T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARI 0907 ·BY· 86 · 008 · 013 iLAHIYAT FAKÜLTESi .. . DERGISI III iSLAM CEZA HUKUKUNDA MERHAMET VE ADALET<1 J Yazan: Muhammed Ebu ZE:HRA . ı· •• Tercüme eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GULEÇ ı 1 - Allah taa1a şö,yle buyurmuştur: «Eıy Muhammed; biz seni ancak alemiere rahmet olarak gönıderdik.»( l Allah'ın pe.J~gamberi Hz. Muhammed (S) '-e gönderdiği ilMıi vahy, alemler 1çin bir rahmetten ibarettir. Bu, özel değil genel bir rahmettir. Bir türü bir cins değil bütün insanları kuşatır. Bu rahmetıten dolayı yeryüzüne ilahi vahyler gelmiş her peyıgam· ber, bu ilahi merhamet sebebiyle gönderilmiştir. Bundan dıolayı mer· harnet (rahmet) düsturu, bütün semavi dinlerde ilahi mesajları içine alan genel bir kanun olmuştur. Nuh, İibrahim, Musa, lsa, Muhammed ve bunla:vdıan başka peygamberler, alemiere rahmet olarak gelmişlerdir. · 2 Rahmet kelimesi; şefkat ve yumuşak huylu olmakla eş manalı değildir. Bfuzren müsamahada, yumuşak kuyluluk ve şefk!at içinde, sertlik türlerinin en kötüsünü gizleyen unsurlar bulunabilir. İnsanlara kötülük yapmak niy-etiyle saLdıranların, kanlan büyükibir i§tiha ile içmek için kendiLerini ormanlardaki aflslanların yerine koyanların; penıçe, diş, kılınç, oıt ve kur§un.la vahşileşenlerin fiilierine karşı yumuşak davranmaıda aslında merhametsizlik vaudır. Çünkü suçlulara karşı uyısal ve yumuşak başlı olmak, aslında bı.i suçların kurlbanlarına karşı kartı kalbii olmak demektir. Bunun için Hz. Muhammed (S), merhamet prensibini inSanlara acımaya· na, suçu önleyici kanunun da acımıyacağı şeklinde ortaya koymuş ve şöyle buyurmuştur: «Meııhamet etmeyen, merhamet gör:mez.»ıaı Cemjyet, bu sağlam ve istikrarlı zemin üzerine kurulur. Çünkü top· ·lumlarda düzen dı:şına kayan kimseler, bina duvarlarmdaki çıkıntı gibi· (1) Yazarın «el-C'erime ve'l.-UkU!be fi'l-F':ılklhi'l-İslami» is:tmli eserinin, 1976 yılı Ka- (sh. 7-23) Ttürı~'ye tercüme edilmiş, dipı)ptlar tarafımızdan eklenmiştir (,çeviren). (2) Enbiya 21/107. (3) Buhari, edeb 18, 27 İstanibul 1315; Mü:slim, fedail 65 Mısır 1374-75/1955-56; Elbu Davüd, edeh 145 Suriye 1388-95/1968-74; Tirmizi, !birr 12 Kaıhire 1357/1938; Mmed b. Hanıbel, Müsned Il, 228, 241, 269, 514 Beyruıt 1389/1969. hire !baskısından -2415- Tercüme eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GÜLEÇ dirler. Binanın hoşa gitmesi, güzel ve sağlam olması, ayakta durması için bu çıkıntının aletle düzelıtilmesi zorunludur. Meyve a~aç1arının ancak dalları buıdandığı ve asalaklaııdan temizlenıdiği zıaman meyva vermeleri de yine böyledir. 2 - Bunun için ilk başta. gelen peygamberlik merhameti, adalettir. Adaletin bizatihi kendisi, şümullü bir rahmettir. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim, ilahi mesajların, hakkaniyete riayet etmek ve insanlar arasında adalet terazisini elden bırakmamak iÇin gönderilıdiğini açıkça bildirmiştir. Adaletle merhamet arasmda bir\ fark yıoktur. Akisine adaletin hedefi, bizatihi merhametin kenc.hsidir. Allah taala bu manada şö·yle buyurmuştur: <<Anidiolsun ki peygamberleriımizi belgelerle gönderrnk; insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye peygamberlere kitap ve ölçü indirdik. Pek sert olan ve insanlara birçok faydası bulunan demiri de indiııdik.»( 4 J Bu nass, insanlar arasında adaletin, peygamberlik ri:Sıaletinin esası oLduğunu göstermektedir. Yine merhamet de esastır. Bu ikisi biribirinden ayrılmaz. Biri, diğeri ~çin gereklidir. Merhıamet, adaletin gereklerindendir, meyvalarmdan bir meyvadır. Zu1ümle merihametin gerçekleşıne:st imkansızdır. Herkese karşı acıma göz 'önünde bulundurulduğu sürece · merhaıinete aykırı adaletin olması da yine böıyledir. Allah taala ayet-i kerimede adıaletin yamsıra gerçek hakkaniyete işaret etmek iıçin <~demiri» de zikr,etmiştir. Kuıvvetli gücüyle koruyan 'de. mir olmadığı müdideriıçe koLklü, devamlı, istikrarlı bir adalet olamaz. Gerek ferıdler ve gerekıse, devletler arasındaki ,adalette bu k!onuıda bir fark . yoktur. Bunun için Allah taa1a şöyle buyurmUı§tur: <~llah'ın insanları . bir]biriyle uzaklaştırması olmasayldı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemiere lütufkardır.»( 5 l <<Allah insanların bir kısmını diğer kısmıyla sarvmasaydı ınanastırlar, kiHseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çoik anılan camiler yıkılıp giderdi. Andolsun ki Allalı'a: yarıdıım edenler~ o da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.»( 6 J 3 - Çoğu .zaman insanların dillerinde §U söz dıolaşır: <<Merhamet, adaletin, adalet de kanunun üstündedir». Ş,imdiki beşeri kanunlara göre ben ikinci hükme tamamen katılıyıorum. Çoğu zaman kanun aldaleti ger, çekleştirmede güçsüz kalır. Fakat büyük yazarı takdir etmekle bera;ber · (4) Hadid 57/25 . . (5) Bakara 2/251. (6) Hacc 22/40. -246---, MERHAMET VEI ADALET ', ( birinci bükümde ben ona katılamıyorum. Gerçek adalet, g,erçek merhametten ibarettir. Eibu Bekir (R) şöyle dediği zaman: en merhametli ve en adil bir insandı: <-Naızarımda sizin kuvvetliniz, kendisinden hakkı alın­ caya kadar zayıftır. Zayıfmız da hakkını alıverinceye kadar kuvvetlidir.»(7l işte gerçek mel'hamet budur. Gerçek merhamet, adaleti ikrar eder, gerçek müsamaha hakkı alçaltmaz, batılı yücel'l!ımetz,. Aıslmda, batıl, tam manasıyla bir merhametsizliktir. Şüpheısiz Aibdullah oğlu Muhammed'in yaratılrşmda merhamet, milsamaha ve adalet açıkça: görülmüştür. O merhametli, müsamahakar ve adildir. Bunlar biribirleriyle uzlaşan, biri öbürüne zıt olmayan özelliklerdir. Onun ahlakmı, eşi mü'minlerin annesi Hz. Aişe (R anha) şöyle tasvir etmiştir: «Allah'ın Rasü1ü (S) hi!zmetçisini, kad.inı ve hayvam d!övme1di; bunlavdan başlka hiçbir şeyi de. Ancak Allah yıolunda savaş müstesna. Eline geçenden şahsı için intikam almadı. Allah'ın haram kıldığı şeylerin çiğnenmesi müıstesna. Allah'ın haram kıldığı şeyler çiğnendiği zaman şahsi öfkesi iıçin değil ancak Allah için intikam alırdı.»(sı Gerçek ve samimi merıhametlilerin ahlakı budur. Onlar batıla yardımcı olmayarak, başkaLarının hukukunu zedelemiyerek şalısi hakların­ da müsamahakar davranırılar. Belki de bu davranı§, Hz. Peygamber'in (S) şu s:özünrü açıklar: <<Ben merhamet peygamheriyim; ben lravh peygamberiyim.»(9l ..___ ,G -.-~.!'f."---.,., __:;___.-- J•- l'J!ir f ~- ---·=-.- -----:---~-- ~ Haub ve merhamet, peygamiherlerıde birarada bulunur. Her adil. idareciele de durum aynıdır. Onlar insanları ilidil ölçülere, göre otoriteyle idare ederler. Otorite, batılı yıakalayıp layık o1duğu yere koymak, batıl ehlini de tamamen doğru yola getirmek ,i:çin enselemeik demektir. Bu, merhamet düsturuıdur. Merhametli ·idareciden umumi bir rahmet ya:yılır. Fakat yoldan çıkmı§ları bu rahmet kuşatımaz. ömer b. el-Hattaıb'ın hayat hikayesini okuyacak olur!sak onun valilerini g,ert tabiatlılardan değil merhamet· lilerdoo seçtiğini görüriilz. Çünkü merhametlilerin gönüllerinden umu4- (7) :bbn Hişfun, es"Siratü'n-Nebevty~e IV, 311, Mısır 1355/1936. (8) Buhari, menakiıb 23, edeb 80, hudüd 10; Müslim, fedail 77; Eibu Daıvud, edeb 4; Malik ib. Enes, Muvatta', hüsnü'l-huluk 2, Ka!l:ıire 1370/1951; A. b. Hanbel, Müsned VI, 32, 114, 116, 130, 182, 223, 229, 232, 262, 281; Dfıdmi, nikah 34, Beyrut, trsz. İbn Ma,ce, nikan 51, Mısır 1372/1952. (9) A. b. Hanıbel, Müsned IV, 395, 404, 407, V, 405. --247- Tercüme 'eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GÜLEÇ mi bir rahmet fışkırır. Şahısi ve özel bir merhametten umüm1, adil bir rahmet doğar. Bir idareci, insanlar içinde onların duygularını hissetmedikçe, algılaımadıkça, kalbi onlarla beraber çarpmadrkçıa Mil olamaz. Genel ve özel işlerinde onlara karşı yumuşak davranmalı, onları zor:ı koşmamalı, sırtıarına kaldıramıyacakları yükü yüklememelidir. Hz. Peyganllber'in (S) davet ettiği :iJdaredlikte istenen yumuşaklık işte budur: <Na Rabbi; kim ümmetimin bir işini üzerine alır da onlara zorluk çıkar­ tıma sen de ona z:orluk çıkart. Kim de ümmetimin bir işini üzerine alıp onlara lütüfkar ve müşfik davranırsa sen de ona Hituf ve şefkatle muamele et.»(ıo ı yürütmedeki yumuşaklık işte budur. Cezaların uygulanması sırasınıdaki acıma, böyle bir yumuşaklık ,ve merihamet değildir. Bu durumdaki bir acıımayıa Kur'an-ı Kerim «re'fei>> demiştir. Buna «rah'ınet v·e rifk» dememiştir. Erkek ve kadın zinakarların cezalandırılmaları hakkında Allah taala şöyle buyurmuştur: <<Zina eden kadın_ ve erkeğin herbirine yüzer· değnek vurun. Allah'a. ve aihiren gününe inanıyorısanız, .Allah'm dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit oLsun.»(ııı Genab-ı Allah, rahmet ve re'feti biribirinden ayırmıştır. Ekseriya rahmet, umumi bir iyiliğe ve adalete sevkeıd:er. Re'fet 1se kederli vaziyetteki kimseye karşı. duyulan acı­ ma hissidir. Bu kederm adil olup olmaması arasında bir fark yoktur. Bundan dolayı re'fet ve bunun belir:Uleri, bir kötülüğü önlemek, günaha engel olmak sıöz konusu olunca yasıaklanmıştır. 5- İşleri Semavi Diııllerde Ve İslam'dla Ceza 6 - Semavi dinler insanlara gerçekten merhamet etmek demek olduğu ve adalet1e merhamet bir'birinrden ayrılma:dığı için İslam hukukunda da günah i§leyecekleri engelleyecek cezalar konulmuştur. İslam'da cezaların esası, işlenen suç i1e önleyici ceza arasmda denklik demek olan kısastan ibarettir. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim, cezalar için «meısülM» tabirini kullanınJJ§tır. Allah ta~l.l&, kendi emirlerini tutmayan, kendilerinden sonra geleeeldere iyi örnek olmayan millet1ere verdiği ceza hakkında şöy­ le buyurmuştur: «Puta tapanlar senden, iyiHkten önce kötülük isterler. Oyısa onlardan önce nice iibret a'lmaeak ce~alar (mesülat) verilmiştir.»( 1 \' 1 Ayetteki <<mesülat,» önceki milletiere verilmiş, suça denk cezalar demek(10) A.g.e., VI, 62, 93, 257, 258, 260; Müslim, imaret 19. (ll) Nur 24/2. (12) Ra'd 13/6 -248- IVIERE!AMET tir. Buna nış, VEı ADALET rağmen onlar tam manasıyla bir İslam'da cezaların öğüt dinlememişler, ibret almamışlardır. Bu davra- sapıklıktır. genel eıs.a:sı, suçla ceza ara:smdaki denkliktir. Bundan dolayı yukarıda da sıöylediğimrz giıJ·.)i cezala:ra «kısaıs» denmiştir. Kısa­ suı ayguJarı.ması neticesinde insanlara merhamet etme; hayatın huzur, siJ· kun ve mutluluk dolu olması, bU: sü.künetin bir işkence ile bozulmarc.cı~.t, gürıahhrın eğl·ence halir.c ~clr-!,lemesi düşi.j.nülmüştür. Bundarı dıolası Cenab·ı r.ı:ak şöyle buyurmuştur: <"E;y akıl sahipleri; kısasta sizin için hayat vaıldır_,,(ıaı Yani huzur, refah, sükün dolu; bozgunculuğun, isyanın ve düşmanlığın bulunmadığı bir hayat. 7 - Daha önce Tevrat'ta mevcut o1duğu giibi islam da toplumun hukukunu çiğ·neyenleri-ki buhaklar, Allah'ın haram kı1dığı şeylerdir- gerçek adalete yöneltmek için suç i§lemeyi önleyen ca:y"dıncı cezalar lmyma yolunu tutmuştur. İnsanlar ibunları, gü~lerinin yettiği n]s:bette uyguladıkları . takdirde iyi sonuçlar elde ederler. Burada il§!hi cezaların yüceliğini ve nıut1ak fazilete doğru yönehşini. görmekteyiz. İHl.hi cezalar, iı;sanların koyduğu, ittifakla kabul ettiklerı, toplumu yönettikleri ceza kanunlarıııclan farklıdır. Çünkü çeşitli hükümetlerin ıkoyduklan ceza kanunları, insanların durumlarına ve bildikleri, alıştıkları şeylere bakılarak yapılır. E,ski kralların yaptıkları gibi bu kanunlar çoğu ızaman bizzat hükümetleri korumak için çıl<ıarılır. Kralların iradeleri, kanundan ibarettir. Krallar öncelikle kendilerini korumak, ikinci derecede de milletlerine yararlı olacak veya onları haııbe hazırlayacaK kanunlar yapıyorlardı: Halk krallara tapıyorken bu kanunlara alışıyordu. Bu alışkanlık, halkın krallan ilah mertebesinelerı ·kudsiyet derecesine indirdiği; devletlerinin mtıkacMes o1du,ğunu sandığı, krallarm çamurunun kenıdi çamurlarmdan (vücutlarından) olmadığına inandığı devirlerde de devam ettıi. Bundan dolayı hatta çağıda§ 'lmmmlarıda bile kralın dokunulmazlığı ifadelerini bulmaktayız. Bu diokunulmazl:ıık, kanun adamlarını, hakimleri de sorumluluk dışı bırakan bir saygı ha1esiyle kuşatm1ış ve onları bütün insanlarm üstüne çıkarmıştır. İstibdat mutlakiyetinin kalktığı, bu idare .şeklinin cumhuriyet veya me§mti krallığa döndüğü ülkelerde de kral maliktir. Fakat hükmetmeız. Kralları takdis etme veya bunlardan başka komuıtan ve lideriere saJ"gı göıs­ terme yeripe geçen örfün, karmn koym:adaki tesirlerini görmekteyiz.. Hatta o, derecedie ki bazı milletierin luallığı ismen kalkmış, ikinci dünya har(13) Ba~mra 2/179. -249- Tercüme eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GÜLEÇ binden az önce baki kalmıştır. göııc1üğümüz, göreceğimiz gibi mahiyeti cezalar işte böyledir. Allah'ın kıoyduğu cezalar ise insanların örflerine, hayır veya şer üzerinde görüş birli,ğine vardıkları şeylere yönelik de·ğildir. Ama mutlak hakikati hedef alır. Koruyacağı, müdafaa edeceği fazile.tlere; önleyeceği ve kökü· nü kazıyacağı kötülüklere yönelir. 8 - İnsanların koyduğu daha sonra da önleyici-caydırıcı İlahi konunda zulüm yaptığı zaman kralı koruyacak, günah ~lediği zaman yine onu kurtaracak bir durumı Göz kJOnusu değildir. Allah ve adil hüküm önünde herkeıs -eşittir. Kjö:tülük yapınca üstün ve faziletli bir kimsenin varlığı söz k!orıuısu olamaz. üstünlük ve fazilet, güzel ahlaka sahip olma ve bunu uygulamadadır. · islam hukukunda ceza hükümlerinin başta gelen özelliği, bunların hem idare edene hem de idare edilene şümülü olmaısıdır. Bunlar hem idareciyi hem de idare edilen halkı kay11t altına alır. Güçlüler bu hükümterin dışmda kalmazlar. Bu kanun ve hükümler sadece güçsüzlere uygulanmaz. Bu gerçeği, Abdullah'ın oğlu Muhammed, Kureyış kabilesi müslüman olduğu ve hırısızlık yapan hatırlı bir kadının kerıdiiSiirıden affedilmeısi ü;terıdiği zaman şöyle· söyleyePek açıkça ilan etmiştir: <<S1zıden önceki milletierin mahvoluş sebebi sadece şudur: Onlar hatırlı b~r kimse çaldığı zaman onu seı:beıst bırakırlar, zayıf bir kimse de çaldığı zaman ona had cezası uygularla:rıdı. Allah'a arıdlolisun ki Muhammed'in kızı Fa·tıma bile hırsızlık yapsa, ter·eıdıdüt etmeden onun da elini keserim.»c 14 ı İslam Hukukmum Ahlak Ve V~cdianlaı Münasebeti hukukunun özellikleri sadece yukarıda söylenenlerden ibaret değildir. Onun hükümleri ahlak kanunlarıyla da tamamen paralellik arzeder. Ahlak kanuniarına aykırı fiiUeri cezalandırır. Bu kanunlara uygun davranışları mükruatlandırır. .Ah]aki yörıde kötü olan her fiile İslam hu· kuku ceza veııir. Bu arada ceza uhrevt ve dünyevi olmak üzere iki çeşit­ tir: a) Müsbet suçlar: Bu suçların özelliği, toplumLarı bıozmalandır. Bu suçlar için önleyici, engelleyici dürıye,vi cezalar klonmuşıtur. Hııısızlık, evli 9- İslam (14) Buhari, fedailü achaıbi'n-nebi 18, enbiya 54, hudud 12: Müslim, hudud 8, 9; Ebu D<fuvud, hudud 4; Tirmizi, hudüd 6; Nesai, sariq 5, 6, Mısır 1383/1964; İibn Mike, hudüd 6; Darimi, hudud 5, Beyrut trhsz. A. b. Hanbel, Müsned III, 386, 395, V, 409, VI, 329. ~250- MERHAMET VE ADALET kadınlara zina iftirası (kazf), y:ol kesme, mala ve cana yapılan diğer tecavüzler ... bütün ilm suçların hepsi ;için !ısHl!m'da. belirli ceızalar vardır. Bunları hakimler ve idareciler uygularlar. b) Menfi suçlar: Bunlar gıybet, koğu cu luk, nifak, hws,eıd vıs. gibi hakimler huzurunda isibat edilemeyen suçlardır. Bunların şüphesiz uhrevi ceızaları varıdır. 10- Bu ve diğer yönlerden İSılam hukukunun, dindar insan vicdanıyla münaseıbeti vardır. Dindar müslüman, yüce ve her §eyden münezzeh ola.n Allah'ın kontrolü altında bulunduğunu, yaptıklarından ona hesap vereceğini, yapmak ~stediği şeylere, dair niyetini de Allah'ın bildiğine inanır. Bu manada Hz. Peygamber (S) de şöyle buyurur: <<Ameller niyetlere bağhdır. Her kişi için sadece niyet ettiği şey val'dır. Kimin niyeti Allah ve onun peygamberi ise onun maksadı Allah ve peygamberi oılur. Her kimin de niyeti elde edeceği dünya veya nikaklacağı kadın olurlsa onun da maksrudı niyet ettiği şeıy olur.»< 15 l Dini vicdanın taya uyandırıtn1:aısındaki büyük yarar, üç hususta kendini or- koıyar: a) Suça dü§meyi öııleyen bir kalkan vazifesi giörür. Dini vicdan uyandığı zaman !SUÇU dıoğuran kin ortadan kalkar. Çünkü suçluların suç i§leme sebebi, topluma kar§ı duydukları kindir. Bunlaııda kendilerini tlopluma bağlayan bir meııhamet doygusu bulunmaz. İnsanlara eziyet etmek için oK gibi fırlarlar. Biııçok suçlar, toplumla bunun içinde ya§amakta olan bir grubun arasındaki bağların koıptuğunu gösteren açık delillerden ibarettir. Eisk.iden Araplar ibu gruptaki insanlara <<ipsi~Zler» adını vermi§lerdir. Bu tabirde ızihin hakımından ve duygu yönünden insanlardan lwpma söz konusudur. Dini vicdan terbiye edilince sevgi kuvvetlenir, insanlara bağlılık artar. Kişi, Allah'ın fazlmdan, ihsan ettiği şeylerden dolayı insanları çekememezlik hissine kapılmaz olur. Çünıkü bilir ki Allah bol rızrk verendir; güç, kuvvet sahiibidir. Saibra kar§ılık sevab, kine, karşılık da günah vardır. Bir ahiret günü daha vardır ki ıo günde sahreldenlere mükafatları hesapiSlZ bir şekilde verilecektir. Bu psikolojik teselli, gönüldeki !bütün tecavüz mikroplarını ve saldırı isteğini kökünden söker, atar. Böylece Hz. Peygamber (15) Buhari, bedü'l'vahy 1, iman 41, ntkil!h 5, talak ll; eıyman 23, hiyel 1, itk 6; Müslim, imaret 155; Eıbfı. Davfı.d, talak ll; Tirmizi, fedailü'l-ci!had 16; Nesai, taharet 59, talak 24, eyman 19, İbn Mace, zühd 26; Ahmed b. Haııbel, Müsned I, 25, 43. -251- Tercüme eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GÜLEÇ (S) 'in şu sozune sarılarak gO!plumla iyi geçimli ve uzla!§mış hale gelir: <<Mü'min, geçimlidir, münistir.»( 161 Geçinmeyen, uzlaşılm~yan bir kimsede hayır yoktur. Böyle bir şahıs, toplunıla irtrbat kurunca a:rtık bu topluluğu rahatsız etmez. b) Vicdanın uyanıdırılması, ısuçların isihatını "ffiolaylaştırır. Çünkü suçlar genel olarak aleni değil gizli işledir. Olayı görenler, bunu bildirmenin dini bir va1zife o1du,ğuna inandı'kları zaman Rab'lerinin hükmünü uygu}amak için heber verirler. Bu inanç1arı şu ayetten dolayıdır: «gY .inananlar; kendiniz, ana-babanız ve yakınlarmız aleyhine de olsa şahit olarak adaleti gözetin; iSıter zengin olsun ister fakir olsun, Allah onlara daha yakmdır. Adaletinizde hevesiere uymayın. E,ğer eğriltil'seniz veya y:üz çevirirsenız bilin ki Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdaııdır.»( 17 ! Vicdan kuvveti o dereceye ulaşmıştı ki bir adam, kendi oğlunu alıp Hz. Peygamber CS) 'e getir.iyor; gerekiyorsa ona had ceızaısı uyguluyordu. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre iki adam bir meselenin halli için Hz. Peygamlber'e (S) müraıcaart ettiler. Bunlaı:ıdan birisi dedi ki: my Allah'ın Resulü, ikimize dair Allah'ın ikitaıbmdak,i hükmü, ver. Diğerı de evet, ey Allah'ın ResuLü, Allah'ın kitabına g'öre hüküm ver, fakat hana müsaade et, konuşayJJm dedi. Hz. Peygamber (S), ISiöyle deyince adam. dedi ki: Benim oğlum bu adamın ailesinin yanında üc'retle çalışıyordu. Karısıyla zina etmiş. Kendi:sine yüz koyun ile bir hizmetçiyi fidye olarak verdiım. Dini !bilen kimseler 'bana, oğluma yüz :sıopa vurulacağını ve bir yıl da süııgüne günderileceğini •S!Öylediler ... Bunun üzerine Hz. Pe:yıgarn!ber (S) ~öyle buyurdu: «Allah'a andolsun ki ikiniz hakannda Allah'ın ~itabma göre hüküm vereceğim: Yüz, :koyunu ve hiızmetçiyi geri alacaksın. Oğluna yüz sropa vurulacak verbir yıl da sürgüne göııderilecektir.»i 18 ! Vicdan hakimiyeti İşte böyle •oiur. Bu lda Kur'an-ı Keırim'in hükmüne boyun eğmektir. Adam, had cezası uygulanısm, ,swtı kırbaç. yarasından yansm, uzun müddet sürgünde yaşasın diye oğlunu içinden gelerek, elinden tutar, getirir. Sosyal şartlara göre yapılmış beşeri kanunlara -ister bunlar adil oJısun i1ster olmasın- insanlar bu derecede itaat ederler mi? (16) A. b. Han/bel, Müsned V, 335. (17) Nisa 4/135. (18) Buhari, sulh 5, ahkam 39, ahi'ı.d 1, şurut 9, eyman 3, hudud 30, 34, 38; Mü,lim hudud 25, kudat 22; Eibu Davud, hudud 25; Tirmizi, hudud 8; İbn Mtke, hudud 7; Malik b. Enes, Muvatta', hudud 6; A. b. Halllbel, Mrü:sned IV, 115, 116. -252- MERHAMET VEI ADALET c) Üçünoü husus, dini vicdanın uyanık tutulmaısı ve suçlunun çektiği cezanın kul tarafından değil herşecyden müneızzeh Allah tarafından farz kılmdığma inanmasıyla ilgilidir. Bu durumda .suçlu pi§manlık duyar; kısa süre sonra tevıbe edebilir. Yakalanıp ceza görmüş veya kurtulup kaçmış olması vaziyetini değiş:tirmez. O. Allah'ın kendisini kontrol ettiğine ve kendisinden bugün olmasa da yarın hesap soracağına inanır. Bir ahiret günü vardır ki orada herkes kazandığının kan;ıılığmı görecektir. «Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Ki'm de zerre kadar köyülük kapmışısa onu görür.»(19 l Tam manasıyla hesap sorucu olan Allah'ın hükmünden kendini asla kurtaramLyacaktır. Beşeri kanunların uygulanmasında hatıra gelen bir husus da şudur: Suçlu kendini cezadan kurtarırsa cesareti artar. Uzun veya kıısa bir müddet hap~s cezasıyla cezalaııdırılırısa hapishaneden bir gün çıkar ve kudurgunluğu fazlala§ır. İnsanların mal ve ırzlarma kı0layca tecavüz, edecek hale gelir. Çünkü hapishanede insanlığı yok olmuş, i:nsanlığıyla beraber vicdanı da kalmamıştır. Arıtık kendiısini önleyecek bir din, engelleyecek bir ahlak, dbs:tluk kurulacak bir yön, terbiye kabul edecek bir iman yoktur. Bunun için kanunlar dinden ne kadar uzaklaşırsa, ka1bler imandan ne ö1çüde ayrılırsa suçlar o nisibette çoğalır. imar faaliyetleri her yeri kapladı, medeniyet genişledi. Fakat bunlarla birlikte suç çeşitleri de çoğal­ dı; suç vasıtaları arttı. Medenryet,in genişlemesi, ilimierin yayılması nisbetinde suç nevileri de işlenir oldu. < Ş urası bir gerçektir ki yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan ka~bler de körleşir.»< 20 l l l - Dinin tam olarak yaşandığı cemiyetteki ictimai tecrübe, bize ilahi hukukla heş·eri hukuk arasıııdaki fark konusunda canlı bir fikir verir. Dindar bir topluluk ve böy1e bir topluluğun ülkesindeki güven He kalabalık Avrupa şehirlerinden bir şehirde yaşayan birbirlerinden kopmuş, başkalarınını anla§arak yaptıkları. beşeri kanunlara inanmayanların durumuna bir göz atacak olursak bu durumun kalblere ne kadar tesir ettiği:ai anlarız. Bu bakış, suç i§lemenin medeniyetle birlikte ilerlemekte oLduğunu gösterir. Ümran genişled.il0çe, dini yaşayan toplulukların aksine suç çeşitleri de çoğaldı. Şurası bir gerçektir ki imanla birlikte umran genişledikçe gönüllerin terbiyesi daha da düzelir; suçlar azalır, Hz. Pey"gamber (S) ve sahabiler devrinde İ!slam medeniyeti ile suçlar ters orantılıydı; medeniyet ilerledikçe suçlar azalıyoı:ıdu. (19) ZilzfU 99/7, 8. (20) Hacc 22(46. -253- Tercüme eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GÜLEÇ Kanun, insaı;ıların anlaşarak yaptıkları bir şey o]duğu için kanun mümesrsilinin durumu zayıfladı. Hatta biLginlerden ~halktan da- kanuna karşı gelenleri görüyoruz. Kanun, kuvvetlilenin zayıflar aleyhine ittifakın­ dan yahut bazı sınıfların diğerlerine tahakkümüniden ibaret sayılıyor. Uygulanmakta olan sıö2ıde demokrasiden kurtarılarak gönüller hür bıra­ kılsa, kanunlarla uyıgulanan isrtibıdat kalıntılarını ımutlaka görürsünüz. Kanunların konulma5mda olmasa dahi bu isıtibdat, uygulanmasında mevcuttur. Kanunlara karşı bu hücumu ve yıpratmayı, roman yazarlarında ve serbest yazarlaııda gördük. Bunlar günahkarları cesaretlendiren, suçlulara cür'et veren, tevibe etmeyi ZjOrlaştıran şeylerdir. Suçlu ile insanlar arasında bir sevgi yoktur. Yüce ve kadir olan Allah'ın gücü olmadan hiçbir de,ğişme söz konusu olamaz, 12- Şüphesiz müslümanlar daima Hz. Preygamıber'in (S) öğütlerine göre har-eket ediyor ve Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği doğru yolda yürüyıorlardl. Suçlu haketrtiği ceza.yı gördükten sonra Peygamber (S), suçluyu tevıbe ederek yatLştırmayı çok isterıdi. Bunu, kend~sini bir daJha suçtan alıkoysun ve başkaları o:nldan ibret a1sın, Allah i,çin tertemiz bir niyete sahip olsun diye yapardı. Hz. Pey;gamber şöyle buyurmuşlardır: «Hırsız tevbe edince kesilen eli ke:nıd:inden önce Cennet' e gider.· Etmezse li kendinden önce Cehennem'e girer.»(zıı Hz. Peygamber (S) suçundan dolayı suçlunun ayıplanmamasını ısrar­ la isterdi. Bununla ıstıra:bın gönlünde devam etmemesini, bu 1sıtırabın suçun hududu içinde kalıp başka sahalara sirayet etmemesini _hedef alırdı. Bu konuda şu anlatılır: Bir adam şarap iç'mişti. Hz. Peyıgaımıber (S) 'e getirildi. O da buna şarap içıme cezası ury~gulaıdı. Hz. Peyıgamıber bir ara dışarıya çıkmıştı. Orada bulunanlardan birrr suçluya, Allah seni perişan etsin, dedi. Bu söze Hz. Peygamber (S) kızdı ve şöyle buyurıdu: «Bunun aleyhine olarak şeytana yardım etmeyiniıZ.»( 22 l Bu, ümmi ve emin olan Hz. Pey· gamber'in gözönüne aldığı hikmet rdJolu bir manadır. Çünkü günahkar; insanların kendirsinden nefret eıttiklerin~, onu hor gördüklerini, ittiklerini hisserdince onla~dan çok uzaklaşır, kopar. Her kim topluluktan ayrılırsa onu şeytan teslim alır. Sürüden ayrılan k!oyunu kurt kaı?ar. Cezalandırıl­ mış günahkarları itelemek, suç i§leıneye imkan tanımak ve şeytana yar(21) Kaynaklarda bulamadık (çeviren). (22) Buhari, hudüd 4. -254- .MERHAMET VE ADALET dım etmek demektir. Rivayet edi1diğine göre Hz. Peyıgamher <S) şöyle buyurmuştur: <<Şeytan tek kii.şiyle beraıberdir; iki kişiden çok uzaktır.>>('2 'ıı İslam'da iyilik yapacağından ümit kesilen itelenmiş bir kişi yoktur. Aksine böyle kimseyle ünsiyet etme ve ona yaklaşma, tevihe kapısını açar. Tevbe kapısının açık olmasında büyük hayır, umumi fayda. işe yarar güçlerıi harekete geçirme, yapılan. şeylerin meyvelerini sunma vardır. 13 - tslam dini bir suç işleyeni terbiye etmede, sadece onu tevbe etmeye teşvik etmekle yetinmemiştir. Ahlakı lmruyacak, fazilete götürecek her şeyle onu kuşatmıştır. Bu üç şeyle olur: a) Terbiye edilmiş genel bir kamuoyu meydana getirmek. Kötülük artık böyle bir ortamda meydana çıkmaz; sadece iyilik çıkar. 1islam dini, iyiliği emretmeye, kötülüğü de. yasa.klamaya davet etmiştir. Suçlunun yanlış davranı,şını sözle düzelterek onu doğru yola getirmediği için ve en güzel tarzda iyihğe çağırmadığmdan, suçısuzu sorumlu tutmuştur. Allah taala şöyle buyurur: «EY Muhammed; Rabbirün yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; anlarla en güzel şekilde tal'tış.»< 24 ı «Shıden, iyiliğe çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. !şte başarı­ ya erişenler yalnız onlar:dır.»<zı>ı Kur'an-ı Kerim, İSlam'ın en özel manasını, iyiliği emretmek, k!öıtülüğü de menetmek saymıştır. Allah taala şöyle buyurmuştur: «Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, iyi'liği emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmeıtsini:z.»< 26 l iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama, hayıl'idan ibarettir. Kötülüğü defetme, suçları önlemede i:şb!irliği yapmak demektir. Böylece topluluğa küsen, onunla kaynaşamayanların gönülleri edilecektir. Bu da toplulukla aynı şeyleri hiss-etmelerini ve ona yaklaşınalarını sağlayacaktır. b) İslam dini, insanları haya faziLetine ve gönülleri ar duyıgusuna göre terbiye etmeye çağırır. «Çünkü hayanın tamamı hayıvdır.»< 27 l Hz. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: <<Her dinin bir ahlakı vaı:thr. İslam'ın ( 23) (24) (24) (26) (27) Kayna:klarda bulamadrk (çeviren). Nahl 16/125. Alü İmran 3/104. Alü tınran 3/110. Müslim, iman 61; A. b. Hanbel, Müsned IV, 326, 327, 436, 440, 442, 445. 446. -255- ahlfrkı <<Haya, sadece hayır getirir.»c 2 ııı Süphesiz biz suç işleme hastalığına yakalanmış bir kimsenin gönlünü, içinde hayayı uyandı:rmak ve suçunu meydana çıkarmak tarzmda tedavi eıdeıısek o kimse Hz. Peygamber'in yoluna girer; içinde yaşadığı cemiyetle ülfet edecek tarız;da hareket eder. da hayadır.»(:<sı c) İşleme suçu ve teşhir etme suçu olmak üzere İslam, açıklanan suçları iki suç sayar. Bundan dolayı bazı suçlara açıklandıkları için ceza uygular. Hz. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: «Eıy insanlar; kim şu kötü şeylerıden birini gizli yapar ve gizli tutarsa Allah da onu gizler. Kim de teşhir ederse ona Allah'ın kitabındaki cezayı tatbik ederiz.»caoı «Şüp­ hesiz kiyamet gününde Allah'tan, en uzak yerde duran insanlar, günahLarını teşhir erdenlerldir!.ı Ey Allah'ın ReısiH!ü bunlar kimlerdir dendi. . Buyuvdu kıi: <<Böyle,si geceleyin bir iş yapm~ş, Allah onu yüzüne vurma. mıştır. Sabaha erince şöyle şöyle yaptım der ve Allah ta~llanın örttüğü­ nü açar.>>( 81 J Suçları gizlemek, insanların yaşadığı atmosferi; temiz, nezih ve afif hale getirir. Günahkar bir köşe~y"e çekilir, meyıdana çıkmaz. Bazen bu tavrı ıslahına ve vicdanının temizlerimesine vasıta olaıbiHr. Allah taala suçlarını açığ:ı vuranlan, insanlara. yalan söyleyenleri, onları sahte şeylerle itharn edenleri, inananlar arasmda kötülüğün yayılmasını isteyen kimseler olarak tasvir eder. Bundan solayı §'Öyle buyurur: <<Mü'minler arasında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette can yakıcı azah varchr.»(szı Bu üç unsur sayesinide ahlaklı, müHiyim, fazilete davet eden, şer­ leri kötü gören, suçların koyu karanlığa gömüldüğü, efkar-ı unmmiyeye çıkmadığı bir kamuoyu meydana geEr. Biz: inanıJoruz ki suç haberlerini yayan, sırları açığa döken neşrl­ yatta, gençleri suç iş1emeye iyice iten a§ırılık ve mubalağa vardır. İslam, bu faız:ileıtli, ter!biyeh kamuoyunu meydana getirmekle bunlarla mücadele etmiştir. Asrımızda bu hikmet dolu prensibi benimsemeye ne kadar do muhtacız. ---- ı· (28) (29) (30) (31) (32) 'ihn Mace, zü>hd 17; Malik b. Enes, Muvatta', büsnü'l-huluk 9. Buhai-L .edc\' 77; Müslim, iman 60. Malik b. Enes, ıvı:uvatta', hudüd 12. Buhari, edeb 60; Müslim zühd 52. ' Nür 24/19. -256- --. :-~-- :---. ~ ~rrs~J MERUAMET VE! ADALET İslam, Mağdurun Gönlünü Tedavi Eder. 14- Yeni kanunlar, işleilliiliş suçları sadece mağdura karşı değil aynı zamanda şerefini çiğned'iği ve ictimai emniyete tecavüzde bulunduğu için topluma karşı işlenmiş saymaya yöneldi. Şahıs bu ictimai enmiyet içer~sinde emin ve huzurlu bir şekilde yaşamaktadır. Yine bu yeni kanunlar kamu hakkını, şahsın hakkından üstün tutmuş; bunu şahsın medeni hak talebine hasretmemiştir. İslam bu hususu dikkat nazarına almış, ö:1dürme suçunu, bütün insanlara karşı işlenmiş gibi saymıştır. Çünkü bir kimse~n yaşama haKkına tecavüzıde bulunan kimsıe, bu şahsın hayat hakkına tecavüz etmi:i demektir. Bu hak bütün insanlar için ortaktır. Bundan dolayı Allah taalii şöyle buyurmuştur: «Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa ka11§ılık olmadan ö1düriirse, bütün insanları ö,ldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur.»< 33 l Canın ölüınden kurtarılması, ktsas sayesinde olur. Fakat islam, bu: icıtimai genel mana ile birlikte işin mağduru alabdar eden Şahsi tarafı ile de ilgilenmiştir. Bundan dlolayı Allah taala şöyle buyurur: <<Hal~ız yere öldürülenin veıl:iısine bir yetki tanımışı:ZJdır. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendi,si, ne de olsa yardım görmüştür.»<34l Bu düşüneeye göre, mağdurun ve akrabasının gönüllerinin tedavisı söz konusu olunca İslam nazarmda suçların esas cezası kıısastır. Çünkü gözü çıkarılmış bir kimsenin gönlünü, mlikdan ne oılursa olsun tazminat tedavi edemez. Fakat suçluyu., gözü çıkmıış vaziyette görUnce yUreğine su serpıilir. Topluluk i,çinde tokatıanan bir şahısı da mik!darı ne olursa olsun alacağı tazminat ve ne kadar uzun olurısa olsun şamarlayanın hapsıedilme­ si tatmin etmez. Fakat kalabalığın huzurunda tıpkı kendine vurulduğu gibi suçlunun yüzüne bir tokat ·aşketmesi, gönlündeki ateşi sıöndürur. tşte · eşitlik prensibi suç ile cezanın denk olmaısını gerekli kılar. Mağdur ile suçlunun duyacakları acının da denk olması yine eşitlik ilkesinin gereği­ dir. KötUlüğe sebebolan daha zalimdıir. Fakat kısasta aJSla zulUm yoktur. Suçlunun kısasa tabi tutulmadan salıverilmesi, katmerli zulümdür. 15- Şüphesiz mağdura itina gösıterip (33) Mfıide 5/32. (34) İsra 17/33. -257- gönlünUn tedavi etmenin Tercüme eden: Yard. Doç. Dr. HASAN GÜLEÇ müsbet tesiri v<n1dır. Çünkü o, artık intikam almayı düi§ünmez. Yukarı­ daiDi ayette de gördüğümüz gibi tecavüz etme ve öMürmede aşırı gitmez. intikam almak için veya ihanete uğrama yüzünden öcalmak maksadiyle işlenen su~larda bize ibaretler vardır. Hal::ihaızırıdaki Mısır kanunlarının mağdurun gönlünü tedavi etme eksiklikleri, suçların kan ıda­ vaısı şeklinde sürüp gitmesine sebeb olmaktadır. öldürme suçunu intikam maksadıyla diğer bir ö1dürnıe sonra da bir üçüncüsü takip etmektedir. O derecede lı;Ji kan davasını torunlar ve• nesiller miras olarak devralmaktadırlar. Bütün bunların tek sebebi, kanunların, mağdurun gönlünü tedavi etmemesidir. İslam ceza hukukunda herhangi ibir s:ebeble kısas hükmü uygulanamazsa, mağdurun ve yakınlannın gönüllerini tedavi edecek tazmi;nat (diyet) esası vardır. Yaralıların tedavi edilmeleri, islam hukukunun asli hüküml:erindend\ir. Böylece İslam'da akan kan boi§a gitmez; ölıdürme suçu cezasız kalmaz. Yahut daha doğrusu canı, bsaısa t§ıbi tutulmadan ve~ta mağdura tazminat ödemeden salıverilmez. Taammüden olmakla beraber kısasın şartlarının tümü bulunmadığı veya canı biJinınediği için katile kısas uy;gulanamıya­ caksa, her maMulün mirasçılarına diyet ödenmesi kesinleşir. Katil, diyete malik değil ve bunu ödeyemiyecek durum'da olurısa akılesinin (yakın akraba, aşiret, meslekdaşlar') ödeme,si gerekir. Akılesi, asaibeıs[dir (baba tarafından akraiba olanlar). İleride inşallah açıklayacağımız şekilde bunlar onun narnma diyeti öderler. E:n s1on onlar da ödiyemiyeeek durumda olurlarsa diyetin Beytü'l-mal'den (.devlet hazinesi) ödenmesi gerekir. Bu, akan kanın hoşa gitmemesi, daha dloğrusu İslam'ın, mağ:durun gön1iinü tedavi etmesi için bir tedbirdir. !Bunda mers'uliyet ve mükellefiyetierde yardımlaşma da vardır. Kim bir müslümanı karzara öldürüı~se öldürdüğü şahsın ailesine tazminat ödemesi gerekir. Çünkü hata etmiştir. Dar marcıdaki ailesi bu tazminatı yüklenir. Dar manadaki aile ferdieri öd:eyemezlerse en sonunda kişinin geni§ manalı ailesi öder. Bu farz vazifeyi yerine getirmede cemiyet şahsın velisi ol!duğu için onu temsil eder. Bu, büyük bir yardımlaşmadır. Bunda bir ba,ska mfma da vardır:: Devlet, vatandaş­ ların suçlarmdan S•orumludur. İncelememiz sırasında bu kionuyu uzun uzadıya açıklayacağız inşallah. 16- İslam hukukunda ffüli medıul olduğu için hiçibdr cinayet suçunun dosyası kapanmaz. Akan kan yerrde kalmaz. Hisbe (muhtersib1ik) konusunda yetkililer susmazlar. Hayat hakkı yok olan bir insan hemen hemen yok gibidir. Cemiyette onun krori.mma hakkı, cemiyetin de onu k:o- -258- MERHAMET VE ADALET ruyup görıetme vazifesi vard·ır. Bunların İslam'da düşünülmemiş olması mümkün değildir. Kadı ve bugünkü niyaihet vazifesini gören İslam muhtesiblerinin buluncaya kadar araştırmaları, incelemeleri, gö·z gezdirmeleri gerekir. Mutlaka caniyi bulacaklardır. Eğ·er bulamazlarsa kasame sıöız 'kionusu olur. Bu şöyledir: Cinayetin iş­ lendiği köyün civarında veya içinde oturan 50 erkek, kaat_i~i bilmediklerine dair yemin eder. Bunlarıdan her biri onu ö1dürmediğini, kaatilini de bilme·diğini sıö,yler. Bu ağır yemin mera:sımme kartılanlar içinde kaatili mutlaka bilen vardır. Çünkü bir köyde cinayet işlensin de onu kö·y ahalisinin çoğu bil- · mesin, bu mümkün değildir. Fakart onlar ya neticede intikam almak içi n veya cani .ile adamlarmdan ~orku yüzünden şahitlik etmekten çek'inebiliı:'ler. İşte bö·yle bir mecbüri yemin, eğer biliyorlar da konuşmak istemiyorlarsa onları kıonuşmaya sevke:der. Elli kişi yemin ederse gerekli olur. mağdurun öfkesini ber.taraf etmek için diyet Bu sa:dece, müslüman olsun o~1masrn bir fark gözetilmekstzin insan hayatının mUJhterem olduğunu gösterir. Bu ltonuda müslüman ve zimmi eşittir. Müslüman hakimler arasında zulmen dökülmüş kana önem vermeyen, başka şeye değil yalnız mahkemeye ibraz edilmiş deliller-e bakan, deliller kesinse hükmü veren, değilse dökülen kanı ye1.1de koyup insanları biııbir'lerini yer varziyette bırakan bir hakim yoktur. Böyle davranış, günümüzdeki ceza kanunlarının mant~ğıdır. lsM.m'ın mantığı· değildir. Çünkü islam, hak ve adaletin müsaade ettiği ölçüde, hareMi aşıp ileriye gitmeden, önce mağdurun öfkesini dindirir. Günahsızı mahkum etmez. Fakat dokülen kanı da yerde bırakmaz. İncelememiz sırasında, İslam'da yerinde bu konuyu açıklayacağız inşaallah. Cezatar, Umumi Maslahiaıtı <Yarrıan) Korumak İ~i!ndir: 17 -İslam' da cezalar, dinin bir cüzüdür. Bunlara baktığımız zaman dinin umumi gayelerine bakm:ı§ oluruz. Bu gayeler umumi ma.s1a:hatı (yarı) kiorumak ve beş ~aruri şeyi muhafaza etmekten ibarettir. Çünkü tsl:am şu beş muteber maslahatı .korumayı hedef alır: ,Bunlar canı, dini, aklı, nes· li ve malı karumadır. Şüphesiz suç işlemede bunlardan birine tecavüz -259- vardır. Zina nes1e, Tercüme eden: Yard. Doç. ~r. HASAN GÜLEÇ . hı:nsızlık mala1 şarap içmek akla, dinden dönme ve Hz. Peygamber (S) '•~ sövme vıb. dirie tecavil21dür. Suçlar, İslam dininin korumayı hedef aldığı bu şeylere tecavüz etmek demek olunca bunları önleyecek cezaların, suçluyu suç işlemeye ve sapıkirk yapmaya devam etmekten: alıimyacak tedbivlerin bulunması zaruri hale gelir. Siz, ağır olsun hafif olsun islam'daki her cezanın, sadece eemiy.eti bozulmaktan korumak olduğunu ıgörürısünüz:. Oem~yeltin lbloızu~ması, ·kötülerin ve boz.guncuların me~dana çıkması, temiz ve namuslu kimselerin de kabuğa çekilmeleriyle olur. Temiz ve namuslular ortaya çıkıp faaliyette bulunsalar bunların hepsi sııçlu sayılırlar. Böylece genel yararlarla özel menfaatıer çatışır. 18- :i:slam hukuku, cemiyetin bu yararlarını korumak için var olduğuna; özel ve genel durumlaııda higbir beşeri hukuk bu yararları korumamazlık edemiyeceğine göre, beşeri hukuk tedavi metodlarmda farklılık arzetse bile gayede islam hukukuyla birle§ir. Yahut daha iyi ifadesiyle problemierin hallinde ondan geride kalır. İslam ve bunun kesin ilaç olduğunu söyle11sek mubahl.ğa etmiş olınayız. E,ski me§"hur taibip Hipakrot'ın dediği gibi <<her hasta, kendi ülkesinin nebatmaan yapılmış· ilaçlarla tedavi edilir.,, Fakat biz iste,ğimizi öızetliyor ve diyıoruz ki öğrencilerimiz İslam ceza hu- · kukunu öğrenmelidirler. Onlar bunda mutlaka ictimai hastalıklarımızı te· davi etmede iışe yarayacak ilaç bulacakla11dır. Hepsi alınmasa da bazısı alınmalıdır. Hind veya dünyanın diğer hukuklarmdan istifade etmek yerine İslam hukukundan yararlanmamtz bizim için mutlaka hayırhchr: Şurası bir gerçektir ki kendi değerlerim:izi küçük görmek, başkalarının değer­ siz şeylerini beğenmek doğru değildir. Şafii'nin, <<ödağacı, yerinde değer­ siz bir odunduı;.> sözü, durumumuzu tas~ir etmemelidir. Ümit ediyorum ki bu ktonuda ileri gelen hukukçular ü1ke,lerinin membalarındaki yararlı şey­ leri öğreneeek ve buna göre hareket edeceklerıdir. Bu, onlar için önemlidir. Kendi yanlarında bö,yle bir zengin servet varken el a,çıp başka insanlardan bir şey dinlenmemelidirler. Allah, başarının kefilidir. dinini yaşamaya çağırsak -260-