açmıştır. Kaehler Padişahın bu konudaki isteğini Alman mercilerine bildirmiş ve bu isteğin kabul edilmesinin faydalı olacağını görüşünü bildirmiştir. Böylece başlamışlardır. Daha seçilen subaylarımız Almanya’da sonraları Goltz gönderilecek eğitim olan almaya öğrencilerin seçiminde önemli bir rol oynamıştır. Ancak bu çalışmadan istenilen sonuca ulaşılamadığını belirtmeliyiz. Bunun sebeplerinden birisi gönderilecek subayların seçiminde gereken özenin gösterilmemesi ise diğer bir neden de gönderilen subaylara gerekli eğitimin verilmemiş olmasıdır. 113 Bütün bu çalışmalar sonucunda II. Abdülhamid döneminin sonunda Osmanlı ordusu subay eğitimi, teşkilatı ve görünüşüyle modern bir görünüş sergilemekteydi. Ancak ordunun içinde bulunduğu diğer koşullar ise bu kadar iyi durumda değildi. Örnek vermek gerekir ise; 1892 yılında Serasker Rıza Paşa’nın raporuna göre, buğday ambarında buğday kalmamıştı, giyim eşyaları yurtdışında ithal edilmekteydi ve subayların maaşları ise son derece düzensiz ödenmekteydi. Buradan anlaşılacağı üzere ordunun lojistik durumu için yeterince önlem alınmamıştı. Askeri ıslahat için Almanlara başvurulmasının sebeplerini daha önce belirtmiştik ve bu sebepler içinde siyasi sebepler de vardı. II. Abdülhamid Alman askeri misyonunun Osmanlı-Alman yakınlaşmasını sağlayacağı düşünüyordu. Böylece Avrupa’nın güçlü bir devleti ile yakın ilişkiler kurulacak ve diğer devletlere karşı da güç dengesi sağlanacaktı. II. Abdülhamid dönemi incelendiğinde bu amaca ulaşıldığı görülür. Belki bu amaç subayların bazı çalışmalarının görmezden gelinmesi veya rapor ettikleri bazı olumlu düzenlemelerin kabul edilmemesinin de nedenidir. Özellikle Goltz Paşa’nın her kontrat bitiminde önerilerinin uygulanmadığı yönünde şikâyetlerde bulunup görevi bırakmak istemesi sonrası bazı önerilerinin kabul edilmiş olması da bu savı desteklemektedir. Yabancı subaylar ile Türk subaylar arasında bazı sorunlar da yaşanmıştır. Bu sorunlardan birisi yabancı subayların rütbelerinin çok hızlı yükseliyor olmasıdır. Bu durum bazı Türk subayların yabancı subayları yaptıkları işte başarısız olarak tenkit etmelerinin sebebi de budur. Tabi bu durumda haklılık payı vardır. Özellikle rütbelerin çok hızlı yükselmesinin rahatsızlığa neden olması doğaldır. Ancak Goltz Paşa Türk subaylar ve özellikle öğrenciler tarafından sevilmiş ve saygı duyulmuştur. Diğer bir sorun ise Türk subaylar maaşlarını düzenli olarak alamazken yabancı subaylara yüksek maaşlar verilmesi ve zamanında ödemesiydi. Gönderilen subayların orduyu tam olarak istenilen düzeye getirememesinde ise gönderilecek subayların seçimi de etkili olmuştur. 114 Alman Genelkurmayı gönderilecek subaylar için başvurular almış ve bu subaylar içinden belirlediklerini seçmiştir. Bu durumda ise bu görev için başvuran subaylar genel olarak bu görevin maddi boyutunu düşünerek bu görevi kabul etmişlerdir. Bu nedenle bu göreve en uygun kişilerin seçildiği söylenemez. Bunlar içinde yalnızca Goltz bu durumdan muaftır. Goltz Paşa daha önce de belirttiğimiz nedenlerden dolayı Alman Genelkurmayı tarafından bizzat görevlendirilmiştir. Ayrıca Grumbckow Paşa gibi felç geçirmiş olmasına rağmen görevini sürdürdüğü görülmektedir. Son bir değerlendirme yaparsak, Alman subaylar öncelikle ordunun ihtiyacı olan iyi eğitimli, disiplinli bir subay kadrosunun yetişmesini sağlamak adına çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmaların başarılı olduğu söylenebilir. Osmanlı devleti son dönemde girdiği savaşlarda iyi eğitimli bir subay kadrosuna sahipti. Ayrıca çalışmalar ordunun daha teşkilatlı ve düzenli bir duruma gelmesini sağlamıştır. Alman subaylar ile yürütülen ıslahat çalışmaları ile Osmanlı ordusu II. Abdülhamid döneminde önceki döneme göre daha güçlü bir duruma gelmiştir. Ayrıca II. Abdülhamid bu yardım vasıtasıyla iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri geliştirmek istiyordu ki bu konuda başarılı olmuştur. 115 KAYNAKÇA A) ArĢiv Belgeleri BAġBAKANLIK OSMANLI ARġĠVĠ Hariciye Nezareti Siyasi (HR.SYS.) (Dosya/Gömlek No) 29/5, 36/69 İradeler Askeri (İ.AS..) (Dosya/Gömlek No) 76-1326/L-10, 81- 1327/S-25 Yıldız Evrâkı: Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat (Y..PRK.ASK.): (Dosya/Gömlek No) 19/61, 27/1, 33/38, 42/34, 47/10, 94/8, 259/56 Yıldız Perakende Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Dairesi (Y..PRK.MYD.): (Dosya/Gömlek No) 13/81, Yıldız Mütevenni Maruzat (Y..MTV.) (Dosya/Gömlek No) 15/19, 27/19, 82/114, 119/91, 178/2 Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı (Y..PRK.BŞK.) (Dosya/Gömlek No) 10/91 Yıldız Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı (Y..PRK.KOM.) (Dosya/Gömlek No) 4/2, 4/61 Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı (Y..PRK.HR..) (Dosya/Gömlek No) 6/21 116 B) RESMĠ YAYINLAR Dûstur, I. Tertip, V. Kısım C) Kitaplar II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, İstanbul, Dergâh yayınları, 2010. Afyoncu, Erhan; Sorularla Osmanlı Ġmparatorluğu, Cilt: I, İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2002. ……………….; Sorularla Osmanlı Ġmparatorluğu, Cilt: II, İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2004. Ahmad, Feroz; Bir Kimlik PeĢinde Türkiye, Çeviri: Sedat Cem Karadeli, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007. Akşin, Sina; Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul, Yayınları, 2007. Türkiye İş Bankası Kültür …………..; Türkiye Tarihi, Cilt III, İstanbul, Cem yayınevi, 2002. Akyar, Hakan; “Bismark ve II. Wilhelm’in Osmanlı Üzerine DüĢünceleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi, 2003. Alkan, Ahmet, Turan, II. MeĢrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, İstanbul, Ufuk Kitapları, 2001. Armaoğlu, Fahir; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, 1999. Avcı, Alâettin; Türkiye’de Askeri Yüksek Okullar Tarihçesi, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1963. Berkes, Niyazi; Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2008. Bozdemir, Mevlüt; Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayını, 1982. Deren, Seçil; “German Ideas and Ecpections on Expansion in the Near East” (1890-1915), Yayınlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, 2004. Ergin, Osman; Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: I-II, İstanbul, Eser Matbaası, 1977. 117 …………….; 1977. Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: III-IV, İstanbul, Eser Matbaası, Etikcan, Tayyar; “Edebiyatçı ve Eğitimci Yönleriyle Colmar Freiherr Von Der Goltz PaĢa”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 1992. Fendoğlu, Hasan, Tahsin; ModernleĢme Bağlamında Osmanlı-Amerika ĠliĢkileri, İstanbul, Beyan Yayınları, 2002. Garnier, Jean-Paul; Osmanlı Ġmparatorluğu’nun Sonu, Çeviri: Zeki Çelikkol, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2007. Gencer, Ali, İhsan, Örenç, Ali, Fuat, Ünver, Metin; Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi, 2008. Goltz, Colmar, von, der; Ġmparatorluk Dönemi Türk-Alman ĠliĢkileri: Goltz PaĢa’nın Hatıratı, Yayına Hazırlayan: Faruk Yılmaz, Ankara, Berikan Yayınları, 2004. Gözeller, Ali; “Osmanlı-Alman YakınlaĢmasının Basına Yansıması: Sabah Gazetesi Örneği (1889-1895)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2005. Güler, Zeynep; “Osmanlı Ordusunun ModernleĢmesinde Von Der Goltz PaĢa’nın Rolü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, 2007. Haslip, Joan; Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid, Yayına Hazırlayan; Sevda Dursun, İstanbul, Kariyer Yayıncılık, 2009. Hayta, Necdet, Ünal, Uğur; Osmanlı Devleti’nde YenileĢme Hareketleri (XVII. Yüzyıl BaĢlarından YıkılıĢa Kadar), Ankara, 4. Baskı, Gazi Kitabevi, 2010. Hodge, Carl, Cavanagh; Encylopedia of the Age of Imperialism, 18001914, Volumes 1&2, London, 2008. Hülagü, Metin; Pan-Ġslamizm: Osmanlı’nın Son Umudu, İzmir, Yitik Hazine Yayınları, 2006. Illıch, Niles, Stefan; “German Ġmperialism in Ottoman”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Texas A&M University, 2007. Jackh, Ernest; Yükselen Hilal, İstanbul, Temel Yayınları, 1999. 118 KARAL, Enver, Ziya; Osmanlı Tarihi, Cilt: VIII, Ankara, 2007. Koçer, Hasan, Ali; Türkiye’de Modern Eğitimin DoğuĢu ve GeliĢimi, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1992. Koloğlu, Orhan; Abdülhamit Gerçeği, İstanbul, Gür Yayınları, 1987. Lee, Stephen, J.; Avrupa Tarihinden Kesitler 1789-1980, çeviri: Savaş Aktur, Ankara, 2004. Lewis, Geoffrey; Turkey, Third edt., London, 1965. Mansfield, Peter; A History of Middle East, Penguin Books (GB), London, 1991. Moreau, Odile; Reformlar Çağında Osmanlı Ġmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in Ġnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul, 2010. Muhtar, Mahmud; Maziye Bir Nazar, Yayına Hazırlayan: Erol Kılınç, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1999. Nuri, Osman; Ġkinci Abdülhamid ve Saltanatı: Hayatı, Özellikleri ve Siyaseti, Cilt: I, İstanbul, 47 Numara Yayıncılık, 2008. Ortaylı, İlber; Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, 2002. Öztuna, Yılmaz; II. Abdülhamid Zamanı ve ġahsiyeti, İstanbul, Kubbealtı Neşriyat, 2008. Palmer, Alan; Osmanlı Ġmparatorluğu: Son Üç Yüz Yıl, Çeviri: Belkıs Çorakçı Dişbudak, İstanbul, Sabah Yayınları, 1995. Pamuk, Şevket; Osmanlı-Türkiye Ġktisadi Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005. Paul Kennedy, Büyük Güçlerin YükseliĢ ve ÇöküĢleri, İstanbul, Türkiye İŞ Bankası Kültür Yayınları, 2009. Quataert, Donald; Osmanlı Ġmparatorluğu 1700-1922, Çeviri: Ayşe Berktay, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004. Rathmann, Lothar; Alman Emperyalizminin Türkiye’ye GiriĢi: BerlinBağdat, Çeviri: Ragıp Zarakolu, İstanbul, 2001. Sabev, Orlin; Ġbrahim Müteferrika ya da Ġlk Osmanlı Matbaa Serüveni, İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2006. 119 Sahaw, Staford, J.; Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı Ġmparatorluğu, Çeviri: Hür Güldü, İstanbul, Kapı Yayınları, 2008. …………………....; Osmanlı Ġmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çeviri: Mehmet Harmancı, İstanbul, E Yayınları, 1982. Sander, Oral; Anka’nın YükseliĢi ve DüĢüĢü, Ankara, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları, 1987. ……………; Siyasi Tarih: 2000. Ġlkçağlardan 1918’e, Ankara, İmge Kitapevi, Sander Oral, Fişek, Kurthan; Türk-ABD Silah Ticaretinin Ġlk Yüzyılı (18291929), Ankara, 2007. Soy, H., Bayram; Almanya’nın Osmanlı Devleti Üzerinde Ġngiltere Ġle Nüfuz Mücadelesi (1890-1914), Ankara, Phonix Yayınevi, 2004. Sultan II. Abdülhamid Han, Devlet ve Memleket GörüĢlerim, Yayına Hazırlayan: A. Alaaddin Çetin, Ramazan Yıldız, Çığır Yayınları, İstanbul, 1976. Şen, Adil; Ġbrahim Müteferrika ve Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem, Ankara, Türk Dil Vakfı Yayınları, 1995. Tahsin Paşa, Abdülhamit (Yıldız Hatıraları), İstanbul, Bayrak Matbaası, 1999. Tatsios, Theodore, George; The Megali Idea and the Greek-Turkish War of 1897: The Impact of the Cretan Problem on Greek Irredentism, 18661897, Columbia University Press, 1984. Tunalı, Ayten, Can; “Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda Yapılanma (1839-1876)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2003. Turan, Kemal; Türk-Alman Eğitim ĠliĢkilerinin Tarihi GeliĢimi, İstanbul, Mayıs 2000. Uçarol, Rifat; Siyasi Tarih, İstanbul, Filiz Kitapevi, 1985. Uzunçarşılı, İsmail, Hakkı; Osmanlı Tarihi, Cilt IV, I. Bölüm, Ankara, 2. Baskı, TTK, 1978. Ünal, Uğur; “Sultan Abdülaziz Devri Osmanlı Kara Ordusu (1861-1876)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, 2006. 120 Wallach, Jehuda, L.; Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Çeviri: Fahri Çeliker, Ankara, Genel Kurmay Basımevi, 1985. Woodruff, William; Modern Dünya Tarihi, Çeviren: Hale Vardar, Arda Vardar, Pozitif Yayınları, 2006. Yıldırım Ruveyda, Nida;, “II. Mahmut Dönemi Islahat Hareketleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ, 2006. Yılmaz, Veli; I. Dünya Harbi’nde Türk-Alman Ġttifakı ve Askeri Yardımlar, İstanbul, Cem Ofset, 1993. D) Makaleler Ahmad, Feroz; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı Ġmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999. Alkan, Necmettin; “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası: Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e (1839-1908)”, Türk DıĢ Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008. Beşirli, Mehmet; “II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları”, Erciyes Üniversitesi S.B.E. Dergisi, 2004, Sayı 16, s.121-139. Beşirli, Mehmet; “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ordusunun Top Mühimmatı Alımında Pazar Mücadelesi: Alman Friedrich Krupp Firması ve Rakipleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 15, Konya-Bahar, 2004, s.169-203. Beydilli, Kemal; “II. Abdülhamit Devrinde Gelen İlk Alman Askeri Heyeti Hakkında”, Tarih Dergisi, Sayı XXXII, Mart 1979, s.483-484. Çadırcı, Musa; “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Gnkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s.3649. Çadırcı, Musa; “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”, DTCF Tarih AraĢtırmaları Dergisi, VII-XII/ 14-23 (1975), s.63-75. Çalık, Ramazan; “Colmar Freiherr Von Der Goltz (Paşa) ve Bazı Görüşleri”, Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi, sayı 36, C. XII, Kasım 1996. 121 Çetin, Birol; “Osmanlı Harp Sanayisinde Kurşun ve Kurşun Tedariki”, Askeri Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Şubat 2011, s.85-86. Gündüz, Mustafa; “II. Abdülhamid Dönemi Eğitimi ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar”, Türkiye AraĢtırmaları Literatür Dergisi, C. 6, Sayı 12, 2008, s.243-286. Koloğlu, Orhan; “II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009. Koyuncu, Nuran, Kış, Salih; “Alman Askeri Ceza Kanunnamesinin Osmanlı Askeri Ceza Kanunnamesine Tatbiki”, Tarihin PeĢinde, Sayı 5, 2011, s.177190. Okur, Mehmet; “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini Gerektiren Sebepler” ATAD, 2010, sayı:16. Okur, Mehmet; “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I. Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, Türk DıĢ Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008. Ortaylı, İlber; “II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009. Öke, Mim, Kemal,”II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009. Önsoy, Rifat; “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Subayları ve Alman Silah Sanayiinin Çıkarı (1871-1914)”, IX. Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), Cilt II, TTK Basımevi, Ankara, 1988, s. 1207-1213. Özcan, Abdülkadir; “II. Abdülhamid Dönemi”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009. Özdemir, Bülent; “The German Factor in The Ottoman Empire in Late 19th Century”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2001, Sayı 5, s.61-77. Özdemir, Mehmet, Niyazi; “II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009. Özgüldür, Yavuz; “Yüzbaşı Helmut Von Moltke’den Müşir Liman Von Sanders’e Osmanlı Ordusunda Alman Askeri Heyetleri”, A.Ü. OTAM Dergisi, sayı 4, s.297-307. 122 Özyüksel, Murat; “İkinci Meşrutiyet ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Almanİngiliz Mücadelesi”, Ġ.Ü. SFB Dergisi, No:38, 2008, s.239-264. Reyhan, Cenk; “Türk-Alman İlişkilerinin Tarihsel Arka Plânı (1878-1914)”, Belleten, 2005, Cilt: LXIX, S.254, s.217-265. Trumpener, Ulrich; “Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı Ġmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler,Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999. Uğur, Erol; “Von der Goltz Paşa’nın 1883-1895 Yılları Arasında Türkiye’deki Hizmetleri”, 20. Yüzyıl BaĢına Kadar Türk Askeri Eğitiminin Tarihi GeliĢimi, İstanbul, 1957. Yorulmaz, Naci; Ottoman Empire and Germany (1871-1908) MilitaryEconomic Relationship: Trade Activities of German Armaments İndustry in the Ottoman Market, http://www.turkishforum.com.tr/en/content/wpcontent/uploads/2009/11/OttomanEmpireGermany18711908.pdf, 8 Aralık 2010 (Erişim). Zürcher, Eric-Jan; "The Ottoman Conscription System In Theory And Practice, 1844-1918", International Review of Social History, 43 (3) (1998), s. 437-449. 123 EKLER EK- 1 - Alman imparatorunun Devlet-i Aliyye hizmetine Alman subayları verilmesini kabul ettiği. Almanya'dan Devlet-i Aliyye hizmetine gelecek olan zabitlerle yapılacak anlaĢmanın Ģartları. 09/C /1299 (Hicrî) Y..PRK.HR.. 6/21 124 125 Almanya devletinin devlet-i Osmaniye’ye vereceği zabitanın her hususta muallim olacağına şüphe etmem ve binaen aleyh bu babda bir söz söylemek isterim. Evvela mezkur zabitanın maaş ve tayinleri memleketlerinde aldıkları maaş ve tayinatın iki misli olacak ve bu maaşlar mah be-mah tediye olunup asla tedahülde kalmayacaktır. Saniyen kontrato müddetleri la-akıl iki sene olacaktır. Salisen istenildiği taktirde üç sene sonra kontratoları tecdid olunacaktır. Rabien devlet hizmeti yüzünden bir kazaya uğradıkları hengamede devlet-i aliyenin tekaüt nizamnamesi mucibince ve birer buçuk misli olmak üzere kendilerine tekaüt maaşı tahsis kılınacaktır. Hamsen buraya vürutlarında kendilerine atiye-i seniye olarak ikişer maaş miktarı ve bir daha gelmemek üzere avdetleri vukuunda dahi keza atiye-i seniye olarak dörder maaş miktarı harcırah ihsan buyrulacaktır. Almanya Sefaretinden Hariciye Nezaretine Yazılan Takririn Tercümesidir Geçen Kanunusaninin on dokuzu tarihli takdir-i nezaret-penahilerine cevaben atiyü’z-zikr mevadı beyan ile kesb-i …. eylerim şöyle ki Metbu’ müfehhem haşmetlü imparator ve kral hazretleri zat-ı hazret-i padişahiye olan hayat müddet-karanesine bir nişane-i cedid olmak üzere asker-i muazzafa zabitanından taraf-ı eşref-i padişahımdan davet buyrulmuş oldukları hidematı ifaya muktedir olan zabitlerden üç sene müddetle hizmet-i saltanat-ı seniyeye girmelerine ve bu müddet hitamında yine Almanya ordusuna girebilmek salahiyetini haiz olmalarına müsaade buyurdular. 126 Zabitanın intihabı esnasında Almanya hükümeti bir müşkülata tesadüf etmiştir ki o da zabitan ve memurin-i askeriyeden bazılarının hizmet ve memuriyetleri derece-i kafiyede tasrih edilmemesinden ileri geldi. Binaen aleyh arzu-yı hümayun hazret-i padişahinin bir an akdem icrası için üç ay müddetle …… olmak ve hükümet-i seniye tarafından kendilerine harcırah verilmek üzere şimdiden dersaadete bazı zabitan gönderilmesi nafi’ göründü. Bu zabitler kendi şerait-i istihdamiyelerini bu müddet zarfında kararlaştıracaktır. Vesair istihdamı arzu buyrulan zabitana dahi ….. edeceklerdir. Zabitan-ı mumaileyhim bunlardır 1) Erkan-ı harbiye için miralay Kahler. Mumaileyh pek mümtaz bir zabittir. Kendisine la-akıl otuz bin frank maaş-ı senevi tahsis olunmasını Alman hükümeti ziyadesiyle arzu ediyor. 2) Piyade için Kaptin Kamphover 3) Süvari için askadron zabiti Dohdir 4) Topçu için batarya zabiti Restiden Bu üç zabitler kıdemleri cihetiyle binbaşı olunmak üzeredirler. Maaşları yirmişer bin frank olmalıdır. Bunların vürudu da imparator hazretlerinin vala-yı askeriyesi tarafından ziyadesiyle tavsiye olunmaktadırlar ve Almanya hükümeti bunların memuriyet-i cedidelerinde hüsn-i hizmetleri görüleceği ümidindedir. Fi 28 --sene 82 127 EK- 2 - Mekatib-i Askeriyye müfettiĢ-i umumisi Goltz PaĢa'nın Harbiye mektebindeki zapt u rabt ve terbiye-i askeriyye hakkında mütalaası. 06/L /1303 (Hicrî) Y..PRK.ASK. 33/38 128 129 İrade-i seniyye-i hazret-i şehriyarilerine imtisalen mekatib-i askeriye-i şahanelerinde olan vazife-i çakeranemin ifasına tekrar-ı beden ve muaşeret etmek üzere bulunduğumdan hususat-ı atiyeyi itlaf ve gayat-ı cenab-ı şehinşahilerinden istirhama ictisar ederim. Mekteb-i harbiye-i şahanede henüz pek noksan bir şey var ise o da zabıta ve rabıta dahili ve terbiye-i askeriyedir. Kulları üç sene mukaddem taraf-ı zi-şeref hazret-i şehriyarilerinden mekatib-i askeriye müfettiş-i umumiliğine tayin buyrulduğum zaman bilhassa nazar-ı dikkat-i acizanemi hususat-ı mezkureye atf ve sarf etmekliğim emir ve irade buyrulmuş idi. El-haletü hazihi mekteb-i harbiye-i şahanelerinde muhafaza-i nizam ve intizam ve idame-i zabıta ve rabıta askeri zımnında riayet ve istimal olunan usul eski Fransız usulü olup bu usul mucebince yevmiye veya haftada bir olarak tebeddül eden nöbetçi zabitleri umum-ı şakirdana birden nezaret etmekte olduklarından terbiye-i askeriyeyi tervic eder. Zabitan gibi değil belki bir nevi’ polis misüllü icra-yı vazife ederler. Bir zabitin dört yüz nefer şakirdanının hepsine birden icra-yı nezaret edebilmesi gayrı mümkün olduğu cihetle mumaileyhim nöbetçi zabitleri ancak mektep derunundaki devir ve teftişleri esnasında tesadüf edebilecekleri bazı ceza-i kusurları ihbar etmeye muvaffak olabilir. Halbuki onların göremeyecekleri daha büyük bazı vukuatlar mestur kalarak mecazat edilmemesi ihtimali derkardır. Bu usul Fransa’da çoktan beri terk olunmuşken burada elan baki kalmıştır. Her tarafta Alman usulü kabul olunmuştur. Alman usulü mektebi birkaç aksam-ı seferiyeye tefrik ve taksim eyledikten sonra her kısmı ayrıca zabitanın taht-ı nezaret ve idaresinde bulundurmaktan ibarettir. Zabitan-ı mumaileyhim dahi kısımlara ve dahilinde zuhur eden her nevi’ vukuattan mesul tutulurlar. Binaen aleyh mekteb-i harbiye-i şahanelerinde zabit ve rabıt-ı askeriyenin idamesi zımnında mekteb-i mezkuri ber vecih-i ati taksim etmek iktiza eder. Piyade şakirdanı bir kısım teşkil edip işbu kısım dahi dört şubeye taksim olacak ve her şubede takriben seksen nefer şakird mevcut bulunacaktır. Şubelerde bulunan şakirdan bilcümle hazır-ı şakirdanından muhtelit olacaktır. Her piyade şubesi bir kolağası veya bir yüzbaşısının taht-ı 130 idaresinde bulunacaktır. Süvari kısmı süvari mualliminin ve erkan-ı harbiye kısmı dahi erkan-ı harbiye ümerasından bir zatın idaresi altında olacaktır. Piyadenin her şubesi müdürünün ve süvari mualliminin ve erkan-ı harbiye kısmı müdürünün maiyetine muavenet zımnında şimdiki dahiliye zabitanından intihab olunacak birer mülazım evvel ile birer veya ikişer mülazım sani verilecektir. Zabitan-ı mumaileyhimden her birine dahi rütbelerine mütenasip olarak şakirdan hakkında cüzi bir ceza salahiyeti verilmelidir. Bundan başka her şubede şakirdanın en kıdemlilerinden ve zeki ve muktedir olanlarından bir başçavuş ve dört çavuş ile beher on kişiye birer onbaşı intihab ve ….. iktiza eder. Erkan-ı harbiye mektebi müdürünün maiyetine dahi muavin için erkan-ı harbiye kolağalarından veya yüzbaşılarından bir veya iki zabit verilmelidir. Erkan-ı harbiye mektebi müdürü dahi şakirdan üzerine cüzi bir ceza icrası hak ve salahiyetine malik olmalıdır. Piyade zabitanı şubelerine piyade bölük talimine kadar olan talimleri icra ettirecekleri gibi piyade kısmının müdürü olan ve şimdiki halde piyade muallimi bulunan zabit dahi kemafis-sabık tabur ve alay ve leva talimlerini idare edecektir. Kendisine muavenet için maiyetine bir kolağası verilmelidir. Bu suretle mekteb-i harbiye-i şahanelerinin idare ve dahiliyesi ber vecih-i ati münkasım bulunacaktır. Umum mekatib-i askeriye nazırı ferik saadetlü Zeki paşa hazretleri Pangalit’te kain mekteb-i harbiye-i şahane müdürü mirliva saadetlü Servet paşa Erkan-ı harbiye kısmı piyade kısmı (piyade birinci şubesi ikinci şubesi üçüncü şubesi dördüncü şubesi) ve süvari kısmı müdüriyetleri Muhat-ilm-i alem-şümul hazret-i padişahileri buyrulacağı üzere işbu tertibat ile bir güna tebeddülat vaki olmayıp ancak hizmet ve mesuliyetin taksiminden iberettir. 131 Binaen aleyh tertibat-ı mezkure ile mekteb-i harbiye-i şahanelerinde nizam ve intizam ve terbiye-i askeriyenin temin ve terakkisi bir kat daha hasıl olacağı itikadında bulunduğumdan maruzat-ı çakeranemin ricaya hüsn-ikabul buyrulmasını istirhama ictisar ederim. Ol-babda katıbe-i ahvalde emir ve ferman ve lütuf ve ihsan hazret-i veliyü’l-emir vel-ihsan efendimiz hazretlerinindir. Fi 26 Haziran sene 302 Kulları Maveran-ı Hazret-i Şehriyarilerinden Makamat-ı Askeriye-i Şahaneleri Müfettiş-i Umumisi Ferik 132 EK- 3 - Harbiye mektebinde bulunan Erkan-ı Harb sınıfları talebesine uygulanmak üzere Mekatib-i Askeriye müfettiĢi Mirliva Goltz PaĢa tarafından hazırlanan programın takdimi. 09/L /1301 (Hicrî) Y..MTV. 15/9 133 134 135 136 Özet ARSLAN, Halit. Sultan II. Abdülhamid Devri Osmanlı Ordusunda Alman Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2012. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması ise tedirginliğe yol açmıştı. Bu yenilgi, orduda ıslahat yapılması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymaktaydı. II. Abdülhamid ise yapılacak olan ıslahatların ancak yabancı uzmanlardan yararlanılması ile başarılı olacağını görüşündeydi. Orduda yapılacak olan ıslahatlar için yabancı uzmanların görüşlerinden ilk olarak I. Mahmud döneminde yararlanılmıştır. Bu dönemde Kont de Bonneval Osmanlı ordusunda görev almıştır. II. Mahmut döneminde ise ise Moltke ve heyeti dört yıl süreyle hizmet vermiştir. II. Abdülhamid dönemine kadar zaman zaman değişik ülkelerin subaylarından yararlanılmıştır. II. Abdülhamid döneminde ise bu görev Alman subaylara verilmiştir. Bu dönemde görev alan subaylar askeri ıslahat komisyonunda görevlendirilmişlerdir. Subayların görevi ordunun durumu hakkında incelemelerde bulunmaları ve ıslahat önerileri sunmalarıydı. Bu öneriler kurulan ıslahat komisyonunda değerlendirilmiş ve uygun görülenler Padişahın onayına sunulmuştur. Ayrıca askeri eğitimin ıslahı içinde özel olarak Goltz Paşa’ya görev verildiği görülmektedir. Alman subaylar II. Abdülhamid dönemi boyunca ıslahat görevini üstlenmişler ve O’nun tahttan indirilmesinden sonra da I. Dünya savaşına kadar bu görevlerine devam etmişlerdir. Anahtar Kelimeler: II. Abdülhamid, Alman Subaylar, Goltz Paşa, Silah Ticareti, Askeri Islâhat. 137 ABSTRACT ARSLAN, Halit. Term of Sultan II. Abdülhamid and German Effect on Ottoman Army, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2012. The war that took place between Ottoman and Russian community in 1877-1878 was resulted in the defeat of Ottomans. Besides, Russian army’s moving towards Yeşilköy had caused bedevilment. This defeat clearly demonstrated the necessity to make reforms in the army. Yet, II. Abdülhamid believed that reforms could be successful only if they are performed by foreign experts. I. Mahmud term was the period when foreign experts were consulted with regard to the reforms in the army for the first time. During this term, Kont de Bonneval was assigned in the Ottoman army. During II. Mahmud term, Moltke and his committee offered service for four years. Until the term of II. Abdülhamid, officers of several countries were utilized from time to time. German officers were assigned in this regard, during II. Abdülhamid term. Officers were assigned within military reform commission and they were responsible for investigating current situation of the army and making reform recommendations. These recommendations were evaluated at reform commission and appropriate ones were offered to the Sultan for approval. In addition, Goltz Pasha was specifically appointed regarding the reform of military education. German officers undertook the reform task during II. Abdülhamid term and maintained this task until I. World War following dethronement of II. Abdülhamid. Keywords: II. Abdülhamid, German Officers, Goltz Pasha, Weapon Trade, Military Reform.