babadenince wordpress.com + video Müslüm Gürses sitesi Şarkılardan duvarlara, mikrofondan kalplerimize, babalardan çocuklara: Müslüm Gürses Bir adam düşünün ki, hayat onu yeniden şekillendirip bir anda Türkiye’nin değer verdiği sanatçılarından biri yapsın. Müslüm Akbaş olarak geldiği dünyadan, Müslüm Baba olarak ayrılacaktı aramızdan ama kalplerimizden değil! İyi ki vazgeçmemiş duygularını mikrofona aktarmaktan. Yağız Baştürk | Sami Gökçen | Şive Karataş | Tuğcan Soydan wordpress.com babadenince Arabeskin Doğuşu ve Gelişimi Arabesk, Fransa kökenli bir sözcük olan ‘arabesque’ kelimesinden Türkçe’ye geçmiştir. Bu sözcük güzel sanatlarda ‘Arap usulü’ anlamına gelmekte ve ‘süslemede kullanılan çizilmiş veya oyma süs’ ve ‘bazı çevrelerde çizgilerini birleştiren, resmedilmiş veya oyma bir düzenlemenin temel ritmini meydana getiren ideal çizgi’ şeklinde ifade edilmektedir. sosyal bilimlerde ise arabesk; ‘bozulmuş ve yozlaşmış’ manasını taşımaktadır. E ski Yunan’da, Mısır’da, İran’da,Bizans’da değişik biçimlerde var olan arabesk, İslam sanatında daha özgün bir senteze dönüşmüştür. Arabesk sözcüğü sadece müzik türü değil aynı zamanda ev eşyası, çeşitli süsler, resimli halılar, filmler vb… için de kullanılmaktadır. 1970’li ve 1980’li yıllarda var olan bir söylem nesnesi haline gelen arabesk kavramının anlam çerçevesi şu şekilde çizilir; ve besteciler çıkmıştır. Bunlar arasında sayılabilecek en önemli santçılar; Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses’tir. zamanla arabesk popüler kültürün vazgeçilmezi haline gelmiştir. 1950-1960’lı yıllarda başlayan toplumsal hareketler ve göç olgusu arabeskin gelişimini desteklemiştir. Böylece ortak bir kültür oluşmuş ve arabesk kültür popüler bir boyut kazanmıştır. Arabesk müzik farklı beklentileri, ümitleri, korkuları ve isyanları aktaran bir müzik türü olmuştur. Aynı zamanda arabesk müzik halkın -Köyden kente göç eden bireylerin kendilerini kabul etme, beklentileri ve beğenilerine göre kendini şekillendirmseslerini duyurma ve özel bir kültür oluşturma isteği, eye çalışmıştır. Arabesk, fakir halkın sığınağı ve umudu -Büyük kentlerin yerlilerinin, yabancılar akınını geri konumuna gelmiştir. Bu yüzden yıllardır duyduğumuz püskürtme çabalarının adı, ‘baba’ sıfatı, fakir halkın babaları olarak arabeskçilere atfed-Aydınların ayak takımı ve taşra düşmanı elitlere yönelik ilmiştir. Arabesk müzik zamanla hem kırsal, hem kentsel kamuoyunda gerçekleştirmiş olduğu jestin adıdır. alanda kitleler yaratmıştır. bunu temel nedeni de popüler kültürdür. Türkiye’de arabesk kültürün meydana gelişinde çeşitli 1968-1979 yılları arasında özellikle gecekondularda sosyal etkenleri saymak mümkündür. Bu etkenler; göç başkaldırı olarak görülen arabesk müziğe TRT hiçbir olgusu, gecekondulaşma, sanayileşmeye dayalı kentleşme şekilde yer vermemiştir. Bu yüzden arabesk Türk halkına ve kentlileşmedir. Arabesk müziğin kurucusu olarak çekici gelmiştir. Arabeskin gelişimini gören yapımcılar bu bilinen Orhan Gencebay; arabesk müzik kavramına itiraz alana yatırım yapmış ve arabeske dayalı bir müzik endüsetmektedir. ona göre arabesk kelimesi ‘arapvari’, ‘arap trisi ortaya çıkmıştır. Arabesk müzik kasetleri, plakları etkinliği’ anlamına gelmekte olup yapmış olduğu müzik vb… popüler kültürün öğeleri olmuştur. Bu türün varoluş tarzını nitelememektedir. Gencebay, arabesk müzik tarzını sebepleri arasında, Orta Doğu ve Mısır kökenli müzik nitelemektedir. Gencebay, arabesk müzik kavramının anlayışının Türk toplumunu derinden etkilemiş olması basın tarafından ortaya atıldığına vurgu yapmakta ve da bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminden itibaren Türk müziğinden bağımsız çalıştığını ifade etmektedir. radyoda doğu müziklerine yer verilmesi, Türk müziğiKırdan kente göç eden kesim, geleneklerini, göreneklernin çehresinin değişmesine neden olmuş ve daha çok ini, alışkanlıklarını da beraberinde getirmiş, şehir standAnadolu’da varlığını sürdüren arabesk müzik giderek artlarına bir anda alışamamıştır. Bu açıdan köylü-kentli büyük kentlere ve metropollere yayılmıştır. Arabesk ikilemine düşülmüştür. Kentli olmaya özenen birey için müzik ekonomik sorunları, kötü hayat koşullarını, taklit bir yöntem olmuştur fakat ekonomik yapı yetersisefaleti, yabancılaşmayı, şehre ait olmamayı, acıları, zliğinden bunu başaramayan birey kendisini ifade edecek yoklukları ve aşkı barındırmaktadır. Acı,sefalet ve farklı yollar aramıştır. Bu bağlamda bireyin tek kurtuluş yoksulluk çerçevesinde ilerleyen arabesk müzik devletin yolu arabesk müzik olmuştur ve böylece arabesk müzik büyük tepkisini çekmiş ve arabesk müziğin engellenkendine özgü bir kültür oluşturmuştur. Arabesk kültürün mesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. bunun ortaya çıkışıyla müzik anlayışı da değişmiştir. 1960’lı yılsonucunda TRT, 1980’li yıllarda arabesk müziği yaların sonunda Orhan Gencebay ile gelişen arabesk müzik, saklamıştır. Ancak bu yasak sadece TRT bünyesinde Türkiye’nin o dönemki şartları göz önüne alındığında gerçekleşmiş, arabesk müzik halkın gözünde giderek karamsarlık, umutsuzluk, mutsuzluk ve acı gibi öğeleri popülaritesini arttırmıştır. TRT acısız olarak tabir edilen yansıttığı için Türk halkı tarafından büyük ilgi görmüştür. arabesk müziği yaygınlaştırmaya çalışsa da halk tarafınBir kaç yıl içerisinde Gencebay’ın yarattığı bu tarz, kırdan dan hiçbir şekilde ilgi görmemiştir. Özellikle, Hakkı kente göç eden gecekondulu gençlerin büyük oranda Bulut bu tarza yönelik denemeler yapmıştır fakat kısa ilgisini çekmiştir. Kısa bir süre sonra bu türde yeni şarkıcı süre sonra tutmayacağı anlaşılmıştır. Akbaş, Gürses ve Baba wordpress.com babadenince D aha 15 yaşında Adana’da, bir aile çay bahçesinde düzenlenen ses yarışmasına katılan Gürses’i izlemeye gelenler nereden bileceklerdi ki zor zamanlarında yanında olan kişi olacağını. Daha sonralarda kendi deyimiyle, “işler iyi gitmediği için” babasının da isteği olan terzi dükkânına dönmek zorunda kaldı. Hayatını değiştirecek haber ise, Gürses’in kapısını çalmak üzereydi. Tanıdığı birinin aracılığıyla Adana’da bir gazinoda başladı mikrofonla derdini anlatmaya. Sesiyle küçük yaşlarda dikkat çeken Gürses, kendisiyle yapılan bir röportajda o dönemle ilgili olarak şunları söyleyecekti: ‘‘İlkokulu bitirdim. Gerisi yok. Adana'da damda yatarken uzun hava okudum. Arkadaşım halkevine gidiyordu. Ben de gittim ve Çukurova Radyosu'nda sanatçı oldum.’’ İşte o geceden sonra, belki de ondan başka derdimizi anlatamayacağımız ve dostluğumuzu onunla birlikte geliştireceğimiz biri, var olmaya başladı hayatımızda. Müslüm Gürses için her şeyin iyi gittiği sıralarda, “acı” ve “hüzün” hayatını şekillendirmeye başlıyordu bile. Annesi Emine Akbaş ve kardeşi Ahmet Akbaş’ı toprağa veren Gürses’in annesinin katili ise babasıydı. Gürses babasıyla değil ama, yıllar sonra babasının tabutuyla buluştu. Daha sonra hislerine umut olmasını bekleyenlere yönelip hayatına devam eden Gürses, ilk olarak Akbaş olan soyadını ''Gürses'' olarak değiştirdi. Ardından, şöhretinin ilk yıllarında çıktığı Anadolu turnesi sırasında büyük bir kaza geçirdi. Alın kemiği kırılan Gürses, yaşadıklarını şu şekilde dile getirdi: ‘‘O kazada şoför öldü. Beni de öldü sanmışlar zaten. Sonra alıp hastaneye götürmüşler. Ben ölümü yaşadım aslında. Bana göre yeniden hayata dönmüş olmam, Allah’ın bir lütfudur. Alın kemiğim un ufak olduğu için, en küçük bir darbede ölebilir ya da kör kalabilirim. Ameliyatta alnıma, beynimi koruyacak plaka gibi bir şey taktılar ve o korkunç kazadan sonra koku alma duyumu da yitirdim. Hiçbir kokuyu alamıyorum. Neyse, buna da şükür, yaşıyoruz işte.’’ Daha sonraları, TRT Adana Çukurova Radyosu'nda her hafta cumartesi günü canlı olarak türküler söylemeye başlayan Gürses, 1968 yılından itibaren piyasaya ilk 45'liklerini çıkarmaya başladı. İlk plağı "Emmioğlu Ovada Taşa Basma" oldu. Akabinde ise, İstanbul’da kaydettiği “Sevda Yüklü Kervanlar” adlı şarkısıyla ulaştığı kitle çoğaldı. Daha sonra en önemli çıkışı olarak kabul edilen “Ben İnsan Değil miyim?” adlı albümünü bizlerle paylaştı ve kendisini dinleyen hemen hemen herkesi tek bir soruda birleştirdi: Bir insan yüreğini ve yaşadıklarını kelimelere nasıl bu kadar sığdırır? Şöhret hayatına devam eden Gürses, zaman zaman film dünyası içinde kendine yer bularak ününe ün kattı. İlk filmi “İsyankâr” ile 1971 yılında kamera karşısına geçti ve dönemin şarkılı filmlerine uygun, birçok uzun metrajlı filmde rol aldı. Artık fenomen olmaya başlayan Gürses, hayranları tarafından “Müslüm Baba” olarak anılmaya başlanacaktı. Müslüm Gürses’in arabesk şarkılarıyla adeta kendilerinden geçen hayran kitleleri, 90’lı yılların başlarında Gürses’in konserlerine bilet alanlara, yanında jilet hediye edeceklerini, yaptıklarını ilanlarla duyurmaya başlamışlardı bile. Bu durumu savunma nedenlerini ise “Millet sıkıntılarından kurtulsun, bir an için umut dolsunlar” şeklinde ifade etmişlerdi. Bir konserinde sahneye atlayan bir hayranı tarafından yaralanan Gürses, o hayranını affettiğini şu sözlerle açıklamıştı: “Affetmek güzel şey. Af güzel olmasa, Allah affetmez. O ki her şeyin sahibi, yerin göğün büyük kudreti, böyle bir iradeyi sunuyorsa bizim de ondan örnek almamız gerek. İnançsız insan yaşayamaz. İnanç olmazsa insan hiçbir şeyden zevk, tat alamaz.” Yaşanan olaylardan sonra “bir bilete bir jilet” konserlerinde, göğsünü kan gölüne çeviren hayran kitlesi yüzünden, ''şarkıları insanları umutsuzluğa sevk ediyor'' eleştirilerine maruz kalan Gürses, “Ne demişiz biz? Bugün batarsa güneş yarın yeniden doğar. İnsanın hayatında neşenin yeri olduğu kadar hüznünde yeri olacaktır'' diyerek karşı çıktı. Bunca sıkıntılarının üzerine artık hayata yön vermesi gerekiyordu Müslüm Gürses’in. Müzik hayatına başladığı yerde, bir Adana turnesinde karşılaştığı Muhterem Nur ile yaptığı evlilik, hayata umutla bakmasını sağlayacaktı. Daha sonralarında ise Gürses, peş peşe çıkardığı ''Benim Meselem'', ''Biz Babadan Böyle Gördük'', ''Esrarlı Gözler'', ''Usta'', ''Şu Dağlarda Kar Olsaydım'' ve ''Tanrı İstemezse'' şarkılarının yer aldığı kasetler büyük beğeni topladı. Müslüm Gürses’in yarattığı bu şarkılarda, aslında herkes kendisine bir yer buldu. Öyle bir söz geçti ki şarkının içerisinde, öyle bir anda aklına getirdi ki yaşadıklarımızı gözümüzün önüne! Belki de “Baba” olmasını sağlayan durumdu bu, bizler için. Gürses’in ileride zamanla yaşayacağı değişime öncülük eden olay ise medyada daha fazla gözler önüne çıkmasıyla başladı. Daha sonra, Nilüfer’in “Olmadı yar” adlı parçasıyla farklı tarz ve türlerde şarkılar seslendirmeye başlayan Gürses, Teoman’ın “Paramparça” ve Tarkan’ın “İkimizin Yerine” adlı şarkılarıyla değişimine devam etti. Müzik dünyası, bu duruma bir türlü alışamadı ve bir takım eleştirilere maruz kalan Gürses ise, “Biz değişmedik. Özümüzde aynıyız, ufak tefek alt yapı hadisesinde farklılık göründüyse de biz özümüzü muhafaza ediyoruz. Müsterih olsunlar, bir yere kaybolmadık. Tarzımızdan uzaklaşmak gibi bir gayretimiz çabamız olmadı, olmaz da. Biz o pop şarkıları kendimize has bir şekilde okuyoruz. Herkes müsterih olsun” şeklinde ifade etmişti. Her türden müzisyenin ve müzikseverin saygısını kazanmış güçlü bir yorumcu, bir fenomen olan Müslüm Gürses, akciğer ve kalp yetmezliği yüzünden 2013 yılında Müslüm Akbaş olarak geldiği dünyadan, Müslüm Baba olarak 59 yaşında hayata veda etti. Neden Müslüm Gürses? wordpress.com babadenince Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu müziği arabesk, TRT'de yasaklandıktan sonra da insanlar arabeskten vazgeçmedi. Hatta yasağa olan arzuyla daha çok dinlenmeye başladı. Ülkede en çok satılan plaklar arabesk plaklarıydı. Yasaklı olmasına rağmen yılbaşı geceleri TRT'de Orhan Gencebay, Kibariye gibi isimler gösterilirdi ve o gecelerde insanlar televizyon başına kilitlenirdi. Bu durum o dönemdeki arabesk ve devlet ilişkisinin tuhaflığını gözler önüne serse de, burada incelenmesi gereken derin bir sosyolojik boyut var. 'İnsanlar arabeske neden ihtiyaç duyuyor?' B ir dönem yasaklı olmasından dolayı yıllarca 'arabesk kötü bir müzik türü mü?' diye tartışıldı. Eskiden panellerde, açık oturumlarda tartışılan bu konu artık daha çok sosyal medyada tartışılıyor. Şimdilerde herkes tarafından dinlenen bu müzik türü, eskiden 'minübüs müziği' olarak adlandırılıyordu. Çünkü mekanla müzik arasında bir ilişkilendirme oldu. Bunun sebebiyse arabeskin göçle büyük şehre gelen insanların hikayesini anlatması ve bu insanların şehre çalışmaya giderken minibüslerde bu şarkıları dinlemesinden kaynaklanıyor. Arabeskin oluşturduğu kodlardan bir tanesi de alkol ve müzik olayı. Arabesk dinlerken genellikle ucuz içkiler ya da rakı tercih ediliyor. Örneğin gece kulüplerinde daha pahalı içkiler tercih edilirken rakı tercih sırasında sonda kalıyor. Ama rakı içmeye gidildiği zaman, gece kulüplerinde çalan müzikler yerine arabesk müzik tercih ediliyor. Bu durumu Okan Bayülgen'in Müslüm Gürses'i konuk ettiği programında, masaya rakı koymasından da anlayabiliriz. Tüm bu kodlardan yola çıkarak arabesk müziğin dinleyici kitlesine ulaşmak da mümkün. Bu kitle; hayata isyanı olan, öğrenilmiş çaresizlik yaşayan, kırdan kente göç etmiş ama kendini ne kentli ne kırlı hisseden, yaşamından memnun olmayan, tabir-i caizse arafta kalmış insanlardan oluşuyor. Çünkü arabesk şarkılarının sözleri incelendiği zaman, ortaya çıkan tek ortak nokta isyan.Bu isyan kimi zaman bir sevgiliye, kimi zaman kadere kimi zaman da yaratıcıya olabiliyor. Sosyolog Nuran Erol Işık'a göre; arabesk müzik insanların acısını hafifletiyor. Çünkü dinleyiciler, bu müziği kendi hayatıyla özdeşleştiriyorlar. İnsanlar bu şarkıları dinlerken kendilerini yalnız hissetmiyor ve hayatta benim gibi başka insanlar da var diye düşünüyorlar. Çünkü arabesk şarkıların sözleri, tam da onlar için yazılmış. Gazeteci Mustafa Oğuz'a göreyse bu bir kaçış yolu ve acılarını hafifletmek yerine arttırıyorlar. Çünkü arabeskin insanlarda yarattığı duygu acı olduğu için, neşelenmek için dinlenmez. Onların haykırış biçimi bu ve içlerindeki öfkeyi böyle ortaya koyuyorlar. Hayatta bir çıkış yolu bulamayan, örgütlenip kendini alanlarda ifade edemeyenler ezilmişliklerini isyanlarını arabeske sarılarak atıyorlar.Yani bu konuda çeşitli görüşler olmasına rağmen karşıt iki görüşü bir araya getiren duygunun isyan olduğunu anlıyoruz. Müslüm Gürses ise arabesk camiasında önemli bir rol oynuyor. Arabesk sanatçılarının arasında, toplumsal hiyerarşinin en alt tabakasını temsil ediyor. Dinleyicileri de onu çok sahici bulduğu için, kendi derdini en iyi anlatanın o olduğunu düşündüğü için, Gürses'e koşulsuz çıkarsız bir sevgi besliyor. Müslüm Gürses'in 'baba' lakabını almasının sebebi de tam olarak bu durum. Bu dinleyiciler öğrenilmiş çaresizliklerini bu müzik yoluyla ifade edebiliyor. Aslında buradaki önemli nokta bu insanların bir yere ait olma isteği. Çünkü genellikle dinleyiciler, bir yere ait olamamış insanlardan oluşuyor. Konu Müslüm Gürses'e gelince burada önemli bir olay da devreye giriyor. İnsanların kendilerini jiletlemesi. Konserlerinde yaşanan bu olaylar yüzünden Müslüm Gürses için, en isyankar dinleyici kitlesine sahip olan isim bile diyebiliriz. Kendisi bir röportajında bu konudan hiç hoşlanmadığını, sevenlerini sürekli uyardığını söylese de burada incelenmesi gereken konu, Müslüm Gürses insanlara ne hissettiriyor da bu insanlar kendilerini jiletleyecek duruma geliyorlar? Neden Orhan Gencebay değil Müslüm Gürses? Bu konuda çok çeşitli söylemler olmasına rağmen, Sosyolog Nuran Erol Işık, bu olayın mazoşizm olmadığını söylüyor. Işık'a göre, bu dinleyciler kendine acı vermek istediği için faça atmıyorlar.Bu tamamen kendini kabullendirme isteği. Çünkü Müslüm Gürses'in büyük bir dinleyici ve hayran kitlesi var. Ve bu kitlenin de kendi içinde oluşturduğu bir hiyerarşi var. Bu hiyerarşide üst sıralarda olmak ise polisle bir olay yaşamaktan geçiyor. Bu durum için de jilet olayı kaçınılmaz bir fırsat. Çünkü konser sırasında kendini jiletleyen biri olduğu zaman polis onu alıp götürüyor. Bu da hayranlar arasında tanınılmasını sağlıyor. Yani jilet olayı bir mazoşizm ya da sevgi gösterisinden çok, kendi statüsünü yükseltmek için yapılan bir durum. Burada yine aynı noktada buluşuyoruz. Bu müziğin ve Müslüm Gürses'in dinleyici kitlesi; bir yere ait olamamış ama ait olmak isteyen insanlardan oluşuyor. Ve bu müzik onların kendini ifade edebilmesi için bir fırsat. Geçmişten Günümüze Arabesk wordpress.com babadenince Geçmişte uğruna jilet sattıran Müslüm Gürses ve altın çağını yaşayan arabesk müzik, günümüzde aynı dinleyici kitlesine sahip değildir. Geçmişte genellikle yoksul kesimin ve aşk acısı çeken insanların dinlediği arabesk müzik ve bu müziğin dinleyici kitlesi, yıllar sonra yani günümüze gelindiğinde ise değişiklik göstermiştir. A rabeskin hayatımıza girişi ile bu tonlar ve müzik yapısı bizlerin kalbine işlemiş ve yalnızca müzik ile kalmamış hayatlarımıza film gibi yollarla da girmeyi başarmıştır. Diğer müzik türlerine olan etkisiyle de arabesk müzik çeşitlenmiş ve örneğin Erkin Koray’ın arabesk-rock tarzı ile dertlerimize bir kez daha ortak olmuştur. Erkin Koray’ın öncülüğünde başlamış bu müzik akımı. Erkin Koray’ın elektronik bağlamayı icat etmesi sonucu, bu müziği geliştirmiş ve çok sevilen şarkıları bizlere armağan etmiştir. Şaşkın, Arap Saçı, Fesupanallah ve Sevince bu şarkılardan sadece bir kaçıdır. 2000’li yıllarda arabesk müziğin popüleritesini kaybetmiş olması bazı arabesk müzik sanatçılarını şarkıları yeniden düzenleme anlamına gelen “cover” şarkılara yöneltmiştir bazı arabesk müzik sanatçıları ise diğer müzik türlerine geçiş yapmışlardır. Müslüm Gürses de yaptığı coverlar ve o sevdiğimiz sesiyle bu sefer herkesin kalbine dokunabilmiştir. Şebnem Ferah’ın çok sevilen ve özellikle gençlerin diline pelesenk olmuş “Sigara” şarkısı, Teoman’ın efsaneleşmiş “Paramparça”sı Müslüm Baba’nın rock şarkılardan yaptığı coverlardır. Yine efsaneleşmiş ve her kesimin çok sevdiği “Tutamıyorum Zamanı” şarkısı da Müslüm Gürses tarafından yeniden yorumlanmış ve bu şarkıyla da kendi duygusunu bizlere verebilmiştir. Müslüm Gürses’in coverladığı bu şarkılarında aslında isyan içermektedir ve bu yüzden Müslüm Baba aslında çizgisinden çıkmamıştır. Günümüzde arabesk müzik için kimse kendini jiletlememektedir ancak arabesk müziğin Serkan Kaya gibi yeni gelen isimleri Türkiye’nin özellikle genç kesimi tarafından oldukça dinlenilmektedir. Geçmişten günümüze bakıldığında arabesk müziğin dinleyici kitlesi oldukça değişmiş ve yoksul insanların müziği çizgisinden uzaklaşmıştır. Müzik piyasalarında son dönemde peş peşe çıkan arabesk albümler, acaba arabeskin altın çağı yeninden mi geliyor sorusunu aklımıza getirmekte. Yeni dönem çıkan albümlerde ki arabesk müziğin değişen altyapısı günümüzün genç kesimi için sevilen bir müzik türü haline getirmiştir. Diğer bir yandan ise İstanbul Arabesque Project gibi grupların kendi tarzlarıyla yaptıkları cover şarkılar, gençlere arabesk müziği sevdirebilmiştir. Ülkenin özellikle zor zaman geçirmesiyle birlikte arabesk müziğe daha çok ihtiyaç duyduğunu düşünürsek, arabesk müziğin yeniden hayatlarımıza girmemesi içten bile değil…