bıldırıler

advertisement
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ULUSLARARASI ÇEVRE VE DiN SEMPOZVUMU
INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON ENVIRONMENT AND RELIGION
ıs-16 MAvıs 200o8 1 ıs rH -16 TH MA vıs 2008
•
•
o
BILDIRILER
Cilt 2
istanbul 2008
YAYlN EDiTÖRÜ
PROF. DR. FAHRi KAYADiBi
'
-..
-.
ISBN
978-975-92695-1-7
BiRiNCi BASKI
Haziran 2008
Yazıların sorumluluğu yazariarına
aittir.
Kaynak göstermek şartıyla iktibas ve atıf seklinde
kullanılabilir.
isteme Adresi
istanbul Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Baba Hasan Alemi Mah. Kavalalı Sok. a Blok ~atih istanbul
Baskı:
Yalın Yayıncılık
Ordu Cad. Özbek Çarşısı no: 25/43
34130 Beyazıt istanbul
---·--....
__
ÇEVRE EGİTİMİ: DİNİ BİR YAKLAŞlM
Prof. Dr. Mustafa KÖYLÜ"
Giriş
İnsanoğlu son birkaç asırdır bilimsel ve teknolojik alanda inanılmaz başanlar elde
etmiştir.
Ulaşım,
iletişim,
sağlık,
uzay, savaş ve endüstriyel alanlardaki gelişmelere
baktığımızda, çağdaş dünyanın hangi aşamaya geldiğini rahatlıkla gönnekteyiz. Tüm bu
gelişmelerin temelini oluşturan ekonomik gelişme olarak da dünyamız, tarihinin en zengin
dönemini yaşamaktadır. Ancak bu bilimsel, teknolojik ve ekonomik alandaki göz kamaştıncı
gelişmeler, gerçek anlamda insanlık adına her hangi bir gelişmeye neden olmadığı gibi,
ekolojik dengeyi de alt üst ederek, tüm canlıları tehdit eder durnma gelmiştir. Özellikle son
50-60 yıl içinde dünya nüfusunun geometrik bir hızla artması, sanayi ve teknolojinin akıl
almaz bir şekilde ilerlemesi, doğal kaynakların tükenme nok.ı:asına gelmesi, önceden hiçbir
şekilde tahmin bile edilemeyen çevre sonınlannın gündeme gelınesi, insanları yavaş da olsa
ekolojik anlamda bilinçlenmeye sevk etmiştir. İşte bu önemli ve köklü çabalardan birisi de,
henüz pek çok ülkenin adını bile duymadığı, "çevre eğitimi" çahşmalandır.
Aslında
böyle bir durum karşısında ekonomik, politik ve dini yapısı ne olursa olsun, tüm
yaparak, ekoloji ve çevre sorunları merkezli, yeni eğitim sistemleri
geliştinneye çalışmalan ütopik bir beklenti olmayıp zonınlu bir durumdur. Kanaatimce, artık
mevcut eğitim sistemlerinin de, kendilerini hem içeıik hem de metot açısından ciddi anlamda
revize ederek, günümüzün ve geleceğin sorunlarına eğilerek, insanlan bu yönde eğitınesi
gerekmektedir. Aksi takdirde insanlık, kendisine ev sahipliği yapan dünyasından bile
olabilecektir.
ülkelerin
işbirliği
İşte bildirinin temel amacı da, bizi ve özellikle de gelecek nesilleri ciddi anlamda tehdit
dikkat çekerek, bu alanda yapılan ve yapılması gereken çalışmalara
değinmektir. Bildiride ilk olarak, kısaca çevre eğitimini gerekli kılan nedenler üzerinde
durulacak; ikinci olarak, dünya dinlerinin çevre ve ekolojiye olan katkılarından bahsedilecek,
üçüncü olarak da, son zamanlarda ortaya çıkan çevre eğitimi kavramı incelenecektir.
eden, çevre
sorunlarına
A. Çevre Eğitimini Gerekli Kılan Nedenler
Günümüzde çevre eğitimini gerekli kılan pek çok neden vardır. Bunlardan bazılan
bazılan da dalaylı olarak çevre ve ekolojik dengeyi olumsuz yönde
etkilemektedir. Şimdi bunlardan bazılarına kısaca bir göz atalım.
doğrudan,
Aşırı
ve Dengesiz Nüfus Artışı: Nüfus artışı, gerçekten bir sonın mudur, yoksa bu, tabii
dünya ülkeleri arasındaki eşit bir şekilde dağıtılamamasından ortaya çıkan bir
sonuç mudur? Yani ahlaki bir sorun mudur? Shannon 'un da belirttiği gibi, sanınlar daima
bazı kişiler için sonındur ve ancak, sorunların kimin tarafından ortaya konulduğuna ve
temellendirildiğine bağlıdır. 1 Aslında nüfus artışı sorunu da böyledir; zira bazı ülkeler için
nüfus artışı bir sorunken, bazı Ülkeler için de nüfusun artmaması, aksine gerilemesi bir
sonındur. Ancak meseleye küresel açıdan bakıldığında, gerçekten de nüfus artışının bu
haliyle devam ettiği ve küresel bağlamda ekonomik denge açısından bir şeyler yapılmadığı
takdirde, ciddi bir sonın teşkil edeceği çok açıktır. Zira dünyamız binlerce yıl geçirerek 500
kaynakların
.
-
.
Ondokuz Mayıs Universitesi Ilahiyat Fakültesi
1
Thomas A. Shannon, An Introduction to Bioethics, third ed. New York/Mahwah, N.J. Paulist Press, 1997, s.
181.
milyon nüfusa 1650 yılında; bir milyar nüfusa da ancak 1850'li yıllarda ulaşabilirken, 1
aradan geçen 150 yılda astronomik bir artışla, altı milyarı geçmiş bulunmaktadır. Meseleye
biraz daha yakından bakıldığında, bugün dünyamızda, saniyede 4.2, dakikada 253, saatte
15.199, günde 364,779, haftada 2.560.470, ayda 11.095.371 ve yılda 133.144.457 doğum
olayının gerçekleştiği görülmektedir. 2 Dünya nüfusu yıllık olarak net 79 milyon artmaktadır.
Bu da aşağı yukan Almanya, Filipinler, Türkiye veya Vietnam'ın toplam nüfusuna bedeldir.
İşin daha ilginç yanı ise, dünyaya gelen bu çocukların büyük çoğunluğıınun gelişmiş
ülkelerde olmayıp, gelişmekte ya da geri kalmış olan ülkelerde meydana gelmesidir. Bazı
bilim adamlan, 2024 yılında dünya nüfusuna 3.2, ]Ilİlyar insanın daha ekleneceğiiıi,
bunlardan 3 milyannın (yani % 95'inin) daha az gelişmiş ülkelerde, geri kalan 200
milyonunun da (% 5'inin) gelişmiş ülkelerde dünyaya geleceğini tahmin etmektedirler.3
Diğer bir hesaplamaya göre de, dünya nüfusu önümüzdeki 35-40 yıl içinde iki katına
çıkacaktır. 4 Geçmiş· dönemlerle kıyasladığımızda, dünya nüfusu bir milyara ulaşmak için
binlerce yıl geçirirken, şimdi nüfusun bir milyar artması, sadece birkaç on yılda
gerçekleşebilmektedir.
Gelecekteki nüfus artışı trendleri bir tarafa, şu an dünyarnızda yaşamakta olan 6.3 milyar
insanın bile, tabiat ye çevre üzerine ne tür bir etki yapacağı tahmin dahi edilememektedir.
3.000 yıl önce 100 milyon insanın yaşadığı dünya ile, günümüz dünyasını
karşılaştırdığımızda, gerçekten ekolojik dengenin önemli derecede değiştiğini görmekteyiz.
Dünya nüfusunun sadece sayısal olarak artması değil, aynı zamanda hem yaşlı hem de genç
nüfusa daha fazla sahip olıİıası, muhtemel bazı sorunlan ortaya çıkaracağa benziyor. Bu
yüzden bazı kişiler, bu nüfus artışını "bir nüfus patlaması" olarak değil, aksine dramatik ve
tehlikeli bir gelişme olarak görmektedir. Uzmanlar dünyada 2025 yılına kadar, yaşlan 60'ın
üzerinde bir milyardan fazla yaşlının olacağını, bu oranın 2050'1i yıllarda ise iki milyan
bulacağını tahmin etmektedirler. Diğer taraftan, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere,
genç nüfusta da ciddi anlamda artışlar yaşanmaktadır. Genç nüfus da beraberinde birçok
sorunu getirmektedir. Bunlann başında, yaşamlarını sürdürebilmeleri için ekonomik
büyümeye, yeni alanlara göç etmeye, yeni yerleşim yerlerinin inşasına ve yeni alt yapıların
yapılmasına ihtiyaç duyulacaktır ki, tüm bunlar da sosyal ve ekolojik dengenin ciddi
anlamda bozulmasına neden olacaktır. Diğer taraftan, yaşianan kesim de çevresel
değişikliklerin tesiriyle daha fazla sağlık sorunuyla karşı karşıya gelecektir. 5
Uzmanlara göre, nüfus artışının doğurduğu en ciddi sorun yiyecek sorunudur. Zira bu
alanda çalışan bilim adamlan, yiyecek-miktanndaki artışın nüfus artışına denk gelmediğini
ileri sürmektedirler.. Örneğin bu alanda yapılan çalışmalar, 1985 ile 1995 yıllan arasında
dünyanın pek çok yerinde (105 ülkede), özellikle de Afiika'da, nüfus artışının yiyecek
üretiminden daha fazla olduğıınu ortaya koymaktadır. Tabii bunun da temel nedeni,
dünyamızın 2002 yılında, 1972 yılına oranla, 2.2 milyar daha fazla insana yiyecek temin
etmek zorunda kalışı idi. 6 Her ne kadar bazı uzmanlar, eka sistemde yapılacak olan
tasarrufun potansiyel yiyecek miktannı artıracağını, özellikle gelir seviyesi yüksek olan
ülkelerde yapılacak olan tasarrufun, önemli oranda fakir ülkeler lehine (% 30 ile % 70)
tüketim sorununu çözeceğini, 7 hatta doğru kullanıldığı takdirde yeryüzü kaynaklannın kırk
1
James A. Nash, Loving Nature: Ecological1ntegrity and Christian Responsibility, Nashville: Abingdon Press,
1992, s. 45.
2
2002 Population Refere;ice Bureau-World Population Data Sheet ofthe Population Reference Bw·eau., s. 3.
3
York W. Bradshaw and Mi~hae1 Wall~ce, Globa!Jnequalities, California: Pine Forge Press, 1996, s. 31.
4
Naslı, a.g.e., s. 45.
_
5
Roger-Mark De Souza, John S. Williams, and Frederick A. B. Meyerson, "Critical Links: Population, Health,
and the Environment," Population Bul/etin, vol. 58, no. 3, (September 2ÖlJ3}, ss. 5-8 ; N aslı, a.g.e., s. 46.
6
De Souza ve diğerleri, a.g.m., s.21.
7
De Souza ve diğerleri, a.g.m., s. 23.
166
milyar insana yeterli olacağını öne sürseler de, 1 şu da bir gerçektir ki, dünya nüfusunun
önemli bir kısmı ya mutlak açlık içinde ya da ciddi anlamda yoksul bir yaşam sürmektedir.
Dolayısıyla, radikal önlemler alınmadığı takdirde, yirmi ikinci asırda yaşayacak· olan
kişilerin geniş çaplı bir açlıkla, tükenmiş kaynaklarla, yeterli olmayan yeni teknolojilerle ve
tüm bunların sonucunda hemen hemen herkesi etkileyecek olan yaşam kalitesindeki ciddi bir
düşüşle karşılaşacakları kesin gibi görünmektedir. 2
Belki burada esas üzerinde durulması gereken husus, salt nüfus artışından ziyade
dünyadaki olağanüstü ekonomik ve sosyal eşitsizliktir. 3 Zira büyük bir ihtimalle, gelecek
yıllarda her on çocuktan dokuzu, Üçüncü Dünya ülkelerinde doğmuş olacaktır. Diğer
taraftan zengin bir ülkede doğan çocuk da, diğer fakir ülkelerde doğan, toplam dokuz
çocuğun tükettiğinin üç dört katı kadar dünya kaynaklarını tüketiyor olacaktır. Bu yüzden
zengin ülkelerdeki bu aşın tüketim, geri kalmış ülkeler için, en önemli bir sorundur. 4 Böyle
bir durunı karşısında biziın sorınaınız gereken soru şudur: En iyi bir ortamda bile, yani doğal
afetlerin, salgın hastalıklarm ve geniş çaplı savaşiann olmadığı bir ortamda, acaba dünya
ekosistemi, bu nüfus yoğunluğunun yaratacağı çevre sorunlarını ve tüketim savurganhğım
kaldırabitecek midir? En azından gerekli önlemler alınmadığı takdirde kullanacağı suyu ve
eneıjiyi bulabilecek midir? 5
ve israf Aşın ve dengesiz nüfus artışıyla birlikte, .
bir başka sorun da tabii kaynaklar sorunudur. Her ne kadar
bundan 50-60 sene önce, bazı tabii kaynaklann yetersizliğinden bahsedilmiş olsa bile, esas
olarak tabii kaynakların insan ihtiyaçlannı fazlasıyla karşılayacağı tahmin ediliyordu. Oysa
bugün artık, biyo-kürenin de bir sımnmn olduğu anlaşılmıştır. Bilimsel ve teknolojik
gelişmeler, ekasistemin dikkate alınmadığında, çok ciddi sorunlarla karşılaşılacağım ortaya
koymaktadır. 6 Uzmanlar mevcut dünya nüfusuna ilişkin olarak, yiyecek tedarikinin
sağlanabilmesi için üç yolun bulunduğunu ileri sürmektedirler. Bunlardan biriııcisi, üretime
yeni alanlar kazandırınak; ikincisi, mevcut arazideki üretim miktanm artırmak; üçüncüsü ise,
mevcut yiyecek miktannın kullammını iyileştinnek ve geliştirmek. Ancak realiteye
baktığımızda, toprak alanını genişletınek bir tarafa, dünyamız ciddi anlamda bir toprak
kirlenmesi ve erozyonla karşı karşıyadır. Uzmanlara göre, son 45 yıldır dünyanın ekili dikili
kısımlarının onda birinden fazlası tabii üretim özelliğini kaybetıniştir. En kötü toprak
kirlerrmesi de, mekanik çiftçilik, asit yağmurlan ve teknolojik gelişmelerin bir sonucu
olarak, % 17'lik bir oranla Avrupa kıtasında, % 24'lük bir oranla da Orta Amerika ve
Meksika'da meydana gelmiştir. 7 Geriye ya mevcut arazideki üretim miktarını artınnak ya da
mevcut yiyecek miktannın kullanımını iyileştinnek kalıyor ki, uygulamalara baktığımızda
bu konuda da çok iyimser bir durumda almadığımız anlaşılmaktadır.
Tabii
kaynakların aşırı kullanımı
küreınİzin karşı karşıya geldiği
İnsan nesiinin devamı için en önemli tabü kaynaklardan birisi sudur. Miktar açısından
her hangi bir problem teşkil etınezken, dengeli dağılım açısından bu konuda ciddi sorunlar
bulunmaktadır. Yeryüzündeki toplam su miktan yaklaşık olarak 1.5xl0 18 tondur. Bununla
1
Marek Fritzhand, "On Global Ethics," Dialogue and Humanism, no 1, (199ı), s. 50.
2
James P. Sterba, "How to Achieve Global Justice," Jounıal of Global Etlıics, vol. ı, no ı, (June 2005), s. 6ı .
3
Dünyadaki sosyo-ekonomik açıdan yaşanan eşitsizlikler için bkz. Mustafa Köylü "Küresel Bir Sorun Olarak
Savaş Endüstrisi ve Dengesiz Ekonomik Dağılım," Yoksulluk, $iddet ve İnsan Haklarr, TODAİE İnsan Haklan
Araştırma ve Derleme Merkezi, Ankara 200ı, ss. 422-425.
4
Andrzej Furman ve Orhan Yenigün, The Environmental Dimension, İstanbul: Boğaziçi University Press, 1995,
s. 71.
•
5
Ayşe Boşgelmez ve Arkadaşlan, Ekoloji I, İkinci Baskı. ISVAK, 2000, s. 2.
6
E. Fedorov ve I. Novik, "Man, Science and Technology," Eco-Social System and Eco-Politics, ed. Karl W.
Deutsch, United Nations Educational Scientific and Cultural Organizational, 1977, s. 45.
7
Furman ve Yenigün, a.g.e., ss. 74-75.
167
beraber, insan ihtiyacı için su miktarı toplam miktara kıyaslandığında yeterli değildir.
Mevcut suyun% 97'si okyanuslarda bulunmaktadır. Geri kalan% 3 miktanndaki suyun da
% 1.98'i buzullarda, % 0.62'si yer altında, sadece % 0.01 'i yerüstündeki göller, nehirler ve
kara içindeki denizlerde bulunmaktadır. Deniz suyu direk tüketim için uygun değilken,
buzullardaki su ise mesafe olarak çok uzaktır. Yer altı sulan doğrudan kullanım için elverişli
olmasına rağmen, teknik imkanlardan dolayı onların ancak% 25'ine ulaşılabilmektedir. 1
Yeryüzündeki su miktan Hydrological Cycle nedeniyle iki milyar yıldan beri miktar
olarak hiç değişmemiştir. Ancak gerek nüfus orş.nındaki artış, gerekse endüstrileşme
sürecinin daha fazla suya gereksinim duymasının bii -sonucu olarak, su konusunda da ciddi
sorunlar yaşanrnaktadır. 1950 yılından bu yana dünyadaki su tüketimi, yılda 4.34 trilyon ton
olmak üzere üç katına çıkmıştır. Ancak buradaki sorun yine, ortalama olarak suyun yetip
yetmediği değil, eşit olmayan bir kullanımıdır. Örneğin ABD'de kişi başına günlük olarak
600 litre su düşerken, bu oran Avrupa ülkelerinde 76-270 litre, gelişmemiş ülkelerde ise
sadece 2-5 litre arasındadır. 2
Günümüz modem toplumların en önemli özelliklerinden birisi de tabii kaynakları,
sanki hiç bitmeyecekmişçesine hoyratça kullanmasıdır. Aslında böyle bir mantığın
temelinde, endüstriyel medeniyetin antropocentric bakış açısı yatmaktadır. Bu anlayışa göre,
yeryüzü insanların istek ve arzulannın tatmini için vardı. İşte böyle bir anlayışın sonucu olan
bu teori, teknolojik gelişmeyi ve batı medeniyetinin gelişmesini insan oğlunun gayreti ve
çalışmasının bir başansı olarak görüyordu. Hatta kültür bile, insanın tabii çevreye olan temel
adaptasyonu olarak tarif edilmişti. Ancak batı, çevreye adaptasyon sağlamak yerine, onu
sömürüp yağmalamıştır. 3 Bilim adarİılanna göre günümüzde, dakikada 50 dönüm, saatte ise
3000 dönüm orman çeşitli şekillerde yok edilmektedir. Tropikal ormanların % 80'i 2000
yılında ortadan kalkmıştır. Oysa bu ormanların sadece 260 hektannda 750 çeşit ağaç, 1500
çeşit çiçekli bitki, 125 tür memeli hayvan, 400 çeşit kuş, 100 çeşit sürüngen, 60 çeşit su
hayvanı, 150 çeşit kelebek ve sayısız böcek türü de ortadan kalkmış olmaktadır. Halbuki
böylesine tahrip edilen tropikal ormanlardaki 1400 çeşit bitki, çağımızın en korkunç
hastalıklarından birisi olan kanser için gerekli ilaç hammaddesinin% 70'ini sağlamaktadır. 4
Tüm bu veriler, insanların tabii kaynaklarını nasıl acımasızca ve gelecek nesilleri
düşünmeden kullandıklarını göstermektedir.
Dünyadaki endüstri kuruluşları, başta kanser ve diğer kronik
hastalıklara neden olmak üzere, her yıl iki milyon tondan fazla 36 çeşit kimyasal atık madde
ortaya çıkarmaktadır. Bunun sonucu olarak, içme sulannın yarısından fazlası toksit kimyasal
maddeler içermektedir. Tüm bu olaylar sonucu, atmosfer tabakasının da ısınması neticesinde,
ileride ekolojik dengede ciddi sorunlann yaşanacağı tahmin edilmektedir. 5 İşin daha da
vahimi, küresel kapitalizmden daha çok zengin ülkeler faydalanırken, zararını da fakir
ülkeler çekmektedir. Toksit atıklardaki küresel ticaret, güneyi önemli derecede tehdit
etmektedir. Bazı bilim adamlarının, "çöp emperyalizmi" olarak adl8Jldırdığı bu zararlı
atıklar, kuzey ülkelerinden ·güney ülkelerine aktanlmaktadır. Sadece 1989 ile 1994 yıllan
6
arasında bu tür zararlı atıklann 200 milyon ton olduğu söylenmektedir.
Çevre
Kirliliği:
ı Ibid., ss. 98-99.
2
Ibid., s. 99.
3
Edward Montgomery, Jo~ W. Bennett ve Thayer Scudder, "The Impact of Human Activities on the Physical
and Social Environment: New Directions in Anthropological Ecology," Eco-Social System ana Eco-Politics, ed.
Karl W. Deutsch, United Nations Educational Scientific and Cultural Organizational, 1977, s. 77.
4
İbrahim Özdemir ve Münir Yükselmiş,
Çevre Sonm/arı ve İslam, :Oiyanet İşleri
--~
1995, ss. 20-21.
Başkanlığı Yayınları, Ankara,
5
Ibid., s. 2.
6
Jan Aart Scholte, Globalization: A Criticallntroduction, New York, N.Y.: Palgrave, 2000, s. 212.
168
Tüm bu endüstriyel gelişmeler ve insaniann ihınali sonucu, dünyadaki kirlenmenin %
50'si son 33 yılda (1960-1993) meydana gelmiştir. Diğer bir ifadeyle MÖ'ki dönemle 1960
arasında oluşan kirlenme, 1960 ile 1995 arasında meydana gelen kirlenmeye denktir. 1 Bu
kirlenmelerin sonucu olarak, 100 yılda yaklaşık 30,000 bitki türünün hemen hemen hepsi
yok olmuştur.
Nükleer Silahlanma: Bugün hem ekolojik dengeyi hem de insanlığın geleceğini tehdit
eden en önemli unsurlardan birisi de nükleer silahlan da içeren silah sanayisidir. Ancak biz
burada sadece nükleer silahiann etkisinden bahsedeceğiz. Bilindiği gibi nükleer silahlar
kullanıldığında, sadece insanlarm ölümü ve şehirlerin yok olması değil, aynı zamanda
ormanların ve ekilebilir alanlarm da mahvedilerek, toptan ekolojik dengenin altüst olması
söz konusudur. Ancak meselenin en korkunç yanı, nükleer silahiann hem sayısının hem de
etki alanının insan hafızasının alamayacağı boyutlara ulaşmasıdır. Her ne kadar zaman
zaman nükleer silahla..rın azaltılmasına yönelik bazı gayretler gösteriise de, 2 yine de mevcut
sayılan ve muhtemel etkileri insanı ürküten boyuttadır. Bu konuda çeşitli şeyler yazılıp
söylenınesine rağmen, bilinen bir gerçek vardır ki, o da her hangi bir nükleer savaş
durumunda, yeryüzündeki 2,2 ınilyar insanın hemen anında öleceğidir. 3 1985 yılına ait
nükleer silahların, 58 milyar insanı öldürecek güce sahip olduğu biliniyordu. 4 Bu da
yeryüzünde yaşayan her bir insanın, teorik olarak 9-10 kez ölmesi demektir. Bir de buna, son
zamanlarda Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İran'ın nükleer silah denemelerini ve·
çalışınalarmı eklersek, insanlığın geleceğinin ne denli tehlikeli olduğunu anlayabiliriz.
Aslında
olumsuz etkilerine ilişkin yapılan uyanlar, birer fantezi ya
ta kendisidir. Zira bunun en açık örneği, daha yakın geçmişte
yaşanan Çemobil vakasında görülmüştür. Birleşmiş Milletler 1986'da Rusya'da meydana
gelen Çemobil kazasını insanlık tarihinin en büyük teknolojik felaketi olarak
değerlendirmiştir. Bu kazada yaklaşık, 7 ton radyoaktif madde çevreye yayılmıştır. Uzmanlar
çevreye yayılan bu radyoaktif maddelerin 16 milyon yıl, yan -canlı olacağını ileri
sürmektedirler. Oysa insanoğlunun böyle bir maddeden konınınası imkansızdır, zira o
biyolojik olarak bu maddeden korunacak şekilde yaratılmamıştır. İnsanların bu radyoaktif
maddeleri tatınası, dokunması, koklaması, duyması ve görmesi imkansızdır. Etkilerine
gelince; sessiz, ancak öldürücüdür. Kazadan daha altı yıl geçmeden Belarus, Rusya ve
Ukrayna'da tirait kanserlerinde yüz kat artış olmuştUr. Bu kanserierin çoğu da öldürücüdür.
da teori
nükleer
silahların
olmayıp, gerçeğin
Görülen sonuçlarına gelince, her ne kadar Sovyetler, Fransızlar ve Birleşmiş Milletler
temsilcileri ve nükleer güce sahip diğer ülkelere mensup uzmanlar, bu kaza sonucunda
sadece 28-31 kişinin öldüğünü açıklamışlarsa da, birçok sağlık uzmanı, bilim adamı ve
çevreciler bu kaza sonucu en az 32 bin kişinin öldüğünü, hatta bazılan gelecekteki kanser
riskini de dikkate alarak, yanın milyon kişinin bu kazadan dolayı hayatını kaybedeceğini
ileri sürmektedirler. Çemobil kazasında çevreye yayılan radyoaktif maddeler, Hiroşima ve
Nagazaki'ye atılan atom bombalannın ortaya çıkardığı radyasyonun en azından 200 kat daha
fazlaydı. Yukanda da belirttiğimiz gibi, her ne kadar Ruslar ve diğer bazı gelişmiş ülkeler,
bu kaza sonucu sadece 30 civarında insanın öldüğünü ileri sürmüşlerse de, Kaliforniya
ı Ibid., s. 21.
2
Michael Renner, "Nuclear Arsenals Decline Again," Vital Signs 1995: The Trends That Are Shoping Our
Future, ed Linda Starke. New York and London: W. W. Norton, 1995, s. 106; Michael Renner, "Nuclear
Arsenals Continue to Decline," Vital Signs 1996: The Trends That AreShaping Our Future, ed. Linda Starke,
3
Leon Vickrnan, "Why Nuclear Weapons Are Illegal?" Waging Peace: Visian and Hopefor the 21st Centwy, ed.
David Krieger and Frank K. Kelly, Chicago: Nob le Press, 1992, s. 89.
4
Ruth Leger Sivard, World Militmy and Social Expenditures 1985, Washington, D.C.: World Priorities, 1985, s.
5; Jonathan Granoff, "Nuclear Weapons, Ethics, Morals, and Law," Brigham Young University Law Review,
New York and London: W. W. Norton, 1996, ss. 100-101.
(2000), ss.l413-1442.
169
Üniversitesi'nde doktor ve moleküler biyololog olan John Gofman 475,000 kişinin
kanserden öleceğini, diğer 475,000 kişinin de öldürücü olmayan kansere yakalanacağını ileri
sürmektedir. Kansere ilave olarak, bu kaza sonucu, pek çok kişinin kan düzensizliği,
bağışıklık sistemi sorunlan veya yüksek düzeyde zihinsel problemler yaşayacağı tahmin
edilmektedir. Tüm bunlara ilave olarak, psikolojik sorunlann da uzun süre etkisini
sürdüreceği bilinmektedir. Japonya'ya atılan atom bombalarının psikolojik etkileri kırk yıl
devam etmiştir. Çernobil kazasından itibaren Belarus'da doğıım sakatlıklannda % 161
dolayında bir artış olmuştur. Bu kazadan toplam olarak 1,600,000 çocuğun yüksek dozda
radyasyon aldığı bilinmektedir. Çernobil olayındaıi, Clolayı sadece, Belarus bölgesinde
100,000 kürtaj olayı gerçekleşmiştir. 1 Tabi ki mesel e sadece Çernobil vakası değildir.
Uzmanlar bazı bölgelerdeki ölümlerinen azından% 20'sinin çevresel nedenlerden meydana
geldiğini belirtmektedirler. 2
Tabiat Düzeninin Bozulması: Kıtalardan okyanuslara; göllerden akarsulara; yer altı
sulanndan atmosfere; mikroorganizmalardan insana; bitkiler aleminden hayvanlar alemine
kadar, tüm canlı ve cansız doğal zenginlikler arasmda son derece özenle düzenlenmiş bir
ilişki ve etkileşim ağı bulunmaktadır. Ekasistemin her hangi bir yerindeki bir hata, sistemin
tümünü bozmaya yetinektedir. Aşağıdaki örnek bu ilişkiyi çok güzel bir şekilde ortaya
koymaktadır.
Endonezya'nın Borneo Adası'nda Dünya Sağlık Örgütü'nce 1950'li yıllarda sıtmaya
karşı DDT kullanılmıştır. İlk yıllarda çok başarılı bir mücadeleyle sivrisinekler ve sıtına
hastalığı kontrol altına alınmıştır. Ancak bir süre sonra veba salgını ortaya çıkmış ve
yerlilerin sazlardan yaptıklan damları çökmeye başlamıştır. ilgililerce bilimsel çalışmalar
yapılmış ve DDT'nin tırtıllann düşmanı olan faydalı böcekleri öldürdüğü anlaşılmıştır.
Önleyicileri (predatörleri) ortadan kalkan tırtıllar çoğalınış, sazlan yemeye başlamışlar,
evlerdeki hamamböceklerinde bulaşık olan DDT, beslenme yoluyla hamamböceklerinden
kertenkelelere, oradan kedilere geçmiş ve onların ölümüne neden olmuştur. Kedi sayısı
3
azalınca, bu defa adada fareler artmış ve veba salgını çıkmıştır.
Birleşmiş
Milletler, insan çevresi üzerine yapılan dünya konferansında şu tespitlerde
iki dünyası-kahtımının biyo-küresi ile yaratılışının
tekno-küresi--denge dışı derin bir tezat içindedir. .. Bu bizim ayakta kaldığımız tarihin esas
noktası olup, insan türünün, tarihinin hiçbir döneminde karşı karşıya gelmediği derecede
daha ani krize, daha küresel, daha kaçınılmaz ve daha dehşetli bir ortama açılacak bir kapı
eşiğindedir. " 4
bulunmuşlardır: "Kısacası, insanın
Bir küresel ziraat uzmam olarak çalışan C. Dean Freudenberger, bundan on bin sene
öncesine göre, birkaç asırdan beri suiistimal etıne sonucu ekili alanların % 50'sinin
kaybolduğunu, 2000'li yıllarda ise yedi milyar insana karşılık mevcut arazinin % 50'sinin
daha kaybolarak, toplam yeryüzü alanının ancak % 4'ünün ekili yer olarak kalacağını ileri
sürmektedir. Yine uluslar 'arası boyutta orman arazilerinin de gittikçe çölleştiği ''e daha da
çölleşeceği belirtilmektedir. Tüm canlılar için hayati önem arz eden atmosferik oksijen bu
alanlarda artık üretilmeyecektir. Ormanlık ve ekili alanların önemli derecede azalacağından
ve bu ormanlık ve yeşilliklerin azalması sonucu olarak fotosentez sürecinin yeteri kadar
1
Kristin Shrader-Frechette, "Chernobyl, Global Environrnentallnjustice and Mutagenic Threats," Global Etlıics
and Environment, ed. Nicholas Low, London and New York: Routledge, 1999, ss. 70-74.
Arne Naess, "An Outline of the P;obleıns .Ahead," in Global Ethics and Environment, ed. Nicholas Low,
London and New York: Routledge, 1999, s. 24:-·
3 Boşgelmez ve Arkadaşları, a.g.e., s. 6.
...__ __
2
4
1
C. Dean Freudenberger, "The Ecology of Human Existence: Living within the Natural Order," Religious
Educalian Asa Social Transfonnation, ed. Alien J. Moore, Birmingham, Ala~ama: Religious Education Press,
1989) s. 179'dan naklen Barbara Ward and Rene Dubos, eds., Only One Eartfıl New York: Norton, 1972, s. 12.
- - - - - - - - - - - - - { · 170
gerçekleşemeyeceğinden,
küredeki karbondioksit de kafi derecede emilmeyecektir. Tüm bu
olayların sonucu olarak, artık gezegenimiz daha önceleri olduğu gibi "nefes alamayacaktır."
Bu durum doğrudan hayatın istikrarını gündeme getirecektir. Yeşil alanların kaybıyla ağaç
ve bitki kökleri de gittikçe azalacak, yağmur ve eriyen kar suları da toprak olarak
adlandırılan yaşayan organizma tarafından yeteri kadar emilmeyecek, sonuçta kıtalar
kuraklaşacaktır. Dünya çapındaki bu çölleşme sonucu, iklimler değişecek, büyük oranda
insanlar (yaklaşık olarak insanlığın üçte ikisi) fakirleşecek, yaşam türleri insan havsalasının
alamayacağı boyutta yok alınaya doğru gidecek ve ciğerlerimiz ve dolayısıyla da yaşamamız
için milyarlarca yıl boyunca oluşan havanın kimyası önemli derecede değişecektir. Yine
araçların ekzos dumanları, nitrojen oksitleri ve diğer kimyasal atıklar sonucu yeryüzünden
yaklaşık 30 ile 50 kilometre kadar ozon tabakası da tehdit altındadır. Tabi kimse bu ozon
tabakasımn böylesine incelmesinin hatta delinmesinin insanlığın başına neler açacağım tam
olarak kestirememektedir. 1
Şimdiye kadar anlattığımız hususlardan şu durum ortaya çıkmaktadır: İnsan, doğamn
bir parçasıdır, dolayısıyla onunla karşılıklı etkileşim içinde bulunduğunu ve kendi çıkarlan
ile doğal dengenin çıkarlan arasında çok yakın bir ilişkisi olduğunu unutmamalıdır. Arhk
bizim yaşama hakkımız olduğu kadar, diğer canlıların da yaşama haklannın olduğunu ve
dünyamızın insanlara değil, insanların dünyaya ait olduğu gerçeğini kabul etmemiz
gerekmektedir.
B. Çevre-Din ilişkisi
ilahiyat alanındaki çalışmalara baktığımızda, çok hayati önem arz etmesine rağmen
ekasistem konusunun çoğunlukla ihmal edildiğini gönnekteyiz. Oysa ideal bir eğitim, insantabiat ve Allah arasında sağlıklı bir ilişki kurabilen ·eğitimdir. Aslında bu konuda hemen
hemen tüm dünya dinleri bize önemli kaynaklar suilil?:aktadır. Bir kere kutsal kitaplar
(Tevrat, İncil ve Kur'an) insanoğlunun, Allah'ın en kutsal yaratığı olduğunu, onu kendi
imajında yarattığım belirtmektedir. 2 Bununla beraber, insanoğlu ne kendi değerini, ne de
kendi yaşamı için mutlak anlamda gerekli olan biyoküreyi koruyabilmiştir. Böyle bir durum
karşısında inanan bireyler· olarak şu soruyu sormak durumundayız: "İlahi bir dinin
mensupları olarak, bugün ve gelecek için öncelik vermemiz gereken hususlar neler
olmalıdır?"
din mensupları artık ekolojik konulara gereken önemi vermeye
1993 yılında Şikago'da düzenlenen Dünya Dinleri Parlamentosunda
ekolojiyle ilgili olarak şu tespitlerde bulunulmuştur:
Geç de olsa
farklı
başlamışlardır. Örneğin
İnsanoğlu
ölçülemeyecek kadar değerli olup, kayıtsız şartsız korunmalıdır. Ancak bizinıle birlikte
yeryüzünde yaşayan bitki ve hayvanların hayatları da korunmaya, savunulmaya ve bakıma muhtaçtır.
Hayatın tabii temellerini acımasızca sömürmek, yeryüzünü saygısızca tahrip etmek ve tabiatı (cosmos)
silahlarla doldurmak suçtur. İnsanlar olarak--özellikle de gelecek nesilleri dikkate aldığımızda­
yerküremiz ve evrenimiz için, hava, su ve toprak için özel bir sorumluluk taşıyoruz. Biz bu evrende
hepimiz birbirimize kenetlenmiş ve birbirimize bağımlıyız. Bizlerden her birinin iyiliği, bütünün
1
2
Freudenberger, a.g.e., s. 180-181.
Bu durum Kitab-ı Mukaddes'te şöyle dile getirilir: "Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah'ın
suretinde yarattı, onlan erkek ve dişi olarak yarattı." (Tekvin, 1:27). İslami kaynaklara baktığımızda Buhari'de
insanın Allah'ın suretinde yaratıldığına dair bir hadis olsa da, Kur'an insanın fıtrat üzerine Rum (30), 30 ve en
güzel bir şekilde yaratıldığını Tin (95), 4 beyan eder. Hıristiyanlıkla İslam'ın insan tabiatma ilişkin
karşılaştırmalı görüşleri için bkz. J. Dudley Woodberry, "Toward Commen Ground in Understanding the
Human Condition," in Muslim and Christian Reljections on Peace: Divine and Human Dimensions, ed. J.
Dudley Woodberry, Osman Zümrüt, and Mustafa Köylü, New York: University Press of America, 2005, ss. 2331.
- - - - - - - - - - - - - - _-~(. 171
iyiliğine bağlıdır.
Bunun için, insanın tabiat ve evren üzerindeki hakimiyetini
tabiatile birlikte uyum içinde yaşamayı gerçekleştirmemiz gerekir. 1
teşvik
yerine, kainat ve
Dinlerin ve bu dinlerden ortaya çıkan dünya görüşlerinin çevreye katkısı bağlamında
1960'1ı yıllardan bu yana pek çok kavram türetilmiştir. Bunlar arasında, yaratılış teolojisi,
eko-teolojisi, tabiat teolojisi, eko-feminism, derin ekoloji (deep ecology) ve "çevre teolojisi"
(environmental theology) kavramlarını sayabiliriz. Bununla birlikte en çok kullanılan
kavram "çevre teolojisi"dir. Her ne kadar çevre teolojisinin herkesçe kabul edilebilir bir
tamını yoksa da, bu teoloji şemsiyesi altında iki temel konu ortaya çıkmaktadır: İnanç temelli
bir ahlak ve inanç temelli bir dünya görüşü. 2 Her ne kadar, dinlerin bakış açısına göre, çevre
teolojisi farklı şekillerde anlaşılabilse de, biz bu teolojinin genel bir tanımını şu. şekilde
yapabiliriz: Tann- tabiat ve insan ilişkilerini, betimsel bir tarzda dini bakış açısından
inceleyen bir bilim dalıdır. 3 Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi, çevre teolojisinin esas temelini,
Tann, tabiat ve insan ilişkisi oluşturmaktadır.
Dünya dinlerine baktığımızda, hem ilahi dinlerin hem de beşeri dinlerin, doğrudan ya
olarak çevre konusuna büyük önem verdiklerini görmekteyiz, Dünya dinleri,
insanoğlunun kendisiyle, yeryüzüyle ve diğer canlılada olan ilişkilerini ortaya koyan zengin
bir kaynağa sahiptir. Şimdi çok kısa olarak dünya nüfusunun yaklaşık % 75-80'inin dini
olan, beş büyük dini n çevre hakkındaki görüşlerine bakalım.
da
dolaylı
Hinduizm: Hindu'düşüncesinin temel amacı, insan tabiatını manevileştirmektir. Ahlaki
gelişim ve manevi nitelikler yoluyla bireysel arınma, Hindu düşüncesinin en temel
özelliğidir. Bireyin olgunluğa ve mükemmelliğe erişmesi, yaşam boyu devam eden bir
süreçtir. Hindistan kültürü genel olarak dört insani değerden bahseder. Bunlar dharma
(ahlaklılık veya dürüstlük), artha (zenginlik), kama (meşru zevk ve sefa) ve moksha
(özgürlük veya manevi hürriyet). 4 Bu dört insani değer içerisinde karma (dharma), en
temel değer olarak kabul edilir. O, toplumsal olduğu kadar bireysel hayatı da devam
ettirir. Bu insani değer, diğer iki değer olan zenginlik ve meşru zevkin de üzerinde
temellendirilen en yüksek sosyal değer olarak kabul edilir. Bu durumKatha
Upanishad'de şu şekilde belirtilir: "Kötü davranıştan kendisini alıkoymayan kişi," sadece
zekasıyla tannlık (divinity) vizyonunu elde edemez. 5 Hindu düşüncesi, bu dÖrt değer,
dengeli bir şekilde işlendiğinde, insanın en yüksek hedefe veya manevi kurtuluşa
ulaşabileceği kabul eder. Hindu düşüncesinde zenginlik, zevk ve sefa asli olarak iyi
değildir. Onlar sadece dürüst bir hayata ya da görev ve sorumlulukların yerine getirildiği
bir yaşama katkısı olduğu sürece iyidir. **
Hindu düşüncesinin en temel ve bariz özelliklerindenbirisi yaşamın kutsallığıdır (the
divinity of life). Bu inancın bir sonucu olarak, bir Hindu kavramı olan ahirnsa (düşünce ve
eylemlerde tüm canlılara karşı fiziki ve psikolojik zarar vermekten kaçınmak), 6 bireyler
arasında olduğu kadar, milletler arasında da savaş ve çatışmaların hiç istenmeyen bir tutum
ve davranış olduğunu, şiddetten kaçınılması ve uyurnun tüm yaşam tarzına hakim olması
gerektiğini göstermektedir; Diğer taraftan Hinduizm, genelde asetik bir yapıya sahiptir. Her
ne kadar cinselliğe karşı olan olumlu tutumlara rağmen, dünyalık zevk ve eğlence konusunda
1
Hans Küng, ed. Yes to a Global Etlıic, New York: Continuurn, 1996, s. 19. İtalikler bana ait.
2
Robert J. Jacobus, "Understand.ing Environmental Theology: A Summary for Environmental Educators, The
Journal ofEnvironmental E_ducation, 35, 3 (Spring 2004), s. 35.
3
Jacobus, a.g.m., s. 38.
.
.
Swami Tathagatananda, "Hinduizm and How It is Transmitted," in Religious Pluralism and Religious
Education, ed. Norma H. Thompson, Alabama: REP., 1988, s. 278.
..._ __
5
Tathagatananda, a.g.b., s. 278.
4
6
Heikki Raisanen, Marcion, Muhammad and the Mahatma, London: SCM Press, 1997, s. 172.
172
sınırlayıcı bir anlayışa sahiptir. Bu anlayışın bir sonucu olarak, bazı Hindular dünya
nimetlerini hoş bulmamışlar ve dünyadan el etek çekme yoluna gitmişlerdir.
Bu Hindu anlayışı çerçevesinde, Hindistan'ın büyük manevi lideri Malıatma Ghandi
de yaşarnı boyunca banş ve huzuru savunarak, tüm insanlara ve diğer canlılara karşı saygıyı
ve şefkati savunmuştur. Onun bu pozisyonu şu ifadesinde açık bir şekilde görmekteyiz: "Bir
milletin büyüklüğüne ve ahlaki üstünlüğüne, onun hayvaniara davranış şekliyle
hükmedilir. " 1
Sonuç olarak Hinduizm'in, gerek batı kapitalizminin aksine tüketim konusundaki
dengeli tutumuyla, gerekse tüm canlılan koruma konusundaki ahlaki öğretileriyle çevre
konusuna büyük katkısının olduğunu söyleyebiliriz.
Budizm: Budizm'e göre, insanın ve diğer tüm yaşam şekillerinin birbirlerine olan
bağımlılığı ve ilişkisinin çok güzel ve dengeli bir biçimde mevcut oluşu inancı, Budist
inancının en temel öğretilerinden birisidir. İster geleneksel, isterse modem Budizrn olsun,
çevreye ve canlı varlıklara zarar vermeyi kesinlikle yasaklamaktadır. Bu anlayışın bir sonucu
olarak, bazı çağdaş Budist ekonomistler, her Budist'in yılda en azından bir ağaç dikmesi ve
iyice yetişineeye kadar onu koruması gerektiğini ileri sürmektedirler. Budistlerin ekasistemle
ilgili diğer bir yanı da, çok mutlak ve katı alınamakla birlikte, vejeteryancılığı teşvik
etmeleri, hatta onu diğer beslenme şekline tercih etmeleridir. Elbette bu düşüncenin altında ·
da, diğer canlılara zarar vermeme endişesi ve düşüncesi yatmaktadır. 2 Bir Budist kutsal
metninde çevreyle ilgili şu cümle oldukça önemlidir: "Bir anne her gün çocuğuna nasıl
davranıyorsa, bir kişi de diğer tüm yaratıklara aynı şekilde davranmalıdır." (Sutta Nipata,
149).
Buda öğretilerinin temel ilkelerinden biri olan ve "Orta Yol" olarak adlandırılan, sekiz
yoldan ikisi de doğrudan çevre eğitimiyle ilgilidir: Bunlar da, öldürmemeyi,
çalınamayı ve gayri meşru cinsel ilişkilerden uzak durmayı içeren doğru eylem ile, yaşayan
canlılara zarar vermeyecek tarzdaki bir yaşam şeklini gerektiren doğru yaşam biçimidir. Bu
yüzden Budist düşüncesind~ kasapçılık kabul edilemez bir kazanç şeklidir. 3 Yine normal
insanların yapmakla yükümlü olduklan beş emirden biri de, yaşayan tüm. varlıklara karşı
zarar vermekten kaçınmaya ilişkin verilen sözdür. Aynca Budizm, her türlü lüks hayatı,
yüksek lüks yataklar kullanmayı, altın ve gümüş kabul etmeyi, çelenk kullanmayı, parfüm ve
merhem gibi insanı güzelleştirmeye yönelik maddeleri kullanmayı, hatta zamanı dışındaki
yemek yemeyi bile yasaklamak suretiyle çevre eğitimine büyük katkı sağlamaktadır. 4
aşamalı
Yahudilik: Her ne kadar Eski Ahitte insanların tabiat ve çevre üzerine
hakimiyetlerinden bahsedilse de, bu hakimiyet kavramının, insanın çevreyi istediği gibi
kullanma hakkına sahip olduğu anlarnma gelmez. Caplan bu kavramla ilgili şu yorumu
yapmaktadır. Orijinal olarak Latince "doınino" kelimesinden türeyen dominion (hakim olma)
kelimesinin orijinal manası, kişinin kendisini diğer varlıklann yerine koyması, yani sempati
yapması ve diğer varlıklarla olan ortak özelliklerini tanıması demektir. 5 Dominion
kelimesinin içinde hanndırdığı ikinci anlamı da soruınluluktur. Bu yüzden insanlar
1
Meny W. Caplan, Compassion, Credtion, and Commımity: A Case fro Humane Education, Unpublished
Dissertation, Tile Graduate School of the Union Institute, 1993, 24.
s.
2
Peggy Morgan, "Buddism," in Ethicallssues in Six Religious Traditions, eds. Peggy Morgan and Clive Lawton,
Edinburg: Edinburg University Press, 1996, ss. 92-93.
3
Peter Harvey, An Introduction Buddhism: Teaclıing, HistOIJ' and Practices, Cambridge: Cambridge University
Press, 1990, 68; Richard A. Gard, ed. Buddlıism, New York: George Braziller, 1962, s. 133.
4
Gard, ed. a.g.e., 1962, ss. 144-145; Morgan, a.g.b., s. 56; Joseph M. Kıtagawa, Religions of the East,
Philadalphia: Westrninster Press, n. d., s. 165.
5
Ca plan, a.g.t., s. 31.
--------------------------~.\
173
)r_---------------------------
yaratılışın diğeriyle ilişki
içerisindedir. Bu sorumluluk sadece yaratılışla ilgili olmayıp, aynı
zamanda Yahve ve diğer insanlarla da ilişkilidir. Sonuçta, hakim olma doktrini, tabiatı
istediği gibi kuBanmanın ilahi bir lisansı değildir. Her ne kadar Allah, insanlara tabiatı
emirlerine amade kılmışsa da, ilahi bir tasanufu koruma ve kollama otoritesi ve sorumluğu
da vermiştir. 1
Tevrat, hayvanlara insanca muamele edilmesini ve tabiata saygı duyulmasını emretmiştir.
ilk zamanlar Yahudi kanunu, su yollannm kirletilınesini, lağım pisliği ve çöpler
yoluyla havanın kirletilmesini yasaklarnıştır. TalJ:1ll!d da hayvaniara nezaketle davranma
· -.
konusunda sıkı kurallar koymuştur. 2
Dahası,
Yahudiliğin
çevre ile ilgili en önemli prensiplerinden birisi de barışa verdiği önemdir.
Bilindiği gibi Yahudilikte, "on emir" olarak bilinen prensiplerden birisi de "öldürıneme"
prensibidir.3 Yahudi inancının bu konudaki görüşünü İbranice s halom yani "selam" kelimesi
oluşturmaktadır. Shalom sadece savaşın yokluğu anlamında bir barış ortanıını değil, aynı
zamanda tam ve kamil anlamda bir barışı ve bütünlüğü içermektedir. O esas itibariyle
"tamlık" (wholeness) kök anlamından gelip, toptan iyi olma, barış, huzur ve refah
anlamlarını içerir. Eski Abit'te barışın yüceltilmesine ilişkin pek çok ayet geçınektedir. 4
Yahudilik barış zamanlannda olduğu gibi, savaş zamanlannda da çevrenin
korunmasını öngörür.' Bu bağlamda, şehir dışında meyve veren ağaçların kesilmesi, su
kanallarının kullanılamaz hale getirilmesi yasaklannııştır. 5 Her kim meyve veren bir ağacı
keserse onun cezası kırbaçlaıimaktır. Bu ceza sadece bir yeri kuşatma anında olmayıp, imha
amacıyla ne zaman olursa olsun geçerlidir. Sadece ağaçlan kesınek değil, aynı zamanda ev
eşyalarına zarar vermek, elbiseleri yırtınak, bir binayı yıkmak, bir kaynak suyun akışını
engellemek, ya da yiyecek maddelerini kasıtlı bir şekilde imha etmek de yasaklanmıştır. 6
Görüldüğü
gibi Yahudilik inancı da başta insan olmak üzere tabiatı ve tabiat içindeki
varlıkları korumaya yönelik bir takım önemli prensipler getirmiştir. Yahudi düşüncesine
göre, dünya ve içindeki varlıklar temelde iyidir. Allah'ın iyi olarak tasvir etmediği,
yaratılışın bir parçası olan insandır. Bununla birlikte Yahudi din adamları, Allah'ın "Ben
kendi imajıında insanı yaratacağım" dediği şeklindeki ayeti de, ekolojik dengenin
7
sağlanmasında, insanın önemli bir yerinin olduğu şeklinde yoruınlamaktadırlar.
Hıristiyanlık: Bazı Hıristiyan ilahiyatçılar, örneğin Freudenberg ve Miller, Hıristiyan
teolojisinin tabiat ve çevreyle sorunluolduğunu ileri sürmektedirler. Freudenberg'e göre ilk
dönemlerde tabiat, tamamıyla Yaratıİış hikayesinde (Genesis) olduğu gibi, Tanrı'nın
eylemleri içinde düşünülüyordu. Tabiat, insan oğlunun kullanımına ve rahatına sunulmuş bir
fenomen olarak kabul ediliyordu. İnsanoğlunun hizmetine, sadece bitki ve hayvanlar değil,
bizzat yerin kendisi de dahildi. Tabiatın her hangi bir kötü kullanıma karşı koyacağı ve
ınerdivenin en üst basamağı olarak kabul edilen insanoğlunun da istediği her şeyi
yapabileceği fıkri hakiındi. Zira Yaratılış hikayesi insanoğlunun tüm yaratılmış ve cansız
şeylere karşı hakim olduğunu farz ediyordu. Bu düşünce şekline göre Tanrı modeli,
1
Jacobus, a.g.m., s. 40.
2
Caplan, a.g.t., ss. 32-33.
3
Çıkış (Bap 20: 3- ı 7).
4
Örnek olarak bkz. Ps. 34:İ4. Ps. 85:8-ıO; Ps. 122:6-9; Isa 9:6-7. Bu konuda geniş bilgi için bkz. John Ferguson,
War and Peace in the World Religions, New.Y9rk: Oxford University Press, ı 978, s. 83-84.
5
Tesniye, 20:19.
6
Ferguson, a.g.e., s. 92.
7
Clive Lawton, "Judaism," Ethical Issues in Six Religious Traditions, eds. Peggy Morgan and Clive Lawton,
Edinburg: Edinburg University Press, 1996, ss. 169-170.
.
174
··-----
dünyadan ve onun meskunlanndan ayn, mutlak bir hakimiyete sahipti. 1 Mill er' e göre bu
monarşik model ilk dönem Hıristiyan geleneğinde ortaya çıktı. İncil öğretilerine yönelik bir
Tann modeli inşa etme yerine, o firavunlar, imparatorlar, krallar, hatta bir diktatör adına ikna
edici sevgi modelini reddetti. Bu görüş asırlardır hakim oldu. Dolayısıyla, bu model kötülük
problemiyle, tabiatın güçleri, çevreye karşı ilgi ve insan hürriyeti gibi konularla karşı karşıya
gelme konusunda başansızlığa uğradı. Oysa artık anlaşıldı ki, insanoğlu tabiatı itibariyle
yıkıcı ve bozucu bir güce sahiptir ve kozmik çevreyle ilgilenecek yeni bir ahlak anlayışı ve
teoloji geliştirilmediği sürece, bu yıkım daha da hızlanacaktır. İşte tabiatın tahrip edilmesinin
anlaşılmasından sonra "ekolojik teoloji" diye bir bilim dalı daha gelişmiş oldu. 2
Ancak İncil'e baktığımızda dalaylı da olsa çevre konusuna ilişkin bazı emir ve
kuralların olduğunu gönnekteyiz. Bir kere Hıristiyanlık, sevgi konusuna büyük önem verir.
Hz. İsa birçok kurallarla meşgul olan Ferisi papazlannı eleştirerek, bu kurallan iki emir
şeklinde fonnüle eder: Allah'ı ve insanlan sevmek. Bu konu Markos ve Matta İncillerinde şu
şekilde aktarılmaktadır: "Tannn olan Rabb'ı bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve
bütün gücünle sev. İkincisi de şudur: Komşunu kendin gibi sev. Bunlardan daha büyük
buyruk yoktur." (Mark 12:30-31). "İnsanlann size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de
onlara öyle davranın. Kutsal Yasa'nm ve peygamberlerin söylediği budur." (Matta 7:12).
Hıristiyanlar, dünyanın Tanrı'nın bir eseri olduğuna ve insanların da Tanrı'nın
yarattığı şeylerden faydalanması gerektiğine inanırlar. Yaşamın konforlan ve nimetleri asli
itibariyle kötü değildir. Paranın kendisi de bizatihi olarak ne iyi ne de kötüdür. Paranın
kendisi ve miktan ne olursa olsun, her hangi bir ahlaki niteliğe sahip değildir. Önemli olan
burada, bir Hıristiyan'ın yaşam şekliyle kazandığı malı harcama şeklidir. Ancak
Hıristiyanlığın mala ve zenginliğe karşı mesafeli davrandığı da bir gerçektir. 3 İşte bu yüzden
tarihte bazı Hıristiyanlar malını mülkünü her şeyi terk ederek, yoksulluk içinde yaşamayı
tercih etmişlerdir. Elbette bu bütün Hıristiyanlarm böyle davrandığı anlamına gelmez.
Buradaki amaç, herkesin elinden geldiği kadar topluma bir şeyler yapabilmesidir. Zaten
herkes fakirliği tercih etseydi, o zaman yardımlaşmanın bir anlamı kalmazdı. Zira Hz. İsa
müntesiplerine daima yardım etmeyi ve yardım ederken de, "sol elin ne yaptığını sağ elin
bilmemesi" gerektiğini vurgulaınıştır. 4
Ancak şu da bir gerçektir ki, her ne kadar Hıristiyanlar, dünyanın bir şans eseri
olmadığını ve aksine onun Tanrı'nın bir eseri olduğuna ve dolayısıyla da insanlığa önemli
sorumluluklar düştüğüne inansalar da, 5 bugün bile hala tartışılan konu tabiata ilişkin
hakimiyet meselesidir. Wallace Stegner bu konuda özetle şöyle söylemektedir: İnsan
yeryüzünün ve tabiatın hakimi midir yoksa onun bir parçası mıdır? Aslında batıda çevre
eğitiminin niçin bu kadar yavaş ileriediğinin temelinde de bu soru yatmaktadır. 6
İslam: Her ne kadar Kur'an-ı Kerim, insanı yeryüzünün halifesi yaratarak/ canlı ve
cansız tüm varlıkları insanoğlunun emrine arnade kılmışsa da, 8 bu insamn, tabii kaynaklan
istediği şekilde kullanınası anlamına
bütün
varlıklann
gelmez. Zira Kur'an, yeryüzündeki ve gökyüzündeki
belli bir ölçü ve denge içinde yaratıldığını ve .insanın tabiat ve çevreden
1
Randolph C. Miller, "Ecological Theology and Religious Education," in Theologies ofReligioı1s Education, ed.
Randolp C. Miller, Birmingham, Alabş.ına: Religious Education Press, 1995, ss. 336-337.
2
Miller, a.g.b., s. 337.
3
Bkz. Mark 10:21,24, 25.
4
Matta. 6:2-4, Trevor Shannon, "Christianity," Ethicallssues in Sb: Religious Traditions, eds. Peggy Morgan and
Clive Lawton, Edinburg: Edinburg University Press, 1996, ss. 190-191.
5
Shannon, a.g.b., ss. 213-214.
6
Peggy Ann Brown, "Changing the Paradigın," American Forests, vol 112, no 1 (Spring 2006), s. 30
7
Bu konudaki ayetler için bkz. 2:30; 6:165; 35:39.
8
Hac (22), 65.
175 ~·------------------------
yararlanırken de bu ölçü ve dengeyi koruması gerektiğini vurgulamaktadır. ı Dolayısıyla
Kur'an, tabii kaynaklan kötü kullanmayı ve ekolojik dengenin bozulmasına neden olacak
her türlü eylemi kesinlikle yasaklar. İslam, insanı, tabiatın bir parçası olarak gördüğünden,
tabiat sadece insanlarla sınırlandınlamaz. Hatta o sadece bu evrenle de sınırlandırmaz, diğer
evrenleri de içerir. Kur'an'ın annesi olarak kabul edilen Fatiha suresinde Allah, tüm
evrenierin Rabbi olarak tasvir edilmektedir. 2 Günümüz modern astronomisi de sadece tek
evrenin değil, aksine pek çok evrenin olduğunu kabul etınektedir. 3 Bu yüzden İslami
anlayışa göre bir insan, tüm yaratıklara ve tabiata karşı saygılı olmak zorundadır. Zira
msanoğlu, tabiat ve evren birdir. Aslında bu İslam'ın~ürtaya koyduğu tevhid prensibinin de
bir yansımasıdır. 4 Evrendeki her şey, o bütünün birer parçasıdır. Bu yüzden evrerrin her
hangi bir parçasına zarar vererek bu bütünlüğü bozmak kesinlikle yasaklanmış ve tabiattaki
her hangi bir bozulmadan da insanın kendisi sorumlu tutulmuştur. 5
Kur'an'ın
yorumlayıcısı
ve
uygulayıcısı
konumunda olan Hz. Peygamber de
Müslümanları daima çevre temizliği ve çevreyi koruma konusunda uyannıştır. Bu bağlamda
Hz. Peygamber, o günkü yaşam şekilleri çerçevesinde, su mecralanna, durgun suya, balkın
gelip geçtiği ve konaklandığı yerlere abdest bozarak kirletenleri lanetlemiş, 6 insanların gelip
geçtiği yollardan rahatsız edici bir şeyin kaldırılıp atılırrasını da doğrudan "imanın bir şubesi
olarak" değerlendirıniştir. 7 Hz. Peygamber bir taraftan böyle çevre kirlenmesine neden
olabilecek tüm eylemleri yasaklarken, diğer taraftan da çevreyi ve tabii kaynakları
koruyacak önemli tedbirler a~mıştır. Örneğin bugün çağdaş ekonominin de gündeminde olan,
doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılınası ve korunması yönünde şu önemli
uyarıda bulunmuştur: "Akarsu dahi olsa, abdest alırken israf etıneyiniz." 8 Ayrıca Hz.
Peygamber günümüzün en büyük çevre felaketine yol açan orman alanlannın yok edilınesine
karşı da, son derece hem önleyici bem de teşvik edici tedbirler alarak, daima yeşilin
korunmasını ve geliştiritmesini sağlamıştır. Bu bağlamda, "yarın kıyametin kapacağını
bilseniz dahi, elinizdeki fidanı dikin, " 9 buyurarak, Müslümanların en hassas bir dönemde
bile, ağaç dikmelerini tavsiye ederken, yolcuların ve hayvanların gölgelenecekleri ağaçların
kesİlınesini de yasaklayarak, böyle bir eylemde bulunan kişilerin, tepe taklak cehenneme
atılacağını haber vermiştir. ı o
İslam çevreyi sadece barış zamanında değil, insanların en zor durumda kaldıkları ve
imkan dahilinde olan savaş zamanlarında bile korumayı eınretıniştir. Bu
anlayışın bir sonucu olarak, İslam, savaş esnasında yağınacılığı, yerleşim yerlerine zarar
vermeyi, su kaynaklarını zehirlemeyi, ·ağaçların sökülmesini, kesİlınesini ve yakılınasını
her
şeyi yapınaları
yasaklaınıştır. 1 ı
1
Ralıman (55): 7-12.
2
Fatilıa (1), 1:2.
3
Chandra Muzaffar, "Social Activism and Spiritual Altertanives: An Is1amic Perspective," in ·Ministry and
Theology in Global Perspective: Contemporary Challenges for the Clıurclı, ed. Don A. Pittman, Ruben L. F.
Habito and Terry C. Muck, Cambridge, U.K.: Grand Rapids, 1996, s. 478.
4
İslam'ın tevhid ilkesiyle ilgili ayetler için bkz. Bakara (2), 163, 255; Ali İmran (3), 18, 62; İhlas (1 12), 1.
5
Şuara (26), 30; Rfun (30), 41.
6
Ebu Davud, "Taharet" 14; .İbnu Ma ce, "Taharet" 21; Müslim, "Taharet" 94-96; Buhar!, "Vudı1" 68, 71, Müslim,
Taharet 68.
7
Müslim, "iman" 58; Buhan, "Hibe" 35.
8
İbn Mace, "İkiime" 193.
9
Bulıiiri, el-Edebül-]vliifred, Kahire 1379, s. 168.
10
Ebu Davud, "Edeb" 158-159; Adnan
108 (Nisan 2008), ss. 36-39
sayı
11
Koşum, "Çevre Ahlakı ve Hz. ;:;,-gariıber,'~Avrupa Diyanet Aylık Dergi,
Mareel A. Boisard, Jihad: A Comminnent to Universal Peace, lndianapolis: American Trust, 1988, s. 45.
176
İslam' ın çevreyi korumadaki bu emir ve tavsiyeleri sadece teoride kalmamış,
uygulamada da günümüz modem insanının hayal dahi ederneyeceği bir zirveye yükselmiştir.
İşte bunun bir örneğini Yunus Ernre'nin hayatında görmekteyiz: Bir gün Tabduk Ernre,
dervişlerine kırlardan çiçek toplayıp getirmelerini ister. Bunun üzerine dervişler kırlara
çıkıp, demet demet çiçeklerle dönerler. Ancak Yunus, hangi çiçeği koparmak üzere gittiyse,
o çiçeği zikir ve tespih halinde gördüğünden bir türlü koparamaz. Yalnız çiçeklerden biıisi,
zikirden geri kal dığından, kendisini koparmasını ister. Yunus Ernre de tek bir çiçeği kopanp
Tabduk Ernre'ye getirir. Her ne kadar bu belki bir öykü olsa bile, aslında o Kur'an'ın şu
ayetinden başka bir şey değildir: "Yedi gök, yer ve bunlann içinde bulunanlar Allah'ı tespih
eder." 1
C. Çevre Eğitimi
Bir çevre eğitimeisi olan David Orr, mevcut dünyamızın bize sunduğu tehditler ve
fırsatlar konusunda gelecek nesilleri eğitmek istiyorsak, Batı eğitim modelinin ciddi anlamda
reforma tabi tutulması gerektiğini belirtmekte ve şu satırıara yer vermektedir:
Şu
an
eğitilen
nesil, bizim pek yapmak
istemediğimiz
birçok hayati önem arz eden
şeyleri
yapmak
zorundadır. İklim değişikliğini önlemek; biyolojik çeşitliliği korumak, orman alanlannın yok edilmesini
geriye çevirmek; dünya nüfusunu dengelemek; ve tüketim seviyesini azaltmak. ... Ve onlar tüm bunlan,
daha da kötüleşen sosyal ve ırksal eşitsizliklere rağmen yapmak zorundadırlar. Şimdiye kadar hiçbir nesil,
.
bu kadar korkunç bir gündemle karşı karşıya gelmemiştir. 2 ·
Hudson da mevcut eğitim sistemiyle ilgili olarale şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
kendimizin ve bizden sonraki nesillerin, tabii mirasıımzın nimetlerinden· istifade
etmesini istiyorsak, ciddi anlamda etkili ve anlamlı bir çevre eğitimini dikkate almak
zorundayız. " 3
"Eğer
Gerçekten de yukanda yapılan ikazlan dikkate almak zorundayız. Zira sık sık
vurgulandığı gibi, günümüzün esas sorunu, eğitimsizlik sorunu olmayıp, aksine kaliteli ve
uzun süreli eğitim sorunudur. Gary Snyder'in de ifade ettiği gibi, mevcut krizierin büyük
çoğunluğu cahil kişiler tarafından değil, "iyi eğitilmiş kişiler" tarafından yaratılmaktadır.
Zira bu insanlara bakarsak, hepsi de son derece güzel giyimli ve bakımlı, en iyi
üniversitelerde en mükemmel eğitimi almış, güzel yiyeceklerle beslenen, klasik literatürü
okuyan, aynı zamanda da dünyayı tarumar eden hukuki düzenlemelerle yatınm yapan
kişilerdir.
4
David Orr, tüm bu olumsuzluklann temel nedeninin, modem eğitim sistemlerinden ve
dayandığı temel felsefeden kaynaklandığını belirterek, eğitimde beş temel reformun
yapılması gerektiğini belirtmektedir. Bunlar da "gerçek ya da hakikatin" yeniden
tanımlanması; mevcut bilgi hakkındaki düşüncenin yeniden gözden geçirilmesi; biı·eyselcilik
ve haklardan ziyade, toplumculuk ve sorumluluklara öncelik tanıyan bir politikanın
üretilmesi; teknolojik gelişmenin sosyal, ahlaki, siyasi ve ekolojik boyutlannın tekrar gözden
geçirilmesi ve eğitimİlı sadece okul ortamında yer alacağı fıkrinin değiştirilmesidir. 5
1
2
·
İsra (17), 44.
David Orr, "Rethinking Education," The Ecologist, 29, 3 (May/Jun 1999), s. 232.
3
Stewart J. Hudson, "Challenges for Environınental Education: Issues and Ideas for the 2lst Century,"
BioScience, vol 51, no. 4 (April2001), s. 283.
4
Bkz. Orr, a.g.m., s. 232.
5
Orr, a.g.m., ss. 232-234. Gerçekten de son zamanlarda özellikle ABD'de yeni bir eğitim şekli ortaya çıktı: "Ev
Okulu" (Home Schooling). Bugün ABD'de 1.5 milyon çocuk evde eğitilmektedir. Aslında bu yeni bir durum
değildir zira, tarih boyunca toplumlann büyük bir kısmı çocuklannı evlerinde yetiştirmişlerdir. Hatta Albert
Einstein, Mozart, George Washington ve John Stuart Mill gibi meşhur fikir adamlan, filozof ve devlet adamlan
da ev eğitimi almış kişilerdir. Bununla birlikte son zamanlarda ev okulu daha çok fundamentalist dini anlayışa
sahip aileler tarafında devlet eğitimine karşı alternatif bir eğitim şekli olarak görülmektedir. Bu sayının
177
Bugün başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada, eğitimin amacı, kapsaını ve
metodu ciddi anlamda eleştirilınekte ve değişmektedir. Eğer eğitimin temel amaçlarından
birisi, toplumun fertlerini birer üretici duruma getirmek için, çocukların mevcut
kabiliyederini geliştirmek ise, o zaman çevre eğitiminin çocuklara sorumluluk bilincini
geliştirmede ve toplumun üretici birer elernam olması noktasında çok önemli katkılan
olabilir. İşte bu anlayışın bir sonucu olarak, bugün ABD'de, öğrencilerin üniversiteden
mezun olabilmesi için, toplum hizmetlerine yönelik muayyen bir zamanını harcaması bir ön
koşuldur. Bu sadece bir takım altmistik nedenlerle, öğrenmenin bir parçası olarak değil,
toplum hizmetinin, öğrenmenin bir parçası olduğunu kabul eden eğitim felsefesinin bir
sonucudur. ı Örneğin bu bağlamda, çocuklara akan ırınaklann ve nehirlerin korunması,
temizlenmesi, restorasyonu, hayvanlan koruma, çevreyi koruma ve içinde yaşadıkları
toplumun gelişınesine katkı sağlayacak farklı eylemler yaptırmaktadırlar.
Aslına bakılırsa
ekoloji ve çevre sorunlan yeni bir gündem maddesi olmayıp, ta ilk
Yunan fılozoflanna kadar uzanmaktadır. Bugün olduğu gibi geçmişte de insanoğlu, kendi
varlığını devam ettirebilmek için sürekli tabiatta mücadele etmek zonuıda kalmıştır.
Yaşamlarını avlanınaya, balık tutmaya ve yiyecek toplamaya bağımlı olan ilk kabileler bile,
tabiat hakkında detaylı bilgilere ihtiyaçları vardı. Bazen insanlar, tabiat güçlerini kontrolleri
altına alırken, bazen. de tabiat güçleri, onları kontrolleri altına almıştır. Açlık, kıtlık ve
hastalıklar sadece günümüz insanının değil, tarih boyunca tüm toplurnların temel sorunu
olmuştur.
2
Bununla beraber, ekoloji biliminin geçmişi o kadar eskilere dayanmaz. Günümüzden
yaklaşık 150 yıl önce, Henry Thoreau tarafından (1858) ortaya atılan ekoloji terimi bir
mektupta yazılmış ama tanımı yapılınaınıştı. 3 Bugünkü anlamda ekoloji sözcüğünü ilk kez
bilim dünyasına sokan, Alınan Biyolog Emst Haeckel olmuştur (1869). Oikos ve logos
kelimelerinden türeyen bu sözcük, "konut bilimi" veya "ev ekonomisi bilimi" olarak
tanımlanmıştır. 1900 'lü yıllardan sonra ise, kapsamının genişleyip değiştiğini görmekteyiz.
Bugün ekoloji dendiğinde, "yaşam gruplan ile birlikte ekasistemi ele alan, doğanın yapı ve
işlevini inceleyen, organizmaların hem birbirleriyle hem de çevreleri ile olan karşılıklı
ilişkilerinin tümünü araştıran bir doğa ekonomisi bilimi," olarak tarif edilmektedir.4 O,
economics ile aynı kökten gelmektedir. Dolayısıyla da ekoloji, "tabiatın ekonomisine ilişkin
5
çalışma" olarak da tarif edilebilir.
Ekoloji son zamanlara kadar, sadece uzmanlar tarafından daha çok, biyolojinin bir yan
bilim dalı olarak kabul ediliyordu. Bu bilim dalı, akademik bilim dünyası tarafından nadiren
tammyordu. Daha sonra 1960 ile 1970'li yıllarda çevresel hareketler başladı. Ekoloji de
çevre sorunlarıyla ilgilendiğinden, o da popüler oldu. Ancak şu da bir gerçektir ki, her ne
kadar ekoloji, çevre bilimleriyle veya çevre sonuılarıyla ilgilense de, o çevresel çalışmalarla
ya da çevre bilimiyle aynı değildir. Zira çevre bilimi, ekolojiyi, jeolojiyi, ekonomiyi,
sosyolojiyi ve politik bilimleri de içermektedir. Ekoloji ise, organ_izmalarla çevreleri
arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalıdır. Ancak burada çevre derken, sadece fiziki
çevreyi değil, aynı zamanda organizmanın içinde yaşadığı biyolojik şartları da içerdiğini
gelecekte daha da artacağı belirtilmektedir. Halihazırda ABD'de 35 eyaletin ev eğitimiyle ilgili hukuki
düzenlemeleri bile mevcuttur. Daha geniş bilgi için bkz. Robert G. Houston, Eugenia F. Toına, "Home
Schooling: An Alternative School Choice," Southenı Economic Journal, 69, 4 (2003), ss. 920-935.
1
Hudson, a.g.m., s. 286.
2
Charles J. Krebs, Ecology: The Experientdl Ançı[ysis ofDistribution and Abundance, third ed. New York Harper
and Row, 1985, ss. 4-8.
. .. ...._ __
3
Krebs, a.g.e., s. 3.
4
Boşgelmez ve Arkadaşlan, a.g.e., s. 5.
5
Robert Leo Smith, Elements ofEcology, third ed. Addison-Wesley Educational Pub., 1992, s. 3.
178
belirtmemiz gerekir. İlişki derken de, organizmalann sadece fiziki dünyasıyla olan
ilişkilerini değil, aynı zamanda onların aynı türlerle ve diğer türlerle olan ilişkilerini de
içermektedir. Ekolojinin çevreyle olan bu sıkı ilişkisinden dolayı, bazılan ona çevresel bir
bilim dalı olarak da bakmaktadırlar. Bununla beraber, ekoloji yukanda da belirttiğimiz gibi,
çevre biliminden farklı bir bilim dalıdır. 1 Her ne kadar ilim dünyasında bu aynm yapılsa da,
şu da bir gerçektir ki, çevre bilimiyle ekoloji arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta çoğu
zaman, bu iki terim birbiri yerine kullamlabilmektedir.
Çevre sorunları yirminci asrın ortalarından itibaren, insanların çevre konularına
yönelik bilinçlenmesini sağlamak amacıyla ulusal ve uluslar arası boyutlarda çeşitli
hükümetler arası konferanslar yoluyla sürekli olarak gündemdeki yerini korumuştur. Çevre
konularına yönelik olarak ilk kez, 1972'de Stockholm'da yapılan "İnsan Çevresi Üzerine
Birleşmiş Milletler Konferansı"nın 19. Prensibinde, çevreyi tüm insani boyutuyla korumak
ve geliştirmek konusunda genç ve yetişkin nesillerin, girişimcilerin ve toplumların daha
bilinçli ve sorumlu olmalarını sağlamada, çevre konularına ilişkin bir eğitimin temel olduğu
vurgulanmıştır. Bu konferansı 1975'de yine Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından
düzenlenen Belgrad İmtiyaz Deklarasyonu izlemiştir. Bu Deklarasyanda da "çevre eğitimi
küresel düşüm11eyi, bununla beraber bölgesel eylemi gerektirir" ifadesine yer verilerek, çevre
eğitiminin "insanla yerküresi arasındaki ilişkisi"ne vurgu yapılmıştır.
Çevre eğitimi üzerine ilk Hükümetler arası Konferans 1977'de Thilisi'de yapılmıştır. ·
Bu konferansta çevre eğitimiyle ilgili olarak şunlar söylenmiştir: Çevre eğitimi, birey ve
toplurolann çevre hakkında bilinçlenmesini sağlayan, mevcut ve gelecek sorunlan
çözebilmeye yönelik bilgi, değerler, beceriler, deneyimler ve eylemler geliştirmeyi
amaçlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Aynca o, her bir toplumun, ekonomik,
sosyal ve ekolojik gerçeklerini de göz önüne almalıdır. Tbilisi konferansı çevre eğitimi ile
ilgili olarak aşağıdaki hedefleri belirlemiştir.
1.
Kırsal ve şehir bölgelerinde ekonomik,
açık bir farkındalığını geliştirmek;
2.
Her bireye çevreyi koruma ve geliştirme konusunda gerekli olan bilgi,
iş ve beceriler elde edecek imkanlar/fırsatlar sağlamak;
·
3.
Çevreye
karşı bir bütün olarak
davranış kalıplan yaratmak.
sosyal, siyasi ve ekolojik bağımlılığın
değer,
bireylerde, gruplarda ve toplumlarda yeni
diğer pek çok çevre konferansında da benzer şekilde
1987'de Moskova'da yapılan konferansta, "öğretmenlerin,
toplumsal ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir gelişim için, geniş sosyal değişikliklerin
yaratılmasında önemli rollerinin olduğundan" bahsedilmiştrr. 1992' de Rio Zirvesi 'nin (Rio
Summit) 36. bölümünde çevre eğitimiyle ilgili olarak daha net ifadelerin yer aldığım
görmekteyiz. Bu zirvede hem formal hem de informal eğitimin insanların sürdürülebilir bir
gelişim hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamada, insanların tutumlarının değiştirilmesinin
ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulanarak, karar verınede halk katılımının da önemli olduğu
dile getirilıniştir. Ayrıca daha etkili olabilmek için çevre ve gelişim eğitiminin (development
education) hem fiziki/biyolojik •ve sosyoekonomik çevreyle, hem de insan gelişiminin
(manevi gelişim de dahil) dinamikleriyle ilgilemnesi · gerektiği ve tüm disiplinlerle entegre
olması ve formal ve informal metotlarla etkili iletişim araçlarını kullanınasının
gerekliliğinden bahsedilmi ştir. 1997' de Yunanistan' ın Selanik şehrinde, çevre ve toplum
üzerine yapılan uluslar arası konferansta yine sürdürebilir gelişmeyi sağlamada eğitimin
rolüne değinilmiştir. 2002'de Johannesburg'da yapılan "Sürdürülebilir Gelişim Üzerine
Yukandaki hedefler,
vurgulannııştır.
1
Örneğin
Paul Colinvaux, Ecology, New York: John Wiley and Sons, 1986, s. 4.
179
Dünya Zirvesi"'nde de eğitimin rolüne değinen UNESCO Genel Müdürü (Director General)
Koichiro Matsuura şunları söylemiştir: "Sürdürülebilir bir geleceğe yönelik eğitimin yeni
vİzyonu, geleceğimizi tehdit eden sorunlann çözülmesinde eğitimi merkezi bir konuma
koymaktadır. Eğitimin tüm şekilleri ve seviyeieri, sadece kendi içinde bir gaye olmayıp, aynı
zamanda sürdürülebilir gelişmeyi sağlamada gerekli olan değişimi oluşturacak güçlü
1
vasıtalardan da birisidir."
Ekolojik sorunlar sadece seküler eğitimin ilgi alanı olmayıp, dini çevrelerin de ilgi
odağı olmuştur. Örneğin, daha önce de belirttiğimiz gibi, Dünya Dinleri Parlamentosunda
(1993) pek çok ekonomik ve sosyal konuyla birlikte, ekoloji eğitimi de ele alınarak bu
konuyla ilgili şu bilgilere yer verilmiştir: "Önce bireylerin bilinçleri değişmedikçe, yeryüzü
daha iyi bir şekilde değiştirilemez... Biz kendimizi, birbirimizi anlamak, sosyal olarak
birbirimizden istifade edebilmek, barışı hızlandırıcı ve tabiat dostu bir yaşam için küresel bir
ahlaka adamış bulunmaktayız. Biz ister dindar, isterse dindar olmasın, tüm insanlan aynı
şeyi yapmaya davet ediyoruz." 2
İşte
son 30-40 yıl içinde, bir taraftan çevre sorunları ve sürdürülebilir gelişmeyle ilgili
çabalar gösterilirken, bir taraftan da doğrudan çevre eğitimine ilişkin bazı gelişmeler
yaşanmıştır. İşte bu önemli gelişmelerden birisi de çevre sorunlarıyla doğrudan ilgili olan
"çevre eğitimi" olmuştUr. Dünyada Çevre eğitimi terimi ilk kez 1948'de Paris'te Uluslar
arası Tabiatı Koruma Birliğinde kullanılırken, çevre eğitimi de ilk olarak foımal düzeyde
ABD'de 1960'lı yılların sonlarında ortaya çıkmıştır. 3 1970'te ise, çevre eğitiminin klasik bir
tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre:
Çevre eğitimi, insanoğlunun kendi arasında, kültüründe ve biyofizik çevresindeki ilişkileri anlama ve
takdir etmede, beceriler ve tutumlar geliştirmek için değerleri taruma ve kavramları açıklama sürecidir.
Çevre eğitimi aynı zamanda, çevre kalitesiyle ilgili olarak karar verme ve bireysel bir davranış kalıbı
oluşturmayı da gerektirir.4
Yukandaki tariften de anlaşılacağı gibi, çevre eğitiminin amacı, bireyleri çevre
konuları ve çevre sorunları hakkında bilinçlendinnek, bu sorunlan çözecek beceriler
geliştirmek ve eylem yönlü vatandaşlar yetiştirmek için etkili kararlar verme arzusunu
5
yaratmaktır. Diğer bir ifadeyle, çevre eğitiminin amacı, çevreyi korumak ve geliştirmek,
..
1
Solafa Goueli, Environmental Education in an Egyptian Universitj': The Role of Teaclıer Educators,
Unpublished Dissertation, Department of Educational Policy Studies, University of Alberta, Edmonton, Alberta,
2003, ss. 46-49.
2
Küng, a.g.e., ss. 9-11.
3
Burada şu hususa da dikkat etmek gerekir ki, her ne kadar formal olarak çevre eğitiminin tarihi 1960'lı yıllara
dayandınlsa da, onun kökleri 18. asra kadar gitmektedir. Zira birçok yazar ve fılözof, örneğin, Goethe,
Rousseau, Haeckel, Froebel, Dewey ve Montessori, bugün1.-ü anlamıyla olmazsa bile çevre eğitimine oldukça
önemli katkılar sağlamışlardır. Bir araştırmaya göre ABD'de lisans seviyesindeki programlardan% 60'ı, lisans
üstü programlardan da% 50'sinden fazlası 1993-2003 yılları arasında çevre çalışmalarına yer vermiştir. Başka
bir analize göre, ABD'de 2003 yılı itibariyle 1,060 çevre eğitimiyle ilgili program veya bölüm vardı. Yine başka
bir araştırmaya göre de, 1998 ile 2002 yılları arasında 15,000'den fazla öğrenci bu programlardan mezun
olmuştur. Bkz. Alan H. McGowan, "Challenges for Environrrıental Studies," Environment, 46, 2 (March 2004),
ss. 10-12; Joe E. Heimlic]), ve diğerleri, "Environrrıental Education and Preservice Teacher Preparation: A
National Study," The Journal ofEnvironmental Education, 35, 2 (Winter 2004), ss. 17-21.
4
International Union for the Conservatiori öf...Nature and Natural Resources (IUCN, 1970), aktaran, Özgür
"Postmaterialism, Neı<.' Enviromnental Paradig~n and Ecocentric Approach: A Qualitative and
Quantitative Study of Environmental Attitudes of Turkish Senioi· High . School Students, " Unpublished
Dissertation, Indiana University, May 2004, s. 34.
Taşkın,
5
Amıa G. Cole, "Expanding the Field: Revisiring Environrrıental Education Principles through Multidisciplinary
Frameworks," The Journal ofEnvironmental Education, vol 38, no 2 (Winter 2007), s. 37.
180
tabii kaynaklan en uygun şekilde kullanmak ve bölgesel seviyeden uluslar arası seviyeye
kadar, çevre konusunda duyarlı ve sorumluluk sahibi bir topluluk oluşturınaktır. 1
Tabi burada çevre eğitimi derken, sadece rnuayyen bir prograrndan ya da içerikten
belirtrnek isteriz. Zira çevre eğitimi, bir disiplinler arası eğitim alanı, pek
çok alam ilgilendirrnektedir. Başta bilim (science) olmak üzere, biyoloji, felsefe, teoloji,
ahlak, politik bilimler ve başka diğer alanları da kapsamaktadır. Belki batıda bu alanı cazip
kılan nedenlerden birisi de budur. Zira öğrenciler, çevre eğitirni sayesinde okulun dört
duvarından dışan çıkıp, bizzat çevre ve çevre sorunlanyla karşı karşıya gelebilrnektedirler.
Hatta bu alanın pek çok öğrencinin bilim eğitimi almasına da katkı sağladığı belirtilmektedir.
Öğrenciler bu ders sayesinde, bulunduğu toplumun çevre şartlarına göre farklı etkinliklerde
bulunabilmektedirler. 2 Ancak çevre eğitimcileri, amacın sadece öğrencilere çevre hakkında
bilgi verrnek olmadığını, başka unsurların da yer alınası gerektiğini belirtrnektedirler.
İnsanlarda çevre bilincinin gelişmesi ve çevre davranışının (environmental behavior)
oluşması için üç önemli faktörden bahsetmektedirler. Bunlar; bilişsel, duygusal ve durumsal
faktörlerdir (cognitive, affective, situational factors). 3 Şimdi kısaca bu faktörleri açıklayalım:
bahsetmediğimizi
Bilişsel faktörler
bireylerin çevre sorunları ve ekolojik kavramlar hakkındaki bilgi ve
farkındalık derecelerine tekabül etmektedir. Bununla birlikte, bir konu hakkında tek başına
bilginin yeterli olmadığı da bir gerçektir. Zira davramş değiştirme teorilerine göre, her ne
kadar bu süreçte bilgi önernliyse de, tek başına bireyin çevre davranışına kendisini adapte
etmesini garanti edemez.
Çevresel davranışa etki eden ikinci faktör duygusal faktörlerdir. Duygusal faktörler
çevre konularıyla ve ekolojik fenomenin duygu ve his boyutlarını içermektedir
ki, bunlarda genellikle bireylerin tutumlarını ve özelliklerini içerir. Çeşitli tutumlar bireylerin
çevre davranışlan geliştirmesine yardırncı olur. Örneğin yapılacak işin kolaylığı, bireysel
sorumluluk hissi, altruism, topluma yardım hissi ve çevre sorunlarına karşı duygusal
reaksiyonların derecesi. Bununla birlikte bu konuda en önemli etki şüphesiz bireylerin iç
. kontrol mekanizmalarıdır.
çoğunlukla
Çevre davranışı geliştirmesinde etkili olan diğer bir faktör de, durumsal faktörlerdir.
Bunlar da genellikle bireylerin veya grupların durumlarını, yani ekonomik ve demokrafik
yapılarını, (örneğin yaş, gelir durumu, meslek, eğitim, ırk, yerleşim yeri, din ve kültür, vs)
içermektedir. Yukarıda belirttiğimiz durumlara bağlı olarak, bu faktörler çevre davranışıanna
olumlu ya da olumsuz yönde etki ederler. Kültürel durumlar, dini ve ailevi tutumlar da
bireylerin çevreye karşı tutum ve davranışlarını etkiler. Örneğin bu durumda, dinlerin
genelde çevreye karşı olumlu katkıları vardır. 4
Çevre eğitimiyle ilgili diğer önemli bir soru da, çevre eğitiminin nasıl gerçekleşeceği
meselesidir. Fien (1990, 1993) çevre eğitimine ilişkin üç yaklaşımdan bahsetmektedir.
Aslında bu yaklaşımlardan her biri bir sonraki basamak için bir ön koşuldur. Bunlar çevre
hakkında eğitim, çevre yoluyla eğitim ve çevre için eğitim. (education about the
environment, education through the environınent, education for enviromnent). Bu
1
2
3
Taşkın, a.g.t., ss. 36-37.
•
McGowan, a.g.m., ss. 10-11; David L. Seeord and Cherly L. Greengrove, "Environmental Science asa Vehicle
for Building Natural Sciences and EE lnto a New lnterdisciplinary Urban Public University," The Journal of
Environmental Education, 34, 1 (Fall 2002), ss. 32-37.
Aslında bu üç faktör sadece çevre eğitimi için değil, diğer eğitim dallan için de geçerlidir. Bu konudaki
tartışmalar için bkz. Ünal Abalı, "Avrupa Birliği Sürecinde İslam Din Derslerinin Pedagojik Boyutu," lll. Din
Şurası: Tebliğler ve Müzakere/er, Ankara: DİB Yayınlan, 2005, ss. 455-457.
4
Diane Pruneau, "When Teachers Adopt Environmental Behaviors in the Aim of Protecting the Clirnate," The
Journal of Environmental Education, vol. 37, 3 (Spring 2006), ss. 4-6; Dururosal faktörlerin çevre davranışlan
üzerindeki etkilerine ilişkin yapılan araştırma sonuçlan için bkz. Taşkın, a.g.t., ss. 34-36; Cole, a.g.rn. s.38.
181
yaklaşımları biraz açarsak şunları söyleyebiliriz:
Çevre
hakkında eğitim, çevre eğitiminin en
yaygın şekli olup, çevre şekilleri, süreçleri ve sorunları hakkındaki gerçekler, ka":~mlar ve
genellemeler konusundaki öğretime vurgu yapar. Bu eğitimin içeriği, sosyal bılımlerden
ziyade tabii bilimler üzerine yoğunlaşır. O, insanların tabiatı kontrol etme hakkını savunur ve
çevre sorunlarına ilişkin teknik çözümler üzerine vurgu yapar. Bununla birlikte çevre
sorunlannın nedenleri ve çözümleri konusundaki insan faktörünü dikkate almaz.
. Çevre yoluyla eğitim, çevre eğitimine yönelik öğrenci merkezi~ bir yaklaşımdır. B~
çeşıt yaklaşım, öğrencilerin tecrübelerini çevreyle ilişkilendirmek suretıyle çevre hakkındaki
ilgil~rini ve farkındalıklannı artırmayı amaçlar. o, ögrenim tecrübelerini gerçekçi, u~gun ~e
pratik olması amacıyla dizayn eder. Artık çağdaş eğitimciler dört kapı arasındakı, pasıf,
monolog, öğretmen merkezli ve yüzeysel eğitimden ziyade, öğrencilerin bizzat kendi
tecrübelerine dayanan, katılımcı, işbirliğine dayalı, kapı dışı "outdoor" şeklindeki eğitim ve
öğretim faaliyetlerini desteklemektedirler. 1 Ancak bu yaklaşım da, çevre hakkında daha derin
ve ~etaylı bilgiler sağlanmasını arnaçiasa da, tranformasyona yönelik eylem ve hareketlere
nadıren yer verir.
Çevre için eğitim ise, transfonuasyon sürecini esas olarak görür. Fien'in ifadesiyle,
gerçek çevre eğitimi, ancak çevre için eğitim anlayışında sağlanabilir. Bu yazara göre çevre
hakkında ya da çevr;e yoluyla eğitim, ancak çevre için eğitim konusunda bilgi ve becerileri
destekledikleri sürece değerlidir. Bu tarz yaklaşımın amacı, öğrencilerin çevre ile ilgili
sorunların keşfıni ve onların çözümüne iştirak etmelerini sağlamaktır. Bu yaklaşımın
diğerlerinden en önemli farkı is~, onun teorik yaklaşımdan ziyade, doğrudan çevre
sorunlarının çözümüne ağırlık vermesidir. 2
Burada şu hususu da dikkate almak gerekir ki, tüm dünya ülkeleri için ayru çevre
eğitimi programı uygulamak doğru bir anlayış değildir. Nedeni de her bö.~genU: ve ülke~~n
farklı sorunları ve bu sorunlara yönelik farklı çözüm yollan olmasıdır. Omeğın Kuzey ın
çevre sorunlarıyla Güney'in çevre sorunlan farklıdır. Daha doğrusu en azından çevre
sorunlannın çözümü konusunda farklı yaklaşımlan gerektirmektedir. Zira Güney'deki 7evre
sorunlannın çözülebilmesi için aclık' kıtlık' adalet' eşitsizlik ve sosyal problemlenn de
çözülmesi gerekir. Aksi takdirde bu insani sorunlar çözülmedikçe, tek başına hangi çevre
eğitimi ya da programı olursa olsun başarılı olması mümkün değildir. 3 Dolayısıyla
öğrencilere sadece sorunları ortaya koyma konusunda değil, aynı zamanda bu sorunların esas
nedenlerini keşfetmeleri konusunda da. );ardımcı olmak gerekir.
,)
Çevreyle ilgili değerlerin ve tutumların geliştirilmesipde ve çevre eğitiminde başarılı
olabilmek için, göz önünde bulundurulması gereken en önemli hususlardan birisi de
4
"ekolojik ahlak"tır. Ekolojik ahlak bir bakıma insanların çevreye yönelik tutum, değer ve
davranışlannda temel değişikliklere neden olacaktır. Böyle bir ahlaki anlayış, çevre
krizlerinin temel nedenlerinde insani nonnlann, İstekierin ve tutumların olduğunu, bunları
iyi yöne kanalize etmekle ~orunun daha kolay çözüleceğini öngörmektedir. Çevre ahlakının
1
2
Hudson, a.g.m., s. 285.
Aktı:ran Goueli, a.g.t., ss. 53-55; J. Fien, Educalian for the Environment: Critica! Curricul~m Theorizing ~nd
Envıronmental Education,
Victoria: Deakin University Pres, 1993; "Environmental Educatıon: A Perspectıve
for Teacher Education," Journal of the World Coıincilfor Curriculum and Jnstruction, IV (1), 1990, S~. 30-39.
Aynca bkz. Joseph I., Arvai ve Diğerleri, "Teaching Students to Make Better Decisions About the Envıronmen:
Lesssons From the Decision Science," The Journal ofEnvironmental Education, vol 36, no. 1.(Fall 2004), s. 3334. ~~nı yaklaşım ve tartışmalar din eğitimi için de geçerlidir. Bu konudaki tartışmalar için bkz. John M. Hull,
"Relıg:ıous Education in Demecratic Plıİnii Societies: Some General Considerations," Ne:w Methodological
Approaclıes in Religious Education, International Symposizmı, 28-30 M~ch İstanbul, (Ankara: MEB Yayınlan,
2003), ss. 34-36.
-- . .
3
Goueli, a.g.t., s. 57.
4
Ekolojik ahlak ve bu alanla ilgili yapılan çalışmalar için bkz. Köylü, Küresel Alıfak Eğitimi, ss. 155-178.
182
temel prensip ve kavramlan da, yerkürede yaşayan tüm canlılann birbirlerine olan
bağımlılığı, tabiata saygı, bütüncülük, gelecek nesillere saygı, sürdürülebilir bir gelişim,
kendine-güven ve katılımdır. Bu bağlamda UNESCO'da 1997'de sürdürülebilir bir gelişim
ve gelecekten bahsederken şu ifadelere yer verilmiştir: "Ahlaki değerler, sosyal uyumdaki
temel değerlerdir ve aynı zamanda değişim ve transformasyonun da en etkili faktörüdür.
Sürdürülebilirliği başarmak, kültürel ve ahlaki değerler üzerine bina edilen davranış ve
yaşam tarzındaki değişikliklere bağlıdır ... Geniş anlamda eğitim bir zorunluluk olarak,
gerekli olan bu derin değişikliği ortaya koymada hayati bir rol oynayacaktır." 1
O halde nasıl bir çevre eğitimi verilmelidir? Ya da başka bir ifade ile çevre eğitiminin
hedefleri neler olmalıdır? Thomas Berry'in de önerilerini dikkate alarak çevre eğitimine
ilişkin önerilen hususlan şu şekilde sıralayabiliriz:
1
2
1.
Her şeyden önce tabiat ile insan arasındaki ilişkiyi vurgulayarak, insanın tabiatın
bir parçası olduğu, tabiata verilecek her hangi bir zararın otomatik olarak insanın
kendisine döneceği anlayışı kazandınlmalıdır. Ekasistemdeki bozukluğun en
önemli nedenlerinden birisinin, insan-tabiat ilişkisindeki bozukluktan
kaynaklandığı bilinmelidir.
2.
Çevrenin, biyolojik, fiziksel ve sosyal boyutlarıyla bir bütün olduğu fikri
kavratılmalıdır. Daha önce de değinildiği gibi, çevrenin ve ekasistemin bir bütün
olduğu ve belli bir düzene sahip olduğu, bu düzenin bozulmasıyla da çevre
sorunlannın ortaya çıkacağı, böyle bir durumda, her bilim alanının bu konuya
önem vermesi gerektiği bilinci kazandınlmalıdır. 2
3.
Bireylerin sağlıklı bir çevrede yaşamasının bir hak olduğu kadar, böyle bir
çevrenin oluşturulması, korunması ve sürdürülmesinin de aynı zamanda bir
görev olduğu benimsetilmelidir. Bilindiği gibi, daha önceleri insan hak ve
hürriyetlerinden bahsedilirken, sadece şu anda yaşayan insaniann haklan ve
bunların ihlal edilmesi söz konusuydu. Ancak çevre sorunlan bu anlayışa yeni
bir boyut kaza11dırmıştır. Zira şu an yaptığımız bazı hareket ve davranışların,
mevcut insanlara zarar vermese bile, gelecek nesillere zarar verebileceği ve
onlann içinde yaşayacakları doğal çevreyi yok edebileceği kabul edilmektedir.
Böylece gelecek nesillerin sağlıklı yaşama hakları ellerinden alınmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak da, insan hakları sadece şu anda yaşayan insanlan
değil, gelecek nesilleri ve kuşaklan da içine alacak şekilde genişletilmeli ve
bununla ilgili ulusal ve uluslar arası düzeyde yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4.
Sağlıklı bir çevre ile insan sağlığı arasındaki ilişki vurgulanarak, temiz bir
çevrenin insan sağlığının en temel şartlanndan biri olduğu ve bu nedenle
korunması gerektiği fikri benimsetilmelidir.
5.
Ekasistemin korunmasını sadece belirli organizasyonlardan ya da devletlerden
bekleme yerine, herkesin çevrenin korunmasında bir şeyler yapabileceği
bilincinin yerleştirilmesine, çevrenin korunmasında pasif değil, aktif bir insan
modelinin yetiştirilmesine çalışılmalıdır.
Goueli, a.g.t., ss. 59-60.
Boşgelmez ve Arkadaşlannın hazırladığı kitapta, ekolojinin diğer bilim dallanyla olan ilişkisi (biyoloji, fizik,
kimya, jeoloji, paleoekoloji, istatistik matematik, mühendislik ve mimarlık, uzay ekolojisi, radyoekoloji, sosyal
bilimler (psikoloji, sosyoloji, ekonomi, hukuk, politika), eczacılık, tıp, coğrafya, iklim ve meteoroloji, toprak
bilimleri, tarım ve onnancılık, su ürünleri, çevre) geniş bir şekilde ele alınmış, ancak maalesef din gibi çok
önemli bir konuma sahip olan dini bilimiere hiç yer verilmemiştir. Oysa biz biliyoruz ki, insanlara etki eden en
temel faktörlerden birisi de dini inançlardır. Bkz. s. 8.
183
6.
Ekosistemle ilgili olarak, başta çağımızın en etkili iletişim araçlan olan TV,
radyo ve medyadan yararlanarak, daha sağlıklı ve bilinçli bir şekilde kamuoyunu
çevre konusunda aydınlatma ve bilgilendirme görevlerini yapmada onlara
yardımcı olmalıdır. 1
7.
Kimyasal atıklarla ilgili olarak yeni yaklaşımlar geliştirmek ve nükleer kirlenme
de dahil olmak üzere, hem denizi hem de karayı, bu atıklardan koruma yollan
geliştirilmeli dir.
8.
evren, yeı:yüzü ve yaşam tarzlarının birbirine
bağımlılığı ve insan bilincinin başlangıÇtan itibaren fiziki-maddi açıdan olduğu
kadar, psikolojik-ruhi açıdan da bir birlikteliğinin olduğu bilinci
Tabiata
saygı
bağlamında
yerleştirilmelidir.
9.
Tabiatın hem uysal hem de vahşi yönünün olduğu bilincine vanlarak, tabiartan
kaynaklanabilecek olan hastalıklar, depremler, fırtınalar ve diğer felaketiere
karşı korunma yollarının bulunması sağlanmalıdır.
1O.
Bu konulan inşa edecek ve diğer sistemlerle işbirliği sağlayacak teolojiler
ışığında Tann-tabiat ve insan ilişkisini düzenleyen yeni bir teolojik sistem
geliştirilıneli dir.
11.
Son olarak da, tüm yukandakileri gerçekleştirmek için, bir eğitim teorisi ve
modeli geliştirerek, ilköğretimden yükseköğretiıne kadar, dini ve ahlaki
değerleri de arka plan olarak alıp, öğrenenlerde ekolojik sorumluluk bilincini
2
geliştinneye çalışmak gereklidir.
Elbette yukarıda saydığımız maddelere daha başka maddeler de ekleyebiliriz. Zira
ekolojik alan daha pek çok alam ilgilendirmektedir. Örneğin ozon tabakasının delinmesi, asit
yağınurlan, hava kirliliği, sosyo-ekonomik adalet, ekili alanlar ve toprağın korunması,
sulama sistemleri ve su kıtlığı, yerin kendi kendini devam ettirmesi, nüfus kontrolü,
teknoloji, gelir dağılımı, ekoloji ve yaşam tarzı refonnlar, yer ekolojisi ve Tann
anlayışımızdaki ekolojik model gibi daha pek çok konu çevre ya da ekoloji eğitimi
modelinin kapsamına dahil edilebilir.
Burada önemli olan ekosistemle ilgili olarak herkesin bir şeyler yapması gerektiği
bilincinin verilınesidir. Ekosistemin korunmasına yardımcı olacak en küçük bir katkı bile,
sonuçta tüm insanların faydasına olacak~ekilde bize geri dönecektir.
Sonuç
Artık şu
bilinen bir gerçektir ki, evren içindeki tüm canlı ve cansız varlıklar birbirine
bağıınlıdırlar. Bu varlıklar içindeki her bir varlığın iyiliği ya da kötülüğü diğerleriyle olan
ilişkisine bağlıdır. Üzerinde yaşadığımız gezegen, insanların yaşadığı yeri, siyasi sistemi ve
dini inancı ne olursa olsun hepimize aittir. Onun havası ve suyu, yağmuru, buzu; kuraklığı,
karadan ve denizden elde · edilen yiyecekleri, zehirlenıne ve her türlü kirlenmelerden
korunınası hepimizi ilgilendirmektedir. Her ne kadar ilk etapta bazı çevresel sorunlar, sadece
bir ülke ve o ülkenin insanını ilgilendiriyormuş gibi gözükse de, kısa sürede onun etkileri
tüm insanlığı ve küremizi ilgilendirmektedir. Dolayısıyla küremize ilişkin sorunlardan hiç
kimse kendisini soru)llSuz hissedemez. Bu yüzden canlı varlıklann, insanların, hayvanlarm
1
2
Özdemir ve Yükselmiş, a.g.e., ss. 23-.25.
· ...
Miller, "Ecologica! Theology," s. 349'dan nclden Berry, Dream of Em·tlı, ss. 65-69; Mustafa Köylü, "Bir
Ekolojik Din Eğitimi Modeli: Batı Örneği," Akademik Araştırmalar DeYgtsi yıl 5, sayı 20, (Şubat-Nisan 2004),
ss. 67-86.
.
184
ve bitkilerin birlikteliğine ve dünyanın, suyun ve toprağın korunmasına ihtiyaç vardır. Ancak
bunları, sadece birkaç kişinin ya da grubun tek başına düzeltmesi mümkün değildir. O halde
insaniann çevreyi güvenli hale getirecek değişimleri yapmak üzere, her çeşit meşru yola
başvurmalan gerekmektedir. İşte bu noktada hem resmi eğitim kururolanna hem de dini
kurum ve kuruluşlara büyük görevler düşmektedir. Aynca kültürler arası eğitim ve öğretim
de çevre ahlakı için temeldir.
Ekasistemin bize öğrettiği en önemli hususlardan bir tanesi de, dünya üzerinde sadece
birkaç milletin huzur içinde yaşamasının yeterli olamayacağıdır. Her ne kadar dünya
nüfusunun önemli bir kısmı, açlık ve yoksulluk içinde yaşıyorsa da, bu durum mevcut
kaynakların yeterli olmadığından dolayı değil, sadece adil olmayan ve aşırı tüketim
sorunundan kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan eğer insan, ekasistemin önemli bir parçası ve
üyesiyse, onunla barışık yaşamak ve onu korumak zorundadır. Bunun da yolu, insanları bu
dururnlar karşısında, inandıkları dinlerin öğretileri ışığında, bilinçlendirerek, onlara bu ruhu
vermektir. Yine şu hususu da unutmamak gerekir ki, eğitim sadece gerçeklerin, hatta
tecrübeleıin birikimi değil, bir yaşam tarzıdır. Eğitim, demokratik bir yaşam tarzının
anlaşıldığı ve toplumun şekiilendirildiği bir süreçtir. İşte günümüz teknolojik çağında, belki
makineleri eğitmek mümkün değilse bile, onların kullammını yeniden şekillendirebilmek ve
onu kullanacak insanı eğitebilmek mümkündür. Bu da ancak yukarıda bahsettiğimiz çevre
eğitim şekli ve modeliyle mümkün gözükmektedir. O halde bize düşen, kendi toplum, kültür ·
ve geleneklerimizi de dikkate alarak, ilköğretimden yükseköğretime kadar böyle bir eğitimin
verilmesini sağlamaktır.
Son olarak şunu da bilmemiz gerekir ki, insanoğlu her ne kadar zeka açısından diğer
çok daha üstün ise de, sonuçta o da ekasistemin bir parçasıdır ve dünyadaki
canlı organizmalar gibi, aynı biyolojik kurallara ve tabiat kanuniarına uymak
varlıklardan
diğer
zorundadır.
Kaynaklar
Abah, Ünal. "Avrupa Birliği Sürecinde İslam Din Derslerinin Pedagojik Boyutu." III. Din Şurası: Tebliğler ve
Müzakere/er, Ankara: DİB Yayınlan, 2005, ss. 445-459.
Arvai, Joseph I. ve Diğerleri. "Teaching Students to Make Better Decisions About the Environmen: Lesssons
From the Decision Science." The Journal of Environmental Education, vol 36, no. 1 (Fall 2004), ss. 33-
44.
Boisard, Mareel A. Jilıad: A Commitment to Universal Peace. lndianapolis: American Trust, 1988.
Boşgelmez, Ayşe ve Arkadaşlan. Ekoloji I. İkinci Baskı, ISVAK, 2000.
Bradslıaw,
York W. and Michael Wallece. Global Inequalities. California: Pine Forge Press, 1996.
Brown, Peggy Ann. "Changing the Paradigm," American Forests, vol 112, no 1 (Spring 2006), ss. 30-35.
Caplan, Merry W. Compassion, Creation, and Commımity: A Case ji-o Humane Education. Unpublished
Dissertation, The Graduate SchooJ. of the Union Institute, 1993.
Cole, Anna G. "Expanding the Field: Revisiring Environmental Education Principles through Multidisciplinary
Frameworks," The Journal of Environmental Educari on, vol38, no 2 (Winter 2007), ss. 35-44.
Colinvaux, PauL Ecology. New York: John Wil ey and Sons, 1986.
De Souza, Roger-Mark, John S. Williams, and Frederick A. B. Meyerson. "Critica] Links: Population, Health,
and the Environment." Population Bulletin, vol. 58, no. 3, (September 2003), ss. 1-48.
185
Fedorov, E. and I. Novik. "Man, Science and Technology." Eco-Social System and Eco-Politics. Ed. Karl W.
Deutsch, United Nations Educarianal Scientific and Cultural Organizational. 1977.
Ferguson, John. War and Peace in the World Religions. New York: Oxford University Press, 1978.
Frechette, Kristin Shrader. "Chernobyl, Global Environmentallnjustice and Mutagenic Threats." Global Etlıics
and Enviromnent, ed. Nicholas Low, London and New York: Routledge, 1999, ss. 70-89.
Freudenberger, C. Dean. "The Ecology of Human Existence: Living witbin the Natural Order." Religious
Education As a Social Transformation, ed. Allen J. Moore, Birmingham, Alabama: Religious Education
Press, 1989) ss. 177-200.
-Fritzhand, Marek. "On Global Etbics," Dialogue and Humanism, no 1, (1991), ss. 37-53.
Furman, Andrzej ve Orhan Yenİgün. The Environmental Dimension. İstanbul: Boğaziçi University Press, 1995.
Gard, Richard A. ed. Budd!ıisnı. New York: George Braziller, 1962.
Goueli, Solafa. Environmental Educati01ı in an Egyptian University: The Role of Teacher Educators,
Unpublished Dissertation, Department of Educarianal Policy Studies, University of Alberta, Edmonton,
Alberta,2003. ·
Granoff, Jonathan. "Nuclear Weapons, Ethics, Morals, and Law."
(2000), ss.l413-1442.
Briglıam
Yozmg University Law Review,
Harvey, Peter An Introduction Budd!ıism: Teaching, History and Practices, Cambridge: Cambridge University
Press, 1990.
Houston, Robert G. Eugenia F. Torna. "Home Schooling: An Alternative School Choice." Soutlıenı Economic
Journal, 69, 4 (2003), ss. 920-935.
Hudson, Stewart J. "Challenges for Environmental Education: Issues andIdeasfor the 2lst Century." BioScience,
vol51, no. 4, (April2001), ss. 283-288.
·
Hull, John M. "Religious Education in Democratic Plural Societies: Same General Considerations." New
Methodological Approaches in Religious Education, International Symposiurn, 28-30 March İstanbul,
(Ankara: MEB Yayınlan, 2003), ss. 33-42.
Jacobus, Robert J. "Understanding Environmental Theology: A Summary for Environmental Educators." The
Journal ofEnvironmental Education, 35, 3 (Spring 2004), ss. 35-42.
Kıtagawa,
Joseph M. Religions of the East.
Phi~dalphia:
Westminster Press, n. d.
Koşurn,
Adnan. "Çevre Ahlakı ve Hz. Peygamber," Avrupa Diyanet Aylık Dergi,
39.
sayı
108 (Nisan 2008), ss. 36-
Köylü, Mustafa. "Küresel Bir Sorun Olarak Savaş Endüstrisi ve Dengesiz Ekonomik Dağılım." Yoksulluk, Şiddet
ve İnsan Hakları, TODAİE İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi, Ankara 2001, ss. 422-425.
_ _ _ _ _ _ . "Bir Ekolojik Din Eğitimi Modeli: Batı Örneği." Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı 20,
(Şubat-Nisan 2004), ss. 67-86.
_ _ _ _ _ _. Küresel Ahlak Eğitimi,
İstanbul:
DEM Yayınlan, 2006.
Krebs, Charles J. Ecology: The Experiental Analysis ofDistribution and Abımdance. Third ed. (New York Harper
·
and Row, 1985.
Küng, Hans. Ed. Yes to a Global Ethfc . New York: Continuum, 1996.
Lawton, Clive. "Judaism," Ethical Jssues tiı Six Religious Traditions. Eds. Peggy Morgan and Clive Lawton,
Edinburg: Edinburg University Press, 1996, ss. 135-172.
McGowan, Alan H. "Challenges for Environmental Studies." Environment, 46, 2 {March 2004), ss. 10-12.
186
Miller, Randolph C. "Ecological Theology and Religious Education," Theologies of Religious Education. Ed.
Randolp C. Miller, Birmingham, Alabama: Religious Education Press, 1995), ss. 336-358.
Montgomery, Edward, John W. Bennettand Thayer Scudder. "The Impact of Human Activities on the Physical
and Social Environment: New Directions in Anthropological Ecology." Eco-Social System and EcoPolitics. Ed. Karl W. Deutsch, (United Nations Educational Scientific and Cultural Organizational, 1977.
Morgan, Peggy. "Buddism." in Ethicallssues in Sit Religioıts Traditions. Eds. Peggy Morgan and Clive Lawton,
Edinburg: Edinburg University Press, 1996, ss. 55-97.
Muzaffar, Chandra. "Social Activism and Spiritual Altertaıllves: An Islamic Perspective." In Ministry and
Theology in Global Perspective: Contempora1y Challenges for the Church. Ed. Don A. Pittman, Ruben L.
F. Habito and Terry C. Muck, Cambridge, U.K.: Grand Rapids, 1996, ss. 472-479.
Naess,. Arne. "An Outline of the Problems Ahead." in Global Ethics and Environment. Ed. Nicholas Low,
London and New York: Routledge, 1999, ss. 16-29.
Nash, James A. Loving Nature: Ecological lntegrity and Christian Responsibility. Nashville: Abingdon Press,
1992.
Orr, David. "Rethinking Education." The Ecologist. 29, 3 (May/Jun 1999), ss. 232-234.
Özdemir, İbrahim ve Münir Yükselmiş. Çevre Sonm/arı ve İslam. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan,
Ankara, 1995.
Pnıneau,
Diane. "When Teachers Adopt Environmental Behaviors in the Aim of Protecting the Clirnate."
Journal ofEnvironmemal Education. Vol. 37, 3 (Spring 2006), ss. 3-12.
T1ıe
Raisanen, Heikki. Muhammad and the Mahatma, London: SCM Press, 1997.
Renner, Michael. "Nuclear Arsenals Decline Again," Vital Signs 1995: The Trends That Are Shoping Our Future.
Ed. Linda Starke. New York and London: W. W. Norton, 1995, ss. 106-107.
----=---· "Nuclear Arsenals Continue to Decline." Vital Signs 1996: The Trends That AreShaping Our
Future. Ed. Linda Starke, New York and London: W. W. Norton, 1996, ss. 100-101.
Scholte, Jan Aart. Globalization: A Critical1ntroduction. New York, N.Y.: Palgrave, 2000.
Secord, David L. and Cherly L. Greengrove. "Environmental Science asa Vehicle for Building Natural Sciences
and EE Into a New Interdisciplinary Urban Public University." T1ıe Journal of Environmenta/ Education.
34, 1 (Fall2002), SS. 32-37.
Shannon, Thomas A. An Introduction to Bioetlıics. Third ed. New York/Mahwah, N.J. Paulist Press, 1997.
Shannon, Trevor. "Christianity." Etlıical Issues in Six Religious Traditions. Eds. Peggy Morgan and Clive
Lawton, Edinburg: Edinburg University Press, 1996, ss. 175-219.
Sivard, Ruth Leger. World Militaıy and Social Expenditures 1985 Washington, D. C.: World Priorities, 1985.
Smith, Robert Leo. Elements of Ecology. Third ed. Addison-Wesley Educational Pub., 1992.
Sterba, James P. "How to Achieve Global Justice." Joumal of Global Ethics. Vol. 1, no 1, (June 2005), ss. 53-68 .
•
Taşkın, Özgür. Postmaterialism, New Enviromnental Paradigm and Ecocentric Approach: A Qualitative and
Quantitative Study of Environmental Attitudes of Turkish Senior High School Students. Unpublished
Dissertation, Indiana University, May 2004.
Tathagatananda, Swami. "Hinduizm and How lt is Transmitted." In Religious Pluralism and Religious
Education. Ed. Norma H. Thompson, Alabama: REP., 1988, ss. 271-300.
Vickman, Leon. "Why Nuclear Weaporıs Are Illegal?" Waging Peace: Visian and Hopefor the 21'1 Century. Ed.
David Krieger and Frank K. Kelly, Chicago: Noble Press, 1992, ss. 89-101.
187
Woodberry, J. Dudley. "Toward Common Ground in Understanding the Human Condition." In Muslim and
Christian Relfections on Peace: Divine and Human Dimensions. Ed. J. Dudley Woodberry, Osman
. Zümriit, and Mustafa Köylü, New York: University Press of America, 2005, ss. 23-3 I.
2002 Population Reference Bureau-World Population Data Sheet ofthe Population Reference Bureau.
Randolph C. Miller, "Ecological Theology and Religious Education," in Theologies of Religious Education, ed.
Randolp C. Miller, Birmingham, Alabama: Religious Education Press, 1995, s. 342 .
..
·· .....
188
___
Download